PEYGAMBERLERE İMAN
A) PEYGAMBER (RESÜL-NEBİ) KAVRAMI
"Peygamber" kelimesi Farsça bir kelime olup, haber getiren anlamındadır.
Dilimizdeki anlam, Yüce Allah’ın, emir, yasak ve hükümlerini kullarına bildirip
açıklamak üzere, insanlar arasından seçip görevlendirdiği elçi demektir.
Kur’an-ı Kerîmde peygamber kelimesinin yerine Resûl ve Nebî kelimeleri
geçmektedir ki, elçi ve haber getiren anlamındadır. Dînî anlamları bakımından
Resûl ile Nebî arasında fark vardır.
Resûl, Allah tarafından kendisine kitap gönderilmiş peygamber demektir.
Nebî, Allah tarafından kendisine kitap gönderilmemiş, fakat önceki
peygamberlerin şeriatını tebliğ ile mükellef peygamber demektir. Nebîler de
Cebrail aracılığı ile Allah’tan vahiy almışlardır.
İman esaslarından biri de peygamberlere inanmaktır. Peygamberler, Allah’ın
seçtiği, eğittiği ve yetiştirdiği insanlardır. İnsan kendi çabaları ile, eğitim
ve öğretimi ile peygamberliği elde edemez. Allah, peygamberliği dilediğine
verir. Onlar, Allah ile kullar arasında elçilerdir. Yüce Allah’ın, kullarına hak
yolu göstermek için gönderdiği ilk peygamber Hz. Adem (a.s), sonuncusu Hz.
Muhammet (s.a.v) ve bu ikisi arasında gelip geçen peygamberlerin hepsinin hak
olduğuna, Allah tarafından gönderildiğine inanmak farzdır.
B) İNSANLARIN PEYGAMBERLERE OLAN İHTİYACI
İnsanlar kendi akıllarıyla Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini anlayıp
kavrayabilirler. Fakat ona nasıl kulluk ve ibadet edileceğini, âhiretle ilgili
işleri, oradaki ödül ve cezanın nasıl olacağını dosdoğru bilmezler. İşte
insanların bu ihtilaçlarını karşılamak için Yüce Allah peygamberler
göndermiştir. Onlara her şeyi bildirmiş ve onları insanlara doğru yolu
göstermeleri için görevlendirmiştir.
Allah kendisinin varlığını, bir tek oluşunu, ortağının bulunmadığını Ona bu
dünyada gözlerin ulaşamayacağını unutan, Allah’ı taşlardan, heykellerden,
putlardan ibaret sanan o insanları uyarmak için peygamberler göndermiştir.
Peygamberler de bu gerçekleri o insanlara açıkça haber vermişlerdir. Fakat
insanların alıştıkları bu şeylerden ve düşüncelerden uzaklaşmaları,
peygamberlere inanarak onların Allah’tan getirdiği haberlere uymaları kolay
olmamıştır. Bununla beraber çoğunluk peygamberlere inanmış ve onların gösterdiği
doğru yolda yürümüştür. Doğru yolu göstermek için gönderilmiş olan peygamberler,
ahlâkı güzelleştirmek ve olgunlaştırmak için de güzel bir örnek olmuşlardır.
Peygamberlerin, biri Allah’a karşi, digeri de insanlara karşi olmak üzere iki
durumlari vardir. Peygamberlerin Allah’la durumları Onun elçisi olmak ve
vereceği emaneti yerine tam olarak ulaştırmaktır Peygamberler bu açıdan Allah’a
karşi sorumludurlar.
Peygamberlerin insanlara karşi olan durumlari da, Allah’ın emirlerini ve
yasaklarını bildiren bir elçi oluşlarıdır. Onlar yalnız bildirmekle, açıklamakla
ve örnek olmakla görevli birer elçidirler. Bu görevlerini tamamıyla yaptıkları
zaman, insanlara karşı sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar. Onlar Allah
tarafından kendilerine bildirilen inanç esaslarını, ibadet şekillerini, güzel ve
çirkin, faydalı ve zararlı, doğru ve yanlış, iyi ve kötü şeyleri ayrı ayrı
anlatıp açıklamışlar ve Allah’tan aldıkları hiçbir şeyi gizli tutmamışlardır.
