86-Tarık
1- Göğe ve târıka and olsun.
2- Târıkın ne olduğunu bilir
misin sen?
3- O karanlığı delen
yıldızdır.
4- Hiçbir can yoktur ki
başında bir koruyucu olmasın.
Bu yemin kainata ilişkin bir sahneyi ve imana
ilişkin bir gerçeği dile getirmektedir. Önce göğü ve semada ilk görülen
yıldızı sözkonusu etmekte ardından Kur'an'ın ifade tarzında Alışılagelen bir
ifade yer almaktadır: "Târıkın ne olduğunu bilirmisin sen?" Sanki o bilme ve
anlama ötesinde bulunan bir şeydir. Ardından onu sınırlandırıyor, şeklini ve
biçimini açıklıyor: "O karanlığı delen yıldızdır." Etkili ışınları ile
karanlıkları delip geçen. Bu niteleme tüm yıldız türü için uygun
düşmektedir. Bu ayette geçen yıldız kavramını sınırlandırmaya ve onu
herhangi bir yıldızdır diye tayin etmeye gerek yoktur. Böyle bir sınırlama
getirme zorunlu da değildir. Böyle genel kalması daha güzeldir. Bu durumda
ayetin anlamı şöyle olur: Göğe ve onun karanlıkları delip geçen, eşyayı
örten, perdeye nüfus eden, yıldızlarına andolsun... Böylece bu işaretin ve
surenin değindiği gerçekler ve diğer sahneleri ile ortaya konan tespitler
arasında anlamlı bir bağ kurulmuş olmaktadır. Nitekim buna ilerde
değineceğiz.
Yüce Allah göğe ve onun ışıkları ile
karanlıkları delip geçen yıldızlarına yemin ederek her insanın başına Allah
tarafından bir gözetleyici konduğunu belirtmektedir: "Hiçbir can yoktur ki
başında bir koruyucu olmasın." ifadenin bu şekilde dile getirilmesi şu
gerçeği pekiştirmek içindir. Hiçbir insan yoktur ki başında kendisini
gözetleyen, yaptıklarını bir bir kaydeden, kendisini koruyan bir bekçi
bulunmasın. Her insanın başında bu bekçi Allah'ın emriyle verilmiştir.
insanın nefsine yardım eder. Zira nefis sırların ve düşüncelerin atağıdır.
Çalışmanın ve karşılık almanın temeli ona dayanır.
Öyle ise ortada başıboşluk ve anarşi diye bir
şey yoktur. insanlar yeryüzüne böyle serbest bekçisiz olarak salınmış
değildir. Dünyanın vaadlerine koruyucusuz salınmış değillerdir.
Gözetleyicisiz dilediklerini yapsınlar şeklinde bırakılmamışlardır. Herşey
doğrudan en ince noktalarına varıncaya kadar tespit edilmekte,
sayılmaktadır. insan bu doğrudan dakik tespitler ile hesaba çekilecek,
sorgulanacaktır. Ayet-i kerime korkunç bir mesaj da vermektedir. insan
nerede olursa olsun, isterse hiç kimsenin olmadığı bir yerde bulunsun. Asla
yalnız olmadığını hissetmektedir. Bütün gözetleyicilerden uzaklaştığı tüm
gözlerden gizlendiği ve her ışıktan emin olduğu bir sırada dahi kendini
gözetleyen bir muhafız ile yüzyüzedir. Bu muhafız her tür perdeyi yırtmakta
ve her gizli şeye nüfuz etmektedir. Tıpkı herşeyi örten gecenin perdesine
nüfuz eden, ışığıyla delip geçen yıldız gibi. Allah'ın sanatı her yerde aynı
damgayı taşımaktadır. insanın iç dünyası ile dış dünyasındaki bu sanat bir
ahenk içindedir.
İnsanın gönlünü evrene bağlayan bu dokunuştan
takdir ve tedbirin gerçekliğini pekiştiren göğe ve târık yıldızına yemin
edilerek ortaya konan başka bir dokunuşa geçiliyor. insanın bu ilk
yaratılışı da sözkonusu gerçeği gösteriyor ve insanın başıboş
bırakılmadığını, kendi haline terk edilmediğini dile getiriyor.
5- Öyleyse insan neden
yaratıldığına bir baksın.
6- Fışkıran su damlacığından
yaratıldı.
7- Bel ile kaburga kemikleri
arasından çıkan.
