
Sadaka: Sadakatin Göstergesi
عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ صَدَقَةٌ.”
Saîd b. Ebû Bürde’nin, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:“Her Müslüman’ın sadaka vermesi gerekir.” (Müslim, Zekât, 55; Buhârî, Zekât, 30)
Bir gün Allah Resûlü,
عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ صَدَقَةٌ
“Her Müslüman’ın sadaka vermesi gerekir.” buyurdu. Bunu duyanlar bir an için şaşırdılar. Çünkü aralarında zengin olmadıkları için mal ile sadaka veremeyenler de vardı. Hemen sordular:
أَرَأَيْتَ إِنْ لَمْ يَجِدْ قَالَ صَدَقَةٌ
“(Sadaka verecek mal) bulamayana ne dersin?” Allah Resûlü,
يَعْتَمِلُ بِيَدَيْهِ فَيَنْفَعُ نَفْسَهُ وَيَتَصَدَّقُ
“Eliyle (emek verir) çalışır. Hem kendisi faydalanır, hem de sadaka verir.” buyurdu. Sahâbe tekrar,
قِيلَ أَرَأَيْتَ إِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ
“Ya buna gücü yetmezse ne dersin?” diye sordular.
يُعِينُ ذَا الْحَاجَةِ الْمَلْهُوفَ
“İhtiyaç sahibi, darda kalmış ve mazlum kimselere yardımcı olur.” Sahâbe tekrar,
قِيلَ لَهُ أَرَأَيْتَ إِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ
“Ya buna gücü yetmezse ne dersin?” diye sorunca Resûlullah,
يَأْمُرُ بِالْمَعْرُوفِ أَوِ الْخَيْرِ
“ iyiliği veya hayrı ister.”
أَرَأَيْتَ إِنْ لَمْ يَفْعَلْ قَالَ
“Bunu da yapmazsa ne dersin?” diye dördüncü kez sorunca,
يُمْسِكُ عَنِ الشَّرِّ فَإِنَّهَا
“Kötülükten uzak durur. Bu da bir sadakadır.” Buyurdular.
Değişik vesilelerle sadaka vermenin önemini ve kapsamını izah eden Allah Resûlü yine bir gün ashâbına bu konuda şunları söylüyordu:
كُلُّ سُلاَمَى مِنَ النَّاسِ عَلَيْهِ صَدَقَةٌ كُلَّ يَوْمٍ تَطْلُعُ فِيهِ الشَّمْسُ - قَالَ - تَعْدِلُ بَيْنَ الاِثْنَيْنِ صَدَقَةٌ وَتُعِينُ الرَّجُلَ فِى دَابَّتِهِ فَتَحْمِلُهُ عَلَيْهَا أَوْ تَرْفَعُ لَهُ عَلَيْهَا مَتَاعَهُ صَدَقَةٌ - قَالَ - وَالْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ وَكُلُّ خَطْوَةٍ تَمْشِيهَا إِلَى الصَّلاَةِ صَدَقَةٌ وَتُمِيطُ الأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ صَدَقَةٌ
“Güneşin doğduğu her gün, insanın bütün eklemleri için sadaka vermesi gerekir. İki kişinin arasını düzeltmen sadakadır. Bir kimseyi kaldırarak hayvanına binmesine yardımcı olman veya eşyasını ona yüklemen sadakadır. Güzel söz de sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırman sadakadır.”
مَا أَطْعَمْتَ نَفْسَكَ فَهُوَ لَكَ صَدَقَةٌ وَمَا أَطْعَمْتَ وَلَدَكَ فَهُوَ لَكَ صَدَقَةٌ وَمَا أَطْعَمْتَ زَوْجَكَ فَهُوَ لَكَ صَدَقَةٌ وَمَا أَطْعَمْتَ خَادِمَكَ فَهُوَ لَكَ صَدَقَةٌ
“Kendini doyurmak için harcadığın senin için sadakadır. Çocuğuna yedirdiğin şey senin için sadakadır. Eşine yedirdiğin şey senin için sadakadır. Hizmetçini doyurduğun şey senin için sadakadır.” buyuran Peygamber Efendimiz, bir anlamda helâl lokmanın sadaka yerine geçtiğini dile getirmektedir.
