Vedia' Bahsi: 1
A'riye Bahsi; 2
Lakıt Bahsi: 3
Lukata Bahsi: 3
Hünsa Bahsi: 4
Mefkud (Kaybolan) Bahsi: 4
İbak (Kaçmak) Bahsi: 5
İhyai Mevat (Çorak Arazileri İşletmek) Bahsi: 5
Mezun (İzni Verilmiş Köle) Bahsi: 6
Müzaraa (Ortak Ziraat Yapmak) Bahsi: 7
Musakat (Bostanı, Meyvenin Bir Kısmının Karşılığında Ortağa Vermek)
Bahsi: 7
Nikâh Bahsi: 8
Bida (Memeden Süt Emmek) Bahsi: 13
Talak (Boşanma) Bahsi: 14
Ricat Bahsi: 18
İylâ (X) Bahsi: 19
Hul Bahsi: 20
Zihar Bahsi: 21
Zihar Kefareti Bahsi: 22
Lia'n Bahsî: 23
İddet Bahsi: 24
(Hamlin Müddeti Bahsi): 26
(Nafakalar Bahsi:) 26
Hidane (Besleme) Bahsi: 27
Î'tak (Azat Etmek) Bahsi: 29
Tedbir Bahsî: 30
İstîlâd (Cariyesinden Veled Talep Etmek) Bahsi: 31
Mukatep Bahsi: 32
Vela Bahsi: 33
Cinayet Bahsi: 34
Diyetler Bahsî: 37
Kasame (Yeminler) Bahsi: 40
Mea'kıl Bahsi: 41
Hadlar Bahsi: 42
İçkinin Cezası Bahsi: 44
İftira Cezası Bahsi: 44
Vedia' (Muhafaza
edilmek için başkasına tealim edilen mal) Müdâ'in (emanetçi) elinde emanettir.
Helak olunduğunda, emanetçi mesul değildir.
Emanetçinin kendisi
de, emrinin altında bulunanlar da o emaneti koruyabilir. Başkalariyle korur
veya başkasına emanet ederse, zâmin olur. Ancak evi yandığı zaman komşusuna
leslim ederse, veya batmak üzere olan bir gemiden diğer bir gemiye atarsa mesul
olmaz.
Eğer emanetçi, emaneti
ayırdedilmiyecek şekilde, malına katarsa, zâmin olur. Emanet sahibi, emanetini
istediği zaman emanetçi verebildiği halde vermezse zâmin olur. Emanetçinin
haberi olmadığı halde, emanet mal onun malına karışırsa, sahibiyle ortak olur.
Emanetçi, emanetin bir
kısmını infak ederse, bilâhare mislini geri verip diğeriyle karıştırırsa
hepsinin zâmini olur. Emanetçi, evvelâ emanette suiistimal yapar. —Meselâ
hayvana biner, elbiseyi giyer veya köleyi çalıştırırsa veya başkasına emanet
'bırakırsa— bilâhare suistimali kaldınrsa ve emaneti geri getirirse, zâminlik
ortadan kalkar.
. '
Eğer emanet sahibi,
emaneti ister, emanetçi de inkâr ederse, zâman olur. Bilâhare itiraf ederse
bile zâminlikten çıkmaz.
Ağırlığı ve masrafı
varsa bile emanetçi, emaneti beraberinde yolculuğa çıkarabilir.
iki kişi birden,
birisine emanet bıraktığında birisi tek basma gelip payını isterse İmam-ı
Azama göre, diğeri gelmezden evvel emanetçi gelene payını vermez. Ebû Yusuf ve
Muhammed «paymı verecektir» debiler.
Bir kişi, taksim
olunan bir şeyi, iki pişiye emanet ederse, birisi diğerine payım teslim etmez,
ancak taksirifi eder herkes payını korur. Eğer taksim olunmayan şeylerden olsa
birisi diğerinin izniyle hepsini muhafaza edebilir.
Emanet sahibi,
emanetçiye, hanımına teslim etme dese, o da zevcesine teslim ederse zâmin
olamaz. Eğer bir odayı kastederek, bu odada muhafaza et dese, emanetçi de evin
diğer bir odasında muhafaza ederse, zâmin olamaz. Başka bir evde muhafaza
ederse zâmin olur.
A'riye caizdir.
A'riye: menfaatleri beclelsiz olarak başkasına mal etmektir. A'riye: Bu yeri
sana a'riye verdim, sana yedirdim, —hibe kasdetmemek şartiyle— bu elbiseyi sana
verdim. Seni bu hayvana bindirdim, bu köleyi sana hizmetçi yaptım, evim sana
meskendir, evim sana hayatım boyunca meskendir, sözleriyle doğru olur.
MUUt'E (Bedelsiz
olarak başkasına tir «eyi mülk eden) istediği anda a'riyeden cayabilir. A'riye
emanettir, Eğer kendiliğinden helak olursa, hiç bir mesuliyet yoktur.
Müstei'r (A'riyeyi
kabullenen) a'riye olarak aldığı şeyi icara ve remez. Fakat çalıştıranın
değişmesiyle zarar görmeyen bir malı, diğerine a'riye suretiyle verebilir.
Dirhemlerin,
dinarların (altınların), ölçülen ve tartılan malların a'riyeye verilmesi alanın
boynunda borç olur.
, Ev yaptırmak ve ağaç
dikmek için, bir araziyi a'riye suretiyle alırsa caizdir. A'riyeye malını veren
zat, a'riyeyi alandan ev ve ağaçlarının sökmesini isteyebilir. Eğer a'riyenin
vakti yoksa, zâmin de olamaz.
1-Eriyenin müddeti
olduğu halde, Mui'r vakit gelmezden evvel cayarsa, ev ile ağaçların
sökülmesiyle eksilen kıymetlerine zâmin olur.
A'riyeye verilen malın
sahibine geri getirme ücreti *nüstei're (A'riyeyi alana) aittir. Ücrete verilen
şeyin geri getirme ücreti ise ica-, ra verene aittir. Gasp edilen malın geri
getirme ücreti gasbedene aittir.
Bir hayvanı a'riye
yoluyla alıp kendiliğinden hayvanı sahibinin ahırına bırakırsa zâmin olmaz.
Eğer bir ayni a'riye yoluyla alıp bilâhare sahibine teslim etmeksizin evine
bırakırsa zâmin olmaz. Eğer emaneti, sahibine —teslim etmeksizin— evine
bırakırsa zâmin olur.
Lakît (ehli tarafından
nafakasından korkularak iterkedilen çocuk) hürdür. Nafakası hazineye aittir.
Onu alan kişinin
elinden, hiç bir kimse alamaz. Eğer birisi «Oğ-lumdur» diye iddia ederse sözü
kabul olunur. (Kendisine teslim edilir.) Eğer iki kişi bu iddiada ise, fakat
birisi bedenindeki bir alâmeti söylerse buna verilir.
Çocuk, müsiümanlann
bir şehrinde veya bir köyünde bulunduğu halde bir zımmî, «oğlumdur!» diye iddia
ederse nesebi sabit olur, fakat kendisi (müslüman diyarında bulunduğu için)
müslüraandır. Eğer zımmîlerin köyünde, Havrada veya kilisede bulunursa, zımmî
sayılır.
Birisi «Lakît benim
kölemdir» diye iddia ederse iddiası kabul olunmaz. Eğer bir köle «Oğlumdur»
diye iddia ederse nesebi sabit olur, fakat hürdür. Eğer lakîtle bağlı bir mal
üzerinde bulunursa o mal onundur.
Mültekit (çocuğu
bulan) in lakîti evlendirmesi ve malında tasarruf etmesi caiz olamaz. (Çünkü
velisi değildir.)
Lakîte yapılan
hibeleri onun için kabullenmesi, lakîti sanata vermesi ve ücretle çalıştırması
caiz olur.
Korumak ve sahibine
vermek için şahitli olarak yerden alınan hı-kata (kaybolan şey) emanettir. Eğer
bulunan şey on dirhemden daha azsa, birkaç gün (bulduğu yerde) tarifini
yapacaktır.
Eğer on ve daha fazla
ise, bir sene müddetle halka bildirecektir. Eğer sahibi çıkarsa alır. Eğer
çıkmazsa onun niyetiyle sadakaya verir. Bilâhare sahibi gelirse muhayyerdir,
isterse sadakayı kabul eder, isterse yerde bulan zatı, zâmın kılar (yâni
parasını ondan alır.)
Sahipsiz koyun, sığır
ve devenin ahnması caiz olur. Eğer alan adam, hâkimin hükmü olmaksızın bunlara
nafaka verirse. kendiliğinden vermiş olur. Eğer hâkimin emriyle yedinrse
sahiplerinin borcu olur.
Bu hâdise, hâkime
götürüldüğü zaman hâkim düşünür. Eğer hayvanın kârı varsa ücretle verilecek ve
ücretinden kendisine yedirilir. _Eğer menfaati yok ise. hâkim de yiyeceğinin
kıymetini kapsamasından korkarsa, satar parasının muhafaza edilmesini emreder.
Eğer kendisine yedirmekte menfaat varsa, yedirmeye izin verir ve nafakayı
sahibine borç kılar.
Hayvanın sahibi
geldiği zaman besleyen, nafakayı alıncaya kadar vermeyebilir. Helâl ve haram
(Mekke) arazisinden bulunan - Lukta (bulunan eşya) Icıra eşittir. (Hükümleri
aynıdır).
Bir kişi, gelip
luktanın kendisine ait olduğunu iddia ederse, şahit ve delil getirmedikçe
kendisine verilmez. Alâmetini söylediği zaman, bulan zat, kendiliğinden
verebilir. Fakat mahkemece vermeye zorlanmaz.
Lukta, zengine sadaka
olarak verilmez. Eğer iuktayı bulan zat, zengin ise, ondan istifade etmesi
haramdır. Eğer bulan zat, fakirse ondan menfaatlenmesinde beis yoktur. Luktayı
bulan zat zengin ise, fakir olan babasına, oğluna, ve zevcesine verebilir.
Allah (C.C.) (hu konuları) daha iyi bilir.
Çocukta, hem erkeklik
hem dişilik alâmeti bulunduğu zaman çocuk hünsadır. Eğer erkeklik aletiyle
idrarını yaparsa erkek, dişilik aletiyle yaparsa dişidir. Eğer her ikisiyle (idrar) ederse, fakat idrar birinden daha
evvel gelirse ona nisbet edilir.
Eğer her birisinden
aynı zamanda bevl gelirse İmam-ı Azama göre, birisinden fazla akmasına itibar
edilmez. Kbû Yusuf ve İmam-ı Muham-med (R.A.) «Hangi âletten daha fazla akarsa
ona nisluet edilir» dediler.
"
Hünsa, baliğ olduğunda
sakalı biter, veya kadınlarla temas ederse erkektir. Eğer kadın memeleri gibi
memesi görünmeye başlar, veya memelerinden süt gelirse veya hayız (âdet kanı)
görürse veya gebe kalırsa veya fercinden kendisiyle temas mümkün olursa,
kadındır.
Eğer bunlardan hiç
birisi görünmezse durumu meçhul bir hün-sadır. Namazda imama uyarsa erkek ile
kadınlar safının arasında tek başına duracaktır. Eğer malı varsa, kendisini
sünnet edebilecek bir cariye kendisine satın alınacaktır. Eğer malı yok ise,
İrnam (Pâdişâh) hazineden kendisine bu cariyeyi alacak, sünnet olunduğu zaman
cariyeyi satıp pahasını hazineye geri verecektir.
Ölen baba, bir erkek
ile bir hünsa evlât vâris olarak bırakırsa Ebû Hanife (R.A.) ye göre, mal üç
kısma ayrılır. Erkeğe iki kısım, Hünsaya bir kısım verilecektir. Hünsa irs
meselesinde Ebû Hanife'ye göre, kadındır. Ancak erkeklik alâmetleri kendisinde
bulunursa hüküm değişir. Ebû Yusuf ve İmam-ı Muharnmed'e göre, mal ikiye bölünür.
Yarısı erkeğin diğer yansı hünsanmdır.
Bu söz aynı zamanda
şa'binin sözüdür. Imameyn bu sözün tevilinde ihtilâfa düşmüşler. Ebû Yusuf
«Mal aralarında yediye bölünür. Dördü erkeğe, üçü hünsaya verilecektir» dedi
îmam-ı Muhammed: «mal on ikiye ayrılır erkeğe yedi, hünsaya boş verilecektir»
dedi.
Kişi, kaybolunca
bulunduğu yeri, diri veya ölü olduğu bilinmediğinden Kadı, malını muhafaza,
haklarını alan, malından ailesine ve çocuklarına nafaka veren birisini, tâyin
eder.
Kaybolan zat ile
hanımını ayırt edemez. Doğduğu günden itibaren yüz yirmi senesi tamam
olduğunda ölümüne hükmederiz, artık ailesi iddetini çeker ve o zamandaki
vârislerinin arasında malı taksim olunur. Daha evvel ölen birisi vâris olamaz.
Kayıp zat, fcayıplık zamanında ölenlerin hiç birisine vâris olamaz.
Kaçan köleyi, üç
günlük ve daha fazla bir mesafeden tutup getiren kişiye, kırk dirhem ücret
verilir. Eğer daha az bir mesafeden çevirirse ona göre hesaplayarak ücret
alır. Eğer geri getirilen kölenin kıymeti kırk dirhemden daha azsa, getirene, bir
dirhem eksik olarak kölenin kıymeti verilir.
Eğer köle, getirenin
elinden kaçarsa getiren, hiç bir hak iddia edemez.
Köleyi geri getirene,
ilkönce efendisine teslim etmek üzere götürdüğüne dair şahit edinmesi
lâzımdır.
Eğer kaçan köle
birisinin yanında rehin ise, geri getirmenin ücreti alacaklıya (mürtehine)
düşer.
Mevat: Susuzluktan
veya selden ötürü kabili menfaat ve ziraata elverişli olmayan arazi ve
benzeridir. Köyün kenarında durup bağıran bir kimsenin sesi içinde duyulmıyacak
kadar köyden uzak ya da hiç sahibi olmayan veya müslümanlarm zamanında sahibi
olup bilâhare unutulan arazi mevattan sayılır. İmamın izniyle çalıştırana mülkü
olur. Eğer izinsiz ihya ederse, Ebû Hanife'ye göre mülk edinmez. Ebû Yusuf ve
Muhammed (R.A.) e göre, mülk edinir.
Müslümamn ihya ile
mülk edindiği gibi, zımnıî de mevatı ihya ile mülk edinir.
Bir araziyi himayesine
alıp üstüste üç sene işletmeyen şahıstan, o araziyi imam (devlet reisi) alır
işleten birisine verir.
Köye yakın olan bir
arazinin ihyası caiz değildir. Belki..köylülere, otlak ve harman yeri olarak
bırakılır.
Kişi, çölde kazdığı
kuyunun harimine (dört tu rafına) sahip olur. Deve ve diğer hayvanlar için,
elle su çekilen kuyunun hârimi her taraftan kırk arşındır.
Deve ile suyu çekilen
kuyunun hârimi, altmış zir;&' (arşın) dır. Eğer çeşme olursa hârimi üç yüz
zira' olur.
Daha evvelce açılmış
kuyunun hâriminde, diğer bir kuyu açmak isteyene imkân verilmez.
Fırat ve Dicle'nin,,
terkedip başka bir mecraya aktığı, fakat tekrar, orada akmaları mümkün ve
muhtemel olan yerin ihyası caiz olamaz. Eğer oradan bir daha akmaları mümkün
görülmezse mevat gibidir. İhyası caiz olur. İhya edilen arazi aynı zamanda bir
köyün hârimi olmazsa —imamın izniyle— ihya edenin mülkü olur.
Başkasının arazisinden
geçen bir ark'a sahip olana Ebû Hanife'ye göre, hârim hakkı yoktur. Meğer daha
evvelce olduğuna dair delil getirirse. Ebû Yusuf ve Muhammed dediler ki:
Kanalın kenarı, üzerinde yürümek ve çamurunu atmak için onundur.
Efendi, kölesine
ticaret etmesi için umumî izin verdiği zaman, her ticarî tasarrufu caiz olur.
Satın alır, satar, rehin verir, rehin alır.
Ticaretin bir nev'inde
mezun kılarsa, diğer nev'ilerde mezun kılmasa dahi hepsinde mezun sayılır.
Muayyen bir şey için
iznini verirse, diğerlerinde mezurı değildir..
Mezun bir kölenin,
borcu ve gsapları ikrar etmesi caizdir. Mezun, köle, evlenemez, köleleri
evlendiremez. Onlarla mukâtebe akdi yapamaz. Mal karşılığında azat edemez,
tvezli ve ivezsîz hibe yapamaz. Ancak yiyecekten az bir şey hediye eder veya
misafiri kabul edebilir.
Mezun kölenin borçları
kendisine aittir. Alacaklılarına verilmek, üzere köle satılır, meğer ki;
efendisi borçlarını verirse. Kıymeti alacaklılara, alacakları nisbetinde taksim
olunur. Geri kalan borcunu, hürriyetine kavuştuktan sonra öder.
Eğer efendisi mezun
köleyi alışverişten men' ederse, piyasaya bu hükmünü açıkça belirtmezden evvel,
köle men' edilmiş sayılmaz.
Efendisi öldüğü yahut
deli olduğu veya dinini değiştirerek darül-harbe kaçtığı zaman, mezun kölesi
alışverişten men' olunur.
Me'zun köle, firar
ederse mezuniyeti kalkar.
Ebû Hanife (R.A.) ye
göre, mezuniyeti geri alınan kölenin, elinde bulunan mal için bu mal
başkasmmdır demesi caizdir.
Eğer kölenin borçları,
hem elindeki matı ve hem de kendisinin kıymetini kaplarsa, efendisi kölenin
elindeki mala sahip olamaz.
Eğer borçlu köle,
elindeki kölelerini azat ederse «Ebû Hanife'ye» göre, azat olamazlar.
Ebû Yusuf ve
Muhammed'e göre, köle elindekine sahiptir. Efendisinden normal fiyatla alırsa
caizdir. Efendisine az bir fiyatla satarsa caiz olamaz.
Eğer efendisi
kendisine normal veya normalin altında bir fiyatla bir şey satarsa caizdir.
Eğer efendisi, kıymeti almazdan evvel malı köleye teslim ederse fiyatın
alınması iptal olunur. Eğer fiyatını alıncaya kadar malı elinde tutup vermezse
caizdir.
Efendisi, mezun köleyi
borçlu olduğu halde azat ederse, azat edilmesi caiz olur, efendisi,
alacaklılara kölenin kıymeti kadar zâmin olur. Geri kalan borçta azat olunan
kölenin zatına râcictir.
