اِنَّ الَّذِينَ اَمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اِنَّا لاَ نُضِيعُ اَجْرَ مَنْ اَحْسَنَ عَمَلاً
“İman edip Salih amel işleyenlerin, şüphesiz ki, Biz öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz.”(Kehf suresi /30)
وإنَّ في الْجَسَدِ مُضْغَةً إذَا صَلَحَتْ صَلحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، وإذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، أَ وهِيَ الْقَلْبُ
“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir. ( Buhari,iman, 39)
Değerli Müminler!
İman; güvenmek ve samimiyetle inanmak demektir. Dini terim olarak ise;Allah’ın varlığına, birliğine ve üstün sıfatlara sahip, eksik sıfatlardan uzak bulunduğuna, canlı cansız her şeyin Allah tarafından yaratıldığına inanmak ve bu doğrultuda yaşamak demektir.Allah’a iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlar ile amel etmekten oluşan bir bütündür.
Kalbin iyi olması, dünya ve ahiret mutluluğunun elde edilmesi imana bağlıdır. Çünkü bütün hakikatlerin başı, selamet ve emniyet imandadır. Ahirette kendisinden ilk sorguya çekileceğimiz şey, Rabbimizin bizlere vermiş olduğu en büyük nimet imandır. Ve iman etmiş kişiye de mümin denir.
Gerçek mümin kimdir? Sorusunun cevabı ise Hucurat Suresinde şöyle anlatılıyor.
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ اَمَنُوا بِاللهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ فِى سَبِيلِ اللهِ اُولَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir. ( Hucurat suresi ,15)
Değerli Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’in üzerinde durduğu en önemli konu da Allah’ın varlığı ve birliğidir. İmanın şartlarından birincisi ve en önemlisi Allah’a imandır. Allah’a iman esas itibarıyla onun yüceliğini, bir ve benzersiz olduğunu, kulluğa layık olanın sadece O olduğunu kalpten onaylamaktır. Tasdik makamı kalptir .Bunun için Allah Rasulü,
“Kim kalbiyle tasdik ederek Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet ederse Allah ona cehennemi haram kılar.” (Buhari, ilim ,49)
buyurarak Allah’a imanın kalbi boyutuna dikkat çekmiş,ebedi mutluluğa ancak kalpte yerleşmesiyle erişebileceğine işaret etmiştir.Yüce Allah da imanın kalbine nüfuz etmediği kimselerden bahsederken;
قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِنْ قُولُوآ اَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ اْلاِيمَانُ فِى قُلُوبِكُمْ
“Siz iman etmediniz.Henüz iman kalbinize yerleşmedi”. (hucurat,49/14) ifadesini kullanmıştır.
Kıymetli kardeşlerim!
İslam tarihinde yaşanan ve meşhur hadis kitaplarımızda da zikredilen Hz. peygamber ve Üsame bin zeyd arasında geçen hadise de Allah’a imanın tasdik boyutunun kalp merkezli olduğunu bize ifade etmektedir. (M277 müslim,iman,158)
Allah’a imanın kalp ile tasdikten sonraki boyutu dil ile ikrardır.Sevgili peygamberimiz Allah’a imanı ifade eden sözcükleri söylemeye inananları teşvik etmiştir.
“Kim ‘lâ ilâhe illallah’ derse Cennete girer.” (Buhârî, Îmân 33)
Kulun gönlünde ,kalbinde var olan Allah’a iman bilincini de daima diri tutulması gereken bir olgudur.Bunun için hz. Peygamber (sav)’ in inanalardan Allah’a imanı ifade eden kelimeleri sıkça telaffuz etmelerini istemiş,ibadetlerini de bu bilinçle eda etmelerininin önemine vurgu yapmıştır.Onun günde beş vakit namazda selam verdiği zaman tevhidi açıkça dile getiren dualar ederek şöyle buyurduğu bilinmektedir.
