İkrah Bahsi 2
Hacr Bahsi 6
Bulûğa Ermeyi Beyan Eden Fasıl8
Köle'ye Ticari İzin
Bahsi8
Sabî Ve Bunakla İlgili Fasıl :10
Gasb Bahsi11
Gasbolunanın Değişmesiyle İlgili
Fasıl :13
Gasb Edenin Tasarrufu İle İlgili
Fasıl :14
Şüf'a Bahsi16
Şüf'anın İhtilâfı İle İlgili Fasıl :17
Şüf'a Vâcib Olan Olmayan Ve
Şüf'ayî İptal Eden Şeyler Bâb'ı18
Şüf'anın Bâtıllığı İle İlgili Fasıl18
Kısmet Bahsi 19
Kısmetle İlgili Fasıl21
Kısmette Nöbetleşme İle İlgili
Fasıl:22
Zirâat Ortaklığı Bahsi 23
(Zirâi Ortaklığın Sahih Olanları:)24
(Ziraî Ortaklığın Bâtıl Olanları)25
Musakat (Bostan'i, Meyveyi Ortağa
Vermek) Bahsi 27
Hayvanları Kesme Bahsi 28
Eti Yenen Ve Yenmeyen Hayvanlar
Faslı32
Kurban Bahsi 34
Kerâhiye Bahsi38
Yemek Yeme Faslı 38
Kazanç Faslı 40
Elbise Gîyinme Faslı41
Bakmak Ve Emsali İle İlgili Fasıl :44
Cariyenin Temizlenmesini Bekleme
Faslı:47
Bazı Şeylerin Alış Verişi İle İlgili
Fasil47
Müteferrik Meseleler Faslı49
Sahipsiz Yerlerin İhyası Bahsi54
Su Hissesi Faslı 56
Su Hissesi İle İlgili Fasıl :57
Su Hıssesi İle
İlgili Fasıl57
İçkiler Bahsi58
Av Bahsi 62
Rehin Bahsi 65
Rehin Almak Ve Rehin Vermek Caiz
Olan Ve Olmayan Babı67
Âdil Bir Ele Rehin Koyma Bâb'ı70
Rehinde Tasarruf, Rehnîn Cinayeti Ve
Rehin Üzerine Cinayet Babı71
O (ikrah) : insanın
başkasına zarar kasdı ile cepren işlediği bir işiirki, o iş (ikrah ve zorlama)
sebebi ile o ikrah yapılan insanın maşı fevt olur ve ehliyetinin baki olmasıyîe
beraber ihtiyar ve arzusu (irâdesi) bozulur.
İkrahın şartı (dörttür) :
İkrah eden kimse, ister
saltanat ve yetki sahibi olsun3 ister hırsız (ve cani) olsun tehdit ve tahvil
ettiği şeyi icrasına kadir olmasıdır.
Ve ikrah olunan kimsenin,
ikrah eûen kimsenin ikrah ettiği şeyi
yapacağından korkması şarttır.
Ve ikrah olunan kimsenin,
ikrah olunduğu şey kendi hakkı veya başkasının hakkı veya şeriatın hakkı olduğu
için daha evvel ikrah edici tarafından men olunmuş olması şarttır.
Ve ikrah olunan kimse, ikrah edici tarafından ikrah
olunanın nefsi (bedeni, şahsı) veya bir azası veya rızasını yok edici bir gam ve
keder îcâp eden tehdidin olması şarttır.
Binâenaleyh eğer bir kimse, bîr şeyi satmak veya almak veya
kavlamak yeya ikrar etmek üzere öldürülmek, veya şiddetli dövülmek veya uzun
müddet hapsolunmakla ikrah edilse (ve bunlanda cebir karşısında işlese, sonra)
bunları feshetmekle imza elemek arasında muhayyer kılındı ve mah ikrahla satın
alan kimse, eğer malı teslim alırsa fâsid (ve kötü) lükle mülke mâlik olur
Şu halde ikrahla malı satın
alan kimse, aldığı köleyi azat ederse, azadı sahih olur ve o kölenin kıymetini
ödemesi lâzımdır.
Ve ikrahla, satan kimsenin,
parayı kendi istek ve iradesiyle teslim alması veya ikrahla satılan malı kendi
iradesiyle teslim etmesi, alış verişe izindir (zh*a onun o halleri rızâsına
delildir).
Fakat bu parayı almak ve mah
teslim etmek ikrah ve zor karşılığında olması, alışverişe izin değildir. Ve bir
şeyin bağışlanması üzerine ikrah
edildikten sonra, kendi rızâsı ile bağışlamakda izin değildir.
Binâen aleyh eğer satılan
mal, mükreh olmayan (zorlanmı- i yan) müşterinin elinde helak olursa, ona
(ikrahsız satın alan müş- | teriye) kıymeti lâzım olur.
İkrahla satan kimse için,
ikrah edici ile müşterinin her hangi | birisine tazmin ettirmesi caizdir.
Şayet ikrahla satan kimse, o
helak olan şeyi ikrah ediciye tahmin ettirirse, o, helak olan şeyin kıymeti ile
o müşterinin üzerine rucû, eder.
Eğer o ikrahla satılan, bir elden diğer ele tedavül
ettikten sonra müşteriye tazmin ettirse, tazmin edenin alışından sonra vâki
olursa, nafiz (geçerli) olur. Fakat tazmin edenin satın almasından evvel vâki
olursa, nafiz (geçerli) olmaz
Eğer ikrah olunan kimse,
alış verişlerde pazarlık ve alışverişe izin1 verirse, evvelce olanda câiıg olur.
Şayet mükreh olan kimse, ah§
verişi feshederse, (ikrahla alınan1 mal müşterinin elinde îse) gerisin geri
reddetmesi lâzımdır=
Bir kimsenin diğer bir
kimseyi kamçı ile dövmesi ve bir gün hafi etmesi ikrah değildir. Ancak makam ve
ma as ıh sahibi oldu-ğui:âan bîr kırbaç ve günlük hapis sebebiyle mutazarrır
olan kimse hakkında ikrahtan sayılır.
İEğer bir kimse, murdar
ölmüş hayvanın veya hınzırın etini veya kanı yemeye veya şarabı içmek üzere
dövmekle veya hapsetmekle veya bağlamakla ikrah olunursa, bunları yemek ve
içmek helal olmaz,
Fakat öldürmek veya bir âzamn kesilmesiyle ikrah okunursa,
bu takdirde onları yemek ve içmek helal olur ve telef (öldürülmek) üzere ikrah
olunduğundan mahmasa (mundar) hâlinde olduğu gibi yeme ve içmenin mubahîığını
bilirde yemeyifc sabretmesinle günahkâr olur
Bir kimse, küfür etmesi veya peygambere sövmek üzere Ölüm
veya bir azasının kesilmesiyle ikrah olunursa, (bunları küfür veya pyegambere
sövmeyi) izhar etmek suretiyle söylemesine onun kalbi îmanla mutmain olduğu
halde ruhsat verilmiştir. Telef olunmalı üzere sabretmesiyle ecrisevabâ nail
olur. Bu ikisinden (Ölüm ve azanın kesilmesinden) başkasında ruhsat-ı şer'î
yoktur
Eğer bir kimse, bir müslümanın malını telef etmek üzere
ölümle veya bir azasının kesilmesiyle ikrah olunsa o ikrah olunan kimse için
telef etmek ruhsatı vardır. Fakat o telef edilen malın tazmin edilmesi, ikrah
edici kimseye aittir
Ve eğer bir kimse, bir
müslümam öldürmek veya bir azasını kesmek
üzere ikrah olunursa, o ikrah olunan kimse için müsiümanı Öldürmesi ve azasını
kesmesine ruhsat yoktur.
Şayet ikrah olunan kimse, müslümam Öldürürse, kısas ikrah
eden kimseye lâzımdır.
(ikrah olunana lâzım değildir. Zira hu kimse kılıç ve hiçak yerin de Ölüme bir
âlettir.) İmâmı Ebû Yusuf a (R. A.) göre, hiç birine kısas vâcib değildir.
Eğer bir kimse, başka bir
kimseyi kendisini dağdan atmak üzere ikrah etse' ikrah olunanda kendini dağdan
atsa onun diyeti: ikrah edicinin âkilesine lâzımdır.
İmâmı Ebû Yusufa (R. A.)
göre, diyet: ikrah edicinin malından lâzım olur.
. İmâmı
Muhammede (R.A.) göre, ikrah edicinin üzerine kısas lâzmı olur.
Eğer bir kimse, ölümle ikrah
lounarak yüksek yerden atmaya veya kendini ataşe atmaya yahut bir suya atmaya
ikrah olunsa ve bunların her biriside helak edici olsa İmamı Azama göre) bu
ikrah olunan kimse için kendisim atmakla sabredip atmamak arasında muhayyerlik
vardır.
İmameyn dediler ki, o ikrah
olunan kimseye sapretmek lâzımdır (zira kendi nefsini atmakla nefsini katilliğe
mübaşeret etmiş olur).
Eğer bir kimse, bir gemide
olsa ve o gemiye ateş düşse ve ateyanar ve eğer kendisini denize atsa batar
boğulur
İmamı Azama göre, bu kimse
isterse sabreder, geminin içinde durur, isterse kendisini denize atar ikisi
arasında muhayyerdir.
İmamı |Muhammede göre,
gemide sabru sebat etmesi lâzımdır,
Eğer bir kimse, karısını boşamak veya köleyi azat etmek
üzere ikrah olunsa veya ikisinden birimi icra etmek üzere ikrahla vekil etmesi
zorlansa bunları ikrah karşısında işlerse nafiz ve sahih olur. Ve ikrah kar s ıs
mı! a ikrah olunan kimse âzad ettiği kölenin kıymetini ikrah edici üzerine rucû
eder
Keza yine ikrah olunan
kimse, duhuldan (zifafa girmezden) evvel talak verirse, mehrin yarısını almak
üzere ikrah ediciye müracaat eder, Duhulden (aifafdan) sonra talak vâkî olursa,
ikrah ediciye rucû etmek yoklvır.
Miikreh olan kimsenin
yemini, nezri ve zıharı sahilidir. Ve bu şeyler sebebiyle borç verdiği şeyi
almaya rucû edemez ve mükre-hin (ikrah olunan kimsenin) talakı rıe'î istilası,
iladan rucû'u ve islamı (yani, ikrahla müslüman oluşu) sahihdir. Lâkin ikrahla
İslama gelen kimse, mürted olursa Öldürmek yoktur.
İkrah karşısında bir kimsenin ibrası ve mürted olması sahih
olmaz. Binaenaleyh ikrahla mürted olan kimsenin karısı kendinden bâyin olmaz
(ayrılmış olmaz.)
Şu halde eğer zevce kendi
zevcinin (kocasının) izhar ettiği rid~ detin vâki loduğunu iddia etse ve zevce
olan kimsede kalbi îmanla mutmain olduğunu iddia etse, hu surette tasdik olunur
(zira irti-dat Allah muhafaza buyursun İtîkata taalluk eder. itikat ise,
ikrahla teğayyur etmez).
E^er bir kimse, devlet reisi
tarafından ikrah olunmadıkça başkası tarafından zinaya ikrah olunsa ve zinayıda
yapsa, (İmâmı Azama göre) had olunur.
İmamcyne (Ebû Yusuf ve Muhammede) göre, o kimse üzerine had
yoktur. Fetvada bununladır .
O (Hacr): söz ile olan
tasarrufun geçerliğinin men olunması-
Hacrin (ticarî söz yetkisini
men etmenin) sebebleri, küçüklük, delilik ve kölelikdir.
Binaenaleyh velînin ve
efendinin yetki verme izni olmadan çocuğun ve kölenin tasarrufu sahih olmaz.
Deliliği galip olanın tasarrufuda hiç bir halde sahih olmaz
Ve hu zikrolunan kimselerden
birisi bir şeyi pazarlıkla ke-sinleştirse, halbuki o kimse pazarlığa aklıda erse
(bilse), bu takdirde o kimsenin velisi pazarlığın cevazı ile ret etmesi
arasında muhayyerdir.
Eğer bu kimselerden (çocuk,
deli ve kölelerden) birisi bir şeyi telef etse, o telef edilen üzerine tazmin
etmesi lâzımdır (zira bunlar fiillerinde nehyolunmuş değillerdir. Ancak
sözlerinde nehyolun-mak vardır).
Küçük çocukla delinin
talakı, azatları ve ikrahları sahih olmaz.
Kölenin talakı ve kendi nefsi hakkında ikrarı şahindir. Efendisinin hakkındaki
ikrarı sahih değildir.
Binâenaleyh bir köle, bir
kimseye bir mal ikrar etse, âzad olunduktan sonra mal lâzım olur.
Eğer köle hadle (ceza ile)
veya kıtal cezası ile ikrar ederse, derhal ikrar ettiği şey lâzım olur.
Sefih olan kimse, ticaetten
men edilmez. Velevki malını telef eden israf edici ol şada.
Eğer küçük olup reşid
olmadığı halde bir kimse baliğ olsa, o kimsenin yaşı yirmibeşe (25 yaşma)
erişmedikçe malı ona teslim olunmaz. Şayet yirmi beş yaşına erişirse ona malı
verilir.
Yirmi beş yaşma erişen
kimse, reşîd hâli müşahede ve ünsiyet ol un m asada malı ona verilir.
Eğer yirmi beş yaşına
varmazdan evvel reşîd olmayan kimse o malda tasarruf etse tasarrufu geçerlidir.
İmameyne (Ebû Yusuf ve
Mubammede) göre, sefih olan kimse, tasarrufdan men olunur. Ve reşidliği
müşahede olunmadığı müddetçe malı ona verilmez. Ve tasarrufu sahih olmaz.
Eğer bir küçük çocuk ve
sefih bir kimse, bir şeyi satsa, alış verişi sahih ve geçerli olmaz.
Şayet onda (o alış verişde)
m salaha t ve bir fâide var ise, Hâkim ona izin verir ve geçerli sayar. Eğer
sefih olan kimse bir kölesini âzad etse, geçerli ve sahih olur ve sonra o köle
kıymeti mik-darmda çalışıp bedeli öder. Ve eğer sefih olan kimse kölesini
mü-debber etse, sahih ve geçerli olur.
Eğer sefih olan efendi reşid
olmazdan evvel ölse, köle olan kimse, müdebber olduğu halde kendi kıymeti
karşılığında çalışır (zira sefih efendinin ölümü ile müdebber olduğu halde âzad
olmuş
Reşid olmayan sefih kimsenin
mehri misille nikahlaması sa-hihdii1. Eğer mehri misilden fazla bir şey
konuşulursa, bâtıl olur (zira ziyade ve fazlalığa zaruret yoktur).
Mal sahibi olan sefihin
malının zekâtı çıkarılıp verilmelidir (zira vâcibdir). Ve sefih olan kimsenin
malından kendine ve nafaka vermesi üzerine lâzım olan kimselere infak etmek
gerekir. Kâdî (Hâkim) olan kimse, o sefihin malından verilecek kadarim çıkarıb
zekâtını kendi eliyle ehline vermesi lâzımdır. Ve. Hâkim olan kimse, sefihin
üzerine bir emin kimseyi vekil etmesi gerekir, tâki o zekâtı fakirlere,
miskinlere ve diğer sınıflara eda edip teslim etmesi sağlanmış olsun.
Binâenaleyh eğer sefih olan
kimse, hacca gitmek isterse, (Hâkim) onu hacca gitmekten men etmez (zira
farzdır) ve bir sefere mahsus olmak üzere umre haccından da men olunmaz. Ve
hacca giden sefihin nafakası itimat edilen bir kimseye verilir. Tâki yolda o
sefih infak etsin. Sefihin kendisine infak olunmaz.
Sefih olan kimsenin Âllâha
yaklaştırmaya vesile olan iyi amel ve ibâdetlere ve çeşidli hayır bablarına
malının üçte birinden vasiyet etmesi sahih olur.
Miiftiyi macin (yâni halka hile yollarını tâlim eden köşe
müf-tisi denilen kişi), câhil doktor ve hayvanı olmadığı halde insanlara hileli
yolla kira ile hayvan veren (keza diğer vasıtalardada hile ile kiralayan)'
kimseden ittifakla men olunurlar fâsik
ve fetâneti az olan kimse, mâlini muhafaza edici oldukları vakitte ticaretten
men olunmazlar ve borçlu kimsede men olunmaz.
Hâkim borçlunun malını borcu
karşılığında satmaz, belki borçlu kendisi malını satıp borcunu ödeyinceye kadar
hapseder.
Şayet borçlunun mevcud olan
malı bcrcu cinsinden olursa Hâkim o borcu o maldan eda eder. Ve eğer o
borçlunun borcu dirhem olup mahda dinar (yâni borcu gümüş olur elindekide altın)
olursa (veya bunun zıddı olursa) Hâkim iki nakdin (paranın) birini îstihsânen
diğer kimseye satar.
Imâmeyne göre eğer alacaklı
kimse onu (elde olan parayı) isterse satışı men olunur.
Ve borçlu olan kimse ta sar
ruf d an ve kendi malından başka bir kimseye borcu yahut bir şeyin aynını ikrar
etmekten men olunur. Ve Hâkim olan kimse, o borçlunun malını satıp alacakları
arasında kıssaları mîkdarınca taksim eder.
Eğer borçlu olan kimse
yaklaşma zamanında bir kimseye bir şey ikrar etse, borçlarını ödedikten sonra o
ikrar ettiği şeyi eda etmesi lâzım olur. Hemen o anda lâzım olmaz.
Müflis olan borçlunun
malinden kendine ve kendisinin nafâkasını te'min etmesi lâzım gelen kimselerin
üzerine infâk olunur (zira borçlunun ihtiyacı alacaklıların üzerine
mukaddemdir).
Fetva ise, borçlu müflis
malım satmakdan çekilmesi halinde imâmeynin kavli üzeredir.
Eğer borçlunun borcu eda
edilmek istenirse, evvelâ altın ve gümüş gibi para cinsinden olanlar satılır
sonra ev, bağ, dükkân gibi akar cinsinden olan satılır.
Ve eğer borçlunun elbisesi
satılmak istenirse, ona kendi bedeninin elbisesinden bir kaç elbise terk
edilir. Ve bir rivayette iki kat elbise terk edilir denildi.
Eğer bir kimse, iflâs etse ve o iflâs eden kimsenin yanında
bir adamın bir eşyası bulunsa o eşyayıda o adamdan satın almış olsa, bu takdirde
o malın sahibi diğer alacaklılarla beraberdir. (Yâni, mal sahibi o sattığı malın
tamamını alamaz. Diğer alacaklılarla beraberdir (Yâni, mal sahibi o sattığı
malın tamamını alamaz. Diğer alacaklılarla aralarında müsavi olarak taksim
ederler).
Erkek çocuğun baliğ olması,
ihtilam olmakla veya meninin inzal olması ile veya kadını hâmile yapması
hâlinde hükmolunur.
Binâenaleyh bu
zikredilenlerden bir şey bulunmazsa bu takdirde imâmı Azama göre erkek çocuk on
sekiz yaşına ve câriye on yedi yaşına eriştiği zaman bulûğu ile hükmolunur.
İmâmeyne göre her ikiside
onbeş (15) yaşını tamamladığı vakit baliğ hükmünde olurlar. Bu İmâmeynin
kavilleri Ebû Hanife-den rivayet olunmuştur. Ve fetvada bununladır.
Bulûğun en aşağı müddeti, erkek çocuk için on iki senedir.
Câriye içinde dokuz senedir
Eğer erkek çocukla câriye mürâhik olsalar (yâni bulûğ
çağına erişseler) ve baliğ olduk deseler, tasdik olunurlar. Ve bu ikisi hükmen
baliğ gibi olurlar.
İZİN : Bir kölenin üzerinde
olan Ticarî yasaklığı kaldırmak ve hakkı iskât etmektir. Sonra köle ehliyet ile
tasarruf eder. Binâenaleyh me'zun olan bir köle bir şcy'i satın alsa, ağa olan
kimseye o köle'nin satın aldığı şeyin tazminini vermesi lâzım olmaz ve izin,
muvakkat bir vakitle mukayyet değildir.
Şu halde efendi olan kimse,
kendi kölesine günlerden bir günde izin verse, devamlı izinli hükmündedir. Tâki
tekrar izinden yasaklanıp men etmesi ile izin kalkar ve o efendinin verdiği
izin bir nev'i şey'e tahsis olunmaz.
Eğer efendi olan kimse,
kendi kölesine ticaret nevilerinden bir nevîsine izin verse, diğer nevîlerde
me'zun olur.
Ve izin, hem sarahat ve hem
de delâletle sabit olur.
Meselâ: Kendi kölesini alış
veriş yaparken görünce sussa, gerek alış veriş efendinin olsun ve gerekse
başkasının olsun, gerek emriyle olsun ve gerek emri olmadan olsun, gerek alış
veriş sahih olsun ve gerekse fasit olsun (bu hallerin hepsi izinle yapılmış
demektir).
Umûmi izinle me'zun olan
kölenin, alış verişi caiz ve sahihtir. Fakat muayyen bir şeyin satınalınmasma
memur olan kimseye veyahut yemek için bir Taamın satın alınmasına veya giymek
için bir elbisenin satın alınmasına memur olan kimseye satması ve alması caiz;
değildir.
Me'zun olan köle, alış
verişde vekil tâyin eder. selem verir (Peşin para ile verir) ve Selem kabul
eder, Rehin verir ve Rehin kabul etmesi caizdir ve me'zun olan köle, başka
birisi ile Ziraat ortaklığı yapar ve Ekin ekmek için tohum satın alır.
Me'zun olan köle, Şirketi
inan Ortaklığında bulunur ve bir malı Şirketi mudârebeye verir.
Me'zun olan kimse, malını
Ticarî bir kâr karşılığında başkasına verir, ariyet olarak verebilir,
zimmetinde olan bir borcu,- emânet bir şeyi ve gasben alınmış bir şeyi ikrar
eder.
Eğer me'zun olan kimse, bir
metâ'ı Gabni fahiş ile alır-satarsa, (imâmı Âzam R.A.'a göre) caizdir. îmameyn
için muhalefet var-
Eğer Ticarete me'zun olan
kimse, kendi ölüm hastalığında bîr kimse ile alış verişte eksik satsa ve alsa
eğer üzerinde bir borç yoksa bütün mallarda sahih olur. Şayet borcu varsa, baki
kalanın hepsindedir. (Meselâ: Mezun olan kimse bir adama 200 dirhem değerindeki
bir köleyi 100 dirheme satsa ve o adamdan 200 dirheme değer bir köleyi 100
dirheme satın alsa, sahih olur).
Eğer o me'zun olan kimse
üzerinde borç kalmaz ise, müşteri olan kimse, bütün noksanlığı ona verir, edâ
eder veyahut satın alınanı (satılanı) reddeder.
Ticarete me'zun olan kimse
için, alış verişde bulunduğu adamı davet edip yemek yedirmesi caizdir. (Zira
Tüccarların âdetin-dendir). Me'zun olan köle, sattığı malda ayıp meydana
geldiğinde parasından bir miktarını kaldırır.
Me'zun olan kimse, Ticarete
me'zun olan diğer bir kölesine, izin verir.
Lâkin kendi nefsini yahut
kölesini, yahut cariyesini nikahlamak caiz değildir.£Zira Ticaretten değildir).
İmam'ı Ebû Yusuf için
muhalefet vardır ve Bedeli Kitabete kesmeside caiz değildir. Bir mal üzerine
olsa da köleyi azâd etmesi de caiz olmaz. Ödünç vermesi veya Bir şey
karşılığında olsa da hibe etmesi, caiz olmaz.
Me'zun olan kimse, hediye de
etmez. Ancak Taam'dan az bir miktar hediye etmek caiz olur.
Ticaretten men olunan kimse,
taamdan az bir şey olsada hediye edemez.
Ebû Yusuf'dan rivayet
olunmuştur ki, efendi olan bir kimse, Ticaretten yasaklanan kimseye bir günlük
rızkını verse, ve men olunan kimse arkadaşlarını davet edip beraber yeseîer, bu
şekilde beis yoktur. Şayet bir aylık rızkını verirse, geçen meselenin
hilâ-fınadır.
Fukaha dediler ki, bir
kimsenin karısı, Çörek, Tuz ve Soğan gibi yeneceklerde az bir miktarını tasadduk
etmesinde beis yoktur. .
Her hangi bir şey ki, borç
kısmından olup, Ticarete me'zun kimseye lâzım olsa ve Ticaret sebebiyle yahut
Ticaret mânasında olan şey'in sebebi ile alış veriş, îcâra verme, îcâra tutma,
gasbet-me, emâneti inkâr etme ve satın alıp cima ettikten sonra hak sahibi
olunan cariyenin ukuru gibi olan şeyler, me'zun olan kimsenin kölesine tealluk
eder. Binâenaleyh, bu takdirde o me'zun olan köleden ağası feda etmese, o köle
satılır.
Ticarete me'zun olan köle,
kendisi kazanıp elinde olan şey, ister borçdan evvel olsun, ister borçtan sonra
olsun, ister bağış yoluyla kazanmış olsun kendi'elindeki olan şeyle satılıp
parası alacaklılar arasında hisselerine göre taksim olunur.
Me'zun olan kimsenin
üzerinde baki kalan şey, âzad olunduktan sonra ondan istenir.
Ve her hangi bir şey ki,
efendisi borcundan evvel ondan almış olursa, geri red olunmaz.
Ve ağası için, kendisinin
izinli kölesinden borçdan evvel aldığının ecri mislini alması caizdir. O ecri
mislinden fazla olan mik-dar alacaklılarındır.
Ticarete me'zun olan köle,
eğer kaçarsa veya efendisi ölürse, veya efendisi zır deli olursa veya efendisi
mürted olarak dârî harbe lâhik olursa, yine evvelki hâli gibi ticaretten men
olunur. Veyahut ticaretten men olunmuş olsa ve çarşı halkının ekserisi de
ticaretten men olunduğunu bilse, ticaretten men olunur.
Me'zun olan Câriye'nin
efendisi, Câriye'den doğum talep etmek üzere-'istîlât etse, Ticaretten men
olunmuş olur. Fakat Câri-ye'yi Müdebber kılarsa, meri olunmuş olmas. Cariye'nin
istîlâdı suretinde ve Müdebberliği suretinde yapmış olduğu Borçlar için
alacaklılara efendi, kıymetini tazmin eder.
Ticaretten men olunan kimse,
men olunduktan sonra bir bor-s« ikrar etse veya elinde bulunan şey'in emanet
veya gasbedilerek alındığım ikrar etse, ikrarı sahilidir. Imââmeyn için
muhalefet var-
Eğer Ticarete me'zun olan
kimsenin borcu kendi bedelini ve elinde olan şey'i kablayıp ihata etse, efendi
olan kimse, onun elinde olan şey'e mâlik olmaz.
Binâenaleyh eğer o me'zun
olanın efendisi olan kimse, o me'-zumın elinde olan şeyle o köleyi âsad etse,
(İmâm'ı Azam'a göre) sahih olmaz. İmâmeyne göre. o şey'e mâlik olur ve köleyi
âzad etmesi de sahih olur.
Eğer o me'zun olan kölenin
üzerindeki olan borç, bedeli ile malını karşılamaz ve kablamazsa, o- ağanın âzad
etmesi ittifakla sahih olur.
Ticarete me'zun olan
kimsenin, kendi efendisine bir şey'in kıymetinin misli ile satması sahilidir.
Ama kıymetinin mislinden azı ile satması sahih olmaz. Ve efendisinin me'zun olan
kölesine bir şey'i kıymetinin misli ile satması sahilidir. Kıymetinin ekserisi
ile satması sahih değildir.
Binâenaleyh ticarete me'zun
olan kölenin efendisi, kölesine kıymetinin mislinden çok kıymetle bir şey satsa,
o ziyade olan miktar kaldırılır veya alış-veriş bozulur.
Ticarete me'zun olan kölenin
efendisi, o satılan malı köleye parayı almadan teslim etse, parası sakıt olur.
(Zira efendi için köle üzerine borç vâcib olmaz). Efendi için, parasını
alıncaya kadar sattığı malı kölesine teslim etmeme hakkı vardır.
Efendi olan kimse, o
ticarete me'zun olan kölesini borçlu ol» duğu halde âzad etse, o me'zunun
kıymetinden ve borcundan az olan miktarı tazmin eder ve o me'zun olan kölenin
kıymetinden ziyâde olan borcu ile âzad olunmuş olduğu halde taleb olunur.
Eğer efendi olan kimse,
me'zun olan köleyi satsa, halbuki o me'zun olan kimseyi borcu ihata etmiş olsa
ve onu müşterisi olan kimse gâib etse,
alacaklılar için o satışa izin verip parasını alması caizdir veyahut efendisi
ile müşterinin herhangi birisini isterlerse kıymetini tazmin ederler.
Eğer alacaklılar, o me'zun
olanın kıymetini efendiye tazmin ettirseler sonra o köle bir ayıb sebebiyle red
olunsa ve efendi olan kimse kıymetiyle o alacaklıların üzerlerine rucû etse, o
alacaklıların hakları o köleye avdet edip rucû eder.
Eğer efendi olan kimse, o
me'zun olan köleyi satsa, satın alan kimseye o me'zun olanın borcu olduğunu
bildirse, alacaklılar için o satışı eğer onlara satılanın parası vâsıl olmaz
ise, red etmeleri caizdir. (Zira alacaklıların hakları ona taalluk etmiştir).
Eğer para vâsıl olursa,
satışda noksanlık olmaz (ve vasıl olmadığı için) o satışı red etmezler.
Eğer satan kimse gâib olsa,
satın alan kimse borcu inkâr etse dahî satm alan (alacaklılara) hasım olmaz.
İmamı Ebû Yusuf'a göre, satın alan kimse, hasımdır ve o hasımlara -
(alacaklılara) borç ödenir.
Bir kimse, «ben falan kimsenin kölesiyim» diye ikrar etse
ve bir kısım hakla alış veriş etse, onun hükmü me'zun olan kölenin hükmü
gibidir. Ancak (ben falan kimsenin kölesiyim) diyen kimse, efendisi kendisine
izin verdiğini ikrar etmedikçe borç da satılmaz.
Sabî (küçük çocuk) olan
kimsenin tasarrufu, Müslümanlığı, Hibes'i ve Sadaka'yı kabulü gibi menfaath
şeylerde velisinin izni olmadan sahihdir.
Eğer o çocuğun tasarrufunda
talâk ve âzad etme gibi zarar olacak bir şey varsa velisi izin versede yine
sahih olmaz. Eğer o çocuğun tasarrufunda menfaat ile mazarrat ihtimali olursa,
meselâ: alış veriş gibi, Velisinin izni ile sahih olur. İzinsiz sahih olmaz.
Eğer o çocuk olan kimseye
babası veya babasının olmadığı vakit dedesi ticaret etmeğe izin verse veya
birisinin Vâsî-si olan kimse izin verse veya Hâkim olan kimse izin verse, hu
takdirde bu çocuğun hükmü, me'zun olan kölenin hükmü gibidir. Fakat (çocuğun,
me'zun köle hükmünde olması) satışın mülkiyeti kaldırdığına ve almanın mülkiyeti
celbettiğine aklının ermesi şarttır.
Binâenaleyh eğer akıllı olan
çocuk, elinde kendi kazancından olan şeyle yahut ona hâsıl olan mirasla başka
bir kimseye ikrar etse, sahih olur.
Bunak olan şahıs da, küçük
çocuk menzilindedir.
Yetim olan kimsenin kölesine, vâsinin veya Hâk im in izin
vermeleri sahihdir.
O (Gasb): Hak sahibi olan
bir kimsenin elini (yetkisini) giderip bâtıl (ve haksız olan) kimsenin elini
(yetkisini) isbat edip koymasıdır.
Binâenaleyh bir kimsenin
(rızası olmadan) kölesini hizmette kullanmak, ve hayvanına bif şey yüklemek
gasbdır. Ama halısı (kilimi, keçesi) üzerine oturmak, gasb değildir.
Gasbın hükmü: Gasb eden kimse, günah olduğunu biliyorsa
günahkârdır ve eğer gasbettiği şey elinde mevcut ise, aynı gasbet-tiği yerde
aynısını gerisin geri reddetmek vaciptir. Şayet gasbettiği şey, helak olmuş
ise, aynısını tazmin eder.
Binâenaîey gasbolunan, kile,
tartı ve adet gibi biri birine yakın olanların mislinden vermek vâcib olur.
Eğer o mislî olan mevcut olmazsa, o günkü eda etme gününün kıymetinden vermek
vâcib olur. İmâm'ı Efaû Yusuf (K.A.) gasbedîldiği günün kıymetinden vâcib olur
dedi. İmâm'ı Muhammed (R. A.) mislinin mevcut olmadığı gaybolduğu günün
kıymetinden vermek vâcib olur dedi.
Kıymeti ile alınıp satılanlardan gasbolunduğunda, bir
birine yakm olan adedi olanlar ve arpa ile karışık buğday gibilerde İmânı'-larm
ittifakı ile gasbolduğu günün kıymetinden vermek vâcib olur. (Zira misli yoktur)
Eğer gasbeden kimse,
gasbolunan şey'in helak olduğunu iddia ederse, hapsolunur. Tâki elinde baki
olduğunu izhâr etmesi sağlanıp ve bilinip sonra onun bedeli ile ona hükmolunur.
Gasb, ancak menkul olan
şeylerde tasavvur olunur. Binâenaleyh eğer bir kimse bir akarı (bağı, bahçeyi,
dükkân ve evi) gasb edip elinde helak olsa, (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) onu tazmin
etmek lâzım olmaz (zira bunları gasbetme ve helak etme tasavvuru yoktur).
İmâm'ı Muhammed (R. A.) için muhalefet vardır. (Buna göre onların da kıymeti
vâcibdir).
Herhangi bir gasbolunan şeyde gasbedenin kendi fiili ile
noksanlık meydana gelirse, gasb ile alıp oturduğu evde ve gasbeden alıp ektiği
tarlada noksanlık meydana gelmek gibi bir şey olsa, İmamların ittifakı ile o
gasbedip noksanlaştıran tazmin eder ve o araziyi gasbedip ziraatçılık yapan
kimse kendi sarfettiği malının (tohumunun) esasını, (anasını, sermayesini)
alır, fazla olanını tasadduk eder. İmâm'ı Ebû Yusuf (R. A,)'a göre tasadduk
etmez
Keza yine gaspolunmuş olan
köle, bir iş işlese ve o iş onu nok-sanlaştırsa (Meselâ : Gasbeden kimse,
gasbettiği köleyi îcare verse, kar sebebiyle parası, kıymeti noksanlaşsa) o
noksanı tazmin eder. Yahut ariyet olarak aldığı şeyi bir kimseye îcâra verse ve
îcar sebebiyle noksanlaşsa, o noksanı tazmin eder. Gelir ve ücretten fazla olan
şeyi (İmâm'i Azam R.A.'a ve Imâm'ı Mulujmme(l R.A.'a göre) tasadduk eder. İmâ
m's Ebû Yusuf için muhalefet var_ dır.
Eğer gasbeden kimse,
gasbettiği şeyde yahut yanında emanet olan
şeyde tasarruf etse ve ona kâr meydana gelse, halbuki gasbo-lunanla emânette bir
şeyle tâyin olunmuş olsalar, bu takdirde kâr'i tasadduk eder, İmâm'ı Ebû Yusuf
için yine muhalefet vardır.
Şayet o gasb olunanla emânet
olanlar tâyin edilmiş olmazlar ve onlara işaret edip parasını sayarsa, yine
kâr'ı tasadduk olunur.
Eğer o gasbolunan ile
emanetten başkasına işaret edip onlara parayı sayarsa yahut onlara işaret edip
başkalarına parayı sayar, yahut mutlak söyleyip parayı verirse, ittifakla o kâr
ona tıyb (Helâl) olur, Fetvada bununla denildi. Muhtar olan ise, mutlak surette
tıyb olmaz.
Eğer gasbeden kimse, gasbettiği bin dirheme ve bin dirhem
değerinde bir emanete ikibin dirhem değerinde bir câriye satın alsa ve onu
başka bir kimseye bağışlasa, yahut bir kimsenin taamını gasbedip yese, hiçbir
şey tasadduk etmez.
Eğer gasbeden kimse, gasb
ettiği şeyi bir yolla (sebeple) tağyir edip (veya herhangi bir sebeple tağyir
olunup) ismi ve men-faatlanmanın büyüğü yok olup, perişan olsa, gasbeden kimse
onu tazmin eder ve o mala da mâlik olur.
Ve gasbeden kimse, o ayn: değişen şey'i tazmin edip
sahibine eda etmeden evvel ondan menfaatlanamaz. Meselâ; Bir koyunu kesip
pişirmek veya kebap yapmak veya parça parça etmek gibi (şekilleri yapamaz). Ve
buğdayı öğütmek veya onu yere saçıp ziraat yapmak ve unu ekmek yapmak gibi,
taze üzümü yahut zeytini sıkmak gibi, pamuğu eğirmek ve eğrihniş ipliği
dokumak, demiri kıhç yapmak, sarı bakırı kap yapmak, saç ağacının üzerine veya
kerpiç üzerine bina yapmak gibi (bütün bu suretlerde gasb-edilen tazmin
edilmezden evvel menfaatlanmak helâl olmaz)
Eğer gasb eden kimse, kasb
ettiği gümüşü yahut altını dirhemler veya dinarlar veya çanak yapsa, yine o
gasbolunan tağyirde olunmuş ise (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) hiç bir şeysiz sahibi
mâlik olur.
İmâmeyne göre, gasbeden
kimse mâlik olur. Ve sahibine kıymetini vermesi lâzım olur.
Eğer gasbeden kimse,
gasbettiği koyunu kesse, sahibi olan kim-se? isterse o koyunu gasbedene bırakır
bedel ve kıymetini tazmin ettirir. İsterse o koyunu alır ve noksanını ona tazmin
ettirir.
Keza gasbeden kimse,
gasbettiği koyunun ön ayaklarını keserse, hüküm yine bu geçen hüküm gibidir.
Yahut gasbeden kimse, eti
yenmeyen bir hayvanın bir azasını kesse veya bir elbiseyi şiddetli bir şekilde
yaksa ve elbisenin bazısı yok olsa, bazısının da menfaatlanma şekli yok olsa,
hüküm yukardaki hüküm gibidir. (Yâni, sahibi muhyayerdir).
Fakat elbise az bir şekilde
yanarak nakışlanır ve menfaatlanma şekli de yok olmazsa, bu tkadirde gasbeden
kimse, o elbisenin noksanını tazmin eder (elbise de sahibinin olur).
Bir kimse, başka bir
kimsenin arazisine izinsiz bina yapsa ya-yut bir ağaç dikse o yaptığı binanın ve
diktiği ağacın sökülmesi ve o arazinin sahibine red olunması ile emrolunur.
Eğer o arazinin, içinde olan
ağacı koparıp sökmekle araziye noksanlık âriz olsa, sahibi için o araziyi
gasbeden kimseye o arazinin üzerindeki binayı ve ağacı söktürmeye memur olduğu
halde arazinin kıymetini tazmin ettirir. (Ve o ikisi gasbeden kimsenin olur).
Binâenaleyh o gasbolunan arazi ağaçsız yahut binasız
kıymetlendirilir ve o iki şeyin (ağaç ve binanın) biriyle sökmeye müste-hak
olduğu halde kıymetlendirilir. Sonra sahibi olan kimse fazla olan miktarda
tazmin eder (Meselâ: Arazinin kıymeti bin dirhem olsa ve o sökülen ağacın
kıymeti yüz dirhem olsa o ağacı yerden koparmanın ücreti on dirhem olsa, o
ağacın kıymetinden ihraç olunur. Pahası doksan dirhem olur. Bu takdirde bu fazla
olan doksan dirheme mâlik olan kimse tazmin eder)
Eğer gasbeden kimse, o gasb
ettiği elbiseyi kırmızıya yahut sarıya boyasa yahut onu yağla kavursa bunların
sahibi olan kim-se> isterse o gasbolunan elbisenin parasını beyaz olduğu halde
onun mislini tazmin ettirir, isterse onları alıp o boya ile yağın ziyâdeli-ğini
tazmin eder ve malına sahip olur.
Eğer o gasbeden kimse, o
gasbettiği şey'i (elbiseyi) siyaha boyasa, malın sahibi olan kimse muhayyer
olur. İsterse, ona kıymetini beyaz olduğu halde tazmin ettirir, isterse birşey
reddetmeksi-zin onu alır. Zira o siyah renk (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre)
noksanlıktır.
İmâmeyn'e göre, siyah olan renk, başkası gibidir. (Yâni,
diğer renklerle fark yoktur) ve bu ihtilâf zaman ihtilâfıdır.
Eğer gasbeden kimse, gasb
ettiği şey'i ayıplarsa ve kıymetini tazmin etse, gasbettiği zamanın kıymetini
tazmin ettiği halde o mala mâlik olur. Ve gasbetme müddetinde o gasbolunandan
tahsil olunan kazançlar gasbeden kimseye teslim olunur. Fakat gasb zamanında
tahsil edilen evlâd teslim olunmaz (Zira evlât kazanca tâbi değildir).
Şayet gasb olunan şye'in
kıymetinde niza vâki olsa, söz gasb eden kimsenindir. Yeminiyle beraber o
gasbolunan şey'in kıymetinde malın sahibi olan kimse, ziyadeliğine delil ve
şahit getirmediği takdirde ve ziyadeliğine de delil getirse, söz onundur.
Eğer gasb olunan şey gaibde
iken meydana çıksa, halbuki kıymeti sabit olan kıymetten ziyâde olsa ve gaib
olan kimse, gasb olunan sahibinin sözüyle yahut delil getirmesiyle yahut
gasbedenin çekinmesiyle tazmin etmiş olsa, o ziyadelik gasbeden kimsenindir ve
malın sahihi için muhayyerlik yoktur.
Eğer gasb olunan şeyi
gasbeden kimse, kendi sözüyle tazmin etse, malın sahibi olan kimse muhayyerdir.
İsterse o tazmin olunanı kabul edip cevaz verir. İsterse, o gasb olunanı alıp
karşılığını Reddeder.
Eğer malın sahibi olan kimse
ile* gasbeden kimseden her bîri diğerinin yanında o gasbolunanm aynısı helak
olduğuna delil getirseler, gasbeden kimsenin delili evlâdır. İmâm'ı Ebû Yusuf
için muhadefet vardır.
Bir kimse, diğer bir
kimsenin kölesini gasbedip satsa, sonra kölenin sahibi olan kimse, o kölenin
kıymetini ona (Gasbedene) tazmin ettirse, alışveriş geçerli ve sahih olur.
Eğer gasbeden kimse, o
gasbettiği köleyi âzad etse, sonra onu tazmin ettirse, azadı geçerli ve sahih
olmaz.
Ve gasbolunan şey'in
gasbedenin yanındaki ziyadelikleri gasbeden kimse onda bir tecavüzde
bulunmadığı müddetçe veya onu sahibinin
istemesinden sonra menetmediği müddetçe tazmin oîisn-maz. İster o hâsıl olan
ziyâdelikler güzellik ve yağlılık (Şişmanlık) gibi muttasıl olsan, ister çocuk
ve meyve gibi ayrı olsun (Yine tazmin olunmaz).
Eğer gasbolunan câriye
gasbeden kimsenin elinde çocuk do* gurup ve doğum sebebiyle kıymeti noksanlaşsa,
gasbeden kimse noksanı tazmin der. Ve o doğan çocuğun kıymetini vermekle
cebro-lunur. Veya câriye ölürse, o çocuğun ğurrası (diyetin onda birinin yarısı
olan beşyüz dirhemi) vermekle cebroîtmur.
Bir kimse, gasbettiği
cariyeye zina edip hâmile olsa ve onu hâmile olduğu halde sahibine reddetse, red
olunduktan sonra hamlini doğurup vefat etse, bu gasbeden kimse o cariyenin
Cim'â ettiği günde olan kıymetini tazmin eder. Hürre olan kadın, cariyenin
hilafınadır. (Yâni, ikrahla bir hürre kadını zina etse sonra hâmile olup hamlini
doğursa, tazminat olmaz). îmâmeyn'e göre, cariyede de tazminat yoktur.
Eğpr gasb eden kimse, gasb
ettiği o cariyeyi sıtma hastalığına mübtelâ olduğu halde sahibine red edip sonra
vefat etse, tazmin etmez (ancak sıtma hastalığının noksanlaştsrdığı şey'i tazmin
eder).
Keza gasb olunan cariyeye
gash eden kimse, zina etse sonra o cariyeyi sahibine red etse, red olunduktan
sonra celde (değnek) vurulsa, ondan sonra da vefat etse tazmin etmez (zira
zinanın haddi olan değnek onu telef edici olmamıştır).
Bir kimse, gasb ettiği evde
ister otursun, ister oturmayip bomboş bıraksın evin menfaatlarını tazmin etmez.
Ancak gasb ettiği ev vakıf olduğu zamanda menfaatini tazmin eder.
Müslüman $>lan kimsenin
şarabını ve hınzırını telef etmekle tazmin etmek yoktur (Zira şarap ve hınzır
müsîüman hakkında mâli mütekavvem değildir). Eğer telef eden kimsenin telef
ettiği şarap ve hınzır zimnıî (vatandaş) olan ehli kitabın ise, onlar m
kıymetini tazmin eder (zira bu ikisi zimmî hakkında mâli mütekav-vemdir).
Eğer zimmî olan kimse,
kendisi gibi zimmî olan kimsenin gasb ettiği şarabını telef etse, o döktüğü
şarabın mislini tazmin eder. Ve bir kimsenin murdar ölmüş bir
hayvanını telef ettiğinde velevki o murdar hayvan zimmîiûn olsun tazminat
yoktur. (Zira murdar hiç bir dinde mal değildir)
Bilerek Besmele terkedilib -
kesilen hayvani telef etmekle tazmin etmek yoktur. Velevki o hayvan besmeleyi
terketmeyi caiz ve mubah gören kimsenin olsun.
Eğer bir kimse, bir
müslümanın şarabını gasb edip onu kıymeti olmıyan şeyle sirke etse (Meselâ: Onu
gölgeden güneşe, gü-neşden gölgeye nakletmekle sirke olsa), sahibi onu bir
şeysiz alır. (Sirke yapmak, bir elbiseyi temizlemek kabilindendir).
Binâenaleyh eğer gasbeden
kimse, gasb ettiği şarabı sirke edip telef etse, onu tazmin eder. Fakat o kendi
kendine telef olursa tazmin etmez.
Eğer gasb eden kimse, o gasb
ettiği şarâba bir mikdar tuz atmakla şirke yapsa (İmâmı Âzam R.A.'a göre) ona
mâlik olur ve üzerine bir şeyde lâzım gelmez.
İmâmeyn'e göre, sahibi olan
kimse isterse o şarabı alır ve o sirkeye atılan tuzun tartısı kadarını red eder.
Binâenaleyh eğer gasb eden
kimse, o sirke olan şarabı dökse (İmâm'ı Âzam E.A.Ja göre), tazmin etmez.
İmâmeyn için muhalefet vardır.
Eğer şarabı gasb eden kimse
şarabın içine sirke dökmek suretiyle sirke yapsa, ona mâlik olur ve İmâm'i
Âzam'a (R.A.) göre, mâlik olan kimseye bir şey yoktur.
Keza İmâm'i Muhammed'e göre,
o şarab saatmda hemen sirke olmuşsa, mâlik olan kimseye bir şey lâzım gelmez.
Şâ>et o şarab o saatta sirke
olmaz ise. o sirke sahibi ile gasb edenin arasında milkiyetleri miktarmca taksim
olunur.
Eğer murdar Ölmüş bir
hayvanın derisini gasb edip kıymeti olmayan bir şeyle dibâğat edip temizlese
(Meselâ: Toprak ve güneş gibi şeylerle temizlerse), sahibi olan kimse onu bir
şeysiz alır.
Binâenaleyh eğer gasb eden
kimse, o dibâğatîanmış deriyi telef etse kıymetini tazmin eder.
Eğer gasb eden kimse, o gasb
ettiği murdar hayvan derisini kıymeti olan bir şeyle (şap ve tuz gibi) dibâğat
edip temizlese, malın sahibi onu alır ve dibâğatın ziyâde ettiği şey'i
reddeder. Ve gasb eden kimse, hakkını alıncaya kadar o gasb olunan şey'i
hapsetmek hakkı vardır.
Eğer gasb eden kimse, o
murdar deriyi telef ederse (îmâm'ı Azam R.A.'a göre), tazmin etmez.
İmâmeyn'e göre, o deriyi
dibâğatîanmış olduğu halde tazmin eder. Ancak dibâğatın ziyâde ettiği miktarı
tazmin etmez.
Eğer gasb olunan murdar
deri, kendisi telef olsa, bütün imamların ittifakı ile gasb eden kimse, tazmin
etmez.
Bir kimse, bir müslümanın
sazını veya davulunu veya zurnasun veya defini kırsa, veya sarhoşluk namına olan
şarabını veya kaynatmak suretiyle maddei asliyesinin yarısı giderek şarap
yapılanı dökse, bunlar îehviyat için olmadıkları takdirde kıymetini tazmin
eder. (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre), bu eşyaların satışı sahih-dir.
tmâmeyn dediler ki: Bunları
kıran ve döken kimse, tazmin etmez ve bunların alış verişi de caiz değildir.
Fetvada bunun üzerinedir.
Bir kimse, diğer bir
kimsenin müdebber olan cariyesini gasb edip vefat etse, bütün imamların ittifakı
ile kıymetini tazmin eder. Eğer bir kimsenin Ümmü Veled'ini gasb edip elinde
vefat etse, (İmâm'ı Âzam'a göre) tazmin etmez. İmâmeyn için muhalefet vardır.
Bir kimse bir kimsenin
tulumunun (küp ve şişesinin) içindeki şarbaım dökmek için tulumunu yarsa, İmâm'ı
Ebû Yusuf R.A.'a göre, tazmin etmez. İmâm'ı Muhammed (R.A.) için muhalefet
vardır.
Bir kimse, diğer bir
kimsenin kölesinin ayağında olan bağını çözse ve hayvanım bağlayacağı ipini
çözse veya içinde hayvanı olan ahırını açsa veya kuş olan kafesini açsa, onun
üzerine tazminat yoktur. İmâm'ı Muhammed (R.A.) için kuşla hayvanda muhalefet
vardır.
Bir kimse, kendine ezâ edip
rencide eden kimseyi Sultana (Devlet Reisine) koşup şikâyet etse, halbuki o ezâ
eden kimse Sultana koşup şikâyet etmeyince def edilmese yahut bir kimse,
faşıklığı son bulmayan kimseyi gidip şikâyet etmesiyle tazmin etmek yoktur.
Şayet o sultanın âdeti dâima
halka ceza çekdirmek ve ödettirmek ise, o gidip şikâyet eden kimse o çekilen
cezayı tazmin eder.
Keza bir kimse, haksız yere
ve hiçbir sebep olmaksızın bir sultana gidip şikâyet etse, İmâm'ı Muhammed
Rahimehullâh'e göre o kimsenin ceza ve men etmek içîn tazmin etmesi lâzımdır.
Bir taamı gasb eden kimse, gasb ettiği taamı sahibine
yedirse ve yediği taamı kendinin olduğunu sahibide bilmezse, gasb eden kimse
tazminattan kurtulur (Zira kendi malı kendisine vâsıl olmuştur).
O (Şüf'a) : Akar olan şeyi
müşterisine satın alman paha ile cebren temlik etmekdir. Şüf'a satişdan sonra
vâcib olur ve şüf'a şâhid dikmekle sabit ve lâzım olur. Şüf'a Hâkimin hükmü
yahut rıza ile alınmakla temlik olunur.
Şüf'a, ancak satılan şeyde
taksim eden arkadaşı (ortak) için vacip olur (Meselâ: iki ortağın birisi
hissesini yabancıya satması gibi hâlinde evvelâ almak hakkı ortağındır. O
almadığı takdirde yabancıya satılabilir ).
Binâenalyh eğer karıştıran
ortak mevcut olmasa veya olsa lâkin hissesini teslim etse, bu takdirde yine
şüf'a ortağın olur. Satılanın hakkında şirbi has, içinde gemi yürümeyen ırmak
ve hususi yol ise, geçerli olmayan (çıkmaz) yol gibi.
Şüf'a, ortağa vâcib (ve müstehaklık) olduktan sonra o akara
(eve, bağa, bahçeye ve emsali şeylere) bitişik olan komşu için sabit ve
vâcibdir (Yâni alma hakkı onundur). Velevki kapısı başka sokak (ve yol) da olsun
(Yine komşunun alma hakkı sabittir).
Bir kimsenin şüf'a ile
alınacak evin duvarı üzerinde direkleri olmuş olsa veya o duvarın üzerinde olan
direkde ortak olmuş olsa, o kimse komşudan sayılır ve eğer o direk duvarın
kendisinde olup üzerinde olmazsa, ortakdan
sayılır. (Zira ortaklık gayri menkûl olan akardadır, menkûl olanda değildir.)
Bu (şüfa), bir evde mevcud olan ortakların her birinin
ade-dince taksim' olunur. Sehim üzere taksim olunmaz. (Meselâ: üç kimse, bir
eyde müşterek olsalar ve birinin yarı, birinin üçte bir diğer birinin altıda bir
ortaklığı olsa, yarı sahibi olan kimse yarısını satsa, üçte bir sahibi ile
altıda bir sahibinin aralarında beraber taksim olunur. İmâm'ı Şâfi-î
Rahimehullah, İmâm'ı Mâlik ve İmâm'ı'Ahmed Rahimehulla'ha göre, sehim üzere
taksim olunur. (Meselâ: bir ev üç kimse arasında müşterek olup birinin yarısı,
birinin üçte biri ve birininde altıda bir ortaklığı olsa, altıda bir hakkı
olan kimse kendi hakkı olan altıda birini satsa, yarı hak sahibi beşte birin
üçünü alır ve üçte bire ortak olanda beşte birin ikisini alır.)
Şefî olan kimse, o satılan
malı bilir ve muttali olursa bilip haberi olan meclisde şüfaya talip olduğuna
şâhid diker ve bu şekilde ki şüfaya acele olarak almak talebinede, talebi
muvâsebe (Sur' atle sıçrayıp o şüfaya talip olduğuna şâhid dikmek) denir»
Şefî olarak bilgi hâsıl olan
meclisde şâhid diken kimse, akarın yanında satılan var ise, onun üzerine şâhid
diker.
Binâenaleyh şefî olan kimse,
şüf'a taleb edip şâhid diktiği zaman: «bundan evvel falan kimse bu evi satın
almış idi ve ben bundan o şüfayı talep etmiş idim, şimdi de talep ediyorum
sizler, şüf'ayı talep ettiğime şâhid olunuz» der ve bu şekildeki şüf'a talebine
de, takrir ve şâhid dikme talebi denir.
Şüf'a talebinde bulunan
kimse, şüf'a talebinde bulunduktan sonra şüf'ayı Hâkim huzurunda talep etse
«falan kimse evi satın almış idi ve ben o evin şefi'i idim. Falan sebepden
dolayı şimdi müşteri olan kimseye emret ve bana o evi teslim etsin» der. Bu
şekildeki şüfaya, talebi husûmet ve talebi temlik ismi verilir.
Zahiri Mezheb de şüf'a yi
talep eden kimsenin şüf'ayı tehir etmesiyle Özrü olsun, olmasın mutlaka şüf'a
bâtıl olmaz. Fetvada bunun üzerinedir.
Ve bir rivayette İmâm'ı
Muhammed (Rahimehullah'in: Şefî olan kimse eğer Şüf'a talebini özürsüz bir ay
tehir ederse, bâtıl olur kavli ile fetva verilmiştir.
Eğer şefî olan kimse, o
şüf'a ile talep edeceği evin satın alınmasını iddia etse ve şüf asını taleb
etse, Hâkim olan kimse, dâva olunandan (müşteriden) sorar, eğer ikrar ederse
veya mülkiyetini bildiğine dâir yemin etmekten çekinirse, yahut şefî olan kimse
o şüf'a olunanın mülkiyetine delil dikse. Hâkim olan kimse, bu takdirde hasım
olan kimseye satın aldığından sorar.
Binâenaleyh eğer bu hasım
olan kimse, sorulduğunda satın al-dığını ikrar ederse, yahut satın almadığına
yemin etmekten kaçınırsa, yahut bu talep olunan şüfaya müstehak olduğuna yemin
etmekten kaçınırsa, yahut şefî olan kimse, delil dikse, o şefîolan kimseye
(Hâkim) bu eşyaların biri ile hükmeder.
Şüf'a ile.talep olunan evin
parasını dâva vaktinde hazır etmek şart değildir. Şayet Hâkim, dâva olunan
kimseye Şüf'ayı hükmederse, bu takdirde paranın huzura getirilmesi lâzımdır ve
satın alan kimse de vin parasını teslim almak için, evi hapsetmek hakkı vardır.
Şefî olan kimse, şüf'a ile
alacağı evin parasını ödemesine emr olunduktan sonra parayı tehir etmekle
şüf'ası hatıl olur ve eğer o sattığı ev satan kimsenin elinde ise, şefî için
satana husûmet etme hakkı vardır.
Ve satın alan kimse gâib
olsa, Hâkim olan kimse, o satan kimsenin üzerine şüf'a ile hükmeder. Tâki
müşteri (Satın alan kimse) hazır oluncaya kadar. Müşteri hazır olduktan sonra
Hâkim satışı müşterinin huzurunda feshedip şüf'a ile satan kimseye hükmeder. Ve
şefî olan kimse, o şüf'a ile alman evin hukukunu o satanın üzerine kılar.
Satın almağa vekil olan
kimse, şefî olan kimseye satılan malı müvekkile teslim etmedikçe hasım olur.
Şefî olan kimse için, görme ve ayıp (Kusur) muhayyerliği
vardır velevki satın alan kimse, kusursuz olması üzerine şart koşsun.
Eğer şüf'a ile satın alınan
evin parasında şefî ile satın alan kimsenin arasında ihtilâf vâki olsa, söz
satın alan kimsenindir.
Eğer şefi ile satın alanın
her ikisi de şâhid (delil) dikseler (İmâmı Âzam ve İmâm'ı Muhammed
Rahimehullah)*a göre, söz şefînindir. İmâm'ı Ebû Yusuf (Rah.)'a göre, söz satın
alan kimsenindir.
Eğer satın alan kimse, falan
mikdar parayı dâva edip satan kimse de o miktardan az olduğunu dâva etse, bu
takdirde o satılan evin parası teslim alınmazdan evvel olursa, o evi şefi olan
kimse satan kimsenin dediği paha ile ve eğer parayı aldıktan sonra ise, satın
alanın dediği paha ile alır.
Eğer aksini söylersen
(Meselâ: Satan kimse satın alanın dâva ettiği miktardan ziyâde dâva etse), bu
takdirde parayı teslim al-dıkdan sonra ise, satın alanın sözüne itibar olunur ve
eğer parayı teslimden evvel ise, satan ve alanın her ikisine de yemin ettirilir.
Binâenaleyh hangisi yemin
etmekten çekinfrse, diğerinin sözüne itibar olunur.
Eğer satan ve alanın her
ikisi de yemin ederlerse, alış veriş fesh olunur ve şefi olan kimse, o satılanı
satanın dediği paha ile alır.
Eğer satan kimse, alanın
üzerindeki paranın bâzısını kaldırıp (düşük) pahaya verse, şefî olan kimse o
satılanı baki kalan paha ile alır ve pahanın (paranın) hepsini kaldırıp
üzerinden düşerse, paranın hepsi ile alınır (zira bütün parasını kaldırmak,
parasız satılmış olur. O şekilde ki satış ise, bâtıldır).
Eğer o sefer de bir yarısını
kaldırır, sonra diğer bir yarısını kaldırırsa, o diğer yarısı ile alınır.
Eğer satın alan kimse, o
satılanın parasına bir şey ziyâde etse, o ziyâde edilen şey Şefîa lâzım olmaz
(zira şefîa zarar vardır).
O satılanın pahası misli ile
olsa, şefî olan kimseye o mislinin misli lâzım olur ve eğer o satılanın pahası
(akar olanlar gibi) kıymet ile olursa, kıymeti lâzım olur.
Eğer o satılanın parası
te'cilli olsa, onu o hâli ile alır. Yahut şüf'ayı o halde talep eder ve satılanı
te'cil vakti geçtikten sonra alır.
Satan kimse, satın alanın
üzerinde olan para ile şefî olan aldığı takdirde acele etmiyerek alır.
Eğer şefî olan kimse, şüf'a
talebinden sükût etse, o te'ciî olan vaktin bulunması^hâlinde şüf'ası bâtıl
olur. İmâm'ı Ebû Yusuf (Ra-himehullah) için muhalefet vardır.
Eğer bir zimmî (vatandaş
kâfir), bir akarı (evi, bağı, bahçeyi, dükkânı) şarabla yahut hınzırla satm
alsa, yine zimmî olan şefî o akarı şarabın misli ile ve hınzırın kıymeti ile
alır, müslüman olan şefî ise ikisinde de kıymetini alır (zira şarab ile hınzır m
usluma-nın yanında mâli mütekavvem değildir).
Eğer satın alan kimse, satm
aldığı arazide yapı yapsa, veya ağaç dikse
şefî olan kimse o araziyi satın alman paha ile ve içinde olan bina ile ağaç
yerlerinden söküldükleri halde evvelki paha ile alır, gasb ile almanda olduğu
gibi, yahut şefî olan kimse, satın alana o bina ile ağacın sökülmesini teklif
eder.
Eğer satın alınıp şüfa ile
alınan arazide şefî olan kimse, bir duvar yaptıkdan sonra ve ağaç diktikden
sonra bir adam müstehak olsa, şefî olan kimse, satın alanın üzerine ancak pahası
ile rucû eder (bina ve ağacın kıymeti ile rucû etmez).
Eğer arazide dikilen ağaç"
kendiliğinden kurursa, yahut o yapılan bina satın alanın yanında yıkılsa şefî
olan kimse isterse satın alanın, onu paranın tamamı ile alır (zira ikisi de
araziye tâbidir). İsterse terk eder (Zira temlik edip alması cebrolunmaz).
Eğer satın alan kimse, o
arazideki binayı yıksa şefî olan kimse, o binadan boş olan arsayı paradan olan
hissesi ile alır. Satın alan kimse, yıkılan şeyi alması yoktur. (Zira araziden
ayrılmıştır).
Eğer satm alan kimse,
araziyi meyvası olan bir ağaçla yahut meyvasız bir ağaçla alıp kendi yerinde
meyva verse, şefî olan kimse ağaçla beraber araziyi alır (Zira meyva muttasıl
olmakla ona tâbi olur).
Eğer satmalan kimse, o ağaçda olan meyvayi çekip kesse,
şefî olan kimse için onu alması caiz değildir (Zira meyva ağaçdan ayrılmıştır)
ve şefî olan kimse, birinci akidde, meyva veren ağaçdan başkasının hissesi ile
alır. Ağacın meyva vermemesi halindeki ikinci akid de ise, paranın tamamı ile
alınır.
Şüf'a, mal mukabilinde olan
ve akarda şüf'a kasdı bulunduğunda vâcib olur ve değirmen, hamam ve kuyu gibi
taksimi mümkün olmayan akarda olursa da, bu takdirde metâda ve gemide şüf'a
vâcib olmaz.