Mezun; bulunan cariye,
efendisinden doğurduğu zaman mezuniyeti ortadan kalkar.
Çocuğun velisi çocuğa,
ticaret iznini verdiği zaman, eğer çocuk alışverişi bilir ise, alışveriş
konusunda mezun köle gibidir.
Ebû Hanife, (Allah
ondan razı olsun) üçte ve dörtte
bir almak şeklinde müzaraa
muamelesi yapmak batıldır dedi.
Ebû Yusuf ve Muhammed
caizdir dediler. Müzaraa, imameynin nezdinde dört şekilde yapılır:
1-Yer ile
tohum birinin, çalışmak ile öküz de öbür ortağın olduğu zaman müzaraa caiz
olur.
2 -Arazi
birinin, çalışmak, öküz ve tohum da diğerinin ise, müzaraa caiz olur.
3 -Eğer
arazi, öküz ve tohum birisine ait, çalışmak ta birisine ait ise yine caiz
olur.ve öküz birisinin, tohum ve çalışmakta diğerine ait olduğu zaman müzaraa akdi caiz değildir.
Müzara'a ancak belli
bir müddet için yapılabılmır.
Yerden alman mahsulün,
müzaraa akdini yapanların arasında ortak olması müzaraamn sartlarmdandır. Eğer
ikisi bîrden, taraflardan birisine belli birkaç ölçek şart kılarsa, müzaraa
bâtıldır. Eğer bırısme, büyük ve küçük nehirlerin kenarındaki tarlaları şart
kılarlarsa yeniden müzaraa fasit'olur.
Müzaraa sahih olduğu
zaman, şarta göre çıkan'mahsul, ikisinin arasında taksim olunur. ' .
Eğer hiç bir şey
bitmezse, çalışana bir şey yoktur. Müzaraa akdi fasit olduğu zaman, çıkan
mahsul tohum sahibinin olur Tohum arazi sahibinin ise, çalışana ücretilmisil,
(yâni benzerinin aldığı ücret) verilir. Ancak bu ücret te mahsulden payına
düşeceği miktardan daha fazla olmamalıdır. İmam-ı Muhammed'e göre, ücreti ne
kadara baliğ olursa olsun verilecektir.
Eğer tohum, âmil
(çalışan) dan olursa, yer sahibine ücretilmisiî verilir.
' Müzaraa muamelesi
akdolunduktan sonra, tohum sahibi çalışmaktan vazgeçerse icbar olunamaz. Eğer
diğeri çalışmak istemiyorsa, hakim, onu çalışmaya icbar eder.
Akd yapanlardan birisi
öldüğü zaman, müzaraa bozulur. Müzarka müddeti, mahsulün yetişmesinden evvel
biterse, mahsulün olgunlaşmasına kadar olan müddet için, muzarî' (ziraat
akdini ya-nan) payına düşen ecrilmisli arazi sahibine verir. :- Ziraata yapılan masraf, haklarına göre,
her ikisine de düşer.
Ekini biçenin,
taşıtanın, döğenin ve savuranın ücretleri hisselerine göre, her ikisine düşer.
Eğer iki taraf akd yaparken
bu masrafı âmile (çalışana) yüklet-mişseler akd bozulur.
Ebû Hanife (B.A.) dedi
ki: Meyvenin bir kısmiyle yapılan müsa-kat muamelesi bâtıldır.
Ebû Yusuf ve Muhammed
(R.A.) «Eğer belli bir müddet ve meyvenin de belirsiz bir cüz'ünü zikrederse
caizdir» dediler. Hurmada, ağaçlarda,
bağlarda, otlarda (yonca gibi) ve patlıcan köklerinde musakat caizdir.
Eğer, meyvesi olan bir
hurmalığı musakata verirse ve çalışmaktan dolayı da meyveleri fazlalaşıyorsa
caizdir. Eğer gelişme sona er-mişse caiz olamaz.
Musakat akdi bozulduğu
takdirde, çalışana ecrilmisil verilir. Musakat muamelesi, ölümle bozulur. İcar
özürlerle bozulduğu gibi musakat da bozulur.
Nikâh, her ikisi
geçmişi veya birisi -geçmişi diğeri geleceği belirten iki sözle yapılan icap ve
kabulle sahih olur. Damadın «Benimle evlendir», Kız tarafının «Seninle
evlendirdim» demesi gibi.
İki müslümanın nikâhı,
ancak müslüman, akıllı, baliğ ve hür iki erkek veya bir erkek iki kadın,
şahidin huzurunda yapılır, tster şahitler âdil, ister gayri âdil veya iftira
cezasını çekmiş olsun.
Eğer bir müslüman
erkek, zımrnî bir hanımla evlenirse iki zımmî-nin şahitliğiyle Ebû Hanifeye ve
Ebü Yusuf'a göre caizdir.
İmam-ı Muhammed (R.A.)
zımmi şahitlerin şahadetiyle yapılan nikâh caiz değildir, dedi.
Kişiye, annesiyle,
nineleriyle, kıziyie ne kadar aşağı inerse insin evlâdının kıziyie,
hemşiresiyle, hemşiresinin ve kardeşinin kızlariyle, teyzesiyle, halasiyle,
(ister kıziyie temasta bulunsun, ister bulunmasın) kayın vaüdesiyle, annesiyle
cinsî münasebette bulunduğu üvey kıziyie (ister evinde olsun, ister olmasın)
babasının ve dedelerinin ka-rılariyle, oğlunun ve torunlarının zevceleriyle,
süt annesiyle, süt hemşiresiyle evlenmek haram kılınmıştır.
Nikâhla iki hemşireyi
bir araya getirmek, kardeş olan iki cariyeyi birlikte kullanmak caiz değildir.
Kadınla, teyzesini,
halasını, kardeşinin ve hemşiresinin kızını nikâh edip bir araya getirmek caiz
değildir.
Eğer birisi erkek olsaydı,
diğeriyle evlenmesi caiz olmayan iki hanımı birden almak caiz olamaz . Bir
hanımı üvey kıziyle beraber nikâh etmekte hiç bir beis yoktur.
Bir kadınla zina
edene, o kadının annesi ve kızı haram olur. Kişi, hanımını bayin talâkı ile
boşadiğı saman iddeti bitinceye kadar onun hemşiresiyle evlenemez.
Efendi, cariyesiyle,
hanım, kölesiyle evlenirse caiz değildir.
Kitap ehli olan
hanımlarla evlenmek caizdir. Putperest ve ateşperest hanımlarla evlenmek ise
câîz değildir, Eğer bir Peygambere iman ve bir kitabı ikrar ederse «Sabi» lerle
evlenilir. Eğer yıldızlara ibadet eder ve kitapsız iseler nikâhlanmalan caiz
değildir.
İhramda bulunan
erkekle ihramda bulunan kadmm ihram halinde evlenmeleri caizdir.
Hür, âkil ve baliğ
olan hanımın rızasıyle velisi olmasa dahi nikâhı sahih olur. İster bakire ister dul
olsun...
Ebû Yusuf ve Muhammed
dediler ki: Ancak veli ile nikâh sahih olur.
Baliğ olan bir
bakireyi nikâha zorlamak velisine caiz değildir.
Bakire kızdan velisi,
izin istediği zaman, susarsa veya gülerse veya ağlarsa bu haller izin vermek
demektir. Eğer izin vermezse velisi onu evlendiremez.
Velisi, duldan izin
istediği zaman, sözle rızasını belirtmesi lâzımdır. Bekâreti, sıçramakla veya
hayızla veya herhangi bir yara ile zail olan hanım bakireler hükmündedir.
Eğer bereketi zina ile
zail olmuşsa, Ebû Hanife'ye göre, yine bakireler hükmündedir.
Kocası, hanıma: «Sana
evlenme haberi geldiği zaman sen sükût ettin» dediği zaman, hanım da: «Hayır
sükût etmedim belki reddettim» dese......
hanımın sözü yeminsiz
kabul olunur.
Ebû Hanife'ye göre,
nikâhta yemin istenilmez. Ebû Yusuf ve Mu-hammed nezdinde ise nikâhta yemin
talep edilir.
Nikâh, tezviç, temlik,
hibe ve sadaka bu köklerden gelen lâfızlarla nikâh münâkit olur. tcare ve ibaha
kökünden gelen lâfızla münakit olamaz.
İster bakire olsun,
ister dul, küçük erkek ve küçüjK kızın nikâhım velileri kıyarsa caiz olur.
Veli: Asabe (vâris)
dir. Öyle ise, eğer baba ve decle evlendirirse baliğ olduktan sonra cayamazlar.
Eğer baba ile dedenin gayrisi evlen-dirmişse, baliğ olduğu zaman her ikisine de
hürriyet vardır; İsterseler nikâhı devam ettirir, isterse bozarlar.
Köle, küçük ve deli
bir kimse (nikâhta) veli olamaz. Müslüman bir hanıma, kâfirler veli olamaz.
Ebû Hanife (R.A.),
asabe olmıyan akrabalar da evlendirebilhier dedi.
Velisi olmıyan hanımı,
azat eden efendisi evlendirirse caizdir.
En yakın veli, daimî
bir şekilde kaybolursa, ondan daha uzak velisi evlendirebüir. Daimî kaybolmak:
Senede ancak bir defa kervan uğradığı bir beldede olmak demektir:
Nikâhta kifaet
(denklik) lâzımdır. O halde hanım küfvü olrruyan birisiyle evlendiği zaman
veh'leri nikâhı feshedebilirler.
Kifaet: Nesepte, dinde
ve malda muteberdir. Maldaki kifaet damat olan zatın, mihre ve nafakaya malik
olması demektir.
Sanaatlarda kifaet muteberdir. Hanım evlendiğinde
mihrin-den eksiltirse Ebû Hanife'ye göre, velileri itiraz edebilirler. Ya
mehr-i nrsli tamamlanarak kendisine verilir veya kocası kendisinden ayrılır.
Baba, küçük kızını
evlendirdiğinde mehrini azaltırsa......
veya oğlunu evlendirip
fazla, mehir verirse bu iki şekil de caiz olur. Baba ve dededen başkasına bu
şekilde hareket stmek caiz olamaz.
Koca olacak zat,
nikâhta mehir belirtirse nikâh sahih olduğu gibi, mehir zikretmezse de nikâh
sahih olur.
Mehrin en azı, on
dirhemdir. Eğer ondan daha az söylerse, bile yine on dirhemi hanıma vermek
mecburiyetindedir.
On veya daha fazla
mihri vaadeden bir kişi, .cinsî
münasebette , bulunmakla veya ölmekle vaadettiği miktar kendisine lâzım olur
Eğer, temas ve halvetten
evvel hanımını boşarsa/ vaadettiği mehrin yansını vermelidir.
Eğer mehir
belirtmeksizin veya mehir olmaksızın evlenirse, cinsî münasebet veya ölüm
olduğunda mehri misil hanıma verilir. Eğer dokunmazdan evvel boşarsa müt'a
verilmesi lâzım gelir.
Mut'a: O hanimin
benzerlerinin giydiği elbiselerden üç elbisedir.
Eğer müslüman, içki
veya domuz üzerine evlenirse, nikâh caizdir. Hanıma mehrimisil verilir. .
Eğer
mehrini.belirtmeksizin evlenirse, bilâhare ikisi bir miktar narada ittifak
ederseler, cinsî münasebetten veya kocanın ölümünden sonra hanıma o, miktar
verilir. Eğer, cinsî münasebetten evvel bo-şavsâ müt'a vermesi lâzımdır.
Eğer akdi nikâhtan
sonra, koca mehri artünrsa cinsî münasebetten evvel boşanma olduğu takdirde
kocaya fazla mehrin verilmesi de lâzımdır.
Eğer hanım, kocasından
bir miktar mehrini atarsa, azaltması sahih olur Eğer cinsî münasebetten
men'edecek bir durum olmadığı halde hanımiyle başbaşa kalırsa, sonra boşarsa
bütün mehrım vermelidir Eşler birisi hasta, veya ramazan münasebetiyle oruçlu,
yahut da hac veya umre ile ihram bağlamış veya hanım hayızda ise, bu durumda
başbaşa kalmak tam teslimiyet sayılmaz. Eğer bu durumda boşarsa mehrin yarısı
düşer. :
Âleti kesilen koca,
ailesiyle başbaşa kaldıktan sonra (öoşarsa) Ebû Hanife'ye göre, tam mehir
verecektir (imameyne göre yansı verilir.) Her boşanmış hanıma müt'a vermek
müstehaptır. Ancak daha evvelce mehri belirtilmediği halde boşanan hanıma müt'a
yoktur.
Âkidlerden biri
diğerinin ivezi (mihri) olmak üzere, başkasiyle —kız ve kızkardeşinin
mukabilinde— kızını evlendirirse akd caiz olur. Ebû Hanife ve Yusuf'a göre,
mehri misil verilmesi lâzım gelir. (Mu-hammed (R.A.) ecrü misil lâzımdır,
dedi.)
Hür bir kişi, bir
hanımla bir sene hizmetçiliğini yapmak veya Kur'an öğretmek mukabilinde evlenirse,
hanım mehri mislini alır.
Eğer köle, efendisinin
izniyle bir hür hanımla bir sene hizmetini yapmak şartiyle evlenirse, caiz
olur. Deli bir hanımın hem babası ve hem de oğlu varsa, Ebü Hanife'ye ve Ebû
Yusuf'a göre, nikâhında oğlu velisi olur. İmam Muharnmed, babası velisidir,
Kölenin ve cariyenin
nikâhları ancak efendilerinin izniyle sahih olur. Köle efendisinin izniyle
evlendiği zaman mehri kendisine ait olur. İcabında nıehr için satılır.
Efendi cariyesini
evlendirdiği zaman kocasının evine gitmesine müsaade etmek kendisine lâzım
gelmez. Belki efendisine hizmet etmeye, devam eder. Kocası, fırsat buldukça
temasta bulunabilir.
Bir kadın, kocası
kendisini şehrinden başka yere götürmesin veya üzerine kuma getirmesin diye,
bin dirhem mehirle evlenirse, eğer koca şartını yerine getirirse, hanım bin
dirhem mehdini alır. Eğer üzerine evlenir veya şehirden çıkarıp başka yere
götürürse, hanıma mehri misil vermek gerekir. Hanıma belirsiz bir hayvanı mehir
vermek suretiyle evlenirse, bu mehir doğrudur. Hanıma orta bîr hayvan verilir.
Kocası muhayyerdir; isterse kendisine hayvanı verir, isterse hayvanın kıymetini
verir.
Meçjıul bir elbise
üzerine evlenirse, hanıma mehri mislini verecektir.
Mut'a nikâhı ve
muvakkat nikâh bâtıldır. Kölenin ve cariyenin, efendilerinin izni olmaksızın evlenmeleri mevkuftur. Eğer
efendileri doğrularsa caiz, reddederse bâtıl olur.
Yine nikâh mevkuftur,
eğer kişi bir hanımı veya bir erkeği razılıklannı almaksızın evlendirirse.
Amca oğlu, amcasının
kızını vekâlet edip kendisine alabilir
Bir hanım herhangi bir
erkeğe, beni kendinle evlendir şeklinde izin verirse, o da iki şahidin
huzurunda akdi nikâh yaparsa caiz olur.
Kadının velisi mehrin
zâmini olduğu zaman, zâminiyeti doğru olur. Bu takdirde kadın muhayyerdir;
dilerse kocasından mehrini ister, isterse velisinden ister.
Temas olmazdan evvel,
kadı, fasit nikâhtan ötürü iki tarafı ayırırsa, hanıma mehır düşmez,
aralarında halvet olursa dahi... Eğer cinsî münasebette bulunulmuşsa,
söylenilen miktardan fjazla olmamak şartiyle mehri misil hanıma verilir, iddet
çekmesi gerekir ve olan çocuğunun nesebi sabit olur.
Hanımın mehri misli
hemşireleri, halaları ve amca kuzlarının meh-riyle itibar olunur. Eğer annesi
ve teyzesi kendisinin kabilesinden de-ğilseler, onların mehirleriyle itibar
olunamaz.
Mehri misilde iki
hanımın (benzerler) güzellikte, malda, akılda, dindarlıkta, şehirde ve zamanda
bir olmaları nazarı itiıbara alınır.
İster müslüman, ister
kitaplı olsun, cariyenin evlendirilmesi caizdir. Hür bir kadınla evli olan bir
zatın, cariye ile evlenmesi caiz olamaz. Fakat hür bir hanım, cariyesin
üzerine kuma gelebilir.rHür bir erkek, dört hür kadın veya cariye ile
evlenebilir. Dörtten fazla evlenmesi yasaktır.
Küle ikiden fazla
evlenemez.
Hür olan zat, dört
hanımından birisini bain (1) talâkı ile boşar-sa ,onun iddeti tamamlanmazdan
evvel başka birisiyle evlenemez.
Efendisi tarafından
evlendirilen cariye, bilâhare azat olunursa,, ister kocası hür, ister köle
olsun muhayyerdir. (Dilerse hürriyete kavuştuğunda nikâhım fesheder.) Böylece
kendisiyle akdi kitabet yapılan cariye de muhayyerdir. Eğer bir cariye,
efendisinin iznini almadan evlenirse, bilâhare azat edilirse nikâhı sahih olur
ve pişmanlık da yoktur.
Kendisine nikâhı
düşmeyen bir hanımla beraber başka bir hanımı bir âkidde nikâh ederse
kendisine düşen hanımın nikâhı sahih, diğerinin nikâhı bâtıl olur.
Kadında ayıp varsa
bile kocasına caymak yoktur.
(1) Talâk üç vecih
üzeredir. 1 — En güzel talâk, 2 — Sünnet talâk. 3 — Bidat talâk. Bayın talâk,
"bitte talâk ve Rici Talâkların ne olduğu talâk bahsinde-gelmiştir. Oraya
müracaat ediniz.
(Mütercim)
Kocada, delilik vşya
cüzzam veya beres denilen ci|t hastalığı olduğu zaman Ebû Hanife ve Ebû
Yusuf'a göre, kadına muhayyerlik. (caymak) yoktur.
Muhammed'e göre, kadın
cayabilir.
Eğer koca i'nin (âleti
gevşek cima kudreti olmaz) olursa, hâkim, bir sene mühlet verir, eğer o bir
sene zarfında cima ederse ne âlâ, eğer yapamazsa hâkim onları —eğer kadın
isterse— ayırır.
Ayrılmak, bayin talâkı
sayılır. O halde kadına —eğer Şadınla baş-başa kalmışsa— tam mehir verilir.
