Hz. Nuh (A.S) İle Kavmi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّآ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلَى قَوْمِهِ اَنْ اَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَاْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ
"Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, 'Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar' diye peygamber olarak gönderdik.” (Nuh, 71/1)
قَالَ يَاقَوْمِ اِنِّى لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ
“Nûh, şöyle dedi: 'Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” (Nuh, 71/2)
اَنِ اعْبُدُوا اللهَ وَاتَّقُوهُ وَاَطِيعُونِ
“Allah'a ibadet edin. O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki” (Nuh, 71/3)
يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ اِلَى اَجَلٍ مُسَمًّى اِنَّ اَجَلَ اللهِ اِذَا جَآءَ لاَ يُؤَخَّرُ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
“Sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.” (Nuh, 71/4)
قَالَ رَبِّ اِنِّى دَعَوْتُ قَوْمِى لَيْلاً وَنَهَارًا
“ 'Nûh, şöyle dedi: 'Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.” (Nuh, 71/5)
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَآئِى اِلاَّ فِرَارًا
“Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.” (Nuh, 71/6)
وَاِنِّى كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوآ اَصَابِعَهُمْ فِى اَذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَاَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا
“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.'" (Nuh, 71/7)
Bu ayeti kerimelerde Hz. Nûh’un, kendisinden önce gelen birçok peygamber gibi halkının ileri gelenlerini İslam’a davet ettiği, ancak onların inanmadığı anlatılmaktadır. Ayrıca halkın kendilerini felakete sürükleyen kimselere tabi olduklarını ifade buyurarak onların servet ve evlatlarıyla övünen kimselere tabi olmalarını Cenab-ı Hakk’a şikayet etmektedir. Ayetlerde sadece dünyevî nimet ve ikballere önem vermenin uzun vadede mutlaka manevî değerleri yok edip toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine de ayrıca vurgu yapılmaktadır.
Peygamberlerin ve onların varisi olan âlimlerin görevi, üzerlerine düşen davet görevini eksiksiz yapmaktır. Nitekim Hz. Nûh’un gece gündüz demeden bütün gücüyle halkının kurtuluşu için çalıştığı, böylece sorumluluğunu yerine getirdiği bildirilmektedir. İnsanların bu daveti kabule yönelmesi ise Allah’ın hidayet etmesine bağlıdır. Hz. Nuh’un, oğlu ve hanımının iman etmelerini sağlayamaması, Peygamberimizin amcası Ebu Talib’e iman ettirmede muvaffak olamaması bunun en güzel delilidir. Hidayet ve dalalet, Allah Teâlâ’nın elindedir. İmanı olmayanı veya imanının gereklerini yerine getirmeyeni Peygamber dâhil kimse kurtaramaz. Zira Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
وَمَنْ بَطَّأَ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ
“Kimi ameli geri bırakırsa, nesebi onu (ahirette) öne geçirmez" (Müslim, Zikr, 11 / 7028 ) Bu nedenle halkımız arasında yaygın olan “ben hoca oğluyum, ben hacı oğluyum” gibi sözler yersiz laflardır. Peygamberimiz (s.a.s) kızı Fatıma’ya şöyle seslenmiştir:
يَا فَاطِمَةُ بِنْتَ مُحَمَّدٍ أَنْقِذِي نَفْسَكِ مِنَ النَّارِ، فَإِنِّي وَاللَّهِ لَا أَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا
“Ey Muhammed’in kızı Fatma! Kendini ateşten koru. Ben Allah katında sizin için hiçbir şey yapamam.” (Müslim, “İman”, 384)
Ayeti kerimelerde, insanlar iman ederlerse; mutlu ve huzurlu olarak yaşayıp ölecekleri, ama iman etmezlerse mutsuz ve huzursuz yaşayacakları, nihayet hayatlarının da felaketlerle son bulacağı anlatılmaktadır. İman ne kadar toplumun huzur ve esenliğinin kaynağı ise işlenen günahlar da o kadar huzur ortamının gerilemesine sebeptir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:
وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرَى اَمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَاْلاَرْضِ وَلَكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
“(O) ülkelerin halkı inanıp (Allah’ın azabından) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık.” (Arâf, 7/96)
Hz. Nûh’un, şartlara ve kişilerin özelliklerine göre tebliğlerini açıktan veya gizli olarak sürdürdüğü bildirilmekte, böylece de irşat ve tebliğde bulunan Müslümanların bu farklı davet ve tebliğ metotlarını kullanabileceklerine işaret edilmektedir.
Ayrıca tebliğde muhatabı ikna ve ilzam için çeşitli deliller getirilmesi de öğretilmektedir. Nitekim Hz. Nûh, Allah’ın insanı aşama aşama yaratarak mükemmel bir varlık hâline getirdiğini hatırlatıp insanın O’na minnettar olması, varlığını ve birliğini tanıyıp kulluk etmek suretiyle minnet ve şükrünü göstermesi gerektiğini ifade etmiştir.
Tahir TURAL |