El_lü'lüü Vel mercan


ZEKÂT

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Beş vesk miktarının aşağısında zekât yoktur. En aşağı üçer yaşında beş deveden aşağısında da zekât yoktur. Yine beş ukıyye (yani iki yüz dirhem) den az miktar (gümüş) da da zekât yoktur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1625

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Müslüman kimse üzerine, hizmetçisi ve atından dolayı zekât yoktur" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1631

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) Ömer'i (r.a.) zekât toplaması için gönderdi. (Ancak) İbn Cemil, Halid b. Velid ve Resulüllah'ın amcası Abbas'ın, zekât vermedikleri (Ömer tarafından Peygamber'e) iletildi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "İbn Cemil zekât vermekten nasıl geri durabilir ki? O fakir iken Allah onu zengin kılmıştır. Halid'e gelince, siz (Halid'den zekât istemekle) ona zulm ediyorsunuz. Halid zırhlarını ve bütün harp aletleri ve hazırlıklarını Allah yoluna tahsis etmiştir. Abbas'a gelince onun zekâtı (müddetinden önce) bir misli ile beraber (verilmiş olup) bendedir." Sonra Hz. Peygamber: "Ey Ömer! Sen kişinin amcasının, babasının öz kardeşi olduğunu bilmiyor musun?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1634

İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
"Resulüllah (a.s.) Ramazan da fıtır sadakasını müslümanların hür, köle, erkek, kadın her birisi üzerine, hurmadan bir sa' yahut arpadan bir sa' olarak emir buyurdu."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1635

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Biz fıtır sadakasını her çeşit yiyeceklerden bir sa' olarak ayırırdık: Arpadan bir sa' veya hurmadan bir sa' veyahut ekıt (yağı alınmamış kuru yoğurt) den bir sa' veyahutta kuru üzümden bir sa' olarak.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1640

İbn Ömer'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.); fıtır sadakasının, insanlar Bayram namazına gitmeden önce verilmesini emretmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1645

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüşün zekâtını vermeyenler, Kıyamet günü o altın ve gümüşleri kendileri için ateşten levhalar hâline getirilir; üzerleri Cehennem ateşinde kızdırılır. Sonra bu kızgın levhalarla böğürü, alnı ve sırtı yakılır. Bunlar soğudukça azap için yeniden tekrarlanır. Bu azaplandırma, miktarı ellibin yıl olan bir günde kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimse, Cennet veya Cehenneme doğru giden yolunu görür (veya kendisine gösterilir) " Ey Allah'ın Resulü (a.s.)! zekâtı verilmeyen develer ne olacak? diye sorulduğunda, "Kendilerinden zekât hakları ödenmeyen her deve sahibi de (bu hayvanların haklarından birisi de su başlarına geldikleri günde sütlerinin sağılması ve fakirlere ve yolculara içirilmesidir) Kıyamet gününde kendisi o develer için düz ve geniş bir sahaya yatırılır. Olduklarından daha iri halleri ile ve onlardan bir tek deve yavrusu da zayi edilmeksizin hepsi onu ayakları ile çiğnerler, ağızları ile ısırırlar. Deve sürüsünün sonu o kimseye uğrayıp geçince baş tarafı tekrar ona uğratılır. Bu azaplandırma, uzunluğu elli bin sene olan bir gün içinde, kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Nihayet o kimseye, ya Cennet veya Cehenneme doğru uzanan yolu gösterilir." Ey Allah'ın Resulü! zekâtı verilmemiş sığır ve davarlar ne olacak? denildi. Allah Resulü (a.s.): "Kendilerinden (zekât) hakları ödenmeyen her sığır ve davar sahibi de, Kıyamet günü onlar için dümdüz bir sahaya yatırılır. Bu hayvanlardan hiçbirini kaybetmeksizin ve içlerinde ne iki boynuzu bükülü, ne boynuzsuz ve ne de içeri giren boynuzu kırılmış bulunmaksızın hepsi boynuzları ile o şahsı toslayacak, ayaklarıyla da çiğneyecektir. Bu sürünün baş tarafı onun üzerinden geçtiğinde sonu tekrar geri döndürülür. Bu azap da miktarı elli bin sene süren bir günde, kullar arasındaki bütün haklar ödeninceye kadar devam eder. Sonunda ya Cennet veya Cehenneme doğru olmak üzere o kula yolu gösterilir." buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Zekâtı verilmemiş atlar ne olacak? denildi. Hz. Peygamber (a.s.): "Atlar üç kısımdır: At bazı kimseler için bir günah, bazısı için ihtiyacına bir perde, bazısı için de sırf hayır ve sevaptır. At, kendisi için günah olana gelince o, atını gösteriş için, övünmek için, İslâm halkına düşmanlık için besler. İşte bu at o kimse için büyük bir vebaldir. At kendi ihtiyacı için bir perde olan kimseye gelince o, atını Allah yolunda bağlar, sonra da gerek hayvanların sırtındaki Allah hakkını (cihat için binmek, bindirmek) gerek muayyen bir Allah hakkı olan zekâtı unutmaz. İşte bu da o kimse için perdedir. At, kendisine hayır ve sevap olan kimseye gelince o, atını müslümanlar lehine Allah yolunda cihat maksadıyle bağlamıştır. Atı da bol otlu geniş bir sahada veya çayırda beslenirse atın bu bol otlu sahadan veya çayırdan yediği herbir şeyin sayısınca sahibi için muhakkak birçok güzellikler, iyilikler yazılır. Atın gübreleri ve bevilleri sayısınca da sahibi için haseneler yazılır. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak bir veya iki yüksek yere (yahut bir veya iki mil mesafeye) kadar raks edip neşe ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve gübreleri sayısınca Allah sahibine iyilikler yazar. Bir de hayvan (bu arada) bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile Allah o kimse için atının içtiği su damlası sayısınca iyilik yazacaktır." Ey Allah'ın Resulü! Eşekler (deki hüküm) nasıldır? denildi. Resulüllah: "Eşekler hakkında bana bir şey indirilmiş değildir. Ancak bana her hükmü cami, nadir bir vecize olan şu: Her kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Her kim de zerre miktarı bir şer işlemişse onun karşılığını görürayetleri indirilmiştir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1647

