Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Sonraki Vaaz
Hz. Muhammed (SAV) ve güven toplumu

                                                                               Vaaz Resimleri: w.jpg İNDİR

Son İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV), kendi kişisel kimliği ve hayatında güven insanı olduğu gibi Medîne İslam toplumunu da güven temelinde kurmuştur. Arkadaşları (Ashab) da güvenilir insan ve toplum olma konusunda O’nu model almışlardır.

"Güzel ahlâkın en önemli özelliklerinden olan güvenirlik¸ aynı zamanda peygamberlerin genel niteliklerindendir. Nitekim Kur'an-ı Kerim¸ onların bu sıfatlarına birçok ayette işaret etmektedir."

İslâm¸ insanı insan-ı kâmil mertebesine çıkartmak için gönderilmiş bir dindir. Bu gayeye ulaşmak için birtakım ahlâkî prensipler vaz etmiştir. Bu prensipler evrensel prensiplerdir. Her devirde insanların muhtaç oldukları ilkelerden meydana gelmektedir ki günümüz insanının da bu evrensel ahlâkî prensiplere uyması gerekir.

İslam’ın o evrensel ahlâkî prensiplerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Doğruluk¸ dürüstlük¸ güvenilirlik¸ ahde vefa¸ nezaket¸ adalet¸ hoşgörü ve cömertlik gibi. Burada bu evrensel ahlâkî prensiplerden güvenilirliğin önemi üzerinde durmak istiyoruz.

Güvenilir Olmak

Güven¸ "korku¸ çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu¸ itimat" gibi anlamlara gelmektedir. Güvenilirlik ise¸ "güvenilir olma durumunu" ifade etmektedir.

Güzel ahlâkın en önemli özelliklerinden olan güvenirlik¸ aynı zamanda peygamberlerin genel niteliklerindendir. Nitekim Kur'an-ı Kerim¸ onların bu sıfatlarına birçok ayette işaret etmektedir. Burada bu tür ayetlerden birkaçını zikretmek istiyorum:

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ

"Nuh kavmi de peygamberlerini yalancılıkla suçladılar.

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلاَ تَتَّقُونَ 

Kardeşleri Nuh¸ onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

اِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ اَمِينٌ 

Bilin ki ben¸ size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

فَاتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُونِ 

Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."[1]

İşte bu ayetlerde açıkça görüldüğü gibi Nuh (a.s.)¸ kavmine:

اِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ اَمِينٌ 

 "Ben emniyet telkin eden¸ size gönderilmiş¸ güvenilir bir elçiyim" diyerek¸ kendisinin emanete riayet eden hıyanete asla tenezzül etmeyen bir peygamber olduğunu ifade etmektedir. 

Yine¸

كَذَّبَتْ عاَدٌ الْمُرْسَلِينَ

"Ad (kavmi) de peygamberlerini yalancılıkla suçladı.

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلاَ تَتَّقُونَ

 Kardeşleri Hud¸ onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

اِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ اَمِينٌ

Bilin ki ben¸ size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

فَاتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُونِ

Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."[2]

Ve

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ

"Semud (kavmi) de peygamberlerini yalancılıkla suçladı.

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلاَ تَتَّقُونَ

Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

اِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ اَمِينٌ

Bilin ki ben¸ size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

فَاتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُونِ

Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."[3]

Ve

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ

"Lût (kavmi) de peygamberlerini yalancılıkla suçladı.

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلاَ تَتَّقُونَ

Kardeşleri Lût¸ onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

اِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ اَمِينٌ

Bilin ki ben¸ size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

فَاتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُونِ

Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."[4]

Bu konuyla ilgili ayetleri çoğaltmak mümkündür. Fakat biz¸ burada zikrettiklerimizle yetiniyoruz.

Yüce Allah'ın doksan dokuz isimi vardır. O isimlerden biri de mü'mindir. "Mü'min"¸ Yüce Allah'ın isimlerinden biri olduğu gibi¸ aynı zamanda O'na inanan insanların da en önemli isimlerindendir. Allah'a niçin mü'min denir. Çünkü O¸ güven kaynağıdır. Bize güveni veren de O'dur. Peygamberleri güvenli kılan ve onları güven sıfatıyla muttasıf eden de O'dur. Öyle ise¸ emniyet¸ güven¸ emanet ve iman bizi peygamberlere¸ peygamberleri de Allah'a bağlar. Nitekim topyekûn bu bağlılık bizi¸ Hâlık-mahlûk münasebetine götürür. Bütün bu manalar¸ emanet kelimesinin iştikakında mevcut olan manalardır ve zaten konunun bir önemli yönü de bu münasebeti kavramaktır.

