84-İnşikak
1- Gök yarıldığı,
2- Rabbini dinleyip O'na
yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman!
3- Yer uzatılarak dümdüz
yapıldığı,
4- İçindekileri dışarı atıp
boşaldığı,
5- Ve Rabbine yaraştığı
şekilde O'na kulak verip boyun eğdiği zaman.
6- Ey insanoğlu! Sen Rabbine
kavuşuncaya kadar çalışıp çabalayacak, sonunda O'na kavuşacaksın.
Göğün yarılmasına ilişkin açıklamalar daha
önceki surelerde geçmişti. Burada yeni olan göğün Rabbine teslim oluşudur.
Hakkın onun üzerine egemenliğidir. Göğünde bu hakkın egemenliğine boyun
eğmesi ve ona itaat etmesidir. "Rabbini dinleyip ona yaraşır şekilde boyun
eğdiği zaman!"
Göğün Rabbine boyun eğmesi, Rabbinin
yarılmaya ilişkin emrine teslim oluşu ve itaat edişidir. "Hukkat" yani hak
üzerine çöktü. O da Rabbine teslim olduğunu, boyun eğdiğini kabul etti
demektir. Bu da boyun eğişin göstergelerinden biridir. Çünkü bu onun üzerine
bir haktır. O da, bu hakkı teslim etmektedir. Yine burada yeni olan bir konu
da yerin uzatılmasıdır. "Yer uzatılarak dümdüz yapıldığı zaman." Bu yerin
şeklinin ve hacminin yayılıp uzaması anlamına gelebilir. Dünyayı bu şekilde
tutan ve ona hükmeden evrensel yasaların işlemesi neticesinde bu tür
olayların meydana geldiği ifade edilmek istenmiş olabilir. Bu konuda
dünyanın küre halinde veya elips şeklinde atması bu yasalara bağlıdır.
Kur'an'ın ifadesi, dünyada meydana gelecek bu değişikliğin dıştan gelen bir
etki ile olacağını ifade etmektedir. Zira burada kullanılan fiil edilgen
biçimde kullanılmıştır. "uzatıldı".
"İçindekileri dışarı atıp boşaldığı zaman."
Bu ifade dünyayı canlı, bir varlık gibi tasvir etmektedir. İçindekileri
dışarı atan ve herşeyini boşaltan canlı bir varlık gibi. Dünyanın içinde yer
alan şeyler ise pek çoktur. İşte şu haddi hesabı olmayan yaratıklar dünyanın
içindedir. Nesiller boyunca yerin, içine Alıp üzerini kapattığı varlıklar.
Allah'tan başka kimse bilemez. Yerin içinde gizli olan diğer varlıkları,
madenleri, suları ve gizlilikleri Allah'tan başka kimse bilemez. Bunları
yeryüzü bize, Kuşaktan kuşağa, nesilden nesile asırlar boyunca taşıp
getirmiştir. O gün gelip çatana kadar: "İçindekileri dışarı atıp boşaldığı
zaman."
"Ve Rabbine yaraştığı şekilde O'na kulak
verip boyun eğdiği zaman:' Nasıl ki gök Rabbine boyun eğmiş ve yaratılış
gayesine teslim olmuşsa, onun emrine isteyerek bağlanıp itaat etmişse, bunu
boynuna borç kabul etmiş ve bu hakkından dolayı Rabbinin emrine bağlanmışsa
yerde aynı şekilde Rabbine boyun eğip bağlanmıştır.
Bu tasvir edici ayetler yeri ve göğü ruh
sahibi varlıklar halinde göstermektedirler. Yer ve gök canlı iki varlıktır.
Emre kulak veriyorlar. Derhal onu yerine getiriyorlar. Hakkı kabul eden,
sonucuna hiçbir dönekliğe yeltenmeden, zorlanmadan, teslim olan insan gibi
teslim oluyorlar.