Ebu Zerr (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Bir defasında Peygamber'in (a.s.) yanına vardığımda, kendisi Kâbe'nin gölgesinde oturmaktaydı. Beni görünce: "Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki muhakkak onlar çok büyük hüsranda (zararda) dırlar!" dedi. Nihayet ben oturdum, fakat oturmada karar ve sebat kılamadım, kalkıp: Ey Allah'ın Resulü! Babam ve annem sana feda olsun. Bu büyük ziyanda olanlar kimlerdir? diye sordum. Resulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Onlar malları çok olan zenginlerdir. Ancak bunlardan şöyle, şöyle, şöyle verenler müstesnadır. (Bunu önündeki, arkasındaki, sağındaki ve solundaki fakirlere ve hayır yerlerine verişi işaret ederek söyledi). Onlar ne kadar da azdır! zekâtlarını ödemeyen deve, sığır ve davar sahibi herkese Kıyamet gününde bu hayvanlar, olduklarından daha iri ve daha semiz olarak gelecekler. Boynuzları ile sahiblerini toslayacak ve sert ayaklarıyla da çiğneyeceklerdir. Bütün insanlar arasında hüküm verilinceye kadar o sürülerin sonu geldikçe tekrar döndürülecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1652

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Uhud dağı kadar altınım olsa, üçüncü gece gelirken, (henüz vaadesi dolmamış veya alacaklısı gelmemiş olan) üzerimdeki bir borç için muhafaza ettiğim dinar hariç, ondan yanımda bir dinarın dahi kalması beni sevindirmez" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1653

Ebu Zer'in (r.a.) rivayetinde
Ahnef b. Kays şöyle anlatır: Medine'ye geldim. İçlerinde Kureyş ileri gelenlerinden bir cemaatin bulunduğu bir halkada otururken kaba elbiseli, sert vücutlu ve sert çehreli bir adam çıkageldi. Cemaatin yanında durup: "Altın ve gümüşleri biriktirip infak etmeyenlere, üzeri Cehennem ateşinde kızdırılmış taşları haber veriyorum. Bu taşlar onlardan her birinin memesi ortasına konulur, iki kürek kemiğinden çıkar. Kürek kemikleri üzerine konulur, memeleri ortasından dışarı çıkar. Böylece kürek kemikleri ile memeleri arasında gider gelir" dedi. Bunun üzerine cemaat başlarını önlerine indirdiler. Bunlardan kimsenin onlara cevap verdiğini görmedim. Sonra o kimse geri dönüp gitti. Ben de onun arkasından gittim. Nihayet o bir direğin yanına oturdu ona: "Ben bu insanların, senin söylediğin sözlerden hoşlanmadıklarını sanıyorum" dedim. O cevaben: "Bunlar hiçbir şeyi akıl etmiyorlar." Dostum Ebu'l-Kasım (a.s.) beni çağırdı. Ben de ona icabet ettim. "Uhud'u görüyor musun?" dedi. Kendisinin bir ihtiyacı için beni oraya göndereceğini zannederek, gündüzden ne kadar zaman kaldı diye Güneşe baktım ve evet Uhud'u görüyorum, dedim. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Uhud dağı kadar altınım olup, üç dinar hariç, bunun hepsini infak etmek isterim" buyurdu. Sonra, bu insanlar Dünya malı topluyorlar başka bir şey düşünmüyorlar! Ahnef devamla ona, seninle bu Kureyş'li kardeşlerinin arasında ne var ki, onların yanına gelmiyor ve onlardan birşey istemiyorsun? dedim. Allah'a yemin ederim ki Allah ve Resulüne kavuşuncaya kadar ben onlardan hiç bir Dünya malı istemem ve onlara dinden birşey de sormam, dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1656

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Yüce Allah: Ey Adem oğlu! İnfak et ki ben de sana infak edeyim" İbn Nümeyr'in rivayetinde: "Allah kerem sahibidir. O, son derece cömerttir. Onu gece gündüz hiçbir şey eksiltmez" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1658

Cabir (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Uzre oğullarından bir kişi kölesine, kendisi öldükten sonra azat olup hürriyetine kavuşacağını söyledi. Bu haber Resulüllah'a ulaştığında ona: "Senin bundan başka bir malın var mı? diye sordu. O: Hayır, dedi. Resulüllah köleyi ondan alıp: Bunu benden kim satın alır?" dedi. Bunun üzerine Nuaym b. Abdullah Adevi o köleyi sekiz yüz dirhem karşılığında satın aldı. Sonrada bu bedeli Resulüllah'a getirdi. Hz. Peygamber de bu parayı, Uzre oğullarından olan o zata vererek şunları söyledi: "Önce kendinden başlayıp, şahsi ihtiyaçlarını gider. Geriye bir şey kalırsa bunu ev halkın için sarf et. Bundan da bir şey artarsa bunu da akraba ve hısımlarına sarf eyle. Bunlardan birşey artarsa onu da şöyle şöyle sadaka yap." Son kısımla ilgili olarak, önündeki, sağındaki ve solundaki ihtiyaç sahiblerine diye işaret ediyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1663

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Ebu Talha, Medine'de Ensar'ın en zenginlerinden birisi idi. Ona mallarının en sevimlisi ise, Beyraha denilen bahçesiydi. Bu bahçe, Mescidin karşısında idi. Resulüllah (a.s.) oraya girer ve onun içindeki güzel sudan içerdi. Enes sözlerine devamla: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça asla iyiliğe erişemezsiniz her ne infak ederseniz süphesiz Allah onu bilirayeti nazil olunca Ebu Talha kalkıp Resulüllah'a geldi ve Allah kitabında: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça asla iyiliğe erişemezsiniz...buyuruyor. Mallarımın bana en sevimlisi Beyraha'dır. O, Allah için bir sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve Allah indinde onun tükenmez bir Ahiret azığı olmasını umarım. Ey Allah'ın Resulü! bu bahçemi istediğin gibi sarf edebilirsin, dedi. Hz. Peygamber: "Bu büyük bir şey! bu, sahibine kazanç veren bir maldır, bu sahibine kazanç getiren bir maldır. O bahçe hakkında söylediğini işittim. Ben bu bahçeyi akrabalarına tasadduk ve tahsis etmeni uygun buluyorum" dedi. Bunun üzerine Ebu Talha onu akrabaları ve amca oğulları arasında taksim etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1664

