
Muhterem cemaat,
Bu haftaki sohbetimizi bizleri hiç yoktan yaratan, eşi, ortağı, dengi olmayan, doğmamış ve doğrulmamış olan Allah’ımızı tanımaya ayırmak istiyorum.
O Allah ki; tüm kainatı emrimize amade kılmış, sanki bütün canlıları insanoğlunun hizmetkarı yaratmıştır. Tüm bu nimetlerine karşılık ise bizden istediği iki şey var. Birisi tüm bunlara bakarak Kendisini tanımamız, ikincisi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet etmemiz. Allah nasip ederse bu konuşmamızda Allah’ımızı tanımaya çalışacağız.
Bize Allah’ı en iyi yine Allah tanıtabilir. Bu bakımdan Kuranı Kerim’e dönüyor ve Ona kulak veriyoruz.
خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضَ بِالْحَقِّ
“Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı” (39-Zümer/5)
خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضَ بِالْحَقِّ
“Allah her şeyin yaratıcısıdır” (39-Zümer/62)
وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ فَهُوَ حَسْبُهُ
“Allah’a güvenene Allah yeter”(65-Talak/3)
Allah’tan başkasını yalnız O’na tahsis edilmesi gereken bir sevgiyle sevmek, sadece yaratana verilecek sevgiyi yaratılana vermek olur ki bu sevgide şirktir. Kulunu çok seven Allah ondan bu sevginin karşılığını beklemektedir. Kul bu sevgiye karşılık ibadet, taat ve hasenatla Allah’a yöneleceği yerde O’ndan başka şeylere yönelirse, Allah sevgisini onun üzerinden çeker. Evet, aklı başında bir insan, Allah’ın azabı ve gazabından daha çok, sevmemesinden korkmalı. Çünkü O’nun sevmemesi azapların en korkuncu, kayıpların en büyüğüdür. Allah’tan umma ve korkma hali bulunmayan bir kimse iman etmiş olmaz. Keza Allah’tan başka bir kimseye sevabını umarak ve gazabından korkarak itaat eden kimse ona ibadet etmiş sayılır.
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللهِ وَالَّذِينَ اَمَنُوآ اَشَدُّ حُبًّا لِلَّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوآ اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا وَاَنَّ اللهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
“İnsanlardan kimi Allah’tan başka eşler tutar. Allah’ı sever gibi onları severler”(2/165) (Beş Eser’den) Sevgi, korku ve ümit üçü birden yalnız Allah için duyulur. Eğer bu üç his Allah’tan başkası için de duyulmuşsa, o şey Allah’a eş koşulmuş demektir.
وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ فَهُوَ حَسْبُهُ اِنَّ اللهَ بَالِغُ اَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللهُ لِكُلِّ شَىْءٍ قَدْرًا
وَمَنْ يَتَّقِ اللهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُعْظِمْ لَهُ اَجْرًا
“Allah’tan korkana Allah çıkış yeri yaratır ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Allah’tan korkana Allah işinde kolaylık sağlar. Allah^tan korkanın Allah kötülüklerini örter ve ona büyük mükafat verir”(65/3--5) Gerçekte insanların çoğu bir halifeyi, bir alimi, bir şeyhi yada bir idareciyi öylesine severler ki onu Allah’a eş koşarlar. Her ne kadar o kimseyi Allah için sevdiğini iddia etse de işin aslı budur. Her kim Resulden başkasını, Allah’ın ve Resulünün emirlerine ters olduğunu bile bile her emrettiği ve yasakladığı konuda itaat edilmesi gerekli birisi olarak bellerse, işte o kimseyi Allah’a ortak koşmuştur.
Allah’a inandığını söylediği halde O’nun emirlerini yapmayanın durumu şu askerin durumu gibidir. Komutan kendisine hayati önemi olan bir planı verdikten sonra yerine getirilmesi için gerekli emirleri de vermiştir. O planın doğru olduğunu bilen buna kalbiyle de inanan ve diliyle komutanın emirlerine uyacağını taahhüt eden bu adamın verilen emir ve talimatların hiçbirini tutmamasının iki sebebi olur. Ya inanmamıştır. Ya da inandığı halde zaafları yüzünden emri aksatmıştır. İki halde de cezaya çarptırılır. Birinci durumda inanmayanların cezasına, ikinci durumda da asilerin cezasına.
