Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Mülteka El Ebhur Tercemesi

Rehinle İlgili Fasıl :3

Cinayetler Bahsi 3

Kısas Icabeden Ve Etmeyen Katl Babı5

Adam Öldürmenin Aşağısında Kısas Babı7

Kısasın Sükutu İle İlgili Fasıl8

Kısasla İlgili Fasıl8

Katilde Şehâdet Ve Katlin Hâlinin İtibarı Babı9

Diyetler Bahsi 11

Diyetle İlgili Fasıl12

Kısas Ve Diyetle İlgili Fasıl14

Ceninin Diyeti İle İlgili Fasıl15

Yolda Meydana Gelen Şeyin Diyeti Babı16

Yıkılacak Duvarın Tehlikesi İle İlgili Fasıl18

Hayvanın Cinayeti Ve Hayvan Üzerine Cinayet Babı19

Kölenin Cinayeti Ve Onun Üzerine Cinayet Babı21

Kölenin Üzerine Olan Cinayet Faslı22

Müdebber Ve Ümmü Veledin Cinayeti İle İlgili Fasıl23

Kölenin, Çocuğun Ve Müdebberin Gasbı Ve Bu Gasbda Cinayet Babı23

Kasâme (Diyet Yeminleri) Babı 24

Meakıl Bahsi27

Vasiyetler Bahsi 28

Malın Üçte Birinin Vasiyyeti Babı30

Hasta Halde Âzad Babı31

Akrabalara Ve Akrabalardan Başkalarına Vasiyyet Babı33

Hizmetçi, Sakin Olacak Yer Ve Meyve İle Vasiyyet Babı34

Zimmînin Vasîyyeti Babı34

Vasiy Babı35

Vasiyetle İlgili Fasıl36

Hunsa Bahsi36

Müteferrik Meseleler38

Ferâiz Bahsi 42

Kırk   Hal45

Asabalar Hakkında Fasıl52

Hacb Hakkında Fasıl 53

Avl İle İlgili Fasıl 54

Zevılerhamla İlgili Fasıl55

Batanlar Ve Üzerlerine Yıkılanlar Faslı56

Mecüsînin İrsi İle İlgili Fasıl56

Münâsaha İle İlgili Fasıl56

Ferâizin Hisabı Babı57

Tedahul, Temâsül, Tevâfuk Ve Tebâyünle İlgili Fasıl58

Musannifin Mâruzâtı58

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Rehinle İlgili Fasıl :

 

Bir kimse, üzümü sıkıp şırasını çıkarsa ve kıymeti on dirhem olan (bu üzüm suyunu) on dirhem mukabilinde rehin koysa bun­dan sonra o (sıkılan şıra rehin kabul eden kimse yanında) şarap olsa, bu şaraplığından sonra da sirke olsa, halbuki o (sirkenin) kıy­meti de on dirheme müsavi olsa (yani, on dirhem değerinde olsa) yine o (sirke, on dirhem mukabilinde - karşılığında) rehindir. (Kı­yasa göre, rehin batıl idi. Zira şıra şarap olup, malî mutekavim ol­maktan çıkmıştır).

Kıymeti on dirhem değerinde bir koyun, on dirhem karşılığın­da rehin konsa ve koyun ölse, deriside dibağatlansa, ve o (dibâğat-lanan) derisi bir dirheme müsavi (bir dirhem kıymetinde) olsa o deri bir dirhem karşılığında rehindir.

Rehnin neması (rehinden meydana gelen şeyler), rehnin ço­cuğu, yavrusu, yünü ve meyvesi gibileri, rehin bırakana aittir. (Zi­ra kendi mülkünden meydana gelmiştir). Ve o (rehinden meydana gelen .şeyler hangisi olursa) asîı ile (rehin ile) beraber rehindir. Eğer Nema (rehinden meydana gelen şey, rehin kabul eden kimse­nin elinde) helak olsa, bir şeysiz helak olmuş olur. (Yani borçtan birşey eksilmiş olmaz).

Eğer nema baki kalıp, asıl (rehin) helak olsa, aslın (rehnin) hissası ile nema olan şeyi rehinden çıkarılır (yani rehin veren kim­se, nema olan şeyin hıssasmı - kıymetini - borcundan ayırıp düşer). Ve borç, teslim gününde aslın (rehnin) kıymeti üzerine yevmi fi-kakta (rehnin, rehin kabul eden kimseden kurtarıldığı günde) ne­manın kıymeti üzerine taksim olunur. Borçtan asla (rehne) isabet eden şey, borçtan sakıt oldu ve borçtan nemaya isabet eden şey ise, nema o şeyle rehinden çıkarılır.

Rehinde ziyâde sahih (caiz) olur ama Deyn'de (Borçta) ziyâ­de sahih olmaz ve o (rehin) ziyâde mukabilinde (karşılığında) re­hin olmaz. (Meselâ: Bir kimse on dirhem kıymetinde bir elbiseyi on dirhem karşılığında rehin verse, sonra bir elbise daha getirip, bu elbisede evvelki elbise ile beraber rehin olsun dese, caizdir. Ama evvelâ beşyüz dirhem ödünç alıp, rehin koysa, sonrada «beşyüz da­ha Ödünç verde rehnimiz bir dirhem istikraz karşılığında rehin olsun» dese (İmamı Âzam ve İmamı Muhammed R.A.'e göre caiz de­ğildir). İmamı Ebû Yusuf (R.A.) için muhalefet vardır.

Bir kimse, bin dirheme muâdil (bin dirhem değerinde bir kö­leyi bin dirhem karşılığında rehin koysa, bundan sonra rehin koy­duğu birinci kölenin yerine yine bin dirheme muâdil bir köle ev­velkinin yerine rehin diye verse, bu takdirde evvelki köle, rehin verene teslim edilinceye kadar yine rehindir. Ve rehin kabul eden kimse, ikinci köleyi birinci köle yerine rehin edinceye kadar (ikin­ci kölede) emindir.

Eğer rehin kabul eden (alacaklı), rehin veren (borçluyu) bor­cundan ibra etse (borcundan vaz geçse) ve borçluda ibrayı kabul etse, rehinde, alacaklı elinde helak olsa, (istihsanen) bir şey ol­maksızın helak olur, (zira emanettir.)

Eğer rehin kabul eden (alacaklı) alacağını alsa ve alacağın­dan bir kısmını rehin veren (borçlu) dan alsa veya rehin koyan­dan başka bir kimseden alsa veya o deyn ile (alacak ile) muayyen ve müşahhas olan bir şey satın alsa veya (borçtan) bir şey üzerine sulh olsa veya başkasına o borcu havale etse (bu zikredilen dört şeyden sonra) rehni rehin bırakana vermezden evvel rehin helak olsa, rehin deyn'i ile (alacak ile) helak olmuş olur. Ve rehin ka­bul eden (alacaklı) alacağı mukabilinde aldığı şeyi, kendisine tes­lim eden kimseye gerisin geri verir. Ve havale dahi bâtıl olur.

Rehin veren ve alan Ademi Deyn üzerine (borcun olmadığı­na) muvafakat etseler, sonrada rehin (rehin kabul edenin elinde) helak olsa, yukarıda geçen mes'ele gibi yine deyn ile (alacakla) helak olur. [1]

 

Cinayetler Bahsi [2]             

 

Kati (öldürmek, beş çeşittir) :                              

1 - Ya amden (kasden) öldürmektir. Katli amdde (kasten öldürmek ise, insan azalarını parçalayıcı olan şey ile o nefsi darbe (öldürmeye) kasdetmektir. O eczayı parçalayıcı şey, yâ kılandan olan veya ağaçtan veya taşdan yapılmış kesici âletle olan, veya ka­mış kabığından veyahutta ateş ile yakmakla olandır. (Zira amd, kasıttır. Kasıt ise, kalb ile olan bir fiildir. Buna delil ise, Kati âleti­ni kullanmaktır. Böyle olunca da İmamı Âzam R.A.'e göre öldür­meye kasdedici olur).

İmâmeyne göre ise, gâliben (çok zaman) Öldürecek şeyle vur­maya kasdetmektir. (Hatta eğer büyük taş veya büyük ağaç ile vursa, İmamı Âzam R.A.'e göre ise kasd olmaz. Ama İmâmeyne göre kasden yapılmıştır).

Katlin (öldürmenin) mucibi (cezası), günahkârlık [3] ve (Dün­yada) tayin olunmuş olan kısastır [4]. Meğer ki affolunsun (yâni, ölünün velisi affetsin veya bir şeyle sulh olsun) Üasden öldürme­de keffâret yoktur. (Gerek kasden Öldürüp kısas vâcib olsun, ge­rekse kıssas vâcib olmasın).                                                  

2- Veya kati (öldürmek) Şibhiamd olur (kasden öldürme­ye benzeyen kati olur). Şibhi amd (kasden öldürmeye benzeyen öl­dürme) ise, kâtil'in katli, amidde zikrolunan (silâh ve benzeri şey­lerden) başkası, (asa ve değnek gibi şeyler) ile kasden vurup, öl-dürmesidir.

Şibhi amd olan katlin (kasten öldürmeye benzeyen öldürme­nin) mucibi, (cezası şer'an haram kılman şeye kasdettiği için) gü­nah ve keffârettir. Kasden öldürmeye benzeyen kati de, katilin ya­kınlarına ağır diyet lâzımdır. Kısas (ise burada) yoktur.

Şibhiamd nefisten başkasında (yâni azalarda) amd (kast)dir. (Meselâ: Bir kimse, yaralayan aletten başkası ile bir azayı telef et­se, kısas vâcibtir. Nefisten aşağı olanda şibhi amd yoktur).   

3 - Veya kati (Öldürmek) hataen (yanlışlıkla) olur. Yanlışlıkla öldürmek iki çeşittir.

a) Kastte yanlışlık: Bir şahsı av hayvanı sanarak veya har­bî (yabancı kâfir) sanarak (okunu veya başka şeyini) atıp, öldürdükten sonra masum (kam haram olan) insan olduğunu görmesin (de ki gibi olan katildir. Okunu veya silâhını atan kimsenin hata­sı, atma fiilinde değildir. Ancak kasten niyyetindedir).

b)    Fiilde yanlışlıktır kr; o da hedefine attığında bir insana isabet etmesi (gibi) dir. (Meselâ: Bir nişan dikip ona atmakla, ada­ma rast gelmek gibi. Bunda hata fiildedir).

4 - Veya kati, yanlışın yerine câri olan kati (Öldürmek) olur ki, o da, uyuyan bir kimsenin başka birisinin üzerine düşüp öldür­mesi gibidir.

5 - Veyahutta kati, bir sebeple öldürmektir ki, o da mülkün­de değilde, başka birinin mülkünde sahibinin izni olmadan kuyu kazmakla veya taş dikmek gibi şeyler işleyip, bu sebeple ölen insa-nm hareketi (gibi)  dir.

Bir sebeple öldürmenin mucibi (cezası), yakınlarına diyetin tereddüp etmesidir. Keffaret yoktur.

Katlin (öldürmenin) çeşitlerinin tamamında (katilin, maktu­lün) mâline vâris olmaktan mahrumiyetini mûcibtir (icabettir). Ancak sebeple Öldürenin vâris olmasının mahrumiyetini icabettir-nıez. [5]

 

Kısas Icabeden Ve Etmeyen Katl Babı

 

Ebediyyen kanı mahfuz olan kimseyi, amden (kasden) katle­den (öldüren katile) kısas vâcib olur [6]

Hür olan katil, hür mukabilinde (karşılığında) ve köle muka­bilinde (kısas yapılarak) öldürülür (Şafi'îye göre, hür kimse köle karşılığında Öldürülmez). Müslüman (katil de) zimmî karşılı­ğında öldürülür. (Şafi'iye göre ise, öldürülmez).

Müslüman ve simmî, müste'min (mülteci) karşılığında öldü­rülmezler. (Zira mülteci ebediyyen kanı mahfuz olan değildir). Beiki mülteci kendi misli (kendisi gibi mülteci) karşılığında öldü­rülür. (Zira aralamada müsavat vardır).

Erkek (katil), kadın karşılığında, akıllı kimse, mecnun (deli) karşılığında, baliğ olan kimse, baliğ olmayan (küçük) karşılığında vücûtu sıhhatli olan kimse, (âma - topal vesair gibi) âzası noksan olan kimse karşılığında ve etrafı (azası) kâmil olan, âzası noksan olan kimse karşıhğmde öldürülür [7]

Feri (sülâleden küçük erkek olsun, kadın olsun) aslını öldür­mekle öldürülür, ne kadar aşağı ise de (Meselâ: oğlu babasını öidürdüğünde oğlu bahasına mukabil öldürülür) [8] Ama asıl. fer'i mukabilinde öldürülmez. (Meselâ: Baba oğlunu öldürdüğünde, oğ­lu mukabilinde öldürülmez). Belki katilin mâlinden üç sene zar­fında ödemek suretiyle vâcib olur. (İmamı Şafiî R.A.'e göre, der­hal diyeti eda eder).

Efendi, kölesini, müdebber kıldığı kölesini ve kendisiyle kita­bet yaptığı kölesini, öz evladının kölesini öldürmekle ve müşterek olan kölesini Öldürmekle öldürülmez.

Bîr kimse (oğul), babasının kısasına vâris olsa, (babadan) ki» sas sakıt olur düşer. Meselâ: Baba oğlunun anasını veya oğlunun kardeşini öldürse, baha kısas olunmazdan öncede kadın - oğlanın annesi Ölse, babadan kısas sakıt olur. Zira oğlu vâris olmuştur).

Baba (oğlunu Öldürdüğünde) yanında yardımcısı olan kimse­ye, efendiye kölesini öldürmekte yardımcı olan kimseye, hataen öl­dürenin arkadaşına, sabi ve mecnunun (adam öldürmekte beraber olan) arkadaşının üzerine kısas yoktur ve katli ile kısas vâcib ol­mayan kimselerin (cümlesine) yardımcı olanlarada kısas yoktur.

Eğer rehin bırakılan köle öldürülse, rehin verenle rehin kabul eden kimseler bir araya gelmedikçe katili kısas olunmaz.         

Eğer bedeli kitabete ayrılan köle, kitabet parasını vermişken Öldürülse, halbuki bedeli kitabete ayrılan kölenin efendisi ile vâri­si olsa, katili için kısas yoktur. Eğer (efendisine borcunu) ödeme­den öldürülmüşse, efendisi (gerek vâris olsun, gerekse olmasın) katili kısas ettirir.

Eğer (öldürülen mükâtep) köle (efendisine olan kitabet) bor­cunu Ödedikten sonra öldürülüp efendisinden başka vâriside olma­sa, yine (İmamı Âzam ve İmamı Ebû Yusuf R.A.'e göre) efendisi (katilini) kısas ettirir. İmamı Muhammed için muhalefet vardır. (Yâni, onun indinde kısas yoktur).

Kısas, ancak kılıç (silâh)Ia yapılır. (Adam gerek kılıç - silâhla Öldürülsün, gerekse başka şeyle öldürülsün müsavidir).

Matuhun (kendisine bunama gelen kimsenin) babası için bu-nayan kimsenin elini (kasden) kesen kimseyi ve bunayan kimse­nin yakînini (vârisini) öldüren kimseyi kısas ettirmek hakkı var­dır. Ve bir şeyle sulh olmak hakkı vardır. Ama affetmeye selâhi-yeti yoktur. (İvazsız - karşılıksız bunayan kimsenin hakkını iptal ettiği için) Sabî (küçük çocuk zikrolunan şeylerin hepsinde) ma­tuh (bunamış kimse) gibidir. Hâkim (babanın yokluğunda) baba gibidir. Sahih olan da budur. Vâside (babanın yoğluğunda bütün işlerde) baba gibidir. Ancak (vâsi çocuk için) nefiste kısas yaptı­ramaz.

Bir kimse öldürülse ve (öldürülen kimsenin) küçük ve büyük evliyası (vârisleri) olsa, (öldürülenin) büyük vârisi için, (İmamı Âzam R.A.'e göre küçük vâris) büyümezden evvel katili kısas et­tirmek hakkı vardır, İmâmeyn için muhalefet vardır.

Eğer büyük velînin (vârisin) biri kaybolsa, Ulemanın İcmâ'ı üzere (kaybolan vârisin) gelmesi beklenir.

Bir kimse (masum bir şahsı kasden) bel demiri ile Öldürür de yaralarsa (katil) kısas olunur. Eğer (öldürmek adamın) arkasın­dan veya asâ ile olursa katil kısas olunmaz. (İmamı Âzam R.A.'e göre) diyet lâzım gelir. İmameyne göre ise, kısas olunur. (O da İma­mı Âzam R.A.'den bir rivayetti) [9]

Bütün müsakkâle (insanın kudreti yetmiyecek olan bütün ağır şeylerde), tağrik (suya batırma) ve hanikta (boğazını sıkıp, öldür­mede) olan hilaf, yukarıda geçen hilaf gibidir. (Meselâ: Müsek-kal - ağır bir şey ile öldürse, suya batırsa ve boğsa, İmamı Âzam R.A.'a göre katil kısas olunmaz. İmameyne göre ise, kısas olunur).

Eğer (katil, yukarıda üç şekil Öldürmeyi) bir kaç defa yapsa, icmâ'en (katil) nanik ile (boğazını sıkmak suretiyle) öldürülür. (Hâkim olan kimse bu şekil cinayeti işleyen adamı siyâseten öldü­rür).

Kamçı ile ardı - ardısıra döverek öldürmede kısas yoktur. (Me­selâ: bir kimseyi kamçı ile öldürünceye kadar vursa, kısas olunmaz. Diyet verir).

Bir kimse yaralansa, tâ Ölünceye kadar yatakdan kalkamasa, (kendisini) yarahyan kimse kısas olunur. (Zira sebebi mevcuttur).

Müslüman ve kâfirlerden iki saf insan birbirleriyle karşılaş-sa ve bir Müslüman (karşıdaki diğer) bîr Müslümanı harbî zanne­derek öldürse, katiline diyet ve keffâret lâzım, kısas lâzım değil­dir. (Zira hatânın bir nev'idir).

Bir kimse, kendi fîli, Zeyd'in (adamın) fîli, yılan ve aslanın fîli ile ölse, Zeyd'e diyetin üçte biri (1/3'ü) lâzım gelir. (Meselâ: Bir adam evvela kendi başını yarsa, sonra Zeyd o adamı yaralasa, sonra yılan soksa daha sonra da aslan yaralasa, Zeyd'e diyetin üçte biri lâzımdır).

Bir kimse, Müslümanlara kılıç çekse (kılıcı kınından çıkarıp müslümanlara sallasa) o kimsenin katli (öldürülmesi) vâcib olur[10]

Bir kimse, diğer kimse üzerine ,şehirde veya şehirden başka yerde veya gündüzde silâh çekip hücum etse veya şehirde gecele­yin üzerine hücum etse veya şehirden haşka yerde gündüz deynek ile üzerine hücum etse de (üzerine silâh ve değnek ile) hücum edi­len kimsede3 hücum edeni öldürse, bir şey lâzım gelmez.

Metâını (mal veya eşyasını) geceleyin çalıp, (eşyayı) yerindeh çıkaran (hırsızı), eğer çaldığı şeyi Öldürmekten haşka şeyle geri al­mak mümkün olmadığmdan dolayı (hırsızı kasden) Öldürse öldüren kimseye de bîr şey lâzım gelmez, (Yalnız hırsızın çaldığı eşyayı, öldürmekten başka çârelerle almak mümkün ise, hırsızın katli - öl­dürülmesi men edilmiştir).

Şehre gündüzün asâ ile hücum eden kimseyi öldüren veya (baş­kasına) kılıç sallayıp vuran (fakat) öldürmeyip (geri) donen kim­seyi öldüren kimseye kısas vâcib olur. (Meselâ: Bir adam bir kim­senin üzerine şehirde gündüzün değnek ile hücum etse veya kılıç çekip vursa velâkin Öldürmeyip dönse gitse, bundan sonra da ya­ralanan kimse kalkıp, kendisini yaralayan kimsenin arkasından eri­şip - öldürse, katile kısas vâcib olur. Zira birinci şahıs vurup - yaralayarak geri çekilmekle ismet avdet etmiş - yâni Ölüme müstehak değildir. Bundan sonra ikinci yaralı adam birinci yarahyan adamı öldürmekle, masum olan şahsı öldürmüş olur. Böyle olunca da kı­sas vâcib olur).

Eğer mecnun (deli) veya sabî (küçük çocuk), başka bir kim­seye kılıç sallasa o (adam da kasten) o mecnun veya sabiyi öldür­se, katile kendi malından diyet lâzımdır. (Zira mazlum olan nef­si = insanı - Öldürmüştür. Ancak kısas vâcib olmaz. Üzerine gelen şerri def etmekliğin mubahliğı mevcut olduğu için diyet lâzım ge­lir).

Eğer bîr kimse kendisine saldıran Deveyi öldürse, kıymetini tazmin eder. (Zira dâbbenin - hayvanın fiili muteber değildir). [11]

 

Adam Öldürmenin Aşağısında Kısas Babı

 

Nefsin (şahsın) dününde (adam öldürmenin aşağısında) olan kısas, kendisine mümâseleti (misliyyeti benzerinin muhafazası) mümkün olup, (azayı kesmek) kasden olduğu zaman (başkasının elini kesen kimsenin eli) mafsaldan (kesilmek suretiyle) kısas olu­nur. Eli kesen kimse, eli kesilenden büyük ise de (mafsaldan kes­miş ise, onu da mafsaldan kesmek suretiyle kısas ederler. Zira mis­lini hıfzetmek mümkündür. Ama bileğini yarısından kesmiş olsa, kısas olunmaz. Zira mislini hıfzetmek mümkün değildir).

Ayakta böylecedir. (Fakat inciğin yarısında oîsa kısas olmaz. Zira mislini hıfzetmek mümkün değildir).

Burnunun yumuşağını (kasden kesse) kesen kimse kısas olu­nur. (Eğer burun kemiğini kesse kısas oîunmas. Zira mislini hıf­zetmek mümkün değildir). Kulak kesmekte dahi kısas olunur. Gözde de kısas olunur. Eğer ziyası gidip göz yerinde durursa.

Eğer göz yerinden çıkarılsa, kssas olunmaz. Bu takdirde (câ-ninin) yüzüne ıslak pamuk konim. (Yüzünü ve diğer gözünü muha-îa/a için) tâ ziyası gidinceye kadar gözüne ayna tutulur. (Eğer bir göz ise, diğer gözü bağlanıp, üzerine pamuk konur),

Mümaseleye (benzerine) riâyet olunan baş yarığının hepsinde kısas vaciptir, mûdıha (kemik meydana çıkan baş yarığı) gibi.

Dişten başka hiç bir kemikte kısas yoktur (eğer adamm dişi­ni) sokmüşse (söken kfitişeninde) dişi sökülür ve eğer adamın di­şi kırıldı ise (kıranın dişide) eğe ile sürtülerek (beraber oluncaya kadar) eğelenir.

Erkek, kadın, hür, köîe ve iki kölenin taraflarında (ayaların­da) kısas yoktur. (Meselâ; Bir erkek, bir kadının âzasından bir ye­rini kesse veya kadm erkeğin bir yerini kesse veya hür bir kimse bir kölenin veya bir köîe hür bxr adamm âzasından bir yerini kesse, kısas olunmaz. Zira etraf -'azalar, emval - mallar hükmündedirler. Kıymette tefâvütü - yok olma şekli vardır. Ve benzeri mümkün de­ğildir.

Adamm elini bileğinin yarısından kesmekte ve iyileşen (iyi­leşmesi umulan) bir derin yara açmada kısas yoktur. (Zira derin yarada benzerini muhafaza mümkün değildir).

Lisan (Dil) ve Zekerde dâhi kısas yoktur. Ancak haşefe (zeke­rin sünnet yeri, başı) kesilmişse (kısas lâzımdır. Zira sünnet yerin­den kesilince benzeri muhafazaya mümkündür). .

Müslüman ve zimmînin tarafı (vücudunun etrafı) beraberdir. (Zira diyette aralarında kısas câridir).

Cinayete uğrayan kimse, kısas ile diyet almak arasında mu­hayyer kılındı, velevki cinayeti işleyenin eli çolak veya parmakları noksan olsun. (Meselâ: Bir kimsenin eli çolak olup, veya parmak­ları noksan olsa ve sağlam bir eli kesse eli kesilen kimse muhayyer­dir. İsterse kısas eder. İsterse diyetini alır. Zira kamilen istifâde mümkün değildir). Veya (velevki) başı yaran kimsenin başı kü­çük veya büyük olsa ve yara haşin yan tarafını kaplasa, halbuki ya­ra, başı yarılan kimsenin kafasını (küçük olmakla) kaplamış olsa (hak üzere temin etmek mümkün olmamakla muhayyer olur, di­lerse kısas eder, dilerse diyetini alır).  [12]                                     

 

Kısasın Sükutu İle İlgili Fasıl

 

Katilin ölümü ile (maktulü) velîlerinin affetmesi ile velîlerin mal üzerine sulh olmasiyle kısas sakıt olur (düşer), eğer mal az ol-sada ve (sulh olunan mal) peşinen ödenmesi vacip olur (her ne ka­dar peşin ve vadeli diye zikrolunmamış ise de), velîlerin bazısının affetmesi ile kısas sakıt olur. Ve vereseden baki kalan kimsenin di­yetten hıssası katilin mâlinden verilmek üzere üç sene zarfında (va­deli) dir (peşin değildir). Sahih olanda budur. Ve denildi ki diyet (katilin) âkilesi (baba tarafından akrabası) üzerine lâzımdır.

Hür bir kimse ile bir köle berâberleşerek bir şahsı öldürseler, hür ve kölenin efendisi bir adama bu ikisinin kanından bir dirheme sulh yapmayı emretse (vazifelendirse) ve o (adam da)J al ilh yapsa o (verilecek olan bin dirhem) yarı yarıyadır (yansı hjürün üzerine ve yarısı da kölenin efendisi üzerine lâzımdır).     

Bir cemaat, bir adam mukabilinde (karşılığında) öldürülür. (Kıyasen öldürülmez, çünkü müsavat bulunmamış olur ve lâkin sahabenin icmâ'ı vâki olmakla o kıyas terk olunmuştur. Rivayet olunmuştur-ki, san'â ahâlisinden yedi kişi bir adamı öldürdüler, Hz. Ömer R.A. yedisini de öldürdü «san'â ehlinin hepsi adam öl­dürmede içtima etseler = toplansalar hepsini Öldürürdüm» buyur­muşlardır)[13]

Ve bir fert cemaat karşılığında iktifaen öldürülür, eğer mak­tullerin velileri mevcut olursa (yâni, öldürmekle yetinilip, diyet lâ­zım olmaz).

Maktullerin velilerinden biri, meVeut olsa, (katil olan şahıs) velînin biri mevcut olduğu için öldürülür. Ve diğer velîlerin hak-kı(nı temin etme mahalli fevt olduğu için) şakıt olur.

Bir el mukabilinde iki el kesilmez. Her ne kadar ikiside (bı­çağı) sallayıp beraber kesseler de, yine ikisinin eli kesilmez. Bel­ki (eli kesenler, kesilmiş olan elin) diyetini tazmin ederler. (Zira bunların her biri kâmil el kesıneyip, ancak bir elin bir kısmını kes­miştir. Bu sebepten benzerini muhafazaya mümkün değildir).

Eğer bir adam, iki adamın sağ ellerini kesse (elleri kesilenler) için kesen kimsenin sağ elini kesip, ve diğer bir elin diyetini, (ya­rım diyet) aralarında müsavi olarak taksim etme hakları vardır, eğer el kesmede ikiside mevcut olurlarsa, eğer eli kesilen (iki kim­se) den birisi mevcut olup, hasmının elini kesse; (eli kesilipte kı­sasta) mevcut olmayan diğer adam için (bir elin) diyetini (tama­men alma hakkı vardır. (Zira mevcut olan hakkını - kısas yapmak

ma-lere suretiyle almıştır. Ve başka alâkası kalmamıştır. İkincinin hakkı kalmakla bir elin diyetini tamamen alır. Eğer kesen adam bir ada­mın sağ elini ve diğerininde sol elini kesse, onunda sağ ve sol eli-1 ni keserler, fakat diyet alınmaz).

Kölenin kasten katlettiğine (öldürdüğüne) ikrar etmesi sahih olur ve o (köle) ikrar etmekle kısas olunur.                                 

Bir kimse, kasten bir adama (ok, tabanca v.s, sini) atsa, (attığı! şeyde isabet ettikten sonra o adamdan) başka bir adama daha ge-| çip ikisi de Ölse, (Öldüren adam), birinci (ok - silah v.s. nin isabet! ettiği) adam için kısas olunur ve ikinci (defa öîen) adam için (oku-| nu, silâhını) atan kimsenin âkîlesi (yakınları) üzerine diyet lâzsim olur. .(Zira evvelkisi kasten ikincisi ise hatanın iki nevinden bîri olan fiilde hatadır. Sanki küfür memleketli kâfire atıp müslüinana isabet etmiş gibidir). [14]

 

Kısasla İlgili Fasıl

 

Bir kimse, bir adamın elini kesse, sonra da (o adamı) öldürse, mutlaka (gerek kesmek ve Öldürmekliğin ikisi de kasden olsun ge­rek ikisi tle hataen olsun ve gerekse birisi kasden diğeri hataen ol­sun) ikisi ile (eli kesilip, öldürmekle) muâhaze olunur. (Cezalan­dırılır). Her ne kadar (eli kesmekle adam öldürmenin) arasına ya­ranın iyi olması girsede (yani, vurulan yerlerde cerahat eseri gö­rülmese de).

Eğer eli kesmekle adam öldürme arasında yara iyi olmamış olurda, kasden veya hataen olmakda muhtelif olsa (meselâ: el kes­mek kasden olup, adam Öldürmek hataen olsa veya aksi olsa, yani kesmek hataen olup, öldürmek kasden olsa, katil) ikisi ile (di ke­silip, öldürmekle) cezalandırılır. (Eğer eli kesmek kasden olup. adanı öldürmek hataen olsa kesmek karşılığında eli kesilmekle kı­sas oîunur ve hata içinde ölen adamın diyeti alınır. Eğer eli kesmek hataen olup, adamı Öldürmek kasden olursa, elin diyeti alınır ve adam Öldürdüğü için kısas olunur).

Eğer el kesmek ve adam öldürmek hataen olsalar (da bu ikisi arasında da yara iyileşmese), ikisi ile (eli kesilip, öldürülmekle) cezalandırılmaz. Belki bir diyet (yani, katil diyeti) kifayet eder. El kesme ve adam öldürme kasden olduğu zamanda ise, (İmamı Azam R.A.'e göre) ikisi ile beraber cezalandırılır. İmameyn (R.A.)'e göre ise, eli kesilmeyip, sadece öldürülür.

Eğer bir kimseye bir adam yüz kamçı vursa, doksan (defa vu­rulan kamçıdan) cerahat (yara) eseri görülmese ve sonraki vur­duğu on kamçıdan ölse, (vuran kimseye) sadece diyet vâcib olur. (Evvelki vurduğu doksan kamçıya hiç bir şey lâzım gelmez).

Eğer ki yüz kamçı vurduğu zamanda yaralasa ve (ilk defa vu­rulan doksan kamçıda yara eseri görülmedikten sonraki vurulan on değnekte ki meydana gelen yaranın) eseri baki kalsa, ve (kamçı yi­yen adam da) Ölmese, (İmamı Azama göre) hükümeti adi vâcib olur, (Adaletli Hâkim'in hükmü lâzım olur. Yaralanan kimse eğer köle ise Hâkim bakar, yarası kıymetinden ne kadar aşağı düşürmüş, inceler ve kıymetinden noksanlaştırdığı miktarı vuran kimsenin vermesi vâcib olur. Eğer ki yaradan bir eser kalmamışsa, İmamı Azam H.A.'c göre, kamçıyı vuran kimseye bir şey lâzım gelmez).

Bir kimsenin eli kasden kesilse, (eli kesilen kimse de kesen kimsenin elini kesmekten vaz geçse, ve o) eli kesilen kimse, (İmâ­mı Azma R.A.'e göre) elini kesen kimseye kendi mâlinden (tam) di­yet lâzımdır. İmameyne göre ise, eli kesilen kimsenin affı (dâva­sından vazgeçmesi) nefisden af ivdir. (Adamın öldürülmesini affet­mesi demektir. Ve elini kesen kimseye bir şey lâzım gelmez).    

Eğer (eli kesilen kimse, gerek kasden, gerek hataen olsun eli­ni kesen kimsenin elini) kesmekten vaz geçse ve kesmekten mey­dana gelecek şey'i de (diyeti) affetse veya (kasden vâki olan cina­yetten meydana gelen şeyi (yarayı) affetse, o afv icma'en nefisde afvdir. (Elini kesen ve cinayet işleyen kimseye bir şey lâzım değil­dir).

Kasden (olan kesme) de bütün maldan afvdir. (Yani, eğer kes­mek, kasden olur da eli kesilen kimse de keseni affederse, kesenin bütün malinden affetmiş demektir).^                       

Hataen (olan kesmede muteber olan) malın üçte birinden afv­dir, (zira kasden olan kesmenin vâcibliği kısasdır, mal değildir. Ve­resenin hakkına taallûk etmez. Affı kemal üzeredir. Eğer kesmek hata ile olsa o afv, diyetten afvdir. Sülüsden = üçte bir.den itibar olunur. Zira diyet maldır veresenin hakkı tealluk eder. Bunda afv, vasiyette ve malinin üçte birinde sahih olur).                          

Baş yarığı, el kesmek gibidir. (Yani baş yarığından affetmek, İmamı Âzam'a göre, nefisden affetmek değildir. Fakat İmameyne göre nefisten affetmek demektir).                                             

Bir kadın, bir erkeğin elini kesse, (eli kesilen adam da) elinin diyetini mehir olmak üzere o kadını kendisine nikâhlasa, bundan sonra da o adam (elinin kesilmesi sebebinden) ölse, erkeğin üzeri­ne (kadının) mehri misli lâzım gelir. (Elinin diyeti lâzım gelmez) ve kadın üzerine de kendi malinden diyet lâzım gelir, eğer (ada­mın elini) kasden kesmişse, ve eğer hataen kesmişse, diyet (kadı­nın) kavmi - kabilesi üzerine lâzım gelir.

Eğer (eli kesilen kimse) elinin diyeti üzerine ve kesmekten ve cinayetten meydana gelen şey üzerine (yâni kadın o kimseye de-seki «cinayetten üzerine vâcib olan benim mehrim olsun» adam da kabul edip kadını nikâhlasa) bundan sonra adam ölse, efendinin üzerine kastla kadın için, mehri misil lâzım olur. (Zira bu adam kisas üzerine nikahlamıştır. Bu ise, mal değildir. Mehre elverişli ol­maz. Bu takdirde de mehri misil vâcib olur).

Hataen (olan kesmekte mehrimisil olan şeyin) miktarı kadı­nın yakın akrabalarından kaldırılır (eğer mehri misil diyetten az ise) ve diyetten geri kalanı ölen adamın yakmîarı için vasiyettir. Eğer (mehri misilden baki kalan) sülüsten (üçte birden) çıkarsa, kalan kısım adamın yakınlarından sakıt olur. Eğer (üçte birden çıkmazsa, üçte birinden) hâriç olan miktarın velîsine verilmesi tak­dir olunur, (kararlaştırılır. Hâsılı kelâm, hatada, diyeti yakınları üzerine lâzım gelirdi, mehri misli çıkarılıp bakisi lâzım gelir. O ba­kisi ise vasiyettir. Eğer üçte birden çıkarsa âkilede yakınlara da sakıt olur. Ve eğer üçte birden çıkmazsa, üçte bir hesap olunup, ge­ri kalanı yakınları üzerine lâzım gelir). İmâmeyne göre, birinci su­rette hüküm böylecedir.

Bîr kimsenin (kasden) eli kesilse, ye elini kesen kimse kısas olunduktan sonra eli kesilen kimse ölse, (ölen kimsenin elini) ke­sen kimse de öldürülür.

Eğer bir kimse, kasden Öldürülse ve (öldürülen kimsenin) ve­lîsi olsa ve velî katilin elini kesse, bundan sonra da (velî katili öl-dürmeyip) affetse (imamı Âzam'a göre) o katilin elinin diyeti lâ­zım olur.

Bîr kimsenin eli kesilse, eli kesilen kimsede elini keseni Hâki­min hükmü (emri) olmadan (kendisi) kısas yapsa ve elini kesme­siyle nefsine sirayet edip (vücudunda tesirini gösterip) Ölse, (Hâ­kimin emri olmadan) kısas yapan kimseye diyet lâzım gelir. Ima-meyn için bu iki surette de hilaf vardır. (Onlara göre bir şey lâzım gelmez). [15]

 

Katilde Şehâdet Ve Katlin Hâlinin İtibarı Babı

 

Kısas, iptidâen (evvelâ) vâris için sabit olur. Fakat, irs tari­kiyle vâris olmaz, (buradaki ihtilâfın aslı şöyledir: İmamı Azam R.A.'e göre, iptidâen kısas, veresenin hakkıdır. İmâmeyne göre ise, ölünün hakkıdır).

(İmamı Âzam R.A.'e göre kısas, iptidâen veresenin hakkı ol­duğuna göre) o vereseden biri kısası isbata (vekâletsiz katile) hasm olmaz. Mal bunun aksinedir. (Her hangi bir şey'e veresenin birisi irs tarikiyle sahip olsa, veresenin husûmette makairfına kaimdir. Hatta veresenin biri bir kimsenin üzerine terekeden bir şeyi dâva etse, ve delil - şahit dikse, bütün veresenin hakkı sabit olur. Diğer­lerinin dâvayı yenilemelerine lüzum kalmaz).

İki oğlunun biri babalarının kas d en öldürüldüğüne delil ve şa­hit dikseler, (öldürülen adamın) diğer bir oğlu kayip olduğu hal­de (İmamı Âzam R.A.)'e göre) kayıp olan oğlu geldikten sonra tekrar (babasının kasden Öldürüldüğüne) delil ve şahit dikmesi lâ­zımdır, îmameyn için bu mes'elede hilaf vardır. Fakat hataen olan Öldürmekte ve diyette ise, kâib olan diğer oğlu geldiği zamanda ye­niden delil ve şahit dikmek lâzım gelmez.

Eğer katil kaib olan veresenin affettiğine dair şahit dikse, ha­zır bulunan verese (katil için kaib olan vereseden) davacı olup, (Şahidini dinler) ve kısas sakıt olur.

İki adamın (ortaklık olan) bir kölesi öldürülse ve o (iki ortak­tan) birisi kaib olsa (ve katil kayıp olan ortak için affetti diye şahit dikse) yine yukardaki hüküm gibidir.

Eğer kısas velîlerinden ikisi, iki kardeşten birinin üzerine şa­hitlik etseler, o (iki velînin) şahitlikleri lağv (geçersiz) dir. (Mese­lâ: Bir adam diğer bir adamı kasden öldürse, ve ölen adamın üç tane velîsi varisi olsa, o velî'den ikisi «diğer kardeşimiz katili kısas­tan affetti» deseler, bu ikisinin de şahitlikleri hükümsüzdür.) 

Eğer katil, yalnız iki Veli'yi tastık edip, (üçüncü Veli'yi tek­zip etse) diyet aralarında üçte birer taksim olunur. (Katili affetti diye aleyhine şehadet edilen Veli, o şahitlik eden iki Veli'yi tek­zip ettikten sonra) katil de o (iki veli'yi) tekzip etse, şahit olan iki Veli'ye bir şey yoktur. Şahit olan iki velinin kardeşine (yani üçün­cü veliye) ise, diyetin üçte birisi vardır.

Eğer aleyhine şehadet olunan vârisi, şahitlik yapan kardeşle­rinin ikisini de tasdik etse, katil, diyetin üçte birini aleyhine şeha­det edilen varise verir, bundan sonra şahit olan kardeşleri bu va-risden almış olduğu diyetin üçte birini alırlar.                            

Eğer katle (Öldürmeğe) şahitlik eden iki kimse, katlin, zaman ve mekanında ve kati âletinde ihtilâf etseler veya şahidin birisi (asâ ile vurdu dese diğeri de ne ile katlettiğini bilmem) diye ihti­laf etseler, ikisinin de şahitlikleri bâtıl (geçersiz) olur.              

Eğer iki kimse, katle şahitlik etseler, ve ne şekilde alet ile öl­dürüldüğünü bilmeseler (istihsanen katilin mâlinden) diyet lâzım olur, (Halbuki kıyas, bu şahitliklerin asla kabul olunmaması idi. Zira bunlar meçhul olan katle şahitlik ettiler. Zira alete cehil, kat­le cehildir. İstihsan ciheti ise, bunlar mutlak katle şahitlik ettiler. Mutlak ise mücmel değildir. Zira onunla amel mümkündür ve ekal-li mucibi - cezası diyettir).

İki adamdan her biri Zeyd'in katline ikrar etseler, Zeyd'in ve­lisi de «Siz ikiniz beraber öldürdünüz» dese, o veli için ikisini de öl­dürmek hakkı vardır.                                                               

Eğer iki şahid, «Amr'i Zeyd öldürdü» diye şahitlik etseler ve diğer iki şahitte (Amr'i Bekir öldürdü) diye şahitlik etseler, Amr'in veliside Zeyd ve Bekir'i Öldürmek iddiasında bulunsa, (her iki) şa­hitlikte Iâğvdir. (Zira iki şahidin şahitlikleri diğer şahitlerin şahit­liklerini tekzip etmiştir.)

Aleyhine mermi atılanın tebeddülünde (değişmesinde) itibar İmamı Âzam (R.A.)'e göre, atmakhk hâlinedir. Yoksa vâsıl olmak -isabet etmeklik hâline değildir.

Bir kimse, kasden bir müslümana (ok, silâh v.s.) atsa ve ken­disine (ok, silâh...) atılan kimsede mürted olsa-ve adamın attığı (ok - silâh mürted olan kimseye) isabet edip), (Öld Âzam R.A.'e göre ok - silâh v.s. yi) atan adama diyet vâcib olur. İmameyn için hilaf vardır. (Onlara göre, diyet lâzım gelmez. Zira telef, ismet olmayan mahalde vâki oldu. Masum olmayan kimsenin telef edilmekliği hederdir).

Bir kimse, bir mürtede (ok, silâh v.s.) atsa, o (mürted de) ok isabet etmeden önce müslüman olsa, Ulemanın ittifakı ile atan kim­seye bir şey vâcib olmaz.

Bir kimse, bir köleye (ok, silâh v.s.) atsa, kölede azâd olunsa ve ok köleye isabet etse, bu takdirde oku atan adama köle olarak kıymeti lâzım gelir. İmamı Muhammed (R.A.'e göre, atılmışla atıl­mamış arasındaki farz olan kıymet lâzım gelir. (Meselâ: Ok atıl­mazdan evvel bin dirhem kıymeti olsa, ve ok atıldıktan sonra se-kizyüz dirheme düşse, bu takdirde oku atan adama ikiyüz dirhem diyet lâzım gelir).

Ihramlı kimse, bir ava (ok, silâh v.s. sini) atsa, ye attıktan son­ra ihramdan çıksa ve attığı şeyde ava isabet edip (öldürse), ceza va-cib olur.

ihramdan çıkan bir adam ava (ok, silâh, taş v.s. ni) atsa bun­dan sonrada ihrama girse ve attığı şey de ava isabet etse, ceza va-cib olmaz (zira ava attığı zamanda ihramlı değildir).

Bir kimse, recimle kaza olunmuş (hükmolunmuş) bir şahsa (ok, silâh vesairesini) atsa, ve recimle hükmolunan kimsenin şahitleri de şehadetlerinden rucû etseler, (şahitlerin nıcû'undan sonra) at­tığı ok o adama isabet etse, atan kimse tazmin etmez. (Zira, itibar, oku attığı haldeki, durumuna bağlıdır. O kimseye o halde kârı mu­bah idi. Bu cihetten bir şey lazım gelmez).

Bir müslüman bir ava (ok, silâh, v.s. ni) atsada, attıktan son­ra da mecûsi olsa ve attığı şey ava isabet etse o av(in yenmesi) he­lal olur. Aksinde (yani, mecûsi iken atsa da sonra müslüman olsa avın eti) haram olur. (Zira itibar atan adamın oku attığı zamanki durumuna bağlıdır). [16]

 

Diyetler Bahsi [17]

 

Diyeti muğalleza (ağır diyet), dişi deveden yüz devedirj vö (yüz deve de) dört kısma ayrılır.

Binti mehaz (iki yaşma girmiş olan dişi deve). Binti lebun (üç yaşına girmiş olan dişi deve).

3- Hikak (dört yaşma girmiş olan, binmek ve yük atmağa elverişli olan dişi deve).                                                      

4 - Cezea (beş yaşına girmiş olan, dişi develerdir).