Eğer kocanın âleti Kesik ise, kadı, derhal ayırır, mühlet falan vermez. Âleti
gevşek olana mehil verildiği gibi hasiyye (taşak) sıza da mehil verilir.
Kadın,, kocası kâfir
olduğu halde müslüman olursa, kadı kocasına İslâmı teklif eder. Eğer müslüman
olursa zevcesi kendisinindir. Eğer müslüman olmayı reddederse derhal ayırır,
tmam-ı Azam ile Muhammed'e göre, bu ayrılış bain talâkı sayılır. Ebü Yusuf,
«talâk olmaksızın bir ayrılıktır» dedi.
Eğer koca müslüman
olup elinde bir putperest hanımı varsa, ona İslâm dini teklif edilir. Müslüman
olduğu takdirde kocasının ailesi-dir, kabul etmediği takdirde, kadı derhal
ayırt eder ve bu ayırmak da boşanma sayılmaz. Eğer duhul (cinsî münasebet)
yapmış ise mehrini verir, eğer duhul yoksa mehir de, yoktur. .."
Darülharpte kadın
müslüman olursa, üç defa hayız görmezse kocasından ayrılmış sayılmaz. Hayız
gördüğünde kocasından ayrılır.
Bir semavî kitaba
tapan hanımın kocası müslüman olduğu zaman, nikâhları devam eder.
Karı-kocadan birisi
darülharpten müslüman .olarak çıkıp gelirse beynunet (ayrılık) aralarına girer.
Eğer birisi esir
düşerse (yirie) aralarına ayrılık vâki olur. Eğer beraber esir edilirseler
beynunet yoktur.
Kadın, bize muhacir
olarak gelirse evlenmesi caizdir. Ebû Hani-fe'ye göre, iddet te çekmez. Eğer
hâmile ise doğuruncaya kadar evle-nemez.
İki esten birisi
İslâmdan irtidat ederse, derhal talâk (boşanma) sız aralarına ayrılık vâki
olur......
, müslüman hanımla cinsî münasebette bulunindisine
mehir yoktur. Eğer duhulden sonra
irtidat ederse butun mehri
alır.
Eğer Kantoca beraber
mürdet veya müduman olsalar nikâhları devam eder.
Mürted (dininden dönen) olan bir kişi, ne
müslüman ne kâfir ve ne dfmürted bir kadınla evleneme, (Çünkü ölüme mffcte^ak
ohir Böylece mürted bir kadın, na müslüman ne kâfir ve ne de murted bu erkekle
evlenemez.
Eşlerden birisi
müslüman olduğu zaman çocuk onun dini üzere kabul olunur.
Böylece birisi
müslüman olursa küçük çocuğu onunla müslüman oluverir Eğer ebeveynlerden birisi
kitap ehli, diğeri puta tapanlardan ise, çocuk kitap ehli sayılır.
Eğer kâfir, şahitsiz
veya diğer bir kâfirin iddetini çekmekte olan bir hanımla evlenirse ve bu gibi
evlenme de dinlerinde caiz ise, bilâ-hareSTbirden müslüman olsalar ayni nikâh
üzere durdurulur.
Putperest annesiyle
veya kayte evlendiğinde bilâhare ikisi birden müslüman olursa derhal
ayrılırlar.
Kişinin iki hür
zevcesi olduğu aman, ister bakire olsun ister dul veya binsi bakire, dilen dul
olsun aralarında yatmakta adalet etoest lâzımdır' .
Eğer birisi hür kadın
diğeri cariye ise ttgfe iki hürün üçte bin de cariyenindir.
Sefer'halinde
yatmaktaki haklan düşer. Koca hangisini dilerse onunla sefere gideren iyisi
aralannda kur'a çeker, hangisinin kurası çıkarsa onunla sefere çıkar.
Hanımlardan birisi
payını arkadaşına terketmeye razı olduğunda caizdir ve tekraren cayabilir.
Rida'nm azı ve çoğu,
emzirme zamanında meydana gelirse, eşittir ve haram olma keyfiyeti kendisine
taalluk eder...
Ebû Hanife'ye göre,
rida müddeti otuz aydır.
Ebû Yusuf ve Muhammed
iki senedir dediler.
Rida müddeti
geçtiğinde, rida herhangi bir haramlık terettüp edemez. '
Neseb ile ne haramsa
rida üe de o haram olur. Ancak süt hemşiresinin annesiyle evlenebilir.
Nesebden olan hemşiresinin annesiyle evlenmesi elbette caiz değildir.
Oğlunun süt
hemşiresiyle evlenebilir. Fakat nesebden plan hemşiresi ile evlenemez.
Nesebden olan oğlunun
karısiyle evlenemediği gibi, süt oğlunun ailesiyle ete evlenemez.
Nesebden babasının
ailesiyle evlenemediği gibi, süt tjabasımn ailesiyle de evlenemez.
Erkeğin sütüne,
haramlık taallûk eder; şöyle ki: Hanımı, küçük bir kız emzirdiği zaman, bu kız
kendisine babalarına ve evlâtlarına haram olur. Sütün sebebi olan koca, emen
kızın babası olur.
Kişi, süt kardeşinin
hemşiresiyle evlenebilir. Nesebden olan kardeşinin hemşiresiyle evlenebildiği
gibi, meseiâ: Baba bir olan kardeşinin ana bir olan hemşiresiyle evlenebilir.
Ayni memeden süt içen
iki çocuğun, evlenmeleri caiz değildir.
Emziren hanım,
emzirdiği çocukların hiç birisiyle evlenemediği gibi onların çocuklarıyle de
evlenemez. (Çünkü nineleridir.)
Süt emen çocuk, süt
sahibinin kız kardeşiyle de evlenemez. Çünkü sütten halası olur. Süt, su ile
karıştığında eğer sudan daha fazla ise hararnhğı icap eder. Eğer, su daha fazla
ise, haramhğı icap etmez.
Ebû Hanife'ye göre,
süt yemeğe karıştırıldığında haram olmaya sebep olamaz, velev kî süt daha fazla
ise bile.
Fazla olduğu halde,
ilâca karışırsa haram olmaya sebep olur.
Ölü kadından süt
sağılarak çocuğun boğazına akıtılırsa hürmete sebebiyet verir. Kadının sütü
daha fazla olduğu halde koyunun sütüne karıştırılırsa hürmete sebebiyet vem.
Eğer koyunun sütü daha fazla ise hürmete sebep olamaz.
Ebû Hanife ve Ebû
Yusuf'a göre, iki hanımın sütü karıştırıldığı zaman, hangisi daha fazla ise.
haramhk hükmü ona taallûk eder. İmam-i Muhammed, her ikisine de taallûk eder,
üedi.
Bakire kızın sütü akar
ve bir çocuğa ıçırirse haram olmaya sebebiyet verir (1). Eğer erkeğin
memesinden süt akarsa, ve o, sütünü başka bir çocuğa îçirirse hüramete
sebebiyet veremez.
İki yavru, bir koyunun
sütünden içerlerse, yekdiğerinin süt kardeşi olamaz. Kişi, bin küçük, diğeri
büyük iki hanımla evlendiğinde büyük hanım küçüğü emzîrirse her ikisi de (eğer
büyük hamınla temas etmişse) kendisine haram olur. Eğer büyük kariyle duhul
etmemişse ona mehır yoktur, yalnız küçük karıya mehrîn yarısını verecektir ve
ceza olarak onu da Düyük hanıma —fesatlık için süt vermiş-se— alır. Eğer kasdı
mahsusu yoksa, hiç bir ceza verilemez.
Rida meselesinde, tek
olarak kadınların şahitliği kabul değildir. Rida (süt emzirme) ancak iki erkek
veya bir erkek ile iki kadının şahitliğiyle sabit olur.
Talâk üç çeşide
ayrılır:
1- En güzel talâk,
2 -Sünnet talâk,
3-Bidat talâktır.
En güzel talâk: Kişi
hanımını bir talâkla, hiç cima etmediği bir tuhur (hayzzdan temizleme) de boşar
ve iddeti bitinceye kadar kendisini terkeder.
Sünnet talâk: Kişi
cima ettiği hanımını üç tuhurda. üç talâkla boşar.
CDYâiıl o, çocuk süt
annesiyle ve bilâhare oîan kız evîâtlariyle, kız ise erkek evlâtlariyla evlenemez
ve hakeza...
Bidat talâk: Kişi
hanımını- bir kelime (cümle)-ile üç talâkla boşar veya bir tuhurda üç talâkla
birden boşar.
Bunu yaptığı zaman,
talâk düşer ve hanım kocasından ayrılır. Koca günahkâr olur.
Talâkta sünnet iki
çeşittir:
1-Vakitte sünnet,
2 -Âdette sünnettir. Âdette olan sünnet te, kendisiyle
cima yapılan ve yapılmıyan hanım eşittir. Vakitte olan sünnet, ancak kendisiyle
duhul yapılan banım hakkında sabit olur. Vakitteki sünnet: Cima yapmadığı bir
tu-hurda hanımını bir talâkla boşamaktır.
Kendisiyle cima
yapmadığı hanımını, hayızda da, tahir olduğu halde de boşayabilir.
Kadın küçüklükte veya
büyüklükte hayız görmüyor ve kocası da sünnete uygun bir şekilde boşamak
istiyorsa, o zaman bir talâkla boşar bir ay aradan geçince diğer bir talâkla
daha boşar; bir ay daha geçince üçüncü talâkla da boşar (ve biter).
Hayız görmeyen
hanımını, cima ile talâk arasına Kaman sokmak-sızın tatlik etmesi caiz olur.
Hâmile bir hanımm
boşanması cimâdan sonra caizdir. Hamileyi sünnet şeklinde tatUk etmeli; üç
talâkla her iki talâkın arasını Ebû fîanife'ye ve Ebû Yusuf'a göre, bir ay
müddet vererek tatlik etmeli.
İmam-ı Muhammed,
«sünnet hamileyi bîr talâkla boşamaktır»dedi.
Kişi hanımını hayız
görürken boşarsa, boşanır. Fakat böyle bir hanımı tekrar müracaat şekliyle nikâhının
altına geri alması müstehaptır. Ne zaman ki, temizlendi ve tekrar hayza düştü
ve yine temizlendi o zaman kişi muhayyerdir; isterse yeniden boşar, isterse eş
edinir.
Her kişi, âkil ve
baliğ olduğu zaman boşanması nafizdir. Çocuğun, delinin ve uyuyanın boşanması
nafiz değildir,
Köle, evlenip sonra
boşarsa hanımı boşanır. Efendisinin boşatma-siyle kölenin hanımı boşanmaz.
Talâk iki kısma
ayrılır:
1-Sarih (açık'»,
2 -Kinaye (kapalı) yoluyla boşanmaktır.
Sarih talâk: Kişinin:
«Sen boşsun ve boşanmışsın, seni boşadım» sözüdür. Bu sözlerle ancak Rici'i
talâk vâki olur've ancak bu sözlerle bir talâk düşer.
Birden fazla niyet
ederse bile ancak bu sözlerle bir talâk gider ve bu sözlerde niyete ihtiyaç
yoktur.
Kocanın, «Sen talâksın
veya sen talâkı boşsun veya sen kesin olarak boşsun» sözü eğer niyeti yok ise,
bir rici'i talâktır, Eğer buı sözüyle üç talâk niyet ederse, üç talâk gider.
Talâkın ikinci kısmı,
kinayelerdir. Ancak talâk niyet edilirse ve hal dalâlet ederse kinayelerle
boşanma olur.
Kinayeler iki kısma
ayrılır. Üç söz vardır ki, onlarla ancak bir ri-ric'i talâk vâki olur. Onlar şu
sözlerdir: «İddet çek, rahpini temizlet ve sen birsin.»
Diğer kinayelere
gelince, eğer onlarla boşanmayı niyet ederse bir bayin talâk düşer, eğer üç
talâk niyet ederse, üç talâk gider. Eğer iki talâk niyet ederse tek bir talâk
gider.
Kocanın «Sen bayin
(ayrılmış) sın, senin ilgin kesilmiştir, sen ayrısın, sen haremsin, senin
yuların hörgücüııün üzerindedir (dilediğin yere gidebilirsin). Ehline iltihak
et, sen hâlisin, sen berisin, seni ehline hibe ettim, seni bıraktım, senden
ayrıldım, sen hürsün, başına Örtünü örtün, gurbete çık, kocaları veya kadınları
ara» bu sözleri kinayedir. Eğer bu sözlerle beraber niyeti yoksa boşanma
olmaz. Ancak karı ve koca boşanma müzakeresi yapıyorlarsa hüküm vermek
bakımından bunlarla boşanma olur. Fakat kişi ile Allah arasında ancak niyet
ederse boşanma olur. Eğer eşler talâk bahsinde değil belki öfke ve kavgada
iseler, kendisinden sövmek kastedilrriiyen her kelime ile boşanma olur. Ancak
sövmek maksadiyle sarfedilen kelimelerle boşanma niyeti yoksa talâk vâki
olamaz.
Kişi, talâkı bir çeşit
ziyade ve şiddetle tavsif ederse, talâk bayin olur «Sen bayin bir şekilde
boşsun veya talâkın en şiddetlisi,..en fahiş veya şeytan vç bidat talâkla dağ
ve evin dolusu talâkla boşsun» demesi gibi.
Talâkı, kadının
cümlesine (bütün cüzlerin) veya cümlenin yerinde kullanan bir parçaya izafe
ettiğinde talâk düşer. «Sen boşsun veya boynun boştur, ruhun veya bedenin veya
gövden veya fercin (tenasül âleti) veya yüzün boştur» demesi gibi.
Yine talâk düşer,
kadının belirsiz bir cüzünü boşansa «yarım veya üçte birin boştur» demesi gibi.
Eğer «Elin veya ayağın
boştur» dese talâk düşmera.
Eğer karısını yarım
talâkla veya bir talâkın üçte birisiyle boşarsa bir talâkı düşer. Zorlanan ve
sarhoş olan bir kimsenin boşanması nafizdir.
Ahras (dilsiz) in
talâkı işaretle düşer. Talâkı (boyanmayı) nikâha izafe ettiğinde nikâh olur
olmaz talâk düşer. «Seninle evlenirsem sen boşsun veya her evlendiğim hanım
boştur» demesi gibi...
Boşanmayı bir şarta
izafe ederse, şartın var olmasından sonra derhal boşanır. Hanımına, «eve
girersen sen boşsun» demesi gibi...
Talâkın izafesi, ancak
tatük edenin talâka malik olmak veya mülküne izafe etmekle sahih olur. Öyle
ise eğer bir ecnebi hanıma «Eğer eve girersen sen boşsun» dese bilâhare aynı
hanımla evlenir ve o hanım da eve girerse boşanmaz.
Şart kelimeleri: İn
(eğer) İza (vakta) İzama (vakta ki) külle (Her) Küllema (Her zaman) Meta (ne
zaman) ve metama (Ne zaman) kelimelerdir. Bütün bu şart aletleriyle yapılan
şart bir defa meydana gelirse yemin tamam olur. Ancak «Küllema» kelimesinde,
hüküm değişir. Çünkü Küllemada ancak şartın tekrariyle talâk tekrarlanır. Üç
talâk düşünceye kadar. Eğer bundan sonra başka kocaya varır, ondan da boşanır,
yine ilk kocasiyle evlenirse, şartın tekrarında hiç bir şey vâki olmaz.
Yeminden sonra, nikâhın yok olması yemini bozmaz. O halde eğer şart —daha
kocanın mülkünde iken— var olursa yemin yerine gelir ve talâk vâki olur.
Eğer şart -kocanın,
mülkünde olmadığı halde— var olursa,
yemin yerine gelmiş olur ve her hangi bir talâk vâki olmaz.
Eğer eşler, şartın
varlığında ihtilâfa düşerlerse, söz kocanındır.. Ancak kan, aksini delil ile
ispat ederse, dâva değişir. Öyle ise, eğer şart, ancak hanımın beyaniyle
bilinirse, söz hanımındır. Meselâ: Koca, hanıma «Eğer hayız görürsen boşsun
dese, hanım da: Ben h;»yız gördüm» dediği zaman boşanır.
Koca, ailesine: «hayız
gördüğünde hem sen, hem dip falan hanımım boşsunuz» dediğinde, hanım ben hayız
gördüm dese kendisi boş, olur, fakat diğer hanım hoş olamaz.
Koca, hanımına «hayız
gördüğün zaman sen boşsun» dediğinde, hanım ilk gördüğü kanla Üç gün devam
etmedikçe boş olamaz. Üç gün tamam olunca biz, kan gördüğü andan itibaren boş
olduğuna hükmederiz.
Hanjmına, «bir hayız
gördüğün zaman boşsun» dediğinde, hanım hayızdan; temizlenmeyince boş olamaz.
Cariyenin talâkı
ikidir. İster kocası hür, ister köle olsun.
Hür hanımm talâkı
üçtür. İster kocası hür, ister-köle olsun.
-
Kişi, temas etmezden
evvel eşini üç talâkla hoşarsa her üçü birden düşer. Eğer talâkı tek tek
atarsa
birinci talâk gider, ikinci ve üçüncü düşmerz. Ne zaman hanımına «Sen bir ve
bir talâkla boşsun» dese bir talâk gider. Eğer: «Sen birden evvel, bir talâkla
boşsun» dese bir talâk gider. Eğer dese ki, evvelinde bir talâk düşen bir
talâkla boşsun iki talâk gider. Eğer «Bîrle boşsun, ondan sonra bir daha ile
boşsun» dese tek bir talâk vaki olur. Eğer «Birden sonra veya birle beraber
bîrle veya birin beraberinde birle boşsun» dese iki talâk düşer.
Ne zaman hanımına:
«Eğer eve girersen, sen bir talâkla ve bir talâkla boşsun» dedi ise ve hanım
da eve girerse Ebû Hanife (E.A.) ye göre, bir talâk düşer......
Hanımına «Sen Mekke'de
boşsun» dediği zaman, hanım nerede olursa -olsun (derhal) boş olur.
Hanımına «Sen evde
boşsun» dediği zaman da derhal boş olur. Eğer hanımına «Sen Mekke'ye dahil
olduğunda boşsun» dediğinde Mekke'ye girmezden boş olamaz.
Eğer, hanımına «Sen'
yarın boşsun» dese, ertesi günün şafağiyle talâkı düşer.
Hanımına «nefsini seç»
deyip ve bununla boşanmayı niyet ettiğinde veya kendisine nefsini boşat dese,'
bütün bu durumlarda hanım o mecliste oldukça kendini boşayabilir. Eğer o
meclisten kalkıp, başka bir işle meşgul olursa emr onun elinden çıkar.
