İKRAH – ZORLAMA.. 2
(Tehdid İle Bir Kötülük İşletmek) 2
İkrah'ın Şartı : 2
İkrah Konusunda İtibar Edilen Hususlar : 2
İkrâh'ın Hükmü : 2
MUKREHE = ZORLANAN KİMSEYE NELER HELÂLDİR?. 4
Bîrini Öldürmesi İçin Zorlanan : 5
İki Şey Arasında Bir Seçenek : 5
Zina İle Adam Öldürme Arasında Muhayyer Bırakılırsa : 6
Malı Yoketme İle Adam Öldürme Arasında Muhayyer
Bırakılırsa : 6
İslâm Dinî, haksız yere bir
kimseyi zorlayarak bir iş, bir kötülük yaptıramyı veya bir cinayet işletmeyi
kesinlikle haram kılmıştır. Hattâ dinde bile zorlama yoktur. Yani bir gayr-i
müslimi zorla îs-iâm'a sokmaya cevaz verilmemiştir. Dinimiz insanların hür
irâdesine saygı göstermiş, onları Dini kabul edip etmemekte serbest
bırakmıştır. Nitekim başta Resûlüllah (A.SJ Efendimiz olmak üzere, dört halîfe
ve diğer İslâm halîfeleri devrinde fethedilen ülke halkına islâm'a girmeleri
için en küçük bir zorlama ya da tehdid yapılmamış, bazı şartlarla serbest
bırakılmışlardır.
İslâm Fıkhında İkrah =
Zorlama iki kısma ayrılır :
1 — Ölümle ya da organlarının birinin kesilmesiyle tehdid
edilmek,
2 — Hapis, dayak zincire vurmak ve benzeri şeylerle tehdid
etmek.
İmam Ebû Hanîfe'ye
göre, ikrahın tek bir şartı vardır, o da hükümdardan gelmesidir. İmam Ebû Yusuf
ile İmam Muhammed'e göre, hükümdardan gelecek tehdide benzer bir tehdidin
başkasından gelmesi de, yani ikisinin de birbirine yakın güçlerden sudur etmesi
de bir ikrahtır. Fetva
imameynin kavline göredir.
Zorlayıp tehdid eden
zorlanandan uzaklaşıp gözden kaybolunca, zorlama kalkmış sayılır. Artık
zorlanan kişinin yapması istenilen şeyi yerine getirmesi caiz olmaz.
Hükümdardan sadece «şu
işi, şu fiili yap!.» diye bir emir, gelmesi, «içinde tehdid bulunmamakla
beraber- bir tehdid ve zorlama sayılır.
Şemsü'l-Eimme
el-Halvânî'ye göre, hükümdarın gayrisinden gelen ikrah = zorlama ve tehdidde,
zorlanan kişinin başkasından yardım görmesi mümkün olmadığı takdirde, ikrah
sayılır. Aksi halde bu ikrah şartıyla gerçekleşmediği için, zorlananın
istenileni yapması doğru olmaz.
1 — Zorlayanın
tehdid ettiği hususa güç getirmesi ve esasen tıynetinin de buna
müsait olması itibar edilir. Bu ölçü ve anlamda değilse o takdirde zorlama ve
tehdidine itibar edilmez. Zorlananı itmek istediği kötülüğün de derecesi bu
itibarla ölçülür.
2 — Zorlananın cidden yapılan tehdidden endişe duyması,
zorlandığı şeyi yapmadığı takdirde tehdidin uygulanacağına ve yardımsız
kalacağına kanaat getirmesi itibar edilir. Bu durum mevcut değilse tehdide önem
verilmez ve zorlandığı fiili işlemez.
3 — Tehdidin ya ölüm ya da organlardan birinin kesilmesi
ölçüsüne itibar edilir. Dayak ve benzeri üzücü davranışlardan dolayı zorlanılan
şey işlenmez.