Bu dört kısmın her birinden yirmibeşer deve verilir ki, yekü-nü yüz olur, İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, otuz hikka (dört yaşında), otuz cezea (beş yaşma girmiş) ve kırk adette seniyye (altı yaşına girmiş deve) dir. Bu kırk deveden her birerleri hâmi­le olup yavruları karınlarında olmalıdır.

Dişi deveden başka da ağır diyet yoktur. Ve bu (ağır diyet), şibhi âm iddedir.

Diyeti muhaffefe (hafif diyet), hatada ve hata mecrasına lâri olandadır.

Hafif diyet, altından bir dinardır. Gümüşte, (madrup olupk) onbin dirhemdir.

(Hata da ve hata mecrasında câri olanda diyet) erkek devcfrcn yüz devedir ve bu (yüz deve de) beş neviye ayrılırl

1 - İhnü mehaz (iki yaşma girmiş erkek deve)

2  - Binti mehaz (iki yaşma girmiş dişi deve)

3 - Binti lebûn (üç yaşma girmiş dişi deve)

Hikka (dört yaşın ağırmış dişi deve).

5 - Cezea (beş yaşma girmiş dişi deve) dır. Bunların her bi­rerlerinden yirmibeşer devedir ki, hepsi yüz olur [18]

İmamı Âzam (R.A.)'e göre, şu mallardan başka (yâni altın, gümüş ve deveden başka) diyet yoktur, buyurmuş.

İmameyn dediler ki; (Zikrolunan neviler de olduğu gibi) öküz­den ikiyüz öküz, koyundan ikibin koyun ve süsten (elbiseden) iki yüz süstür. Beher süsü iki elbiseden ibarettir. (îmâmeyn'e göre, zikrolunduğu üzere diyet verilmek caizdir, sadece üç nev'a mah­sus değildir).

Şibhi amid (kasdcn katil yapılana benzeyen) de ve hatanın mecrasına câri olan katlin keffareti, mü'min olan köleyi âzaddır.

Eğer köle âzad etmekten aciz olursa, ardı ardısıra iki ay oruç tutar, keffarette id'am (fukaraları doyurmak) yoktur.

Ebeveyn'den (ana ve babasından) biri müslüman olan kimse­nin Allah (C.C.) için süt emer oğlunu âzad etmek, keffaret için sa­hihtir. Fakat cenini (anasının rahmindeki çocuğu) âsad etmek ca­iz değildir.

Kadın için nefiste ve nefsin aşağısında (yâni, azalarda) diyet, erkek için olan şeyin yarısıdır. Zimmî için olan diyet, müslüman için olan şeyin misli (yani* tam diyeti) dir. [19]

 

Diyetle İlgili Fasıl

 

Nefsi katletmede (adam öldürmede), diyet vâcibtir. (Murad oîan nefis, hürdür. Büyük ve küçük, süt emen, şerefli, müslüırian ve zimmî beraberdir.) Marinde (burun yumuşağında) dahi vâcib-dir. Dili kesmekte de diyet vâcibdir. Eğer konuşmayı men eder (ko­nuşamaz hale gelirse) veya harfleri eda etmekten( söyleyip - ko­nuşmaktan) men ederse, (Eğe? harflerin bir kısmını konuşup, di­ğer kısmını konuşmağa kadir değilse, denildi ki, diyet dile teaî!uk eHen hatflerin adedine t&ksm olunur) [20]

Sulbte (nesil ve meniyi kurutmada) de diyet vâcibdir. Eğer cimâ'dan alıkor ve suyu (meniyi) keserse.

İfzâda (kadının cima sebebiyle ferci ile dübürü bir olmada) eğer bevlin (idrarın) gelmesini men ederse, diyet vâcib olur. Ze­keri kesmede ve zekerin sünnet yerini kesmede diyet vardır [21]

Akılda, işitmede, görmede, koklama ve tatmada (bunların her birerlerinde) kâmil diyet vâcibtîr. Eğer sakal bitmezse, sakalda dahi kâmil diyet vardır. Baş kıllarında, kaşlarda ve kirpiklerde de yine kâmil diyet vâcibdir [22].

İki gözde, iki kulakta, iki dudakta, kadının iki memesinde, iki elde, iki ayakta ve iki gözün kirpik biten yerinde (yani, göz kapa­ğında) tam diyet vâcibdir [23]

Beden de iki olan şeyin (çift olan azanın) her biri için yarım diyet ve dört olan şeyde, her bireri için diyetin dörtte biri lâzımdır. (Meselâ: Eî, ayak, göz ve kulak, bunlar ikişer tanedir. Bunların her birisi için yarım diyet vâcib olur, ve ikisi için tam diyet vâcibtir. Göz kapağının kenarı - yâni, kirpik biten yer gibi dört olanlardan birisine zarar isabet etse, diyetin dörtte biri lâzımdır) [24]

Elden ve ayaktan her parmak için üşrü diyet (diyetin onda biri) vaciptir.

İki mafsal bulunan parmaklar da, her bir mafsal için tam diye­tin üşrinin (onda birinin) yarısı vardır ve üç mafsal bulunan par­maklarda da, her bir mafsal için tam diyetin onda birinin üçte bi­ri vardır. (Meselâ: Bir kimse, bir adamın iki mafsalı olan parmağı­nın bir mafsalmı kesse, diyetin onda birinin yarısını verir. İki maf­salını kesse, diyetin onda birini verir. Üç mafsallı parmağının bir mafsalını kesse, diyetin onda birinin üçte birini verir. Eğer ikisini kesse diyetin onda birinin üçte ikisini verir. Üç mafsalını da diyetin onda birini verir).

Her dişte diyetin onda birinin yarısını vermek lâzımdır[25] Menfaatlanılması yok edilip giderilen (yani faydalanılamıyan her hangi bir azada) tam diyet vâcib olur.   Her ne kadar yerinde mevcut olsa da, sakatlanan el ve ışığı kaybolan (görmek hale ge­len) göz gibi. [26]

 

Kısas Ve Diyetle İlgili Fasıl

 

Baş yarığında kısas yoktur. Ancak kemiği görünen baş yarı­ğında, kasten yaparsa kısas vardır. Yanlışlıka olan baş yarığında, diyetin yarısının onda biri vardır. O (baş yarığı) öyle bir yara ki, kemik (başı açılıp) görünür.

Haşimede, o (haşime) ki, kemiği kırılan yaradır, bunda da di­yetin onda biri vardır.

Münekkilede, o (münekkile) ki: Kemiği kırdıktan sonra yem-den başka yere oynatan yaradır. Bunda diyetin onda bir buçuğu vardır.                                                                                     .

Âmmede ise, o (âmme) ki, dimağa yetişen yaradı*. Bunda ise, diyetin üçte biri vardır.

Câife (içe nüfuz eden yara) de, yine diyetin üçte biri vardır. Eğer deler de öbür tarafa çıkarsa, iki câife olur ve o zaman da diye­tin üçte ikisi vâcib olur.

Her hârisede ki o harise, (kan çıkmaksızın deriyi tahriş et­mektir).

Dâmiadaki, o (damia) kan çıkıp sağa - sola yayılmayan yaradır.

Dâmiyedeki o (damiye), kanı akan yaradır. Badiadaki, o (bâ-dia), derisi kopmuş yaradır. Mütelâhamede, o (mütelâhame): Derisüıden sonra eti kesilen yaradır, ve simhakta, o (simhak): Et ile baş kemiği arasındaki ince perdeye yetişen' yaradır ki, bunların hepsinde hükümeti adi (âdil bir insanın hükmettiği kadar para ce­zası) vardır.

İmamı Muhammed (R.A.)'den rivayet olunmuştur ki, zikrolu-nan yaralarda mûdiha (kemiği görünen baş yarığı) gibi kısas var-

Şicac (baş yarığı), yüze ve başa mahsustur. Câife (içe nüfuz eden yara) ise, karma, yana ve sırta mahsustur. Yüz, baş, yan ve sırttan başkası cerahattir. Cerâhatta ise hükümeti adil (âdil bir in­sanın hükmettiği ceza) vardır.

Hükümeti adil, herhangi bir esersiz (yarasız) köleyi kıymete tutmak ve o (eserle dahi) kıymete tutmaktır. Evvelki kıymetin­den noksan olan şey, nisbeti ile diyetinden noksan olarak vâcib olur ve bununla fetva verilmiştir. (Meselâ: Bîr köle yaralanmazdan ev­vel bin dirhem kıymeti varken, yaralandıktan sonra kıymeti dokuz yüz dirhem olup yüz dirhem noksanlaşır. İşte bu yüz dirhem hükü­meti adidir. Hür olursa, köle gibi kıymet takdir edilir).

Yalnız elin parmaklarında veya parmaklar el ayası ile beraber kesildiğinde, diyetin yarısı vardır. Parmaklarla bileğin yarısının kesilmesinde, yarım diyet ve hükümeti adi (hâkim kararı) vardır. Bir el ayasında bir parmak olup o da kesilse, diyetin onda biri vâ­cib olur. Eğer o el ayasında iki parmak olur da o da kesilirse, diye­tin beşte biri vâcib olur. İmamı Âzam (R.A.)'e göre, el ayasında bir şey yoktur. İmâmeyn'e göre, el ayasında diyet, bir parmak veya iki parmaktan ekser olan (çok olan) vâcib olur ve ekal (az) ekse­re (çoğa) dahil our.

Eğer el ayasında üç parmak var ise, parmakların diyeti lâzım­dır. Üç parmağın diyeti icmâ'en üç uşur (üç tane diyetin onda bi­ri, yani üç parmakta onda üçü) lâzımdır. (El ayası için bir şey yok­tur).

Zâid olan (beş parmaktan fazla olan) parmakta, âdil bir kim­senin hükmettiği kadar para cezası vardır. Bıyıkta, köse olan kim­senin sakalında, erkeğin memesinde, hayası sökülmüş olan kimse­nin zekerinde, hininin (zekeri kıvama gelmeyip cimâa kadir olma­yan erkeğin) zekerinde, ahresin (dilsizin - tatm) lisanında, sakatlanan elde, tek gözlü kadının gözünde, topal, aksak olan erkeğii? ayağında ve siyah dişde yine âdil bir kimsenin hükmettiği kadar para cezası vardır.

Tıfİın (küçük oğlanın) gözünde, dilinde ve zekerin de yine hü­kümeti adi vardır. Eğer bunların her birinin, meselâ: Gözün sağ­lamlığı, zekerin hareketine ve lisanın söylemesine delâlet eder bir şeyle bilinmezse, (diyet lâzım gelmeyip, ancak hükümeti adi lâzım gelir).

Bir kimse, bir erkeğin başını yarsa ve o yarılma sebebiyle ada­mın aklı zail olsa (yâni, aklını kaybetse) veya yarılmadan müte-vellid başının kılı bitmese, kemiği görünen baş yarığının diyeti, yi­ne diyete dahil olur.

Eğer baş yarmakla adamın görmesi, işitmesi veya konuşma ka­biliyeti yok olsa, kemiği görülen baş yarığının diyeti, diyete dahil olmaz.

Eğer kemiği görünen baş yarığı sebebiyle iki gözü (nün ziya­sı) yok olsa, kısas yoktur. İmamı Âzam (R.A.)'e göre, kemiği görü­nen baş yarığında ve iki gözün diyeti vâcib olur. Imânıeyne göre ise, kemiği görünen baş yarığının kısası ve iki gözde diyeti vâcibtir.

Kasten kesilen parmakta kısas yoktur ki, o (kesilen parmak) sebebiyle diğer parmak sakatlanmış olsun (belki İmamı Âzam R.A.'e göre iki parmağın diyeti vâcibtir). İmameyn'e göre ise, kesilen par­makta kısas olunur ve sakatlanan parmakta ise, parmak diyeti vâ­cib olur.

Parmağın yukarıdaki mafsalından kasten kesilse de, diğer maf­salları sakat olsa, kısas yoktur. Belki kesilen mafsalda diyet ve sakatlanan mafsallarda ise (icmâen) âdil bir kimsenin hükmetti­ği kadar para cezası vardır.

Eğer bir kimsenin bir dişinin yarısı kırılsa, o (kırılma sebebiy­le de) diğer dişler çürüse, yine kısas olmayıp, belki bütün dişlerin diyeti vâcib olur.

Eğer kırılma sebebiyle diğer dişler kırmızı, veya sarı veyahut-ta yeşil (renkli) olsalar yine kısas yoktur (tam diyet vardır).

Eğer dişlerin tamamı bir darbe (vuruş) de siyahlaşsa halbuki siyahlaşan dişlerde (eksilip, kırılmadan yerinde mevcut olsa, hata da diyet, kavmi kabilesi üzerine, kasıtta ise, kendi mâlinden (ve­rilmesi) lâzımdır.

Bir adamın dişi (başka birinin vur m asiyle) sökülsç ve yerin­de başka bir diş çıksa İmamı Âzam (R.A.)'e göre, sökülen dişin di­yeti sakıt olur. İmameyn için hilaf vardır, (yâni bunlara göre, di­yet sakıt olmaz).

Sabinin (çocuğun) dişinde diyet, icmâen sakıt olur, (zira ye­rinden başkası çıkar) Bir adam çıkmış olan dişini gerisin geri yeri­ne taksa ve o takılan dişin üzerinde et bitse, (sökülüpte yerine ta­kılan dişini) diyeti icmâen sakıt olmaz, (söken kimseye diyet ver­mek vâcibtir).

Bir adamın kulağı kesilse de yerine tutturulsa ve kaynasa, yi­ne (icmâen) diyet lâzımdır, (zira yaradılışı gibi düzgün olmak mümkün değildir).

Bir kimsenin dişi (başka bir kimse tarafından) sökülse, ve di­şini de kısas yaparak sökseler, bundan sonra evvelce dişi sökülen kimsenin yerinden bitse (çıksa), kısas olarak dişi sökülen kimse­nin sökülen dişinin diyetini verir.

Diş kısasında ve kemiği görünen baş yarığının (kısasında) bir sene teenni ve tevekkuf olunur (bekletilir ve kolaylık talep edi­lir).

Bir kimsenin dişine vurulsâ da yerinden oynasa, yine bir sene teenni ve tevekkuf olunur.

Eğer, Hâkim, bir sene mühlet verse ve dişi vurulan kimse hâ­kime gelip «muhakkak dişi yerinden düştü» dese, hâkimin huzu­runda vuranla vurulan kimse dişin düşme sebebinden ihtilâf etse­ler, eğer sene tamam olmazdan evvel ise söz, yeminiyle dişine vu­rulan kimsenin ve eğer sene tamam olduktan sonra ihtilâf ederler­se, söz, dişe vuran kimsenindir.

Bir kimse, bir adamın başım yarsa ve yaranın ağzı kavuşup ye­rine kü bitse ve o yaradan bir eser kalmazsa, İmamı Âzam (R.A.'e göre, diyet sakıt olur. İmamı Ebû Yusuf (R.A.'e göre, elemin (ız-dırabm) diyeti vâcib olur. O (diyet) ise, hükümeti dal (âdil kimse­nin hükmettiği kadar para cezası) dir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre ise, doktor ücreti lâzım gelir. (Meselâ: Bir kimse başka birini elem verici şekilde dövse, fakat yaralamasa, diyetten birşey lâzım gelmez ve kalbine elem verir şeküde dövüp sapanlasa bir şey taz­min etmez. İmamı Âzam (R.A.)'e göre, müeerred elem için bir şey lâzım gelmez).

Bir kimse, vurarak bir şahsı yaralasa ve yara eseri kaybolsa yine yukarıdaki ihtilaf gibidir. Eğer yaranın eseri kaybolmayıp, ba­kî kalırsa, İcmâen hükümeti adi lâzımdır.

Cerahat için, kesilen azalar için, veyâhutta müdiha (kemik gö­rünür şekilde baş yarığı) için kısas olunmaz. Ancak iyileştikten sonra kısas olunur, (zira beklemekten gaye, yaralı adam belki de ölebilir).

Kendisinde kısas sâkıd olan herhangi amid (kasd), babanın oğ­lunu öldürmesi gibi, bunda diyet, katilin malûldendir.

Sabî (çocuk) ve mecnunun amdi (kastı), hata sayılır ve (sabî ile mecnunun) diyeti, kavmi kabilesine aittir. Sabî ve mecnun kas-den işlediğinde keffaret yoktur ve varislikten mahrumiyette yok­tur. (Varislikten mahrum olmak ukubet içindir. Bunlar ise ukubet ehli değillerdir). Matuh da (bunayan kimse de, bu hükümde) mec­nun gibidir. [27]

 

Ceninin Diyeti İle İlgili Fasıl

 

Bir kimse, bir kadının karnına (velevki ailesi olsun) vursa, o vurma sebebiyle kadın kar«*nındaki çocuğu ölü olarak düşürse, o vuran kimsenin âkilesi (baba tarafından kavmi - kabilesi) üzerine ğurre (Rahimdeki çocuğun diyeti) lâzımdır ki, o (diyet) beş yüz dirhemdir. Eğer kadın rahimdeki çocuğu diri olarak düşürse de sonra ölürse, onun diyeti vâcibdir.

Eğer rahimdeki çocuk ölü olarak düşer de annesi de ölürse, çocuk için ğurre (beşyüz dirhem) ve anası için diyet vâcib olur [28]

Eğer kadın (erkeğin vurmasiyle) ölse ve rahimdeki çocuğu da diri olarak düşürse de çocuk Ölse, kadının ve çocuğun diyeti lâzım olur. Eğer ana ölüp, çocukta ölü olarak düşerse, sâdece annenin di­yeti lâzımdır.

Geninde (annesinin rahmindeki çocukta diyet gibi) vâcib olan şey (ceninin vereseleri için) miras olur. Fakat kadına vuran kimse (velevki kocası olsun) vâris olup, miras alamaz, (zira öldürmüş­tür).

Cariyenin rahmindeki çocuğun da vâcib olan; kölenin kıyme­tinin onda birinin, yarısı lâzımdır, eğer erkek ise, dişi ise kıymeti­nin onda biri (vuranın malinden) lâzım gelir. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, çocuğu düşürmekle cariyenin kıymeti noksanİaşır-sa, kadına vuran kimse kıymetin noksanını tazmin eder. Eğer kıy­meti noksanlaşmamışsa, vuran adama tazmin lâzım gelmez.

Câriye dövülse, efendiside rahmindeki çocuğunu âzad etse, o câriye çocuğunu diri olarak düşürse ve çocuk düşme sebebiyle öl­se, döven adama düşen çocuğun kıymeti vâcib olur. Yoksa diyeti vâcib olmaz.

Cenin de (anasının rahmindeki çocukda elbette) keffaret yok­tur, (zira kati tahakkuk edici değildir. Cenîn de hayat olmamak ce­vazı vardır). Ceninin bâzı âzası (tırnak ve saç gibi) zahir olsa (be-lirse, zikrolunan hükümlerde) azaları tam olan gibidir, (Onda câri olan ahkam bunda da câridir.)

Eğer kadın ilâç içse veya rahimdeki çocuğu düşürmek için i er­cine ilâç yapsa (ve çocuğu düşürse) o kadının yakınları üzerine ğurre (diyet ki, beşyüz dirhem) vâcib olur. Eğer kadın, çocuğun babaynın (yâni, kocasının) izni olmadan ilâç yaptı ise, eğer babası­nın izniyle ilâç ederse, bir şey lâzım gelmez[29]

 

Yolda Meydana Gelen Şeyin Diyeti Babı

 

Bir kimse, umuma âit olan yolda hela veya oluk veya cürsun (iskele veya duvardan aşağıya uzatılan ağaç) veyahutta dükkân yapsa, eğer ammeye zararı olmazsa, o kimseye bunları yapmak ruh­satı vardır. Ammeden (oranın sakinlerinden) her biri için o yapı­lan şeyi bozmak hakkı vardır. (Zira hepsinin o yolda mürur hakkı vardır).

Şahsa âit olan yolda ise, ortakların izni olmadıkça bir şey yap­maya müsaade yoktur, her ne kadar zarar vermezsede/

Âmmeye ve şahsa ait olan yoldaki yapılan şeyden birisinin üzerine düşmesiyle ölen kimsenin diyeti, o şeyleri (hela, oluk, v.s.) yapan kimsenin yakınları üzerine lâzımdır.

Bir adam ö yolda yapılan şeyin bozulması (yıkılması) sebe­biyle iökezip - düşse, eğer tökezip düşen kimse, diğerinin üzerine düşse ve ikisi de ölse, yine diyet o şeyleri yapan kimsenin yakınla­rı üzerinedir. Eğer oluk düştüğünde duvarda olan tarafı insana isa­bet etse, tazmin etmek yoktur. Ve eğer duvardan hâriç olan tara­fı isabet etmişse, tazmin eder. Şu şekil kimse gibi ki, yolda bir ku­yu ka^sa veya taş koysa onu nl ad a insan telef olup, ölse (diyeti, ya­kınları üzerine olduğu gibi, bu meselede de diyet, kavmi kabilesi üzerine vaciptir). Eğer kuyuya düşmek veyahutta düşmekle hay­van telef olsa, o hayvanın tazminatı bunlara sebep olanın kendi mâ­linden vermesi lâzımdır. (Kavmi kabilesine lâzım değildir) [30]

Ve yola toprak yığmak, çamur atmak, taş koymak (ta ki hüküm) de bunun gibidir (yani, kendisine tazminat lâzımdır).

Şu zikrolunan şeylerin hepsi, sultanın (devlet reisinin) müsaa­desi olmadan yaptığındadır. Eğer sultanın müsaadesiyle yaptı ise tazminat lâzım gelmez.

Yolda kazılan kuyuya düşen kimse, açlıktan veya kuyunun havasından boğulsa, İmamı Azam (R.A.)'e göre, izinsiz kazmış ise-de, kazan kimseye tazminat yoktur.

İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, kuyuyu kazan kimse üzeri­ne tazminat vardır. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre de boğulmada tazminat var, fakat, aç olarak Ölmüş ise, tazminat yoktur.

Bir kimse, yol üzerine bir taş koysa, diğer bir kimsede o taşı yoldan uzaklaştırsa, o taş sebebiyle telef olan şeyin tazminatı, ikinci adam (taşı yoldan uzaklaştıran kimse) üzerinedir. (Zira ev­velki adamın filinin hükmü kalkmıştır).

Bir kimse, bir evde cenah (kiriş, ağaç) çıkarsa, sonra o evi satsa, cenah (kiriş, ağaç) sebebiyle telef olan şeyin tazminatı o,[[çı­karan kimsenin üzerinedir.                                                      

Bir kimse, yolda bir ağaç, kütük koysa, sonra kütüğü satsaj'lve o kütükten alâkasını kestiğini müşteriye söylese, müşteride o kü­tüğü terkedip, götürmese, böyle olunca o kütük sebebiyle telef olan şeyin tazminatı yine satan kimse üzerinedir.

Bir kimse, yola tutuşmuş ateş -parçası koysa, o ateş bir şeyi yaksa, ateşi koyan kimse yanan şeyi tazmin eder. Eğer o ateşi, rüz­gar başka bir yere kaldırdıktan sonra bir şeyi yaksa, tazmin et­er o ateş parçasını koyduğunda rüzgar sâkinse  (esmijjor-

Başına veya sırtına bir şey yükleten kimse, yolda o yüklettiği şeyin düşmesi ile telef olan şeyi tazmin eder.

Bir kimse, kendi mahalle mescidinden başka mescitte, o ma­halle halkının izni olmadan hasır serse veya kandil koysa veyahut-ta döşemek için hurda taşları içeri soksa, ve bu eşya sebebiyle bir kimse ölse, İmamı Âzam (R.A.)'e göre, yine o eşyayı mescide so­kan kimse tazmin eder. İmâmeyn için muhalefet vardır.

Eğer zikrolunan eşyayı kendi mahallesi mescidine koysaj ic-mâan tazmin etmez.                                                               

Bir kimse, ridasını (kaftanını, paltosunu, cübbesini) giyerken kaftanda bir adamın üzerine düşse, düşme sebebiyle adam da ölse, yine tazmin etmez.                                                                  

Bir kimse, mescide girip otursa, ama namaz için girmiş olma­sa o adam sebebiyle bir kimse helak olsa (İmamı Âzam R.A.'e gö­re, mescide giren kimse) tazmin eder. İmâmeyn için muhalefet vardsr.

(Bu mes'elede ihtilaflıdır İmamı Âzam R.A.'e göre tazmin eder. İmâmeyn'e göre tazmin etmez). Camiye giren kimse, namaz kılmadığı halde oturmaklığında veya namaz için veya tâlim (öğ­renmek) için veya kur'an okumak için girmekte veya namaz esna­sında camide uyumaklığında fark yoktur. Ve mescidden geçip ha­dis dinlemek için oturmakta, gerek kendi mahallesi mescidi olsun gerekse başka mescid olsun arasında fark yoktur.

Ama mûtekif (îtikâfa giren) kimse hakkında denildi ki, bu mes'elede hilaf üzeredir ve denildi ki İmamların ihtilâfı olmaksızın tazmin etmez. Namaz kılmak kasdiyle mescitte oturan kimse icmâeıı tazmin etmez. O (oturan kimse) ehlinin gayri isede, (yani, caminin cemaatinden değilse de, zira mescit namaz için bina olun­muştur).

Eğer ev sahibi saçak ye gölgelik çıkarmak için amele (maran­goz) îcartasa, saçak veva gölgelik sebebiyle birşey telef olsa taz­minat, amele üzerinedir. Eğer işini bitirmeden hâdise vuku bulur­sa. Yoksa eğer işini bitirdikten sonra vuku bulursa, tazminat ev sa­hibine aittir.

Bir kimse, umûma âit geçit yerine su dökse, (o su ile helak olan şeyi) tazmin eder [31]

Binâenaleyh bir kimse, ayakları kaydırıp düşürecek şekilde su saçsa, (sulasa) veya su ile yol üzerinde abdest alsa ve su yolu1 kaplasa, (ve bir kimse o su sebebiyle helak olsa) yine tazmin eder, (zira haddi tecâvüz etmiştir). (Yola su dökmeyi, su saçmakhğı ve abdest almaklığı) çıkmaz sokakta yapsa, halbuki o fiili işleyende o çıkmaz sokağın adamından olsa veya çıkmaz sokakta otursa ve­ya eşyasını o sokağa kojsa (bu ahval sebebiyle bir şey veya adam helak olsa) o helak olanı tazmin etmez.

Âdet veçhi üzere düşürmeyecek miktarı sulasa veya abdest alıp, yolu kaplıyacağı yere dökmeyip, bir kısmına dökülse, lâkin oradan geçen kimse (kuru yerden gitmek mümkün iken oradan git­meyip), su dökülen yerden geçmeğe inat etsede ayağı kayıp helak olsa yine tazmin etmez.

Yola kereste koymak yolu ıslatmak gibidir. Eğer yolu kapsar­sa tazmin eder. Kapsamazsa, tazmin etmez.

Bir kimse, dükkân etrafına sahibinin izniyle su dökse, tazmi­nat, istihsanen âmir (yani dükkan sahibi) üzerinedir. Nitekim dük­kanın etrafında bina yapmak için işçi icara tutsa, o bina sebebiyle işçinin bırakıp gitmesinden sonra bir şey telef olsa, tazminat âmir (dükkan sahibi) üzerine olduğu gibi.

Eğer dükkan sahibinin ırgata emri, yolun ortasında inşa etme­ğe olmuş ise, bu takdirde tazminat, ırgat üzerinedir. Eğer yolu sü­pürge ile süpürse, ve süpürdüğü yer sebebiyle telef olan şeyi taz­min etmez. (Çünkü haddi tecavüz değildir. Zira bir şeyi ihdas etti kî, kasdı, yoldan ezayı kaldırmaktı).

Eğer süprüntüyü yoldan toplasa, o toplanan süprüntü sebebiy­le telef olan şeyi (süprüntüyü toplayan kimse) tazmin eder.

Bir kimse, kendi mülkünde bir şeyi işlese o şey sebebiyle te­lef olan şeyde tazminat yoktur. Veya o mülkün finasında (etrafın­da) işleseki, o finada mülk sahibinin tasarruf (kullanma) hakkı olup, âmmenin hakkı olmamalı ve çıkmaz (dipsiz) sokak sahiple­riyle dahi müşterek olmamalı (zikrolunduğu gibi olursa) tazminat lâzım gelmez.

(Eğer müslümanlar cemaatinin olurda müşterek olursa ve çık­maz sokakta olursa, telef ettiği şeyi tazmin eder. Zira başkasının mülkünde kendi fiiliyle tecâvüz etmiş olur).

Eğer bir kimse başkasının finasında (evinin etrafında) kuyu kazdırmak için bir kimseyi ücretle tutsa, tazminat, ücretle tutan (ağa) üzerinedir. Eğer ırgat başkasının finası îdiğini bilmezse. Eğer ırgat başkasının finası (evinin terafi) olduğunu bildiği halde ku­yuyu kazmış ise, tazminat ırgat üzerine lâzımdır.

Eğer ameleyi ücretle tutan kimse, ameleye dese ki, «şu amel benim finamdır, ama, bu finada benim için kuyu kazma hakkı yok­tur» bu sözden sonra da amele kuyuyu kazsa, tazminat kiyâsen ame­le üzerine lâzımdır. İstihsânen ise ameleyi ücretle tutan kimseye lâ­zımdır.

Bir kimse İmamın (Devlet Reisinin) izni olmadan büyük bir nehir üzerine taştan bir köprü inşâ etse bir adam da o köprüden geçmek istese ve helak olsa (Ölse), köprüyü yapan kimseye tazmi­nat lâzım gelmez. [32]

 

Yıkılacak Duvarın Tehlikesi İle İlgili Fasıl

 

Eğer bir duvar umumun geçeceği yola meyi etse (yani y mağa yön tutsa), bir Müsülman veya zimmî tarafından duvarını sa­hibine «duvarm yıkılmak üzeredir ihtimal ki bir adamı helak ede­bilir» denilse, bu duvarın yıkılmasını talep etseler ve onun üzeri­ne yıkmasmı murad ettiklerine işhad olunsa (şahidi dikilmiş olun­sa), yıkması mümkün iken o müddet zarfında yıkmasa, duvar yı­kılmak sebebiyle bir nefis (insan) ölse veya mal Ölse, o duvar sahibinin âkilesi (kavmi - kabilesi) ölen insanın (diyetim) tazmin eder. Kendiside mali tazmin eder [33]

Keza yine helak olan nefis ise, âkilesi üzerine, mal ise kendi üzerinedir. Eğer duvarın yıkılmasına mâlik olan kimseden duvarın yıkılması istenilse, tıflın (çocuğun babası, vâsisi, rehni kurtarma­ya mâlik olan rahın (rehin bırakan) kimse, tacir olan ve kitabete ayrılan köle gibi.

Eğer şahit tuttuktan sonra (meselâ) sahibi, duvarı satsa  müşteriye (alan adama), teslim etse, duvarda yıkılıp düşse (sata kimse) bir şeyi tazmin etmez.

Eğer duvarı yıkmaya malik olmayan (yetkisi bulunmayan kimseden meselâ, rehin kabul eden, icara tutan vedîa kabul eden kimseler gibi ki, bunlardan duvarın yıkılması istenilse ve bundan sonra da duvar yıkılıp, bir kimse ölse tazmin etmezler.               

Eğer sahibi, duvarı başından itibaren meyilli olarak inşâ etse, yıkılması istenmişse de; yoldan yana kanat (saçak ve çıkartma) aç­makta ve yola taş koymak, kuyu kazmakta olduğu gibi (bunda da tazmin eder).

Eğer duvar bir adamın evine doğru meyilli olsa, duvarı yık­mak, talebi (yani yıkmasını sahibinden istemek) ev sahibinin hak­kıdır. Veya o evde oturan kimsenin hakkıdır. Ve ev, sahibinin te'-cili ve cinayetten ibrası (vaz geçmesi) sahih olur, (eğer ibradan sonra yıkılsa, ve te'cil mürurundan evvel bir şey telef olsa, te'cil ve ibrası sahih olduğu için tazminat lâzım gelmez).

Yola doğru meyi etmiş (yıkılmağa yön tutmuş) olan duvarda yıkılması için te'cil sahih değildir. Velevki o te'cil, kâzi tarafından veya mü sah id (şahidlik eden kimse) tarafından olursa da (sahih değildir),   

Eğer yol tarafına meyi etmiş olan duvar beş kimsenin olsa, o beş kimseden birinin üzerine şahidlik yapılsa, İmamı Âzam (R.A.)'e göre telef olan şeyin beşte birini tazmin eder. İmameyn'e göre te­lef olan şeyin yarısını tazmin eder.                                             

Eğer ki üç ortağın biri üçüne ait olan evde diğer iki arkadaşı­nın izni yokken bir kuyu kazsa, veya bir duvar inşa etse tmamı Âzam (R.A.)'e göre, o kuyu veya duvar sebebiyle telef olan şeyin üçte birini tazmin eder. İmameyn'e göre ise, telef olan şeyin ya­rısını tazmin eder. [34]

 

Hayvanın Cinayeti Ve Hayvan Üzerine Cinayet Babı

 

Hayvana binen kimse, hayvanın bastığı (çiğnediği) şeyi, hayvanin ön ayağı ile çiğneyip - çarptığı* şeyi veya arka ayakları ile vurduğunu veya ısırmakla veya ön ayağı ile vurmakla veya kafa ile vurmak ve tokuşmakla jneydana gelen zararları tazmin eder [35]

Arka ayağının tırnağının ucu ile veya kuyruğu ile yaptığı rarı tazmin etmez [36]

Meğer ki binitini orada alıkoyup durdursun. (Üzerinde ola a kimse bindiği hayvanı alıkoysa, o mahalde bir şey telef olsa,jjtâz-min eder. Zira haddi tecavüz etmiş olur).                                    

Hayvanın yürüdüğü halde revsi (pisliği) ve bevli (idrarı)! ke-bebiyle telef olan şeyi veya pisliğini ve idrarını akıtmak için du­rurken bunlar sebebiyle telef olan şeyi tazmin etmez.,

Fakat büyük ve küçük pisliğini akıtmak için hayvanın fiîli se­bebiyle helak olan şeyi tazmin eder.

Eğer binit hayvanı ön ayağı ile ve arka ayağı ile taşa çarpsa ve­ya çekirdek veya toz veyahutta küçük taş kaldırsa ve bir kimsenin gözünü çıkarsa veya bir elbiseye zarar yapma, tazmin etmez. Eğer taş büyük olursa tazmin eder.

Hayvana binen kimsenin tazmin ettiği, hayvanı yedici - gü-dücü de tazmin eder. Keza sürücüde esah olan rivayette tazmin eder.

Sürücü kimse, hayvanın arka ayağının ucu ile meydana ge­len telefiyeti yukarıda tekaddüm eden mes'ele gibi tazmin eder, denildi.

Yedici ve sürücü üzerlerine keffaret, varislikten mahrumiyet ve vasiyet yoktur. Hayvana binen bunun hilafınadir.

Eğer bîr adamı Öldürmede, hayvana binen, yeden (gydeıi) ve süren kimseler toplansalar (bazılarına göre) tazminat, yedenle sü­ren üzerinedir. Ve denildi ki, tazminat yalnız binen üzerinedir.

İki binici veya iki piyade (yayan yürüyen) kimseler (koşarken) tokuşsalar ve ikisi de Ölseler, her birinin âkilesi (kavmi kab -leşi) diğerinin diyetini tazmin eder.

İki kimse, bir ipi her biri bir tarafından tutup, cezbetseler (çel seler) ve ip kopsa, ikisi de ölse, eğer arkaları (sırtları) üzerin düşnıüşlerse ikisinin de kanı hederdir.

Eğer ki, ikisi de yüzleri üzerine düşüp - ölmüşlerse, her bir -nin âkilesi (kavmi kabilesi) üzerine diğer kimsenin diyeti lâzımdı]-.

Eğer muhtelif olsalar (meselâ: biri yüzü üstü, diğeride sır; üstü düşse), yüzüstü düşenin diyeti, sırt üstü düşenin âkilesi üzeri nedir.

(Bu iki kimse, ipi asılırken) diğer bir kimse ipi kesip koparla ve ikisi de ölse, ikisinin diyeti ipi koparan kimsenin âkilesi üzer! nedir.                        

Bir kimse bir dâbbeyi (binit h?vvanını) sürse, o hayvanın eğe­ri ve hayvanın edevatından olan başka şeyi bir insan üzerine dü­şüp, adam ölse, hayvan süren kimse tazmin eder.                       

Yine sürücü tazmin eder, eğer huysuz bir deve bir insanı bajs-sa, nefsin tazminatı deveyi sürenin âkilesi üzerinedir ve mal tajs-minatı, kendi malûldendir.  

Eğer yedici (güdücü) ile sürücü beraber olsalar, tazminat, ikisinin üzerinedir.                                                                    

Eğer bir deve, azgın bir deveye (gaddar - huysuz bir deveye) güdücüsünün bilgisi ve haberi yokken bağlansa, ve o bağlanan de­ve sebebiyle bir insan ölse, güdücünün âkilesi (kavmi kabilesi ölen adamın) diyetini tazmin eder. Bundan sonra (güdücünün âkilesi) o deveyi bağlayan kimsenin âkilesi üzerine diyeti almak için müra­caatta bulunurlar.                                                                     

Bir kimse, behinıeyi (dört ayaklı hayvanı) veya köpeği salı-verse ve kendisi durmayıp - akabinde sürse fevrî olarak isabet etti­ği şeyi (yâni, sağa sola yaptığı zararı) tazmin eder. Kuşu salıverme­de tazmin etmez, her ne kadar salıvermiş ise de.                  

Salıverilmeyen hayvan ve köpekde veya hayvan bağından cjo-şanıp gece veya gündüzün kendiliğinden yürüse (koşsa) mal yeVa adama isabet etse, (çarpsa) yine tazmin etmez.                         

Bir kimse, sahibi üzerinde iken bir hayvanı dövse veya pgaç ile hayvanı dürtse ve arka ayağının tırnağının ucu ile vursa vejya ayağı ile bir kimseyi vursa veya (dövmek veya dürtmekten) ürküp, kendisini bir kimseye çarpsa, çarptığı adamda Ölse, hayvanı döven veya ağaç ile hayvanı dürten kimse zararı tazmin eder. Hayvana bi­nen kimse tazmin etmez, eğer dövmek, dürtmek yürürken olursa.

Eğer binici, hayvanı dıırdursa, fakat, mülkünde olmayıp, yol­da olursa tazminat, yarı yarıya olmak üzere ikisinin üzerinedir, (eğer mülkünde durdursa, binici tazmin etmez).

Eğer hayvan kendisine ağaç dürten kimseye arka ayağının tır­nağının ucu ile vurup öldürse, kanı hederdir. (Zira kendi nefsine cani olmuş oldu).

Eğer ağacı dürten kimse, hayvanı dürttüğünde, biniciyi düşür-se ve ölse, binici kimsenin tazminatı, hayvanı dürten üzerinedir.

Dürtücü kimse, binicinin fili gibidir. (Yâni dürten kimse, bir şey tazmin etmez). Lâkin eğer hayvan, binicinin izniyle değneği dürttükten sonra bir kimseyi derhal bassa - çiğnese de öldürse, Ölen kimsenin diyeti, binici île dürten kimse üzerinedir. Ve esah olan ri­vayette dürten kimse binici kimseye verdiğini almak için müracaat-da bulunamaz.

Nitekim bir kimse, bir çocuğa hayvanı tutup - gezdirmesi için emretse, o hayvanda bir insanı çarpsa ve adam ölse, tazminat ço­cuğun âkilesi (kavmi kabilesi) üzerinedir. Çocuğun âkilesi diyet­ten çektikleri ğaramet (diyeti) alması için âmire (çocuğa emir ve­ren kimseye) müracaatta bulunmadıkları gibi.

Ve yine geçen mes'ele gibidir, eğer bir kimse bir çocuğa silâh verse, çocukda o silâh ile bir kimseyi katletse (Öldürse) tazminat, çocuğun âkilesi üzerinedir. Ve âkilesi de verdikleri diyeti almak için silâh veren kimseye müracaatta bulunmazlar.

Yine hüküm geçen mes'ele gibidir. Hayvanı dürtmekte o hay­vanla yedici (güdücü) veya sürücü olsa tazminat, dürten kimse üzerinedir.

Eğer yolda dikilmiş olan bir şey hayvanı dürtse, tazminat o şeyi yola diken kimsenin üzerinedir. (Zira o kimse yolu işgal et­tiğinden dolayı hatti tecâvüz etmiştir).

Nâhisin (hayvana dürtenin) sabî ve baliğ olması arasında hiç­bir fark yoktur. (Zira sabî baliğ gibi fiilleri ile muaheze olunur. Tazminat, sahibinin mâlinden olur). Eğer hayvana dürten kimse, köle olursa tazminat kölenin rakabesinde olur. (Efendi köleyi ve­rir veya bedelini verir).

Şu faslın bütün me s'deleri ve bu fasıldan evvel mes'elesinin tamamında eğer helak eden adam oğlundan olursa, diyet, kavmi kabilesi üzerinedir. Eğer helak eden adam oğlundan başka ise, taz­minat caninin malûldendir.

Bir kimse, bir kasabın koyununun gözünü çıkarsa, koyund (kıymetinden) noksanla ş t irdiği şeyi tazmin eder.                         

Kısrak veya katır veya eşek veya-kasabın devesi veya öküzü­nün gözünde kıymetinin dörtte biri vardır. (Zira rivayet olunmuş­tur, Peygamberimiz (S.A.V.) dâbbede diyetin dörtte birini hükmet­miştir ve Hz. Ömer (R.A.) da kıymetin dörtte birini hükmetmiş­tir) [37]

 

Kölenin Cinayeti Ve Onun Üzerine Cinayet Babı

 

Kölenin cinayeti, (çok olursa) efendi üzerine vacip olmaz. An­cak cinayetini bir kerre ödemek vacip olur, eğer defa mahal ise (yâni hürriyet sebeplerinden tedbire meselâ, efendi «ben öldüğüm­de âzad olunsun» dediği köle, kitabet ve ümmii veled gibi ki, bun­lardan bir şey şart koşulmamış ise). Eğer cinayet işleyen köle def­etmeğe mahal yok ise, zikrolunan şeyler için bir kıymet icâb eder.

Eğer köle, hataen cinayet işlese, isterse efendi o köleyi cina­yet mukabilinde (karşılığında) defeder ve cinayetin velisine teslim eder. Veya cinayetin velîsi o köleye mâlik olur ve efendisi isterse diyeti için fidye (bedel) verip köleyi o anda (te'cilsiz) halas eder (kurtarır).

Eğer cinayet işleyen köle, efendisi def ve fidyeden bir şey ih­tiyar etmezden evvel ölse kendisine cinayet işlenen kimsenin hak­kı bâtıl olur. Efendisi köle için fidye ihtiyar ettikten sonra Ölse, kendisine işlenen kimsenin hakkı bâtıl olmaz. Eğer işleyen köle için fidye verip tekrar cinayet işlese bu takdirde hüküm geçen mes1-eiede olduğu gibi isterse def eder, isterse fidye verir.

Eğer köle iki cinayet işlese, efendisi köleyi cinayetin velîsine def eder ve hakları nisbetinde taksim ederler ve ya efendisi iki ci­nayetin diyeti karşılığında fidye verir.

Eğer efendi cinayet işliyen köleyi satsa veya hibe veya âzad veya müdebber veya istîlâd (çocuk talep) etse, fakat bu işleri (ci­nayeti) bilmiyerek yapsa, o cinayet işliyen kölenin kıymetinden ve diyetinden azım tazmin eder.

Eğer kölenin cinayetinden haberi olduktan sonra bunları yap­sa, diyetini tazmin eder.

Kölenin azadını Zeyd'in katline veya atmasına veya başını yar­mağa bağladığı gibi kölede bu fiilleri işlese, efendisi diyetini tazmin eder.

Eğer bir köle, hür bir kimsenin elini kasden kesse, efendisi kÖ-îeyi eli kesilen kimseye verse de o da köleyi âzad etse, ve yara nef­se (vucüda) sirayet edip ölse, bu takdirde köle cinayet mukabilin­de sulh olur.

Eğer eli kesilen kimse, köleyi âzad etmemiş olsaydı, efendisine red olunup kısas olunurdu veya af fol un urdu.

Yine yukarıda geçen mes'ele gibidir; Eğer eli kesen kimse hür olsa, eli kesilenle bir köle üzerine sulh olsalar ve köleyi eli kesilen kimse defetse, eğer eli kesilen kimse köleyi âzad etse ondan sonra­da kesilen elin yarası vücuda sirayet edip ölse, o köle cinayet mu­kabilinde sulhtur.

Eğer eli kesilen kimse, köleyi azad etmese de yarada vücuda sirayet edip ölse, o köle eli kesilen kimseye reddolunur ve eli ke­sen kimse kısas olunur.