Eğer, kocasının
«nefsini seç» demesiyle nefsini seçerse bir bayin talâkla boş olur. Koca niyet
etse dahi, üç talâkla boş olamaz.
Kocanın veya hanımın
sözünde nefis kelimesinin denmesi behemehal lâzımdır.
Eğer «Nefsini boşat»
demesi mukabilinde nefsini boşatsa, bir rici talâk ile boş olur. Kocasının iradesine
uygun olarak nefsini üç talâkla boşarsa, üç talâkı birden düşer.
Eğer koca, hanımına
«istediğin zaman nefsini boşat» dese, hanım, gerek o mecliste ve gerekse ondan
sonra kendini boşatabilir.
Başka bir ecnebi
erkeğe, «Hanımımı boşat» dediğinde o vekil gerek o mecliste ve gerekse ondan
sonra boşatabilir.
Eğer ecnebi bir erkeğe
«istersen hanımımı boşat» dese, ancak vekil o mecliste boşatabilir.
Eğer bir kişi
hanımına: «Eğer beni seviyorsan veya benden buğze-diyorsan sen boşsun» dese,
hanım da «Ben seni seviyor veya senden buğzediyorum» dese —kalbindeki
söylediğinin hilafı ise dahi— yine de boşanır.
Ne zaman ki, ölüm
hastalığında kişi hanımını bayin suretiyle bo-şar ve daha iddet tamam olmazdan
ölürse, hanım onun vârisi olur. Eğer iddet tamam olduktan sonra ölürse, hanıma
mirası düşmez......
Kişi, hanımına ara
vermeksizin: «Eğer Allah dilerse sen boşsun»
dediği zaman boş
olmaz.
Eğer «Sen üç talâkla
boşsun, ancak bir talâk hariç» dese hanımı iki talâkla boş olur. Eğer «Üç
talâkla boşsun ancak iki talâk hariç»
Jcse. bir talâkla boş
olur.
Koca hanımını veya her
hangi bir parçasını mülk edinirse, hanım kocasını veya herhangi bir kısmını
mülk edinirse derhal aralarına ayrılık girer, yâni boş olur.
Kişi hanımını bir veya
iki rici talâkla boşadığı anman iddette -ister hanım razı olsun ister olmasın—
tekrar nikâhının altına alabilir.
Ric'at: «Eğer hanım
hazırsa seni nikâhınım altına aldım veya hanımımı nikâhımın altına aldım»
demesi, veya cinsî münasebette bulunması veya hanımını, öpmesi veya şehvetle
ellemesi veya şehvetle hanımın fercine bakmasıdır.
Ric'at ettiğine dair
iki şahit edinmesi müstehaptır. Eğer şahit tutnıaksızın ric'at yaparsa ric'atı
doğru olur.
İddet bittiği zaman,
koca, ben hanımımı iddette iken ric'at ettim dese ve hanımda kendisini tasdik
ederse ric'at olur. Eğer hanım kocasını bu iddiasında yalanlarsa hanımın sözü
makbuldür. Ebu Hanıfe'ye göre, yemin etmesi de lâzım değildir.
Koca hanımına: «Ben
seni nikâhınım altına aldım» dediği zaman, hanım da, benim iddetim bitti diye cevap
verirse, Ebû Hanife'ye göre, ric'at sahih değildir.
Cariyenin kocası
iddetinin bitiminde, ben daha iddet bitmezden ric'at yaptım dese, cariyenin
efendisi de onu doğrularsa, canye yalanladığı takdirde söz cariyenindir.
Kadının üçüncü hayzınm
kam on günde kesildiği zaman, yıkan-masa dahi ric'at müddeti biter. Eğer on
güne varmazdan evvel biterse Ebû Hanife ve Yusuf'a göre, gusül yapmazdan veya
bir namaz vakti'geçmezden veya teyemmüm edip namaz kılmazdan evvel ric'at zamanı
bitmez.
İmam-ı Muhammed'e göre,
teyemmüm ettiği zaman, namaz kılmazsa dahi ric'at müddeti biter.
Gusül yaparken bedenin
bir parçasına su değmezse, o parça bir âza ve daha fazla bir yer ise, ric'at
müddeti bitmez. Eğer bir azadan daha az ise, ric'at müddeti biter.
Ricî talâkla boşanmış
bîr hanım, kocasına karşı şevkini izhar etmeli ve süslenmelidir. Kocası iznini
almadan veya ayakkaplannın takırtısını işittirmeden evine girmemesi
müstehaptır.
Ricî
talâk, cinsî münasebeti haram kılmaz (çünkü nikâhın aslı vardır).
Üç talâktan aşağı olarak
bayın bir şekilde hanımını boşadığı zaman iddet içinde ve iddetten sonra
hanımıyie evlenebilir.
Eğer hür hanımını üç
talâkla veya cariye olan hanımını iki talâkla boşamışsa, başka bir koca ile
doğru bir nikâhla evlenip boşan-madıkça veya ikinci kocası ölmedikçe, birinci
kocasına helâl qlmaz
Mürahik bir çocuk
(buluğa yaklaşan ve anlayışlı) tahlil (hülle) meselesinde baliğ gibidir. Yâni
hanımla bir mürahik evlenirse sonra boşanırsa kocasına helâl olur.
Boşanmış cariyenin
efendisi, cariye ile yatarsa birinci kocasına bu temasla helâl olamaz.
Eğer ikinci koca,
sadece birinci kocasına helâl olsun diye hanımla evlenirse nikâh mekruh olur.
(Fakat bozuk değildir). O halde eğer ikinci koca, hanımla temasta bulunur (ve
bosnrsa iddet çektikten sonra) birinci kocaya helâl olur.
Hür olan hanımını bir
veya iki talâkla boşadığı zaman, iddeti bitti. Başka bir koca ile evlendi,
bilâhare ikinci kocadan boşanıp birinci kocasiyle tekrar evlenirse, üç talâkla
gelmiş olur. Çünkü ikinci koca, üçten az kalan talâkları —üç talâkı bozduğu
gibi— bozar.
tmam-ı Muhammed'e
göre, üçten aşağı olan talâkları bozmaz.
Hanımını üç talâkla
boşadığında, hanım, benim birinci îddetim bitti, ve evlendim, ikinci kocanı
temasta bulundu ve beni boşadı ve ikinci iddetimi de çektim dese ve aradan
geçen müddette bunu istiap edebilirse birinci kocaya, hanımı doğrulamak caiz
olur. Eğer zannı galibiyle onun doğru olduğunu tasdik ederse.
Kişi hanımına:
«Allah'a yemin ederim sana ^. av kadar yaklaşmam» dediğinde muli (yeminli) olur.
Eğer bu dört ay îcCe ^münasebette bulunursa yeminini bozmuş olur ve kendi»-lÇe
kefaret lâTm olur ve iylâ ortadan kalkar. Eğer dört ay geçinceye "adar —
yapmadıysa, hanım bir talâkla kendiden boş olur.
Eğer yata» dört ay
üzerine yemin etmişse, dört ay geçince yemin düşer Eğer ebediyyen yaklaşmamak
için yemin etmişse -bir talakla bofoldulansonra" yemin de daima varcur; 4
ay geçtikten Bonra tekrar hanımla evlenirse, iylâ (yemin) yine vardır, temasta
bulunursa ke met verir ve boş olamaz. Eğer temas etmez ve dört ay geçerse,
dıger b,r talâkirboş ota- Tekrar evlenir yaklaşmadan dört ay geçerse, dlger
Ttafâkla'boş olur. Başka bir kocadan sonra o hanımla evlenirse artık o eski
yeminle talâk düşmez, fakat yemin daha da vardır. Eğer ha-mmla, S münasebette
bulunursa, yeminin kefaretim vermehdrr. Dört aydan az bir müddet için yemin
ettiğinde, muli sayüma hacla veya oruçla veya sadaka veya köle azat etmek veya
talakLa bir hac etmek lâzım gelsin veya kölem aza
Eğer, ricî talâkla
boşanmış hanımından uzak olacağı için yemin ederse muli (yeminli) olur. Eğer,
bayin talâkla boşattığı hanımından uzaklaşmak için yemin ederse, muli olamaz.
Cariyenin iylâ müddeti
iki aydır. Eğer yemin eden koca, hastalığından cima kudreti yok ise veya hanım
hasta ise veya her ikisinin İasındaTyte bir mesafe vardır ki, iylâ müddetinde
hanıma yeşmes. mümkün değildir. Böyle bir durumda kişinin cayması lisanıyla:
«Ben SL« vapum,, demesidir. Bu sözü sö gediği = patadan kalkar. Eğer bilâhare
müddet içinde lyıleşırse, o lisanla yaptığı dönüş iptal olunur, ancak cimâa
bağlanır.
(Dürer)
Hanımına «Sen bana
haramsın» dediğinde niyetinden sorulur; Eğer deseki ben yalanı irade ettim sözü
kabul olunur. Eğer "Ben boşanmayı irade ettim» dese hanım beyin olarak
boşanır. Ancak üç talak niyet ederse (Niyeti gibi olur). Eğer «Ben zihavi irade
ettim» dese zihar olur. Eğer «Ben haram olmayı irade ettim veya hiç bir şeyi
irade etmedim» dese, bu söz yemin ve, kişi onunla muli olur.
Hul
Bahsi:
Eşler ihtilafa düşüp,
Allah'ın sınırlarına riayet etmemekten korktukları zaman, hanım nefsini bir
miktar malla kocasının nikahından kurtarabilir ve beiste yoktur. Koca bu
muameleye razı olduğu zaman hul ile bayin bir talâkı düşer ve hanıma söylenen
malın kocaya verilmesi lazım gelir.
Eğer huzursuzluk
kocadan geliyorsa hanımdan bir şey alıp öylece boşanması bizce mekruhtur.
Huzursuzluk hanımdan gelirse, hanıma verdiği sıdak ve mehirden fazlasını alması
yine de mekruhtur. Ancak fazla alırsa hükmer câiz olur.
Eğer, koca. hanımını
mal mukabilinde boşar, oda kabullenirse, talak bain olarak vaki olur ve hanıma
o malıln verilmesi lâzım gelir.
Hul'de alınacak ive:
batıl olduğu zaman Müslüman hanımın içki
veya domuz üzerine hul yaptığı gibi - kocaya hiç bir şey verilmez ve talakta
bayindir,
Eğer talakta
söyleşilen mal batıl olursa talak rıca olur.
Mehir olunması caiz
olan bir mal, hul meselesinde hulun bedeli olabilir. Eğer hanım, kocaasına
«benim elimdekinin mukabilinde benî boşat» oda boşar ve bilahire elinde hiçbir
malın olmadığı anlaşılırsa, koca hiçbir hak iddia edemez. Eğer «(Beni elimdeki
malın karşılığında olabilir. Eğer hanım, kocasına «benîm elimdekinin
mukabilinde beni boşat» o da boşar ve bilâhare elinde hiç bir malın olmadığı
anlaşılırsa, koca hiç bir hak iddia edemez. Eğer «Beni elimdeki malın
karşılığında boşat» dese ve elinde bir mal bulunmazsa, kocanın başta verdiği
mehir kocaya geri verilir.
Eğer «beni elimdeki
dirhem (para) lerin karşılığında boşat» dese bilâhare elinde hiç bir dirhemin
olmadığı anlaşılırsa, kocaya, üç dirhem vermek kendisine lâzım gelir.
Eğer hanım, kocasına
«Benî o bin liranın) karşısında üç talâkla boşa» dese, o da bir talâkla
boşarsa, binin üçte birine sahip olur.
Eğer «Beni binin
karşısında üç talâkla bo^ai» dese, koca da bir talâkla boşarsa Ebü Hanife'ye
göre. hanıma bu surette hiç bir şey lâzım gelmez
Eğer koca, hanımına
«Nefsini binle veya lıinîn üzerine üç talâkla boşat» dese, hanım da, bir
talâkla nefsini boşarsa. hiç bir şey hanıma lâzım gelmez. (Yâni ne boşanır ne
de mal falan lâzım gelir).
Mübaret (.yekdiğerini
affetmek) hul gibidir. Ebû Hanife'ye göre, Hul ve mübaret, eşlerin yekdiğerinde
olan nikâhla ilgili haklarım düşürür .
Koca, hanımına «sen
benini üzerime (için) annemin sırtı gibisin»
dediğinde hanım
kendisine haram olur. Hanıma temasta bulunması, ellemesi ve öpmesi, ziharın
kefaretini vermedikçe kendisine helâl olmaz.
Eğer kefaret vermezden
evvei hanımla cinsi münasebette bulunursa Allahtan af talep eder, ilk
kefaretten başka kendisine herhangi bir kefaret lâzım gelmez. Ancak kefaret,
vermedikçe bir daha temasta bulunmamalıdır.
Kefareti icap ettiren
dönüş, hanımıyie emsi münasebette bulunmaya azim ve cezm eylemesıdir.
Hanımına: «Sen benîm
için annenim Karın veya apışı veya ferci gibisin» dediğinde müzahir (zihar
etmiş) olur. Yine müzahir olur. Eğer hanımı kendisine ebediyyen haram olan bir
yakınma benzetirse hemşiresi veya halası veya sütannesi gibi...
Eğer: «Senin başın
benîm İçin annemin sırtı veya veya yüzü
veya boynu ya da yarısı yahut da üçte birisi gibidir» dese müzahir olur.
Eğer: «Sen benim
üzerime annem gibisin;) dese niyetine müracaat olunur. Eğer, sen yanında
şereflisin manasını irade ettim bu sözümle dese, sözü kabul olunur. Eğer,
ziharı irade ettim dese, zıhar olur. Eğer, talâkı irade ettim dese talâkı bayın
olur. Eğer hiç bir niyeti yoksa, hiç bir şey olamaz.
Zihar, ancak hanımı
hakkında olabilir. O halde eğer carîyesiyle zihar yaparsa müzahir olamaz.
Bütün hanımlarına
birden «sizler benim üzerime annemin sırlı gibisiniz» diyen bir koca,
hepsinden müzahir olur. Her birisi için bir kefaret vermesi icap eder.
Ziharın kefareti: Bir
köleyi azat etmektir. Eğer yoksa arka arkaya iki ay oruç tutmaktır. Eğer gücü
ona da yetmezse altmış miskine yemek yedirmektir. Bütün kefaretler cimâdan
evvel verilir.
Zihar kefaretinde,
kâfir, müslüman, erkek, dişi, küçük ve büyük kölelerin azat edilmesi kâfidir.
Kör, elleri veya ayakları kesik olan bir kölenin azat edilmesi kâfi değildir
(yâni kefaret olamaz.)
Sağır, bir eli ve bir
ayağı çaprazlama kesilen kölenin azat edilmesi kâfidir.
İki elinin baş
parmaklan kesilen ve düşünce kabiliyeti olmayan deli bir kölenin azat edilmesi
kâfi değildir.
Müdebber (efendisi,
kendisine ölümümden sonra sen hürsün demiş). Köle, ümmül veled (efendisinden
doğurmuş) cariye ve biraz parasını eda eden mükâtep, (azat olunması paraya
bağlanan) köle kefaret olarak azat edilemez. Eğer hiç bir para efendisine
vermeyen bir mükâtep köleyi (kefaret olmak için) azat ederse caiz olur. Eğer kefaret
niyetiyle köle bulunan babasını veya oğlunu satın alırsa kefaret yerine geçer
ve caizdir.
Ebû Hanife (R.A.) ye
göre, ortak bir kölenin yarısını kefaret için azat ettiğinde diğer yarısının da
kıymetine Kâmın olup onu da azat ederse, caiz olamaz.
Eğer kölesinin yansını
kefaret için azat edip bilâhare cimâdan evvel kefaret için diğer yansını da
azat ederse caizdir. Ebû Hanife'ye göre, kölesinin yarısını kefaret için azat
edip, zihar yaptığı hanımiyle cîmâ ettikten sonra diğer yarısını azat ederse,
caiz olamaz.
Müzahir azat edeceği
köleyi bulamazsa kefareti —içinde ramazan ayı, ramazan bayramı, kurban bayramı
ve kurban bayramından sonra gelen üç teşrik günleri bulunmayan hiç fasıla
vermeksizin— iki ay oruç tutmaktır. .
Ebû Hanife ve Muhammed
(R.A.) e göte, zihar yaptığı hanımiyle, o iki ay kefaret orucun meyanında
geceleyin kasden veya unutarak gündüzleyin cima yaparsa yemden iki ay.oruca
başlamalıdır. .
Eğer o iki aydan tek
bir gün orucu özürle veya özürsüz yerse yeniden başlanması lâzım gelir.
Eğer köle hatunuyle
müzahere yaparsa kefareti ancak oruç olabilir. Efendisi kendisinin yerinde bir
köle azat ederse veya fakirlere yemek yedirirse caiz olamaz.
Müzahir, oruç tutmaya
kudretli değilse, altmış miskine yemek yedirecektir. Her miskine yarım sa' buğday
veya bir sa' hurma veya arpa veya bunun kıymetini verecektir. Eğer onlara sabah
ye akşam yedirirse —ister az ister çok yesin— caizdir. Eğer tek bir miskine altmış
gün verirse kâfidir. Eğer bir miskine bir günde bütürtünü verirse, ancak bir
günlük kefaret olarak kabul olunur. Eğer yemek yedirdiği zaman zarfında, zihar
yaptığı hanımla cinsi münasebette bulunursa yeniden yedirmek lâzım gelmez.
Bir kimsede iki zihar
kefareti varsa, iki köleyi tayin etmeksizin azat ederse her iki ziharın da
kefareti olmak hesabiyle kâfi gelir. Dört ay oruç tutarsa veya yüz yirmi
miskine yeme): yedirirse hüfcüm böyledir. Eğer bir köle azat ederse veya iki
ay oruç tutarsa istediğinin kefaretini sayabilir.
İkisi şahitlik yapacak
nitelikte ve kadında kendisine iftira atana had vurulacak kapasitede olduğu
halde, kocası kendisini zina ile itham veya çocuğunun nesebini kadının
İsteğine rağmen inkâr ederse kocaya lia'n düşer. Eğer koca lia'ndan men olursa
lia'n yapıncaya kadar veya kendisini yalanlayıp kendisine had tatbik oluncaya
kadar hâkim hapse atar. Eğer koca lia'n yaparsa hanıma da lia'n lâzım gelir.
Eğer hanım lia'ndan men olursa, lia'n yapınca veya kocasını tas-dikleyinceye
kadar hâkim hanımı hapseder... .