Bu sahne evrenin o günkü değişim
sahnelerinden biri olmasına rağmen bu suredeki anlatımı üzerinde boyun
eğişin, yüceliğin ağır başlılığın ve derin bir sükunetin izlerini
taşımaktadır. Bu isé insanın düşüncesi üzerinde hiçbir zorlamanın, karşı
koymanın ve tereddüdün yer almadığı derin bir saygıyla teslim oluşun ve
bağlanmanın gerekliliğine işaret etmektedir.
Bu boyun eğiş ve bağlanış havasının egemen
olduğu bir ortamda insana yüce bir çağrı yapılmaktadır. Burada insanın
önünde yeri ve göğü ile rabbine bu şekilde teslim olmuş koca bir evren
durmaktadır.
"Ey insanoğlu! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar
çalışıp çabalayacak, sonunda O'na kavuşacaksın."
"Ey insan!" Ey Rabbinin güzellikle kendisini
yarattığı ve "insanlık" özelliği ile diğer varlıklardan ayırdığı insan. Sen
evrende bu müstesna özelliklerinle Rabbini daha iyi tanımalısın. Yerden ve
gökten daha çok O'nun emrine bağlanmalısın. Zira O sana ruhundan bir soluk
üfürmüştür. O'nunla iletişim kurma gücünü vermiştir sana. O'nun nurundan bir
parça alabilir, O'nun biricik emirlerini karşılama ile sevinebilirsin.
Onlarla arınabilir, sınırsız bir şekilde yükselebilirsin. İnsan için takdir
edilen olgunluğa kadar ilerleyebilirsin. Bu kemalin, bu olgunluğun ufukları
çok yücedir, çok uzaklardadır!
"Ey insanoğlu! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar
çalışıp, çabalayacak, sonunda O'na kavuşacaksın: ' Ey insan! Yeryüzündeki
hayat yolculuğunu yorularak geçireceksin. Ağırlığını taşıyacak, var gücünü
kullanacak binbir güçlükle yolunu yarıp gideceksin, sonunda Rabbine ulaşmak
için. Zira dönüş O'nadır. Herşey O'na varır. Çaba ve gayretten, eziyet ve
cihattan sonra.
Ey insan! Sen dünya nimetleri için
yorulmaktasın. Bu nimetlere ulaşabilmen için bir dizi zorluk ve sıkıntı
çekmektesin. Bedensel ve fiziksel yönünden çaba ve yorgunluğun olmasa dahi
düşünce yönünden yoruluyor, düşüncelerinle çabalıyorsun. Fakat sonuçta
bolluk içinde olan ile yoksulluk içinde olan aynı durumdadır. Çabanın çeşidi
ve zorluğun türü değişmektedir sadece Ama çaba ve yorgunluk insan hayatına
iyice kök salmış bir gerçekliktir. Yolun sonunda herkes Aynı şekilde
Allah'ın huzuruna varacaktır.
Ey insan! Sen dünyada asla rahat yüzü
görmeyeceksin. Rahat ancak oradadır, ahirettedir. Oraya daha önceden
teslimiyeti ve itaati ile hazırlık yapanlara, rengi ve tadı değişse de
yorgunluk birdir. Çaba ve gayret birdir. Fakat Rabbine ulaştığında sonuç
değişmektedir. İnsanlardan biri bu dünyanın zorluğundan çok öte bir zorlukla
karşılaşacaktır. Biri de o güzelim nimetlere kavuşacaktır. Öyle ki bu
nimetlere kavuşan insan bir çırpıda yeryüzündeki tüm acılarını unutacak ve
bu onu hiç çaba göstermemiş, hiç yorulmamış gibi hissettirecektir.
Ey "insan", özellikleriyle farklı bir konuma
gelen insan. Dikkat et! Yüce Allah'ın sana verdiği bu özelliklere ve
ayrıcalıklara yakışacak olanı kendine seç. Onun huzuruna çıktığın anda, seni
yorgunluktan kurtaracak, rahata kavuşturacak yolu seç kendine.