Eğer borçlu ve ticaretle me'zun olan köle, hatâen cinayet işle­se ve efendisi cinayetten haberi olmadığı halde köleyi âzad etse, kölenin efendisi alacaklıya kıymet ve borcundan ekalli (azı) han­gisi ise, onu tazmin eder ve cinayetin velisinede kıymetinden ve ci­nayetin ekallini tazmin eder.

Eğer ticaretle me'zun ve borçlu olan cariye bir çocuk doğursa, o çocuk cariyenin borcu için anası ile beraber satılır. Eğer câriye cinayet işlerse (ve doğursa, cinayeti mukabilinde) çocuk verilmez.

Bir erkek şu şekilde , «Muhakkak Zeyd kölesini âzad etti» diye ikrar etse, zikrolunan köle ikrar eden kimsenin velisini hâtâen öl­dürse, o ikrar eden adam için bir şey yoktur.

Eğer âzad edilmiş olan köle, «Zeyd'in kardeşini âzad edilme­den önce Öldürdüm idi» dese Zeyd'de âzaddan sonra öldürdüm» de­se söz âzad edilenindir.

Eğer efendi âzad ettiği cariyesine deseki, «senin elini âzaddan evvel kestim» ve cariyede deseki, «hayır âzadden sonra kestin» bu takdirde söz, cariyenin sözüdür.

Cariyeden efendisinine vâsıl olan her şeyde hüküm yine böyle­dir. (Yâni söz cariyenindir) Ancak cima ile gailede (ücrette) değil, bu ikincisinde söz, efendinindir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, efendi tazmin etmez. Ancak bi aynihi kâim olan eşyayı tazmin eder ve o şeyi cariyeye red ile emrolunur.

Eğer ticaretten men edilmiş bir köle veya bir çocuk bir çocuğa «Zeyd'i öldür» diye emretse, o çocukta Zeyd'i öldürse, diyet katilin kavmi, kabilesi üzerinedir. Ve diyeti veren yakınları kölenin aza­dından sonra verdiklerini almak için köleye müracaatta bulunur­lar. Fakat emir veren çocuğa müracaatta bulunamazlar.

Eğer ticaretten men edilen köle, kendisi gibi ticaretten men edilen köleyi öldürmesi için emretse, efendisi katili def eder. Veya fidyesini (bedelini) verir. Eğer hataen işledi ise veya kendisine emir verilen köle küçük olsa efendi emreden üzerine derhal (o an­da) müracaatta bulunamaz. Belki azadından sonra kıymet ve fid­yeden ekalli (azı) ile emreden köleye müracaatta bulunması vâcib olur.

Eğer kati (öldürmek) kasten olsa ve kendisine emir verilende büyük kimse olsa, kısas olunur.

Eğer bir köle, hür olan iki adamı Öldürse ve öldürülen iki hü­rün her birinin iki velîsi olsa ve dört velîden ikisi köleyi affetse fcölcnin efendisi muhayyerdir, dilerse kölenin yansını affetmeyen iki veliye def eder ve dilerse kâmil (tam) diyeti o ikisi için bedel ola­rak verir.

Eğer köle öldürmüş olduğu iki hür kimseden birini kasden öl­dürse, diğer birini de hataen öldürse, kasden öldürdüğü hür kimse­nin iki velîsinden biri affetse, kölenin efendisi kâmil diyeti hataen Öldürülen kimsenin velilerine feda eder. Ve yarı diyetide kasden öldürülenin velisinin birine feda eder. Veya efendi, katil olan köle­yi velîlere def edip sülüsü (üçte bireri) karşılıklı olarak taksim ederler (İmamı Âzam R.A.'e göre üç bölük olur. İki bölüğü hataen öldürülenin velîlerine verilir, bir bölüğü de kasden öldürülenin ve­lisinin af fetmiy enine verilir) İmâmeyn (R.A.)'e göre ise münazea yoluyla dörtte birer hıssa verilerek taksim olunur.

İki kimsenin müşterek olan bir kölesi, iki efendinin yakinini (meselâ: ikisinin oğlunu ve ikisinin kardeşini) öldürse, ve iki ve­liden biri affetse (İmamı Âzam R.A.'e göre) cümlesi bâtıl olur. (Ve affetmeyende bir şeye müstehak olamaz). İmâmeyn dedilerki, af­feden kimse, kendi hıssasımn yarısını diğer affetmiyene verir veya diyetin dörtte biri mukabilinde fidye (bedel) verir. Ve denildi ki, İmamı Muhammed (R.A.), İmamı Âzam ile tamam il e bâtıl olma­sında beraberdir. [38]

 

Kölenin Üzerine Olan Cinayet Faslı

 

Kölenin diyeti, kıymet miktarıdır. Fakat, kölenin kıymeti hür kimsenin diyeti miktarı olursa, veya daha ekser (çok) olursa, (hür kimsenin diyeti onbîr dirhemdir). Bundan on dirhem eksilti­lir.

Köle de tenkis (eksiltme) olduğu gibi, cariyede de on dirhem eksiltilir, eğer cariyenin kıymeti hürrenin diyeti gibi ise, veya da­ha çok ise, gasbda.kölenin kıymeti gasbedilenin kıymetine baliğ ol­duğunda (icmâlâ) vâcib olur.

(Eğer bir kimse başka birinin yüz dinar değerinde bir kölesi­ni gasbetse ve elinde ölse, gasbeden kimseye yüz dînar lâzım olur. Zira gasb da itibar olunan maliyettir. (Adamın değeri değildir.)

Hür kimsenin diyetinde takdir olunan şey, kölenin kıymetinde de öylece takdir olunur. (Zira kölenin kıymeti hür kimsenin diyeti gibidir).

Kölenin elinin kesilmesinde kıymetinin yarısı vâcib olur. (Ni­tekim hür'ün elinin kesilmesinde yarı diyet vâcib olduğu gibi kö­lenin kıymeti hür'ün diyeti miktarı olduğuna göre yarı kıymeti) beşbin dirhemdir, ziyâde edilemez. Ancak beş dirhem noksanlaş-tırılır.

Bir kimse, bir kölenin elini kasden kesse ve efendi köleyi âzad etse, elinin kesilmesi vücuduna sirayet edip ölse, o kesmeden dola­yı, kesen kimse kısas olunur. Eğer vâristen bir ferd olmayıp, ancak vârisi efendisi ise, efendisinden başka bir varisi dahi olsa, kesen kimse kısas olunmaz.

İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, gerek vârisi yalnız efendisi olsun, gerekse onunla beraber başka vârisi olsun asla kısas yoktur. Eli kesen kimseye elin diyeti ve âzad olunacağı zamana kadar kıy­metinden noksanlaşan şeyin diyeti lâzımdır.

Bir kimse, iki kölesine «ikinizden biri hürdür» dese ve beyan etmezden (açıklamadan) evvel başları yarılsa ve bundan sonra hür olan hangisi idiğini açıklasa ikisininde diyeti efendi içindir.

Eğer tâyinden evvel öldürül s eler, ondan sonra ikisinden biri-inin âzâd olduğunu açıklasa, bir hür'ün diyeti ve bir kölenin kıyme­ti efendisi içindir. Eğer katil bir olursa.

Bir kimse, bir kölenin iki gözünü çıkarsa, kölenin efendisi di­lerse köleyi cinayeti işleyen kimseye verip, kıymetini alır veya kö­leyi bırakmayıp, elinde tutar, (ama İmamı Âzam R.A.'e göre) efen­di için bir şey yoktur.

İmameyn'e göre ise eğer köleyi elinde tutarsa efendi için köle­nin noksanının cinayeti işliyenden tazmin ettirmek hakkı vardır. [39]

 

Müdebber Ve Ümmü Veledin Cinayeti İle İlgili Fasıl

 

Eğer Müdebber veya Ümmü veled cinayet işlese, efendisi kıy­met ve diyetinden azını tazmin eder.

Eğer Müdebber ve Ümmü veled başka bir cinayet daha işlese, İmamı Âzam (R.A.)'e göre, ikinci velî kıymette birinci velîye or­tak olur, eğer cinayet diyeti birinci velîye Hâkimin hükmü (karan) ile verilmiş ise, eğer Hâkimin kararı ile verilmemişse, ikinci velî dilerse birinci velîye ittiba eder (tâbi olur). Dilerse cinayeti işli-yenın efendisine ittiba eder. îmâmeyn'e göre, ikinci cinayetin velî­si her halde (her hususta) birinci cinayetin velîsine ittiba eder. (Efendi birinci velîye kıymeti gerek hâkimin kararı ile ve gerekse rıza ile versin beraberdir. Efendiye birşey lâzım gelmez).

Eğer efendi müdebberini âzad etse, halbuki o müdebber olan kölede bir çok cinayetler işlese, efendi üzerine ancak bir kıymet lâzım gelir.                                                                            

Eğer müdebber olan köle hataen bir cinayeti ikrar etse, ojînü-debber olan köleye o halde bir şey lâzım gelmez ve azadından son­ra dahi bir şey lâzım gelmez. (Kölenin hataen cinayetinin mucibi-cezası, kendi üzerine olmayıp, efendisine aittir. Ve efendisi üzeri­ne ikrarları geçerli olmaz. Ama kasden cinayetine ikrar bunun ak­sidir. Zira kasidde nefsi üzerine nafiz - geçerli olur). [40]

 

Kölenin, Çocuğun Ve Müdebberin Gasbı Ve Bu Gasbda Cinayet Babı

 

Bir kimse, kölesinin elini kesse, el kesildikten sonra köle gasb olunsa ve gasbedenin elinde iken o elin kesilme tesirinden dolayı köle ölse, gasbeden kimse maktûen (eli kesilmiş iken) o, kölenin kıymetini tazmin eder. Eğer efendisi kölenin elini gasbeden kim­senin yanında iken kesse ve köle ölse, gasbeden kimse tazminattan beri olur (kurtulur).

Eğer ticâretten men olunmuş bir köle, kendisi gibi bir köleyi gasbetse ve gasbolunan köle gasbeden kölenin yanında iken ölse, gasbeden köle tazmin eder.

Bir kimse, müdebber (efendisi öldükten sonra azâd edilecek) olan köleyi gasbetse, o kölede gasbeden kimsede iken cinayet iş­lese, sonrada efendisinin yanında ^inayet işlese veya aksi olsa (yâ­ni Önce efendisinin yanında iken cinayet işlese sonrada kendisini gasbeden kimsenin yanında iken cinayet işlese) o müdebber olan kölenin efendisi kölenin kıymetini cinayetin velîsinin ikisine taz­min eder. Seyyid (efendi, kölenin) yarı kıymetini almak için gas­beden kimseye müracaatta bulunur ve yarı kıymeti aldıktan sonra evvelki surette birinci cinayet sahibine verir, bundan sonra efendi yine ikinci defa gasbedene müracaatta bulunur. (Zira evvelki cî-j nayetin hakkı bütün kıymetine ehaktir).                                       

İmamı Mu ha m m e d (R.A.)'e göre, gasbedenden aldığı şeyi bi­rinci cinayetin velîsine vermez. Ve ikinci defa gastedene müra­caatta, bulunamaz. İkinci surette (yâni evvelâ efendisinin yanında cinayet işlediğinde) efendi gasbedene müracaatta bulunup, aldığı şeyi birinci cinayetin velîsine verir. Fakat, İmamların icma'ı ile ikinci defa gasbedene müracaatta bulunamaz.

Köle, iki fasılda da (yani evvelâ gasbeden yarımda sonrada efendisinin yanında cinayet işlese veya aksini işlediği suretlerde)! müdebber gibidir. Ancak şu kadar'varki, cinayet işlediğinde kanı, cinayetin velîsine def eder. Müdebberde ise, kıymetini def eder.

Tekrar rucû etmenin ve def temenin hükmü, ihtilâf ve ittifak! cihetinden müdebberde olan hüküm gibidir.

Eğer bir adam bir kimsenin müdebber ûlaıı kölesini iki defi gasbetse ve kölede gasbeden iki kimseden her birinin yanında ci­nayet işlese, bu takdirde efendisi müdebber olan kölenin kıyme­tini cinayetin velîlerine ğarâmet çeker (ücretlerini verir) ve çek­tiği ğarâmeti almak için gabzeden kimseye müracaatta bulunur. Ve gasbedenden aldığı yarı kıymeti birinci velîye verir. Ve aldığı şey sebebiyle gasbedene, ittifak üzere ikinci defa müracaatta bulu­nur. Ve denildiki, bu mes'ele de İmamı Muhammed (R.A.) için muhalefet vardır.

Bir kimse, hür bir sabî'yi gasbetse ve gasbedenin elinde füc'e-ten (aniden) veya humma hastalığına tutularak Ölse, gasbedene bir şey lâzım değildir. Eğer sâike (Yıldırım, şiddetli sel vesaire gibi şeyler) den veya yılan sokmaktan ölse, kasbedenin âkil esi (kavmi kabilesi) üzerine sabî'nin diyeti (ni vermesi) lâzımdır.

Eğer bir sabî (çocuk) kendi yanında emânet edilmiş bir köle­yi öldürse, sabinin âkilesi kölenin değerini tazmin ederler.

Eğer sabî kendi yanındaki emânet olan taamı yese veya kendi yanında emânet olarak bırakılan malı telef etse, İmamı Âzam ve İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, tazmin etmesi lâzım gelmez. Lâ­kin İmamı Ebû Yusuf (R.A.) için hilaf vardır. (Ona göre, tazminat lâzım gelir).

Eğer ticaretten men olunan bir kölenin yanında mal emanet konulsa ve köle emanet malı helak etse, âzâd edildikten sonra taz­min eder, o halde iken (yâni, âzad olunmadan) tazminat lâzım gel­mez. İmamı Ebû Yusuf (R.A.) muhalefet edip (ona göre o halde iken tazminat lâzım gelir).

İkraz (Karz, ödünç vermek) ve ariyet, çocuk ve ticaretten men olunan köle haklarında emanet gibidir.

Çocukdan murat, sabiyyi âkil (akıllı çocuk) dur. Gayri âkil olan çocuk (aklı ermeyen çocuk) İmamların ittifakı ile (kölenin emaneti tazmin ettiği) gibi malı tazmin eder. Akıllı çocuğun emâ­net, karz ve ariyet olmayan malı telef ettiğinde tazmin ettiği gibi (zira akıllı olmayan çocuğun tesellûtu akıllı olmadığı için heder­dir. Ama fîli muteberdir). [41]

 

Kasâme (Diyet Yeminleri) Babı [42]

 

Bir mahalde ölü bir adam bulunsa, ve o ölüde yara veya ku­lak ve gözünden kan çıkmak (kan gelmek) gibi kati (öldürme) ese­ri bulunsa, veya boğmak eseri veya dövme - vurma eseri bulunsa, ama katili bilinmese, maktulün (öldürülen kimsenin) velîsi mahal­le halkının tamamına ölü bulunan adamı, (kasden veya hataen) öl­dürdüklerini iddia etse, veya bir kısmının öldürdüğünü iddia etse, halbuki velînin beyyinesi (delil ve şahidi) de olmazsa, mahalle hal­kından velînin ihtiyar ettiği (arzu edip seçtiği) elli adama yemin verilir, yâni Allah'u Teâlâmn ismi şerifine yemin verilir ki: «Biz kat­letmedik (öldürmedik) vekâtilini dahi bilmeyiz» diye, bu yemin­den sonra mahalle halkının ('tamamına ölü olarak bulunan adamın) diyeti kaza olunur (hükmolunur) [43]

Halkı tamam olan (yani bütün azaları tamam olan düşük)te, ahkâmda büyük adam gibidir.

Velî, mahalle halkına yemin ettiremez, her ne kadar husumet-kati alâmeti veya töhmet veyahutta mahalle halkının katlettiğine dâir karine bulunsa (yine de yemin ettirilemez).

Eğer ki mahalle halkı elli adamdan noksan olsalar, elli tamam oluncaya kadar mevcut kimselere yemin tekrar ettirilir. Yani tek­rar onlara yemin verilir. Zira hükmü şer'i elli adama yemin vermek­tir. Böyle oluncada mümkün olduğu mertebe tamamlanması vâcib-tir.

Bir kimse, yemin etmekten çekinirse, yemin edinceye kadar hapsedilir. Mahalle halkından bir kimse, «o adamı falan öldürdü» dese, yemininde tekrar eder. (Yani «Vallahi o adamı ben öldürme­dim, falan zaddan başka onu öldüren kimseyi bilmem, ancak o şah­sı biliyorum» demekle (yine de sözü kabul edilmeyip yemin ettiri­lir).

Eğer velî mahalle halkından başka bir adam üzerine kati dâ­vası açsa, mahalle halkından yemin sakıt olur (düşer).

Mahalle halkının şahadeti (İmamı Azam R.A.'e göre) mahal­le halkından başka bir kimsenin üzerine kabul olunmaz.

İmâmeyn muhaliftirler (yani İmâmeyn'e göre, mahalle halkınm kendilerinden başka kimseye de şahitlikleri makbuldür.) Ve mahalle halkının bir kısmının, diğer bir kısmının üzerine şahitliği makbul değildir.

Bedenin ekserisinin mevcut olması, veya başla beraber yarısı mevcut olması, (yemine lüzum ve diyette) vücudun tamamının mevcut olması gibidir.

Çocuk, mecnun (aklı noksan - deli) kadın ve köle üzerine ye­min yoktur. (Zira bunlar sahih söz sahibi değillerdir).

Kendisinde kati eseri bulunmayan ölü hakkında ve burnundan veya ağzından veya dübüründen veya zekerinden kan çıkmış Ölü hakkında yemin ve diyet yoktur. (Zira bunlar kati alâmetidir. Ama gözünden ve kulağından gelmesi ise, şiddetli dövülme alâmetidir). Ona kalt île hükmolunur. Veya ölünün vücudunun yarısından azı mevcut ise, velevki başı île beraber de olsa veya yarısı mevcut ol­sa ama dolaşık olunmuş ise, bunlara hepsinin hükmü verilmez. (Zira azaları tam olarak hükmolunmaz. Bu ikisi azaların ekserisi sayılmaz).

Eğer ölü hayvan üzerinde bulunsa ki, o hayvanı da bir adam sürer olsa, bu takdirde diyet, süren adamın âkilesi üzerinedir. Eğer hayvanı gütse veya hayvana binse yine süren kimsedeki hüküm gi­bi (diyet, güden veya binen kimsenin âkilesi üzerine) dir. Eğer ye-dici (güden), binen ve süren cem olsa, (toplansa) lar diyet, bun­ların üzerinedir.

Eğer bir hayvan üzerinde bir ölü olup, iki karye (köy) arasın­da bulunsa, ölünün diyeti (Ölünün bulunduğu yere) daha yakın olan karye (haklının) üzerinedir.

Eğer ölü kendi evinde bulunsa, diyet (İmamı Azam (R.A.)'e göre) Ölünün âkilesi (veresesi) üzerinedir. İmâmeyn'e göre ise, (veresesine) bir şey yoktur, (ve fetvada İmâmey'nin kavli üzerine­dir).

Eğer ölü, bir adamın evinde bulunsa, ev sahibine yemin lâ­zım gelir. Ve diyet (evinde Ölü bulunan şahsın) âkilesi üzerinedir. Eğerki âkilesi mevcutlarsa, ev sahibinde olduğu gibi yemine dâhil olurlar. İmamı Ebû Yusuf (R.A.) için muhalefet vardır (Ebû Yusuf R.A/e göre, vârisleri mevcut ol s al arda yemine dahil olmazlar). Eğer âkile gâib olup, mevcut değillerse, ev sahibine yemin

tekrar ettirilir (tâ ki elli yemine varıncaya kadar).

Yemin (İmamı Âzam'la İmamı Muhammed R.A.'e göre) ev sahipleri üzerine lâzım gelir, yoksa kiracısına lâzım gelmez, İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, yemin, hepsinin üzerine lâzım gelir. Yemin fetih zamanında imam bir şehri fethedip, ganimetçiler ara­sında taksim ettiğinde hıssaları tayin ettiğinde hıssaları tayin ol­mak için hat çekmiş olan kimseler üzerine lâzım gelir, velevki on­lardan bir kimse dahi baki kalsa (yemin o, kalan kimse üzerinedir). Müşteriler (satın alanlar) üzerine değildir. İmamı Ebû Yusuf (K. A.)'e göre de (yemin), müşteriler üzerinedir.

Eğer hat çeken kimselerden bir kimse kalmamışsa (yemin, bil icmâ) müşteriler üzerinedir.

Eğer bir ev satılsa fakat, müşteri teslim almadan evin içinde bir ölü bulunsa, İmamı Âzam (R.A.)'e göre (yemin ve diyet), sa­tanın âkîlcsi üzerinedir. İmameyn'e göre ise, (yemin ve diyet) sa­tın alan adam üzerinedir.

Muhayyerlikle şart kılman alış verişte diyet, İmamı Âzam (R.A.)'e göre Zilyed (yetki sahibi) nin âkilesi üzerinedir. İma­meyn'e göre ise, kendisi için mülk kararlaşmış olan (yani satın alan) kimsenin üzerinedir.

Selâhiyet sahibinin âkilesi diyeti vermez. Ancak deli ile ve-rirki, «o yetki sahibinin» diye şahitler şahitlik etmelidirler.

Eğer ölü hıssaları muhtelif olan müşterek bir evde bulunsa, yemin ve diyet, adam başına (müsavi) dîr [44]. (Hıssalarınm çeşitli olmasına itibar olunmaz. Meselâ: Ev üç şahıs arasında müşterek olup, birinin hissası yarı olsa, diğerinin hıssası üçte bir olsa ve di­ğer birinin hıssası da altıda bir olsa, hıssalara itibar olunmaz).

Eğer ölü gemide bulunsa, yemin ve diyet, gemide bulunan kap­tanlar ve yolcular üzerinedir. (Bu mahalde mal sahibi ve diğerleri müsavidir).

Eğer ölü mahalle mescidinde bulunsa (yemin ve diyet), halle Jıalkı üzerinedir.

Eğer ölü iki karye (köy) arasında bulunsa (yemin ve diyet), Ölünün bulunduğu yere daha yakın olan köy halkı üzerinedir. Eğer ölü sahipli olan çarşıda (pasaj v.s. gibi) bulunsa yemin ve diyet (İmamı Azam ile İmamı Muhammed'e göre) sahibi üzerinedir. İma­mı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, kiracılar üzerinedir.

Sahipsiz olan çarşı, büyük yol gibidir. Bu çarşıda (sokakda) bulunan ölünün diyeti Bey tül maldendir.

Eğer ölü mescid-i cami de (umûma ait mescidde) bulunsa, yi­ne diyet, Bey tül maldendir. (Zira mescid-cami'i umumi içindir, bir ferde mahsus değildir) [45]. Binâenaleyh eğer ölü zindan da (hapis­hanede) bulunsa (İmamı Âzam ile İmamı Muhammed R.A.'e gö­re) yine diyeti beytülmaldendir.

İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, yemin ve diyet, hapishane sahibi üzerinedir.

Eğer ölü, bir çölde bulunsa ki, o çölün yakınında kendisinden ses duyulacak şekilde bir karye (köy) de bulunmasa bu şekilde olan da ölünün kanı heder (batıl) dır.

Fırat nehrinin ortasında bulunan ölünün kükmü de yukarıda geçen mes'ele gibidir. Eğer ölü nehir kenarında mahpus bulunsa yemin etmek, yakın olan karyeler (köylerin) halkı üzerinedir. (Zi­ra o kenar onların ellerindedir. Ondan istifade ederler, hayvanla­rın o nehirden suvarırlar. Böyle olunca da onlara mahsus olmuş olur).

Eğer bir kavm (topluluk) kılıçlarla kavga etseler, bundan son­ra ayrilsalar (kavgayı bıraksalar) ama kavga ettikleri yerde bir ölü bulunsa, yemin ve ölünün diyeti mahalle halkı üzerinedir. Me­ğer ki ölünün velisi mahalle halkını dâva etsin veya mahalle hal­kından muayyen bir kimseyi dâva etsin, bu takdirde mahalle hal­kından yemin ve diyet sakıt olur (düşer, zira bu dâva mahalle hal­kının berâetini mütezammın olur.) Kati (Öldürmek) sâdece dâva etmekle o mahalle halkı üzerine sabit olmaz. Ancak delil ile sabit olur.

Eğer ölü sahipsiz olan arazinin askeriyenin oturmuş olduğu kısmında bulunsa, eğer keçeden olan gölgelik veya büyük çadırda bulunursa (ölünün diyeti) çadır sahibi üzerinedir. Ancak (çadır ve gölgelikte bulunmazsa) Ölüye gölgelik veya büyük çadır sahi­binden hangisi daha yakınsa (diyeti) onun üzerinedir.

Eğer düşman ile kavga etseler ve aralarında ölü bulunsa, ye­min ve diyet yoktur. (Açıkça delâlet eder ki, o kimse düşman ta­rafından öldürülmüştür ve kanı hederdir).

Eğer askerin indiği (oturduğu) arazi sahipli ise, bu takdirde asker (mahallede) oturan kimseler gibidir. Yemin ve diyet, o ara­zi (mülk) sahibi üzerinedir. (İmamı Azam ile İmamı Muhammed R.A.'e göre) asker üzerine değildir. Amma İmamı Ebû Yusuf'a gö­re muhalefet vardır. (Yemin ve diyet, hem mülk sahibi ve hemde o mülkte oturanlar üzerinedir.)

Bir kimse, bir kabilede yaralanmış olsa, ondan sonra ehline (evine) götürülse, fakat yatakta yatmaktan kurtulamayıp o yara­nın tesirinden ölse, yemin ve diyet İmamı Âzam (R.A.)'e göre ya­ralayan kabile üzerinedir. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise ya­ralayan kabileye birşey lâzım gelmez. (Zira ölümden aşağı olan yaralamalarda yemin yoktur).

Eğer yaralanmış adamla beraber bir adam bulunsa ve o adam yaralıyı evirie götürse ve yaralı ehli yanında (evinde) ölse, İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre götüren adama tazminat lâzım gelmez. İmamı Âzam (R.A.)'in kıyasında yaralıyı evine götüren tazmin eder.

İki adam bir evde olsalar da bunlardan birisi kesilmiş vaziyette bulunsa, kesilen adamın diyetini, İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e gö­re, yanında diğer adam tazmin eder (öder).                         

İmamı Muhammed için muhalefet vardır. (İmamı Muhammed R.A.'e göre, kendi nefsini öldürmek ihtimali ile diğer adam taz­min etmez. Zira sadece şüpheye düşmekle tazminat lâzım gelmez).

Eğer ölü, bir kadının karyesinde (köyünde) bulunsa, o kadı­na (elli defa) yemin tekrar ettirilir. Ve kadının âkilesi (vârisleri) Ölünün diyetini verir. (İmamı Âzam R.A.'e göre) yemin, töhmeti yok edip, atmak içindir. Kadında ise töhmet hafifleyicidir. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre diyet gibi yeminde kadının âkilesi üzeri­nedir (zira yemin yardım ehline mahsustur. Kadın ise yardım eh­linden değildir. Çocuğa müşabih olduğu içindir.)

Müteahhirin (selefden sonra gelen) âlimler dediler ki; bu me­selede kadın âkilesi ile beraber yemin de dahil olur. (Bu idhal sözü İmamı Tahavi'nin ihtiyarıdır ve esâh olan da budur.)

Bir adamm arazisinde bir ölü bulunsa ki, o adamın arazisi de bir köyün yanında olsa, arazi sahibi de o köyden olmasa,; ölünün diyeti ve yemin, arazi sahibinin üzerinedir [46]

 

Meakıl Bahsi

 

O (meâkil), müekkilenin ccmisidir ki, o (meâkıl), diyettir.

Akile: diyeti ödeyen kimseye denir.

O (diyeti Ödeyenler), dîvan ehlidir. Eğer katil dîvan ehlinden­se (Dîvan: Hâkimiyetinin isimleri tahrir olunan defterdir). Diyeti dîvan ehlinin atiyyelerinden (hazır gelen şeyler) hüküm verildiği vakitten itibaren üç seneye kadar alınır. Eğer atiyyelerinden sü­lüsü (üçte biri) üç seneden azda veya üç seneden çokta çıkarsa atıy-yelerden alınır.

Eğer katil, dîvan ehlinden değilse, onun âkilesi, kabîlesidir ve kabilesinden üç senede bir, her birinden üç dirhem veya dört dir­hem alınirki, her senede bir dirhem ve birde bir dirhemin üçte bi­ri olur. Ziyâde kılınmaz. Esah (doğru) olan da budur.

Ve denildiki, her senede üç dirhem veya dört dirhem alınır (bu takdirde alınan üç senede dokuz dirhem veya on iki dirhem olup hadd tahfifinden çıkmış olur).

Eğer kabilesi diyet vermeğe muktedir değillerse, veya kabilesi azsa asabalarm tertip (derece) lerine göre nesepçe daha yakm olan kabileye (dîvan ehlinden olmayan katilin kabilesine) zam olunur (ilâve edilir) ve katilde diyeti ödeme hususunda kabileye dâhil edilir.

Eğer katil, san'at ile veya söz vermekle tenâsur edenlerden (birbirlerine yardımda bulunmaları için söz verip yemin edenler­den) ise, o katilin âkilesi sanatkâr veya sözleşme hususundaki ve­lileridir.

Azat edilmiş kölenin ve mevleî muvâlatm âkilesi, efendisi, ve efendisinin âkilesidir. Veledi mülâ anenin (veledi zinâlıkla kötü-lenen çocuğun) âkilesi, annesinin âkilesidir.

Eğer annenin âkilesi, diyeti verdikten sonra veledi mülâineyi iddia etse, annenin âkilesi verdikleri diyet parasını almak için ba­banın âkilesine üç seneye kadar müracaatta bulunurlar.

Akılın (vârislerin) diyet verdiği nefis, kati ile vâcib olan şey-dirki, o da hata ile vâcib olmalı, kasden işlenen cinayeti vermez­ler. Ve kölenin cinayetinim sulh ve itirafla lâzım olanı dahi vermez­ler. Meğerki âkilesi itirafı tasdik edilmelidir. (Bu takdirde diyet üzerlerine vâcib olur) ve diyetin onda birinin yarısından azını dahi vermezler. Belki diyet cinayeti işleyen üzerinedir.

Kadın ve çocuk, akılda (diyette) dahil olmazlar, Müslüman, kâfirden ve aksi (yâni kâfir Müslümandan) için diyet vermez.

Kâfir, kâfirden dolayı diyet verir, her ne kadar milletleri baş­ka başka olsada, eğer iki millet arasında açıkça düşmanlıkları yok­sa ki, yahûdi ile nasâra gibi (bunların arasında açıkça düşmanlık­ları vardır. Bunlar birbirine âkile olamaz.)

Eğer zimmînin âkilesi yoksa, bu diyet, hüküm verildiği gün­den itibaren üç seneye kadar kendi mâlinden (lâzım) dir.

Müslümanm âkilesi yoksa, o müslümanın nâmına beytülmal âkile eder (yani diyeti beytülmalden verilir). Ve denildiki, müs-lümanda zimmî gibidir. Âkilesi olmadığı zamanda (mâlinden diyet vermekte bununda üç sene müddetle mâlinden verilir).

Eğer hür olan kimse, köle üzerine hatâen cinâyet^ işlese diyet, hürrün âkilesi üzerinedir. [47]                                                 

 

Vasiyetler Bahsi [48]

 

Vasiyet: Öldükten sonra olan (veya olacak olan) bir şeye izafe edilen temlik d ir.

O (vasiyet), eğer vereseler zengin iseler veya kendi nasiple­rinden müsteğni (ihtiyaçları, olmayıb almaktan vaz geçmiş) kim­seler olursa, üçte birinden az maldan vasiyet etmek müstehaptır [49]. Şayet vereseler zengin olmazlar veya hisselerinden vaz geç­mezlerse, vasiyyeti terketmek daha sevimlidir.

Malın üçte birinden (terekenin) fazlası üzerine olan vasiyyef sahih olmaz [50]. Ve bizzat kendisini öldüren kimseye de vasiyyeti sahih değildir. Ancak veresenin vasiyyete izni ile sahih olur.

Yabancı olan kimseye vasiyet etmeye vereseler izin vermesef lerde malın (terekenin) üçte birini vasiyyet etmek sahilidir. V., müslümanın, zimmî için ve zimmî olan kimseninde müslüman içi| vasiyeti sahih olur [51]

Eğer hamlin (cariyenin karnındaki çocuğun) doğumu ile vâ-siyyetin arasında altı aydan az zaman olursa, hami için (cariyenin karnındaki çocuk için) vasiyyet sahih olur. O hami için hibe sahih olmaz.

Eğer çocuğun annesini vasiyet edip hamlini vasiyet etmese, va­siyyet ve istisna sahih olur.

Vasiyyetin sahih ve sabit olması için kabulün bulunması lâzım­dır.

Ve kabul, vasiyyet eden kimsenin ölümünden sonra muteber olur. Yoksa vasiyyet edenin hayatında iken red etmek muteber de­ğildir. (Meselâ: Bir kimse, karısına «sen yarından itibaren şu ka­dar dirhem üzerine boşsun» dese, yarından evvel red ve kabulü bâ­tıldır).

Kabul etmekle vasiyyet ettiği şeye mâlik olur (zira vasiyyet, yeni bir mülkü isbattır. Bu takdirde kendi arzusu olmadığı için mül­kün isbâtina kadir değildir). Meğerki, vasiyet olunan kimse, vasi­yet eden kimseden sonra kabul etmezden evvel ölmüş olsa, bu tak­dirde vasiyyet olunan kimse, vasiyyete mâlik olur. Ve (vasiyyet), vasiyyet edilen kimsenin vereseleri için olmuş olur.

Çocuğun ve mükâtebin vasiyyeti, mükâtebe borcu ödemesi terk olunsada (çocuğun) ve onun (mükâtebin) vasiyyeti, sahih değil­dir.

Vasiyyet, borçten te'hir olunmuştur (yâni, vasiyyet eden bir kimsenin borcu olursa, evvelâ borcu ödenir, ondan sonra kalan ma­linden vasiyeti ödenir. Zira borcun edası, farzdır. Vasiyyet ise, na­file ve teberrûdur) [52]

Binâenaleyh borcu malının tamamını ihata eden bir kimsenin vasiyyeti sahih olmaz. Ancak alacaklılar, alacaklarından vaz ge­çerlerse (bu takdirde vasiyyete mâni olan şey yok olunca vasiyyet, sahih olur).

Vasiyyet eden kimse için, vasiyetinden söz ve gasbdeki mâli-kiyyet hakkını kesme fîli veya hibe ve alış verişde olduğu gibi mül­kiyeti giderme fîli ile dönme hakkı vardır. Velevkı vasiyyet eden vasiyyet ettiği şeyi sattıktan sonra satın alsın veya sattıktan son­ra ve bağışladıktan sonra rucû ederse veya vasiyyet olunan şeyde ziyâdelik îcab etseki, teslimi mümkin olmayıp ancak o ziyadelikle teslimi mümküin olsa, meselâ: Buğdayı vasiyyet etse sonra yağ ile karışmış olsa ve evde odayı vasiyyet etmiş olsa, sonra içinde bina yapmış olsa ve pamuklu elbiseyi vasiyyet etmiş olsa (bu takdirde vasiyyet olunanda bu fiiller ziyâdeliği îcab eder. Teslimi mümkin değildir. Zira başkasiyle karışdığında rucûuna delâlet eder).

Elbisenin yırtılması ve koyunun kesilmesi rucûdur. (Meselâ: Bir kimse, bir elbise ve bir koyun vasiyyet etmiş olsa, sonra elbiseyi yırtmış ve koyunu boğazlamış olan kimsenin bir fîli istihlâkdır. Binâenaleyh vasiyyet bâtıl olur ve rucû etmiş olur).

Vasiyyet eden kimse, «vasiyyeti te'hir ettim» dese, bu sözü ru­cû olmaz (zira vasiyyetin tehiri, vasiyyeti ıskat etmez). Yahut va­siyyet eden kimse, «falan için vasiyyet etmiş olduğum her vasiyyet, haramdır» sözü vasiyyetten rucû etmek değildir.

Eğer vasiyyet eden kimse, «falan kimse için vasiyyet ettiğim şey falan içindir» dese bu söz vasiyyetten rucû etmektir. Ancak fa­lan denilen ikinci kişi Ölü olursa, bu takdirde vasiyyet sahih olup, rucû olmaz.

Hibe ve vasiyyetten sonra nikahladığı yabancı kadına hasta olan kimsenin hibe ve vasiyyet etmesi bâtıldır.

Keza vasiyyet eden kimsenin, kâfir oğluna ve kölesine ikrarı, vasiyyeti ve hibesi bâtıldır, eğer ikrar, vasiyyet ve hibeden sonraki kâfir oğlu müslüman ve kölesi âzad olunursa )meselâ: bir kimse, bir kâfir oğluna yahut kölesine bir şey ikrar etse, yahut birşey va­siyyet etse yahut bir şey hibe etse, bundan sonra kâfir olan oğlan müslüman olup ve köle âzad olsa, üçüde bâtıl oıır).

Kötürümün, felçlinin, çolağın ve çıbanlinm hibesi, eğer müd­deti uzar ve bu hastalıkların her birinden ölmesi korkulmaz ise, (vasiyyeti) malının hepsindendir. Şayet müddet uzun olmayıp bu hastalıklardan ölmesi korkulur ise, (her birinin) hibesi, malın üç­te birindcndir [53]

 

Malın Üçte Birinin Vasiyyeti Babı

 

Eğer bir kimse, iki kişinin her biri için malının üçte birini va-siyyet etse, ve vâriside izin vermezse (rıza göstermezse), vasiyyet edenin malının üçte birinin iki kısım olmak üzere o iki kişi ara­sında taksim olunur, (zira müstehaklık sebepleri birdir).

Ve eğer bir kimse, iki kişinin birisi için malının üçte birini ve dîğer birisi için malının altıda birini vasiyyet etse, verese rıza gös­termezse, vasiyyet eden kimsenin malının üçte biri ikisi arasında üçte bir olarak taksim olunur.

Eğer o iki kimsenin birisi için malın üçte birini ve diğeri için malının üçte ikisini vasiyyet etse veya yarısını veya malının hep­sini vasiyyet etse, (İmamı Âzam R.A.'e göre) malın üçte biri ara­larında yarı yarıya taksim olunur. (Zira malın üçte birinden ziya­de olan vasiyyete veresenin izni olmadığından vasiyyet bâtıldır).

İmâmeyn'e göre, birincide malın üçte biri üç hisse olup, bir seh-mi üçte bir vasiyyet ettiğinde, üçte ikiside iki sülüs (üçte iki) seh-mi olana verilir. Ve ikinciside (yarısı vasiyyet edilende) üçte bir mal beşte bir olarak taksim olunur ki, beşte birin ikisi üçte bir his­se sahibine ve beşte birin üçü de yarı yarıya hisse sahibi olana ve­rilir. Hepsi vasiyyet edilene de dörtte biri verilir.

İmamı Âzam (R.A.)'e göre vasiyyet edilen üçte bir üzerine zi-yâdeliği ilâve edip alınma şekli olmaz. Ancak kıymetinden noksan satılan ve alınmasında ziyâdelikle alman da, iki çeşit kıymette olan şeyin her birini ve üçte bir, yarı ve buna benzeyen bir şey zikredil­meden vasiyyet edilmesi sahilidir.

Bir kimse, oğlunun nasibini başkasına vasiyyet etse bâtıl olur. Ve oğlunun nasibi mislini (yani, oğlunun kadar kendi inalını) va­siyyet etse sahih olur.

Binâenaleyh vasiyet eden kimsenin iki oğlu olsa, kendisine va­siyyet edilen kimse için üçte bir hakkı vardır. Eğer vasiyyet eden kimsenin üç oğlu olsa, bu takdirde vasiyyet olunan kimse için dört­te bir hakkı vardır.

Eğer vasiyyet eden kimse, malından bir kısmı vasiyyet etse, bu takdirde tâyin (hangi malların ve ne miktarı hususu) verese­nindir. (Vereselere denirki, arzu ve rızanız ne kadar ise verin, zira verilecek mikdar bilinmemektedir. Binâenaleyh az ve çoğa şâmil olabilir).

Eğer vasiyyet eden kimse, malından bir sehmi vasiyyet etse, vasîyyet olunan kimse için altıda bir hakkı vardır.

İmâmeyn'e göre, veresenin birinin nasibi mikdarıdır. Ancak veresenin nasibi üçte birinden ziyâde edilir ve veresede izin ver­mezse, müstesnadır. (Binâenaleyh vasiyyet eden kimsenin oğlu ol­sa, vasîyyet olunana malın yarısı verilmez. Üçte biri verilir).

Fakihler dedilerki; senimden muradın altında bir olması mü-tekaddimin ulemâsının örfündendir. Bizim örfümüzde sehim, bir cüz gibidir.

Eğer vasiyyet eden kimse, malının altıda birini vasiyyet sonra yine altıda birini vasiyyet etse, vasiyyet meclisi ister bir ol­sun ister muhtelif olsun, vasiyyet olunankimseiçin altıda bir al­ma hakkı vardır.

Eğer vasiyyet eden kimse, dirhemlerinin üçte birini yahut koyunun üçte birini yahut elbisenin üçte birini vasiyyet etse, halbu­ki o elbise bir cinsden olsa ve üçte ikisi helak olsa, baki kalan üçte birden çıkarsa, o baki kalan, vasiyyet olunan kimse içindir.

Keza ölçülen ve tartılan her şey de böyledir.

Eğer vasiyyet eden kimse, elbisenin üçte birini vasiyyet etse ve o elbise çeşitli olsa ve üçte ikisi helak olsa, vasiyyet olunan kim­se için baki kalanın üçte birini alma hakkı vardır.

Eğer bir kimse, kölelerinin üçte birini vasiyyet etse ve üçte ikisi helak olsa, (İmamı Âzam R.A.'e göre) yine vasiyyet olunan kimse için baki kalanın üçte birini alma hakkı vardır. İmâmeyn'e göre, baki kalanın hepsi vasiyyet olunan kimse içindir. Denildiki, İmâmeyn, {Ebû Hanife ile Ebû Yusuf) la helak olan aralarında olup va­siyyet olunan kimse için üçte birini almasında muvafıkdırlar.

Hayvanlarda da ihtilâf ve ittifak ciheti köle gibidir

Eğer vasiyyet eden kimse, bir kimse için bin dirhem vasiyyet etse, halbuki vasiyyet eden için vasiyyet ettiğinin aynısı ve başka­sı alacak olsa, o vasîyyet aynı olandadır, eğer o vasiyyet aynı ola­nın üçte birinden çıkarsa, şayet çıkmazsa, aynı olanın üçte biri ve alacakdan tahsili mümkin olanın üçte biri vasiyyet olunan kimseye bin dirhem tamamlanıncaya kadar verilir.

Eğer bir kimse, malın üçte birini Zeyd ve Arar için vasiyyet etse, halbuki ikisinden biri ölmüş olsa, vasiyyetin hepsi diri olan kimse içindir.

Eğer vasiyyet eden kimse, vasiyyet zamanında «üçte bir Zeyd ile Amr arasında olsun» dese (ve birisi de ölü olsa), bu takdirde üç­te birin yarısı diri olan kimse içindir.

Eğer bir kimse, bir adama malının üçte birini vasiyyet etse, halbuki vasiyyet zamanında malı olmasa ve vasiyyetten sorra mal kazansa, ölümü zamanında malın üçte biri vasiyyet olunan kimse içindir.

Eğer bir kimse, bir adama koyunun üçte birini vasiyyet etse, halbuki vasiyyet zamanında koyunu olmazsa, yahut koyunu olsa fa­kat vasîyyet eden kimsenin Ölümünden evvel o koyun helak olsa, vasiyyet bâtıl olur. Eğer vasiyyet zamanında koyunu olmayıp son­ra koyun istifade etse ve sonra ölse, esah rivayette vasiyyet sahih olur.

Eğer bir kimse, bir adama kendi malından bir koyun vasiyyetetse, halbuki vasiyyet eden kimsenin koyunu olmasa, vasiyyeıj olu­nan kimse, koyunun kıymetini alma hakkı vardır.

Eğer bir kimse, bir adama koyunundan bir koyun vasjyyet etse, halbuki koyunu olmasa, vasiyyet bâtıl olur.

Bir kimse, malının üçte birini analarının evlâdına vasiyyet et­se ve onlarda üç kişi olsa, fakirler ve miskinler de iştirak etseler, bu takdirde (İmamı Âzam ve İmamı Ebû Yusuf R.A.'e göre) ma­lın üçte biri beş bölük yapılır. Ve her fırka için beşte biri verilir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, malın üçte biri yedi hisseye ay­rılıp, üç hissesi anaların evlâdına, iki hissesi fakirlere ve iki hisse­si miskinlere verilir.