Onun belirttiğine göre Müslüman kişinin bir insana selâm vermesi ve kişinin kendi eşi ile birlikte olması da sadakadır. Aynı şekilde Müslüman kardeşine güler yüzlü davranmak, kovasındaki sudan onun kabına boşaltmak, kaybolan birine yolu tarif etmek, iyi göremeyen birine rehberlik etmek ve üzerinde hakkı olduğu kimseye veya borçlusuna anlayışlı davranarak süre tanımak da Allah Resûlü tarafından sadaka olarak tanımlanmıştır. Öyle ki bir kimsenin diktiği ağaç veya ekinlerden her türlü canlının yedikleri bile sadaka kapsamındadır.
Sıdk (doğruluk), sadakat (özden bağlılık, samimiyet), sadık (dürüst ve samimi olan kişi) kelimeleri ile ortak kökten gelen sadaka bu anlamları ifade edebilecek bütün davranışları kapsar. Meselâ, ibadet niyetiyle sadaka veren kimse Rabbine karşı, malından veren varlıklı kişi muhtaçlara karşı, evinin ihtiyaçlarını karşılayan eşine ve çocuklarına karşı yardımsever, ihtiyaç sahiplerine karşı sadakatini, samimiyetini, iyi niyetli olduğunu göstermektedir.
Yüce Allah,
فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ , وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ , فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ , وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ ,وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ , فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ ,
“Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. Fakat kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.” buyurmuştur. Bu âyetlerde sadaka, sakınma ve tasdik etme arasında kurulan sıkı bağ, dikkat çekicidir. Sadaka, imanda sadakat ve samimiyetin bir delili, tasdik de âhirete imanın bir ifadesidir. Bunun içindir ki Resûlullah (sav),
وَالصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ
“...Sadaka bir delildir...” 10 hadisinde sadakanın, veren kişinin imanına ve sadakatine bir delil olduğunu buyurmuştur.
Asıl sadaka, malî yardım şeklinde yapılandır. Ancak bu, herkes için mümkün olmayabilir veya her zaman ihtiyacı karşılamayabilir. Zira sadaka, karşımızdakini mutlu etmek ve bir eksiğini gidermek ise, aç olan kimse için onu doyurmak sadaka iken, hasta olan için ziyaretine gitmek sadaka olacaktır. Bazı durumlarda çevre temizliği sadaka iken, bazen güzel bir nasihat, hayat kurtaran bir sadaka olabilir.
Gücü kudreti yerinde olan gücüyle, malı olan malıyla, ilmi olan da ilmiyle sadaka verecektir. Zira sadaka vermek insanların imkân ve fizikî durumları ile yakından ilgilidir. Varlıklı bir insan için mal ile tasaddukta bulunmak akla gelen ilk sadaka şekli iken, gücü kuvveti yerinde olan kişinin emeğini insanların hayrına sunması sadaka sevabına eriştirecektir. Yaşlı ve hasta bir kimsenin güzel bir nasihati, iyiliğe çağırması güzel bir sadaka iken, genç ve dinamik bir kimsenin de o yaşlıya göstereceği saygı ve hizmet yerinde bir sadakadır.
Kutlu Nebî,
كُلُّ مَعْرُوفٍ صَدَقَةٌ
“Her iyilik bir sadakadır.” hadisi ile sadakaya her Müslüman’ın yapabileceği bütün güzel davranışları kuşatacak bir anlam yüklemiştir. Bu şekilde geniş bir uygulama alanı bulunan sadakalar âhiret yurdu için de en güzel hazırlıktır. Âlim sahâbî Abdullah b. Mes’ûd anlatıyor:
أَيُّكُمْ مَالُ وَارِثِهِ أَحَبُّ إِلَيْهِ مِنْ مَالِهِ
“Bir gün Nebî (sav) çevresindekilere, "Hanginiz vârisinin malını kendi malından daha çok sever?" diye sordu. Oradakiler,
يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا مِنَّا مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ مَالُهُ أَحَبُّ إِلَيْهِ مِنْ مَالِ وَارِثِهِ
"Aramızda, kendi malını vârisininkinden daha çok sevmeyen kimse yoktur." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
اعْلَمُوا أَنَّهُ لَيْسَ مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ مَالُ وَارِثِهِ أَحَبُّ إِلَيْهِ مِنْ مَالِهِ مَالُكَ مَا قَدَّمْتَ وَمَالُ وَارِثِكَ مَا أَخَّرْتَ
"Şunu iyi bilin ki aranızda vârisinin malı, kendi malından daha çok hoşuna giden hiç kimse yoktur. (Çünkü) Senin malın (sadaka vererek) hayır yaparak önceden (âhirete) gönderdiğindir. Vârisinin malı ise (öldükten sonra) geride bıraktıklarındır." ” Allah Resûlü yine bir gün,
اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ
“Çoklukla övünmek sizi oyaladı.” ayetini okuduktan sonra o sırada yanında bulunan sahâbîlere,
يَقُولُ ابْنُ آدَمَ مَالِى مَالِى - قَالَ - وَهَلْ لَكَ يَا ابْنَ آدَمَ مِنْ مَالِكَ إِلاَّ مَا أَكَلْتَ فَأَفْنَيْتَ أَوْ لَبِسْتَ فَأَبْلَيْتَ أَوْ تَصَدَّقْتَ فَأَمْضَيْتَ
“Âdemoğlu, "Malım, malım!" diyor. Ey âdemoğlu, senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka verip önceden (âhirete) gönderdiğin dışında bir malın mı var?” Buyurmuştu.