Peygamberlerde bulunması gerekli beş nitelikten birisinin de emanet olması¸ emanetin mana ve önemini ifade etmektedir. Bu sıfat¸ peygamberlerin her yönü ile güvenilir olduklarını ifade eder. Esasen insanların güvenmediği bir kimsenin peygamber olarak görevlendirilmesi düşünülemez. Çünkü peygamber¸ Allah ile kulları arasında elçidir. Böyle bir kimse güvenilir olmazsa insanlar ona inanır ve söylediklerini dinler mi?

İşte bütün peygamberlerin en önemli sıfatı emanet olduğu gibi¸ Hz. Muhammed (s.a.v.)'in de en önemli sıfatı emanettir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ümmetine örnek olduğu hususlardan biri de¸ onun güvenirlik vasfıdır.

Peygamberimizin (sav)in Kâbe Hakemliği:

             Peygamber (sav) Efendimiz 35 yaşına geldiği zaman, Mekke’de yağan yağmurlardan dolayı tahrip olan Kâbe’nin tamirinde sıra Hacer ül-Esved taşının yerine konulmasında yaptığı hakemlik görevi ile Kureyş toplumunu büyük bir kavgadan ve tehlikeden kurtarmış ve O’nun bu hakemliği bütün Kureyş’i sevindirmiştir. Resulullah (sav) in hakemliğine Kureyş’in rıza göstermesi ve sevinmesi O’na olan güven ve itimadın sonucudur.[5]     

Yalan söylemeyen, güven veren bir Peygamber (sav):

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ

 “Ey Muhammed! Artık sana buyurulanı açıkça ortaya koy, müşriklere aldırış etme.”[6] ayeti inzal buyurulmasından sonra Peygamber (sav) kavmini Safa tepesinde toplayıp onlara:

“Size şu dağın ardından düşman askerlerinin gelmekte olduğunu haber versem beni tasdik eder misiniz?”  diye sorunca Kureyş liler :

“Elbette inanırız, biz senin yalan söylediğini hiç bilmiyoruz”[7] diyerek tasdik etmişlerdir. Onun geçmişini çok iyi bilenler Onun dürüstlüğünü itiraf etmekten kendilerini alamamışlardır. Müşriklerin ileri gelenlerinde olan Nadr b. Haris bile onun güvenilir bir kişi olduğunu şöyle dile getiriyor:

 “Muhammed aramızda kendisinden memnun olduğumuz, doğru sözlü, emanete riayet eden birisi iken, bize Peygamberliğini bildirince O’na sihirbaz dediniz. Hayır! Vallahi O, sihirbaz değildir.”[8]

            Emanete asla hıyanet etmeyen bir Peygamber (sav):

 Hz. Peygamber (sav) güvenilir bir kimse olduğu için, bütün Mekkeliler en değerli eşyalarını, kıymetli mallarını O’na emanet ederlerdi. Zaten güvenirliliği yüzünden Ona “Muhammed’ül-Emin” ismini onlar vermişlerdi. Peygamber Efendimize Medine’ye hicret izni verilince, Hz. Ali (ra) ya:

 “ Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, şu hırkamı üstüne ört, Müşrikler beni yatıyor sansınlar, Onlara bir şey sezdirme, sabahleyin de şu emanetleri sahibine teslimet.”         Kendisini öldürme planları kuran ve canına kastedenlerin dahi emanetlerine hıyanet etmemiş, hepsini sahiplerine ulaştırmıştır. [9]