Bunu genellikle iki
kısımda mütalaa etmemiz gerekir : Zorlanan kişinin ağzından çıkması istenilen
sözün bir kısmı fesih ihtimali taşır, bir kısmı ise taşımaz. Hanefîlere göre :
Alınvsatım, icare ve benzeri konulara zorlanıp Şu evini bana veya falan adama
satacaksın, aksi halde seni öldürürüm» şeklinde bir tehdid karşısında kalıp
«is-temiyerek, evimi sana veya o adama sattım veya icare verdim» derse, tehdid
unsuru ortadan kalkınca, yapılan bu ahm-satım feshedilir. Ama «Karını derhal
boşa veya köleni hemen azâd et, kızını hemen falana nikâhla, şunu hemen ada,
aksi halde senin elini veya kulağını keserim» diye tehdidde bulunulsa, o da
korkup bunlardan birini sözlü şekilde yerine getirirse, tehdid unsuru kalktıktan
sonra da artık feshi veya hükümsüz sayılması mümkün değildir. Karısını
boşa-mışsa, talâk vaki'dir. Kızını nikâhlamışsa, nikâh geçerlidir. Kölesini azâd
etmişse, bu gerçekleşmiştir. Bir şey adamışsa, onu herhalde yerine getirmesi
vâcibdir.
Ancak İmam Mâlik'e
göre, zorlananın talâkı vaki' değildir. Buna kıyasla diğerleri de geçerli
sayılmaz. Çünkü iradesi dışında söylemek zorunda kalmıştır.
Bunun gibi, küfre
girmesini zorlar da o da küfrü gerektiren bir söz söylerse, küfre girmiş olur.
Fırsat bulunca hemen dönüş yapıp tevbe ve istiğfarda bulunması, nikâhını
yenilemesi gerekir. Bu da Hanefi mezhebine göredir. Mâliki mezhebine göre,
geçerli değildir.
Hapis, Kelepçe veya
Zincirle bağlama ikrah konusunda geçerli tehdid sebebi olabilir mi? Fukahanın
cumhuruna göre, bu gibi şeyler geçerli ve itibarlı tehdid sayılmaz. O halde
hapis ve kelepçe ya da zincire
vurulmaktan korkarak zorlandığı şeyi yaparsa, hiç zor-' lanma-mış sayılır
ve söylediği şey ne ise ona göre hüküm kazanır. Me-- selâ, bu durumda karısını
boşarsa, boşanmış olur. Malını satarsa sat-i mış sayılır, artık feshedilemez.
Alım-satım, ikrar, icare
gibi hususlarda ölüm veya şiddetli işkence ya da uzun süre hapis gibi bir
tshdid unsuruyla karşı-karşıya bulunan kimse, korktuğu için bunlardan istenileni
yapar ve sonra tehdid ortadan kalkarsa, muhayyerdir : Dilerse söylediğini veya
işlediğini geçerli sayar, dilerse feshettirebiîir.
Ama sadece bir günlük
hapis veya bir günlük zincire vurulma ya da kamçıyla biraz dövülme gibi hafif
sayılan bir tehdidden dolayi zorlandığı ş-syi söylerse, artık muhayyer değildir.
Ancak kendisi yani zorlanan kişi önemli bir makam sahibi olur da bundan dolayı
kendisine büyük bir zarar dokunacağını kestirirse, o takdirde zorlandığı şeyi
söyledikten sonra, tehdid unsuru kalkınca onu feshedebilir.
Tehdid unsuru,
şahıslara, göre değişebilir. Birisi- için hafif sayılan diğeri için ağır kabul
edilebilir. O bakımdan İslâm fakihleri bu hususlarda kesin bir sonuca varılması
için hâkime başvurulmasını ve onun değerlendirmesiyle belirlenmesini
önermişlerdir. Sahih olan da budur.
Ülkenin Önemli bir
kişisinin halkın önünde meydan dayağı atılması veya birkaç tokat vurulması
tehdidi, ikrah sayılır. Çünkü o kişilerin halk önünde meydan dayağı yemesi,
ölüm kadar acıdır.