Bu çağrıdaki gizli dokunuş ve mesaj nedeni
ile hemen ardından Allah davasında yorulanların yolun sonuna vardıkları,
sıkıntı ve zorluklara göğüs gerdikten sonra Rabblerinin huzuruna çıktıkları
sıradaki sonlarına ilişkin açıklamaya geçilmektedir.
7- O zaman kimin kitabı
sağından verilirse,
8- O kolay bir hesaba
çekilecek.
9- Ve sevinçli olarak
ailesine dönecektir.
10- Kimin kitabı da sırtının
arkasından verilirse.
11- O, ölümü çağıracak.
12- Ve çılgın alevli
cehenneme girecektir.
13- Çünkü o, dünyada ailesi
arasında sevinç içinde idi.
14- Rabbine hiç dönmeyeceğini
sanmıştı.
15- Aksine Rabbi onu görmekte
idi.
Kitabı sağından verilen hoşnut ve mutludur.
Bu iman eden ve iyilik yapan kimsedir. Allah ondan razı olmuş ve onun
kurtarılmasını takdir etmiştir. O kolay bir hesaptan geçirilecektir.
Tartışma yapılmayacak ve hesapta herşeyi incelenmeyecektir. Bu hesap gününe
ilişkin tablolar Hz. Peygamberden gelen rivayetlerle tasvir edilmektedir ve
bu bize yeterlidir.
Hz. Aişe'den gelen bir hadiste Peygamberimiz
şöyle buyurmaktadır: "Kimin hesabı ince elekten geçirilirse o kişi cezaya
çarptırılır." Hz. Aişe der ki; ben "o kolay bir hesaptan geçirilecektir"
buyurmuyor mu yüce Allah dedim. Buyurdu ki; "Bu hesaba çekilmek değildir.
Sadece arz olunmaktır. Kıyamet günü kimin hesabı ince elekten geçirilirse o
cezaya çarptırılır."(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)
Yine Hz. Aişe'den gelen bir rivayette deniyor
ki; Hz. Peygamberin bazı namazlarda şöyle dediğini işittim: "Allah'ım beni
kolay hesapla hesaba çek". Namazı bitirince, " Ey Allah'ın elçisi kolay
hesap nedir?" diye sordum. Buyurdu ki; "Allah'ın kitabına bakması ve
üzerinde durmadan geçmesidir. Ey Aişe o gün hesabı ince elekten geçirilen
kişi mahvolur."( İmam Ahmed kendi isnadı ile Abdullah İbni Zübeyr Hz.
Aişe'den rivayet etmiştir. Bu rivayet Müslim'e göre "sahih"tir. Fakat Müslim
bunu "Sahih"ine almamıştır)
İşte insanın karşılaşacağı kolay hesap budur.
Sonra kurtulur. "Ve sevinç içinde ailesine döner" Yani ailesinden kurtulup
cennete gidenlerine kavuşur. Bu ifade iman ve salih amel konusunda aynı
olsun, aynı çizgiye sahip herkesin cennette birbiri ile buluşacağını dile
getirmektedir. Ailesinden ve arkadaşlarından sevdiği herkesle buluşacağını
anlatmaktadır. Hesaptan kurtulan insanın bu çetin bekleyişten sonra Alıştığı
yuvasına dönüşünü tasvir etmektedir. Kurtuluşun ve cennette buluşmanın
verdiği sevinç, ferahlık ve mutluluk içindeki dönüşümü anlat-maktadır.
Bu kitabı istenmeyerek kendisine verilen,
kötü işlerinden dolayı cezaya çarptırılan yıkılmış ve azaba uğramış adamın
durumunu karşılayan bir sahnedir.
"Kimin defteri de sırtının arkasından
verilirse o ölümü çağıracak. Ve çılgın alevli cehenneme girecektir."
Kur'an'ın daha önce Alıştığımız ifadeleri
sağın defteri ve solun defteri idi. Burada ise yeni bir tablo var. Bu tablo
kitabın sırtın arka tarafından verilmesidir. Defteri soldan verilenlerin
aynı zamanda sırtının arkasından verilenlerin aynısı olduğunu söylemek
mümkündür. Zira bu karşılaşılmaktan hoşlanmayan kendisi de karşılaşmaktan
kaçan aşağılanmış insanın halidir.