Hz. Peygamber (s.a.v.) insanlara güven veren bir insandı. Çünkü o¸ "Muhammedü'l-Emîn" idi. Hem de ne zamandan beri¸ küçüklüğünden¸ yani İslâmiyetin zuhurundan yirmi-yirmi beş yıl önce. Kırk yaşında kendisine peygamberliğin verildiğini kabul edersek¸ on beş yaşından itibaren kendisine "Emin" sıfatı verilmiştir. Ona niçin emin sıfatı verilmiştir? Çünkü insanlar¸ onu her yönden emin görüyorlardı. Ona kimler emin sıfatı vermiştir? Evvela kavminin asilleri emin sıfatı vermiştir. Asilzadeler¸ kendi asaletleriyle onun alay etmeyeceğinden emindiler. Tacirler¸ kendisiyle alış-verişte onun¸ kendilerine hile yapmayacağından emindiler. Evet¸ o¸ güven timsaliydi. Çünkü küçüklüğünden beri bütün davranışları bunu göstermektedir. Fakirler¸ onu kendileri için bir melce'¸ bir sığınak olarak görmekteydiler. Zalimlerin zulmüne ancak onunla karşı koyacaklarından emindiler. Bu kategoriyi artırmak¸ çoğaltmak mümkündür. O halde İslâmiyetin getirmiş olduğu emanet ve güven¸ bizzat Peygamber (s.a.v.)'in şahsında fiilen yaşanmıştır.

İslâm dininin başarıya ulaşmasında Hz. Peygamber (s.a.v.)'in güvenilir oluşunun payı büyüktür. Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi olsaydı insanlar onun etrafında toplanmazlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ şahıslara¸ şahısların mallarına ihanet etmediği gibi¸ kamu malına da ihanet etmemiştir. Nitekim Huneyn Savaşından sonra ganimetlerin toplandığı yerde durmuş ve eline devesinin hörgücünden bir tüy alarak şunları söylemiştir: "Ey İnsanlar! Benim sizin ganimetinizde gözüm yoktur. Hatta şu tüyde bile!"[10]

Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ sahabelerine daima güvenilir olmayı telkin ederdi. Emanetin zıddı olan hıyanetin çirkin bir davranış olduğunu söylerdi. Sahabeler de Hz. Peygamber (s.a.v.)'i emin olarak tanımışlar ve sonsuz bir güvenle kendisine bağlanmışlardır.

Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ iman ve güvenilir kimse olmak arasında sıkı bir bağ bulunduğunu bildirmiştir. Bu hususla ilgili sözlerinden bir kaçı şöyledir:

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ

“Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının güvende olduğu kimsedir.”[11]

  مَنْ غَشَّنَا فليْسَ مِنَّا

“Bizi aldatan bizden değildir.”[12]

   قُلْ آمَنْتُ بِاللَّهِ فَاسْتَقِمْ

“Allah’a inandım, de. Sonra da dosdoğru ol…” [13]

 عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ

“Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir.”[14]

"Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz. Güvenilirlik ve hainlik bir arada olmaz."[15]

"Mü'min insanların kendisine güvendiği kimsedir. Müslüman¸ dilinden ve elinden Müslümanların salim olduğu kişidir. Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a and olsun ki¸ kötülüklerinden komşusunun emin olmadığı kimse cennete giremez."[16]

GÜVEN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ

Müslüman birey, iman etmiş bir mü’min ve İslam’a girmiş bir müslim olmanın gereği olarak sadece Müslümanlara değil, toplumsal hayatı paylaştığı bütün herkese güven vermesi, herkese karşı faydalı ve emin olması, emanete ihanet etmemesi, ahde vefa göstermesi, konuştuğunda doğru konuşması, söz verdiğinde yerine getirmesi, kırıcı olmaması, medeni olması, komşularına iyi davranması, anne babasına iyilik yapması, alışveriş yaptığında hile yapmaması gereken kişidir.

Güvene dayalı olarak kurulan İslam toplumu, mü’min bireylerin, toplumda herkese karşı güzel söz söylemeyi, iyiliği yayma ve kötülüklerle mücadele etmeyi, selamı yaygınlaştırmayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, çocuk, genç, yetişkin ve yaşlılara karşı güzel davranmayı ilke edindiği ve ona göre tutum ve davranış geliştirdiği toplumdur. İman ve mü’min terimlerinin, kendi anlam içeriği gereği sosyolojik boyutu oldukça zengindir ve mü’min olan kişilerin Allah’a bağlılığın, inanmanın bir gereği olarak bu boyutu hayata geçirmeleri zorunludur. İman bir sosyal ilişki biçimidir ve bu sosyal ilişki biçimi güvene dayalı, eminlik üzerine kurulu bir sosyal ilişki biçimidir.

Güvenilirliğin İnsana Kazandırdıkları

Güven: Bir Toplumu Ayakta Tutan Tek Dümendir

Bir toplumun özgürlük seviyesini ölçmek istiyorsanız, o toplumda kendini emniyette/güvende bulma derecesine bakacaksınız.

