111-Tebbet
1- Ebu Leheb'in iki eli
kurusun, kurudu da!
2- Malı ve kazandığı
kendisine fayda vermedi.
3- Alevli ateşte yanacaktır.
4- Karısı da odun hamalı
olarak.
5- Boynunda sağlam hurma
lifinden örülmüş bir ip bulunacaktır.
Ayette geçen "tebab" kavramı helak, yıkılış
ve kopmak anlamına gelir. Ayet-i kerimedeki birinci "tebbet" bedduadır.
ikinci "tebbe" kelimesi ise bu bedduanın gerçekleştiğini ifade etmek
içindir. Surenin girişindeki kısa bir ayet hem bedduayı hem de onun
gerçekleştiğini ifade etmektedir. Böylece savaş sona ermekte ve perde
kapanmaktadır.
Giriş ayetinden sonra gelen kısım ise meydana
geleni tasvir edip anlatmaktadır.
"Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi."
Elleri kurudu ve helak oldu. Kendisi kurudu
ve helak oldu. Fakat buna rağmen ne malı ne de çabası kendisine bir fayda
sağlamadı. Helakını ve yıkılışını başından savamadı."
Bu onun dünyadaki hali idi. Ahirete gelince
o:
"Alevli ateşte yanacaktır." Burada ateşin
alevli olarak ifade edilişi, ateşin durumunu tasvir edip canlandırmaktadır.
Onun alev alev yanışı ve yükselişini çağrıştırmaktadır.
"Karısı da odun hamalı olarak" Bu ateşe
onunla birlikte karısı da girecek-tir. Odun taşıdığı halde.
"Boynunda sağlam hurma lifinden örülmüş bir
ip bulunacaktır." Bu iple o ateşte bağlanacaktır veya bu ip kendisinin odun
taşıdığı iptir. Ayetin gerçek manası verilip bunun diken olduğu söylenirse,
bu ip de onun odun taşıdığı ip olur. Yahut mecazi mana verilir, bu durumda
odun taşımaktan amaç kötülüğü taşımak, eziyet ve fenalık uğrunda çaba sarf
etmek olur.
Surenin ifade üslubunda derin bir ahenk
bulunmaktadır. Atmosferine ve konusuna da uygun bir ahenk. Bu konuyu biraz
açmak için "Kuran'da Kıyamet Sahneleri" adlı eserimizden birkaç satır
aktarıyoruz. Böylece bu surenin bizzat Ümmü Cemil'in üzerinde nasıl bir şok
tesiri yaptığını ve onu nasıl şaşkına çevirdiğini görmek istiyoruz:
"Ebu Leheb, alevli bir ateşe atılacaktır.
Odun hamalı olan karısı da hurma lifinden örülü bir iple oraya atılacaktır."
Hem sözcükler arasında hem de tabloda bir
ahenk var. Buradaki cehennem alevli bir ateştir. Ateşin babası Ebu Leheb ona
yuvarlanmaktadır. Odun taşıyarak, Muhammed'in yoluna diken atan ve böylece
O'na eziyet etmeye çalışan karısı da (ifadenin gerçek ya da mecazi anlamı
ile). Odun kendisi ile alevin meydana geldiği nesnedir. Kadın odunları bir
iple deste yapmaktadır. Orada alev alev yanan liften dokunmuş bir iple
boynundan bağlanmasıdır. Herkes yaptığının karşılığını görsün ve tablonun
yalın içeriği tamamlansın diye. Odun ve ip, ateş ve alevin babası olan Ebu
Leheb'in ve onun taşıyıcısı olan karısının oraya yuvarlanışı!
Burada kelimelerin tonunda ve vurgusunda da
başka bir ahenk görülmektedir. Sözcüklerden elde edilen sesle odun
yüklerinin sıkılması ve boynun liften bir iple çekilmesinden çıkan ses
arasında bir uyum vardır. Burada odun demetlerini bağlamaya benzeyen bir
sertlik bir sıkma görülmektedir. Aynı şey boyna ipin takılıp çekilmesi için
de söylenebilir. Ayrıca surenin tümüne yayılmış olan boğma ve tehdid
atmosferi ile de uyum sağlamaktadır.
Böylece konuyu anlatan kelimelere yayılmış
musiki, olayın tasviri ile ilgili tablolar bütün parçaları ile ve bölümleri
ile bir uyum içine girmektedir. Sözler arasındaki cinaslı uyumda, ifade
tarzında, her şeyi dengiyle eşleştirme sanatında bu uyum gözükmektedir.
