ADAK.. 2
Günah İşlemeyi Adarsa : 3
Oğlunu Boğazlamayı Adarsa : 3
BÎR YERE GİRİP GİRMEME HUSUSUNDA YEMİN ETMEK.. 3
Adak da yeminin
bölümlerinden biridir. Ancak aralarında bazı yönlerden fark vardır. Aşağıdaki
misallerden bu farklar daha iyi anlaşılacağı için, anlatmaya gerek görmüyoruz.
Ancak şu hususu belirtmemizde yarar vardır :
Adak, Allah'a karşı
üstün saygısını belirtmek üzere mubah sayılan bir şeyi yapmayı kendine vâcib kılma anlamına gelir. Dünyalıkla ilgili bir arzunun
yerine gelmesi için yapılan adak pek o kadar muhterem ve muteber değildir.
Örneğin : «Şu işim yerine gelir, şu ticaret malımı iyi bir kazançla satarsam,
üç gün oruç tutacağını veya şu kadar namaz kılacağım» demek bu cümledendir.
Aslında bu tur adakları da yerine getirmek gerekir, ama asıl amacına yönelik
değildir. Çünkü amaç, Allah'a ta'zimdir.
Görüldüğü gibi yemin bu
tariflerin dışında kain. Adak' ın :
A) Zaman ve mekânla ilgili bulunması,
B) Şahısla bağlantısı,
C) Adanılan şeyle olan münasebeti,
D) Belirli ya da belirsiz
olması,
E) Mutlak ve kayıtlı ya da bir
şeyle bağlantılı bulunması gibi yönleri vardır.
Bunlarla beraber bir de
ada'k'm bir takım şartları vardır. Onları şöyle özetleyebiliriz :
1 — Adanılan şeyin cinsinden bir farz veya vacibin
bulunması, (Hac, oruç, namaz gibi).
2 —
Adanılan şeyin bizzat maksut olması,
(Namaz, oruç, hac gibi
ibâdetler bizzat maksuddur; başka bir ibâdete vesile
değildir. Ama ABDEST böyle değildir, o namaz kılmak veya
Mushafa
el sürmek, ya da Tavaf yapmak için vasıta ve
vesiledir).
O halde abdest almayı adamak hiçbir hüküm ifade etmez. Yani adak
sayılmaz.
3 — Adanılan ibâdetin zaten kişiye farz ve vâcib olmaması,
(Cuma farzını kılmayı
adayan veya Ramazan orucunu tutmayi adayan kimsenin,
bu tarz yaptığı adak sahih değildir. Çünkü bu ibâdet zaten kişiye farzdır.)
4 — Adanılan şeyin günah kapsamına giren bir suç olmaması,
(Başladığım şu işim iyi
sonuçlanırsa, bir şişe şarap içeceğim, ve ya şu işim
olursa, canımı feda edeceğim, gibi adaklar -günah kapsamına girdiği için sahih
değildirler.
5 — Adanılan şeyin mümkün olması,
(Falan adam gelir veya
oğlum salimen dönerse, onun geldiği veya döndüğü gün oruç tutacağım, diye
adayan kimsenin sözünü ettiği adam zevalden sonra gelir veya sabah kalkıp
kahvaltısını yaptıktan sonra gelirse, o gün oruç tutması mümkün değildir. Çünkü
kahvaltı yapmıştır veya zevaldan sonra geldiği için,
artık niyet vakti geçmiştir,)
6 — Adadığı şeyin kendi mülkünde bulunması,
(Mülkünde olmayan bir
şeyi adamak sahih değildir. Falan adamım gelirse, komşumun koyununu boğazlayıp
dağıtacağım, diye adarsa, bu caiz sayılmaz. Çünkü koyun onun mülkiyetinde
değildir, başkasına aittir).
Mutlak ve Muallak
Adaklar :
Belli bir vakte bağlı
olmayan adaklara mutlak, belli bir vakte bağh kılman
adaklara muallak adak denir. Bunları birer misal ile
açıklıyalim
:
«Hastam şifâ bulursa,
Allah (C.C.) için üç gün oruç tutacağım» diye adayan kimsenin bu sözü, mutlak
anlamdadır, belli bir vakitle kayıtlı değildir. Hasta şifâ bulduğu takdirde bu
adağı yerine getirmek herhalde vâcib olur. Oruç
tutmadığı takdirde günahkâr ve borçlu sayılır .
Belli bir vakte veya
yere bağh kılman adağa gelince, bunu belirtildiği gün
veya yerde herhalde yerine getirmek şart değildir. Meselâ : Hastam şifâ
bulursa, cuma günü oruç tutacağım, veya Konva1-ya
gidip Mevlâna camiinde şu kadar rek'at namaz kılacağım
veya şu şahsa şu kadar para vereceğim, diye adarsa, hastası şifâ bulduktn sonra herhalde cuma günü oruç tutması veya Mevlâna
Camiine gidip namaz kılması gerekmez, bunu herhangi bir günde tutabilir ve
namazı da herhangi bir cami'de kılabilir.
