NAMAZIN ŞARTLARINA DAİR DİĞER
BİLGİLER.. 1
Temizlik Şartıyla ilgili Hususlar 1
Avret Mahallinin Örtülmesi İle
İlgili Hususlar 1
Kıbleye Dönme Şartı İle ilgili
Hususlar 2
Namazın Vacipleri 2
Namazın Sünnetleri 3
Namazın Âdabı 5
Namaz Nasıl Kılınır?. 6
Geçmiş Konularla İlgili Sorular 8
Üst yüzü temiz, alt
yüzü pis olan keçe (ve benzeri şeyler)üzerinde namaz
kılınır. (Etrafından ve ortasından) dikişli değilse ı pis olan elbisenin temiz yüzüne
ve (elbise, yaygı, hasır ve îri şeylerin) temiz taraflarına, hareket
ettirildiğinde pis olan i hareket eder durumda da olsa, secde edilebilir ki bu
görüş ıdur.
Sarığın herhangi bir tarafi
pislendiğinde, temiz olan kısmı ı bırakılıp pis tarafı (namaz kılanın) eğilip
doğrulması sonucu Idamayacak bir halde (yere)
bırakılırsa, (bu şekilde) kılınan az caiz olur, (pis taran) hareket ederse caiz
olmaz.
Pisliği giderecek birşey bulamayan kimse, (öylece) pislikle be-r namazını
kılar, sonra (bu namazın) iadesi (de) gerekmez.
İpek, ot yahut çamur
(gibi şeylerle) de olsa örtünecek birşey ımayanların dahi (kıldıkları namazın) iadesi gerekmez, anılmasında
bir sakınca bulunmayan ve
dörtte biri temiz . bir Örtü varken çıplak olarak namaz kılınmaz. Dörtte birinazı temiz olan (bir örtüy)le namaz (kılıp kılmamak) ihtidir.
(Ne var ki) tamamen pis bir elbise içerisinde namaz ıak,
çıplak olarak kılmaktan daha iyidir. Avret yerinin bir mm (dahi olsa) örtecek birşey bulunduğunda (bunun mutlaka) k:ullanılması
gerekir. (Bununla) ön ve arka (taraf) örtülür, değilse kişinden biri kapatılır.
Bazıları arka, bir kısmı da ön (taraf) :apatılır
dediler. Çıplak kimsenin oturup ayaklarını kıble yönüne Loğru
uzatarak îmâ ile kılması menduptur (iyidir). (Ama)
eğer lyakta îmâ ile yahut rükû ve secdeyle kılarsa da
olur.
Erkeğin avret yeri,
göbekle diz kapağının altı arasındaki »ölgedir. (Hür
olmayan) câriye (kadm)larm
(göbekle diz kapaklan ırasmdaki bölgelerinden başka)
ayrıca karın ve sırt bölgeleri ile, lür kadınların
yüzleri, elleri ve ayakları hariç, bütün vücutları avret mahallidir.
Avret mahallinin
dörtte birinin açılması namazın sıhhatine nânidir.
Avret mahallinden olan azaların değişik yerleri açılır da ju
açılan yerlerin toplamı avret mahallindeki en küçük âzânm
lörtte birine ulaşırsa namaza mâni olur, aksi halde
olmaz.
Hastalık yüzünden,
(binek) hayvanından inemediğinden veya düşman korkusundan kıbleye
yönelemeyenlerin kıblesi, dönebildiği ve emin bulduğu yöndür. Kıble tarafını
bilemeyen kimse, eğer bunu bildirecek ne bir kimse ve ne de (cami ve) mihrap
(gibi bir şey) yoksa (kıbleyi olabildiğince) araştırır (sonra namazını kılar),
hatalı (yöne doğru kılmış) olduğu (sonradan) anlaşılsa bile namazını) iade
etmez. Eğer hatasını namazdayken anlarsa, üzünü
(kıble tarafına) döndürür ve (namaza) devam eder. (Kıb-3yi)
araştırmaksmn (namaza) başlar da (namazdan)
ayrıldıktan onra doğru yöne kıldığım anlarsa namazı
sahih olur. Şayet doğru öne döndüğünü namaz içinde anlarsa, tıpkı doğru yön hiç
bilin-oeksizin kılındığında bozulduğu gibi namazı
bozulur. Bir takım nsan (kıbleyi) araştırsalar ve
imamlarının durumunu (ne yöne löndüğünü) de bilme(den
namazlarını kıl)salar (kıldıkları bu na-naz) yeterli
olur.