Arsa ve arazisiz satılan
bina ile ağaçda da şüf'a vâcib değildir. (Zira menkulât kısmmdandır. Şayet bina
ile ağaç, arsa ve arazi ile beraber satılırlarsa, şüf'a vâcib olur).
Ve mira s da, sadakada ve
bir karşılık şartı olmayan hibede şüf'a vâcib olmaz.
Ve ortaklar arasında taksim
olunmayan ücretin konusunda, yahut bedeli hulûda, yahud âzad bedelinden yahut
amden adam öldürmenin kan bedelinde yahut sulh bedelinde yahut bir kadına mehir
konulan eşyalarda velevki o mchriıı bazısı mukabilinde olursa da yine şüf'a
vacip olmaz. (Meselâ: Bir kimse, bir kadını bir evin üzerine nikâhlasa ve kadın
ona bin dirhem red etmek üzere mukavele olsa, bu takdirde zikrolunan meselenin
hepsinde şüf'a sabit olmaz). İmâmeyne göre, mal hissesinde şüf'a vâcib olur.
(Meselâ; Mehir mukabilinde verilen evin kıymeti bin dirhem olsa, bin dirhem
mukabilinde hesap olunur ve o teslim alman bin dirhemde şüfa vâcib olur).
inkâr ve sükutla yapılan
sulhlâşmada şüf'a vâcib olmaz. Meselâ: Bir kimsenin evini dâva edip dâva olunan
adam o esnada inkâr veya sükut etse, sonra aralarına sulhcu girip o dâva
olunanı bir mikdar mal ile sulh etse, o evde şüf'a vâcib olmaz).
Ama yalnız dâva olunanın
sukutu ile yahut yalnız inkârı ile davacının sulh olduğu evde şüf'a vâcib olur.
Ve şüf'ası teslim olunup
sonra görme muhayyerliği ile yahut muhayyerlik şartı ile yahut ayıb muhayyerliği
ile hâkimin hükmü neticesinde red olunan eşyada şüf'a vâcib olmaz.
Fakat hangi bir satış ayıp
muhayyerliği ile Hâkimin hükmü olmadan red olmuş veya cayılmış olursa, bu
takdirde şüf'a vâcib olur.
Ve şüf'a, yalnız başına
yüksek mekânda yüksek mekân sebcbi ile alçak olan mekânda da vâcib olur ve satın
alanın muhayyerliği ile satılan şeyde şüi'a vâcib olur.
Eğer muhayyerlikle satılan
evin yanıbaşmda bir ev daha sa-tdsa, bu takdirde o evde şüf'a muhayyerlik sahibi
olan kimsenindir. İster muhayyerlik sahibi satıcı olsun, ister alıcı olsun ve o
şüf'-ayı istemek satm alan kimseden satışa izin olur ve birinci şefî için,
evvelki evi alması caizdir. İkinci evi almak caiz değildir.
Eğer bey'i fasitle satılan
evin yanında bir ev daha satılsa, bu takdir de o evin şefi'i satıcıdır ve eğer
bu ikinci evi teslim almış olursa, bu takdirde satın alan kimse, o evi satana
hüküm olunduktan sonra teslim almış olunca da şüf ası bâtıl olmaz.
Eğer ev satılsa, satm alanın
teslim almasından sonra şüf'a müşteri (satın alan) içindir.
Eğer satan kimse, o satılan
evi satın alana şüf'a ile hükmolun-mazdan evvel gerisin geri reddini taleb etse,
şüf ası bâtıl olur.
Eğer satan kimse, o satılan
evi hükm olunduk tan sonra reddini talep ederse, o ikinci ev satın alanın hükmü
üzerine olur.
Müslümanla Zimmî, şüf ada
müsavidirler.
Keza müslümanla zimmî gibi,
hür olan kimse, ticârete me'zun olan köle ve bedeli kitabete kesilmiş olan köle
de şüf ada beraberdirler.
Şayet şüf'a efendinin (ağanın) sattığında olursa, aksi
gibidir (Yani, ticarete me'zun olan kölenin ve bedeli kitabete kesilen kölenin
sattığındaki malda olması gibidir).
Şüf'a talep olunan şeyin
hepsini, yahut bazısını vekilden de olsa, teslim almak ve kaldırmayı talep
etmemek yahut takrir etmeyi talep etmemekle şüf'a bâtıl olur (Zira şüî'anm
talebinde yüz çevirmek vardır). Ve şüf'ayı istemeden evvel muayyen bir karşılık
bedel ile sulh olmakta şüf'ayı bâtıl kılar ve o muayyen olan karşılığı
alankimsenîn üzerine reddetmek vardır. (Zira rüşvettir).
Keza eğer bir kimse,
muhayyer bıraktığı karısına muhayyer bıraktığını «bin dirhemle feshi terket»
deset yahut înnin (hadım) olan kimse karısına böyle dese, karısı da ihtiyar
etse, muhayyer olarak tercihi bâtıl olur. Ve o zikrolunan muayyen karşılık vâçib
olmaz.
Şefî olan .kimseye, şüf'a
ile hükmolunmazdan evvel şüf'a olunan şey satılsa, şüf'a bâtıl olur ve şefî
olan kimsenin ölmesiyle de şüf'a bâtıl olur. Satın alan kimsenin ölmesiyle şüf'a
bâtıl olmaz.
Satan kimse içinde şüf'a
yoktur.. Yahut onun için satılan şeyde de (evde) şüf'a yoktur. Veya şefî olan
kimse,, o satılan evin zararını satın alana tazmin etse yahut satm alman
kimseden o evin satışı yahut icarını pazarlık edip taleb etse, şüf'a bâtıl olur
(Zira müşterinin mülkü sabit olmasına rızadır).
Bir evi vekâlet yoluyla bir
-kimseye satın alan kimseye yahut kendisi için alınan kimseye şüf'a vâcib olur.
Eğer şefî olan kimseye bir
evi meselâ: Bin dirheme satıldı denilse, şefî olan kimsede bu mikdara
satıldığını teslim etse, sonra bin dirhemden aza satıldığı meydana çıksa yahut
kile ile tartı ile veya birbirine yakın
olan adedi şöyle ki, kıymeti bin dirhem olanla veya bin dirhemden daha çok
kıymetle satıldığı meydana çsksa; o teslim eden kimse için şüf'a talep etmek
vardır (Zira kendinden vâki olan teslim, mahalline erişmemiştir).
Eğer o ev bin dirhem
kıymetinde bir eşya ile yahut ksymeti
bin dirhem olan dinarlarla
satıldığı meydana çıksa, o şüf'a yoktur.
Eğer şefî olan kimseye «evi
satmalan falan kimsedir» denilse o da
teslim edip sükut etse, sonra satın alan kimse falandan başka kimse olduğu meydana çıksa o şefî için şüf'a vardır.
Eğer şefı'in iskât ettiği
malum olup lâkin başkasıyla satm aldığı meydana çıksa, bu takdirde şefî olan
kimsenin o başkasının hissesinde şüf'ası vardır.
Eğer şefî olan kimse, şüf'a
ile alacağı evin yarısı satıldığı haberi vâsıl olduğunda tasdik edip sonra
hepsi satıldığını bilse, o şefî olan kimse için şüf'a vardır.
Eğer bir kimse, evini satsa
lâkin şefî olan kimsenin evinin uzunu taralından bir arşın mıkdarını satsa, o
şefî oîan kimse için şüf'a yoktur. (Zira komşuluk kesilmiştir).
;
Eğer bir kimse, bir evden
bir sehim satın aldıktan sonra baki kalanı satın alsa, bu takdirde şüf'a, ancak
yalnız satın aldığı sehimde vardır.
Eğer o evi parası ile satın
alıp ve o para mukabilinde elbise verse, şefî olan kimse o evi muayyen para ile
aîır ve o elbisenin, kıymeti ile almaz (bu da şüf'ayı düşürmede bir
kurtuluşdur)»
Şuf'ayı iskât etmede hiyle
(mahlası serî ve kurtuluş) İnıâm'ı Ebû Yusuf (Rahimehullaha) göre mekruh
değildir ve şüf'a vâcib olmazdan evvel fetva mekruh olmamak üzeredir. (Şüf'a
vâcib olduktan sonra muhalefetsiz mekruhdur). İmâm'i Muhammed'e görç, mekruhdur.
Şefî olan kimse için, bâzı
müşterilerin hissesini alması caizdir.
Ama bâzı satıcıların
hissesini alması caiz değildir.
Komşu için, satılan ve
taksim olunan müşterek olanın] bâzısını alması caizdir ve her ne kadar o
müşterinin hissesi o şefî olan kimsenin yanından başka yerde olursa da.
;
Ticarete me'zun ve borçlu olan köle için, kendi ağası
sattığında şüf'a hakkı vardır. Ve aksinde de vardır, (Yâni, ticarete me'zun ve
borçlu olan kölenin sattığında efendinin de şüf'a hakkı vardır).
Küçük çocuğun babası yahut vâsi olan kimseler, o şefî'in
şûrasını teslim etmesi sahih olur. İmâm'ı Muhammed (Rahimehullan) için kıymeti
ile yahut kıymetinden az olarak satılanda muhalefet vardır. İmâm'ı Muhammed'in
muhalefeti bir rivayette gabni fahişle az olmayandadır.
O (Kısmet) : Müşterek ve
hisseli olanların herbirinîn nasîbi-nî muayyen bir şeyde cemetmektir. (Yâni, her
birinin hissesini ayırd etmektir).
Kısmet, ifraz ve mübadele
üzerine müştemildir.
Mislî (mekîlat, mevzunat)
olanlarda, gâlib ve ekser olan ifraz (ayırdetmek)tir.
Binâenaleyh mekîlat (kile
ile ölçülenler) den yahut başkasından bir şey taksim olunsa, ortak olan kimse,
kendi haz va nasibini o taksim olunan şeyden kendi ortağının gâib olması
hâlinde alır.
Eğer iki ortak olan
kimseler, misli olan şey'i satın alıp taksim etseler bu takdirde her birisi için
kendi hissesini parasının hissesinin kârı ile satmak vardır.
Mübadele: Misli olanlardan
başkasında olması ekseridir.
Binâenaleyh o ortağın birisi
kendi hissesini ortağının gâibli-ğinde alır ve satın alma ile taksimden sonra
hissesini kârla satmaz.
Ve ortak olan kimse, diğer
ortağının talep etmesiyle misli olmayanlarda (Meselâ: Koyun ve deve gibi) cinsi
bir olan şeyden taksim olunmiyanuı üzerine cebrolunur. Cinsi bir olmayanlarda
ortak cebrolunmaz.
Hâkim olan kimse için,
taksimatcı bir kimseyi dikmesi men-düptür. O taksimatcmın rızkı ise, ücretsiz
taksim etmesi için Bey-tülmaldan'dır.
Şayet hâkim, taksimat yapanı
beytüîmaldan ücretsiz olarak taksim etmek için nasbetmezse, taksimciye o ücreti
Hâkim tâyin ve takdir eder (ki, kısmet sahiplerinden alınsın). Ve o Hâkimin
takdir ettiği ücret (İnıânvı Âzam Rahimehullah'a göre), her kısmet sahibinin
adedine göre taksim olunur. İmâmeyne göre, sehim-leri mikdarı üzere tevzi
olunur.
Kile ve tartı ile olanın
taksim ücreti, .eğer ücretleri taksim olunmamış ise imamların ittifakı ile sehim
miktarı üzeredir. Eğer kısmet için olmuş olursa, yukarki meselenin hilaf madır.
Taksimatcimn, âdil, emin ve
taksim işlerini iyi bilir kimseden olması vâcibdir.
Bir şehirde olan insanlar,
aralarmda vâki olan kısmet için bir tek taksimatcı üzerine cebrolunmazlar.
Taksimatçılar, müşterek
olmaları için terk olunmazlar. (Zira ortak olduklarında halka onlardan zarar
hasıl olur).
Bir takım kimselerin
aralarmda kısmet tâyin edilmiş olsa, kendi nefisleriyle Hâkimin emri olmadan
(birbirinin kısmefinden râ-zi oldukları takdirde) taksimleri sahih olur.
Baliğ olmayan küçük çocuğa
taalluk eden kısmeti, velisi olan kimse yahut vâsisi olan kimse taksim eder.
Şayet çocuğun velisi olmazsa, hâkimin emri lâzımdır.
Vârisler, ikrar ve itiraf
ederek «bu akar bize babamızdan kaldı» diye taksimini talep etseler, ölüme ve
veresenin adedi üzere delil getirmedikçe, o akar aralarmda kendi ikrarlariyle
taksim olunmaz. İmâmeyne göre, kendi ikrarlariyle taksim olunur.
Akardan başkasında ise,
kendi ikrarları olduğunda bütün imamların ittifakı ile taksim olunur.
Kısmeti tâlib olan iki
kimse, bir akarı kendi yedlerinde olduğuna delil dikip şâhid dikseler ve onu
taksim etmek isteseler, kendi mülkleri olduğuna delil dikinceye kadar taksim
olunmaz (Zira kendi yedlerinde olduğu kifayet etmez. Öyle ya yer belki
başkasının olabilir).
Eğer vâris olan kimseler,
kendi vereselerinin ölümüne ve veresenin adedine delil getirseler, halbuki akar
kendi yedlerinde olsa ve kendileriyle mirasa dâhil olan bir gâib kimse yahut
bir çocuk olsa o akar olduğu gibi taksim olunur..
Ve Hâkim tarafından o gâib
olan kimsenin yahut çocuğun hissesini almak için, bir vekil ve vâsi nasb
olunur.
Eğer o akarın hepsi veya bir
mikdarı gâib olan kimsenin elinde olsa veya gâib olanın veya çocuğun elinde
olsa, taksim olunmaz.
Keza vâris olan kimselerden
birisi hâzır olsa ve müşteri olan kimseler bir kaç tane olup biri gâib olsa,
taksim olunmaz. (Zira hepsinin hazır olması lâzımdır).
Ve ortakların her birisi
kendi nasibi ile menfaatlandığında içlerinden birisi kısmet talep etse, talebi
ile taksim olunur. (Zira kendi hakkıdır. Ona icabet etmek vâcibdir).
Eğer ortakların hepsi taksim
olunmaktan mutazarrır olsalar, onların hepsinin rızası olmadığı müddet taksim
olunmaz.
Eğer o kısmetten bâzı
ortaklar menfaatlanıp diğer bâzısı men-faatlanmazsa o menfaatlanan kimsenin
talebi ile taksim olunur. Diğer kimsenin talebi ile taksim olunmaz. (Zira
evvelkisi menfaat-lanmakla talebi muteberdir) ve esah olanda budur.
Ticaret eşyaları bir dnsden olduğunda taksim olunur. Şayet
iki cinsden olup bâzıları diğer bâzısının içinde olursa, kısmet taksim olunmaz
(meğer ki rızalaşma ile ola) ve cevherler, hamam, kuyu, değirmen, bir tek elbise
ve iki ev arasındaki duvar taksim olunmaz. Ancak ortakların rızaları ile taksim
olunur
Keza iki ortak arasında
müşterek olan kölede (İmâm'ı Âzam KA.'a göre) taksim olunmaz. İmâmeyn için
muhalefet vardır.
Bir tek Mısır'da (Şehirde)
bulunan evlerde her biri tek başına taksim olunmaz. İmâmeyn dediler ki: Eğer
biri birinin içinde taksim olunması aslah (daha elverişli) ve evla olursa, bu
takdirde taksim caizdir.
Eğer, her bir ev iki şehirde
olursa, İmam'Iarın ittifakı ile her birisi kendi mahallinde tek başına taksim
olunur.
Keza bir ev ile bir köy veya
bir ev ile bir dükkân olsa, her birisi başhbaşına taksim olunur. (Zira cinsi
muhtelifdir).
Ve bir mahallede birçok
odalar olsa veya odalar müteaddit mahallelerde olsa, bazısı diğer bazısının
içinde olmak üzere taksim olunması caizdir.
Ve biri birine bitişik olan odalar, evler gibidir (Yâni,
evlerin hükmündedirler) bir birine uzak olan odalar ise, evlerin hayatları ile
olan durumları gibidir.
Taksim eden kimsenin taksim
edeceği «ıckânı evvelâ bir kâğıda tasvir edip hudutlayıp taksimi sehimler
üzerine tesviye etmesi ve ziraatçı ile arazinin yüzünü ölçüp ziraatı tahmin
etmesi ve binayı kıymetlendirmesi lâzımdır. Ve taksim eden kimse, bir mekân
sahibi olan kimselerin her birinin hissesini ona taalluk eden yolda ve su alacak
yeri ile ifraz (ayırt) etmesi lâzımdır.
Ve taksim eden kimse, taksim
ettiğinde her ferdin nasibini tâyin edip bu evvelkidir, bu ikincidir, bu
üçüncüdür diyerek hepsini sonuna kadar lakaplandırraasi lâzımdır.
Ve taksim eden kimse, o
ortakların isimlerini yazıp aralarında kur'a atıp bırakması lâzımdır.
Binâenaleyh evvelki nasip, ismi evvel çıkanındır, ikinci nasib, ikinci ismi
çıkanın ve üçüncü nasip, üçüncü ismi çıkanındır.
Akarm taksimatında evler
dâhil olmaz, ancak o ortakların rı-zalarıylc dahil olur.
Şu halde eğer kısmet olunan
akar da ortakların birinin hissesi diğerinin, nasibinde bir su yolu yahut
geçilecek h'it yol olsa, halbuki taksim zamanında «bu falan kimsenin olsun»
diye şart da ko-, şulmasa, eğer sarfı mümkün olursa ondan ilk adedine sarf
olunur. Eğer taksimi mümkün olmazsa, (İmamların Icmâ'ı ile) fesholuiıup geri
yenilenmesi gerekir.
Ve taksimin mukabilinde
aşağı taraftan bir s eh i m taksim eder (Zira aşağı taraf m yakın olması hasebi
ile yukarı tarafın menfaat-larından daha çoktur). İmâm'ı Ebû Yusuf Rahmetullâhi
Aleyh'e göre, yüksek yerle aşağı olan yer beraberdir. İmâm'ı Muhammed (R.A.)'a
göre, her ikiside kıymeti ile taksim olunur. Ve fetvada bunun üzerinedir.
Binâanaleyh eğer akar taksim
olunup iki kısmet sahibinin birisi kendi hissesini alıp ikrar ettikden sonra
kendi nasibinin bâzısını yine kendi arkadaşının yedinde olduğunu iddia etse,
tasdik olunmaz. Ancak dâvasına delil ve şâhid diktiği zaman tasdik olunur.
Ve ortaklar arasında vâki
olan dâvada taksim eden iki ortağın şehadetleri kabul olunur. İmâm'ı Muhammed
(Rah. Aley.) için muhalefet vardır.
Eğer o ortaklardan biri
«kendi hıssamı teslim aldım. Sonra ortağım bâzısını aldı» dese, bu ortağa
sorulur, şayet inkâr ederse yemin ettirilir.
Eğer o ortakların biri
hıssasını aldığını ikrar etmezden evvel o dese ki, «bana falan mikdar isabet
etti, lâkin bana teslim olunmadı». Diğer ortakda onu tekzib edip teslim
olunduğunu s'öylese, ikisi de yemin ederler ve aralarında kısmet fesh olunur.
Eğer ortakların birisi,
kısmette aldanmış olduğunu iddia etse, alış verişde sözüne itibar olunmadığı
gibi bu s özü ne d e itibar olunmaz. Ancak kısmet hâkimin hükmü ile ve gabnı
fahişle olduğu zaman fesh olunur.
Eğer ortaklardan bâzısı
nasiblerinden muayyen bir mikdarı-na müstehak olduğu meydana çıksa (İmamların
ittifakı ile) kısmet fesh olunmaz. Belki ortak kendi adaleti ile diğer
ortağının hissesinden almaya rücu eder.
Keza umumî olan akar da
bâzısına müstehak olsa (İmâm'ı Âzam Rah. Aleyh'a göre) taksim olunmaz. İmâmı Ebû
Yusuf'a (Rah. Aleyh)'e göre fesh olunur.
Taksim olunan akarın
hepsinde ortakların her birinin nasibinde taksimi yapılmıyana müstehak olsa,
imamların icma'ı ile kısmet fesh olunur.
Eğer ölen kimsenin üzerine kısmetten sonra malını ihata
eden bir borç meydana çıksa o kısmet nakz olunur (Zira alacakların hakkı
Tereke'ye tealluk eder). Keza borç terekeyi ihata etmezse yine kısmet nakz
olunur (bozulur). Ancak kısmetten sonra o Ölünün borcunu ödeyecek bir şey baki
kalsa, p takdirde nakz olunmaz (Zira nakz olunmaya hacet kalmaz)
Eğer alacaklılar, o ölüyü kendi haklarından ibra etseler
veya vâris olan kimseler o borcu kendi mallarından ödeseler, o kısmet mutlaka
bozulmaz.
Ortak olan kimselerin bir
kısmet üzerine rızalaşmaları caizdir. Ve ortak olan kimse rızalaşmaları için bir
kısmet üzerine cebrolu-nur ki, bir ev olup iki ortağın birisi bâzısında sakin
olup diğer birisi de diğer kısmında sakin olsa yahut biri yukarda diğer birisi
aşağıda sakin olsa, bu şekil üzere kısmet caizdir,
Rızalaşma mekânda olduğu
gibi zamanda da caizdir. Meselâ:
küçük bîr'odada bir ortak bir ay sakin olsa, diğer bir
ortakda bir ay sakin olsa (Caiz olur).
Ye nöbet sahibi için, o
mekânı icara verip kendi nöbet günlerinde ücretini alması da caizdir.
1 Eğer nöbetleşme bir kölede
olursa, iki kölenin biri bu ortağa hizmet eder, bir günde o bir ortağa hizmet
eder.
Eğer nöbetleşme iki kölede
olursa, iki kölenin biri bu ortağa ve o bir kölede diğer ortağa hizmet eder.
Eğer o iki kölede iki
ortaklardan her birisi kendine hizmet
eden kölenin nafakası yine kendine olmak üzere
ittifak etseler, is-tihsânen caizdir. Elbise de işe, muhalefet vardır.
Ve iki ortak olan kimseler,
iki evde şu şekilde nöbetleşmeleri: birisi bu evde sakin olmak, diğeride o evde
sakin olmak üzere anlaşmaları caizdir. Fakat iki ortağın bir hayvanda veya iki
hayvanda nöbetleşmeleri caiz değildir. Ancak ikisi kendi aralarında
rıza-laştılarsa caizdir. İmânı ey n için muhalefet vardır.
Bîr evin veya iki evin
ücretlerinde (yâni, icara verilip ücretlerini almakta) «bu kimse bu evi şu
kimseye şu evi icare vermesi» şeklinde olması caizdir.
Fakat müşterek olan bir
köleyi veya bir hayvanı nöbetleşe icara vermek caiz değildir.
Ve iki köleyi icara vermede
bu ortak bu köleyi ve bu ortak diğer köleyi nöbetleşe icara vermek (İmâm'ı Âzam
Rahmetullahi Aleyh'e göre) caiz değildir, înıâmcyn için muhalefet vardır.
Yukardaki iki köledeki
ihtilaflı hüküm, iki hayvandada aynıdır.
Ve bir ağacm meyvesinde veya
bir koyunun sütünde veya yavrularında nöbetleşmek caiz değildir.
Ve bir köle ile bir evde iki
ortağın nöbetleşe köleyi kullanmak ve evde oturmak caiz olur.
Keza menfaatları muhtelif
olan eşyada da nöbetleşmek caiz olur (Meselâ: bir kısım evlerde oturmak ve bir
kısım yerlerde ziraat etmek gibi).
iki ortak arasmda olan
nöbetleşme, birisinin ölmesiyle yahut ikisinin ölmesiyle bâtıl olmaz.
Eğer iki ortağın birisi kısmet talep etse, nöbetleşmek
bâtıl olur.
O (Zirâi ortaklık), araziden
yetişip çıkan şeyin bazlsı ile ziraat yaptırmaktır (Meselâ: Bir kimse, yerden" hâsıl olan
gelirin üçte
biri ile yahut dörtte biri ile icara vermek veya ortak
olmak şeklindedir)
(İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) o
(Ziraî ortaklık) fasittir. İmâ-meyne göre, caizdir. Fetvada bununla (İmâmeynin
kavilleri ile) dir, (Zira Peygamber S.A.V. Hayber halkına kendi hurmalarını ve
kendi yerlerim hâsıl olan şey'in yarısı ile ortaklığa vermişlerdi).
İmâm'ı Husayri (R.A.) dedi
ki: İmâm'ı Âzam Ebû Hânife (R.A.) bu meseleleri kendi usulü ve kaideleri üzere
teferruatı ile beyan edip tedvin etmedi. Zira insanlar, kendi kavlini alıp amel
etmiyeceklerini bildiği için (öyle beyan etmiştir).
(Ziraî ortaklığa cevaz
verenlere göre ortaklık şartları):
a)
Zirâi ortakhkda arazinin ziraata elverişli ve kabiliyetli olması şarttır. (Zira
ortaklıktan maksad, ziraatın = Hububatın hasıl olmasıdır.)
b)
Ziraî ortaklık yapan kimselerin anlaşmaya ehil kimselerden olmaları şarttır.
(Zira anlaşmada esas ve muteber olan ehil olmalarıdır).
c)
Anlaşma zamanının müddetinin tâyin
edilmiş olması şarttır.
d)
Ortaklardan tohum sahibinin tâyin olunması şarttır (Zira tohum sahibi .tâyin
olunmazsa münazaa meydana gelir).
e)
Ziraat olarak ekilecek tohumun cinsîni beyan etmekte
şarttır.
f)
Diğer birinin (Yâni, ortaklardan tohum sahibi olmayan kimsenin) nasibini (ne
kadar ajacağmı) beyan etmekte şarttır.
ğ) Zirâi
ortakhkda araziyi (tarlayı) sürüp ekecek olan kimseye böş olarak teslim etmekte
şarttır.
h) Araziden
(tarladan) hâsıl olan şeyde (ekin, ot, buğday, arpa ve emsali şeylerde) ortak
olmakta şarttır.
Binâenaleyh eğer iki ortağın
birine bir kaç kile tâyin ve tahsis edilerek şartlanan ziraî ortaklık fâsid
olur. (Zira araziden hiç bîr şey'in bitmemesi de caizdir. Veya o tayin edilen
mikdar kadar bitip fazla olmaması da olabilir).
Veya ırmakdan küçük sularla
ve küçük arklardan sulanan yerler gibi muayyen bir yerden biten şeyin iki
ortakdan birine şart koşuîmasıyla zirâi ortaklık fâsid olur.
Veya iki ortağın birisi araziden çıkan şeyden tohum veya
haraç mikdarım içinden alıp kalanını taksim etmeyi şart koşsa, ziraî ortaklık
fâsid olur (Zira şart koşulan m ik d ardan başka da çıkmaya bilir. Bu takdirde
ortaklardan birisi tamamen mahrum olur)
Veya iki ortağın birine
ekinden çıkan saman şart koşulup diğer birine de çıkan dâne (buğday, arpa ve
emsali dâne) şart koşu-lursa, bu ziraî ortakhkda fasittir. (Zira hâsıl olan
ekine bir âfet isabet edip, dâne telef olup, ancak saman kalabilir. Bu takdirde
de ortaklardan biri mahrum olur).
Veya araziden çıkan hububat iki ortağın aralarında taksim
olunup, hasıl olan samanda tohum sahibinden başka ortağa (yâni, tohumu vermeyen
ortağa) şart koşulsa, ziraî ortaklık fasit olur (Zira ziraî ortaklık şartlarını
iktiza eden hükümlerin hilâfınadır)
Veya ziraî ortaklık yapılan
araziden hasıl olan saman iki ortağın aralarında taksim etmek üzere olup,
yetişen hububat iki ortakdan birine şart koşulsa, ziraî ortaklık fâsid olur.
Eğer o araziden çıkan dâne
iki ortağm aralarında olması ve çıkan saman tohum sahibinin olması şart koşulsa
yahut o çıkan ekinden onda birin (1/10) verilmesi şart koşulsa ziraî ortaklık
sahih olur.
Eğer zirâi ortaklık
anlaşması zamanında o çıkan samana taarruz olunmak ise, iki ortağm aralarında
tohum tasdik olunur. (Zira âdet bu şekilde carî olmuştur). ' Bir
rivayette denildi ki, o saman sahibinindir.
Ekilen ekin
yetişdiğinde*ekini kimsenin, tarladan harman yerine getiren kimsenin, harman
yerinde düven süren kimsenin (Biçerdöver, makina süren, harman maki naşı ve
işçilerinin) ücreti iki ortağın üzerlerine hisseleri itibarı iledir.
Şayet yukardaki zikrolunan
ücretleri ziraî ortaklık anlaşma zamanında âmil (çalışan ve emek sahibi) olan
kimsenin üzerine şart koşulsa, bu şekildeki ziraî ortaklık fasit olur (zira
fasit şartlar vardır).
İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'den rivayet olunmuştur ki, o
zikrolunan (çalışan yapılan) şart sahihdir. Ve hu sözlerin en doğrusudur ve
fetvada bunun üzerinedir
Yukarda zikrolunaıı ücret,
arazi sahibi üzerine şart koşulursa, bu ziraî anlaşmayı bütün imamların ittifak*
ile ifsad edicidir.
Ekin ermezden (yetişip olgunlaşmadan) evvel sulama ve
hıfzetme gibi îazim olan şey (ücretler), şart koşulmasa dahi çalışan kimse
üzerinedir.
1-
Eğer tohum ile arazi iki ortağın birinin, çalışma ile Öküz (motor) diğer ortağın
olsa, ziraî ortaklık sahih olur
2 -
Veya arazi birinin olsa, diğer şeylerde (tohum, öküz, motor ve
çalışmada) diğer ortağın üzerine olsa, ziraî ortaklık sahih olur
3 -
Veya çalışmak birinin olsa, diğer şeylerde (öküz, tohum ve arazi) öbür ortağın
olsa, zirâi ortaklık sahih olur
1 -
Eğer arazi ile öküz (motor, pulluk) birinin olsa, tohum ile çalışma öbürünün
olursa, zirâi ortaklık bâtıldır .
2 - Keza tohum ile öküz (at, motor,
pulluk) ortaklardan birinin olup arazi ile çalışmada diğer ortağın olsa, ziraî
ortaklık bâtıldır
3-
Veya toruum birinin olup diğer şeyler (çalışmak, öküz ve arazi gibi şeyler)
diğer bir ortağın olursa, ziraî ortaklık bâtıl olur
Binâenaleyh ziraî ortaklık
sahih olursa, o ziraattan hâsıl olan şey anlaşmadaki şart üzere taksim olunur.
Şayet araziden hiç bir şey
bitmez ve çıkmazsa, çalışan için bir şey yoktur. (Zira şart, tarladan biten
üzerinedir. Tarlada bir şey olmayınca onunda hiçbir hakkı yoktur).
Bir kimse ziraî anlaşmadan
sonra akdolunan şeyin üzerine devam etmekten imtina etse (Kaçınsa, çekinse), o
şeyi işlemek üzere cebrolunur. Ancak tohum sahibi cebrolunmaz (zira tohum sahibi
hakkında ziraî ortaklık lâzım değildir. Çünkü o adam nasıl olsa tohumu
atmıştır).
Eğer ziraî ortaklık fasit
olursa, o araziden çıkan şey tohum sabibinin olur (Zira kendi mülkünün
geliridir), ve diğer ortak içinde kendi çalışmasının değerini alması vardır ve
eğer tohum çalışan kimsenin ise, arazi sahibi için arazinin ecri mislini (değer
ücretini) alma hakkı vardır.
(İmâm'ı Âzam ve İmâm'ı Ebu
Yusuf R.A.'a göre) taksim olunmada şart koşulan miktarın üzerine ziyade
olunmaz. İmâm'ı Mu-hammed (R.A.) için muhalefet vardır.
Eğer iki ortağın arasında
vaki olan ziraî ortaklık fasit olursa arazi ile öküz (at, motor) iki ortakdan
yalnız birinin olduğunda o arazi ile öküzün ecri misli lâzım olur, sahih, olanda
budur.
Ziraî ortaklık fasit olduğu
vakit halbuki tohum arazi sahibi için olsa, bu takdirde araziden yetişen (biten
ve hasıl olan) şeyin hepsi o arazi sahibi için helâl olur (Zira kendi tohumunun
geliridir).
Eğer tohum çalışan ortak
için olursa, tohumdan fazla olan ve arazinin ücretinden ziyâde olanı tasâdduk
eder (Zira kendi tohumundan hâsıl olmuştur).
Tohum sahibi olan kimse
zirâi ortaklık anlaşmasından çekinmeden ısrar ederse halbuki çalışan kimse de,
o araziyi islâh edip (sürüp) ekin ekmiş olsa, o çalışan kimseye Hâkimin hükmü
cihe-tiyle bir şey yoktur. Dîni cihetten mal sahibi o çalışan kimsenin rızasını
alması lâzımdır.
Ziraî ortaklık, ortaklardan
birinin ölmesiyle bâtıl olur ve zi-zâî ortak icarda olduğu gibi özürler sebebi
ile fesh olunur.
Binâenaleyh tohum sahibi
olan kimse, arazide olan nebatatın bitmesinden evvel'o arazinin satışını iktiza
eden bir borca eda etmek lâzım olsa, zirâi ortaklık fesh olunur. Fakat ekin
bittikten sonra böyle şey zuhur ederse, hâsılat biçilmedikçe ziraî ortaklık
fesholunmaz.
Eğer o araziyi islâh edip
çalışan kimse, ekin ekti ise veya o arazi de olan ırmakları kazıp sularını
akitsa, o çalışan kimseye bir şey yoktur (Zira anladıkları şey yoktur).
Eğer ziraî ortaklık müddeti,
ekinin bitip yetişmesinden evvel tamam olsa, çalışan kimse (emek sahibi kimse)ye
ve kendi o araziden ekin yetîşinceye kadar hissesinin ecri mislini alma hakkı
vardır (alır).
İki ortağın ektikleri ekinin
nafakası, iki ortağın hisseleri mik-darmca biçilip harman yerine getirinceye
kadar iki ortağın üzerinedir. Her hangi birisi diğer ortağın izni olmadan ve
hâkimin izni olmadan infak 'ederse, teberru olarak infak etmiş olur.
Arazi sahibi olan kimse,
arazideki ekin taze iken alması caiz değildir.
Eğer ziraî ortak olan kimse,
arazide olan ekini taze iken almak istese, arazi sahibine denir ki, «Arazi de
olan ekini ikinizin arasında olmak için biç, sök» veya ziraî ortak olan kimseye
denir ki, «Arazi sahibine kendi nasibinin kıymetini yahut arazide olan ekine
nafaka ve masraf et, sonra ziraat eden kimsenin hissesine infak ettiğin şey ile
rûcû et» (Ziraat eden kimse çalışmaktan çekinse, cebrolunmaz).
Eğer arazi sahibi olan kimse
vefat etse, halbuki o arazide olan ekin taze ve ermemiş olsa, bu takdirde âmil
olan kimsenin üzerine o ekin yetişip erinceye kadar hizmet etmek ve amel etmek
vardır.
Eğer çalışan (emek sahibi olan) kimse vefat etse, vârisi
olan kimse de «ben vâris olunan kimse için ekin yetişip biçilinceye kadar
çalışıp hizmet ederim» dese, ona çalışmak vardır. Her ne kadar arazi sahibi
olan kimse o vârisin çalışmasından çekinip kaçınırsa da (yine vâris olan kimse
için çalışmak vardır. Zira arazi sahibine bu hususda zarar yoktur).
O (Musakat), Bir bahçenin ağacım ıslah edib timar eden
kimşeye, ondanf hasıl olan meyvenin bir kısmını verip teslim etmektir.
O (zikroîunan musakat),
hükümde, ihtilaf da ve şartlarda ziraî ortaklık gibidir. Fakat müddet tâyin
etmekte onun gibi değildir. Zira musakat, müddet zikretmeden sahih olur. Ve
musakat evvelce hâsıl olup, çıkan meyvenin üzerine vâki olur.
Yaş olan yoncada musakat
etmek, tohumluk kuru yoncaya kadar vâki olur ve musakat anlaşmasında meyvenin
yetişip çıkmı-yacağı zaman zikrolunsa, musakatı ifsad eder.
Eğer o meyvenin çıkmasına ve
çıkmamasına ihtimâli olan bîr zaman zikrolunsa, musakat caiz olur.
Binâenaleyh eğer zikroîunan
müddetin esnasında meyve çıkıp meydana gelse, anlaşmada şart olduğu üzere
beyinlerinde taksim olunur. Eğer meyve zikroîunan zarardan tehir ederek çıksa,
musakat fasit olur ve çalışan emek sahibi için ecri misil vardır.
Keza yine herhangi bir yerde
musakata fasit olursa, çalışan emek sahibi için ecri misil vardır.
Eğer o musakat olmuş ağaçdan
yahut araziden bir şey bitmezse, o çalışan emek sahibi için bir şey yoktur
(Zira âfetin isabet etmesiyle zail olmuştur).
Hurma ağacında, bağ
çubuğunda ve diğer meyva ağaçlarında, sebzelerde ve patlıcan köklerinde musakat
sahih ve caizdir (Zira her fert ona muhtaçtır).
Binâenaleyh eğer o musakat
vâki olan ağaçda meyve olsa, eğer o ücretinin çalışması ile meyve artarsa,
musakat sahih olur. Şayet meyve ziyâde olmazsa, musakat sahih olmaz.
Keza zirâi ortaklıktaki
hüküm gibi, musakatm hükmü de bir kimse, başka bir kimseye araziye ziraî
ortaklık olarak verse, ve arazide bazı sebze olsa, o sebze icara tutan ve
çalışan kimsenin emeği ile ziyâde olup artsa, ziraî ortaklık sahih olur ve eğer
ziyâde olmazsa sahih olmaz.
Herhangi bir çahşmaki,
meyvenin yetişip olmasından evvel lâzım olsa, ağaçları sulamak, hurma ağaçlarını
ıslâh etmek ve bağı, bahçeyi hıfzetmek gibi, o çalışanın üzerinedir (Zira kendi
amelinden meydana gelmiştir).
Ve herhangi bir amel ki,
meyvenin olgunlaşmasından sonra lâzım olsa, meyvayı kesmek ve hıfzetmek gibi, o
ikisinin üzerinedir.
Eğer meyvenin
olgunlaşmasından sonra lâzım olan amel yalnız çalışan kimse üzerine şart
kılınsa, imamların ittifakı ile musakat fasit olur. Ve musakatın anlaşmasını
yapanların birinin Ölmesiyle musakat bâtıl olur (Zira icar gibidir).
Eğer musakat anlaşması
yapanlardan birinin Ölümünde ağacın meyvası ham olsa yahut müddetin
tamamlaşması zamanında ham olsa, amel eden kimse, yahut ölünün varisi o meyvenin
üzerine olgunlaşıncaya kadar kâim ve mülâzım olur. Velevki defeden kimse arazi
sahibi veya ölünün varisi olup imtina ederse de.
Eğer âmil olan kimse, yahut
varisin âmili (çalışan adamı) o hurmanın meyvesini ham iken kesmek isterse,
diğer biri veya di™ ger kimsenin varisi olan kimse muhayyer olur. İsterlerse
keserler ve aralarında vâki olan şart
üzerine taksim ederler. İsterlerse nifak ederler. İsterlerse çalışanın
nasibinin kıymetini verirler. İsterlerse ziraî ortaklıkta olduğu gibi meyvenin
üzerine rucû ederler.
müsakat, (icarda fesh olunmadığı gibi) özrü şer'i olmadığı
müddetçe fesh olunmaz. Ve çalışan kimse, hastalanıp müsakat çalışmasından âciz
olması özürdür
Keza çalışan kimsenin,
meyveyi yahut yaprağı çalınmasından korkulursa hırsız olması özürdür.
Eğer bir kimse, geniş bir araziyi malum bir müddete kadar
araziyi ihya edip içine bir kısım ağaç diken kimseye verip teslim etse ve o
verilen arazi içinde hâsıl olan ağaç ikisinin arasında olmak şartı ile sahih
olmaz (Zira istikbaldaki şey yoktur. Yok olan üzerindeki şart ise, bâtıldır).
Ağaç dikilip hâsıl olup mevcut olduktan sonra arazi sahibi olan kimsenindir.
(Zira kendi arazisinde rızası ile hâsıl olmuştur). Ve o ağacı diken kimse için
diktiği ağacın kıymeti ile kendi amelinin ücretini almak hakkı vardır.
Zebîhâ: Hayvandan boğazlanan
(kesilen) şey'in ismidir. Zebh'i ger'i: İki şah damarları (yemek borusu, nefes
borusu ve şah damarları ile. beraber) kesmektir.
Müslümanin ve ehli kitabın (ilâhî bir kitaba inanan
kimselerin) boğazladığı hayvan helâldir. Gerek o ehli kitab zimmî olsun,
gerekse harbî olsun
Boğazlayan (kesen) kimse,
gerek kadın olsun, gerek çocuk ve gerekse deli olsun boğazladıkları helâl ve
caizdir. Yalnız çocuk ile
delinin besmele ile kesildiğinde helâl olabileceğini ve
kesme şartlarını bilmesi şarttır
Boğazlayan kimse, gerek
dilsiz olsun ve gerekse sünnetsiz olsun boğazladıkları yine helâl ve caizdir.
Vesenî olanın (putperest olanın), mecusi olanın (ateşperest
olanın) ve mürted olan (dininden irtidat eden) kimselerin, boğazlaması, helâl
değildir. (Zira bunların muayyen bir milleti yoktur)
Besmeleyi kasden terk eden kimsenin (ister müslüman olsun,
ister ehli kitab olsun) boğazlaması, helâl değildir. Besmeleyi sehven ve
unutarak terk ederse, kestiği hayvan helâl olur (eti yenir)
Keseceği zaman, Hak Teâlamn
ismiyle başkasının ismini âtıf-siz mevsul olarak (arkasına uluyarak) söylemek
mekruhtur. (Bis-millâhi*MuhammedürrasülulIâh gibi).
Hayvanı boğazlayan kimse,
«Bismillâhi Allahümme tekabbel minfülânın-Alîah C.C.'ın ismi şerifi ile
başlıyorum. Ey Allahim C.C. falanın namı hesabına bu kurbanı kabul et» derse,
boğazlama mekruh olur. (Zira besmelede müşareket = ortaklık vardır).
Boğazlayan kasab «Allahümme
tekabbel» sözünü hayvanı yatırmadan önce veya besmeleden önce veyahutta hayvanı
kesdikten sonra söylese, mekruh olmaz.
Boğazlayan kimse, keseceği
zamanda «Bismîllâhi ve fülânin» «Allahın (C.C.) ve fülânm ismiyle başlıyorum»
deyip, falan lafzını esre okumakla lafzatullaha atfetse, (şerik.koşmak olduğu
için) kestiği hayvanın etini yemek haram olur.
Hayvanı boğazlayan kasap, bir koyunu yatırsa ve besmele
çekse ve o besmele ile başka bir koyun kesse, o kestiği hayvan haram olur. (Zira
besmele evvelki koyunun üzerine çekilmiştir).
Yatırdığı koyunun yanında
hazır bulunup besmele çektiği bıçaktan başka bir bıçakla kesse, (âletin
ihtilâfına itibar olmadığından) kestiği hayvanın eti helâl olur.
Bir kimse, bir oku (kurşunu,
mermiyi, silâhı ve emsali şeyi) besmele çekerek bir ava atsa ve o okda besmele
çektiği avdan başkasına isabet etse, o avın eti yenir. (Zira muteber olan o oku
atacağında besmele çekmektir).
Fakat, atacağı okla besmele
çekerde, başka birine atarsa, o av yenmez. (Zira besmele çektiği ok isabet
etmemiştir).
Talimli köpeği ava göndermek, (besmele hususunda) oku*
atmak gibidir
Boğazlanan hayvanın üzerine besmele çekmekte şart olan (duâ
v.s. den hâli olarak) zikri hâlistir
Avcı olan kimse,
«Allahümmağf irli - Ey Allah C.C! beni mağfiret et» deyip, (okunu ve silâhını)
atsa, o av helâl olmaz, (zira duâ etmiştir. Zikri hâlis değildir).
Fakat, «Elhamdülillah ve
Sübhânallah» demekle hayvanın eti helâl olur. (Zira zikri hâlistir).
Kasap (veya avcı) aksırsada,
bu aksırığına karşılık «Elhamdülillah» deyip, hayvanı boğazlasa veya (ava okunu
atsa, bu takdirde) o hayvanların etini yemek helâl olmaz.
Deveyi boğazlamada sünnet
olan: Nahır (hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarlarım kesmek )dir.
Sığır ve koyunu (keçiyi)
boğazlamada sünnet olan: Zebh (hayvanın nefes borusunu yemek ve içmek borusunu
ve bunların arasında bulunan iki şahdamarını kesmek suretiyle yapılan
boğazlama) dır.
Bu zikrolunan suretin aksi
yâni: Deveyi» Zebh» edip, sığır ile koyunu «Nahr» etmek mekruhtur. Fakat (maksut
olan kan akıtmak hâsıl olduğundan, kerâhatle beraber) helâl olur.
Zebhi şer'i (ki yâni,
hayvanın şer'i kesimi), boğaz ile göğüsün başlangıcı arasındaki bulunan yerdir
ki, gerek boğazın yukarısında, gerek ortasında, en aşağısında olsun.
Bir rivayette denildi ki,
boğazın yukarısında olan ukdenin (düğümün - boğumun) üzerinden boğazlamak caiz
değildir.
Boğazlamada kesilen damarlar
dörttür: 1 — Hulkum (Nefes borusu), 2 — Merî (Yemek ve içmek borusu), 3 — Ve 4 —
Vedeç ki boğazda bulunan şahdamarları (boğazın iki tarafındaki kan borularadır.
Yukarda zikredilen dört
damardan üçünün kesilmesi (herhangisi olursa olsun İmâm'ı Âzam R.A.)'a göre
kâfidir.
İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e
göre: bu dört şeyden herbirinin ekserisi kesilmiş bulunması lâzımdır. Bu (îmâm'ı
Muhammed'in sözü), İmâm'ı Âzam (R.A.)'dan bir rivayettir.
İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)Ja
göre ise, nefes borusu ile yemek borusu ve o iki şahdamarm birini kesmek
lâzımdır.
Denildi ki boğazlamak hususunda, damarlarını kesip
kanlarını akıtarak hükmü icra eder, herhangi bir âlet ile yapılması câîz ve
şahindir. Gerek o âlet kenarı keskin taş, gerek keskin kamış, gerekse
(yerlerinden sökülmüş olan) diş ve tırnak olsun. (Şu kadar var ki, bu âlet
hayvana zahmet vermeyecek bir halde keskin olmalıdır.) Fakat, diş ve tırnak
sökülmemiş (yerinde bağlı) olursa (hakkında neh'i vârid olduğu cihetten) caiz ve
sahih olmaz
Hayvanı boğazlıyacak olan kimsenin, hayvanı yatırmadan Önce
bıçağını bile yapması (keskinle tmesi) raenduptur. Hayvanıj yatırdıktan sonra
bıçağı keskinletmek mekruhtur
Kesilerek hayvanı mezbahaya
kadar ayağmdan sürüyüp çekmekte mekruhtur. (Zira hayvana eziyettir).
Bıçağı birden hayvanın
boynunda bulunan iliğe saplamak, hayvanın kafasını soğumadan kesip derisini
yüzmek ve hayvanm boynunun altından değilde, üstünden kesmekde mekruhtur.
(Çünkü bu hareketlerin hepsi hayvana karşı eza ve cefadır).
Kafadan (enseden) boğazlanan
hayvan, eğer damarları keşi» linceye kadar sağ kalırsa yenmesi helâl olur. Şayet
sağ kalmazsa helâl olmaz.
Aslında vahşi olup-sonra
ünsiyet peyda eden (evcilleşen) hayvanm boğazlanması lâzımdır (evde
beslenen.geyik gibi).
Aslında ehli olup sonra vahşileşen (deve ve koyun gibi)
hayvanın elde edilmesi müşkül bulunca veya kuyuya düşüpte boğazlanması mümkün
olmazsa, cerh (yaralamak) suretiyle (meselâ, kurşun ile yarahyarak) öldürülmesi
caiz olur
Hayvanın karnında olan yavru
anasının hoğazlanmasıyle helâl olmaz. Gerek yavrunun kılı bitsin gerek
bitmesin.
îmâmeyn (R.A.) dediler ki, Hilkati (bütün azalan) tamam
oldu ise, etini yemek helâl olur. Azaları tamamlanmadı ise, helâl olmaz
Azı dişi bulunan (yırtıcı ve et yiyici) her hayvanın veya
yırtıcı tırnağı olan her kuşun veya yırtıcı hayvanın etini yemek haramdır.
Velevki haram olan yırtıcı hayvan sırtlan ve tilki ise de haramdır. (Zira
bunların da kurt gibi dişleri vardır). Ev himarları (ev merkepleri) ve
katırları, fil, yaban keleri, yaban faresi, gelincik, eşek arısı, kaplumbağa ve
diğer yerde yetişen haşarat (yılan, akreb, böcek ve bunlara benzer şeylerin) eti
haramdır. (Zira bu hayvanlar diğer hayvanlar gibi habâistendir)
Alaca karga, büyük kuzgun,
akbaba kuşu (kartal) ve saka kuşunun yenmesi mekruhtur. (Zira bunlar tırnaklıdır
ve jcîfe yerler).
Atların yenmesi sahih
kavilde (îmâm'ı Azam R.A.'a göre) tahrimen mekruhtur. (Zira cihad âletidir).
İmâmeyn (R.A.)a'ya göre ise,
atın yenmesi mekruh değildir. (Zira Pyegamber S.A.V. efendimiz Hayber'de ehlî
olan Merkebi nehyedip, atların yenmesine müsaade etmiştir).
Kuşlardan saksağan ve ekin yiyen kuzgun (kara karga) ve
tavşanın yenmesi helâl olur
Su hayvanlarından balıkdan başkası yenilmez. Balık bütün
çeşitleri ile suvan ve yılanbahğı gibilerde beraber yenilir
Su içinde ölüp, sırt üstü su
üzerine çıkan balık yenmez.
Su içinde olan balık çok
sıcak veya çok soğuk sebebiyle ölse, onda iki rivayet vardır. Bir rivayette
yenmesi helâldir ve diğer bir rivayette ise haramdır.
Balıkla
çekirgenin boğazlanmadan yenmesi helâldir.
«iki ölünün ki, balıkla çekirgenin yenmesi helâldir» diye vârid oi-muştur).
Bir kimse, hayatı bilinmiyen
(yani ölü veya diri olduğu anlaşılmayan) bir koyunu kesse, kestikten sonrada
koyun hareket etse veya o koyundan dirisinden çıkan kan gibi kan çıksa, yenmesi
helâl olur.
Eğer ki hareket etmeyip, kanıda diri kani gibi akmazsa,
yenmesi helâl olmaz. Eğer keserken diri olduğu bilinse, mutlaka (gerek hareket
etsin, gerek etmesin, gerek diri kanı gibi kan aksın, gerekse akmasın) eti
helâl olur
Kurban gününde, (esah olan kavilde kurban kesmek) vâcıbtir.
İmâmı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, sünnettir
Denildi ki, İmâm'ı Ebû Yusuf
(R.A.)'in bu kavli, İmâm'ı hammed ile İmâm'ı Ebû Yusuf (RA.)'in (Yâni
İmâmeyn'in) villeridir.
Kurban, ancak, hür,
müslüman, mukim ve zengin olan kimse
üzerine kendi nefsinden Ötürü vâcıb olur .
Zengin kimsdnin
müslüman olan çocuğuna kurban kesmesi vâcib değildir.
(Köle, müsafir ve kâfirler üzerine de kurban vâcib oîmaz) .
Bir rivayette denildi ki,
mükellef olmayan çocuğa kurban vâ-cibdir.
— Ve yine denildi ki, çocuk
için babası veya vâsisi olan kimse, çocuğun mahndan kurbanını keser.
İmâra'i Muhammed (R.A.)'e göre ise, baba kendi malından
çocuk için keser. Çocuk için kurban kesildiği takdirde o etten mümkün olan
miktarı yiyip, geri kalanını babası veya velisi olan kimse, elbise gibi aynın
istifade edecekleri bir şey ile mübadele eder (değiştirir)
Kurbanda kâfi olan miktar:
Bir koyun, veya bir deve veya devenin yedi de biri (İ/7) sidir. (Meselâ bîr
kimse, altı kişi ile bir sığırda yahut bir devede ortaklaşarak kurban kesmeleri
gibi kî, bu) yedi oriakdan her birisi hür ve müslüman olup, kendi hissesini hak
rızası için kurban kesecek olmalı ve yedi ortağın her birinin hıssa-5i yedide
birinden noksan olmamalıdır.
Yedi ortakdan biri hıssasmı
et almak istese veya yedi ortak-dan biri kâfir olsa veya hıssası yedi de birden
(1/7 den) az olsa, o kurban hiç birinden caiz olmaz.
Bir deve veya bir sığırda
yedi ortakdan aşağı iştirak etmek caizdir. İki kişinin kesmesi bile caizdir.
(Yedi caiz olunca az olanda evlâ bittariktir Sekiz kişi olsalar, hakkında nas
olmadığı için caiz olmaz).
Yedi kişi ortaklaşarak bir
deve veya bir sığır kurban kesseler, etini tartı ile taksimat yapmalıdırlar.
Tahminen taksim etmemelidirler. Yalnız ayaklarını veya derisini etiyle karış t
ir sal ar tahmini taksim Sfcâiz ve muteber olur (bey, alışverişte muteber olduğu
gibi). '
Bir kimse, kurban niyyetiyle
bir deve satın alsa, sonra altı kişi daha ortak olsalar, istihsânen caiz olur.
(Ve kıyas; caiz olmamaktır. Zira evvelâ tekarrub için satın alınmış
idi, sonra satılsa caiz değildir).
Deve ve sığırda ortak
olunmak iktiza ederse, satın alınmadan
ortağa girmek daha sevimlidir
Kurban kesmenin vâcib
olmasının ilk vakti: Kurban Bayramı gününün şafağından sonradır. Fakat şehirde
ve bayram namazı kılınan yerlerde ise, bayram namazından evvel kesilmez.
Kurban kesmenin vâcib
olmasının son vakti ise, Kurban Bayramının üçüncü gününün gurubundan (güneş
batmasından) evveldir.
.
Fakir ile zengin hakkında,
doğum ve ölüm hususunda kurban kesilecek günün son vakti itibar olunur. (Meselâ:
bir kimse, Kurban Bayramının evvelinde fakir olsa, kurban vâcib olmaz.
Ve iki kimse Kurban Bayramının evvelinde
fakir olup sonunda zengin olsa, kurban vâcib olur)
Bir kimse, Kurban Bayramının
son gününde doğsa (çocuğa kurban vâcibliğini beyan edenlere göre vâcib olur,
fakat sori günde ölse vâcib olmaz.)
Kurban kesmek hususunda,
Kurban Bayra'mınm ilk gününde kurban kesmek, ortasında ve son gününde kesmekten
evlâdır.
Kurbanı gece vaktinde kesmek
mekruhtur (caizdir, fakat gece vakti kesme hususunda hata edilebileceğinden
mekruhtur).
Kurban kesmenin vakti geçip,
kurbanda kesilmemiş olsa, nezir olunmuş hayvanın kendisini diri olarak tesadduk
vâcib olur.
Fakirin kurban için satın
aldığı hayvanda böyledir. (Yâni, hayvanı diri olarak ta s ad d uk eder. Zira
fakire, kurban satın almakla vâcib olmuştur).
Zengin olan kimse ise, o kurbanlık hayvanın kıymetini
tasad-duk eder, gerek satın almış olsun gerekse olmasın. (Zira zengine mücerret
nezir ile vâcib olur)
Kurbanlıkta koyun nevinden
kâfi olan (altı ayını tamamlamış yedinci aya girmiş ve bir yaşındaki gibi olan
kuzudur) koyundan ve keçiden olan senî şudur (ki, bir seneyi doldurup ikinci
seneye girmiş olan hayvanthr.) Sığır, iki
seüeyi doldurup üçüncü seneye dâhâî olmalı, devede ise, beş senesi bitmiş olup,
altıncı seneye dâ-hîl olmalıdır. Ve bu yaşlardan yukarı olan diğer hayvanların
hepsinden kurban kâfidir.
Kurbanlık hayvanın boynuzsuz
(kabak) olmasında, burma bir halde bulunmasında, deli olmasında, uyuzlu olup,
yağlı olmasında (beis yoktur. Yâni, bu ayıplar kendisinde bulunan hayvanları
kurban etmek) caizdir.
Fakat, iki gözü veya bir gözü kör olan, kemikleri içinde
iliği kalmamış zayıf olan, aksak olup ayağını yere basıp —kesileceği yere kadar
gidemiyecek halde topal olan, Ön veya arka ayağı kesik olan, gözünün ekserisi
arızalanmış veya kulağının ekserisi kesilmiş olan, veya kuyruk veya kalçasının
kaba etlerinin ekserisi yok oîan hayvanı kurban etmek caiz değildir
Bu zikrolunan azanın yarısı
helak olmada, (yok olmada) iki rivayet vardır. Bir rivayette caiz, diğer bir
rivayette ise caiz değildir.
Bu azanın yarısından azı
helak olsa (kurban yapılması) caiz olur.
Bir rivayette denildi ki,
azanın üçte birinden çoğu helak olursa, kurban yapılması caiz değildir.
Kurbanın kesilmesi ânında
izdırap ve hareketi sebebiyle ayıplanmış olması (istihsanen) zarar vermez.
Bir deve veya bir sığır da
ortak olan yedi kişiden biri ölse ve ölen adamın vârisi, diğer altı ortağa «siz
bu hayvanı kendiniz ve Ölen kimse nâmına kesiniz» dese, hepsinin nâmına
kesilmesi sahih olur.
Bir bedene (deve veya sığır)
kurban, haccı temettü ve hacci kıran için kesilse (yâni, üç adam bir deve veya
sığırı birisi kurban, diğeri temettü kurbanı ve diğer biri de kıran kurbanı
olarak kesseler) yine hepsinin nâmı hesabına kesilen bu kurban sahih olur.
Kurban sahibi, kestiği
kurbanın etinden yer, zengin ve fakirden istediği kimseye de yedirir.
Tasaddûk ettiği miktar,
kurbanın üçte birinden eksik olmaması ve kurban etinin bir kısmını da ehli
iyâlinin nafakasının genişlemesi için alıkoymak mendüptiir.
Kurban sahibi, eğer kesmeyi
güzel yapabiliyorsa, kurbanını kendi eliyle kesmesi mendüptür. Şayet kesmeyi iyi
yapamazsa, başka birine kesmesini emreder ve kendisi de başında bulunur.
Kurbanı kitabî olan zimmînin kesmesi mekruhtur, caizdir)
Kurbanın derisini tasadduk eder veya o deriyi dağarcık,
veya mest veyahutta kürk gibi evde kullanılacak bir âlet yapılır veya o deri
ile evde kullanılıp helak olmıyacak bir şey satın alır. Meselâ: Kalbur ve bıçak
gibi, fakat, sirke, pekmez ve yoğurt gibi helak olacak ve bozulacak şeylerin
satın alınması için verilmez
Kurbanın eti ile veya derisi
ile helak olacak bir şeyi değişse, et veya deriden aldığı parayı tasadduk eder.
Bir kimse, başka bîr şahsın
kurbanını müsaadesi olmadan kes-se, (istihsanen) caiz olur. (Fakat kıyasta caiz
değildir).
İki kimse yanlışlıkla bir birinin kurbanını kesecek
olsalar, herkesin kestiği hayvan, sahibinin kurbanı olmak üzere câte oluv
ve bir birine bir şey borçlu olmazlar. Sonra birbirleriyle helâlla-şırlar. Eğer
bu iki kimse rıza gostermeyip cimrilik ederek («Benim kurbanım seninkinden.
büyüktü veya parası fazla idi» gibi itirazlarla) münazaa etseler, her biri
diğerine ait kurban etinin kıymetini tazmin eder ve bu halde öbüründen aldığı
bu kıymeti de tesad-duk eder.
Gasb olunan koyunu, kurban kesmek sahihdir. Fakat
emaneten" konan koyunu kurban kesmek sahih değildir. (Evvelkinde sahih olubda
ikincide sahih olmamasının sebebi: Gasbolunan şeyde mülkiyet, gasb edildiği
vakitten itibaren sabit olmuştur. Fakat emaneten konanda kesmekle gasb olur).
Binâenaleyh herhangisini keserse, tazmin eder.
Mekruh olan şey (İmâm'i Âzam
ile İtnâm'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre) harama çok yakındır.
İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, mekruh olan her şey
haramdır. Ve İmâm'ı Muhammed (R.A.) mekruh hakkında kafi nas bulmadığı için
haram lafzı ile teleffuz etmedi (yâni mekruh hakkında haram lafzını söylemedi)
Yemek, dört kısma ayrılır.
Birincisi; farzdır, yemekte
farz olan miktar ölmeyecek kadar
yemektir. (Zira vucüdün bekası, yemek-gıda iledir. Bir
kimse, yemeyi ve içmeyi terk etse ve bu sebepten ölse asilik etmiş olur. Zira
nefsini tehlikeye atmış olur. Bu ise Kur'an'ı Kerîm ile men edilmiştir)
İkincisi menduptur. Yemekte
mendup olan miktar: farz miktarından ziyâde olup, namazı ayakta iken kılmak
mümkün olması ve orucunu kolaylıkla tutabilmesi için yenen miktardır.
Üçüncüsü; mubahdır. Yemekte
mubah olan miktar: doymaktan ziyâde yemektir ki, bununla kuvvetlenmek gayesi
var. (Bunda ecir var ve zarar yoktur).
Dördüncüsü ise, haramdır.
Yemekte haram olan miktar ise, doymaktan ziyâde bedenin kuvvetlenmesini
kasdederek yemektir. (Zira bunda hem taamı zayi etmek var ve hem de bu kadar çok
yemek vucüda zarardır). Meğer ki doymaktan ziyâde yemek, oruca kuvvet bulmak
için olsun veya yanındaki müsafirin çekinmemesi için yesin yine bu takdirde beis
yoktur. Lâkin aklen ve şer'an mez-mum olan fiillerdendir.
Gıdayı terk etmekle ve az yemekle ibâdet etmekten âciz ve
za'if düşürecek şekilde riyazet (perhiz) yapmak caiz değildir. (Zira ibâdeti
terk etmek caiz olmadığı gibi, ona sebep olan şeyde caiz değildir)
Bir kimse, açlık zamanında meyte (ölü hayvan eti) yemeden
imtina edip (çekinip kalsa, veya oruçlu olup, ölümüne sevk edinceye kadar bir
şey yemese) günah işlemiş olur. (Zira kendi nefsini telef etmiştir)
Fakat, hasta olupta ilâç kullanmaktan imtina ve tehallû
mekle (çekinip vazgeçmekle) Ölse, yukarıdaki meselenin hiîâ dır, yâni günah
işlemiş olmaz, zira ilacın ona şifa verici olduğı sin olarak malum değildir
Çeşitli meyvelerle yemiş
yemekte beis yoktur. Fakat böyle çeşitli meyveleri, yemiş yemeyi terk etmek
efdaldır. (Derecesi noksanlaşmamak içindir). Bir kaç çeşit yemek hazırlatmak
israftır.