Defterin gerçek içeriğini ve onun sağdan veya
soldan veya sırtın arkasından nasıl verileceğini bilemiyoruz. Bildiğimiz
özetle şudur: Birinci ifade ile verilmek istenen onların kurtulacağı
gerçeğidir. İkinci ifade ile ise onların mahvolacağı gerçeği dile
getirilmektedir. İşte özellikle seçilen ve kesin bir biçimde kavramamız
istenen bu iki gerçektir. Bunun ötesindeki şekiller ise sahneyi canlandırmak
ve duygular üzerindeki etkisini derinleştirmek içindir. Yüce Allah, olan ve
olacak herşeyin biçimini en iyi bilendir.
Yeryüzündeki hayatını zorluklarla noktalayan,
Rabbine giden yolu zorluklarla bitiren ve onu günah isyankarı ve sapıklık
içinde tüketen bu yıkılmış adam sonunu görmektedir. Akıbeti ile yüzyüze
gelmiştir artık. Bu kadar acıların ve bu kadar zorlukların artık
durdurulamayacağını ve onların sona erdirilemeyeceğini iyiden iyiye anlamış
bulunmaktadır. Ölümü istemektedir. Yıkıma seslenmektedir. Belki bunlar
kendisini bekleyen bedbahtlıktan kurtarabilirler. insanın, kurtulması için
helaki ve yıkımı çağırdığı bundan başka bir koruyucunun kalmadığı anlamına
gelmektedir. Öyle ki adam yıkımı,umutlarının en yücesi olarak
görebilmektedir. İşte Mütenebbi de aşağıdaki satırlarda bu gerçeği dile
getirmektedir.
"Ölümü paklar görmen dert olarak yeter.
Umutlarının ütopya olmaları yeter onlara."
İşte bu ötesinde hiçbir şeyin olmadığı gerçek
bir yıkımdır. Ötesinde bedbahtlığın artık tükendiği gerçek bedbahtlıktır.
"Ve çılgın alevli cehenneme girecektir." İşte yıkımı, kendisini kurtarması
için çağıran bu kimsedir Yazık çok yazık.
Bu kahrediş sahnesinin önünde ayetlerin akışı
hemen bu bedbaht insanın geçmişine dönüyor. Onu bu mutsuzluğa mahkum eden
geçmişine.
"Çünkü o dünyada ailesi arasında sevinç
içinde idi. Rabbine hiç dönmeyeceğini sanmıştı."
Tabi bu, dünyada böyle idi. Evet olan
olmuştu. Fakat şimdi biz Kur'an'la beraber hesap ve ceza günündeyiz. Zaman
ve mekan olarak dünyayı çoktan uzaklarda bıraktık.
"Çünkü o dünyada ailesi arasında sevinç
içinde idi." İçinde bulunduğu zevk aleminin gerisinden habersizdi. Ahiret
yurdunda kendisini bekleyenlere ilgisizdi, duyarsızdı. Onu hiç hesaba
katmıyor ve ona hiçbir azık hazırlamıyordu. "Rabbine hiç dönmeyeceğini
sanmıştı." Rabbine dönüşünü, yaratıcısına geri gelişini düşünmüyordu. Eğer
eninde sonunda O'na döneceğini görebilseydi yolluğuna biraz da olsa azık
koyar, hesap için birşeyler biriktirirdi!
"Aksine Rabbi onu görmekte idi."
O asla dirilmeyeceğini sanmıştı. Fakat gerçek
şu ki Rabbi onun durumunu biliyordu. Bütün gerçekliği ile yapısını
kuşatmıştı. Hareketlerini ve adımlarını bir bir biliyordu. Kendisine dönüp
geleceğini ve yaptıkları ile onu cezalandıracağını çok iyi biliyordu. Öyle
de oldu. Eninde sonunda Allah'ın bilgisi dâhilinde belirlenen noktaya geldi.
