931. Resmî tescili olmayan vakıf gayrimenkulü hakkında dinen ne yapılması
gerekir?
Bir malın vakıf olduğuna dair vakfiyenin bulunması veya resmî kayıt şart
değildir. Güvenilir kişilerden müteşekkil şahitlerin şehadeti ile de bir yerin
vakıf olduğu dinen sabit olur. Ancak vakıf malının başkasının eline geçip zayi
olmaması için ilgili mercilerce kayıt altına alınması ihmal edilmemelidir. Vakıf
olduğu sabit olan bir yerin vakıf amacı dışında kullanılması, hibe edilmesi veya
usûlüne uygun bir istibdâl işlemi (vakıf taşınmazın, aynı değerde veya daha
değerli bir başka taşınmazla takası) dışında başkalarına satılması caiz
değildir. Vakıf malını bedelsiz olarak zimmete geçirme konusunda vebal açısından
şahıs veya kamu kuruluşu arasında dinen herhangi bir fark yoktur. Buna göre
vakıf malını vakıf olmaktan çıkaran kişiler veya kurum ve kuruluş yetkilileri,
bu konuda taksir ve ihmali olanlar veya buna göz yumanlar dinî yönden
sorumludurlar. Kaldı ki, istibdâl şartlarına uymayan tasarruflar sonucunda
herhangi bir vakıf malının vakıf olma özelliğini yitirmesi söz konusu değildir.
Bu bağlamda camilere veya halkın hizmetine tahsisli olarak vakfedilen fakat
zamanında resmî tescili yapılmadığından dolayı, sonradan çıkarılan yasalarla
kamu/belediye mülkiyetine geçirilen taşınmazların vakıf niteliği sona ermez. Bu
sebeple söz konusu taşınmazlar, vakfe dildikleri cihete tekrar tahsis
edilmelidir. Bunun için gerekli işlemleri yapmak hem kamunun hem de ilgili
taşınmazın vakıf olduğunu bilen kimselerin görevidir.
Girişimlere rağmen vakıf niteliği tekrar kazanılamaz ve o gayrimenkul, çeşitli
yollarla özel ya da tüzel kişilerin mülkiyetine geçerse bu durumda o taşınmazı
vakıf olmaktan çıkaran kişiler dinen sorumlu olurlar. Bu durumda vakıf malına,
satın alma veya miras yoluyla sahip olan kişiler, imkânları nispetinde o malı
aslî kimliğine kavuşturmaya çalışmalıdırlar.