Koca, kâfir, köle veya
iftiradan dolayı kendisine had vurulmuş
bir kimse ise, hanımına zinayı isnat ettiğinde kendisine had düşer.
Koca, şahitlik yapacak
nitelikte ise, hanımı, cariye, kâfir veya daha evvelce had yemişlerden veya
kendisine iftira atana had vurulmayacak tipten ise, kendisine zina isnat eden
kocasına had vurulmaz ve lia'n da yoktur.
Lia'n nasıl yapılır?
Kadı, ilk evvelâ
kocadan başlar. Koca dör: defa şahitlik yapar, her defasında: «Ben Allah'ı
şahit kılıyorum ki, şüphesiz hanımımın hakkında ileri sürdüğüm zina
meselesinde, doğru söyleyenlerdenim» diyecektir. Beşinci olarak: «Eğer,
hanımıma zina meselesinde iftira atanlardan isem, Allah'ın laneti üzerime
olsun» diyecektir. Bütün bu yeminleri yaparken hanımına işaret etmesi
lâzımdır. Bundan sonra hanım dört defa şahitlik eder, beher defasında «Allah'ı
şahit ederi!m, kocam bana atfettiği zina meselesinde yalancılardandır.»
Beşincide «Eğer kocam bana atfettiği zinada doğru ise Allah bana gazap etsin»
diyecektir.
Yekdiğerini
lanetlediği zaman, kadı birbirinden ayırır. İmam-ı Azama ve Muhammed'e göre, bu
ayrılık bayin bir talâk sayılır.
Ebû Yusuf: «Ebedî bîr
şekilde o hanım kocasına haram olur» dedi.
Eğer kazıf (iftira)
çocuğun inkâr edilmesiyle olursa, kadı çocuğun nesebesini yok eder ve çocuğu
annesine ilhak eder (yâni annesine verir ve ancak ona vâris olur).
Eğer lia'ndan sonra,
koca cayıp kendisini yalanlarsa, kadı ona had vurur ve böylece hanımiyle tekrar
evlenmek helâl olur. Eğer hanımından başka birisine zinayı atfedip had yerse
veya bir kadın zina edip had vurulursa, bu şekilde kişi hanımiyle evlenebilir.
Hanımı küçük veya deli
olduğu halde kendisine zina atfederse, aralarında lia'n olamaz.
Ahrasın (dilsiz)
hanımına zina atfetmesi lia'nı icap edemez. Koca, hanımına «Senin hamlin benden
değildir» dediği zaman aralarında lia'n olmaz.
Eğer hanımına: «Sen
zina ettin bu hamlin zinadandır» dese lia'n muamelesi aralarında icra edilir.
Fakat kadı, hamlin nesebini kaldıramaz.
Doğumun hemen akabinde
veya tebrik edildiğinde veya doğum için âletler alındığı zamanda, hanımının
çocuğunu inkâr ederse, iddiası doğrulanır ve bu iddiasından dolayı lia'n
yapar. Eğer bu müddetten sonra çocuğu inkâr ederse, lia'n yapar, fakat nesep
sabit ol-
Ebû Yusuf ve Muhammed:
«Bütün ııii'as (lohusa) müddetincc çocuğu inkâr edebilir» dediler.
İkiz doğudan hanımın
birinci çocuğunu inkâr edip ikincisini kabullenirse her ikisinin de nesebi
sabit olur ve kocaya da had vurulur. Eğer birincisini kabullenir. İkincisini
inkâr ederse her ikisinin nesebi sabit olur ve lia'n yapar.
Kişi hanımını bayin
veya rici talâkla boşarsa veya boşanmadan başka bir
şekilde aralarına ayrüırk girerse, hanım da hür ve hayiz görür hanımlardansa
iddeti üç kür'dir. Kür'lar hayızlardır (yâni bir kür1 bir hay izdir.)
Eğer küçüklük veya
büyüklükten ötürü hayız görmezse iddetî üç aydır. Eğer hâmile ise iddeti
hamlini doğurduğu zamana kadardır.
Eğer cariye ise,
iddeti iki hayızdır. Eğer hayız görmez bir cariye ise, iddeti bir buçuk aydır.
Koca öldüğü zaman, hür
hanımı dört ay on gün iddet çekecektir. Eğer cariye ise iki ay beş gün çeker.
Eğer hâmile ise hamlini doğu-ruııcaya kadar bekler.
Hastalıktan boşanan
hanım vâris olduğu zaman en
uzun iddeti çekecektir. (Yâni ölüm ve boşanma iddeti erinden hangisi daha
uzunsa onu çekecektir.)
Eğer rici talâkın
iddetini çeken cariye, o müddet zarfında azat edilirse iddeti hür hanımlar
iddetine çevrilir. Eğer, bayin talâkla boşandığı ve kocası öldüğü halde azat
edilirse, iddeti başka bir şekle çevrilemez.
Eğer âyise (hayız
görmez) olduğu için, aylarla iddet bekler, sonra hayız kanını görürse, geçmiş
iddeti iptal olunur. Yeniden tiayızla İddet görmeye başlar.
Fâsid nikâhla
nikahlanmış şüphe ile cinsi ebet*
ölümden soZp^h olursa
iddeti o zaman dört ay pn gün olur. Kişi hanımım hayız halinde boşarsa o hayıfa
Idfete başlamaz, iddet çekmekte olan
hanım, şüpheli olarak
kepdisireni bir iddet kendisine lâzım ^ördüğü hayız her iki iddete
ikinci iddet daha bitmemişse, iddeti tamamlamak lâzım gelir.
Boşanmada, iddetin
başlangıcı talâktan hemen de hemen ölümden sonra başlar. Eğer hanım, iddet
müddeti totınce-Îe»boşanmasından ve kocasının vefatından habersiz ise, dahi
id-deti bitmiştir.
Fâsid nikâhta, iddet
eşlerin vekdjğermden ayrılmasiyle veya kocanın cinsî münasebeti terkeylemeğe
azmeylemesiyle başlar.. Mabtuta (ricaat hakkmdan mahmm bir şekilde boşumu, (at
eden hanıma -Akil, baliğ ve müslüman olduğu halde- ıhdat lazım gelir. ;
İhdad- kokuyu, süsü,
yag sürmeyi ve gözlerine sürme çekmeyi terketmektir Ancak özürden dolayı olursa
beis yoktur. Ellerme kınaalı, usfur (bir nevi boyada-) ve za'feranla boyanm,herhangi
bir elbiseyi giymemelidir. Kâfir ve küçük olan bir hanıma ihdad yoktur.
Cariyeye İhdad
lâzımdır. Fâsid nikâhın ve ümmülveledin iddetinde ihdad yoktur.
İddet çekmekte olan
bir hanıma evlenme teklifi lâyik ve uygun değildir. Fakat ta'rizde bulunmakta
hiç bir beis yoktur.
Rici'i veya nıabtuta
şeklinde boşanmış bir hanıma gece veya gündüz evinden çıkmak caiz değildir.
Kocası ölen hanım ise,
gündüzleyin ve gecenin bir kısmında çıkabilir. Fakat evinden başka bir yerde
yatamaz.
İddetini çeken hanım,
ayrıldığı zaman kendisine atfedilen evde ancak iddet çeker.
Ölünün terekesinden
kendisine düşen ev kendisine yetmiyor ve vârisler de paylarından
çıkarıyorlarsa, başka eve gidebilir. Kişinin ri* ci'i talâkla boşadığı hanımiyle
sefere çıkması caiz değildir. Kişi, hanımını bayin talâkla boşadıktan sonra
iddette iken evlenirse ve daha duhul etmezden evvel tekraren bırakırsa, kocaya
zevcesine vermek üzere tam mehir düşer, zevceye ise, Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a
göre, yeni bir iddet düşer.'
îmam-ı Muhammed (E.A.)
«Kadına metilin yansı verilecektir ve birinci iddeti tamamlayacaktır,»' dedi.
Rici'i talâkla boşanan
hanım, iddetinin bittiğini ikrar etmedikçe, iki sene veya daha fazla bir.
müddet sonra doğurduğu çocuğun nesebi sabit olur. Eğer iki seneden daha az bir
müddette doğurursa, kocasından boş olur. Eğer iki seneden sonra doğurursa,
çocuğun nesebi sabit olur ve hanım rici'i olur.
Mabtuta, iki seneden
az bir müddette doğurursa, çocuğunun nesebi sabit olur. Eğer ayrılık gününden tam
iki sene sonra doğurursa nesebi sabit olamaz. Ancak koca, çocuk benimdir diye,
iddia ederse, sabit olur.
Kocası vefat eden
hanımın, vefat günüyle doğum arası iki sene olduğunda doğurduğu çocuğun nesebi
sabit olur.
İddetli hanım, iddetim
bitti diye, ikrar yaptığından sonra altı ay geçmezden bir çocuk doğurursa onun
nesebi sabit olur. Eğer altı ay geçtikten sonra, doğursa nesebi sabit olamaz.
Ebû Hanife (R.A.) ye
göre, iddet çeken bir hanım bir çocuk doğurursa nesebi sabit olamaz. Ancak iki kişi veya bir kişi ile iki hanım
doğurduğuna şahitlik yaparsa nesebi sabit olur. Meğer ki, göze çarpan gebelik
veya kocası tarafından itiraf varsa, şahitlere lüzum kalmazdan nesebi .sabit
olur.
Ebû Yusuf ve İmam-ı
Muhammed (R.A.) «bütün bu suretlerde tek hanimin
şahitliğiyle nesebi sabit olur» dediler.
Evlendiği kadın,
evlenme gününden itibaren altı aydan az
bir müddet zarîînda doğurursa nesebi sabit olamaz. Eğer altı aya veya
daha fazla bir zamanda doğurur, kocası itiraf ve sükût ederse nesebi sabit
olur. Eğer doğumu inkâr ederse, doğuma dair şahitlik yapan tek. hanımın
şahitliğiyle nesebi sabit olur.
Hamlin en çok müddeti
iki senedir. En az müddeti altı aydır. Zımmî erkek zımmî hanımını boşadığı
zaman iddet bekinmesi yoktur.
Eğer zinadan hâmile
kalan hanım evlenirse nikâhı caizdir. Fakat hamlini doğurmazdan kendisiyle
cinsî münasebette bulunulmaz. Allah herkesten daha iyi bilir.
İster kadın müslüman
olsun ister kâfire, kocasının evinde nefsini kocasına teslim ettiği zaman,
kocasına nafakası vacip olur.
İster kocası zengin,
ister fakir olsun, her ikisinin hali nazarı iti-bare alınarak kocasına, meskeni
giyeceği ve nafakası lâzımdır. Eğer mehrini alıncaya kadar, nefsini teslim
etmekten men olursa kendisi-/ ne nafaka vermek elbet lâzımdır. Eğer kocasının
evini terkederse, dönünceye kadar kendisine nafaka yoktur.
Eğer kendisiyle cima
yapılmıyacak derecede küçük ise, nefsini kocasına teslim ederse bile nafakası
lâzım gelmez.
Eğer hanım büyük,
kocası cima yapmayacak derecede küçük ise, kocasnın malından nafakası verilir.
İster rici'i, ister
bayin olsun, kişi hanımını boşadığı zaman Kendisine nafaka ve mesken
verecektir.
Kocası ölmüş veya
isyanından ötürü boşanmış hanıma nafaka verilemez.
Eğer kocası tarafından
boşandıktan sonra irtidad (dinden caymak) ederse, nafakası düşer. Eğer
boşandıktan sonra kocasının oğluna (üvey evlâdına) nefsini teslim ederse
nafakası kesilmez. Eğer boşanmadan evvel ise nafakası düşer,
Eğer, hanım borcundan
dolayı hapsolunursa veya aorla bir kişi tarafından gasbolunup götürülürse veya
mahremiyle hacca giderse bu müddette kendisine nafaka verilmez.
Eğer kocasının evinde hasta
düşerse nafakası .
Koca zengin olduğu
zaman, hanımının hizmetçisine nafaka vermesi farz olur. Bir hizmetçiden başka
hizmetçilerin, nafakası farz değildir.
İçinde kimsenin
bulunmadığı bir evde oturtması lâzımdır. Ancak hanım kendisi başkasının
oturduğu evde oturmayı isterse olur.
. Eğer başka bir
hanımdan çocuğu varsa o çocuğu üvey annesiyle beraber oturtmaya yetkisi yoktur
Koca, hanımının
ebeveynlerini, başka kocadan olan evlâdını ve ehlini evine sokmamaya
yetkilidir. Fakat bu kimselerin istedikleri zaman, hanımla konuşmalarına ve
hanıma bakmalarına mâni olamaz.
Hanımının nafakasını
vermekten âciz olan bir kimseden hanımının boşanması talep edilemez. Ancak
hanımına, «kocanın namına nafakam borç et» denilecektir.
Servetini ve hanımının
olduğunu itiraf edenin elinde malı oldu ğu halde, kişi kaybolursa, kadı o
maldan kaybolan zatın hanımına, küçük çocuklarına ve ebeveynlerine nafaka
takdir eder. Fakat hanımına takdir ettiği nafakayı vermek için hanımdan bir
kefil alacaktır.
Kaybolan bir kişinin
malında ancak bunlar için hüküm edebilir Kadı, hanıma fakirlik nafakasını
takdir ettikten sonra kocası zengin olursa ve kadıya şikâyet
ederse, derhal kendisine zengin nafakasını tamam ederek verir.
Bir müddet geçtiği
halde, koca, hanımının nafakasını vermemişse ve hanım da geçmişin nafakasını.
isterse, hiç birL şey alamaz. Ancak kadı nafakasını farzetmiş veya koca, nafaka
miktarı üzerinde kendisiyle sulh etmiş ise, geçmişin nafakasını verecektir.
Kişi, kadı tarafından
nafaka vermekle mahkûm olunduğunda bir kaç ay geçtiğinde nafakayı vermiyerek
ölüp giderse nafaka kendisinden sakıt olur.
Hanımına bir senelik
nafaka verdikten sonra ölürse, hanımdan hiç bir şey geri alınmaz. İmam-ı
Muhammed (R.A.) «Geçmişin nafakası hanıma hesaplanarak bırakır, geri kalan mal
kocanın malıdır..»
dedi.
Köle, hür bir hanımla
evlendiği zaman, nafakası boynunda borç kalır ve nafakanın ödenmesi için satılır.
Hür bir insan cariye
ile evlendiğinde ve cariyenin efendisi, kendisiyle evine gitmeye müsaade
ettiğinde nafaka lâzım olur, Eğer evine gitmeye müsaade etmezse nafakası kocaya
düşmez (belki efendisine aittir.)
Küçük yavruların
nafakası yalnız babalarına düşer, Jıanımm nafakası yalnız kocasına düştüğü
gibi
Eğer küçük süt
emiyorsa, annesine emzirmesi lâzım değildir. Belki annesinin yanında olduğu
halde emziren bir hanımı baba icar etmelidir.
Eğer, nikâhlı hanımını
veya kendisinden iddet çeken bir hanımı çocuğuna süt anneliği, yapsın diye
kiralarsa caiz olamaz. Eğer iddeti bittikten sonra çocuğunu ernzirsin diye,
eski hanımını icar ederse caiz olur.
Eğer baba dese, ben
annesini icar etmem ve başka bir ecnebi hanım getirirse, o esnada anne de
ecnebi hanımın ücreti misline razı olursa, anneye vermek daha uygun düşer.
Eğer, öz anne fazla ücret isterse, koca ille vermeye zorlanmaz:
Küçüğün nafakası,
babasının dini ayrı ise dahi babaya düşer, nasıl ki hanımın dini ayrı ise dahi
nafakası kocasına düşüyorsa..
Eşler ayrıldığında,
anne çocuğun terbiyesine daha uygundur. Anne olmadığı takdirde annenin annesi
babanın annesinden (Jaha evlâdır. Eğer anneannesi yoksa, baba annesi küçüğün
hemşirelerinden daha evlâdır. Eğer ninesi hiç yoksa hemşireleri hala ve
teyzelerinden daha evlâdır.
Evvelâ anne ve baba
bir olan hemşireye, sonra. anne bir hemşiresine sonra baba bir hemşiresine
teslim edilir, dar-fta sonra annenin hemşireleri halalardan daha evlâdır,
teyzeler, hemşirelerin indiği gibi inerler, halâlar da öyledir.
Bunlardan her
evlenenin hakkı sakıt olur, ancak nine hariçtir kocası dedesi olduğu zaman...
Eğer çocuğa yakın kadınlardan hiç bir' kimse yoksa ve yakınları olan erkekler
terbiyesi ve beslemesi için münakaşa ediyorlarsa, asabe. bakımından en yakını
hepsinden dana evlâdır.
Erkek çocuk, tek
başına yer, içer, elbisesini giyer ve taharetini yapıncaya kadar annesi ve
ninesi bakmasına daha evlâdır. Kız çocuk da hayız görünceye kadar annesi ve
ninesi yanında olmalıdır.
Acaba evlenmeye iştahı
açılıncaya kadar anne ve &nne annesinden daha iyi kim kız çocuğa
bakabilir?
Efendisi cariyeyi azat
ettiğinde, ümmülveled çocuğundan ötürü. azat olunduğunda, hür kadın gibidir.
Azat olmazdan evvel çocuk hakkı, ne cariye olan anneye ve ne de ö ümmülveled
olan cariyeye yoktur.
Dinleri tefrik edecek
çağa gelip küfründen korkmadıkça, pıüslti-man çocuk kâfir annesinden alınmaz.
Boşanmış, hanım,
çocuğunu alıp şehirden çıkamaz. Ancak koca-siyle evlendiği vatanına
götürebilir.
Dinde kişiye muhalif
iseler dahî, fakir ebeveynine, dedeler ve ninelerine nafaka vermek
mecburiyetindedir.
Din ayrılığında ancak
nafaka hanımına, ebeveynlere, dedelere, ninelere, evlâda ve evlâdın evlâdına
verilir,
" Ebeveynlerin
nafakasında, hiç kimse evlâda ortaklık yapmaz. Kişinin mahremi olan her rahim
sahibi fakir ve küçükse veya baliğ ve fakir bir kadms4 veya ;kötürüm yahut da
kör bir fakirse, mirası nisbetinde nafakası yakınlarına lâzım olur.
Baliğ kızın, kötürüm
çocuğun nafakası ügîü olarak ebeveynlerine; düşer, üçte iki babasına ve üçte
bir de annesine düşer.
Yakmlariyle kişinin
arasında din ihtilâfı olduğunda vacip
olamaz.
