Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Kulluk Sadece Allah’a Özgüdür

                                              Vaaz Resimleri: w.jpg

Âlemlerin yaratıcısı Allah-u teâlâ, bizleri sadece kendi zatına kulluk yapmamız için yaratmıştır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ

“Ben cinleri ve insânları ancak bana ibâdet (kulluk) etsinler diye yarattım.”[1]

Yaratılış sebebi olan kulluk, kulun mükellef olduğu şeylerin tamamını kapsayan kulun değişmez mesleğidir.

Kulun vazifesi kendisini yaratanı, yaşatanı ve yöneteni bilecek ve tüm hayatında O’nu razı etmeye çalışmasıdır.  Bu gayeyle hareket eden bir kulda hayatı boyunca yaratıcının önüne hiçbir şeyi geçirmeden yaşayacaktır.

Değerli Kardeşlerim Kulluk Sadece Dilde Olmaz:

Nerede olursan ol ve ne yaparsan yap, hiçbir zaman değişmeyecek olan gerçek; senin O’nun kulu, O’nunsa senin Rabbin olduğu gerçeğidir. Ve senin vazifen kulu olduğun yaratıcının senin üzerindeki emir ve yasaklarını baş tacı yaparak yaşamaktır.

Kulluk sadece dille ifade edilecek bir şey değildir. O, dilden yaşantıya yansımalıdır. Namazda Allahın kulu olduğunu söyleyenler; namaz dışında şeytanların, tâğutların, paranın, makamın kulu… oluyorlarsa onların dilleriyle söylediklerine itibar edilmez.

Bir kişi sabahtan akşama kadar iyi bir kul olduğundan bahsetse, ancak kulluk görevlerini yerine getirmezse diliyle söylediği bu sözün hiçbir kıymeti yoktur. Hayata yansımayan sözler kuru iddialardır ki, her iddia isbât ister. Ondan dolayıdır ki, -başta peygamberler olmak üzere- Allah Teâlâ’nın razı olduğu kullar, söylediklerini yaşantıya geçirenlerdir.

الم -, اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا اَمَنَّا وَهُمْ لاَ يُفْتَنُونَ -, وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ

“Elif, Lâm, Mim. İnsânlar, (sâdece) ‘Îmân ettik’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allâh, doğru söyleyenleri de, yalancıları da mutlaka bilir (ve gerçekleri ortaya çıkarır).”[2]

Ne yazık ki zamane cahiliyesinde üç, beş günlük basit dünyâlıklar uğruna ebedî ahireti hiçe sayanlar, Allah Teâlâ’ya kulluk etmek yerine başkalarına kulluk etmektedirler.

Muhterem Müminler Kulluk Kur’ân ve Sünnete Göre Yapılır:

Müslüman’ca bir hayatı yaşamak ancak kulluk şuûrunun gönüllere yerleşmesiyle birlikte mümkün olacaktır. Kulluk şuûruna varan kişi, kulluğunu nasıl hayatına geçireceğini -öncelikli olarak- Kur’ân-ı Kerim’den ve Sünnet’ten öğrenmelidir. Kur’ân-ı Kerim’i ve Sünnet’i bilmeyenler, birçok şeyi öğrendikleri halde bunları öğrenmeyenler, nasıl ve neye göre bir kulluk yapacaklardır?

Hiç şüphesiz ki, Allah Teâlâ’nın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti, İslâm Dîni’nin değişmez iki temel kaynağıdır. Bu iki kaynağa sımsıkı sarılanlar Allah Teâlâ’nın izniyle sapmaktan korunan kişilerdir. Zira Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur:

تركتُ فِيكُمْ أمرينِ لَنْ تَضِلُّوا ما تَمَسّكتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللّهِ تَعالَى، وَسُنّةَ رَسُولِهِ

Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlü’nün Sünneti’dir.” [3]

Öyleyse kurtuluş üzere olmak ve kurtuluş üzere kalmak Kur’ân ve Sünnet ile mümkündür. Bizler bu ikisinin arasını bir birinden ayıramayız. Kur’ân ve Sünnet’i birbirinden ayırmak, vahiy ile hayatı birbirinden ayırmaktır ki, buna kimsenin hakkı yoktur. Sünnet, vahyin hayata yansımasıdır. Sünneti göz ardı etmek demek, vahyin hayata yansımasını göz ardı etmek demektir.

Bakınız yol gösterici Kitâbımızda, Rabbimiz bizlere şöyle buyurur:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 “De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun; Allâh da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allâh Gafurdur (bağışlayandır), Rahîm’dir (esirgeyendir).”[4]

Rabbimiz bu âyet-i kerimeyle, Allahı sevenlerin ve sevdiklerini iddia edenlerin Rasûlüne uymaları gerektiğini bildirmektedir. Bu ‘uyma emri’ Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hayatında geçerli olduğu gibi, vefatından sonra da geçerlidir. Vefatından sonra da bizler, bu uyma emrini onun Sünnetine uyarak gerçekleştiririz.