Eğer bir kimse, malının üçte birini Zeyd ve fakirler için vasiy­yet etse, malın üçte birinin yarısı Zeyd ve yansıda fakirler için­dir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, Zeyd için üçte bir, fakirler için üçte ikidir.

Eğer bir kimse, Zeyd'e yüz dirhem, Amr'e yüz dirhem vasiy­yet etse, sonra Bekir'e «seni ikisine ortak ettim» dese, bu takdirde Bekir için yüzden her birinin üçte birini alma hakkı vardır.

Eğer bir kimse, Zeyd'e yüz dirhem, Amr'e elli dirhem vasiy­yet etse ve Bekir'i ikisine ortak etse, Bekir için ikisinin her birin­den yarı yarıya alma hakkı vardır.

Eğer vasiyyet eden kimse, veresesine: «falan kimsenin benim üzerimde alacağı vardır. Siz onu tasdik edin» dese, alacak (yâni vasiyet edenin borcu) üçte birden tasdik olunur.                 

Eğer vasiyyet eden kimse, «falanın benim üzerimde alacağı vardır» diyerek ikrarla nice vasiyyetlerle borcu vasîyyet etse, va­siyyet edenin malının üçte hiri vasiyyet edilen adamlar için ayrılır ve üçte ikisi de vereseler için ayrılır ve vasiyyet olunan adamlara, vereseye «borcu dilediğiniz miktarda tasdik edin» denir. Lâkin va­siyyet olunan adamlar, ikrar ettiklerinin üçte biri ile muâhaze olu­nurlar. Vereselerde, ikrar ettiklerinin üçte ikisi ile muâhaze olu­nurlar. Ve vasiyet yapılan adamlarla vereselerden her biri ikrar et­tikleri şeyin üzerine ziyâde ile edildiğinde bilgileri olduklarına dâir yemin ettirilirler.

Eğer vasiyyet eden kimse, bir şeyin esasını vârisi ve yabancı için vasiyyet etse, o şeyin aynının yarısı yabancı içindir, vâris için bir şey yoktur.                                                              

Eğer bir kimse, üç kimseden her birine bir elbise vasiyyet et­se, halbuki elbise lafzı birbirinden değişik elbiseye delâlet ettiğin­den çeşitli olsa (yâni, elbiselerde yeni, eski ve orta gibi kaliteler olsa) ve o elbiselerden bir elbise zayi olsa, ve zayi olanm hangisi ol­duğu bilinmese ve vereseden her biri, biribirine «senin hakkın he­lak oldu» deseler, vasiyyet bâtıl our (zira hangisinin müstehak ola­cağı meçhuldür. Cehalet ise, hüküm vermenin sıhhatine mâni olur). Eğer vereseler, baki kalan elbiseyi teslim ederlerse, iki yeni elbi­senin üçte ikisi, yeni elbise sahibi içindir. Ve iki elbisenin üçte iki­si eski (kötü) elbise sahibi içindir ve orta elbisenin sahibi için, yeni ve eski iki elbisenin üçte biri vardır.

Eğer bir kimse, müşterek evden bir odayı bir adama vasiyyet etse, o ev taksim olunur. Eğer vasiyyet olunan tâyin olunmuş olan oda, vasiyet edenin nasibinde çıkarsa, o oda vasiyet olunan kimse içindir, İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, o odanın yarısı vasiyyet olunan kimse içindir.

Şayet ev taksim olunduğunda o muayyen oda vasiyyet ede­nin nasibinden çıkmazsa, odanın uzunluk miktarı vasiyyet olunan kimse içindir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre odanın miktarının yarısı kadarıdır.

İkrar, vasiyyet gibidir. Denildi ki, ikrarda İmamı Muhammed (R.A.) için, muhalefet yoktur ve muhtar olanda budur.

Eğer bir kimse, başkasının malından muayyen bin dirhemi bir adama vasiyyet etse, o bin dirhemin sahibi için vasiyyet edenin ölümünden sonra izin vermektir. İzin verdikten sonra men etmek­te vardır. Verese bunun hilâfmadır. Eğer malın üçte birden ziyâ­desine izin verseler, sonra rucûa ve men etmeğe kadir değillerdir.

Eğer iki oğlun birisi babalarının terekesini kısmetten sonra babasının üçte bir vasiyetini ikrar etse, ikrar eden oğlan kendi na­sibinin üçte birini vasiyyet etse, ve câriye vasiyyet eden kimsenin ölümünden sonra bir çocuk doğursa, eğer malın üçte birinden çı­karırlarsa, câriye ve çocuk vasiyyet olunan kimse içindir. Şayet mal m üçte birinden çıkarmazlarsa, vasiyyet olunan kimse, üçte bi­ri cariyeden alır. Eğer fazla kalırsa, ondan sonra çocukdan alır. İmâmeyn'e göre, câriye ve çocukdan müsavi olmak üzere alır. [54]

 

Hasta Halde Âzad Babı

 

Tasarruf hâli için itibâr acele olan tasarrufdadır, (Bu acele ta­sarruf: «Sen hürsün ve sana bağışladım» gibi, acele hüküm îcab eden şeydir)..                                                          

Binâenaleyh acele tasarruf, bir kişinin sıhhatli zamanında olur­sa, (vasiyyet) malın tamamından olur. Eğer Ölüm hastalığında olursa, malının üçte birinden olur.

Ve ölüme izafe edilen tasarruf ise, malın üçte birindendir. Ve-levki o tasarruf sıhhat hâlinde olsun. (Meselâ: «Sen, ben öldükten sonra hürsün veya şu ben öldükten sonra Zeyd içindir» demek gi­bi, işte bu vasiyyet tasarrufu malın üçte birinden muteberdir).

Ve bir hastalık ki, ondan sıhhata kavuşulursa, sıhhat gibidir.

Ölüm hastalığında köleyi âzad etmek, malın satışından nok­sanlık ve almışında da fazlalık yapmak, kefalet ve hibe etmek ma­lın üçte birinden itibar edilerek vasiyettir.

Binâenaleyh bir kimse, köleyi âzad etse, malında noksanlık yapsa ve üçte biride bu ikisinden daralsa (yetmese), eğer malın kıy­metinden noksanlaştırmasi evvel ise, o takdim olunur. Şayet ma­lın kıymetinde noksanlaştırma sonraya tehir edilmiş ise, ikisi de müsavi olmak üzeredir.

Eğer bir kimse, iki türlü malım kıymetinden noksanlaştırma arasında kölesini âzad etse, noksanlaştırmanın yarısı birinci için, diğer yarısı da âzad ile diğer noksanlaştırmaya âitdir.

Eğer iki âzad arasında kıymetinden noksanlaştırma yaparsa, üçte birinin yarısı kıymeti noksanlaştırmaya âid, diğer yarısı da iki azada âitdir. İmâmeyn'e göre, hepsinde âzad etmek evlâdır.

Eğer bir kimse, «şu yüz dirhem ile köleyi âzad etmeyi» vasiy­yet etse, ve o yüz dirhemden bir dirhemi helak olsa, vasiyyet bâ­tıl olur. İmâmeyn'e göre, baki kalanla âzad olunur. Eğer âzad ye­rinde hacc zikrolunsa, ittifakla baki kalan mal ile hac olunur.

Vasiyyet eden kimsenin kendi kölesine vasiyyeti bâtıl olur. Eğer o köle efendisinin ölümünden sonra cinayet işlese, bu tak­dirde o cinayet mukabilinde o köle cinayete def olunur. Eğer ve­reseler, cinayete feda olarak karşılığını verirlerse, vasiyyet bâtıl olmaz.

Eğer vasiyyet eden kimse, Zeyd için malının üçte birini vasiy­yet etse ve bir köle terk etse, Zeyd de vasiyyet edenin köleyi sıh-hatında âzad ettiğini iddia etseler, bu takdirde söz vâris içindir. Zeyd için bir şey yoktur. Ancak malın üçte biri kölenin kıymetin­den ziyâde olursa, yahut Zeyd sıhhatında iken âzad ettiğine delil dikerse bu takdirde söz vasiyyet olunan kimse (Zeyd) için olur.

Eğer bir adam, ölünün üzerine borç ve köleyi sıhhatında ken­dinin âzad ettiğini iddia etse, halbuki köleden başka malı olmazsa, ve vereseler borcu dâva eden adamı ve kölenin azadını dâva eden köleyi tasdik etseler, köle kıymeti için çalışır ve çalıştığı para ala­caklıya verilir. İmâmeyn'e göre, köle âzad olunur, çalışmaz.

Eğer vasiyyetler toplansa ve malın üçte biri vasiyyetlerden az olsa, vasiyyet eden kimse, farzları tehir etse de farz olanlar tak­dim olunur, (meselâ: zekât ve hacc farizaları vasiyetlere takdim olunur). Eğer vasiyyet edilenler fârzlıkta müsavi iseler veya farz­dan başkasında müsavilik olursa, vasiyyet eden kimsenin takdim ettiği şey takdim olunur [55]

Denildi ki, eğer vasiyyetler farzhkda müsavi olursa, zekât, Hacc üzerine takdim olunur. (Bu rivayet İmamı Muhammed R.A.'-in kavlidir). Denildi ki, aksiledir. (Yâni, bir rivayette hacc, zekât üzerine takdim olunur, denilmiştir).

Hacc ve zekât, katil, zıhar ve yemin keffâreti üzerine takdim olunur keffâratlar, sadaka-i fıtır üzerine ve sadaka-i fıtır, kurban üzerine takdim olunur.

Eğer bir kimse İslâm in emri Hacc vazifesini vasiyyet etse, ve­reseler o vasiyyet eden kimsenin beldesinden (memleketinden) Hacettirilir, eğer o vasiyyet edilen yeterse, bir adamı onun için hacc ettirirler. Şayet vasiyyet edilen nafaka (para) onun memle­ketinden hacc ifâsına yetmezse, yetecek yerden hacc ettirirler [56]

Bir kimse, evinden hacca çıksa ve yolda ölse ve kendisi için hacc yapılmasını vasiyyet etse, vasiyyet eden adam için, kendi memleketinden hacc vazifesi ifa ettirilir. Imâmeyn'e göre, istihsâ-nen vefat ettiği yerden yaptırılır ve başkası için hacca giden kim­se yolda ölse, yine bu ihtilâf üzeredir. [57]

 

Akrabalara Ve Akrabalardan BaşkalarınaVasiyyet Babı

 

İnsanın komşusu, (İmamı Âzam R.A,'e göre) bitişiğidir. İmâ-meyne göre, insanın mahallesinde oturan ve onlarla komşunun mes­cidinde toplanan kimsedir. (Örf en ve şer'an mescidi şerif de topla­nan kimselerin hepsine komşu denir. Zira Hz. Peygamber S.A.V. Efendimiz; Mescidin komşusu için, mescidden başka yerde namaz kılmak yoktur; Ancak mescidde kılmak vardır, buyurmuşlar).

(Vasiyyet ve komşulukda) sakin olan mülk sahibinden; er­kek; kadın, nıüslim ve gayri muslini müsavidir.

İnsanın hısımı;  kadın tarafından akraba olan kimsedir.

İnsanın kadın tarafından akrabası, (kızlarının ve kız kardeş­lerinin kocası gibi), mahrem olarak akrabanın kocası olan kimse­dir.

Aile ve kadın tarafından akrabalarda; hür, köle, yakın ve uzat müsavidir.

Ve insanın akrabası; karabet sahibi, akrabalık yakınlığı, zevi-lerhami ve nesepleri en yakın olandır. Binâenaleyh (vasiyette) en yakın olan ise, insanın her akrabadan olanı takdim olunur.

Bu akraba lafızlarının hepsinde; baba, anne ve oğul dâhil ol­maz (lar). Dede de ise, iki rivayet yardır.

Eğer vasiyyet eden kimse için, akrabadan bir mahrem olmaz­sa, vasiyyet bâtıl olur. Ve akraba için vasiyyet, iki ve ikiden ziyâ­de için olur.

İmâmeyn'e göre, vasiyyet: Vasiyyet edenin uzak babasının za­manı saadette müslüman olmuş olması yahut İslama yetişmiş, fa­kat müslüman olmamış babaya nisbet olunmasıdır.

Binâenaleyh bir kimse, akrabaları için vasiyyet etse, ve o kim­senin iki amûcası ve iki dayısı olsa, vasiyyet iki amcası içindir.

İmâmeyn'e göre, hepsine müsavi olarak taksim olunur.

Bir kimsenin bir amcası, iki dayısı olsa (ve akrabalara vasiy­yet etse), yarısı amcası içindir, yarısı da iki dayısı arasında taksim olunur.

Eğer vasiyyet eden kimsenin, bir tek amcası olursa vasiyyetin yarısı o amca içindir.

Eğer vasiyyet eden kimsenin, bir amcası, bir halası, bir dayısı ve bir teyzesi olsa, vasiyyet; amca ile hala arasında müsavidir. (Zi­ra akrabalıkta ikisi yakın ve beraberdirler).

İmâmeyn'e göre, vasiyyet: Hepsinde bunların üzerine müsavi olarak taksim olunur.

Erkek bir adamın ehli (İmamı Azam R.A.'e göre) karışıdır. (Meselâ: «Falan kimsenin ehline vasiyyet ettim» denilse, o vasiy­yet falanın karısı içindir).

İmâmeyn'e göre, adamın ehli, iyalinden olup, nafakasını temin ettiği kimsedir.

Ve insanın, âli, ehlibeyti ve ehlibeytinden olan babası, dedesi de, âlidir. (Meselâ: Bir kimse, «falanın âline vasiyyet ettim» dese, o falanın ehli beyti içindir).

Vasiyyet eden kimsenin nesebi, baba cihetine mensup olan (da­yanan) kimsenindir.

İnsanın cinsi, babasının ehli beytidir.

Falanın ehli için olan vasiyyet: o kimse babanın sulbünden olan kimsedir. İşte bu vasiyyet sâde erkekler içindir (bu vasiyyete kadınlar girmez)

İmâmeyn'e göre, bu da İmamı Âzam (R.A.)'den bîr rivayettir ki, yukarıda geçtiği gibi (yani, erkeklere olduğu gibi) kadınlarda dahil olur.

Falanın veresesi için olan vasiyyet, erkek için iki kadının nasi­binin mislidir. (Yani, iki kadının nasibi, bir erkeğin nasibidir. İkili birlidir. Meselâ: Bir kimse, falanın vereselerine vasiyyet etse, o vereseler de bir erkek iki kadın olmak üzere üç kişi olsalar, vasiy­yet edilen şey vereseler arasında ikili birli taksim olunur. İki kadı­nın nasibi kadar da bir tek erkek alır. Erkek de iki kadın sayıla­rak dört kişiye taksim edilir gibi taksim olunur. Dört liranın birer liradan iki lirası kadınlara verilir. Erkeğe de iki lira verilir).

Ve eğer falanın çocuğu için vasiyyet edilse, erkek ve kadın o vasiyyet edilen şeyde müsavi olmak üzeredir. Sulb'den olan evlat var iken oğlanın evlâdı (falanın evlâdına vasiyyet edilen şey'e) dâhil olmaz. Sulb'den olan evlâd olmadığında kızın evlâtları hariç oğlanın evlâtları dâhil olurlar.

Eğer bir kimse, «falanın oğlu için vasiyyet» etse halbuki o oğul sayılmaları mümkün olmayacak kadar büyük olan bir kabilenin babası (reisi) olsa, o vasiyyet bâtıldır.

Eğer vasiyyet eden kimse, falan kimsenin yetimleri veya am­caları veya kötürümleri veya muhtaçları için vasiyyet etse, o va­siyyet, onlardan zengin, fakir, erkek ve kadınların adetleri sayıla-bilirse, hepsine şâmildir. Şayet vasiyyet olunanlar sayılmazlarsa, vasîyyet, hassaten fakirler için olur. Ve o vasiyyet, sıhhatinde ve­ya hastalığında âzad eden efendilerin ve evlâtları içindir. Efendi­ler olmadığı zaman mevlel muvalât ve mevlel mevâli dâhil ol­maz. Ancak, onlar olmadığı zaman âzad edilenlerin ağaları dahil olur [58]

Ve efendiler için yapılan vasiyyet, eğer o vasiyyet eden kimse­nin âzad edilmiş ve kendisini azat ettiği kimseler mevcutlarsa, va­siyyet bâtıl olur.

Vasiyyetlerde cem'înin en azı, miraslarda olduğu gibi ikidir. [59]

 

Hizmetçi, Sakin Olacak Yer Ve Meyve İle Vasiyyet Babı

 

Kölenin hizmetini, evin oturulmasını, ve bu ikisinin gelirini muayyen zaman için ve ebedi vasiyyet etmek sahih olur. (Meselâ: Bir kimse, kölesini bir sene yahut iki sene yahut ebedî hizmet et­sin diye vasiyyet etse, ve falan kimsede evimde muayyen zamanda veya ebediyyen sakin olsun, diye vasiyyet etse, sahih olur. Zira menfaatlarım temlik edip vermek ister bedelle, ister hiç bir be­del olmadan hayatında sahih olur. Nitekim öldükten sonra ihtiyaç için tayin edilenler de caiz ve sahih olduğu gibi.)

Binâenaleyh eğer kölenin hizmetini ve evin menfaatini vasiy­yet etme, malın üçte birinden çıkarsa, köle ve ev, vasiyyet olu­nan kimseye teslim olunur.    Şayet malın üçte birinden çıkmazsa, ev taksim olunur. Ve köle iki gün vereseye hizmet eder ve bir gün vasiyyet olunan kimseye hizmet eder. (Zira vasiyyet olunanın hak­kı, üçte birdir. Veresenin hakkı da, üçte ikidir).

Eğer vasiyyet olunan vefat etse, köle ve ev vasiyyet eden kim­senin veresesine red olunur.

Eğer vasiyyet olunan kimse, vasiyyet eden kimsenin hayatın­da vefat ederse, vasiyyet bâtıl olur [60]

Eğer bir kimse için, bir evin ve kölenin geliri vasiyyet olun­sa, o kimse için o evde oturmak ve köleyi kullanmak asah (doğru) olan rivayette caiz olmaz. Ve bir kimseye, bir köle hizmet etmek ve evde oturmak için vasiyyet olunsa, o kimsenin köleyi ve evi icara vermesi caiz olmaz.

Eğer bir kimseye, bahçenin meyvesi vasiyyet olunsa ve vasiy­yet eden kimse ölse ve bahçede meyve olsa, ancak o mevcut olan meyve vasiyyet olunan kimse içindir. Eğer vasiyyet eden kimse, vasiyyet ederken (ebediyyen) kelimesini söyledi ise bu takdirde mevcut olan meyve ve gelecekte olan ve olacak meyve o vasiyyet olunan kimse içindir.

Eğer bir kimseye, bahçenin geliri vasiyyet olunursa, o kimse için, mevcudu ve gelecekteki gelirleri alma hakkı vardır.

Eğer bir kimseye, koyunun yünü, yahut koyunun sütü ve ya­hut koyunun kuzusu ile vasiyyet olunsa, vasiyyet eden kimsenin ölümünde zikrolunan şeylerin ancak mevcut olanı vasiyyet olunan kimse içindir. Vasiyyet eden kimse, ister «ebedi» lafzını söylesin, ister söylemesin. [61]

 

Zimmînin Vasîyyeti Babı

 

Eğer bir zimmî, kendi evini sıhhatında Yahudiye Havra veya Hiristiyana kilise kıldıktan sonra ölse, o ev (ittifakla) mîrasdır.

Eğer bir zimmî, kendi evini bir muayyen kavim için Havra ve­ya Kilise olmak için vasîyyet etse, malının üçte birinden caiz olur. Keza muayyen olmayan kavim için söylenenlerden başkası için va-siyyet etse (İmamı Azam R.A.'e göre) yine caizdir. İmâmeyn için muhalefet vardır.

Vârisi olmayan mültecinin, bizim memleketimizde (Dâri Is-lâmda) mülteci, malının bâzısını vasiyyet etse (ve Ölse), baki ka­lanı (Dâri harbde olan) veresesine red olunur.

Ve mültecinin bizim memleketimizde durduğu müddet Müs-lümana veya zimmîye vasiyyeti sahihdir.

Hevâ ve hevesine uyan fâsık kimse, eğer küfrüne hükmolun-mamış ise, Müslüman gibidir. Eğer küfrüne hükmolunmus ise, mür-ted gibidir.

Zmiminin vasiyyeti, malının üçte birinden muteberdir. Ve zimmînin vârisine vasiyyeti, sahih değildir.

Ve zimmî için, kendi milletinden başka olan (gayri müslime) vasiyyeti caizdir. (Zira kâfirin hepsi bir millettir. Ve zimmînin da­rı harpde olan harb'î için vasiyyeti caiz değildir. (Zira veraset, iki memleketin ihtilâfı ve zıdlığı ile mümtenidir ve vasiyyette mira­sın kardeşi demektir). [62]

 

Vasiy Babı

 

Bir kimse, bir adamı vasiy tayin etse, o adamda vasiyyeti onun huzurunda yüzüne karşı kabul edip arkalayı red etse, vasiyyet red olunmaz. (Zira vasiyyet eden adam ona itimat ettiği halde ölmüş­tür).

Eğer vasiy, vasiyyeti vasiyyet eden adamın yüzüne karşı red ederse, red olunmuş olur.

Binâenaleyh eğer vasiyyet eden kimse, bir adamı vasiy tayin ettiğinde o kimse vasiyyeti, vasiyyet eden adam ölünce ne kabul etse ve ne de red etse, kabul ile kabul etmeme arasında muhayyer­dir.

Eğer vasiy, terekeden bir şey satsa, o kimse için vasiyyeti terk etme hakkı kalmamıştır. (Zira terekenin satışı vasiyyeti kabuldür). Velevki sattığında vasiyyet edildiğine bilgisi olmasın (yine vasiy­yeti terk etme hakkı kalmamıştır).

Eğer bir kimse, vasiyyeti: Kendi kölesi olsa dahi bir köleye, yahut bir kâfire, yahut bir fâsıka vasiyyet etse, Hâkim o vasiyyi çı­karıp yerine başkasını diker. Şayet vereselerin hepsi küçük olursa, (ve bu zikrolunanların her hangisine vasiyyet ederse) sahih olur. İmâmeyn için muhalefet vardır.

Eğer o vereselerin içinde büyük olursa, (kendi kölesinie) va­siyyet etmek icmâla bâtıl olur.

Eğer vasiy, vasiyyeti yerine dikilerek îfâ etmekten âciz olursa, Hâkim vasiye başka bir kimseyi ona yardımcı yapar.

Eğer vasî, emin kimse olup, vasiyyeti yerine ifa etmeye kadir olursa, vereseler şikâyet veya bazısı şikâyet etseler, vâsinin hain­liği meydana çıkmadıkça o vasiyyi vasiyyetten çıkarmaz.

Eğer vasiyyet eden kimse, iki kimseyi vasî tayin etse, her bi­risi vasiyyet eden ölünün vasiyyetini tek başına tasarruf edemez. Ancak kefen ve ölüyü teçhiz etmekte tek başına tasarruf edebilir. Ve vasiyyet eden kimsenin haklarını elde etme ve borcunu ödeme ve talep etme hususunda iki vasiyden birisi tek başına tasarruf ede­bilir.

Ve çocuğun ihtiyacını almada ve çocuk için hediyeyi kabul et­mede tek hasma bh vasîy tasarruf eder.

Ve muayyen emâneti reddetmede, muayyen vasiyyeti tenfiz etmede ve muayyen köleyi azâd etmede iki vasiyden biri tasarruf eder.

Ve gasbolunmuş şeyi red etmede, fâsid olan alış verişde satın alınan şeyi reddetmede, zâti olan malın toplama ve hıfzetmede ve telef olması korkulan şeyi satmada iki vasiyden biri tasarruf ede­bilir.

İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, mutlaka (İster yukardaki sa­yılanlarda olsun, ister başkalarında olsun) tek başına vasinin ta­sarrufu caizdir.

Binâenaleyh eğer iki vasinin birisi Ölse, Hâkim başka birisini onun makamına diker. Velevki vasiyyet eden kimse, öyle olmasını tavsiye etmesin.

Eğer Vasiyyet eden kimse, iki kimse için vasiyyet ettikten son­ra «biri ölürse, diri olan kimse, tek basma vasiy olsun» diye vasiy­yet etse, tek başına diri olan kimsenin tasarrufu caiz olur.

Keza ölen vasiy, iki terekenin birine tasarruf etmeye diğerini vasiy tâyin etse, yine iki terekeye vasiy olur. İmâmeyn için muha­lefet vardır.                                                                 

Vasinin vereselerden niyâbeten verese ile vasiyet olunan ftim-se için taksim etniesi sahih olur. (Meselâ: bir kimse ölse, ve ojkim-senin kâibde veresesi olsa ve malının üçte birini Bekir'e vasiyyet etse ve Zeyd'i vasiy tayin etse, vasiy için verese ile vasiyyeti olu­nan kimse, arasmda taksim etme hakkı vardır).

Binâenaleyh eğer vereselerin nasipleri vasinin elinde hela sa, verese vasiyyet olunan kimseye müracaat edemezler.

Vasinin, vasiyyet olunan kimsenin gâibliği halinde verese ile taksim etmesi sahih olmaz. Şu halde vasinin elinde vasîyyet olu­nanın nasibi helak olsa, baki kalanın üçte biri ile vereseye vasiyyet olunan kimse, rûcu eder.

Ve eğer verese, vasiyyet olunanla taksimleşmek isteseler, Hâ­kim için, kısmet sahih olur ve gâib olan, vasiyyet olunan kimsenin hissesini alması da hâkim için sahihdir.

Hacc için yapılan vasiyyette, eğer vasiy verese ile anlaşıp va­siyyet edilen hacc parasını vasî alsa ve yanında zayi olsa, verese­den malın baki kalanının üçte birinden hacc için alınır.

Keza hacc etmesi için bir kimseye bir miktar para verse (ler) ve para o hacc edecek kimsenin elinde zayi olsa, yine baki kalan, malın üçte birinden hacc için alınır.

İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, eğer üçte birinden bir şey ba­ki kalmışsa, alınır. Şayet üçte birinde bir şey kalmamışsa, alınmaz. (Zira vasiyyetin mahalliye geçerli üçte birini vasiyyettir. Binâena­leyh üçte birden baki kalırsa, vasiyyetin tenfiz ve icrası vâcibdir. Şayet baki kalmazsa, vasiyyet bâtıl olur. Hükümsüz kalır).

İmamı Muhammed (R.A.)Je göre, bir şey alınmaz.

Eğer vasiyyet eden kimsenin, terekesinden bir köleyi alacak­lıların gâib olması île vasiy satsa, satışı caizdir.

Eğer vasiyyet eden kimse, terekeden bir şeyin satışını ve o şe­yin pahası ile (miskinlere) tasadduk etmesi için vasiyyet etse, va­siy olan kimse de emrolunan şeyi satıp parasını tesilm alsa ve vasi­nin elinde para zayi olsa ve o satılana müstehak çıkılsa, vasiy o pa­rayı tazmin eder ve tazmin ettiği para ile terekeye rucû eder, (yâ­ni, o tazmin ettiği parayı terekeden alır).

Eğer vasiy, terekeyi taksim etse ve terekeden bir şey çocuğa isabet etse, o şeyi vasiy alıp satsa, ve parası vasinin yanında zayi olsa ve o satılan şeye müstehak çıkılsa, vasiy o parayı tazmin eder. Ve çocuğun malına rucû eder.

Vasinin gabni fahişle alış verişi sahih olmaz. Ancak insanla­rın gabni fahişle alıp sattığında «âiz olur.

Eğer vasinin alış verişinde çocuğa menfaati olursa, alış verişi sahih olur. (Meselâ: vasiy kendi malından onbeş dirheme müsavi olan şeyi küçük çocuğa on dirheme satsa, yahut küçüğün malından on dirheme müsavi olan şeyi onbeş dirheme satın alsa, sahih olur. Zira çocuğun menfaati vardır). İmâmeyn için muhalefet vardır.

Ve vasiy için, (yetimin malını) müdârebe ortaklığına, müşte­rek ortaklığa ve sermaye olarak verip çalıştırma hakkı vardır. (Zi­ra bu haklar babada vardır, dolayısıyla babanın makamına kâim olan vasiyde de bu tasarruflar caiz olur).

Ve vasiy için, havaleyi zengin üzerine yapmayı kabul etme ve müflis (iflas edici ve fakir) üzerine havaleyi kabul etmeme hakkı vardır.

Vasiy ve baba için, yetimin malını ödünç vermek caiz olmaz. Baba için yetimin malından ödünç almak caiz olur. Fakat va­siy için caiz olmaz.

Vasiy olan kimse, çocuğun (yetimin) maliyle ticaret yapmaz (zira vasiy olan kimse, ancak o malı muhafaza ile memurdur).

Vasîy olan kimse, gâib olan büyük çocuğun malını satması caiz olur. Ama akarını (bağını) satması caiz olmaz.

Babanın tâyin ettiği vasiy, çocuğun malım muhafaza etmeye dedenin vasiysinden daha evlâ ve ehaktır.

Eğer baba kimseyi vasiy tayin etmezse, bu takdirde dede de baba gibidir. (Yâni, vasiy tayini bu takdirde dedenin hakkıdır.) [63]

 

Vasiyetle İlgili Fasıl

 

İki vasiy, «muhakkak ölü bizimle beraber Zeyd'i vasiy tayin etmiştir.» diye şahadet etse (ler), kabul olunmaz. Ancak. Zeyd o vasiyliği iddia ederse, şahadetleri kabul olunur.

Keza, eğer ölünün iki oğlu «Babamız Zeyd'i o iki vasiyle be­raber vasiy tayin etmiştir», diyerek şehadet etseler ve Zeyd de id* dia ederse, o oğulların şehadetleri kabul olunur.

Çocuğun malı hakkında iki vasinin şehadet (leri) lâğvdir, (ma­nasızdır. Meselâ: İki vasiy vâris için bir mal'a şahitlik etseler, şe­hadetleri bâtıldır. Gerek o mal, ölüden intikal etsin, gerek başka­sından intikâl etsin beraberdir. Zira bu iki şahit velilik tasarrufu kendi nefisleri için isbat ettikleri cihetten itham olunmuşlardır ya­hut hasım olur. Bunun için şehadetleri kabul olunmaz).

Keza ölünün malında büyük için iki vasinin şehadeti kabul olun­maz. Ve iki vasinin şehadetleri, ölüden başka kimselerden malın intikâl edenin de sahihdir.

İmâmeyn'e göre, her iki şekilde de büyük için iki vasînnı şe­hadetleri sahihdir.                                                       .

Vasinin, ölünün aleyhine şehadeti caizdir. (Zira bu şehadette töhmet yoktur.) ama ölünün lehine şehadet, velevki vasiylikten az­ledildikten sonra ve husûmet olmadan olsun, caiz değildir. Zira bun­da töhmet vardır.

Eğer iki kişi, başka iki kişi için ölünün üzerinde bin dirhem ala­cağı olduğuna şehadet etseler ve diğer iki kişi de ölü üzerinde o şa­hitlik edenlerinde aynı bin dirhem alacakları olduğuna şehadet et­seler, iki gurubun şehadetleri de sahihdir.[64]

Eğer her fırka diğer fırka için ölünün bin dirhem vasiyyeti ol­duğuna şehadet etseler, sahih değildir.

Eğer iki fırkadan bîri diğeri için bir câriye vasiyyet ettiğine şe­hadet etse ve diğeri de onun için bir köle vasiyyet ettiğine şehadet etse, ittifakla şehadetleri sahih olur. (Zira bunda ortaklık ve töhmet yoktur).

Ve eğer bir fırka, diğeri için câriye vasiyyet ettiğine şehadet ettiklerinde diğeri de ölü malının üçte birini birinci fırkaya vasiy­yet ettiğine şehadet etseler, şehadetleri sahih olmaz. (Zira bunda şahitlik ortaklığı vardır.) [65]

 

Hunsa Bahsi

 

O (Hunsa), zekeri ve ferci olan kimsedir.

Binâenaleyh herhangisinden (sâde zeker veya fercden) idrarını akıdırsa, onunla itibar olunur. (Meselâ: Zekerden akıdırsa, erkek itibar olunur. Fercden idrarını akıdırsa, kadın itibar olunur) [66]

Eğer hem zekerden ve hemde fercden akıdırsa akıtması daha evvel olanla itibar olunur. (Meselâ hunsa, akıtmak için helaya gir­diğinde evvelce zekerinden idrarın akması başlar ve biraz sonra da fercinden idrar akmaya başlar ve böylece idrarını akıtırsa da hunsa erkek itibar olunur).

Eğer idrarın gelmesi, zeker ve fercden müsavi şekilde olursa, (yâni, her ikisi de birden idrarı akıtırsa), işte bu hunsa müşkildir. (Yâni erkeklik veya dişilik hükmü verilemiyen hunsayı müşkildir). Ve müsavi olarak (beraber) idrarın akmasından sonra birinden çok idrar gelmesi ile (hükümde değişiklik için) itibar yoktur, îmâmeyn için muhalefet vardır.

Eğer hunsa baliğ olsa ve erkeklik alâmeti olan sakalın bitme­si veya çımaya kudreti olmaz veya erkeğin ih t ilâmı gibi ihtilâm olmak gibi bazı alâmetler zuhur etse, bu takdirde o hunsa erkek-dir [67]

Eğer hunsa baliğ olduğunda kadınların alâmetinden hayız (na-hâli, aybaşı) hamilelik, memelerin sarkması, memelerden (sütün) inmesi ve cima etmeye imkânın hâsıl olması gibi bazı alâmetler meydana gelse, bu takdirde o hunsa kadındır.

Eğer hunsa baliğ olduğunda hiç bir şey zuhur etmezse (yâni, erkek ve kadın alâmetlerinden bir şey görülmezse), veya taarruz etse (yâni hem erkek ve hem de kadın alâmetleri görülse), bu tak­dirde o hunsa hunsayi müşkildir.

İmamı Muhammed (R.A.) dedi ki; Hünsayi müşkil baliğ olmaz­dan evveldir. Binâenaleyh baliğ olduğu zaman müşkillik kalmaz. (Zira hunsa baliğ olduğuna muhakkak erkeklik ve kadınlık alâmet­lerinden bir alâmet meydana gelir).                ::

Her ne zaman müşkillik sabit olursa, bu mjüşkil olan da ahvat olanla alınır (amel edilir).                              

Binâenaleyh kadın olma ihtimalinde, hunsa baş örtüsü ile na­maz kılar ve imamın arkasında durmaya geldiğinde erkeklerle ka­dınların saflarının arasında durur.

Eğer hunsayi müşkil erkeklerin safının içinde namaza durur­sa, ona bitişik olan (sağında ve solunda) iki kimse ve arkasında hizasında olan kimse namazını iade eder.

Ve eğer hunsa, kadınların saflarının içinde dursa, bu takdir­de o hunsa namazını iade eder. (Zira erkek olmak ihtimali vardır).

Hunsayi müşkil ihramında (kadınlar gibi) dikilmiş şey giyer, ve avret yerini, (kadın olmak ihtimâline binâen) erkeğin yanında ve (erkek olmasına binâen) kadının yanında açmaz.

Ve o hunsayi müşkil ile, mahreminden başka erkek ve kadın­dan başka bir fert halvette (yalnız başına bir odada) kalması caiz olmaz. Ve hunsayi müşkili, erkek ve kadın sünnet edemez. Belki hunsa için eğer malı varsa kendi malı ile bir câriye satın alınır. Ve câriye sünnet eder.

Şayet hunsayi müşkilin malı olmazsa, Beytülmalden (hazîneden) bir câriye satın alınıp o câriye sünnet ettikten sonra yine sa­tılır.

Binâenaleyh, eğer o hunsanm durumu (müşkilliği) meydana çıkmazdan evvel (erkek veya kadın olduğu bilinmezden evvel) Öl­se, yıkanmaz. Belki teyemmüm ettirilir ve boş elbise ile kefenlenir.

Ve hunsayi müşkil, mürâhik olduktan sonr a (erginlik çağma eriştikten sonra) onun yıkanmasına erkek ve kadından hiç birisi ha» zır olmaz. (Zira ona bakmak her ikisi içinde caiz değildir).

Ve hunsai müşkil, kabrine konarken (kadınların cenazesine bir perde konarak veya tutularak kabre konduğu gibi) perde yaparak koymak mendüptür.

Eğer hunsai müşkil ve kadının üçünün cenazesini toplu halde kılmak icabederse, evvelâ imamın önüne erkek cenaze, ondan son­ra hunsai müşkil, ondan sonrada kadın cenaze konur, (ve hepsine birden bu şekilde namaz kılınır).

İmamı Azam (R.A.)'e göre, hunsai müşkil için mîrasdan na-siblerin en engini almak hakkı vardır.

Binâenaleyh eğer hunsai müşkilin babası ölüp, bir oğlunu ve birde hunsai müşkilini bıraksa, oğlu için iki sehim ve hunsai müş­kil için bir sehim alma hakkı vardır.

İmamı Şâfî'ye göre hunsai müşkil nasibinin yarısını alır.

O (Hunsanıh) imamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, yedi de Ufetür. (Yâni yedi sehim yapılır. Yedide dördü oğlana verilir. Yedide i üçü hunsai müşkile verilir) [68]

İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, on ikide beşi verilir.

Eğer hunsa köle olsa ve efendisi «benim bütün kölelerim hür­dür» dese yahut (cariyelerim hür)dür dese hunsai müşkilin duru­mu açıklanmadıkça (kadın veya erkekliği belli olmadıkça) hunsai müşkil hür olamaz.

Eğer hunsai müşkillik sabit olup, tekerrür ettikten sonra hun-sa kimse «ben erkeğim», veya «kadınım» dese, sözü kabul olunmaz. Fakat hunsayi müşkilliği tekerrür etmeden evvel «erkek veya ka­dın» olduğunu söylese, bu sözü kabul edilir. [69]

 

Müteferrik Meseleler

 

Ahresin (dilsizin), kitabeti (yazısı) ve iması, îmasiyle (işare­tiyle) ikrarı bilinen şeylerdir. Dilsizin, evlenmek, talak vermek, alıp satmak, vasiyyet ve kendi üzerine kısas veya kendisi için kı­sasa benzer şey yazmak da, imasını beyan etmek gibidir [70]

Dilsiz, iftira için ve iftiradan başkası (ki, zina ve şarap içmek­ten onlara yazmak ve îma ile ikrarı beyan değildir onun) için had olunmaz.

Dili tutulan (konuşmaya kudreti bulunmayan), eğer uzun sü­rerse (bir sene gibi) o (tutulması ile) işâretide insanlar arasında bilinirse, dili tutulan kimsede dilsiz kimse gibidir. (Yâni, dilsiz de câri olan ahkâm bunda da câridir.)

Eğer dil tutulması uzun sürmez ve işâretide insanlar arasında bilinip - anlaşılmazsa, dilsiz gibi değildir.

Gâibden olan yazı, hüccet (delil) değildir. (Bununla amel edil­mez. Zira hazır olmağa kadirdir. Hüccet olmağa zaruret yoktur. Dilsiz ise, bunun aksidir).

Fakihler dediler ki, kitabet (yazmak), ya kâtibin muradım açıklayıcı olur (yani mûtad unvan ile muktedir olur). O (mektup, yazı, senet) zikrolunduğu üzere gâib ve hâzıra tealluk eden yaz­mak gibidir. (Ama zamanımızda mühür şarttır. Zira mûtad olmuşa tur.)

Veyahutta yazmak, muradını açıklayıcı olur. Fakat mu t ad ve­cih üzere unvan ile muktedir olmaz. Duvar ve ağaç yaprağı üzeri­ne yazmak gibi ve onda niyet yapmalıdır.

Veya yazı yazmak, muradını açıklayıcı olmaz, hava üzerine ve su üzerine yazı yazmak gibi. (Bu muradını açıklamayan yazıya iti­bar yoktur).

Boğazlanmış olan (temiz) et, kendisinden az olan boğazlanma­mış (mundar) ete karışsa, araştırır ve ihtiyar hâlinde yer. Eğer (mundar olan et, temiz olandan az olmayıp, müsavi olsa veya te­mizden çok olsa) araştırılmaz ve ihtiyar hâlinde yenilmez, (ama) zaruret hâlinde yemede taharri olunur (araştırılır)[71].

Bir kimse kan ile mülevves olmuş koyunun başım yaksa (üt-se), yakmca kan kaybolsa ve yakmış olduğu tarafdan çorba yapsa, (yenmesi ve yedirmesi) caizdir. Ve yakmak, yıkamak gibidir. (Zi­ra ateş yaş olan necaseti dahî yok eder hir şey baki kalmaz. Veya kanı kül hâline getirir).

Eğer Sultan (Devlet Reisi) arazi sahibine arazisinin haracını bağışlasa, caizdir. Uşur ise, bunun aksinedir.

Eğer İmam (Devlet Reisi), sahipli araziyi sahibi işletmemek­le vergi vermek için başka kimselere verse, caizdir.

Bir kimsenin ramazandan bir gün veya iki - üç gün kazası olsa da kazasına niyyet etse, fakat hangi gün idiğini tâyin etmese kaza­sı sahih olur.

Eğer kazası iki ramazandan olsa ve iki ramazandan niyet etse, sahih olmaz (falan senede olan ramazanın kazasıdır, diye niyyet etmediği müddet, esah olan rivayette budur. Zira farzlarda niyye-tin tâyin ve tesbiti şarttır).

Namazın kazasında da sahih olmaz. Meselâ: Bir kimse üzerine vâcib olan öğle namazına niyyet etse, ama kendisinin en evvel ka­zaya kalan öğlen namazına diye niyet etmese veya en sonra kazaya kalan öğle namazına diye niyet etmese veya falan gün kazaya bırakmış olduğum öğle namazına diye niyyet etmese, niyet etmeyip, sadece öğle namazına diye niyet etse sahih olmaz,

Denildiki, orucun ve namazın kazasında (yâni iki ramazan için ve sâdece Öğle namazı için niyet) geride geçen mes'ele gibi sahih olur.

Eğer oruçlu kimse, başkasının tükrüğünü yutsa, eğer yuttuğu tükrük habîbinin (çok sevdiği kimsenin: ailesi gibi..) ise keffâret (altmış ceza bir kaza) lâzımdır. Eğer sevdiği kimsenin tükrüğü de­ğilse, keffâret lâzım değildir. Ancak kaza lâzımdır.

Hacıların bazısının (bir kısmının) katli (öldürülmesi), haccı terk etmek (hacce gitmemeğe) özürdür. (Zira yolun eminliği, se-lâmetliği, haccın vücûbunun ^artındandır ve haccın menâsikinde beyan olunduğu üzere yolun selâmet olması haccın edasının şartın-dandır).

Bir kimse, iki adam yanında bir kadına fârisi diliyle «sen be­nim ailem oldun mu?» deyip, kadında «oldum» dese, o (kadın) ka­bul ettim demediği müddet, aralarında nikâh nafiz (geçerli - sahih) olmaz.

Eğer bir adam bir kadına «kendini bana hâtûn - aile ettin mi?» deyip, kadında «ettim» dese ve adam «bende kabul ettim» dese, ni­kâh mün'akit (bağlanmış) olur. (Zira îcab ve kabul bulunduğu için nikâh mün'akid olur).

Bir kimse, bir adama «kendi kızını benim oğluma lâyık gördün mü?» dese, o adam da «gördüm» dese nikâh mün'akid olmaz.

Eğer kadın, kocasını kendisine cima (yaklaşmak) dan men et­se, halbuki erkek de kadmın (ailesinin) evinde kadınla beraber sa­kin olsa (otursa) o kadın (bu cimâdan men etmesi sebebiyle) âsi olmuş olur. (Zira nefsini haksız yere kocasından hapsetmiştir).

Eğer zevç (koca), gasbolunmuş evde otursa, kadında kendisi­ni cimâdan men etse, âsi olucu değildir. (Zira kadın sükna —otu­rulacak ev— talebine kadirdir).

Eğer kadın «senin cariyen ile beraber bir evde oturmam» de­se ve tek başına bir ev murat etse, o kadın için murat ettiği şey yok­tur. (Zira adam için elbette bir hizmetçi lâzımdır. O hizmetçiyi men etmek mümkün değildir).

Eğer kadın, efendisine «bana talâk ver» dese, kocası da «verîlmiş ol veya olmuş ol veya verilmiş olsun veyahutta olmuş olsun» dese, eğer talâka niyet etmiş ise, talâk vâki olur. Eğer talâk'a niy­yet etmemişse vâki olmaz.

Eğer kadın, «bana talâk ver» dediğinde, kocası da «verilmiştir» veya «yapılmıştır» dese, talâk vâki olur, her ne kadar niyyet etme­miş ise de (zira sarih talâk teklifi kabul edilmiştir. Bak cilt ikiye).