Satış üzerine zorlanır,
teslim edilmesi şart konulmadığı halde zorlanan kimse kendiliğinden malı getirip
teslim ederse, bu rıza sayılır. O nedenle tefctdid unsuru ortadan kalkınca
feshetme yetkisi kalmaz. Yani buna h&fi- mukreh = zorlanarak yapılan satış
denilmez. O halde tehdid unsuru ortadan kalktıktan sonra zorlanan kişi hâkime
başvurup malını zorla falan kişiye satmakla tehdid edildiğini ve bu yüzden satış
akdini yaptığını söyler de yapılan satışın feshini isterse, iddiasına itibar
edilmez. Ancak hem satışa, hem de teslim edilmeye zorlandığını iddia ederse, o
takdirde yapılan satışın feshine hükmedilir.
tkrâh sebebiyle yapılan
bir satıştan sonra malı satın alan kimse onda tasarrufta bulunur, aldığı malı
başkalarına satar ve sonra da zorlanan kişi yapılan satışın feshini talep
ederse, yapılan tasarrufu bozabilir.
Bir malı satması için
zorlanır ve korkutucu bir tehdid unsuru ortaya koyar, bu yüzden mal sahibi malı
sattım der ve sonra da onun bedelini istiyerek alırsa, bu satışa cevaz vermek
anlamına gelir. Bu bakımdan ileride tehdid unsuru ortadan kalkınca o satışı
feshettire-mez. Ancak bedelini alması için de tehdid sözkonusü ise, o takdirde
feshettirebilir.
Hibe = Bağış meselesi
bu kaidenin dışındadır. Yani kişi bir malım hibe etmekle zorlanır, teslimi için
bir zorlama sözfconusu olmasa bile, o malı getirip teslim eder ve sonra tehdid
unsur kalkınca hâkime başvurup malın istirdadını ister, alan zorbanın elinde
telef olmuşsa, kıymeti tazmin edilir.
Zorla sattırılan mal
alıcının elinde helak olduktan sonra tehdid unsuru ortadan kalkarsa, o malı
satın alan satın almakla tehdid edilip zorlanmamış sadece mal sahibi ona
satmakla zorlanmışsa, kıymeti tazmin edilir. Zorlayandan bunun kıymeti taihsil
edilir. Tabii o zaman zorlayan kişi de malı satın alana rücu' eder, kıymetini
ondan alır; daha önce almamışsa hüküm böyledir. Önce almışsa, artık satın alan
rücu' hakkı yoktur.
Satıcı zorlanmış, alıcı
zorlanmamış iken alıcı malı teslim aldıktan sonra satışı bozdum, derse sahih
olmaz. Ama henüz teslim almadan önce «satışı bozdum» derse, bu sahih olur.
Bunun aksine alıcı
zorlanmış, satıcı zoflahmamışsa, her ikisi için de mal teslim edilmeden satışı
bozma hakkı vardır. Ama teslimden sonra fesih, hakiki anpak alıcınındır.
Alıcı zorlanmış, satıcı
zorlanmamış, satılan mal alıcının yannv da helak olmuşsa, ne yapılır? Mal onun
bir taksiratı olmaksızın helak olmuşsa, o takdirde emanet kabilinden sayılır ve
tazmini gerekmez.
Hükümdar veya naibi bir
adamı satın alma, malı kabzetme ve bedelini ödeme hususunda zorlar, satıcıyı
zorlamaz; alıcı malı kab-zettikten sonra onda tasarrufta bulunursa, bu ahm-satım
akdine icazet sayılır.
Alıcı köleyi satın ahr,
fakat onu kabzetmeden satıcı azâd ederse, yapılan alım-satım hükümsüz kain-.
Alıcı henüz kabzetmeden azâd ederse, kölenin azadı geçerli sayılır. Bunda
istihsan vardır. Henüz kabzedilmeden önce hem satıcı, hem alıcı ikisi birden
köleyi azâd ederse, satıcının azâd etmesine öncelik kabul edilir.
Satıcı zorlanır da
alıcı zorlanmaz ve fakat satılan köleyi alıcı henüz teslim almadan azâd
ederse,.o takdirde bu azâd ediş hükümsüz kalır. Ama satıcı köle azâd edildikten
sonra buna cevaz verirse, o takdirde yapılan ahm-satım caiz olur.
«Şu malım herhalde
satacaksın» diye tehdid edip zorlar, kime satacağını belirlemez mal sahibi
korkarak malını rasgele bir adama satarsa bu alım satım faâsit sayılır.