Yine Rabbimiz diğer bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur:

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا

“Kim Rasûl’e itaat ederse, gerçekte Allâh’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.”[5]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur:

مَنْ أطَاعَنِى فَقَدْ أطَاعَ اللّه، وَمَنْ عَصَانِى فَقَدْ عَصى اللّه،

 “Her kim bana itaat ederse (bana itaati Allah emrettiği için) Allah’a itaat etmiş olur ve her kim bana isyan ederse gerçekten Allah’a isyan etmiş olur.” [6]

Âyet-i kerîmede ve hadîsi şerîfte, Allahın rasûlüne itaatin, Allaha itaat olduğu beyan edilmiştir. Çünkü Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem kendinden konuşmayan kişidir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى

 “O, hevâdan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.” [7]

Kur’ân ve Sünnet ilâhî kaynaklıdır. Biri “vahy-i metluv” iken, diğeri “vahy-i gayri metluv”dur. Öyleyse, Allaha itaat, Kur’ân’ın emir ve yasaklarına itaatken, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e itaatte hem hayatında, hem de vefatından sonra Sünnetine itaat etmektir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem Sünnetin de kendisine verildiğini şöyle ifade eder:

ألا إني أوتيت الكتاب ومثله معه

“Dikkat edin! Bana Kitâb ile birlikte benzeri (Sünnet) de verilmiştir.”[8]

En hayırlı nesiller, Kur’ân’a ve Sünnete yapışmışlar ve “Kur’ân bize yeter diyerek” Sünneti bırakmamışlardır. Yapılması gereken hayırlı nesillerin yolunda, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem’in Sünnetine itaat ederek, dosdoğru yol üzere yaşamaktır. Rabbimiz bizlere şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَ تْ مَصِيراً

 “Kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, rasûle muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yataktır!..”[9]

Değerli Kardeşlerim Kulluk Şuûr İster:

Kulluğun tadını almak, îmânın tadını tatmakla olur. Îmânın tadını alamayan kimseler, kalblerine şirk bulaştırıp nefislerine ihânet eden kimselerdir. Bunlar, Allahın kulu olduklarını akıllarını bile getirmezler. Zihinlerinde Allâh ve Rasûlüne, Kur’ân’a ve Sünnet’e, Cennete ve Cehennem’e yer yoktur. Bunların yerine ne kadar çerçöp varsa hepsinden abur cubur misâli zihinlerine doldurarak, kulluk şuûrundan uzak bir hayat sürerler.

Oysa kulluk şuûr ister. Bu şuûrun kazanılması insân için hayati bir önem arz eder. Çünkü hayat, bu şuûr üzerine inşa edilecektir.

Bizi biz yapan, bizi Müslüman yapan değerlere sarılmak… Kulluğumuzu o değerlere göre düzenlemek… Bizi bizden alıkoyan, bizi Müslümanlığımızdan uzaklaştıran her şeyi bir çırpıda silip atmak… Tevhîdî bir kulluğu yaşamak yolunda her şeyi göze almanın hazzına varmak… İşte budur kulluk şuûru!

Yarınları yaşamak, yarınlarda yaşamak… Gelmesi mutlak, kaçınılması imkânsız olan yarınımız ahirettir. Ahiret şuuruyla yaşamak. Bizi ahretten, bizi hesap şuurundan uzaklaştıran her şeyden uzak durarak yaşamak… İşte budur kulluk şuuru.

Allaha hakkiyle kulluk edenler, kullara kulluk zilletine düşmeyeceklerdir. Kulların sahibine hesap vereceklerine inanıp, hesap şuuruyla yaşayanlar kulluk şuuruyla hareket edenlerdir.

Biz kulların öncelikli hedefi; kulları değil, kulların sahibini razı etmektir ve kulların rızalarıyla Allahın rızası çatıştığında Allah rızasını tercih etmektir. Dünya ve ahiret çıkarları ve tercihleri çatıştığında ahreti öncelemektir. Zira bizlerin ebedî yurdu ahirettir. Geçici geçeceğine göre, geçmeyen kalıcıyı tercih etmek akıl sahibi insanların özelliğidir.

Kul, kulluğunu yapacağı zatı çok iyi bilmeli; kulluğunu, kulların sahibine yapmalıdır. Bu ise hayatının her döneminde Âlemlerin Rabbi’nin onun yaşantısında neler istediğinin bilmesiyle gerçekleşir.

Din bir takım cahillerin dedikleri gibi vicdanlara hapsedilen bir olgu değildir. Din, hayata hâkim olan nizamdır. Bu nizam kimin ismiyle ve kimi razı etmek için yaşanıyorsa ona kulluk ediliyor demektir.