Hz. Âişe’nin anlattığı bir diğer olayda Hz. Peygamber ailesi için bir koyun kesmiş ve eşlerine ondan ne kadarı kaldı diye sormuştu. Hz. Âişe,
مَا بَقِىَ مِنْهَا إِلاَّ كَتِفُهَا .
“Bize sadece kürek kemiği kaldı.” deyince Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
بَقِىَ كُلُّهَا غَيْرَ كَتِفِهَا
“(Demek ki) kürek kemiğinin dışında tümü (bize) kaldı.”
Allah Resûlü’nün açıkça belirttiğine göre sadaka malı azaltmıyor, Allah katında mükâfatın artmasına vesile oluyordu. Bunun için yularlı bir devesini Allah yolunda tasadduk eden bir sahâbî için,
لَيَأْتِيَنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِسَبْعِمِائَةِ نَاقَةٍ مَخْطُومَةٍ
“Allah (bu kişiye) kıyamet gününde yularlı yedi yüz deve tasadduk etmiş gibi sevap verecektir.” buyurmuştu. Kur’an’ı Kerim’de de Yüce Mevlâ,
مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” Buyurarak, kendi rızası için verenlerin mükâfatının yedi yüz misliyle olacağını bildirmiştir. Çünkü paylaşılmayan bir mal, geçici ve fânidir. Bir gün ya yok olur ya da yararsız hâle gelir. Fakat diğer insanlarla paylaşıldığı zaman daha uzun bir dönem devam eder ve istifade edildikçe de sahibine mükâfat kazandırır. Kutlu Nebî,
إِذَا مَاتَ الإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلاَّ مِنْ ثَلاَثَةٍ إِلاَّ مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ
“İnsan öldüğü zaman, şu üç şey dışında amelleri kesilir: Sadaka-i câriye (faydası kesintisiz devam eden sadaka), kendisinden yararlanılan ilim ve kendisine dua eden sâlih evlât.” Derken, insanların çeşme ve köprü gibi sürekli yararlandığı, uzun ömürlü yaşayan sadakaları ilk sırada anmaktadır.
Verilen sadakanın azlığı çokluğu, küçüklüğü büyüklüğü kadar helâlinden kazanılıp kazanılmadığı ve verilirken kişinin taşıdığı samimiyet de önemlidir. Hz. Peygamber’in kendisine,
فَأَىُّ الصَّدَقَةِ أَفْضَلُ
“Hangi sadaka en faziletlidir?” diye soran bir kimseye,
جُهْدُ مُقِلٍّ
“Malı az olanın gücüne göre verdiği (sadaka!)” Demesi bu noktada son derece anlamlıdır.
Resûl-i Ekrem helâl maldan verilen sadakanın Allah katındaki değerini şöyle anlatmaktadır:
مَنْ تَصَدَّقَ بِعَدْلِ تَمْرَةٍ مِنْ كَسْبٍ طَيِّبٍ - وَلاَ يَقْبَلُ اللَّهُ إِلاَّ الطَّيِّبَ - وَإِنَّ اللَّهَ يَتَقَبَّلُهَا بِيَمِينِهِ ،
“Kim helâl kazancından bir hurma miktarı sadaka verirse —ki Allah sadece helâl olanı kabul eder— Allah o sadakayı büyük bir hoşnutlukla kabul eder. Sonra onu sahibi için, sizden birinizin tayını yetiştirdiği gibi (özenle) dağ gibi olana kadar büyütür (bereketlendirir).
