Değerli Mü’minler!
Yüce Allah, insanı boş yere yaratmadığı gibi (Mü’minûn, 23/115) başıboş da bırakmamıştır. (Kıyâme, 75/36)
Nitekim Kuran-ı Kerimde şöyle buyurulmuştur:
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَاتُرْجَعُونَ
“Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
(Mü’minûn, 23/115)
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًى
“ İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.”(Kıyâme, 75/36)
Cenab-ı Allah insanı “ibadet” ile sorumlu tutmuştur:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ben cinleri ve insanları ancak bana “ibadet” etsinler diye yarattım” âyeti bu gerçeği ifade etmektedir. (Zâriyât, 51/56).
İnsanın yaratılış gayesi olan “ibadet” görevini yerine getirebilmesi için îman edip Allah’ın emir ve yasaklarına uyması, isyan etmemesi ve salih ameller işlemesi gerekir.
Kişinin îmandan sonra en başta gelen “ibadet” görevi “namaz”dır.
Yüce Allah, ilk insan ve ilk peygamber Adem (a.s.)’den itibaren bütün insanları “namaz” ibadeti ile sorumlu tutmuş ve bütün peygamberler, kavimlerine “namaz” kılmalarını emretmiştir.
Yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz “namaz” üzerinde ısrarla durmuş, namazlarını kılanlara mükâfat, kılmayanlara ise ceza olduğunu bildirerek beş vakit namazın kılınmasını ısrarla teşvik etmiş ve terkinden sakındırmışlardır.
Değerli Mü’minler!
Va’zımızı
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلوةِ الْوُسْطى وَقُومُوا لِلّهِ قَانِتينَ
“Namazlara ve orta namaza devam edin. Gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun / namaza ihlasla devam edin” anlamındaki Bakara suresinin 238. âyeti çerçevesinde yapacağız.
* Yüce Allah “hâfizû” emri ile namazları sürekli kılmamızı istemektedir.
Namaz Kur’ân’da “salat” kelimesi ile ifade edilmektedir. “Salat” kelimesinin sözlükte iki anlamı vardır:
2- Uylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek.
Din ıstılahında ise namaz, “Peygamberimizin uyguladığı şekilde yapılan bir kalp, dil ve beden hareketidir .
Yüce Allah bütün müslümanlara beş vakit namazın şartlarına uyularak, saygı, ihlas ve samimiyetle ara verilmeden vaktinde kılınmasını emretmektedir.
“Namazları koruyun, namazlara devam edin” emri beş vakit namazın farz oluşunu; “gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun” emri ise namazın Allah için kılınmaya devam edilmesini, namazın kemali edeple kılınmasını ifade etmektedir.
NAMAZI HUŞU İLE KILMAK
وَقُومُوا لِلّهِ قَانِتينَ
İtaat ederek “Allah için kıyam edip divana durun” emri namazın ihlasla, huşu içinde Hz. Peygamberin öğrettiği şekilde kılınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Allah’ın istediği şekilde maddî (Tevbe, 108) ve manevî (Maide, 56) kirlerden arındıktan sonra
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ …
“yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne çevirin” (Bakara, 2/144) ve “
وَكَبِّرْهُ تَكْبيرًا…
“O’nu tekbir ile yüceltin” (İsra, 17/111)talimatlarına uyarak niyet edip Allahü ekber diyerek namaza başlayan, namazda sağa sola iltifat etmeyip sadece secde mahalline bakan, elleri, ayakları ve diğer uzuvlarını saygı ifadesi olarak güzel bir vaziyette tutan, dünya kelamı konuşmadan, vakar ve sükûnet içerisinde, kemal-i edeple;
فَاقْرَؤُا مَاتَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْانِ …
“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” (Müzzemmil,73/ 20)
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Rükû edin, secde edin” (Hac,22/ 77) ve
“فَاذْكُرُوا اللّهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَالَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ…”
“Bilmediklerinizi size öğrettiği şekilde Allah’ı anın / namazı kılın” (Bakara, 2/239) emirlerine uyup, zihnini dünya işleri ile ilgili kuruntulardan kurtararak tam bir konsantre içerisinde namazlarını Allah için Peygamberin tarif ettiği şekilde kılan mümin
“Allah için kalkıp divana durun” emrine uymuş ve
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ اَلَّذينَ هُمْ فى صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ
“Kurtuluşa eren müminler namazlarında huşu içindedirler” (Müminun, 23/1-2) âyetinde zikredilen niteliğe sahip olmuş olur.