Elindeki malın kıymeti
onbin lira olduğu halde, bin liraya satması için zorlanır, o da onu bin liradan
daha aşağı bir bedele satar veya kıymeti bin lira olan bir malı onbin liraya
satın alması için zorlanır, adam da onu onbin liradan daha fazla bir bedel
ödiyerek satın alırsa, o tökdirde her iki durumda da alım-satım sahih kabul
edilir. Çünkü birinci şekilde bin liraya satması zorlandığı halde o daha aşağı
bir kıymete satmış, ikinci şekilde on bin liraya satın alması zorlandığı halde o
onu onbinden fazla bir bedele satın almış, böylece alım-satımı uygun kabul etmiş
oluyor. Bunda da istihsan var.
Elindeki malı ikibin
liraya satması için zorlanır, o da bundan dolayı satmak zorunda kalır ve onu
dört bin liraya satarsa, bu durumda yapılan alım-satım caiz ve sahih olur.
Satmak istemediği bir
malı satması için zorlar, o da onu zorlayana ve alıcısına hibe ederse, bu caiz
kabul edilir. Yani hibe olarak geçerli sayılır.
Bunun gibi adam gelip
«bana bin lira borcun var» diye zorlar o da ona bin lira bağışta bulunursa, bu
da hibe olarak geçerli sayılır.
Hükümdar veya naibi,
bir adamı, «falan adamın şu malını benim için bin liraya satın al» diye zorlar,
o da gidip o adamın malını bin liraya satın alıp sultana teslim ederse.
Alım-satım caizdir. Mal sultanındır ve bunun maddî ve manevî tazminatı sultana
aittir.. Ancak sultan satın al, ama kabzedip bana getir demediği halde, o satın
aldıktan sonra kabzedip sultana getirir teslim ederse, o takdirde za-mmhk ona
rücu' eder. Sorumluluğu ona aittir.
Evinin yarısını hibe
etmesi için zorlar, ancak evin kabü-i taksim olup olmadığı dikkate alınmaz, adam
da bu zorlama üzerine evinin
tamamını zorbaya, hibe
ederse, bu hibe geçerli olur. Çünkü istenilenin fazlasını vermesi bir bakıma
tasvip anlamına gelir.
Evinin yarısını taksim
edilmiş vaziyette satması için zorlar, o da evinin tamamını satarsa, bu satış
caiz olmaz. Bunda istihsan vardır. Çünkü zorba, bunun taksim edilmiş yarısını
istiyordu.
Evinin bir adama hibe
edilmesini zorlar, ama ev sahibi onu o adama tasadduk eder veya tasadduk etmesi
için zorlar, o onu sözü edilen adama hibe ederse, o takdirde yapılan hibe ve
sadaka geçerli sayılır. Çünkü tasadduk hibeden ayn bir anlam taşır. Zorlanan
huşusun aksini yaptığından bunu tecviz etmiş kabul edilir.
Bir sözü söylemeye ya da bir
fiili işlemeye zorlanıp tehdid edilen kimseye neleri yapmak helâl, neleri
işlemek günaih ve yasaktır? Bu konuda îslâm Fakihlerinin ictihad ve tesbitleri
hayli geniş bir yer tutmaktadır. Kitabımızın hacmini dikkate alarak bunu
özetlemeye çalışacağız.
Zorlanan kimsenin belirtilen
hususta neleri yapması helâl, neleri işlemesi haramdır? Bunu genellikle dört
kısımda tesbit etmişlerdir :
1 — Zorlanan fiili yapmak terkinden daha iyidir. Hattâ
terkedil-diği takdirde günahı gerektirir.
2 — Zorlandığı şeyi yapmaktan kaçmmasiyle büyük bir ecir =
mükâfat kazanır. Ancak işlediği takdirde günahkâr da olmaz. Ne var ki terketmesi
daha uygun sayılır.
3 — Zorlandığı şeyi yapmaktan kaçmmasiyle sevap kazanır.
İşlediği takdirde günahkâr olur,
4 — İşlemesiyle terketmesi eşittir, günah ve sevap
bakımından aralarında fark yoktur.
