3- ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
Medine döneminde inmiştir.
200 âyettir. Sûre, adını 33. âyette geçen “Âl-i İmrân” tamlamasından
almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1.
Elif Lâm Mîm.
2.
Allah,
kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur.
3,4.
O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O,
daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti.
Furkan’ı
da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir
azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.
5.
Şüphesiz yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.
6.
O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. O’ndan başka ilâh
yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
7.
O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar
kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir.
Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını
yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını
ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz
katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
8.
(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra
kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok
bahşedensin.”
9.
“Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları
toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez.”
10.
Şüphesiz, inkâr edenlere, ne malları, ne de evlatları Allah’a karşı hiçbir
fayda sağlar. Onlar ateşin yakıtıdırlar.
11.
(Bunların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir:
Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah,
azabı çok şiddetli olandır.
12.
İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme
doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!”
13.
Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır:
Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Öteki ise kâfirdi. (Onları) göz
bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da dilediğini yardımıyla
destekliyordu. Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır.
14.
Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler
gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya
hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın
katındadır.
15.
De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde
ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.”
Allah, kullarını hakkıyla görendir.
16,17.
(Bunlar), “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş
azabından koru” diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden
boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde
(Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir.
18.
Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle
şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm
ve hikmet sahibidir.
19.
Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine
ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden
ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah
hesabı çok çabuk görendir.
20.
Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi
özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere
de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete
ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ
etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir.
21.
Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler,
insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap
ile müjdele.
22.
Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların
hiç yardımcıları da yoktur.
23.
Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında
hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir
kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.
24.
Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır.”
demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini
aldatmıştır.
25.
Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya
topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen
ödendiği vakit, hâlleri nice olacaktır.
26.
De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin.
Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini
zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü
yetensin.”
27.
“Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın,
diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”
28.
Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa
Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden)
korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız
hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.
29.
De ki: “İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.
Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah, her şeye hakkıyla
gücü yetendir.”
30.
Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi,
kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine
Allah, sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Allah,
kullarını çok esirgeyicidir.
31.
De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.”
32.
De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok
ki Allah kâfirleri sevmez.
33,34.
Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini
(soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı.
Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
35.
Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek
üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla
bilensin” demişti.
36.
Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah, onun ne
doğurduğunu daha iyi bilir-
“Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş
şeytandan senin korumana bırakıyorum.”
37.
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir
şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı
da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her
girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?”
derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine
hesapsız rızık verir.
38.
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil
bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi.
39.
Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen
bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir
peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler.
40.
Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır
iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, ama Allah
dilediğini yapar” dedi.
41.
Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah
da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak
işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”
42.
Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni
dünya kadınlarına üstün kıldı.”
43.
“Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle
beraber rükû et” demişlerdi.
44.
(Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i kim
himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen
yanlarında değildin. (Bu konuda) tartışırlarken de yanlarında değildin.
45.
Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir
kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da,
ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”
46.
“O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden
olacaktır.”
47.
(Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum
olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin
olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.
48.
Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.
49.
Allah, onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek (ve o da onlara
şöyle diyecek): “Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben
çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle
hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle
ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber
veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.”
50.
“Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı
şeyleri helâl kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize
de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
51.
“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet
edin. İşte bu, doğru yoldur.”
52.
İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi.
Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol,
biz müslümanlarız” dediler.
53.
“Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi
(hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.”
54.
Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en
hayırlısıdır.
55.
Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son
vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak
temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde
tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler
hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”
56.
“İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde
azab edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.”
57.
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını
tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.”
58.
(Ey Muhammed!) Bunu (bildirdiklerimizi) biz sana âyetlerden ve hikmet dolu
Kur’an’dan okuyoruz.
59.
Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in
durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen
oluverdi.
60.
Hak Rabbindendir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma.
61.
Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak
olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve
kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim
de, Allah’ın lânetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.”
62.
Şüphesiz bu (İsa hakkındaki) gerçek kıssadır. Allah’tan başka hiçbir ilâh
yoktur. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
63.
Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları çok iyi bilir.
64.
De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız
Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da
kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin
ki: “Şahit olun, biz müslümanlarız.”
65.
Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz. Oysa Tevrat da, İncil
de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?
66.
İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında
tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz?
Allah bilir, siz bilmezsiniz.
67.
İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir
tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da
değildi.
68.
Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de
bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
69.
Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. Oysa sadece
kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar.
70.