Dese ki, «o bana kıyamete kadar lâyık değildir veya o bana ya-şadiğim müddetçe lâyık değildir» dese, talâk vâki olmaz. (Zira sa­rih talâk değildir). Ancak niyet ile talâk vâkî olur (zira bu lafızlar kinayedir) [72]

Eğer bir kimse, ailesine (fârisi dili ile hilei zenankün —kadın­ların hilesini yap— iddetini say» dese üç talâkı ikrardır. (Zira hile kadın ile talâktan tâbir olunur).

Eğer ailesine «hilei hiyyştenkün—kendi hiyleni yap— işle» dese (talâkı selâse-üç talâk) vâki olmaz.

Kadın kocasına «Mehrimi sana bağışladım, elini benden geri çek» dese, (veya «benimle mücadele etme» dese) eğer talâk verir­se, mehir sakıt olur (düşer), eğer ki talâk vermezse mehir sakıt ol­maz.                              .

Bir adam, kölesine «yâ mâliki - Ey mülküm» dese veya ca­riyesine «ben senin kölenim» dese, âzad vâki olmaz.                

Bir kimse, bir işe davet edilse ve o kimse «o işi yapmaya be­nim üzerime yemin vardır» dese, bu söz Allah (C.C.)'a yemin ol­duğuna ikrardır;

Bir kimse, bir işe davet edilse ve o kimse «benim üzerime^ ta­lâka yemin vardır» dese, bu söz talâka yemin olduğuna ikrardır. Eğer o kimse «ben bu sözü yalan olarak söyledim» dese, tasdik olun­maz (doğrulanmayıp, kabul edilmez. Zira insan ikrarı ile muâhaze olunur).

Eğer bir işe davet olunduğunda «bu işi işlememeğe - eve gir­memeğe yeminliyim» dese (urfe itibar ile) yine yemini ile talâka ikrardır.

Eğer müşteri, satın aldıktan sonra satan adama «parayı geri­sin geri bana ver» dese, satan kimsede «verdim» dese, beyi (satışı) fesholunur (bozulur).

Kendisinde münazaa bulunan akar - mülk, elinde bulunan kimsenin elinden çıkmaz, davacı dâvası üzerine delil (şahit) dik­mediği müddet.

Kendi vilâyetinde hâkim olmayan hâkimin hükmü, akarda sa­hih değildir. (Yâni akar olan.yerde hâkim olmadıkça hüküm sahih değildir).

Bir hâkim, bir hâdise (iş) de, delil ve şahitle hükmetse de on­dan sonra «ben vermiş olduğum kararımdan vazgeçtim» dese veya «kararımı verdikten sonra bana başka şey zahir oldu (başka belir­tiler meydana geldi)» dese veya «şahitlerin mülevves olduklarma şahid oldum bu cihetten kararı bozdum» dese ve buna benzer şey­ler söyleyip, «kararımdan vazgeçtim» dese, hâkimin bu sözlerine itibar olunmaz. Zira hüküm geçmiş (ve nafiz olmuş) dir. Eğer hü­küm, sahih dâvadan ve istikâmet üzere şehâdetten sonra olmuş ise, hüküm nafiz (geçerli) dir, değiştirilemez.'

Bir kimsenin başka bir kimsede hakkı (alacağı) olsa ve hak sahibi bir kavmi gizlese ondan sonra da hak sahibi diğerinden hak­kı istese ve o kimse de (borçlu olduğuna dair) ikrarda bulunsa, hal­buki alacaklı kimsenin gizlemiş olduğu kavim (adamlar) borcunu ikrar eden kimseyi (ikrar ederken) görüp, (söylediğini) işitseler, ama borçlu olan kimse gizlenen adamları görmese, o kivinin borcu­nu ikrar eden borçlunun üzerine şahitlikleri caiz olur. Ama (borç­lunun) sözünü (yâni ikrarını) işidip, kendisini görmezlerse, (bu takdirde) şahitlik etmeleri caiz olmaz.

Eğer bir akar satılsa ve satan kimsenin yakınlarından bir kıs­mı satılırken hazır olsa ve satıldığını bilse de sükut etse, satıldık­tan sonra dâvası dinlenmez.

Eğer bir kadın, mehrini efendisine hibe etse (bağışlasa) bun­dan sonra da ölse, kadının yakınları kadının mehrini efendisinden isteyip deseler ki «hibe, öleceği zamandaki hastalığında olmuştur» 've efendisi de «hasta iken değil - belki sıhhatta iken olmuştur» de­se, söz (istihsânen) kadının kocasınmdır. (Kıyasa göre, söz.verese­nindir).

Eğer bir kimse diğer kimseye hak ikrar etse (ona borcum diye ikrarda bulunsa), sonra da «ben ikrarımda yalancı idim - yjâ-ni yalan söylemiştim» dese, lehine ikrar edilen kimse yemin etjtili-lir ki «muhakkak ikrar eden kimse ikrar ettiği şeyde yalancı plim|j-dığına ve sen onun üzerine dâva ettiğin şeyde iptal edici olmadığı­na» diye (yemin ettirilir). Bu hüküm İmamı Ebû Yusuf R.A.'e fi­redir ve fetvada Ebû Yusuf'un kavli üzeredir. (Meselâ: Zeyd, AAr için bir şey ikrar etse sonra da Zeyd «ben ikrarımda yalan söylejji-ciyim» dese, Amr'e yemin verilir),                                           

İkrar, mülke sebep değildir. (Meselâ: Zeyd, «Amr'de bin dir­hem alacağım var,» diye dâvada bulunsa ve Zeyd'e ne sebeple hajk-kındır, denilse «Amr'in ikrarı sebebiyledir, benim medyunum  bo|çlumdur» dese dâvası kabul edilmez. Sâdece ikrar, mülke sebep efei ğildir, belki ödünçten veya satılan eşyanın parasındandır, diye :isbatı lâzımdır).                                                                   

Bir kimse, diğer bir kimseye «şu şeyi satmaya sizi vekil etthjta» dese o adam sükût etse, sükût eden kimse) vekil olur, (Zira sükûnu ve reddetmemesi, âdeten kabul ettiğine delildir.)

Bir kimse, hanımını kendi talâkına vekil etse, (hanımını) kâletten azletmeye, çıkarmaya selâhiyeti yoktur. (Zira vekil mak, kendi tarafından yeminidir. Yâni manen taliktir. Talikten cû sahih değildir).

Bir kimse, başka birine «şu kadara seni vekil tuttum, şunpı üzerine ki, ne zaman seni azl edersem sen benim vekilimsin» dese, onun azlinin yolu: «Seni azlettim, yine seni azlettim» demektir. (Zira vekâletin şarta teallûku caizdir),                            

Eğer bir kimse, dese ki, «seni şu şey için vekil ettim. Her ne zaman ki seni azledersem, sen benim vekilimsin» onun azlinin ^jo-lu «şarta teallûk eden vekâletten vaz geçtim ve seni vekâleti jnjü-neccizeden (şartsız olan vekillikden) azlettim» demektir.         ,

Sulhtan olan bedeli, meclisden ayrılmadan evvel teslim ajjnrak şarttır. Eğer sulh deynen bideynin olursa. (Meselâ: Sulh altından akça üzerine olsa veya zimmetinde olan şeyden başkası üzerine sulh olsa, meclisden ayrılmadan önce sulh bedelini teslim etmek şarttır). Eğer deynen bideynin değilse, meclisten ayrılmadan teslim almak şart değildir.

Bir kimse bir sabi (çocuk) üzerine bir ev dâva etse (yâni «sa-bînin elinde olan ev benimdir» diye iddiada bulunsa, o çocuğun ba­balıda dâvasını sabinin mâlinden sulh etse, eğer davacının şahidi vaı ise, sulh caizdir ve sulhda kıymeti misli ile olursa veya evin kıymetinden çok olursa ki, o çocuk da insanlar bir birlerini aldat­mış olarak gelmiş olsa, sulh caizdir.

Eğer davacının delil ve şahidi yoksa veya şahidi var ama âdil değilse, çocuğun babasının yapmış olduğu sulh caiz değildir. (Zi­ra yetimin maline tecavüz etmiş olur.)

Bir kimse bir dâva hususunda «şahidim yoktur» dese sonra da şâhid getirse (esah olan kavilde) sahih olur.

Bir kimse «şu kazada olayda benim şahitliğim yoktur» dese sonra da şahitlik etse, yine yukardaki mesele gibi şahitliği kabul olunur. (Muvafık görmek mümkindir. Evvelden unutmuştum ama şimdi hatırıma geldi demek gibi).

Halifenin (Devlet Reisinin) tâyin ettiği İmam (Vali) için, in­şam tarîki caddeden (geçit yolundan,- ana caddeden) geçirmemek (hakkı) vardır. Eğer uğrayıp geçenlere zarar vermezse (zira ima­mın hakkı kâfidir. Eğer insanları geçirmemekte vilâyet tasarrufu bir maslahat - bir fayda görmüş ise. Hâsılı, müslümanlara menfaat olan şeyde imamın re'yi ve ameli makbuldür).

Bir kimseyi sultan, satmaya tâyin etse o kimsede mâlini satsa (satışı) geçerli olur. (Meselâ: Bir kimsenin üzerinde malinin mîri-si Anamı - vergisi olsa, malini padişah tarafından padişah nâmına alsa, kendi malini satıp, borcu ödese, o satışı geçerli olur. Zira ik­rah değildir).

Bir kimse, hanımını dövmekle korkutsa, hatta mehrini hibe et­se, hibesi sahih değildir, eğer adam hanımını dövmeye nıuktedirse (zira kadın zorlatılmıştır.)

Eğer hanimmi bedeli hul'u üzerine ikrah etse, kadında o be­deli hul'u işlese, talâk vâki olur. Ve kadın üzerine mal vâcib ol­maz. (Zira bedeli hul'un meydana gelmesi kocası tarafından olmuş­tur. Kadının rızası yoktu. Ancak ikrahla olmuştur).

Eğer kadın kocası üzerinde olan mihrini bir kimseye havale etse, ve havaleden sonra mihrini kocasına hibe etse, hibesi sahih olmaz. (Zira havale etmekle mihir kadının mülkünden çıkmıştık. Mülkünde olmayan şeyin hibesi ise, sahih değildir).

Bir kimse, kendi evinde (hayat ve havlusunda) kuyu veya he­la, bulaşık kuyusu kazdırsa ve o kuyu veya heladan komşunun du­varına vurup harap etse, komşusu o kuyu veya helayı başka yere değiştirmesini istese değiştirmeye cebrolunmaz. Eğer komşunun duvarı o kuyunun tesirinden yıkılsa (duvarını) tazmin etmez. (Zi­ra kuyu kazan kimse kendi Jıâlis hakkında tasarruf etmiştir) [73]

Bir kimse, hanımının evini kendi mâliyle hanımının izniyle tâmirat yapsa, tâmirat hanım içindir, nafaka,(sarf ettiği para) ha­nımının, efendisine karşı borcudur (fakat mülk kadınındır).  

Eğer hanımının evini izni (müsadesi) olmadan hanımı için (ha­nımı nâmına) tâmirat yapsa, yapılan tâmirat (ta eskiden bulunan mülkü ile beraber) hanimmmdır. Ve kocası (sarf ettiği parayı hanı­mına) teberru etmiştir. (Zira izinsiz tamir etmiştir).

Eğer ailesinin evinde (arsasında) izinsiz kendisi için bina (ev-apartman v.s.) yapsa, yaptığı şey (ev - apartman) kendisi içindir (ancak arsayı kasbetmiş olur. Hanımı isterse yaptığını yıktırıp at­tırır)-

Bir kimse borçlusunu yakalayıp tutsa, bir kimse de gelip onun elinden kurtarsa, kurtaran kimse üzerine tazminat lâzım gelmez. (Yâni hakkı olan hasmının elinden kurtaran kimsenin üzerine taz­minat lâzım gelmez).

Bir kimsenin elinde bir kimsenin mâlî olsa, sultan o kimseye «falanın sende olan malîni bana ver, değilse elini keserim veya sa­na elli kamçı vururum» dese, o kimse de başkasının kendindeki olan malini verse (verdikten sonra alacaklı olan kimseye borcunu) taz­min etmez. (Zira vermek bakımından o kimse zorlanmıştır).

Bir kimse, vahşî merkep avlamak için sahrada bir tuzak ku­rup ve koyduğu zamanda tuzak üzerine besmele çekse, tuzağı ko­yan kimse ertesi günü gelip vahşi bir merkebi yaralanmış olarak ölü bulsa, o vahşi eşeğin yenmesi helâl olmaz (zira şart, onu insan kesmektir veya yaralamaktır, hayvanı yaralayan ise tuzaktır.)

Koyundan yenmesi mehruh olan, dişi ise ferc,i erkek ise hus­yeleri (yumurtaları) ve mesanesi (idrar yolu ve kavığı), zekeri, bezi, ödü ve akan kanıdır.

Hâkim için kaybolan mâlî, çocuğun malini ve düşürülen şe­yi başka kimseye Ödünç vermek hakkı vardır. (Zira kurtarmağa kadir ve umûma veliliği vardır. Ama baba ve vâsi Hâkimin aksi­nedir).

Eğer çocuğun zekerinin başı zahir olup (görünse) o zekerin ba­şını gören kimse sünnet edilmiş zannetse, halbuki zekerinin deri­sinde kesiîmeyip: ancak (çok) güçlükle kesilse, o çocuğun sünneti­ni (yapmayıp) terketmek caizdir.

İhtiyar bir kimse, nıüslüman olsa, ehli vukuf olan kimse «Şey­in fâni buna (sünnet olmaya) dayanamaz» dese, çocuk gibi sünne­tini terketmek caizdir.                                         

Sünnet olma vakti, malum değildir. (İmamı Âzam R.A.'den so­rulduğunda bilmiyorum buyurmuştur). Denildi ki, sünnet olma vakti yedi yaşında ikcndir.

Melekler ve peygamberlerden başkası üzerine salat etmek (ya­ni sallallahü aleyhi vesellem demek) caiz ^değildir. Ancak tabi ol­mak tarikile caizdir. («AHahümmesalli ala muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim» denildiği gibi) [74]

Neyrûz ve mehrîcanın şerefi için (bayram hediyesi gibi hedi­ye) vermek caiz değildir. (Zira bu ikisi mecûsi - ateş perestlerin bayramıdır. Binâenaleyh bugünlere ve kâfirlerin âdetlerine arzu ye iştiyakla iştirak etmek küfrü mûcibdir).

Kavuk giymekte bir beis yoktur. Âlim olan genci, câhil olan şeyh (ihtiyar) üzerine tekaddüm (tercih) etmek vardır.

Kur'an*i Kerîm'in hafızı için, kırk günde bir hatim yapmak var (ve gerekli) dir. (Zira Kur'ân'ın huzurlu okunuşu ve mânâlarını tefekkür etmek imkânı hâsıl olur). [75]                                   

 

Ferâiz Bahsi [76]

 

Ölünün, teçhiz ve tekfini, israfsız ve takdirsiz (kısmaksızın) terekesinden başlanır (sarf olunur).

Teçhiz ve tekfinden ölünün borçları ödenir. Ondan sonra (borcunu ödedikten sonra) kalanın üçte birinden vasiyyetleri îfa olunur.

Ondan sonra (teçhiz, tekfin, borcun ödenmesi ve vasiyyetin edasından sonra), baki kalan mal, verese arasında taksim olu­nur [77]

İrse müstehaklık, neseb; nikah ve velâ (efendi, ağalık) Sebe­biyledir.                                                                              

Terekenin taksimine evvela ferâiz sahiplerinden başlanır.

Ondan sonra sebep cihetinden asabalara, ondan sonra âzad edi­ci efendiye, ondan sonra azâd edenin asabesine ondan sonra ferâiz sahiplerine haklarını aldıktan sonra red ile, sonra zevil erham ile, sonra mevlâl müvâlat ile, ondan sonra kendisi hakkında nesep sa­bit olmayan ve fakat nesebliği ikrar olunan kimse ile, sonra üçte birden çok vasiyyet olunan kimseye ve sonra beytülmal ile başla­nır (yâni, tereke, bu şekilde veraset sırası ile taksim edilir. Yuka­rıdaki sıralardakiler olmayınca da beytülmal a verilir).

Kölelik, irsi men eder (yâni, vâris olmaya kölelik mânidir) [78], Ve yukarda (diyet bahsinde) geçtiği gibi katillik (adam öldürmek) [79] milletlerin ihtilâfı (müslümanın, yahudiye ve hnıs-tiyana, yahûdi ve hırıstiyanında müslümana vâris olması) [80] ve vâris olacakla vâris olunacağın hakîkaten veya hükmen mcmleker-lerinin ihtilâfı (meselâ: biri harbî diğeri islâm*diyarında olan rislerin durumları) irse mânidir [81]

Erkeklerden vâris olanların hepsi, ondur (ve bunlarda şunlar­dır):

Baba, babanın babası (dede), oğul, oğlunun oğlu, oğlan kar­deş, oğlan kardeşin oğlu, amca, amcanın oğlu, koca ve köleyi âzad eden ağadır.

Kadınlardan vâris olanların hepside, yedidir ve (onlarda şun­lardır):

Anne, nene, kız, oğlunun kızı, kız kardeş, karısı ve kölesini (ve­ya cariyesini) âzad eden hanımdır.

İşte bueerkekler ve kadınlar, ashabı ferâiz ve asaba olan kim­selerdir.

Kitabı ilâhide takdir olunan sehimler, altıdır. (Ve onlar şun­lardır):

1 - Nısıf (yarı yarıya), Rubû (dörtte bir), sümün (sekizde bir), sülüsan (üçte iki), sülüs (üçte bir) ve südüs (altıda bir) dir.

Binâenaleyh nısıf (yarı yarıya alma hakkı), kız ve kız olma­dığı zaman oğlunun kızı içindir. Ve ana baba bir kız kardeşi için, ana baba bir kız kardeş olmadığı zaman, baba bir kız kardeş için­dir. Bu zikrolunan hüküm, kız kardeşlerden biri, tek basma olduğu zamandadır, (fakat oğlan kardeşiyle karışdığı zaman asabalarla birleşince erkek için kadının nasibinin - hissasınm iki mislini alma hakkı hükmü câri olur).

Ve (nısıf - yarı yarıya alma hakkı, ölen kimsenin) çocuğu ve oğlunun çocuğu olmadığı zaman kocası içindir [82].

2 - Rubû (dörtte bir alma hakkı), ölen kimsenin kendi evla­dı veya oğlunun evladı olduğu zaman kocası içindir. Ve ölen kim­senin kendi evladı veya oğlunun evladı olmadığı zaman bir kaç ta­ne olsa da (meselâ: iki, üç dört adet olsa da) karısı içip (dörtte bir alma hakkı var) dır. (Yâni, bir kadın olsa hakkı dörtte birdir. Ve iki, üç, dört kadın olsa da dörtte bir alır. Ve onu aralarında taksim ederler) [83]

3 - Sümün (sekizde bir), Ölen kocasının çocuğu veya oğlunun çocuğu olduğu zaman (karısı bir olsun, daha fazla olsun) yine aynı (sekizde bir) karısı içindir [84]

4 - Sülüsan (üçte iki), kendilerine nısıf (yarı yarıya hak) farz kılınan kimselerden iki, daha fazla olan her birerleri içindir. (Bu nısıf alanlarda, ölünün öz kızı, oğlunun kızı, ana, baba bir kız kardeş ve baba bir kız kardeşdir) [85].

5- Sülüs (üçte bir), Ölünün (kızı olsun, oğlu olsun) evladı ve oğlan kardeşinden ve kız kardeşinden iki tane olmadığı zaman anne içindir. (Yâni, ölünün oğlu, kızı, oğlunun oğlu, kızı ve oğlan kardeşi ile kız kardeşinden iki kimse bulunmadığı zaman, annenin hakkı, üçte birdir).

Ve anne için, zevceynin (karı, kocanın) birisinin farzından (hissesini almasından) sonra baki kalanın üçte birini alma hakkı vardır, (Ve o da şöyledir:) Bir koca ve anne île baba veya karı ve anne ile baba olduğundadır. (Meselâ: Bir kadın ölse kocasını ve an­nesi ile babasını terk etse mesele altıdandır. Altının yarısı, kocası aldıktan sonra üç sehim baki kalır. Bu üç sehmin üçte biri birdir. Onu annesi alır. Baki kalan iki sehmi de babası alır. Diğer bir me­selede bir erkek ölse ve karısını, anasını, babasını terketse mesele on ikiden olur. Onikinin dörtte biri üçtür. Bu üç sehim karısına ve­rilir. Baki kalan dokuzun üçte biri üç sehim di r. O üç senimde an­nenindir. Diğer baki kalan da babanındır.)

Eğer bu iki meselede babanın yerine dede olursa, bu takdirde anne için malın tamamının üçte biridir. (Yâni mesele altıdan oldu­ğunda altının üçte biri, mesele onikiden olduğunda onikinin üçte biri annenindir). İmamı Ebû Yusuf için muhalefet vardır.

Ve ana bir kardeşten iki, daha fazla kişi olduğunda onların er­kekleri ve kadınları için, müsavi olarak üçte bir hakları vardır (yâ­ni, Ölen kimsenin kalan mirasçılarından ana bir oğlan ve kızkardeş-ten iki veya daha fazla kimseler olursa bunlar, üçte bir hisseyi müş­tereken ve müsavi olarak taksim ederler) [86]

6- Südüs (altıda bir), erkek olsun, kadın olsun ana bir kar­deşlerden bir tek kişinin hakkıdır. (Yâni, ana bir kardeşten bir tek mirasçı olursa, bunun hakkı altıda birdir).

Ve ölen kimsenin, evlâdı veya oğlunun evladı veya oğlan ve kızkardeşlerinden iki kişi olduğu zaman, anne için, altıda bir (6/1) hak vardır.

Ve ölen kimsenin, evladı ve oğlunun evladı olduğunda baba için, altıda bir (6/1) hak vardır.

Keza baba olmadığı zaman sahih dede (dedesi) için de altıda bir hak vardır. O (sahih dede), ölüye nisbetinde araya anne girme­yen kimsedir. Binâenaleyh eğer ölüye nisbette araya anne girerse, işte bu dede, fâsid dededir.

Sahih olan nene birkaç tane olsa dahî, onun için altıda bir (6/1) hakkı vardır. O (sahih nene), Ölüye nisbetinde araya fâsid dede girmeyen kimsedir.

Sulbden olan (Ölünün öz) kızlarından birisiyle birkaç tane de olsa oğlunun kızı için altıda bir (6/1) hak vardır.

Sulbden olan (öz) kızlardan ana - baba bir kızkardeşle beraber oian baba bir kızkardeş için de altıda bir (6/1) hak vardır [87]

 

Kırk   Hal

 

Ashabı ferâiz için takdir olunan haklar kırk çeşittir ve şöyledir

Eb = Baba Babanın üç hâli vardır.

Birinci hâli: Mutlak farz olan Südüs = altıda birdir. O da ölünümJ! oğ­lu, yahut oğlunun - oğlunun oğlu ile beraber olduğundadır.

1 Südüs

5

Kalan

M

Baba

Oğul

İkinci hâli: Asâbelikle beraber takdir olunan Südüs: altıda biri alin Istadır. O da ölünün kızı, yahut her ne kadar aşağıya insede oğlununijüzı ile beraber babanın vârisi olması halindedir."

1         2

Südüs-K

3 Nısıf

M

Baba

1         2

Südüs-K

Kız

3

Nısıf

M

ele 6

ele

Baba

Oğlun kızı

Üçüncü hâli: Baba, yalınız başına asabe olduğunda ashabı ferâizj: kalanı alır. Ashabı ferâiz olmazsa, terekenin hepsini zabd eder.

6 K

3 Rubû

Sülüsü   mayebka

Baba

Karı

Ana

ele

12

Ced = Dede .   Sahih dedenin dört hâli vardır:

Birinci hâli: Dede, ölünün oğlu yahut oğlunun oğlunun...  oğlı beraber olduğunda Südüs: altıda bir alır.

en

M

ele

18

İkinci hâli: Ölünün kızı ve oğlunun oğlunun... kızı ile beraber vâris olduğunda farz miktarı olan Südüs: altıda bir ve asabeliktir.

1       1 Südüs-K

4    ,

Sülüsan

M

ele

Babanın babası

İki kız

Üçüncü hâl: Ölünün çocuğu ve oğlunun oğlunun... çocuğu olmadığı zaman asabedir.                                                          

K

1

Rubû

M

Babanın babası

Karı

Dördüncü hâli: Ölünün babası ile sakıt olur. Zira baba ölüye dededen

daha yakındır.

1       1 Südüs-K

Sâkit

3

Nısıf

M

Baba

Babanın babası ~      (dede)

Kız

Zevç = Koca Kocanın iki hâli vardır. Birinci hâli: Ölünün çocuğu, oğlunun ve oğlunun!oğlunun... çocuğu olmadığı zaman Nısıf: yarısıdır.

ele 4

ele 6

3

Nısıf

2 K

Sülüsümayebka

M

Koca

Baba

Ana

ele €

İkinci hâli: Ölünün çocuğu, oğlunun ve oğlunun oğlunun... çocuğu olmadığında koca Rubû: dörtte bir hak alır.

1 Rubû

K

M

Koca

Oğul

Kız 1

2

-—ele 4

Zevce = Karı                                

Karının da iki hâli vardır.

Birinci hâli: Ölen kocasımn çocuğu, oğlunun ve oğlunun oğluıidji çocuğu olmadığı zaman Rubû: Dörtte birdir.

1 Rubû

Sülüsümayebka

2 K

Sakıt

M

Kan

Ana

Baba

ele

Baba bir   4 Kardeş

İkinci hâli: Ölen kocasının çocuğu, oğlunun ve oğlunun oğlunun cuğu olduğu zaman Sümün: sekizde birdir.                                     

1 Sümün

4 Nısıf

K

M

Karı

Oğlun   kızı       Baba bir Kardeş

ele 8

III

Karı, bir, iki, üç ve hatta dört adet olsa yine bu iki hakdan birini ar larında müsavi şekilde bölüşürler.                                  

1 Rubû

K

M

Dört Karı 4

Baba 12

Evlâd-ı üm = Ana bir kardeşler Ana bir kardeşlerin üç hâli vardır.

Birinci hâli: Ana bir kardeş bir tek olursa Südüs: Altıda bir alır.

1 Südüs

3 Nısıf

K

M

Ana bir kız kardeş

Koca

Ana baba bir oğlan kardeş

ele 6

İkinci hâli: Ana bir kardeşler, iki veya daha fazla olurlarsa Sülüs: bete bir alırlar.

3 Rubû

4 Südüs

Koca   Ana bir oğlan kardeş

2

Ana bir kız       Baba bir       12 kardeş        oğlan kardeş

2

Üçüncü hâli: Sakıt olmaktır. Bu da, ölünün çocuğu, oğlunun, oğlu-Inun çocuğu, babası ve dedesi ile sakıt olur.

1 Südüs

K

Sakıt

Baba

1.   2 Südüs K

Oğul

3 Nısıf

Ana bir oğlan kardeş

Sakıt

ele 6

M

Dede

Koca

Ana bir kız kardeş

ele 6

Benâti sulbiye = Sulbden olan kızlar, Sulbden olan öz kızların üç hali vardır.

Birinci hâli: Ölenin kızı bir adet oîâuğunda terekeden nısıf: yarı riya hak alır.

4 Nısıf

Sümün

Kız

Karı   baba   bir   kardeş

İkinci hâli: Ölenin kızı iki veya daha fazla olduğunda terekenin s i sânım: üçte ikisini alır.

.8

Salüsan

3 Rubû

K

M

İki kız ,

Koca       Amuca

ele 12

Üçüncü hâil: Ölünün kızı, oğlu ile beraber vâris' olduğunda müşt

asabe olur ve aralarında ikili birli hak alırlar.

3

İ Rubû

K

21

M

Koca         Kız         Kız.      Kız        Oğul       Oğul       4 7             3           3           3          6     İfei    6          7

28

Benâti ibn = Oğlun kızları, Oğlun kızlarının altı hâli vardır. . Birinci hâli: ölen kimsenin oğlunun kızı ve oğlunun oğlunun adet olursa, terekenin nısfım: yansını alır.

1 Rubû

2 Nısıf

K

M

Koca Oğlun kızı      Oğlun oğlun oğlu   4

İkinci hâli; Oğlun kızı, iki ve daha fazla olursa, terekenin sülüsâi üçte ikisini alır.

3 Sümün

16 Sülüsan

4         1

Südüs K —

M

ele

Karı

Oğlun iki kızı            Babanın babası    24

(dede)

Üçüncü hâli: Ölenin bir kıziyle bir de oğlunun bir veya bir ka! zı bulunduğunda südüs: altıda bir alır.

3                           12             4               4           1

Sümün                   Nısıf         Südüs       Südüs K-

ai

m:

elb

Karı

Kız         Oğlun kızı       Baba

ki-

Dördüncü hâli: Ölünün, sulbden olan iki veya daha fazla kızı oldu-junda oğlunun kızı mirasdan mahrum ve sâlut olur.

3 Rubû

Sülüsan

Sakıt

K

M —--------------------------------------------------------------------------------ele

Koca            Kız         '   Kız          Oğlun kızı   Ana baba bir    12

4               4                                oğlan kardeş

Beşinci hâli: Ölenin oğlunun oğlu veya oğlunun oğlunun oğlu bu­lunursa, derecede müsâvî veya aşağı olsun beraberce ikili birli asabe olurlar.

1 Nısıf

K

M

Oğlun

Kızı

3

Hıncı hâli: Ölenin oğlu ile, oğlunun kızı sakıt olur.

Oğlun

Oğlun

oğlun

oğlun

kızı

oğlu

1

2

1 Rubu

Sakıt

K

Koca

Oğlun kızı

TJht lehumâ = Ana baba bir kızkardeş Ana baba bir kızkardeşinde beş hâli vard; Birinci hâli: Ana baba bir kız kardeş bir

ya (1/2) alır.

1 Rubû

2

Nısıf

M

Karı

Ana baba bir kız kardeş

İkinci hâli: Ana baba bir kızkardeşler iki veya daha fazla olurlarsa, sülüsan: üçte iki (3/2)  alırlar.

.3

Rubû

8 Sülüsan

K

M

ele

Karı   Ana baba bir   Ana baba bir   Aana baba bir         12

kız  kardeş       kızkardeş             amuca

Üçüncü hâli: Akrabalıkda müsâvî olduklarında, ana baba bi kardeşler ana baba bir oğlan kardeşle birlikte bulunuralrsa ikili hakla asabe oluralr.

1 Rubû

K

ne olursa, nısıf: yarı yarı-

M

Karı

Ana baba bir kız kardeş

1

Ana baba bir oğlan kardeş 2

ele 4

Dördüncü hâli: Ana baba bir kız kardeşler, kızlarla veya o oğlunun kızları ile asabe olurlar ve baki kalanı alırlar. 1                                                     1

Nısıf                                       K-------------------------

M-----------------------------------------------------------------------

Kız

-------------------------------------ele

Ana baba bir kız kardeş   2

Beşinci hâli: Ana baba bir kız kardeşler, oğul ile oğlun oğlu i baba, dede ile sakıt olurlar.

1                                 3 Rubû                  K--------------                            Sakıt

M

ele

Koca

1 Rubû

Oğul

Ana baba bir     4 kız kardeş

K

Sakıt

M

ele

Karı

Baba

Ana baba bir     4 '                                                                          kız kardeş

Uht lieb = Baba bir kız kardeş. Baba bir kız kardeşlerin yedi hâli vardır. - Birinci hâli: Baba bir kız kardeş, tek bir tane olduğunda nısfını: yarısını alır.

1                                                      1

Nısıf                                                Nısıf

M --------------------------:----------------1----------------—-------------- ele

Koca                                      Baba bir kız kardeş       2

nz nrli

İkinci hâli: Baba bir kız kardeş, iki veya fazla olduğunda terekenin sülüsamnı: üçte ikisini (3/2) alır.

3                    * I   8 I

Rubû                                          ^SülüsarSB      K

M

ele

Karı

Baba bir iki kız     mt     Ana baba bir  12

kardeş                            amuca

Üçüncü hâli: Baba bir kız kardeşler, ana baba bir kız kardeşten bir tanesi ile beraber olduğunda südüs: altıda bir alır.

3                              1                                 2

Nısıf                      Südüs                    K -----------

M------------------*-----------=----------------------------------------------ele

Ana baba bir          • Baba bir                      Baba bir            6

Kız kardeş              kız kardeş                     Amuca

Dördüncü hâli: Baba bir kız kardeşler, birden fazla ana baba bir kız kardeşlerle bulunursa, sakıt olurlar.

2                                                                   1

Sülüsan                     Sakıt                      K.-----------

M------------------------------------------------------------—------------r  ele

Ana baba bir iki         Baba bir                        Amuca            3

kız kardeş

kız  kardeş

Beşinci hâli: Baba bir kız kardeşler, baba bir oğlan kardeşler bulunur­larsa, bununla beraber ikili birli asabe olurlar.

1 Rubû

K

M

Karı

ele

4

Baba bir kız               Baba bir erkek

•                  Kardeş 1                       kardeş 2

Altıncı hâli: Baba bir kız kardeşler, ölenin kızı yahut oğlunun kızı ile oğlunun oğlunun... Kızı ile asabe olurlar.

1                                            3                 .     

Rubû                                    Nısıf              

J-M____________.     __;__________________________________________„ gjg

6

Koca

 Rubû

Kız

Baba bir kız kardeş

K

Koca.

Oğlun kızı

baba bir kız kardeş

ele 4

Yedinci hâli: Baba bir kız kardeşler, ölenin oğlu ve oğlunun oğlu... ile baba ve dedesiyle sakıt oldukları gibi, ana baba bir oğlan kardeşle ve öle­nin kızı veya oğlunun oğlunun... kızı ile asabe olan ana baba bir kız kardeşle de sakıt olurlar ve bir kaçı şöyledir :

1 Rubû

K

Sakıt

I-M

Koca

1 Rubû

Oğul 3

-,-------.----------------— ele

Baba bir kız kardeş    4

K

Sakıt

II-M

Karı

1 Nısıf

Baba 1

K

Baba bir kız kardeş

Sakıt

III-M

Koca

1 Rubû

Dede 3

K

Baba bir kız kardeş

Sakıt

IV-M

Karı

Ana baba bir oğlan kardeş

1

K

Kaba bir kız kardeş

Sakıt

ele

4

ele 2

ele

4

-M

Kız

Ana baba bir kız kardeş

Baba bir kız kardeş

ele

2

Üm = Ana

Ananın üç hâli vardır.

Birinci hâli: Ana, ölünün çocuğu ve oğlunun çocuğu velevki oğlunun oğlunun... çocuğu olsun veya ölünün oğlan ve kız kardeşlerinden ikif ve daha fazla olduğunda Südüs: Altıda bir alır.

1 Südüs

K

M

Ana

Oğul

------eleli.affifukardakiler bulunmazsa, ana Sülüs: Üçte bir (3/1) his-

6

Nısıf

K

M

ele

Ana

Kız

Ana baba bir amuca      12    *-

Üçüncü hâli: Ana, koca ve baba veya karı ve baba ile bulunursa, ka­rı veya koca aldıktan sonra Sülüsü mayabka: Kalanın üçte birini (3/1) alır.        I"

i Rubû                         Sülüsü  Kalan          K

M —-------------------------------------------------'■------------------------ ele

Karı                            Ana                            Baba          4

1          3

Sülüsü  Kalan

Cedde = Nene

Sahih nenenin iki hâli vardır. Sahih Cedde ve Ced (dede) hakkında izahat metinde geçmiştir.

!      Birin ci hâli: Nene, bir veya bir kaç tane olduğunda Südüs: Altıda bir alır.

3

Rubû

2 Südüs

K

M

Karı

Ananın anası

Baba bir oğlan kardeş

ele 12

İkinci hâli: Neneler, ana ve baba ile sakıt olurlar.

3

Nısıf

2 Sülüs

Sakıt

K

-M

Koca

---------------------------------------- ele

Ana     Ananın   Ana baba bir   6 anası     oğlan kardeş

Burada ana tarafından olan nene, ana ile sakıt olmuştur.

1

3

Nısıf

2 Südüs

Sakıt

K

I-M

Koca

Ananın     Babanın          Baba

anası         anası

ele 6

Örnek misallerdeki «K» harfi «kalan» manasınadır.        

Bu misalde de, babanın anası olan- nene, baba ile sakıt olmuştur.  Buraya kadar naklettiğimiz hak ve hisseler, kara mal denen; ev, bag, bahçe, ev eşyası, para ve emsali olanlardadır.

Ama tescil edilmiş gelirli vakıflarla araziyi emiriye mülk olmadı dan bunlarda irs (veraseti şer'iyye taksimi) ve vasiyyet gibi fıkhî hü ler câri olmayıp intikâl gibi kanunî hükümler cereyan eder.                  

Veraset câri olmayandan bazılarıda; Şuf'a hakkı, muhayyerlik şartı, kusur ve ayıp muhayyerliği, bağışlamadan rucû etmek, icar ve gıyabî satış gibi şeylerdir. Bunların hukukî yönleri, üçüncü ve dördüncü ciltle­rin mahallî mahsuslarında uzun uzun beyan edilmiştir.

Buraya kadar cetvelini arzettiğimiz hülasa tarif cetveller, «Teshilül ferâiz», «Sirâciye metni» ve «Ferâiz ve intikâl» adlı eserlerden istifâde edilmiştir. [88]

 

Asabalar Hakkında Fasıl

 

Binefsihi (direk) olan asabe: Ölüye nisbetinde araya kadın git­meyen erkektir. Ve o (asaba binefsihi), ashabı ferâizin aldığından baki kalanını alır. Ve asaba binefsihi (ashabı feraiz olmayıp), ken­dili tek başına vâris olursa, malın hepsini alır.                           

(Asaba binefsihi dört sınıftır ve şunlardır):                         

Asaba binefsihinin mirasa en yakın olanı, ölünün cüz'üdür. O (ölünün cüz'ü) ölünün oğlu ve her ne kadar aşağıya kadar inse de oğlunun oğludur.                                                                        

Ondan sonra ölünün aslıdır. O (ölünün aslı), baba ve her ne kadar yükselse de sahih dededir.

Ondan sonra Ölünün babasının cüz'üdür. Onlar (ölünün baba­sının cüzleri), aha baba bir oğlan kardeş veya baba bir oğlan kar­deşlerdir. Ondan sonra bunların oğullarıdır. Velevki aşağıya doğ­ru inselerde.                                                                                

Ondan sonra ölünün dedesinin cüz'üdür. Onlar (dedenin cüzi­leri) ana, baba, amcalar veya baba bir amcalar, ondan sonra bun­ların oğullarıdırlar. Velevki aşağıya inselerde.

Ondan sonra ölünün babasının, dedesinin cüz'üdür. Amcalarda olduğu gibi.

Başkası sebebiyle asabe olan, kendisi için nısıf (yarı yarıya) ve üçte iki hakkı olan kimsedir. Bunlarda oğlan kardeşleriyle asa­be olurlar ve erkek için kadının hissesinin iki misli ile taksim olu­nur. (Meselâ: Başkası ile asabe olan, Ölünün kızıdırki, ölünün oğlu ile yâni, kendi oğlan kardeşi ile asabe olur).

Ve kendisi için ferâiz hakkı olmayan bir kadının oğlan karde­şi asaba olsa, o kadın oğlan kardeşi ile asaba olamaz. Teyze ye oğlan kardeşin kızı gibi (Meselâ: Ölünün teyzesi ile amcası olsa, malın ta­mamını amcası alır. Teyzesi oğlan kardeşi ile asaba olup vâris ola­maz. Ve bunların çocukları da aynıdır. Bir de ölünün oğlan karde­şinin oğlu ile oğlan kardeşinin kızı kalsalar, malın tamamı oğlan kardeşinin oğlunundur).

Başkası ile beraber asabe, ana baba bir kız kardeşler yahut ba­ba bir kız kardeşler, ölünün kızları ile veya oğlunun kızları ile be­raber (asabe) olurlar.

Asabelerden ana-baba sahibi olan, yalnız babası olan asabe-ye mukaddemdir. Hatta ana baba bir kız kardeş ölünün kızı ile beraber olduğunda baba bir oğlan kardeşi hacb eder (mîrasdan men eder). Veledizinânın ve lanetlenen çocuğun asabesi, anasının azâd edicisidir.

Baba, kız ile ashabı ferâiz ve asabedir. (Meselâ: Bir kimse, ölüp bir kızı ile babasını terketse, mes'ele altıdandır. Yarısı üçtür. Bu üç, kıza verilir, altıda bir babaya verilir. Baki kalan ikiyi de asabe olması sebebiyle yine baba alır).

Asabelerin en sonu azâd edilenlerin ağasıdır. Ondan sonra zik-rolunan tertip üzere azâd olunanın efendisinin asabesidir.

Binâenaleyh bir kimse, efendisinin babası ile oğlunu terketse malın tamamı efendisinin oğlu içindir. (Bu hüküm İmamı Azam'la İmamı Ebû Yusuf R.A.'e göredir. Zira oğul, ölünün cüzüdür. Ölü­nün cüz'ü ise, aslı olan babasına mukaddemdir).

İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, baba için altıda birdir. Ba­ki kalanda oğul içindir.

Ve bir azâdlı, efendisinin dedesi ile efendisinin kardeşini terk­etse, bu takdirde mirasa dede evlâdır. Imâmeyn'e göre, her ikisi de mirasda müsavidirler.

Asabe, ancak ashabı ferâizîn aldıklarından fazla kalanı alır.

Binâenaleyh, bir kadın ölüp kocasını, ana bir oğlan kardeşini ve ana, baba bir oğlan kardeşini ve anasını terketse, yarı hisse, ko­cası içindir. Altıda bir (6/1) annesi için, üçte bir ana bir oğlan kar­deşi içindir. Ama baba bir oğlan kardeş bunlara ortak olmaz. (Zi­ra mes'ele altıdandır.) Bu mes'eleye, mes'ele'i müştereke ve hi-mariye ismi verilir [89]

 

Hacb Hakkında Fasıl [90]

 

İrsden mahrum eden hacb, altı kimse hakkında son bulur. (O altı kimse), oğul, baba, kız, anne, koca Ve karıdır.

Bunlardan başkası, uzak olan verese yakın olan verese ile hacb olunur. Ve bir cihetten akraba olan iki cihetten akraba olanla hacb olunur. (Meselâ: Baba bir oğlan kardeş, baba ve anne bir oğlan kardeşle hacb olunur. Keza bunların oğlanlarıda aynıdır).

Ölüye bir şahıs sebebiyle bağlanan şahıs, o sebep olan şahıs var iken beraber varis olmaz. (Meselâ: Oğlunun oğlu gibi İd, ölü­nün oğlu var iken (oğlunun oğlu varis olamaz). Ancak ana bir ev-lad vâris olur. Ana bir evlad, ana sebebiyle Ölüye bağlanmış iken yine ana ile vâris olur.

Ölünün oğlan kardeşi ve oğlu aşağıya doğru oğlunun oğlu ile hacb olunur. Ve oğlan kardeş baba ve dede ile de hacb olunur.

Baba bir oğlan ve kız kardeşler, yine ana, baba bir oğlan kar­deşle hacb olunurlar. (Mirasdan mahrum olurlar).

İmâmeyn'e (Ebû Yusuf ve İmamı Muhammed R.A.'e) göre, ana, baba bir oğlan kardeş veya baba bir oğlan kardeş, dede ile hacb olunmaz. Belki taksim olunurlar. Ve o (dede) ashabı ferâiz kimse olmadığı zaman taksim olunan üçte birden noksan olmazsa veya as­habı ferâiz olduğu zaman altıda birden noksan olmazsa, kardeş gi­bidir. Halbuki fetva, İmamı Âzam (R.A.)'in kavli üzeredir. Her ne zaman sulbden kızlar, üçte ikiyi tamamen aldıklarında, oğlun kız­ları sakıt olur. Ancak, (Ölünün) oğlunun kızlarının hizasında ve aşağısında oğlan olursa, o oğlan kendi hizasında olanı ve kendinin fevkinde (yukarısında) olup, s eh im sahibi olmayan kızları asaba yapar. Ve kendinden aşağı olan kızları ıskat eder (düşürür).

Her ne zaman ana baba bir kız kardeşler, üçte iki hisselerinin tamamını alsa, baba bir kız kardeşler sakıt olur. Ancak, baba bir kız kardeşlerle beraber, baba bir oğlan kardeş olursa, sakıt olmaz.

Nenelerin hepsi anne ile sakıt olur. Ve hassaten baba tarafın­dan olan neneler yine baba ile sakıt olur. (Anasının anası olan ne­ne, anne ile sakıt olmaz).

Keza baba tarafmdan olan neneler, dede ile de sakıt olur. An­cak babanın annesi sakıt olmaz, (zira babanın annesi dedenin kabi­lesinden değildir. Belki dedenin karışıdır).