Allahın hâkimiyetinin geçerli olduğu yerlerde başkalarının hâkimiyetine yer yoktur. Mülk Allah’ındır. O’nun mülkünde O’na kulluk etmektir. Bu itibarla Allaha kulluk şuuru,  O’nun mülkünde O’nun rızası karşısında başka rızalar aramak yerine sadece onun rızasına razı olmaktır.

Müslüman iki hayatlı kişidir. O dünya hayatına faniliği kadar; ahiret hayatına ise ebediliği kadar değer verir.

Dünya hayatı bir imtihan yeri olarak ahiret hayatının önünde bize sunulmuşken, Müslüman sunulan bu hayatın bir gayesi olduğu bilinciyle hayata bakar.

Oysa gayeyi unutanlar ve verilen hayatın amacının oyun ve eğlence olduğunu sananlar için iki hayat şuuru yoktur. Onlar, verilen bu dünya hayatında nefislerinin onlara süslediği şekilde yaşarlar. Onlar için ikinci bir hayata yani ebediyet hayatına yer yoktur. Bazılarının dilleriyle ebediyete inandıklarını söylediklerini duyarsınız. Onlarda Cennete ve de Cehenneme inanmaktadırlar. Ancak bu sözde inanış, onları cennet ehlinden olmak ve cehennem ehlinden de olmamak için emredilen kulluğu yaşamaya yönlendirmemektedir.

Onların “bizler de Allâh’ın kuluyuz” dediklerini duyarsınız. Evet, tüm insanlar Allahın kullarıdırlar. Ancak kimileri bunu şuurlu söyler, kimileri ise şuursuz, yarım ağız… Aslında “bizler de Allah’ın kuluyuz” cümlesi şuursuz ağızlarda kuru bir söylemden öteye geçmez. Söylemden eyleme geçmeyen bir sözün arkasını sığınanlarınsa “nasıl bir kul” oldukları da ortadadır.

Şüphesiz ki, bizler, sadece ve sadece Allahın kuluyuz. Kullara, Allaha itaat eder gibi itaat edemeyiz, kullardan Allahtan ister gibi isteyemeyiz, Allahtan bekler gibi bekleyemeyiz. Allahın emirleri ile kulların emirleri çeliştiğinde ve çatıştığında kulların emirlerini Allahın emirlerinin önüne geçiremeyiz. Allaha rağmen kendilerine çağıranlar var ise onları kabul edemeyiz.

Müslüman yalnızca Allaha teslim olan şahıstır. Allah yüce kitabı olan Kur’ân’ında ne buyurduysa Müslüman ona teslim olmalıdır. Oysa zamanımızda birçoklarının çeşitli mazeretler ileri sürerek Allahtan başkalarına teslim olduklarını görmekteyiz. Çok iyi bilelim ki, günümüz insanlarının; “ama, fakat, şimdi, yarın…” gibi çeşitli mazeret kelimeleriyle başlayan mazeretlerinin hiçbir geçerliliği yoktur ve de olmayacaktır.

Kullar olarak bizlerin yapması gerekli olan şey, Rabbimizin emirlerini duyduğumuzda kulluğun gereğini yerine getirmektir. Bugünün insanları kimlerin emirlerini dinlemiyor ki; okulda öğretmenini, askeriyede komutanını, iş yerinde patronunu dinliyor da, kendini yaratanı dinlemiyor. Kendisine bir takım unvanlar veren insanlara karşı itaatkâr, ancak kendisine ilâhî kanunlar koyan Âlemlerin Rabbine karşı ise isyankâr… İşte bu büyük bir çelişkidir. Kul Allâhın emirleri ile kulların emirleri çatıştığında Allahın emirlerini yapmalıdır. Allahın emirlerinin yerine kulların emirleri Allahın emirleriymiş gibi dinlenip onlara itaat ediyorsa, dilde Allahın kulu olduğunu söylense de amellerde itaat edilenlere kulluk yapılmaktadır. Unutulmamalıdır ki, kulluk itaati ve itaat edilene sevgiyi gerektirir.

Geçici dünyanın peşinde koşmakta süratli ve hevesli olan insanın, ebedi hayatı için uyuşuk ve hevessiz olması şaşılacak olan şeylerdendir.

Allaha teslim olan bir Müslüman kul, Allaha ve Rasûlüne itaat etmekle sorumludur. Yani Kitâb’a ve Sünnet’e kayıtsız ve şartsız bir itaat gerekir. Kitâb ve Sünnet’in karşısında hiçbir Müslüman “dilersem şöyle, istersem böyle yaparım” diyemez. Allah kullarının nasıl kulluk yapmaları gerektiğini kullarına bildirmişken, kullar için bunun aksine başka türlü bir kulluk çıkarmak gibi bir şey söz konusu değildir ve de olamaz.

