İstikamet Üzere Olmak
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَئِكَةُ اَلاَّ تَخَافُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِى كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
"Şüphesiz 'Rabbimiz Allah'tır' deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: 'Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) vaad edilmekte olan cennetle sevinin!” (Fussilet, 41/30)
نَحْنُ اَوْلِيَآؤُكُمْ فِى الْحَيَوةِ الدُّنْيَا وَفِى اْلاَخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِى اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
“Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var." (Fussilet, 41/31)
Kur’an-ı Kerim’de doğruluk, en geniş şekilde fayda ve hikmetleriyle açıklanmıştır. Allah’a, ahirete, meleklere ve kitaplara iman edenler; mallarını akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, köle ve esirlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı veren, sözünde duran ve sabredenler “doğrular” ve takva sahibi kişiler olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca istikamet (doğruluk) Müslümanların ortak vasfı olarak tanımlanmıştır
لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اَمَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ وَالْمَلَئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِى الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِى الرِّقَابِ وَاَقَامَ الصَّلوَةَ وَآتَى الزَّكَوةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِى الْبَاْسَآءِ وَالضَّرَّآءِ وَحِينَ الْبَاْسِ اُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَاُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara, 2/177).
Yüce Allah peygamberleri ve ümmetlerini, kul olma açısından aynı sorumluluklara tabi tutmuştur. Bunlardan biri de Resûlullah (s.a.s)’a hitaben emredilen “istikamettir” ki şöyle buyurulur:
فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْا اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hûd sûresi, 11/112) İstikametin önemini en üst düzeyde hisseden Hz. Peygamber Hûd sûresinin özellikle bu sûredeki “dosdoğru ol” emrinin kendisini ihtiyarlattığını, saçlarını ağarttığını belirtmiştir.
شَيَّبَتْنِي هُودٌ وَالْوَاقِعَةُ وَالْمُرْسَلاَتُ وَ عمَّ يَتَسَاءَلُونَ وَإذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ
“Beni, Hud, Vakıa, Mürselat, Nebe ve Tekvir sûreleri ihtiyarlattı.” (Tirmizî, Tefsiru Sûre, 56/6) Zira doğruluk/sıdk peygamberliğin en önemli sıfatlarından biridir. Yüce Allah, çok büyük imtihanlardan geçmiş peygamberlerden Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz.İdris’i doğruluk ve sözlerindeki sadakatleriyle övmüş, bütün peygamberlerini doğruluk örneği olarak takdim etmiştir.
اِهْدِناَ الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
“Bizi dosdoğru olan yola ilet” (Fâtiha, 1/6) âyetinin devamında, bu yolun kendilerine nimet verdiklerinin yolu olduğu açıklanır. Bu nimet verilenler de peygamberler, sıddîklar, şehitler ve Allah’ın salih kullarıdır. Mümin, Allah’ın salih ve sadık kulları ile beraber olur, onları sever, ilim ve sohbet meclislerinde bulunursa Cenâb-ı Hak onun doğru yolu bulmasını ve onda devamını kolaylaştırır.
Bu bakımdan iyi insan vasıfları arasında en başta doğruluk yer almış ve temel prensip olmuştur. İnanan ve inancının gereğini yerine getiren, doğru insandır. Doğruluk; sözde, düşüncede ve davranışta gerçekleşmesi gereken bir erdemdir. Allah’tan gerçek manada korkmak, iyiliğe yönelmek, rahatlık ve gönül huzuru duymak, ancak doğrulukla mümkündür. Doğru ve dürüst insanlar, en güç ve çetin işleri, doğrulukları sayesinde başarabilirler. İstikametin karşıtı hıyanettir ki; doğruluğu bırakıp, hak ve hukuka tecavüz etme, verilen sözde durmama ve ahde vefasızlık demektir. Şeytan insanları doğru yoldan uzaklaştırmak için devamlı çaba harcamakta, ön, arka, sağ ve sollarından girmeye çalışmaktadır.
قَالَ فَبِمَا اَغْوَيْتَنِى لاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ
“Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.” (Arâf, 7/16)
ثُمَّ لاَتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْماَنِهِمْ وَعَنْ شَمَائِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ
“Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” (Arâf, 7/17)
Bunun bilincinde olan insan, doğruluk mücadelesini önce içindeki nefis düşmanına karşı vermek durumundadır.
Doğruluk, dürüstlük, her türlü işte itidal üzere bulunmak, adalet ve doğruluktan ayrılmayıp din, akıl ve ilmin ışığında yürümek, din ve dünya ile ilgili işlerimizi emr olunduğumuz gibi yapmaya çalışmak bir Müslüman olarak hepimizin temel prensibidir.
Doğruluk, insanın Allah’a karşı yerine getirmek için önceden verdiği bir söz, bir misak ve bir ahiddir. İnsan bu yaradılış ahdine vefa gösterdiği ölçüde sadıktır; sadakatın mükâfatı da verilecektir.
Rüstem BEŞLER |