Adam öldürmek ve emsali mirasdan mahrum olan kimse, baş­kasını hacbetmez.

İrsden mahrumiyetten hacb olunan kimse, dede de olduğu gi­bi, başkasını hacb eder, (İrsden mahrum eder. Meselâ: Ölü babası­nın anasını terk etse, ve anasının anasının anasını terketse, babası­nın anası baba ile hacb olunmuş iken, anasının anasının anasını da hacb eder).

Ve kız kardeşlerle oğlan kardeşlerde olduğu gibi, bunları baba mirasdan hacb eder ve bunlarda hacb olunmuş iken, anayı üçte bir almaktan altıda bir almağa hacb eder. (Meselâ: Bir kimse, ölüb, ba­basını ve oğlah, kız kardeşlerden iki yahut daha ziyade kardeşleri terketse ve anasını da terketse, oğlan ve kız kardeşler baba ile hacb olunmuş iken anayı üçte birden altıda bire hacb eder). [91]

 

Avl İle İlgili Fasıl [92]

 

Her ne zaman ashabı ferâizin sehimleri takdir olunan hisse üzeT rine ziyâde olsa, o takdir olunan hisse, avleder (ve mahrecin hep­si yedidir). Ve dört mahreç (mes'ele) avletmez. Avletmeyen mah­reçler, iki, üç, dört ve sekizdir.

Ve mahreçten (nasip olan mes'eleden) üçü de, avletmez. Ve mahreci altı olan, ona kadar tek ve çift olarak avleder.

Mahreci (mes'elesi) oniki olan onyediye kadar tek ve çift ola­rak avleder.

Mahreci (mes'elesi) ondört olan, bir tek menberiye meselesin­de yirmiyediye avleder. Ö (mese'le), bir kadın, iki kız ve ana ile babadır.

Reddiye, Avliyenin zıddidır: (Şöyle ki), takdir olunan sehim-ler mukadder olan hisseyi kabîamayıp, (tamamı taksim olunmayıp) asabeninde olmamasiyle baki kalan miras, (Ölenin) kocası ve karı­sından başka sehim sahiplerine sehimleri miktarı üzere red olunur.

Binâenaleyh kendisine red olunan kimse, bir cinsden olursa, bu takdirde mes'ele sehim sahiplerinin adetlerindendir. (Zira, ma­lın hepsi onların içindir. Meselâ: Ölen kimse, iki kızı terketse, yahut iki nene terketse, mes'ele ikidendir. Her birine yarı hisse verilir, iki kızın hakları üçte ikidir ve mes'ele üçtendir. Üçte iki, ikidir. Ba­ki kalan bir hisse de üzerlerine reddettiğimizde, red olunan bir cins­den olduğundan mes'eleyi sehim sahiplerinden adetlerinden yapa­rız).

Eğer üzerine red olunan kimse, iki cinsden veya fazla cinsden olsa, mes'ele sehimlerinin adedinden yapılır.

Binâenaleyh eğer mes'elede, iki südüs (iki adet altıda bir) var ise, mes'ele ikiden yapılır. Ve eğer mes'elede altıda bir ve üçte bir varsa, mes'ele üçden yapılır.

Ve eğer mes'elede, südür (altıda bir) ve nıfıs (yarı yarıya) alan varsa, mes'ele dörttendüv

Ve eğer mes'elede, sülüs (üçte bir) ve nısıf (yarı yarıya) veya südüsan (iki adet altıda bir) ve nısıf (yarı yarıya) veya sülüsan (üçte iki) ve südüs (altıda bir) bulunursa, mes'ele beşden yapılır.

Eğer mes'elede evvelkilerle (red olunanlarla) beraber, red olunmayan da (karı veya koca) bulunsa, red olunmayanın nasibi, mahreçlerin (hisselerin, mes'elelerin) en azından verilir. Ondan sonra baki kalan red olunanların adetlerine taksim olunur.

Binâenaleyh red olunanların adetlerine tam olarak (eksiksiz ve fazlasız olarak) taksim olunursa, hacet yoktur. Meselâ: Bir ko­ca ve üç kız (bu kabildendir).

Şayet red olunanların adetlerine tam olarak taksim olunmaz­sa, bu takdirde, red olunmayanın mahrecinin azından baki kalan red olunanın adedine muvafık olursa, red olunmayanın nasibinin mahrecine çarpılır. Bir koca ve altı kız gibi (meselâ: Bir kimse ölüp, kocasını ve altı kızım terketse, red olunmayanların mes'elesinin en azı dörttür. Birini kocaya verince üç bakî kalır ve baki kalan üç altı kızın adedine tam değildir. Lâkin baki kalan üçte altı kızın adet­lerinin vefkı = yani muvafık çarpımı ikidir, ikiyi kocanın hissesi olan dörtle çarparsak sekiz olur. Ve sekizden iki sehmi kocaya ve­rilir. Baki kalan altı sehim de, altı kıza verilir).

Ve eğer red olunmayanın mahrecinin azından baki kalan red olunan kimselerin adetlerine taksimi muhalif olursa, üzerine red olunanların adetlerinin hepsi red olunmayanın takdir olunan mah­reci ile (mes'ele ve hissesiyle) çarpılır. Bir koca ve beş kız gibi.

Eğer red olunanlar iki cins yahut üç cins ile red olunmayan birleşse, red olunmayanın takdir olunan nasibinden baki kalan red olunanların mes'elesi üzerine taksim olunur.

Binâenaleyh baki kalan, red olunan kimse(lerin) mes'elesine tam taksim olunursa, (bu takdirde çarpıma hacet yoktur). Meselâ:

Bir kadın, dört nene ve ana bir altı adet kız kardeş (olursa, böyle­dir).

Şayet red olunmayan kimsenin (karı ve kocanın) takdir olu­nan nasibinden baki kalan red olunan kimsenin mes'elesi üzerine taksim olmazsa, red olunanın mes'elesinin hepsi, red olunmayanın takdir olunan nasibi ile çarpılır. Dört karı, dokuz kız ve altı nene gibi.

Bundan sonra (red olunmayanın hissesini bilmek yolu ise) red olunmayanın sehimleri, red olunanın mes'elesi ile çarpılır.

Ve red olunan kimsenin sehimleri, red olunmayanın takdir olunan nasibinden baki kalanla çarpılır. Ve bu mes'ele gelecekteki usullerle tashih olunur. [93]

 

Zevılerhamla İlgili Fasıl

 

Zevil erham olan kimse, asaba ve s eh im sahibi (ashabı ferâîz ;ahibi) olmayan ölünün akrabasıdır.

Sehim sahibi olmadığı zaman, asabenin vâris olduğu gibi, ze-/il erhamdan olan kimse de varis olur.

Binâenaleyh (ashabı ferâiz olmadığı zaman) zevil erhamdan tek başına bir kişi olursa, malın tamamını alır.

Zevil erham, akrabalık derecelerinin yakınlığı itibariyle ter­cih olunurlar. Sonra akrabalık kuvveti, ile tercih olunurlar.

Bundan sonra cihetin birliği zamanında asıl olanın varis olma­sı ile tercih olunur. (Meselâ: Her ne zaman derecede ve kuvveti ka­rabette ve ittihat cihetinde beraber olsalar, Ölüye varis olmakta mevla tercih olunur. Nitekim bir kimse ölüp, oğlunun kızının kızı ashabı ferâiz evladmdandır. Fakat kızının, kızının oğlu zevil er­ham evladıdır).

Eğer akrabalık ciheti muhtelif olsa, babası tarafından olan ak­raba için ,üçte ikidir. Ve ana tarafından olan akraba için üçte bir­dir (Meselâ: Bir kimse, babasının anasının babasını terketse bir de anasının babasının babasını terketse, baba cihetinden olan bi­rinciye üçte iki vardır. Ana cihetinden olana üçte bir vardır. Zira baba tarafından olan akrabalık daha kuvvetlidir).

Ondan sonra, tek başına bir tane zevil ehram olduğundaki gi­bi, her fırkanın tercihi ile itibar olunur.

Ve akrabalık, kuvvet ve cihet itibariyle müsavi olduğunda er­kek için iki kadının nasibinin mislini alma hakkı vardır.

Eğer asıl olan zevil erham müttefik olursa, f ur uların (evlâtla­rın) bedenleri itibar olunur.

Keza İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre; asıllar muhtelif olursa da furûlarm bedenleri itibar olunur.

İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, asıllardan sıfat ve furûlar-dan adet alınır.

Ve ihtilâf vâki olan ilk batın, üzere taksim olunur. Ondan son­ra erkekler bir bölük ve kadınlar da bir bölük yapılır. Ve her bö­lüğün (taife ve gurubun) nasibi taksim olunur.

Keza eğer muhteliflik bir kaç batından sonra olsa, yine erkekler ve kadınlar ayrı ayrı guruplara ayrılır. Ancak batınlarda ihtilâf olmazsa, her aslın hissesi, ferine (evladına) verilir ve İmamı Mu­hammed (R.A.)'in kavli ile fetva verilir.

Ve Ölünün cüzü takdim olunur. Onlar (ölünün cüzleri) kızla­rın evlatları ve oğlunun kızlarının evlatlarıdır. Velevki aşağıya jin-se de.

Ondan sonra ölünün asılları takdim olunur. Onlar (ölünün asılları), fâsid olan dedeler ve fâsid olan nenelerdir. (Meselâ: Fâ-sid dedeler, Ölünün anasının babası ve anasının babasının babası­dır. Ve fâsid neneler, ölünün anasının bababasımn anası ve anasının babasının anasının anasıdır).                                                    

Ölünün aslından sonra babanm cüzü takdim olunur. Onlar (ba­banın cüzleri), kız kardeşlerinin evladı, ana bir oğlan kardeşin ey-ladı ve oğlan kardeşin kızlarıdır.                                              

Ondan sonra dedenin cüzü takdim olunur. Onlar (dedenin cüz­leri), babanın kızkardeşleri, ananın kızkardeşleri, ananın oğlan kardeşleri ve ana bir amcalarıdır.                                       

Bundan sonra bunların evladıdır. Ondan sonra babasının, de­desinin cüzü takdim olunur. Yahut anasının dedesinin cüzü tak­dim olunur. Onlar, babanın yahut ananın halaları ve onların tey­zeleri ve dayılarıdır. Babanın ve ananın amcaları ve baba ile anne­nin amcalarının kızları ve sâde annenin amcalarının evladıdır[94]

 

Batanlar Ve Üzerlerine Yıkılanlar Faslı

 

Bunların (denize batanların, üzerlerine ev yıkılan ve kazada Ölen ve yanıp yok olanların) hangisi daha evvel Öldüğü bilinmediği vakit, her birinin malı hayatta olan veresesi üzerine taksim olu­nur [95]

Ve zikrolunan Ölülerin bazısı, diğer bazısına vâris olamaz.

Bir kimsenin amcasının iki oğlu cem olsa, birisi diğerinin ana bir kardeşi olsa, ana bir oğlan kardeş olana farz cihetinden altıda bir verilir. Ondan sonra o iki oğlan kalan malı asabe cihetinden tak­sim ederler. (Zeyd, Amr ile iki kardeş olup Zeyd öldüğünde iki oğ­lu kalıp biri bir kadından biri diğer bir kadından olsa, Amr, Zeyd'in karısını nikâhlasa ve bir oğlan vücûda gelse o oğlan Zeyd'in oğlu­nun birinin ana bir kardeşi ve amcasının oğlu olur. Akside böyle­dir. Sonra Amr'in oğlu ölse, ölen oğlan ikisininde amcasının oğlu­dur ve birininde ana bir kardeşidir. Ve ana bir kardeşinede farz cihetinden altıda bir verilir. Kalanını yine ikisi asabe cihetiyle tak­sim ederler). [96]

 

Mecüsînin İrsi İle İlgili Fasıl

 

Bâtıl nikahla mecûsi (ateşe tapan) vâris olmaz. (Meselâ: Her ne zaman mecûsî anasını nikâhlasa yahut mahremlerinden bjrini nikâhlasa, bu nikahla anasına vâris olmaz).

Eğer mecûsîde iki akrabalık toplan sa, ve iki akrabalık ile ris olan iki şahısda akrabalık ayrılsa, her biri o iki akrabalık ile ris olur.                                                                                   

Eğer akrabalığın (yakınlığın) biri diğerini hacbederse, hacb yakınlığı ile vâris olur. (Meselâ: Bir mecûsî anasını nikâhlasa ve ondan hâsıl olan çocuk kadının evlâdıdır ve oğlunun oğludur. Kadın ölse o oğlan hacb olma sebebi ile vâris olur).

Kadının karnındaki çocuk için, bir oğlan nasibi durdurulur (bekletilir, ayrılır). Muhtar olanda budur. İmamı Ebû Yusuf'a gö­re, o çocuk için, iki oğlan nasibi durdurulur.

Binâenaleyh eğer çocuğun vücûdunun çoğu diri olarak çıkar, sonra ölürse, vâris olur. Eğer vücûdunun azı diri olarak çıkarsa, vâris olmaz. [97]

 

Münâsaha İle İlgili Fasıl

 

Münâsaha: Taksimattan evvel bazı veresenin ölmesidir (yâni, terekenin taksim edilmezden evvel bazı veresenin ölmesiyle nasibi kendine vâris olanlara intikal etmeye münâsaha denir).

Binâenaleyh birinci mes'eleyi tashih et, ondan sonra ikinci mes'eleyi tashih et.

Eğer ikinci ölünün nasibi, birinci ölünün mukadder olan na­sibinden kendi meselesine mümâselet sebebiyle müştekim olursa vefkın çarpımına hacet yoktur [98]

Şayet ikinci ölünün elinde olan, tashih edildiğinde müştekim olmazda, eğer nasibi mes'elesine muvafık olursa, ikinci tashihin veî-

kını birinci tashihin hepsine çarp [99]                                    

Ancak nasibi meselesine muvafık olmazsa, ikinci tashihin hep­sini birinci tashihin hepsine çarp (hisapdaki çarpım yoluyla yap).

Binâenaleyh çarpımdan hâsıl olan iki mes'elenin mahreci­dir [100]

Ondan sonra birinci ölünün veresesinin elinde olan sehimleri-ni ikinci tashihin vefkîna muvafakat ederse, çarp. Eğer muvafakat etmezse, hepsine çarp.

İkinci ölünün veresesinin sehimlerini, elinde olan şeyin vefkına yahut hepsine çarp. Bu takdirde çarpımdan hâsıl olan şey, her fır­kanın nasibidir.                                     .

Eğer vereseden üçüncü Ölse, mes'ele: birinci ve ikinci ile tas­hih yapılan meblağı evvelkinin mekânına koy ve üçüncüyü ikinci tashihin mekânına koy (birinci ve ikinci ölü, bir ölü menzilinde sa­yılır. Üçüncü ölüde ikinci ölü mertebesine indirilir). Eğer dördün­cü ve beşincisi de ölse ve dahada böyle devam ederse, hüküm yine böylece yapılır. [101]

 

Ferâizin Hisabı Babı

 

(Kur'ân'i Kerîm'de mukadder olan) farz sahibi iki nevidir.

Birinci nevî, nısıf (yarı) ve nısfın nısfı (yarının yarısı) dır. O (yarının yansıda) rubû (dörtte birdir) ve o nısfın nısfının (dörtte birin) yarısıdır. O (dörtte birin yarısı da) Sümün (sekizde bir) dir.

İkinci nevî, sülüsan (üçte iki) ve üçte ikinin yarısıdır ki, o da sülüs (üçte bir) dir. Ve üçte ikinin yarısının (üçte birin) yarısıdır ki, o da südüs (altıda bir) dir.

Binâen aleyh nısıf, ikiden çıkar. Rubû, dörtten, sümün, sekiz­den, sülüsan ve sülüs, üçten ve südüs, altıdan çıkar (zira bu farz­dan her birinin mahreci sayılardan kendinin isim taşıyanıdır. Me­selâ: Mes'elede tek başına nısıf alıcı olsa, mes'eîe ikidendir. Yu­karda kırk halde ve ondan evvel geçen misallerde bunlara ait mi­saller geçmiştir).

Eğer birinci neviden, nısıf, ikinci nevinin hepsi ile veya bazısı ile karışsa, mes'ele altıdandır.

Yahut ikinci nevinin hepsi veya bazısı ile birinci neviden rubû (dörtte bir) karışsa, mes'ele onikidendir.,

Yahut birinci neviden sümün (sekizde bir) ikinci nevinin hep­si veya bazısı ile karışsa, mes'ele yirmi dörttendir.

Her ne zaman bir fırkanın sehimleri kendilerine kesirli olsa I yâni, sahih taksimat ile taksim olunmasa), ve sehimleride verese­lerin adetlerine mubâyin olsa, adetlerini asıl mes'eleye çarp, bir kadın ve iki oğlan kardeş gibi.

1

Rubû

3 K

M

Karı 2

Oğlan 6 Oğlan Kardeş   Kardeş 3            3

ele 4 2 8

Eğer sehimleri adetlerine muvafık olursa, adetlerinin vefkını asıl mes'eîeye çarp, bir kadın ve altı oğlan kardeş gibi.

1 Rubû

K

M

Karı    Oğlan      Oğlan      Oğlan      Oğlan      Oğlan      Oğlan Kardeş    Kardeş    Kardeş    Kardeş    Kardeş    Kardeş

2         1             1            111           1

(Kalan üç sehim altı kardeşe verildi. Lâkin sehimleri ile ken­di adetleri arasında sülüsle - üçte birle - muvafakat olduğundan adetlerinin vefkı ikidir. İkiyi asıl mes'ele olan dörtle çarpıldığında sekiz meydana gelir. Mes'elenin tashihi sekizden olmuş olur. Asİl mes'ele olan dörtten karının elindeki bir, çarpılan iki ile çarpiliii-ca iki hâsıl olur. Ve bu iki karınındır. Kardeşlerin elinde olan t^ç çarpılan iki ile çarpınca altı meydana gelir. Ve bu altıda kardeşle­re birer birer verilir, Yukardaki misalde böyle yapılmıştır).

Eğer iki fırkanın yahut iki fırkadan çok kimselerin senini kesirli olsa ve adetleri ile sehimleri arasında mümâselet olsa, ade||-lerin birini asıl mes'eîeye çarp, üç kız ve üç amca gibi.

2 Sülüsan

K

M

Üç kız 6

Üç amca 3

(Yukardaki misâlin îzahı ve bu mes'elenin tarifi bu mes'e nin açıklanmasını yapmıştır).

Eğer adetlerin bazısı bazısına dâhil olursa, bu takdirde ad lerin çoğunu asıl mes'eîeye çarp. Dört karı, üç nene ve oniki an|4}L gibi.

Eğer bazı adetler diğer bazısına muvafık olursa, ikisinden b(-rinin vefkını ikincinin hepsine çarp. Ondan sonra hâsıl olan meblöj-ğı üçüncünün vefkma çarp, eğer üçüncüye muvafık olursa. Şâyert muvafık olmazsa, üçüncünün hepsine çarp. Eğer dördüncünün menlağma muvafık olursa, hasıl olan meblağı dördüncünün vefkına çarp. Şayet dördüncünün vefkina muvafık olmazsa, dördüncünün hepsine çarp. Ondan sonra hâsıl olanı asıl mes'eleye çarp. Dört karı, onbeş nene, onsekîz kız ve altı amca gibi.

Eğer adetler arasında mübayenet olursa, birinin hepsini ikin­cinin hepsine çarp. Ondan Sonra hâsıl olan meblağı üçüncüye çarp. Ondan sonra hâsıl olan meblağı dördüncüye çarp. Ondan sonra hâ­sıl olan meblağı asıl mes'eleye çarp. iki kadın, on kız, altı nene ve yedi amca gibi.

Eğer mes'ele avliye olursa, avl ile beraber onun hepsine asıl olan şeyi çarpdığına çarp (meselâ; bir kadın ölüp kocasını ve ana baba bir beş kızkardeşini terketse mes'elenin aslı altıdandır. Nısfı -yarısı üçtür ve koca içindir. Sülüsânı - üçte ikisi dörttür ve beş kız kardeş içindir. Bu takdirde mes'eie yediye avleder. Beş kizkardeşin elinde olan asıî mes'eleden dört ile adetleri arasında mübayenet var­dır. Kız kardeşlerin adetleri olan beşi, avliye olan yediye çarpılın­ca otuzbeş hâsıl olur. Mes'ele bu meblağdan tashih olunur. Kocanın asıl mes'eleden elinde olan üç çarpılmış olan beşe çarpılır. Bu tak­dirde onbeş hâsıl olur. Ve kocaya verilir. Ve kızkardeşlerin elinde olan dördü çarpılmış olan beşe çarpılır. Ve yirmihâsıl olur. Bu yir­mi de beş kız kardeşe verilir). [102]

 

Tedahul, Temâsül, Tevâfuk Ve Tebâyünle İlgili Fasıl

 

İki adedin (sayının, rakamın) azı, çoğundan çıkarılmakla bi­linir. İki defa veya daha ziyade çıkarmakla az, çoğu ifna eder (yok eder). Yahut çok olan (sayı, rakam) az üzerine taksim olunur. Ve sahih kısmetle taksim olunur. Beş ile yirmi gibi (meselâ: Beşi yir­miden dört defa çıkarsak, yirmiyi yok eder. Ve yirmiyi beşe böl-sek kesirsiz dörder taksim olunur).

Ve iki adedin tevâfuku, iki taraf m çoğundan azı miktarında muvafakat edinceye kadar noksanlaştırmakla bilinir. Binâen aleyh eğer birde ittifak ederlerse, bu takdirde bunlar mübâyindirler (beş ile yedi gibi. Zira yediden beşi çıkarsak iki kalır. Ve beşden ikiyi çıkarsak üç kalır. Ve üçden ikiyi çıkarsak bir kain*. Ve ikiden biri çıkarsak bir kalır. Bu durumdan anlaşıldiki, beş ile yedi arasında mübayenet vardır).

Eğer birden çokda ittifak ederlerse, bu takdirde bunlar müte-, vâfikdırlar.

Binâen aleyh eğer birden çok olan iki olursa, onlar nısıf da (ya­rı yanyada) mütevâfıkdırlar (sekiz ile onsekiz gibi meselâ: Onse-kizden sekiz çıkarılsa, on kalır. Ve ondan sekiz çıkarılsa, iki kalır. Sekizden ikişer çıkarılsa, iki adet kalır. İşte buna muvafakat bin nı­sıf denir).

Eğer birden çok olan üç olursa, bu takdirde muvafakat bissü-lüs (üçte birde muvafakat) tır. Ve eğer birden çok olan dört olur­sa muvafakat birrubû (dörtte birde muvafakat) tır, Ona kadar bu şekildedir.

Eğer iki adedin ittifakı onbirde olsa, onbirden bir cüzde muva­fakattir. Diğerlerinide böylece çekebildiğin kadar çek.

Eğer sen, tashihden her fırkanın nasibini bilmek murad edersen, asıl meseleden o fırkalar için olan şeyi çarpmakla asıl mes'ele-ye çarpdığm şeye çarp. O çarpmadan hâsıl olan şey, o fırkanın na­sibidir.

Keza her ferdin nasibini bilmekde çalışmada böyledir. Binâe­naleyh bilmek istersen her fırkanın asıl mes'eleden sehimleri ile adetleri arasında bir nisbet yap. Sonra nisbet ettiğin şeyin mislini çarpılmış olandan her ferde ver (İşte bu verdiğin şey, her ferdin na­sibidir).

Eğer verese veya alacaklılar arasında terekeyi taksim etmek istersen, tereke ile tashih arasına bak.

Şayet tereke ile tashih arasında muvafakat olursa, tashihden her vârisin sehimlerim terekenin vefkına çarp. Ondan sonra hâsıl olanı tashihin vefkına taksim et. İşte bu hâsıl olan şey o vârisin na­sibidir.

Eğer tashih ile tereke arasında muvafakat olmazsa, her vâri­sin sehimlerini terekenin hepsine çarp. Ondan sonra çarpmadan hâ­sıl olanı tashihin hepsine taksim et. İşte bu takdirde taksimden hâ­sıl olan şey, o vârisin nasibidir.

Ve veresenin her fırkanın nasibini bilmek için çalışmakda boy-lecedir.

Alacaklılar arasında olan taksimde ise, bütün alacağı tashih gibi yap. Ve her alacağı vârisin sehmi gibi yap. Sonra taksimi te­rekede zikrolunan taksim işi gibi işle.

Bir kimse, verese veya alacaklardan olanlarla terekeden birşey üzerine sulh olsalar, o kimsenin nasibini tashihden yahut'ala­caklardan (veya borçlardan) çıkar ve kalanı vereseden kalan kim­selerin sehimlerine veya alacaklıların alacakları (mikdarı) na tak­sim et. [103]

 

Musannifin Mâruzâtı

 

Fakir (yâni, musannif merhum İbrâhîmi Halebî) dedi ki: Şu kitap mülteka el Ebhur ismiyle isimlenen kitabın sonudur.   ,

Ve dört kitabın (yâni, kudûri, muhtar, kenz ve vikayenin) mes'eîelerinden birşey terk etmemekde ben içtihadımı (gayret ve çalışmamı) kısaltmadım.

Ve bu kitaba bakmadan (okuyan müslüman ve meslekdaş kar­deşlerden) bir şeyin terk edildiğine muttali olursa mahalline ilhak etmesini (o bakıp okuyandan) dilerim. Zira insan, unutma mahalli (ve merkezi) dir. Fakat (bu mes'eleyi ilhak etme işi) o mes'elenin bu yerde olduğu tahkik edilip o zanmn düşünülmesinden sonra asıl mahalline ilhak etmelidir. Zira çok kerre bazı mes'eleler mezkûr kitapların bazısında bir yerde ve diğerinde başka yerde zikrolun-rnuştur.

Binâenaleyh böyle mes'eleleri bir yerde zikretmekle iktifa et­tim (böyle olun carî a bakan ve okuyan zan eder ki, o mes'elelerin yeri burası değildir. Lâkin düşünülse, orada zikretme yönü vej'sb-bebi anlaşılır).                                                                             

Bundan sonra ben (musannif merhum), hidâyeden ve mcc-metıl bahreynden birçok mes'eleler ziyâde ettim. Ve bunlardan baş­kasından hiçbir şey ziyâde etmedim. Tâki dört kitabdan (yâni, ku-dûri, muhtar, kenz ve vikayeden) olmayan şeyden bir şeyin sıhhati hakkında şüphe hâsıl olan kimseye o şeyin talebi (öğrenmesi) ko­lay olsun (işte bu sehebten dolayı, hidâye ve mecmaul bahreynden başkasından ziyâde etmedim).

Allâhü teâlâ bana kâfidir ve ne güzel vekildir. Kudret v vet ancak büyük ve Ulu Allah (C.C.) iledir.

Evvel, âhir, zahir ve bâtın hamd: Ali aha (C.C.) mahsustur. Al­lâhü teâlânın salâtı efendimiz Muhammed (S.A.V.)'in üzerine ve O'nun âl ve ashabı üzerine ve çok çok selâm olsun. Ve Hamd, âlem­lerin rahbisine mahsustur.

Mütercimin kısa Notu: Yukarda birinci cildin mukaddimesinde mu­sannif merhumun okuyucu ve kitaba bakan kimselerin gördükleri hata ve kusurları iyi niyyetle te'vil ve tashihini temenni ettiği gibi, birinci cildin baştarafında arzettiğimiz dilek ve temennilerimizi muhterem oku­yucu kardeş ve meslekdaşlarımızdan istirham ederiz.

Cenâb-ı Hak, îman ve islâm yolunda dîni mübini İslama hizmet ga­yesi ile arzettiğimiz bu nâçiz hizmetimizi kabul buyurup âhirette ecri ke-sire nail olmamızı ihsan buyursun. Amin. Bi hürmeti Seyyidilmürselin. Velhamdüîillâhi Rabbil âlemin. [104]



[1] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 255-256.

[2] Lügatta cinayet: Suç, günah ve zararlı olan, men edilen her jfiil manasınadır.                               .                                                           

Cinayet olan bu suç ve günah fiiller, bazen insanın kendine, bâzende başkalarına âid olur. Başkalarına yapılan cinayet, ya cana veya mala ya­hut ırza karşı işlenir.

Cinayetin bütün hükümleri metinde uzun uzun beyan edilecektir.

[3] Bilerek  adam  öldürmenin   günahhğım   beyan   eden   şer'î   delil mealleri:

Kur'anı Kerîrn'de şöyledir :

«Her kim, bir mü'mini kasden öldürürse, onun cezası ebedî cehen­nemde kalmaktır. Hem Allah (C.C.) ona (katile) gazab ve lanet etmiş­tir.» Nisa Sûresi,93,

Diğer bir âyeti celiyle meali:

«Kim bir canı, bir can mukabilinde veya yer yüzünde bir fesat çikar-makdart dolayı olmayarak öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (bir canı) kurtarırsa, bütün insanları diriltmiş gibi oîur» Mâide Sûresi, 32.

Peygamber   (S.A.V.)  de bir hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur :

«İnsan, Allahın binasidır. O binayı yıkan mel'undur.» selâmet yolları Diğer bir hadîsi şerif meali şöyledir :

«Allaha (C.C.) karşı, bir Müslümanı Öldürmekten dünyayı yok etmek daha ehvendir.»  DÂMAD, C. 2, 615

Yâni, günah bakımından bir Müslümanı öldürmek bütün dünyayı yok etmekten daha büyük günah ve daha kötüdür.

[4] Kısasın meşruluğunu nâtık şer'î delil mealleri : Kur'anı Kerîm'de şöyledir :

«Ey îman edenler! maktuller (öldürülenler) hakkında size kısas (mi­silleme) yazıldı (farz kılındı). Hür; hür île, köle; köle ile, dişi, diş ile (kısas olunur). Fakat kimin (hangi katilin) lehinde maktulün (öldürüle­nin) kardeşi (velîsi) tarafından cüz-î bir şey afvolunursa (hemen kısas düşer).

—  Artık örfe uymak (şer'in ve aklın iyi gördüğünü yapmak, borcu) ona (öldürülenin velîsine) güzellikle ödemek (lâzımdır). Bu Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. O halde kim bu (afivden ve edadan) sonra (kaatile veya taraflarına husûmette ve) tecâvuzda bulunursa, onun için pek acıklı bir azab vardır.»      Bakara Sûresi, 178

Diğer bir âyeti celiyle meali:

«Ey salim akıl sahihleri! kısasda sizin için (umûmî) bir hayat vardır. Tâki  (adam öldürmekden) sakınasınız.»   Bakara Sûresi, 179'

Evet, katili kısasla öldürmekte hayat vardır. Zira bir kişinin ö^ümü ile binlerce kişiye ibret verici ve hayat kazandırıcı ders vardır,    

Bir hadîsi şerif meali:                                                                  

«Allahdan başka ilâh olmadığına ve benim Resûlüllah olduğuma şe-hâdet eden Müslüman bir kimsenin kam ancak üç sebebden biri ^e nelâl olur.                                                             

—  (Bunlarda) zina eden dul    (evlenmiş boşanmış olan kirnse),

karşı canla mukabele (kısas ve) dînini bırakıp cemaatı (islâmiyeyi) terk eden kimse(nin kanı helâl olur).» Buharı, Müslim.

Diğer bir hadîsi şerif meali:

«Bir Müslümanın Öldürülmesi ancak üç hasletten biri sebebiyle he­lâl olabilir:

—  Ya üzerinden nikah geçmiş zina eden kimse recmedilir.

—  Yahut Müslümam kasden öldüren adam, öldürülür,

— Yahutta îslâmdan çıkıp Allah ve Kesûlüne karşı harp eden ve ne­ticede   öldürülen veya   asılan yahut o yerden   sürgün edilen   adamdır.» Ebû Dâvud, Nesaî

Kısas= lügatta, benzerlik ve misilleme demektir.

Şeriatta kısas: Bir kimseye yabdığmm mislini yapmaktır. Evet, can yerine can alınması mülâhaza edilirse, bu benzerliğe akıl erersede can yerine mal alınmasına yani, katili öldürmeyip ondan yalnız diyet almak suretiyle yapılan kısasa aklımız ermez. Çünkü kısas, cismin yok olması­na yesiyledir, mal ise, onun devam ve bekasına hizmet eder. Fakat bizim aklımız ermemekle beraber burada yinede benzerlik vardır. Usûlü fikıh-da buna «misli gayri mâkul» denilir. KEZA SELÂMET YOLLARI, C. 3, 479

KISASLA İLGİLİ FETVALAR

Hind, kocası Zeyd'i yaralayıcı âletle Amd'en  (kasden) yaralayıp öl­dürse, Hind'e ne lâzım olur? ELCEVAP,.. Kısas (lâzım olur).    ALİ EFENDİ, C. 2, 288

Zeyd, karısı Hind'i yaralayıcı âletle amden (kasden) yaralayıp ve öl­dürüp Hind'in Zeyd'den çocuğu olmasa Hind'in veresesi Zeyd'i kısas et­tirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.   ALÎ EFENDİ, C. 2, 288

Zeyd, kız kardeşi Hind'i pıçakla amden (kasden)  yaralayıp Öldürse, Hind'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.  ALİ EFENDİ, 288

Bir kaç kimselerden her biri Zeyd'i yaralayıcı âletle amden (kasden) şiddetli şekilde yaralayıp hepsi beraber öldürseler bunlara ne lâzım olur? ELCEVAP... Hepsi kısas olunurlar.    ALÎ EFENDİ, C. 2, 289

Bir kaç kimseler beraber Zeyd'i haksız olarak çıkmaya kudreti ol­mayan ateşe atmalariyle Zeyd ateşden çıkamayıp yanarak ölse, o kimse­lere ne lâzım olur?.

ELCEVAP.".. Hepsine kısas (lâzım olur).  FEYZİYE, 517

Zeyd,    Amr'i yaralayıcı âletle amden (kasden) dövüp ve yaralayıp Amr o yaradan döşeğe yatıp, kalkmadan müteessir olarak ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım olur).  FEYZİYE, 518

Zeyd, anası Hind'i yaralayıcı âletle amden (kasden) yaralayıp öldür­se,-ZeycTe ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım olur). BEHÇE, 578

Zeyd, küçük Amr'i ateşe atıp yakıp öldürse, Anır'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.    BEHÇE, 578

Zeyd, Amr'i, Bekir'i ve beşiri yaralayıcı âletle amden dövüp öldür­se, Zevd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım olur).     BEHÇE, 579

Zeyd, Amr'i yaralayıcı âletle kasden yaraladıkdan sonra Amr Zeyd't kısasdan afv edip sonra Amr ölse, veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar. (Zira afve uğramıştır.)  HÂŞİMİ BEHÇE, 580

[5] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/257-261. 

[6] İLGİLİ FETVALAR:

Zeydf Amr'i yaralayıcı âletle aniden   (kasden) vurub yaralayıp öl­dürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas olunur.   ABDTJRRAHİM, C. 1, 325

Eşkıyadan Zeyd ve Amr ve Bekir yaralayıcı âletle amden  (kasden) Beşir'i vurub yaralayıp her birinin yarası vücuda tesir etmeğe sâlih olup

o yaradan müteessiren Beşir ölse, bunlara ne lâzım olur?

ELCEVAP... Kısas olunurlar.  ABDURRAHİM, C. 1, 326

Hind, kocası Zeyd'i yaralayıcı âletle amden  (kasden)  yaralayıp öl­dürse, Hind'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım olur).  ABDURRAHÎM, 328

Zeyd, Amr'i yaralayıcı âletle amden (kasden) yaralayıp ve öldürüp ancak ana bir kardeşi küçük Bekir'i terk etse, küçük (Bekir) baliğ olma­dan çocuğun babası Beşir Zeyd'i kısas ettirmeğe ,kâdir olur mu? ELCEVAP... Olur.  NETİCE, 568

Zır deli olmayan Zeyd, delilikden kurtulmuş hâlinde Amr'i bıçakla amden   (kasden)   yaralayıp öldürse, Amr'in veresesi  Zeyd'i  kısas ettir­meğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.  İBNÎ NÜCEY.M, 338

Zeyd, Amr'i amden (kasden) bıçakla yaraladığında .Amr 'O yaradan yatak sahibi olup (yatıp) kalkmadan müteessiren ölse. Zeyd'e ne lâzım olur. ELCEVLP... Kısas (lâzım olur).    İBNİ NÜCEYM, 338

Zeyd, Amr'in  ellerini tutup  Bekir'de  gelip Amr'i  yaralayıcı   âletle amden yaralayıp öldürse, Zeyd ve Bekir'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Bekir'e kısas, Zeyd'e şiddetli tâzir ve hapis (lâzım olur).

ALİ EFENDİ, C. 2, 230

[7] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Hind'in başına kasden taş ile vurup Hind'in başı yarılıp yara­lanıp o yaradan kalkmadan yaranın tesirinden ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas olunur.   ABDURRAKİM, C. 1, 327

Müslüman Zeyd,  zimmî  Amr'in  cariyesi  Hıristiyan  Hind'i kasden

yaralayıcı âletle yaralayıp öldürse, (zimmî) Amr, Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 580.

Zimmî Zeyd, Müslüman Amr'in cariyesi Hıristiyan Hind'i kasden ya­ralayıcı  âletle vurup  öldürse,   (Müslüman)   Amr,   (zimmi)   Zeyd'i kısas ettirmeğe kâdii- olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 580

[8] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, anası Hind'i yaralayıcı âletle kasden yaralayıp öldürse Zeyd'e ne lâzım olur?                                                                                

ELCEVAP... Ki sas (lazım olur. Zira fer'i aslını öldürmüştür). BEHÇE, 578

Zeyd, kız kardeşi Hind'i pıçakîa kasden yaralayıp öldürse, Hind'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.  ABDURRAHİM, C. 1, 327

Zeyd, oğlu Amr'i yaralayıcı âletle kasden yaralayıp öldürse, Zeyd'e kısas ve diyetten bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP.., Olmaz. Lâkin büyük günahla günahkâr olur.

ABDURKAHİM, 327

[9] İLGİLİ FETVALAR:

Zimmî Zeyd, sâdâtı kiramdan olan küçük Amr'i iple boğup öldür­se, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... İmâmı Azam Ebû Hanîfeye  (R.A.)  göre diyet, İmâmeyn'e (R.A.) göre kısas lâzım olur.

Bu surette İmâmeyn'in kavilleriyle hükme memur olan hâkim Be­kir, Zeyd'e kısas lâzım olmak üzere hükme'tse, hükmü nafiz (geçerli) olur mu?

ELCEVAP. . Olur. FEYZİYE, 517

Hind, evinde yatarken Zeyd Hind'in evine gizlice girip Hind"in bo­ğazım eliyle sıkıp boğup Hind'i bu şekilde öldürüp evinde olan eşyasını alsa. Hind'in veresesi kısasa talip olmalariyle hâkim îmâmeyn'in kavil­leri üzere kısasa hükmetmeğe kadir olur mu? ELCEVAP.    Olur.    ALİ EFENDİ, C. 1, 291

ve o kılıç sallayan kimseyi öldüren kimseye (kısas ve diyet gibi) bir şey yoktur (zira nefsini müdâfaa etmiştir)

[10] İLGÎLİ FETVALAR:

Zeyd, Amr'in üzerine öldürmek kasdiyle harb aletiyle (kılıç, süngü ve tüfekle) hücum ettiğinde Amr diğer bir yolla kendini kurtarmak müm­kün olmamakla Zeyd'i öldürse, Amr'e taarruz olunur mu?

ELCEVAP... Olunmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 291

Zeyd, Hind'e cebren zina kasdiyle Hind'i yakalayıp tutsa, Hind öl-dürmekden başka yolla kendini kurtarmak mümkün olmamakla Zeyd'i öldürse, Hind'e bir şey lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Zeyd'in veresesi Hind'in mülkü olan evini Zeyd'in diyeti nâmına azgınlıkla alsalar, Hind bu evi vereseden almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 291

Zeyd, emred (sakalsız, tüysüz) Amr'i livâta kasdiyle yakalayıp tut­sa, Amr öldürmekden başka yolla kendini kurtarmak mümkün olmamak­la kendini kurtarmak için Zeyd'i öldürse, Amr'e bir şey lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira müdâfaa-i nefisden meydana gelmiştir).

ALİ EFENDİ, C. 2, 291

Zeyd, Amr'i karısı Hind'e zina ederken gördüğünde Amr'i balta ile vurup öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 291

Zeyd3in karısı Hind, kendisi itaat (ve isteği) ile Amr'e temkin (tes­lim) edip Amr Hind'e zina ederken Zeyd gördüğünde Amr ve Hind'i öl­dürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, C. 2, 291

Zeyd, karısı Hind'i yabancı Amr ile berberde oturup sohbet ederken gördüğünde aralarında zina alâmeti yok iken Zeyd, Amr ve Hind'i yara­layıcı âletle kasden yaralayıp öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım olur. Zira alâmeti yok idi).   ALÎ EFENDİ, 291

Zeyd, Amr'i anası Hind'e zina ederken gördüğünde Amr'i * (zâniyi) öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.                                                  

Bu surette Amr'in veresesi yazıldığı üzere zinayı inkar etseler, Zeyd ancak yeminiyle tasdik olunur mu?

ELCEVAP... Olunur. NETİCE, 570

Zeyd. karısı Hind'i Amr ile evinde bir döşekde itaat ederek zina ederken gördüğünde Zeyd aletiyle Amr ve Hind'i vurup öldürse, Zeyd'e taarruz olunur mu?

ELCEVAP.,. Olunmaz.  ABDURRAHİM, C. 1, 331

Zeyd, Amrin evine girib öldürmek ve malını almak kasdı ile harb aletiyle üzerine hücum ettiğinde Amr başka yolla nefsini kurtarmak mümkün olmamakla Zeyd'i öldürse Amr'e taarruz olunur mu?

ELCEVAP... Olunmaz.  İBNİ NÜCEYM, 342

Haydut taifesi, Zeyd'in geceleyin evini basıp malını yağma etmek üzere iken Zeyd (ev sahibi) bu (haydut) taifesinden birini vurub öldür­se, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.   ABDURRAHİM, C. 1, 330

Zeyd, Hind'e cebren zina etmek istediğinde Hind kurtulmaya bir ci­hetle imkân bulamayınca Zeyd'i hançerle (ve başka şeyle) vurup-öldür­müş olsa, Hind'e taarruz olunur mu?

ELCEVAP... Taarruz olunmaz.  ABDURRAHİM, C. 1, S. 331

[11] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 263-270.

[12] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 271-273.

[13] İLGİLİ FETVALAR:

Birkaç kimseler beraber Zeyd'i haksız olarak çıkmaya kudreti yan ateşe atmalariyle Zeyd ateşten çıkamayıp yanarak ölse, o kims ne lâzım olur?

ELCEVAP... Hepsine kısas (lâzım olur).   FEYZİYE

Birkaç, kimselerden her biri Zeyd'i yaralayıcı âletle kasden ağu ralamakla yaralayıp ve öldürseler, bunlara ne lâzım olur?

ELCEVAP... Hepsi kısas olunurlar.  FEY7İY

[14] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 274-276.

[15] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 278-280.

[16] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 282-284.

[17] Lugatta diyet: Öldürülen kimse için kan bedeli olarak verdik­leri mal ve tazminattır.

Şer'i ıstılahda diyet: İnsanın canına veya kol, bacak gibi etrafı aza­sına yapılan cinayet sebebiyle verilmesi lâzım gelen mal ve kan bedelidir.

Erş: Can alrriakdan aşağı olan cinayetlerde verilmesi îcab eden mal­dır.

Diyetin meşrûiyyetini nâtık âyeti kerime meali:

«Bir mü'minin diğer bir mü'mini, yanlışlık eseri olmayarak öldür­mesi yakışmaz.

— Kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse mu'min bir köleyi âzad et­mesi ve (Ölenin) ailesine (mirasçılarına) teslim edilecek bir diyet (kan bedeli) vermesi lâzımdır. Meğer ki onlar (mirasçılar, o diyeti) sadaka olarak bağışlamış olsunlar.»  Nisa Sûresi, 92.

Sünnetten delil olan hadîsi şerif meali:

«Dikkat edin! Hiç şüphe yok ki, hata ile şiphi amdin diyeti, kamçı ve sopa ile öldürüldüğü zaman yüz devedir. Bunlardan kırk tanesinin yav­ruları karınlarında olacaktır.»       EBÛ DÂVUD, NESAÎ, İBNİ MÂCE

Diğer bir hadîsi şerif meali: «Kadının diyeti, erkeğin diyetinin yansıdır.»                    