İnsanlar dünyada çalışmakla her şeye ulaşabilirler ve en yüksek mertebelere
çıkabilirler, fakat peygamber olamazlar. Çünkü peygamberlik insanın kendi
çalışma ve gayretine dayanan bir hüner değildir. Onu Yüce Allah dilediğine
verir. Çalışıp çabalamakla peygamber olunmaz. Bu husus Kuran’da " Allah
peygamberliği kime vereceğini daha iyi bilir." ( En’am : 124 ) âyeti ile
açıklanmıştır.
C) VAHİY NEDİR?
Vahyin lügat manası: Vahiy, işaret etmek, yazı yazmak, yazılmış nâme ve kitâbe,
elçi göndermek, ilham etmek ve gizlice söz söylemek manalarına gelir.
Vahyin ıstılahı manası: Yüce Allah’ın peygamberine dinî bir hükmü bildirmesi,
onun kalbine nakşetmesidir.
Vahyin geliş şekilleri: Vahiy Hz. Muhammet (s.a.v)e çeşitli tarz ve şekillerde
gelmiştir. Bunların başlıcaları şunlardır:
Vahyin en eski, yani ilk şekli Hz. Peygamber (s.a.v)in uyku halinde iken gördüğü
sadık (gerçek) rüyalardır.
Hz. Peygamber sonradan bir hakikat olarak zuhur edecek olan hadiseleri bu
rubaları ile daha önceden görmüş oluyordu.
Cebrail (a.s) görülmediği halde Hz. Peygambere çok net bir ses halinde gelen
vahiydir. Bu çok net sesi Peygamberimiz çan sesine benzetmişti. Kendisine gelen
vahyin en aşır şekli bu idi. Net ses bittiği zaman Hz. Peygamber Allah
tarafından ve Cibrîl vasıtası ile bu şekilde vahy olunan sözleri aklında tutmuş
oluyordu.
Cebrail (a.s) tarafından Hz. Peygamberin kalbine nefes (üflemek) suretiyle
yapılan vahiydir.
Cebraillin insan sûretinde gelip, Peygamberimize vahiy getirmesidir. Hz.
Peygambere en kolay gelen vahiy budur. Ekseriya "Dıhye" adındaki sahabî sûretine
girerek gelirdi.
Cebrail’in Hz. Peygambere uyku halinde iken vahiy getirmesidir.
Hz. Peygamberin uyanık bulunduğu sırada Cenab-ı Hak ile konuşma şeklinde vuku
bulan vahidir.
Vahiy meleğinin kendi aslî sûreti üzere görünerek tebliğde bulunmasıdır. Bu
sûretle vahiy, Hz. Peygambere yalnız iki defa vaki olmuştur.
D) PEYGAMBERLERİN SIFATLARI
Peygamberler bütün insanlar için takdir edilmiş olan her türlü iyi ve yüksek
vasıflara sahiptirler. Nebîlik ve Resûllük şanına layık olmayan her türlü
hallerden ve noksanlıklardan uzak bulunmuşlardır. Bu bakımdan peygamberler şu
kemâl sıfatlarıyla vasıflandırılmıştır:
1- İsmet: Peygamberlerin her türlü gizli, açık günahlardan ve bu
günahlara delâlet edecek hareketlerden uzak olmalıdır. İsmetin zıddı olan
ma’siyet (günahkâr olmak) peygamberler için düşünülemez. Çünkü onlar ilâhî bir
egitimden geçmişlerdir. Eger onlar günah işleyip de günahsiz oluşlarina aykiri
harekette bulunmuş olsaydilar, bizim de o yolda hareket etmemiz lâzim gelirdi.
Çünkü biz onlara ve onlarin girdikleri ilâhî emirlere uymakla memuruz. Halbuki
Yüce Allah kullarina günah işlemeyi, günahkâr olmayi emretmez. Bu bakimdan
peygamberlerden asla günah olan söz ve davranişlar çikmamiştir.
2- Emanet: Peygamberler her bakimdan emin olup, kutsi, ilâhî vazifeleri
hususunda ve diger işlerinde en dogru yolda bulunmalidir. Emanetin ziddi olan "hiyanet"ten
uzaktirlar. Çünkü hâin olan bir kimse ilâhî sirlarin tecellî ettigi Nebîlik
vazifesiyle şereflenemez.
3- Sidk: Peygamberler her hususta yani gerek dinî hükümleri teblig ve
gerek diger emirleri haber verme hususunda dogru sözlü olmalidir. Peygamberlerin
yalan söylemeleri men edilmiştir.Çünkü yalan en büyük günah oldugundan "ismet"
ve "emanet" sifatlariyla bir arada bulunmaz. Eger, peygamberler yalanci
olsalardi, Yüce Allah yalancilari tasdik etmiş olurdu. Halbuki yalanciyi tasdik
-bir çeşit yalancilik oldugundan- Allah’ın ilâhî şanında tasavvur edilemez.