Fakir bir kimseye
yakınlarının nafakası vacip değildir. Kayıp evlâdın malı varsa kadı evebeynin
nafakasını o maldan verir, Eğer babası nafakası için kayıp oğlunun eşyasını
satarsa Ebû Hanİfeye göre, caizdir. Eğer gayri menkulünü satarsa caiz olamaz. t
Eğer kayıp çocuğun
ebeveynin elinde malı olup o naaltjan nafakalarını alırlarsa zâmin olamazlar.
Eğer malı başka birisinin elinde ise ve o kimse kadı'nın iznini almazdan o
maldan mal sahibinin ebeveynlerine nafaka verirse zâmin olur.
Kadı, evlâda, ebeveyne
ve rahim sahiplerine nafaka vermekle hüküm ettiğinde bir müddet geçtiği halde
nafaka alınmazsa düşer. Meğer ki, kadı o evlâdın namına borç etmelerine izin
vere.
Efendi, kölesine ve
cariyesine infak etmek mecburiyetindedir. Eğer infak etmezse ve onların da
çalışmaları varsa çalışır ve nafakalarını temin ederler. Eğer çahşmalariyle
nafakalarım temin etmeseler, nafakalarını vermeyen efendileri satılmalarına
zorlanacaktır.
Âkil, baliğ bir hürün
mülkünde azat etmesi mümkün olur.
Kölesine, veya
cariyesine «Sen hürsün veya azat edilmişsin ve hür kılınmışsın, yahut seni hür
yaptım, yahut da seni azat ettin» dediğinde ister azat olmasını niyet etsin
ister etmesin azat olunur. Yine hür olur eğer: «Senin başın yahut yüzün veya
boynun veya bedenin hürdür» dediği zaman veya cariyesine «Fercin hürdür»
dediğinde.
Eğer kölesine: «Benim
üzerinde mülküm yoktur» dese ve bu sözle hürriyetini niyet ederse azat olur.
Eğer niyet yoksa azat olamaz.
Azat edilmenin
kinayeleri hep böyledir.
Eğer «Senin üzerinde
her hangi bir hakkım yoktur» dese ve azat olmasıiu niyet ederse yine azat
olunmaz.
Eğer: «Bu oğlumdur»
dese ve bu sözünde ısrar ederse veya «Bu benim azat ettiğimdir veya «Ey
azatlım» dese azat olunur.
Eğer «Kölesine, ey
oğlum, ey kardeşim» dese azat olunmaz. Eğer kendisinden büyük bir köleye «Bu
oğlumdur» dese Ebu Ha-nifeye (R.A.) ye göre, azat olunur.
Cariyesine hür
olmasını niyate ederek «Sen boşsun» dese azat olunmaz.
Kölesine; «sen hür
gibisin» dediğinde azat olunmaz. Eğer «Sen
hürsün» dese behemehal azat olunur.
Kişi, rahminin sahibi
bir mahremini köle olarak elde ederse kendiliğinden azat olunur.
Ebû Hanife'ye göre,
mevla (efendi) kölesinin bir kısmını azat ettiği zaman o kısım azat olunur,
geri kalan kısım için çalışır, efendisine para verir kendisini tamamen
kurtarır.
Ebû Yusuf ve Muhammed
(R.A.) «kölenin bir kışını azat edildiği zaman tümü Uzat olunur» dediler.
Köle, iki ortağın
arasında müşterek ise, birisi payınit ederse, azat olunur. Eğer azat eden zat zengin
ise, ortağı muhayyerdir. İsterse, o da payını azat eder. isterse ortağına
yarısını yükler veya dilerse köleyi çalıştırır, parasını köleden çıkarır. Eğer
ilk azat eden fakirse, ortağa iki yol vardır: İsterse azat eder, isterse köleyi
çalıştırır yarı kıymetini ondan tansil eder.
Ebû Yusuf ve Muhammed
dediler ki, eğer azat eden zenginse ona payını tazmin ettirmek, eğer fakirse
köleyi çalıştırmaktan başka yol yoktur.
İki kişi birden
birisinin köle olan oğlunu satın alırlarsa, pederin payı azat olunur ve diğer
ortağa karşı mesul de değildir. İkisi birden bu köleye vâris olurlarsa, yine
hüküm budur. Bu olduktan sonra diğer ortak muhayyerdir, dilerse payını azat.
eder, dilerse köleyi çalıştırmak suretiyle, payını alır.
Ortakların her birisi
diğer ortağın köleden payına düşen kısmını azat ettiğine şahit yaptığı zaman,
kölenin tümü s zat olunur. Ebû Hanife'ye göre, ister zengin ister fakir
olsunlar, köle çalışıp her ikisinin de payına düşen parayı verir.
Ebû Yusuf ve
Muhammed'e göre, eğer zengin iseler, para" vermeye hacet yoktur, her
ikisi de fakir ise, köle çalışıp kendilerine fiatını öder. Birisi fakir diğeri
zengin ise, yalnız zengin için çalışacaktır .
Fakir ortak için ise,
çalışamaz. Allah için yahut şeytan için veya put için kölesini, azat edenin
kölesi azat olunur.
Zorlanarak veya sarhoş
olarak kölesini â?at edenin kölesi azat olunur.
Azat olmayı mülküne
veya başka bir şarta izafe ederse talâkta sahih olduğu gibi sahih olur.
Bir köle, müslüman
olarak darülharpten kaçıp bize geldiği zaman azat olunur.
- Hâmile bir cariyeyi
azat ettiği zaman hamli de beraberinde azat olunur Yalnız hamli azat olunursa
annesi azat olunmaz.
Kölesini bir malın
karşılığında azat ettiğinde köle o malı vermeye razı olursa, azat olunur ve
kendisine malın verilmesi lâzım gelir.
«Eğer sen bana bini
verdiğin zaman hürsün» dese hukmu doğru ve köle ticaret etmek için mezun
olur.'Köle o malı getirdiğinde kadı, efendisini malı kabullenmeye zorlar ve
köle azat olunur.
Cariyenin,
efendisinden olan çocuğu hürdijr. Evvelki kocasından olan çocuğu ise
efendisinin kölesi olur. Hür hanımın, köle kocasından doğan çocuğu hürdür.
Efendi kölesine «Ben
öldüğüm zaman sen hürsün veya benden eonra sen İıürsün veyahut sen müdöbbersin
(yâni ölümümden sonra hürsün) veyahut ta ben seni müdebber kıldım» dediğinde
köle mudeb-ber olur Satılması ve hibe edilmesi caiz değildir.
Efendi, müdebber
köleyi çalıştıranıldiği gibi ücretle başkasına da
verebilir
Eğer müdebber cariye
ise cinsî münasebette bulunabileceği gibi akdi nikâhla kendisiyle
evlenebilir.
Efendisi öldüğünde
müdebber malın üçte bırmden azat olunur. Eğer sülüs kâfi gelirse, eğer
müdebberden başka malı yoksa, köle kıymetinin üçte ikisini çalışarak
(vârislere) verir (ve azat olur.)
Efendisi borçlu ise,
.çalışıp bütün kıymetini alacaklılara ödemek mecburiyetindedir.
Müdebbere bir
cariyeden doğan çocuk ta müdebberdir. Eğer kölesinin müdebber sayılmasını herhangi
bir sıfata bağlarsa normal ölümüyle müdebber olmaz. Meselâ ben bu
hastalığımdan veya bu seferimde veyahut falan hastalıktan ölürsem (sen azat
edilmişsin) demesi eibi Bu gibi kölenin satılması ise, caiz olur. Fakat
efendisi zikrettiği sifat üzere ölürse, müdebber köle gibi azat olunur.
(Efendisinin servetinin üçte bitinden sayılır.)
Cariye mevlâsmdan
doğurduğu zaman «Üınmülveled» olur. Sa-tısı veya başkasına mülk edinmesi caiz
olamaz. Efendisi ıçm kendisiyle cinsî münasebette bulunmak, çalıştırmak, icara
vermek ve evlendirilmek caizdir.
Evlâdının nesebesi,
ancak efendisinin itiraûyle sabit olur.
Eğer ilk çocuğun
nesebini itiraf ettikten sonra diğer bir çocuk doğurursa onun nesebi ikrarsız da sabit olur.
Eğer efendisi (İlk
çocuğu ikrar ettikten soıara) ikinci çocuğu inkâr ederse, onun sözüyle
nesepsiz olur.
Eğer cariyesini
evlendirip bir çocuk doğurursa o çocuk annesinin hükmündedir.
Mevlâsı öldükten sonra
cariye bütün malından azat plunur. Mevlâsının borcu varsa, alacaklılara o
parayı ödemek için çalışması gerekmez.
Kişi, başkasının
cariyesini nikâhla vatederse (cinsî münasebette bulunursa) ve cariye ondan bir
çocuk doğurursa bilâhare onu efendisinden satın alırsa kendisine ümmülveled
olur.
Baba, yavrusunun
cariyesiyle münasebette bulunduğunda cariye bir evlât doğurursa ve baba da onun
nesebini iddia ederse nesebi sabit olur ve cariye de babaca ümmülveled olur.
Ancak baba, cariyenin
esas sahibi olan evlâdına kıymetini verir. Cariyenin «ukru» ve
çocuğunun kıymeti babaya düşmez. Eğer pederi hayatta olduğu halde dedesi
cariye ile temas ederse doğan çocuğun nesebi sabit olamaz. Eğer babası ölü
olduğu halde dedesi cariyesini kullanır, çocuk meydana gelirse, dedesinden
—babadan nesebi sabit olduğu gibi nesebi sabit olur.
Cariye, iki kişi
arasında müşterek olup doğurduğu zaman birisi bu çocuk benimdir, diye iddia
ederse, çocuğun nesebesi ondan sabit ve cariye onun ümmülveledi olur. Cariyenin
yarı ukrunu ve yarı kıymetini ortağına vermelidir. Cariyenin doğurduğu çocuğun
kıymetinden .ortağına .vermek kendisine düşmez.
Cariyelerinden doğup
meydana gelen çocuğu, her ikisi de iddia ederse, her ikisinden
nesebi sabit olur. Cariye her ikisinin de ümmülveledi olur. Yekdiğerine
maliyle ukrun yarısiyle borçlu olur. Oğlan, her-ikisinden de tam evlât irsini
alır, fakat onların ikisi çocuktan bir baba irsini elde ederler .
Mevlâ, akdi kitabet
yapmaş kölesinin cariyesiyle düşüp kalkar, cariye doğurduğu zaman çocuk
benimdir diye iddia ederse —eğer mükâ-tep mevlâsını doğrularsa— çocuğun nesebi
Mevlâdan sabit olur. Fakat mükâtebine cariyesinin ukrunu ve evlâdının kıymetini
verir ve cariye de kendisine ümmülveled olamaz. Eğer mükâtep köle, efendisini
iddiasında yalanlarsa, nesebi sabit olamaz.
Mevlâ (efendi) si
kölesini veya cariyesini mal karşılığında (yâni şart edilmiş ve kabullenmiş
miktarın karşılığında) Mükâtep kılarsa köle Mükâtep olur (yân* her tasarrufunda
serbesttir, çalışıp efendisine şart edilen parayı verecektir.)
Alınan mal, derhal
veya başka bir zamanda toptan veya takitla verilmesi şart edilebilir.
Küçük köle, alışverişi
biliyorsa kendisiyle kitabet yapmak cf.izdir. Kitabet akdi sahih olduğu zaman,
mükâtep köle mevlâsınm elinden çıkar, fakat mülkünden çıkmaz. Bu köle için alış
veriş ve sefere gitmek caizdir. Fakat mevlâsmın izni olmazsa evienemez ve
bolca hibe edemez. Ve sadaka veremez. Ancak az bir şey verebilir.
Hiç bir surette
başkasına kefil olamaz. Eğer kitabet muamelesinden sonra kölenin öz
cariyesinden bir çocuğu olursa o çoculk ta akdi-kitabete dahil olur, hükmü,
babasının hükmü gibidir ve gocuğun kazancı babasına aittir.
Efendi, cariyesini
kölesiyle evlendirir, bilâhare' her ikisiyle de kitabette bulunur ve bu akdi
kitabetten sonra cariye bir çocuk doğurursa, o çocuk cariyenin kitabet
muamelesine dahil olur ve ıpocuğun kazancı annesine aittir. Eğer mevlâ,
mükâtep cariyesiyle cipsi münasebette bulunursa, cariyeye. «Ukur» vermesi icap
eder.
Efendi, mükâtep cariyeye
veya çocuğuna karşı cinayet işlerse, kendisine cinayet bedeli vermelidir. Eğer
malım telef ederse zâmin olur.
Mükâtep köle, köle
olan babasını veya oğlunu satm aldığı takdirde onlar da kitabet muamelesine
dahil olur. Eğer ümmülveledini satın alırsa, satın alman cariyenin çocuğu da
kitabet akdine dahil olur. O halde o cariyenin satılması da caiz olamaz. (Çünkü
çocuğuna tâbidir.)
Eğer mükâtep köle,
mahremi olan fakat aralarında doğurmak ilgisi olmıyarj bir yakınını satın
alırsa, Ebû Hanife (R.A.) ye göre, kitabet akdine dahil olmaz.
"Mükâtep bir
taksiti vermediği zaman, hâkim onun haline bakar, eğer başkalarında bir alacağı
veya gelecek malı varsa hemen acizliğine hüküm veremez; iki veya üç gün mühlet
verir. Eğer parayı temin edecek bir tarafı yoksa ve efendisi de âciz
sayılmasını talep ederse, hâkim âcizdir diye hüküm verip kitabeti
feshedecektir. Ebû Yusuf «iki ay üzerinden geçmedikçe hâkim âciz olduğuna hüküm
veremez» dedi.
Mükâtep âciz olduğu
zaman tekrar kölelik hükümlerine avdet eder, elinde bulunan bütün kazancı
mevlâsmmdır.
Mukâtebin malı olduğu
halde ölürse, kitabet feshedilmez, belki taksitleri kazançlarından verilir
ve......
hayatının son
demlerinde azat olduğuna hükmedilir.
' Verilecek malı
bırakmıyarak ancak kitabet zamanında doğmuş bir evlât bırakmışsa, o çocuk
babasının taksitlerini vprmeye çalışacak, verdiği zaman babasının ölümden
evvel â?at olunduğuna hükmederiz. Babasiyle çocuk da azat olunmuştur.
Eğer satın aldığı
evlâdını terkedecek olursa, çocuğunla «ya derha! babanın borcunu vereceksin
veya tekrar köleliğe
denir.
Müslüman bir kişi,
şarap veya domuz veya kendi nefsinin kıyme-tiyle kölesini mükâtep yaparsa,
kitabet akdi fasittir. Eğer şarabı ve-rirfee azat olur, fakat çalışıp kıymetini
vermelidir. Söyleşilen miktar-dari az olmaması belki daha fazla olması
lâzımdır.
' Eğer belirsiz bir
hayvan mukabilinde köîesiyle kitabet yaparsa, kitabet caiz olur. Eğer iki'
köîesiyle birlikte bin (lira) mukabilinde kitabet akdi yapıp ta öderlerse
ikisi birden azat olurlar, aksi halde köleliğe dönerler.
Biri diğerinin
zaminidir diye ikisiyle akdi kitabet yaparsa, câız olur. Birinin ödemesiyle her
ikisi de azat olur. Ödeyen bilâhare ortağından yarısını geri alır.
Mevlâ, mükâtep
kölesini azat ettiğinde azat olur ve kitabet borcu düşer.
Mükâtep kölenin,
mevlâsı vefat ettiğinde kitabet bozulmaz, belki kendisine «taksitlerin
zamanında mevlâmn vârislerine parayı ver» denilecektir.
Eğer vârislerden tek
birisi onu azat ederse nafiz olamaz. Bütün vârisler birden azat ederse- azat
olunur ve kitabet parası düşer.
Mevlâ ümmülveledi olan
cariyesiyle kitabet akdederse caiz' olur. Mevlâ ölürse kitabet parası cariyeden
sakıttır. Zira azat olunur. Eğer kendisiyle kitabet akdi yapılan cariye
doğurursa, muhayyer olur; isterse kitabet akdine devam eder, isterse kendisini
âciz addeder ve mevlâsımn ümmülveledi olur.
Müdebberesiyle akdi
kitabet eden bir kişinin akdi caizdir. Mevlâ-sının malsız olarak öldüğünde,
kitabetin bütününü vermek veya kıymetinin üçte ikisini çalışıp ödemek arasında
müdebbere muhayyerdir.
Kitabet aRdi yaptığı
cariyesini müdebber yaparsa sahihtir.
Fakat hanım
muhayyerdir, dilerse kitabete devam eder, isterse kendisini âciz sayar ve
müdebbere olur. Kitabete devam ettiğinde mev-lası servet bırakmadan ölürse, Ebû
Hanifeye göre, cariye muhayyerdir, dilerse söyleşilen miktarın veya kıymetinin
üçte ikisini vârislere vermek için çalışabilir.
Mükâtep köle, kölesini
mal karşılığında azat ettiği zaman caiz olamaz. Bir ivez karşılığında hibe ,de
ederse sahih değildir. Eğer kendisiyle kitabet yapılan köle, kölesiyle kitabet
yaparsa caizdir. İkine* köle, efendisi olan birinci köleden evvel kitabet
parasını verirse onun veliliği birinci kölenin velisine intikal eder.
Eğer, birinci
mükâtebe, azat olduktan sonra parasını öderse, o zaman birinci kölenin mulisi
olur. Yani mevlâsi, kendisiyle kitabet ak-teden birinci köle olur.
Kişi kölesini azat
ettiğinde o kölenin velası onun olur. Kadın da kölesini âzat-edei'se hükmü
hudur.
Eğer azat eden hiç
kimseye veiası olmasın diye veya müslümanla-,ra velâsı olsun diye azat ederse
şart batıldır. Velâsı azat edenin olur,
Mükâtep hakkını eda
'ettikten sonra, azat olunur ve velâsı efendisinin olur.
Mevlânın ölümünden
sonra azat olunursa, yine hüküm böyledir.
Mevlâ öldüğünde, müdebber
ve ümmülveled cariyeleri azat olurlar ve velâları da kendisine olur.
Kişi, .rahim sahibi,
ve yakınlarını satın aldığında azat olurlar ve velâları da alıcınındır.
Kişinin kölesi,
başkasının cariyesiyle evlenip cariye hâmile olduğu halde azat olunursa, hem
cariye ve hem de hamli azat olunur, hamlin velası annesinin mevlâsına aittir.
Hiç bir surette başkasının olamaz.