Bir miktar değerli malınızı kapı önünde tutunuz. Acaba kaç saat orada kalabilir?

Ya da çocuğunuzu,Kardeşinizi  herhangi bir komşunuzda kaç gün yada kaç saat tutabilirsiniz.

Ya da bir arkadaşınıza önemli bir sırrınızı verdiniz. Hangi şartlara kadar o sırrınızı saklayabilir?

Ya da kıymetli eşyalarınız var, kime emanet bırakabilirsiniz?

Ya da açsınız, kaçıncı gün bir komşunuz sizin kapınızı çalar ve sizi doyurur.

Ya da utanılacak bir hata yaptınız? Bu hatanız kaç gün deşifre edilmeyecektir.

Ya da…

Bu sorular uzayabilir… Ancak bu sorulara “kem küm” cevaplar alırsınız. Çünkü tam güven; İslam ilkelerinin ve imanın yerleşik olduğu bir hayatta mümkündür.

İmanın yaşandığı toplumlarda herkesin iş yeri açıktır. Hele cuma saatlerinde kimse tezgahında durmaz. Yine de kimse o satılanlara karışmaz.

Kadınlara değil tacizde bulunmak, bakışı bile haram sayar. Kimse kimsenin malına göz koymaz. Bilir ki haram lokmanın kimseye hayrı yoktur. Ürünler tarlada toplanır ve bırakılır. Bahçelere çit çekmeye gerek yoktur. Kimse kimsenin emeğini gasp etmez. Komşu, komşusu aç iken uyumaz. Onu sormak için randevu almaz. Onun sorunlarını kendi sorunu olarak kabul eder.

Özel hayata dokunulmaz. Bilir ki o alan, onun özelidir. Kişisel onuru zedeleyecek şeyler(gıybet, zan, yalan, iftira vs) yapmaz. Çünkü kul hakkından korkar. Kâr zarar merkezine maddeyi değil, maneviyatı koyar. Erdemlere önem verir. Kimsenin duygularıyla oynamaz. Cehaleti küçümser, ilim öğrenmeyi ibadet olarak kabul eder.

Dünya malını hedef olarak görmediği gibi, kendi nasibinde hikmeti görür, nefret ettiği kimseyi bile kötüleyemez… Bunları anlatmaya kalksak sayfalar yetmez.

Kısaca şunu anlıyoruz ki İslamın ilkeleri hayata getirildiği zaman ortam güvene kavuşur. İslam tam anlamıyla her insan ve her toplum için bir sığınak, bir kale oluverir…

Güvenilirliği Bozucu Bazı Davranışlar

1-      Münafıklık

İnanç ve davranışlarda olmak üzere insanlar iki tür münafıklık içerisinde bulunabilir. İnanmadığı halde insanlara karşı diliyle inandığını söyleyen, bu şekliyle münafık kişi kalben iman etmediği için kafirdir. Sadece görünüşte müslümandır. Diğer çeşidi de gerçekten iman ettiği halde çıkar ve menfaat için söz ve davranışlarıyla insanları aldatmasıdır. Aşağıdaki Hadis-i Şerifte bu durumu ifade ediyor:

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ كَانَ مُنَافِقًا خَالِصًا وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَلَّةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَلَّةٌ مِنْ نِفَاقٍ حَتَّى يَدَعَهَا إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ وَإِذَا عَاهَدَ غَدَرَ وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ وَإِذَا خَاصَمَ

''Dört huy vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey bulunursa -onu bırakıncaya kadar- kendisinde nifaktan bir haslet var demektir. (bunlar:) Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz. Vaat ederse vadinden döner, bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır.''[17]

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ آيَةُ الْمُنَافِقِ ثَلَاثٌ إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ وَإِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ

Hz. Peygamber (s.a.v): “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünden döner. Kendisine güvenildiğinde hıyanetlik yapar”[18] Münafıklar, insanların en güvensizi ve en tehlikelisidir. 

a- Yalan Söylemek

Sözün gerçeğe uymaması halidir. Kusurların ve suçların en çirkinidir. Günahların ve kötülüklerin kaynağı, kötü namın ve ahlaki düşkünlüğün sebebidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ

“Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.”[19]

وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ

“Vay haline, her yalancı ve günahkâr kişinin!”[20]