Birincisi : Zalim bir hükümdar, ya da zorba bir derebeyi bir
müslümam yakalayıp «Ya bu domuz etini yersin, ya da seni öldürürüm» diyerek
zorlaması ve tehdidde bulunmasıdu. Bu durumda o hükümdar ya da derebsyinin
cidden öldüreceğini biliyorsa, o takdirde domuz etinden yemesi kendisine vâcib
olur. Bundan dolayı günahkâr da sayılmaz. Çünkü hayat hakkı mukaddemdir,
muhteremdir.
Buna rağmen yemekten kaçınır
ve bu yüzden öldürülürse, zahir rivayete göre, günahkâr olur. Ancak zaruri
hallerde yemenin mubah olduğunu bilmiyecek kadar câhilse, o takdirde günahkâr
olmadığı umulur.
İkincisi : Haramı yemeğe zorlanıp tehdid edildiğinde, tehdid eden
zorbanın öldürmüyeceğine çoğu zan besliyor, yani bu yoldaki kanaati daha ağır
basıyorsa, o takdirde yemez. Zaten bu durumda yemesi de mubah değildir. Yediği
takdirde günakkâr olur.
Üçüncüsü : Hükümdar veya derebeyinin biri onu yaklayıp «Ya bu
şarabı içersin, ya da senin kulağını keserim veya seni zinçlanda çürütürüm»
derse, zorlandığı şeyi işlemekten kaçınmasında büyük bir ecir var. Ancak
işlediği takdirde günahkâr da olmaz. Çünkü karşısında kulağının kesilmesi veya
zindana düşmesi sözkönusudur.
Dördüncüsü : Allah'ı inkâr etmek veya Peygamber (A.S.) Efendimizi
reddetmek ya da sövmek üzere tehdati edilip zorlanırsa, bu durumda kişi
serbesttir : Dilerse -kalbi mutmain bulunduğu halde küfrü gerektiren veya
sövmeye delâlet eden bir söz söyler, canını veya bir organını kurtarmış olur ve
bundan dolayı da günahkâr olmaz. Dilerse saJbredip bu uğurda canını veya bir
organını verir, büyük bir sevap kazanır; günahkâr da sayılmaz.
Bunun gibi, bir
müslümanm malını yakmak, telef etmek için adamı zorlayıp ölümle ya da bir
organım kesmekle tehdid ederse, o takdirde adam yine muhayyerdir : Dilerse, o
müslümanm malım yakar, günahkâr olmaz. Çünkü canını veya bir organını kurtarmış
oluyor. Dilerse sabreder, canını verir, büyük bir sevap kazanır. Çünkü müslüm
anların malı ve canı her zaman muhteremdir. Bu uğurda- canını verdiği için çoğu
âlimlere göre, aynı zamanda şehîd kabul edilir.
Ama bu konuda ya hapis
ya da dayak ile tehdid edildiğinde, o takdirde istenilen fiili işlemesi doğru
değildûvAksi halde ileride mal sahibi tazminat davası açabilir.
Ölüm tehdidi altında
birinin malını telef etmesi için zorlanırsa, o takdirde o da bunu telef ederse,
kendisine zamınlık gerekmez. Çünkü iradesiyle meydana gelmiş bir olay değildir.
Kendisini zorlayıp tehdid eden hakkında tazminat açılır.
İki kişiden birinin
malını telef etmekle zorlandığı takdirde, han gisinin malı azsa onu telef eder
ve bu yüzden "kendisini zorlayana tazminat dâvası açılabilir.
Bir müslüman bir zorba
tarafından başka bir adamı öldürmesi için ölümle tehdid edilirse, bu tehdide
boyun eğmesi caiz olmaz. Yani adam öldürmesi doğru değildir. Sabredip kendisi
ölüme razı olur. Buna rağmen kendi canını kurtarmak için öldürürse, büyük bir
günah işlemiş olur. Kısas ise zorlayan kimseye gerekir. Bu, îmam Ebû Hanîfeye
göredir.
Zorlanan kişinin akli
dengesi bozuk olur veya çocuk denilecek yaşta bulunur ve zorlandığı adamı
öldürürse, onu zorlayana kısas gerekir.