4- Fetânet: Peygamberlerin fâtın, uyanık görüş ve zekâ kuvvetlerine sahip
olmalarıdır. Onlar insanların en akıllısı, en zekîsidirler. Kendilerinde mutedil
bir yaratılış, mutedil bir huy ve güzel bir hayat seyri tecelli etmiştir.
Onların haklarında gaflet düşünülemez. Eğer en üstün fetânet ve zekaya sahip
olmasaydılar ümmetlerine karşı delilleri ortaya koymaya kadir, onları ikna için
güzelce mücadeleye muktedir olamazlardı. böyle bir hal ise risalet ve
nübüvvetten kastedilmiş olan gayeye aykırıdır.
5- Şeriatı tebliğ: Peygamberlerin Allah tarafından bildirilen şeyleri
ümmetlerine tamamen tebliğ etmeleridir. Bunun zıddı olan "dînî emirleri
gizlemek" peygamberlerde yoktur. Çünkü tebliğine memur oldukları bir hakikati
gizleyip değiştirserlerdi vazifelerine hiyanet etmiş olurlardı. Halbuki
hiyanetle vasıflanmış olmaları ilâhî bir eğitimle men edilmiştir.
6- Adaletli olmak: Peygamberler her türlü işlerinde haktan ve adaletten
ayrılmazlar. Hiçbir kimseye haksızlık yapmamışlardır. Adaletli olmanın zıddı
olan "zalim olmak" peygamberler hakkında düşünülemez.
7- Erkek olmak: Kadınların yaratılış icabı peygamberlik gibi aşırı ve
mes’uliyetli bir vazifeyi yapmaları mümkün olmadığından onlardan peygamber
gelmemiştir. Gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin erkeklerden seçildiğini Yüce
Allah bize Kur’an-ı Kerîmde açıklamıştır.
E) PEYGAMBERLERİN DERECELERİ
Bütün peygamberler peygamber olmaları bakımından eşittirler, aralarında fark
yoktur. Ancak, kavimleriyle olan mücadeleleri, onların bazılarını diğerlerine
üstün kılmıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan
Allah'ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri vardır..." (Bakara
/ 253)
Aralarında derece farklılıkları, birbirinden üstünlükleri olduğunu Allah'ın
beyan ettiği peygamberlerin içinde "Ulu'l - Azm", azim sahibi peygamberler
olduğunu yine Yüce Allah, kitabında şöyle açıklıyor:
"Ey Muhammet! Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de
sabret..." (Ahkaf /35)
Ulu'l - Azm peygamberler, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve Muhammet
(a.s.)dır.
Kur'an-ı Kerimde şöyle ifade edilmiştir: "Hani biz peygamberlerden söz almıştık;
sen (Muhammet (s.a.v.)den, Nuh'tan, İbrahim’den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa’dan
da. (Evet) biz onlardan pek sağlam bir söz almıştık." (Ahzab /7)
Kısaca bu peygamberleri tanıtalım:
- Hz. Nuh (a.s): Hz. Nuh (a.s.) zamanında çoğalan insanlar Allah'ı
tanımaz oldular. Putlara tapmağa başladılar. Hz. Nuh onları bir Allah’a ibadete
çağırdı. 950 sene yaşayan Nuh (a.s.) her türlü çağrı ve ikna metotlarını
kullanarak kavmini hakka çağırdı. Ancak bu çağrıya kulak verenler bir gemiye
sığabilecek kadar az bir topluluktu. Islahı kabil olmayan azgın ve sapık güruh
ise helâkı hak etmişti. İlâhi bir emirle gemi yapıldı, inananlar o gemiye
alındı. Bunlar arasında Ham, Sam, Yafes adında Hz. Nuh'un üç oğlu da vardı.
İnanmayan ve puta tapanlar ise meşhur "Tufan" ile sulara gark olarak helâk
oldular. Bu helâkten sadece Hz. Nuh’a inananlar kurtuldu. Kur'an'da Hz. Nuh'tan
şuara, Saffat ve Nuh surelerinde genişçe bahsedilir.