Allaha ibadet edenler, her hallerinde Allaha itaat edenlerdir. Çünkü: “İtaat, ibadettir.” Buna göre, Allaha itaat, Allaha ibadettir. Ya Allahtan başkalarına, şeytanlara, tağutlara itaat edenler! Dilleri ile söylemeseler de onlarda onlara ibadet içerisindedirler.

Sözün özü: Müslüman bir kul, Allaha ve O’nun Rasûlüne itaat eder. Yani Müslüman, Kitâb’a ve Sünnet’e bağlıdır. Kitâb’ı ve Sünnet’i hayatlarından çıkartanların Allaha kulluk yaptıkları söylemi ise, ancak onların geçersiz iddialarıdır.

Değerli Kardeşlerim

Bizlerin kurtuluşu dünyada elde ettiğimiz makamlar, mevkiler, servet, şöhret, mal, mülk, çoluk çocuk ile değildir. Dünyanın süsü olan bu şeyler ahrette üstünlük sebebi olmayacaktır. Üstünlük ancak Allâh -teâlâ’ya güzel bir şekilde kul olmaktır. Kim Allaha güzel bir şekilde kulluğunu yapmış ve o hal üzere Allaha kavuşmuşsa, o kişi kurtuluşa eren kişidir.

Nerede olursak olalım, ne iş yaparsak yapalım hangi makam ve mevkide olursak olalım değişmeyen asıl vazifemiz; bizi yoktan yaratana kulluk vazifemizi en güzel şekilde yerine getirmektir. Önce kul olmalıyız sonra meslek sâhibi… Mesleğimiz kulluğumuzun önüne hiçbir zaman geçmemelidir.

Dünyasının imarı için bir meslek edinmek uğruna çekilen sıkıntılarının kaçta kaçını insan ebedî hayatını imar için gerekli olan kulluk mesleğini öğrenmeye harcamaktadır?

Cahiliyenin bakış açısıyla hayata bakıp, tek hayatlı olan insanlar, daha küçük yaşlarından itibaren çocuklarına dünyevî hedefler gösterirler. Küçücük yavrulara “büyüyünce ne olacaksın?” diye soranlar, bu soruyla hep dünyevî mesleklerden bahsederler. Böyle olunca da hiçbir bir çocuk çıkıp: ”Ben Rabbime iyi bir kul olacağım sonra da helâlinden kazanacağım” cevabını vermez. Çünkü bu, ona öğretilmemiştir.

Ey insanlar! Önce Allaha iyi bir kul olacağız. Ardından helâlinden bir meslek sahibi… Dünyevî meslek sahibi olmak için kulluk mesleğimizi bırakamayız.

Allaha hakkıyla kul olanlar, kullara kul olmayacaklardır. Kulların onlara sunduğu dünyalıklara da iltifat etmeyeceklerdir. Allaha hakkıyla kulluğu gerçekleştirenler gayri İslami değerleri reddedeceklerdir. Allaha hakkıyla kul olanlar, makama ve mevkie, paraya ve pula, mala ve mülke kul olmayı red ederlerken, dünyayı yaşanacak tek yer olarak görenlerse, tüm bunlara kulluk yapabileceklerdir.

Allah, kullarına nasıl yaşayacaklarını bildirmiştir. Allah her dönemdeki kullarına kendi sistemini açıklamıştır. Müslümanlar her dönemde bu sisteme göre yaşamışlardır. Allahın kendilerine göndermiş olduğu bütün emir ve yasakları hayatlarında uygulamışlardır.

Oysa bu gün sadece dilleriyle Müslüman olanların İslâm’ın haricindeki sistemlerle yaşantılarına yön verdiklerini gerebilirsiniz. Özellikle günümüzde Müslümanları tarih sahnesinden silmeye çalışan milletlerin oyunlarına maşa olarak bir hayat sürdüren, küfür yüklü isyân  hareketleri  ile yaşamaktadırlar. Bu küfür kokan sistemlerinde şeytânlaşan insânların, şeytânî planlarına “evet” diyerek onları kabul edenlerin “biz Allâh’a kulluk yapıyoruz” demeleri onların kuruntularıdır.

Unutulmamalıdır ki, Allaha ibadet, Allaha itaatle ve gayrisini red ile mümkündür. Kulluğumuzu Allah’ın razı olduğu şekilde yerine getirme duasıyla…


 

[1] Zariyat: 51/56

[2] Ankebut: 29/1-3

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/328.

[4] Ali İmran: 3/31

[5] Nisa: 4/80

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/436.

[7] Necm: 53/3

[8] Ebû Dâvud (4604

[9] Nisa: 4/115

YAZAR: Kadir Hatipoglu - Kasım 11 2021 02:00:00 · Adobe Reader Belgesi · Microsoft Word Belgesi · Yazdır
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.01 saniye 14,828,089 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024