Sofra üzerine ihtiyaç
miktarından fazla ekmek koymak da israftır.
Parmaklarım ve bıçağı ekmeğe
silmek mekruhtur, (ancak sildikten sonra yerse mekruh değildir) ve tuzkabını
ekmek üzerine koymakda mekruhtur. Zira bu fiilde ekmeğe ihanet vardır. Bİz ise,
ekmeğe ikram ile memuruz.)
Taam yemenin sünneti:
Evvelinde
«Bismillâhirrahmanirrâhim» ve sonunda «Elhamdülillah» demek, yemekden evvel ve
sonra ellerini yıkamaktır.
Yemekten evvel ellerini
yıkamağa gençlerle başlanmalı (yâni gençler daha evvel yıkamalı) yemekden sonra
ise, ihtiyarlarla başlanmalı (ihtiyarlar evvel yıkamalıdırlar).
Dişi merkebin sütünü yemek
helâl değildir. (Zira etten mütevellit - meydana gelicidir. Bu takdirde etin
hükmünü süt almış olur ve kısrağın sütü İmâm'ı Âzam R.A.'e göre eti gibi
mekruhtur.)
Devenin bevli (idrarı İmâm'ı
Âzam' agöre) helâl değildir. (îmâm'ı Ehû Yusuf R.A.'a göre ise, tedavi için
kullanılması helâldir. Hadîsi. İrniyyin ile temessük etmiştir.)
Altın veya gümüş kap
kullanmak, erkek veya kadın için helâl değildir.
Akîk (siyah kıymetli bir taş Hindistan'dan gelir ve Yemen
diyarında olur), billur, zücâc (cam ve sırça) ve kalaydan yapılmış kapları
kullanmak helâldir.
Kesbiin (kazancın) en
efdalı, cihad (cenk) tir. (Zira cihat da
kazanç ile dîni aziz kılmayı cem etmek fiili vardır.)
Cihaddan sonra kazancın efdalı ticaret, bundan sonra ziraatçılık yapmak, bundan
sonra ise san'atlardir.
Kazançtan bir kısmı
farzdırki, bu farz olan kazanç, kendi nefsine, ehlü iyâline ve borcunu ödemeğe
kifayet edecek miktardır.
Kazancdan bir kısmı
müstehaptır ki, bu kesb kifayet miktarı üzerine ziyâde olan miktardır. O ziyâde
ile fakire yardım etmek veya akrabai teallükâtına yardım etmek için olan ziyâde
kazanca çalışmak müstehaptır.
Kazancdan bir kısmı mubahtır
ki, mubah olan kazanç zînet izharı ve nîmetlenmek (yâni giyinmek ve yiyip
içmek) için kazanılan ziyâdeliktir.
Kazancdan bir kısmı mubahtır
ki, bu mubah olan kazanç zînet izharı ve nîmetlenmek (yâni giyinmek ve yiyip
içmek) için kazanılan ziyâdeliktir.
Kazancdan bir kısmı da
haramdır ki, bu haram olan kazanç ise, böbürlenmek ve kibirlenmek için topladığı
malın kazancıdır. O kazanç helâlden olsa dahi, (zikrolunan şeyler için
topladığından dolayı haramdır).
Kazandığı maldan israfsız ve noksansız nefsine ve ehli
iyâline infâk eder (harcar)
Çalışıp kazanç yapma kudreti
olan kimseye, (dilenmeden helâlinden) kazanç yapmak lâzım (farz) dır.
Eğer ki çalışıp kazanmaktan
âciz olursa, o kimseye dilencilik yapmak lâzımdır. (Zira dilencilikte kazancın
bir nevidir. Fakat kazançtan âciz olmadığı takdirde dilencilik helâl olmaz).
Kazanç yapmağa
kudreti olmadığı halde dilenciliği bırakıpölse, günahkâr olur.
(Zira nefsini tehlikeye atmıştır. Böyle yerde dilenmek zillet değildir).
Eğer ki dilencilikten de
âciz olursa, bunun dilencilikten âciz olduğunu bilen kimse üzerine o kimseyi
doyurmak farzı ayındır veya yedirmeğe kudreti yoksa, yardım edecek başka bir
kimseye delâlet etmesi farzdır. (Eğer ahvâline vâkıf olduktan sonra kudreti var
iken kendisi yardım etmese veya kendisinin kudreti olmayıp, başkasına da
delâlet etmezse, dilenmekten âciz olan kimse de açlıktan ölse, günahta ortak
olur).
Mescitte dilenmeler, (tahrimen) mekruh olur. Denildi ki,
dilenci insanların boyunlarına basarak geçmezse ve namaz kılarken önlerini
kesmezse mekruh değildir. (Ve muhtar olan da budur)
Zâlim olan ümerânın
(âmirlerin) hediyesinin kabulü caiz değildir, (Zira galip olan ihtimal,
mallarının haram olmasıdır). Meğer ki malının ekserisi helâldan olduğu malum
olsun. (Meselâ: Ticaret ehli ve ziraatçı olmalı ve topladığı mâlinin ekserisi,
bu nevi kazançtan olursa, hediyesini kabul etmekte beis yoktur).
Köyde bulunan bir evi
(mecûsiler için) ateş evi veya (Yahudiler için) kenise (havra) ve (nasaralar
için) bî'â (kilise) yapmaları için icara vermek veya o evde şarap satılmak için
icara vermek (İmâm'i Azam'a göre) mekruh değildir. İmâmeyne göre ise, mekruh
olur. (Zira mâsiyet icara tutanın fiilindedir ve muhtar olan kavil de budur).
Fakat, şehirde bulunan bir
evi yukarda bahsedildiği üzere icara vermek, icmâen mekruhdur.
Şehirde mekruh olduğu gibi,
Ehli İslâm galip olan köyde dahi mekruhtur.
Bir kimse, ücret ile bir
zimminin şarabını götürse, (İmâm'ı
Âzam R.A.'a göre) o ücret
hamala temizdir
İmâmeyne jgöre ise, mekruhtur. (Zira kötülüğe yardımdır).
Me'zun olan kölenin
hediyesini kabul etmefcv dâvetine icabet etmek ve binit hayvanım ariyet olarak
almakta beis yoktur. Mfe'zun olan kölenin
tam takım olan elbisesini, altın ve gümüşten olan diyesini kabul etmek
mekruhtur.
Muamelatta (alışverişte) bir
adamın sözü makbul olur. levki o, fert kadın veya köle veya fâsık veya kâfir
olsun.
«Şereytüllâhnıe min müslîmîn
ev kitâbiyyin — Müslüman ve* ya kitabi— Yahudi veya Hıristiyandan et satın
aldım» sözü gibi: ki, bu takdirde ferdin sözüyle helâl olur. Fakat mecûsi
sözüyle haram olur.
Kölenin, cariyenin ve
sabinin sözü hediye ve izinde kabul olunur. (Meselâ: köle, câriye ve sabiden
her biri hediye getirip «falan kimse size göndermiştir» dese, hediyenin kabulü
helâl olur).
Diyâneten (dîni bakımdan
hüküm vermede), âdil (doğru, güvenilir) bir şahs olması şart kılındı, suyun
necisliğinden haber gibi.
Eğer suyun necis olduğunu
adaletli bir Müslüman —kadın veya köle de olsa— haber verse, o kimse ab dost
almayıp teyemmüm eder.
Eğer haber eden kadın, fâsık veya hâli kapalı
(bilinmiyecek) olursa, (suyun necisliğini) araştırır. Bundan sonra da zannı
galip ile) amel eder. Eğer haber veren kimsenin sözünde doğru olduğuna zannı
galibi olursa, teyemmüm eder. Eğer zannı galibi yalan söylediğine ise, teyemmüm
etmez. Yalan tarafını tercih ettiği için Ab-dest alır. Eğer necistir denilen
suyu dökse, haber verenin doğruluğuna zannı kâlibi bulunduğunda o kimse
teyemmüm eder. Eğer suyu dökmeyib, haber verenin yalancı olduğuna zannı galibi
bulunduğu zamanda ise, o sudan abdest alır ve teyemmüm eder, ihtiyat olan da
budur. (Hülâsa-i kelâm, doğruluk ve yalancılıkdan hangi taraf gâlib olursa
onunla amel edilir).
Elbise Gîyinme Faslı
a)
Kisveden (giyinmekten) bir kısmı farz olur.
Farz olan kisve miktarı: (Erkek ve kadın) avret mahallini
örtecek sıcak ve soğuktan gelecek olan (her çeşit) zararı def edecek miktarda
giyilen elbisedir
Giyinmekte evlâ olan
elbisenin pamuk veya ketenden olan, bunların en iyisi ile en kötüsü arasında
bulunandır.
b)
Giyinmekten bir kısmı müstehap olur.
Müstehap olan giyinmek: (Avret yerini kapatıp, sıcak ve
soğuktan koruduktan sonra) zinet için alınan ve hakteâlânın nimetini (giyerek
üzerinde) izhar etmek için giyilen elbisedir
c)
Giyinmekten bir kısmı mubah olur.
Mubah olan giyinmek: Cuma, bayram v e insanların
toplanacağı yerlerde (düğün, konferans ve emsali yerlerde) zinet-için alınıp
giyilen elbisedir
d)
Giyinmekten bir kısmı mekruh olur.
Mekruh olan giyinmek: Tekebbür (kibirlenmek, başkalarına
gösteriş ve çalım satmak) için giyilen elbisedir
Beyaz ve siyah elbise giymek
müstehaptir. Kırmızı ve usfür
ile boyanmış elbise giymek
ise, mekruh olur. (Zira Peygamberimiz S.A.V. nehyetmişlerdir)
Sünnet olan; sangın (tülhentin) bir tarafını bir karış
miktarı iki omuz arasına salıvermektir. Denildi ki, sarığın bir tarafım arkanın
ortasına kadar salıvermektir. Ve yine denildi ki oturulacak yere kadar
salıvermektir. (Fakat hadisi şerif ve fıkıh kitaplarında esah olan rivayetlerde,
iki omuz arasına salıvermektir)
Sarığı yeniden sarmak
istediğinde, sarıldığı gibi tedrici olarak bozar (hepsini birden çekiveripte
yere atmaz. Zira Peygamberimizin fiili şerifinden böylece nakil olunmuştur).
Kadınlar için ipekli giymek helâldir. Fakat, erkekler için
helâl değildir. Ancak erkeklere dört parmak miktarı haram değildir. Alâmet ve
bellilik için olduğu gibi bu miktar ipeğe ruhsat verilmiştir. Bundan ziyâdesi
ise haramdır
Evde ipekten yastık yapmakta
ve döşek yapmak ta (İmâm'ı Âzam R.A.'e göre) bir beis yoktur. İmâmeyn için
muhalefet vardır.
Ersi, ibrişim olup, argacı ise, başka şeyden olan elbisenin
giyilmesinde beis yoktur. Fakat, aksi (yani argacı ibrişim olup, ersi başka
olan elbise) giyilmez. Ancak harbte (cenkte) giyilir, (zira cenkte giymek
zaruridir ve silâhın zararını ziyadesiyle def eder.)
Harbte safi ipek giymek
(İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) mekruhtur, İmâmeyn için muhalefet vardır.
Kadınlar için altın ve gümüş ile bezenmek (zinetlenmek)
câizdir. Fakat erkekler için caiz değildir. Ancak gümüşten, yüzük, kuşak ve
(gümüşten süslenmiş) kılıç zineti erkekler için caizdir
Yüzük kaşında altın mismar
(kaş - zinet) caizdir. (Fakat mis-kaiden ziyâde olmamak gerekir).
Elbiseyi altın veya gümüş
ile yazdırmak caizdir. (Zira bunlar elbiseye tâbidir. Bunlara mahsus hüküm
yoktur.)
Dişi gümüş ile bağlamakta caizdir. Fakat, dişi altın ile
bağlamak (îmâm'i Âzam R.A.'a göre) caiz değildir. İmâmeyn için muhalefet
vardır
Taş, tunç ve demirden yüzük takınmak caiz değildir. Ve
denildi ki yeşim taş ile (yeşim dedikleri sarıya meyli olan meşhur taşdan)
yüzük takınmak mubah olur.
Padişah ve hâkimden
başkaları mühür kullanmayı terk etmesi efdaldır, (zira bu iki kimseden
başkaları için mühüre ihtiyaç yoktur, ihtiyaç halinde taşırlar).
Gümüş ile zinetlenmiş
(süslenmiş) çanakdan yemek ve içmek caiz olur ve gümüş ile süslenmiş divan
üzerine oturmak-caiz olur ve lâkin yeme ve
içme de ağzını ve otururken makâdım gümüş olan yerden sakınmak şartıyla diye cevaz (İmâm'i
Azam R.A.'a gürdir).
İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre (mutlaka) mekruh olur, İmâmı Muhammed (R.A.) den ise, iki rivayet vardır,
(hii
vâyeti, îmâm'ı Âzam R.A.'dan
olup, ittifak şartıyla mekruh olm amak ve bir rivayeti ise, İmâm Ebû
Yusuf R.A.'in kavli gibi mutlaka mekruh olur).
Sabiye (küçük çocuğa)
altınlı ve gümüşlü kaftan giydirmek mekruhtur.
Ter ve sümük silmek veya
abdest suyunu silmek için hırka (bez parçası) taşımak, eğer kibirlenmek için
olursa, mekruhtur. Eğer ki ihtiyaçtan dolayı taşırsa beis yoktur. Sahih olan da
budur.
Retim (bir ihtiyacı hatırlamak için parmağa bağlanan
iplikde) beis yoktur.
Bir kimsenin avret yerine
bakmak haram olur. Ancak zaruret hâlinde haram olmaz. Tabib (doktor), sünnetçi,
kadın sünnetçisi, ebe (doğumcu kadın) ve hastaya şırınga yapan kimseler gibi ki,
bunların bakması zaruret içindedir. Bunlardan her birerlerinin (bakmaları)
zaruret miktarını geçmemek şartı ile caizdir.
Bir erkek diğer bir erkeğin avret yerinden mâada diğer
yerlerine bakması caizdir. Tafsilât namaz bahsinde beyan edilmişti. (Erkeğin
avret mahalli, diz ile göbek arasındaki bulunan yerdir, göbek avret mahalli
değildir),
Müslüman bir kadının diğer bir kadına bakması, bir erkeğin
diğer bir erkeğe bakması caiz olan mahalle bakması caizdir, eğer (kadın) şehvete
emin olursa (fakat kalbinde şehvet var ise, gözünü yumup, bakmaması ve
görünmemesi) müstehaptır
Bir erkek, hanımının
vücudunun her tarafına ve cimâı helâl
olan câriyesininde vücudunun her tarafına bakabilir
(caizdir)
Bir erkek, mahremlerinin (ehediyyen kendisine nikâh
düşmeyenlerin) ve başkasının cariyesinin, yüzüne, hasma, göksüne, inciklerine
ve koluna bakabilir (zira bu azalar bakılması caiz olan zinet yerleridir)
Mahremlerinin ve başkasının
cariyesinin, bakması helâl olan mahalline messetmesinde (dokunmasında) beis
yoktur. Lâkin bakmak ve dokunmakta şehvetten emin olmak şartiyledir.
Erkek, kendi mahreminin ve
başkasının cariyesinin karnına, sırtına, uyluğuna bakamaz, her ne kadar
şehvetten emin olsa da (zira bu azalar zinet mahalli değildir. Bakmanın mubah
olması ise, zinet olan yerlerdir).
Erkek, yabancı bir kadına
bakamaz. Ancak yüzüne ve iki eli ayasına bakabilir. Eğer şehvetten emin olursa.
Şehvetten emin olmazsa, bakmak caiz değildir. Ancak
şâhidlik edeceğinde şahidden başkası için v ehüküm mahallinde hâkimden başkası
için, yabancı hür kadına bakmak caiz değildir
Erkek şehvetten eminde olsa, kadın genç ise, yabancı kadın»
la musafaha yapması (ve dokunması) caiz değildir
Kadın acuze (ihtiyar) olup,
şehvetten kesilmiş ise, musafaha caiz olur veya müsâfaha yapan erkek şeyhi fâni
olup nefsinden ve kadından emin olursa, müsâfaha caiz olur.
Erkek, bir cariyeyi satın
almak istediğinde veya cariyeyi nikahlamak murat ettiğinde şehvet korkusunda
olsa yine bakmak ve messetmek (dokunmak) caiz olur.
Köle, seyyidesi ile
(efendisinin kızı ile) yabancı gibidir, (Yâni köle bu kıza bakamaz, ancak
yabancı bir kadına bakması caiz olan yerlerine bakabilir).
Mecbub (zekeri kesilmiş veya
hadım) ve hası (hayaları, yumurtaları sökülen) kimselerin (hükmü) sağlam
erkeğin hükmü gibidir. Bunların kadmlar ile karışmaları caiz değildir. (Zira
yumurtaları sökülen cima' edebilir, diğeri ise yumuşaklık yaptığınflan fitneden
emirdik yoktur).
;
Bir erkek diğer bir erkeğin (ağzını, elini veya başka
azasını) Öpmesi veya bir tek avret mahallini örten örtü altında gömleksiz
müâneka etmesi = ellerini birbirinin boynuna dolayıp kucaklaşması (İmâm'ı Âzam
ve İmâm'ı Muhammed'e göre) mekruhtur (Haram olur). İmâm'ı Ebû Yusuf E.A.'e göre,
mekruh değildir
Musâfaha yapmakta bir beis yoktur. îîmi île âmil olan
âlimin ve adaletli sultanın ellerini teberrüken öpmekte beis yoktur. (Ebeveynin
ve sâfih erkeğin ellerini Öpmek t? de beis yoktur)
Bir erkek, cima yaparken cariyesinin izni olmadan menisini
dışarıya akıtabilir. Fakat hanımının izni olmadan menisini dışarıya akıtamaz.
(Zira cariyenin cimâda hakkı yoktur. Ama hür olan ailesinin cimâda hakkı
vardır). Câriy ebâliğa olduğu zaman sadece göbeği ile diz kapağına kadar olan
elbise ile müşteriye gösterilemez. Zira cariyenin sırtı ve karnı avret
mahallidir. Açılması caiz değildir.
Bir kimse, satın almakla
veya hibe vesair ile bir cariyeye sahip olsa, o kimseye cariyenin cimâı ve
devâisi (öpmesi - sıkıştırması, boynuna sarılması ve şehvetle fercine bakması
gibi şeyler) haram olur. İstibra etmeyince (iddet bekleyip temizlenmeyince bu
fiilleri işlemek caiz değildir). Hattâ hayız gören cariyede
bir hayız ile istibra etmelidir. Hayız görmeyende ise biraz bekleyip
temizlenmelidir
Hayız kesilen cariyede iyas
sle (60-70 yaşında acuze ile) değil üç ay istibra iledir. (Üç ay
beklemelidir).
İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e
göre dört ay on gün iddet bekler. Bir rivayette dört ay on günün yarısı (65 gün)
bekler, demişlerdir.
Hâmile olan cariyenin
iddeti,çocuğunu doğuruncaya kadardır. Velevki câriye bakirede olsa temizlenmeden
önce cima ve cimânm devâisi (Öpmek vesair) haramdır. Veya o câriye
kadından veya çocuk mâlinden veyahut üzerine cima haram olan kimseden dahi
satın alınsa, yine temizlenmeden Önce cima vesair haram olur.
Cariyesini satan kimse için,
îstîbra etmek müstehabtır. Velâ-kin üzerine vâcib değildir.
İstibra için müşteri sahip
olduğundaki hayzi (câriye hay izli iken alındığındaki hayızı) kâmil olmamış
olur. Sahih olduktan sonra ve teslim almazdan evvel vâki olan hayız dahs,
istibra için kifayet etmez.
Veya gıyabî saüşdan sonra
ticarete izinden evvel vâki olan hay i?, d a kifayet etmez. Câriye müşterinin
elinde olsa dahi.
Hamile oîan cariyenin
istibrasmda mâlikiyet sebebi bulunduktan sonra tesliminden evvel hamlini
vazetmeside (çocuğunu doğurması da) kifayet etmez.
Mecûsi olduğu halde müsjüman
olan bir cariyeye teslim alındıktan sonra meydana gelen bir hayz kâfidir.
Müşterek olan cariyeye,
ortağının hıssasma sahib olduktan sonra istibrâ vacip olur. Kaçan cariyenin
dönmesiyle gasbolunan cariyeyi iade ettiğinde icara verilen câriye efendisine
geldiğinde ve rehin olan câriye sahibine teslim olunduğu zamanda istibrâ vacip
değildir.
İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, istibrayı düşürmek için
hile mekruh değildir
İmâm'ı Muhammed (R.A.) için
hilaf vardır. Evvelki ile yâni Ebû Yusuf'un kavliyle fetva verilir, eğerki ilk
sahibinden cima yapmadığı bilinirse, hile mekruh değildir.
İkinci ile yâni İmâm'ı
Muhammed (R.A.)4n kavli ile fetva ve-rilirki, hile mekruhtur. Eğer ilk sahibi
ile cimâı muhtemelse.
İstibrânm düşmesinde hile,
eğer müşterinin nikâhı altında hür-re yoksa (başka hanım yoksa) o cariyeyi
nikâhlar sonra da satın alır.
Müşterinin nikâhı altında
başka hanım olursa, satan kimse satmadan Önce itimat ettiği bir adama nikâhlar.
Veya müşteri pazarlıktan
sonra, teslim almadan Önce itimad edilir bir şahsa nikâhlar. Bundan sonra
müşterinin satın almasından veya teslim almasından sonra (itimat edilip, nikâh
yapılan) kocası (cariyeye yaklaşmadan önce) boşar. Cariye ise müşterisinin emri
altında olması gerekir. Bu takdirde istibrâ vâcib olmaz.
Bir kimsenin nikâh cihetile
cem'i caiz olmiyan iki cariyesi olsa, efendi için ancak birinin cimâı ve
devâisi (öpüp sıkıştırması ve-sair) helâl olur. (İkisinide cima ve öpüp sevmek
vesair caiz değil, haramdır).
Eğer cariyenin sahibi ikisini cima etse, veya devaiden
(öpmek ve şehveti ile sıkıştırmak ve şehvetle fercine bakmak gibi şeyleri)
ikisine de yapsa, onlardan her birisinin cima ve devaisî (sevip-sı-kıstırması
vesâit) kendisine haram olur. Hattâ ikisinden birini satmakla veya başkasına
nikâhlamakla veyahutta azat etmekle kendisine haram kılar. O zaman diğer câriye
kendisine helâl olur.
insan pisliğini safi olarak satmak (alıp
satmak) mekruhtur (zira aynınecistir, mal değildir)
.(kül
ve toprak gibi şeylerle)
karışmış olursa, sahih rivayette satılması caiz olur. (Diğer bir rivayetten
ihtirazdır. Zira diğer rivayette insan necisi safi olduğu halde satışı caizdir,
demişler).
Gübrenin satışı ve onunla intifa (menfaatlanmak-
kullanmak) caizdir
(İmâm'ı Şâfi-î caiz değildir, der. Zira aynı necis-tîr. Mal değildir. Halis
insan pisliğinden neş'et etmiş olur. İmâm'ı Mâlik ve Ahmed Bin Hanbel'de İmâm'ı
Şâfünin sözüne girmişlerdir.)
Bir kimse, bir adamın
cariyesini başka bir kimseye, «bu cariyenin sahibi beni satmaya vekil kıldı»
diye söylediğini görse (işit-se) veya o kimse ben bu cariyeyi sahibinden satın
aldım veya bana hibe etti veyahutta sadaka olarak verdi» diye söylediğini görse
(işitse) ve gören (işiten) kimsenin kalbinde bu adamın sözlerinin doğruluğuna
kanaat gelirse, o kimseden o cariyeyi satın almak ve sonrada cima etmek helâl
olur.
Mekkei Mükerremenin binasını
Mekkei Mükerremedeki (kendisine ait evini) satmak caiz olur. Fakat, arazisini
satmak veya icara vermek, (İmâm'ı Âzam E.A.'a göre) mekruh olur.
İmâmeyn için muhalefet
vardır (mekruh değildir). Imâmey-nin kavli İmâm'ı Âzam (R.A.)'den bir rivayettir
(ve fetvada buradadır).
İnsan ve hayvanatın ihtiyacı
olan gıda maddelerinde ihtikâr
yapmak (gıda maddelerini toplayıp satmamak - saklamak),
şehirde bulunanlara zararı dokunursa mekruh olur, İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre ihtikâr, yenilecek şeylere mahsus olmayıp, âmmeye zararı olan şeyin
tamamında ihtikâr mekruhtur. Velevki altın veya gümüş veyahutta elbise olsun
İhtikâr yapan kimsenin
durumu hâkime haber verilse, hâkim ihtikâr yapan kimseye kendisinin ve ehli
iyâlinin ihtiyacından fazla olan kısmı satmasını emreder.
İhtikâra satmaktan
çekinirse, hâkim satar (meselâ: ihtikâr yapan kimsenin durumu hâkime haber
verildiğinde evvela o adamı ihtikârdan kaçınması için nehyeder. Hâkimin sözünü
tutmazsa, tâ-zir eder ve hâkim tarafından satılır).
Kendi çiftliğinin (kendi
arazisinin) mahsulünü satmayıp depo etmek, ihtikâr değildir.
Diğer bir şehirden toplayıp
getirdiği şeyi depo edip, satmamakta (İmânı'ı Azam R.A.'e" göre) ihtikâr
değildir. Zira âmmenin hakkı tealluk etmesi, şehirde olan şeyi toplayıp,
muhafaza etmek = satmamaktır veya şehre yakın gelen şeyi karşılayıp almaktır).
İmâm'ı EM Yusuf (R.A.)'e göre ise ihtikâr mekruh olur.
İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre mekruh olduğu gibi, İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre de, o beldeden şehre
celbolunmak âdet olduğu zamanda mekruh olur (zira âmmenin hakkı taalluk eder) ve
celbolunan belde fenâi Mısır (şehrin etrafı) menzilinde olmuş olur ve îmâra'ı
Muhammed (R.A.)'ın kavli fetvaya muhtardır (fetva vermek için tercih edilen
kavildir).
Şarap yapan kimseye şıra satmak eâiz olur (zira şıranın
kendisi mâsiyet makamına kaim olmaz. Fakat fitneci kimselere silâh satmak bunun
hilâfına yani caiz değildir)
Bir Müslüman, borcunu ödemek
için şarâp satsa, alacaklıya içkiden kazanılan parayı almak mekruh olur. (Zira
müslümanın şarap satması bâtıl ve parası haramdır).
Borçlu olan kimse zimmî ise, alacaklı kimse için şarapdan
kazanılan parayı almak mekruh değildir. (Zira zimmî hakkında şarap, malî
mütekavvimdir)
Narh vermek mekruh olur. Meğer ki taam sahipleri kıymette
fahiş bir artış ile arttırsalar, bu takdirde selâhiyet sahibi olan kimselerin
meşveretiyle (müşavere ve karara varmalarıyle) narh vermekte beis yoktur.
(Meselâ: on kuruşa alıp yirmi kuruşa satmak gibi böyle olunca âmmenin
zaruretini def için narh vermek caiz olur)
Tıflm (küçük çocuğun)
kardeşi, amcası, annesi ve mültekıdı (atılmış çocuğu alan kimse), eğer çocuk
muhafazaları altında ise, çocuk için lâzım olan şeyi satınalıp, çocuğun bazı
şeyini satmak caizdir (eğer çocuğa lâzım olmayan şeyini satmazlarsa, çocuğa
zararı dokunmak lâzım gelir).
Sabiyi (küçük çocuğu) sadece annesi ücretle hizmet ettirir
(annesinden başkalarının ücrete vermeğe hakları yoktur. Yalnız san'ata
verebilirler).
Ok i!e, at ile, merkeplerle, katırlarla, deve ile ve yaya
olarak müsabaka (yarış, koşu) yapmak caizdir .
Koşu da bir taraftan cu'l
(ücret) şart kılınırsa, (Meselâ: Birisi diğerine «sen beni geçersen sana falan
şeyi vereceğim, ben seni geçersem senden bir şey istemem» gibi) veya üçüncü bir
kimse onlarla koşuya girmeyip, (bunlara «herhanginiz geçerse, falan şeyi ona
vereceğim» diye şart koşsa, o vâ'd ettiği şeyi müsabakayı kazanan kimseye
vermek) caiz olur.
Fakat, şart iki taraftan olursa, haram olur. (Meselâ: «sen
beni geçersen falan şeyim senin olsun, ben seni geçersem falan şeyin benim
olsun» diye şart koşulsa haram olur, zira bu kumar olur. Kumar ise, haramdır) .
Meğerki müsabaka esnasında o
iki atın arasına bir at daha girerde bu atın diğer ikisini geçme ümidi
bulunurda, üçüncü at diğerlerini geçerse ücret olan şeyi ikisindende alır
(böyle oluncada kumar olmaz, helâl olur).
Eğer diğer ikisi üçüncüyü
geçerlerse, üçüncü koşucu onlara iîir şey vermez ve ikisi arasında herhangisi
geçerse, diğerinden üc-, reti alır. Araya diğer koşucunun girmesiyle kumar
olmaktan çıkıp, alınması caiz olur.
Yukarda geçen mesele gibidir
ki, iki âlim bir mesele de ihtilâf edip, fâzıl bir şeyha (âlime) gitmeye karar
verseler ve bunun üzerine bahse girip bir şeyler adasalar, bu bahisleri bir
taraftan olursa caiz olur, İki taraftan olursa caiz olmayıp, kumar olur.
(Meselâ: «Mesele senin dediğin gibi olursa, falan şey senin olsun» dese, diğeri
de «senin dediğin gibi olursa, falan şey senin olsun» derse, bu takdirde iki
taraftan olduğu için caiz olmayıp, kumardır. Fakat, bir taraftan olursa
caizdir).
Düğün yemeği, devam eden sünnet(lerden)dir. Bir kimse
düğün veya başka yere davet olunduğunda icabet etsin. İcabet etmezse, günahkâr
olur
(Davetli olan kimse), düğün
yemeğinden hiç bir şeyi kaldıramaz (götüremez)
ve isteyiciye de düğün yemeğinden veremez.
Ancak sahibinin izni ile
verebilir. (Zira düğün yemeğinde izin, yemek içindir, yoksa götürmek ve
başkasına vermek için değildir).
Davet edilen kimse, düğün ocağında oyun - çalgı olduğunu
bilirse icabet etmez. Çalgı olduğunu biîmiyere^ düğün evine varsa, çalgıyı men
etmeğe muktedirse, men eder.
Çalgıyı men etmeğe muktedir değilse, fakat kendisi (gazi,
müftü, vaiz, imam ve eşrafdan birisi gibi) sözü tutulan kimse ise, veya çalgı,
yemek yenen evde olursa oturmaz
Davet edilen kimse, sözü
sayılanlardan değilse ve çalgı da yemek yenen evde değilse, sofraya oturup
yemesinde beis yoktur.
İmâ m'i Âzami (R.A.)
hazretleri bir kerre çalgı ile iptilâ olundum: (İmtihan olundum) sabrettim
(oturdum ve çıkmadım)» buyurmuştur. Lâkin İmâm'ı Âzam (R.A.)'in bu sözü kendisi
mük-tedâbih (Önder ve meşhur olmadan önce) karşılaştığın» hamlolu-nur.
İmâm'ı Âzam (R.A.)'in iptilâ olundum sözü, bütün çalgı
âletlerinin haramlığma delâlet eder. Zira iptilâ, haram olan şeyde kullanılır
Kelâmın (söylemenin) bir
kısmı ile me'cur olunur, (ecir ve sevap verilir). Teşbih ve benzeri (tahmid,
tehlil, tekbir, selavatı şerife, Kur'an okumak, Peygamberimiz (S.A.V.)'in
hadisi ve" fıkıh ilmi) gibilerde bazanda o teşbih ile günahkâr olur ki fısk
meclisinde o kelâmı söylediğinde halbuki kendisi fışkı işlese (zira bu çeşit
yerde bu kelâm ile konuşmak istihzayı = alaya almayı ve muhalefeti icab eder).
Eğer o teşbih ibret için ve {âşıkların fiillerini inkâr
için olursa güzeldir (müstehaptır) .
Tacir (satıcı) taifesi metâını açtığı vakit «Lâilahe
illallah veya subhânellah veyahutta Ellâhümmesalli Aîâ Muhammet!» dese tahrimen
mekruh (günahkâr) olur
Kur'an'ı Kerîmi okumakta
tcrcî, (sesini indirip sonra yükseltmek) mekruhtur. Ve tercî ile olan kıraati
dinlemek dahi mekruhtur.
Denildiki, Kuranın
kıraatında tercî de beis yoktur (Zira, Peygamberimiz S.A.V. «Kur'anı s
âdâlarınızla zînetlendiriniz» buyurmuştur).
Peygamberimiz (S.A.V.) den rivayet olunduki Kur'an
okunurken sesi yükseltmeyi cenaze götürülme zamanında harpte vaiz meclisinde
sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir
Şimdi Vecd ismi verdikleri
her hangi (haram olan) teğanni yanında ses yükseltmeye senin zanın nedir?.
İmâmı Âzam (R.A.) Kahir
üzerinde Kur'an okumayı kerih görmüştür, (Kabir ehli cifedir. Ve Kahir üzerine
oturmayıda kerih görmüştür. Zira Kahrin tavanı ölünün hakkıdır. Üzerine
oturmak ise ihanettir).
İmâm'ı Muhammedi (R.A.)
Kabir üzerinde tecviz etti (caiz kıldı). Ve İmâsn'j Muhammetİ'-j fetva verilir.
Kelâmdan bir kısmının ne
eciri ve ne de günahı vardır, «kalk, otur (yedim, içtim)» Lâfzı gibi, bu kelâm
ne ibâdet ve ne de mâ» siyettir.
Denildiki bu çeşit sözleri
konuşan kimsenin üzerine yazılmaz (çünkü ne ecir ne de ikâp vardır).
Kelâmın bir kısmında günahkâr olunur ki yalan, gıybet,
nemime ve sövmek gibi (Zira bunların hepsi haramdır.)
Yalan (söylemek aklen ve
naklen) haramdır. Ancak Muharebede (düşmana - kâfire hile yapıp aldatmak için)
yalan haram de-ğildir.iki adam arasım islâh etmekte (düzeltmekte)^bir kimsenin
ehlini (hanımını) kocası ile razı etmekte (aralarmdaki anlaşmazlığı
düzeltmekte) ve zâlimin zulmünü def etmekte yalan haram değildir. (Zira niyeti
hâlisası islâh içindir).
Yalan söylemekle kapalı
konuşmak mekruh olur. Ancak bir hacet için olursa, mekruh olmaz. (Meselâ; Bir
kimseye «gel bizimle yemek ye» dese, o kimse de «yedim» diye yalan söylese,
fakat muradı dünkü gün yemek yedim demek olsa eğer bir hacet için ise mekruh
değildir).
İnsanlara Dil'i (sözü) ve fiili ile zulmeden kimse için
olan kelâm gıybet değildir ve o zalim hakkında uğraşıp (durumunu Hâkim'e
bildirmekte) günâh değildir... (Belki sevap işlemiş olur. Çünkü nehyi anıl
münker babındandır.)
Gıybet ancak malum için
olur. Bilinmiyenler için gıybet olmaz. Böyle olunca bir Karye (Köy) ehlinin
gıybeti (ayıpları konuşulması) gıybet değildir. (Zira murat olan meçhuldür.)
Tavla oynamak, satranç, ondört taş (Yahudilerin oynadığı
do-kurcan isminde bir oyundur) Ve bütün oyunları (oynamak) haramdır.
Hayaları sökme işinde hizmet etmek, tahrimen mekruhtur .
Herhangi bir kılı insan kılma ulamak mekruhtur (gerek insan kılı olsun gerekse
başka kıl olsun birdir. Bunda gaye: zamane kadınları saçlarımız uzun ve çok
olsun diye başkasının saçını kendi saçlarına ularlar. Bu hususu da
Peygamberimiz S.A.V. efendimiz şiddetle men etmiştir).
Du'â eden kimsenin duasında
«Es'elüke bimek'adil izzi min arşike-Arşından olan izzet makamın sebebi ile»
ibarelerini söylemesi (İmâm'ı Âzam R.A. ve İmâm'ı Muhammed R.A.'e göre)
mekruhtur. (Zira ceıiab'ı hakkın izzeti, Arşa müteallik olmuş olur, Arş ise
Hadistir, Hâdise müteallik olan şeyin de Hadis olması-sonra-dan meydana gelmesi
gerekir^ Allah C.C.'ın izzet sıfatı ise, Hâdis-likten münezzehtir).
İmâm'ı Ebû'Yusuf. (K.A.) için muhalefet vardır. (Yâni dua
da böylece söylemekte bir beis yoktur. Zira Peygamberimiz S.A.V. Bu şekilde dua
da bulunurlardı). Ve dua eden kimsenin «Es'elüke bihakki enbiyaike ve
rusulike-Nebsİer ve Kastilerinin hakkı için senden isterim» ibareleri ile
söylemesi mekruhtur. (Zira mahlûkun Allah C.C. üzerine hakkı yoktur).
Oyun (çalgı) aletlerini isteyerek dinlemek haramdır
Mushaf'ı şerife tâşir etmek
(on bölük etmek ve her on âyette hir işaret yapmak) ve harekelemek mekruhtur.
Ancak acemler (Arabdan başkaları için) tâşir ve harekelemek güzeldir.
Mushaf'ı şerifi zînetle
bezemek (süslemek) te bir beis yoktur. (Zira bezeme ve zînetlemede tazim
vardır).
Zımnimin mescidi harama girmesinde mahsur yoktur. (Yalnız
Şâfi K.A. ve İmâm'ı Mâlik R.A. Hz. leri zimmî'nin mescidi harama girmesini
kerih görmüşlerdir)
Zimmî'nin ziyaretine
gitmekte dahi mahzur yoktur. (Zira Nebi A.S komşusu olan bir Yahudi hasta iken
ziyaretine varıp baş ucunda oturdu ve Kelime'i şahadet teklif ettiğinde hasta
olan Yahudi babasma baktı babası da «Ebcl Kasım'a icabet et» diye söyledi.
Bunun üzerine hasta olan Yahudi icabet edip Keîîme'i Şahadeti getirdikten
sonra öldü).
Behîmeyi (dört ayaklı
hayvanları, koyun-kuzu vesaire gibileri belli olmak için) inlemek caizdir.
Eşeği at üzerine çekmekte
mahzur yoktur. (Zira bunlardan katır meydana gelir).
Erkek ve kadınlar için
şırınga vurmakta beîs yoktur (BU icma mubahtır).
(Şırınga vurmak tedavi için caizdir). Lâkin şarap ve
şarap'a müşabih olan haram şeyle caiz değildir
Beytülmâi'den (Hazine'den)
hâkim için kifayet miktarı Rızık (Maaş) alma ve vermekte beis yoktur. Fakat
şartsız olması gerek* tir, (Yâni şart koşulmaması icâbeder. Zira Beytülmâl
Müslümanların maslahatı içindir. Hâkim ise Müslümanların maslahatı için
mahbustur. Vazifeye bağlanmıştır ve hapis ise nafaka sebeplerindendir.)
Câriye ve Ümmû veledin
mahremsiz sefere çıkmasında beis yoktur. (Zira câriye ve ümmû veled erkeklere
mahrem menzilin* dedir.)
Câriye ile Halvet: Bir
kavilde mubahtır denildi, diğer bir kavilde ise mubah değildir denildi.
(Zaruret olmadığı için ve fetva mubah olmamak üzerinedir.)
Kölenin boynuna kılâde
(kaçan kölenin boynuna takılan de-, mir toka) bağlamak mekruhtur. Lâkin takyid
etmek (bent-bağla-inak) mekruh değildir.
Bakkala Dirhemi = Parayı
ödünç verip ihtiyaç olan şeyi o dirhemin bedelini kapsayınca ya kadar
(dolduruncaya kadar) bazı ihtiyaçlarını almak mekruhdur.
Tırnakları kesmek, koltukta olan kılları yolmak, edep
yerini tıraş etmek ,
bıyığını tıraş etmek sünnettir ve bıyığı kısaltmak ise güzeldir
Erkek ve kadınların hamama
girmelerinde beis yoktur. (İki şartla avret yerlerini peştemal ile kapatıp
gözünü başkasmuı avret yerine bakmaktan men ettiği zamanda).
Evlere su taşımak için
kaplar bulundurmak müstehaptır. Amma kapların topraktan yapılmış olan testi ve
çömlek olmaları daha efdaidır.
Evin duvarını soğuktan
muhafaza etmek için keçe ile kapatmakta beis yoktur. Fakat zînet için olursa,
mekruhtur.
Ev üzerine perde sarkıtmak
(perde takmak eğer soğuk için olursa mekruh değildir. Zînet için olursa)
mekruhtur.
Nafaka, kisve ve bunlardan
başka (farzlardan başka) farzları eda eder de güzel yüzlü cariyelerle ten'im
etmeği (cima etmeği) severse, bunda bir beis yoktur.
Kifayet miktarının en aşağısı ile kanâat etmek ve baki olan
şeyi âhirette menfaati dokunacak şeye sarfetmek evlâdır. Zira Allah C.C.'ın
içinde olan şey, daha hayırlı ve bakidir.
Arzı Mevat
: Kendisiyle devamlı şekilde âdeten menfaat-lanılmayan, veya Müslümanların
zamanında sahibi olup (bilâhare unutulup, hâli hazırda) Müslüman ve zimmîden
muayyen bir sahibi olmayan (Hâlî} Çorak) arazidir.
İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e
göre, her ne kadar (Müslüman ve zimmî için) mülkiyet yapılsada, henüz muayyen
sahibi yoksa, o arazi, harap (çorak) arazi sayılmaz.
İroâm'i Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre çalıştırılmayan arazinin çalıştırılan yerlerden uzak olması şart kılındı.
Çalıştırılan arazinin nihayetinden seslenildiğinde, işletilmeyen arazi de ses
îşitilmeme-lidir.
İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e
göre ise, mâmur olan arazi sahipleri (o beldenin sakinleri) işletilmeyen
araziden faydalanamazlar. Velevki çalıştırılmayan arazi çalıştırılan araziye
yakın olsada, (yalnız köy halkının mer'ası veya ormanlığı olursa kullanmak
caizdir).
Bir kimse, İmâmın (Devlet
Reisinin) veya naibinin (vekilinin) izni ile hâli (boş) araziyi ç al ıştır sa,
çalıştıran kimse zimmî de olsa, o hâli araziye sahip olur.
Fakat imâm ve vekilinin izni
olmadan çalıştırırsa (İmâmı
Âzam R.A.'e göre) sahip olamaz. İmâmeyn için muhalefet vardır. (Yâni, izinsiz
çalıştırsa sahip olur)
Mâmur olan araziye yakın olan hâli (boş) araziyi ihya etmek
caiz değildir. Belki o belde ehli için mer'a olarak bırakılır veya harman yer!
olarak bırakılır
Kendisine Fırat suyu ve
Fırat'a benzeyen Dicle misilli sular uğrasalar ve suyun avdet etmesi (suyun
çekilmesi) ihtimali de bulunan arazinin ihyası caiz değildir.
Eğer avdet etmek (suyu geri
çekilmek) ihtimali olmasa ihyası caizdir. Bu takdirde ihya edenin müikii olmuş
olur.
Bir kimse, hâli (boş) olan
bir araziyi üç seneye kadar tahcir etse (dört tarafını taşla veya tahta ile
çevirse) fakat mâmur etmese, o arazi alınıp başkasına verilir.
Bir kimse, hâli (boş) olan
arazide bür kuyu kazsa, kasmış olduğu kuyunun etrafları ihya edenindir. Eğer
.'İmâmın (Devlet Reisinin) izni ile kazdı ise.
İmâmeyne göre, izinsiz dahi
kazmış ise, kuyunun etrafı kuyuyu kazan kimsenindir.
Kuyunun ve havuzun etrafında deve çöküp duracak yerin
hariiui (etrafları) dört taraftan kırk zira (arşın)dir. (Yâni bir kimse etrafına
deve çöküp eliyle su çekip deveyi sulamak için kuyu kazsa, her yandan kırk
arşın etrafı kuyuyu kazan kimsenindir), sahih olan da budur
Suyu deve ile çekilen
kuyudan, kuyunun harimi (etrafı) de (el ile çekilen kuyunun harimi) gibidir.
İmâmeyne göre, suyu deve ile
çekilen kuyunun harimi altmış zîrâdır (arşındır).
Su çıkan yerin (su
kaynağının) harimi ise, dört etrafından beş-yüzer zîrâdır. (Zira kaynakta ziyâde
mesafeye ihtiyaç vardır. Ve su ziraat için çıkarılır. Bir miktar yer
dönüp-dolaşmak için bir miktar su toplamak için ve bir miktar yerde ziraate
dönüp dolaşmak için lâzımdır. Bu cihetten ziyâde ile takdir olundu).
(Bu üç surette de) başka bir
kimse o kuyunun hariminde (etrafında) kuyu kazmaktan men edilir. Fakat, harımın
ötesinde kuyu kazmaktan men edilmez, (Zira harimin ötesinde hakkı yoktur).
Bir kimse, başka bîr
kimsenin hariminin içine.kuyu kazsa, evvelki kazılan kuyunun noksanını, sonraki
kazan şahıs tazmin eder ve sonraki kazılan kuyu toprak ile doldurulur.
Bir kimse, başka bilinin
hariminin ötesinde (nihâyetinde) bir kuyu kazsa, onun için tazminat yoktur. Ve
ikinci kazılan kuyuda harim vardır. (Yalnız birinci kuyunun hariminin hemen
yanına kazmış ise, ikinci kuyunun diğer üç taraftan harimi vardır. Birinci kuyu
tarafından harimi olamaz).
Kâriz (Sarnıç) içinde,
kendisine ihtiyaç olacak miktarda harimi vardır. (Zira
kârize-sarnıca çamur, taş-kum girmemesi için)
denildiki, sarnıç için harim yoktur. Suyu iyice yer yüzüne çıkarmadığı müddet.
İmâmeyne göre, sarnıç, kuyu
gibidir. Kğerki suyu iyice yer yüzüne vurursa, icmâ'en kaynayıp, çıkan pınar
gibidir ki. harimi beşyüz zira takdir olunur.
Başkasının arazisinde akan
nehir için (nehrin sahibi için) harim yoktur. Ancak harimi olduğuna beyyine
(delil, şâhid) dikerse.
İmâmeyne göre, nehir için
sınır vardır. İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre her tarafından nehir eninin yarısı
miktarı yer, hari-midir. (Meselâ, nehrin eni üç zira ise, bir tarafından bir
buçuk zira harim olur).
İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e
göre ise, nehrin eni miktarı bir narinidir (Meselâ: bir nehrin üç zira eni olsa,
her yanı başından üç zira yer harim olur). İmâm'ı Muhammed'in kavli nehir
sahibine erfek (daha rıfıkla muamele)dir.
Halbuki meydana gelen sınır
bir kimsenin elinde değildir, (İmâm'ı Azam'a göre) arazi sahibi olan
kimsenindir. Böyle olunca da nehir sahibi sınıra bir şey ekip dikemez. Nehrin
toprağını sınıra atamaz ve üzerinden dahi geçemez.
Denildiki, nehir sahibi için
haddi tecâvüz etmediği müddet geçmek ve toprağı sınıra atmakta vardır.
İmâmeyne göre, sınır nehir
sahibinindir. Böyle oluncada, sınıra ekip dikmek, nehrin çamurunu atmak ve
sınırdan yürümek-geç-mek nehir sahibinin hakkıdır.
Fakih Ebû Cafer dedi ki,
ekip dikmede İmâm'ı Âzam (R.A.)Jın kavli île almıştır ve nehrin çamurunu sınıra
atma hususunda ise, İmâmeynin kavli ile fetva vermiştir.
Bir kimse, hâli (boş) olan
arazide bir^ğaç dikse, onun harimi her taraftan beş (5) zîrâdır.
Başka kimse onun hariminde ağaç dikmekten men olunur.
Şirb : Sudan insan oğlunun
ve hayvanatın nasibi (içme hakkı )dır.
Fırat, Dicle (Ceyhan, Seyhan
ve Nil) gibi büyük nehirler bir ferdin mülkiyeti (altında) değildir.
Büyük nehirlerde her ferdin, içmek, abdest almak, değirmen
kurmak ve kendi arazisine dilediği şekilde kanal yapmak hakkı vardır, eğer
âmmeye zararı dokunmazsa
Mülkiyet olan küçük nehirlerde, havuzda, kuyuda ve sarnıç
da her birinin şefe hakkı (yâni herkesin içme ve hayvanlarını sulama hakkı)
vardır (zira nehirler, kuyular ve havuzlar, suyu saklamak için konmamıştır. Ve
mubah olan şeye ancak saklanmakla mâlik olunur). Eğer kesreti mevâşi için
(hayvanların çokluğu sebebiyle) nehirler, havuz, kuyu ve havuzun etrafı tahrif
olmaktan korkulmazsa veya bütün suyun, üzerine gelmesinden korkusu olmazsa men
olunmaz
Herkes için (mülkiyet hakkı
olan nehirler, havuz, kuyu ve sar-nıçdan), arazi ve ağaç sulamak hakkı yoktur.
Ancak sahibinin izni ile sulayabilir.
Herkes için mülkiyet olan
nehirler, havuz, kuyu ve sarmçdan abdest için, çamaşırlarını yıkamak için ve
evinde ekib, dikmiş olduğu ağaçları ve yeşillikleri desti ile sulamak hakkı,
esah olan rivayette vardır.
Küp ve bardak ve bunlara
benzer şeylere doldurulmuş sudan alınmaz. Ancak sahibinin rızâsiyle alınır.
(Küp, testi vesair kaplar içerisinde muhafaza edilen suyun) sahibi için o suyu
satmak hakkı vardır.
Bir kimsenin kendi mülkünde
kuyu ve pınar veya nehir bulunursa, o mülk sahibi için şefe (su içmek veya
hayvanlarını sulamak v.s.) isteyen kimseyi mülküne girmekten men etmek hakkı
vardır. Eğer ona yakın bir yerde su bulunursa su içmek, veya hayvan sulamak
isteyen kimse o sudan başka yerde bulamazsa, mülkünde su olan kimsenin, isteyen
kimseye su çıkarması lâzımdır veya adama suyun yanına girmesine izin verir.
Suyun sahibi suyu çıkarmasa
ve adamın girip almasınada imkân vermezse, halbuki susuzluktan adamın
kendisinin ve hayvanlarının ölmesinden korkutursa, o kimse ile silâh ile
mukâtele (kavga) eder. (Zira su, kuyu, pınar ve nehirler mubahtır ve
sahipsizdir).
Fakat, küp, testi vesair gibi kaplar içerisine konan
sularda ise, silâhsız niza yapılır. Nitekim Hâli mahmesada (açlıktan
bunalmakta) taamda olduğu gibi, (Meselâ, küp, testi v.s. lerde muhafaza edilen
su, ihtiyaçtan fazla ise, vermeyi men ettiğinde silâhsız mukâtele olunur. Çünkü
hacet mikdarı vermeğe me'murdur. Vermemekle emre muhalefet edip, günâh işler
diğerinden onunla silâhsız mukâtele, tâzir menzilindedir).
Büyük nehirlerin kazılması,
(kanalının yarılması) Beytülmâ-le mahsustur. (Zira nehirlerin kazılması bütün
insanların faydası içindir. Beytulmâlda umum insanlar içindir. Böyle olunca da,
haraç ve cizyenin parası o nehre sarfolunur, ama öşür ve sadakalar ona sarf
olunmaz. Zira bunlar — Öşür ve sadakalar fakirler içindir).
Eğer Beytülmâlde bir şey
yoksa, bu kazma, umum insanlar üzerinedir (İmâm bir gÖzetleyici ve kontrol edici
görevlendirip halkı o kanalı yarmasına cebreder. Zira terkinde insanlara zarar
vardır).
Mülkiyet olan nehir
kazılması (yarılması) erbabı (ortakları) üzerinedir. Ehli Şefe (su içmek veya
hayvanlarını sulamak istiyen kimse) üzerine değildir.
Nehrin ortaklarından, kanal
yapmaktan çekinip çalışmayan kimse, kazmak için cebrolunur ve meûnet, zahmet ve
sıkleti (yâni harç ve masrafı) nehrin âlâsından (yukarısından itibaren)
ortakları üzerinedir.
Nehir kanalı bir adamın
arazi içerisini geçse (araziden ilerde olsa) o adamdan kanal masrafları düşer.
Kanal arazisini tecavüz eden
(geçen) kimse için, ortaklar ge-ridekinden vaz geçmedikleri takdirde kendi
arazisini sulama hakkı yoktur. Denildiki, o adam için arazisini sulamak vardır.
(Yardımı sakıt olmasıyle, sulamaya hak kazanmıştır).
İmâmeyne göre, Meûnet (Kanal
masrafları) nehrin evvelinden sonuna kadar bütün sûr aka sı (ortakları) üzerine
şirbin (suyu kullananların) hıssaları miktarıdır.
Arazisiz Şirbi dava etmek
(İstihsaneh) sahih olur. (Yoksa kıyasta sahih olmaz).
Bir kimsenin nehri diğer bir
kimsenin arazisinden aksa ve arazi sahibi de o nehrin akmasına mani olmak
isterse, arazi sahibinin menetme hakkı yoktur.
Eğer o nehir sahibinin
elinde olmazsa, veya o nehir akmasa, (nehrin elinde olması onu kazmak, iki
tarafına ağaçlar dikmek gibi ve buna benzer şeylerdir), nehir sahibi olan o
nehir kendisinin olduğunu dâva etse ve o nehrin aktığını kast etse, şâhidsiz
dâvası dinlenmez. Ve dâvada şehâdet şöyle olmalıdır: «O nehir davacı olan
kimsenindir. Veya o nehirde davacı için akıtma hakkı vardır» böyle olursa
dâvası dinlenir.
Şirb dâvasında mezkûr olan
yol üzeredir. Nehirde musab (dökmek) dâvası veya tavan damlası dâvası (meselâ:
bîr kimse «şu nehir benim nehrimin dökülenidir diye veya şu tavan damlası benim
akıntımın musabbıdır» diye iddia etmesi), mizâb (oluk) dâvası ve başkasının
evinde geçit dâvası (Meselâ: «Şu nehir benim oluğumun döktüğüdür. Ve başkasının
evinde şu yer benim yürüyecek ge-çidimdir» diye dâva etse, şâhidsiz dâvası
dinlenmez. Ve şehâdetin şu şekilde olması gerektir. «O nehir ve tavan damlası
onundur veya dökme hakkı veya yürüme hakkı vardır» demeli).
Bir topluluk kendi
aralarında bulunan nehirden Şirb (nevbet ile su alma) hususunda niza' yapsalar,
o şirb, herbirinin arazisi miktarı taksim olunur. (Zira şirb'den maksat,
arazinin sulanması-dır. Buna ise herkesin ihtiyacı arazinin çokluk
nisbetindedir.)
Nehrin yukarı tarafını
ortaklarının rızası yokken set yapmaktan (kapatmakdan) men olunur. Her ne kadar
o kimsenin arazisi sedsiz sulanmasada, yine men olunur. (Zira yukarısını
kapatmak, aşağıda olanın menfaatini keser. Fakat ortakları râzi olup hıssasi
miktarını sulamak için kapatırsa, rıza ile olanda men yoktur. Herkes nevbetinde
set yapmak için anlaşma yapsalar, caizdir).
Ortaklardan biri için,
müşterek olan nehirden, başka hir nehre kanal yapma hakkı yoktur. Veya diğer
arkadaşlarının izni olmadan, o nehir üzerine değirmen veya dolap kurmak
veyahutta ağaç köprü yapmak hakkı yoktur. Ancak, kendi mülkünde nehir ve
suyuna zarar olmamak üzere değirmen kurması caizdir.
Ortaklardan biri için ağzını
genişletmek ve günlere taksim etmek veya bir ağacı delerek içinden akıtmak
suretiyle nehri ikiye bölerek (arazi
sulamak) hakkı yoktur. Ortaklardan biri için pencere açmak ve ağaç delerek
ziyâde etmek hakkı yoktur. Diğerlerine zarar yapmasada. O nehrin parça
yollarının bazısını dahi nok-sanlaştırnıa hakkı yoktur.
Ortaklardan bîri Şirbi'ni
(Nevbetle su kullanma hakkını) o nehirden Şirbi olmayan diğer bir araziye
sevkedip akıtmak hakkı da yoktur. Eğer ki, diğer arkadaşları (zikrolunan naks,
ziyâde, günlerle taksim işi ve diğerlerine) rıza gösterseler, caizdir.
İcazet (izin) veren
arkadaşlar için İcâzet'ten sonra, noksanla ş t ir m ak hakkı vardır. (Zira
ırmak yolu ile taksimat tamam oldu. O taksimatı bozmak yoktur. Bu taksimatın
aksine anlaşmışlarsa da kendileri ve vereseleri ruc*û eder, zira âdeten lâzım
olmayandır).
Şirb (Nevbetleşerek su
kullanmak), miras olur ve Şirbin in-tifaı ile vasiyet dahi olur.
Şirb, satılmaz ve hibede
olunmaz, icara verilmez ve onunla (alınan) icarla tasadduk edilmez ve mchir
olarak verilmez. Bedeli sulh da olmaz.
Bir kimse kendi arazisini su
ile doldursa, o suda komşusunun arazisine sızıp, ziraatını hasara uğratsa,
tazmin etmez.
(Zira kendi arazisinde
işlediği fiil mubahtır. Bir şeyi helak olsa, tazmin etmez).
Bu mesele mûtâd üzere = her
zamanki gibi suiadığmdadır. Fakat, mû'taddan ziyâde arazîsi tahammül edemeyecek
miktar sularda gelen su ile komşusunun arazisindeki mahsul zarara uğrasa, o
zaman tazmin eder. Zira haddi tecâvüz etmiştir).
Bir kimse, müsâadesi yokken başkasının şirhinden (nevbetle
kullandığı su hıssasından) kendi arazisini sulasa, tazmin etmez. Bu Hâher zadeye
göredir ve fetvada buradadır. Fahrul İslâm Pez-deviye göre ise, tazmin eder).
Hamr (şarap içmek, nassı
şerif ile) haram kılındı (bir damla
dahi olsa)
Hamr (şarap) üzümün
şırasından olan ham maddedir ki, bu şıra kendiliğinden körv-^üğü zaman ve
şiddetlendiğinde (yâni se-kir vermeye-sarhoşîatmaya elverişli olduğunda) haram
olur. (İmâmı Âzam R.A.'e göre), köpüğünü dışarı atması şarttır, İmâmeyn
için muhalefet vardır, (yâni köpüğünü dışarı
atması şart değildir).
Ham üzüm şırası da haram
olur. O Tılâ: üçte ikisinden daha azı gidinceye kadar kaynatılmış şıradır.
Eğer kaynatıldığında yarısı yok olursa,
münassaf (yarılanmış) ismi verilir. Eğer yarısından az bir kısmı
eksilinceye kadar kaynatılırsa, bazik denir. Kendiliğinden köpürüp şiddetlendiği
zaman (sarhoşluk verdiği zaman) haram olur
Sarhoş eden şeker dahi
(haramdır). O şeker: Yaş hurmanın şırasından olan ham maddedir ki, bu şıra
kendiliğinden köpürdüğü zaman sarhoşluk verdiğinde haramdır.
Kuru üzümün katılaşması,
kendiliğinden köpürüp sarhoşluk verdiği zaman haram olur. Fakat (köpürmez ve
şeker de sekir vermezse, haram olmaz).
Kuru üzüm, yaş üzüm ve yaş
hurma şırasında, köpüğünün dışarı atmasının şart kılınması (İmâm'ı Âzam ile
İmâmeyn'in arasında şarapta) vâki olan ihtilâf üzeredir. .
Yukarıda zikrolunan şeylerin
hepsi haramdır. Ve bu zikrolu-nanlarin haramlığı, şarabın haramhğından aşağıdır
(zira şarabın haramlığı Kur'an âyeti ile sabittir).
Şarabın necisliği necaseti
galîzadır ve zikrolunan şıraların necasetinin galîza ve hafife oldukları
hususunda ihtilâf olunmuştur.
(Bir rivayette necaseti
galîza, diğer rivayette ise, necaseti hafifedir).
Şarabı helâl îtikâd eden kâfir olur, (zira haramlığı kafi
delil ile sabittir). Fakat, diğer şıraları (içkileri) helâl itikat eden ise,
kâfir olmaz (zira haramîığı içtihat yoluyladır)
Şaraptan bir damla içmekle
had yapılır. Her ne kadar sekir (sarhoşluk) vermese de (zira haramlığı kafi
delil iledir). Fakat zikrolunan diğer içkiler ise, bunun hilâflnadır. (Yâni
sekir vermediği müddet azı ile had olunmaz. Zira haramlığı içtihad
yoluyladır).
Yukarda zikri geçen şeylerin
(kuru üzümün, yaş üzümün ve yaş hurma şıralarının) bey'i (alınıp satılması) caiz
olur ve telef eden dahi (İmâm'ı Azam R.A.'e göre) tazmin eder. İmâmeyn için
hilaf vardır, (zira bunlara göre, şarap gibi haramdır).
Şarapta ise, alıp satmasının caiz olmaması ve telef
edildiğinde müctehidlerin icma-ı ile tazmin edilmemesidir .
Şarap ve haram kılınan diğer
içkiler kendiliğinden şiddetle köpürdükteh
sonra pişirilse, helâl olmaz. Üçte ikisi eksilse dahi (zira pişirimek haramhğı
sabit olmasın diye yasaklamak içindir. Yoksa, haramhğı sabit olduktan sonra defi
için değildir. Pişirmekle haramhk giderilmiş olmaz).
Lâkin denildiki, sekir
(sarhoşluk) vermediği müddet, içen kimse had olunmaz.
Hurma ve kuru üzüm sırası az
kaynatıldığında katılaşırsa dahi sarhoşluk
vermediği müddet, helâl olur.
Bal, incir, buğday, arpa ve
darı şırası (ekşimiş hoşafı) ve üzümle hurmanın karışması gerek pissin, gerek
pişmesin yine helâldir.
Keza Müselles de helâl olur.
Müselles: Taze üzüm şırası ki, üçte ikisi gidip, üçte birisi kalıncaya kadar
kaynadığında, katılaşırsa dahî (îmâm'ı Âzam ve İmâm'ı Ebî Yusuf R.A.'e göre)
helâl olur. (Fakat İmâm'i Muhammed, İmâm.ı Mâlik ve İmâm'ı Şâüî R.A. haram
cihetini savunmuşlardır.)
(Taze üzüm şırası, bal,
incir, buğday, arpa, darı ve üzümle hurma karışımının ekşimiş hoşafından)
sarhoş olmakla had yapmakta, iki rivayet vardır. Bir rivayet had olmamak, diğer
rivayet ise, had olmaktır. Sahih olan haddin vâcib olmasıdır. (Zira zamanımızda
haram kılınmış olan içkilerin içilmesine akın ettikleri gibi, bunlarada akın
ederler. Bu sebepten sarhoşluk verdiği zaman müf-sitliği cebreder. Fâsitliğe
sebep olan maddeyi yok etmek veya azaltmak için had vacip olur).