Beş vakit namazını kılınmasını emreden âyetteki “kûmû lillâhi” emri, kıyam ve niyetin farz olmasının dayanağıdır. Dolayısıyla namaz ister cemaatle ister tek başına kılınsın gücü yeten kimseye kıyam farzdır. Özrü olan kimse
لَا يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا…
“Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü tutar” ayeti (Bakara,2/ 286) gereğince namazını oturarak, yatarak, yürüyerek, binit üzerinde, ima ile (Bakara,239; Al-i İmran, 191; Nisa, 101-103) nasıl gücü yetiyorsa o şeklide kılabilir.
Beş vakit namazını kılınmasını emreden âyetteki “kânitîn” kelimesinin itaat, kıyamın uzun yapılması, sekînet (iç huzuru), vakar, saygı, zikir, dua ve huşu anlamları dikkate alındığında namazın; tam bir teslimiyet ve itaat içerisinde kemal-i edeple, acele edilmeden, itina ile kıraat, zikir ve dualar çokça yapılarak; farz, vacip ve sünnetlerini ihlal edecek bir davranış sergilemeden tadili erkana uyularak Peygamberin tarif ettiği şekilde ihlasla kılınması gerektiği anlaşılır.
Muhterem Müslümanlar!
Tadil-i erkân, namazın usul ve şartlarından olup namazın içinde yer alan kıyam, rukü, secde gibi rükünleri dikkatli bir şekilde tam hakkını vererek yerine getirmektir. O halde Allah’ın huzurunda bu ibadet yapılırken acele edilmemeli, sükunetle ağır ağır kılınmalıdır.
Peygamberimiz:
ﺻﻟﻮﻧﻰ ﻛﻣﺎﺭﺍﻳﺗﻮﻣﻮﻧﻰ أصلي،
“Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın.” buyurmuştur.
Bizim için en büyük örnek olan Hz. Peygamberin nasıl namaz kıldığını Hz. Aişe şöyle anlatıyor:
“Kıyamda ağırlığını iki ayağının üzerine vermiş dimdik, rukü ettiği zaman başını ne yukarıya diker ne de aşağıya büker, ikisi arasında tutardı. Rukü’dan kalktığı vakit iyice doğrulmadan secdeye gitmezdi. Başını secdeden kaldırdığı zaman iyice doğrulup oturmadıkça, ikinci secdeyi yapmazdı.”
Kendisi ümmetine örnek olan Hz. Peygamber namazın nasıl kılınması gerektiği hususunda da şu tavsiyelerde bulunur:
ـ عن أبى مسعود البدرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: َü تُجْزِئُ �ýة ُ أحَدِكُمْ حَتَّى ظَهْرَهُ في الرُّكُوعِ وَالسُّجُودِ.
“ Sizden biri, rükû ve secdelerde belini tam olarak doğrultmadıkça namazı yeterli olmaz.”
ـ وعن رفاعة بن رافع رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَيْنَنَا نَحْنُ في المَسْجِدِ إذْ جَاءَ رَجُلٌ كالْبَدَوِىِّ، فَصلَّى فَأخَفَّ �ý تَهُ، ثُمَّ انْصَرَفَ فَسَلَّمَ عَلى النَّبىِّ #، فقَالَ النّبىُّ #: وَعَلَيْكَ، فارْجِعْ فَصَلِّ فإنَّكَ لَمْ تُصَلِّ، فَرَجَعَ فَصَلى، ثُمَّ جَاءَ فَسَلَّمَ عَلى النّبىِّ # فَرَدَّ عَلَيْهِ، فَقَال: ارْجِعْ فَصَلِّ فَإنَّكَ لَمْ تُصَلِّ فَفَعَلَ ذلِكَ مَرَّتَيْنِ أوْ ﺛﻼﺜﺎ كُلُّ ذلِكَ يَقُولُ: ارْجِعْ فَصَلِّ فإنَّكَ لَمْ تُصَلِّ، فَخَافَ النَّاسُ وَكَبَّرَ عَلَيْهِمْ أنْ يَكُونَ مَنْ أخَفَّ �ý ﺘﻪ لَمْ يُصَلِّ، فقَالَ الرَّجُلُ في آخِرِ ذلِكَ: فَأرِنِى وَعَلِّمْنِى، فإنَّمَا أنَا بَشَرٌ أُصِيبُ وَأخْطئُ، فقَالَ: أجَلْ إذَا قُمْتَ إلى ﺍﻠﺻﻼﺔفَتَوَضَّأ كَمَا أمَرَكَ اللّهُ تَعالى، ثُمَّ تَشَهَّدْ فَأقِمْ، فإنْ كَانَ مَعَكَ قُرآنٌ فَاقْرَأْ وَإَّﻻ فاحْمَدِ اللّهَ وَكَبِّرْهُ وَهَلِّلْهُ ثُمَّ ارْكَعْ فَاطْمَئِنَّ رَاكِعاً، ثُمَّ اعْتَدِلْ قَائِماً، ثُمَّ اسْجُدُ وَاعْتَدِلْ سَاجِداً، ثُمَّ اجْلِسْ فَاطمَئِنَّ جَالِساً، ثُمَّ قُمْ فإذَا فَعَلْتَ ذلِكَ فقَدْ تَمَّتْ ﺻﻼﺘﻚَ، فإنِ انْتَقَصْتَ مِنْهُ شَيْئاً فَقَدِ انْتَقَصْتَ مِنْ ﺻﻼﺘﻚَ. قالَ: فََكَانَ أهْوَن عَلَيْهِمْ أنَّ مَنِ انْتَقَصَ مِنْ ذلِكَ شَيْئاً انْتَقَصَ مِنْ ﺻﻼﺘﻪ وَلَمْ تَذْهَبْ كُلَهَا.