Bunun için fukaha şöyle demişlerdir :
Kim mutlak anlamda
adarsa, onu fırsat bulduğu takdirde yerine getirmesi vâcibdir. Adağı
yerine getirmeyip de onun yerine yemin keffareti
veremez. Neyi adamışsa, onu aynen yerine getirmesi şarttır.
Ama bir ayne taalluk etmiyen adak, yemin
mahiyetinde sayılır ve gerçekleştiğinde keffaret
vermek caiz olur. Yani dilerse adağını yerine getirir., dilerse keffaret verir.
Bunu bir misal ile
açıklayalım : «Oğlum askerden dönerse, şu eve girmiyeceğim,
diye adarsa, oğlu gelince adak sahibi muhayyerdir, dilerse o eve girmez.
Dilerse girer ve keffaret öder. Çünkü
adağı bir ayne taalluk etmemektedir.
Mutlak şekilde «Namaz
kılacağım» diye adarsa, sadece iki rek'at namaz
kılması yeter. Çünkü iki rek'at
başlıbaşma
bir namaz sayılır.
Allah (C.C.) bana ikiyüz dirhem verirse, onun için on dirhem zekât vereceğim,
diye adarsa, ikiyüz dirhem eline
geçtiği
takdirde sadece zekât olarak beş dirhem vermesi gerekir. Çünkü bu paranın zekâtı
on dirhem değil, beş dirhem tutmaktadır. Herhalde on dirhem vermesi gerekmez.
Yukarıda da
belirttiğimiz gibi, şu yerde namaz kılacağını veya şu gün oruç tutacağım veya
yarın fakirlere şu kadar para dağıtacağım diye adayan kimse, isterse namazını
herhangi bir yerde kılabilir, orucunu herhangi bir gün tutabilir ve fakirlere
vereceğini bir gün önce veya sonraki günler verebilir. İmam
Ebû
Hanîfe'nin içtihadı bu anlam ve ölçüdedir, fetva da
buna göre verilmiştir. Sa-hiL rivayete göre, İmam Ebû Yusuf'un da görüşü bu doğrultutadir.
Az önce de
belirttiğimiz gibi, günah işlemek için adak yapmak sahih değildir. Bununla
beraber bunu adar ve sonunda işlerse, kendisine keffaret
gerekir.
Bu adak sahih değildir.
Ama bilgisizce böyle- bir adamada bulunursa, istihsanen
bir koç boğazlaması tavsiye edilmiştir. Boğazlamadığı takdirde bir şey
gerekmez.
«Çekmekte olduğum
sıkıntıdan kurtulursam, yüz liralık Ekmek alıp tasadduk
edeceğim» diye adayan kimsenin mutlaka ekmek alıp dağıtması şart değildir.
İsterse öyle yapar, isterse yüz lirayı nakden dağıtabilir.
«Oğlum savaştan
sağ-salim dönerse, her fakire on lira vermek üzere 1000 lira dağıtacağım» diye
adayan kimsenin de her fakire on lira vermesi gerekmez. Dilerse, bu paranın
hepsini bir ya da birkaç fakire verebilir.
«İçinde bulunduğum
hastalıktan kurtulup şifa bulursam, bir koyun boğazlıyacağım»
diyen kimse, hastalıktan kurtulursa, bir şey gerekmez. Çünkü «Allah için bir
koyun boğaziıyacağım» dememiştir.
Ticaretle uğraşırken,
«Şu yatırdığım sermayem iyi bir kâr sağlar da beni hacce
götürüp getirecek imkânı oluşturursa, Allah için gidip haccedeceğim» diye adayan
kimse, kâr elde eder, ama haccedecek kadar bir masrafı karşılıyacak nisbette olmazsa, o
takdirde haccetmesi gerekmez.
«Eğer şu işi yaparsam,
Allah için yakınlarıma bir ziyafet vereceğim» diye adar ve sonra o işi yaparsa,
yakınlarına ziyafet vermesi gerekmez. Çünkü ziyafet ne farz, ne de vâcibdir. Halbuki yapılan adamanın farz veya vâcib türünden olması gereklidir.
Ama «Şu işi yaparsam,
Allah için fakirlere yedireceğim» derse, o işi yaptığı takdirde, fakirleri
yedirmesi gerekir. Çünkü bu türden farz ve vâcib
vardır.
«Allah için bir fakiri
yedireceğim» diye adayan kimsenin ya 1667 gr. buğday,
ya da 3334 gr. arpa ya da
bunların bedelini bir fakire vermesi gerekir. Bu, İmam A'zam
Ebû Hanîfe'y© göredir ve
fetva da ona göre verilmiştir.