Zincire vurulma veya
zindana atılma tehdidiyle bir müslümanı öldürmeye zorlanan kimsenin buna uyması
doğru değildir. Aksi halde kendisine kısas gerekir. Tabii onu zorlayan da
cezadan kendini kurtaramaz.
Hükümdar veya derebeyi
bir adamı kendi elini kesmesi için ölümle tehdid edip zorlarsa, o takdirde
ölümden kurtulmak için kendi elini kesebilir. İleride şartlar müsait olduğunda
dâva açarsa, zorlayana kaved = organa karşılık organ kesme cezası gerekir.
Kendi kendini öldürmesi
için ölümle tehdid edilerek zorlanan kimseye, kendini öldürmesi caiz değildir.
Bu tehdide uyup kendini öldürdüğü takdirde bundan dolayı zorlayana birşey
gerekmez. Yani kısas gerekmez ama başka bir ceza ile cezanladırılması hakimin
takdirine ve re'yine bırakılmıştır.
Zorba, adamı yanmakta
olan ateşe kendini atması için ölümle tehdid edip zorlarsa, o takdirde ateşten
yarı yenik kurtulma şansı sözkonusu ise öldürülmemek için kendini o ateşe atar.
Şayet bu durumda yanıp ölürse, zorlayana kısas gerekir. Bu, îmam Ebû Hanife ile
îmam Muhammeü'e göredir. Ateşten hiç kurtulma şansı olmadığı halde daha rahat
bir ölüm olarak görüyorsa, o takdirde işkenceyle öldürülmektense kendini ateşe
atıp telef eder. Bu da îmanı Ebû Yusuf'a göredir. Diyet ise bunu emredene
gerekir. Kısas gerekmez. Bu durumda ateşte Ölen kimse yıkanmaz.
Ateşte yanmakla kolay
bir ölüm sözkonusu değilse, ki değildir. O takdirde atması doğru olmaz, gelecek
ölüme sabreder.
Zalim bir hükümdar ya
da zorba bir derebeyi bir adama : «Ya kendini şu ırmağa atarsın, ya da seni
öldürürüm» diye tehdid edip zorlar veya «Ya şu adamın elini kesersin, ya da seni
öldürürüm» diyerek öldürmeye hazırlanırsa, o takdirde adam ırmağa kendini
atın-:a kurtulma ümidi taşırsa, atar. Böyle bir ümidi yoksa atmaz. Sözü jdilen
adamın elini kesmesinde zaruret vardır, çünkü kendi hayatı iözkonusudur. İleride
kısas = misilleme zorbaya gerekir.
Yine zorba zalimin biri
ona, «derhal kendi elini kes, aksi halde ıeni öldürürüm» diye tehdid ederse,
adam kendi elini kesmez. Ölü-nü bekler. Kesecek olursa, eli heder olur. Zorbaya
da az bir ceza verilebilir.
«Kendini şu kılıçla
öldür. Aksi halde seni şu testere ile acı çek-tire çektire öldüreceğim» diye
tehdid ederse, o takdirde kurtuluş çaresi yoksa, testereyle öldürülmektense
kılıç ile kendini öldürmesi caizdir. Bu durumda zorlayıp tehdid edene kısas
gerekir.
Zorba bir hükümdar ya
da derebeyi bir müslümana «Ya domuz etinden ya da ölmüş hayvan etinden yersin,
ya da şu adamı öldürürürsün» diye tehdid eder ve başka kurtuluş da olmazsa,o
takdirde adam bu ikisinden en hafif sayılan haramı işler, yani domuz ya da
ölmüş hayvan etinden yer. Bunun aksini yapacak olursa hem günahkâr olur, hem
ağır diyet gerekir.
Zalim bir hükümdar bir
müslümanı yakalayıp «Ya şu kadınla zina edersin ya da şu müslümanı öldürürsün.
Aksi halde seni öldürürüm» diye tehdid ederse, kıyasen değil istihsanen zina
eder. Zina etmeyip adamı öldürürse, onun öldürülmesini emreden zorba kısa-san
öldürülür.