Rifâa İbnu Râfi' (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz mescidde iken bedevî kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde (yani rükunleri, tesbihleri kısa tutarak) namaz kıldı. Sonra namazı tamamlayıp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a selam verdi: Efendimiz:"Üzerine olsun. Ancak dön yeni baştan kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın” buyurdu. Adam döndü (tekrar) namaz kılıp geldi, Resûlullah'a selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm selamına mukabele etti ve:
"Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!" dedi. Adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi yaptı, her seferinde Aleyhissalâtu vesselâm:" “dön yeni baştan kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın” buyurdu. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi. Adam sonuncu sefer:"Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:" Tamam. Namaza kalkınca önce Allah'ın sana emrettiği şekilde abdest al. Sonra (ezan okuyarak) şehadet getir. İkâmet getir (namaza dur). Ezberinde Kur'ân varsa oku, yoksa Allah'a hamdet, tekbir getir, tehlîl getir, sonra rükuya git. Rükû halinde itmi'nâna er (âzâların rükûda mûtedil halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam halinde itidâle er, sonra secdeye git ve secde halinde itidale er, sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk.İşte bu söylenenleri yaparsan namazını mükemmel (kılmış olursun). (Bundan bir şey) eksik bırakırsan namazını eksilttin demektir."Râvi der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu sonuncu sözü Ashâb'a önceki: (Dön, namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!) sözünden daha kolay (ve rahatlatıcı) oldu. Zîra (bu söze göre), sayılanlardan bir eksiklik yapan kimsenin namazında eksiklik oluyor ve fakat tamamı hebâ olmuyordu."
Aziz Mü’minler!
İnsanın yaratılış gayesi olan “ibadet” görevini yerine getirebilmesi için her şeyden önce iman etmek, Allah ve Peygamberine itaat etmesi ve özellikle ibadetlerin başı olan beş vakit namazı saygı ve kemali edeple kılması gerekir. Bu Allah’ın kesin emridir.
Va’zımızda bu emri içeren “Namazlara ve orta namaza devam edin. Gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun / namaza ihlasla devam edin” anlamındaki Bakara suresinin 238. âyetini anlatmaya çalıştık.
Ayet genel olarak iki hüküm içermektedir:
a) Günde beş vakit namaz kılmak her müslümana farzdır.
b) Namazı huşu ile Allah için ara vermeden kılmak gerekir.
Allah’ın bu talimatına uyan O’nun rızası ve cennetini kazanır; uymayan isyan etmiş, büyük günaha girmiş, nefsine zulmetmiş ve kendisini ilahî cezaya maruz bırakmış olur.
Mümin; güzelce abdestini alıp gönlü, bedeni ve uzuvlarıyla namaza hazırlanmalı, kıyamda dimdik durmaları, dua, sure ve âyetleri güzelce ve doğru olarak okumalı, rükuda dümdüz durmalı, rükudan kalkınca belini tam doğrultmalı ve en az sübhanellah diyecek kadar durmalı, secdede eller ve ayaklar kıbleye çevrilmeli, iki secde arasında en az sübhanellah diyecek kadar durmalı, tadili erkâna, farz, vacip, sünnet ve müstehaplarına riayet ederek kemali edeple beş vakit namazı kılmalıdır.
Hiçbir şey; iş, ticaret, görev, meşgale ve hiçbir mazeret mümini namazdan alıkoymamalıdır. Çünkü namaz, mümin olmanın alamet-i fârikasıdır.
Muhterem Mü’minler!
Hayatımızın en faydalı, en kıymetli dakikaları ibadetle geçirdiğimiz anlardır. Bu itibarla namazda acele etmememiz gerekir
Çünkü Peygamberimiz:
ـ وعن النعمان بن مُرَّةَ: ]أنَّ رسولَ اللّهِ قالَ:. قَالَ: وَأسْوَأُ السَّرِقَةِ الَّذِى يَسْرِقُ �ý تَهُ قَالُوا: وَكَيْفَ يَسْرِقُ �ý ﺘﻪ يَا رَسُولُ اللّهِ؟ قالَ:ﻻ َ يُتِمُّ رُكُوعَهَا وََﻻ سُجُودَهَا.