ثُمَّ يُرَبِّيهَا لِصَاحِبِهِ كَمَا يُرَبِّى أَحَدُكُمْ فَلُوَّهُ حَتَّى تَكُونَ مِثْلَ الْجَبَلِ
Öyle ki lokma büyüklüğündeki bir sadakanın sevabı Uhud Dağı kadar oluverir.
Allah’ın Kitabı’nda bunu tasdik eden âyetler şunlardır.” buyuran sevgili Peygamberimiz,
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
“Onlar, kullarının tevbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu bilmezler mi?”
يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَثٖيمٍ
“Allah faiz malını mahveder (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise artırır (bereketlendirir)...” Ayetlerini okumuştur.
Halis niyetle Allah rızası için verilen her türlü sadaka, Allah katında değerlidir ve mükâfata lâyıktır. Allah Elçisi’nin anlattığına göre bir adam yemin ederek geceleyin sadaka vereceğini söyler ve bilmeyerek elindeki sadakayı bir hırsızın eline tutuşturur. Bunu duyan insanlar ertesi gün,
“Bir hırsıza sadaka verilmiş!” diye konuşurlar. Sadakayı veren zât, buna üzülmez ve verdiği sadakadan dolayı Allah’a hamdeder. Tekrar sadaka vereceğine dair kendi kendine söz verir. Bu defa da elindeki sadakayı geceleyin bilmeyerek kötü bir kadına verir. Sabah olunca, bunu duyan halk,
“Bu gece de kötü bir kadına sadaka verilmiş!”" diye konuşurlar. Sadaka veren yine aldırmayarak,
“Allah’ım! Kötü bir kadına (senin iraden dâhilinde) sadaka verdiğim için sana hamdediyorum.” der. Üçüncü gece tekrar bir kimseye sadaka vermek ister. Ve bu sefer de bilmeyerek bir zengine verir. Ertesi gün halk bunu da diline dolayarak konuşurlar. Bu hayırsever kişi bilmeden bir zengine sadaka verdiği için tekrar Allah’a hamdeder. Allah rızasını gözeterek halis niyetle gizlice verdiği bütün bu sadakalardan sonra kendisine şöyle denilir:
فَأُتِىَ فَقِيلَ لَهُ أَمَّا صَدَقَتُكَ عَلَى سَارِقٍ فَلَعَلَّهُ أَنْ يَسْتَعِفَّ عَنْ سَرِقَتِهِ ، وَأَمَّا الزَّانِيَةُ فَلَعَلَّهَا أَنْ تَسْتَعِفَّ عَنْ زِنَاهَا ، وَأَمَّا الْغَنِىُّ فَلَعَلَّهُ يَعْتَبِرُ فَيُنْفِقُ مِمَّا أَعْطَاهُ اللَّهُ .
“Bir hırsıza verdiğin sadaka var ya, umulur ki (bu sadaka sayesinde) o, hırsızlığından vazgeçer. Zinakâr kadına gelince, umulur ki o da zinasından vazgeçer. Zengine gelince, umulur ki o da ibret alır, Allah’ın kendisine verdiği maldan infakta bulunur.” Bu hadis, verilen sadakaların âhiretteki ecir ve sevabından önce, dünyada sağlayacağı yararlara dikkat çekmektedir. Bırakın yoksullara verilen sadakayı, yanlışlıkla verildiğinde dahi sadaka, insanların hatalarını düzeltmesine imkân verebilmekte, çeşitli dünyevî kazanımlara vesile olmaktadır. Bu ise sadakanın, fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamasının, onların maddî sıkıntılarını gidermesinin yanı sıra bazı kimselerin yanlışlarını fark edip düzeltmelerine yardımcı olduğunu da ortaya koymaktadır.
Peygamber Efendimiz, cennette inananlara açılacak kapılardan birinin “sadaka kapısı ” olduğunu bildirirken de verilen sadakaların mükâfata dönüşeceğini ve yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmayacağına işaret buyurmuştur.
إِنَّ الصَّدَقَةَ لَتُطْفِئُ غَضَبَ الرَّبِّ وَتَدْفَعُ مِيتَةَ السُّوءِ.
“Kuşkusuz sadaka, Rabbin hoşnutsuzluğunu giderir (Allah’ın kişiye huzurlu bir hayat bağışlamasına vesile olur, işlenen kötülüklere mukabil başa gelebilecek kötülüklere de kefaret olur) ve kötü bir şekilde ölmeyi (Allah’ın izniyle) önler.”
Devamı |