Meymune bt. Haris'in (r.ah.) rivayet ettiğine göre:
Kendisi, Resulüllah (a.s.) zamanında sahip olduğu bir cariyeyi azat etmişti. Bu durumu Hz. Peygamber'e bildirdiğinde Allah Resulü (a.s.): "Şayet bu cariyeyi dayılarına hediye etseydin daha fazla sevap kazanırdın" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1666

Zeyneb'in (r.ah.) bildirdiğine göre:
Resulü (a.s.): "Ey kadınlar topluluğu, kendi ziynet eşyalarınızdan da olsa sadaka veriniz" buyurdu. Bunun üzerine ben Abdullah'ın (r.a.) yanına dönüp: Sen fakir bir kişisin Resulüllah ise bize sadaka vermemizi emir buyurdu. Sen Peygamber'e git ve ondan şunu sor: Kocama ve ilgililerime infak etmem benden sadaka yerine geçer ve kâfi gelir mi? Yoksa sadakalarımı sizden başkalarına mı vereyim? dedim. Abdullah bana, Resulüllah'a sen git ve bunu sor, dedi. Bunun üzerine ben gittim. Resulüllah'ın kapısında Ensar'dan bir kadını (bekler) gördüm. Onun meselesi de benimki gibiydi. Resulüllah kendisine Allah tarafından bir heybet verilmişti de (herhangi bir kimse yanına girmeye cesaret edemezdi). Derken yanımıza Bilâl geldi, biz ona: Resulüllah'a git ve ona haber ver ki; kapıda iki kadın var sizden; kocalarına ve himayelerinde bulunan yetimlere sadaka verip infak etmeleri, kendilerinden sadaka yerine geçer mi? diye soruyorlar de. Fakat bizim kimler olduğumuzu ona haber verme dedik. Bilâl, Resulüllah'ın yanına girip bu hususu ondan sordu. Resulüllah Bilâl'e: "Kim onlar?" dedi. Bilâl de: "Ensar'dan bir kadın ile Zeynep" dedi. Resulüllah: "Zeynep'lerin hangisidir?" diye sordu. Bilâl: "Abdullah'ın hanımıdır." dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.) ona: "Evet, bunlardan her birinin sadakası için iki sevap vardır: Biri akrabalık (sılayı rahim) ecri, öbürü de sadaka sevabı" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1667

Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle anlatır:
"Bir kere ben, Ey Allah'ın Resulü! (ölen eşim) Ebu Seleme'nin oğullarına infak ettiğimden dolayı bana bir sevap var mıdır? Ben onlara infak ediyorum. Onları şöyle şöyle muhtaçlar hâlinde terk etmiyorum. Onlar benim de çocuklarımdır?" diye sordum. Resulüllah (a.s.): "Evet, onlara yaptığın infak sebebiyle sana sevap vardır" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1668

Ebu Mesûd Bedri'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Bir Müslüman kendi ev halkına Allah'ın rızasını kastederek herhangi bir infak (zaruri ihtiyaçlarını temin için harcama) yapsa bu harcama o kimse için bir sadaka olur." buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1669

Esma bt. Ebu Bekr (r.ah.)
"Ey Allah'ın Resulü! Annem (bir müşrik kadın olduğu halde) bana geldi. Bana sokulmak ve mukabele görmek istiyor. Anneme yakınlık gösterip yardımcı olabilir miyim?" diye sordum. Resulüllah (a.s.) cevaben: "Evet." buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1670

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
Bir kimse Peygamber'e (a.s.) gelerek: "Ey Allah'ın Resulü annem aniden vasiyet edemeden vefat etti. Öyle zannediyorum ki, annem fırsat bulsaydı tasadduk (edilmesini vasiyet) ederdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem, annem sevabına nail olur mu?" diye sordu. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Evet" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1672

Ebu Musa'nın (r.a.) rivayetine göre:
Peygamber (a.s.): "Her müslüman üzerine sadaka vermek gereklidir." buyurdu. Orada bulunanlar tarafından: "Ey Allah'ın Resulü! Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapar?" denildiğinde, Allah Resulü (a.s.): "Çalışır (yani çalışsın)! Elinin emeği ile kazandığını hem kendisi harcar hem de sadaka verir" buyurmuştur. "Çalışmaya gücü yetmezse ne yapar?" denildiğinde: "Yardıma muhtaç zor durumda kalan kimseye yardım eder" buyurmuştur. Böyle bir yardıma da gücü yetmezse ne buyurursunuz? denildiğinde: "İyilik ile veya hayır ile emreder" buyurmuştur. Bunu da yapmaya kudreti yoksa ne dersiniz?. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Kötülüklerden uzak durur, bu da onun için bir sadakadır" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1676

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bütün insanların, her gün beden azalarındaki eklemlerin bahşettiği menfaatlara karşı Allah'a şükretmesi (kendisine bir borç ve) önemli bir sadakadır. İki (dargın) kimsenin arasını bulmak bir sadakadır. Hayvanına binmek veya yükünü yüklemek istiyen kimseye yardım edip hayvanına bindirmek yahut eşyasını yüklemek de pek ala bir sadakadır. Güzel söz de bir sadakadır. Namaza gitmek (tavaf, ibadet, cenazeyi teşyi, ilim talebi gibi her hayır) için atılan her adım da bir sadakadır. Yoldan gelip geçene eza veren şeyleri gidermek de makbul bir sadakadır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1677

