Fetva Konuları
SOSYAL HAYAT
1012. Kul hakkı yemenin hükmü nedir? Kul hakkı nasıl ödenir?
Hz. Peygamber (s.a.s.), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan
mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda hesap
gününde haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak
hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da
mazlumun günahlarının zâlime yükleneceğini belirtir (Buhârî, Mezâlim, 10). Yine
Peygamberimiz(s.a.s.), imkânı olduğu hâlde zamanı gelmiş bir borcu ödemeyenlerin
kul hakkını ihlal ettiğini şöyle ifade eder: “Ödeme gücü olan zengin kişinin,
ödemeyi ertelemesi zulümdür.” (Buhârî, Havâle, 1)
Görüldüğü üzere kul hakkı, kişinin Cennet ya da Cehennem’e gidişinde önemli
ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile
çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından
bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını
almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını
affetmemektedir. Çünkü ilâhî adalet, bunu gerektirir. Veda hutbesinde Resûlullah
(s.a.s.), “Ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız,
Rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır).” (Buhârî, Hacc,
132) buyurmuştur.
Buna göre, gasp, hırsızlık veya izinsiz alma gibi yollarla elde edilen haram
para veya mal, sahipleri biliniyor ise kendilerine yahut mirasçılarına,
bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onların namına sadaka olarak
verilmelidir. Ayrıca, yapılan bu kusurlardan dolayı da Allah’tan af ve mağfiret
dilenmelidir.
Mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde
en doğrusu, hak sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman
bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan
çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip hak sahibi namına da istiğfar etmek,
dua etmek ya da hayır hasenat yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak
ihlallerine keffaret olur (İbn Teymiyye, elFetâva’lkübrâ, I, 113).
|