İLGİLİ FETVALAR:                        

Zeyd, Amr'i deryaya (deniz ve derin suya) düşürüp Amr yüzemedi­ğinden derhal boğularak Ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).  İBNİ NÜCEYM, 335

Zeyd, Amr'i deryaya atsa, Amr'de yüzemediğinden derhal boğulsa, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).  İBNİ NÜCEYM, 335

Zeyd, oğlu Amr'i yaralayıcı âletle kasden yaralayıp öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP... Diyet lâzım olur.  ALİ EFENDİ, C 2, 293

Zeyd, karısı Hind'i bıçakla kasden yaralayıp Öldürse ve  (öldürülen)

Hind, anası    Zeyneb'i ve    Zeyd'den olan oğullarıyla kızlarını teriketse, Zeyd'e ne lâzım olur?                                                                        

ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).   ALİ EFENDİ, C.İ2, 234

Küçük Zeyd'in anası Hind, uyurken küçük (Zeyd)'in üzerine yuvar­lanıp küçük (Zeyd) Hind'in altında kalmakla bunalıp ölse Hind'e ne lâ­zım olur?  , ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).   ALİ EFENDİ, C. 2, 294

Zeyd, Amr'i haksız olarak iple boğup öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP.., Diyet (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, C. 2, 295

Zeyd, Amr'i paltanın kafasıyla vurup kara bere edip lâkin yaralama-yıp sonra Amr o döğmeden mütevellid döşeğe düşüp, kalkamadan mütees-siren ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).    ALİ EFENDİ, C. 2, 295

Zeyd, Amr'in kasığına ayağıyla vurup ve o vurmadan dolayı   Amr'in kasığı yarılmakla Amr döşeğe yatıp, kalkmadan mütcessiren Ölse, Zeyd'e ne lâzım olur. ELCEVAP... Diyet (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 29G

Zeyd, Amr'i yumrukla vurup ve kemiklerini kırıp kara bere edip Be­kir'de bıçakla kaba yerine vurup yaralayıp Amr o iki vurmadan mütees-siren ölse, Amr ve Bekir'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).  BEHÇE, 582

Zeyd, Amr'i öldürmek için ok attığında Amr'e isabet etmeyip hataen küçük Bekir'e isabet etmekle Bekir'i ok öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet ve keffâret  (lâzım olur). BEHÇE, 584

Zeyd, oğlu   Amr'i yaralayıcı âletle kasden yaralayıp öldürse.    Zeyd Amrin mirasından mahrum olup veresesi Amr'in diyetini tamamen Zeyd'­den almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.                                                                             

Bu surette Zeyd (katil baba), Amr'in diyet ve sair terekesinden his­se almağa kadir olur mu? ELCEVAP      Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 585

[18] İLGİLİ FETVALAR:

Zamanımızda alış veriş ve muamelelerde yüz yirmi (120) si bir ku­ruşa râiç (geçerli) olup tartı ile yüz yirmisi bir dirhemi şer'î olan yeni paradan bir adamın diyeti ne miktardır? ELCEVAP... İki yüz bin (200 000) akça (para, lira) dır.         BEHÇE, 582

Bir erkeğin gümüşden on dokuz (19) u bir dirhemi şer'î gelen para­dan ne miktardır? ELCEVAP... Yüz doksan bin (190 000) paradır.  BEHÇE, 582

Hataen öldürülen adamın diyeti nedir ve diyetin nevileri nedir? ELCEVAP... Altından bin dinar, gümüşden on bin dirhem, deveden yüz adettir. (Her dînar 20 lira olursa, yirmi bin lira, 50 lira olursa 50 bin lira olur. Dinar, dirhem ve deve bedelleri zaman zaman değişebilir).

Bu surette deveden verilse ne şekilde deve verebilir? ELCEVAP... İbni Mehaz, binti mehaz, binti lebûn, hikka ve cezeadan. yir­mi (20) şer adet deve verilir.

Mezkûr olan surette ibni mehaz, binti mehaz, binti lebûn, hikka ve cezea kaçar yaşında olan develerdir?

ELCEVAP,.. İbni mehaz: iki yaşma giren deve, binti mehaz: iki yaşma giren dişi deve, binti lebûn: üç yaşma giren dişi deve, hikkat: dört yaşı­na giren dişi deve, cezea: beş yaşma giren dişi devedir.    BEHÇE, 582

Erkeğin diyeti, gümüşten ne mikdardır? ELCEVAP... On bin dirhemdir.

Bu surette şer'î dirhem nedir?                                           .              .

ELCEVAP...    Her kıyrâtı beş arpaya farz olunan on dört (14) kıvrattır (yâni, her kıyratı beş arpa olan on dört kıyrat bir dirhemi şer'idir).

BEHÇE, 582

Erkek bir adamın diyeti, on dokuzu bir dirhem geîir akçadan (para­dan) ne miktardır? ELCEVAP... Yüz doksan bin (190 000) akça (para) dır.      FEYZÎYE, 519

Zeyd,    Amr'i diyet îcab eden öldürmekle öldürüp gümüşden diyet alınmak lâzım geldiğinde hâla onu bir dirhem olmak üzere takdir olunan paradan kâmil diyet (kan bedeli) ne miktardır? ELCEVAP... Yüz bin para (lira) dır.                ABDURRAHİM, C. 1, 337

Erkeğin diyeti, gümüşden yirmi beşi iki dirhemi şer'î geîir paradan ne miktardır? ELCEVAP... Yüz yirmi beş bin paradır ALİ EFENDİ, C. 2. 293

Kadının diyeti gümüşden ne miktardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir (yâni, erkeğin diyetinin yarısıdır).

ALİ EFENDİ, 293

[19] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 285-289.

[20] İLGİLİ FETVALAR:

Erkeğin burnunun diyeti ne miktardır?

ELCEVAP... On bin dirhemdir.  ALİ EFENDİ, O

Erkek adamın bir dudağının diyeti gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir.      ALİ EFENDİ, cJİ}:

293

Zeyd, Amr'in üst dudağını hataen tamamen kesip düşürse, Zeyd'ej ne lâzım olur?

ELCEVAP... Diyetin yarısı (lâzım olur).

BEHÇE,

5S9

Zeyd, Amr'in burnunun yarısından ziyâdesini kesse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kâmil diyek (lâzım olur).             ABDURRAHİM, C. 1, 34&

Ehîi örf taifesinden Zeyd, Amr'in dilini dibinden kesse, Zeyd'e ne lâ­zım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).                                                      

Bu surette adamın dilinin diyeti gümüşden ne mikdarcur.           

ELCEVAP... On bin dirhemdir. BEHÇE, 593

Zeyd,    Amr'in burnuna değneği vurmakla    Amr'in burnu paralenip (yara) iyi oldukdan sonra Zeyd'in vurmasından dolayı Amr'in koklama kuvveti tamamen yok olup asla koku koklayamasa (yani, burnu koku al­masa) Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur). BEHÇE, 593

[21] İLGİLİ FETVALAR:

Hind, kocası Zeyd'e aklı izâle eder  (aklı giderir)  bâzı ilâçlar içirip Zeyd'in aklı zail olduğunda Hind ustura ile Zeyd'in zekerini ve hayaları­nı tamamen diblerinden kesse, Zeyd zeker ve hayaları için Hind'den birer diyet mi alır? Yoksa ikisi için tam bir diyet mi alır? ELCEVAP.., Zeker için tam bir diyet, hayalar içinde tam bir diyet (alır).

BEHÇE, 583

Zeyd, Hind'in fercini bıçakla kesip yarası iyi oldukdan sonra Hind o kesmeden dolayı sidiğini tutmağa kadir olmasa, Zeyd'e kadının diyeti lâ­zım olur mu? ELCEVAP... Olur.   FEYZİ YE, j 526

Zeyd, cimaa tahammülü olmayan küçük Hind'e zina edip fercle ıdü-bürü arasını yırtıp ikisini bir etmekle Hind idrarını tutmağa kadir olkıa-sa, Zeyd'e ne lâzım olur?                                                                

ELCEVAP... Kadın diyeti (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, C. 2, |305

Zeyd, Amr'in belini bıçakla yaralayıp sonra yara iyileştiğinde o yâra-

dan dolayı idrarının devamlı akmasına mübtelâ olup idrarı tutmağa ka­dir olmasa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur).    ALİ EFENDİ, C. 2, 305

Zeyd, cimaya takati olmayan karısı küçük Hind'e cima edip Hind ondan dolayı ölse, Hind'in diyeti Zeyd'in âkilesine (yakınlarına) ve meh-ri Zeyd'in üzerine lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.     İBNİ NÜCEYM, 335

Zeyd, karısı büyük Hind'e cima edip Hind'in sebileynini  (dübür ve fercini) bir etmekle Hind idrarını tutmağa kadir olmasa, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  İBNİ NÜCEYM, 342

Zeyd, küçük oğlu Amr'i sünnet için sünnetçi Bekir'e emretmekle Be­kir Amr'i sünnet ederken hataen Amr'in haşefesini (zekerinin başını) ta­mamen kesip sonra Amr'e yara tamamen iyileştiğinde asla haşefesi (ze­kerinin başı) kalmasa, Bekir'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur).

Bu surette tam diyet gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP... On bin dirhemdir.      FEYZİYE, 526

[22] İLGİLİ FETVALAR:

Erkek adamın, bir gözünün diyeti gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir. ALİ EFENDİ, C. 2, 293

Zeyd, Amr'in bir gözünü bir ağaçla vurub çıkarıp o gözü akıb gör­mez olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?          ELCEVAP.'.. Diyetin yarısı* (lâzım olur). ABDURRAHİM, C. 1, 349

Zeyd, Amr'in başına yumrukla vurub o vurmadan dolayı Amr'in ak­lı tamamen gidib deli olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur)  ABDURRAHİM, C. 2, 351

Zeyd, yarma ile Amr'i şiddetli şekilde vurub Amr'in aklı zail olup o hal üzere kalsa, Zeyd'e ne lâzım, olur? ELCEVAP... Diyet lâzım olur. ABDURRAHİM, C. 2, 351

Zeyd, köse olmayan Amr'in sakalını tamamen tıraş ettikten sonra bir sene geçip (sakal) bitmese, Zeyd'e diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 526

Hâkim olan Zeyd, cebren Amr'in sakalım tıraş ettikten sonra bir se­ne geçip (sakal) bitmese, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).

Bu surette Amr'in sakalı bitmiş olsa, Zeyd'e tâzirden başka bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP. Olmaz.                                                 İBNİ NÜCEYM, 341

Zeyd, Amr'in sol kulağını yumrukla vurup Amr'in kulağı tamamen işitmez olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyetin yarısı (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, C. 2,305

Zeyd, Amr'in burnuna maşa ile vurmakla    Amr'in burnu parelenip sonra yara iyi olduğunda Amr'in koklama kuvveti tamamen yok olup as­la koku koklayamasa, Zeyd'e ne lâzım gelir? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur),                    ALİ EFENDİ, C. 2, 305

Zeyd, Hind'in başının saçını tamamen tıraş ettikten sonra bir sene geçip (saç) bitmese, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Kadın diyeti (lâzım olur. Zira kadının güzelliğini sağlayan zineti giderilmiştir.)    ALİ EFENDİ, C. 2, 304

[23] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, değnekle Amr'in bir eliyle bir ayağını vurub ve kâra bere edip sonra yara iyileşince Amr'in.o eliyle o ayağı tamamen amelden kalmış ol­salar, Zeyd'e ne lâzım olur? • ELCEVAP... Tam diyet .(lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2» 302

Zeyd, Amr'i kakıb bir yüksek mahalden düşürmekle Amr'in iki aya­ğı kırılıp sonra yara iyileşince iki ayağı tamamen amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 302

Zeyd, Amr'in iki elinin iki parmağını yaralayıcı âletle yaralayıp son­ra yar?, ;yîlfcşdiğinde Amr'in o parmakları tamamen amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Her bir parmağı için parmak diyeti (lâzım olur),

ALİ EFENDİ, C. 2, 302

Adamın bir kulağının diyeti, gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir. ALİ EFENDİ, C. 2, 293

Adamın bir parmağının diyeti gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP.., Bin dirhemdir.  ALİ EFENDİ, C. 2, 298

Zeyd, karısı Hind'in burnunu ve kulağını diblerinden kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Burnu için kadın diyeti ve kulağı için kadın diyetinin ya­rısı (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 303

Zeyd, Amr'in bıçakla iki kulağını amden (kasden) dibinden kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Kısas mümkün olursa kısas, değil ise tam diyet (lâzım olur).

FEYZİYE, 525

Zeyd, iki kolunu yaralayıcı aletle dövüp ve yaralayıp sonra yara iyi­leştiğinde Amr'in kolları tamamen amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur).  FEYZİYE, 528

[24] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Amr'in başına değnekle vurup Zeyd'in vurmasından dolayı Amr'in bir gözü tamamen görmez olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Diyetin yarısı lâzım olur.  FEYZİYE, 528

Zeyd, Amr'in bir kulağım dibinden kasden kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Kısas (lâzım olur).  FEYZİYE, 525

Zeyd ve Amr, Bekir'in bir elini mafsalından beraber kesseler, Zeyd ve Amr'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Diyetin yarısı (lâzım olur).  BEHÇE, 590

Zeyd, Amr'in bir kolunu kılıçla çalıp yaralayıp sonra yara iyileşdiğin-

de Amr'in o kolu tamamen amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Diyetin yarısı (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, C 2, 302

Zeyd, Hind'in sağ elini mafsalından kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Kadının diyetinin yarısı (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 302

[25] Zeyd, yumrukla Amr'in ağzına kasden vurub Amr'in bir dişini

sa, Zeyd'e ne lâzım olur?                                                                   '

ELCEVAP... Kısas mümkün ise kısas, değil ise dişin diyeti (lâzım ölılr)

ALİ EFENDİ, 301

Zeyd, Hind'in ağzına vurub iki dişini çıkarsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Her bir dişi için kadın dişinin diyeti (lâzım olur).

ALİ EFENDİ, C. 2,

Erkek adamın bir dişinin diyeti, gümüşten ne mikdardır? ELCEVAP... Beşyüz dirhemdir. ALİ EFENDİ, C. 2, |93

Kadının bir dişinin diyeti, gümüşden ne mikdardır?                      

ELCEVAP İkiyüz elli dirhem   ALİ EFENDİ, C. 2, İ93

Zeyd ve Hind, Amr'in üç dişini beraber çıkarsalar, Zeyd ve Hind'e ne lâzirc üluv?

ELCEVAP... Her bir dişi için diş diyeti (lâzım olur).    BEHÇE, 590

Yukardan beri nakledilen âzâlar ve insan vücûdundan bir parça için kısas veya diyetin meşrûiyyetini beyan eden âyeti keriynıe meali şöyledir:

«Biz onda (Tevratta) onların üzerine (şunu da) yazdık:

— Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş, (karşılık­lıdır. Hulâsa bütün) yaralar birbirine kisasdır. Fakat kim bunu (bu hak­kını) sadaka olarak bağışlarsa o, kendisine (günahına) keiferet (onun yar-^ gılanmasına vesiyle) dir. Kim Allah'ın indirdiği (ahkâm) ile hükmetmez­se, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.»                          Mâide Sûresi,! 45..

Geçen şeriatta bize kıssalanarak nakledilen hükümler, bizim dînimi­zin şerîatımızmda esası ve emridir.

[26] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 290-295.

[27] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 298-302.

[28] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, karısı hâmile Hind'in karnına tekme ile vurup Hind o vurma­dan dolayı azaları belli olan bir çocuğu Ölü olarak düşürüp  (çocuğun) düşmesinin akabinde Hind'de ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre ye kadının diyeti (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 300

Zeyd, hâmile Hind'in evine girib Hind'i dövmek kasdiyle üzerine hü-

cum ettiğinde Hind korkusundan azaları belli olan bir çocuğu Ölü olarak

düşürse, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur). ALt EFENDİ, C. 2, 300

Zeyd, hâmile Hind'in göksüne vurub Hind'in düşdüğünde o vurma­dan dolayı bir cenini (çocuğun) diri olarak düşürse, ve bu cenin (çocuk) derhal ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP.., (Diyet lâzım olur).    ALİ EFENDİ, C. 2, 300

Zeyd, karısı hâmile Hind'i dövüp Zeyd'in vurmasından dolayı Hind azaları belli olan bir cenini (çocuğu) ölü olarak düşürse, Zeyd'e ne lâ­zım olur? ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur).   ALİ EFENDİ, C. 2, 300

Zeyd, hâmile olan Hıristiyan Hind'in karnına vurup Zeyd'in vurma­sından dolayı Hind azaları (ve bedenî) belli olan bir cenini (çocuğu) ölü olarak düşürme, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur). İBNİ NÜCEYM, 337

Zeyd, karısı hâmile Hind'in karnına tekmeyi vurup Hind o vurmadan dolayı diri  olarak bir erkek cenini   (çocuğu)   düşürdükten sonra  Hind ölüp sonra bu ceninde (çocukda) derhal ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP.,. Kadın ve erkek diyeti lâzım olur.

Bu surette Zeyd, Hind'e ve bu cerime (düşen çocuğa) vâris olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Katil, maktula vâris olamaz).   NETİCE, 580

Zeyd, karısı hâmile Hind'e vurmak kasdı ile hücum ettiğinde Hind korkusundan azaları belli oaln bir cenini Ölü olarak düşürse Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur).     ABDURRAHİM, C. 1, 355

Zeyd, hâmile Hindi dövüp ondan dolayı Hind azalan belli olan bir cenini ölü olarak düşürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur).

Bu surette Ğurre her onu bir dirhemi şer'î gelir hâlis gümüşten ke­silen paradan ne mikdardır? ELCEVAP... Beşbin paradır. ABDURRAHİM, C. 1, 355

[29] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/303-306.

[30] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, umûma âit bir yol üzerinde olan ağacı keserken Amr'in cariye­si Hind yoldan geçip ağaç Zeyd'in kesmesi ve o işinden dolayı Hind'in üzerine düşüp Hind ölse, Amr Hind'i Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, C. 2, 308

Zeyd, yüksek bir yerden bir büyük taş yuvarlayıp o taş Amr'e doku­nup kara bere etmekle Amr derhal ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 308

Zeyd, mülkü olan duvarı umûma âid olan yola meyledip yıkılmaya yön tutmakla komşuları Zeyd'e «duvarını yık» diye tenbih ve şâhid dik-dikten sonra Zeyd yıkılması mümkün olacak müddet' geçtikten sonra du­var geçen Bekir ve Beşir'in üzerlerine yıkılıp Bekir ve Beşir helak ol­salar, bunların (Bekir ve Beşir'in) diyetleri Zeyd'e lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, C. 308

Hind'in mülkü olan evinin duvarı komşusu Zeyd'in evinin duyarı üze­rine meyledip lâkin Zeyd «duvarını yık» diye tenbihat ve şâhid dikme­den Hind'in duvarı Zeyd'in duvarı üzerine yıkılıp Zeyd'in duvarı yıkılsa. Hind'e tazminat lâzım olur mu? ELCEVAP. . Olmaz.  ALİ EFENDİ, C. 2, 309

Zeyd, umûmun yolu üzerine sultanın (devlet reisinin, valinin) izni yok iken kuyu kazıp meydana getirdiğinde Amr'in katırı kimsenin sür­mesi ve sevk etmesi olmadan o kuyuya düşüp ölse, Amr o katıri Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur.   (Zira umûmun yolunu haksız olarak işgal etmiş ve bozmuştur), BEHÇE, 595

[31] İLGİLİ FETVALAR:

Nişastacı olan Zeyd, nafiz (işlek) olan umûmun yolu üzerine nişasta suyu dökmekle o yoldan geçen Amr'in ayağı nişasta suyu üzerinden ka­yıp düşmekle o ayağı kırılıp ondan dolayı tamamen amelden kalmış olsa, Amr ayağının diyetini Zeyd'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 594

Zeyd, kavun kabuğunu umumun yolu üzerine atmakla o yoldan ge­çen zeytin yağı yüklü beygirin ayağı o kabukdan kayıp düşmekle üze­rindeki yağ telef olsa, Zeyd'e tazmin etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜCEYM, 336

Zeyd, umûmun yolunda devesinin yularından tutup yederken (çeker­ken) deve   Amr'in kolunu ısırmakla   Amr'in kolu amelden kalmış olsa, Zeyd'e tazmin etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.      İBNİ NÜCEYM, 338

Zeyd, atına binib umûmun yolunda giderken Amr Zeyd'in emri ol­madan atın ardından değneği dürtmekle at arka ayağı ile depib Amr öl­se, Amr'in diyeti Zeyd'e lâzım olur mu? ELCEVAP... OUıaz.  İBNİ NÜCEYM, 339

Zeyd, umûmun yolu üzerinde vâki oian evinin kapusunun önüne su saçmasını kölesi (hizmtecisi)  Bekir'e emretmekle Bekir'de su saçdıktan sonra Beşir'in beygiri o ıslak yerden geçerken (ayağı) kayıb düşüp ölse, tazmin etmek Zeyd'e mi lâzım olur, yoksa Bekir'e rai? ELCEVAP... Zeyd'e lâzım olur (zira suyun dökülmesini o emretmiştir).

ÎBNİ NÜCEYM, 340

Zeyd, bir evini tamir etmek için getirdiği keresteyi evi önünde vâki olan umûmun yolu Üzerinde koydükdan sonra Amr o keresteyi konduğu yerden yuvarlayıp kereste Bekir'e isabet edip kara bere etmekle Bekir derhal ölse, Bekir'in diyeti Zeyd ve Amr'den hangisinden lâzım olur?

ELCEVAP... Amr'den (lâzım olur. Zird keresteyi Bekir'in üzerine Amr yuvarlamıştır)     NETİCE, 571

Kasab olan Zeyd, sokakda bir sığın götürürken o sığır Zeyd'in elin­den kaçıp sürmesi yok iken Amr'i boynuzu ile vurub öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Bir şey lâzım olmaz.                      ABDURRAHİM, C. 1, 364

[32] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 309-314.

[33] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd'in evinin duvarı, komşusu Amr'in ehli ve lyâiımn geçecekleri mahalle meyilli olup   (oradan geçen ve orada olan)    kişiyi telef ihtimali gâlib olmakla Amr Zeyd'e  «duvarını yık veya ıslah et»   demeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 309

Zeyd, mülkü olan duvarı umûmun yoluna meyilli olup yıkılmağa yön tutmuş olmakla komşuları Zeyd'e «duvarını yık» diyerek gelip şâhid dik-dikten sonra Zeyd yıkılması mümkün olacak müddet geçtikten son­ra duvar oradan geçen Bekir ve Beşir'in üzerlerine yıkılıp Bekir ve Beşir helak olsalar, bunların diyetleri Zeyd'e lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.   ALİ EFENDİ, C. 2, 308

Küçük Zeyd, Amr ve Hind'in duvarlar, Bekir ve Beşir'in evlerinin üzerine meyledip lâkin Bekir ve Beşir «o duvarı yık» diye vâsilerine gi­dip söyleyip şâhid dikmeden o duvar Bekir ve Beşir'in evleri üzerine yı­kılıp Bekir ve Beşir'in evleride yıkılsa. Bu küçüklere (Zeyd'e, Amr'e ve Hind'e) tazmin etmeleri lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette küçüklerin vasileri Hâlid, o duvarın enkazından Bekir ve Beşir'in evleri üzerine düşen enkazı almak istediğinde Bekir ve Beşir Hâ-lidi almakdan men etmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar.   BEHÇE, 595

Zeyd'in mülkü olan evin duvarı, kimsenin bir şey yapması olmadan komşusu Amr'in evi üzerine yıkılıp Amr'in küçük kızını basdırıp helak, etse, Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?

ELCEVAP... Duvar meyilli olup tenbih ve varıb söylemek olmadıysa bir-şey lâzım olmaz.  ABDURRAHİM, C. 1, 359

Zeyd'in mülkü olan duvarı, umûmun yoluna meyi edip yıkılmaya yön tutmakla komşuları Zeyd'e «duvarını yık» diye varıb şâhid ettikten son­ra Zeyd yıkmayıp yıkılması mümkün olacak zaman geçtikten sonra du­var oradan geçen Amr'in üzerine yıkılıp Amr helak ,olsa, Amr'in diyeti Zeyd'e lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                      

[34] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/315-317. 

[35] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd'in sığır çobanı Amr, Zeyd'in sığırlarını güderken Bekir katırı­nı* çobansız mer'aya salıverib sonra o sığırların biri Amr!in bir tahriki ol­madan katırı süsüp helak etse, Arar'e tazmin etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.     ALİ EFENDİ, C. 2, 309

Bir köy halkından Zeyd'in öküzü süsüşgen olup zararı muhakkak ol­duğunda Zeyd'e  «öküzünü zabdet»  diye tenbih ve takdim ettikten son­ra Zeyd kulak asmayıp salıvermekle öküz Amr'in hayvanını süsüp -helak etse, Amr hayvanını Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, C. 2, 309

Zeyd'in köpeği, yırtıcı olup zararı muhakkak olduğunda bir kaç kim­se Zeyd'e «köpeğini zabdet» diye tenbih ve ikazda bulundukdan sonra Zeyd kulak asmayıp salıvermekle o köpek Amr'in ayağını ısırıp yarala­makla Amr o yaradan dolayı müteessiren ölse, veresesi Amr'in diyetini (köpeğin sahibi) Zeyd'den almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.     ALİ EFENDİ, C. 2, 310

Zeyd, atını umûmun yolunda yularından tutup haksız olarak durdur­makla arka ayağı ile yolda giden Amr'i depip helak etse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).  BEHÇE, 597

Zeyd, yük yükletmeğe ülfeti (ve alışkanlığı) olmayan bir öküzünü buğday yükletmek için bir yerde durdurup bir çuval buğdayını kaldırıp yerden öküzün üzerine vurup karnını dürttüğünde ürküp derhal yanın­da olan Amr'i çiğneyip karnına basmakla helak etse (Öldürse), veresesi Amr'in diyetini Zeyd'den almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. BEHÇE, 598

Zeyd, atma binip umûmun yolunda giderken atı Amr'in üzerine sü­rüp uğratmakla at ön ayağı ile Amr'i basıp helak etse, veresesi Amr'in di­yetini Zeyd'den almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.    BEHÇE, 598

Zeyd, köpeğini Amr'i ısırsın diye kışkırtıp saldırtmakla köpek Amr'in ayağını ısırıp yarlaadıkdan sonra iyi olunca    Amr'in o ayağı tamamen amelden kalmayıp lâkin sakat olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Hükümeti adi (lâzım olur).    İBNİ NÜCEYM, 335

Zeyd, atına binip umûmun yolunda Amr'in ardından giderken at Amr'in sol uyluğunu ısırıp yaralamakla Amr o yaradan dolayı döşeğe ya­tıp kaklmadan müteessiren ölse, Zeyd'e ne lâzım olur?

ELCEVAP.... Diyet (lâzım olur).  FEYZİYE, 533

Bir kaç kimse, cirid oynamak için sahraya çıkıp cirid oynarken içle­rinden Zeyd ve Amr at koşdurduklarmda biri birine hataen tokuşup Zeyd'­in atının vurmasından dolayı   Amr'in atı yıkılıp   Amr müteessiren ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).                                           FEYZİYE, 533

Zeyd, Amr'in öküzünün kuyruğunu dibinden kesse, Amr öküzünün noksan kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.     NETİCE, 583

Zeyd'in koçu, süsücü olup zararı muhakkak olduğunda Zeyd'e «koçu­nu zabdet» diye tenbih ve takdim olundukdan sonra Zeyd kulak asmayıp salıvermekle koç Amr'i vurup helak olsa, Zeyd'den diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                                    NETİCE, 585

[36] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd'in ahırında bağlı olan atı Zeyd'in hiç bir hareketi olmadan boşanıb kaçarken Amr atın ardından yetişip tutmak istediğinde at Amr'i depib bir ayağı tamamen amelden kalsa,    Amr ayağının diyeti nâmına Zeyd'den bir şey almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.   FEYZİYE, 534

Zeyd, umûmun yolunda atının yularını mûtad üzere tutarken Amr atın ardına gelip ata dokunmakla at Zeyd'in hiç bir ilgisi olmadan Amr'i depib Amr ölse, veresesi mücerred «atın depdide öldü» diyerek Amr'in di­yeti nâmına Zeyd'den bir şey almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olma2 (zira atın sahibinin hiç bir taksiratı yoktur).       

FEYZİYE, 534

Zeyd, atına binip umûmun yolunda koşdururken at bir şeyden ürküp koşduğunda Zeyd atı zabdedemeyip döndürmeğe ve menetmeğe kadir, pl-

mamakla o yolda giden Amr'i çiğneyip helak etse (öldürse), Zeyd'e Amr'in diyetini tazmin etmek lâzım olur mu?

ELCEVAP..."Olmaz.  BEHÇE, 598

Zeyd,    Amr'in atını almağa talip olup bâzı azasına bakarken eliyle sağrısına vurduğunda at Zeyd'i tepme ile vurup o anda helak etse, vere­sesi «mücerred atın helak etti» diye Amr'den diyet nâmına bir şey alma­ğa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar.  BEHÇE, 598

Zeyd'in beygiri mer'âda otlayıp gezerken Anır ardına vardığında Amr'i depib bir gözünü çıkarsa, Amr Zeyd'e «mücerred beygirin depib gö­zümü çıkardı» diye gözünün diyeti nâmına Zeyd'den bir şey almağa kadir olui mu?

ELCEVAP... Olmaz.  BEHÇE, 598

Zeyd'in yırtıcı köpeği olup Zeyd'e «köpeğini zabdet» diye tenbih ve takdim olunmadan Zeyd'in hiç bir ameli olmadan Amr'i ısırıp helak etse, (Amr'in) veresesi Amr'in diyeti nâmına Zeyd'den bir şey almağa kââir olurlar mı?

ELCEVAP... Olmazlar.   BEHÇE, 599

Zeyd, katırının başından çekip giderken yolda küçük Amr katırın ar­dına gelmekle katır kıç ayağı ile Amr'i depib Amr helak olsa, Zeyd'e Amr için diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ABDURRAHÎM, C. 1, 363

[37] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Amr'İn öküzünün bir ayağını balta ile vurub ve yaralayıp iyi olduğunda öküzün o ayağı düşüp amelden kalsa, Amr öküzü Zeyd'e tes­lim edip kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?  ELCEVAP... Olur.   FEYZİYE, 535

Zeyd, Amr'in atını kılıç ile vurub öldürse, Amr atının İaşesini Zeyd'e teslim edip kıymetini tazmin ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 535

'    ZEYD, Amr'in kısrağını tüfekle vurub helak olsa, Zeyd'e tazmin et­mesi lâzım olur mu? ELCEVAP..   Olur.                                                                 FEYZİYE, 535

Zeyd, Amr'in evini muhafaza için tâlim olunmuş avcı köpeğini öldür­se, Zeyd'e tazmin etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.  FEYZİYE, 535

Zeyd, Amr'in tâlim olunmuş köpek tazısını haksız yere taşla vurub helak etse, Amr tazısını Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 535

Zeyd, Amr'in tâlim olunmuş köpeğini öldürse, Zeyd'e tazmin etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 535

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/319-325.

[38] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 327-330.

[39] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 331-332.

[40] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 333.

[41] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/335-336. 

[42] Lügatta Kasâme : yemin etmek münasmadır. Ve yeminler mâ­nasına diyenlerde vardır.

Şeriatta kasâme : Bir takım yeminlerdir ki, üzerinde vurulma eseri bulunan öldürülmüş bir adamın bulunduğu mahalle veya köy halkına: «Billahi onu ben öldürmedim kim öldürdüğünüde bilmem» dedirmek su­retiyle icra olunan yeminlerdir.

Kasâmenin sebebi: öldürülen adamın bulunmasıdır.

Rüknü: söylenen yemin sözleridir.

Şartı: yemin edeceklerin akıllı, baliğ ve hür olmaları, Öldürülende öl­dürme alâmeti bulunması ve yeminin elli (50) aded adam olmasıdır.

Hükmü: yemin ederlerse, diyet .vermesinin vâcibliği; yemin etmez lerse, yemin edinceye kadar hapsedilmeleridir. Ancak hapis, ölenin velîsi öldürmede kasıd iddia ettiği zaman lâzım gelir. Hataen öldürüldüğünü id­dia ederse, yemin etmedikleri zaman diyetini öderler.

Kasâmenin güzelliği: insan kanma hürmet ve tazim ile onu heder ol-makdan korumak, öldürmekle itham olunan kimseyi kısastan kurtarmak gibi şeylerdir.

Meşrûiyyeti hadîsi şerif ve icmâı ümmetle sabittir.

Meşrûiyyetîni nâtık hadîsi şerif meali şöyledir :

«Sehil bin Ebî Hasme (R.A.) den o da kavminin büyüklerinden says-lan bir takım zattan işitmiş olarak rivayet edildiğine göre, Abdullah Bin Sehil ile Muhayyise bin Mes'ud başlarına gelen bir sıkıntıdan dolayı habe­re çıkmışlar. Müteakiben Abdullah bin Sehlin öldürülerek bir kuyuya atıldığını gelip Muhayyi Saya haber vermişler. Bunun üzerine Muhayyısa Yahudilere giderek:

— Vallahi onu siz öldürdünüz; demiş. = Yahudiler:

—  Vallahi onu biz öldürmedik, demişler. Derken Muhayyısa île kar-devi Hüveyyısa bir de Abdurrahman bin Sehil Peygamber (S.A.V.) in ya­nına gelmişler ve Muhayyısa konuşmak için ilerlemiş. Fakat Resûlüllah (S.A.V.) yaşı kasd ederek:

— Büyüt, büyült, buyurmuş ve (evvela) Hüveyyısa sonra Muhayyısa konuşmuşlar. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) :

—Ya arkadaşınızın fidyesini verirler, yahutta harbe hazır olurlar: bu­yurmuş. Ve hemen Yahudilere bu bahta bir nota yazmış Yahudiler de (cevaben) : «Vallahi onu bizler Öldürmedik» diye yazmışlar.

— Bu sefer Resûlüllah (S.A.V.) Hüveyyısa ve Abdurrahman bin Seh-le:

—  Siz yemin ederde arkadaşınızın kanına müstehak olur musunuz? dîye sormuş.

—  Hayır, demişler.

—  O halde size Yahudiler yemin etsin mi? buyurmuş! Hüveyyısa ve arkadaşları:

— Nihayet Resûlüllah (S.A.V.) Abdullâhın diyetini kendinden vermiş ve onlara yüz deve göndermiştir.

—  Sehil demiştir ki:

— Vallahi beni o develerden kırmızı bir deve tepdU Buhâri, Müslim.

SELÂMET YOLLARI, C. 3, 549-551

[43] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, bir köy içinde kimsenin mülkü olmayan boş yerde boğazı sıkı­larak ölü bulunup katili malum olmasa, bu köy halkına kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 599

Zeyd, bir yol erbabının mülkleri olan husûsi yolda yaralanmış halde ölü bulunup katili malum olmasa, o yolun erbabına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 600

Zeyd'in kızı Hind, Zeyd'in sakin olduğu mülkü olan evinde yaralan­mış ve öldürülmüş halde bulunup katili malum olmasa, Zeyd'e (ev sahi­bine) yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 600

Bütün ehâlisi perişan olup harabe olan köy içinde kimsenin mülkü ol­mayan boş yerde yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, bu köyün yakınında ses işitilen diğer mamur köy halkına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                                    BEHÇE, 600

Üç köye ses işitilip kimsenin mülkü olmayan boş yerde Zeyd yaralan­mış ve öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, yemin ve diyet hepsine mi lâzım olur, yoksa en yakın olan köy halkına mı lâzım olur? ELCEVAP... En yakın köy halkına (lâzım olur) İBNİ NÜCEYM, 340

Zeyd, bir köy yakınında kimsenin mülkü olmayan yerde ölü bulunup lâkin bedeninde asîâ öldürme, boğma ve vurma eseri bulunmasa, bu köy-halkına yemin ve diyet lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.   ALİ EFENDİ, C. 2, 314

Hind, bir mahallede vâki mülkü olan evi içinde yaralanarak ölmüş bulunup katili malum olmasa, mahalle halkına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz,  ALİ EFENDİ, C. 2, 315

Zeyd'in sakin olduğu mülkü olan evinde Amr, yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, Zeyd'e kasâmet   (yemin)  ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.    ALİ EFENDİ, C. 2, 316

Zeyd, bir mahalle ortasında umûmun yolunda yaralanarak öldürül­müş bulunup katili malum olmasa, mahalle halkına kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 319

Dükkanları   oturanların mülkleri  olan  çarşı  içinde  vâkî olan  yolda Zeyd yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa çarşı adamla­rına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur! ALİ EFENDİ, C. 2, 318

[44] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd ve Amr, müştereken mâlik olup sakin oldukları evde Bekir ya-yaralanarak Öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, Zeyd ve Amr'e kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.  FEYZİYE, 542

Bir evin üçte biri Zeyd'in ve üçte ikisi Amr'in mülkü olmakla Zeyd ve Amr o evde sakinler iken Bekir bu evde yaralanarak öldürülmüş bulu-nub katili hıssalarına göre mi lâzım olur, yoksa beraber mi? ELCEVAP... Beraber (lâzım olur). FEYZİYE, 542

[45] İLGİLİ FETVALAR:

'Zeyd, bir beldede vâkî olan cami-i şerifde yaralanarak öldürülmüş bulunup kâtâili malum olmasa, caminin yakınında olan mahalle halkana kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  FEYZİYE, .539

Zeyd, bir beldede vâkî olan zindanda yaralanarak öldürülmüş bulu­nup katili malum olmasa, o zindan yakınında olan mahalle halkına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  NETİCE, 591

[46] İLGİLİ FETVALAR:

Hind, Zeyd'in tasarrufunda bulunan samanlığı içinde yaralanarak öl­dürülmüş bulunup katili malum olmasa, Zeyd'e kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. (Zira mülkün sahibidir).  FEYZİYE, 528

Zeyd ve karısı Hind ve kayın pederi Arar kayın validesi Zeynep, hep­si bir evde sakinler iken Zeyd yaralanarak öldürülmüş bulunsa, Zeyd'in diyeti, Amr ve Hind ve Zeyneb'e lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 605

Zeyd, ve karısı Hind, Zeyd'in mülkü olan evde sakinler iken Hind o evde asılarak öldürülmüş bulunup tatili malum olmasa, Zeyd'e kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP.,. Olur.     ALÎ EFENDİ, C. 2, 817

Zeyd, Amr'in yeri olan mülkü bahçesi içinde Amr yaralanarak öldü­rülmüş bulunup katili malum olmasa, Zeyd'e kasâme (yemin) ve diyet lâ­zım olur mu? ELCEVAP... Olur.    ALİ EFENDİ, <ij. 2, 3X7

YEMİN VE DİYETLE İLGİLİ MUHTELİF FETVALAR :

Öldürülen Zeyd'in, borcu diyetinden kaza olunur mu (ödenir mi)?

ELCEVAP... Olunur.

BEHÇE, 607

Yani, bir kimse borçlu iken haksız olarak öldürülse, onu öldüren kim-sedende kan bedeli olan diyet alınsa( yani, vereseleri alsa), bu diyet be­deli olan paradan o öldürülen kimsenin borcu ödenir.

Borcu terekesinden ziyâde olduğu halde diyet îcab eden bir öldürme ile Öldürülen Zeyd'in borcu diyetinden ödenir mi? ELCEVAP... Ödenir (alacaklılar içinde hiç bir şey lâzım gelmez).

BEHÇE, 607

Zeyd, Amr'i yaralayıcı âletle amden (kasden) yaralayıp öldürmekle Zeyd Amr'in yerine şer'an kısas olursa (misilleme ile Öldürülse), Zeyd'e Amr'i Öldürdüğü için âhirette ceza verilir mi?

ELCEVAP... Verilmez (zira bir kimse dünyada şer'i ceza ile cezalanırsa, âhirette cezalanmaz. Hadîsi şerif dede böyle buyrulmuştur).   BEHÇE, 608

Zeyd, Amr'i kısas îcab eden Öldürmekle öldürdükten sonra Amr'in veresesi, Zeyd ile kısasdan (dolayı) şu kadar para (bedeli mikdar para) üzerine sulh olup (kısasa) bedel olarak alsalar, bu meblağ vereseye helâl olur mu?

ELCEVAP... Olur (zira kan bedeli olarak alınan diyet ve emsali şeyler meşru ve helâldir).   BEHÇE, 609

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/339-348.

[47] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 350-351.

[48] Vâsiyyetin cemisi, vasâya = vasiyy etlerdir.

Vasiyyet: teberru suretiyle bir kimsenin, ölümünden sonra yerine ge­tirilmesini istediği şeydir.

Bu vasiyyetle ilgili bâzı terimlerin tarif ve manâsı şöyledir:

Mûsî = vasiyyeti yapan kimseye «mûsî» denir.

Mûsâ leh = kendisi için vasiyyet yapılan kimseye «mûsâleh» denir,

Mûsâ bth — vasiyyet edilen şeye (mal ve emsaline) «mûsâbih» denir,

Vâsiy == vasiyyet eden kimsenin malında tasarrufda bulunmak için onun yerini tutan kimseye «vâsiy» denir.

Vasiyyet etmek, müstehab, vâcib ve bâtıl olur.

Müstehab olan vasiyyet: vereseler mirasdan müsteğni olup ihtiyaç­ları olmazsa, malın üçte birini vasiyyet etmek «müstehab» dır.

Vâcib olan vasiyyet: hukuku ibaddan ve hakkullahdan olan borçların Ödenmesi için yapılan vasiyyet «vâcib»dir.

Mesela: Bir kimseye borcun edası için yapılan vasiyyet, zekat ve hac için borçlu olanın vasiyyeti ve oruç, sadaka-ı fıtır, kurban borcu olan kim­selerin yapdıkları vasiyyetler, keffâretler için verilmesi gereken vasiyyet-lerde «vâcib» olan vasiyyetîerdendir.

Bâtıl olan vasiyyetler: malın üçte birinden fazlasını vasiyyet etmek, katiline ve kendi vârisine veresenin izni olmadan yapılan vasiyyetlerde bâtıl olan vasiyyetlerdir. Haram olan şeylere yapılan vasiyyetlerde bâtıl olan vasiyyetîerdendir.

İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, ölüm hastalığında bir mâsiyetin icrası için şu kadar para va­siyyet etse, bu vasiyyet sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  BEHÇE, 609

Zeyd, şu kadar parasını karısı Hind'e vasiyyet ettikten sonra Zeyd ölüp Hind'i ve diğer veresesini terk etse, diğer verese vasiyyete râzi ol­masalar Hind bu vasiyyete binâen terekeden o kadar para almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz (zira veresenin rızası olmayınca vasiyyet sahih de­ğildir).   FEYZİYE, 544

Vasiyyetin meşrûiyyeti kitab ve sünnetle sabittir.

Kitabdan olan delil meali:

«Yapdığı vasiyyetinden veya borcdan sonra»  Nisa Sûresi, 12

Bir hadîsi şerif meali:

Vasiyyet etmek istediği bir şeyi olupda üzerinden iki gece geçen Müs­lüman bir kişinin hakkı, ancak vasiyyetinin kendi huzurunda yazılmış ol­masıdır.»   Buhâri, Müslim

Diğer bir hadîsi şerif meali :

«Sâd bin Ebî Vakkas (R.A.) den rivayet edilmiştir, demiştir ki:

— Ya Resûlellah! Ben zenginim, bir tek kızımdan başka kimse de ba­na mirasçı olamıyor. Binâenaleyh malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi? dedim.

—  (Resûlüllah S.A.V.) :

—  O halde üçte birini tasadduk edeyim mi? dedim.

— Üçte bir ,üçte bir bile çoktur. Şüphesiz ki senin mirasçılarını zen­gin bırakman, onları fakir ve âleme el açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır, buyurdular.» Buhâri Müslim

Diğer bir hadîsi şerif meali:

«Şüphesiz Allah (C.C.) size ölürken iyiliklerinizi arttırmak için mal­larınızın üçte birini tasadduk etmiştir.»    Ahmed bin Hanbel.

Bu son hadîsi şerif, malın üçte birinin vasiyyet edilebileceğine delil­dir.

[49] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, malından üçte bir şu kadar parayı yabancılardan küçük Amr'e vasiyyet etse, sonra Zeyd o halde iken ölse, küçüğün varisi Bekir, bu va­siyyeti kabul ettikten sonra Zeyd'in terekesini vereseler alsalar, üçte biri müsâid olmakla bu meblâğını vereseden küçük çocuk için almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.       HÂŞİMİ BEHÇE, 610

Zeyd, hasta Hind'e «malıyın üçte birini hayır yerlerine vasiyyet ve tenfîzine beni vâsi dikdin mi?» dediğinde Hind'de «ettim» demekle malı­nın üçte birini hayır yerlerine vasiyyet ve tenfîzine Zeyd'i vasiy dikmiş olur mu?                                                                                                                

ELCEVAP... Olur.                                                  

Bu surette Hind o hastalığa musir iken öldüğünde Zeyd malının üçt birini alıp -vasıyyetini tenfîz etmek istediğinde veresesi «yazıldığı üzer) yalınız ettim demekle hayır cihetlerine vasiyyet ve seni vasiy dikmiş of maz» deyip Zeyd'i menetmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar.