- Hz. Ibrahim (a.s.): Hz. Ibrahim, Nuh (a.s.)dan sonra "Ulu'l -Azm"
peygamberlerin ikincisidir. Kâbe'nin banisi, Peygamber (s.a.v.)in büyük
dedesidir. Peygamberimizden 2500-2600 yil kadar önce Nemrut zamaninda putperest
Babillilere gönderildi. Kendisine on sayfalik bir kitap verildi. Nemrutla
mücadelede bulundu, putlarla savaşti, ateşe atildi. Halilullah (Allah’ın
sevgilisi) olan Hz. İbrahim’e bütün semavi dinler tazimde bulunur. Kur'an'da
Al-i Imran, Bakara, Saffat, Ibrahim ve şuara surelerinde Hz. Ibrahim degişik
yönleriyle anlatilmaktadir.
- Hz. Musa (a.s.): Peygamberimizden 1900-2000 yil kadar önce,
Israilogullarina peygamber olarak gönderildi. Fir'avn'la mücadelesi, Kur'an'da
genişçe anlatilir. Kendisine müstakil bir kitap olarak Tevrat gönderilmiştir.
Kur'an'da özellikle Bakara, şuara, Taha, Neml, Kasas ve Kehf surelerinde Hz.
Musa (a.s.)dan söz edilir.
- Hz. Isa (a.s): Israilogullarindan olan Hz. Isa (a.s), Hz. Meryem’in
oğludur. Babasız dünyaya gelişi bir mucizedir. Beşikteyken konuşmuş, 30
yaşındayken Israiloğullarına peygamber olmuş ve 33 yaşındayken semaya urûc
etmiştir. Kendisine müstakil bir kitap olarak İncil gönderilmiştir.
Peygamberimizden 600 yıl kadar önce yaşamıştır.
- Hz. Muhammet (s.a.v.): Bütün peygamberlerin sonuncusu olan
Peygamberimiz (s.a.v.), yaşadığı asırdan kıyamete kadar gelecek bütün insanlara
ve cinlere peygamber olarak gönderildi. Milâdi 571'de doğdu, 610'da peygamber
oldu, 632'de vefat etti. Böylece 23 sene peygamberliği süresince ilâhi emaneti
büyük bir titizlikle ümmetine tebliğ etti. İlâhi kitap Kur'an-ı Kerim kendisine
bir defada değil olaylar ve hadiseler gerektirdikçe gönderildi.
F) MUCİZELER VE DİĞER HARİKALAR
a. Mucize: Âciz bırakan, yapılması, meydana getirilmesi insan gücünün
üstünde olan şey demektir.
Terim olarak mucize: Peygamberlik iddiasında bulunan kişinin, iddiasını te'yid
ve tasdik için Allah'ın onun elinde gösterdiği alışılmış tabiat kanunları ve
normal olaylar üstü, harikulâde bir hadisedir.
Mucizenin asıl sahibi Allah tır. Elçisinin doğruluşunu ispat için mucizeyi
tasdik aracı olarak onun elinde gösterir.
b. Harika: Alışılmış olmayan, yaran, kesen anlamlarına gelir. Harika
olayda, normali kesen olağanüstülük söz konusudur. Alışılmış olmamak harikanın
niteliğidir. "Hariku'l - âde" deyiminde, her zaman vuku bulmayan, bilinenin
dışındalık mutlaka vardır.
Bununla birlikte, mucize ile harika arasında bükük farklar vardır. Bunları şu
şekilde özetleyebiliriz:
c. Mucizenin şartları:
1- Mucize ancak peygamber olan zattan sadır olur. Mucizede peygamberin meydan
okuması vardır.Yalan yere peygamberlik iddia edenlerin mucize göstermeleri
imkânsızdır. Bu da onun yalancı peygamber olduğunu ortaya koyar. Mucizeler
Allah’ın elçilerini tasdiki olduğundan, Allah ancak gerçek peygamberleri tasdik
eder, yalancıları tasdik etmez.
2- Mucize, peygamberlik iddiasında bulunan zatın davasına uygun ve amacına
münasip tarzda zuhur eder. Herhangi bir şekilde taklit edilemez, aynısı şu veya
bu şekilde yapılamaz.
3- Mucize istek üzerine vuku bulur ve "Bu mucizenin bir benzerini getiriniz."
denir. Ama hiç kimse buna güç yetiremez. Kur'an mucizesi bunu en güzel
örneğidir.