İnsan hangi şeyden yaratıldığına ve nasıl bir
şeye dönüştürüldüğüne bir baksın. Şüphesiz o bel ile kaburga kemikleri
arasından fışkırarak çıkıp gelen bir sudan yaratılmıştır. Erkeğin bel
kemiğinden ve kadının üst göğüs kemiğinden akıp gelen suların yerleşmesinden
yaratılmıştır. Bu gerçek Allah'ın ilminde saklı, insanın bilmediği gizli bir
sır olarak son asrın ilk yarısına kadar kalmıştır. Ancak bu asrın ikinci
yarısında insanın modern ilmi kendi metodu ile gerçeği keşfetmiştir. Ve
öğrenmiştir ki erkeğin suyu bel kemiğinde oluşmakta, kadının suyu ise üst
göğüs kemiğinde oluşmaktadır. Bu iki su korunaklı bir yuva da birleştiğinde
onlardan insan meydana gelmektedir.
Bel kemiği ile göğüs kemiği arasından akıp
gelen su ile organik, sinirsel akli ve ruhi oluşumu alabildiğine karmaşık
olan, anlayabilen akıllı insan arasındaki mesafe gerçekten korkunçtur.
Başlangıç ile sonuç arasında uzun bir mesafe bulmaktadır. Fışkırıp gelen
suyun konuşan bir insan olana kadar geçirdiği bu uzun mesafe açıkça
gösteriyor ki insanın kendisi dışında başka bir el onu idare etmektedir.
Herhangi bir şekli iradesi ve gücü olmayan bu su maddenin Hayret verici,
uzun ve korkunç yolculuğunu düzenleyip idare eden ve onu bu güzel sonuca
kadar götüren bir el vardır. Yine ortaya koymaktadır ki herhangi bir şekli
ve aklı, iradesi ve gücü olmayan bir damla suyun bu Hayret verici, uzun
yolculuğunda gözetleyen Allah tarafından görevlendirilmiş bir koruyucu, bir
gözetleyici bulunmaktadır. insanın anne rahminde geçirdiği Hayret verici
aşamalar onun doğumundan ölümüne kadar geçirdiği Hayret verici gelişmelerin
çok çok üstündedir!
Döllenmiş olan bu tek hücre mikroskopla dahi
zor görülebilecek küçüklüktedir. Zira bir damla suda bunun gibi milyonlarca
hücre bulunmaktadır. İşte herhangi bir şekli, aklı, gücü ve iradesi
bulunmayan bu küçük yaratık rahme yerleşir yerleşmez hemen gıda arama
işlemine koyulur. Derken koruyucu, kudret eli onu bir besin arama
yeteneğiyle donatmaktadır. Etrafındaki rahim duvarını taze gıda için
hazırlanmış bir bereket kaynağına, akan kan havuzuna çevirir! Bu küçücük
yaratık gıdasını sağlama aldıktan sonra yeni bir işleme başlar. Sürekli bir
bölünme işlemidir bu. Bundan hücreler meydana gelir. Belli bir şekli, aklı,
gücü ve iradesi bulunmayan bu basit yaratık ne yaptığını, ne yapmak
istediğini bilir. Çünkü onu koruyan el kendisini hidayete, bilgi, kudret ve
iradeyle donatır. Böylece o da yolunu öğrenir! Bu küçücük yaratık yeni
oluşan bu hücre kümelerinden herbirini Hayret verici binanın yapımında,
insan vücudunun binasında birer temel olarak kullanmakla yükümlüdür. İşte şu
hücre kümesi insan vücudunun iskeletini oluşturacak, şu hücre kümesi kas
sistemini oluşturacak, şu hücre kümesi sinir sistemini oluşturacak, şu hücre
kümesi de lenf sistemini oluşturacak... Böylece insanın oluşumu için gereken
bütün temel oluşumlar burada yerlerini alacak... Fakat işlem bu kadar basit
değildir. Çünkü ortada gayet dakik bir farklılaşma söz konusudur. Hiçbir
kemik diğer kemiğe, hiçbir kas, hiçbir damar diğerine benzememektedir. Çünkü
insan vücudu dakik bir sanatla Hayret verici bir oluşumla ve her bir organ
başka bir görevi üstlenmek üzere meydana getirilmiştir. Bu nedenle insan
vücudunun bir temel yapısını oluşturmak için harekete geçen hücre kümesi
görevini biliyor. Uzmanlaşmış gruplara ayrılıyor. Büyük insan bedeninde
kendisine ayrılan temel yapıyı oluşturmak için her bir grup ayrı bir işe
koyuluyor!