“Allah’tan başka ilah yoktur,O’nun ortağı da yoktur.Mülk ve hamd ona aittir.O her şeye kadirdir.Güç ve kuvvete ancak Allah’ın yardımı ile erişilir.Kafirler hoşlanmasa da biz samimiyetle kendisinden başka ilah olmayan Allah’a nimet ve güzel övgü sahibine ibadet ederiz.” (Müslim,mesacid)
Kıymetli kardeşlerim!
Allah’a iman, dinin temelidir. Allah Teâlâ birçok ayet-i kerimede kendisini akıl yoluyla bulmamıza yarayacak şeylere dikkatimizi çekmektedir:
“De ki, göklerde ve yerde neler var, bakın” (Yu¬nus 10/101).
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklı selim sahipleri için gerçekten ibretler vardır. ” (Ali İmran 3/190).
Çevremize baktığımız zaman, hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığını görürüz. Güzel bir sanat eseri, bunu yapan bir sanatkârının bulunduğunu gösterir. Meselâ; kullandığımız saati yapan bir sanatkâr, oturduğumuz binayı yapan bir usta yok mudur? Şüphesiz ki vardır. Bunların kendiliğinden meydana geldiğini akıl kabul eder mi? Elbette etmez.
“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsra suresi /70)
Nitekim bu ayette Allah , insanın şerefli bir varlık olduğunu izah ettiği gibi içinde bulunduğu nimetleri de hatırlatıp sorumluluklarımızı yüzümüze vurmaktadır.
Öyle ise; çok ince bir plâna göre kurulan ve mükemmel bir düzen içinde işleyen uçsuz bucaksız kâinatı ve en güzel sanat eseri olan insanı da bir yaratan vardır. İşte bu yaratıcı, sonsuz güç ve kudret sahibi olan "Allah"tır. Evren, Allah'ın varlığını; evrende görülen ahenk ve mükemmel düzen de Allah'ın birliğini göstermektedir.
Değerli kardeşlerim!
Allah'a inanmak, ergenlik çağına gelmiş ve akıllı her insanın ilk ve aslî sorumluluğudur. İlâhî dinlerin kesintiye uğradığı dönemlerde yaşamış olan veya hiçbir dinden haberi olmayan kimseler de bir Allah inancına sahip olmakla yükümlüdürler. Çünkü insan yaratılıştan getirdiği mutlak ve üstün güce inanma duygusu ile evrendeki akıllara durgunluk veren düzeni gördükten sonra bu düzeni sağlayan bir ve eşsiz yaratıcının varlığı inancına kolaylıkla ulaşır.
"...Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi vardır?..." (İbrâhim 13/10) meâlindeki âyet bu gerçeği dile getirmektedir
Bütün peygamberler ve Peygamberimiz (s.a.v.), özellikle Allah’ın varlığı ve birliği inancı üzerinde durmuşlar, insanları akıl almaz şeylere tapmaktan kurtarmaya çalışmışlardır. biz, Kur’an-ı Kerim’in açıklamalarından, Peygamberimizin sözlerinden ve kâinatın üstün yaratılışından Cenab-ı Hak’kın varlığını kabul eder, ona iman ederiz.
O halde ilk görevimiz, bizi yaratan ve yaşatan Allah’a inanmak,O’na gönülden bağlanmaktır.
Özde ,sözde, dilde ,seste ,Allah bir!
Yer ettikçe can kafeste Allah bir!
Böyle geldik böyle gitmek isteriz
İlk nefeste son nefeste Allah bir
Kıymetli Müminler!
Hz. Peygamber (sav) Allah’a imanın amelle olgunlaşacağını ve imanda zirveye çıkabilmenin yolunun ibadet ve amelle mümkün olabileceğini belirtmiştir.Allah’a imanın ibadetle sağlamlaşacağını, anlam kazanacağını ve süreklilik arzedeceğini ifade ederek Allah’a imanın gönülde başlayıp bütün bedene yayılan fiiliyata dökülen bir inanç olduğunu da bizlere belirtmektedir.