Ey Kitap ehli! (Gerçeğe) şahit olduğunuz hâlde, niçin Allah’ın âyetlerini
inkâr ediyorsunuz?
71.
Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği
gizliyorsunuz?
72.
Kitap ehlinden bir grup, “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın,
sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi.
73.
“Sizin dininize uyandan başkasına inanmayın” (dediler). De ki: “Şüphesiz
hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilenin benzerinin
verilmesinden veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller
getireceklerinden ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Lütuf Allah’ın
elindedir. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla
bilendir.”
74.
O, rahmetini dilediğine has kılar. Allah, büyük lütuf sahibidir.
75.
"Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana
(eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar
emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da
onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur” demelerinden
dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
76.
Hayır! (Gerçek, onların dediği değil.) Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a
karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever.
77.
Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler
var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla
konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem
dolu bir azap vardır.
78.
Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde
Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip
bükerler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından
değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
79.
Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir
insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle
öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap
uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.”
80.
Onun size, “Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin.” diye emretmesi de
düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi?
81.
Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve
hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona
mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış
ve, “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?”
demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben
de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti.
82.
Artık bundan sonra kim yüz çevirirse, işte onlar yoldan çıkmışların ta
kendileridir.
83.
Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na
döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?
84.
De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a,
Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere
Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.
Biz O’na teslim olanlarız.”
85.
Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul
edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
86.
İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine
açık deliller geldikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola
eriştirir? Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.
87.
İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin
üzerlerine olmasıdır.
88.
Onun (lânetin) içinde ebedî kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez,
onlara göz açtırılmaz.
89.
Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz
Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
90.
Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin
tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
91.
Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye
verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem
dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
92.
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.
Her ne harcarsanız Allah onu bilir.
93.
Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı
dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru
söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”
94.
Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin
ta kendileridir.
95.
De ki: “Allah, doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine
uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
96.
Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere
rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.
97.
Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim
vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin
haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu
hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye
muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)
98.
De ki: “Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın
âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?”
99.
De ki: “Ey kitab ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın
yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Allah’ın yolundan
çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
100.
Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba
uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.
101.
Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken
dönüp nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o,
doğru yola iletilmiştir.
102.
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece
sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.
103.
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp
bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize
düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti
sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında
idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık
bildiriyor ki doğru yola eresiniz.
104.
Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk
bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.
105.
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler
gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.
106.
O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara,
“İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık
azabı tadın” denilir.
107.
Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî
kalacaklardır.
108.
İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah,
âlemlere hiç zulüm etmek istemez.
109.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a
döndürülür.
110.
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder,
kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı
elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek
çoğu fasık kimselerdir.
111.
Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya
kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.
112.
Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların
güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın
gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların;
Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor
olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu)
sınırları çiğnemekte oluşları idi.
113.
Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece
saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir
topluluk da vardır.
114.
Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten
men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar
salihlerdendir.
115.
Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine
karşı gelmekten sakınanları bilir.
116.
İnkâr edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar
sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
117.
Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine
zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir
rüzgârın durumu gibidir. Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi
kendilerine zulmediyorlar.
118.
Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size
fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler.
Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde
gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.
119.
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün
kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle
karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında,
size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden
ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.
120.
Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona
sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız,
onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini
kuşatmıştır.
121.
Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah
erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla
bilendir.
122.
Hani sizden iki takım (paniğe kapılarak) çözülmeye yüz tutmuştu. Hâlbuki
Allah onların yardımcısı idi. Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler.
123.
Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O
hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız.
124.
Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi
size yetmez mi?” diyordun.
125.
Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar
ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım
eder.
126.
Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye
yaptı. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah
katındadır.
127.
Bir de Allah bunu, inkâr edenlerden bir kısmını helâk etsin veya perişan
etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye yaptı.
128.
Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip
onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.
129.
Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar,
dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
130.
Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı
gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
131.
Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.
132.
Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.
133.
Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a
karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
134.
Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler,
insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.
135.
Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman
Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki
Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah)
üzerinde ısrar etmeyenlerdir.
136.
İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar
akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların
mükâfatı ne güzeldir!
137.
Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir.
Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir
görün.
138.
Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar
için bir hidayet ve bir öğüttür.
139.
Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün
olan sizlersiniz.
140.
Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de
Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar
arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler
gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden
şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.
141.
Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için
böyle yapar.
142.
Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine
sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
143.
Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu
gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.
144.
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisingeriye (eski dininize) mi
döneceksiniz? Kim gerisingeriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez.
Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.
145.
Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre
yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de
ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri
mükâfatlandıracağız.
146.
Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı
da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler,
boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.
147.
Onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki
taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir
topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti.
148.
Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi.
Allah, güzel davrananları sever.
149.
Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisingeriye
(küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız.
150.
Hayır! Yalnız Allah yardımcınızdır. O, yardımcıların en hayırlısıdır.
151.
Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koştuklarından
dolayı; inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Barınakları da
cehennemdir. Zalimlerin kalacakları yer ne kötüdür.
152.
Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size
olan va’dini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size
gösterdikten sonra, za’f gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda
tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı,
ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi.
(Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, mü’minlere
karşı çok lütufkârdır.
153.
Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa yukarı kaçıyor, hiç
kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder
verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve
başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
154.
Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp
bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının
kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda
bulunuyorlar; “Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok” diyorlardı. De ki: “Bütün
iş, Allah’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve
diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı, burada
öldürülmezdik.” De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi
yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp
gideceklerdi. Allah, bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini
arındırmak için yaptı. Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.”
155.
İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan
ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine
de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halîmdir (hemen
cezalandırmaz, mühlet verir).
156.
Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında,
“Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen
inkârcılar gibi olmayın. Allah, bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir
hasret (yarası) olarak koydu. Allah, yaşatır ve öldürür. Allah,
yaptıklarınızı görmektedir.
157.
Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması
ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
158.
Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
159.
Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba,
katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen
onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla
müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et,
(ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
160.
Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız
bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a
tevekkül etsinler.
161.
Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse,
kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir
haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir.
162.
Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve varacağı yer
cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü varılacak yerdir!
163.
Onlar (insanlar) Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların
yaptıklarını görmektedir.
164.
Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan,
onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber
göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir
sapıklık içinde idiler.
165.
Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet
(Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz,
öyle mi? De ki: “O (musibet), kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her
şeye hakkıyla yeter.
166,167.
İki topluluğun (ordunun)
karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da
mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi.
Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin”
denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler.
Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde
olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi
bilmektedir.
168.
(Onlar), kendileri oturup kaldıkları hâlde kardeşleri için, “Eğer bize
uysalardı, öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru
söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.”
169,170.
Allah yolunda öldürülenleri
sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın,
lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak
rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit
olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine
sevinirler.
171.
(Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi
etmeyeceğine sevinirler.
172.
Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan
kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı
gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır.
173.
Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu
toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı
ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.
174.
Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık
dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf
sahibidir.
175.
O şeytan
sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mü’min
iseniz, benden korkun.
176.
Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar
veremezler. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için
büyük azap vardır.
177.
İman karşılığında küfrü satın alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar
için elem verici bir azap vardır.
178.
İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için
hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet
veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
179.
Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar mü’minleri içinde bulunduğunuz şu
durumda bırakacak değildir. Allah, size gaybı bildirecek de değildir. Fakat
Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (gaybı ona bildirir). O hâlde,
Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah’a karşı
gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükâfat vardır.
180.
Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun,
kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir
şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.
Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla
haberdardır.
181.
Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette
duydu. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini
yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz.
182.
“Bu, kendi ellerinizin (önceden yapıp) gönderdiklerinin karşılığıdır.”
Allah, kullara asla zulmedici değildir.
183.
Onlar, “Allah, bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir
peygambere inanmamamızı emretti” dediler. De ki: “Benden önce size nice
peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru
söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?”
184.
Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri, hikmetli sayfaları ve
aydınlatıcı kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı.
185.
Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı
size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete
sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan
başka bir şey değildir.
186.
Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden
önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü
birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten
sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir.
187.
Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara
açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat
onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler.
Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür!
188.
Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin,
sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
189.
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü
yetendir.
190.
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip
gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.
191.
Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar.
Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere
yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru”
derler.
192.
“Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir.
Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.”
193.
“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi
işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi
ört. Canımızı iyilerle beraber al.”
194.
“Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize.
Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, va’dinden dönmezsin.”
195.
Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden
hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret
edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve
öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından
bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım.
Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.”
196.
Kâfirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
197.
(Onların bu refahı) az bir yararlanmadır. Sonra onların barınağı
cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!
198.
Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah katından bir
konaklama yeri olarak, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan
cennetler vardır. Allah katında olan şeyler iyiler için daha hayırlıdır.
199.
Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine
indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az
bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında
mükâfatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
200.
Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat
için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki
kurtuluşa eresiniz.