Anne azat oluşundan
altı ay zarfında doğurursa, o evlâdın velası annesinin mevlâsına olur. Öyle
ise, köle azat olduğu takdirde yavrusunun veîasım annenin mevlâsmdan babanın
mevlâsına getirir. Acemlerden biri Aradın azat ettiği bir cariye ile evlenip o
cariye kendisine birkaç çocuk doğurursa, Ebü Hanife'ye göre, o evlâtların
velası annelerinin rnevlâlarına aittir.
Azat etmekten gelen
velilik mevlâyı mirasta a'sabe Jular. Eğer azat olunanın nesepten asabeleri
varsa, onlar mevlâda daha evlâdırlar
Azatlının nesepten
asabeleri yoksa, mirası azat eden zata aittir. Azatlı mevlâsmdan sonra vefat
ederse, onun mirası mevlânm erkek çocuklarınadır. Kız çocuklarına hiç bir şey
yoktur.
Kadınlar, ancak azat
ettiklerinin veya azatlısının kitabet yaptıkları veya bunların kitabet
yaptıklarının mevlâsı olabilirler.
Mevlâ, Öz oğluyla erkek
ıuıabların: bırakırsa azatlının mirası
ancak öz oğluna verilir.
Velâ yakınlarındır.
Bir kişi, diğerin
(Zeydin) eliyle müslüman olduğunda, müslüman edeni kendisine vâris ve yerinde
cinayet bedeli versin diye mevlâ yapar veya başkası vasıtasiyle müslüman olup,
yine de onu (Zeydin) kendisine mevlâ yaparsa, velâ sahihtir ve cinayet yaptığı
takdirde nakdî cezası mevlâsına aittir.
Varissiz öldüğünde,
mirası mevlâsımn olur. Eğer vârisi varsa o vâris, mevlâsmdan daha evlâdır.
Muli, (kendisine mevlâ
tutan) mevlâsı, cinayetin nakdi cezasını vermezse, mevlâsını değiştirebilir.
Mevlâsı, cinayetinin
cezasını verirse, velâsmı başkasına nakletmeye yetkili değildir
Azat etmekle muli
olar. bir zat, mevlâlığuıı başkasına veremez.
Kati (öldürmek) beş
çeşittir:
1-Kasden öldürmek,
2 -Kasden öldürmeye benzeyen kati,
3 -Yanlışlıkla kati,
4-Yanlışın yerine carî olan kati,
5 -Sebepten ötürü katidir.
1-Katli amdi: (Yâni kasden öldürmek) silâh ve silâh
vazifesi gören parçalayıcı bir şeyle öldürmek demektir. Ağaçtan yapılan
kesici,, taş ve ateş gibi...
Bu gibi bir öldürmenin
mucibi, günahkârlık ve kısastır. Meğer ki ölünün velileri affetsinler. Kasden
öldürmekte kefaret yoktur.
2 -Şüphi amd
(kasden öldürmeye benzer bir Öldürme) Ebû Hanifeye göre, silâh ve silâhın
yerine geçen nesne, olmayan bir şeyle vurup öldürmektir.
Ebû Yusuf ve Muhammed,
«büyük bir taş veya ağaçla vurup öldürdüğü zaman, katli âmd olur. Şüphi amd
(kasden öldürmenin benzeri) ise: Çoğu zaman öjdürülmiyecek bir şeyle
vurmaktır» dediler.
Şüphi amd olan katlin
—her iki tarife göre de— mucibi günah ve kefarettir, kısas ise burada yoktur.
Şüphi amd da katilin
yakınlarına ağır diyet düşer.
3 -Yanlışlıkla
Öldürmek iki çeşittir:
a. Kastte yanlışlık;
bir şahsı av hayvanı sanarak okunu atıp öldürdükten sonra insan olduğunu
görmesi gibi...
b Fiilde yanlışlık,
hedefine attığında bir insana isabet etmesi gibi.
Bu gibi katlin mucibi:
Kefaret vermektir, katilin yakınlarına da diyet lâzım gelir. Burada günah
yoktur. Çünkü irade dışı bir harekettir.
4 -Yanlışın
yerine carî olan kati; uyuyan bir kimsenin başka birisinin üzerine düşüp
öldürmesi gibi. Bunun hükmü yanlışın hükmü gibidir.
5 -Bir
sebeple Öldürmek ise; mülkünde
değil, başka bir yerde kuyu
kazan veya taş diken bir kimsenin hareketi gibi...
Bu biçim katiden ötürü insan helak olursa,
cezası yakınlarına diyetin terettüp etmesidir. Bir sebepten ötürü yapılan
katilde kefaret yoktur.
Daimî bir şekilde kanı
himaye altına alınmış bir kimseyi kasden
öldürülmesiyle, katil öldürülür.
Hur bir insan; hür,
köle, ve zımmiyi öldürürse öldürülür. Müslüman olan şahıs, emin kılınan kâfiri
öldürdüğü takdirde yine hüküm böyledir. ;
.
Erkek kadını, büyük
küçüğü, sağlam körü ve topalı öldürürse yine öldürülür.
Kişi, öz oğlunu,
kölesini, müdebber kıldığı kölesini, kendisiyle kitabet yaptığı kölesini ve öz
evlâdının kölesini öldürürse, öldürülmez.
Bir evlât, babasına
lâzım olan kısasa vâris olsa, o kısas düşer.
Kısas, ancak kılıçla
yapılır. Mükâtep bir köle kasden öldürüldüğü zaman, mevlâsından başka vârisleri
yoksa, meylâşı kısasını alır. Eğer kitabet parasını vermemişse ve mevlâsından
başka vârisleri varsa, vârisleri kısas hakkına sahip değildirler, velev ki
nıevlâsiyle beraber olmuş olsalar.
Birisinin yanında
rehin bulunan köle, öldürüldüğünde, rehin gerenle, alan bir araya gelmedikçe
katiline kısas tatbik olunmaz.
Bir kişi, diğer bir
şahsı kasden yaralayıp yatağa düşürürse ve yaralı da bu sebepten ölürse,
kendisine kısas lâzım olur. Kasden başkasının elini mafsaldan kesenin eli
kesilir. Ayağın hükmü ele elin. hükmü gibidir. Burnun genzi ve kulak ta
böyledir.
Başkasının gözüne
vurup çıkarana- kısas düşmez. Eğer çıkmamış fakat görmez hale gelmişse vurana
kısas lâzım gelir.
Ayna kızdırılır ve
suçlunun yüzüne ıslak pamuk bağlanır, gözü aynanın karşısına getirilir, ışığı
azaimcaya kadar devam edilir.
Dişte kısas vardır.
Benzen mümkün olan her
yarada kısas vardır. Dişten başka hiç bir kemikte kısas yoktur.
Kaste benzer kati
(şüphi amd) ancak nefiste vardır. Nefsin haricinde kalan azalarda ancak amd
veya hata yanı yanlışlıklar olabilir.
Nefis hariç, eşler
arasında başka azalarda kısas yoktur. Hür ile köle ve iki köle arasında da
nefis hariç kısas yoktur.
Müslüman ve zımmî
kâfiri arasında azalarda kısas vardır.
Kişinin elini
bileğinin yansından kesene veya iyileşen bir derîn yara açana, kısas vacip
olmaz (belki diyet lâzımdır.)
Kesilenin eli sağlam,
kesenin eli çolak veya parmaklan eksikse, kesilen dilerse o ayıplı eli keser ve
(ayıptan dolayı) kendisine bir şey (tazminat) verilmez. İster bir elin ırşmı
(diyetim) tam olarak alır. Bir kişinin iki boynuz arasını (yânî alnın üst
tarafım) istiap edercesine 'başını yaran zatın iki boynuz arasına o kadar yara
sıkışmazsa, yaralı muhayyerdir; isterse yarası karşılığında hangi taraftan
başlarsa başlasın suçlunun başını iki boynuz arasını istiap edecek kadar yarar.
Dilerse para cezası alır.
Lisan ve tenasül
âletinde kısas yoktur. Meğer ki tenasül âletinin sünnet yeri bulunan haşefesi
kesilmiş olsun.
Katille ölünün velileri
bir mal üzerinde sulh ettiklerinde kısas düşer, ister az ve ister çok olsun
şart edilen miktar lâzım olur.
Ortaklardan tek birisi
hakkını affeder veya bir şey karşısında sulh ederse, diğerlerin kısas hakları
düşer. Aıîcak diyet olarak ^haklarını alırlar. Bir cemaat birlikte birisini
öldürrse hepsi birden öldürülür. Bir kişi bir cemaati öldürürse......
velileri hazır
bulunduğu zaman, o kişi o cemaat yerinde öl-r ve onlara başka bir şey de
verilmez. Eğer tek bir kışının velisi haz r olursa onun yerinde öldürülür
diğerlerin hakkı düşer.
Kendisine kısas lâzım
olan zat, öldüğü zaman kısas kendiliğinden
düşer.
iki kişi birlikte bir
kişinin elim kestiğinde her ikisine birden kısas düşmez, ancak (insan) diyetin
yarısını vereceklerdir.
E?er bir kişi, iki kişinin
sağ ellerini keserse, her ikisi de hazır olduğunda" beraberce sağını
keser ve yarım diyet alıp yarıya takdim edebilirler.
Eğer birisi hüküm
meclisinde hazır olursa, o sağını, kestirir, diğerinde diyetin yarısı verilir.
Köle birisini amden
öldürdüğünü, ikrar ettiğinde, kendisin* kısas tatbik edilir Bir kişiye kasden
ok atarsa ok cnu delip dıger birisim de öfdurürse, birincinin yerinde öldürülür
ikincinin diyeti katılın va-rislerine düşer.
Bir kişi diğerini şüphi amd olarak öldürürse, âküesine
(yakınla fmmalieze diyet düşer ve kendisine de kefaret lâzım gelir.
Suphi amd (kasden
öldürme) diyeti; Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a .öre dört* yüz devedir. Yirmi beşi, iki yaşma girmiş
dişi deve, yirmi dena girmiş dişi deve,
yirmi de dört yaşına, girmiş, dişi deve
ve yirmi beşi de beş yaşına girmiş dışı devedir.
" Tagliz
(aftırlık) ancak develerde olur.
O halde eğer diyet develerden olmazsa, ağırlaştırılamaz.
Yanlış öldürmekle,
öldürenin yakınlarına, diyet, kendisine de ke-faret vacfp olur, yanlışlıkla
öldürmekte, diyet: develerden yus deve-dir, beş çeşittir.
iki yaşa varmış
develerden yirmi dişi yirmi erkek, üç yaşa varmışlardan yirmi diş!, dört yası,
develerden yirmi ve beş yash develer-den yirmi adettir.
Paradan olduğunda,
altından ise, bin dinard.r. Gümüştense on bin demdir ye göre, ancak diyet bu üç
(deve, a.ün ve gümüş) ten olabilir.
ı Ebû Yusuf ve
Muhammed (RA.), «Surdan ilû yüz siğır- koyundur ve süsten (elbiseden) yüz sustu, Beher süsü iki elbiseden ibarettir»
dediler.
Müslüman ve zımminin
diyeti eşittir. Nefiste, burnun genzinde, lisanda, zeker (tenasül âletin) de
diyet vardır. Birisinin başına vurduğunda aklı giderse, akil için diyet var.
Sakal, tıraş
edildiğinde bir daha bitmezse diyeti vardır.
Başın saçında,
(bitmezse) kaşlarda, gözlerde, ellerdle, ayaklarda,, kulaklarda, dudaklarda,
taşaklarda ve kadının memelerinde diyet vardır. Bunların her birisinde diyetin
yarısı vardır. (Her ikisinde tamamı vardır).
Göz kirpiklerinde
diyet vardır. Tek birisinde diyetin dörtte biri vardır.
.. .
El veya ayakların her
hangi bir parmağında, diyetin onda biri vardır. Bütün parmaklar eşittir. Her
parmakta, üç mafsal vardır. Beher mafsalda parmak diyetinin üçte birisi
vardır.
İki mafsallı parmakta
ise her mafsalın diyeti, tüm parmağın yarı diyetidir.
Her diş için beş deve
diyet vardır. Ön dişler kesiciler ve diğerleri hep eşittir.
Bir azaya vurup,
menfaatini tatil edene kestiğinde tam diyeti düştüğü gibi— tam diyeti lâzım
gelir. Sakatlanan el ve ışığı kaybolanı göz gibi...
' Şecac (baş yangı) on
çeşittir.
1-Harise: Kan çıkmaksızın derii-yi tahriş etmek,
2- Damiğa: Kan çıkıp sağa ve sola yayılmayan yara,
3 -Damiye: Kanı akan yara,
4 -Badia: Derisi kopmuş yara,
5 - Mütelahame: Derisinden sonra eti kesilen yara,
6- Simhak: Etile baş kemiği orasındaki ince perdeye
yetişen yara,
7 -Mudiha: Kemiği görünen yara,
8- Haşima: Kemiği kırılan yara,
9 -Münekkile: Kemiği kırdıktan sonra yerinden başka yere
oynatan yara,
10-Amme:
Dimağa yetişen yaradır.
Mudiha da, kasden
yaparsa kısas vardır. Diğer yarıklarda kısak yoktur. Mudihanın haricindeki
yaralarda, âdil bir insanın hükmettiği kadar para cezası vardır.
Yanlışlıkla olan
Muduihada, diyetin yansının onda biri vardır. Haşimede, onda bir vardır. Münekkilde,
diyetin onda bir buçuğu vardır. Ammede, diyetin üçte birisi vardır.
Caife (tçe nüfus eden
yara) de, diyetin Üçte biri vardır. Eğer deler öbür tarafa çıkarsa iki caife
olur ve o zaman diyetin üçte ikisi lâzım gelir.
Bir elin
parmaklarında, diyetin yarısı lâzımdır, parmakları elin. ayasiyle beraber
kestiğinde de diyetin yarısı lâzım gejir, parmaklan bileğin yarısı ile .beraber
keserse, ayanın kesmesi için diyetin yarısı, fazlası için de bir^âdil insanın
hükmettiği ceza lâzımdır, fazla parmağın kesilmesinde bir âdilin hükmettiği
miktar verilir.
Sağlamlığı bilinmediği
takdirde, çocuğun gözüne zekerinde
(âletinde) ve lisanında bir âdilin
hükmettiği miktar
Kemiği görülecek
derecede yaralı bir kimsenin başını tekrar kırar, aklının giderilmesine veya başın
tüylerinin bitmemesine sebep olursa Mudiha'nın cezası diyete dahil olur (yâni
diyet alınır ve iktifa edilir.)
Mudiha ile gözU kör
olup, kulağı sağır veya ahres olursa, hem. mudihanm cezasını ve hem de diyeti
verecektir.
Ayağının bir parmağını
kestiğinde yanmdaki parmak ta sakat olursa iki parmağın ırşi (cezası) lâzım
gelir. Ebû Hanife (R.A.) ye göre, bu kesişten dolayı kısas yoktur.
Kaldırdığı--dişin
yerine diğer bir diş biterse cezası sakıt olur.
Ebû Hanife'ye (E.A.)
göre, kırılan baş iyileşir yerinde tüyler biterse ceza sakıt olur. Ebû Yusuf
«Elemin cezası olunur» dedi. îmam-ı Muhammed (R.A.) «Doktor ücreti vardır»
dedi.
Bir kişiyi
yaralayandan, yara iyileşmeyince kısas alınmaz. Bir kişinin elini yanlışlıkla
keser sonra iyileşmeden öldürürse, diyet lâzım gelir ve elin cezası sakıt olur.
Her kasdi fiil ki,
kısas onda şüpheden ötürü yok olur. (Babanın evlâdını öldürmesi gibi) onun
diyeti, katilin malından verilir. (Yâni yakınlarına diyetin verilmesi lâzım
değildir.)
Sulh ile vacip plan
ceza, ancak katilin malından verilir, Baba, oğlunu kasden öldürdüğünde, üç sene
zarfında yavaş yavaş malından diyet verecektir.
Caninin itirafiyle
sabit olan cinayetin cezası ancak Öz malından alınır. Yakınlarına doğrulanması
lâzım gelemez. Çocuğun ve delinin kasten Öldürmeleri, hata (yanlışlık) tır.
Burada diyet yakınlarına terettüp eder.
Müslümanların yolunda
bir kuyu açarsa veya bir taş dikerse, onunla bir insan ölür ise onun diyeti
yakınlarına düşer. Eğer biç,-hayvan telef olursa onun tazminatı yapanın
malından alınır.
Yol tarafına bir
balkon veya su oluğu yapmışsa, bu da düşüp bir insanı öldürürse, diyet,
yakınlarından alınır. Kuyu, kazan ve taş dikene kefaret düşmez.
Mülkünde açtığı kuyuya
bir insan düşüp helak olursa, zâmin olmaz.
Binici, bineğin
ayağıyla ve eliyle bastığından veya ısırarak öldürdüğünden mesuldür. Ancak
çifte ve kuyruğiyle yaptığından değildir
Binicinin bineği yolda
terseder veya işerse ve onunla lb|r insan düşüp ölürse binici zâmin olamaz.
Hayvanı arkadan süren,
hayvanın elinden ve ayağından çıkan zararlardan mesuldür.
Hayvanın yularından
tutarak çeken, hayvanın eliyle yaptığı zarardan sorumludur. Fakat ayağından
sorumlu değildir.
Bir deve katarını
(toplumunu) çektiğinde çiğnediklerinden mesul olur. Eğer beraberinde arkadan
sürücü de varsa her ikisi birden zâmin olurlar.
Köle yanlışlıkla
cinayet işlediğinde mevlâsma, denir: Ya köleyi cinayetin karşılığı olarak ver
veya fidye ile kurtar. Mevlâ, köleyi verdiğinde cinayet velisi köleyi mülk
edinir, kurtarmak isterse, cinayetin cezasını vermek suretiyle kurtarır. Eğer
köle ikinci defa cinayet işlerse,' hükmü birinci cinayetin hükmü gibidir.
Köle, iki cinayeti
birden işlediğinde efendisine: Ya köleyi iki cinayet sahibine ver aralarında
haklan kadar paylaşsınlar veya her ikisinin ırşım (cezasını) vermek suretiyle
kurtar, denilecektir.
Mevlâsı, cinayet
işlediğini bilmediği halde azat ederse, kölenin kıymetinden ve cinayetin
karşılığından hangisi daha az ise, onu vermek mecburiyetindedir.
Cinayet işlediğini
bildiği halde satarsa veya azat ederse, cinayet ırşını vermek mecburiyetinde
kalır.