“Ey iman edenler! Rüku edin, secdeye varın, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ki kurtulabilesiniz.” (Hac Suresi/77)
Mevlamız insanı en güzel şekilde yaratmış, akıl gibi üstün yeteneklerle donatmıştır.Yer ve gökleri ve bunlarda olan her şeyi bize hizmet için var etmiş sayılamayacak kadar nimetler bahşetmiştir. Allah insana halifelik görevi vermiştir.Ve bütün varlıklardan üstün kılmıştır.O halde Allah’ın bize verdiği nimetleri dilimizle överek, kalbimize O’nun sevgisini yerleştirmek ve O’na boyun eğerek emirlerini yerine getirmekle şükrümüzü göstermeliyiz.
“Hayır,onun için yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol” (Zümer 39/66)
Değerli kardeşlerim!
İnsanı en güzel şekilde yaratmış olan yüce Allah,ona akıl denen nimeti vererek onu bütün yaratıklardan üstün kılmıştır. İnsanın mükemmel bir şekilde yaratılıp diğer varlıklardan üstün kılınıp dünyaya gönderilmesinin bir gayesi vardır. İşte insanın bu gayeyi bilip o doğrultuda bu dünyada O’na iman edip ibadetederek yaşaması gerekir..
“Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 56)
Buyurarak temelde insan ve cinlerin yaratılması Allah’ı bilmeleri ve O’na kulluk etmeleri içindir. Bu nedenle insanı, diğer varlıklardan ayıran ve bu büyük imtihana ehil kılana, akıl ve irade ve sorumluluk bilincine sahip olmasındandır.
Seçkin bir varlık olarak yaratılan insanın, peygamberler ve kitaplarla uyarıldığı,
“Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun 23/115)
buyurarak boş yere yaratılmadığını belirtmektedir.
“Doğrusu Biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sormuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi.Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir.” (Ahzab Suresi/72) buyrularak;
İnsan, böyle bir imtihana muhatap olabilmek için gerekli olan sorumluluk ve emanet bilincine sahip olduğu, ,bu emanet göklere , yere ve dağlara sunulmuş ama insanın bu emaneti kabul ettiği ifade edilmiştir.
İmtihan ilk insanla başlamıştır, son insana kadar devam edecektir.Peygamberler dahil, bütün mükellef insanlar bu imtihan meydanına çıkarılmış,akıllı olup büluğa eren herkes için imtihan başlamıştır. Bundan kaçmanın ve kurtulmanın imkanı yoktur. En iyisi gönül hoşluğu ile güzel olana katılmaktır.
Bu imtihanda her kulun kalbindeki iman kontrol edilir, niyetine bakılır, neyi niçin sevdiği belirlenir, hayattan beklentileri bilinir, yaptığı işler tespit edilir. Böylece lehine veya aleyhine deliller birikir ve sonuçta Yüce Allah herkese hak ettiğini verir.
Bu imtihanla, mümin, münafık birbirinden seçilir, Yüce Allah’ı sevenlerle dünyaya gönül verenler, hayırlara koşanlarla güzel işlerden kaçanlar birbirinden ayrılır, görevli melekler tarafından herkesin yaptığı yazılır. Ahirette kazanan da kaybeden de bir delil, sebep ve şahide göre sonuç alır. Hiç kimseye haksızlık edilmez.
Değerli müminler!
Müslümanlar zaman zaman kendi kendilerine nerden geldik? Ne için varız? Nereye gideceğiz? Sorularını sorup, bu sorularacevap aramaktadır.Bu soruların cevaplarına gelince;Kur’an’ın ifadesiyle;
“Allah’tan geldik,imtihan için varız ve tekrar Allah’a gideceğiz.” (Bakara Suresi 156)
Cevabıyla karşılık bulur.