Her küçük hücre harekete geçiyor ve yolunu
biliyor. Nereye gideceğini, kendisinden ne istendiğini kavrıyor. Bu korkunç
boşluk içinde hiçbiri yolunu şaşırmıyor. Mesela, gözü yapmakla yükümlü olan
hücreler gözün yüzde olması gerektiğini biliyorlar. Onun asla karında,
ayakta veya kolda olmaması gerektiğini anlıyorlar. Aslında tüm bu yerlerin
herbiri gözün orada oluşmasına müsaittir. Göz orada da oluşabilir. Eğer gözü
yapmakla yükümlü olan ilk hücre gelip bu yerlerden birine konsa ve oraya
yerleşse orada bir göz meydana gelebilirdi! Fakat bu hücre bizzat harekete
geçtiğinden su karmaşık insan organizmasında göz için belirlenen yerden
başka tarafa gitmiyor. Peki organizmanın başka hiçbir yerde değil, sadece bu
yerde göze ihtiyacı olduğunu bu hücreye kim söylemiştir acaba? Şüphe yok ki
Allah. Onu koruyan, yönlendiren Allah'tan başka hiçbir yol göstericinin
bulunmadığı bu uçsuz bucaksız ortamda kendisine yol gösteren en büyük
koruyucu, gözetici şüphesiz O'dur!
Bu hücrelerin hepsi tek tek ve küme halinde
belli kümelerin içindeki gizli birimlerin çizdiği bir çerçevede
çalışmaktadır. Bunlar insan türünün sicili ve atalarının özelliklerini
koruyan genetik bilimlerdir. Mesela göz hücresi bölünüp çoğalırken gözü
oluşturmaya çalışır. Bununla beraber bu eylem sırasında gözün belli bir
şeklini ve belirlenmiş özelliklerini de korumaya çalışır. İşte bu işlem
meydana gelen gözün herhangi bir hayvanın gözü değil, bir insan gözü
olmasını sağlar. Bu gözün şekli veya özellikleri açısından özdeki en ufak
bir sapma onu belirlenmiş çizginin dışına çıkarır. Peki hücreye bu gücü
yerleştiren ve onu bu şekilde yöneten kimdir acaba? Aklı, kavrayışı, iradesi
ve gücü olmayan bu basit hücreye tüm bunları programlayan kimdir? Şüphesiz o
yüce Allah'tır. Bir gözün veya bir gözün bir parçasının kendisine havale
edildiği durumda onu yapmaktan aciz olan bütün insanlığı dize getiren bu
bilgiyi Allah İşte bu hücreye vermiştir. Böylece tüm insanlığın karşısında
aciz düştüğü bu büyük işlemi bir tek hücre veya basit birkaç hücre yapabilme
gücüne ulaşmıştır.
Fışkıran su ile konuşan insan arasındaki
Hayret verici uzun yolculuğun bu kısa ve hızlı gözden geçirilmesinin ardında
insan organizmasında yer alan spermlerin ve organların özelliklerindeki
Hayret verici akılları durduran düzeni yapıyı ve işlemi saymakla
bitiremeyiz. Fizilal'in metoduna göre onları daha fazla detaylandırma
imkanımızda yoktur... İşte bunların hepsi ilahi tedbir ve takdire tanıklık
etmektedir. Koruyan, yol gösteren ve yardım dileyen eli göstermektedir.
Adına göğe ve yıldıza yemin edilen birinci gerçeği pekiştirmektedir. Ayrıca
ardından gelen gerçeğe, müşriklerin bu sureyle ilk defa muhatab olanların
kabul etmeyip inanmadıkları ahiretteki diriliş gerçeğine bir geçiş
niteliğindedir.
8- Allah onu tekrar yaratmaya
kadirdir.
9- Gizli işlerin ortaya
çıkarıldığı günde.
10- Onun hiçbir gücü ve
hiçbir yardımcısı olmaz.
İnsanı baştan yaratıp koruyan Allah öldükten
sonra onu tekrar hayata kavuşturabilir. Çürüdükten sonra yeniden
yaratabilir. Zaten ilk yaratılış onun takdirine ve tedbirine tanıklık ettiği
gibi gücüne de şahitlik etmektedir. Son derece ince hesaplarla ve
hikmetlerle donatılmış olan bu yaratılış gizli olan herşeyin ortaya
çıkarılması ve ortaya konan her eylemin adil bir şekilde karşılığını
bulabilmesi için ahirette yeni bir dönüş olmadığı zaman bütün bu güzel
sistem boşa gitmiş olur:
"Gizli işlerin ortaya çıkarıldığı günde."