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا اَمَنَّا وَهُمْ لاَ يُفْتَنُونَ
“İnsanlar sandı mı ki, “iman ettik” demeleriyle bırakılacaklarda, imtihana çekilmeyecekler? (Ankebut-2)
Bu noktada İmam Ebu Hanifenin şu tespitini aktarmak yerinde olur. ‘’Allah Teala mümine ameli,kafire imanı,münafığada ihlası farz kılmıştır.
Muhterem cemaat,
İçinde bulunduğumuz şu zamanda insanların bir bölümü yüce Allah’ın varlığını inkar etmeyen fakat O’nu yeryüzü egemenliğinden azlederek yalnız göklerdeki egemenliğini onaylayan böylece hayat düzeninde O’nun şeriatini uygulamayan ve insan hayatı için değişmez olduğunu buyurduğu değerleri geçerli saymayan havralarda, kiliselerde ve mescitlerde ibadet etmeyi insanlara serbest görürken; sosyal hayatta Allah’ın şeriatinin hükmetmesini istemeyi yasaklayan bir zihniyete sahiptirler. Bu insanlar böylece Allah’ın yeryüzü üzerindeki hakimiyetini ya inkar etmekte veya askıya almaktadır.
وَهُوَ الَّذِى فِى السَّمَآءِ اِلَهٌ وَفِى اْلاَرْضِ اِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
“Allah gökte de ilahtır, yerde de ilahtır”(43-Zuhruf/84)
وَلاَ تَايْئَسُوا مِنْ رَوْحِ اللهِ اِنَّهُ لاَ يَايْئَسُ مِنْ رَوْحِ اللهِ اِلاَّ الْقَوْمُ الكَافِرُونَ
“Doğrusu kafirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” (Yusuf-87)
Allah teala kulunun sadece kendisine ümit bağlamasını istiyor. Ancak kulun sarılması gerekli bir takım yükümlülükleri yerine getirdikten sonra. Hastalanan bir kul doğal olarak doktora görünecek, ilaç kullanacak, gerekirse istirahat edecek. Ancak iyileştikten sonra falanca doktor olmasaydı iyileşmem zordu gibi şifanın gerçek kaynağı olan Allah’ı geri plana iten bir düşünce imanı zora sokan bir düşüncedir. Şu unutulmamalıdır ki, gerçekte şifayı yaratan Allah’tır, kulun aldığı tüm tedbirler ise birer vesiledir, sebep konumundadır. Sebepler asıl yapılıp Allah’a şirk koşulmamalıdır. Kişi Allah’a tevekkül etmesini bilince Allah’ın yardımı mutlaka gelecektir. Allah nedenleri zikrederek vesilelere itimad edilmemesini, Allah’tan başka bir kimseden bir şey umulmamasını emrediyor.
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ وَكَفَى بِاللهِ وَكِيلاً
“Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter”(33-Ahzap/3)
وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُ اِلَى اللهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى وَاِلَى اللهِ عَاقِبَةُ اْلاُمُورِ
“Allah’a inanmış olarak, kendini teslim eden en sağlam kulpa yapışmıştır”(31-Lokman/22)
وَيُؤْمِنْ بِاللهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لاَ انْفِصَامَ لَهَا وَاللهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Tağutu inkar edip Allah’a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam kulpa yapışmıştır”(Bakara-256)
Allah’u teala bu ayette de açık bir şekilde ifade ettiği gibi iman etmeden önce tağutun reddedilmesini istiyor. Tağut Allah’ın hükümlerine ters olarak yeni hükümler ortaya koyan her şeydir. Bu bir insan olabileceği gibi şeytan da olabilir. Kişi tağutu inkar etmekle “Lâ ilâhe”nin manasını yerine getirir. Ondan sonra da Allah’a iman etmelidir ki bu da “İllallah”ın manasıdır.
Aziz cemaat,
Günümüz insanının en fazla aldandığı noktalardan birisi de Allah’ın varlığına inanmakla iman ettiklerini sanmalarıdır. Oysa Kuranı Kerim, müşriklerin de Allah’ın varlığına iman ettiklerini söylüyor. Demek ki müşrikler Allah’a iman etmeyen kimseler değildi. Fakat Allah cc onların bu imanını kabul etmemektedir. Çünkü Allah’ın istediği iman bu çeşit bir iman diğildir.