Allah Teala Mülk Suresi ikinci ayeti kerimede:
“Sizden hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur” (Mülk: 67/2) buyurmakla bu dünya hayatının bir imtihandan ibaret olduğunu ifade etmektedir.
İnsanoğlu maişet ve geçimleri için geçici olan bu dünyadaki bir sınav için bazen geceler boyu uyku uyuyamamaktadır. Dinimize göre insana düşen görev dünyayı ve dünyadaki nimetleri terk edip, sadece ahiret için çalışmak değil, her ikisini dengede tutarak kişinin hem dünyasını, hem de ahiretini kurtarabilmesi, dünyaya verdiği önem kadar ahiretine de önem vermesidir. Çünkü Kur’an’ın ifadesine göre; (dünya hayatı geçici, ahiret hayatı ise kalıcıdır. ) (A’la, 87/16-17)
Ama İnsanlar bazen hayatın karmaşasına dalarak bu dünyanın sadece bir imtihandan ibaret olduğunu unutarak asıl olanın bu dünya olduğu duygusu ile hareket etmekte hayatlarını buna göre sürdürmektedirler.
Yüce Allah , Masivanın yani Allahtan başka her şeyin sevgisinin Allah sevgisinin önüne geçmemesini istemiştir. Allah, mümin kullarını kendisine varan doğru yola iletir ve yaptıkları iyiliklerin karşılığını kat kat verir.Ve en önemlisi onları hüsrana uğrayan bir topluluk olmaktan kurtarır.İman, insanı insan eder, dünyada sultan eder.Öyle ise insanın vazifesi inanmak ve iman etmektir.
Hayatın bir imtihan olduğuna inanan Müslümanların yaşadığı süreçte imtihan aşamalarında başarılı ya da başarısız olmaları inandıkları değerler sistemine bağlılıkları ile ilgili bir olaydır. Yüce Allah Kur’an’da imtihanın temel kurallarını belirlemiş, inananların bunlara uymasını tavsiye etmiştir.
Şayet kişi, şu geçici dünya hayatı nefsin bitmez tükenmez gayri meşru istekleri peşinde koşarak, şeytana ve onun arkadaşlarına boyun eğerek geçirir ise,ahiret hayatında bir çok sıkıntılara ve çeşitli azaplara maruz kalır, hüsrana uğrayanlardan olur.İnsanlar hem bela ve musibetlerle, hem de mal ve zenginlikle imtihan edilmektedir.İşte hakiki kulluk bu imtihanlarda muvaffak olmaktan geçmektedir.
Bela ve musibetlerin de birer imtihan olduğunu bilerek büyük bir sabır ve tahammül gösterirse , nimetlerle imtihan olduğu zaman da, Allah Teala’nın lütfettiği nimetleri Allah yolunda harcamak temel hedef olmalıdır.Allah insanların imtihan olunmadan kolayca bırakılmayacağını, önceki ümmetlerin de imtihan edildiğini Kuran’da şöyle ifade etmektedir:
“And olsun, biz kendilerin den öncekileri de denemişken,insanlar,”inandık” deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya koyacaktır.Yoksa, kötülük yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sanırlar?Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah’la karşılaşmayı uman bilsin ki, Allah’ın bunun için beliirttiği vakit gelecektir. O iştir ve bilir.” Ankebut Suresi/1-5)
Değerli Müminler!
Hz. Adem (a.s) den zamanımıza kadar, başta peygamberler olmak üzere,sadık,salih, muttaki insanlar çeşit çeşit bela ve musibetlere duçar olmuşlardır.
İnsanlığa örnek olsun diye bütün peygamberler, iman ve ahlakta örnektirler. Yaradılışları tertemiz, kalpleri ilahi aşk ve edeple doludur.Onlar, her halleri ile ilahi ahlakı temsil eder . İşte onlardaki bu güzel hallerin ve yüksek ahlakın gözükmesi için sebep gerekir.