Müdebber köle veya
ümmülveled cariye yanlışlıkla cinayet işlediğinde mevlâsı kıymetinden ve
ırştan hangisi daha azsa, ona çarptırılır. Mevlâsı Kadı'nm hükmüyle kıymetin
fcir evveline verdiğinde, ikinci cinayet için bir şey mevlâya lâzım gelmez.
Belki ikinci hak sahibi birinci cinayetin velisini takip edip onunla aldığında
ortak olacaktır.
Mevlâ, kölenin kıymetini, Kadı'nın hükmü olmaksızın
vermişse.:ikinci cinayetin velisi muhayyerdir;
dilerse, mevlâdan isterse birinci cinayetin velisinden hakkını alabilir.
Duvarı, müslümanların
yolunda mail-i inhidam olduğunda, sahibine yıkılması talep edilip ye bu talebe
dair şahit de edindiği halde, yıkılması mümkün olacak bir müddet geçtiğinde
hâlâ sahibi yıkma* mışsa sahibi, yıkılıp telef ettiği mal. ve candan
sorumludur. İster yıkılmasını müslüman bir kimse, ister zımmî bir kimse talep
etsin.
Bir kişinin evine
doğru meyletmişse, yıkılma talebi ancak o kişiden gelmelidir. .
. .
İki süvari birbirine
çarpar ve ölürlerse, her birinin yakınına diğerin diyeti lâzım gelir.
Kişi, yanlışlıkla bir
köleyi öldürdüğünde on bin, dirhemden fazla olmamak şartiyle kıymetini
vermelidir. Eğer öldürülen kölenin kıymeti on bin veya daha fazla dirhemse,
katil, on bin dirhemden on dirhem eksik bir cezaya çarptırılır.
Cariyenin kıymeti,
diyetten fazla olduğunda, beş bin dirhemden on dirhem eksik bir cezaya
çarptırılır katil...
Kölenin elinin
diyetinde beş bini geçmeyen yarı kıymeti verilir, ancak beş dirhem eksik
verilir.
Hür bir insanın
diyetinde takdir olunan, kölenin kıymetinde de takdir olunur. (Meselâ hür
hakkında yarı diyeli icap ettiren, kölede de yan kıymeti icap ettirir.)
Hâmile bir hanımın
karnına vurduğunda, ölü bir bebek düşürür-se, vurana «Gürrc» düşer.
Gürre: Diyetin onda
birisinin yarısıdır. Eğer diri bir yavru düşürür, bilâhare ölürse, tam diyet
vermek lâzım gelir. Bebeği ölü olarak düşürür, bilâhare annesi ölürse bir diyet
ve bir de Gürre lâzımdır.
. Eğer anne öldükten
sonra bebeği ölü olarak karnından çıkarsa, anne hakkında, vurana diyet düşer,
fakat bebek hakkında hiç bir şey lâzım gelmez.
Düşürülen bebekten
gelen mai vârisleri arasında taksim olunur.
Cariyenin bebeği
için erkekse diri olduğu kıymetinin onda
birisinin yansı lâzımdır.
Kızsa kıymetinin onda
birisi verilir. Düşürülen yavru hakkında Kefaret yoktur.
Yanlış ve şüphi amde
(kaste benzer) katillerin kefareti: Mü'min bir köleyi azat etmektir. O olmadığı
takdirde arka arkaj/a iki ay oruç tutmaktır, ancak altmış fakire yedirmek
yoktur.
Katili belli olmadığı
halele ölü. bir mahallede bulunursa, o mahalle sakinlerinden ölü velisinin
seçeceği elli kışı, Allah'a yemin ederler ki, biz bu adamı öldürmedik ve
katilini de bilmiyoruz. Yemin yaptıktan sonra o mahalle sakinlerine diyeti
yüklenir. '
Velisi, bunlar
öldürmüştür, diye yemine davet edilmez. Yemin, ederse bile cinayetle hüküm
verilemez.
Mahalle halkı elli
kişiyi tamam etmezse, elli (kişi) tamam oluncaya kadar yemin tekrarlanır.
Çocuk, deli, kadın ve
köleler kasamete (yemin
ektirmeye) dahil olmaz. - ,
Kendisinde yara
bulunmayan bir ölü bulunursa, ne kasamet ve ne de diyeti yoktur. Burnundan,
arkasından ve ağzından kan akarsa yine kasamet ve diyet yoktur.
Gözlerinden veya
kulağından kan akıyorsa öldürülmüş sayılır.
Bir kişi tarafından
sürülen bir devenin sırtında biri öldürülmüş bulunursa, onun diyeti sürenin
yakınlarına düşer. Bulunduğu mahallenin halkına gelince, onlara bir şey
düşmez.'
Öldürülen şahıs, bir insanın
evinde bulunursa, yemin etmek ev sahibine, diyet vermek te yakınlarına düşer.
Ebû Hanife'ye göre,-
kiracılar ev sahipleriyle beraber kasamete
(yemin etmek muamelesine) dahil
değildir.
Ölü, bir yerde
bulunursa, asıl olduğu için o yerin tapusuna sahip kimselere onlardan tek kişi
bile kalsa yemin lâzım gelir. Alıcılara bir şey düşmez.
Gemide (bir kimse)
Öldürülmüş olarak bulunduğunda, orada bulunan halka ister gemi sahibi, ister
müşteri olsun kasamet (yemin). düşer. Ölü, bir mahallenin camiinde bulunursa,
yemin o mahallenin sakinlerine düşer. Umumî camide veya büyük çarşıda
bulunduğunda yemin yoktur. Bu durumda diyeti devlet bütçesinden verilir.
Yakınında köy ve
benzeri bulunmayan bir çölde bulunursa, kanı heder olur (hiç kimseden alınmaz.)
iki köy arasında bulunursa, en ya-kın köye diyet vermek lâzım gelir. :
Fırat nehrinin
ortasında boğulmuş su ile giderken görülürse, kanı heder olur. Eğer suyun
kenarında boğulmuş ve orada durmuş ise; o yere en yakın köye diyeti lâzım
gelir.
Velisi mahalle
sakinlerinden birisinin yakasını tutarsa bile, bütün mahallelilerden yemin ve
diyet sakıt olmaz.
Mahalle sakinlerinden
olmayan birisinin yakasına yapıştığı zaman..
mahallelilerden yemin
ve diyet sakıt olur. .
Öldürmediğine dair
kendisinden yemin talep edilen zat, ben değil'de falan adam öldürttü
dediğinde, Allah'a yemin ettirilerek: «Ben öldürmedim ve falan adamdan başka da
öldüreni tanımam» diyecektir.
Hâdise yeri olan
mahalle halkından iki kişi o mahalleli olmayan bir kişinin aleyhinde şahitlik
ederek bu öldürdü deseler şahitlikleri kabul olunmaz.
Şüphi-amd .ve hataen
(yanlışlıkla) yapılan öldürmenin ve öldürmekle vacip olan diyet, öldürülenin
âkilesine farz olur.
Eğer katil divana
yazılnıışlardansa (yâni memur ise) âkilesi, divana yazılmışların hepsidir,
diyet üç sene zarfında onların maaşlarından kesilir. Eğer maaşları üç seneden
fazla veya az bir müddet için verilirse ona göre alınır. Divan ehlinden
(memur) olmayan bir kimsenin âkilesi kabilesidir. Diyet üç sene zarfında
beherine dört dirhemden fazla düşmemek şartiyle taksite bağlanır ve her senede
bir dirhem iki danık
verilecektir. Bundan da azaltılabilinir.
Kabilesi buna kâfi
gelmezse, başka kabilelerin en yakını kendilerine bu taksitleri verme
bakımından yardımcı olabilir.
Katil de diyet
vermekte kabileye dahil olvmur ve kabilenin birisi gibi taksit verir. .
Azat olunan kölenin
âkilesi, azat eden meviânih kabilesidir.
. ..
Müvalat yoluyle mevlâ
edenin âkilesi, mevlâ edindiği zat ye; o sa tın kabilesidir.
Âkile, diyetin onda
birisinin yarısından bz yüklenemez, onda birin yarısını ve daha çoğunu yükler.
Onda birin yansından az olan nakdî ceza, caninin malından alınır.
Kasten yapılan katlin cinayeti
âkile kabul etmez.
Caninin itirafiyle
sabit olan bir cinayetin diyeti, âkileye düşmez, meğer ki caniyi tasdik
etseler.
Sulh yoluyle lâzım
gelen diyeti âkile veiTîiez.
Hür bir insan,
yanlışlıkla köleye karşı cinayet işlerse, diyet âkileşine düşer.
Zina, delil ve ikrarla
sabit olur. .
Delil: Dört şahidin,
bir erkek veya kadının zina ettiğine dair şahitlik etmesidir.
îmam (hâkim)
kendilerinden, zina nedir, nasıldır, nerede yapıldı, kiminle yapıldı ve ne zaman
yapıldı diye soracaktır.
Şahitler bu şekilde
beyanda bulundukları ve sürmelikteki mil gibi, hanımla cinsî münasebette
bulunduğunu gördüklerini söyledikten sonra kadı, şahitlerin durumunu sorar,
gizlice ve açıkça âdil gösterildikleri zaman, şahittikleriyle hüküm verir.
İkrar: Baliğ ve akıllı
bir kimsenin dört mecliste dört defa zina ettiğini ikrar etmesidir.
Zina ettiğini'ikrar
ettikçe kadı kendisini reddeder. Dört defa ikrârı tamam olduğu zaman, kadı,
zina nedir, nasıldır, nerece ve kimle zina ettiğini kendisinden sorar, bunu
beyan ettiğinde kendisine haddi tatbik etmek lâzım olur.
Zânî evli ise,
ölünceye kadar taşla recmedilir (yâni öldürülür) Zânîyi geniş bir sahaya
çıkarıp evvelâ şahitler, sonra kadı ve daha sonra halk recmetmeye başlar.
Şahitler, önce recim
etmekten sakındıkları zaman, hadi sakıt olur.
Eğer zinası ikrar
etmesiyle sabit olmuşsa, evvel kadı, daha sonra halk recmetmeye başlar.
Öldürüldüğünde,
yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır.
Hür ve bekâr olduğu
takdirde, haddi (cezası) yüz sopadır.
Kadı, elbisesinin çıkarılmasını,
budaksız ve dalsız bir ağaçla ortalama bir vuruşla vurulmasını emreder.
Vurmalar. baş, yüz ve tenasül âleti hariç, bedenin diğer azalarına taksim
edilir. Köle olduğunda ayni şekilde- elli sopa kendisine vurulur.
îkrâr etmesiyle zâni
addedilen kişi, haddin evvelinde veya ortasında ikrarından cayarsa, dönüşü
kabul olunur derhal tahliye edilir.
Kadı'nm, ikrar edeni
caymaya teşvik etmesi, sünnettir. Kendisine «Belki öpmüşsün veya ellemişsin»
diyecektir.
Erkekle kadın bu
hükümde eşittirler. Meğer ki kadının deriden yapılmış veya ortası pamukla
doldurulmuş elbisesi çıkarılır, diğer elbiseleri, çıkarılmaz.
Recm olunduğunda
kadına bir çukurun eşilmesi caizdir. Kadının izni olmaksızın mevla (efendi)
kölesine had vurmaz.
Recm olunmazdan evvel,
fakat hüküm verildikten sonra, şahitlerden birisi şahitlikten feragat ederse,
şahitlere iftira cezası olan had vurulur ve recm sakıt olur.
Eğer recm yapıldıktan
sonra şahitlerden birisi şahitlikten cayar-'sa yalnız ona had vurulur ve diyetin
dörtte birini ödeyecektir.
Şahitlerin adedi
dörtgen azsa, kendilerine iftira cezası tatbik edilir.
Bir kimsenin recm
olunmasının şartı: Hür,, baliğ, akıllı, müslü-man ve doğru bir nikâhla evlenip
her iki tarafın had görmesinden evvel cinsî münasebette bulunmuş olmasıdır.
Muhsin (evli) Pir kimsede, hem sopa hem de recm bir arada tatbik olunamaz.
Bakire bir kimseye
zina ettiğinde had ile sürgün beraberce tatbik olunamaz. Meğer ki, kadı uygun
görürse, o zaman uygun gördüğü kadar sürgün edebilir.
Hasta bir kimse zina
ettiğinde, haddi (cezası) recme, derhal recmedilir, cezası sopa ise,
iyileşinceye kadar tehir edilir.
Hâmile bulunan hamm
zina ettiğinde, doğuruncaya kftdar cezası tehir edilir. Eğer cezası sopa ise,
lohusa kanından da çıkıncaya kadar tehir edilir.
İftira cezası hariç,
şahitlerin geçmiş bir had hakkında kadıdan uzak olmalarından değil, başka bir
mâniden ötürü yapmadıkları şahitliği şimdi yaparsalar kabul olunmaz.
Ecnebi bir hanımla,
iki yoldan başka münasebette bulunan bir kimse, ancak tazir (azarlama) olunur.
Evlâdının ve torununun
cariyesini bana haram olduğunu bilirdim dese bile kullanan bir kimseye had
vurulmaz.
Haram olduğunu ifade
ettiği halde, babasının, veya annesinin yahut hanımının cariyesini kullanan
kişiye veya mevlasmın cariyesini kullanan köleye had lâzım gelir. Eğer bu
surette: «Ben bana helâl olduğunu zannettim dese» had yoktur.
Kardeşinin veya
amcasının cariyesini kullandığında «Bana helâl olduğunu zannettim dese» bile
had olunur.
Zevcesinin gayrisi
gerdeğine götürülüp, kadınlar: «Bu senin ha-nunmdir desçler» buna binaen o da
münasebette bulunsa kendisine had terettüp etmez. Ancak mehir verir.
Yatağında bulduğu
hanimi kullanan bir kimseye had lâzım gelir.
Nikâhı kendisine
düşmeyen bir hanımla evlenip münasebette bulunan bir kimseye had lâzım gelmez.
Ebû Hanife (E.A.) ye
göre, bir hanımı arka yolda kullanan veya bir erkekle Lût kavminin amelini
yapan bir kimseye had düşmez. Ancak ta'zir olunur.
Ebû Yusuf ve Muhammed
«Zina gibidir» dediler.
Hayvanla düşüp kalkana
had yoktur
Darulharpte (1) veya
bagîler diyarında zina eden bir kimse bilâhare bize gelirse had olunmaz.
şarabı içerken
tutuklanan bir kimsede kokusu mevcut olur, içtiğine dair sahîtlerlahadet eder
veya içtiğini ikrar ve itiraf ederse bu kimseye had lâzım gelir, Kokusu
gittikten sonra İçtiğini ıtınrf ederse hurma veya üzüm suyunu içerken sarhoş
olan bir g bulunan veya şarap
kusa, bir kimseye
nesiyle hurma Veya
üzüm suyunu ğu anlaşılmadan had
vurulmaz, sarhoşluğu geçmeden de had tatbik
Hür bir insana şarap
ve sarhoşluk cezası: Seksen sopadır. Zina cezasında dediğimiz gibi, bedenin
muhtelif yerlerine vurulur.
Eğer içen köle ise,
cezası kırk sopadır.
Evvelâ, şarap içtiğini
ve sarhoş olduğunu ikrar edip bHâhareik-rârmdan cayan bir zata had tatbik
edilmez. Kişinin içtiği, ita şahidin sannîiğivle ve kişinin bir defa ikrar
etmesiyle sabit olur. Burada erkeklerle beraber hanımların şahitliği kabul
olunmaz.
Kişi muhsin bir erkek
veya hanıma açıkça zina atfeder, iftiraya maruz kalan zat da cezalandırılmasını
istediğinde, hakim -eğer ıf-«ıa eden hürse- seksen sopa vurur, kürkü ve pamuklu
elbiselerinden başka ensesini çıkartmaz ve sopalar bedencin muhtelif yerlerine vurulur.,.
Müfteri köle ise, kırk
değnek vurulur.
(Muıhsmin kökü olan)
İhsan: iftiraya uğrayanın hur, akıl, bahg, müslüman ve zina fiilinden mahfuz
olması demektir.
Babasının nesebim «sen
babamn oğlu değilsin veya ey.sâ* ha-mmm
o*!u» demek suretiyle inkâr ederse, iftiraya maruz; kalan zatın annesi de muhsine olarak ölmüşse, oğlu,
anneme iftira ettiğinden dolayısıyla
a olmasmı istiyorum elerse,
müfteri derhal cezalandmhr
ölüye yapılan iftira
cezasının tatbikini, ancak o iftiradan oturü nesebine halel gelen zat talep
edebilir.
îftiraya maruz kalan
muhsin ise, kâfir oğlu ve kota müfterinin
had edilmesini talep edebilirler.
memleketi demektir. Bağiler: devlete, karşı
gelenlerdir.
Hür olan annesine zina
isnat ettiğinde, kine meviasmın had olunmasını talep edemez.
Kişi, müfteri olduğunu
ikrar edip sonra ikrarından cayarsa kabul değildir (yâni cezadan kurtulamaz.)
Arap asıllı bir kimseye,
ey Nebeti (Çingene) diyen had olunma?.
Bir kişiye, ey gök
oğlu diyene had vurulmaz, Kişiyi, amcasına veya dayısına veyahut,üvey babasına
nisbet eden bir kimısş, müfteri sayılmaz.
Bir kimse, mülkinin
gayrisinde haram bir şekilde cinsî münasebette bulunursa, ona zina nisbet
edene had lâzım gelmez, '.
Çocuk doğurduğundan
kendisiyle mülâaaet (lânetlime) yapılan hanıma zina atfedene had vurulmaz.
Bir köleye, bir
cariyeye veya bir kâfire zina atfeden veya bir müs-Iümana zinanın gayrisini
isnat edip: «Ey fâsık, ey kafir veya ey habis» dese ta'zir olunur.
«Ey eşek veya ey
domuz» dediğinde ta'zir edilmez. Ta'zirin en çoğu otuz dokuz sopadır, en azı
ise üç sopadır.
Ebû Yusuf: «Ta'zir
yetmiş beş sopaya kadar yükselebilir,» dedi. Hâkim ta'zirle beraber hapsetmeyi
de faydalı görürse yapabilir.
Sopaların en
şiddetlisi, ta'zir, sonra zina, sonra içki ve daha sonra kazif (İftira)
haddmda vurulan sopalardır..
Hâkim birisini had
veya ta'zir ettiğinde ölürse, kanı heder olur.
İftiradan dolayı had
yiyen müslümanın tevbe etse bile şahitliği
kabul olunmaz.
Kâfir iken iftiradan
had olunan bir kimse bilâhare müslüman olurusa şahitliği kabul olunur. Allah
herkesten daha iyi bilir.