Zaten onun böyle olması kaçınılmazdı.
Çeşit çeşit zorluklar ve sıkıntılarla dolu
olan şu kısacık dünya hayatında ailesine dönerken şen şakrak bir şekilde
dönen bu insanın, ahiretteki yıkılmış hali karşısında mutlu insanın tablosu
yer almaktadır. Bu insan sonsuzluğa doğru uzayıp giden, özgürlük, mutluluk,
güzellik içinde ve hüzün dolu zorluğun ve sıkıntının her tür şaibesinden
arındırılmış olarak ahiret hayatında ailesine şen şakrak bir şekilde
dönmektedir. Ve bu, karşıt bir sahnede canlandırılmaktadır.
Sahneleri ve pekçok dokunuşları ile derin
izler ve etkiler bırakan bu büyük gezintiden sonra surenin akışı insanların
içinde hayatlarını yaşadıkları bu evrenden birtakım gerçeklere parmak
basmaya geçmektedir. Bu işaretlerin parmak bastıkları evrensel gerçekler
insanın hayatını da kuşatmaktadır. Onların bir bir yaşadıkları hallerini
düzenli-sağlam biçimde belirlemektedir. Halbuki insanlar bunlardan
habersizdir.
16- Akşamın alaca
karanlığına,
17- Geceye ve gecenin içinde
barındırdığına.
18- Dolunay halindeki Ay'a
andolsun ki,
19- Şüphesiz siz bir durumdan
diğerine uğrayacaksınız.
Yeminlerle kendilerine işaret edilen, bu
evrensel dokunuşlar, insanın kalbini bu gerçeklere yöneltmekte, onlara
mesajlar sunmakta ve derin etkiler bırakmaktadır. Bunlar kendilerine has
özellikleri bulunan dokunuşlardır. Sakin olan boyun eğiş ile, ürperti veren
saygıyı bütünleştiren bir karaktere sahiptir. Bu mesajları ve imajlarıyla
surenin girişindeki mesajlara ve sahnelere ana hatlarıyla uyum
sağlamaktadır.
Ayet-i Kerimede geçen şafak kavramı, güneşin
batmasından sonraki korku ve ürperi dolu zamanı ifade etmektedir. Güneşin
batmasından sonra insanı, sessiz, derin bir korku, bir ürperti sarsıverir.
Kalp, ayrılışın ve ondaki sessiz üzüntünün, derin Hayranlığın etkisini
hisseder. Bunun yanında gelmekte olan gecenin korkusunu ve karanlığın her
tarafı kuşatan tedirginliğini de hisseder. Sonunda gönülden gelen bir boyun
eğiş; gizli bir korku ve sessizlik, sakinlik onu bütünüyle kuşatır.
"Geceye ve gecenin içinde barındırdığına
andolsun."
Bu gece ve gecenin topladığı, taşıdığı
şeylerdir. Kur'an onu böyle bir genellik, böyle bir gizemlilik ve böyle bir
korku ile vermektedir. Gece, gerçekten çok şeyi toplamakta, kapsamakta ve
barındırmaktadır. Gecenin barındırdığı, kapsadığı ve topladığı eşyayı,
canlıları, olayları ve duyguları düşünen, gizli ve kapalı dünyaları zihninde
canlandıran herkes derin düşüncelere dalar. Bütün yeryüzüne yayılır,
vicdanın enginliğinde dolaşır. Ardından döner bu upuzun yolculuğundan fakat
Kur'an-ı Kerim'in çok kısa bir cümleyle ifade ettiği bu tabloya asla
ulaşamaz: "Geceye ve gecenin içinde barındığına andolsun." Bu derin anlamlı
Hayret verici ifade insanın gönlüne bir korku ve ürperiş,bir boyun eğiş ve
sükunet zerk etmektedir. Bu da şafak ile ve onun yaydığı boyun eğiş, korku
ve sakinlik havasıyla uyum içinde girmektedir!
