29- ANKEBÛT SÛRESİ
Mekke döneminde inmiştir.
69 âyettir. Sûre, adını 41. âyette geçen “el-Ankebût” kelimesinden
almıştır. Ankebût, örümcek demektir. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği,
peygamberlik, öldükten sonra dirilme gibi temel inanç konuları ile Nûh,
İbrahim, Lût ve Şu’ayb gibi peygamberlerin ibret dolu kıssaları konu
edilmektedir. Yine Âd ve Semûd gibi kavimlerle Kârûn ve Hâmân gibi
tarihin azgın liderlerinin başlarına gelenlere dikkat çekilmektedir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1.
Elif Lâm Mîm.
2.
İnsanlar,
“İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
3.
Andolsun, biz
onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de
mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.
4.
Yoksa kötülük
yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar!
5.
Her kim
Allah’a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette
gelecektir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
6.
Her kim cihad
ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç
değildir.
7.
İman edip
salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları
işlediklerinin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.
8.
Biz, insana,
ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir
bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara
itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı
size haber vereceğim.
9.
İman edip de
salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına
sokacağız.
10.
İnsanlardan
öyleleri vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya
uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi
tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, “Biz de sizinle
beraberdik” derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?
11.
Allah,
elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir.
12.
İnkâr edenler
iman edenlere, “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler.
Hâlbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz
onlar kesinlikle yalancılardır.
13.
Andolsun,
onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri
yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz,
sorguya çekileceklerdir.
14.
Andolsun,
biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl
onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan
kendilerini yakalayıverdi.
15.
Biz de onu
(Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık.
16.
İbrahim’i de
peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk
edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha
hayırlıdır.”
17.
“Siz, Allah’ı
bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah’ı
bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise
rızkı Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz yalnız
O’na döndürüleceksiniz.”
18.
“Eğer siz
yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de
yalanlamışlardı. Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.”
19.
Onlar,
Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl
tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.
20.
De ki:
“Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın.
Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten
sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla
yeter.”
21.
O, dilediğine
azap eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
22.
Siz, yerde de
gökte de (Allah’ı) âciz bırakacak değilsiniz. Sizin Allah’tan başka ne bir
dostunuz, ne de bir yardımcınız vardır.
23.
Allah’ın
âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya; işte onlar benim
rahmetimden ümit kesmişlerdir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.
24.
(İbrahim’in)
kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. Allah da onu
ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.
25.
İbrahim,
onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar)
uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde
kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir.
Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır.”
26.
Bunun üzerine
Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği
yere) hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet
sahibidir” dedi.
27.
Ona
(İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere
peygamberlik ve kitab verdik. Ayrıca ona dünyada mükâfatını da verdik.
Şüphesiz o, ahirette de salih kimselerdendir.
28.
Lût’u da
peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz,
sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayâsızlığı işliyorsunuz.”
29.
“Siz hâlâ
erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak
mısınız?” Kavminin cevabı, “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah’ın
azabını getir bize” demeden ibaret oldu.
30.
(Lût) “Ey
Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et” dedi.
31.
Elçilerimiz
(melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz, bu memleket halkını
helâk edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler.
32.
İbrahim, “Ama
orada Lût var” dedi. Onlar, “Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz.
Biz, onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O, geri kalıp
helâk edilenlerden olacaktır.”
33.
Elçilerimiz
Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında
çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, “Korkma, üzülme. Biz, seni ve aileni
kurtaracağız. Ancak karın başka. O, geride kalıp helâk edilenlerden
olacaktır.”
34.
Şüphesiz biz,
bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap
indireceğiz.
35.
Andolsun biz,
aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir
delil bıraktık.
36.
Medyen’e de
kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber olarak gönderdik. Şu’ayb, “Ey kavmim! Allah’a
kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak
karışıklık çıkarmayın” dedi.
37.
Kavmi, onu
yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da
yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
38.
Âd ve Semûd
kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size
besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan
alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi.
39.
Kârûn’u,
Firavun’u ve Hâmân’ı da helâk ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık
mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip
(azabımızdan) kurtulamazlardı.
40.
Bunların her
birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna
tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var.
Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var.
Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
41.
Allah’tan
başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu
gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke
bilselerdi!
42.
Şüphesiz
Allah, onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını
biliyor. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
43.
İşte bu
temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp
anlarlar.
44.
Allah,
gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda
inananlar için bir ibret vardır.
45.
(Ey
Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü
namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz)
elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.
46.
İçlerinden
zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve
(onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık.
Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O’na
teslim olmuş kimseleriz.”
47.
İşte böylece
biz sana kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar.
Şunlar (Kitap ehlinden çağdaşın olanlar)dan da ona inananlar vardır. Bizim
âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.
48.
Sen şu
Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup
yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.
49.
Hayır, o,
kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim
âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.
50.
Dediler ki:
“Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah
katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
51.
Kendilerine
okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?
Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.
52.
De ki:
“Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde
olanları bilir. Batıla inanıp Allah’ı inkâr edenler var ya; işte onlar asıl
ziyana uğrayanlardır.”
53.
Senden azabın
çabucak gelmesini istiyorlar. (Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre
olmasaydı, azap onlara mutlaka gelirdi. Onlar farkında değillerken
kendilerine ansızın elbette gelecektir.
54,55.
Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden
ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka
kuşatmış olacaktır. Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın”
diyecektir.
56.
Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. O hâlde,
ancak bana kulluk edin.
57.
Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
58.
İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve
içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların
mükâfatı ne güzeldir!
59.
Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.
60.
Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler).
Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla
bilendir.
61.
Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı
hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O
hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?
62.
Allah, kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz
Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
63.
Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü
ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah”
diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu
akıllarını kullanmazlar.
64.
Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna
gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!
65.
Gemiye bindikleri zaman dini Allah’a has kılarak O’na dua ederler. Onları
kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah’a ortak
koşuyorlar.
66.
Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha
faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler.
67.
Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını
saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla
inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
68.
Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği
yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok?
69.
Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza
ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.