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Kulların kendisinde sabaha erdiği her bir günde muhakkak iki melek iner. Bunların birisi: Ey Allah'ım! Malından infak edene bir bedel ver, diye dua eder. Diğeri de: Ey Allah'ım! (Malı) tutucu olana da telef ver, diye beddua eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1678

Harise b. Vehb'in (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sadaka veriniz. Çünkü öyle bir zaman yaklaşıyor ki, onda kişi sadakası ile dolaşır da kendisine sadaka verilmek istenen her insan: Bu sadakayı dün getirseydin, muhakkak ben onu kabul ederdim. Fakat, bu gün benim için bu sadakaya ihtiyaç yoktur, der. Ve neticede sadakayı kabul edecek bir kimse bulunamaz."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1679

Ebu Musa'nın (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, öyle bir zaman gelecek ki, o sırada kişi altın sadakasıyle (köşe bucak) dolaşacak da elindeki sadakasını verebilecek bir (fakir) kimse bulamayacak. Yine o sırada (harp nedeniyle) erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan dolayı (himayesiz) kırk kadının bir erkeğin himayesine sığındıkları görülecektir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1680

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Mal-mülk çoğalıp (her yer) dolup taşmadıkça Kıyamet kopmaz. Hatta o sırada insan malının zekâtını (vermek için) ayırıp bir tarafa koyarda, kendisinden bu zekâtını kabul edecek hiçbir kimse bulamaz. Hatta yine o vakit Arap arazileri (yani sahralar ve meralar) bahçelikler ve nehirlere (mamureler hâline) döner."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1681

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Her kim helal kazancından bir sadaka verirse (ki, Allah helal maldan başkasını kabul etmez) Rahman onu muhakkak sağ eli ile kabul eder. Bu sadaka bir tek hurma da olsa, birinizin sütten henüz kesilmiş tayını, deve yavrusunu bakıp büyütmesi gibi o bir tek hurma Rahman'ın avucunda dağdan daha büyük oluncaya kadar büyür" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1684

Adiy b. Hatim'in (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Sizden her kim, bir hurmanın yarısı ile de olsa kendini ateşten korumaya gücü yeterse bunu yapsın."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1687

Ebu Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:
Sadaka vermekle emrolunduğumuzda, biz de (çarşıda) sırtlarımızla yük taşırdık (bu kazancımızdan sadaka verip sevaba iştirak ederdik). Ebu Akil, yarım Sa' (yani 520 dirhem) sadaka verdi. Bir diğer şahıs bundan biraz daha fazla bir şey getirdi. Bunun üzerine münafıklar: Şüphesiz Allah şu adamın sadakasından müstağnidir. Bir diğeri de, şu, getirdiğini sırf gösteriş için sadaka vermiştir, diye laf ettiler. İşte bunun üzerine şu ayet nazil oldu: Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1692

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Bakın! Bir kimse sabahleyin bir kap, akşamleyin bir kap süt veren sağmal bir deveyi, bir süre için faydalanıp sonra iade edilmek üzere bir ev halkına ariyyeten (emanet) hediye ederse meniha denilen bu hediyenin sevabı muhakkak çok büyüktür."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1693

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) bir takım huyları söyleyip bunlardan nehyettikten sonra şöyle buyurmuştur: "Sağmal bir hayvanı bir süre için faydalanıp tekrar iade edilmek üzere ariyyeten hediye eden kimse, o hayvanın sabahki sağımından bir sadaka akşamki sağımından da diğer bir sadaka vermiş olur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1694

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "İnfak eden ve sadaka veren kimsenin misali, üzerinde memelerinin yanından köprücük kemiklerine kadar (vücudlarını kaplayan) demirden iki cübbe veya iki zırh bulunan kimsenin benzeri gibidir. İnfak eden (Diğer ravi; sadaka verici dedi) sadaka vermek istediğinde zırhı onun bedeni üzerinde genişler, yahut uzar. Cimri olan sarf etmek istediğinde zırhı üzerinde büzülür ve her bir halka kendi yerini alır. Ebu Hureyre devamla: Nihayet o kimsenin parmak uçlarını kaplar ve izlerini yok eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1695

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: " (İsrail oğullarından) bir kimse, bu gece bir sadaka vereceğim diye nezretti. Sonra, evinden çıkıp sadakasını tesadüfen zinakar bir kadına verdi. Sabah olunca halk: Bu gece zina eden bir kadına sadaka verilmiş (bu caiz olmaz) diye söylenmeye koyuldular. Sadakayı veren (bundan müteessir olmayarak): "Ey Allahım! Bir zinakar kadına sadaka verdiğimden dolayı da sana hamd olsun dedi ve elbette sadaka vereceğim diye yemin etti. Daha sonra, sadakası ile çıktığında bu defa da yine bilmeyerek sadakasını bir zengine verdi. Sabahleyin halk; bir zengine sadaka verilmiş (olur şey değil?) diye söze koyuldular. Sadaka veren kimse hiç aldırmayarak: Ey Allahım! Bir zengine verdiğimden dolayı da hamd sanadır, dedi ve muhakkak sadaka vereceğim diye yemin etti. Sonra sadakası ile çıktı, ancak bu defada sadakasını bir hırsızın eline koymuştur. Sabah olunca halk yine; bir hırsıza sadaka verilmiş, diye dedi-kodu ettiler. Sadaka veren zat: Ey Allahım! Bir fahişeye, bir zengine ve bir hırsıza sadaka verdiğimden dolayı da sana hamd ediyorum. (sadakalarımı onlara hep senin iradenle verdim) dedi. Sonra bu kimse rüyasında şöyle müjdelendi: "Sadakaların kabul edilmiştir. Fahişeye verdiğin sadakaya gelince belki o fahişe kadın bu sadaka sebebiyle zinasından vaz geçip iffetli bir hayata döner. Zengin ise ümit edilir ki, aldığı sadakadan ibret alıp uyanır da Allah'ın kendisine ihsan ettiği servetten fakirlere vermeye başlar. Hırsıza gelince, umulur ki o da bu sadaka sebebiyle fenalıktan vaz geçerek temiz bir hayata kavuşur."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1698