4- Mucize gösteren nebi, en yüksek ahlâk ve fazilet esaslarınla mevsuftur. Kendi
şahsi çıkarı mucizede asla görülmez. Mucizeyi davası uğruna kullanır. Her yönden
ahlâk ve fazilet örneği olan nebinin, bizzat hayatı ve davranışları mucizedir.
Bunun en güzel örneği Hz. Muhammet (s.a.v)in hayatı ve davranışları olan
sünnettir.
d. Harikanın çeşitleri:
Mucizeden başka olan harika olaylar, çeşitli şekillerde ve şahıslarda ortaya
çıkar. Bunların başlıcaları şunlardır:
1- Irhasat: Peygamberlik öncesi peygamber olacaklarda görülen harika
olaylardır. Peygamberliğe hazırlık döneminde cereyan eden bu olaylar, peygamber
olacağının ön habercisidir. Peygamber (s.a.v.)e bazı ağaçların ve taşların selâm
vermesi, Hz. Isa (a.s)ın beşikte iken konuşması irhasata örnektir.
2- Keramet: Allah'ın veli kullarından sadır olan harikulâde hallerdir.
Veliler, Allah'ın emirlerine uyan ve yasaklarından titizlikle kaçınan, Peygamber
Efendimizin sünnetine tabi olan, ibadet ve taatta üstün züht ve takva sahibi
olan Allah dostu saf ve samimi müminlerdir. Keramet bu gibi veli kullardan sadır
olur. Evliyanın kerameti haktır. Keramet mucize gibi istenildiği anda değil,
kendiliğinden Allah tarafından verilir.
3- Meûnet: Bazı müminlerde ortaya çıkan harikalardır. Bunlarda bir iddia
söz konusu değildir. Bazı saf Müslümanların geçimlerinin kolay olması, belâ ve
sıkıntılara düşmemesi, ilâhi yardıma mazhar olması bu türdendir.
4- Istidrac: Küfür ve günahı açık olan kişilerde görülen ve onların
isteklerine uygun olarak ortaya çıkan harikalardır. Bunlar ancak Allah'ın fırsat
vermesiyle mümkün olur. Yoksa istidrac sahibinin elinde bir şey yoktur. İlâhi
hikmet gereği bu kişilere bu tür imkân verilir. Zalim ve günahkâr kişilerin
başarıları istidrac türünden harikalardır. şeytanın, kıyamete kadar kendisine
müsaade edilmesi; Firavunun 400 sene gibi uzun bir zaman yaşayıp baş ağrısı bile
görmemesi; Nemrut ve benzerlerinin uzun seneler yeryüzünde saltanat sürüp arzu
ve isteklerine erişmeleri ve bütün dünya nimetlerine kavuşmaları, hep bu
kimseler için birer istidraçtır.
5- İhanet: Küfrü ve günahı açık olan kişilerin elinde ve onların
isteklerine aykırı olarak cereyan eden harikalardır. Yalancı peygamber
Müsellemetü'l - Kezzap suyu azalmış bir kuyuya suyunu çoğaltmak maksadıyla
tükürmüş; fakat kuyunun mevcut suyu da kurumuştu. Allah (c.c.) bu tip kimseleri,
davasında yalancı çıkartmak ve aşağılamak maksadıyla isteklerinin tersine
harikalar yaratmıştır. Buna aynı zamanda "Hızlan" da denir.
Sihir ve büyü ise bu harika olaylardan sayılmaz. Sihir ve büyü de
Allah'ın izni dahilinde meydana gelir. Belirli bir tekniği ve bilgiyi gerektiren
sihir ve büyü dinen haram kılınmış, en büyük günahlardan sayılmıştır.
G) PEYGAMBERLERİN BİLDİRDİKLERİ DİNLERDE BİR OLAN ESASLAR
Peygamberlerin getirdikleri dinlere "Hak din" veya "Semavî din"
denir. Hak dinin bir takım mümeyyiz vasıfları vardır:
- Hak din, bir peygamberin Allah’tan vahiy suretiyle alıp insanlara bildirdiği
hükümler ve kanunlar şeklinde oluşur.
- Hak din, kâinata mutlak olarak hakim olan bir Allah’a îman ve Ona kulluk etme
esasına dayanır.
- Hak din, uhrevî mesuliyeti (ahiret hayatını) kabulü ve buna imanı emreder.
- Hak din, nübüvvete (peygamberlik müessesine) iman esasına dayanır.
- Hak din, mukaddes bir kitaba dayanır.
- Hak din, meleklere imanı (manevî varlıkların var olduğunu kabul etmeyi)
emreder.