Zikrolunan şeylerden sarhoş
olan kimsenin talâkının vukuu, hürmetine (haramlığına) tâbi'dir. (Haram
diyenlere göre, talâk vâki olur. Helâl diyenlere göre ise, talâk vaki olmaz,
uyuyan kimse menzilinde olmuş olur).
İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre, zikrolunan (şıra ve
hoşafların) tamamı haramdır. (Ve bunlardan sarhoş olup, talâk verse, talâk vaki
olur) ve İmâm'ı Muhammed'in kavliyle fetva verilmiş-tir
İmâm'ı Muhammed ile Şeyhayn
(İmâm'ı Âzam ve Ebû Yusuf) arasında ihtilâf, şu misilli kimselerdedir ki,
içmekten muradı bedenîn kuvvetlenmesi kastı olduğu zamandır. Yoksa, içmekten
muradı telehhî (zevklenmek ve meşgul olmak) ise o vakit icmâen haramdır.
Şarabdan olan sirke, helâldir velevki ilâç ile sirke olmuş
ise de (İlâçdan maksat, sirkenin içine tuz atmakla veya başka şeyi atmakla
sirke olur ve sirke oluncada helâl olur)
Taze kabak, yeşil testi,
ziftlenmiş küp ve ağaçtan yapılmış (fıçı gibi) kablarda hoşaf yapmakta beis
yoktur.
Şarabın posasmı içmek tarağı
posaya bulaştırıp sakal mı taramak mekruhtur (şarap posasmın kılları
güzelleştirmedeki rolü büyüktür),
Şarabın tortosunu içen kimse
sarhoş yapmadığı müddet; had yapılmaz. (İmâm'ı Şâfi R.A.'e göre ise, sarhoş
olmasada tortusunu içen kimseye had olunur. Zira şarapta had; bir damla içmekle
va-cib olur. Tortuda ise, nice damla vardır.)
Şaraptan faydalanmak caiz
değildir. (Zira Necis'ten faydalanmak haramdır.) Şarap ile bir yarayı tedavi
etmekde caiz değildir. (Zira tedavi olmakta, faydalanmaktandır) Şaraptan
hayvanın yağırına sürmekte caiz değildir. (Bu da faydalanmaktan sayılır).
Tedavi için Âdemi'ye (İnsan cinsine mensup olanlara) şarap
içirilmez velevki o Âdem'i sabide (çocukta) olsa (Zira Cenabı Hak Neciste şifa
kümamıştır. Ve şarap ile şırınga vurdurmak ve ihlile-kamişına şarap damlatmakta
caiz değildir. (Nihayede mezkûrdurki, herhangi bîr zaman haram olan şeyden
başkası île tedavisi mümkün olmadığı kesinlikle bilindiği zaman da şifalanmak
(yani kullanmak) caizdir).
Mutlak surette şarab ile hayvan dahi sulanamaz. Denil dik
i, hayvanın sulanması istense, şarap hayvana yükletilmemeli, eğer hayvan şarap
tarafına götürülürse, beis yoktur. Meyyit (Mundar olan hayvan eti) ile köpekte
olan mes'ele gibidir. (Murdar öleni köpeğe götürmek mekruhtur, fakat köpeği
murdar ölen tarafına götürmekte beis yoktur).
Şarabın, tortunu sirkeye atmakta beis yoktur, fakat,
sirkeyi tortuya nakletmek gerekir. Aksi olamaz. (Yani tortu sirkeye
nakledilmez.)
S ay d : Av avlamaktır. Av avlamak, tâlim edilmiş yırtıcı
hayvanlaria (talimli köpek, pars, doğan, şahin ve "atmaca gibi* yırtıcı
hayvanlarla ) caizdir
Oktan ve oktan başka (kılıç
gibi) keskin olan şey ile eti yenilen şeyi yemek için avlamak caizdir.
Eti yenilmiyep hayvanın
derisi ve kılı (yünleri) için avlanmak caizdir. (Veya mazarratını def etmek için
de caizdir).
Avda elbette yaralamak
lâzımdır.
Av hayvanlarını ava gönderen
veya oku ava atan kimsenin;elbette Müslüman olması veya kitabî (semavî
kitablardan birine inanmış) olması lâzımdır. Ve hayvanı ava gönderdiğinde veya
ûku attığında kasden besmeleyi terk
etmemesi lâzımdır. (Besmele unutmakla terk olunursa yenmesinde beîş yoktur).
Ay IıayVanmın (insanlarla
ünsiyeti- olmayıp = ehlileşmeyip) vahşi olması lâzımdır.
Avcı olan kimse, av gözünden
kayıp* olduktan sonra talebinden (av avlama isteğinden ve eline geçirmekten)
vaz geçip oturmamalıdır.
Talimli hayvanla (köpekle)
tâlimsiz (köpek) yardımlaşmama-lıdir. Veya avcı, talimli hayvanı, ava köpeğini
göndermesi helâl olmayan kimseye yardımcı etmemeli (Mecûsinin köpeği ve kasden
besmeleyi terk eden kimsenin köpeği gibi, bunların yardımıyla olmamalı).
Avcı, talimli hayvanı ava
saldıktan sonra durmasını uzatma-maliki, ava (hile ile zarar yapmayıp,
kolaylıkla yakalandiğındaki) gizlenmek için durmasından başka durmasını ger ek
tirm emelidir.
Azı dişi bulunan veya
tırnaklı (yırtıcı kuşlar gibi) talimli hayvanların hepsi ile avlamak caiz olur.
Av hayvanlarının tâlimi,
(İmâm'i Âzam R.A.'e göre) zannı gâ-lib ile ve tecrübe ehline dönmekle sabit
olur.
İmâmeyne göre ki, İmâm'ı
Âzam (R.A.)'den bir rivayettir: Azı dişi bulunan hayvanın talimli olması üç defa
(üstüste) avladığı hayvanı yememesi ile sabit olur.
Tırnaklı olan hayvan da
talimli olmasının subûtu, ava gönderdikten sonra, çağrıldığında (kendisine,
gönderen avcıya) icabet etmesiyle (emrini yerine getirmesiyle)dir.
Eğer Doğan, yakaladığı avdan
yese, o av yenir. Fakat avı köpek ve pars tutup yese, av yenmez.
Tâlimlendiğine kanâat
geldikten sonra azı dişi bulunan av hayvanı, tuttuğu avı yese (ve tırnaklı olan
yırtıcı kuş icabeti terk etse), bundan sonraki avladığı haram olur. Tâ ki tekrar
tâlimle-ninceye kadar, (zira köpeğin avını yemesi ve icabeti terk etmesi cehil
alâmetidir. Böyle oluncada avı helâl olmaz).
Tâlimlendiğine kanaat
geldikten sonra, azı dişi bulunan hayvan tuttuğu avından yese ve tırnaklı
hayvan icabeti terk etse, (yedikten ve icabeti terk ettikten) Önceki avladığını
ve (avcının mülkünde mevcut olan avı) yemekte (İmâm'ı Âzam R.A.'e göre) haram
olur. Imâmeyn için muhalefet vardır.
Eğer köpek avın kanından
içse veya avı ısırıp etinden bir parça koparıp atsa ve avı takiben gitse, o av
yenir. Eğer (köpek avlandıktan sonra koparılan et parçasını yese de (yine av
yenir).
Eğtr köpek avladıktan sonra
sahibinin (avdan kendisine) attığı şeyi (av etini) yese, veya köpek bizzat
kendisi o avdan sahibi ihzar ettikten sonra (vaz geçip bıraktıktan sonra) yese,
yine o av yenir.
Eğer köpek avdan kopardığı
et parçasını avı avlamazdan önce yese, yukarıdaki mes'elenm hilâfına olarak, o
av yenmez.
Eğer köpek, avladığını
yaralamadan boğmak suretiyle (öldürse) yenmez.
Eğer tâlimsiz bir köpek veya
Ateşperestin (ateşe tapan mecûsinin) köpeği veyahutta besmeleyi kasden terkeden
kimsenin köpeği yardım ederse, yine bu şekildeki avlanmış hayvanın eti yenmez.
Eğer bir Müslüman köpeğini,
(besmele ile) kat bir Mecûsi o köpeği men etse (kandırsa,
ava gönderse, fa-azarlasa)
köpekte onun azan ile çekinerek avlamayı
yapdığında avın yenmesi helâl olur. Aksi ile (yâni Mecûsi gönderse de Müslüman
kandırsa, men etse) haram olur.
Eğer köpeği, hir kimse
gondermeyip (kendiliğinden evlandiğı sırada) bir mü si uman veya mü si uman olan
başka kimse kandırsa, men etse, itibar, men eden içindir. (Meselâ: Müslüman m
zecrettiği av yenir. Eğer Mecûsi zecr ederse, o av yenmez).
Eğer Müslüman avcı, talimli
olan köpeğini bir ava gönderse, fakat kasden Besmele çekmese, ondan sonra köpeği
men etse ve men esnasında Besmele çekse bu takdirde itibar, gönderildiği
hâledir (yani. men zamanındaki Besmeleye itibar edilmez. Böyle olun-cada avın
eti yenmez).
Eğer avcı, köpeğini bir ava
gönderse, köpekde avcının göndermiş olduğu avı tutmayıp, başka birini tutsa, o
avı yemek helâl olur. Gönderdiği istikâmet üzerinde olduğu müddet (Meselâ: Sağa,
sola sapmayıp, başka bir av ile meşgul olmamalı. Sâdece avın önüne çık-masiyle
tuttuğu av yenir. Eğer bu zikrolunanın aksine olursa helâl olmaz).
Avcı köpeğini avların
üzerine bir Besmele ile gönderse ve köpekte avın hepsini tutsa, yine tuttuğu
avların hepsi helâl olur.
Tazı Besmele ile gönderilse
ve Tazı avı tutmağa kudreti hâsıl oluncaya kadar gizlense (avı önse), ondan
sonra avı tutsa, helâl olur (zira gizlenmek = Önmek tazının âdetidir).
(Eğer köpekde, tazı gibi
gizlenmek = sinmek) âdeti var ise, tuttuğu av helâl olur. (Bu takdirde tazı
menzilinde olmuş olur).
Avcı köpeğini bir ava
gönderse, köpekte avcının gönderdiği avı öldürüp başka bir avı tutsa, ikiside
yenir. Nitekim ok atan kimsenin bir ava ok atıp - iki ava isabet ettiği mesele
böyledir. Avcı okunu ava atsa ve okunu atarken de besmele çekse, okun isabet
ettiği av yenir, eğer ok avı yaralarsa, eğer oku atarken Besmeleyi kasden
terkederse o av haram olur.
Eğer ok ava isabet etse ve
av oku götürüp gitse, ye gözden kaybolsa, ve oku atan avcı' da avı bulmak için
oturmayıp arasa, sonra avı ölü olarak bulsa, yemek helâl olur, eğer o avda okun
yarasından başka yara yoksa. (Eğer ok yarasından başka yara bulunursa, helâl
olmaz. Zira ölümüne iki sebep meydana gelmiş olur. Biri helâllığım îcâbettiren,
diğeride hara mî iğ mı icâbettiren sebepti.1 Böyle oluncada haram tarafı galip
olur).
Eğer avcı aramadan vaz
geçerek oturur da bilâhare (tesadüfen) Ölüsünü bulursa, yemekliği helâl olmaz.
Köpeğin yaraladığı avın
hükmü (zikrolunan şeyin hepsinde), okun yaraladığı avda olan hüküm gibidir.
Avcı, bir ava (ok veya
silâhını) attığında av suya düşüp ölse, veya dam üzerine, veya dağ üzerine, veya
ağaç üzerine veya duvar veyahutta kiremit üzerine düşse, sonrada yere düşüp
ölse, haram olur (eti yenmez).
Eğer avcı oku attıktan sonra
(dikilmiş olan) mızrak üzerine düşse veya dikili kamış üzerine düşse, veyahutta
kiremidin keskin tarafı üzerine düşse, ve bunlar ilede yaralansa, yine yenmesi
helâl olmaz. (Zira zikrolunan eşyanın tesiri o avı Öldürmüş olması ihtimali
vardır).
(Eğer ok atıldığında vurulan
av) derhal yere düşse, yenmesi helâl olur.
Eğer taş veya kiremit
üzerine düşüp kalsa ve yaralanmasa, yine helâl olur. (Bunların üzerine düşmesi,
yer üzerine düşmek gibidir). Eğer av suya düşüp ölse haram olur. (Zira avı
suyun Öldürmesi ihtimali vardır).
Eğer su kuşu vurulduktan
sonra suya düşse, eğer kuşun yarası suya dalarsa (su içerisinde kalırsa), haram
olur. Eğer yarası sudan dışarda kalırsa, helâl olur. (Zira hayvanın Ölüsü sudan
olmak ihtimali olup, avcının atmasından olmayabilir ve yarası su alıp,
şiddetlenerek Ölümüne sebep olmuş olur).
Mîrâzm (Yeleği olmayan ve
doğru gitmeyip, eğri giden okun) enine dokunup öldürdüğü veya Bündüka'nın
(Çamurdan yapılmış müdevver fmdıkın) öldürdüğü av, haram olur. (Bu mîraz ile
Bündüka) avı yaralamamış ise.
Eğer avcı taş ile avı vursa
ve taşın keskinliği ile yaralansa, eğer taş ağır ise o av yenmez. Eğer hafif
ise, yenir (zira taş avın tahammül edemiyeceği kadar ağır olduğunda, avı taşın
ağırlığı öldürmesi ihtimali vardır). Eğer taş avı yaralamazsa mutlaka (gerek taş
ağır olsun, gerekse hafif olsun) yenmez.
Eğer avcı ava kılıç veya
bıçak atsa, ve o (kılıç ve bıçağın) arkası veya kabzası isabet ederek avı
öldürse, yenmez. (Zira vurmakla Öldürmüştür).
Cerhte (yaralamada) kanatmak
şart kılındı ve bir rivayette de-nildiki, kanatmak şart kılınmadı. Ve eğer yara
büyük ise, kanatmak şart kılınmadı ve eğer yara küçük ise, kanatmak şart
kılındı.
Eğer ok, avın tırnağına veya
boynuzuna isabet ederde (tırnak veya boynuz) kanarsa, yenmesi helâl olur.
Kanamazsa yenmesi helâl olmaz.
Avcı bir ava (ok, silâh v.s.
sini) atsa, avdan birazını koparsa, o av yenir. Fakat, o koparılan aza yenmez.
Eğer avdan bir azasını kesse (kırsa) da kırılan parça bedenden ayrılmasa, eğer
birbirine tutturulması (kaynaması), ihtimâli varsa, o âza yenir, kaynama
ihtimali olmayıp (âza deride asılı kaldı ise) yenmez.
Eğer avcı, avı vurduğunda
(enîne-uzununa), iki parça yapsa veya fazlası kuyruk tarafında kaldığı halde
hayvanı üçe parçalarsa, bütün parçaları yenir.
Eğer avın başının yarısını
veya yarısından daha çoğunu kesse, yine tamamı yenir.
Avcı, av hayvanı diri iken
yetişse, ama avın hayatı mezbuh (kesilmiş hayvanın) hayatından yukarıda (ziyâde)
olsa, elbette boğazlanmak lâzımdır. Eğer boğazlamaya kudreti varken terketse,
haram olur (yenmez). (Hayata kudreti olmasa dahi) zahir rivayette (ya âletin
kaybı veya vaktin dar olması sebebiyle) boğazlamağa kadir olmasa (yine avın
yenmesi) haram olur.
Eğer avın hayatından (can
namına) bir şey kalmayıp, ancak boğazlanmış hayvanın hayatı misilli kalsa,
boğazlanmış hayvanın hayatı demekki, o hayvanda can eserinin baki kalması
tevehhüm olunmaz (vehme şüpheye düşülmez). Böyle oluncada o ava diri olarak
yetişmemiş olur (Bu babda kesmek lâzımdır).
Ve denildiki, İmâm'ı Âzam
(R.A.)'e göre, yukarıdaki mesele de olduğu gibi boğazlamak lâzımdır. Eğer
keserse (boğazlarsa) yenmesi helâl olur. (Hâsılı kelâm, hayat baki kalmayıp,
ancak boğazlanmış hayvanın hayatı gibi kalsa ve boğazlamağa da kudret kalmasa,
rivayet muhtelif olmuştur. Bir rivayette kesilmesi lâzım değildir. Hatta
kesilmeden ölse yenir. Zira hükmen kesilmiştir ve îmâm'ı Âzam (R.A.) den bir rivayette boğazlanmak
lâzımdır. Boğazlarsa helâl olur).
Eğer yüksek yerden düşüp (eti yenen) hayvanı, boynuzlu
hayvanın vurmuş olduğu hayvanı, ağaç (değnek-sopa) ile vurulan hayvanı ve
kurdun (canavarın) karnını yardığı (parçaladığı) hayvanları boğazlasa ve
bunları her birinde (kesilen hayvanlar gibi) hafif bir hayat (canlılık) veya
açıkça hayat (canlılık) belirtileri olsa, (İmâm'ı Âzam R.A.'e göre) yenmesi
helâl olur ve fetvada İmâm'i Âzam (R.A.')ûı kavli üzeredir
İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a
göre, eğer o hayvan öyle bir halde olsaki, bu misilli olan hayvanın sağ kalması
mümkün olmayacak derecede olsa, tezkiye ile (boğazlanmakla) helâl olmaz. (Zira
ölümü, kesmekle olmamış olur). İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, eğer hayvanın
sağlığı kesilen hayvanın sağlığından ziyâde olursa kesmekle helâl olur. Eğer
kesilen hayvanın hayatmdan ziyade olmazsa, kesmekle helâl olmaz.
Bir kimse, bir ava (ok,
tüfek v.s. sini) atıp vursa, ve hayvanı kaçıp (kurtaracak) halden düşürse,
bundan sonra diğer birisi ava atıp, ,öldürse, o av haram olur. ikinci atıp
öldüren (adam), birinci atana o avın kıymetini yaralı (iken takdir edilen kıymet
üzere) öder. (Zira birinci atıcı avı vurup hayvanı kaçmaktan alıkoymuştur.)
Böyle olunca o av kendisinin
mâli olmuştur. İkinci adam ise, o adamın mâlini telef etmekle tazmin eder. Eğer
birinci avcı avı vurup, kaçıp (kendi kendini kurtaracak halden) düşürmese, (ve
diğer bir avcı vurup, öldürse) av helâl olur ve ikinci avcının mali olur.
Bir kimse, köpeğini bir ava
gönderse, köpekte ava yetişip vursa (kendisini çarpsa) ve yere düşse, sonra
yine vurup, öldürse, (o avın eti) yenir.. (Zira bir defa yaralamadan sonra bir
defa daha yaralamaktan çekinmek, tâlim
şartlarına dahil değildir. Böyle olunca av olunur).
Avcı, bir ava iki köpek
göndersede birisi avı düşürse ve diğe-ride av düştükten sonra avı Öldürse, yine
helâl olur.
iki avcıdan her birisi kendi köpeğini ava gönderse de,
köpeğin biri avı yere düşürse ve diğeride öldürse, (o avın) yenmesi helâl olur.
Ve o av, kendisini ilk defa yakalayıp yere düşüren (birinci köpeğin
sahibinindir)
Birinci köpek avı, yakalayıp
düşürdükten sonra ikinci avcı köpeğini ava gönderse ve ikinci köpekte avı
öldürse, avın yenmesi haram olur. Ok atmada olduğu gibi (ikinci, birinciye)
kıymetini tazmin eder.
Bir kimse (hafif) bir ses işitse ve insan zannedip (ok,
tüfek v.s. sini) atsa, veya köpeğini gönderse, halbuki işitmiş olduğu hafif
seste av hayvanının (hışıltısı olsa köpekte, tutup öldürse) eti yenir. (Hakikat
hal av olmakla onun zannına itibar yoktur).
Rehin : Bir hak mukabilinde
bir şey hapsedilmesidir ki; o hakkın istifası (hakkı almflklığı). mümkün olmalı
o hapsolunan şeyden Deyn (borç) gibi, (Zira borç : alınması mümkün olmayan bir
hakta, Rehin bâtıl olur. Kısas ve hadlara rehin çA
değildir. Sebe1-bi ise, alınması mümkün değildir)
Rehin îcab (vermek)
ve kabul (kabullenmek) iîe münakid (bağlanmış) olur ve derli toplu, borçlunun mülkünden çıkmış ve
ayirdedilmiş olduğu halde rehin, teslim almakla tamam olur. (Me-, huz demekle,
meyveyi ağaç üzerinde ve ekini tarlada alarak rehinden* itirazdır. Mümeyyiz
demekle, müşterek olan şeyi rehin koymaktan ihtirazdır). (Rehin), tahliye ile
de tamam olur (yâni men eden kimsenin rehini teslim alabilmesi mümkün olan bir
zamana kadar men etmesidir). Bey'de (alıp satmakta) teslim almaktır.
Kâhin (rehin koyan borçlu)
için (alacaklı) teslim almadan evvel rehin koymaktan rucû etmek hakkı vardır.
Mürtehin (alacaklı) rehni teslim aldığı zaman, borçlu rucûa (dönmeğe kadir
olmayıp) teslim etmesi lâzımdır.
Rehin helak olsa, rehin ve
borcun kıymetinden hangisi daha azsa, o az olan mazmundur (yâni, verilmesi kesin
olan borçtur).
Eğer (rehin, alacaklı
kimsenin elinde iken) helak olsa, rehin kıymeti de borçla eşit ise, alıcı
hakkını almış sayılır. (Birbirlerinden başka bir hak talep edemezler).
Eğer rehnin kıymeti
alacaktan daha fazla ise, fazla olan kısım alıcının (alacaklının) elinde
emânettir, (Eğer hakaret ederek helak olmuş ise, tazmin eder. Fakat hakâretsiz
helak olmuş ise, alacaklıya tazminat lâzım gelmez).
Eğer borç, rehinin
kıymetinden daha çoksa, alacaklı rehin miktarını alacaktan düşer, geri kalan
(alacağını) borçludan ister (alır).
Helak olan rehinin kıymeti,
teslim alındığı günden itibâr olunur.
(Rehin olarak bırakılan köle
ve câriye helak olduğu zaman) râhinin (borçlunun) zimmetinden gider. Böyle
oluncada kefeni borçluya aittir. (Zira borçlunun mülküdür. Alacaklının elinde
ancak emanettir).
Mürtehin (alacaklı) için
râhinden (borçludan ne vakit, arzu ederse) alacağını istemek (hakkı) vardır. Ve
alacağından ötürü borçluyu hapsettirebilir, her ne kadar rehin, kendi yanında
ise de (Hulâsa, alacaklı da rehin mevcut iken borçluyu hapsettirmek hakkı
vardır.)
Alacaklı için rehin akdini
(sözleşmesini) fesih ettikten sonra, borcunu alıncaya kadar rehni hapsetmek
hakkı vardır. Meğerki, alacaktan vazgeçmiş olsun.
Eğer rehin, alacaklının
elinde ise, alacaklı için, borçluya, rehni satıp borcunu îfa etmek için imkân
sağlamak (müsaade etmek mecburiyeti) yoktur. (Meselâ borçlu, alacaklıya «rehni
bana verde satıp sana alacağım vereyim» dese alacaklı vermemeye
salahiyetlidir. Zira rehnin hükmü, bqrç ödeninceye kadar dâimi hapistir).
Mürtehin, (alacaklı) için
rehin bırakılan şeyden, hizmet ettirmekle, ücretsiz mesken tahsis etmekle,
giymekle, icara vermekle ve ariyet için vermek suretiyle menfaatlanmak (hakkı)
yoktur. (Zira rehnin iktizası, borç ödeninceye kadar hapistir).
(Alacaklı kimse, yukardaki
zikredilen şeylerle menfaatlandığı zamandan) haddi tecâvüz edici olur (Eğer kullanmak suretiyle helak
olursa, tam kıymetini tazmin eder. Zira sahibi tarafından söylenmiş ve izin
verilmiş değildir).
Teaddî (Tecâvüz) ile rehin
akdi (sözleşmesi) dahî bozulmaz.
Alacaklı alacağını istediği
zaman, kendisine rehni hazır etmekle emrolunur. (Rehin mevcutmudur, yoksa helak
mıdır? dîye malum olmak için hapsetmek lâzımdır). Alacaklı rehni hazır ettiği
vakit, borçluya bütün borcunu evvelâ teslim etmesi için emrolunur (zorlanır),
sonrada alacaklıya rehni teslim etmesi için zorlanır.
Eğer alacaklı rehin
akdolunan beldeden başka yerde alacağı isterse, yine yukardaki mesele gibidir.
Rohnin hami (yük) ve meûneti
(meşakketi - zahmeti) yoksa, alacaklıya rehni «getir teslim et» diye emrolunur.
Eğer reh-nin hami (yük) ve meûneti (meşakkati) var ise alacaklı için rehni
ihsarsız (teslim etmeksizin, getirmeksizin) alacağını borçludan isteyip almak
(hakkı) vardır. (Zira alacaklı üzerine vâcib olan tahliyedir. Yoksa bir yerden
diğer bir yere nakil değildir. Lâkin borçlu olan, alacaklı olan kimsenin rehni
satmadığına ve zâyî etmediğine yemini billâh eder).
Eğer rehin, borçlunun emri
ile âdil bir kimsenin yanında bırakılsa, yine hüküm böyledir. Ve rehnin ihzarı
(teslimi, huzura getirilmesi) alacaklıya teklif olunmaz. Vte borçlunun emri ile
alacaklının sattığı rehnin parası dahi, teslim oluncaya kadar, parayı teslim
edilmeye teklif olunmaz. Eğer borçlu alacaklının alacağının bir kısmını ödese,
alacaklı teslim edilen rehnin hıssasmi teslime teklif olunmaz. Tâ ki' kalan
borcunu ödeyinceye kadar (Meselâ: bir kimse, kıymetleri müsavi olan iki elbiseyi
beşeryüz dirhem kıymetinde yani, ikisi bin dirhem mukabilinde rehin koysa,
borçlu borcun beşyüz dirhemini ödedikten sonra «Elbisenin birini teslim et,
diğeri borç mukabilinde dursun» demeğe hakkı yoktur ve alacaklıya dahi «birini
teslim et» diye teklif olunmaz. Kalan borcunu ödemediği müddet).
Mürtehin (alacaklı) için
rehni bizzat kendisi muhafaza etmesi, zevcesi (ailesi), çocuğu ve nafakası
üzerine âit olan hizmeteisinin muhafaza etmesi lâzımdır.
(Başkasına muhafazasını havale ederse, tecâvüz etmiş olur).
Eğer rehni,( yukardaki
zikredilenlerden) başkaları muhafaza etseler veya alacaklı o rehni başka birine
emânet koysa, (ve zayi ol»a) bütün kıymetini alacaklı tazmin eder (zira tecâvüz
etmiştir).
Eğer alacaklı rehinde haddi
tecâvüz etse (kullansa), ve yüzüğü sırça parmağına (küçük parmağına) taksa (ve
helak olsa) yi-, ne bütün kıymetini tazmin eder. (Zira kullanılmasına izin
olmadığı için tecâvüz temiş olur).
Eğer alacaklı yüzüğü Mi<*îik
parmağından başka parmağına taksa, (ve helak olsa) tazmin etmez. (Zira diğer
parmaklara yüzük takmak âdet değildir. Yalnız alacaklı kadın olursa, tazmin
eder. Zira kadınların küçük parmaktan başka parmağa yüzük takmak adetleridir).
Rehnin meûnetinin
(masrafının zahmet ve meşakkatinin) muhafazası, (rehnin kıymeti borçdan fazla
ise de) alacaklıya aittir. Ve yine rehnin mürtehinin (alacaklının) eline
reddinin (tesliminin) meûneti (meşakkati, masrafı) de alacaklıya aittir.
(Meselâ: rehin olan köle, firar ettiğinde, yakalayıp alacaklıya teslim
ettiklerinde o kölenin masrafı alacaklıya aittir).
Veya rehnin ücretini
reddetmek (Postalamak - göndermek) te, alacaklıya aittir. (Meselâ: rehin olan,
ya köle veya câriye olup, gözü ağrısa ve herhangi bir hastalığa tutulsa,
bunların tedavisinin ücreti mürtehine = alacaklıya aittir). Nitekim muhafaza
edilen evin ve evi muhafaza edenin, ücreti gibidir (Zira bunların ücreti-de
alacaklıya aittir). Ama kaçan kölenin masrafı, hastalıklara tedavi için ilâç
masrafı (ve yaranın tedavisi ve ücreti) ve cinayetten olan fidyeler (Meselâ:
Rehin olan köle bir cinayet işlerse, onun için verilen fidyeler) Mazmun (tazmin
olnmuş) ve emânet üzerine taksim olunucudur.' (Meselâ: On iki hin lira kıymeti
olan köle, beşhin liraya rehin konulsa ve o kölede bir cinayet işlese, cinayete
mukabil bin lira fidye verseler, bunun beş yüz lirası alacaklıya ve beşyüzü
borçluya lâzım gelir.
Zira kölenin onbin lira
kıymetinin beşbin lirası tazmiri edilmiş ve beşbin lirası ise emânettir).
Rehnin beka ve ıslâhının
meûneti (zahmet ve masrafı) borçluya aittir. Nafaka, kisve, çobanın ücreti ve
rehnin çocuğunun, çocuğunu emzirenin ücreti gibi (zira bu misaller başkasının
masrafı içindir). Ve bostan sulamak, hurma ağacını aşı yapmak, ağaçtan hurma
çırpmak ve bostanın îsîâhma (bakımına) hizmet gibi (Meselâ: Duvarlarını tamir,
hâricinden biten otlarını yolmak gibi ki, buna benzer işler borçluya aittir).
Râhin (borçlu) ve mürtehin (alacaklı) den herhangisi
sahibinin üzerine vacip olan şeyi cmirsiz edâ etse, o (eda ettiği) şey
te-berrûdur. Ama Gazinin emri ile edâ etse (verse) verdiği şeyi (almak için)
sahibine müracaat eder (sahibi ister hazır - mevcut olsun, ister gâib olsun).
İmamı Azam (R.A.) buyurmuşlarki, emir-siz verdiği gibi, eğer sahibi hazır
olursa, (verdiğini almak için) müracaatta bulunmaz. (İmamı Ebû Yusuf R.A. ise,
iki vecihde de yâni, sahibi mevcut veya gayri mevcut iken verdiğini almak için
sahibine müracaatta bulunur, buyurmuşlardır).
Müşterek olan metâm (eşyanın) rehin olması sahih değildir.
(Yüzük gibi) taksime ihtimali olmayan şeyden isede (yine müşterek olan şeyin
rehni sahih değildir. Fakat Hibe de caizdir) veya şerikine (ortağına) dahi
rehin olursa, sahih değildir.
Eğer irtihandan (Rehin
bıraktıkdan, aldıktan), sonra rehinde umumilik ânz olsa (rehnin müşterek olduğu
haberi zahir olsa, İmamı Âzam ile İmamı Muhammed (R.A.'e göre) rehin akdi
(sözleşmesi) fasit olur. imamı Ebû Yusuf (R.A.) için hilaf vardır (ona göre
rehin anlaşması fasit olmaz).
Ağaç üzerinde bulunan
meyvenin, ağaçsız rehin olması ve arazi de (tarlada) bulunan Ziraatin (ekimin)
tarlasız rehin olması sahih değildir.
Ziraat ve meyve ile meşgul olan yer ve ağacında (ziraat ve
meyvesiz) rehni sahih değildir
(Fakat), eğer ağaç, araziden
olan mevzileri ile (etrafları ile) veya ev içinde olan (Metâları) ile rehin
olunsa, caizdir.
Hür kimsenin, müdebberin, Ümmü Veledin ve mükâtebin relini
caiz değildir
Emânet olan şeylerin rehni
sahih değildir. (Emânet ve ariyet gibi rüzgarın götürüp, başkasının evine attığı
elbisede emânettir, kasten muhafaza edilmesi için verilir. Emânet, Âmme-Umûmidir
her şeye şâmildir).
Ödek (ve ödeşmek) ile dahi
rehin caiz değildir (Meselâ: bir kimse, başka birine bir şey satıp, parasını
alsa ve sattığını da müşteri satılan şeyin hak sahibi çıkmasından korkup
verdiği parayı satandan rehin için alsa, bâtıldır ve o satılan şey müşteri
yanında emânettir, helak olursa tazminat lâzım gelmez). Başkasının zabtı altında
bulunan şeyin rehnide caiz değildir. Satıcının elinde olan
ve satılan şey gibi (zira rehin hakikaten ve
hükmen borç muka-büindedir. Satanın elinde duran - satılan şey ise, hakikaten ve
hükmen borç|değildir. Ne zamanki hclâk-olsa parası sakıt olur).
Kefalet binnefis (bizzat
kendisi kefil olmak) ile ve nefiste kısas ile ve nefisten başka olan kısas ile
de rehin caiz değildir. (Meselâ: Bir kimse, başka birine bizzat kendisi kefil
olsada o kefalete rehin verse, sahih ve
caiz değildir ve bir kimsenin üzerine bizatihi kısas ve kendisinden başkasına
kısas vâcib olsa, bu kısas mukabilinde rehin koymak caiz değildir);
Şüf'a için (Şüf'a: satılan
bir akarı ona komşu olan bir kimsenin öncelikle alabilme hakkı) de rehin caiz
değildir.
Ağlayıcı (yas tutucu) ve
teğanni edici (kadının) ücreti mukabilinde rehin caiz değildir. (Zira bunları
icarla tutmak şer'an bâtıldır. Rehin ise aynı şekilde bâtıldır. Asla caiz
olmayan amel mukabilinde olduğu için).
Cinayet işlemiş köle için
veya borçlu köle için rehin caiz değildir.
Müslüman için şarabı rehin
koymak ve müslümandan veya zim-mî'den (şarabı) rehin almak caiz değildir.
Şarabı rehin olarak koyan
Müsîümana, rehin alan kimse tazmin etmez velevki o şarabın mürtehini (rehin
alıcısı) zimmî ise de (Meselâ: bir Müslüman bir zimmîye şarap rehin koysa, z im
miden de o şarabı zorla alsalar, zimmî o şarabı tazmin etmez. Zira Müslüman
hakkında mâli mütekavim değildir).
(Fakat) eğer müslüman o
(şarabı) zimmîden rehin olarak almış (ve elinden de zorla almışlar) ise zimmîye
tazmin eder. (Zira şarap zimmîler hakkında mâlî mütekavvimdir).
Borç mukabilinde de rehin
sahih olur. Velevki o (borç) Mev'ud (Va'd olunmuş) ise de (yani, borçlu
alacaklıya bir şeyi rehin koysun o da diğerine şu kadar - bin lira) ödünç
versin diye vâd etse ve o vâd ettiği (borç mukabilinde) rehin koymak caizdir.
Eğer deyni mev'ud (Vâ'd
olunan borç) mukabilinde konan rehin mürtehinîn (alacaklının) elinde helak
olsa, (alacaklı) vâ'd ettiği şeyi borçluya vermesi lâzımdır, vâ'd edilmiş olan
borç rehnin kıymeti kadar veya kıymetinden az ise de.
Selemin sermaye mukabili,
sarf fiatı ve selem edilmiş mal mukabilinde dahi rehin sahih olur.
Eğer akid meclisinde rehin
(verilen selem ve sarf sermayeleri) helak olursa, alacaklı o alacağını hükmen
istifa etmiş (almiş)tır.
Eğer (Selemin reis malı ve
sarf fiyatı) nakd ve helak etmezden evvel iftirak etseler (ayırt etseler), akid
bâtıl olur. (Zira hakikaten ve hükmen teslimiyet fevt olunmuştur).
Selem akdi fesh olunduğu
zaman selem edilmiş mal mukabilinde olan rehin, reis mah( sermaye) bedeli rehin
olur.
Fesihten sonra rehnin
helaki, aslı ile helaktir (yâni selem edilmiş mal ile helaktir. Başka şey
mukabilinde mahfuz ise de yine aslı ile helaktir).
Rehin binefsiha âyani
mazmune (tazmin olunmuş şeyler) ile sahih olur. Yani misil ve kıymet ile olan
âyani mağsub (zorla alınan), mehir,bedeli hulû ve demi amidden (kasden
öldürülen kan bedelinden) olan bedeli sulh gibi şeylerdir, (Meselâ: Kasbedilen
mevcut ise, verilir, mevcut değilse, kıymeti verilir).
İnkârdan bedeli sulh
mukabilinde rehin sahih olur, her ne kadar müdde'i (davacı) borçlu olmadığına
ikrar etsede (Meselâ: bir kimse diğer bir kimsede bin dirhem alacağı olduğunu
iddia etse, dâvâlı da inkârdan beşyüz
dirhem üzerine sulh olup, beşyüz'dirheme müsavi bir elbiseyi rehin olarak
biraksa, ve rehin de alacaklı yanında helak olsa, bundan sonra alacaklı «benim
sende alacak hakkım yoktur» diye ikrarda bulunsa, alacaklı borçluya beşyüz
dirhemi tazmin eder. İmamı Ebû Yusuf muhaliftir. Yani buna go-re tazminat
yoktur).
Eğer baba (başkasına olan
borcundan dolayı) kendi küçük oğlunun kölesini kendi borcu için rehin verse,
caizdir.
Vâsinin hükmünde (babasının
hükmü) gibidir. Eğer rehin ola-raK bırakılan köle helak olsa, (eğer baba rehin
koydu ise babaya ve eğer vâsi rehin koydu ise vâsiye) ikisinin borcundan rehin
ile sakıt olan şeyde misli lâzım gelir. (Meselâ: Borç bin dirhem olsa, kölenin
değeri de ikibin dirhem olsa bin dirhemi öderler. Fazlasını Ödemezler. Fazlaca
olan bin dirhem alacaklı yanında emânettir).
Eğer baba küçük oğlunun
kölesini kendine ait borcu için rehin koysa veya babanın zikrolunan küçük
oğlunun kölesini diğer bir oğluna ait olan borcu için rehin koysa veyahutta
babanın bir Tacir (ticarete me'zun olan) ve babaya borçlu olmayan kölesine olan
borcu için çocuğun kölesini rehin koysa, sahih olur. (Bu zikrolunan mes'ele de)
vâsi (Babanın) hilâfınadır. (Yâni vâsi bunları yapsa caiz değildir).
Eğer vâsi, borç ile yetim
îçin kisve (giyecek) ve taam (yiyip-içecek) satın alsa, ve o borç mukabilinde
yetimin metâ'ım rehin olarak koysa sahih olur.
>:
Tıfıl için baliğ olduğu
zaman, zikrolunan şeyde borcu Ödemediği müddet rehni bozma hakkı yoktur.
Bir kimse, bir köleyi (satın
alıp, bedeli mukabilinde bir şeyi) rehin koysa, o kölenin de hür olduğu meydana
çıksa, veya sirke (satın alıp, bedeli mukabilinde bir şey) rehin koysa, halbuki
o sirkenin şarap olduğu meydana çıksa veyahutta (boğazlanmış koyun veya sığır
satın alıp, bedeline bir şey) rehin koysa, ve (bunlarında) Meyt'e (kesilmeden
Ölmüş) olduğu meydana çıksa, bu takdirde (üç surette de) rehin mazmundur.
(Tazmin edilmiştir. Alacaklı rehni tazmin eder).
Altuı veya gümüşün rehni,
Ölçülen ve tartılan her şeyin rehni caizdir. (Zira bunlardan istifade
mümkündür.)
(Bu zikrohınanlar) kendi
cinsine rehin konulsa, bu takdirde onların helaki borçtan (ölçü veya tartılı
olarak) misli iledir. İyiliğine (ve kıymetine) itibar yoktur. (İmamı Azam
R,A.'e göre, Ri-ba - Faiz mallarının cinsi ile mukabelede iyi ve üstünlükte
kıymet yoktur. Vezin - tartı itibariyle değildir).
İmameyne göre ise, (bu
zikroluiianların) helaki kıymeti iledir. Eğer rehnin tartısı (borcun tartışma)
muhalif olsa, alacaklı, cinsi muhalif (ayrı) olan şeyle tazmin eder. Tazmin
ettiği şey helak olan şeyin yerine rehin kılına*. (Meselâ: Bir kimse diğer
birine on dirhem borç mukabilinde on dirhem bir gümüş bilezik rehin koysa ve
bilezik helak olsa, o borcunun tamamı olan on dirhem hilâfsız sakıt olur. Eğer
bilezik ayarı düşük olmakla sekiz dirhem kıymetinde olsa ve helak olsa, İmamı
Âzam (R.A.) in kavline göre, bütün borç sakıt olur. Diğer imamlara göre ise.
alacaklı bileziğin kıymetini başka cinsle tazmin eder).
Bir kimse bir köleyi
müşteriye, kölenin bedeli mukabilinde muayyen bir şeyi satmak şartıyla rehin
etse, veya muayyen bir kimseyi kefil verse bu akid istihsanen sahih olur (Ama
kıyas, sahih olmamak idi).
Eğer müşteri rehin vermekten
imtina eder ise (kaçınırsa, müşteriye elbette rehin ver diye) cebredilmez.
Satan kimse için o bey'i
(ahş verişi) feshetmek hakkı vardır. Meğer ki müşteri parayı derhal ödesin Veya
şart koşulan rehnin kıymetini rehin koysun.
Bir kimse bir şeyi satsa, ve
o müşteri satana «Semeni — Bedeli sana verinceye kadar şu şeyi tut dese, o (tut
diye verdiği şey İmamı Azam île İmamı Muhammed R.A.'e göre, satanın yanında)
rehindir. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, Vedîa (emanet bırakılan şey) dir.
Bir kimse bin dirhem
mukabilinde iki köle rehin koysa, Râ-hin (borçlu) için kölenin birinin his
sasını (binin yarısını) Ödemekle, iki köleden birini almak hakkı yoktur. Bey'de
(alış verişte) olduğu gibi.
Bir kimse, iki adam yanında
alacakları mukabilinde bir aynı (bir şeyin kendisini) rehin koysa, sahihtir. Ve
o (aynm) tamamı (iki adamdan) her birinin alacağı için rehindir.
(Yoksa yarısı biri için ve diğer yarısı de öbür adam için değildir. Eğer
rehin helak olsa), her birinin alacağının hissası üzerine mazmundur.
(Ödenmiştir, Verilmesi kesin olan borçtur).
Eğer o rehini bırakılan
aynın muhafazasında nevbet tutarlarsa, her biri kendi nevbetinde diğeri
hakkında Âdil Racül (adam) gibidir.
Eğer o rehini bırakılan
aynın muhafazasında nevbet tutarlarsa, her biri kendi nevbetinde diğeri
hakkında Adli Racül (adam) gibidir.
Eğer borçlu (alacaklı olan
iki adamdan) birinin borcunu ödc-se, o (rehin bırakılan aynın) tamamı diğer
alacaklının yanında rehindir.
İki kimse bir kimseye rehin
koysa, sahihtir ve o (tek alacaklı) için ikisinden de alacağının tamamını
alıncaya kadar rehni (elinde) tutma hakkı vardır.
,Rehin koyan iki borçludan
her biri «Muhakkak ki şu kimse şu şeyi falana rehin olarak verdi, bu da teslim
aldı» diye (Müstckil-len) dâva etse ve iddia ettikleri şey üzerine Burhan (Delil
Ve Şâ-hid) dikseler, ikisinin de delili bâtıldır.
Eğer (iddia edenler) Râhinin (borçlunun) ölümünden sonra
(dâva edip delil ve şahit dilescler), ikisininde delili kabul olunur ve rehnin
nısfı (yarısı) her birinin hakkı karşılığında rehin olduğuna hükmolunur, (Cevaz
istihsanendir. Yoksa kiyasen değildir).
Eğer râhin (rehin koyan
borçlu) ve mürtehin (rehin kabul eden alacaklı) Adaletli bir kimse yanında rehni
koymak üzere ittifak etseler, sahih olur ve adaletli kimsenin rehni teslim
almasıyla rehin akdi (muamelesi) tamam olur.
Borçlu ve alacaklıdan birisi
için, diğerinin (haber ve) rızası yokken rehni âdil kimseden almağa hakkı
yoktur. (Eğer rehni, teslim alan âdil kimse) borçlu ve alacakkdan birine
verirse, tazmin eder (öder) ve rehnin (âdil kimsenin) elinde helaki mürtehin
(alacaklı) üzerinedir.
Eğer borçlu borcun (ödeme)
vakti geldiğinde (rehni satmaya) âdil kimseyi veya alacaklıyı veyahutta bu
ikisinden başka bir kimseyi vekil yapsa, sahih olur. (Zira rehin, kendi mâli
olduğu için dilediği kimseyi vekil yapmak caizdir).
Eğer ki vekâlet, Rehin
akdinde (sözleşmesinde) «vekil müvekkilinin (vekil tutanın) azliyle azledilmiş
olmaz ve borçlu alacaklının ölümüyle dahi vekâletten azledilmiş olmaz» diye
şart kılın-sa, vekil için rehni, (borçlunun ölümünden sonra) borçlunun
veresesinin (satılacak olan rehnin başında) hazır bulunmaksızın satmak hakkı
vardır (sağlığında vekilin sattığı gibi. Zira sağ olduğu zaman rehin yapan
kimsenin bizzat başında bulunması lâzım değildi. Böyle olunca ölümünden sonrada
veresenin hazır bulunması lâzım gelmez.)
Vekâlet, vekilin ölümüyle
bâtıl olur. (Feshedilir. Vekilia vârisleri «biz vekâlet ederiz» demeğe hakları
yoktur).
Eğer râhin (verecekli),
rehni satmak için âdil bir kimseyi mutlak olarak (yâni sâdece «sat» dese, fakat
peşin ve veresiye kaydını söylemeden) vekil tutsa, vekil olan kimse, o rehni
peşin ve veresiye satmaya mâlik olur (yâni, iki şekilde de satmaya yetkisi
vardır - satabilir).
Eğer rehin akdinden sonra
borçlu vekilin veresiye satmaktan men edersede, nehyi muteber değildir (yâni,
nehyine itibar olunmaz).
Kâhin (verecekli) ve
mürtehin (alacaklı) rehni, diğerinin rızası olmaksızın satmağa yetkili
değildir. (Zira rehinde ikisininde hakkı vardır. Evvela rehin koyanın mülküdür
ve rızası lâzımdır. Ve rehin kabul eden de maliyet cihetinden rehin koyandan
ehak-tir Böyle olunca da rızasız bey'a (satmaya) kadir değillerdir).
Eğer ecel hulul eylese (yâni
borcun ödenme vakti gelse) halbuki, verecekli de gâib olsa, o (rehni satmaya)
vekil olan kimse (bil ittifak o rehni satmaya) icbar olunur. (Zorlanır).
Husûmete vekil olan kimse müvekkili (kendisini vekil tutam) gâib iken
(Davacının hakkı kaybolmaması için husûmete) cebrolunduğu gibi.
Velevki rehin akdinden sonra
(rehni satmaklığa vekâlet) şart kılınmış ise de, yine esah olan rivayette vekil,
rehni satmaya ceb-rolunur.
Eğer âdil olan kimse rehni
satsa, bu takdirde o rehnin bedeli rehnin makamına kâim olur (yâni, o rehinden
aldığı bedel para rehin olur). Ve o (rehnin) bedelinin helaki, rehnin helaki
gibidir.
Eğer âdil kimse, rehnin
bedelinden (parasından) alacaklıya alacağını verip (borcunu ödese) fakat rehnine
müstehik çıksa (başka bir hak sahibi çıksa) o (rehin müşteri elinde) helak olucu
sayılır. Böyle olunca da müstehik (rehne m üs i eh ak olan kimse) rehin koyan
adama rehnin kıymetini tazmin ettirir (ödettirir).
(Âdil kimsenin) bey'i
(satması) ve (alacaklının alacağı karşılığında rehnin bedelini rehni satan âdil
kimseden) gabzı teslim ahne^ı) sahihtir veya (müstehik olan kimse, âdil kimseye
rehnin kıymetini tazmin ettirir. Bundan sonrada (yâni müstehikka tazmin
ettikten sonra) âdil kimse muhayyerdir). İsterse rehin bırakana tazmin ettirir.
Halbuki (âdil kimsenin rehni
satması ve alacaklının rehnin bedelini teslim alması) sahih olur veya (âdil
kimse dilerse) alacaklıya (rehnin bedelini tazmin ettirir) ve o (tazmin
ettirdiği bedel) âdil kimseye aittir (zira müstehak olan bizzat kendisi öde-jj
misti.)
Mürtehinin (alacaklının
rehin bedelini) alması bâtıl olur. Ve] alacaklı kendi alacağını istemek için
borçluya müracaatta bulunur;
Eğer rehin (müşterinin
elinde) mevcut ise, müstehak olur: (Esas mal sahibi) rehni (müşteriden) alır.
(Zira kendi mâlini bulmuştur). Müşteride verdiği parayı almak için (rehni satan
âdi] kimseye müracaatta bulunur. (Âdil kimse,parayı müşteriye Ödej dikten sonra
(verdiği parayı almak için kendisine vekâletini ve ren) râhine (borçluya)
müracaatta bulunur.
Âdil kimse, borçluya verdiği
parayı almak için müracaattş bulunsa, alacaklının (borçluya müracaatta
bulunmayıp, rehnin) bej delini kabzetmesi (zabdetmesi) sahih olur. Veya âdil
kimse (bej deli almak için) alacaklıya müracaatta bulunur. (Alacaklı rehnin
bedelini âdil kimseye verdikten) sonra alacağım kurtarmak içi borçluya
müracaatta bulunur.
Eğer rehin akdinde tevkil
etmek (vekil koymak) şart koşuk mamışsa, âdil kimse( rehnînden sonra) sâdece
borçluya müracaatjj ta bulunabilir. (Alacaklıya müracaatta bulunamaz. Zira rehin
akj dinden sonra olan tevkil hakkı alacaklıya tealluk etmez), alacaklı rehnin
bedelini gerek alsın, gerek almasın (âdil kimse sâdece borçluya müracaatta
bulunur. Bedeli teslim almamanın sureti meselâ p Âdil kimse borçlunun emri ile
rehni satsa ve âdil kimsenin elinde tecâvüzsüz rehnin bedeli zâyî olsa sonrada
rehin bırakılan şey müstehik çıksa (sonradan hak sahibi çıksa), âdil kimsede
rehnin bedelini müstehikka ödese, bu cihetten âdil kimse Ödediği bedeli j için
borçluya müracaatta bulunur.
Eğer rehin alacaklı kimsenin yanında helak olsa, ondan
sonrk başka bir hak sahibi çıksa, hak sahibi için o (rehnin) kıymetiijl borçluya
tazmin ettirmek hakkı vardır. (Rehin helak olmakla) ali caklı alacak hakkının
tamamını almış olur. Müstehik (sonradan hajç sahibi çıkan kimse) dilerse
alacaklıya tazmin ettirir (zira alacaktı hak sahibinin hakkını almakla tecâvüz
etmiş olur). Bu takdirde alacaklı da borçluya (hak sahibine ödediği rehnin
kıymetini almak için) müracaatta bulunur veya alacağım almak için müracaat^
bulunur.
Kâhinin (rehin bırakan
borçlunun) rehni satması mürtehinin (rehin kabul eden alacaklının) icazetine
(müsâade etmesine) veya borcunu ödemeye mevkuf (bağlı) dır.
Eğer alacaklı (rehni satmak
için borçluya) icazet - müsaade verse, o (rehnin) bedeli, yine satılan rehnin
yerine rehin olur.
Eğer alacaklı rehni satmaya
müsaade etmese ve bey'i (alış verişi) feshetse, esah olan rivayette bey'i fesh
edilmiş olmaz. Müşteri dilerse, borçluyu rehni alacaklıdan kurtarmcaya kadar
bekler veya (müşteri dilerse), emri (vâki olan bey'akdini) bey'i feshetmesi
için kaziye (hâkime) raf eder (intikal ettirir). (Zira bey'i fesh için hâkimin
velayeti - selâhiyeti vardır. Yoksa müşterinin kendisi bey'i feshetmeğe kadir,
değildir).
Rehin bırakan kimsenin rehni
(rehin olarak konan köleyi) âzad etmesi, müdebber kılması (efendisi Ölünce âzad
edilecek olan köle) ve istîlât etmesi (çocuk talep etmesi) sahihtir.
Eğer rahin (borçlu) zengin
ise, (Rehin bâtıl olduğu cihetten) borcu (alacaklı tarafından) istenir, eğer
borç (veresiye olmayıp) peşin ise ve borçludan rehnin kıymeti (alacaklı
tarafından) almır ve eğer borç veresiye
ise vâdesi gelinceye kadar rehnin yerine, rehin olarak konur.
Eğer (köleyi âzad eden)
borçlu fakir ise, âzad olan köle alacaklı için (eğer kıymeti borçtan az olursa,
kıymeti mukabilinde) çalışır (eğer borç kıymetinden az olursa, borç mukabili)
çalışır ve köle alacaklıya çalıştığının bedelini almak için efendisine
müracaatta bulunur.
Müdebber ve Ümmü Veled
(efendisi zengin olduğu zaman dahî, çalıştığının bedelini efendisinden almak
için) müracaat etmeksizin borcun tamamı için çalışırlar.
Râhinin (borçlunun) rehni
telef'etmesi, zengin iken âzad etmesi gibidir. (Borçludan borç istenir eğer
peşin ise, vadeli ise kıymeti alınıp rehnin yerine rehin olarak konur. Eğer
kıymet, rehnin makamına kâim olursa).
Eğer ecnebi (kendisi ve emri
altındakiler den başkası) rehni telef etse, alacaklı ecnebiye rehnin kıymetini
(telef ettiği günde) tazmin ettirir ve o (elindeki kıymet, telef edilen) rehnin
yerine (rehin olarak) geçer.
Eğer alacaklı rehni borçluya
(yâni sahibine) ariyet olarak teberru yoluyla verse, rehin alacaklının
zamanından (tazminatından) çıkar (zira tazminat elinde bulunmak itibariyledir.
Rehni sahibine vermekle bozulup, tazminat kalktı).
Rehnin alacaklı eline tekrar
dönmesiyle (yâni borçlunun ariyetten vaz geçmesi ile yine) rehnin tazminatı
avdet eder. Her ne zaman isterse alacaklı olan kimse için âriyyetten vaz geçmek
hakkı vardır. (Zira rehin akdi bakidir. Nihayet ariyet halinde tazmin etmenin
hükmü yoktur).
Borçlu ve alacaklıdan birisi
diğerinin izni ile rehni ecnebiye (yabancıya) ariyet verseler, yukarıda geçen
mes'ele gibidir. (Tazmin edilmiş olmaktan çıkar). Eğer rehin (borçlu veya
ecnebiden) ariyet olarak alan kimsenin elinde helak olsa, meccanen
(karşılıksız) helak olmuş sayılır. (Zira ariyettir. Ariyet ise, tazmin edilmiş
değildir).
Rehni veren ve rehin kabul
eden için, ariyet olarak bırakılan rehni (eskiden olduğu gibi rehin
için) göndermek hakkı vardır.akdi mevcut olduğu için, yeniden
sözleşmeye ihtiyaç (Zira rel yoktur). |
Eğer râhin (borçlu), ariyet
olan rehni mürtehine (alacaklı'ya) teslim etmezden evvel ölse, alacaklı (ölünün
terekesinden rehni) almakhğa diğer alacaklılardan daha ehak (daha evlâ) dır.
(Zira rehnin hükmü alacaklının elinde sabittir. Eğer borçlu ölmekle rehni,
alacaklı alsa gabz (zabdetmek) avdet eder. (Böyle olunca da alacaklı rehne ehak
olur).
Eğer alacaklı rehni
borçludan ariyet istese veya borçlunun izniyle rehni kullansa ve kullandığı
zamanda rehin helak olsa, alacaklıdan zaman (tazminat) sükût eder. (Zira yedi
ariyet - ariyet mülkiyeti - sabittir. Ariyet ise rehne muhaliftir. Bu cihetten
tazminat kalkar.)
Eğer rehin alacaklının
elinde kullanmasından evvel veya sonra helak olsa, (alacaklıdan) tazminat sükut
etmez. (Zira' ariyet mülkiyeti kalkıp, rehin mülkiyeti avdet etmiş (geri dönmüş)
tür. Böyle oluncada tazminat lâzım gelir.
Rehin koymak için bir şeyi
istiare etmek (ariyet istemek) sahihtir.
Eğer mü'ir (ariyet veren
kimse, ne miktarda ve kimin yanında rehin koyacağını tâyin etmeyip) mutlak
söylese, müsteîr (ariyet isteyen kimse) ariyet istediği şeyi (az veya çoktan)
istediği şey mukabilinde istediği adama rehin verir. Eğer ariyet veren kimse,
miktarını veya cinsini veya rehin kabul eden alacaklıyı veyahutta beldeyi
takyid etse (kayıtlasa), takyid ettiği şey ile mukayyed (kayıtlanmış, -
kararlanmış) olur. (Meselâ, ariyet isteyene «Bin dirheme rehin koy» dese ziyâde
ve noksana rehiri koymak caiz olmaz. «Falan cinse rehin et» dese de, başka cinse
rehin koysa caiz değildir. «Falan kimseye rehin koy» dese, başka kimseye rehin
koymak caiz değildir. Ve «Bursa'da rehin koy» dese Edirne'de koymak caiz
değildir).
Eğer ariyet isteyen, ariyet
verene tâyinden sonra muhalefet etse, ariyet veren, isterse ariyet alana tazmin
ettirir. Bu takdirde rehin akdi (mukavelesi), borcu ve alacaklı arasında tamam
olur. (Zira ariyet alan, tazmin etmekle o şeye sahip olur. Böyle olunca da kendi
mülkünü rehin koyduğu meydana çıkar). Veya rehin veren rehin kabul eden
alacaklıya tazmin ettirir ve alacaklı da tazmin ettiği şeyi (kıymetten ariyet
verene ödediği şeyi) ve deyni (alacağını) almak için ariyet alan kimseye
müracaatta bulunur.
Eğer ariyet alan kimse,
ariyet verenin (miktar, cins, mürte-hin ve belde de olan tâyini) üzere muvafakat
ederde, o (ariyet istenen rehin) alacaklının yanında helak olsa, alacaklı
alacağını almış olur. (Eğer rehnin kıymeti borç kadar veya daha çok ise) veya
rehnin kıymeti miktarını almış olur (eğer rehnin kıymeti borçtan) az ise ve
alacaklı (rehnin kıymetini aldıktan sonra) geri kalanını almak için rehin veren
(borçluya) müracaatta bulunur.
Mulr (ariyet veren) için,
borç miktarı veya rehnin kıymetini almak için, Müsteîre (ariyet alan kimseye)
müracaatta bulunmak vâcibdir.
Eğer (ariyet alınan rehin)
ariyet alanın yanında rehinden evvel veya rehinden kurtardıktan sonra helak
olsa, (ariyet alan, ariyet verene helak olanın kıymetini) tazmin etmez. Her ne
kadar (ariyet alan) rehin koymazdan evvel kullandı ise de.
Eğer ariyet veren
alacaklının alacağı kendisinden vermekle rehni ayırmak, kurtarmak murat etse,
ariyet veren için bu fiili (yani, rehni kurtarma işini) yapmak hakkı vardır.
(Ve alacaklı rehni teslim etmekte tereddüde kadir olmayıp, teslim eder ve rehin
veren alacaklıya ödediği şeyi almak için) borçluya müracaatta bulunur.
(Başkasının borcunu ödemekle teberru etmiş olmaz).
Her ariyet alan, «ariyet
olan şey benim elimde rehinden evvel helak oldu veya infaktan sonra (rehinden
kurtardıktan sonra) he-lâk oldu» dese, ariyet verende (ariyet edilen şey)
«alacaklı yanında helak oldu» diye iddiada bulunsa, söz (yeminiyle beraber)
ariyet kabul edenindir.
Eğer ariyet verenle ariyet
kabul eden (helâktan sonra) rehne koymak için (ariyet verenin ariyet kabul
edene) emrettiği şeyin (borcun) miktarında ihtilâfa düşseler, söz, (Yeminiyle
beraber) ariyet verenindir. (Zira aslı inkârda söz, ariyet verenindi, vasfı
İnkarda ise söz, yine ariyet verenindir).
Borçlunun rehin üzerine
cinayeti, mazmûnedir. (Tazmin olunmuştur). (Meselâ: Borç bin dirhem olsa,
rehnin kıymeti de iki bin dirhem olsa, borçlunun cinayeti ile rehnin kıymetinden
bin dirhem 252 aklı yanında rehin helak
olsa, ancak borcun yanoksanlaşsa ve al rısı sakıt olur.)
Alacaklının rehin üzerine
cinayeti de mazmunedir. (Tazmin olunmuştur). Böyle olunca cinayeti miktarı
alacaklının alacağından sakıt olur. (Zimmetinden düşer. Zira başkasının mülkünü
telef etmiş. Böyle olunca telef ettiği miktarım tazmin eder.)
Rehnin cinayeti, râhin
(rehin veren) ve mürtehin (rehin kabul eden) lere aittir.
Rehin veren ve rehin kabul
edenin mâli üzerine olan cinayeti (İmamı Âzam R.A.'e göre) heder (bâtıl) dır.
İmâmeyn için rehin kabul eden hakkında hilaf vardır. (Onlara göre rehnin
cinayeti, rehin kabul eden kimse üzerine muteberdir).
Bir kimse bin dirhem
kıymetinde bir köleyi vadeli olan bin dirhem (borç) mukabilinde rehin koysa ve
(narkın noksanlaştır-masmdan kölenin) kıymeti yüz dirheme düşse ve bir kimse de
(zik-rolunan köleyi) öldürse, ve hu (yüz dirhemi) alacaklıları (kefil) çekse ve
(vadeli binin) vâdesi gelse, rehin kabul eden yüz, dirhemi, hakkını Ödemek için
zapteder ve rehin verene (kalan) dokuz yüzü almak için müracaatta bulunmaz.
Eğer rehin kabul eden, rehni
yüz dirheme rehin verenin emri ile satsa, yüz dirhem hakkını almak için zapteder
ve bakisini (yâni d oku zy üz dirhemi) almak için rehin verene müracaatta
bulunur.
Eğer bin dirhem mukabilinde
(karşılığında) rehin konulmuş olan (köle) yüz dirhem değerinde bir köleyi
öldürse ve efendiside rehin alana (katil olan köleyi) maktul olan köleye mukabil
verse, rehin veren kimse, (rehin alan kimseye olan bütün borcunu ödemekle)
rehni alacaklının elinden kurtarır.
İmamı Muhammed (R.A.)'e göre
rehin veren kimse dilerse, medfû olan köleyi borcu mukabilinde alacaklıya verir
(başka bir şey vermez) ve dilerse, cinayet işleyen köleyi rehinden kurtarıp,
borcunu öder.
Eğer rehin bırakılan köle
hatâen cinayet işlese, rehin kabul edende kölenin cinayeti sebebiyle fidye
verse, (köle üzerine lâzım gelen şeyi verir ve rehin kabul eden kimse, verdiği
şeyi almak için rehin verene müracaatta bulunamaz). Eğer rehin kabul eden kimse
fidye vermekten kaçınırsa, rehin veren kimse, cinayet işleyen köleyi veliyyi
cinayete (cinayeti işleyenin velisine) verir veya (cinayeti işleyenin velisine)
fidye olarak verir. Ve borç tamamen sakıt olur. (Rehin verenin zimmetinden
düşer. Eğer borç rehnin kıymetinden az ise veya müsavi ise. Eğer borç rehnin
kıymetinden çok ise, borç kölenin kıymeti miktarı düşer. Kalan kısmı düşmez.)