Ebu Musa'nın (r.a.) rivayetine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Mal sahibinin emrini tam olarak ve derhal gönül hoşluğu ile yerine getiren ve emredilen sadakayı istenilen kimseye veren müslüman, emniyetli iş vekili, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1699

Hz. Aişe'nin (r.ah.) rivayetine göre:
(a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ev kadını, evinin yiyeceklerinden israf etmeksizin (örfe göre ailesine, komşularına ve konuklarına) ikram ettiğinde, infak etmesi sebebiyle kendisi de sevap kazanır. Bu malı kazandığı için kocasının, muhafaza edip baktığından dolayı haznedarın da o kadar sevapları vardır. Bunlardan bir kısmının sevabı, diğerlerinin sevabından hiçbir şey eksiltmez."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1700

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Kocası varken, kadın onun iznini almadıkça nafile oruç tutmasın. Yine kocasının izni olmaksızın, hiç kimsenin eve girmesine izin vermesin. Kocasının kazancından onun emri olmadan her ne infak ederse bu infak sevabının yarısı kocasına aittir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1704

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim Allah yolunda çift sadaka verirse Cennet kapılarında: Ey Allah'ın kulu! Bu kapı daha hayırlıdır, diye çağrılır. Çok namaz kılan kimse namaz kapısından davet edilir. Cihat ehlinden olan kimse cihat kapısından davet edilir. Çok sadaka verenler de sadaka kapısından davet edilir. Oruç ehlinden olanlar Reyyan kapısından çağrılır." Ebu Bekr Sıddık "Ey Allah'ın Resulü! Bir kimsenin bu kapıların hepsinden davet olunması zor mu? Bir kişi bu kapıların hepsinden çağrılır mı?" diye sordu. Resulüllah (a.s.): "Evet, hepsinden çağrılır. Senin o bahtiyarlardan olmanı ümit ederim" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1705

Esma bt. Ebu Bekr (r.ah.)
Resulüllah (a.s.) bana: "İnfak et, malını sayıp zabt etme, Allah da sana nimetlerini sayıp esirger" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1708

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Ey müslüman hanımlar! Komşu bir kadın, bir koyun paçası bile olsa komşusunun hediyesini sakın küçük görmesin!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1711

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları, hiç bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde kendi arşının gölgesi altında gölgelendirecektir. Bunlar: Âdil yönetici, Allah'a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, gönlü mescitlere bağlı olan kimse, birbirini Allah için seven ve bu muhabbetle birleşip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi; Güzel ve ictimai mevkii yüksek bir kadın tarafından davet edilip de kadın kendisini ona arzettiğinde: Ben Allah'tan korkarım, deyebilen kişi, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse, hiç kimsenin görmediği bir yerde, Yüce Allah'ı (lisanen veya kalben) zikr edip göz yaşı döken kimse."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1712

Ebu Hureyre'nin (r.a.) bildirdiğine göre:
Resulüllah'ın (a.s.) huzuruna bir kimse gelerek: Ey Allah'ın Resulü sevap yönünden hangi sadaka daha büyüktür? diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Senin sıhhatli, son derece mala düşkün, fakirlikten korktuğun, zenginlikten hoşlanır bulunduğun bir durumda verdiğin sadakadır. Can boğaza gelip bu malım filan içindir, şu malım da filan kimse içindir deyinceye ve bunlarda mirasçıların oluncaya kadar sadakanı geriye bırakma!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1713

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) bir defa minber üzerinde iken, sadaka ve dilenmekten uzak durmayı zikredip: "Veren el, alan elden hayırlıdır. Çünkü veren el, infak edici, alan el ise isteyici eldir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1715

Hakim b. Hizam (r.a.)
Hz. Peygamber'in: "Sadakanın en faziletlisi (veya hayırlısı) bir zenginlik üzerinden ayrılıp verilendir. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Sadaka vermeye, nafakası üzerine vacip olan kimse ile başla" buyurduğunu haber vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1716

Muaviye'nin (r.a.) Hz. Peygamber'den işittiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Allah, her kime büyük bir hayır murad ederse, onu din hususunda geniş ve derin bir anlayış sahibi kılar" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1719

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre:
Resulüllah (a.s.): "Miskin, şu kapı kapı dolaşmayı sanat edinen, sadaka için halkı dolaşıp halkın da kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci taifesi değildir." buyurdu. Sahabeler: Öyle ise miskin kimdir? Ey Allah'ın Resulü! dediler. Hz. Peygamber: "Miskin, kendini geçindirecek zenginliğe sahip olmayan ve buna rağmen (halk tarafından) zarureti bilinmeyen, kendisi de kalkıp halktan bir şey istemeyen (afif, nezih) kimsedir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1722

Abdullah b. Ömer'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.): "Sizden bir kısmı dilenmekten asla vaz geçmez. En son Kıyamet gününde bu yüzsüz kimse, yüzünde bir et parçası olmaksızın Allah'a kavuşur!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1724

Ebu Hureyre'nin (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Resulü (a.s.): "Yemin olsun ki, sizden birinizin sabahleyin kalkıp sırtıyla odun toplayıp, bununla sadaka vermesi ve insanlardan dilenmemesi, bir kimseye gelip de ondan sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. Kimbilir o gittiği kimse de ya verir ya vermez. Hiç şüphesiz,veren el, alan elden daha faziletlidir. Sadaka vermeye, nafakası üzerine vacip olanlara ihsan ile başla" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1727

Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) arasıra bana Beytül-maldan gazilik bahşişi verirdi. Ben de: Bunu, benden daha muhtaç olan bir fakire verseniz, derdim. Nihayet bir kere daha bir mal bahşişi verdi. Ben yine: Bunu, benden daha muhtaç olan birine veriniz, dedim. Bunun üzerine Resulüllah(a.s.): "Sen bunu al! Sana bu maldan bir şey geldiğinde sen haris olmadığın ve isteyicisi de bulunmadığın halde o malı al. Böyle kendi gelmeyen ve nefsin kendisine temayül ettiği bir malın peşinde de nefsini koşturma" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1731