«On fakiri Allah için
doyurmayı adadım» derse, herhalde on fakiri doyurması gerekir. Ama «Şu fakiri
Allah için doyuracağımı adıyorum» derse, herhalde o fakiri doyurması gerekmez,
başka bir fakiri doyursa, yine de adağı yerine gelmiş olur.
Yemin konusunda
kullanılan sözler örfe göre hüküm taşır. O
halde «Her hangi bir eve girmiyeceğim» diye yemin eden
kimse, yemininden sonra bir cami' veya mescide, havra veya kiliseye, Kabe veya
hamama, bir dehlize veya bir evin gölgeliğine girecek olsa, yeminini bozmuş
sayılmaz. Çünkü çoğu yerlerin örfüne göre, bu yerlere «ev» denilmez. Evden
maksat, içinde yatılıp kalkılan, mesken edinilen binalardır.
«Şu mescide girmiyeceğim» diye yemin eden kimse, yeminden sonra o mescid yıkılıp yerine bir ev yapılır ve sonra yine o ev
mescide çevrilir, oda ona girecek olursa, yeminini bozmuş sayılmaz. Çünkü bu mescid, diye yemin ettiğinde, belli bir yapıyı kasdetmiştir.
Hiçbir eve girmiyeceğini yemin eden kimse, yıkılan bir evin arsasına
girerse, yeminim bozmuş olmaz. Çünkü orası artık ev olmaktan çıkmıştır. Bunun
gibi o yıkılan evin yerine bir mescid veya kilise
yapılır veya hamam ve benzeri bir bine inşa edilirse, girdiği takdirde yine
yeminini bozmuş sayılmaz. Çünkü yapılan yerler «ev» değildir.
«Şu eve girmiyeceğim» diye yemin eden kimse, oraya ister yaya ister
süvari, ister sırtta taşınarak girsin farketmez,
yeminini bozmuş olur. Ama
haberi olmaksızın biri onu kucaklayıp o eve sokacak olursa, bu irâdesi dışında
meydana geldiğinden yemini bozulmuş olmaz.
Girmiyeceğine yemin ettiği evin ihata duvarı üzerine çıkar veya
avlusuna girecek olursa yemini bozulmuş sayılır. Ancak duvar onunla komşusu
arasında ortaklaşa kullanılıyorsa, o takdirde yemin bozulmaz.
Bunun gibi, bulunduğu
ev veya camf den dışarı
çıkmıyacağma
yemin eder, birisi onu sırtına alıp veya bir binite bindirerek çıkarsa bile,
yine de yemini bozulmuş sayılır. Çünkü mesele oradan dışarı çıkmamasıdır, ne ile
çıkarsa çıksın, yemini bozulur. Ancak zorla çıkarılırsa, yemini bozulmaz.
Yiyecek ve içecek
olarak hiçbir şey yemiyeceğine ve
içmiyece-ğine dair yemin eden kimse, bir şey yediği takdirde,
bakılır, yenilen şeye örfte yiyecek deniliyorsa, yemini bozulmuş olur, örfte ona
yiyecek denilmiyorsa, bozulmaz. îçecek maddeleri de buna göre kıyas edilebilir.
«Seninle bir daha konuşmıyacağım» diye yemin ettikten sonra, «haydi kalk git,»
veya «durma burada» derse, bu söz de yemine bitişik sayıldığından yemin
bozulmuş olmaz. Ama ondan sonra konuşacak olursa, o zaman yeminini bozmuş
sayılır.
Alım-satımda
bulunmayacağına yemin eden kimse, bu hususta işini görmek için kendine bir vekil
tutarsa, o takdirde yemini bozulmaz. Ama yemin ederken «hiçbir suretle alım
satımda bulunmıya-cağım» der ve bununla başkası vasıtasiyle de... şeklini düşünürse, o takdirde, hiçbir
suretle alım-satımda bulunamaz, bulunduğu takdirde yeminini bozmuş olur.
Haccetmiyeceğine yemin eden kimse, ihrama girip Arafat'a çıktığı
takdirde, yeminini bozmuş olur. Arafat'a çıkmadan yemini bozulmuş sayılmaz. Ebû Yusuf a göre, ziyaret tavafının çoğunu yapmadıkça
yemini bozulmaz.
«Şu işi yaparsam, Allah
için bana ihram gerekli olsun» derse, işi olunca, o takdirde ya bir hac, ya da umre yapması
gerekir.
«Namaz kılmiyacağım» diye yemin eden kimse, başladığı rek'ati secde ile bağladığı an yeminini bozmuş sayılır.
Bir adamı dövmiyeceğine dair yemin eden kimse, başkasıyla ona dayak
attırırsa, yine de yeminini bozmuş olur.