Hz. Peygamber’in şu hadisi, yalancılık konusundaki tavrını açıkça ortaya koyar: Rasûl-i Ekrem; “Size günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” diye sorunca, biz de; "Haber ver, ey Allah’ın Rasûlü" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Günahların en büyüğü, Allah’a ortak koşmak, anne-babaya âsi olmaktır.” Buraya kadar söylediklerini yaslanmış bir şekilde söylemiş olan Hz. Peygamber oturdu ve şöyle devam etti: "Özellikle yalan konuşmamaya, yalan yere şâhitlik etmemeye dikkat ediniz." Yalancılık ve yalancı şâhitlik yapmaktan sakınmak üzerinde o kadar ısrarla durdu ki, sözünü hiç kesmeyeceğini zannettik."(Müslim, İman, 87)

Yalan ateşe götürür:

عن اِبْنِ مسعود )رع (:قَالَ رَسُولُ للّهِ )صعم(:  إِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ، وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الرَّجُلُ لَيَصْدُقُ، وَيَتَحَرَّى الصِّدْقَ حَتَّى  يُكْتَبَ عِنْدَ اللّهِ صِدِّيقَا، وَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الْفُجُورِ، وَإِنَّ الْفُجُورِ يَهْدِي إِلَى النَّارِ، وَإِنَّ الرَّجُلُ لَيَكْذِبَ وَيَتَحَرَّى الْكَذِبَ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللّهِ كَذَّابَا.

İbnu Mes'ud (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı, edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir."[21]

b- Sözünde Durmama

Yukarıdaki hadiste de belirtildiği üzere verilen sözde durmama münafıklığa götürür. Yapamayacağımız şeyler için söz vermemeliyiz. Aksi halde “güvenilirliliğimiz” zedelenir. Öncelikle müslüman kişi Allah’a verdiği sözlere sahip çıkmalıdır. Bu kelime-i şehadetin bir gereğidir.

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. (Şehit olmuştur) Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”[22]

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ. كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ

“Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.”[23]

Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticârî ilişki kurulamaz. Meşru bir mazeret bulunmadıkça verdiği sözde durmayan kişinin toplum içerisindeki saygınlığı zedelenir, dostlarının sayısı azalır, işi ve ticari ilişkileri bozulur. Bunun için iş, ticaret ve toplum hayatında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur ve asayiş sarsılır ve insani ilişkiler bozulur.

c-      Emanete İhanet

Müslümanlar maddi manevi her türlü emanete riayet ederler. Hainlik yapmazlar;çünkü bu imanlarının gereğidir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

“Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.”[24]

وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوْمٍ خِيَانَةً فَانبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاء إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الخَائِنِينَ

“(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.”[25]

وَلاَ تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنفُسَهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا

“Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez.”[26]

Peygamber (sav)’in şu hadisi de bu konuyu yeterince açıklar:

”Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz. Güvenilirlik ve hainlik de bir arada olmaz.”[27]

2-      Aldatma ve Hile

İnsan ilişkilerinde dürüstlük esastır. Doğruluk ve dürüstlük İslam ahlak anlayışında imandan sonra gelen en önemli bir erdemdir. Sağlıklı bir toplum yapısının da temel taşını oluşturur.

Ekonomik ve toplumsal hayatın devamı ve verimliliği, insanların birbirine karşı güvenine bağlıdır. Ölçtüğünü eksik ölçen, tarttığını eksik tartan, malın gerçek fiyatını söylemeyen, konuştuğu zaman yalan söyleyen, sır tutmasını bilmeyen, yetimlerin malını yiyen insanlar bu davranışlarını Müslümanlıkla nasıl bağdaştırabilirler? Bunlara dürüst insan denilebilir mi?

Alışverişlerimizde de her türlü aldatma ve hileden uzak durmak İslam ahlakının gereğidir.

وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ {1} الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَىالنَّاسِ يَسْتَوْفُونَ {2} وَإِذَاكَالُوهُمْ أَووَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ {3} أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ {4} لِيَوْمٍ عَظِيمٍ {5} يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ {6}

“1- Eksik ölçüp tartanların vay haline!

2- Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler.

3- Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.

4- Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?

5- Büyük bir gün için.

6- Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rablerinin huzurunda divan duracaklar.”[28]

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ،‏ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم) مَرَّ عَلَى صُبْرَةِ طَعَامٍ فَأَدْخَلَ يَدَهُ فِيهَا فَنَالَتْ أَصَابِعُهُ بَلَلاً فَقَالَ ‏‏ مَا هَذَا يَا صَاحِبَ الطَّعَامِ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَصَابَتْهُ السَّمَاءُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ‏.‏ قَالَ ‏"‏ أَفَلاَ جَعَلْتَهُ فَوْقَ الطَّعَامِ كَىْ يَرَاهُ النَّاسُ مَنْ غَشَّ فَلَيْسَ مِنِّي ‏.