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللهُ فَاَنَّى يُؤْفَكُونَ
“Onlara sizi kim yarattı diye sorsanız, muhakkak ki Allah derler(Zuhruf-87)
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللهُ
“Onlara; yer ve gökleri kim yarattı diye sorsan, muhakkak ki Allah derler(Zümer-38)
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَاَحْيَا بِهِ اْلاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
“Onlara; göklerden yağmuru yağdırıp yeri ölümünden sonra onunla dirilten kimdir diye sorarsan, muhakkak ki “Allah” derler. De ki hamd Allah’a mahsustur. Fakat çoğu akıllarını kullanmıyorlar.(Ankebut-63)
Buna göre kim kendinde kanun koyma hakkını görürse, o, Allah’a şirk koşmuştur ve küfre girmiştir. Heva ve hevesini ilah edinmiştir. Allah ve Resulüne inandığını iddia etse bile. Bu konuda mezhep imamımız bakın ne diyor: “Yalnız Allah’ı bilmek iman sayılmaz. Öyle olsaydı yahudi ve hıristiyanların, Zebur’a inananların hepsi müminlerden sayılırdı” Bir insan kelimei şehadeti alenen söylemeli ve kalbiyle inanıp tasdik etmelidir. Farzları ve haram olan şeyleri bilmesede o, mümindir, aksi halde kafir olmuştur. Tevhidde artıp eksilmez. Allah’ın sıfatlarının bazısında O’na ortak ve eş kabul etmeyipte bazısında eden bir kimse muvahhid sayılmaz.
Yine Allahu teala Kuranı Kerim’de müşriklerin şöyle dediğini bildiriyor:
وَقَالَ الَّذِينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَىْءٍ نَحْنُ وَلاَ اَبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَىْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
“İlahları tek bir ilah mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir!dediler. müşrikler dediler ki: Allah dileseydi ne biz, ne de babalarımız O’ndan başkasına ibadet etmezdik. Ve O’nun emri olmadan hiç bir şeyi de haram kılmazdık”(Nahl-35)
Bu iki ayeti kerime İslamın, dini sadece Allah’a has kılmak ve şirkin kökünü kazımak amacıyla geldiği üç esası belirtiyor. Bunlar Allah Tealanın birliğine iman etmeme, Allah’tan başkasına ibadete yönelme ve Allah’ın hükümleri dışında haram ve helal hükümleri koymadır. Yani akide, ibadet ve yasama (kanun koyma) işleri.. Öyle ki onlardan birinin bozulması veya eksilmesi “Lâ ilâhe illallah”ın bozulmasıdır.
اَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَاْلاَمْرُ تَبَارَكَ اللهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
“Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na aittir.”(Araf-54) Emir sahibi O’dur. Yani karar vermek; bu böyle olmalı veya olmamalı, şu sevaptır şu da günah ve yanlıştır, bu güzeldir bu da çirkindir, şu serbesttir şu da yasaktır gibi herşeyi belirlemek O’nun hakkıdır. Yine Yusuf suresinde
اِنِ الْحُكْمُ اِلاَّ لِلَّهِ اَمَرَ
“Hüküm yalnız Allah’a aittir.” Buyurularak bu gerçeğe işaret ediliyor.
Sayıgdeğer Kardeşlerim,
Buraya kadar olan bölümlerde gördük ki; iman davası büyük ve meşakkatli bir davadır. Haliyle bu yolun yolcuları olan müslümanlar olarak bizler de, hayatımızın her safhasında bu zora talip olmalıyız. Bilmeliyiz ki, bizden daha üstün olan sahabe ve yüzbinlerce müslüman bu zor şartlar altında imanlarını muhafaza etmeye çalıştılar. Bu amaç uğruna birçokları canlarını feda ettiler. Ayeti kerimede de bildirildiği üzere
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَآءُ وَالضَّرَّآءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ اَمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللهِ اَلآ اِنَّ نَصْرَ اللهِ قَرِيبٌ
“Yoksa siz sizden öncekilerin hali başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?” (Bakara-214) Evet cennet sevdalıları, haydi refah ve huzur dolu sonsuz bir hayat için eza ve cefalarla dolu bir yaşama..
Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun! |