- Hak dinde ibadet sadece Yüce Allah’a tazîm ve Ona samimiyetle bağlanmak
kastiyle yapılır.
- Hak dinde akla ve müspet ilme aykırı bir hüküm bulunmaz.
- Hak din, sosyal hayatta eşitliği, kardeşlik ve adaleti kökleştirmek ve her
türlü imtiyazı ortadan kaldırmayı amaç edinir.
- Hak dinde, dînin genel kanunları, bir cemiyetin kurulmasını ve bu cemiyetin en
mükemmel bir nizam üzere devam etmesini hedef olarak kabul eder.
H) KUR’AN’DA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER
Vahiy meleği vasıtasıyla Yüce Allah tarafından gönderilen ilâhî emirleri ve
yasakları insanlara bildirmekle vazifeli kimselere Kur’an-ı Kerîm’in dilinde "Nebî,
resûl, beşir ve nezîr" adlari verilir. Bunlar her bakimdan üstün ve seçkin
kimselerdir. Peygamberler günah işlemezler, yalan söylemezler, emanete hiyanet
etmezler, Allah’tan aldıkları emirleri olduğu gibi insanlara bildirirler. Çok
zekî, uyanık ve mantıklı kimselerdir. Peygamberlerin bir kısmı bir kavme, bir
bölgeye, bazıları da bütün âleme ve insanlığa gönderilmiştir. Bunların ne kadar
oldukları bildirilmemiştir; sayılarını ancak Allah bilir. Kur’an-ı Kerîmde
peygamberlerin sadece bir kısmından bahsedilir. Onlar da şunlardır:
1. Hz. Adem (a.s)
2. Hz. Idris (a.s)
3. Hz. Nuh (a.s.)
4. Hz. Hûd (a.s)
5. Hz. Salih (a.s)
6. Hz. Ibrahim (a.s)
7. Hz. Ismail (a.s)
8. Hz. Lût (a.s)
9. Hz. Ishak (a.s)
10. Hz. Yakûb (a.s)
11. Hz. Yusuf (a.s)
12. Hz. Eyyûb (a.s)
13. Hz. şuayb (a.s)
14. Hz. Musa (a.s)
15. Hz. Harun (a.s)
16. Hz. Davut (a.s)
17. Hz. Süleyman (a.s)
18. Hz. Zülkifl (a.s)
19. Hz. İlyas (a.s)
20. Hz. El- Yesâ (a.s)
21. Hz. Yunus (a.s)
22. Hz. Zekeriya (a.s)
23. Hz. Yahya (a.s)
24. Hz. Isa (a.s)
25. Hz. Muhammet (s.a.v)
Bunlardan başka Kur’an-ı Kerîmde isimleri geçen fakat peygamber olup olmadıkları
hakkında kesin bilgi olmayanlar vardır ki; bunlar da şunlardır:
- Üzeyir
- Lokman
- Zü’lkarneyn.
İslâm dininin inanç esaslarında Allah’ın peygamberlerinden hiçbirisi diğerinden
ayrılmaz. Hepsi peygamber olarak kabul edilir, her peygamberin getirdiği ve
tebliğ ettiği dînin hak din olduğu benimsenir. Çünkü İslâm dininin îman esasına
göre; gerçek din, semavî din tektir ve Allah tarafından elçiler aracılığı ile
gönderilir.
I ) HZ. MUHAMMET (S.A.V.)’IN SON PEYGAMBER OLUŞU
Yüce Allah Hz. Adem ile başlayan peygamberler zincirini Hz. Muhammet (s.a.v) ile
sona erdirmiştir. Artik başka din, başka peygamber gelmeyecek; kiyamete kadar
bütün dünyada Islâmiyet geçerli olacaktir.
Allah (c.c) Peygamber (s.a.v)i bütün insanliga peygamber gönderdigini şu
ayetlerinde belirtiyor:
"De ki: Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah’ın
elçisiyim." (A’ raf:158.)
"Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." (Sebe:
28.)
Yüce Allah’ımız Islâmiyetin son din olduğunu da şu âyetinde haber veriyor:
"... Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin
için din olarak İslâm’ı beğendim." (Maide: 3.)
Yine Rabb’imiz kutsal kitabında Peygamberimiz (s.a.v)in son peygamber olduğunu
ve Ondan başka peygamber gelmeyeceğini şu âyetiyle ilân ediyor:
"Muhammet, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah’ın
Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur." (Ahzab: 40.)
|