Peygamberler de sınandılar. Peygamberlerin niçin acı ve hastalık çektikleri, insanlar tarafından hakaret gördükleri, yalnızlığa itildikleri, yurtlarından çıkarıldıkları, taşlandıkları, aç kaldıkları doğru anlaşılmazsa, insan vesvese ve fitneye düşer. Çünkü peygamber Allah’in dostu ve elçisidir.
Bunun için Allahu Tealâ, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in şerefli kalbindeki iman ve ilâhi aşkı ortaya çıkarmak için O’nu en ağır ve acı imtihanlara tabi tutmuştur. Sıkıntı ateşleri içine salarak gönlündeki saklı sevgiyi, merhameti, sabri, azmi, edebi ve diğer güzel halleri ortaya çıkarmıştır. Böylece Efendimiz (s.a.v.) Allah’a dostluk yolunda insanlara örnek olmuştur. Bu yolun ne kadar kıymetli ve tatlı olduğunu çektiği çilelerle göstermiştir. İlâhi aşkın insana neler yaptıracağını, en şiddetli sıkıntı ve zorluklara gönül hoşluğu ile sabrederek ispat etmiştir.
“Kötülükleri terk edip hakka dönmeleri için biz onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.” (A’raf:7/168) buyrulmuştur.
Cenneti çok kıymetli ve şerefli yaratmıştır. Sevdiklerine cemalini orada seyrettirecektir. Bu hedefe yönelen müminlerden gayret ve hasret beklemektedir. Bunun için cennet yolunun başı acı, sonu tatlı yapılmıştır. Allah’ın razı olduğu işleri nefis istemese de, müminin aklı ve imanı güzel bulup peşine düşmelidir. Nefse günahların çekici, hayırlı işlerin sıkıcı gelmesi, imtihanın en zor yanıdır. Aslında işin tadı ve sırrı burada gizlidir.
Allah yolunda çekilecek çilelerden birisi de, Allah için sevilen müminlerin sıkıntılarına sabredip, dostluğu bozmamaktır. Bunda hem gönlü, hem de cenneti kazanmak vardır. İnsanin en büyük imtihanı yakınlarıyla olur. En büyük sıkıntı tanıdıklardan gelir. Çünkü onlarla paylaşılan bir hayatla birlikte bir çok haklar vardır. Cennetlik müminlerin en belirgin vasfı, geçimi zor insanlara yumuşak davranmak, onları Allah için idare etmek, kalbinde hiçbir mümine kin, haset ve intikam hırsı taşımamaktır.
Son olarak, müslümanlar dünya hayatının bir imtihandan ibaret olduğu bilincine varıp hayatlarını ona göre düzenlemelidir. Çünkü şu uzun gibi görünen altmış, yetmiş yıllık hayat ahiret hayatının yanında bir gün ya da bir günün yarısı gibidir.
İnsan bu dünyaya başıboş gelmemiştir. İnsanın bir yaratılış gayesi vardır. Allah bizleri kendisine kulluk etmemiz için yaratmıştır. Var olmamızın asıl gayesi Allaha kulluktur. Şu halde bizler Allaha önce iman edip sonra kulluk görevimiz gereği onun emir ve yasaklarını yerinegetirmeklesorumluyuz.çünkü Bu bizim yaratılış gayemizdir.
Rabbim hepimizi imtihanı kazanan kullarından eylesin.Rabbim bizleri Müslüman olarak yaşatsın ve müslüman olarak canımızı alsın.
Hazırlayan: ZEYNEP ÇAKIR
SERPİLE HATUN KUR’AN KURSU ÖĞRETİCİSİ
Kaynaklar:
- Kur’an-ı Kerim Meali
- Hadislerle İslam
- Kurandan öğütler (2 cilt)
- PROF. DR. Mehmet SOYSALDI sunum vaazı
|