Surenin atmosferi ve nüzul sebepleri ile de bir ahenk içine girmektedir.
İşte bütün bu sanatkar Kur'an'ın beş kısa bölümden oluşan en kısa
surelerinin birinde ifadesini bulmaktadır.
İfadedeki bu güçlü ahenk nedeni ile Ümmü
Cemil Hz. Peygamberin kendisini bir şiirle hicvettiğini zannetmiştir.
Özellikle bu sure yayılıp içindeki tehdidi yergiyi ve özellikle Ümmü Cemil'i
aşağılayıcı tasvir edişiyle bu zan daha da kuvvetlenmiştir. Bu tasvir
kendini beğenen, soyluluğu ve zenginliği ile övünen bir kadını aşağılayıcı
bir şekilde ortaya koymakta ve onun şu tablosunu çizmektedir: "Boynunda
hurma lifinden örülmüş bir ip bulunacaktır." Hem de araplar-da yayılan bu
güçlü üslub ile.
İbni İshak der ki: Bana nakledildi ki: "Odun
taşıyıcısı olan Ümmü Cemil kendisi ve kocası hakkında Kur'an'ın inen
ayetlerini duyduğunda Hz. Peygambere geldi. Bu sırada Peygamber Mescid-i
Haram'da Kabe'nin yanında Ebu Bekir ile oturuyordu. Elinde avucunu dolduran
koca bir taş bulunan Ümmü Cemil Peygambere ve Ebu Bekir'e yaklaştığında yüce
Allah onun Peygamberi görmesi engelledi. Sadece Ebu Bekir'i görüyordu. `Ey
Ebu Bekir arkadaşın nerde? Onun beni hicvettiğini duydum. Allah'a andolsun
ki: Eğer O'nu görürsem bu taşı O'nun ağzı üzerine indiririm. Allah'a yemin
ederim ki ben de şairim!' deyip sonra şu beytini okudu:
Karalayan birine baş kaldırdık. Kaçtık O'nun
emirlerinden.
Sonra dönüp gitti. Ebu Bekir: "Ey Allah'ın
Rasulü O seni görmedi mi?" diye sordu. Peygamber: `Beni görmedi. Allah beni
onun gözünden sakladı.' karşılığını verdi."
Hafız Ebu Bekir Bezzar -isnadı ile- ibni
Abbas'tan şöyle bir rivayet aktarıyor: "Ebu Leheb'in elleri kurusun, kurudu
da." suresi indiğinde Ebu Leheb'in karısı geldi. Hz. Peygamber Ebu Bekir'le
birlikte oturuyordu. Ebu Bekir O'na dedi ki; `bir kenara çekilsen de seni
bir şeyle rahatsız etmese' dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: `Onunla arama
perde gerilecektir.' Kadın geldi. Ebu Bekir'i gördü. `Ey Ebu Bekir!
Arkadaşın bizi hicvetmiş' dedi. Ebu Bekir: `Bu binanın Rabbine andolsun ki
hayır. O şiir söylemez ve böyle şeyleri ağzına almaz' dedi. Kadın, `Şüphesiz
sen doğru söylüyorsun' dedi. Kadın gittiğinde Hz. Ebu Bekir: `Seni görmedi
mi?' diye Hz. Peygambere sordu. Hz. Peygamber, `Hayır, bir melek o gidinceye
kadar beni ondan sakladı' buyurdu."
İşte kadın şiir zannettiği bu sözün etkisi
ile bu kadar öfkelenmiş ve tıkanmıştı. (O sırada hiciv ancak şiirle
yapılıyordu.) Ebu Bekir doğru olarak böyle bir şeyin olmadığını ifade
etmişti Ona! Fakat surenin ayetlerinde hakim olan hafife alma, bir duyguyu
harekete geçiren aşağılayıcı tablo ebedi kitaba kaydedilmişti. Artık
varlığın sayfalarına da geçilmişti. Bütün bu varlık artık Ebu Leheb ve
karısına Allah'ın ve Peygamberinin davasına karşı kurdukları tuzak yüzünden
Allah'ın gazabını ve onlarla savayı dile getiriyordu. Allah'ın davasına
karşı tuzak kuranların dünyadaki cezası yıkım ve helak, aşağılanma ve alaya
alınma, ahrette ise ateşti. Bu tam onların yaptıklarına uygun bir cezaydı.
Bunlara ilave olarak hem dünya hem de ahirette zillete işaret eden ipin
verdiği eziyet vardır.
Herhangi bir yanlışlık gördüğünüz zaman lütfen uyarınız. Şimdiden
teşekkürler.