“Hırsızlığın en kötüsü namaz vaktinden çalmaktır.”, “Ey Allah’ın Rasülü; kişi namazını nasıl çalar?” dediklerinde “rukü ve secdelerini tam olarak yapmaz” buyurmuştur.
Değerli Mü’minler!
Kıldığımız namazı son namazımızmış gibi bütün varlığımızla Allah’a yönelerek ve huşu içinde kılalım.
ŞİİR:
Dökülür bedenden cümle günahlar
Namaz için abdest aldığın zaman
İki melek iki yanında durur
Sabah namazını kıldığın zaman
Dahi namazı terketme sakın
İster isen imanın ola bütün
Hak kulum der Resul ümmetim
Öğle namazı kıldığın zaman
Gökten yere iner saf saf melekler
Meleklere müştak olur felekler
Kabul olur bütün dilekler
İkindi namazını kıldığın zaman
Cennet bahçesini Hak kendi bezer
Şad olur mü’minler içinde gezer
Kiramen Katibin sevabın yazar
Akşam namazını kıldığın zaman
Bu namazdır mü’minlerin burağı
Hak Teala yakın eder ırağı
Cennet-ala olur anın durağı
Yatsı namazı kıldığın zaman
Ecel yastığına koyunca başın
Dökülür gözünden kanlı yaşın
İman ile Kur’an olur yoldaşın
Azrail’e can verdiğin zaman
Mesneviden Hikayeler:
"Ey Hak tâlibi can! Önce anbara giren fâreden kurtulma çaresini ara, ondan sonra buğday toplamaya çalış. Büyüklerin büyüğü olan, gönüllere gönül kesilen sevgili peygamberimizin; "Namaz ancak kalb huzuru ile tamam olur." hadisini hatırla da nefsten ve şeytandan kurtulmak için kalb huzuru ile namaza başla.
Eğer anbarımızda, hırsız bir fâre bulunmasaydı, kırk yıllık ibâdet buğdayı nereye giderdi? Her gün azar azar da olsa, candan ve sevgi ile sâdıkâne yapılan ibâdetlerden, iyiliklerden hâsıl olan iç rahatlığı ve huzur neden gönlümüzde hissedilmiyor?
Çakmak demirinden bir çok kıvılcım sıçradı. İlâhî aşkla yanan gönül onları çekti aldı. Fakat karanlıkta gizli bir hırsız var. Kıvılcımları söndürmek için üstlerine parmak basıyor. Dünyada mânevî bir çerağ uyanmasın diye, o karanlıktaki hırsız, kıvılcımları söndürüyor.
Allah'ım, senin inâyetin, merhametin bizimle beraber oldukça, şeytandan, o alçak hırsız (nefs-i emmâre)den ne korkumuz olur? Sen, bizimle berâber olup, bizi korudukça, ayak altında yüz binlerce tuzak olsa da önemi yoktur." (Mesnevî, beyt: 380-387)
"O kerem sahibi, namazda gizlenmiştir; gönül namazı kılan, kendini tamamıyla Allâh'a veren kuluna lütuf ve ikramda bulunur! O'nun affı ve mağfireti günaha şeref elbisesi giydirir de, böylece o günahı affedilmeye, ihsana, kurtuluşa vesile eyler, sebep kılar!" (Mesnevî, beyt: 4345)
"Ben namazda Rabbim'e yönelirim; O'nun iltifatına alışmışımdır. 'Namaz gözümün nûrudur.' sırrı zuhur eder; gözlerim nûrlanır, içim açılır. Namazda, içimde duyduğum rahatlıktan, mânevî zevkten ötürü rûhumun penceresi açılır da, oradan vasıtasız olarak Allâh'tan haberler gelir, ilham gelir. Allâh'ın ilhamı, feyz yağmuru, rahmeti, nûru, ezeldeki kaynağımdan ve hakîkatimden gelir, penceremden evime girer.
Penceresi olmayan bir ev, cehennem gibidir. Ey Allâh'ın kulu! Dinin aslı, temeli mânevî pencere açmak ve oradan tevhîd ve hidayet nûru alarak gönlü, gözü aydınlatmaktır. Yol açmak için ormana az kazma vur! Sen gel, himmet kazmasını nefis duvarına vur da gönle mânevî bir pencere aç!" (Mesnevî, beyt: 2401-2405)
(Bakara, 83. Mâide, 12. Yûnûs, 87. Hûd, 87. İbrâhîm, 37,40. Meryem, 31,35. Tâhâ, 14,132. Enbiyâ, 73)
Tirmizî, Salât 226, (302); Ebû Dâvud, Salât 148, (857-861); Nesâî, İftitah 105, (2, 193), 167, (2, 225).
Muvatta, Kasru's-Salât 72, (1, 167).
|