Eğer rehin koyan kimse ölse.
Vâsisi (rehin kabul eden kimsenin izniyle) rehni satıp, borcu öder. (Zira vâsi
ölünün makamına kâimdir).
Eğer ölen râhinin (rehin bırakan kimsenin) vâsisi yoksa,
hâkim onun için bir vâsi vazifelendirir ve (hâkim vâsiye rehni satmak için)
emreder.
İkrah Lügatta: Cebretmek,
zorlamak ve korkutmak manasınadır.. Şer'i
târîfi metinde mezkûrdur.
Evet: İkrah, lügatta bir
kimseyi istemediği bir sözü söylemeğe veya bir işi yapmağa zorlamaktır.
Şer'i istilanda ikrah: Bir
kimseyi tehditle, korkutmakla rızası olmaksızın bir sözü söylemeğe veya bir işi
işlemeğe haksız yere sevketmektir.
Mükreîı r= Kendisine böyle
cebredilen kimseye «Mukreh» denir.
Mükrehün aleyh = Cebredilen
şeye «mükrehün aleyh» denir.
Mükrehünbih — İkrah olunannm
(mükrehin) korkmasını icab eden ve .rızasını yok eden şeye de (Mükrehünbih»
denir.
Mükrih = İkrah eden kimseye
de «Mükrih» ve «Mücbir» denir.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd Amr'i kısas icâbeden
öldürmekle öldürüp büyük veresesini -;erk ettiğinde veresesi Zeyd'i kısas
yapmakdan ikrahla affetseler şer'an sahih ve muteber olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
FETÂVAYI FEYZİYE,1
İstanbul'da ve Edirne'de,
Bursa'da muteber ikrahla ikrah etse, vukû'u mümkin olur mu?.,
ELCEVAP... Olur
BEHÇE
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Amr'e «bana şu kadar para borç ikrar et» diyerek muteber ikrahla
ikrah etse, Amr'de ikrah karşısm* da Zeyd'e o kadar para borç ikrar etse, ikrar
sahih olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.
Bu'surette 2eyd, bu ikrara
binâen Amr'den o kadar para alsa Anarj (Tehdit karşısında borç ikrar edip veren
kimse) o meblağı Zeyd'den ge-| risingeri reddini istemeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. ALİ
EFENDİ, C. 2 Ş. 206
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Amr'e «Öküzünü Bekir'e
sat» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'dei ikrah karşısında satsa ve
ikrahla teslim etse, bu satış sahih olur mu?.. |j ELCEVAPİ Olmaz.
.
Bu surette Amr o
öküzü.Bekir'e satıp teslim etmiş olsa, Amr satışa izni (ve rızası) olmamakla
öküzünü Bekir'den (geri) almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur NETİCE, 50
Zeyd, Amr'e «Bekir'in evini
satın al» diyerek ikrah etse, Amr'de Bekir'in evini şü kadar — malûm mikdar—
paraya ikrah karşısında satın aldıktan sonra Amr Bekir'e parayı kendi isteği ile
teslim edip evi de kendi rızası ile teslim alsa, hemen Amr eMücerred bu satın
alış muteber ikrahla olmakla alış verişi feshederim» demeğe kadir olur' mu?..
ELCEVAP... Olmaz. (Zira parayı kendi rızası ile teslim edip evi de kendi rızası
ile teslim almıştır.) ALİ EFENDİ, C. 2, S. 207
Satanla satınalan kimselerden
ikisi de ikrah olunca ikisi de, ikrahın zail olmasından sonra muhayyer olur.
Binâenaleyh satın alan kimse,
satılan mah aldıktan sonra alış verişe rıza gösterirse onun hakkında alış veriş
caiz, satan kimsenin muhayyar-lığı baki olur. İkisi de ikrahın zevalinden sonra
alış verişe' rıza gösterseler, ikisinin de muhayyerliği -sakıt olur. Yeni
baskı, H. İs. Kamusu C. 8, S. 324.
Mal dâvasından muteber
ikrahla olan ibra, şer'an sahih ve muteber olur mu?...-ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİYE, 465
Tehdidi icraya kadir olan
Zeyd, Amr'e «mâlinden falan yere şu kadar para vakfet» diye emir ve muteber
ikrahla ikrah etse, Amr'de malından ikrahla o cihete o kadar para vakfetse, bu
vakıf sahih olur mu?...
ELCEVAP.,. Olmaz.
BEHÇE, 513
Zeyd, Amr'e «evini bana sat»
diye muteber ikrahla ikrah etse, Amr, evi malum pahaya Zeyd'e ikrahla satıp ve
ikrahla teslim ettikten sonra Zeyd o evi Amr'in izni olmadan Bekir'e malum
pahaya satıp teslim etse, hâla Amr, Zeyd'in satışına razı olmayıp evvelki satışı
feshedip ve o evi Bekir'den almağa kadir olur mu?...
ELCEVAP... Olur. (Zira
ikrahla olan alış veriş, fasit olan alış verişden-dir.)
BEHÇE, 533
İLGİLİ FETVALAR:
Tehdidini icraya kadir olan
Zeyd, Amr'e «şu Camız'ını Bekir'e şu kadar paraya sat ve teslim edip parasını
al» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de Camızı o kadar paraya Bekir'e
ikrahla satıp teslim etse ve ikrahla parayı aldıktan sonra Camız Bekir'in elinde
aniden helak olsa (Ölse), Amr parayı reddedip Camız'ı Zeyd'e tazmin ettirmeğe
kadir olur mu?... ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 467
Tehdidini icra
etmeğe kadir olan Zeyd, Hind'e «evini Amr'e sat» diyerek
muteber ikrahla ikrah etse, Hind'de ikrah karşısında evini Amr'e sattıktan sonra
Hind Zeyd'in gıyabında satışa izin verse, Hind iznine nadim olup, bu
alış verişi feshetmeğe kadir olur mu?... ELCEVAP,.. Olma! FEYZİYE, 467
Tehdidini, -icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Amr'e «malinden Bekir'e şu kadar psra ver» diyerek Amr ve Bekir'den
her birine vermek ve teslim etmeğe muteber ikrahla ikrah etse, Amr, Zeyd'in
huzurunda Bekir'e
ikrahla o kadar para verse ve
Bekir'de ikrah karşısında teslim aldıktan sonra o meblâğ (para) Bekir'in elinde
zayi olsa, Amr o meblâğı Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?... ELÇEVAP...
Olur. FEYZÎYE, 467
i Muteber ikrahla olan borcun
te'cili sahih ve muteber olur mu?... EL&EVAP... Olmaz. " NETİCE, 501
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Arnr'e «mülkün olan evini faÎEİrl cihete (yere)
vakfet» diyerek emretse ve muteber ikrahla ikrah etsej Amr'de evini
ikrahla o cihete vakfetse, bu vakıf sahih olur mu?... ELCEVAP,., Olmaz. HAMİŞİ
BEHÇE, 531
Muzdar kalındığında haram olanları ^yemeye, içmeye ve
işlemeye jrjuhsatı beyan eden Âyeti Kerimelerden bir tanesinin meâlî şöyledir:
«Kıriı, son derece açlık hâlinde çaresiz kalırsa, günaha meyü maksadı olmaksızın
(Haram olan et'lerden yiyebilir)». Mâide Sûresi, âyet: 3.
; Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Amr'e «Bekir'i yaralayan aletle öldürmez isen, seni öldürürüm»
diyerek ikrah etse, Amr'de Be-kir.1 öldürmediği takdirde kendi öldürüleceği
malûmu olmakla Bekir'i yabalayan aletle öldürse, Bekir'in veresesi Zeyd'i kısas
ettirmeğe kadir, olurlar mı?,..
ELCEVAP... Olurlar. BEHÇE,
532
alacaklısı Amr'i
«zimmetimde olan hakkından beni ibra et
(Kurtar)» diyerek
muteber ikrahla ikrah etse Amr'de ikrah karşısmdE Zeyd'i ibra etse, bu ibra
sahih olur mu?.,.
ELCEVAP.., Olmaz. (Zîra cebir
karşısındaki hakdan vazgeçmek doğrı. olamaz.) İBNİ NÜCEYM, 291
Yalnız emri ikrah olmayan
cinsinden olan Zeyd, Amr'e «Bekir'ir evini yak» diyerek emretmekle Amr'de ateş
yakıp Bekir'in evini yak sa, Bekir yanan evin yapılı olduğu haldeki kiymetini
Amr'e tazmin et meyip, Zeyd'e «mücerret sen emretmekle tazmin et* demeğe kadir
olu: mu?... ELCEVAP... Olmaz. (Zira ikrah sayılmıyan emri icra
etmiştir.)
FEYZİYE, S. 46!
Muteber ikrah karşısında küfretmenin ve Peygambere
sövmeniı küfri mucip olmadığını nâtık şer'i deliller şunlardır.
Kur'an'ı Kerim'den:
«Kalbi îman üzere (Sabit ve
bununla) Mutme'in (ve müsterih) ol duğu halde (Cebrü) ikrâhe uğratılanlar
müstesna oîmak üzere kim, îma nindan sonra Allah (C.C.)'i tanımaz, fakat küfre
sine (i kabul) açarsa Allah (C.C.ym gazabı onların başındadır, onlar için en
büyük bir azal vardır.» Nahl sûresi, S. 106.
Bu âyeti kerimenin tefsirinde
şu hükümler ve hâdiseler nakledil inektedir.
Rivayet olunduğuna göre,
Kureyş kâfirleri AMMAR (R.A.) ile ba bası YÂSİR (R.A.)'ı ve anası SÜMEYYE
(R.A.)'yi zorla dinlerinden dön dürmeye kalkmışlardı. Onlar buna rıza
göstermedikleri için SÜMEYY] (R.A.) yi iki Devenin arasına bağlayıp, o Deve'leri
aksi istikâmetler sürmek suretiyle, parça parça ettiler.
YÂSİR (R.A.)'i de çeşitli
işkencelerle öldürdüler.
İşte İslâmda ilk defa şehid
olanlar bunlardır.
AMMAR (R.A.)'e gelince,"
Katâde'nin rivayetine göre, Onu da «Mı ğiyre oğullan» tutup «Meyimin Kuyu'su»na
attılar, suda boğulmak üze re iken o (Ammar), diliyle kâfirlere zahirî bir
uysallık göstermiye mec bur kaldı (ve kerhen küfür kelimesini söylemek)
suretiyle hayatını kuı tarabildi.
Rasûlûllâh (S.A.V.)'e birisi
gelip dedi ki:
«Yâ Resûlellâh! Ammar kâfir
olmuş.»
Bunun üzerine Rasûlü Ekrem
(S.A.V.) :
«Hayır hayır, buyurdu: Ammar
tepesinden tırnağına kadar îmanla doludur. îman onun etine ve kamna kadar
işlemiştir.» derken Hz. Ammar çıka geldi. Ağlıyordu.
Hasûlüllâh (S.A.V.) onun
gözlerini okşadı ve yine kâfirler cebrü teklif ederlerse diliyle uysal
görünmesini emretti.
Hz. Ammar'm bu hareketi bir
ruhsattır. Baba ve Annesinin azmü seb'âti ise azimettir. Kur'an'ı Hakim, H.
Basri Çantay.
Yukarıdaki hükmü ilâhi ve
beyanı Resule ilâveten bir de Hadîs'i şerif meali nakledelim:
Rasulüİlâh (S.A.V.) şöyle
buyuruyor:
«Ümmetimden hata'en, unutarak
ye cebrü ikrah suretiyle vukûbulan şeyler (Günahlar), afv olunmuştur.»
İLGİLİ FETVALAR:
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, etbâından Amr ve Bekir'e «Beşir'in mülkü olan evini ve evinin içinde
olan şu kadar eşyasını yakın» diye muteber ikrahla ikrah etse, Amr ve Bekir'de
Zeyd'in huzurunda ikrahla Beşir'in evini ve evinin içinde olan eşyasını
yaksalar, Beşir yanan binanın yapılı hâlindeki kıymeti ile o eşyayı Zeyd'e
tazmin ettirmeğe kadir olur mu?... ELCEVAP... Olur. (Zira muteber
ikrahda olmuştur).
FETÂVAYI, NETİCE, 500
Yalnız emri ikrah olmayan
Zeyd, Amr'e «Bekir'i döv» diye emredip Amr'de Bekir'i dövüp bir dişini çıkarsa,
Bekir dişinin diyetini Amr'den istemeyip Zeyd'e mücerred emretmekle «sen ver»
diyerek .cebretmeğe kadir olur mu?...
ELCEVAP... Olmaz. (Zira ikrah
muteber değildir. Diyeti, kırana aittir.)'
NETİCE, 500
Tehdidini icraya kadir olan
Zeyd, Amr'e «Bekir'in ayaklarına şu kadar değnek vur, eğer vurmaz isen seni
öldürürüm» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de Zeyd'in (Emredenin)
huzurunda Bekir'in ayaklan tamamen arızalanıp sakatlansa, Bekir'in ayaklarının
diyeti Amr ve Zeyd'den hangisinden lâzım olur?...
.CEVAP... Zeyd'den (lâzım
olur. Zira ikrah muteberdir.) NETİCE, 498
İLGİLİ FETVALAR:
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Amr'e, «Bekir'i şu saatte yaralayıcı âletle öldürmezsen seni
öldürürüm» diyerek ikrah etse, Amr'de Bekir'i öldürmediği takdirde Zeyd kendini
öldüreceği malumu olmakla Bekir'i Zeyd'in huzurunda mükrehen yaralayıcı âletle
bilerek Öldürse, Bekir'in (Ölen kimsenin) veresesi Zeyd'i (emri vereni) kısas
ettirmeyip Amr'i (ikrah olunarak Öldüreni) kısas ettirmeğe kadir olurlar mı?...
ELCEVAP... Olmazlar. (Zira ikrah muteberdir. Kısas, emir verip ikrah eden
kimseye yapılır.) FEYZİYE, 465
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Amr'e «Bekir'i şu saat yaralayan âletle öldürmezsen seni öldürürüm»
diyerek ikrah etse, Amr'de (ikrah olunan kimsede) Bekir'i öldürmediği takdirde
Zeyd'in .kendini öldüreceği malumu olmakla Bekir'i Zeyd'in huzurunda mükrehen
yaralayan âletle bilerek öldürse, veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir
olurlar mı?...
ELCEVAP... Olurlar.(Zira
kısas, muteber ikrahla ikrah eden kimseye lâzımdır.) FEYZİYE, 464
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Karısı Hindi ikrahla
boşasa talak vâkî olur rnu? ELCEVAF... Olur. FETÂVAYİ İBNİ NÜCEYM, 294
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Anır'e «Karın Hind'i bugünden beş gün evvel boşadım diyerek ikrar
et» demek suretiyle muteber ikrahla ikrar etse, Amr'de «Hind'i boşamamış iken
bugünden beş gün evvel boşamıştım» diyerek ikrahla ikrar etse, bu ikrara binâen
Amr üzerine talak vakî ouîr mu?...
ELCEVAP... Olmaz. İBNÎ
NÜCEYM, 299
Muteber ikrahla olan nikâh
sahih olur mu?...
ELCEVAP... Olur.
(Zira nikâh ve talakta ikrah ve zorlama sıhhat ve vukuuna mâni değildir.)
ALİ EFENDİ, C. Z. S. 2Ö7
Yani bir müsîüman mürted olması üzere ikrah olunsa,
karısı boşanmış ve ayrılmış olmaz. Kadın, «ben senden boşanıb ayrıldım» dese
o müslümanda «kalbim îmanla
mutmain olduğu halde ben o riddeti izhâr ettim» dese söz, istihsânen o
müslümanm olur. Çünkü o erkek İslâm-dan ayrıldığım inkâr etmektedir.
İLGİLİ FETVALAR:
Muteber ikrahla olan zina
Şer'an sahih ve muteber olur mu?
ELCEVAF... Oîmaz.
FEYZİYE, 461
İkrahla olan zina, zina
sayılmayınca, zinanın haddi de icra edilmez. Zira had yapılması için zinanın
rıza ve irâdesi ile olması lâzımdır.
Bu mes'elenin açık hükmü
ikinci cildin «hadler bahsinde» geçmiştir.
Zeyd'in dâhil olduğu karısı
Hind, Zeyd ile mehri ve iddet nafakası üzerine hulû ettikten sonra Hind «bu hulû
muteber ikrahla olmuşdu» diyerek dâva edib ve muteber ikrahı isbat edince
bu mehir ile iddet nafakasını Zeyd'den almağa kadir olur mu?... ELCEVAP...
Olur, FEYZİYE, 468
İKRAHLA İLGİLİ FETVALAR:
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd, Amr'e: «Bekir'i öldür* diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de
Bekir'i huzurunda mükrehen öldürse, Bekir'in (öldürülen kimsenin) veresesi
öldürmeyi îcap sebebiyle Zeyd'i taleb etmeyib Amr'î taîeb etmeğe kadir olurlar
mı?...
ELCEVAP,.. Olmazlar. FEYZİYE,
468
Tehdidini icra etmeğe kadir
olan Zeyd Amr'e «Bekir'in zimmetinde olan şu kadar para hakkında Bekir'i ibra
et» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr de Zeyd'in huzurunda mükrehen
Bekir'i ibra etse, bu ibra sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİYE, 469
Hind, kardeşi Zeyd ile
müşterek mâlik olduğu akardan 'hıssasım Zeyd'e hibe ve teslim ettikten sonra
Hind «bu hibe muteber ikrahla olmuş idi» diyerek dâva edib muteber ikrahı isbat
edince akardan hıssa-sını Zeyd'den almağa kadir olur mu?
ELCEVAP...* Olur.
ALÎ EFENDİ, 208
Zeyd, Amr'in Bekir'e olan
borcuna kefil oldukdan sonra Zeyd Bekir'e «bent kefaletten ibra et» diyerek
muteber ikrahla ikrah etse, Bekir-de Zeyd'i kefaletten mükrehen ibra etee, bu
ibra sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
İBNİ NÜCEYM, 297
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/6-16.
Hacr: Lügatta: Mutlaka men etmek manasınadır. Tazyik
etmek ve haram mânasına da gelir. Aklede hacr denilmişdir. Çünkü akıl, sahibini
çirkin ve âkibeti muzır şeylerden men eder.
Metinde geçtiği üzere şer'i
istilâhdâ hacr: Hususî, şahsî hususî bir tasarrufdan hususî surette men
etmektir.
Tasarrufundan men olunan bu
şahsa «Mahcur» denir.
Bu bahsin aşağısında gelecek
olan bâzı terimlerin kısa tarif ve izahım arz edelim.
Mâtûh: Şuuru yok hâle gelerek
bunamış kimse demektir ki, anlayışı az, lakırdısı karışık ve tedbiri bozuk
olur. Böyle hâle «ateh - Bunaklık» denir. Akim noksanlığından ibarettir. Yalnız
matuh - bunamış kimse, onun bunun hakkında mecnun — deli — gibi dövmek ve
sövmekte bulunmaz.
Mecnun: Deli demektir. Bu da
iki kısma ayrılır.
Birisj, «Mecnun'u mutbik» dir
ki, deliliği eri az bir ay içinde ve di&er bir kavle göre, bir sene içinde bütün
vakitlerini kaplamış bulunui. Cinneti —deliliği— fasılasız devam eder.
Diğeri: «Mecnun'u gayri
mutbik»dir ki, bir ay veya bir sene içinde bazen deli olup bazen de delilikten
kurtulmuş bulunan kimsedir. Deliliği fasılasız devam etmez.
Mutbik: İtbak kelimesinden
alınmıştır. Bir şeyi tamamen örtüp kari-layan ve bir şeyden asla ayrılmayan şey
demektir. Bu cihetle sahibinde^ ayrılmayan bir cinnete —Deliliğe— «cünûni
mutbik» denilmiştir.
Cinnet — delilik — vakit,
vakit ayrılır şekilde olursa, ona da «cünûni gayri mutbik» denilmiştir.
Sefih: Malını beyhude ve
fâidesiz yere sarfeden ve israf ve tebzîr ile mülkünü telef ve zâyî eden
kimsedir ve bu hâle «sefâhet» denir,
İsraf: Bir şeyi lâyık olan
mahalde ve münasip olan miktardan ziyade sarfetmektir. Meselâ: Karın doyduktan
sonra yemek yemek ve haram, günah olan yerlere sarfedilen şeyler bu
kabildendir. Bu israf yapain Idmseye «müsrif» denir.
Tebzîr: Bir şeyi lâyık
olmayan mahalde sarfetmektir. Sahibine «Mü-bezzir» denir.
Dâin: Alacaklı, bir vâde ile
alacak sahibi ve bir kimsenin zimmetinde olan şahsa «dâin» denir. Buna
«Garim»de denir. Cem'i «Gure-ma»dır.
Medyun: Borçlu ve ödünç almış
kimsedir ki, buna «Medin» de denir.
Borç vermeğe «idâne», borç
edinmeğede «istidâne» denilir. «Mudâ-yene» de, karşılıklı borç edinmek ve birine
borç para vermek yerinde kullanılır.
İflâs: Bir kimsenin malı
tükenip muhtaç olması ve mallarını para ve pula Mangır'a tehavvül ederek elde
hiç bir şeyi kalmaması hâli demektir.
Böyle bir şahse, «Müflis»
denir. Bir şahsın iflâsına hâkim tarafından hüküm verilmesine de «Teflis»
denir. «Fels» Pul, Mangır ve kıymetsiz paradır. Cem'i «Fülüs»dür.
Rüşd: Din ve dünya işine
selâhiyyetin olmasıdır. Dîne ve Dünya'ya zarar verip vermeyecek şeyleri
bilmektir. Hakka ve Kur'an'a da «Rüşd» denir. «Reşed» hayır, rahmet ve hidayet
demektir. «Reşad» kuvvetli akıl sahibi olmaktır.
Reşid: Malını muhafaza
hususunda kayıtlı ve tedbirli bulunarak sefahatten, israfdan kaçınan kimsedir
ve malının umumunu güzelce idare-
ye muktedir surette bâîiğ ve
mükellef olan kimseye de «Reşid» nâmı verilmiştir.
KEZA HUKUKU İSLÂMİYE, C. 7,
268
Hacrin sebepleri: Hacrin
gerek tarifinden ve gerekse izahatından an-laşılmıştırki, hacrin, çocukluk,
delilik; ateh ve sefeh gibi bir çok sebepleri vardır. Ve bunların hepsi akıl ve
şuurla ilgilidir.
Hacir, malında tasarrufa
kifayet edecek akıl ve şuura mâlik olmayanlara âid bir siyânettir.
Cenab-ı Hak insanı şerefli
mahlukat yaratmış, onu akıl cevheri ile hayvanlardan mümtaz kılmıştır. Bu güzel
hasletin karşısında insanda birde nefis denilen şehvet ibtilâsı vardır.
Nefslerinin esirleri olan müflis kimselerle aklı şuuru olmayan kimseleri ve
çocuklarda şuur olmıya-cağından mâlî iktidar men edilmiştir.
Hacrin Güzellikleri:
Hacrin güzelliği, umumî
süratte Allah (C.C.) m kullarına şefkat ve merhametten ibarettir. Halka şefkat,
dînin iki emrinden birisidir. Emri ilâhiyeye tazim ve itâatta diğeridir.
Bu şefkat mahcura (Ticarî
yasaklık yapılan kimseye) âit olur. Çocuğu, deliyi, - bunamışı ve sefihin
hacrinde olduğu gibi.
Yahut hacr olunan kimseden
başka bir alâkadara râci olur. Borçlunun, Müftiyyi mâcinin, Mekkâriyi müflisin
ve tabibi câhilin üçte bir mâlinden fazlasından ve hastanın hacri gibi.
TECRÎTTER: C. 7, 367 Hacrin
meşrûiyyeti:
Hacrin meşrûiyyeti âyeti
kerimelerin işareti, Hadis'i Şeriflerin beyanı ve İcma'ı ümmetle kıyası
Fukaha'nın ittifakları ile sabittir.
Âyeti Kerime meali:
«Ey îman edenler!
Birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle yemeyin. Meğer ki (o malları) .sizden
karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticâr ret malı ola.» Nisa sûresi, 29.
Hadis'i şerif meali:olur.ı
«Gerçekten mü si um an
kişinin malı, ancak gönlünün rızası ile helâl Diğer bir Hadîs'i Şerif meali:
«Eğer bir kimse, iflâs etmiş
bir adamın yanında malına olduğu gibi (hiç değişmeden) yetişirse, o malı almak
için kendisi (ma^ın sahibi) başkalarından daha tiakhdir.» Hâkim.
İbni Ka'b Bin Mâlik'den, o da
babasından (R.A.) işitmiş olarak rivayet edildiğine göre, «Peygamber (S.A.V.)
Muaz*m malım hacretmiş ve o malı borcu karşılığında satmıştır.» Dâre Kutnî,
Hâkim — Selâmet Yollan, C. 3, 115.
İLGÎLİ FETVALAR:
Devamlı deliliği galip olan
Zeyd, mütevellisi olduğu vakfın bâzı vakıf yerlerini Amr'e îcâra verip teslim
etse, bu îcâr sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 546
Deli olan Zeyd, deliliği
hâlinde birkaç kimsenin zimmetinde olan şu kadar parasını o kimselere bağışlayıp
o meblağdan o kimseleri ibra etse, sahih olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Zeyd'in vâsisi
Amr, bu meblağı Zeyd için o kimselerden istediğinde o kimseler Zeyd'in o halde
olan hibe ve ibrasına binâen vermemeğe kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olmazlar.
HAMİŞİ BEHÇE, 546
Fakat deli olan. kimselerin
yaptıkları telef ve zararları tazmin etmeleri lâzımdır.
Deli olan Hind, Kocası
Zeyd'in şu kadar (belli mikdar) eşyasını cebren elinden alıp telef etse, Hind'e
tazminat lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 546
Onbir yaşında olup lâkin
cüssesinin buluğa tahammülü olmayan küçük Hind, «Hayız görüp bâliğa oldum» diye
ikrar etse, Hind'in sözü muteber olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 546
Küçük Zeyd, vâsisi Amr'in
zimmetinde olan şu kadar (belli nıikdar) para hakkından Amr*i ibra etse, bu ibra
sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
Bu paragrafta geçen Müfti'yi mâcinle tabibi câhil
hakkında bazı İzahat verelim.
Müftiyyi mâcin: Sözü ve fiili
mülevves olan dîni mes'elelerde lâ-kayd bulunan müftü demektir.
Böyle müftü hükümetçe ;fetvâ
vermekten men edilir.
Câhil Tabîb: îcrâyi tababette
hiç bilgisi olmayan ve fakat zararlı ilaçlan ve tedavi tavsiye yapan ehliyetsiz
kimse demektir. O da icrayı tababetten men olunur.
Mekkâti'i Müflis: Hiyleli
iflâsı âdet edinen hud'acı Tüccardır ki, bugün bunu işleyende vardır. Konya'da
iflâs ediyor, İstanbul'da mağaza açıyor. Karısının, oğlunun veya ortağının
üzerine malları kayıd ettiriyor «iflâs ettim» diyor.
Bu haller görülen kimselerde
Hükümetçe icrâi'faaliyetten men edilir.
Bak: TECRÎD TERCÜMESİ, C. 7,
366
Tabibi câhil gibi umuma
mazarratı olan bâzı kimselerde ticaretten inen olunur. Fakat bunda men
olunmakdan maksad, icrâyi amelden men etmektir. Yoksa sözle olan tasarruftan men
etmek manâsına değildir.
MÎR'ÂTI MECELLE, 345
Müftiy*yi mâcinlik
yapanlarada: İnsanlara bâtıl ve hile yolları Öğrettiğinden Kadın*a, Kocasından
ayrılmak için mürted olmasını öğretir ve adama da zekât sakıt olmak için sene
sonuna yaklaşınca mürted olup
sonra müslüman olmasını
öğretir ve haramla helâldan kaçınmak bilmez ve her türlü kötülüğü işlemekten
çekinmez.
Zamanımızda böyle kimseler
pek çoğalmıştır. Hiç bir şeyden haberi yoktur, fetva vermeğe kalkar, yanlış ve
uydurma fetva vermekden kaçınmaz, kafadan atar.
İLGİLİ FETVALAR:
Tababet (Doktorluk)
iddiasında olup, Tıp (Doktorluk) ilminden haberi olmayan bâzı kimseler,
insanların hastalarına tehlikeli ilâç ve devayı içirmekle helâklarına
(Ölmelerine) sebep olur olsalar, bunların yakalanması ve men olunması lâzım
olur mu?.. ELCEVAP.., Olur.
'
FEYZİYE, 469
Doktor'luk iddiasında olup,
doktorluk ilminden haberi olmayan bâzı kimseler hasta olan kimselere öldürücü
ilâç ve deva içirerek ölmelerine sebep olur olsalar, Zecr ve itki olunması lâzım
olur mu? ELCEVAP... Olur.
NETİCE, 502
Atalar ne güzel demişler :
«Yarım fakih din yıkar, yarım tabib can yakar.»
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 18-25.
İLGİLİ FETVALAR:
Küçük Zeyd, onbeş yaşını
tamamladığında bulûğuna hüküm olunur mu?.. ELCEVAP... Olunur.
ALİ-EFENDİ, 208
Küçük Hind, onbeş yaşını
tamamladığında bulûğuna hüküm olunur mu?.. ELCEVAP,.. Olunur.
ALİ EFENDİ, 208
Dokuz yaşını tamamlayıp,
cüssesinin bulûğa tahammülü olan Hînd, «Hayız görüp bâliğa oldum» diye ikrar
etse, ikrarı muteber olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 208
Küçük Hind, 12 yaşında olup,
lâkin bulûğuna ikrar temese, mücer-red 12 yaşında olmakla bulûğuna hükmolunur
mu?.. ELCEVAP... Olunmaz. ALİ Eî*ENDİ, 208
On. yaşında olan Zeyd,
«Baliğ oldum» diyerek ikrar etse, bu ikrar muteber olur mu?.. ELCEVAP...
Olmaz. (Zira Buluğ haddine erişmemiştir.) ALİ EFENDİ, 200
Sekiz yaşında olan Zeyd,
«Baliğ oldum» diye ikrar etse, ikrarı muteber olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİYE, 469
Küçük Zeyd, baliğ olmadan
vârisi Amr'in elinde olan mâlini Arar1-dan almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP...
Olmaz. (Zira küçük kimsenin tasarrufu yasaktır.)
ALİ EFENDİ, 208
Küçük Hind, onbeş yaşım
tamamlasa, lâkin Reşide olmasa, Hind Mü-cerred «bâliğa oldum» diye vâsisinin
elinde olan malını almağa kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ,
209
Küçük Hind,
bâliğa ve Reşid'e olduğunda vâsisi Zeyneb'in elinde olan malını Zeyneb'den
almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. ALÎ EFENDİ, C. 2, 209
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 25-26.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 29-33.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 34.
Gasb: Lügatta, bir şeyi cebir ve zulüm yoluyla
almaktır. Şer'î tarifi metinde mezkûr ise de açıklayıcı bir tarif daha
arzede-Şer'î Istılahda Gasb:
Bir kimsenin izni olmadan
malını alıp zabdetmektir.
Gâsıb: Malı gasbedip alan
kimseye «Gâsıb» denir.
Mağsub: Gasb olunan mala
«mağsub* denir.
Mağsûbün minh: Malı
gasbedilen kimseye de «Mağsûbün minh» denir.
Gasbın haramlığmı beyan eden
şer'î delillerden bâzıları şunlardır :
Kur'an'ı Kerim'den:
«Mallarınızı aranızda bâtıl
ile yemeyin.» Bakara Sûresi, 188
Diğer bir Âyeti Celiyle de
meâlen şöyle buyrulnıuştur :
«Ey îman edenler!
Birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle yemeyin. Meğerki (O mallar) sizden
karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticâret (malı) ola».
Nisa Sûresi, 29
Yâni, Şer'i şerifin caiz
görmediği Kumar, Hırsızlık, Cebir, Çapulculuk, Emânete hıyanetlik gibi şeylerle
birbirinizin mallarını yemeyin. Allah (C.C.) in helâl ve mubah kıldığı
yollarla yiyin.
Hadîs'i Şerif meâlleride
şöyledir:
Kz. Peygamber (S.A.V.)
Efendimiz bir Hadîs'i Şeriflerinde buyurmuştur ki:
«Her kim, zulüm yolu ile bir
karış yer alırsa, Kıyamet gününde Allah (C.C.) onu yedi kat yerin dibinden o
kimsenin boynuna dolar.»
BUHÂRÎ, MÜSLİM
Diğer rivayette:
«O (Gasbeden) kimse, kıyamet
gününde yedi kat yere hatırılır.»
Diğer bir Hadîs'i Şerîf
meali:
«Bir kimse, haksız olarak bir
yer alırsa, o yerin toprağını mahşere taşıma zahmetine katlanması kendisine
emrohınur.»
AHMET BİN HANBEL, TABAKANI
Diğer bir Hadîs'i Şeruae şöyle buyrulmuştur :
«Şüphesiz sizin kanlarınız,
mallarınız ve ırzlarınız size şu beldeniz-deki şu gününüzün hürmeti gibi
haramdır.»
BUHÂRÎ, MÜSLİM İLGİLİ
FETVALAR:
Zeyd, şu kadar Palamudu
Amr'in olduğunu bilirken azgınlıkla alsa, Zeyd günhâkar olur mu?.. ELCEVAP...
Olur.
Bu surette o palamudun aynı
olsa, aynını red etmek helak e;diciye gerekse, tazmin etmesi lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
BEHÇE, 516
Bir vakıf Koru'dan bazı
kimseler haksız olarak Odun kesip Kömür yakmak isteseler, mütevelli
olan kimse o kimseleri men etmeğe! kâdîr olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE* 474
İLGİI4 FETVALAR:
Zeyd, Amr'in bir kovanını
içinde olan An'sı ile berâbr gasb yoluyla alsa, Amr o Kovanı Ari'si ile
Zeyd'deîi almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 471
Zeyd, Amr'in arsasını bir
müddet azgınlıkla zabdedip ekin ekse, Amr arsasını aldığında Zeyd'in ekininden
tereddüp eden arâzi'nin noksanım te'min ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP...
Olur.
Bu surette Arâzi'nin noksanı
nedir?..
ELCEVAP... Arazinin ekin
ekilmezden evvjelkî ücretiyle ekin ekildikten sonra oîan ücretine bakılır. Her
ikisinin arasında geçen vakit arazinin noksanıdır. FEYZÎYE, 471
Zeyd, bir köyde vâki olan
Mescidi Şerifi yıkıp enkazını istihlâk etse, mütevellisi Zeyd'e Mescid'i Şerifi
evvelki gibi bina ettirmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur
ALİ EFENDİ, C. 2, S. 21
Zeyd, etrafı hudutla
(anla) çevrili tasarrufunda olan vakıf arsayı mütevellinin izni olmadan
kazıp toprağım alıp Kerpiç kesse, Toprağın kıymeti olmakla mütevelli olan
kinişe, toprağın kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. İ3LCEVAP...
Olur. FEYZİYE
Zeyd, Amr'in evine Ateş
tutturup evi ve evin içinde olan eşyasını yaksa, Arar (ev sahibi)
yanan binanın yapüı olarak kıymetiyle içinde yanan eşyaları tazmin ettirmeğe
kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. FEYZÎYE, 474
Zeyd, Amr'in ağılı ve içinde
olan hayvanların bir miktarım ateş vurup yaksa, Amr yanan hayvanların
kıymetleriyle yanan binanın yapılı olduğu haldeki kıymetini Zeyd'den almağa
kadir olur mu?..
ELCEVAP.-'Olur.
FEYZÎYE, 474
Zeyd, Keçilerini sürüp Amr'in
Bağına katıp üzümünü yedirse, Amr O Üzüm'ü Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur
mu?..
ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 474
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Bir köyde vâki olan
vakıf kuyu'nun binasını azgınlıkla yıkıp ve enkazını istihlâk etse,
binanın mütevellisi yıkılanın yapılı haldeki kıymetini tazmin
ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ
EFENDİ, C. 2, 214
Zeyd, bir Vakıf Çeşme'yi
azgınlıkla yıkıp enkazını istihlâk (helak edip yok) etse,
binanın mütevellisi, yıkılan Çeşme'nin yapılı haldeki kıymetini Zeyd'e tazmin
ettirip Çeşmeyi, yaptırmağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ
EFENDİ, C. 2, 214
Zeyd, bir vakıf Köprü!yü
azgınlıkla yıkıp ve enkazını istihlâk ettik-den sonra Zeyd ölse. mütevellisi
yıkılan binanın yapılı haldeki kıymetini Zeyd'in kâfi miktarda terekesini
alan veresesinden almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
ALİ EFENDİ, C. 2, 214
Zeyd, Amr'in mülkü olan
arsasını azgınlıkla kazıp Toprağından Kerpiç kesse, Amr (Arsa sahibi) Toprağın
kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. JİLCEVAFU. Olur. ALÎ EFENDİ,
C. 2, 216
Zeyd, Amr'in kuşağı ile bir
Çuha dolamasını azgınlıkla bıçaklayıp pare pare etse, Zeyd'e tazmin
etmek lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 216
Zeyd, Amr'in şu kadar Taşını
gasble alıp binasına kullanıp istihlâk etse, Amr taşlarını Zeyd'e tazmin
ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 217
Zeyd, Amr'in mülkü olan
ağaçlarını azgınlıkla diplerinden kesip istihlâk etse, Amr o ağaçları istihlâk
eden (kesen, helak ve yok eden) kimsenin ağaçlarım dikili oldukları halde
kıymetlerini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur HAMİŞİ BEHÇE,
515
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, tapu ile tasarrufunda
olan Ta.rla'sında mülkü olan tohumunu ektikten sonra bitip Yeşil Çimen olduğunda
Amr (başka birisi), o çimen'j (Fitre'yi) azgınlıkla biçip ve alıp istihlâk etse,
Zeyd, (Çimeni eken mal sahibi) O çimeni Amr'e tazmin ettirmeğe kadir olur
mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 476
Zeyd, Amr'in "bir kaç
Kısrağını gasben aldıktan sonra Zeyd'in yedinde (elinde) kısraklardan yavru
meydana gelse, Amr kısraklarım aldığında yavrularını da Zeyd'den almağa kadir
olur mu?.,
ELCEVAP... Olur.
FEYZİME, 474
Zeyd, Hind'in mülkü olan
arsasında Hind'in izni olmadan mülkü olan ağaçlarını sökmesi, arsaya zarar
vermemesi ile söküp alm^k istediğinde Hind (Arsa'nın sahibi)
«ağaçlar yere tâbidir» diyprek Zeyd'i menetmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. BEHÇe, 518
Zeyd, Amr'in mülkü olan
arsasında tâ nihâyetinde kendisi için bina yapsa, Amr (Arsa sahibi binanın) ,
sökülmesi arsaya zarar vermekle Zeyd'in binasının sökülmüş (yıkılmış) olarak
kıymetini (yâni, maliyetinin kıymetini) verip binayı zabdetmeğe kadir olur
mu?..
ELCEVAP... Olur. BEHÇE> 513
Bir belde halkından Zeyd,
Amr'in şu kadar kile Buğday ve Arpasını o belde de gasble alıp istihlâk ettikten
sonra Zeyd o Buğday ve Arpanın mislini yine o belde de Amr'e verdiğinde Amr
almayıp, «Buğday ve arpa mukabilinde şu kadar para alırım» demeğe kadir olur
mu?,.
ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİVe, 477
Zeyd, Amr'in tâlim olunmuş
Köpeğini alıp, gıyabî olarak başkasına satıp teslim etmek suretiyle istihlâk
etse, Amr o Köpeği Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
FEYZİVe, 474
Zeyd, Rüzgâr yok iken
Tarlası'nın otluğunu tarlası için ateşi yaktıktan sonra rüzgâr meydana gelmekle
ateş yakınında olan Amr'in bağına sirayet edip çubukları ve üzüm'ü yansa, Zeyd'e
tazmin etmek lâzımı olur
mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 221
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/36-41.
İLGİLİ FETVALAR:
Yapağı satan Zeyd, satmak
için satmaldığı Yapağıyı evine götürdü-, günde karısı Hind, Zeyd'in (Kocasının)
izni olmadan o yapağıyı eğirip kilim dokusa, Hind yapağıyı Zeyd'e tazmin ederken
Zeyd râzi olmayıp «Kilimi alırım» demeğe kadir olur mu?.. ELCEVAF... Olmaz.
ALÎ EFENDİ, C. 2, 225
Zeyd, mülkü olan fidanını
Amr'in izni olmadan o ağaca aşılayıp meyve hâsıl olsa, Zeyd o ağacın kesildiği
vakitte olan kıymetini Amr tazmin edip ağacı mülkiyeti üzere zabdedip meyveyi
almak istediğinde Amr «iznim olmadan aşıladın» diye Zeyd'i menetmeğe kadir olur
mu?.. ELCEVAP... Olmaz, dilerse ağacı söktürür.
ALİ EFENDİ, 225
Hind'in tapu ile tasarrufunda
olan arsasında, Hind'in çalışması olmadan biten otu toplamadan biten otu damadı
Zeyd, Hind'in izni olmadan otu hayvanlarına yedirip istihlâk etse, Hind o otu
Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAF.. Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 216
Zeyd'in Beygir'i Amr'in
tarlasına girdiğinde Amr. Beygir'in üzerine hücum edip ziyâde tazyik
etmekle Beygir havlının üzerinden sıçrarken kazığa saplanıp helak olsa, Amr'e
tazmin etmek lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 530
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd'in evi yıkılmaya
yönelmiş olmakla Zeyd evini yeniden yapmak'
için yıkarken komşusu Amr'in
duvarı Zeyd'in sun'u ve bir maksadı ol-
madan yıkılsa, Amr
Zeyd'e «mücerred sen evini yıkarken yıkılmakla duvarımı tazmin
et» demeğe kadir olur mu?,.
ELCEVAP... Olmaz.
İBNİ NÜCEYM, 307
Zeyd, Amr'den gasbettiği para
ile Hind'i nikâhlasa, Zeyd'e Hind'i cima etmek helâl olur'mu?.. ELCEVAP...
Olur. İBNİ NÜCEYM, 308
Zeyd, karısı Hind'in evinde
ücret konuşmadan Hind bir müddet sakin olsa, Hind Zeyd'den ücret namına bir şey
almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz İBNİ NÜCEYM, 308
Zeyd'in Ansı oğul çıkarsa,
çıkardığı yerden kalkıp Zeyd'in mülkünün bir .tarafında konduğunda Zeyd gâib
iken Amr gelip Zeyd;in mülkü içinden alıp gitse,.sonra Zeyd varıp Amr'den
oğulları alabilir mi? ELCEVAP.., Alabilir. FEYZİYE, 476
Zeyd, Amr'in bir Kara Sığır
İneği'ni tüfekle vurup öldürse, Amr ineğin İaşesini Zeyd'e teslim edip
kıymetini (vuran) Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. HAMİŞİ
BEHÇE, 522
Zeyd:in bir dağ üzerinde olan
mülk arsası alt tarafında Amr'in mülkü, arsası üzerine Allah (C. C.) m emri ile
dağda yürüyüp Amr'in arsası alT tında kalsa, Zeyd'in arsasının kıymeti Amr'in
arsasının kıymetini Zeyd'e verip Zeyd'in arsasına sahip olmağa kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 519
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/43-45.
İLGİLİ FETVALAR:
Müslüman olan Zeyd, Zimmî
(Ehli Kitap Vatandaş) Amr'in şu kadar şarabını azgınlıkla alıp istihlâk etse,
Amr o şarabı Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur
(Zira şarab, zimmî hakkında mâli mütekavvemdir).
ALİ EFENDİ, 215
Zimmî olan Zeyd Müslümanların
Kabristanı olan vakıf kabre haksız yere su yolu yarıp Değirmenine su akıtır
olsa, Hâkim, (Zimmî) Zeyd'i men etmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP...
Olur. ALİ EFENDİ, C. 2. 215
Zimmî olan Zeyd, bağının
üzümünü bozmak istediğinde ehli urf cemaatından Amr «sen üzümünü şarab etmek
istersin» diye itham edip cürüm (suç) nâmına Zeyd den bir şey almağa kadir
olur mu?.T. ELCEVAP... Olmaz. FEYZİYE, 480
Müslüman olan Zeyd,
Zimmî olan Amr'in şu kadar (belli mikdar) hınzırını gasben alıb istihlâk etse,
(zimmî olan) Amr, Hınzırın kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 478
GASBLE İLGİLİ MUHTELİF
FETVALAR:
Zeyd, Amr'în arsasını bir
müddet zorbalıkla zabdedip ekin ekse, Amr arsasını aldığında Zeyd'in ekininden
tereddüp eden arazideki noksanlığı tazmin etmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP...
Olur. FEYZİYE, 470
Zeyd, yolda giderken sarhoş
olduğu halde uyuyan Amr'e tesadüf edip Amr'in koynunda olan şu kadar (belli
miktar) parasını zayi olacağı korkusundan dolayı hıfz etmek için aldıktan sonra
bu para Zeyd'in yedinde (yanında) zayi olsa, Zeyd'e tazmin etmek lâzım olur
mu?.. ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 310
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 48-52.
Şüf'a, îügatta: Katmak ve birleştirmek demektir.
Namazda bir rek'atı diğer bir rek'ata katmağa ve birleştirmeğe şefî derler.
Serî tarifi metinde mezkûr
olmakla beraber açıklayıcı bir tarifi de arz edelim.
Şeriatta Şüf'a : Satılan bir
akarı veya akar hükmünde olan bir mülkü müşteriye her kaça mal oldu ise, o
mikdara müşteriden veya satıcıdan cebren temellük (sahib olmak) hakkıdır.
Bu cebren alabilme meselesi,
kıyasa muhaliftir, onun için şüf'a istih-san yoluyla meşru olmuştur.
Şuf 'anın sebebleri üçtür:
a)
Satılanın kendisinde olandır ki, iki kimsenin, bir akarda umumî olarak müşterek
olmaları gibi.
b)
Satılanın hakkında karışıklıktır ki, su hissesi ve hisseli yoldaki
müştereklik gibi.
c)
Satılanın bitişik komşu olması hâlidir. Şuf anm meşruiyetini nâtık
şer'îdeliller:
Peygamber (S.A.V.)
efendimiz meâlen şöyle buyurmuştur : «Ev ile akardan maada hiç bir şeyde şuf a
yoktur» Beyhakı Diğer hadisi şerifde şöyle buyrulmuştur :
«Komşu, komşusunun şufasına
daha haklıdır. Yollan bir olduğu zaman komşu gâib bile olsa, şuf'a sebebi île
gelmesi beklenir.»
Ahmed bin Hanbel
Diğer hadisi şerif meali:
«Evin komşusu o eve (şefi
olmağa) daha haklıdır.) Nesâi
İLGİLİ FETVALAR:
Uruzda (menkûl olan eşyada)
şuf'a câri olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 534
Zeyd, Mekke-i Mükerremede
mülkü olan evini malum pahaya Amr'e satıp teslim ettikten sonra o eve muttasıl
mülkü olan evin sahibi, Bekir sattığını işittiğinde şüf'a hakkı alıp şartlarına
tamam riâyet edince bu evi şuf'a ile Amr'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP...
Olur
İBNİ NÜCEYM, 300
Zeyd, mülkü olan evini Amr'e
malûm pahaya satıp teslim ettiğinde daha evvel bu evde müste'cir (kiracı) olan
Bekir «mücerred daha evvel kiracı olmakla satınaîmağa ben evlayım» diye o eve
müdâhaleye kadir olur mu?... ELCEVAP... Olmaz. FEYZİYE, 485
İLGİLİ FETVALAR:
ZeyçTin evinin bir tarafı
Amr'in evine iki tarafı Bekir'in evine muttasıl olup Zeyd bu evi beşere malûm
pahaya satıp teslim etmekle Amr ve Bekü; şuf'a hakkında ve şartlarına tamamiyle
riâyet edib.bu evi şuf'a ile alma|k isteseler ne şekilde alırlar? ELCEVAP...
Beraber alırlar.
FEYZİYE, 485
Bir evin ikişer sehrai Zeyd
ve Hind'in ve iki sehmi Amr'in ve bir sehmi Bekir'in olup bunlar bu şekilde eve
müşterek olmak üzere mâlikler iken Amr evden hissesini malûm pahayı Beşir'e
satsa, Zeyd, Hind ve Bekir bu hıssayı şuf'a ile ne şekilde alırlar?
ELCEVAP... Beraber alırlar/
ALÎ EFENDİ, €. 2, 235
Zeyd, Amr ile müştereken
mâlik olduğu evden hissesini malum pahaya Bekire satıp teslim ettiğinde Amr
şuf'a taieb etmese, o eve muttasıl mülk evi olan Beşir için şuf'a taleb etme
hakkı var mıdır? ELCEVAP... Vardır. İBNİ NÜCEYM, 301
Zeyd, mülkü olan evinin
yarısını malûm pahaya Amr'e satıp teslim, j edip sonra diğer yansımda malûm
pahaya yine Amr'e satıp teslim et-j tikten sonra o eve muttasıl rnülk evi olan
Bekir satışı işittiği an şuf'a hakkına, ve şartlarına tamamen riâyet etse,
Bekir'in şuf'a hakkı evvelki ya-j rıda mı sabit olur, yoksa ikinci yarıda mı
(sabit olur)? ELCEVAP..... Birinci yarıda sabit olur. ÎBNİ NÜCEYM, 302
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 54-58.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/59-61.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/63-64.
Gabni fahişin târif ve îzam, üçüncü cildin «kâr ile ve
kârsız devretmek Babı» başlığı altında uzun uzun yazılmıştır. Muhterem
okuyucularımıza o bahsi okumalarını tavsiye ederiz.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/66-68.
kısmet, lügatta: Ayırd etmek, eşit olarak bölmek, hisse
sib manalarına gelir. Şer'î tarifi metinde mezkûrdur.
Kısmet, metindede geleceği
üzere iki şekilde olur ve şöyledir : . a) Ya müteaddid
ve müşterek şeyler kısımlara bölünerek her ferdinden kendisine şâmil olan
hisseler birer birer taksiminde cem edilmiş olur. Meselâ : üç kişi arasında
müşterek olan otuz koyunu onar onar üçe taksim etmek bu kabil taksimdendir ve
buna «kısmeti cem'î» denir
b) veya müşterek olan bir
şeyin aynım (aslını) taksim edib hejr cüz'-ünde şâmil olan hisseler birer
kısmında tây'in olunur.
Mesela: Bir arsanın iki
taksimi bu kabil taksimdendir ve bu taksime, «kısmeti tefrik» ve «kısmeti ferd»
denilmiştir.
Kısmetin Sebebi: Ortakların
tamamının veya bazısının mülkünden husûsî mâhiyette menfaatlanma talebinde
bulunmalarıdır.
Kısmetin rüknü: kile ve tartı
ile olanlardaki gibilerde nasîblerin ifraz edib ayırd etme işini meydana
getirmektedir, ölçü ve adetle olanlarda-da böyledir.
Kısmetin şartı: Taksim
olmadan menfaatlanmak ve tebdil, tağyir etmek olmayan müşterek hissenin
bulunmasıdır.
Kısmetin hükmü: Nasibi olan
her ferdin kendine âid olan hissesinin tâyin ve tahsis edilmesidir.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd ve Amr, müştereken bir
eve mâlikler iken Zeyd, diğer memlekete gitse, Amr, Zeyd veya vekili hazır
değil iken evi hâkime taksim ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ
EFENDİ, 237
Zeyd, ölüp karısı Hind'i ve
diğer memlekette olan kızı Zeyneb'i terk etse, Zeyneb hazır olmadan Hind
terekeyi hâkime taksim ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ
EFENDİ, C. 2, 237
Zeyd, ölüp büyük kızı Hind'i
ve küçük oğlu Amr ile deli olan oğlu Bekir'i terk etse, Hind kısmete tâlib
olmakla hâkim, Amr ve Bekir'e vasi nasb edib taksime kabil olan terekeyi taksim
edib ve Hind'in hissesini ifraz etmeğe (ayırmağa) kadir olur mu? ELCEVAP...
Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 238
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 70-74.
İLGİLİ FETVALAR:
Borçlu olarak ölmüş olan
Zeyd'in veresesi, borcu eda olunmadan Zeyd'in terekesini taksim etmeğe kadir
olur mu? ELCEVAF... Borcun edası takdim olunur ALİ EFENDİ, Ç. 2, 236.
Zeyd ölüp terekesi ancak
karısı Hind'e olan mehri borcunu ihata etse, diğer verese Hind'e mehrini
vermeden terekeyi mirasa katarız demeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar
ALÎ EFENDİ, 237
Zeyd, borçlu olarak ölüp
karısı Hind'i ve diğer veresesini terk edib alacaklıları alacaklarım
aldıkdan sonra Hind diğer terekeden hassasını almak istediğinde diğer
verese caiz ki, Zeyd'in diğer bir alacaklı alacağı ile bizi taleb eder, diye
Hind'i menetmeğe kadir olurlar mı?. ELCEVAP...'Olmazlar. ALİ EFENDİ, 236
Ölen Zeyd'in, malının üçte
birinden vasiyeti icra olunmadan veresesi terekesini aralarında taksim etmeğe
kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Vasiyyeti takdim
olunur. BEHÇE, 540
Zeyd Ölüp karısı hâmile
Hind'i ve ana - baba bir kardeşi Amr'i terk etse, terekenin taksimi doğum
oluncaya kadar durdurulur mu? ELCEVAP... Durdurulur. BEHÇE 541
Bir köy halkı, üzerlerine
mülklerini bağlamak için gelen (vergi ve emsali) teklifleri aralarında ne
şekilde çekerler? ELCEVAP... Mülklerine göre çekerler. BEHÇE, 544
Zeyd, ölüp karısı Hind'i ve
amcasının oğlu Amr'i terk ettiğinde Zeyd'in bâzı kimselere olan borcu
verilmeden Hind Zeyd'in. terekesini taksim ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. ABDURRAHİM, C. 2, 492
Borçları terekesinden fazla
olduğu halde ölen Zeyd'in veresesi, terekeyi alıp istihlâk etseler (harcasalar)
alacaklılar terekeyi vereseye tazmin ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP...
Olurlar. ABDURRAHİM, C. 2, 495
Zeyd, borçlu olarak ölüp
terekesinin kıymeti ancak borcunu karşılamakla veresesi borcu edâ etmekle
Zeyd'in terekesini (borcdan) kurtarmağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.
FETÂVAYI ABDURRAHİM, C. 2, 497
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 75-78.
İLGİLİ FETVALAR:
Hamam ve değirmen ve taksime
kabil olmayan küçük odanın her birinde tek başına nöbetleşmek suretiyle
kullanmak câr'i, (ve caiz) olur mu? ELCEVAP... Olu BEHÇE, 545
Zeyd, Amr iîe müştereken
mâlik olduğu hamamdan hıssasını Amr'e zarar kasdiyle satmakdan veyahut îcara
vermekden kaçınmakla hâkim Amr'in isteğiyle hamamı aranızda nöbetleşerek
tasarruf edin, diyerek Zeyd'e cebretmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 545
Zeyd ve Amr, müştereken
mâlik olduklarını icarla mutasarrıf oldukları dükkânı taksim etmek caiz olur
mu? ELCEVAP... Olmaz. FEYZÎYE, 491
Zeyd ve Amr müştereken mâlik
oldukları manda ineği bir sene Zeyd'in yanında durub Zeyd südüyle menfaatlanip
ve bir sene Âmr'm yanında durup Amr südüyle menfaatlanmak üzere nöbetleşme
anlaşması yapsalar, caiz olur mu?
ELCEVAP... Olmaz (zira
senenin birinde ineğin südü çok olup diğerinde az olmak ihtimali olabilir).
İBNİ NÜCEYM, 307
Zeyd ve Amr, müştereken mâlik
oldukları dükkân taksime kabil olmamakla Zeyd Amr'e «dükkânı nöbetleşe
mutasarrıf olalım» dediğinde Amr râzî olmayıp «ancak ben mutasarrıf olurum»
demeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz (zira iki ortak eşit hakka sahibdir)
FEYZÎYE, 491
Zeyd, Amr ile müştereken
mülkleri olan evde Amr'in izni olmadan bir müddet tek başına sakin olsa, hemen
Zeyd, Amr'e: «müşterek olmak üzere sakin olalım» dediğinde Amr «ben o kadar
müddet (Zeyd'in oturduğu müddet kadar) müstekıllen sakin olmayınca müştereken
oturmaya râzî olmam» demeğe kadir, olur mu?
ELCEVAP... Olmaz (zira ilk
oturan zâten haksızlıkla oturmuştur. Elbet ikinci de aynı haksızlığı işlemek
istiyor, olmaz). FEYZÎYE, 491
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 79-81.
Müzâraa, lügatta: Ekin ekme ortaklığı, ekin ekildiği
yerdeki olan şeylerin ortaklar arasında belli hakların bulunması manasınadır.
Müzâraanın şer'i tarifi
metinde geçmiş isede şöyle açıklamaya çalışalım :
Müzâraa = Yerden çıkan
mahsulün bir kısmını işleyenin alması şartı ile yeri ekmek için yapılan
anlaşmadır.
M^zâraa — Bir tarafdan arazî,
diğer tarafdan çalışmak suretiyle ziraat olarak meydana gelen hâsılat aralarında
taksim olunmak üzere bir nevi ortaklıkdır.
Ziraî Ortaklığın Rüknü .=
İcab ve kabuldür. Şöyleki, arazî sahibi olan kimse, çiftçiye «bu yeri hâsılattan
şu kadar hıssa almak üzere sana ziraî ortaklık şeklinde verdim» dese, çiftçide
«kabul ettim» veya «râzi oldum» dese, yahut rızasına delâlet eder bir söz
söylese veyahut çiftçi, yer sahibine «ben senin yerinde ziraî ortaklık şekliyle
çalışayım» dese, o da razî olsa, ziraî ortaklık kesinleşmiş olur.
Ziraî Ortaklığın Şartlan:
a) Ziraî
ortakhkda her iki tarafında akıllı olması şarttır. Baliğ olması şart değildir.
Binâenaleyh ticarete izin verilmiş küçük çocukda ziraî ortaklık anlaşmasını
yapabilir.
b) Ne
ekileceğinin tâyini yahut çiftçi her ne dilerse ekmek üzere umumî olarak beyan
edilmesi şarttır.
c) Pazarlık
'V anlaşma zamanında çiftçinin hasılattan olmak üzere hıssası yarı veya üçte bir
gibi şâmil olan mikdarları tâyin etmek şarttır. Yani, ortaklar arasında yan
yarıya, üçte bir ve dörtte bir gibi mikdarları beyan-ederek hisselerin tâyini
şarttır.
Eğer hissesi tâyin olunmazsa,
yahut hâsılattan başka bir şey verilmek üzere tâyin edilir veyahut «hâsılattan
şu kadar kile» diyerek kesilirse, zirâi ortaklık sahih olmaz.
d) Zirâi
ortakhkda, bir veya iki sene gibi müddetin beyan edilmesi de şarttır.
e) Tohumun tarla
sahibi tarafından veya çiftçi tarafından verileceğinin beyan edilmesi şarttır.
f) Yerin ekin
ekmeğe sâlih (elverişli) olması ve çiftçiye teslim edilmesi şarttır.
Binâenaleyh ziraî ortakhkda
pazarlıkla anlaşanlar nasıl şart ettilerse, hâsılatı aralarında o şekilde
taksim ederler.
Şayet zikrolunan şartlardan
biri bulunmazsa, ziraî ortaklık fasit olur.
Bu maddelerin daha geniş
îzahı metinde gelecektir;
Ziraî ortaklığın meşruluğunu
nâtık şer'î deliller :
Kur'ânı Kerîmden bir âyeti
celiyle meali:
«O ektiğiniz tohumu şimdi
gördünüz mü? Onu siz mi bitirdiniz, yoksa biz mi bitirmişizdir? Biz isteseydik
muhakkak o ekinleri kuru çöpe çevirirdik. Sizde: Şüphesiz biz, çok ziyandayız,
belki büsbütün mahrumuz, sözleriyle feryat ederdiniz.» Vâkîa Sûresi,
Peygamber (S.A.V.)
efendimizde bîr hadîsi Şerifde meâlen şöyle buyurmuştur :
«Arazisi olan kimse, ya onu
eksin, yahud din kardeşine versin. Buna râzî olmazsa,-onu (araziyi) tutsun»
Müslim
İLGİLİ FETVALAR:
Arazi Zeyd'in, tohum ve amel
(çalışmak) Amr'in olup tarladan hâsıl olanın üçte biri Zeyd'in ve üçte ikisi
Amr'in olmak üzere Zeyd ve Amr zirâi ortaklık anlaşması yapsalar sahih olur
mu?..
ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 328
Zeyd, Amr ile müştereken
mutasarrıf olduğu tarlaya buğday ekip bittikten sonra Amr tohumun yarısının
mislini Zeyd'e verib ekin Zeyd ile Amr'in aralarında müşterek olmak üzere Zey ve
Amr rızalaşsa, bu (ziraî) anlaşma caiz olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
İBNİ NÜCEYM, 328
İLGİLİ FETVALAR:
Tarla ve tohum Zeyd'in, amel
ve Öküz (motor ve emsali) Amr'in olup hâsıl olan mahsuldarı evvel tohumu
çıkarıldıktan sonra bakî kalan mahsul aralarında müşterek olmak üzere Zeyd ve
Amr rızalaşsa bu (ziraî) anlaşma caiz olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ABDURRAHİM C. 1, 135
Arazi Zeyd'in, tohum, öküz ve
amel Amr'in olup Amr tohumu çıkar-dıkdan sonra mahsulün kalanını aralarında
beraber olmak üzere ziraî ortaklık anlaşması yapsalar, bu anlaşma sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 491
İLGİLİ FETVALAR:
Tarla ve tohum Zeyd'in, öküz
ve amel Amr'in olup hâsıl olan mahsul aralarında yarı yarıya olmak üzere Zeyd
Amr ile ziraî ortaklık an-
laşması etse, lâkin samana
taarruz olunmasa (anlaşmaya konulmasa) hemen Zeyd ve Amr o mahsuldan hasıl
olari samanı aralarında ne şekilde taksim ederler? ELCEVAP... Yarı yarıya olmak
üzere (taksim ederler).
ABDURRAHİM, C. 1, 136
Zeyd ve Amr ziraî ortaklık
yapıb bütün şartlara riâyet olunup, lâkin saman kimin olacağı zikrolunmayıp
sükût edilmiş olsa, hemen hâsıl olan samanı yalnız tohum sahibi almağa kadir
olur mu? ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, C. 1, 136
İLGİLİ FETVA:
Zeyd, Amr ile ziraî ortaklık
anlaşması ettiğinde ekinin biçmesi (biçer döğere vermesi), döğmesi (düven
sürmesi) ve savurması Amr'ın üzerine şart koşuîsa, bu (ziraî ortaklık)
anlaşması caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 330
Yâni, ziraî ortaklık
yapılırkensekıni biçme, sürme ve savurma ücretini ortaklardan çalışana şart
koşulsa, sahih ve câîz olur. Şimdi ise, biçer
döğer parası şart
koşulabilir. Her iki ortağın arasında olmak şart değildir
Binâen aleyh ortaklar
dilerlerse, her ikiside biçer döğer parasını aralarında taksim ederler,
isterlerse, ortaklardan çalışanın üzerine ekini kaldırma ücretini şart
koşabilirler.