"Dolunay halindeki Ay'a andolsun ki!" Bu da
gerçekten göz kamaştırıcı, büyüleyici sakin bir sahnedir. Dolunay devresinde
Ay, yeryüzüne rüyaları andıran, içten boyun eğmeyi sağlayan derin
sessizliği, görülen dünyalardaki ve duygularda gizli alemlere doğru uzanan
serapa yolculuğu ile aydınlığını dünyaya yaymaktadır. Bu havada şafağın
havasıyla gece ve içindekileriyle gizli bir bağı bulunan bir atmosferdir.
Bunların üçü yücelik; Hayranlık ve sakinlikte aynı şeyleri
çağrıştırmaktadır. .
Evrene ait bu güzel, Hayranlık verici, göz
kamaştırıcı, ürpertici ve mesaj yüklü işaretleri Kur'an-ı Kerim, hızla geçen
bir üslupla sergilemekte ve bunlarla evrensel mesajından habersiz olan
insanın kalbine hitap etmektedir. Buna bir de yemin ilave ederek onları
bütün güzellikleri, mesajları, etkileri ve canlılığıyla duygulara ve
vicdanlara arzetmektedir. Bu evrenin kaderini elinde tutan, adımlarını
belirleyen, durumlarını değiştiren Allah'ın kudretine birer delil
olduklarını dile getirmektedir. Ne yazık ki insanlar kendileri de dahil
bütün evrenin dizginini elinde bulunduran Allah'ın kudretinden habersiz
bulunmaktadırlar.
"Hiç şüphesiz siz bir durumdan diğerine
uğrayacaksınız."
Yani siz, sizin için belirlenen şartlara ve
planlamalara uygun bir şekilde halden hale dönerek zorluklarla
karşılaşacaksınız. Geçiş, ardarda değişiklikler sırasında karşılaşılan
zorluklar, böylece dile getirilmiş olmaktadır. Arap edebiyatında işlerin
tehlikelerin, korkuların ve değişikliklerin sardırma, bindirme anlamına
gelen "rukub" ile ifade edilmesi bilinen birşeydir: "Daha düşen, bile bile
zor işlere kalkışır, zora biner." Sanki bu haller, teker teker insanların
bindikleri birer binektir. Herkes kendisini ve tüm varlıkları, olayları ve
durumları sürekli biçimde yönlendiren kaderin dilemesine uygun olarak bu
bineklerle yoluna devam etmektedir. Herbiri onu yeni bir aşamanın eşiğine
kadar taşıyıp götürmekte, belirlenmiş ve çizilmiş yerde bırakmaktadır. Tıpkı
bu evrende birbirini izleyen olaylar gibi. Şafak, gecenin karanlığı ve
içinde gizledikleri ay ve on dördündeki hali gibi... Olaylar böylece onu
Rabbine doğru götürmektedir. Nitekim önceki bölümde ondan söz edilmişti.
Surenin bölümlerindeki bu uyumlu diziliş; bir olgudan diğerine bir
gezintiden diğerine bir özellikten başka bir özelliğe yapılan bu şahane
geçiş; Kur'an-ı Kerim'in apaçık mucizelerinden biridir.
Bu son dokunuşlar ve daha önce surede yer
alan sahneler ve gezintilerin tesiri devam ederken iman etmeyenlerin Hayret
verici tutumlarına değiniliyor. Halbuki bu inanmayanların önünde imanın
mesajlarını ve delillerini taşıyan yığınlarca gerçek, hem onların
bedenlerinde hem de evren gerçeğinde, gözlerinin önüne serilmiştir:
20- Onlara ne oluyor da
inanmıyorlar?
21- Kendilerine Kur ân
okunduğu zaman secde etmiyorlar?
Evet onlara ne oluyor? Niçin iman etmiyorlar?