Perdelenmiş sırlar üzerine bürünmüş, gizli,
kapalı gönüller... O gün herşey yoklanır ve gün yüzüne çıkarılır. 'tıpkı
varlıkların üstünü örten karanlıklara nüfuz eden yıldız gibi ortaya çıkar,
gözlerin önüne serilir. Örtülere bürünmüş olan kalbin en ince noktalarına
kadar nüfuz eden gözetleyicinin herşeyi gördüğü gibi. İnsanın tüm
güç!erinden ve bütün yardımcılardan soyutlandığı günde gizliliklerin tamamı
ortaya çıkarılacaktır: "Onun hiçbir gücü ve yardımcısı olmaz."
İnsanın ne kendi dünyasından gelen bir gücü
ne de kendisinin dışında bir yardımcısı yoktur artık. İnsanın her tür güç
kaynağından soyutlanması ile birlikte her tür perdenin kaldırılması buradaki
durumunu daha da ağırlaştırmaktadır. Derin etki bırakan bir dokunuşla
duygularına seslenmektedir. Kainattan insanın iç dünyasına ilk yaratılışına
ve geçirdiği ilginç aşamalara oradan da kıyametteki son durağına
geçilmektedir. Orada perdeler açılmakta sırrı ortaya çıkmakta, güç ve
yardımcıdan soyutlanmaktadır.
Bunun!a beraber gönüllerde bunun kesin
gerçekleşeceğine ilişkin ufak tefek şüpheler, kuşku kırıntıları kalmış
olabilir. İşte bu nedenle kesin bir şekilde ifade ediyor ki bu söz kesin bir
sözdür. Bu söz ile kainatın sahneleri arasında bir bağ kurulmaktadır.
Nitekim surenin girişinde de böyle bir bağ kurulmuştu.
11- Yağmurun sahibi göğe.
12- Bitkinin yeşerdiği yere
andolsun ki.
13-Şüphesiz Kur'an kesin bir
sözdür.
14- O .saçma bir söz
değildir.
Ayet-i kerimede geçen "rec" yağmur demektir.
Gök ardarda onu gösterdiği için böyle demiştir. "Sed" kavramı ise yeri yarıp
filizlenen bitki demektir. Bunların her ikisi de hayatın birer tablosunu
sergileyen sahnelerdir. Bitkinin hayatı ve ilk yaratılışı: Gökten inen bir
su ve yerden filizlenen bir bitki... Bunlar bel kemiği ile göğüs kemiği
arasından fışkırıp gelen suya ve rahmin karanlıklarında gelişen cenine o
kadar benzemektedir ki... Hayat aynı hayattır. Sahne aynı sah-nedir. Hareket
aynı harekettir. Değişmeyen bir düzen, eşsiz bir sanat açıkça sanatkârını
göstermektedir. Bu öyle bir sanatkardır ki ne sanatının gerçek bir benzeri
kopya edilebilir ne de dış şekilleri ortaya konabilir.
Bu aynı zamanda târıka karanlığı delip geçen
yıldıza perdeleri ve engelleri yarıp geçen yıldız sahnesine de çok
benzemektedir. Ayrıca gönüllerin yoklanması örtülerin açılmasına da yakın
bulunmaktadır. Hepsi yaratıcısını gösteren bir tek sanattır.
Yüce Allah bu iki varlığa ve bu iki olaya
yemin etmektedir. Yağmurlu göğe, yarıklı yere. İfade tonunun çağrıştırdığı
gibi sahneleri ve mesajları da, sertliği, etkinliği ve kesinliği
çağrıştırmaktadır. Dönüşü ve sınanmayı ifade eden bu sözün veya genel
ifadesiyle bu Kur'an'ın şakayla karışık olmayan kesin bir söz olduğuna yemin
etmektedir. Her sözü her tartışmayı her şüpheyi ve her terettüdü sona
erdiren kesin söz. Gerisinde söylenecek söz bırakmayan kesin söz. İşte
yağmurun sahibi gök ve yerin sahibi yerde bu gerçeğe tanıklık etmektedir.