Netekim metindede İmamı Ebû
Yusuf'un (R.A.) kavli üzere fetva verildiği beyan edilmiştir.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 83-88.
İLGİLİ FETVALAR:
Çalışmak ve öküz (motor)
yalınız Zeyd'in, tohum ve arazilerin yarısı Zeyd'in ve diğer yarısı Amr'in olup
tarladan çıkan aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık
anlaşması ettiklerinde Zeyd yazıldığı, üzere çalışıp mahsul hâsıl olduğunda Zeyd
mahsulün yarısını almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.
BEHÇE, 491
Arazi ve tohum Zeyd'in,
çalışmak ve Öküz Amr'm olup mahsul aralarında yarı yarıya olmak üzere Zeyd ve
Amr ziraî ortaklık ettiklerinde saman sarahaten zikrolunmayıb sonra Amr
yazıldığı üzer çalışıp hasıl olan dâneleri taksim ettiklerinde samanın hepsini
Amr (çalışan kimse) alsa, Zeyd (tohum sahibi) samanın yarısını Amr'den almağa
kadir olur-mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 244
Çalışmak, öküz ve tohumun
yarısı Zeyd'in ve tohumun diğer yarısı ile arazi Amr'm olup araziden meydana
gelen aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması
ettikten sonra Zeyd yazıldığı üzere çalışıp mahsul hâsıl olsa, Zeyd arazinin
yansının ecri mislini Amr'e verib mahsulün yarısını almağa kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 245
Arazi ve öküz Zeyd'in, tohum
ve çalışmak Anır'in olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması ettikten
sonra Amr yazıldığı üzere amel edip mahsul hasıl olsa, Amr, arazi ve öküzün ecri
misillerini Zeyd'e verib mahsulü kendisi zabd etmeğe kadir olur mu?. ELCEVAP...
Olur. NETİCE, 538
İLGİLİ FETVALAR:
Arazi Zeyd'in, tohum, öküz ve
çalışmak Amr'in olup mahsul aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî
ortaklık anlaşması ettik-, ten sonra Amr yazıldığı üzere çalışıp mahsul hâsıl
olduğunda Zeyd mahsulün hepsini azgınlıkla alsa, Amr (diğer ortak), hissesini
Zeyd'den almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. (Ziraî
ortaklık sahih olmuştur) '< ALÎ EFENDİ, 244
Arazi Zeyd'in, çalışmak, öküz
ve tohum Arm'in olup tarladan yetişen aralarında beraber olmak üzere zirâi
ortaklık anlaşması yapdıkdan sonra Amr yazıldığı üzere amel edip ve tohum bitip
ekin kaldırmazdan evvel Zeyd ölse, veresesi hâsıl olan mahsulün yarısını almağa
kadir olur-.lar mı?.
ELCEVAP... Olurlar- BEHÇE,
492
İLGİLİ FETVALAR:
Çalışmak Zeyd'in, tohum,
arazi ve öküz (motor ve emsali) ve âletler Amr'in olup tarladan meydana
gelen aralarında beraber olmak üzere-Zeyd ve Amr ziraî
ortaklık yapdıkdan sonra Zeyd, yazıldığı üzere amel edip mahsul hâsıl olsa, Zeyd
mahsulün yarısını almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 243
Çalışmak Zeyd'in, tohum arazi
ve öküz Amr'in olup mahsul aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr zirâi
ortaklık anlaşması edip lâkin Zeyd çaltşmakdan çekinmekle Amr kendi mülkü
tohumunu kendisi için arsasında ekip mahsul hâsıl olsa, Zeyd «mücerred ziraî
ortaklık anlaşması yapmışdık» diye mahsula müdâhale etmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. ALİ
EFENDİ, 244
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 88-89.
İLGİLİ FETVALAR:
Arazi ve öküz Zeyd'in, tohum
ve çalışmak Amr'in olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî (ekin) ortaklığı ettikten sonra
Amr yazıldığı üzere çalışıp
mahsul hâsıl olsa,
Amr, arazi ve öküzün ecri misillerini Zeyd'e verib mahsulü kendisi zabdetmeğe
kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur (zira zirâi
ortaklık fasit olduğundan ecri misil verilip diğerinin alması gerekir).
FEYZİYE, 492
Arazi ve tohum Zeyd'in, öküz
ve çalışmak Amr'in olup tarladan çıkan aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve
Amr zirâi ortaklık anlaşması yapdıkdan sonra Amr, yazıldığı üzere çalışıp
mahsul hâsıl olduğunda bütün mahsulü alsa, Zeyd arazi ve öküzün ecri misillerini
almağakadir olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE, 539
İLGİLİ FETVALAR:
Tohum ve öküz
Zeyd'in, arazi ve çalışmak Amr'in olmak
üzere Zeyd Amr ile ortaklık anlaşması edip sonra Zeyd öküzlerini yeri sürmek
için Amr'e verdikten sonra öküzler Amr'in tecâvüz ve taksiratı olmadan helak
olsa, Amr'e tazmin etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ C. 2, 245
Tohum ve öküz Zeyd'in, arazî
ve çalışmak Amr'in olup mahsul ara-lannda beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî
ortaklık anlaşması edip sonra Amr, Zeyd'in tohum ve öküzleriyle kendi arazisinde
ekin ekip mahsûl hâsıl olsa, Zeyd Amr'e arazî ve amelinin ecri mislini verib
bütün mahsulü almak istediğinde Amr râzî olmayıp ziraî ortaklık anlaşmasına
binâen mahsulün yarısını almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz (zira ortaklık
fasit olmuştur).
FEYZİYE, 492
İLGİLİ FEYVALAR:
Tohum Zeyd'in, arazî,
çalışmak ve öküz Amr'in olup mahsul aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr
ziraî ortaklık anlaşması edip sonra Amr, Zeyd'in tohumunu kendi arazisinde
öküzleriyle ekip mahsul hâsıl olsa, Zeyd Amr'e arazî, öküz ve çalışmasının ecri
misillerini verib bütün mahsulü almak istediğinde Amr râzi olmayıp ziraî
ortaklık anlaşmasına binâen mahsulün yansım almağa kadir olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. FEYZİYE; 492
Tohum Zeyd'in, arazî,
çalışmak ve Öküz Amr'in olup mahsul arala-
rmda beraber olmak üzere Zeyd
ve Amr ziraî ortaklık anlaşması yapdıkdan sonra Amr yazıldığı üzere çalışıp
mahsul hasıl olsa, Zeyd, Amr'e arazî, çalışmak ve öküzlerinin ecri misillerini
verib bütün mahsulü almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur.
FEYZİME: 492
Tohum, arazî, öküz ve âletler
Zeyd'in, çalışmak Amr'in olup tarladan meydana gelen aralarında beraber olmak
üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması edip lâkin müddet tâyin etmeseler, bu
şekil üzere olan ziraî ortaklık sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Amr çalışıp mahsul
hâsıl olduğunda Zeyd Amr'e çalışmasının ecri mislini verib bütün mahsulü
kendisi zabd etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHCE, 491
Çalışmak Zeyd'in, tohum,
arazî ve öküz Amr'in olup tarladan meydana gelen aralarında beraber olmak üzere
Zeyd ve Amr, ziraî ortaklık anlaşması yapdıkdan sonra Zeyd yazıldığı üzere
çalışıp lâkin mahsul hasıl olmasa, Zeyd yazıldığı üzere çalışması için Amr'den
bir şey almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. NETİCE, 539
Arazîm çalışmak ve öküz
Zeyd'in, tohum Amr'in olup hasılat aralarında yanyarıya olmak üzere ziraî
ortaklık anlaşması etseler, bu anlaşma sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ABDURBAHİM, C. 1,135
Ziraî ortaklık anlaşmasında
sahih olan şekiller nedir? ELCEVAP... arazî ve tohum Zeyd'in, öküz ve çalışmak
Amr'in olmak, yahut arazî Zeyd'in, tohum, öküz ve çalışmak Amr'in olmak yahut
arazî, öküz ve tohum Zeyd'in yalnız çalışmak Amr'in olmaktır.
Bu üç şekilden başkasında
ziraî ortaklık anlaşması sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ÎBNİ
NÜCEYM, 339
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 89-93.
Müsakat, lügatta: Sakıydan muştakdır. Sakî sulamak
manasınadır. Şer'i tarifi metinde mezkûr isede açıklayarak arzedelim.
Serî ıstılahda Musakkat:
Ağacı, sahibinin mahsûlünün bir eüz'ü mukabilinde ıslah etmek üzere bir
sanatkâra (bahçıvana) vermesidir.
Yani, bahçeden çıkan
meyvelerden malum bir mikdar almak üzere yapılan bahçıvanlık pazarlığı
anlaşmasıdır.
Görülüyor ki musakat: bir
taraftan ağaçlar, diğer taraftan ağaçları terbiye ve timar olmak ve hasıl olan
meyva aralarında taksim olunmak üzere ağaç sahibi ile bahçivan arasında
pazarlıkla anlaşılan bir nevî ortak-lıkdır.
M uşak atın Rüknü; îcab ve
kabuldür. Şöyleki, bir bahçe sahibi mül-kündeki ağaçları «müsakat suretiyle ve
mahsulünün şu mikdarı sana âid olmak üzere sana verdim» deyip bahçıvandan kabul
etse, müsakat üzere ortaklık kesinleşmiş olur.
Müsakatm şartları:
a) Bahçe sahibi
ve bahcivandan her birinin akıllı olması şarttır. Baliğ olması şart değildir.
b) Ziraî
ortaklıkda olduğu gibi, müsakat anlaşmasında da her iki ortağm hisse ve
nasıbleri yarı ve üçde bir gibi şâmil olan mikdar ile tayin edilmiş olması
şarttır.
c) Bahçenin
ağaçlarının çalışan bahcivana teslim edilmesi şarttır. Müsakatm meşrûiyyetini
nâtık hükümler :
«İbni Ömer (R.A.) den rivayet
edildiğine göre,
Rasûlüllah. (S.A.V.)
Hayberlilerle o yerden çıkan meyva Ve ekinin bir kısmı(nı kendilerine
bırakarak) karşılığında müsakat yapmıştır» Buhari, Müslim.
Çalışmayı kendi üzerlerine
alarak meyvalarm yarısını almak şartı ile Hayberlilere Resûlüllah "şöyle
buyurmuştur
«Bu şartla m üs ak atı, size
dilediğimiz müddet bırakıyoruz.» Ahmed bin Hanbel, Selâmet Yollan, C. 3. 162
Resûlüllah (S.A.V.) efendimiz
bir hadîsi şeriflerinde de meâlen şöyle buyurmuşlar :
«Hiç bir müslüman yoltturki
o, ağaç diksin, yahut ekin eksin ve mahsûlünden insan, kuş, kurt yesinde
kendisi müstefid olmasın? Elbette o müslüman da diktiği ile, ektiği ile sevaba
nail olur» Buharı.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Bağını Amr'e verib
hasıl olan üzüm aralarında beraber almak üzere seri şerifinde beyan ettiği
şekilde müsâkat anlaşması yapdıktan sonra Amr bağı timar edip (budayıb, bakıb)
üzüm hasıl olduğunda üzümün hepsini Amr alıp istihlak edip sonra Amr Zeyd'in
hissesini tazmin etmeden alsa, Zeyd, hissesini Amr'in terekesinden tazmin etmeğe
kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE, 494
Zeyd, bahçesini Amr'e hasıl
olan meyva aralarında yarıyarıya olmak üzere seri şerifin beyan ettiği şekilde
Musakat anlaşması yapdık-dan sonra Amr bahçeyi timar edip (bakıb) meyva hasıl
olduğunda hepsini Zeyd alsa, Amr meyvanın yarısını Zeyd'den almağa kadir olur
mu?
ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ,
C. 2, 246
Zeyd, bahçesini malûm
müddetin zamanına kadar (meselâ: bir sene, beş sene ve falan zamana kadar) Amr'e
verib hasıl olan meyva aralarında yarı yarıya olmak üzere Şer'i Şerifin beyan
ettiği şekilde musakat anlaşması yapdıkdan sonra Amr bahçeyi asla sulayıp timar
etmemekle hâsıl olan meyvanın hepsini Zeyd (bahçe sahibi) alsa, Amr mücerred
mü-sakat anlaşması olmakla o meyvadan hisse nâmına Zeyd'den bir şey almağa
kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz (zira Amr
çalışma ve Umarda bulunmamıştır)
İBNt NÜCEYM, 328
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, mülkü olan ağaçlarını
Amr'e verib Seri Şerifin beyan ettiği üzere müsakat şartlarına riâyet ederek
müsakat anlaşması- yapdıktan sonra Amr ameli (çalışmayı) terk edip Özürsüz bu
anlaşmayı feshetmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEYM,
329
Zeyd, mülkü olan ağaçlarım
Amr'e verib ve müsakat şartlarına riâyet edip Şer'i şerifin beyan ettiği
şekilde Amr ile müsakat anlaşması yapdıktan sonra Zeyd «ben kendim çalışırım>
deyip Özürsüz müddet tamam olmadan bu anlaşmayı feshedip ağaçlan Amr'den almağa
kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Amr'in hainliği
veya Zeyd'in borç özrü veya nafakası olsa, Zeyd bu anlaşmayı müddet tamam
olmazdan evvel feshetmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 329
Zeyd, şu kadar ağaçlarını
Amr'e verib Şeriatın beyan ettiği üzere müsakat anlaşması yapdıkdan sonra Amr'in
hainliği zahir olsa (meydana çıksa), Zeyd, bu anlaşmayı feshetmeğe kadir olur
mu? ELCEVAP... Oîur. İBNİ NÜCEYM, 330
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 95-98.
Zebâih, Lüğatta: Ze>bîhamn Cemidir. Zebîha ise,
kesilmek, şanından olan hayvandır. Yani, kesilen hayvandır. Nitekim metindede
böyle mezkûrdur.
Hayvanı kesmek iki nevidir.
Biri ihtiyarî, diğeride ızdıraridir.
a) îhtiyarî kesmenin
rüknü; Öküz ve koyun gibilerin boğazının çukurundan kesmek ve kesmeye kudret
bulunduğu zaman devenin göksü-nün üstünden boğazlamaktır.
Kesmeğe ve boğazlamağa kudret
var iken yapılmadığında o hayvan mundardır. Yenmez.
b) Izdırarî
kesmek ise, her hangi bir yerinden kan akıtmak ye yaralamaktır. Bu şekildeki
kesmekte avlanmada olur. HİDAYE, C. 5, 285
Hayvan kesmenin meşrûiyyetini
nâtık hükümlerden bâzıları. Kur'-anı Kerîm'den delil mealinden bir tanesi:
«Kesdikleriniz müstesna olmak
üzere, boğulmuş, vurulmuş, yukarıdan yuvarlanmış, susulmuş, canavar yırtmış
olup d a ölenler, dikili taşlar üzerinde (putların adına) boğazlanan
(hayvanlar), fal oklariyle kısmet (ve hüküm) aramanız üzerinize haram
edilmiştir,» Mâide Sûresi, 3
Hadisi Şerif Meali:
«Eğer bir şeyin kam akıtılır
ve üzerine besmele çekilirse (onu) ye. Diş tırnak müstesna. Zira diş kemiktir,
tırnak ise Haberlilerin bıçağıdır (bunlarla yerinde sabit iken kesilmez).»
Buhari, Müslim
Diğer zaif bir Hadisi Şerif
meali:
«Mümin, besmele çeksede
çekmese de Allahın (C. C.) adıyla keser.» Beyhskî
Diğer bir Hadisi Şerif meali
:
«Kanı dilediğin şeyle akıt.»
Ebu Dâvud
Bu hadisi şerifde de beyan
edildiği üzere yerinde sabit olmayan keskin diş, tırnak ve kamış gibi kesici
şeylerle hayvanı kefemek caizdir.
Müslümanla bir kitaba inanan kimselerin kestiklerinin
helâlliğim beyan eden Şerl delilleri arz edelim.
Müslümanm kestiğinin
helâlliğim nâtık Şer'i delil meali:
« (Ey müslümanlar!)
kestikleriniz müstesna (helâldir,) » Mâide Süresi, 3
Hıristiyan veya Yahudi olan
ehli kitabın kesdiklerinin helalliğini nâtık şer'î delil meali:
«Kemlilerine kitab
verilenlerin yiyeceği (boğazladıkları, yahut bütün yemekleri veya ekmek ve
yemişleri) Sizin için halal olduğu gibi, sizin yiyeceğinizde onlar için
halaldır.» mâide sûresi, 5
Bir kitaba inanan ve fakat
gayri müslim olan kimseler, ister İslâm diyarında zimmî (vatandaş) olsun, ister
kâfirlerin memleketinde olsun şirk koşar bir halleri olmadıkça kesdikleri yenir.
Fakat ehli kitabdan
Hıristiyan olan kimse, «Bismillah, o Allah üç Allahın üçüncüsüdür» derse, bu
Hınstıyanm kestiği helâl olmaz. Zira müşriklerdendir.
Ve yine Hıristiyan kimse
hayvanı keserken yalnız başına İsa (A.S.) mın ismini söylediği işitilirse veya
cenabı hakkın ismini zikrettikten sonra hemen akabinde îsa (A.S.) ında ismini
söylerse, kesdiği hayvan yenmez. KEZA HİNDİYE, C. 5, S. 285
İLGİLİ FETVALAR:
Yahudi taifesinin şeriatın
beyan ettiği üzere (besmele ile) kesdikleri hayvanları müslüman kimselere helal
mıdır? ELCEVAP... Helaldir. ALÎ EFENDİ, C. 2, 246
Zeyd, kurban bayramında
^kurbanını zirrimî (vatandaş) ehli kitab olan Amr'e
«kesiver» diye emretse, zimmî (ehli kitab vatandaş) Amr
besmele çekib (kurbanı) kesse, caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.
ABDURRAHİM, C. 1, 135
Yahudi ve Hıristiyan
taifelerinin (cemaatlarının) şeriatın beyan ettiği üzere (besmele ile)
kesdikleri hayvanların yenmesi Müslüman kimselere helal olur mu? ELCEVAP.,.
Olur. İBNÎ NÜCEYM, 3İ4
Bir (ilâhî) kitaba inanmış
olup kesme şartlarına riâyet eden Yahudi Zeyd'in kesâiği helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 495
Hayvam kesen kadın, hayızli, nifash ve cünüb olsa dahi
kesdi-ği helaldir ve temiz hâlindeki kesmesi caizdir ve hatta hayvanı kesecek
kimse olarak ancak kadın bulunduğunda vâcib olduğu gibi, ana hali, ni-fas ve
cünüb olsa dahî vacibdir.
Kadın, ana halinde ve nifaslı
iken yemeği yiyebildiği, Kur'an'dan başka her zikri ilâhiyi yapabildiği gibi,
koyun, keçi, deve, sığır ve horoz gibi hayvanları da kesmesi ânında besmele
(Bismillah) ile hayvanı kesebilir. Keza cünüb olan erkekde besmele ile hayvanı
kesebilir.
Binâen aleyh eğer ölecek olan
veya bir şey sebebiyle kesilmesi zarurî olan hayvan meydana gelir ve oradada
kadından başka kimse bulunmazsa, derhal kadının kesmesi üzerine vacibdir. Şayet
hayvanı kesmez ve o hayvanda mundar ölürse, o kadın millî servetin boşa
gitmesine sebep olduğundan âsî ve günahkâr olur.
Hindiyede de şu ibareler
mevcuttur :
«Müslüman kadın ve ehli kitab
olan kadın, hayvan kesmede erkek gibidir. Ve Müslüman olsun, ehli kitab olsun
tat kimsenin kesdiği hayvanda yenir.» HİNDİYE, C. 5, S. 286.
Yani, Müslüman kadınla Yahudi
ve Hıristiyan kadın, hayvanları kesmede erkek gibidir, demek: erkeğin kestiği
nasıl helâl olursa, şeriatın beyan ettiği şekilde kadınında kesdiği yenir.
:
«Kâb bin mâlik (R.A.) dan
rivayet olunduğuna göre,
— Bir kadın, taşla bir koyunu
kesmiş. Bu mesele Peygamber (S.A.V.) e sorulduğunda, koyunun yenilmesini emir
buyurmuştur.» Buharî,
İLGİLİ FETVA:
Ehli kitab olmayıp mecûsî
olan Zeyd'in kestiği helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHCE 560
Ateşe tapanların, puta ve
ölüye, diriye tapanların kesdikîeri yenmediği gibi, ölü ve diri için kesilen
hayvanlar da yenmez, zira kesilen hay^ vanlar Allah (C. C.) için kesilmesi
şarttır.
Netekim Kur'anı Kerim'de bu
hüküm şöyledir :
«Allah (C.C.) dan başkası
adına (putlar, ölüler ve ditilerin namına) boğazlanan şey üzerinize haram
edilmiştir.» Mâide, 3.
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, ekâbirlerden (devlet
reisi, parti lideri, tarikat Şeyhi ve emsali kimselerden) Amr'in Kudûmi (Şerefi
ve gelmesi) için bir koyun kesip üzerine Allanın (C.C.) ismini (besmeleyi)
zikretse dahi yenmesi helâl olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
murdardır. Murdar olanların yenmesi ise, haramdır.) ÎBNİ NÜCEY.M, S. 314
Zeyd'in müsâfiri Amr'e
yedirmek için kestiği koyunun yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ
NÜCEYM, 314
Yani, Allah (C.C.) için
kesilir, müsafire ikram edilirse, bu şekilde kesmeler caiz ve o kesilen hayvan
helâldir. Yenir.
Müslümanların kabirlerinden
bir kabrin üzerinde onda (kabirde) defnolunmuş
olan kimseyi tazim için kesilen koyunun etini yemek helâl olur mu? ELCEVAP...
Olmaz (zira müşrik âdetidir. Haramdır).
FETAVAYI ABDUERAHİM, C. 1,
135
Hayvan kesecek olan kimselerin besmeleyi okumalarının
(bismillah demelerinin) farzlığmı beyan eden ve bilerek besmeleyi terk
edenlerin kesdiklerininyenmiyeceğini nâtik ilâhî hüküm meali şöyledir:
«Üzerlerine Allahın (C.C.)
ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu muhakkak ki bir fıskdır» Mâide sûresi,
Hayvan kesme ânında besmele
unutulursa kesilen hayvanın helâl duğunu beyan eden bir hadisi şerif meali:
«Ümmetimden hatâ ve unutma
(nın hükmü) kaldırılmıştır.»
Besmeleyi çeken kimse, arabca
ile, türkee, ingilizce, almanca, fars-ca ve emsali dillerle söylese, yine sahih
ve sâizdir. Binâenaleyh bu dillerden biriyle besmeleyi (yani, zikri ilâhiyi)
söyleyerek kesen kimsenin kesdiği helâldir, yenir.
İLGİLİ FETVALAR:
Müslüman veya ehli kitab olan
Zeyd, arabca dilden başka türkee, yahut kıbdî diliyle besmele çekip kesdiği
koyunun yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHCE, 560
Zeyd, kurbanım kesmek için
Amr'e emredip kendisi besmele çekip (emr olunan) Amr besmele çekmeyip kesse,
"Zeyd'in (emreden kurban sahibinin) besmelesi kifayet, edip yenmesi helâl
olur mu? ELCEVAF... Olmaz (zira bizzat kesen kimse besmeleyi terketmiştir),
İBNİ NÜCEYM, 31*
Kesilen hayvan üzerine
besmelede vavsız olarak «bismillah Allâhü ekber» denilmesi müstehab olur mu?
ELCEVAP... Olur.
NETİCE, 540
Fetvayı Hindiyede besmele ile
ilgili bâzı şartlar şöyle sıralanmıştır:
a) Besmele
hayvanı kesme ânında olmalıdır. Bu besmele ister sıfatı ilâhilere mukarın olsun,
ister ismi ilâhiye mukarın olsun.
Mesela : Bismillah, Allâhü
ekber, Allâhü Âzam, Allâhü Errahman gibi cümlelerden birini söylemek suretiyle
hayvan kesilir.
Besmele ister arabca. olsun,
ister farsea, ister rumca, ister arapcayı soyleyebilsin ister söyîeyemesin
arapcadan başka dillerle besmele çekerek kesmek caizdir.
b) Hayvanı kesen kimse,
bizzat kendisinin besmele çekmesi şarttır. Şayet başkası besmele çeker, halbuki
kesen kimsede besmeleyi unutma-yıb hatırında iken susarsa, o kimsenin kesdiği
helâl ol.maz
c) Besmeleyi
çeken kimse, kesilen hayvan üzerine çekmeyi murad etmesi lâzımdır.
Binâen aleyh eğer besmeleyi
söyleyen kimse, besmele ile bir amele (işe) başlamayı kasd ederse, o kimsenin
kesdiğide helâl olmaz.
d) Hayvanı kesen kimse,
besmelede sâdece Allâhın ismini söylemesi lâzımdır. Başka varlıkların ismini
bitiştirmemek şarttır. Velevkî bir peygamberin ismi olsun, yine bitiştirmek caiz
olmaz. ,
e) Besmeleyi söyleyen
kimse, cenabı hakka tazım kasdı ile söylemesi lâzımdır. Duâ manası falan
anlaşılmaması lâzımdır.
f) îhtiyar'î şekille hayvanı
kesmede besmele ile mahallin tâyin^edilmesi şarttır.
Binâenaleyh bir kimse bir
hayvanı besmele ile kesse, sonra başka bir hayvanı birinci hayvanı keserken
söylediği besmele caiz olur zanniyle kesse, o ikinci kesilen hayvan yenmez. Zira
her hayvan için bir besmele söylemek lâzımdır.
g) Hayvan kesilir iken,
îmâm'ı Âzamin kavlinde az veya çok hayatta olması şarttır.» HİNDİYE, C.
5, S. 285-286
Yukarda zikredilen maddelerin
bâzısı metinde izah edilecektir.
Besmele, hayvan için çekildiğinden besmeleyi çektiği
bıçağı bı-rakıb başka bıçakla aynı hayvan kesildiğinde helâldir. Zira âletin
değişmesine itibar olunmaz. DAMAD C. 2, 5. 509
Tenvîrulebsarda da şöyledir:
«Muteber olan meclis tebeddül
etmeden evvel besmelenin akabinde hayvanı kesmektir.»
Tenvîrul ebsar şerhi dürrü
muhtarda da şu hükümler mezkûrdur:
«Hatta eğer bir kimse, iki
koyunun birini altına ve birini üstüne olmak üzere üst üste yatırsa ve bir
besmele ile bir kesişde ikisini birden kesse, helâl olur.
Fakat arka arkaya ve ayrı ayn
kesmesi bunun hilâfmadır (helâl olmaz). Zira filin teaddüt etmesiyle
besmeleninde teaddüt etmesi lâzımdır.
Eğer hayvanı kesen kimse,
besmeleyi çekse, sonra yemekle, veya içmekle meşgul olsa, sonra hayvanı kesse,
eğer meşguliyet uzar ve acele-liği yok ederse, o kesilen hayvan haram'olur
meşguliyeti uzun olmazsa, haram olmaz.
Uzun meşguliyetin mikdarı,
bakan kimsenin çok meşgul olduğunu anlaması ve hükmetmesidir. Besmeleden sonra
bıçağı keskinledecek kadar meşgul olmak acele kesme hükmünü yok etmiş olur.»
HAMİŞİ ÎBNİ ÂBİDİN, C. 5, 264
Hindiyede şu hüküm beyan
edilmektedir :
«Eğer bir kimse, iki koyundan
birini diğerinin üzerine yatırırsa, her ikisini kesmek istediği vakitte bir
sefer pıçağı uğratmak suretiyle ve bir besmele ile kesmek kifayet eder.
Eğer bir kimse, eline kuşları
toplar ve birini besmeleyi söyleyerek keser ve aynı besmelenin eseri üzere diğer
bir kuşu keser ve yeniden besmeleyide söylemezse, ikinci kesilen kuş helâl olmaz
(yenmez). Eğer
elinde bulunan kuşların
hepsinin üzerine pıçağı uğradırsa, bir besmele ile kesmek caizdir» HİNDİYE, C.
5, S. 289
Bu hükümlerin son cümlesinden
anlaşılıyor ki, hayvanlar sıralanır ve hepsinin boğazına pıçak uğrayacak şekilde
oldukları halde iken bir besmele ile hepsi derhal kesilirse caizdir.
İbni Âbidİn merhum Zeyleîden
naklen şu beyanatı zikrediyor söylemek bir yudum su içmek veya bir lokma yemek
veya bir tek pıçak keskinleştirmek gibi başka amel ile meşgul olsa ve sonra
hayvanı kesse, kesdiği helâldir. Eğer bundan çok meşgul olsa, helâl olmaz. Zira
kesmek besmeleye bitişik olarak vakî olması lâzımdır.» İBNİ
ÂBİDİN, C. 5, 264
Talimli hayvanın besmele ile ava gönderilmesiyle
avladığı avın helâlliği şu âyeti kerime il beyan edilmiştir:
«Allâhm size öğrettiğinden
öğretip (terbiye ederek) yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutu
verdiklerinden yeyin ve üzerine besmele çekin» Mâide Sûresi, 4.
Resûlüllah (S.A.V.) efendimiz
şöyle buyuruyor:
«Köpeği saldığında eğer avı
yerse sen yeme, çünkü kendisi için tutmuştur.
Köpeği saldığın zaman avı
yemezse, sen ye. Zira sahibi için tutmuştur.» Ahmed bin Hanbel
SELÂMET YOLLARI, C. 4, 180
Talimli hayvanın ava
gönderilmesiyle ilgili geniş izahat biraz ilerde «Av avlama Bahsi» adı altında
arz edilecektir.
Hayvan kesecek olan Müslümanların Allâhm ismini anarak
ve Allah (C.C.) için kesmelerini beyan eden şer'î delil meali:
«Artık (o
sapanların sözlerine bakmayıbda) Üzerine Allâhm
ismi
anılan (besmele çekilen
hayvan) fardan yeyin, eğer onun âyetlerine îman, edenler (den) seniz» Enam
Sûresi, 118.
Bu âyeti kerimede beyan
edilen hüküm gereğince her ferdi keseceği, hayvanı besmele ile ve Allah için
kesmesi lâzımdır. Şayet zikri hâlis olan besmeleyi bilerek çekmezse veya
Allahdan başkası için hayvanı boğazlarsa, haram olur. Zira mundar olmuştur.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, kurbanını kesmek için
Amr'e emredip kendisi besmele çekip Amr besmele çekmeyib kesse, Zeyd'in (emreden
kimsenin) besmelesi kifayet edip yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira
bikri halısı kesenin söylemesi lâzımdır).
İBNİ NÜCEYM, 314
Müslümanların kabirlerinden
bir kabrin üzerinde onda . (Kabirde) metfun olan kimseyi tazim için kesilen
koyunun etini yemek helâl olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ABDURRAHİM, 135
Zeyd, ekâbirden Amr'in kudumî
(teşrifi) için bir koyun kesip üzerine ismullam (AHahın ismini) zikretse
dahi yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 314
Bu son fetvalardaki hükümler
şayanı dikkattir. Zira zamanımızda bazı kimseler, kendilerine Önder edindikleri
kimselerin teşrifleri ânında Önlerinde deve, sığır, koç ve koyun kesenler
görülmektedir.
Evet, o kesilen hayvanlar
mundardır, yenmez. Keza türbe ve tekkelere götürülüp onlar için kabrin üstünde
veya huzurunda kesilen hayvanlarda mundardır.
Yerlerinde sabit olan diş ile tırnakla kesilen
hayvanların caiz ve helâl olmadığını beyan eden hadîsi şerif meali şöyledir:
«Eğer bir şey kanı akıtır ve
üzerine besmele çekilirse, (onu) ye. Diş, tırnak (yerlerinde sabit olduğunda)
müstesna, zira diş kemiktir. Tırnak ise, Habeşlilerin bıçağıdır.» Buhari,
Müslim.
Hayvan mezbahaya götürülmeden evvel bıçağı
keskinletmek hususunda vârid olan bir hadîsi şerif meali şöyledir:
«Şüphesiz Allah (C.C.) her
şeyde iyiliği vâcîb kılmıştır. Binâenaleyh öldürdüğünüz zaman Öldürme işini iyi
yapın (kulak, burun keserek yapmayın) kesdiğiniz zamanda kesmeyi iyi yapın.
(Her) biriniz bıçağını bilesin (keskinleştirsin) ve
kesdiği hayvanı r ah a ti andırsın.» Müslim;
Bu şekilde hayvan kesimine «ızdırarî-muzdar hayvan kes|
denir.
İLGİLİ FETVA:
Bir kara sığır ineği başı
üzerine kuyuya düşüp diri olarak çıkartmak ve boğazından kesmek de mümkin
olmamakla besmele ile sığırın kamun-
dan veya arkasından
yaraladıktan (kan akıdıldıktan) sonra helak etini yemek helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur.
BEHÇE
Yukardan beri beyan edilen
hükümler ve bu fetvada anlaşıldığı re kanı akıtılmayan hayvan (balık müstesna)
ölürse murdardır.
Binâenaleyh burnunun ve
tepesinin üzerine düşüpde Şer'î şejfifin beyan ettiği üzere boğazlanmayıp ölen
hayvan, boğularak, başı kopajrıla-rak, yahut kafasına tokmak vurarak veya kulak
tozuna şiş saplamak suretiyle Öldürülen hayvanlar murdardır, yenmez.
Bir yerden yuvarlanarak yahut
başka bir hayvanla süsüşüp dönüşerek veyahut kurd parçalayarak ölen hayvanlarda
murdar hükmündedir. Bu hayvanlar ölmeden yetişilip kesilmiş olmadıkça yenmez.
Şayet bu şekildeki hayvanlara
canh iken yetişilir ve kesilirse, kan çıkmasa dahi. helâldir, yenir. Ancak kurt
ve emsali yırtıcı hayvanların, koyun ve emsali eti yenen hayvanlar diri iken
kopardıkları et parçalan yenmez, murdardır.
Bu hükümlerin geniş îzâhı,
Hindiye, îbni Âbidin ve diğer fıkıh kitaplarında mezkûrdur.
Ayrıca bu hükümleri beyan
eden âyeti celiyle meali şöyledir:
«Ölü (boğazlanmayarak murdar
ölen hayvan), kan (akmış kan), domuz eti; Allahdan başkası adına boğazlanan,
(henüz canı üstünde iken yetişip) kesdikleriniz müstesna olmak üzere: boğulmuş,
vuıuimuş, yukarıdan yuvarlanmış, susulmuş, canavar yırtmış olubda ölenler,
dikili taşlar üzerinde (putlar, diri ve ölüler adına) boğazlanan (hayvanlar)
üzerinize haram edilmiştir». Mâide Sûresi, 3.
Metinde geçtiği üzere; İmâm'ı Âzam (R.A.) hazretlerine
göre hayvanın karnından ölü olarak çıkan yavru yenilmez. Çünkü yavru ayrıca bir
hayvandır. Onun içindirki anası öldüğü halde yavrunun yaşaması muhtemel ve
mutasavverdir. Binâenaleyh onu ayrıca kesmek îcab eder.
Birde bu yavru anasının
kesilmesiyle ölmüş olabileceği gibi, daha önceden ölmüşte olabilir.
Şu halde şüphe ile onun
yenilmesi helâl olamaz.
Bir hadîsi şerif de şöyle
buyrulmuştur:
«Ceninin kesilmesi, anasının
kesilmesi (nden ibaret) dir»
Bu hadîsi şerifde harfi cer
kaldırıldığında mâna şöyledir:
«Ceninin (yavrunun)
kesilmesi, anasının kesilmesi gibidir» şeklini alır.
AHMED BİN HANBEL
Böyle oluncada yavrunun
kesilmesinin lüzumu hususunda ikisi müsavi olurlar. Bundan dolayıdır ki, îmâmı
Azam (R.A.) doğurması yaklaşan koyunun kesilmesini mekruh saymıştır.
İmâmeyne göre, mekruh
değildir. Zira onlara göre, kesilen koyunun karnından çıkan ölü yavru yenir.
îmâmı Mâlik'e göre, yavrunun
yenilebilmesi için tuylenmış olması şarttır. KEZA SELÂMET YOLLARI C. 4,
191
Fetâvayı Hindiyede de şu
hükümler mezkurdur :
cKoyun ve ineğin doğurması
yaklaşdığmda Fukaha dedîlerki. Ö hayvanı kesmek mekruhdur. Zira burada yavruyu
zayî etmek vardır. jVe bu İmâmı Ebû Hanife (R.A.) in kavlidir. Çünkü ona göre,
yavru annenin kesilmesiyle kesilmiş olmaz.
— Bir kimse, deveyi
boğazlasa veya ineği kesse ve o kesilen hayvanın karnında Ölü olarak yavru
bulunsa, o yavru kıllansada kıllanmasa-da yenmez. Bu görüş, îmâmı Âzam (R.A.) a
göredir.
— İmâmı Ebû Yusuf ve
İmâmı Muhammed (R.A.) dediki, o annesi kesildiğinde ölü olarak çıkan
yavrunun azaları tamam olduğu vakitte yenir.» HİNDİYE, C. 5,
287
Bu hükümler ayan beyan iken
bâzı kiliseler, annesinden diri olarak doğan ve üç beş gün yaşayan yavruların
kesilmesi hâlinde ve kesilmesi gerektiğinde etlerinin yenip yenemiyeceği
hususunu soruyorlar. Elbette diri olarak doğan ve sonra kesilen yavruların
kesilmesi caiz ve helâldir.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 100-111.
Yırtıcı ve et yiyen hayvanlarla tırnakîariyle avlanan
kuşların etlerinin haramlığım beyan eden şer'i delillerden bazıları şunlardır:
Kur'am Kerim'den âyeti kerime
meali:
«Allâhü Teâla onlara
(insanlara), temiz şeyleri helâl ve murdar şeyleri de üzerlerine haram
kılıyor.» Araf Sûresi, 157.
Peygamber (S.A.V.)
efendimizde hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur :
«Azı dişi olan her yırtıcı
hayvanın yenilmesi haramdır». Müslim
İLGİLİ FETVALAR :
Zeyd,, yabani (vahşî) bir
eşek'i sahrada (ovada, kırda) tutup! bir müddet beslemesiyle ünsiyet peyda edip
hatta üzerine palan vurulşa, b eşeğin yenmesi helâl olur mu?
ELCEVAP...
Olur. (Zira bu eşek vahşidir. Velevki sotıra ehlî olsun).
BEHÇE, 560
Ehlî (ev)
merkeblerinden bâzı merkebler (eşekler), yabana dağılıp bir müddet yabanda
gezmekle vahşi olsalar, o eşeklerin yabana dağılıp gezmeleriyle avlandıklarında
yenmeleri helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz.. (Zira aslı, ehlî merkebdir).
BEHÇE, 560
Fetâvayı- Hindiyede de
merkeble ilgili şu hükümler zikrolunmakta-dır:
«Fakat ehlî (ev) merkebinin
eti, haramdır. Keza, südü ve iç yağıda haramdır.
— Meşayihi fukaha,
eşek'in iç yağının yenmesi dışında bazısı yenmesine kıyasla haram olduğunu
beyan ettiler, diğer bazısıda mubahlığı-nı beyan etmişlerdir. Ve sahih olanda
budur.
— Vahşi (yabanî) olan
merkeb (eşek), ehlî olduğu ve üzerine yüi:
yüklendiği vakit, yenir. Ehlî olan merkeb ise, vahşi (yabanî) leştiği vakit
yenmez.» HİNDİYE, C. 5, 290
Peygamber
(S.A.V.) efendimizdende şöyle rivayet olunmuştur:
«Ehlî eşeklerin etlerinden,
pislik yiyen develerden ve onlara binmekten men etti.» Ebû Davud, Ahmed bin
Hanbel.
Hadisi şerifde mezkûr olan
«Pislik yiyen deveden ve onlara binmek-den men etti» cümlesi tahzir içindir.
Etinin yenmesi mekruh ve
haram olan hayvanlardan bâzılanua şunlardır :
Fare, köstebek, kirpi, yılan,
akreb, gene, kurbağa, kablumbağa, sümüklü böcek, solucan (sovulcan) ve yerden
çıkan bütün kurdlar bit, pire
ve böcekler haşarat cinsinden
olduğundan ve sinek, an, kelebek gibi uçucu hayvanlarda yenmez.
İLGİLİ FETVALAR :
Kirpi demekle mâruf olan
hayvanı yemek haram olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE, 541
Zeyd, kendi hayvanını cima
etse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).
Bu surette o hayvanın eti
yenir olmakla Zeyd sonra kesip etini yese, helâl olur mu?.
ELCEVAP... İmâmı Âzam (R.A.)
a göre, helâl olur. îmâmi Ebû Yusu-fa göre, kesildikden sonra yakılır.
BEHÇE, 549
İLGİLİ FETVALAR:
Hüd Hüd dedikleri kuşun
(Çavuş kuşunun, Hibibik kuşunun) yenmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 315
Keza, tavuk, kaz, Ördek,
zurâfa, deve kuşu, bağırtlan kuşu, güvercin, bıldırcın, ekin kargası, tavus,
kırlangıç, baykuş, turna,. serçe ve sığırcık gibi hayvanların etleri helâldir.
Tavuk kesilip karnı
yarılmadan tüyünü yolmak için kaynar suya atılsa, o tavuk necis olmuş olur mu?
ELCEVAP... Olur.
Bu surette o tavuk yolunup
karnı temizlendikten sonra üç defa temiz su ile yaykansa, tâhir (temiz) olur
mu? ELCEVAP... Olur; İBNİ NÜCEYM, 332
İLGİLİ FETVALAR:
Yunus balığı dedikleri
hayvanın yenmesi helâl mıdır? ELCEVAP... Helâldir. ALİ EFENDİ, C. 2, 246
İstakuz dedikleri hayvanın
yenmesi helâl mıdır? ELCEVAP... Değildir. ALİ EFENDİ, C. 2, 246
İstakuz, kerevid, istiridye
ve midyenin yenmesi şer'an helâl olur mu? ELCEVAP... Kerâhatı tahrimiye ile
mekruhtur. BEHÇE, 551
Yukarda yenmesi haram veya
kerâhat olan su hayvanlarının alış verişi ile ilgili bir kaç hüküm şöyledir :
«Yılan, akreb ve emsali
haşarat cinsinden yer yüzünde yaşayaifa-rm satışı caiz değildir.
— Denizde yetişen kurbağa,
yalın yengeç ve emsali hayvanların iliş verişi caiz değildir. Ancak balığın alış
verişi caizdir.»
FETÂVAYI HİNDİYE, C. 3,
Zeyd, bir gölde olan
balıkları avlamak için o göle balık otu attığında o gölde olan balıklar o otu
yemeleriyle tutup almazdan evvel gölde Be-lâk olsalar, o balıkların yenmeleri
helâl olur mu?. ELCEVAP. . OLUR. BEHÇE, 540
Deryada balık avlayan Zeyd,
mücerred yemek, satmak ve parası ile yaşamak kast etse, Zeyd'in bu şekil üzere
kazancı mubah olup avladığı balığı satsa, parası Zeyd'e helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur. BEHÇE,
5(55
Diri veya ölü olduğu bilinmeyen hayvanların kesimleri
ile ilgili açıklayıcı bâzı meseleler şöyledir;
«Kesme zamanında diri ve
ölülüğü bilinmeyen ve hareket etmeyen, kanı akmayan hayvanın, ağzını yahut
gözünü açması ve ayağını uzatması ve tüylerinin yatışması ölüm alâmetidir,
yenmesi helâl olmaz. Ağız veya göz yumması ve ayağını çekmesi ve tüylerinin
dikilmesi diriliğine alâmettir. Yenmesi helâl olur.»
TENVÎRÜL EBSAR, HAMİŞİ, İBNİ
ÂBİDİN C. 5, İ69
Hasta olan hayvan kesildiği
vakit, hareket eder yahut kan akar İse, yenir. Bu iki alâmetin biri olmaz ve
kesildiği vakitte diri olduğuda bilinmezse, yenmez. NİMETÜL İSLÂM
Fetâvayı Hindiyede de şu
hükümler mezkûrdur :
«Eğer bir kimse koyun veya
öküz kesse ve o kesilen hayvandan kan çıksa ve fakat hareket etmese, ve kanının
akması diriden akar şekilde aksa, İmâmı Azama (R,A.) göre yenir ve bu kavli
alırız.
— Bir adam hasta koyunu kesse
ve hiç hareket etmese, ancak ağzım açsa, eğer ağzını açarsa yenmez, ve eğer
ağzım yumarsa, yenir. Eğer gözünü açarsa, yenmez, ve eğer gözünü yumarsa yenir.
Eğer koyun ayaklarım uzadırsa yenmez, ve eğer ayaklarım çekerse yenir. Eğer
hasta halinde kesilen koyunun kılları dikümezse yenmez, ve eğer dikiîirse,
yenir.
— Bu hallerin hepsi,
koyunun kesimi zamanında diriliği bilinmediği zamandır. Bu haller diri olduğuna
alâmet olduğundandır. Şayet hasta koyunun diriliği kesileceği zaman yakînen
bilinirse, her hal ve şekilde yenir. HİNDİYE, C. 5, 289
Koyun, sığır ve deve gibi
hayvanlardan birisi hastalandığında, yatar vaziyette iken diri olup olmadığı
bilinmeyib fakat boğazlanırken harekette bulunsa, veya kendisinden diri
hayvandan çıkarcasına kan çıksa, yenebilir. Çünkü bunlar hayat alâmetidir. Şu
kadar varki yalnız gözünü veya ağzını açması veya ayağını uzatması bir canlı
alâmeti ve hareketderi sayılmaz.
Ancak böyle bir hayvamn
kesilirken gözünü yumması, ayağını çekmesi ve tüylerinin ürperip kalkması,
birer hareket sayılır ve hayatına delâlet eder.
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/112-116.
Üdhiyye; Kuşluk vakti kesilen hayvandır. Kelime:
Üdhiyye, dihiyye ve edhâd şekillerinde okunur.
Şeriatta Üdhiyye: Hayvanı
mahsusu, vakti mahsusta ibâdet niyye-tiyle kesmektir. Hayvanı mahsusdan murad =
koyun, keçi, sığır ve deve gibi şer'an kurban edilmesi caiz oian hayvanlardır.
Vakti mahsus, Kurban Bayramı günleridir.
Kurban, iki bayram, malın
zekatı ve sadaka-i fıtri gibi hicretin ikinci senesinde meşru olmuştur.
MEZÂHÎBÎ ERBEA, C. 1,715
Metinde beyân edilecek olan
şartlarla sebebleri olduğu zaman kurban kesmek vâcib olur.
Kurbanın'rüknü: Kurban
günlerinde kurbanı kurban niyeti ile kesilmesi caiz olan şeyleri (hayvanları)
kesmektir.
Kurbanın sıfatı: Kurban iki
nevidir. Vâcib olur, nafile olur. Vâcib olan kurbanlarda bazı nevilere
ayrılmaktadır, şöyledir :
a) Kurban
zengin ve fakir üzerine vâcib olur.
Bu kurban: «Benim üzerime
Allah (C.C.) için bir koyun veya sığır, deve veya şu koyun veya şu sığın, deveyi
kurban etmek olsun» demekle nezredilmiş kurbandır.
— Keza bu sözü söyleyen
kimse, o anda fakir olup sonra bayram günlerinde zengin olsa, bu kimse üzerine
iki kurban lâzımdır (birisi, nezir kurbanı, diğer biriside zengin olduğu
anda vâcib olan kurbandır) zira nezir zamanında üzerine kurban
kesmek vâcib değildi. Binâenaleyh kurbanın birisi, nezri sebebiyle vâcib olur.
Diğer birisi de şer'i şerifin îcab ettirdiği vâcibdir.
b) Kurbanın
birisi de, fakir üzerine vâcib olup, zengin üzerine vâcib olmayan kurbandır.
Bu kurbanda, müsâfirin ve
nezirle kurban satın almak bulunmayıp kurban üzerine vâcib olmayan fakir
kimsenin kesdiği kurbandır. Zira kurban vâcib olmak için sebeb ve şart yoktur.
Bu kurban, nafile kurbanlardandır,
c) Birde
kurban kesmek, zengin üzerine vâcib olur. Fakir üzerine vâcib olmaz.
Bu kurbandan, nezir falan
bulunmadan .hâli vakti yerinde olan zengin kimselerin Cenabı Hakkın nimetine
şükretmek ve emri ilâhiyi i<ijrâ etmek için kesdikleri kurbanlardır.
Kurbanın meşrûiyyeti, Kur'an ve sünnetle sabittir.
Kur'anı Kelimde beyan eden
ilâhî hüküm meali.
« (Habîbim) hakikat, biz
sana, kevseri verdik.
— O halde Rabbin için, namaz
kıl^kurban kes» Kesver Sûresi 1-5Î. Kıssa olarak beyan edilen diğer âyet
mealleri: (İbrahim A.S.): Ben, dedi, doğrusu Rabbime gidiciyim. O, bana
gösterir.
— Ey Rabbim! bana
saalihlerden (bir oğul) ihsan et, (diye düâ ettiş).
— Biz (Azîmüşşan) de
ona çok uysal (itaatkâr) bir oğul müjdesini Verdik.
— Artık o (oğul, İbrahim'in)
yanında koşmak çağına erince (babasijj);
oğulcağizım, dedi: ben seni r
ayamda boğazlıyorum görürüm. Bak artık ne düşünürsün, (oğlu) dedi: Babacığım!
sana edilen emir ne ise yap. İn-şâallaK beni sabredenlerden bulacaksın.
— Vaktaki bu suretle ikisi de
v( Allanın emrine) râm oldular (boyun eğdiler, İbrahim A.S.) onu (oğlunu) alnı
üzere yıkdı.
— Biz (Âzîmüşşan) ona: yâ
İbrahim! rü'yana sadâkat gösterdin. Şüp-hesizki, biz iyi hareket edenleri böyle
mükâfatlandırırız, diye nida ettik.
— Hakikat, bu, apaçık
ve kat'î bir imtihandır.
— Ona (İsmaile bedel olarak)
büyük bir kurbanlık fidye (feda) verdik.
—Sonra gelen (peygamberler ve
ümmet) ler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık.»
Saffat Sûresi, 99-108
Bu kıssa, başından sonuna
kadar ibretle doludur. Bilhassa bulunduğumuz asırda Allâhü teâlanm emirlerine
kafa. tutan, itiraza kalkan ve kendilerince akıllı olduklarını iddia edip her
türlü emri ilâhîleri ihmâl eden insanlarla bu büyük peygamberler babası insanla
oğlunun halleri arasındaki fark ne kadar açık ve seçiktir.
Gerçek kul, böyle olur.
Gerekirse, evladını hak yolunda kurban eder. Hak yolcusu evlâdda bu emre en
güzel ifâdelerle teslim olur.
Yoksa, senede bir sefer
hayvanlardan bir kurban boğazlamakdan kaçınıp veya zevkle vazifeye yanaşmayıp,
bir tarafdanda Müslümanlıkdan dem vurmak cidden utanç verici hallerdir.
Bu mübarek peygamber gibi,
hakkın emirlerine boyun eğen mümini muhlıslara ne mutlu.
Bu âyeti kerîmenin geniş
îzahı, tefsirlerde ve bazı ahlak kitabların-da mezkûrdur. Erbabı mütalaa
oralardan okurlar.
Kurbanın meşrûiyyetini nâtık
bir kaç hadisi şerif meali şöyledir :
«Bir kimsenin hâli vakti
olurda (zengin olurda), kurban kesmezse, sakın bizim namazgahımıza (namaz
kaldığımız yere) yaklaşmasın»
AHMED BİN HANBEL, İBNİ MÂCE
Diğer bir hadisi şerifde
şöyledir:
«Kurban kesin, zira o
(kurban) babanız İbrâhîmin sünnetidir.»
SELÂMET YOLLARI, 196
Birinci Âyeti Celiyle ile bu
hadisi şerifler, kurbanın vâcibliğine delâlet eder emirleri hâvidir. Netekim
fukahada böyle zikretmişler ve fetvayı beyan etmişlerdir.
Kurban zenginliği, sadaka-i fıtır zenginliği gibidir.
Ticaret lı olmak ve nemalanma şartıda yoktur. Yirmi mıskal (96 gram) altın ya
20 miskal altın kıymetinde ve 200 dirhem gümüş veya ikiyüz dirhem gümüş
kıymetinde olan şeyler bulunursa, kurban kesmek vâcib olur.
Elbet bu zenginlik, oturduğu
evinden, evinin eşyasından , bindiği hayvan, motor ve emsali araçlardan ve diğer
havaici asliyeden fazla Fola-rak yukardaki mikdara vasıl olduğu zaman kurban
vâcib olur.
Hindiyede. şu hükümler
mezkûrdur :
«Ecnas adlı eserde
zikrolunduğuna göre,
«Eğer ekmekçinin yanında
buğday bulunur, kıymetide 200 dirhem gümüş değerinde olur ve bununla da ticaret
ederse veya iki yüz (200) dirhem gümüş değerinde tuz bulunursa veya
çamaşırcının yanında sabun bulunur ve o sabunun kıymeti 200 dirhem gümüş
değerinde olursa, o kimseye kurban kesmek vâcibdir.
«Ve eğer bir kimsenin ikiyüz
dirhem gümüş kıymetinde mushafı olur ve o kimseninde Kur'anı Kerîmi okuması
güzel olur ve fakat isterse okur veya tenbellik ederek okumaz ise, kurban vâcib
olmaz. .
«Şayet Kur'anı Kerîmi okuması
güzel olmazsa, böyle kimseye o Kur'anı Kerîmden dolayı kurban vâcib olur.
«Eğer Kur'anı Kerîmi, küçük
çocuğunun büyüyüb okuması için: bir üstada teslim ederse, bu kimseyede kurban
vâcib olur. tlim ve Hadis ki-tablanhin hükmüde Kur'anı Kerîmin hükmü gibidir.
«Eğer bir kimsenin bir evin,
bir yazlık birde kışlık olmak üzere iki odası olsa ve bu iki odanmda sergileri
bulunsa, bunlara sahib olan kişi (kurban) zengini olmaz. Ancak o evin üç odası
olur ve üçüncü odanın kıymeti de, ikiyüz (200) dirhem gümüşün kıymetine baliğ
olursa, o kimseye kurban kesmek vâcibdir. Üçüncü odanın sergileride aynı hükmü
hâizdir.
İki atı veya iki eşeği olan
ticaret sahibi kimsenin, atının veya eşeğinin birisinin kıymeti 200 dirhem
gümüşün kıymetine baliğ olursa, o kimseye kurban vâcib olur.
Ziraatçı kimse, iki Öküz ve
fidan âleti ile zengin olmaz fakat bir inekle zengin olur. Üç öküzü olur ve
birinin kıymeti 200 dirhem gümüş mik-darına müsâvî olursa, nisab sahibi (zengin)
olur.
Üç elbisesi olan kimse,
zengin olmaz. Dördüncü elbisesinin kısmeti 200 dirheme baliğ olursa, zengin
olur.
Bağ ve Bahçenin kıymeti, 200
dirheme müsâvî olursa, o bağ ve bahçenin sahibi zengindir. Hülâsada da
boylecedir.
Müsâfirlere ve Mekke-i
Mükerreme halkından olsa dahî hacı iefendi-ye kurban vâcib olmaz. HİNDİYE, ,C.'
5, 293
Kurban kesmekte mükellef olan
kimsenin satın aldığı kurbanda kurban olmağa mâni olan ayıblardan bir ayıb
bilâhire meydana gelse, yerine başkasını alıp kesmesi îcab eder. Fakat fakir bir
kimsenin aldığı kurban böyle ayıblanırsa, yine kurban kesilmesi caiz olur.
Yerine başkasını alması îcab etmez. Hatta fakir kimsenin böyle ayıbh bir
hayvanı satın alıb kurban kesmeside kifayet eder. Çünkü bu kurban, o fakir
hakkında bir nafileden ibarettir, nafilelerde ise, vüs'at vardır.
İmâmı Mâlik, İmâmı Şâfi-î ve
İmâmı Ahmed bin Hanbel Hazretlerine göre, zengin hakkında da ayiblı hayvan
kifayet eder. Başkasını almaya hacet yoktur.
Zengin kimsenin aldığı
kurban, henüz kesilmeden Ölse, yerine başkasını alması îcab eder. Fakat fakir
kimsenin aldığı kurban ölse, başkasını alması lâzım gelmez.
Zengin kimsenin aldığı
kurban, gâib olub veya çalınıbda yerine başkasını kestikten sonra bulunsa,
artık bunuda kesmesi lâzım gelmez. Çünkü vâcib olan kurbanım îfa etmiş
bulunmaktadır. Fakat fakir kimsenin bu takdirde kesmesi lâzım gelir. Çünkü
fakirin satın aldığı kurban, kur-' ban olmak üzere taayyün etmiş, kendisine
vâcib olmadığı halde bunun kurban olmasını iltizam etmiştir.
Kurban için alınan hayvan,
çalmdıkdan veya gâib oldukdan sonra yerine başka kurban alımbda bilâhire gâib
olanda kurban günlerinde bulunsa, bakılır; eğer sahibi zengin ise, bunlardan
dilediğini kurban keser. Şu kadar var ki sonradan aldığının kıymeti noksan
olduğu halde onu kes-se, aradaki fazla mikdarı tasatduk eder. Fakat fakir ise,
her ikisini de kesmesi lâzım gelir. Çünkü bunlar o fakir hakkında nezir kurbân
mesabesindedir. Keza Büyük İslâm İlmihali Bu hususta geniş malûmat «fetvayı
Hindiye, C. 5, S. 292» de ve «Mül-teka Tercümesi» nin birinci cildinin «Sadaka-ı
Fıtır Babı» nda beyan edilmiştir.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, küçük zengin çocuğun
malından kurban kesmesi vâcib olur mu? ELCEVAP.. Olmaz. BEHÇE, 560
Tamamen aklını zayi etmiş
deli olan Zeyd'in malından kurban kesmek vâcib olup vâsisi üzerine Zeyd'in
malinden kurban kesmek vâcib olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE,
561
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, kendi maliyle kurban
satın ahp kurban gününde küçük oğlu Amr için kurban kesse, o kurbanın eti ne
şekilde sarf olunması gereklidir?
ELCEVAP... Zeyd, kendi nefsi
için ettiği kurbanın eti gibi sarf eder
BEHÇE, 561
Küçük Zeyd'in babası Amr,
küçüğün malından bir kurban satın alıp kurban gününde (Zeyd) için kurban kesse,
Amr'e tazmin etmek lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette o kurbamn etinin
şer'î hükmü nedir? ELCEVAP...O kurbamn etinden küçük çocuk, hizmetçisi ve anası,
babası yerler. Bakî kalan eti ile küçük çocuğun menfaatianacağı bir şey
alınması caizdir. BEHÇE, 561
Fetâvayı Hindiyede de şöyle mezkûrdur :
v «Eğer bir kimse, kurban
kesmek maksadiyle bir sığır satın alsa, sonra altı kişi ortak olsa, mekruhdur.
Ve fakat caiz olur. Zira hükmen yedi koyun menzilindedir. Ancak kurbanlık olarak
alman sığır alınması - esnasında ortak olmak üzere alınırsa, mekruh olmaz, ve
satın alınmazdan evvel ortakların iştirak etmesi daha güzeldir.
— Bu mes'eie sığırı alan
kimse, zengin olursa böyledir. Eğer sığırı alan kimse fakir olursa, almakla
üzerine vâcib kılmıştır. Binâenaleyh o
fakirin aldığı sığıra sonra
iştirak etmek caiz olmaz.»
HİNDİYE, C. 5, 304
Deve ve sığırın yedi kişiye
kadar câız olduğuna delil olarak şu hüküm zikrolunmuştur:
Cabir (R.A.) den rivayet
olunmuştur; diyor ki:
«Biz peygamber (S.A.V.) le
beraber sığırı yedi kişi için ve deveyi de yedi kişi için boğazlardık.» DÂMAD,
C. 2, 517
Koyun hakkında nas vârid
olmadığından, koyun olduğu gibi, aslı üzere bir kişi için baki kalmıştır.
Sığır ve deve metinde de
geçtiği üzere, bir kişiden yedi kişiye kadar caizdir. İster ortaklar, çift
olsun, ister tek olsun caizdir. Misal metinde geçmiştir.
Metinde geçen hükmü çok dikkat etmek gerekir. Zira
zekat meselesindeki, bir sene geçme meselesi yoktur. Binâenaleyh bir kimse,
kurban bayramının üçüncü günü zengin olsa, derhal kurban alıp kesmesi
vâ-cibdir.
Keza bir kimse, zengin olur
ve kurban günlerinde kurban kesmeden ölürse, ondan da kurban sakıt olur.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, kendi mâlînden bir
kurban satın alıp bir ölü için kurban gününde kurban "kesâe, Zeyd o kurbanın
etinden kendi yeyip başkasına yermesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.
NETİCE, 540
Üzerine kurban vâcib olmayan
Zeyd,; kurban gününde kurban için satınalıp kesdiği kurbanın etinden kendinin
yemesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 562
Üzerine nafakası lâzım olan
kimselere Zeyd'e, nezrettiği kurbanın etinden vermesi caiz midir?
ELCEVAP... Değildir. ABDURRAHİM, C. 135
Kurban kesmek caiz olmayan arızalardan bâzılarıda
şunlardır:
«Dişleri hiç olmayan
hayvanlar yayılıp yiyemezse, kurbanı caiz olmaz. Şayet yayılıb karnını
doyurursa, caizdir. Sahih olanda budur.»
BAHRİ RÂİK, C. 8, 201
İbni Âbidinde de şu hükümler
mezkûrdur :
«Dişleri hiç kalmamış
hayvanların kurbanı caiz olmaz. Fakat dişlerinin ekserisi kalırsa caizdir.
— Dişi hiç olmayan
hayvan, ister yayılsın, ister yayılmasın kurban kesmek caiz olmaz. (Fetva ise,
yukardaki Bahri Râik'deki hükümdedir).
— Anadan doğma hiç
kulağı olmayan hayvanın kurbanıda caiz olmaz. Şayet anadan doğduğunda küçük
kulakları olursa, (çomuk ve doğu denilen hayvanın kurbanı) caiz olur."
— Memesinin başı kesilmiş
veya kurumuş olan hayvanın kurbanı caiz olmaz.
— Burnu kesilmiş
hayvanın kurbanıda caiz olmaz.
— Tıbbî tedavi yaparken
hayvanın südü kesilir memesi kurursa, kurban kesmek caiz olmaz.
— Yaratılışından
kalçasının biri ve kabası olmayan hayvanın kurbanı caiz olmaz.
— Hunsâ (erkekliği
dişiliği belli olmayan) hayvanında kurban edilmesi caiz olmaz.»
İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 283
Fetâvâyı Hindiyede de şu
hükümler mezkûrdur : «Hayvanların dört ayağından birisi kesilmiş olursa, kurban
kesmek caiz olmaz'.