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:

Peygamberimiz bir defa ekin pazarına uğramış, hoşuna giden bir buğdayı eli ile yoklayınca eline ıslaklık isabet etmişti. Buğday sahibine:

- Ey ekin sahibi, bu ne? diye sordu. Ekin sahibi:

- Ey Allah'ın Resûlü, yağmur altında kaldı ve ıslandı, deyince Peygamberimiz:

"O ıslak kısmı insanların görmesi için ekinin üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan benden değildir"[29] buyurdu.

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ (صعلم) قَالَ ‏ مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينِ صَبْرٍ يَقْتَطِعُ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ هُوَ فِيهَا فَاجِرٌ لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ ‏‏ ‏.

“Yalan yeminle malını cazip kılan kimse, Müslüman bir kimsenin malını gasbetmiş olduğu için, kendisine gazap edilmiş olarak Allah’a kavuşur.”[30]

3- Fasıklık

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” [31]

Ayette Allah Teala fasığa güvenilmemesini verdiği haberlerin doğruluğunu araştırmadan inanılmamasını istemektedir.

4- Zulüm Yapmak ve Adaletsizlik

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ

“Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir.”[32]

وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ

“Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı tam dengeli yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak kötülük etmeyin!”[33]

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

“Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.”[34]

قالَ رَسولُ اللّهِ: المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

İbnu Ömer (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s)  buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter." [35]

Müslüman; İftira, gıybet, dedikodu, alay etmek, kötü zanda bulunmak, ayıpları araştırmak, sövmek gibi başkalarına zarar verici her türlü söz ve davranışlardan uzak durur. Bütün bunlar haksızlığa yol açacağı için toplumu derinden sarsar.

 

Netice olarak:

 İslâm dini¸ insana büyük sorumluluklar yükler; sınırsız hürriyetin zulme ve karanlığa uzandığını hatırlatır; hizmet aşkını  biri Allah'a¸ diğeri hemcinsine olmak üzere- iki yönden değerlendirir. Bu bakımdan İslâm¸ Müslümanın doğru¸ dürüst ve çevresine güven telkin eden bir insan olmasını istemektedir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) devrindeki Müslümanlar¸ ahlâkî erdemlerden olan doğruluk ve güvenin doruğunda bulunuyorlardı. Günümüzde insanlar ahlâkî bir düşüş yaşamaktadırlar. Özellikle insanlar arasında dürüstlük ve güven hususunda bir buhran yaşanmaktadır.

Merhum şairimiz Mehmet Akif Ersoy¸ insanlığın bugünkü durumunu şu mısralarında ne kadar güzel dile getirmektedir:

Hayâ sıyrılmış¸ inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde...

Ne çirkin yüzler örtermiş meğer o incecik perde!

Vefa yok ahde hürmet hiç¸ emanet lafz-ı bî-medlûl.

Ne tüyler ürpertir¸ yâ Rab¸ ne korkunç inkılab olmuş!

Ne din kalmış¸ ne iman¸ din harab¸ iman türab olmuş.[36]

Bireyleri birbirine karşı doğru ve dürüst davranmayan bir toplumda insanların birbirine güvenmesi söz konusu olamaz. Dürüstlük ve güven olmayan bir toplumda da huzur ve barışın olması beklenemez. İşte toplumsal güven ortamının yeniden tesis edilebilmesi için Kur'an'ın öngördüğü evrensel ahlâkî prensiplere dönülmesi gerekmektedir.

İnsanlara hâkim olan bu durum¸ günümüzde Kur'an'ın getirmiş olduğu evrensel prensiplere ne kadar ihtiyacımızın olduğunu bize göstermektedir. İşte her hususta olduğu gibi dürüst¸ emin ve güvenilir insan olma konusunda da Kur'an ahlâkıyla ahlâklanmalı ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'i örnek almalıyız.

YAZAR: Kadir Hatipoglu - Kasım 23 2017 04:00:00 · Adobe Reader Belgesi · Microsoft Word Belgesi · Yazdır
Sonraki Vaaz
Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,839,492 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024