Sözü edilen meselelerde
tehdid ölümle değil de hapis, zincire vurma, sakaljbıyık kesme gibi hafif
sayılacak ölçülerde olursa, o takdirde zorlandığı cinayet ya da zinayı işlemesi
caiz ve mubah olmaz. Aksi halde kısas veya hadd kendisine gerekir. Ancak ona
bunu emreden zorba da ta'zir edilir.
Yine bir zorba
tarafından bir müslüman yakalanıp bir başkasısının malını yakmak ile birini
öldürmek arasında muhayyer bırakılarak zorlanıp ölümle tehdid edilirse, o da
malı yakmayıp işaret edilen adamı öldürürse, kısas kendisine gerekir. Çünkü
malı itlaf mubah değilse de bu hususta ruhsata müsaittir. Onu yapmayıp
kesinlikle yasak olan adam. öldürme fiilini işlerse, onu kasden öldürmüş gibi
kabul edilir. Emreden zorbaya da ayrı bir ceza verilir.
Malı yakarsa, o
takdirde o emreden zorbadan tazmin edilir.
Ama zorlanan adam
bunlardan hiçbirini yapmaz da o yüzden öldürülürse, bu onun hakkında daha
hayırlı olur.
Karısını boşamak veya
kölesini azâd etmek üzere zorlanıp ölümle tehdid edilir, o da bu yüzden
karısını boşar veya kölesini azâd ederse, istemiyerek yapmasına rağmen «Hanefî
mezhebine göre- karısı boşanmış ve kölesi de azâd edilmiş kabul edilir. Ancak
kölenin kıymeti onu zorlayan zorbadan alınır. Kadının mehri de yine o zorbadan
tazmin edilir.
Karısını boşama
yetkisini karısına veya bir başkasına vermesini zorlayıp ölümle tehdid ederse, o
takdirde oda bu yetkiyi karısına bırakır, o da kendini boşarsa, talâk vaki
sayılır. Kadının mehri ise tehdid eden zorbadan tazmin edilir.
Harbî olan zorba bir
müslümana «Yanındaki kadım ver onunla zina edeyim, buna karşılık bizde esir olan
şu kadar müslümanı serbest .bırakayım» derse, müslüman bu öneriyi reddeder.
Yani kadını ona teslim etmez.
İslâm Dinini terketme'k
üzere zorlanıp ölümle tehdid edilen kimse, başka çare bulamayıp küfrü
gerektiren bir söz söylerse, karısı kendisinden boş düşmez. Çünkü bu irtidad
iradesi dışında cereyan etmiştir. Ayni zamanda kalbi imân ile yatışmış bir halde
iken bu sözü söylemiştir.
Bir zorba tarafından
ölümle tehdid edilerek İslâm'a sokulan bir kimse, bunun aksini iddia etmedikçe
Müslüman sayılır. Ancak bilindiği gibi, dinde zorlama yoktur. Yani bir kişiyi
zorla dine sokmak, İslâm'ın uygun kabul ettiği bir yol değildir. Bununla beraber
böyle bir olay meydana gelirse, yukarıda belirtilen hüküm uygulanır, yani adam
müslüman sayılır. Bu durumda bir süre sonra İslâm Dinini terkettiğini söylerse,
öldürülmez. Çünkü
onun hakkında murted muamelesi câri değildir.
Harem dahilinde ihramlı
bulunduğu halde zorbanın biri «Ya şu avı öldürürsün ya da ben seni bu silâhla
öldüreceğim» der ve başka kurtuluş çaresi kalmazsa, av hayvanım öldürür, bundan
dolayı bir cezâ kendisine gerekmez.
Ramazanda oruçlu iken
bir zorba onu ölümle tehdit edip bir şey yemesini veya içmesini sağlarsa, orucu
bozulur, ancak keffaret gerekmez, günügününe kaza gerekir.
Hac için ihramlı
bulunduğu bir sırada bir zorba tarafından silâh ve ölüm tehdidiyle bir kadınla
zina etmeye zorlanır, başka çare kalmayınca o da o kadınla zina ederse, ihramı
fesada uğramış olur,: ve kendisine keffaret gerekir. Yani bir koyun boğazlaması
gerekir.
Zorlanan kadın olursa,
hüküm aynıdır.