Evrenin her tarafından ve insanın her durumunda imanın mesajları ve
delilleri pek çoktur. Nereye yönelirse yönelsin, insanın kalbi bu delillerle
yüzyüze gelir. Nerede olursa olsun, onların pek çoğuyla karşı karşıyadır.
imana çağıran bu mesajlar o kadar köklü, güçlü ve hakikat terazisinde
ağırdırlar ki, insan yönelmek istediğinde onlar insanın kalbini hemen
kuşatırlar. Kalbini ve kulağını nerede onlara yöneltecek olsa onların
niyazlarını, terennümlerini ve çağrılarını duyacaktır!
"Onlara neler oluyor da, inanmıyorlar?
Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar?"
Onlara fıtratın dili ile hitap etmektedir.
Kalplerini içteki ve dıştaki imana davet eden mesajlara ve delillere
yöneltmektedir ve bu kalplere bütün bir evrenin yaratıcısının korkusunu, ona
boyun eğişi, bağlanışı ve ürperiş duygusunu yerleştirmektedir. Bu da
"secde"dir.
Şüphesiz bu evren güzeldir. Mesajı yüklüdür.
insanın kalbini harekete geçirebilecek, kabul edip boyun eğdirecek ve en
içten duyguları harekete geçirecek işaretler, mesajlar, deliller ve
niyazlarla doludur.
Bu Kur'an güzeldir, mesajlar yüklüdür.
insanın kalbini güzel olan kainata ve kainatı yüce yaratıcısına bağlayan
dokunuşlar ve mesajlarla doludur. Mesaj yüklü bu koca evren, onu yüce
yaratıcısına götürmektedir. "Onlara neler oluyor da inanmıyorlar?
Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar."
Bu gerçekten Hayret edilecek bir durumdur.
Ayetlerin akışı burada konuyu kesip kafirlerin gerçek halini ve onları
bekleyen akıbeti açıklamaya geçmektedir.
22- Aksine kafir olanlar
yalanlıyorlar.
23- Oysa Allah onların içinde
gizlediklerini biliyor.
24- Onları acıklı bir azab
ile müjdele.
25- İman edenler ve salih ameller işleyenler
hariç. Onlar için bitip tükenmeyen mükafat vardır.
Aksine kafir olanlar yalanlıyorlar. Her şeyi
yalanlıyorlar. Yani yalanlamak onların temel karakterleri, huyları ve en
belirgin özellikleri olmuştur. Halbuki yüce Allah onların içlerinde
sakladıklarını, gizlemeye çalıştıklarını; tüm kötülüğü, çirkinliği ve bu
yalanlamanın tüm etkenlerini çok iyi bilmektedir.
Onlardan söz etme burada kesilerek hitab Hz.
Peygambere yöneltiliyor: "Onları acıklı bir azap ile müjdele!" Ne çare ki bu
sevindirici bir müjde değildir ve sevindirici haber bekleyen bir kimsenin
hoşuna gidebilecek bir niteliği yoktur!
Aynı zamanda yalanlamayan ve geleceklerine
amel-i sAlih ile hazırlık yapan müminleri bekleyen akıbeti de
sergilemektedir. Surenin akışı içinde müminlerin bu akıbeti herşeyi
yalanlayan kafirlerin akıbeti içinde bir istisna niteliğindedir.
Dilbilgisinde bu tür istisnaya "munkatı
istisna" adı verilmektedir. Yani iman edip sAlih amel işleyenler başta bu
kara haberin kapsamından değillerdi. Sonradan istisna edilmemişlerdi. Fakat
olayın bu şekilde ifade edilişi istisna edilen şeye daha fazla dikkat
çekmektedir.
Ayet-i kerimede geçen; "sürekli mükafat"
ebedi ve sonsuz yurt olan ahiretteki kesilmeyen, eksilmeyen sürekli ödül
demektir.
Bu kesin ve kısa vurgu ile, evrene ve vicdana
ilişkin, derin anlamlar ifade eden bu sure sona ermektedir.
Herhangi bir
yanlışlık gördüğünüz zaman lütfen uyarınız. Şimdiden teşekkürler.