Ebu Hureyre (r.a.)
Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Yaşlı kimsenin gönlü iki şeyi sevmekte daima gençtir: Yaşama ve mal sevgisi."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1734

Enes'in (r.a.) bildirdiğine göre:
Hz. Peygamber: "Adem oğlu ihtiyarlayıp çöker, fakat kendinden iki şey gençleşir: Mala karşı aşırı istek ile yaşama arzusu!" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1736

Enes'in (r.a.) haber verdiğine göre:
Resulüllah (a.s.): "Adem oğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Adem oğlunun (ihtiras dolu) gönlünü topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki (ihtirastan) tevbe eden kişinin tevbesini Allah kabul eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1737

İbn Abbas'ın (r.a.) Resulüllah'tan (a.s.) işittiğine göre:
Hz. Peygamber: "Adem oğlunun bir vadi dolusu malı olsa, onun bir mislinin daha kendisinin olmasını muhakkak arzu ederdi. Adem oğlunun nefsini topraktan başkası doldurmaz. Allah (ihtirastan) tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1739

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Zenginlik, mal çokluğundan değildir. Fakat hakiki zenginlik gönül ve nefis zenginliğidir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1741

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.) ayağa kalkarak insanlara şöyle hitap etti: "Hayır vallahi! Ey insanlar! Ben sizin üzerinize ancak Allah'ın sizlere ihsan edeceği Dünya nimetlerinden korkuyorum." buyurdu. Bunun üzerine bir kimse: Ey Allah'ın Resulü (a.s.) !Hiç hayır, şer getirir mi? diye sordu. Resulüllah (a.s.) bir müddet sükut etti. Sonra cevaben nasıl demiştin? dedi. O da: Ey Allah'ın Resulü! Hiç hayır, şer getirir mi? diye sordum, dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.): "Hakiki hayır, hayırdan başka bir şey getirmez. Ama mal hep hayır mı olur? (Bakınız!) Baharın bitireceği her şey (otların hepsi) aşırı derecede yenilip karnı tamamiyle doldurmaktan dolayı öldürür yahut helake yaklaştırır. Lâkin, yeşil ot yiyen böyle değildir. Yeşil otu otluyan hayvan, ölüm tehlikesinden korunmuştur. Bu hayvan o yeşil otu yer, nihayet iki böğrü şişince bahar güneşini karşılar. Kolayca gübresini yahut idrarını çıkarır. Sonra geviş getirir (genişler). Sonra tekrar dönüp bol bol ot yer. Her kim malı haklı yoldan ve haklarını ödeyerek alırsa kendisi için o mal bereketli kılınır. Her kim de haksız olarak bir mal alırsa onun misali, daima yiyen, bir türlü doymayan obur gibidir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1742

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Ensar'dan birtakım insanlar Resulüllah'tan (a.s.) bağış istemişlerdi. Resulüllah da bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler. Resulüllah yine verdi. Nihayet yanındaki mal tükenince: "Sadaka malından yanımda hiçbir şey kalmadı. Sizden kesinlikle bir şey de saklamadım. Her kim istemekten sakınırsa Allah o kimseyi afif kılar. Her kim de halktan dilenmesse Allah onu zengin kılar. Kim sabr ederse Allah ona sabır ihsan eder. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir ihsan verilmemiştir."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1745

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle dua etmiştir: "Ey Allahım! Muhammed ailesine geçinecek kadar rızık ihsan eyle!"
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1747

Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır:
Ben Resulüllah (a.s.) ile beraber yürüyordum. Üzerinde Necran dokumasından kalınca bir dış elbise (kaftan) vardı. Derken bir bedevi kendisine yetişip sert bir şekilde Peygamber'in elbisesinden çekti. Resulüllah'ın boynuna baktığımda, bu şiddetli çekme sebebiyle elbisenin kenarının orada iz yaptığını gördüm. Bedevi, Resulüllah'a: "Ey Muhammed! Yanında bulunan Allah malından bana bir şey verilmesini emret." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) bedeviye gülerek döndü ve ona bir şeyler bağışlanmasını emretti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1749

Misver b. Mahreme (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) sahabelere bir takım kaftanlar (dış elbise) dağıtmıştı da, bunlardan babam Mahreme'ye bir şey vermemişti. Babam Mahreme bana: "Ey oğulcuğum! Haydi beraber Resulüllah'a gidelim" dedi. Babamla beraber gittim. O bana: Eve gir ve Resulüllah'ı bana çağır, dedi. Ben Peygamber'e (a.s.) babamın görüşmek istediğini haber verdim. Resulüllah, omuzlarında bunlardan bir kaftan bulunduğu halde babamın yanına çıktı ve: "Bunu senin için sakladım." buyurdu. Misver (r.a.) sözlerine devamla: "Babam elbiseye sevinçle baktı." Allah Resulü de (a.s.): "Artık Mahreme razı oldu mu?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1750