Dönüşüm ve sınanmânın varlığına ilişkin bu
kesin sözün ışığı altında hitap Hz. Peygambere yöneltilmektedir. Bu sırada
Hz. Peygamber ve onunla birlikte olan inanmış azınlık Mekke'de müşriklerin
islam çağrısına ve ona inananlara karşı kurdukları tuzaklara, sergiledikleri
komplolara göğüs germeye çalışıyorlardı. Müminler bu sırada karmaşık bir
üzüntü içinde bulunuyorlardı. Kendisine karşı tezgahlanan tuzaklara,
aleyhine geliştirilen önlemeleri önüne tüm yolların kapatılması, tüm
araçlarla kendisine karşı savaşılması onu derin üzüntüye boğmuştur. 'ram bu
esnada hitap Hz. Peygambere yöneltilmekte direnmesi ve rahat içinde olması
telkin edilmekte, tuzak ve tuzakçıların işi hafife alınmaktadır ve bunun
geçici bir süreye mahsus olduğu belirtilmektedir. Asıl savaşın dizginin yüce
Allah'ın elinde ve komutasında olduğu bildirilmektedir. Öyle ise Peygamber
sabretmeli hem kendisi hem de mü'minler huzur ve rahat içinde olmalıdırlar:
15- Onlar bir tuzak
kuruyorlar.
16- Ben de bir tuzak
kuruyorum.
17- Sen kâfirlere mühlet ver.
Onlara biraz zaman tanı.
Onlar bel kemiği ile göğüs kemiği arasından
fışkırıp gelen sudan yaratılmış yaratıklardır. Güçleri, kuvvetleri,
kudretleri, iradeleri, bilgileri ve doğru bir isti-kametleri yoktur. Onlara
uzun yolculuklarında yol gösteren işlerini idare eden kudret elidir. Onlar
gönüllerin açılacağı bir dönüşe tekrar dirilişe doğru akıp gidiyorlar. Orada
ne bir güçleri ne de yardımcıları olacaktır... İşte tuzak kuranlar bu
yaratıklardır. Ben ise her şeyi yoktan var eden yolunu gösteren, koruyup
göz-eten, yönlendiren, tekrar yaratan sınayan, kudret sahibi, her şeye
egemen olan göğü ve yıldızı yaratan, fışkıran suyu ve konuşan insanı
yaratan, yağmur yağdıran, yaratıkların sahibi yeri göğü yaratan Allah'ım
ben. İşte bende bir tuzak kuruyorum.
İşte bu da bir tuzak, o da bir tuzaktır. Ve
İşte savaş meydan... Aslında bu savaş gerçek yönü ile tek taraflıdır, ama
burada sırf hafife alma ve aşağılama amacı ile iki taraf şeklinde "Sen o
kafirlere mühlet ver, onlara az bir mühlet ver." Acele etme. Savaşın sonucu
için sabırsızlanma. Artık sen savaşın karakterini, özelliklerini ve gerçek
mahiyetini görmüş bulunuyorsun. Çünkü onlara mühlet verilmesinin az bir
zaman tanınmasının ardında bir hikmet gizlidir. Bu tanınan zaman dünya
hayatının ömrünü kuşatsa da azdır. Sonsuz ve ebedi olan ömrün yanında dünya
hayatının ömrü nedir ki?
İfade biçiminde yüce Allah'ın Hz. Peygambere
nasıl yumuşak bir emir verdiğini görebiliyoruz. "Sen o kafirlere mühlet ver,
onlara az bir mühlet ver." Sanki burada emir sahibi, izin sahibi Hz.
Peygambermiş gibi. Sanki onlara zaman tanınmasına O izin veriyor. Ya da
onlara süre tanınması O'nun onayına bağlı. Halbuki bunların hiçbiri Hz.
Peygamberin elinde değildir. Bu sadece bu ortamda Hz. Peygamberin gönlüne
rahmet meltemleri gönderen sevginin, ülfetin bir ifadesidir. Bu öyle bir
ülfettir ki O'nun gönül arzusu ile Rabbinin iradesini bütünleştirmektedir.
Bir yetkisi varmış gibi O'nu bu eyleme ortak yapmaktadır. Onunla ilahi saha
arasındaki farkları ve engelleri ortadan kaldırmaktadır. Aslında herşeyi
idare edip hükme bağlayan ilahi iradedir. Sanki Rabbi O'na şöyle
buyurmaktadır: Sen onlar hakkında dilediğini yapabilirsin. Fakat onlara
mühlet ver, az bir zaman tanı... Bu şefkatle dolu sevgi ve lütuflarla dolu
ülfetin sonucudur. Sıkıntılara, zorluklara, yorgunluklara ve tuzaklara
dokunmakta, onların hepsini silip götürmekte ve eritmektedir. Geride sadece
şefkat ve sevgiyi bırakmaktadır.
Herhangi bir
yanlışlık gördüğünüz zaman lütfen uyarınız. Şimdiden teşekkürler.