— Fukahayı kiram
demişlerdir ki: kemal üzere delâlet menfeatlanmayı gideren her ayıb veya kemal
üzere güzelliği gideren her ayıb, kurban kesmeye mâni olur.» HİNDİYE, C. 5, 299
Pislikden başka bir şey
yemeyen, ancak pislik yiyen hayvanların kurbanıda caiz olmaz. BAHRİ RÂİK,
C. 8, ,201
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, kurban bayramında
kurbanını ehli kitâbdan Zimmî Amre'jJke-siver» diye- emredip Zimmî Amr besmele
çekip kesses caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, C. İ, 135
Müslüman veya ehli kitab
(Hıristiyan veya yahûdî) olan Zeyd, Arabca dilden başka Türkçe, yahut kıbdî dili
üzere besmele çekip kesdiği koyunun yenmesi helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur. BEHÇE,
560
Zengin olan kimse,
kurban gününde üzerine vâcib olan kurbanın etinden hibe etmek
yoluyla kâfirlere vermekde beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur. BEHÇE, 561
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, kurbanının derisini
satıp parası ile kendisi yahut hizmetçisi menfaatlanması caiz olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette bu parayı fukaraya
tasadduk etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 315
Zeyd'e kurbanının derisi ile
evinde menfaatlanması caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM,
315
Fetâvayı Hindiyede şu
hükümler mezkûrdur:
«Eğer bir kimse, kurban için
koyun alsa, o koyunun sütünü sağmak ve yününü yolmak suretiyle menfaatlanmak
mekruhdur. Zira o koyunun aynı kurbet içindir. Binâenaleyh o koyun kurbet
(Allaha yaklaşmak) için olmadan evvel koyunun bir cüz'ü ile menfaatlanmak helâl
olmaz. Vaktinden evvel kurban kesildiği zaman etiyle menfaatlanmak helâl
olmadığı gibi (yani, menfaatlanmak mekruhdur).
— Eğer kurban için
alınan koyun kesilmezden evvel sütünü sağarsa veya yününü yolarsa, onu tasadduk
eder ve onunla menfaatlanmaz.
— Şayet vaktinde
kurbanı keserse, o kurbanın sütünü sağmak ve yününü yolmak caizdir.
Ve ondan menfaatlanır.»
HİNDİYE, C. 5, 300-301
Hindiyede şu hükümlerde vardır:
«Bir kimse, kurban olacak
hayvanın bir tarafından alâmet için kurban günlerinde yünden bir şey (bir
mikdar) aldığı, (yolduğu, kırkdığı) vakit, o yünü o" kimsenin atması ve bir
ferde hibâ etmesi caiz olmaz. Belki o yünü fakirlere tasadduk eder.»
HİNDİYE, C. 5, 301
Yukardaki beyanata göre,
kurban için alınan hayvanların yünlerini yolmak ve sütünü sağıp menfaatlanmak
mekruhdur. Fakat kurban caiz-
dir. Kırkılmış vaziyetteki
hayvanı alıp kurban kesmek ise, kerâhatsız olur.
Ve kurban günlerinde
kurbanlık hayvandan yolunan yün, tiftik v\ ğılan süt fakirlere tasadduk edilir.
İLGİLİ FETVA:
Zeyd, kurban için bir koyun
satın alıp sonra bir medrese talebe den Amr'e «İnşaallahü teâla bayram
namazından sonra gelib keserim» diye emaneten koyup teslim ettikten sonra Amr
bayram namazından sonra Zeyd'den kurban olmak üzere o koyunu Zeyd'in izni
olmadan kesse, Zeyd'den kurban sakıt olur mu?
ELCEVAP... Olur.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/118-129.
Kerâhati tahrîme, harama yakın ve kerâhati tenzîhiye de
helâla yakındır.
Bu hususun açıklanması için
şu izahatı arzedelim: «Vârid olan deliller dörttür ve şunlardır;
1- Subûtu ve delâleti kafi
olandır. Kur'an-ı Kerîm'de vârid olan müfesser ve muhkem olan naslar (âyetler)
ve mefhumu kat'iyyet ifâde eden nîütevâtir sünnetlerdir.
2 - Subûtu kat'î ve delâleti
zannî olan delillerdir. Tevil edilen âyetler gibi.
3 - Subûtu zannîs delâleti
kat'î olan delillerdir. Mânası kat'î olan haberi vâhidle vârid olan hadîsi
şerifler gibi. .
4 — Subûtu da, delâleti
de zannî olan delillerdir. Mânası zannî olan haberi ahadla vârid olan hadîsi
şerifler gibi.
Binâenaleyh birinci ile, farz
ve haramlık sabit olur. İkinci ve üçüncü ile vâcib ve kerâhati tahrime sabit
olur. Dördüncü ile de, sünnet ve müstehablık sabit olur.»
KEZA İBNÎ ÂBİDİN, C. 5, 295
Mültekânın Şârihi «Vahdeti»
de şu hükümleri beyan etmiştir: «Kerâhat, mutlak olarak söylendiği zaman:
Fukahaya göre, kerâhati tahrim murad olunur.
— îmamı Ebû Yûsuf
(R.A.), İmamı Azam (R.A.) a; bir şey hakkında «ben bunu kerih görüyorum»
elediğinizde bu sözünüz hakkında düşünceniz nedir? dediğimde,
— İmamı Âzam (R.A.)
bana dedi ki, (kerâhati tahrimdir).» Şârih «Vahdeti» devamla şunları yazıyor:
«Ey talibi Muhakkak bilki,
kerâhat iki nevidir.
— Biri kerâhati
tenzihdir.
— İkincisi de kerâhati
tahrimdir.
— Bunların her ikisi de
helâl ile haram arasındadır.
— Binaenaleyh helâle
yakın olan şey, kerâhati tenzihiyedir.
— Harama yakın olan şey
(Kerâhat), kerâhati tahrimiyedir.
— Kerâhati tahrimiyenin
harama nisbeti, vacibin farza nisbeti gibidir.
— Şu halde vâcib sabit
olan şeyle (yâni, zannî delil ile sabit olan şeyle).
— Kerâhati tahrim sabit
olur ve kerâhati tahrimi işlemekle günahkâr olur. Vacibi terk etmekle günah
işlediği gibi.
— Sünneti müekkede terk
edildiğinde de kerâhati tahrimeyi işlemek gibi günahkâr olunur.» MÜLTEKA
ŞERHİ VAHDİ YAZMA
Kerâhati tahrimiyeden olup
yemesi mekruh olanlardan bâzılarına şunlar misal verilmişdir:
»Eşek etini yemek ve sütünü
içmek, pislik yiyen sığırı, deveyi ve koyunu bekletmeden etini yemek ve yırtıcı
kuşların etini yemek kerâhati tahrim ile mekruhtur. Bid'at ve şüpheli
şeylerde kerâhati tahrimdendir.
— Kedinin artığını
içmek ve yemek de kerâhati tahrimdendir.»
İBNİ ÂBİDİN, C. 5, _
Kerâhati tahrim ve tenzih
hükümlerine misal, birinci cild de nani zm kerâhatları bahsinde, de geçmiştir.
İLGİLİ FETVALAR:
Tiryak (panzehir —
zehirlenmeleri gidermekde kullanılan ilâcı âçlet edinip) yemede beis var mıdır?
ELCEVAP... Tahrimen
mekruhluğunda ulema (R.A.) ihtilâf etmişler, fle-valanılmasmda beis yoktur.
BEHCE,
Tıyb nev'inden olan anberin
yenmesi helâl mıdır?! ELCEVAP... Helâldir. BEHÇE,
Süt emziren Hind, bir kuzuyu
emzirse, Hinde ve başkasına o kuzun1!n etini yemek helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur (Hatta domuz
sütü emen kuzunun eti de yenir).
BEHÇE,
Zeyd, Amr'den bir mikdar taam
satın almak istediğinde parasını jıe Şekil malinden edâ edeceğini tâyin ve
tavsif etmeden şu kadar para n Amr'den satın alıp ve teslim aldıktan sonra bu
meblâğı pis kazançtan topladığı malinden edâ etse, o taam Zeyd'e tıyb (helâl)
olmakdan çıkar mi? ELCEVAP... Çıkmaz. BEHÇE, 549
Eziyet edici ve muzır olan
köpekleri öldürmek caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ
NÜCEYM, 331
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 130-131.
Yemenin ve içmenin meşruluğu ve ibâdet olduğu gibi,
haram jve günah olan yönlerinin de olduğu muhakkaktır.
Meşruluğunu nâtık ilâhi
hükümlerden bazılarının mealleri şöyledir: «Yeyiniz ve içiniz, fakat israf
etmeyiniz.» Araf sûresi, 30
Müminler; yerler ve içerler,
fakat haram olan israfı işlememek için haddi aşarak yemezler.
Gayri müsümier ise, israfla
ve hayvanların yeyişine benzer şekilde yerler.
Nitekim Kur'an-ı Kerim şöyle
beyan etmektedir:
«Küfredenler, (evet) onlar:
(dünyada sâde) zevkü safa ederler, .davarların (hayvanların) yediği gibi
yerler.»
Muhammed sûresi, 12
Yâni, kâfirlerin bütün
ihtimam ve gayretleri karınlarına ve şehvet-lerinedir. Âhirete dönüp bakmazlar
bile. Çok hârisdirler, âkibet ;ve âhi-retten gafildirler.
Bir hadîs-i şerif de yemenin
ve içmenin lüzumu şöyle beyan ediliyor;
«İsraf etmeden ve
gururlanmadan ye, iç ve tasadduk et.»
EBU DAVUD, AHMET BİN HANBEL
Diğer bir hadîs-i şerifde de
şöyledir :
«Biriniz yediği zaman, sağ
eliyle yesin. İçtiği zamanda sağ eliylej içsin. Zira şeytan sol eliyle yer
içer.» Müslim
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur :
«Kendinizi (aç bırakarak ve
açlıkdan susuzluktan bîkes kalıp) tehlikeye atmayınız.» Bakara sûresi,
İ95
Helak olmayacak kadar yemenin
ve içmenin farzlığı, hem vücudu ölüm tehlikesinden kurtarmak vardır ve hem
Cenabı Hakkın, namaz, oruç, hac gibi farz olan emirlerini îfa etmek hususu
vardır.
Peygamberimiz (S.A.V.)
efendimiz de bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
«Şüphesiz Allâhü teâlâ (helâl
olan) her şeyde ecri mükâfat verir. Hatta kulun ağzına kaldırdığı lokmada bile
ecri mükâfatı verir.»
DAMAD, C. 2, 524
Peygamber (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şeriflerinde
şöyle bu-yui muştur :
«Şüphesiz senin nefsin, senin
binitindir. Ona riüklc (merhamet ve acımakla) muamele et. Onu acikdınb halsiz
(ve dermansız) bırakman rifikden (acımakdan) değildir.»
DAMAD, C. 2, 524
Ve insanın nefsini halsiz
bırakarak ibâdeti terk etmesi de, caiz değildir.
Açlıkdan ölüm tehlikesinde
olan kimselerin lâşe ve ölümden kurtulacak kadar birkaç lokma domuz
eti gibi haramları yemelerinin câ-, izliğini beyan eden şer'î delil meali
şöyledir:
«O (Yüce Allah), size ölüyü
(Murdar hayvanı), kam, domuz etini ve birde Allahdan başkası için kesileni
kat'iyyen haram kıldı.
— Fakat kim bunlardan yemiye
muzdar kalırsa (kimseye) saldırmamak ve haddi (ölmeyecek mikdarı) geçmemek
şartiyîe onun üzerine günah yoktur.» Bakara sûresi, 173
Usulda ve birçok fıkıh
kitablarında beyan edilen bir gerçek de şöyledir :
«Zaruretler, haramları mubah
kılar.»
İLGİLİ FETVALAK:
Bir sığır ineği iki
doğurduğunda yavrunun içinde bulunup beraber çıkan zarfım yese, tehir etmeden o
ineğin sütünü yernekde beis var mıdır? ELCEVAP... Yoktur. BEHÇE, 549
Zeyd'in keçileri uyuz olup
Zeyd'e «şarap içirmek ilâçdır» demeleriyle Zeyd keçilerine şarap içirip sonra
keçiler birkaç gün otlayıp (ot yiyip) asla şarap içmese, sonra o keçileri
boğazlasa, onların etlerini yemekde beis var mıdır?
ELCEVAP... Yoktur.
BEHCE
Keten tohumundan çıkarılıp
bezir tâbir olunan yağ tâhir midir, sa necis midir?
ELCEVAP... Tahirdir.
Bu surette zikrolunan ya^
İslâm beldelerinde istimal olunup necis-ligi ve haramiığma delil yok iken âlim
olan Zeyd, «yenmesi ve başkalarında istimali haramdır» dese, bu kimsenin sözüne
iltifat olunur mu? "ELCEVAP... Olunmaz, tâzirle men olunması gerekir.
BEHÇE, 549
İLGİLİ FETVALAR:
İnsanın vücudunda fasit olan
kandan* mütevellid çiçek tâbir olunur. Çiçek hastalığı ekseri çocukluk zamanında
meydana gelmekle bâzı çocukların helakine ve diğer bâzısının körlük gibi
azalarını yok eden Allah'ın takdiri İle olmakla, bu hastalığın meydana
gelmesinden evvel zararları def etmek ve hafifledib kolaylaştırmak için (o
hastalığın) hakkında tecrübe ile zahiri sebep olarak yapılan çiçek aşısı
Allah'ın.izniyle bu zikrolunan mazarratı def etmeğe sebep olduğu tababette
mahir ve müslüman doktorların haberleriyle muhakkak olsa, bu. gibi çiçek ile
çocukların tedavi edilmeleri caiz olur mu?
ELCEVAP... Olur. HAMİŞİ
EŞEHÇE, 548
Bir beldeye (memlekete) taun
(veba hastalığı) isabet edip cenâbu Hakkın kahrından lutfuna iltica ile muhafaza
(ve kurtulma) sebeplerine teşebbüs etmekde beis var mıdır?
ELCEVAP... Yoktur.
HAMİŞİ BEHÇE,
Müslüman olan- doktor Zeyd,
hasta Hind'e «senin hastalığına ı: (ilâç) ancak adam sütü içmekle olur»
dese, Hind çocuklu Zeynebîin tünü içmek suretiyle tedavi etmesi caiz ölür mu?
ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 496
Fıtık hastalığına mübtelâ
olan Zeyd'e, cerrahlardan birkaç müslüman «yardırıp (ameliyat ettirip) ilâç
(tedavi) yapmakdan başka ilâç fâide vermez. Hastalığın şiddetlenir. Eğer
yardırırsan çok ihtimal helak olmayıp kurtulmakdır» diye haber verip bu
hastalığa mübtelâ olanların bazıları da o ilâçla kurtuldukları vâki iken Zeyd,
mahir cerrahlardan Amr'e yardırıp âdet üzere tedavi ederken müteessiren ölse,
Zeyd günahkâr olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
BEHÇE,
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 132-136.
Kesb = lügatta, nzk taleb etmek ve rızk cem.etmek
manasınadır. Kazanç, kâr ve çalışarak mal toplamak manasına da gelir.
Kazancın meşruluğunu ve hatta
lüzumunu Resûlüllâh (S.A.V.) bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyurmuşlar :
«Kazancı talep etmek (rızık
toplamak), her müsîümaB ve kadın üzerine farzdır.» İbni Mesud (R.A.) DAMAD, C.
2, 527
Diğer bir hadîsi şerifde de
şöyle buyrulmuştur:
«Helâl kazanç taleb etmek,
farzdan sonra farzdır.» Beyhakî
Fukahadan Muhammed bin Simaa
(R.A.) dedi, Muhammed bin Ha-san'dan işittim, diyordu ki:
«tlim taleb etmek farz olduğu
gibi, nzık taleb etmekde farzdır.»
DAMAD, C. 2, 527
İlk insan Adem (A.S.),
ziraatçı idi. Dâvud (A.S.) ve Nuh (A.S.) tacir idi. İbrahim (A.S.) da
manifaturacı idi.
Yani, bütün peygamberler, bir
kazanç ve çalışmakla meşgul olurlardı.
Keza peygamber (S.A.V.)
efendimiz, Ebu Bekri Sıddîk ve İmamı Azam Ebû Hanife (R.A.) hazretleri koyun
gütmüşler, ticâretle meşgul olmuşlardır ve bizde çalışmakla emrolunmuşuzdur.
DÜRRÜ MÜNTEKA
İLGİLİ FETVA:
Zeyd, âmmeye âid bir yolda
oturup bâzı eşyasını satmak istediğinde o yolun genişliği olmakla yoldan geçene
zararı olmayınca Zeyd'in o eşyasını Zeyd'den satın almak helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, C. 1, 132
Ammeye âid geniş bir yolda
Zeyd, kâr ve kazanç yapsa yoldan geçene asla zararı olmayınca kazancı kendine
haram olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ABDURRAHİM, 132
Zeyd, ticâret yolu ile tavuk
satın alıp satarsa, beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur. ABDURRAHİM, 133
Ve aynı zamanda Rasûlüllah (S.A.V.)
efendimiz şöyle buyurmuştur :
«YarabM! benim rızkımı
kılıcımın gölgesi altında kıl.» VAHDETİ
Kazanılan kazancın infak edilmesi hususunun israfsız ve
noksansız sarf edileceğini beyan eden ilâhi hüküm şöyledir:
«Onlar (rahmanın hâlis
kulları), harcadıkları vakit ne israf ve ne de sıkılık yapmazlar.
(Harcamaları) İkisi arası ortalama olur.»
Furkan sûresi, 67
Mescid ve camilerde dilenmenin mekruhluğunu ve mekruh
olmayan yönlerini geniş îzahı «İslama Sokulan Bîd'at ve Hurafeler» adlı
eserimizde beyan edilmiştir. Ayrıca bazı kaynaklarda arzedilmiştir. Muhterem
okuyucularımızın oradan okumalarını da tavsiye ederim.
İLGİLİ FETVALAR:
Müslüman olan marangoz
Zeyd'in, bir kilisede übretle marangozluk yapması caiz olur mu?
ELCEVAP... Olur.
Bu surette Zeyd'e, kilisede
amelinin karşılığında aldığı ücret ı helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ
NÜCEYM, 331
Zimmî olan Zeyd, şerefi
İslâmla müşerref olduğunda elinde bulunan şarabı sirke ettikten sonra
yenmesi ve satılması helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.
BEHÇE, 549
Müslüman Zeyd'in, alacaklısı
yahûdi Amr vârissiz ölse, Zeyd. (borçlu müslüman) o borcunu
beytülmale teslim edince borçdan kurtulmuş olur mu? ELCEVAP... Olur HAMİŞİ
BEHÇE, 549
Zeyd'in zimmetinde bâzı
insanların hakkı olup lâkin uzun zaman geçmekle hak sahihleri kimler olduğunu
hatırlayamamakla red etmesi mümkün olmasa, Zeyd tevbe ve rucû edip o t aldığı
meblağı veya mikda-rını borcu ödemek niyyeti ile fakirlere tasadduk edince mazur
olur mu?
ELCEVAP... Umulur ki ola,
(zira) mümkin olan tedârik budur.
HAMİŞİ BEHÇE, 550
Hayır ehlinin bir sokakda
vakfettiği bir «sebil hâne-sarmç»dan su içmekde fakirlerle zenginler
müsâvî midir, yoksa zenginlere caiz değil midir? ELCEVAP... Zenginlere de
caizdir. FEYZİYE, 496
Müslüman Zeyd, fakir olan kız
kardeşleri Hıristiyan Hind ile Zey-neb'e infak edip geydirse, Zeyd günahkâr olur
mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 247
Müslüman Zeyd, Zimmî olan
Amr'e Kur'ân tâlim etmesinde beis (mahzur) var mıdır? ELCEVAP... Yokdur.
ALİ EFENDİ, 247
Kâfirlerin paskalyalarında
eşraf dan olan. müslüman Amr'e kırmızı yumurta ve çörek hediye ettiğinde Amr
onlara muvafakat üzere almayıp keremen ve mürüvveten alsa, beis var mıdır?
ELCEVAP... Yokdur (Zira
iştirak ve şereflenme kasdı yokdur).
BEHÇE, 554
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 138-142.
Elbise giymenin farz olan mikdari setrül'avreti yapacak
kadarı olduğunu beyan eden ilâhi hüküm şöyledir:
«Ey Âdem oğulları! her mescid
huzurunda (her namaz ve tavaf yanında) zînetinizi (avret yerinizi
örtecek elbiseyi) alın (giyin).»
Araf sûresi, 31
Allâhın vermiş olduğu nimeti izhâr ederek şükretmenin
fazilet olduğunu beyan eden bir hadîsi şerif meali :
«Muhakkak Allâhü teâla,
kulunun üzerinde nimetinin eserinin görülmesini sever.»
Tirmızı
Elbise giymenin hükümleri
daha geniş olarak «İslâmda Tesettür ve Haya» adlı eserimizde beyan edilmiştir.
Peygamber (S.A.V,) efendimiz şöyle
buyurmuştur: «Şüphesiz Allâhü teâla güzeldir, güzelleri (helâl ve mubah olan
şdyleri) sever.» VE DÜRRÜ MÜNTEKA, C. 2, h
İmamı Âzam (R.A.) da
talebelerine şu tavsiyede bulunurdu : «Memleketinize Söndüğünüz vakit, nefis
elbiseler giyiniz ve kötü elbiseleri giymekden kaçınınız. Zira insanlar size
rahmet nazariyle bakarlar.» KENARLI BERÎKA, C. 3, 36 Cuma, bayram ve insanların
toplandıkları diğer yerlere temiz ve gü-zel elbiseleri giyib gitmek
güzel amellerdendir. Zira peygamberimiz
(S.A.V-5 efendimiz öyle yaparlardı.
Tatarhâniyeden naklen Berika
sahibi Hadimi merhum şöyle beyan ediyor:
«Peygamber (S.A.V.), bir gün
üzerinde bin dirhem kıymetinde. bîr ridâ olduğu halde (evinden) çıkmıştı.
— Ve her ne zaman namaza
kalkacak olursa, üzerine dörtbin (40Ö0) dirhem kyımetinde ridâsı (üste giyilen
palto ve cübbe gibi elbisesi) bulunurdu. Ve Rasûlullahın huzuruna bir kimse
girdiğinde bu ridâsı üzerinde olurdu.» KENARLI BERÎKA, C. 3, 36 KEZA
DAMAD
Bu meselelerin geniş îzahı
«İslâmda Evliya Meselesi ve Hârikalar» adlı eserimizin 178-179 sahifelerinde de
* mezkûrdur.
Bu hususda da Resûlülîah (S.A.V.) Mikdat bin Mâdî kerbe
hitaben şöyle buyurmuştur:
«Kibirlenme ve böbürlenme
olmadığı halde, ye, iç ve giy.»
DAMAD, C. 2, 332 Diğer bir
hadîsi şerifde de şöyledir:
«Bir kimse, şöhret elbisesini
(kibir ve gurur elbisesini) giyerse, Allâhü teâlâ kıyamet gününde Öyle bir
elbise giydirir ki, [o elbise] ondan sonra onu [kibirliyi] cehennemde alevler
içinde yakar.»
EBÛ DÂVUD, İBNİ MÂC
Her iki hükmü açıklayıcı fetvalar:
Zeyd, başına siyah sarık
sarmsa, günahkâr olur mu? ELCEVAP... Olmaz [Zira Resûlüllah efendimiz Mekke'nin
fethi gününde siyah elbise ve siyah sarık geyinmişti.] ALİ EFENDİ, 247, DAMAT
532
Erkeklere kırmızı veya sarı
elbisenin geyinmesi kerâhatı tenzîhiye ile mi mekruhdur, yoksa kerâhatı
tahrîmiye ile rni mekruhdur?
ELCEVAP... Kerâhatı tenzîhiye
ile [mekruhdur].
Bu surette Zeyd, o kırmızı
veya san elbise ile namaz kılsa, o namazı iade etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. BEHÇE, 550
Kırmızı renkli elbise ile
namaz kılan Zeyd'e kıldığı namazı iade etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
ABDURRAHİM, C. 1, 6
İLGİLİ FETVA:
Erkeklere iki. omuzu [küreği]
arasına sarığın ucunu salıvermek müs-tehab mıdır ve ne kadar salıvermek
gerektir?
ELCEVAP... Sırtının ortasına
varıncaya kadar salıvermek müstehabdır.
BEHÇE, 551
Hz. Ali (R.A.) den mervidir, buyuruyorlar ki:
«Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz sağ eline ipekliyi, sol eline de
altını aldı, sonra meâlen*
şöyle buyurdular :
«İşte bu iki şey (ipekli ile
altın) ümmetimin erkeklerine (giymeleri ve takınmaları) haramdır.»
Ahmed bin Hanbel, Ebu Dâvud, Nesai.
İLGİLİ FETVALAR:
Erkeklere ipekli elbisenin
geyinmesi haram mıdır, yoksa halal mıdır?
ELCEVAP... Haramdır.
Bu surette Zeyd, ipekli
elbise ile namaz kılsa, Zeyd'e namazı iade etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP...
Olmaz (haramla beraber namaz caizdir).
BEHÇE, 550
Göz ağrısına mübtelâ olan
Zeyd, ipekliden yapılmış poşu (poçu) tâbir olunan siyah boyalı örtüyü
yüzüne bağlamasında beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur. ABDURRAHİM, C. 1,
130
İpekliden dokunmuş cibinik
(clbindirik) tâbir olunan şeyde uyumak caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ
NÜÇEYM, 332
Zeyd, ipekli kaftan (elbise)
geyip namaz kılsa caiz olur mu? ELCEVAP;.. Olur.
Bu surette Zeyd'in yazıldığı
üzere ipekli ile kıldığı namazda kerâhat var mıdır? ELCEVAP... Vardır.
Bu surette Zeyd'e, o namazı
iade etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz, lâkin evlâ olan iade etmektir.
ABDURRAHİM, C. 1, S. 6
İLGİLİ FETVALAR:
İbrişimden seccade veya
Mushafı Şerif zarfı (kılıfı) veya çanta yapıp istimal etnıekde (kullanmakda)
beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur. BEHÇE, 551
Pirinçden işlenmiş (yapılmış)
olan saatin erkeklere ve kadınlara is-tîmalı caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.
BEHÇE, 550
faldızlı bakır fincan
zarfının (kabının) kullanılmasında beis var mıdır?
ELCEVAP... Yokdur. FEYZİYE, 544
İLGİLİ FETVA:
Ekserisi gümüş olmayıp ancak
halkaları ve baltaları ve etrafı gümüşden yapılmış plan kuşağı erkeklere
kullanmaları caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 551
Hidâyenin metni ve şerhinde de şu hükümler mezkûrdur:
«(Kımıldayan ve sallanan dişler altınla bağlanmaz. Gümüşle bağlanır. Bu hüküm,
İmamı Âzam Ebû Hanîfe (R.A.) göredir.
—- İmamı Muhammed (R.A.) dedi
ki:
— Gümüşle diş bağlamak
caiz olduğu gibi, Altınla bağlamakda da
beis yoktur.
— İmamı Ebû Yûsuf
(R.A.) den her ikisinin kavli gibi (yani, her iki görüşe muvafakat ettiği)
rivayet olunmuştur.
— İmâmeyn (Ebû Yûsuf'la
Muhammed R.A.) için delil:
— Arfece bin erved
(R.A.) in yevmi külabda (külab isminde deredeki muharebe gününde) burnuna
(bir şey) isabet etti, bunun üzerine gümüşden bir burun yapıb bağladı. Sonra o
gümüş koktu.
— İşte o anda
Resûlüllah (S.A.V.) Altından burun yapıb takmasını emir buyurdu.»
— İmamı Azam Ebû
Hanîfe'nin (R.A.) delili ise (şudur) :
— Mutlaka altında esas
olan haramlıktır. Mubahlık zarurete binâ-endir. Halbuki zaruret gümüşle de
def ediliyor. Ve bu gümüş zaruretin.en aşağı derecesidir. Binâenaleyh Altın
haramlik üzerine bakidir.»
HİDÂYE, C. 4, S. 82
Yukardaki hükmün zikrinden
sonra İbni Abidinde şu hükümler be-ran ediliyor:
«(İmamı) Kerhî (R.A.) dedi
ki, bir-adamın ön dişlerinden birisi düştüğü (çıkdığı) vakit, Ebû Hanîfe (R.A.)
o dişi tekrar yerine iade etmeyi ve gümüşle veya altınla bağlamayı mekruh
görmüştür. Ve o düşen diş, ölünün dişi gibidir, fakat şer'i şekilde kesilmiş
koyunun dişini alır o di-jin yerine bağlar, diyor.
— İmamı Ebû Yûsuf
(R.A.) muhalefet etti ve dedi ki:
— O düşen dişin gerisin
geri yerine iade edilmesinde beis yokİur. Ve o kimsenin dişi, ölünün dişine
benzemez.
— (İmamı Kerhî diyor
ki) bunu (Ebû Yûsuf'un görüşünü) güzeî gördüm ve benim nazarımda ölünün dişi
ile dişi düşen arasında farls vardır. Her ne kadar ben o farkı hazırlamadım ise
de...
— Bişir dedi, Ebû Yûsuf
dedi ki:
— Başka bir meclisde bu
meseleyi Ebû Hanîfe'den sordum, o dişin tekrar yerine iade edip konmasında beis
görmedi.»
İBNİ ÂBİDİN, C.
Altından ve gümüşden diş veya
burun bağlama meselesi hakkındaki ihtilâfın beyanına dâir şu cümleler mezkurdur
:
«İmamı Âzam (R.A.) Altınla
diş bağlama ve burun yapma arasında farkın olduğuna işaret etti. Binâenaleyh
gümüşün kokma zaruretinden için altından burun yapmanın (burna altın yapıb
takmanın) cevazını beyan etti. Zira haram olan şey ancak zaruretlerde Mubah
olur. Halbuki dişde gümüşle zaruret giderilmiştir. Şu halde ondan (gümüşden)
yükseğine hacet yoktur. O gümüşten yükseği de Altındır,
— İtkârii Zade
Tatarhâniyede dedi ki :
— İmamı Muhammed (R.A.)
için (aynı zarurete) müsaade olduğunu demeğe kail olur, gümüşle olan dişde
kokunun kalkdığını kabul etmeyiz. Zira burunda olduğu gibi dişde de koku olur,
diyebilir
—Fakat bunun aslı
(yukarda naklettiğimiz) Arfece hadîsine dayanıyor.» İBNİ ÂBİDİN, C.
5, 318
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd'e müteharrik olan
(kımıldayan) dişini Altın tel ile bağlamasında beis var mıdır?
ELCEVAP,.. İmamı Muhâmmed'e göre yokdur. NETİCE, &*2
Üzerine gusül farz olan
Zeyd'in, içi boş olan dişleri Altın veya gümüşle doldurulmuş olup dişlerinin
içine yapılmakla, altın veya gümüşün çıkarılmasında zorluk ve meşakkat olduğu
muhakkak olmakla gusül ederken o dişlerin içine su ulaşmayıp bu şekilde zaruret
olsa, suyu o dişlerin içine yetiştirmek vâcib olmayıp zahirini yıkamak kifayet
etmekle tâhir olur mu?
ELCEVAP... Olur. MECMUA-İ
CEDÎDE, S. 12
îbni Ömer (R.A.) dan mervidir,
buyuruyor ki:
«Resûlüllah (S;A.V.) Gümüşden
bir yüzük almışdı ve elinde idi. (Resûlüllah irtihal ettikten) sonra Ebû
Bekir'in (R.A.) elinde idi, ondan sonra Ömer'in (R.A.) elinde idi. Ondan sonra
Osman'ın (R.A.) elinde idi. Tâki sonra bîri eriş denilen kuyuya düştü, kaşı:
Muhammedün Resûlül-
lah (idi).» Buhari, Müslim =
Ellülüü velmercan, C. 3, 37
Peygamber (S.A.V.) efendimiz
bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyuruyor:
«Akikdan yüzük takınınız.
Zira o (akik) mübarektir.»
DAMAD, C. 2, 536
Şerhlerden Dürrü müntekâda şu
hükümler mezkûrdur: «Yüzüğün kaşına kendi ismini veya Allâhın ismini yeya
peygamberin ismini nakşeder. Lâkin helaya girib istincâ edeceği vakıtta cebine
veya sağ avcının içine kor.
— Yüzüğün kasma insan
resmi, veya kuş veya hayvan resmi nakşo-lunmaz. Ve Muhammedürrasûlüllah da nakş
olunmaz. Zira Peygamber (S.A.V.) in yüzüğünün nakşıdır.
— Resûlüllâhm (S.A.V.)
yüzüğünün kaşı üç satır idi. Her kelime bir satırdır.
Ebû Bekir (R.A.) in yüzüğünün
kaşı «Nîmel kâdiru Allah» idi.
— Ömer (R.A.) in
yüzüğünün kaşı, «kefâbilmevti vâızan = vaaz yönünde ölüm kâfidir.
— Osman (R.A) in
yüzüğünde «le tasbiran ev letendimenne = ya sabredenlerdensin veya nedamet
edenlerden olursun.»
—-Ali (R.A.) in yüzüğünün
kaşında, «Elmüîkü lülah = Mülk Allah içindir.» nakşedilmişti.
Ebu Hanîfe (R.A.) in
yüzüğünde «kulilhayr ve illa feskut = Hayır söyle aksi takdirde sus.»
nakşoiunmuş idi.
— Ebî Yusuf'un
yüzüğünün kaşında «Men amile bire'yihi fakat nedime = Bir kimse, kendi reyi ile
amel ederse, şüphesiz nedamet eder.»
— imamı Muhammedin
yüzüğünün kaşında «men sabara, zafere = kim sabrederse, Zafere ulaşır.»
DÜRRÜ MÜNTEKA, C. 2, 536
Ibni Âbidinde de yüzük
takınma ile ilgili şu satırlar mezkûrdur: «Yüzüğün kasma altın
çivilendiğinde erkekler, yüzüğün kaşını sol avcının içine çevirerek
takar. Sağ ele de aynı şekilde takar denildi. Ancak sağ ele öyle yüzüğü takmak
Râfîzîlerin şıârındandır. Bu sebepden sağ ele öyle parlak altınkaşlı yüzüğü
takmakdan kaçınmak lâzımdır.
— Kadınlar ise,
erkeklerin hilâfmadır. Zira onlar hakkında öyle Kenetlenmek vardır.
— Sol elin parmaklarına
takılan yüzüğün küçük parmağa takılması lâzımdır.» İBNİ
ÂBİDİN, C. 5, 316
Ebülleysi Semerkandî (R.A.)
ise, sol elin ve sağ elin küçük parmak-larına yüzük takmayı müsavi olan
amellerden sayıyor:
İbni Abidin'de bir beytin şu
mısralarıda calibi dikkattir:
«Sağ elin veya sol elin küçük
parmağı hakkında telâşa düşme, jne şekilde dilersen yüzüğü takın.»
İBNİ ÂBÎDİN, C. 5İ 317
Mültekâ Sârini Dâmad da şu
hükümler vardır :
«İnsan, yüzüğünü sol eline
takar, sağ eline takmaz, ve sol elinjjparmaklarından küçük .(sırÇa)
parmakdan başkasına takmaz. Fakih Ebülleys ise, sağ ve sol
elin parmaklan arasında müsavi kılmıştır. Rivayetler muhtelif olduğu için, hak
olanda budur.» DÂMAD, C. 2j 536
İLGİLİ FETVA:
Zeyd'in, satın aldığı yüzükde
Kur'an (âyetleri) yazılmış olsa Zeyd o yüzüğü âdeti üzere takınıp
kenife (helaya) girdiğinde parmağından çıkarınca mücerred (dışarda) takınmakla
günahkâr olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 247
Ayni fetva «Fetâvayi
Abdurrahım» adlı eserin birinci cildinin sahi-fe 130 da mezkûrdur.
Fetâvayı Hindiyede de şu
ibareler mezkûrdur:
«Gümüş yüzük, erkeklerin
yüzüğü şeklinde olursa, caizdir. Fakat kadınların yüzüğü şeklinde iki veya üç
kaşlı olursa, erkeklerin takınmaları mekruhtur.
— Yüzüğü sol elin küçük
parmağına takmak lâzımdır. Diğer parmaklara değil ve sağ elin
parmaklarına da değil (takmamak lâzımdır). Zira sağ elin parmaklarına
takma Eâfizî (Şîa) lann alâmetidir.
— Fakat, sağ ve sol elin
parmaklarına takmanın cevazı sabittir. Her iki elin parmaklarına
takmanın cevazı hakkında eser (cevaz hükmü) vâ-rid. olmuştur.»
HİNDİYE, C. 5, 335-336
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 144-152.
Metinde geçen zarurî hallerde yabancı kimselerin avret
yerlerine bakmanın cevaz yönleriyle erkeğin ve kadının avret yerlerinin tarif
ve îzahı «İslâmda Tesettür ve Haya» adlı eserimizde uzunca beyan edilmiştir.
İLGİLİ FETVALAR:
Hind, üvey kızı Zeyneb'in
kocası yabancı Zeyd'e görünmesi caiz olurmu?
ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİY.E, 495
Hind, süt oğlu Amr'e mahrem
olup görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Eminlik olunca (görünmesi caiz)
ölür. FEYZÎYE, 495
Zeyd'in, dâhil olduğu karısı
Hind'in başka kocasından olan kızı Zey-neb, Zeyd'e mahrem olup görünmesi caiz
olur mu? ELCEVAP... Fitne korkusu olmayınca (görünmesi caiz) olur.
ALİ EFENDİ, C. 2, 248
Zeyd'e, karısı Hind'in
anası Zeyneb mahrem olup görünmesi caiz olur mu?
ELCEVAP... Eminlik olunca olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 248
Zeyd'in karısı Hind, Zeyd'in
üvey babası yabancı Amr'e görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ
EFENDİ, C. 2, 248
Hind, kız kardeşi Zeyneb'in
kocası yabancı Zeyd'e (eniştesine) görünmesi caiz olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 249
On bir yaşında olup şehvet
sahibi olan Hind, üvey babası Zeyd'e görünmesi caiz olur mu?
ELCEVAP... Fitne korkusu
olmayınca (caiz) olur,
ABDURRAHİM, C. 1, 131
Genç olan Hind, üvey babası
Zeyd'e görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP. ^Eminlik olunca olur.
ABDURRAHİM, C. 1, 131
Elli yaşında olan Hind, süt
kardeşi Amr'e görünmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur (zira bu halde olanlar
arasında eminlik ekserdir).
ABDURRAHİM, 131
Hind, kendisini Zeyd'e
nikahladıktan sonra bu Hind kendinin oğlan kardeşi Amr'e görünmesi caiz olur mu?
ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, 131
Hind, anasının âhiret kardeşi
olan Amr'in oğlu Bekir'e görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz
(zira yabancı kimselerdir). ABDURRAHİM, C. 1, 131
Ölen Hind'in kocası Zeyd,
kaynanası olup kırk yaşında olan Zeyneb ile bir evde sakin olmaları caiz olur
mu?
ELCEVAP... Fitne ihtimali
olunca (bir odada sakin olmaları caiz) olmaz.
ABDURRAHİM, C. 1, 131
Hind, kocası Zeyd'in oğlan
kardeşi yabancı Amr'e (çelebisine) görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP...
(Fitne ihtimali çok olduğundan görünmesi caiz) olmaz.
NETİCE, 544
Hind, oğlunun kızı Zeyneb'in
kocası Zeyd'e mahrem olmakla eminlik olunca görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP...
Olur. NETİCE, 542
Zira Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur :
«Gözünü (haramdan) yum. Ancak
kendi ailene ve cariyene bak.»
DÂMAD, C. 2, 539
Hidâyede bu hadîsi şerifden
sonra şu hükümler mezkûrdur:
«Zira karısına bakmakdan daha
yukarı olan dokunmak ve zevklenmek mubahdır. Binâenaleyh karısının fercine
bakmak daha evlâ ve mu-bahdır. Fakat yinede evlâ olan karı ve kocadan herbirisi
diğerinin avret yerine bakmamasıdır. Zira peygamber (S.A.V.) şöyle
buyurmuştur:
«Sizin biriniz ailesine
geldiği vakit, kudreti yettiği nisbette örtünsün. Hayvan gibi soyunmasınlar
(anadan üryan olmasınlar).»
HİDÂYE, C. 4, 85
— Kadının fercine bakmanın
mahzurunun biriside, unutkanlık meydana getirir. Zira bu hususta eser (delil ve
haber), vârid olmuştur.
Fakat Hz. Ömer'in oğlu
Abdullah (R.A.) derdiki:
«Evlâ olan kocanın karısının
fercine bakmasıdır. Zira böyle olunca (cima) lezzetinin manâsı daha iyi hâsıl
olur.» HÎDÂYE, C. 4, 85
İLGİLİ FETVA:
Zeyd, cima zamanında karısı
Hind'in fercine, Hind'de (kocası) Zeyd'in zekerine bakmak helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, C. 1, 130
Metinde zikredilen azalara kadınların mahremlerinin
bakabileceklerini Kur'anı Kerîm sarahaten beyan etmiştir. Bak sûrei Nur, âyet
31,
Ayrıca geniş izahattı malumat
edinmek için «İslâmda Tesettür ve Haya» adlı eserimize müracaat etmek gerekir.
Bu mes'ele ile ilgili fetva
hemen yukardaki maddenin izahında arz edilmiştir. Birde birinci cildin
«Nikahlanmaları haram olanlar Babı» başlığı altında da uzun hükümler beyan
edilmiştir.
İLGİLİ FETVA:
Hâkim ve şâhid olan kimseden
başkası şehvetsiz yabancı kadının yüzüne bakması harammıdır? ELCEVAP...
Değildir (zira şehvetle bakmamaktadır). İBNİ NÜCEYM, 334
Zira yabancı kadınla musafaha yapıldığında, erkek veya
kadının mutlaka şehveti hâsıl olur, Musafahada olan şey, kadının diğer
taraflarına yapışmcada meydana gelir.
Böyle yapmak ise, büyük
zinanın başlangıcı olan el zinası olmuştur.
Netekim Peygamber (S.A.V.)
efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
«Gözlerin zinası, bakmaktır.
Kulakların zinası, kendi arzusu ile (za-rûretsiz yabancı kadının sesini ve
konuşmasını) işitmektir. Dilin zinası, (şehvet ve cima kelimelerini)
konuşmaktır.
— Elin zinası, (şehvetle)
yapışmaktır, ayağın zinası, (zina yoluna) yürümek (ve kadına dokunmak) tır.
—Kalb, (o fenalığı) arzu ve
temenni eder. Fercde onu (zinayı) ya tasdik eder veya tekzib eder.» Buharî,
Müslim
Bu Hadîsi şerifin açıklayıcı
izahı, «İslâmda tesettür ve Haya» adlı eserimizin «zinanın haranüığı» bahsinde
beyan edilmiştir.
Diğer bir hadîsi şerifde
Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyuruyor:
«Her hangi bir kimse, yabancı
bîr kadının eline dokunmaya bir yol (Ebelik, ameliyat, doktorluk, kırıksarma
gibi zarurî bir yol)olmadığı halde dokuıı durursa, o kimsenin eline kıyamet
gününde ateş koru konur.»
DÂMAD, C. 2, 540
Hatta İmâmı Âzam ve İmâmı Muhamrned'e (RA.) göre,
kadının diğer bir kadının ağzını öpmesi veya karşılaştıklarında ve ayrılacakları
zamanda, bir kadının diğer bîr kadının yanağını öpmeside mekruhdur; yani, harama
yakın günahdır.
îmâmı Ebû Yusufa göre, mekruh
değildir. Zira Resûlüllah (S.A.V.) Hz Cafer (RA.) Habeşistandan geldiğinde
kucakladı ve iki gözünün arasım öpmüştü. DÂMAD, C. 2, 541
Binâenaleyh, biraz
ileride geleceği gibi elbisesini giymiş olup ve avred
falan olmayan kimselerin şehvet tehlikesi
olmayacağından kucaklaşmaları caizdir.
Musâfahalaşmak bütün peygamberlerden devamede gelen bir
sünnettir. Yolda ve her hangi bir yerde karşılaşan Müslümanların ellerini bir
birinin elinden tutarak sıkı sıkıya bir musafahada bulunmaları muhabbete ve
günahların afvına vesiyle olur. Ahlak ve Hadîs kitabla-rmda bu hususta uzun
malûmat vardır.
İLGİLİ FETVA:
Müslümanların, bayram, cuma
ve diğer günlerde bir birleriyle karşı-laşdıklarında musâfaha etmelerinde beis
var mıdır? ELCEVAP... Yoktur. BEHÇE, 551
İlmi ile âmil olan âlim.üe
adaletli devlet reisinin ve ana ile babanın elini öpme hususunda da birkaç cümle
arz edelim.
Şârih Dâmad şu mes'eieleri
beyan, ediyor:
«Âlim veya zahidin eli, dîni
aziz kılmak için öpülür. Sultanın eli adaletinden için öpülür. Bunlardan
başkasının eli ise, Müslümanlığına tazim ve ikram için Öpülür.
— Süfyâni Sevrî dedi
ki,
— Âlimin veya âdil
sultanın elini öpmek sünnettir.
— Bunun üzerine,
Abdullah bin Mübarek, Süfyâni* Sevrînin başını öptü ve: lâkin
âlimin başını Öpmek daha iyidir (dedi).
— Tenvîrül ebsarda beyan
edildiği üzere:
— Bir kimsenin kendi
elini öpmesi mekruhtur. Keza, âlimlerin ve sultanların
sağındaki ve solundaki yerleri öpmekde mekruhdur. İşleyen ve râzi olan
günahkârdırlar. Zira bir nevi puta tapmaya benziyor.
— Şayet ibâdet kasdiyle
âlimin, zahidin ve devlet reisinin etrafındaki yeri Öperse, tekfir olunur.
Selâmlama kasdiyle secde yapan kimsede kâfir olmaz. Fakat büyük günah
işlediğinden günahkâr olur.
— Fetâvayı zahîriyede
ise, herhangi şekilde olursa olsun, bir kimse, diğer bir kimseye secde yaparsa,
mutlaka kâfir olur.
— Şemsül eimme-i Serahsî
buyurdu ki:
— Allahdan başkasına
tazim kasdı ile secde etmek küfürdür.»
DÂMAD, C. 2, 542
Dürrü Müntekada Müctebadan
naklen şöyle beyan ediyor: «Selâmla beraber rukûa yaklaşarak secde ve boyun
eğmek gibi eğilmek mekruhtur.
— Fakat gelen kimseye tazim
kasdiyle kalkmak caizdir veya mendüp-dür. DÜRRÜ MÜNTEKA, 542
Fetâvayı Hindiyede şu
hükümler mezkûrdur:
«Alim, fakih veya zahid olan
bir kimsenin yüzünü dîni aziz kılmak için öpmekte beis yoktur.
«İmamı Âzam ve İmamı
Muhammedin (R.A.) kavlinde bir erkeğin diğer bir erkek-in ağzını, elini ve
başka bir tarafını öpmesi mekruhdur.
«İmamı Ebu Yûsuf (R.A.) ise,
adam bir tek izarlı iken sarılmak ve öpmekte beis yoktur.
«Fakat kucaklaşmak, gömlekli
veya elbiseli iken olursa, veya öpüşmek şehvet kasdı ve tehlikesi olmadan sırf
sevgi ve hürmet için olursa, bütün müctehidlerin ittifakı ile caizdir. Fetâvayı
kazınanda da böylecedir.
«Bir kadının, diğer bir
kadının ağzını veya yanağını karşılaşdıkları veya veda ettiklerinde öpmesi
mekruhdur.
«Ebülleysi Semerkandî (R.A.)
ise, öpüşmeyi beş şekilde ve gayede olur diyerek, şöyle zikretmiştir:
a) Merhamet
öpmesidir ki; babanın çocuğunu öpmesi gibi,
b)
Selamlaşma Öpmesi ki; mü'minlerin bazılarının diğer bazısını öpmesi gibi.
c) Şefkat
ve hürmet öpmesi ki; evlâdın ana ve babasını öpmesi gibi.
d) Sevgi ve
saygı öpmesidir; bir adamın kardeşinin alnım öpmesi gibi.
e) Şehvet
öpmesidir ki; adamın kendi aile ve cariyesini öpmesi gibi.»
HİNDİYE, C. 5, 369
Çocuk yapmamak veya çocuk olmamak için alman
tedbirlerin cevaz yönleri ve caiz olmayan şekilleri «Mültekâ Tercümesi» nin
birinci cildinin «Kölenin Nikâhı Babı» başlığı altında uzun izahat verilmiştir.
Oraya müracaat etmek fâideli olur.
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/153-159.
İLGİLİ FETVALAR*:
Zeyâ, Amr'den malum pahaya
satın alıp elde ettiği mürâhika câijiye ve cimaa kudreti olmakla Zeyd, cima-ı ve
devâisi (öpmek, sıkmak ve şâire) ile cimarian birine kasdetse, istibrâdan evvel
cima-ı ve cimam devâisi Zeyd'e helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 559
Zeyd, cariyesi Hind'i Amr'e
nikahlayıp Amr'de Hind'i cima ettikten sonra Amr ölse, Zeyd Hind'i iddet
bittikten sonra istibrâsız cima etmesi caiz oulf mu?
ELCEVAP... Olur.
BEHÇE,;559
İstibrâyi iskat (düşürmek) için hile etmek caiz olur
mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 333
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 160-162.
İLGİLİ FETVALAR:
Hamamda istimal olunup çirkef
ve pislikle karışmış olmakla su vas-
fından çıkıp necis olmuş olan
suyu hıyar, kabak, patlıcan ve diğer sebzelerin bahçesine akıdıp o ekilmişleri
sulamak caiz olur mu? ELCEVAP .. Olmaz (Zira safî idrar gibidir). FEYZİYE, 497
Bal veya zeytin yağı veya
diğer taamlardan biri necis olmuş olsa, o bal, yağ ve taamı eti yenen hayvana
yedirmek caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Hatta satışlarıda
necis olmaları hasebiyle haramdır). BEHÇE, 553
Bir hamamın çirkefinden
sulanan bahçenin yerinde olan kabak, hıyar ve patlıcanın yenmesi caiz olur mu?
ELCEVAP... Olur. (Safi idrar gibi olmayınca sulanan yenir).
ABDURRAHİM, 130
İLGİLİ FETVA:
Fışkı ve gübre tabir olunan
hayvanların tersinin alış verişi caiz olur mu?
ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE; 496
İhtikâr: Bir gıda maddesini veya Sbû Yusuf'a göre
bütün~ insanların faydalanacağı maddeleri satın, alarak onu pahalı satmak için
saklamaktır. Bu saklama müddetide kırk (40) gündür.
Nitekim bir hadîsi şerifde
şöyle buyrulmuştur:
«Her kim fiatın artması ve
pahalılaşması kaseliyle halkın rızkını kırk gün ihtikâr ederse, Allanın ahdi
misâlundan (kulluğundan) uzaklaşır. Al-lâhda ondan uzaklaşır.» Ahmed
bin Hanbel^ Hâkim
Diğer bir hadîsi şerif meali;
«Her kim, Müslümanların
medâri maişetleri (Geçim hayatları) üzerinde ihtikâr ederse, Allah (C.C.) o
ihtikâmya cüzzam hastalığı ve iflâs belası eriştirir.» îbni Mâce, Beyhakî
Diğer hadîsi şerifde şöyledir
:
«Kim ki ihtikâr eder, elbette
o kimse âsi ve günahkârdır» Müslim
Başka bir hadîsi şerif meali:
«Ticaretle meşgul olan
mezruktur (rızka kavuşur). İhtikâr eden kimse de, mel'undur.» îbni Mâce, Dâremî
Diğer bir hadîsi şerifde
şöyle buyrulmuştur:
«Her hangi bir kimse, kırk
gün ümmetimin nafakası üzerinde ihti-kârcılık yaparda sonra bu kazancını sadaka
olarak dağıtırsa, onun bu sadakası kabul olunmaz.» İBNÎ ASÂKİR,
TECRİD TER. C. 6, 549
İhtikârın zemmi ve bu
fenalığı âdet etmekten tahziri muhtevi pek çok hükümler vardır.
Halkan felâketiyle saadet
temin etmek isteyen muhtekirler (ihtikâr-cılar) beşeriyetin en sefîl tabakası
olduğu için İslâm dîni en büyük cidal ve muhâreBesini bunlara karşı açmıştır.
İnsanları bu uğursuz kazançdan men edip kaçındırmak hususunda pek çok hadîsi
şerifler vârid olmuştur «Yukarda tercemelerini naklettiklerimiz birer numuneden
ibarettir.
İLGİLİ FEYVALAR:
Müslüman Hind'e, bağında
hâsıl olan üzümünü meyhaneci (şarapçı) olan zimmî Amr'e satması caiz olur mu?
ELCEVAP... Caizdir. BEHÇE, 553
Şişe kâse veya şişe bardak
içinde olan şarabı görünen bir yere koyup telezzüzen (zevklenerek) bakmak câîz
olur mu? ELCEVAP... Mekruhdur.
Şaraba tuz veye ekmek atılıp
ilâçla sirkeye kalb olsa, o sirkenin yenmesi ve ele alınması şer'an caiz olur
mu? ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, 130
İLÇİLİ FETVALAR:
Müslüman Zeyd, zimmî Amr'den
şarap satın alıp içse, parası Zeyd'e (Zeydin vermesi) lâzım olur mu? ELCEVAP.7.
Olmsz (Zira şarap mâli mütekavvem değildir).
İBNİ NÜCEYM, 143
Zimmî Zeyd, şu kadar kilo
şarabini Müslümana şu kadar paraya satsa, bu alış veriş sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz (Zira Müslümana şarabın her şeyi haramdır).
NETİCE,238
Bir hadîsi şerifde şöyle buyrulmuştur :
" «Hiç şüphe yok ki, fiat
tâyin eden; (az vererek) kısan, (çok vererek) yayan, nzıkîandıran ancak
Allandır.» SELÂMET YOLLARI, C. 3,50
Bu hadîsi şerif, narh
koymanın zulüm olduğuna delildir. Esasen narh umum piyasanın durumuna bağlıdır.
Bütün mallar ortada olur, bu halde iken malın fiatı iner veya çıkabilir.
Piyasanın durumu ile ilgili olarak narh değişir.
Müteahhirin ulemâsından
bâzıları, et ile yağdan maada yiyeceklerde halkın zarara maruz kalmaması için,
narh koymayı hoş karşılamışlardır.
İLGİLİ FETVA:
İhtisap nâzın olan Zeyd,
eşyaya kıymetiyle narh verdikden sonra bâzı esnaf teaadî ve tecâvüz edip o
eşyayı kıymetinden ziyâde paha ile satarsa, (ihtisap nazırı) Zeyd, -o kimseyi
tâzire (azarlamaya) kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 334
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/163-167.
Zira Peygamber (S.A.V.) efendimiz, Ebû Bekir (R.A.) ve
Ömer (R.A.) le müsabaka yapmışlar ve Resûlüllah (S.A.V.)
müsabakayı geçmiş (kazanmıştır).
Aynı zamanda cihadda da
lâzımdır. Zira cihad sebeblerini öğrenmek ve cihadda muvaffakıyyeti elde
etmekiçin müsabaka ilmine muhtaç olunur. DÂMAD, C. 2, 549
İLGİLİ FETVALAK:
Zeyd, Amr ile bir oyunda her
hangisi mağlup olursa, galip olana şu kadar para vermek üzere konuşup sonra o
oyunda Zeyd Amr'e galip olup Amr'in şu kadar parasını almış olsa, Amr bu meblağı
Zeyd'den geri almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. (Zira her
iki tarafdan yapılan şartla müsabaka caiz değildir. Öyle oluncada geri
almak.hakkı vardır) BEHÇE, 554 - Bir gemi, denizin kenarına yakın mahalle
geldiğinde gemiye binenlerden Zeyd, Amr'e «eğer gemiden yüzerek kenara varıp
oradan yine gemiye gelirsen sana bir tüfenk vereyim» dediğinde Amr'de «o
mahalle yüzerek varıb gelmezsem sana bir tüfenk vereyim» diyerek her iki
tarafın bu şekilde konuşmalarından sonra Amr yüzerek kenara varıp yine gemiye
geldiğinde bu söze binâen Zeyd'in bir tüfengini (tüfeğini) alsa, Zeyd tüfengi
Amr'den geri almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. (Zira müsabaka meşru şekilde
olmamıştır) BEHÇE, 554
Zira Peygamber (S.A.V.) efendimiz şöyle
buyurmuştur : «Bir kimse, (meşru olan) davete icabet etmezse,
Allaha (C.C.) ve Resulüne âsi olmuş olur.» DÂMAD, C. 2, 550
Eğer davet edilen kimse,
oruçlu olursa, icabet eder ve duâ eder. Şayet oruçlu olmazsa icabet eder, yer
ve duâ eder. Oruçlu olmadığı halde yemezse, günahkâr olur ve davet edene cefâ
etmiş olur.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, hanesinde müsâfiri olan
Amr'e taam getirdiğinde Amr o taamdan Zeyd'in (hane ve taam sahibinin) izni
olmadan sâiîe (isteyiciye) vermesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ
NÜCEYM, 334
Zeyd, helâl olan malından
bazı günlerde taam pişirib fukarayı sevab niyyetiile taam yedirerek
doyursa,sevabanailolurmu?ELCEVAP...Olur.
ABDURRAHİM, 134
Zira halka örnek olan kimseler îkaz ve nasihat
vazifesinin son şekli olan geri dönüp gitmeyi yapması lâzımdır.
Nitekim Hz. Ali (R.A.) diyor
ki:
«Ben bir yemek sofrası
hazırlamıştım ve bu sofraya Resûlüllah (S.A.V.) i de davet etmiştim. Fakat
Resûlüllah (S.A.V.) evde resimler gördü ve geri döndü (gitti).»
DÂMAD, C. 2, 550
Mâsiyet ve gayri meşru
meclislere oturmamayı Cenabı Hak şu mealdeki âyeti kerime ile beyan ediyor:
«O halde (Allâhü teâlanın
âyetlerini) hatırladıktan sonra artık o zâlimler güruhu ile beraber oturma.»
En'âm Sûresir 68
Diğer bir âyeti celiylede
şöyl ebuyrulmuştur:
«O (Allâhuteâla) size
kitabda: Allanın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla (âyetlerle) eğlenildiğini
işittiğiniz zaman onlar bundan başka (eğlenceden başka) bir söze dahneaya kadar,
yanlarında oturmayın. Çünkü o zaman siz.de şüphesiz ki onlar gibi (zâlimler
veya kâfirlerden olursunuz), diye (bir âyet) indirmiştir. Allah (C.C.) muhakkak
ki münafıkları-da, kâfirleri de cehennemde topdan bir araya getirecek olandır.»
NİSA SÛRESİ, 140
Bu ikinci âyette, daha evvel
indirildiği beyan edilen âyet yukardaki mealini naklettiğimiz En'âm Sûresinde
68'inci âyettir. Zira o âyet, Mek-ke-i Mükerremede nazil olmuştu. Bu son âyet
ise, Medîne-i Münevverede nazil olmuştur.
İLGİLİ FETVALAR:
Sofiyenin muntazaman konulmuş
fiil ve hareketleri ve munasilb olan san'at ve hünerleriyie deveran nâmında olan
raksları ve mevlevîler-in semâ nâmında olan dönmeleri, def, kudüm ve ney
çalmalarına izni şer'î var-rtudır?
ELCEVAP... Asla yokdur ve
kötülükleri gayet çoktur.
ABDURRAHİM, C. 1,8.131
Zamane mutasavvifesinin
hareketi devriye nâmiyle ettikleri şen?î (kötü) fiil helâl olur mu?
ELCEVAP... Raks olmakla haramdır. Fukahâdan helâlhğına zâhiij) Olan yokdur. O
kötü fiil zikrullaha mukârin. olmasa, işleyenlerde «Helâl» diyemezler. Böyle
olunca zikrullaha mukarenetle kötüîükde ziyâde olurken nasıl «Helâldir»
diyebilirler. ABDURRAHİM, C. 1, S. 131
Müslüman kardeş! Bu fetvalara
çok dikkat et, zira haram, olan bu amelleri bugün Müslüman geçinenlerden
bazıları harıl, harıl yapmakda ve bir iftihar vesiylesi saymakdadırlar. Heyhat,
hey hat.
Raksın, çalgı ve oyun
hayalarının geniş îzahı «İslama sokulan Bit'at ve Hurafeler» le «İslâmda Evliya
Meselesi ve Hârikalar» adlı eserlerimizde beyan edilmiştir. Oraları mutlaka
okuyunuz.
Zikrin fazileti hakkında «İslâmda Evliya Meselesi ve
Hârikalar» adlı eserimizde geniş malûmat arz edilmiştir.
Fakat, burada bir hadîsi
şerif meali arzedeîim, buyruluyor ki: «Zikrullahdan gafil (ve fâsık) kimselerin
yanında Allahı zikretmek (Allahdan bahsetmek, Allahı hatırlamak) Allah yolunda
cihâd eden kimse gibidir.» DÂMAD, C. 2, 551
Zira mübarek kelimeleri hakir dünya eşyası ve kötü
hırslı emeline âlet ediyor. Riyakârlık, din istismarcılığı gibi kötü
hareketlerdendir.
Metinde sayılanları birer birer açıklamaya çalışalım.
Kur'an okunurken sesi yükseltmenin mekruhluğu:
İbni Âbidinde letâvâyi
Beaıâziye'den naklen şu hükümler mezkûrdur: «(Kur'naı Kerîm ve) zikri ilâhîyi
yüksek sesle yapmak haramdır.
— Zira ibni Mes'ud (R.A.),
yüksek sesle tehlil ve salevatı şerife okuyan cemâati mescidden çıkarmıştır ve
demiştir ki:
— Sizi ben bid'atcılardan
(dinde yeri olmayan şeyi dine sokanlardan) başka bir şey görmüyorum (yâni, siz
bid'atcısınız).»
— Bundan sonra Bezâzı
şunları söylüyor:
— Sahih rivayette
Peygamber (S.A.V.) den rivayet olunmuştur ki,
— Resûlüllah (S.A.V) yüksek
sesle tekbir alanlara dedi:
— Nefislerinize şefkat
ve merhamet edip acıyınız (bağırarak kendinizi
tahribetmeyiniz). Zîra siz, sağıra ve gaibe duâ etmiyorsunuz. Şüphesiz siz,
işitici, görücü ve size yakın olarak sizinle beraber olana duâ ediyorsunuz..%
İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 350
İbni Âbidinin devam eden
satırları:
«Ama zikri ilâhîyi sesi
yükselterek yapmak caizdir. Nitekim ezanda, hutbede, cumada ve hacda yüksek
sesle zikri ilâhî yapıldığı gibi.»
Bu cümlelerden anlaşılıyor
ki, meşru olan zikri ilâhîler ve haddi aşmadan yapılan zikri ilâhîler caizdir.
Kur'anı Kerîm, okunurken daha
sakin ve huzurla okumak gerektiğinden feryad ederek okumak elbet mekruhdur.
Zikri ilâhîlerde de hopla-yarak, zıblayarak feryad edip zikirde bulunmakda
mekruh ve bid'attır.