Zeyd, malının üçte birini kâbeye vasiyyet edip öldüğünde bu vasiyyet sahih olup o üçte bir kâbenin fakirlerine sarf olunması lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.    İBNİ NÜCEYM, 345

Zeyd, malının üçte birini «Amr'e vasiyyet ettim» dedikten sonra Zeyd, «malımın üçte birini Bekir'e vasiyyet ettim» deyip hemen o halde iken ölse, veresesi vasiyyete rıza gösterseler, Zeyd'in. malanın üçte ikisini Amr ve Bekir almağa kadir olurlar mı?                 

ELCEVAP... Olurlar. FEYZİYE,

[50] İLGİLİ FETVALAR:                                

Zeyd, malının hepsini bir cihete vasiyyet ettikten sonra o halde ikje ölse, veresesi malın üçte birinden ziyâde de vasiyyeti tutmamağa olurlar mı?

ELCEVAP Olurlar.  ALİ EFENDİ, C. 2,

Zeyd, şu kadar parasını mahallesi mescidine vasiyyet ettikten soiri o halde iken ölse, bu vasiyyet caiz olmakla malının üçte biri müsait ol; ca bu meblağı o mescidin ihtiyaçlarına sarfetmek lâzım olur mu?        

ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜCEYM, 350

Zeyd, bütün malını kardeşi oğlu olup vârisi olmayan Amr'e vasiyyet ettikten sonra Zeyd o halde Ölüp terekesini veresesi alıp vasiyyete raza göstermeseler, Amr terekenin üçte birini vereseden almağa kadir olur rrm? ELCEVAP... Olur (zira malın üçte birini vasiyyet caizdir.) NETİCE, &97

[51] İLGİLİ FETVALAR :                                                               

Müslüman Zeyd, malının üçte birini karısı Nasrânî (Hıristiyan) Hind'e vasiyyet ettikten sonra o halde iken ölse, Hind Zeyd'in terekesinin üçte birini almağa kadir olur mu?

ELCEVAP.,. Olur (zira Müslümanm zimmiye vasiyyeti caizdir).

FEYZİYE, 547

Müslüman    Zeyd, malının üçte birini kız kardeşi Hıristiyan Hind'e vasiyyet ettikten sonra Zeyd, o halde iken ölse, veresesi vasiyyeti tutma­mağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar (zira bu vasiyyet, caizdir) BEHÇE, 626

Zimmî Zeyd, malının üçte birini Müslüman Amr'e vasiyyet ettikten sonra (vasiyyet eden zimmî) Zeyd, o hal üzere öldüğünde Amr Zeyd'in malının üçte birini almak istediğinde Zeyd'in zimmî olan oğulları, «kâfi­rin Müslümana vasiyyeti sahih değildir» diyerek vermemeğe kadir olur­lar mı? ELCEVAP,.. Olmazlar (zira kâfirin Müslümana vasiyyeti sahihdir).

BEHÇE, 626

[52] İLGİLİ FETVALAR:

Borçlu olarak Ölen Zeyd'in borcunu edâ etmek vâsiyyetlerinin ten-fîzi üzerine mukaddem olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                       HAMİŞİ BEHÇE, 609

Borçları terekesinden ziyâde olduğu halde ölen Zeyd'in veresesi, te­rekeyi kurtarmamaîarıyla Hâkim Amr'i vâsiy dikip terekeyi alacaklılar arasında taksim ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.      FEYZİYE, 559

Borçları terekesinden ziyâde olduğu halde ölen Zeyd'in ,alacakhları Zeyd'in veresesinin izinleri olmadan cebren terekeyi alsalar, verese bü­tün borcu edâ ederek terekeyi kurtarıp alacaklılardan almağa kadir olur­lar mı? ELCEVAP... Olurlar.     FEYZİYE, 560

Ölen Zeyd'in borçları, edâ olunmadan (ödenmeden) terekesinden va-siyyetîeri tenfiz olunur mu? ELCEVAP... Borcu edâ etmek mukaddemdir. ALİ EFENDİ, C. 2, 323

[53] İLGİLİ FETVALAR:

Hind, hasta ve dili tutulmuş iken malum işaretiyle malının üçte birini bir hayır cihetine vasiyyet ettikten sonra dilinin tutulması ölümüne kadar uzayıp dili tutuk iken ölse, veresesi vasiyyeti tutmamağa kadir olurlar mı? ELCEVAP.    Olmazlar.    ALİ EFENDİ, C. 2, 323

Ölen Zeyd'in malının üçte birinden vasiyyetlerini tenfiz etmek tere­kesini vereseler arasında taksimi üzerine mukaddem olur mu? ELCEVAP .. Olur. HAMİŞİ BEHÇE, 614

Zeyd, hasta olup aklı tamamen gitmiş iken mülkü olan evinin üçte bi­rini Amr'e vasiyyet edip sonra Zeyd ölse, bu vasiyyet sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, C. 2, 323

Küçük Zeyd, ölüm hastalığında malının üçte birini Amr'e vasiyyet et­se, bu vasiyyet sahih olur mu?

ELCEVAP     Olmaz (zira çocuğun ve delinin vasiyyeti sahih değildir).;,

ALİ EFENDİ, 323

Doksan yaşında olup ateh. (bunama) gelmiş olan Zeyd, şu kadar para­sını Amr'e vasiyyet etse, bu vasiyyet sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 323

Zeyd, hastalaşdığmda «malımdan şu kadar para ile falan yere bir çeş­me yapılsın» diye vasiyyet ve tenfizine Amr'i vasiy dikdikten sonra Zejrd hastalıkdan kurtulup sonra bir müddet yaşadıkdan sonra ölse, bu vaziy-yetten rucû sadır olmadıkça bu vasiyyet bâtıl olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  İBNİ NÜCEYM, 352

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/353-359.

[54] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/362-366. 

[55] İLGİLİ FETVALAR :

Üzerine hac farz olan Zeyd, hac etmeden ölüm hastalığında «malımın üçte birinden yabancılardan Amr, Bekir ve Beşir'den her birine şu kadar

para verilsin ve falan caminin su yolu tamir olunsun ve benim için şu ka­dar para ile hac yapılsın» diye vasiyyet edip o hastalık hâlinde ikende Öl­düğünde malının üçte biri zikrolunan bu vasiyyetlere yetmeyip verese üç­te birden ziyade olanda da vasiyyete rıza göster meşeler, bu vasiyyet ne şekilde tenfiz olunur?

ELCEVAP... Terekenin üçte biri Amr, Bekir ve Beşir ile hacca ve cami­nin su yolu tamirine lâzım olan mikdarda taksim olunup Amr, Bekir ve Beşir'e hıssaları verilip aradan çıkarılır. Sonra hacc takdim olunup hacc-* dan sonra baki ne kalırsa caminin su yolu tamirine sarf olunur.

BEHÇE, 614

Üzerine hacc farz olup hacc etmeyen Zeyd, «ölümümden sonra şu ka­dar para ile benim için hacc ettirilsin, şu kadar kitabım falan cihete vakıf olsun» diye vasiyyet edip «ve yabancılardan Amr ve Bekir'den her biri­ne şu kadar para verilsin» diye vasiyyet edip sonra o hal üzere iken öl­düğünde malının üçte biri vasiyyetlerin hepsine yetmeyip verese üçte bir­den ziyâdede vasiyyete râzi olmasalar, bu vasiyyetler ne şekilde tenfiz (ve icra) olunur?

ELCEVAP... Terekenin üçte biri, Amr, Bekir ve Beşir ile hacca ve o kitab-lann kıymetlerine taksim olunup taksimden sonra hacc takdim olunup, haccdan sonra ne mikdar para kalırsa kitablardan o mikdar para kıymet­li kitab çıkarılıp o cihete vakfolunur. BEHÇE, 615 Zeyd, «malımın üçte biri ile falan mescidde minber konup ve falan mahallede bir mektep yapılsın diye vasiyyet edip ve tenfîzine (icrasına) Amr'i vasiy diktikten sonra Zeyd o halde iken ölmekle Amr terekenin üç­te birini alsa, üçte biri iki vasiyyete de «camiye ve mektebe) yeterken Amr (vasiy olan kimse), «mücerred minber konmasının zikrini.takdim etmek­te üçte birin hepsini minber konmasına sarf ederim» demeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.    FEYZİYE, 548

Zeyd, ölüm hastalığında «ölümümden sonra şu kadar para benim için hacc olsun» deyip o halde ölse, malın üçte biri müsâid iken veresesi bu vasiyyeti tutmamağa kadir olurlar mı?

ELCEVAP... Olmazlar (zira malının üçte birini vasiyyet edebilir).

ABDURRAHİM, C. 2, 468

[56] İLGİLİ FETVALAR:

Üzerine hacc farz olup hacc etmeyen Zeyd, hasta olduğunda cariyesi Hind'i mutlak surette müdebber (öldüğünde azad edilmesini şart) kılıp «ve üçyüz kuruş ile benim için hac edilsin» diye vasiyyet edip sonra o hal­de iken ölüp malının üçte biri ancak üçyüz kuruşa baliğ olsa, veresesi üç­te birden ziyadede vasiyyete râzî olmayınca Zeyd'in vasiyyeti ne şekilde tenfiz olunur?                                                  

ELCEVAP... Üçte birden azadı takdim olunur. Eğer üçte birden bir şey ba­ki kalıp memleketinden hacc ettirmeğe kâfi gelmezse, kâfi geldiği (yet­tiği) yerden Zeyd için hacc ettirilir.      BEHÇE, 614

Üzerine hacc farz olup hacc etmeyen Zeyd, ölüm hastalığında «malı­mın üçte birinden cihâda giden Amr'e yüz kuruş verilsin ve benim için üçyüz kuruş (veya üçyüz lira veya üçbin lira) ile hac olunsun» diye vasiy­yet edip o halde iken öldüğünde malının üçte biri bu iki vasiyyete yet­meyip verese üçte birden ziyadede vasiyyete râzî olmasalar, bu iki vasiy­yet ne şekilde tenfiz olunur?.

ELCEVAP... Terekenin üçte biri Amr ile hacca taksim olunup Amr'e his­sesi verilip aradan çıkarılır. Bakî kalanla Zeyd için kifayet eden mahal­den (yerden, memleketten) hacc ettirilir.      BEHÇE, 615

Üzerine hacc farz olan Hind, hacca gitmeğe azmederek babası Amr ile hacca gitmek istediğinde kocası Zeyd Hind'i (hacca gitmekten) men et­meğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira Allah'ın buyurduğu farza kimse mâni olamaz).

BEHÇE, 613

[57] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 368-371.

[58] Mevlal muvâlat: Nesebi meçhul olan (nesebi bilinmeyen adam) bir adama: «Sen benim mevlâm = efendim ol, eğer ben Ölürsem benim vârisim ol, ve eğer ben cinayet işlersem benim diyet ve ersimi ver» dese ve o da kabul etse, ve diğeride evvelki gibi deyip o da kabul etse, birbiri­nin vârisi olur.

Mevlal mevâlî = Başkasının efendileridirler. , Onlar evlâdın evlâdı menzilindedir. Sulbden olan evlâd var iken evlâdın evlâdına bir şey yok­tur. Hakiki mevlâlar şunlardır: Onların üzerine azâd etmek vâkî olur, bir kimsenin bir mevlâsı = efendisi olsa birde mevlal mevâlîsi olsa, vasiyye-tinin yarısı mevlasma verilir. Bakîsi vereseye verilir. Mevlal mevâliye bir şey yoktur. Zira başkasının efendileridirler.                  

[59] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 373-375.

[60] İlgili fetva :

Zeyd, şu kadar eşyasını oğlunun oğlu Amr'e vasiyyet ettikt ra Amr (vasiyyet olunan adam) Zeyd'in hayatında ölse, bu vasiyj} tıl olur mu?                                                                              :

ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ,

[61] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 376-377.

[62] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 378-379.

[63] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 382-385.

[64] Vasiyyetle ilgili fetvalar:

Zeyd, malının tamamını bir cihete vasiyyet ettikten sonra derhal vâ­risi olmadığı halde ölse, beytülmalın muhafızı (Hazinedar) o mülklere müdâhale etmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.     ALİ EFENDİ, C. 2, 325

Zeyd, ölüm hastalığında malının üçte birini fakirlere vasiyyet edib bilâhare derhal ölse, o üçte bir vasiyyet Zeydin akrabasından olup vâris­leri olmayan fakirlere sarf olunması caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, 327

Zeyd ölüm hastalığında Amr'in zimmetinde olan şu kadar parasını bir cihete vasiyyet ettikten sonra Zeyd o hastalık üzerine ölüp üçte birine va­siyyeti müsait olursa, veresesi vasiyyeti tutmamağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar.    ALİ EFENDİ, C. 2, 328

[65] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 386-387.

[66] Hind, bir çocuk doğurduğunda bu çocuğun ferci ve zekeri, olub lâkin fercinden bevledib zekerinden bevletmese, bu çocuk dişi midir, yok­sa erkek midir?

ELCEVAP... Dişidir.  ALİ EFENDİ, C. 2, 366

[67] İlgili fetvalar: Hunsâyi müşkil kimdir?

ELCEVAP... Ferci ve zekeri olub ikisinden de müsâvî olarak bevl eden çocukdur.  HÂMÎŞİ BEHÇE, 645

Zeker ve fercden iki âleti olan şahıs, baliğ olup zekeri ile cimâa kâdir olan, yahut sakalı biten, yahut erkek ihtilâmı gibi ihtilâm olup kadın memeleri gibi memeleri zuhur etmeyip ve kadınlar \ gibi hayız görmeyib ve kadınların cima edilmesi gibi cima edilmeyib ve memelerine süt in-mese, bu şahıs dişi olmayıb erkek olur mu?              

ELCEVAP ...Olur. HÂMİSİ BEHCE. 645

[68] İlgili fetva:

Hind ölüp, kocası Zeyd'i ve ana bir kardeşler Amr ve Bekir'i ve ana baba bir kardeşi hunsayi müşkil olan Beşir'i terk ettiğinde Hind'in te­rekesinin altı sehminden üç sehmi Zeyd'e, birer sehmi Amr ve Bekir ve Beşir'e verilse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                            HAMİŞİ BEHÇE, 645

[69] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 389-392.

[70] İlgili fetvalar:

Dilsiz (tat) olan Zeyd, karısı Hind'i belli işaretiyle boşasa, Hind Zeyd'j den boş olur mu?                                                                                

ELCEVAP... Olur       BEHÇE, 79

Dilsizin şehâdeti (şahitliği) makbul olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira ifâde-i meram yoktur).

ABDURRAHİM, C. 2, 404

[71] İlgili hükümler:

Bu dördüncü cildin yukarı bahislerden «Kazanç Babı» başlığı altın­da zulüm ve haksızlıklarla idare eden zalim amirlerin malının ekserisi helâldan olduğu bilindiğinde verdikleri hediyeleri ve yemek, içmek ve giyinmek için ikram ettikleri şeyleri kabul etmenin cevaz yönleri beyan edilmişti.

O bahsin tekrar okunmasını tavsiye ederiz.

Ayrıca gayrî müslimlerin yemekleri ve giyilecek eşyaları hakkında da yukarda zikretmiş isek de birkaç hüküm daha arz edelim.

Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle Duyurulmaktadır :

«Bugün size, bütün iyi ve temiz (nimetler) helal kılındı. Kendilerine kitab verilenlerin (Yahudi ve Hrıstiyanların) yiyeceği (yani, boğazladık­ları, yahut bütün yemekleri veya ekme ve yemişleri) Sizin için helal ol­duğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlar için helaldir.» Mâide Sûresi, 5

Nitekim Resûlullah (S.A.V.) efendimize vaktiyle ateşe tapan İran me-cüsilerinden giyilecek elbise gönderilmiş ve gelmiştir. Resûlullah efendi­miz de hiç çekinmeden giymiştr. Hatta oralardan peynir ve yağ gelmiş­tir. Resûlullah efendimiz yemiştir.

Bir muharebede Resulü Ekrem Efendimize peynir takdim edildi. Re­sûlullah Efendimiz:

«Bu nerede yapılır?» diyerek sordular.

Getiren sahabe, Mecûsidiyârı olan Faris'de (İran da) yapılır, dedi.

Bunun üzerine Resulü Ekrem saîlallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki:

«O peyniri bıçakla kesiniz ve yiyiniz.»

Denildi- ki, Ya Resûiallah! Murdar (necis) olmasından korkarız.

Hemen Resûiallah buyurdu:

«Allahm ismini söyleyin (besmeleyi çekin) ve yeyin,»

Ancak ateşe ve puta tapan kimselerin kesdikleri hayvanlar yenmez.

KEZA MİRKATÜLMEFÂTİH, C. 1, 361

Bu hükümlere göre necis ve murdar olduğu kesin olarak bilinmeyen her şey temiz ve helaldir. Zira eşyada asıl olan taharettir. Zan ile hüküm verilmez.

İLGİLİ FETVA

Zeyd, validesi Hind'i kendi malından nafakalandırıb giydirse, lâkin Hind (anası), Zeyd'in kendinin nafaka ve elbisesine sarf ettiği mal heîal-dan veya haramdan kazandığını bilmese Hind'in o maldan yeyib - giydiği kendine helal olur mu?

ELCEVAP .. Olur. (Zira zannile hüküm verilemediğinden araştırıb incele-mekde bir mümin hakkında doğru olmaz ve asıl olan temizliktir.)

ABDURRAHİM, C. 1, 130

Yukardaki hükümlerin daha genişi, üçüncü cildin «İcarla ilgili mü­teferrik meseleler» başlığının son kısmında ve dördüncü cildin «Kurban bahsi, hayvan kesme bahsi» ve «kerâhiye ve istihsan bahsi» başlıklarının altında uzun uzun izah edilmiştir.

[72] İkinci cildin «Kinayelerle talak faslı» başlığının altını tekrar oku­makla yukardaki cümlelerin ihtiva ettikleri hükümleri anlamış olutuz

[73] Fethulka^ir de şu hükümler mezkûrdur :   

Hela çukuru ile su kuyusunun arası, necasetin geçmesine mâni olma­sı için bir rivayette beş arşın mesafe olması veya yedi arşın mesafenin ol­ması lâzımdır.                   

İmamı Hulvâni ise demiştir ki;

«Hela çukuru ile su kuyusunun arasındaki mesafenin uzaklıkda mu­teber olanı necasetin tadının, renk ve kokusunun geçip geçmemesidir.

Binâenaleyh eğer necasetin kokusu, renk ve tadı suda bulunur ve su­yun durumunu değiştirirse, su necis olur. Velevki su kuyusu ile helanın arası on arşm olsun. Şayet suyun durumunu nacâset değiştirmezse, me­safe ne kadar olursa olsun, kuyu temiz olur. Velevki mesafe yakın olsun. İtibar, necasetin tad, renk ve kokusunun butunmamasınadır.»

Evet tuvalet çukuru veya bulaşık çukuru ile su kuyusunun arasındaki mesafenin uzak ve yakınlığı mühim değildir. Mühim olan necasetin tadının, renk ve kokusunun, suyun saf ve temiz tadının, renk ve kokusunu bozması veya bozmaması dır.

İLGİLİ FETVALAR

Bir su kuyusu yakınında olan Hela (tuvalet) kuyusunun su kuyusuna yedi arşm mikdarı uzaklık olup, yerin sertliği olmakla necaset eseri olan renk, tad ve kokudan biri geçmese, o kuyunun suyu nefis olmuş olur mu? ELCEVAP... Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 10

Su kuyusu ile Helanın (tuvaletin) arası ne mikdar uzak olması gerek-dir ki kuyunun suyu necis olmamalı?

ELCEVAP... Yerin sertlik ve yumuşaklığına göre takdir olunur, tâdil ve iti-mad necasetin eseri olan renk, tad ve kokudan birinin nüfuz etmemesidir.

BEHÇE, 10

Aynı hükümler birinci cildin «Kuyular ve Artıklar bahsi» başlığının al­tında zikredilmiştir.

[74] Peygamberler ve melekler anıldığında «Sallallahü aleyhi ve sel-lem» demek lâzımdır. Bunlardan başkaları günah ve hata sahibi kimseler olabileceklerinden onların ismi anıldığında «Razıyallâhü anh veya Rahi-mehüllah» demek gerekir.

Âsi ve günahkâr oldukları bilmen kimseler anıldığında ise, «gafaral-lâhü leh veya Allah taksiratını affetsin» denir. Salâtü selam söylenmez. Yani «Ali aleyhisselam veya Ebu Bekir aleyhisselâtü vesselam» gibi cüm­leler söylenmez. Bu şekilde söylemek Bid'at ve kerâhattır.

Ancak bir kimse, mümin kardeşine mülâki olduğunda «Esselâmü aleyküm veya selâmün aleyküm verahmetüilah» demesi sünnettir v^| mut­laka selamlaşmak lâzımdır.

Geniş malumat, İbni Âbidin ve Şerhlerde mezkurdur.

[75] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 397-407.

[76] Ferâiz: farz ve ferîzanın cem'idir. Ferîza lügatta, farz kılınan şey, muayyen attiyye, maaş beyan ve takdir edilen miktar, demektir.

Buradada ferâiz, takdir edilen belli miktar ve miras demektir.

Burada ilmî ferâizde kullanılan bazı terimlerin açıklanmasında fâide mulâhaze edildiğinden açıklayalım.

İRS = Bir ölünün terekesinden yakınlarına intikal eden maldan iba­rettir.

VÂRİS = Bu irse müstehak olan kimseye de «vâris, vârise» denir. Bunların hepsine birden «verese» denir.

MÜVERRİS = Ölüyede «müverris» denir.

MEVRÛS = Ölünün bıraktığı malada «mevrûs» denir.

Veraset - tevarüs : Ölünün bıraktığı mala nail olmayada «veraset - te­varüs» denilmektedir.

SEHM = Terekeden vârislere düşen yarı yarıya, üçte bir, dörtte bir, altıda, bir gibi muayyen miktar maldan ve hıssadan ibarettir. Sehmin cem'i sihâmdır.

Sihâmi mefrûza = Miktarları şer'an tâ'yin edilmiş olan hıssaîara «si-Ihâm-ı mefrûza» denilir.

Temâsûl = İki adedin biri birine müsâvî olmasıdır. Dört adedinin dört adedine müsavatı gibi.

Tedahül = İki adetten birinin diğeriyle tamamen taksimi kabil olma­sıdır. Üç ile dokuz adetleri gibi çünkü dokuz adedi, üç ile kesirsiz teksimi kâbidlir.

Tevâfuk = İki adedd.en birinin diğeri ile taksimi kabil olmayıp üçün­cü bir adet ile taksimi kabil olmasıdır. Bu üçüncü adet, o iki adedin müş­terek taksim edicileri ikidir.

Tebâyün = İki adet arasında birden başka müşterek taksim edicisi bulunmamaktır. Dokuz ile on adetleri gibi, çünkü bu iki adedin büyüğü küçüğüne taksim edilince kesir, bir tek kalma ile neticelenir.

Tehârüc = Vârislerden birinin veya bir kaçının terekeden muayyen bir miktar mal veya hisse alarak mirasdan çekilmesi için diğer vârisler ile sulh olmalarından ibarettir.  KEZA DÎNİ BİLGİLER

Ferâizin, miras hisselerinden takdir olunana şâmil olduğu şu âyeti kerîmede beyan edilmiştir :

«Malum mikdar» Nisa sûresi, 11

Meşrûiyyeti Nisa sûresinde ve başka sûrelerde uzun' uzun beyan edil­miştir.

Bir âyeti kerîme meâlî:

«Allah Size   (Mîras hükümlerini şöylece)  tavsiye  (ve emr)   eder:

Evlâdlarmiz Hakkında (ki hüküm) erkeğe, iki kadın nasibi mikdâri-dır...» Nisa sûresi, 11.

Diğer bir âyeti celiyle meali;

«Eğer (Mirasçılar) erkek ve dişi kardeşler ise, o zaman erkek için dişinin iki hissesi (vardır) Allah (C.C.) her şeyi hakkıyla bilendir.» Nisa sûresi, 76.

Miras ve ferâizin meşrûiyyetini nâtık hadisi şerif meali:

«Hisseleri ehillerine ulaştırın. Kalan miktar, en layık erkek şahsın­dır.» Buhâri, müslim.

Diğer bir hadisi şerif meâlî şöyledir:

«Ferâiz ilmini Öğreniniz ve o ferâiz ilmini insanlarada öğretiniz zira o (Ferâiz ilmi), ilmin yarısıdır.»

[77] Yani ölen bir kimsenin terekesine şu haklar taalluk eder;

a)  Teçhiz ve tekfini ile yapılacak vazife ve haktır.

b)  Ölünün borçlarının ödenmesi,

c)  Ölünün vasiyyetlerinin tenfiz ve icrası,

d)  Baki kalan mal ve emsali terekelerin vârisler arasında taksim:

İLGİLİ FETVALAR:

Ölen zeydin terekesinden mâruf miktar teçhiz ve tekfini gÖrülm îsi, borçlarını ödemek üzerine takdim olunur mu?                                       

ELCEVAP... Olunur.  HAMİŞİ BEHÇE, 634

Hind'e, «malımın üçte birinden şu kadar para teçhiz ve tekfinime sarf olunsun» diye vasiyyet edip sonra öldüğünde teçhiz ve tekfini bu vasiyye-tebinâen malının üçte birinden mi lâzım olur, yoksa kocası Zeyd'e mi (lâ­zım olur) ?

ELCEVAP... Kocası Zeyd'e (lâzım olur)  BEHÇE, 613

[78] Yani, ölen veya diri kalanın köle ve câriye olmasıdır. Meselâ: Bir kimse vefat edip, onun oğlu-Zeyd diğer kimsenin kölesi

bulunsa, Zeyd (yani köle olan oğlan) babasına vâris olamaz. Zira kölenin

malı efendisine aittir. Binâen aleyh eğer vâris olacak olsa, o mal yaban­cı olan efendisinin olur. Böyle oluncada kölenin yabancı olan ağası baba­sına vâris olması lâzım gelir. Bu ise, ittifakla bâtıldır.

KEZA SİRÂCİYE ŞERHİ

[79] Katlin, irse mâni olması kur'an, sünnet ve icmâ'la beyan edil­miştir. Biz burada sünnetten ve birkaç fukahamn fetvasından hükümler nakledelim.

Evvelâ adam öldürmenin çeşitlerinin bahsinde geçen isimlerini kısa­ca şöyle tekrarlıyalım.

a)  Kısas îcab eden kasden öldürmektir.

b)  Kısas îcab eden kasden öldürme hükümlerini hâvi olan öldürmektir.

c)  Keffâret îcab eden şiphi amdle olan öldürmektir.

d)  Keffâret îcab eden hatâ ile Öldürmektir.

Kendi aslından (babası, dedesi, anası ve nenesi gibi) olan kimseleri ve cüz'ü olan evlâtlarını kısas ve keffâret îcab eden ölümle öldürenler ve diğer akrabasını öldürenler verasetten mahrum olurlar.

Nitekim bir hadisi şerifde şöyle buyrulmuştur:

«Katile mirasdan birşey yoktur.»  Nesâî, dâre kutnî

İLGİLİ FETVALAR

Hind, kocası Zeyd'i haksız olarak yaralayıcı âletle yaralayıp, öldür­se, Hind Zeyd'e vâris olur mu? ELCEVAP... Olmaz. FEYZİYE, 564

Zeyd, babası, Amr'i haksız olarak bıçakla boğazlayıp öldürse, Zeyd, (babası olan) Amr'e vâris olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira haksız olarak Öldüren katil irsden mahrumdur)

NETİCE 622

Fakat haklı olarak öldürmede irse, mânîlik olmadığına fetva verilmiş­tir.

Zeyd'in karısı Hind, kendisi itaat ederek nefsini (yabancı) Amr'e tes­lim edip Amr Hind'e zina ederken Zeyd (yani, kadının kocası) gördüğün­de Amr ve Hind'i öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz..

Bu surette Zeyd, Hind'in mirasından mahrum olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira haklı bir hükümdür.)                    BEHÇE, 633

Zeyd, babası Amr'i Öldürmek kasdı ile ve harb aletiyle (babası) Amr'in üzerine hücum edip Amr başka yollla nefsini kurtarmak mümkin olma­makla (oğlu) Zeyd'i öldürüp nefsini kurtarsa, Amr mirasdan mahrum olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira bir nefis, kısas veya nefis müdafaası hâlinde öl-dürülürse, mirasdan mahrumiyet olmaz), BEHÇE, 633

[80] İki milletin ihtilafı, din ve îmanda muhtelif ve muhalif olan kimseler demektir.

Binâenaleyh müslümanın malına gayri müslîm bilittifak vâris olamaz. Keza müslümanda gayri müslimin malına vâris olamaz.

Buradaki muhteliflik, din ve imanda muhtelifliktir ve maksad, biri müslüman diğeri gayri müslim ve kâfir olmalarıdır. Yoksa gayri müslim olanlar arasında dînde muhtelif ve muhaliflik irse manî değildir.

Meselâ : Yahudi olan bir kişi, Hıristiya'nm malına vâris olacağı gibi Hıristiyan olanda Yahudi'nin malına vâris olur.

Keza Hıristiyan ve Yahudi, mecûsinin (ateşe tapanın) mirasına ve mecûside Yahudi ve Hıristiyanm mirasına vâris olur. Zira kâfirlerin hep­si bir millet demektir.

Bir hadisi şerifde şöyle buyurulmuştür.

«İki millet ehlî, bir birine mirasçı olamaz.» Tirmizi, Ahmed b. Hanbel Bu hadisi şerif diğer şu hadisi şerifle îzah edildiğini fukaha beyan etmiş­lerdir:

«Müslüman kâfire, kâfirde müslümana mirasçı olamaz.» Buhâri müslim.

İLGİLİ FETVALAR                                                                  

Müslüman Zeyd Öldüğünde, mürted olan oğlu Amfi terk etse, Amr Zeyd'e vâris olur mu?                                                                     

ELCEVAP... Olmaz. (Zira "kâfir müslümana vâris olamaz).

BEHÇE, 633

Zimmî olan kâfirlerin aralarında olan din muhalefeti  (meselâ; Ya­hudi ve Hıristiyan olmalarındaki muhalefetleri)  bir birine vâris olmaya mânı midir?. ELCEVAP... Değildir   BEHÇE, 633

Müslüman Zeyd, Hıristiyan Hind'i nikahladıktan sonra Hind müslü­man olmadan Ölse, Zeyd, Hind'e vâris olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira dinde muhaliftir).  FEYZİYE, 564

[81] Darda (memlekette) ki ihtilâfın irse mâniliği ise, gayri müslim-lerin ayrı ayrı memleketlerde bulunanlar ve o memleketlerin tebeasm-dah olanlar arasında olan ihtilâftır.

Ecnebi olup ve kendi memleketinde ikâmet eden bir gayri müslim ile İslâm diyarında olan diğer bir gayri müslimin akrabalıkları olup biri öl­düğünde diğeri ona vâris olmaz. Bu hakiki ihtilâfdır.

Meselâ : Fransa tebaalı olup Fransa'da. ikâmet eden gayri müslim Zeyd, Öldüğünde onun oğlu olup İslâm devletinin tebaasında bulunan İVe

İslâm devletinde ikâmet eden gayri müslim Amr ona (babası Zeyd'e) vâ­ris olmaz, akside böyledir.

Yani memleketin ihtilâfı (muhtelif olması) halindeki irse mâniliği gayri müslim milletler hakkındadır.

Müsâfirlik yoluyla müslüman memleketinde Ölen kâfir Zeyd'e İslâm diyarındaki oğlu Amr vâris olmaz. Bu da hükmen muhalefettir.

Fakat müslüman milletler hakkında Dârm (memleketin) muhtelif ol­ması ve diğer devletlerde tebaalı olmaları İrse manî değildir. Çünkü İs­lâmiyet, bütün müslümanîann arasında toplayıcı bir cihettir.

Binâenaleyh gayri müslim ve yabancı memleketlerde, bir müslüman öldüğünde İslâm diyarındaki oğlu ona vâris olur.   TESHİLÜL FERÂİZ, 32

İLGİLİ FETVALAR

Zimmî   (vatandaş)   Zeyd,  İslâm  diyarında  öldüğünde  Zeyd'in   dâri harbde (kâfir memleketinde)  olup harbi  (o kâfir memleketli)  olan ana baba bir oğlan kardeşi Amr, Zeyd'e vâris olur mu? ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Zeyd'in terekesini İslâm darında (İslâm memleketinde) olan ana baba bir amcası zimmî Bekir aldıkdan sonra Amr (dâri harbde olan kardeş) emanîa dâri İslama çıkıp zimmîliği kabul else, hemen Amr «mücerred zimmiliği kabul ettim» diye Zeyd'in terekesini Bekir'den al­mağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. Zira zimmînin öldüğü zamanda harbî idi).

BEHÇE, 634

Müslüman Zeyd, İslâm diyarında öldüğünde Zeyd'in dâri harbde (kâ­fir memleketinde) müslüman olan veresesi Zeyd'in mirasından mahrum olurlar mı?

ELCEVAP... Olmazlar. BEHÇE, 633

Zimmî Zeyd, anlaşmayı bozup dâri harbe (müslüman memleketinden kâfirlerin memleketine) vardıkdan sonra    Zeyd dâri harbde iken karısı Hind İslâm diyarında ölse, Zeyd Hind'e vâris olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira memleketin muhtelif ligi irse mânidir).

ALİ EFENDİ, C. 2, 361

[82] Nısıf = yan yarıya alma hakkı olanlarla ilgili âyeti kerîme meal­leri şöyledir:                                                                                            

a)    Ölünün bir tek kızı ve o olmadığı zaman oğlunun bir tek kızının yarı hakkını nâtık olan hüküm meali:

«(Kız evlâd)bir tek ise, o zaman ölünün bırakdığımn (terikenin) ya­rısı onundur.» Nisa sûresi, 11.

b) Ölünün ana baba bir kız kardeşi ve bu olmayıp baba bir kızkar-deşi tek başına olduğu zaman yarı yarıya hak hükmünü nâtık âyeti kerî­me meali:

«Onun (ölünün, ana baba bir veya sâdece baba bir) bir tek kız k deşi kalırsa, terikesinin yansı onundur.»      Nisa sûresi, 176.

c)    Ölen kadının evlâdı ve oğlunun evlâdı olmadığı zaman nm terekenin yarısını alma hakkını nâtık hüküm meali:

«Zevcelerinizin   çocuğu   yoksa,  terikesinin   yarısı   sizindir.»   Nis resi, 12.

Bu hükümlere göre, nısıf = yarı yarıya hak sahihleri üç kimseHi

[83] Rubû = Dörtte bir hakkı da Kur'ân-i Kerîm'de iki yerde mez­kûrdur.

a)    Ölen kadının evlâdı veya oğlunun evlâdı olduğunda kocası dört­te bir hak alabileceğini nâtık hüküm meali:

«Eğer onların (zevcelerinizin - karılarınızın) çocuğu varsa, size (ölen kanlarınızın) terikesînden (düşecek hisse) dörtte birdir.» Nisa, 12.

b)    Ölen erkeğin çocuğu veya oğlunun çocuğu olduğunda karısının dörtte bir alacağını nâtık hükmü ilâhî meali:

«Eğer çocuğunuz yoksa, bırakdığınızdan (terikenizden) dörtte biri on­ların (karılarınızın) dır.» Nisa sûresi   12.

[84] Sümün = sekizde bir hak sahibi zevcenin hükmünü nâtık ilâhî hüküm meali:

«Şayet çocuğunuz varsa terikenizden sekizde bir (8/1) edeceğiniz va-siyyet ve borç (un edasından) sonra yine onların (karılarınızın) dır.» Nisa, 12.

[85] Sülüsan = üçte iki Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde mezkûrdur. Ve şunlardır:

a)    «Fakat onlar (o evlâtlar) ikiden fazla kadınlar ise, (ölünün) bı-rakdığınm (terikenin) üçte ikisi (3/2'si) onlarındır.» Nisa sûresi, 11.

b)    «Eğer (kalan) kız kardeş iki (veya daha ziyâde) ise, oğlan kar­deşinin bıraktığının üçte ikisi (ni alırlar).» Nisa sûresi, 176.

[86] Sülüs = üçte bir hak Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde zikrolunmuş-tur ve şöyledir:

a)    Ananın üçte bir hakkını beyan eden âyeti keriyme meali: «Çocuğu olmayıpda ona   (ölünün terikesine)  ana ve babası mirasçı

olduysa üçte biri anasınındır. (Bâkıyside babasımndir.)» Nisa sûresi, 11.

b)    Ana bir kardeşten iki veya daha fazla olduklarında üçte bir his­seye müştereken vâris olacaklarını nâtık ilâhî hüküm meali:

«Eğer onlar (ana bir kardeşler), bu (mîkdardan) çok iseler o halde onlar (ölünün) edeceği vasiyyet ve bor (cun edasın) dan sonra üçte îjir-de (3/1) ortakdırlar.» Nisa süresi, 12.

[87] Südüs = altıda bir hak Kur'ân-ı Kerîm'de üç yerde mezkûrdur ve şöyle:

a)    Baba ve anneden her biri için altıda bir-haklarını beyan eden ilâhî hüküm meali:

«(Ölenin)  çocuğu varsa, ana ve babadan her birine terikenin altıda biri (6/1'i verilir.)» Nisa sûresi, 11.

b)    Ölen kimsenin oğlan ve kız kardeşinden iki'kişi bulunduğunda anne için altıda bir hakkım nâtık ilâhî hüküm meali:

«(Eğer ölünün dişi) kardeşleri varsa, o vakit altıda biri (6/1) anasınındır.» Nisa sûresi, 11,

c)    Ana bir kardeşlerden tek bir kişinin altıda bir hakkını nâtık ilâ­hî hüküm meali:

«Eğer mirası aranan erkek veya kadın, çocuğu ve babas» olmayan bir kimse olur ve onun erkek veya kız kardeşi bulunursa, bunlardan her biri­nin (hakkı) altıda birdir.» Nisa sûresi, 12.

Yukardan buraya kadar ashabı ferâiz hakkında naklettiğimiz şer'î de­lillerden anlaşılmıştaki, Kur'ân ve, sünnette insan hayatının ve insan hak­larının en ince ve gerçek yönleri îzah edilmektedir. Bilhassa bugünün fen ve teknik sahasında gelişmesinin ışık ve kültür menbaı olduğu anlaşıl­maktadır. Zira matamatik ve cebir bilgilerinin ana esaslarını yukardaki âyeti kerimelerde müşahede ediyoruz.

İslâm'ı bilmeyen ve anlamıyan cahiller, elbet İslâm'a çeşitli ve hiy-lelerle düşmanlık yapacaktır. Zira insan tabiatı dâima bilmediğine düş­man olagelmiştir.

Nitekim büyükler şöyle buyurmuşlar:

«Kişi, bilmediğinin düşmanıdır.»              

Şimdi biz buraya kadar hisse ve nasibleri beW edilen ashabı ferâizin hisseleri olan kırk hâli kısa ve şematik misallerle! arz edelim? Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/  409-418.

[88] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/419-429. 

[89] Bu meseleye «mesele-i himâriye ve mesele-i müştereke» den­mesinin sebebi şöyledir:

«Hz. Ömer (R.A.) minberde iken bu mesele soruldu ve Hz. Ebû Be­kir (R.A.)'a da soruldu.

Ebû Bekir Hz. leri buyurdu ki:

«Koca için yarı, ana için altıda bir oğlan kardeş için üçte bir ve ana baba bir oğlan için bir şey yoktur.»

Bizim hanefî âlimleri bu mes'eleyi aldılar.

Hz. Osman (R.A.) da:

«Ana baba bir kardeş, ana bir kardeşle müştereken vâris olur» bu­yurmuştur.

İmamı Mâlik ve İmamı Şafiî (RA.) bu kavli almışlar ve bununla amel etmişlerdir,

Hz. Ömer (R.A.) da ilk zamanlarda Hz. Ebû Bekirin (R.A.) kavli üzere buyururlardı. Sonra Hz. Ebû Bekirin (R.A.) kavlinden Hz. Osman (R.A.)'in kavline rucû etti. Ve rucû etmesine sebeb şöyledir:

Yukardaki mes'ele hakkında sorulduğunda daha evvel kendi görüşü üzere fetva verib ana baba bir kardeşi irsden mahrum ediyordu.

Ana baba bir kardeşden biri: «Ya emîral müminin farz edelim ki, babamız hımar: eşek imiş. İkimiz de bir anadan değil miyiz? dediğinde, Hz. Ömer (R.A.) düşünceye dalıp «filvaki bir anadandır» diyerek üçte bir hissede müşterek kıldı. Bu sebebden «(mes'ele-i) Hımârıye, müştereke ve Osmaniye» ismi verilmiştir.

MEVKUFAT, C. 2, 799

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/  431-433.

[90] Hacb = Lügatte, men etmek, kaldırmak ve def etmek manala­rına gelir.

Şer'î istılahda hacb: Bir vârisin, diğer bir vâris bulunmasından do­layı bir şahsı tamamen veya kısmen mirasdan men etmek ve mahrum et­mek demektir.

HâciB'= Men eden kimseye «Hâcib» denir.

Mahcub = Hacbolunan ve men olunan kimseye de «mahcub» denir.

Sakıt = Başka vâris bulunmasından dolayı tamamen irsden mah­rum olan kimsedir. Babanın babasının, baba ile irsden sukutu gibi.

Hacb-i hirman = Bir vârisi, mirasdan tamamen mahrum etmektir' Hacb-i noksan = Bir vârisin, hissesini çokdan aza indirmektir.

FERÂİZ VE İNTİKAL, 10

[91] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 435-436.

[92] Avl ■= Vârislerin paylarının  (sehimlerinin)  yekûnu mes'elenin mahrecini tecâvüz etmektir.

Avliyye: Bir irs mes'elesidir ki, bunda ashabı ferâizin toplu olarak vâris oldukları sehimleri, mes'elenin mahrecinden ziyâde olur.

Bir misal: 3

Nısıf

4 Sülüsan

M

ele 6

Ana Baba bir iki

kız kardeş 4          7: avliye

[93] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 438-440.

[94] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 442-443.

[95] İLGİLİ FETVALAR

Zeyd, karısı Hind ile bir odada sakinler iken oda yanmakla Zeyd ve Hind de yanıp hangisi evvelce öldüğü bilinmese, bunlardan her biri di­ğerine vâris olurlar mı?

ELCEVAP... Olmazlar. Her birisinin malı diri olan vereselerine verilir. Bu surette Hind'in veresesi, Hind'in, Zeyd'in zimmetinde olan meh-rini Zeyd'in malından tamamen almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. BEHÇE, 634

[96] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 444.

[97] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 445.

[98] Bir misal  : K-

1 Rubû

M

Oğul I Ahmed

15      Oğul Hasan

Kız Fatma

ele

4 5

20

1 Südüs

K

Hasan öldü 6

M

ele

Müstekîr ı

Baba                Oğul     Oğul        Kız   6

Veli             Mehmed   Şükrü   Zeyneb

1                       2            2            1

Bu mes'elede sonradan ölen Hasan, birinci ölenin terekesinden düşen altı (6) sehirn kendisinin mes'elesinin mahrecine müştekim olduğundan hiç bir cihetle muamele ve ameliyyeye lüzum yoktur. Münâsaha yoluyla mes'ele yirmi (20) sehimden olup yukarda görüldüğü gibi paylaştırılır.

FERÂİZ VE İNTİKAL, 133

[99] Vefk := Biri diğerine taksimi kabil olmayıp her birinin üçüncü bir adetle taksimi kabil olmasıdır. Buna «kasımı müşterek» denir.

Meselâ : 6 ile 4 bir birine tamam olarak kabili taksim değildir. Fakat her biri bir adetle kabili taksimdir ki, o adet de 2 dir. 6, 2 ye taksim edi­lince hârici kısmet 3 dür ve 4, 2 ye taksim edilince hârici kısmet 2 dir. Şu halde 6 nın vefkı 3 ve 4 ün vefv: % olmuş olur.

[100] Mahreç  (payda) :    Terikc. ^:n kaç kısma bölündüğünü gösteren adettir.

Meselâ : Mes'elede bir rubû (dörtte bir) ve birde nısıf (yarı) sahibi vâris olsa, en küçük mahreç dörttür. Veya bir sümün (sekizde bir) ve bir­de südüs (altıda bir) olsa, mahreç yirmi dörttür.

[101] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 446-448.

[102] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 450-452.

[103] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 454-455.

[104] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 456-457.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,828,102 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024