Enes b. Malik (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Yüce Allah Huneyn harbinde Resulüne fey olarak verdiklerini verdiği vakit, Allah Resulü (a.s.) Kureyş'ten bazı kimselere yüzer deve bağışladı. Ensar'dan bazıları: Allah, Resulüne mağfiret eylesin! O, Kureyş'e veriyor da bizleri bırakıyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşlilerin kanları damlamaktadır, dediler. Enes b. Malik devamla şöyle dedi: Ensar'ın bu sözü Resulüllah'a duyuruldu. Resulüllah Ensar'a haber gönderip, onları deriden bir çadır içinde topladı. Ensar toplanınca Resulüllah yanlarına geldi ve: "Sizin tarafınızdan söylenmiş olup bana ulaşan bu söz nedir?" Ensar'ın ileri gelenleri: Ey Allah'ın Resulü! Bizim re'y sahibi olanlarımız hiçbir şey söylememişlerdir, dediler. Yalnız yaşları küçük bazı gençlerimiz: Allah, Resulüne mağfiret buyursun. O, Kureyş'e ihsanda bulunuyor da bizleri bırakıyor. Halbuki bizim kılıçlarımızdan hâlâ Kureyş kanı damlıyor, demişler. Bunun üzerine Resulüllah: "Ben, Kureyş'ten henüz küfre yakın bulunan bazı kimselere dünyalık veriyorum ve bununla onların gönüllerini İslâm'a ısındırıyorum. Bu insanlar, aldıkları mallarla evlerine giderlerken, siz de Allah Resulü ile evlerinize dönmekten razı olmuyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki, sizin Peygamber'le Medine'ye dönüp gitmeniz, onların ganimet mallarıyla evlerine gitmelerinden şüphesiz çok hayırlıdır" buyurdu. Bunun üzerine Ensar Ey Allah'ın Resulü! Biz seninle Medine'ye gitmeyi tercih ederiz. Bizler buna çoktan razı olmuşuzdur, dediler. Resulüllah: "Emin olunuz ki, benden sonra yakın bir zamanda başkalarının sizlere üstün tutulmasına şahit olacaksınız. Sizler, Allah'a ve Resulüne kavuşuncaya kadar sabrediniz. Ben havz başında olacağım." buyurmuştur. Ensar hep beraber: "Sabırlı olacağız" dediler.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1753

Abdullah b. Zeyd (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.), Huneyn'i feth edip ganimetleri taksim ettiğinde kalpleri İslâma alıştırılan kimselere bağışlarda bulundu. Daha sonra, Ensar'ın da diğer insanların nail oldukları paylara sahip olmak istedikleri haberi Peygamber'e ulaştı. Bunun üzerine Resulüllah ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra onlara hitap ederek şöyle buyurdu: "Ey Ensar topluluğu! Ben sizleri yolunu şaşırmış sapıklar hâlinde bulup, benim vasıtamla Allah sizleri doğru yola hidayet buyurmadı mı? Ben sizleri fakirler bulup, benim vasıtamla Allah sizleri zengin kılmadı mı? Sizler darmadağın biribirinize düşman olup benim vasıtamla Allah sizleri birleştirmedi mi?" Allah Resulü (a.s.) bu soruları sordukça onlar: "Allah ve Resulünün nimet ve minneti en büyüktür" diye karşılık veriyorlardı. Resulüllah: "Bana cevap vermez misiniz?" buyurdu. Onlar: Allah ve Resulünün ihsanı en büyüktür, dediler. Resulüllah: "Ey Ensar! Eğer siz isteseydiniz benim bu suallerime: Şunu, şunu söyler ve şu, şu işler oldu (yani seni kavmin yalanladı, sen bize hicret ettin, biz seni tasdik ettik. Kavmin seni terk etti, biz sana yardım ettik. Kavmin seni kovdu, biz seni bağrımıza bastık. Sen yoksuldun, biz seni malımıza ortak kıldık) diye cevap verebilirdiniz. Ravi Amr Resulüllah'ın birçok şeyler saydığını ve kendisinin bunları ezberleyemediğini söyledi. Resulüllah (a.s.) şöyle devam etti: İnsanlar aldıkları davarlarla, develerle giderlerken sizler de Allah Resulü ile beraber yurtlarınıza dönmekten razı olmuyor musunuz? Ensar, iç elbise mahiyetinde (samimi ve içten dostlar) dır. Diğer insanlar ise dış elbiseler konumunda (Ensar'dan sonra gelen dostlar)dır. Eğer hicret şerefi olmasaydı ben muhakkak Ensar'dan birisi olmayı isterdim. İnsanlar bir vadiye ve dağ yoluna gitseler, ben muhakkak Ensar'ın vadisini ve yolunu takip ederdim. Şüphesiz sizler benden sonra başkalarının size üstün tutulduğunu ve sizlere tercih edildiğini göreceksiniz. Havuz başında bana kavuşmak için daima sabırlı davranınız."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1758

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Huneyn harbi son bulunca Resulüllah (a.s.) ganimet taksiminde bazı insanlara fazla vermek suretiyle bir ayrıcalık gösterdi. Akra b. Habis'e yüz deve verdi. Uyeyne'ye de bunun kadar verdi. Arap eşrafından bazı insanlara da bu şekilde yüzer deve ihsan edip, onları başkalarına tercih etmişti. (Peygamber'in bundaki gayesini anlamayan) bir kişi (bu taksime itiraz ederek): "Yemin olsun ki, şu taksim şüphesiz kendisinde adalet gözetilmeyen ve kendisi ile Allah rızası gözetilmeyen bir paylaşmadır" dedi. Ben de: Vallahi, ben bu sözü Resulüllah'a muhakkak haber veririm, dedim. Ve Peygamber'e gidip o kimsenin dediğini kendisine haber verdim. Bunun üzerine Resulüllah'ın çehresi değişip kıp kırmızı olmuştu. Sonra Hz. Peygamber: "Allah ve Resulü adaletle hükmetmezse kim âdil olabilir?" buyurdu. Daha Sonra da: "Allah Musa'ya rahmet eylesin! O, bundan daha fazlasıyla eza ve cefaya uğradı da sabr etti" buyurdu. Ben ise, artık bundan böyle kesinlikle Peygamber'e hiçbir söz ulaştırmamaya kesin karar verdim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1759

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Resulüllah (a.s.), Huneyn'den döndüğü zaman Cirane mevkiinde iken, kendisine bir kimse geldi. Bu sırada Bilâl'in elbisesi gümüş dolu olup, Resulüllah da bundan avuçlayarak insanlara veriyordu. O kimse: Ey Muhammed! Adaletle davran, dedi. Hz. Peygamber: "Sana yazıklar olsun! Ben de adaletle hükmetmezsem, artık kim âdil olabilir? Ben adaletle davranmasaydım (sen âdil olmayan bir insana tabi'olduğun için) muhakkak eli boş kalmış ve zarar etmiş olurdun" buyurdu. Bunun üzerine Ömer b.Hattab (r.a.) Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade et de şu münafığı öldüreyim, dedi. Allah Resulü (a.s.): "İnsanların, Muhammed arkadaşlarını öldürtüyor, demelerinden Allah'a sığınırım. Muhakkak bu ve benzeri şahıslar Kur'an'ı okurlar. Fakat okudukları Kur'an boğazlarını geçmez. Onlar, Kur'an'ın emirlerinden, okun avdan (delip) çıktığı gibi çıkarlar" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1761

Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle dedi:
Ali (r.a.), Yemen'de bulunduğu sırada Resulüllah'a henüz toprağından tasfiye edilmemiş altın cevheri göndermişti. Resulüllah bu altınları şu dört kişi arasında paylaştırdı: Akra b. Habis Hanzali, Uyeyne b. Bedr Fezari, Alkame b. Ulase Âmiri, dördüncüsü ise ya Kilab oğullarından Zeydu'l-Hayr Tai, yahut da Nebhan oğullarından biri. Kureyşliler bundan dolayı öfkelendiler de: Bizleri bırakıp Necd'in büyüklerine mi veriyor? dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Ben bunu ancak onları İslâm'a ısındırmak için yaptım" buyurdu. Daha sonra gür sakallı, yanağının iki elmacığı çıkık, gözleri içe gömülü, alnı yüksek, başı tıraşlı bir kimse gelerek: Ey Muhammed! Allah'tan kork, dedi. Resulüllah cevaben: "Eğer ben Allah'a isyan edersem, artık ona kim itaat eder ki? Sizler, beni güvenilir bulmazken Allah beni yer halkına emin kılmıyor mu?" dedi. Sonra o kimse arkasına dönüp gitti. Sahabelerden biri onu öldürmek için Peygamber'den izin istedi. (Muhtemelen bu şahıs; Halid b. Velid'dir) Resulüllah (a.s.): "Bu kimsenin soyundan öyle bir kavim meydana gelecek ki, onlar Kur'an'ı okuyacaklar fakat Kur'an'ın tatlılığı onların boğazlarından aşağıya geçmeyecek. Onlar Müslüman halkı öldürürler de putperestleri bırakırlar. Onlar İslâm'dan, okun avdan (delip) çıkması gibi çıkarlar. Eğer ben onların zamanına yetişmiş olsaydım Ad kavminin öldürülüşü gibi bunları öldürürdüm" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1762

Hz. Ali (r.a.)
Resulüllah'tan (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: "Zamanın sonunda yaşları küçük, akılları yetersiz bir topluluk ortaya çıkacaktır. Onlar mahlûkata verilen sözlerin en hayırlısından (Kur'an ve hadisten) bahsederler, Kur'an okurlar fakat Kur'an onların hançerelerinden öteye geçmez. Bunlar atılan okun süratle avı delip geçmesi gibi dinden çıkarlar. Siz onlarla (harbte) karşılaştığınızda onları öldürünüz. Çünkü bunları öldürene, Kıyamet günü Allah katında bir sevap vardır."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1771

Sehl b. Huneyf'in (r.a.) rivayet ettiğine göre, Yuseyr b. Amr şöyle dedi:
"Sehl b. Huneyf'e Sen Peygamber'i hiç Haricileri zikrederken işittin mi?" diye sordum. Bunun üzerine o: Ben Peygamber'den (eliyle doğu tarafına işaret ederek) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir topluluk, dilleri ile Kur'an'ı okurlar da Kur'an onların köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Onlar, atılan bir okun avı delip geçmesi gibi dinden süratle çıkarlar."
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1776

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Bir defa Ali'nin (r.a.) oğlu Hasan, zekât hurmalarından bir tanesini alıp ağzına koydu. Bunu gören Hz. Peygamber: "Kaka, kaka! Onu ağzından çıkar. Bizim sadaka yemediğimizi sen bilmiyor musun?" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1778

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): " (Çoğu kez) ailemin yanına dönüp geldiğimde yatağımın üzerine düşmüş bir hurma bulurum. Sonra onu, yemek için ağzıma kaldırırım. Ancak, onun zekât (hurması) olmasından korkarak hemen elimden atarım" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1779

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.), bir hurma tanesi buldu ve bunun üzerine: "Bu zekât malından olmasaydı onu muhakkak yerdim" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1781

Enes b. Malik (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Berire (r.ah.), Kendisine sadaka olarak verilmiş bir parça eti Peygamber'e (a.s.) hediye etti. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Bu et, Berire'ye bir sadakadır, bize ise bir hediyedir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1786

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber'e (a.s.) bir sığır eti getirildi de: Bu Berire'ye sadaka olarak verilen ettir, denildi. Bunun üzerine Resulüllah: "Bu, Berire'ye sadakadır bize ise hediyedir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1787

Ümmü Atiye (r.ah.) şöyle anlatır:
Resulüllah (a.s.) bana zekâtlık bir koyun göndermişti. Ben de bunun etinden bir parça Aişe'ye (r.ah.) gönderdim. Resulüllah, Aişe'nin yanına geldiğinde: "Yanında yiyecek bir şey var mıdır?" diye sormuş. O da: "Hayır, bir şey yoktur. Yalnız sizin Nüseybe'ye gönderdiğiniz koyunun etinden, bize yolladığı bir parça et vardır" diye cevap vermiştir. Resulüllah (a.s.): "Getiriniz, o zekât yerine ulaştı" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1789

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber (a.s.), (ailesi dışından) bir yiyecek getirildiğinde; (Bu hediye mi, yoksa zekât mıdır? diye) onun mahiyeti hakkında sormayı itiyat hâline getirmişti. Hediye ise, ondan yer zekât ise ondan yemezdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1790

Abdullah b. Ebu Evfa (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) âdeti olduğu üzere, huzuruna bir cemaat zekâtlarıyle geldiğinde: "Ey Allahım! Bunlara salat et (rahmet ve mağfiret ihsan eyle)!" diye dua ederdi. Babam Ebu Evfa, zekâtını getirdiğinde onun için de Allah Resulü (a.s.): "Ey Allahım! Ebu Evfa ailesine salat eyle" diye dua etmiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 1791