Kmyadan naklen Dâmad da şu
hükümler mezkûrdur :
«Kur'anı Kerîmin hatmi
esnasında sesli olarak ihlası şerifi okumak üzere cemâatin toplanmasında beis
yokdur. Fakat bir kişi okur, diğerleri-de dinlerse, bu daha evladır.»
DÂMAD, 552
Cenazeyi götürürken
cenazenin^ önünde ve yanında yüksek sesle zikri ilâhîde bulunmakda kerâhat ve
günahdır.
İLGİLİ FETVALAR:
Mescidi şerif de yüksek sesle
zikretmek haram mıdır? ELCEVAP...^Haramdır. İBNİ NÜCEYM, 333
Cenazeyi teşyî eden
kimselerin, zikrullah veya Kur'anı azîmuşşanı okumakla sesi
yükseltmelerinde kerâhat var mıdır? ELCEVAP... Vardır.
BEHÇE, 556
Zeyd, kur'anı azîmuşşanı
fatiha dan Sû re-i Fîle yahut Sûre-i İhlasa varıncaya kadar kıraat edip
(okuyup) diğer sûreleri kıraat etmeyip ( oku-mayıp) Amr'e «sen kıraat et»
demekle Amr'de niyâbeten (başkasının vazifesini onun yerine) Zeyd'in kıraat
etmediği sûreleri kıraat etse (okusa), Zeyd. (Kur'anı başından İhlas'a kadar
okuyan adam), Kur'anı azîrnüş-sânı hatmetmiş olur mu?
ELGEVAP... Olmaz.
Bu surette Amr o sûreleri
okuduğunda hazır olup dinleyen kimseler Kur'anı azîmüşşan hatminde bulunmuş olup
Kur'an hatminde bulunanlara vâd olunan ecre (sevaba) nail olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar. BEHÇE, 557
«İbâdeti bedeniyyede niyabet
(diğerinin vazifesini yapıvermek) câri değildir» şehâdet üzerine şehâdet bahsi.
DÜRER ŞERHİ GURER
Zeyd, Öldüğünde akrabası veya
ahbabı kefenine bâzi âyeti kerîme yazıp böyle defnetmesi caiz olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette âyeti kerîmeden
bir şey yazmayıp lâkin me'sür olan (va-rid olan) duaları kefinine yazıp veya
kâğıda yazıp beraber defnetmesi caiz olur mu?
ELCEVAP... Kabrine koymaya
cevaz verilmiştir. Ama bedenine değmemek gerekdir,
ABDURRAHİM, C. 1, 134
Ebussuud (R.A.)
hazretlerinden (beyan edilen fetvada) bir kasaba kabristanında defn olunan ölmüş
Seyd, cazu (hortlak) olmakla geceierdo bâzı kimselerin-evlerine varıp «ya falan
ya falan» diyerek nida etmekle o kimseler Ölüp dâima bu şekil üzere .insanların
telefine sebeb olduğu meşhur ve raütevâter olup âmmeye zararı olsa, bunun define
çâre nedir? diye istendiğinde; cevaplarında: bu-Zeyd kabrinden çıkarılıp başı
kesilir Eğer zarar giderilmiş olmazsa, yakılır, diye fetva vermişler. Bu cevap
bir asla (esâse) dayanıp bu şekil üzere amel olunmakda beis var mıdır?
ELCEVAP... Bu hususda muteber
fıkıh kitabîarında mesele görülmemiş-dir. Lâkin bu cevap usul kitaplarında
yazılmış olan «umûma olacak zararı def etmek için husû?un zararı yok ve
fesatlıkdan ikisi tearuz ettikleri (karşılaşdıkları) vakit, zararı hafif olanı
işlenmekle zararı büyük olan terk olunur.» asıl (ve esas)ları üzerine mebr.idir.
3u cevap ile amel olunmakda beis yokdur.
NETİCE, 542 Zeyd, şifa niyyetine hasta olan bazı kimseler için âyeti kerime
yazıp o kimselere verib bunlarda rızalarıyla Zeyd'e bir miktar para verseler o
para Zeyd'e helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur.
HAMİŞİ BEHÇE, 551
Vaiz meclisinde yüksek sesle
konuşmanın mekruhluğuda yukardaki sebeplerdendir. Ayrıca vaizle ilgili
fetvalanda zikredelim :
Dürrü Muhtar'da şu hükümler
beyan edilmiştir:
«Vaiz ve nasihat eden
kimsenin, minber ve kürsi üzerinde kolunu ve ayağını minberin üzerine koyup
vurması ve konuşma esnasında kalkıp oturması ve inip çıkması mekruhdur.»
DÜERÜ MUHTAR, C. 2, 555
Vaiz Zeyd, camilerde
kürsilere çıkıp peygamber (A.S.) hazretlerinin yüksek şanlarına münâsib olmayan
tâbir ile ehîî sünnet vel cemaat akaidine muhalif Beni Isrâü hikâyeleri ve
diğer asılsız bâtılları nakletmekle Müslüman cemaatı şaşırtıcı gedikler açmak
âdeti olsa, şeriat hâkimlerinin üzerlerine Zeyd'i yazıldığı üzere kürsiye
çıkmakdan men etmek lâzım mıdır?.,
ELCEVAP... Vâeibdir BEHÇE,
558
Zeyd, namazda iken Amr
Zeyd'in yanında bazi lağviyyat söyleyip Zeyd de namazda kahkaha ile gülüp namazı
fasit (^lsa, Amr'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Günahkâr olur.
AB^URRAHİM, C î, 133
İLGİLİ FETVA:
Müslümanı gıybet etmek haram
olduğu gibi, zimmîyi de gıybet etmek haram olur mu? ELCEVAP... Olur.
BEHÇE, 556
Ehâlisi sâlih olan bir
mahallede icarla sakin olan Zeyd, mâsiyetleri irtikâb etse mahalle halkı yahut
evin sâhibî bu sebeple Zeyd'i mahalleden çıkarmağa kadir olurlar mı? ELCEVAP...
Olmaz, lâkin mâruf ile emrederler. İBNİ NÜCEYM, 331
Peygamberimiz (S.A.V.) bir
hadîsi şeriflerinde buyurmuştur: «Fâcir (fâsık) kimseyi zikredin ki,
insanlar ondan (onun şerrinden)
kaçınsın.» KEZA DÂMAD, C. 2,
552
İLGİLİ FETVA:
Bir beldede boyacı
taifesinden birkaç kimse, kırmızı boyaya bâzı necis kan katıp o boya ile bâzı
elbise boyayıp sahiplerine bildirmeyib pisleyerek insanlara zarar üzere olup.
ve Müslümanlar bilmemekle beraber o elbise ile namaz kılmalarıyle emri bil mâruf
âdetleri olan Müslümanlar tenbih ve nasihat ettiklerinde dinlemeyip bu şekil
üzere zarar vermek âdetleri olmakla şer'i şerif hâkimine duyursalar, hemen hâkim
bunları yasaklayıp men etmeğe ve tazire kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE,
557
Gıybet, nemime ve yalan gibi
ahlâkı zemîme hakkında istenen malumat, hadîs ve ahlâk kitaplarında mezkûrdur.
Meşru olmayan haram oyunları oynamak haramdır. Bu
husus Kur'anı Kerîm'de şarabın kötülüğü ile beraber şöyle beyan edilmiştir:
Ey îman edenler! İçki, kumar,
(tapmaya mahsus) dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden birer
murdardır. Onun için bun (lar) dan kaçının ki, muradınıza eresiniz.» Mâİde
Sûresi, 90.
Peygamberimiz (S.A.V.)
efendimizde bir hadisi şerifde şöyle Duyurmuştur :
«Üç oyundan başka Müslümamn
bütün oyunları haramdır, (Helâl olan üç oyun ise) Müslümamn ailesi ile
oynaşması, atını tâlim ve terbiye için müsabakaya girişmesi ve ok atışması
(buraya her türlü silâh atla ve atış-
ma tâlimi girer) helâldir.»
TİRMİZÎ, EBÛ DÂVUD
İLGİLİ FETVALAR:
İnsanlar arasında kumar veçhi
üzere şâyî olan ceviz ve yumurta oyun-ları helâl mıdır, yoksa haram mıdır?
ELCEVAP... Haramdır.
Bu surette yazıldığı üzere
olan oyunla kazanılan ceviz ve yumurtalar kazananların yahut
onlardan satın alan kimselerin yemeleri helâl olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 555
Kumarbazların bazısı,
bazısından kumar ile kazandıkları kırık yumurtaları satın almak caiz olur
mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira haramdır).. İBNİ NÜCEYM, 153
İLGİLİ FETVA:
Camız ve kara sığır kesmeyi
san'at edinen kimse, camız ve kara sığın ücretle şer'i şerifin beyanı üzere
kesmeyi san'at edinip kesmesi mekruh mudur, yoksa haram mıdır? ELCEVAP...
Mubahdır. BEHÇE, 555
Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurmuştur:
«A 11 a hu teâla, saça saç
bitiştiren (ulayan, ekleyen) ve saçma saç ulat-tiran kadına, yüze (veya bedenin
diğer yerlerine) iğne kakması yapıp çî-vitleyene ve iğne dürttürmeyi yapdirana
(yâni, yapana ve yapdırana) ve yüzünün kıllarım alan makyajcı kadına ve aldıran
kadına, lanet etsin.»
Tabaranî
Diğer rivayette şöyle
buyruimuştur:
«Kadınların yüzünden kıl
yolan makyajcı kadına ve makyaj yapdı-ran kadına, (genç kadınlara benzemek
maksadiyle) dişleri sivrilten ve sivrilttiren kadına, yüze ve vücuda iğne
kakması (çizgisi) yapıp üzerine çivit (ve emsali şeyleri) dökerek deride dövme
yapan ve yapdırana ve saça (ister kendinin, ister başkasının) saçım bitiştiren
ve bitiştirttiren kadına Allâhü teâla lanet etsin (belâsını versin).»
İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 328
İbni Âbidin (Tebyînilmehârim»
adlı eserden naklen şu hükümleri zikrediyor :
«Yüzden (yanaklardan) kılı
gidermek haramdır. Ancak kadının sakalı ve bıyığı biterse, gidermek haram
olmaz. Belki müstehab olur.»
İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 328
Hindiye'de şu hükümler
mezkûrdur :
«Kadının, alın saçlarına ve
Örüklerine insan saçından başka hayvanların tüyünden (ve başka şeylerden)
koymasında (bitiştirme ve bağlamasında) beis yokdur.» HİNDİYE, C. 5, 358
«Eğer kadın, başına isabet
eden hastalıkdan dolayı başım kazırsa, beis yokdur. Şayet kadın, erkeğe benzemek
kasdiyle başını kazıdır (kırk-dırır)sa işte bu mekruhdur.» HİNDİYE, 328'
Keza, beyti şerif hakkı için veya rneş'arı haram hakkı
için demekte mekruhdur. Zira hiç birleyin Allah (C.C.) üzerinde hakkı yoktur.
Ancak Allâhü teâîanın rahmeti dilediği kimseye şâmildir ve hiç bir şey . onun
üzerine vâcib değildir. DÂMAD, C. 2, 554
Mevlidlerde «hakkı için»
söylenenler, yerine «hürmeti» demek lâzımdır. Zira «hakkı için» demek
mekruhdur,
İLGİLİ FETVALAR:
Dua sonunda «Sübhane Rabbina
Rabbil İzzeti Amma yasıfûn» demek mi evlâdır, yoksa «Sübhane Rabbike Rabbil
İzzeti Âmmâ yasıfûn» demek mi evlâdır?
ELCEVAP... «Sübhane Rabbina
Rabbil İzzeti Amma yasıfûn» demek evlâdır. BEHÇE, 557
Hidâye sahibi «Tecnis» adlı
eserinin «Namaz bahsi» başlığı altında bu hüküm aynıdır.
Meşâyihden Zeyd'in türbesinde
olan toprakdan bâzı kimseler hastalara ilâç iddiâsiyle ve evlâdı olmayanlara
evlâd hâsıl olmağa menfaati olur mülâhazası ile toprak çıkarıp, alıp götürür
olsalar, bu şekildeki kötü fiillere düşgün olanları şer'i hâkim (diyanet reisi,
müftü) muhkem yasaklama ve men etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.
ABDURRAHÎM C. 1, 132
Bir kasaba halkının
kadınlarının ekserisi, bâzı günlerde cemiyetle (toplu halde)
kabristana gidip orada toplanıp ve ittifakla yas tutarak bağırıp, feryâdü figan
eder olsalar, şer'i hâkim bunları böyle hal ve hareketten men etmeğe kadir olur
mu? ELCEVAP... Men etmesi lâzımdır, ABDUKRAHİM, C. 1, 132
Fetâvayı Hindiyede de şu
hükümler mezkûrdur;
Duâ ederken «peygamberiyin
duası sebebiyle» demek caizdir.
— İzni ilâhî ve rivayetlerde
vârid olan duâ, «Allah için güzel İsimler bulunan» dualardır.
— Duada efdal oîan, elleri
birbirinden ayrı olduğu halde el ayasını (semaya doğru) düz olarak duâ
etmektir.» HİNDİYE, C. 5, 318
Duanın çeşitlen ve fazileti
hakkında hadîs ve ahlâk kitaplarına müracaat etmek lâzımdır.
Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadîsi şerifde
şöyle buyuruyor :
«Çalgı (ve benzeri) âletlerin
sesini kendi arzusu ile işitmek mâsiyet-tir (günahdır). O çalgı meclisine
oturmak fâsıklıkdir. Ve bu çalgı sesiyle zevklenmek küfürdür (küfrânı
nimettir).» DÂMAD, C. 2, 553
Müslümanları Kur'anı Kerîm
meclisine gitmekten ve dinlemekten uzaklaştırıp, nefsin zevkini tatmin ettiren
çalgı meclislerinin haram ve kötülükleri, İbni Âbidin Cilt 5, sahife 306 ve
diğer din kitaplarımızda îzah edilmiştir. Ayrıca âcizane bizim «İslama Sokulan
Bid'at ve Hurafeler» ile «İslâmda Evliya Meselesi ve Hârikalar» adlı eserimizde
de beyan edilmiştir.
İLGİLİ FETVA:
Mekke-i Mükerremeye kâfirin
dâhil olup ikâmet etmesi caiz olur-mu? ELCEVAP... Olmaz.
ÎBNİ NÜCEYM, 332
Haram olanlarla şifâîanmanm caiz olmadığına dâir bir
hadîsi şerif rneâli şöyledir :
«Muhakkak Allâhü teâla, sîze
haram kıldığı şeyde sizin şifanızı kıl-mamıştir.» Buhari DÜRRÜ
MÜNTEKA; C. 2, 555
Bu hadîsi şerifdeki hüküm,
haram olanlarla şifalanmada fâide olmadığı kat'iyyetle bilinmeyenlere
mahsustur. Aksi takdirde bir haramla şi-falanmak kesin olarak bilinirse,
caizdir.
Nitekim Dürrü Müntekâ
Fetâvayı Bezâziden naklen şu hükümleri beyan ediyor:
«Hadîsi şerifdeki, haramla
şifalanmanın men edilmesi, şifalanmaya kesin bilgi olduğu zaman ki, boğazda
kalan lokmayı şarapla geçirmenin ve susuzluğu gidermek için şarabın içilmesinin
cevazına delâlet eder.»
DÜRRÜ MÜNTEKA, C. 2, 555
İLGİLİ FETVALAR:
Doktor olan Müslüman Zeyd,
hasta Hind'e «senin hastalığına deva (ilâç) ancak adam sütü içmekle
olur» dese; Hind çocuk emdirici ZeyneV-in sütünü içmekle tedavi etmesi caiz olur
mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 496
Evet, emme zamanı geçen yaşlı
kimselerin insan sütünü içmeleri haram olduğu halde, zarurete binâen ve
şifalanma hususunda kesin olduğunda tedâvîlenmek caizdir. Yukardaki fetvada da
olduğu gibi.
Zeyd'in keçileri uyuz olup
Zeyd'e «şarap içirmek ilâçdır* demeleriy-le Zeyd keçilerine şarap içirip sonra o
keçileri bir kaç gün otluk yiyip (ot yayılıp yesö) asla şarap içmese; sonra o
keçileri boğazlasa, onların (keçilerin) etlerini yemekte beis var mıdır?
ELCEVAP... Yokdur. BEHÇE, 549
Tırnaklan kesmeyi ve başı traş ettirmeyi cuma günü
yapmak veya yapdırmak sevabdır.
Dürer de beyan edildiğine
gbre, bir kimse cumadan cumaya tırnaklarını kesmeyip fazla tehir ederse
mekruhdur. Zira rızkı dar olur. Şayet zarurete binâen tehir ederse beis yoktur,
hatta bir delile (cuma gününe), dayanarak tehir ederse müstehab olur.
Peygamberimiz (S.A.V.) bir
hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur:
«Bir kimse, tırnaklarını cuma
günü keserse, Allahü teâla o kimseyi gelecek cumaya kadar ve üç günde fazla
olarak bütün belâlardan korur.»
DÂMAD, C. 2, 556
Kesilen tırnaklan defn edip
gömmek lâzımdır. Bir yere atmakda da beis yoktur. Fakat, yüz numaraya ve
gusledilen yere atmak mekruhdur.
Haftada bir eteği kazımak,
koltuk altını yolmak ve bedeni yıkamak müstehabdır. Eğer haftada yapılamazsa, 25
günde bir yapmak bundan daha fazla ihmal edip kırk günü geçmemek lâzımdır. Zira
kırk günden fazlaya varmak rnskruhdur.
Harb de bulunan gâzîler için bıyık uzatmak ise,
mendüpdür.
İLGİLİ FETVA :
Kâfirlerle cihâd için kâfir
memleketine dâhil olan askerlere tırnaklarını ve bıyıklarını kesmeyip
uzatmaları mendüp olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE, 542
Harbe çıkan askerlerin
tırnaklarını uzatmanın sebebi, silâh olabile-ceğindendir. Bıyıkların
uzatılmasındaki hikmet ise, büyük-heybetli ve kahraman görünmek içindir. Hz.
Ömer (R.A.) orduya bu hususu emir buyurmuşlardır. Keza «dürer» adlı eserin
«kitabül kerâhiye vel istihsan bahsi»nde de mezkûrdur.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 170-184.
Mevât: İşlenmeyen, îmar edilmeyen ve
ekilmeyen yerdir. Bu kelimenin ölüm mânasına gelen (mevt)
den alınması ve işlenen yerler
hakkında ihya tâbirinin
kullanılması, işlenmeyen yerlerin ölüye; işlenenlerin ise, diriye
benzemesindendir.
İşlenmeyen bir yerin ihyası,
onu zirâate elverişli hale getirmek, içine kuyu kazmak ve hendek açmak gibi
şeylerdir.
îhyâ-i mevât — sahibsiz
yerlerin ihyasının tarifi metinde geçmekle beraber îzah edici bir tarifi daha
arz edelim:
Sahibsiz arazi: öyle bir
yerlerdir ki, hiç bir kimsenin mülkü ve bir kasaba ve köyün mer'ası veya
paltalığı (ormanı) olmadığı halde kasaba veya köyün en kenarındaki hanelerinden
yüksek sesle bağıran kimsenin sedası işitilmeyecek derecede uzak olan yerdir.
Kasaba ve köye yakın olan
yerler, ehâliye mer'â ve harman yeri ve paltahğı olmak üzere terk olunur ve bu
yerlere «araziyi metruke = terk olunmuş arazî* denir. MİR'ATI
MECELLE, 465-466
Sahibsiz arazinin ihyasını
nâtık şer'î delil meali: ürve (R,A.) den mervidir, o da Âişe (R.A.) den işitmiş
olarak rivayet edildiğine göre:
Peygamber (S.A.V.) şöyle
buyurmuşlar: «Her kim, bîr kimsenin mülkü olmayan bir yeri îmar ederse, o !yere
sâhib olmağa, o kimse en lâyık kimsedir» Buhâri
Urve (R.A.) demiştir ki:
«Ömer (R.A.) hilâfeti
zamanında bununla hükmetti» Buhâri
Diğer bir hadîsi şerifde
şöyle buyrulmuştur : «Kim, çorak bir yer ihya ederse, o yer onundur.» Titmiz»
Fetva ise, İmâmı Âzamin kav'ii üzeredir.
Zeyd, çorak (ve sahibsiz)
sayılan araziyi İmâmın (Devlet reisinin) izni olmadan ihya etse, Zeyd o araziye
mâlik olur mu? ELCEVAP.;. Olmaz, BEHÇE,'568
İLGİLİ FETVALAR :
Kırım memleketi (keza diğer
memleketler) beldelerinden bir beldede mahallesi içinde olub ahalisinin
eskiden arabalarını çeke gelip hayvanlarını durdura geldikleri bir yol
kenarında vâki olan boş arsayı Kırım Hanları (devlet adamları) bir kimseye
temlik etmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 568
İki köy, aralarında olan
mer'ada o köylerin ehâlüerinin hayvanları yüz seneden mütecaviz beraber ve ortak
olmak üzere güdüle gelmişken hâla birinin ahâlisi «mahsus = hususi mer'âmızdır»
deyip bir kaç kinişe de işitmekle şehâdet etseler makbul olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 568
Bir köy halkının hususi eski
meralarında başka bir köy halkından bir kaç kimse, haksız yere hayvanlarım
gezdirip otlatır olsalar, birinci köy halkı o kimseleri men. etmeğe kadir
olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. HAMİŞİ BEHÇE, 568
Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadîsi şerifde §oyle
buyurmuştur : «Kim, bir kuyu kazarsa, hayvanları için kendisine kırk arşın iğrek
(çökme ve istirahat yeri) vardır.» ÎBNİ MÂCE
Diğer bir hadîsi şerifde
şöyledir:
-Ekinlik kuyusunun harimi
(etrafı), her tarafından üçyüz arşındır.»
HÂKİM
Diğer bir hadîsi şerif meali
: «İnsanlar, üç şeyde ortakdırlar: Otda, suda ve ateşde.»
AHMED BİN HANBEL, EBÛ DAVUD
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 186-190.
Şirb, lügatta: içilecek su, hissesi, içme zamanı ve su
yeri. Şer'î tarifi: Metinde zikredildiği üzere, ekin ve hayvan sulamak için su
ile menfaatlanmak nevbetidir. MİR'ÂTI MECELLE, 462
Şirbin meşrûiyyetini nâtık
deliller : Kur'anı Kerîm'den âyeti kerime meali : «Bİz (hayvanlardan,
nebatlardan,) her hayat sahibi olanı sudan ya-
rattık. (Buna) hâlâ
inanmıyorlar mı?» ENBİYÂ SÛRESİ, 30
Diğer bir âyeti celiyle
meali:
-İçtiğiniz o suyu gördünüz
mü? O (tatlı suyu) beyaz ve yağmur yüklü bulutlardan siz mi inömyürsunuz. Yoksa
biz mi indiriyoruz? Biz dile-seydik onu acı kılardık. Şu halde niçin
şükretmezsiniz?»
VAKIA SÛRESİ; 68, 69, 70
Peygamberimiz (S.A.V.) de
şöyle buyuruyor:
«Müslümanlar, su, ot ve .ateş
hususunda ortakdırlar.» İBNİ MÂCE
Diğer hadîsi şerif meali:
« (İnsanlardan) men edilmeyen
üç şey vardır: (onlarda) ot, su ve ateşdir.» İBNİ MÂCE
İLGİLİ FETVA:
Mülk olmayan nehirlerden bir
büyük nehirin (ırmağın) bir tarafında tarlası olan Zeyd, o nehirden tarlasını
sulamak istediğinde âmmeye zararı yok iken o nehirden tarlalarım sulayan bazı
kimseler, Zeyd'i tarlasını sulamakdan men etmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP...
Olmazlar. BEHÇE, 564
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, evinin mülkü
olan arsasında bir kuyu kazdığında komşusu Amr'in kuyusunun
suyu batıp Zeyd'in kazdığı kuyuya gelip onda zahir olsa, Amr «benim kuyumun
suyudur» diye müdâhaleye kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 564
Eskiden bir hak ile Zeyd'in
değirmenine akan suyu Amr haksız olarak suyu eski akdığı yerden çıkarıp başka
yere akdırır olsa, Zeyd, o suyu evvelki gibi değirmenine akıtmağa kadir olur
mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 562
Üç koy halkları, bir nehirden
eskiden beri bir hakla tarlalarını sula-ya gelmişlerken hâlâ iki köy halkı diğer
köy halkına «bu günden sonra
yalnız biz sularız» deyip
onları hiç bir sebeb olmadan sulamakdan men etmeğe kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar ALİ
EFENDİ, C. 2, 250
Bir koy halkı eskiden beri
tarlalarını bir hakla Zeyd'in tarlasında çıkan sudan sulaya gelmeleriyle hâla o
sudan tarlalarını sulamak istediklerinde Zeyd, «mücerred su benim tarlamdan
çıkmakla size sulattırmam» diye halkı men etmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 250
Bir mahalle içinde vâki olan
vakıf kuyunun suyundan mahalle halkı eskiden beri menfaatlana gelmişler iken
halkdari Zeyd, «bugünden sonra müstekillen ben menfa atlanırım» diyerek diğer
halkı menfaatlanmak-dan men etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ
EFENDİ, 250
Bir köyün mer'asinda menbâ
olarak çıkıp eskiden köy içinden akmakla halkı menfaatlana geldikleri suyu
halkdan Amr haksız olarak eski akan yerinden çıkarıp evine akıdlp diğer halkı
eski durumu üzere men-faatlanmakdan men etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
(Zira su umumun hakkıdır.) ALİ EFENDİ, 251
Zeyd, bir kimsenin mülkü
olmayan boş yerde yarık kazıp büyük bir nehirden su götürüp "tarlasını sularken
Amr haksız olarak Zeyd'in kazdığı yarığını parçalayıp suyu ile kendi tarlasını
sulamak istese, Zeyd (su yolu kaean adam), Amr'i men etmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP. Olur. ALİ EFENDİ, 251
Zeyd, mülk olmayan
nehirlerden olan bağının yanından akan büyük nehirden dolap ile su alıp bağını
sulamak istediğinde kimseye zararı yok
iken alt yanında bağlan ve
dolapları olan kimseler müeerred râzî olmayız diye Zeyd'i men etmeğe kadir
olurlar mı?
ELCEVAP.. Olmazlar. ALİ
EFENDİ, C. 2, 252
Zeyd'in bahçesinin bir
nehirden su hissesi olmakla Zeyd ancak su hissesini Amr'e malum pahaya satıp
parasını alsa, bu alış veriş sahih olur-mu?
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Zeyd, bu parayı
Amr'e red edip mezkûr nehirden bahçesini evvelki gibi sulamağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. FEYZİYE; 497
Zeyd, evine akıdacağı suyu
Amr'in evine akan suyun mülk olan ak-dığı yerden bir hak olmadan akıtmak istese,
Amr Zeyd'i men etmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. (Zira o yol
şahsın mülküdür).
FEYZİYE, 498
Zeyd, mülkü olan evinde su
kuyusu kazmak istediğinde komşusu Amr, «kazacağın kuyu kuyumun suyunu çeker»
diye Zeyd'i men etmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
FEYZrYE, 501
Bir köye akıp halkı
menfaatlana geldikleri ırmak üzerine Zeyd yeniden değirmen yapsa halka zararı
olmakla halk Zeyd'e binasını söktür-meğe kadir olurlar mı?
ELCEVAP.. .^Olurlar. FEYZİYE,
502
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 191-195.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/191-195..
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/197-199.
Eşribe, şarabın cem'idir. Lügatta eşribe, içilen mâyia
(içkilere) denir.
Şer'î istilanda ise, içilmesi
haram olan şeye denir.
Şarabın geçirdiği haddeler
Kur'anı Kerîm'de dört âyeti kerime ile beyan edilmiştir ve şöyledir:
1 - Hazreti peygamber
(S.A.V.) henüz Mekke-i Mükerreme'de iken nazil olmuştur ki, meali şudur :
«Hurma ve üzüm (ağaçlarının)
meyvalarından içki yapıyor, güzel rı-zık ediniyorsunuz. Bunda
akh eren bir kavm için elbet bir ibret var»
Nalh Sûresi, 67.
Müslümanlığın ilk
devirlerinde içki henüz helâl idi. Bu âyet o fiili ve vakıayı açıkîamışdır.
2 - Bundan sonra Hz.
Ömer (R.A.) bir gün Resûlüllah (S.A.V.)'e dedi ki:
«Ya Resûlellah şarap: malı
helak edici ve akü giderici olduğu açıkça malumunuzdur. Hak teâlâdan recâ eyieki
şarabın ahvâlini bize beyan etsin.»
Resûlüllah (S.A.V.)
de:
«Ey Allâhım! Şarap hakkında
bize açıklayıcı beyanım bildir.» diye duâ ettiğinde şu mealdeki âyeti kerime
nazil oldu:
«Sana içkiyi ve kumarı
sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah ve hem insanlar için fâideler vardır.
Günahları ise, fâidelerinden daha büyüktür.» Bakara
Sûresi, 219
Bu âyeti kerime üzerine
Müslümanların kimi «büyük günah» diye içkiyi terk etmiş, kimi de «insanlara
fâideşi de var» deyip içmeyi bırak-mamışdir.
3 - Bir gün, Abdurrahman bin
Avf (R.A.) bir ziyafet vermiş, Ashabı Kiramdan bazılarıda o ziyafette hazır
bulunmuşlardı. Abdurrahman bin Avf (R.A.) onlara yedirmiş
içirmişdi. Akşam namazının vakti olunca birisi imâm olmuş
«Kulya Eyyühel kâfirûn» sûresini yanlış okumuşdu. Bunun üzerine Hz. Ömer
«Yarabbi bize beyanında zıyadelik yap» diye duâ etmiş ve şu mealdeki âyeti
kerime nazil olmuştu:
« (Ey müminler!) siz
sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.» Nisa
Sûresi, 43
Bu surette içki yalnız namaz
vakitlerinde ve ilk defa olmak üzere haram kılınmıştır. Artık içenler onu yatsı
namazından sonra içiyorlar. Sarhoşluk zail olduktan sonra sabah namazını ve
sabah namazından sonra da öğleyi, ikindiyi, akşamı ve yatsıyı kılıyorlardı.
4 - Utban bin Mâlik
(R.A.) bir evlenme ziyafeti verdi. Müslümanlardan bir kısım insanlarıda davet
etti. Sâd bin Ebî-Vakkas (R.A.) da o arada idi. Ziyafet yemeği için hazırlanan
kızarmış deve kellesini yediler içtiler. Başlan iyice dumanlanınca asalet
iddialarına kalkışdılar. Sâd (R.A.) de bu alanda kendi asaletini, soyunu,
kavmini öğen. Ensârı (Medî-neli Müslümanları) hicveden bir şiir okudu. Ensardan
biri buna öfkelendi. Devenin sofradan kalkan kellesini alıp onunla Sâd (R.A.)
in kafasını yaraladı. Sâd (R.A.) de Rasûlüllah (S.A.V.) efendimize müracaatla o
ensardan olan kişiyi şikâyet etti.
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.)
:
«Yâ Rabb! Şu içki hakkında
bize açıcı bir açıklama yap» diye duâ etti. Duanın akebinde şu mealdeki âyeti
kerime nazil oldu:
«Ey îman edenler içki, kumar,
(tapınmaya mahsus) dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden birer
murdardır. Onun için bunlar* dan kaçının ki, muradınıza eresİniz.
— Şeytan içkide,
kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek ve sizi Allâhı anmakdan ve namaz
kılmakdan alıkoymak ister. Artık vaz geç-! tiniz değil mi?»
Mâide Sûresi, 90-91
Bu âyeti kerimeler geldikten
sonra Hz. Ömer (R.A.) şöyle demişti :
«Vaz geçtik Yâ Rabb!»
Bu âyeti kerimenin gelişi ve
yukardaki vak'a «Ahzab — Handek» muharebesinden birkaç gün sonra gelmiş ve
olmuştu.
İçkinin böyle tedrici şekilde
yasaklanmasının sebebi şudur :
Müslümanlar, içkiye
alışmışlardı. Ondan maddetende çok fâideleni-yorlardı. Eğer birden bire
kendilerine bu yasak tatbik edilseydi, belki o kadar müessir olmayacaktı. Onun
için tedrici ve rıfk ile muamele edildi.
Enes (R.A.) anlatıyor:
«Biz içki âlemindeydik. Ben
dağıtıyordum. Bir adam geldi;
— (İçki haram
kılındı— dedi. Arkadaşlar derhal (şu içki kabîarını dök, temizle) emrini
verdiler. O haberden sonra kimse ağzına içki almadı.»
Kur'anı Kerîm'de içki «Hamr»
olarak zikredilmiştir. Bunu Resulü Ekrem (S.A.V.) şu suretlerle tefsir
buyurmuştur :
«Üzümden içki olur, buğdaydan
içki olur, arpadan içki olur. Hülâsa sizi sarhoş eden her şeyden men ederim.»
EBÛ DÂVUD
Buraya kadar naklettiğimiz
malumat kütübü fıkhiyyede, tefsir ve hadîs kitablarmda mevcuttur. H. Basri
Çantay merhumun «Kur'anı Hakim ve Meali Kerîm» adlı eserin birinci cildinde de
mezkûrdur. ;
Şarap ve diğer içkiler
hakkında Resûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyuruyor:
«Her sarhoş eden şey
şarapdır. Her şarapda haramdır.» Müslim
Ömer (R.A.) den rivayet
olunmuştur. Demiştir ki:
«Şarabın haram kılınması
(hakkındaki âyet) şarap beş şeyden' yapılırken indi: Üzümden, hurmadan, baldan,
buğdaydan ve arpadan. Hamr (şarap): aklı karıştıran her şeydir.»
Buharî, Müslim
Peygamber (S.A.V.) efendimiz
bir hadîsi şerifinde de şöyle buyurmuştur :
«Sizi, çoğu sarhoşluk veren
şeyin azından nehyediyorum (yasaklıyorum).» İBNİ HİBBAN, TAH&VÎ
Diğer bir hadîsi şerifde
şöyle buyrulmuştur :
Çoğu sarhoş eden içkinir
azıda haramdır» AHMED BİN HANBEL
Calibi dikkat bir hadîsi
şerif meali de şöyledir:
«Ümmetimden bir takım
insanlar şarabı mutlaka içecekler, ona (şaraba) isminden başka bir ad (isim)
takacaklar. Tepelerinde çalgılar çalınacak. Allah (C.C.) onları yere batıracak
ve onlardan bir takım maymunlar ve domuzlar yaratacaktır.» BEYHAKI
Diğer bir hadîsi şerif meali:
Şüphesiz ki, Allâhü teâla
şarabı haram kılınca ondan bütün faydaları almıştır.» SALEBİ
Bu hadîsi şerif de beyan
edilen hüküm mucibince şarapla tedâvilenme fâidesizdir.
İLGİLİ FETVALAR:
Şarabdan pişirmekle
damlatılan malum terin katrasımı haramdır, yoksa sarhoşluk vermesimi
haramdır? ELCEVAP...Katrası (damlası) haramdır. BEHÇE, 563
Zeyd, ilâç için bâzı devalar
ve yağlara şarabdan hâsıl olan bir fincan teri karıştırıp hepsini bedenine
sürse, onunla namaz kılmak caiz olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira necis
olan şarap karışığı sürülmüştür).
ABDURRAHİM, C. 1, 5
Şarabdan başka sarhoşluk
verenlerin necisliği ve istimali hakkında geniş malumat birinci cildin
«Necasetler bâbi» adı altında beyan edilmiştir.
Şarabın haramlığmı ve necisliğini beyan eden âyeti
celiyleyi yukarda birinci madde izahatımızda naklettiğimizden tekrara lüzum
yoktur. Dördüncü seferde gelen âyeti celiyleyi inkar olduğundan şarabın
helâlliğim söyleyen, helâllığma inanan ve iddia eden kimseler, kafir olurlar.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Amr'e «sana şarap
haramdır. Bana helâldır« dese, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tecdidi îman ve
nikâh (lâzım olur). ABDURRAHİM, C. 1, 89
Zeyd, şarabdan hâsıl olan
ter,için «helâldir» dese, Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?
ELCEVAP... Tecdidi îman ve
nikâh (lâzım olur). ABDURRAHİM, C. 1, 89
Bir kimse, helâli haram veya
haramı helâl îtikad etse, tekfir olunur.
KEZA BEZÂZİYE
İLGİLİ FETVALAR:
Bir köy halkından Müslüman
Zeyd, Bağlarında hâsıl olan üzümünü sıkıp şarap edip satsa, Zeyd'e ne lâzım
olur? ELCEVAP... Şiddetle tâzir olunup Zecr ve men olunur.
ABDURRAHİM, C. 1, 114
Müslüman Zeyd, evine şarap
götürüp isteyenlere evinde şarap satar olsa, böyle ettiği için Zeyd'e ne lâzım
olur? ELCEVAP... Tâzirle zecr ve men olunur. ABDURRAHİM, C. 1, 114
İLGİLİ FETVA:
Hurma şırası veya bal şırası
veya arpa şırası veya bunların emsalinden yapılıp sarhoşluk veren şarabdan
başka şerbetlerin sarhoşluk vermi-yecek mikdarı, telehhî
(zevklenmek) kasdı olmadan içilmesi helâldir, yoksa az
ve çoğu (yâni, az ve çoğunu içmek) haram mıdır? ELCEVAP.., Azı ve çoğu haramdır.
BEHÇE, 563
İLGİLİ FETVA:
Zimmî (gayri müslim) olan
Zeyd, şerefi îslâmla müşerref olduğunda elinde bulunan şarabı sirke ettikten
sonra yemek ve satmak helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 549
Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz. bir hadîsi şerif de
şöyle buyurmuştur :
«Şüphesiz ki, Allah (C.C.)
sizin şifanızı size haram kıldığı şeylerde halk etmemiştir.» BEYHAKÎ, İBNİ
HİBBAN
Hadîsi şerif şarabla
tedavilenmenin haram olduğuna delildir. Çünkü ondan bir şifa olmayınca içmesini
helâl kılacak, Yâni haramlığı kaldıracak bir tarafı yok demektir.
Şâfiîlerle Hanefilerin
mezhebi budur. Ancak haramla tedavilenmede şifa olduğu bilinir ve başka ilâç da
bulunmazsa, Hanefîlere göre haram ile tedavi caiz olur.
Vâili Hadramîden rivayet
olunduğuna göre Târik bin Süveyd (R.A.) Peygamber (S.A.V.) e ilâç için şarap
yapmanın hükmünü sormuş.
Resûlüllah (S.A.V.)
buyurmuşlardır :
«Hiç şüphe yok ki, o deva
değil, derttir.» MÜSLİM, EBÛ DÂVUD
Zarurî haller de ise,
zarureti gidermek için şarabdan bir kaç yudum
içmek caizdir.
Nitekim yukarda «Müteferrik
Mes'eleler» faslında beyan etmiştik ki, boğazda kalan lokmanın izâlesi ve
susuzluk sıkıntısının giderilmesi için bir kaç yudum içmenin cevazım Fetâvayı
Bezaziyeden nakletmiştik.
KEZA DÜRKÜ MÜNTEKA, C. 2, 555
Aynı sahifede Dâmad'da da bu hüküm beyan edilmiştir.
İLGİLİ FETVA:
Müslüman doktor olan Zeyd,
hasta Hind'e «senin hastalığına deva için ancak adam sütü içmekle olur» dese,
Hind çocuk emdiren Zeyneb'in sütünü içmekle tedavi etmek caiz olur mu?
ELCEVAP... Olur. (Zira zaruretler haramları mubah kılar),
FEYZİYE, 496
İLGİLİ FETVALAR:
Bal ya zeytin yağı veya diğer
yemeklerden biri necis olsa o bal ve yağ ve taamı eti yenen hayvana yedirmek
caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira haram olan şey helâl olanlara yedirilmez).
BEHÇE, 553
Zeydin keçileri uyuz olup
Zeyd'e «şarap içirmek ilâçdır» demeleriy-le Zeyd keçilerine şarap içirip sonra o
keçiler bir kaç gün otluk yiyip (otlukta yayılıp) asla şarap içmese, sonra
keçileri boğazlasa onların etlerini yemekde beis var mıdır? ELCEVAP... Yoktur.
(Zira otlukda yayılmakla temizlenmiştir).
BEHÇE, 549
İÇMEKLE İLGİLİ FETVALAR:
Hâla İslâm beldelerinde
Müslümanlar arasında istimali şuyû kahvenin içimi helâl mıdır, haram mıdır?
ELCEVAP... Helâldir.
. BEHÇE," 562
Haşiş nevilerinden gonca
demekle mâruf olup insanlar arasında istimali şuyû bulan şeyin yenmesi ve
içilmesi helâl mıdır yoksa haraı|n mıdır? ELCEVAP... Haramdır.
Bu surette o goncayı istimal
edenlere şer'an ne lâzım olur? ELCEVAP... İstîmâl edenlerin bazısını öldürüp ve
bazısının aklını izâle edip ve daha nice kötülüklere sevk etmekle istimal
edenleri şiddetli tâ-zir ile zecr ve men olunup sattıkları şeyi yakmak gerekdir.
Bu surette «o goncanın
istimali helâldir» deyip «yiyip ve içenlere gâib olan işler keşf
olunur» diyerek cahilleri ıdlat (sapdirıp) ve o şeyin, istîmalına teşvik ve
terğib eden şahsın işi yetgi sahibinin emri ile katli (Öldürülmesi) meşru mıdır?
ELCEVAP... Meşrudur. Öldürülmesinde büyük ecir vardır. BEHÇE, 5G2
Penç, Haşiş ve afyon yemek
helâl mıdır, yoksa haram mıdır? ELCEVAP... Haramdır.
Bu surette mezkûr şeylerden
birini yiyenlere ne lâzım olur? ELCEVAP... Şiddetli tâzir (lâzım olur).
Bu surette Haşişi ekip
satanlara ne lâzım olur? ELCEVAP... Tazirle zecr ve men etmek lâzım olur. BEHÇE,
563
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/201-209.
Avın, lügat ve şeriat tarifleri metinde mezkûrdur.
Binâen aleyh avın helâl olabilmesi için, sebep ve şartlanda yine metinde uzun
uzun îzah edilecektir.
Yalnız mübahlığmı veya haram
yönlerini nâtik bir kaç şer'i delil ar-zedelim.
Avın mübahlığmı nâtık âyeti
celiyle meali şöyledir:
«İhramdan çıktıkdan sonra da
avlana bilirsin.» Mâİde
Sûresi, 2.
Bu âyeti kerimenin izahında
Kâdî Iyaz (R.A.) der ki:
«Kazanç için; yemek için
lüzum ve ihtiyaca göre, av avlamak mübandır. Ancak eğlence olarak avlanmak
hususunda ihtilâf edilmiştir. İmâmı Mâlik (R.A.) mekruhtur, demiştir.»
TECRİD TER.: C, 12, 9
Hanefî ulemâsına göre ise,
avcılığı: et ihtiyacı için değil de zevk ve keyf için yapmak veya onu san'at
hâline getirmek mekruhdur.
Avın mubah ve helâl
olabilmesi için bulunması gereken şartlar şunlardır:
1- Avcıda aranan şartlar:
Hayvan kesmeğe ehil olma, köpeği avın peşinden salmak, köpeği salarken kesdiği
yenmeyen birisi ile ortak olmamak, kasden besmeleyi terk etmemek ve köpeği avın
peşinden salmakla avı tutmanın arasında başka bir işle meşgul olmamaktır.
2- Köpekde aranan şartlar: Av
kovmayı öğrenmiş olmak, avı usûlü ile kovmak, avı tutarken avcılığı helâl
olmayan biri ile ortaklaşmamak, avı yaralayarak öldürmek ve tuttuğu avdan
yememektir.
3 - Avda aranan şartlar:
Haşerattan olmaması, balıkdan başka bir su hayvanı olmaması, kendini; ya
kanatlariyle yahut ayaklariyle koruyan hayvanlardan olması, yiyeceğini azı
dişleriyle yahut pençeleriyle temin eden yırtıcılardan veya yırtıcı kuşlardan
olmaması ve bıçak yetişinceye kadar aldığı yaradan avın ölmemesidir.
Bu şartların açıklayıcı îzah
ve misalli hükümleri ilerde metinde gelecektir.
Av avlamakla ilgili diğer bir
âyeti celiyle meali:
«Ey îman edenler! Aliah
kendisinden gizlide korkanları aşikar etmek için her halde sîzi av nev'inden
küçük bir şey ile imtihan edecek. Bir av bolluğu ki: siz avı ellerinizle
mızraklarınızla yakalaya bileceksiniz. Bu imtihandan sonra her kim hududu
tecâvüz eder (de avlar) sa, artık ona çok ızdırab veren bir azab mukarrerdir.»
Mâide Sûresi,
Diğer bir âyeti celiyle
meali:
«Ey îman edenler! bütün
akidleri (vermiş olduğunuz sözleri) yerine getiriniz. Size: (aşağıda)
okunacaklar müstesna olmak üzere ve siz ih-ramh iken avı helâl kılmamanız şartı
ile En'am behîmeleri (ki, deve, sığır ve davarlar) helâl kılındı (bunları
yiyebilirsiniz).» Mâide Sûresi,
Sünnetten de bir kaç delil
arzedelim.
Adiy bin Hatim (R.A.) den
rivayet olunduğuna göre, şöyle demiştir:
«Ben bir kere peygamber
(S.A.V.) e mîraz (demirsiz ok) avı j(nra hükmü) nü sordum.
—Rasûlüllah (S.A.V.) de:
— Okun sivri tarafı dokunan
avı ye! okun enli tarafı dokunan avı yeme! Çünkü okun enli tarafiyle vurulan
av, sopa ile vurulmuştur (haramdır), buyurdu.
— Resûlüllaha
(S.A.V.) köpeğin avının hükmünü de sordum^ Resû-lüllah (S.A.V.) şöyle cevab
verdi:
— Köpeğin senin için
tuttuğu (ve muhâfzaa ettiği) avı ye! Çünkü köpeğin avı
yakalayıp tutması şer'î kesimdir. Eğer köpeğin avı yaralaıyp Öldürmüş İse, ve»
kendi köpeğinin veya köpeklerinin yanında başka bir köpekde
bulursan, ve bu cihetle yabancı köpeğin kendi köpeğin ile birlikte avı
yakalayıp Öldürmüş olmasından endişelenirsen, bu halde o avı yeme! Çünkü sen
ava salıverirken çektiğin besmele kendi köpeğine âiddir. Başka köpek için
değildir.» TECRİD TERCEMESİ, Cf. 12, 8
Bu hüküm âyeti celiylede şöyle beyan edilmiştir :
«Kendilerine hangi şeyin
helâl edildiğini sana sorarlar deki: ! Bütün iyi ve temiz (nimetler) size helâl
edilmiştir. Allahm size öğrettiğinden öğretip (terbiye ederek) yetiştirdiğiniz
avcı hayvanların siz.e tutuverdik-lerinden de yeyin ve üzerine besmele çekin.
AUahdan korkun. Çünkü Allah (C.Ç.) hesabı pek çabuk görendir.» Mâide Sûresi, 4.
Bir hadîsi şerif meali arz
edelim.
— Ebû SâlebetÜl Huşenî (R.A.)
den şöyle rivayet olunmuştur.
— Müşârün ileyh
demiştir ki: ben bijr kere Resûlüllah (S.A.V.) e.
— Yâ nebiyyelîah biz ehli
kitab bir kavmin diyarında (Samda) bu-Iunnyonız. Biz Müslümanlar, bunların
kablarım kullanıp içinde yemek yiyebilir miyiz? yine böyle yâ nebiyyelîah! biz
bir av sahasında bulunuyoruz, yayımızla, okumuzla ve tâlim olunmamış, olunmuş
av köpeğimizle av avlaya bilir miyiz? Bizim için iyi ye doğru nedir? diye sordum
Resûlüllah (S.A.V.) de şöyle cevab verdi:
«Ehli kitab (bir semavî
kitaba inanan kimselerin) çanak ve kabları-na dâir suâlinin cevabı şöyledir:
— Eğesr siz ehli
kitabın kablarındah başka yemek kabı bulursanız! onların kafalarından yemeyiniz!
Eğer onların kabından başka bulamazsanız ehli kitabın kabını yıkayıb onun
içinde yersiniz!
— (Av meselesine
gelince) Ey Ebu Salebe! yayınla, okunla Allah (C.C.) adım
anarak (besmele çekerek) avlarsan onu ye! Allah (C.C.) adım anarak (besmele
çekerek) tâlim olunmuş köpeğinle avlandığın avın etinide yel Tâlim olunmamış
köpeğinle avladığındaki avı (diri iken) yetişip boğazlarsan onuda ye!
TECRİD TER.: C 12, 12
İLGİLİ FETVALAR:
Avcı Zeyd'in, tüfekle,
kurşunla veya çamurdan yapılmış bir şeyle avladığı kuş (a yetişip kesme imkânı
var iken) kesmeden ölse, yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEY.M,
315
Avcı Zeyd, yenmesi helâl olan
ava, besmele ile tüfek atıp avı vurup ve yaralayıp düşürdükten sonra Zeyd
varıncaya kadar av o yaradan helak olmakla kesmese, tüfeğin saçmasının
yarasından öldüğü taayyün edince yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP . Olur.
ALİ EFENDİ; C. 2, 246
Kılıç ve morna balıkları
avlandığında sudan çıkarılmadan başlarına tokmakla şiddetli bir vurup ve su
İçinde ölseler şer'an yenmeleri helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. (Zira bir âfetle
ölmüştür) BEHÇE, 559
Zeyd, av için deryâye (deniz
ve göle) attığı şebekeye düşüp kurtulmağa kudreti olmayıp şebekede helak olan
balığın yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE; 559
Metindeki hükümlerin dayandığı ilâhî hüküm meali: «
(henüz canı üstünde iken yetişip) kesdikleriniz müstesna olmak üzere - boğulmuş
vurulmuş, yukarıdan yuvarlanmış, susulmuş, canavar yırtmış olup da ölenler,
dikili taşlar üzerinde (onlar adına) boğazlanan (hayvanlar), fal oklariyle
kısmet (ve hüküm) aramanız üzerinize haram kılınmıştır.»
Mâide Sûresi, 3.
İLGİLİ FETVA:
Zeyd'in kovanından çıkan oğul
arısı, Amr'in evine konduğunda Amr tutsa, hemen Zeyd o arıyı almak istediğinde
Amr Zeyd'in kovanından çık-dığını kabul ederken sâde «ben tuttum» deyib
vermemeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 560
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 213-222.
Lügatta Rehin: karşılık, kefil, hapsetmek ve bir hakka
karşılık bir şeyi ala koymaktır.
Şer'î istılahda rehin :
metinde de geleceği üzere, bir malı istifası (te1-min edilmesi)
mümkün olan bir hak karşılığında hapsedilmiş ve durdurulmuş bir şeydir ve o
mala «merhum denildiği gibi «Rehinde» denir. Rehinle ilgili bazı terimlerin
açıklamasını arz edelim.
İrtihan— Rehin almak ve kabul
etmektir.
Râhin= Rehin veren borçlu
Mürtehin= Rehin alan
kimsedir.
Merhuma Rehin verilen maldır.
Âdik= Râhin ve mürtehinin
emniyet edipde Rehini tevdî ve tealim ettikleri kimsedir.
Relinin Ruknü= Râhîn ve
mürtehinin îcab ve kabulü ile rehin i ke-sinleşir. Fakat Rehin teslim
alınmadıkça tamam ve lâzım olmaz. Binâen aleyh Râhin (Rehin veren kimse) teslim
etmezden evvel Rehinden tiacp. edebilir.
Rehnin îcab ve kabûlü= Rehin
veren kimsenin «bu şeyi sana borcum mukabilinde Rehin ettim» deyip yahut bu
mealde diğer bir söz söyleyip mürtehin (Rehin alan kimse) de «kabul ettim veya
Râzî oldum» demek gibi rızâya delâlet eder bir söz söylemektir. Ve Rehin
kelimesinin söylenmesi şart değildir.
Meselâ : Biri şu kadar kuruşa
bir şey satın alp satana bir mal veribde «parayı verinceye kadar bunu alıkoy»
dese, o malı rehin etmiş olur.
MİR'ATU MECELLE, 242
Rehnin kesinleşip sahih
olması için bâzı şartlar şöyledir:
a). Râhin ve mürtehinin
akıllı-olması şarttır. Ama baliğ olmasr ^art değildir. Hatta sabiyyi mümeyyizin
rehin vermesi ve alması caizdir, j
b) Merhûnun
(Rehin olan malın) satıla bilen bir şeyden olması şarttır. Binâen aleyh rehin,
pazarlık ve anlaşma zamanında mevcud ve mali mütekavvem ve teslim edilme imkânı
olması lâzımdır.
c) Merhûnun (Rehin
yapılan malın) karşılığı mal sahibinin olması şarttır. Binâen aleyh mal gasb
olunmuş olandan olursa, almak caizdir. [Fakat emânet olan mal için rehin almak
sahih olmaz.
Rehnin cevaz ve meşrûiyyetini nâtık şer'î delil meali:
«Ey müminler! siz, sefer üzerinde olup d a (borcunuzu yazdıracak); kı-tip
bulamazsanız, o zaman (te'mînat merkezi) alınmış rehinlerdir (yar i, Rehin
koymak vardır)» Bakara Sûresi, 2^3.
Diğer bir âyeti celiyle
meali.şöyledir : .
«Her nefis, kazandığı şey
mukabilinde bir rehindir,»'
MÜDDESSÎR SÛRESİ, 38
Resulüllah (S,A.V.) efendimizde bir hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur:
«Binit hayvanı Rehin olunduğu
zaman, nafakası (verilmek şartiyîe) binilir, sağın hayvanı rehin olduğu zaman
(onun) südü de nafakası verilerek içilir, (hulasa) Rehin olunmuş hayvanın
nafakası (ona) binen, (sü-dünü) içen kimse üzerine vâcibdir.»
Buharı
Bu hadîsi şerif ve yukardaki
âyeti celiylelerle ilgili malumat metinde devam edecek ve gelecektir. Ve Rehin
yapılan şeyin kullanılması, Rehin bırakan kimsenin izni ile olabileceğide
ayrıca beyan edilecektir.
Netekim bir hadîsi şerif
meali şöyledir:
«Bir kimsenin hayvanı onun
izni olmaksızın sağılamaz.» Buharî
İLGİLİ FETVALAR:
. Zeyd, mülkü olan evini
borçlu olduğu Amr'e borcu mukabilinde rehin ve teslim ettiğinde altı ay
tamamına kadar te'cilli olarak rehin etse, bu rehin sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
rehinde müddet tâyini fasittir). BEHÇE, 503 Zeyd, mülkü
olan evini borçlu olduğu Amr'e borcu mukabilinde rehin edip lâkin teslim almak
bulunmasa, bu rehin lâzım olur mu?
ELCEVAP,.. Olmaz. (Zira
rehnin tahakkuku için, teslim şarttır).
FEYZİYE, 508
Zeyd, kendinde îcarlı olan
vakıf hamamı borçlu olduğu Amr'e borcu mukabilinde rehin ve teslim etse, bu
rehin sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira vakıf dır). ALİ EFENDİ, C. 2,
273
Zeyd, karısı Hind ile ortak
oldukları evinden kendi hissesine şâmü olan borçlu olduğu Amr'e borcu
mukabilinde Rehin ve hisseyi teslim etse, sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira ortak
olan malın rehin yapılması caiz değildir.)
ALİ EFENDİ, C. 2, 273
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 224-230.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, karısı Hind ile
müştereken mâlik olduğu evinden kendisine âid olan hissesini borçlu olduğu
Amr'e borcu mukabilinde rehin ve hisseyi teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. ALİ EFENDİ, 273
Zeyd, Amr ile müştereken
mâlik olduğu gemiden kendisine ait olan hissesini alacaklısı Bekir'e borcu
mukabilinde rehin ve hisseyi teslim etse sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz, ALİ
EFENDİ, C. 2, 274
Zeyd, Amr »ile müştereken
mâlik olduğu evinden kendi hissesini alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde çehin
koyup teslim etse sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira ortak malın rehin
konması caiz değildir).
İBNİ NÜCEYM, 318
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, araziyi emiriyede
dikilmiş olan mülkü ağaçlarım alacaklısı Amr'e borcu
mukabilinde rehin koyup teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP .. Olmaz. FEYZİYE,
509
Zeyd, araziyi emiriyeden tapu
ile tasarrufunda olan arsayı alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin yapıp
teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİYE, 510
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, hür kızı Hindi
alacaklısı Amr'e şu kadar (belli mikdar) para
mukabilinde rehin edip teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
NETİCE, 565
Zeyd, kölesi Amr'i mutlak
surette müdebber ettikten sonra Zeyd (kölesi) Arar'i alacaklısı Bekir'e borcu
mukabilinde rehin edip teslim etse, sahih olur mu?
ELCEVAP..:. Olmaz.
FEYZİYE, '512
XVI
Zeyd, müdebber olan kölesi
Amr'i alacaklısı Bekir'e borcu mukabilinde rehin edip teslim etse, sahih olur
mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 316
Müdebber kelimesinin îzahı,
ikinci, üçüncü cildlerde ve lügatçede beyan edilmiştir.
REHİNLE İLGİLİ MUHTELİF
FETVALAR
Zeyd, bir metâmı alacaklısı
Amr'e borcu mukabilinde rehin koyup
teslim ettikten sonra Zeyd
Amr'e borcunu verib o metâ-ı taleb ettiğinde Amr «ben bu metâ-ı sana verip
teslim etmişdim» diye dâva edip ve Zeyd inkâr etse, Amr dâvasını isbât edemese
Amr yeminiyle Zeyd'i def etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
İBNİ NÜCEYM, 317
Zeyd'e bir metâmı alacaklısı
Amr'e borcu rrîiıkâbilinde rehin edip teslim ettiğinde «falan
zamana kadar borcu ödeyemezsem metâ-ı satıp parasından alacağı istifade et (al)»
diye Amr'i vekil ettikten sonra Zeyd borcu edâ etmeden Amr'i bu vekâletten
azletmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 317
Zeyd, kıymeti borca müsavi
olan bir zümrüd yüzüğünü alacaklısı Amr'e şu kadar para borcu mukabilinde rehin
edip teslim ettikten sonra Zeyd Amr'i bu meblağ ile o kadar para borçlusu
Bekir'in üzerine ha-, vale edip Amr ve Bekir'den her biri havaleyi kabul
ettikten sonra o yüzük Amr'in elinde zâyî olsa, Zeyd'in Amr'e olan borcu sakıt
olmakla havale bâtıl olduğunda Zeyd bu meblağı Bekir'den almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 318
Zeyd, bir rnetâını (eşyasını)
alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim ettikten sonra Zeyd o
metâı Amr'e mâlüm pahaya Amr'e satıp sonra Zeyd ve Amr alış verişten caysalar
rehin anlaşmasını yenilemeden bu meta eski hâli üzere rehinliğe avdet eder mi?
ELCEVAP... Etmez. İBNİ NÜCEYM, 319
Zeyd, mülkü olan evini
alacaklısı Amr'e rehin edip teslim ettikten sonra Zeyd bu evi ayırmazdan evvel
Amr'in izniyle malum pahaye Be-' kir'e satıp teslim etse, bu alış veriş sahih
olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 320
Zeyd, Amr'den ariyet yoluyla
aldığı şu kadar eşya mukabilinde bir metâı'nı Amr'e rehin edip teslim etse caiz
olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Zeyd o eşyayı
Amr'e def edip teslim etmeden metâı Amr'-den almağa kadir olur mu? ELCEVAP...
Oîur. İBNİ NÜCEYM, 323
Zeyd, bir metâını alacaklısı
Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim ettikten sonra Zeyd
metâı satıp parasından borcunu ödemek için Amr'den talep ettiğinde Amr «borcu
Ödemeden metâını vermem» demeğe kadir olur mu? ELCEVAP.. Olur.
İBNİ NÜCEYM, 323
Zeyd, bir karasığır ineği
alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim ettikten sonra Amr'in
elinde o inekden yavru hâsıl olsa, hemen Zeyd borcu ödeyip ineği aldığında
yavrusunuda almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE, 564
Zeyd, Amr'den ödünç olarak
aldığı şu kadar (belli mikdar) para karşılığında kıymeti borcundan fazla şu
kadar mıskal altın bilezik ile şu kadar miskal altın kuşağını Amr'e rehin edip
teslim ettikten sonra o bilezik ile kuşak Amr'in elinde Amr'in tecâvüz ve
taksiratı olmadan çalınıp zâyî olsa, bu borç sakıt olur mu? ELCEVAP... Olur.
NETİCE, 563
Zeyd, kıymeti borca müsâvî
olan bir metâını alacaklısı Amr'e rehin edip teslim ettikten sonra Amr o metâı
alıp sefer müddeti olan uzak bir başka memlekete gitmek istediğinde Amr şer'an
men olunur mu? ELCEVAP... Olunmaz. NETİCE, 562
Zeyd, karısı Hindin bâzı
eşyasını Hind'in izniyle alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim
etse, Hind borcu ödeyip o eşyayı Zeyd'in huzurunda Amr'den almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur.
NETİCE, 557
Zeyd, Hind'in bâzı eşyasını
Hind'in izni olmadan alacaklısı Amr'e rehin edip teslim etse, Hind izin
vermeyip eşyasını Zeyd'in huzurunda Amr'den almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Oîur.
ALİ EFENDİ, C. 2, 279
Zeyd, mülkü o'an bahçesini
alacaklısı Amr'e rehin edip lâkin teslim ve alınma bulunmasa, bu rehin lâzım
olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
teslim şarttır). ALİ EFENDİ, C. 2, 274
Zeyd, mülkü olan evini
alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip sonra teslim ve
alma bulunmadan bu ev Zeyd'in elinde yansa, Amr bu meblağı Zeyd'den talep
ettiğinde Zeyd «Mücerred ev yanmakla borç sakıt olmuş olur» diyerek vermemeğe
kadir oîur mu? ELCEVAP... Olmaz. FEYZÎYE, 515
Zeyd, küçük oğlu Amr'in bazı
eşyasını alacaklısı Bekir'e borcu mukabilinde rehin edip teslim etse. Amr baliğ
olduğunda borç ödenmeden bu eşyayı Bekir'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 278
Zeyd, mülkü olan evini
alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim ettikten sonra Amr bu evi
Zeyd'in izni olmadan satıp teslim etse, Zeyd (rehin veren kimse), satışa cevaz
vermemekle borcunu Amr'e Ödeyip evi Bekir'den almağa kadir olur" mu? ELCEVAP...
Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 380
Zeyd, Amr'den şu kadar para
ödünç alıp eline aldıktan sonra Zeyd kıymeti borca müsavi şu kadar ipeğini bu
borcu edâ edinceye kadar borcun mukabilinde tut, diyerek Amr'e verip Amr'de
alsa, o ipek emânet olmayıp bu borç mukabilinde rehin olur mu? ELCEVAP... Olur.
Bu surette o ipek-Amr'in
elinde yanıp zâyî olsa, bu borç sakıt olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE,
556
Zeyd, bir vakıf arsada
dikilmiş olan mülkü bağım alacaklısı Amr'e .borcu mukabilinde rehin edip teslim
etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 273
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 233-241.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 243-245.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/248-253.