Namazın vacipleri on
sekiz olup şunlardır:
(1) Fatiha
okumak,
(2) ilâve
olarak ve tayin etmeksizin farz aamazlann herhangi
iki rek'atı ile vitir ve nafile namazların her rek'atında bir sûre veya üç âyet okumak,
(3) (vacip
olan) okumayı
ırzlarda) ilk iki rek'ata tahsis etmek,
(4) Fâtiha'yı sûreden önce :umak;
(5) secdede alınla birlikte burnu da (yere) koymak,
(6) itün rek'atlarm
ikinci secdelerini öbür rek'ata geçmeden
önce ıpmak,
(7) rükünlerdin edasın)da (uzuvların sükûnete kavuşması),
itminan elde
edilmesi,
(8) birinci (tahiyyata) oturuş
ve
(9;
ı oturuşta teşehhüd (et-tâhiyyâtü'yü)
okumak ki doğrusu da buî ir,
(10) (aynı şekilde) et-tamyyâtuyü
son oturuşta (da) okumak!
11) teşehhüdden (hemen) sonra
gecikmeksizin üçüncü rek'ata ılkmak,
(12) (selâm esnasında) "es-Selâm" kelimesini
söyleme leykünV'ü (söylemek vacip) değil;
(13) vitir (namazm)da (okunan|
anut (duaları),
(14) her iki bayram namazlarında alman tek-rler,
(15) bütün namazlarda iftitah
(başlangıç) için (başka bir izi değil de) tekbiri (=Allahü
ekber lafzını) seçmek [ancak bayım namazlarında
değil],
(16) her iki
bayram namazlarının ikinci îk'atlarmda rükû için tekbir almak;
(17) imamın sabah amazmda, kaza kılarken de olsa akşam ve yatsı namazlarının
ilk d rek'atlarında, cuma, bayram namazları, teravih
ve ramazan ıylarm)da (kılman) vitir namazlarında
açıktan okuması,
(18) lynı şekilde imamın) öğle
ve ikindi namazlarında, akşam ve yatsı amazlarmda ilk
iki rek'attan sonra gizli okuması; gündüz kılman afile namazlarda gizli okumak, (akşam, yatsı ve sabah
namazlarının) farzlarını tek basma kılanlar tıpkı gece nafile kılanlar gibi
izli veya açıktan okumakta serbesttirler. Yatsının (ya
dakşamm) ilk iki rek'atlarında
okunamayan sûreler Fatiha ile birlikte son iki rek'atlarda
açıktan okunur, ama okunamayan Fatiha 3n iki rek'atlarda
tekrar edilmez.
Namazın sünnetleri
elli birdir:
(1) İftitah tekbiri için
erkekler ve cariyelerin, ellerini kulak azasına kadar, hür kadınların ise omuz
hizasına kadar kaldıalan,
(2) (tekbir
sırasında) parmakları açık (kendi haline) urakmak,
(3) imama
uyanların iftitah tekbirlerini imamla
birlikte
almaları;
(4) erkeğin, sağ eli sol elinin üzerinde olarak göbeğinin
altına koyması [ellerin durumu şöyle olur: Sağ elin iç kısmı sol elin dış
tarafına konulur, bilek üzerinde baş ve küçük parmaklar halka yapılır];
(5) kadınların halka yapmaksızın ellerini göğüsleri
üzerine koymaları,
(6) sübhaneke okumak;
(7) okumak için "Eûzü
billahi mine'ş-şeytanirracîm"
demek,
(8) her rek'atın evvelinde
"besmele" çekmek,
(9)
âmin
demek,
(10) "Allahümme rabbena ve leke'1-hamd" demek,
-(ll) bunları gizli
söylemek,
(12) iftitah tekbiri sırasında
başı eğmeden dengeli bir vaziyet almak;
(13) imamın, tekbir ve "Semiallahü
limen hamideh"
(cümlesin)i açıktan söylemesi,
(14) ayakta
dururken ayakların arasının dört parmak kadar açılması;
(15) mukîm
bulunuluyorsa eğer, sabah namazında Fatiha'dan sonra "Uzun Mufassallardan,
ikindi ve yatsı namazlarında "Orta Mufassal"lardan, akşamda ise
bunların kısalarından bir sûre okumak, [yolcu olanlar dilediği
herhangi bir sûreyi
okuyabilirler],
(16) sadece sabah namazlarının birinci (rek'atların)da sûreyi uzun tutmak,
(17) rükûnun tekbiri;
(18) (rükûda) üç kere tesbîh
(Sübhane Rabbiye'1-azîm) söylemek,
(19) parmaklarını açarak
(20)
dizlerini elleriyle kavramak [hanımlar parmaklarını açmazlar),
(21)
(rükûda) bacakları dik ve sırtı düz tutmak,
(22) (rükû
sırasında) başı ve arkayı aynı hizada bulundurmak,
(23) rükûdan
kalkmak,
(24) sonra kalkıp (uzuvların yerli yerine oturmasını temin
edip) mutmain olmak,
(25) secde için (önce) dizleri, sonra elleri, sonra da
yüzü (alnı yere) koymak,
(26) kalkarken bunların aksini yapmak,
(27) secdeye giderken ve
(28) secdeden kalkarken tekbir getirmek,
(29) secdeyi iki ellerin arasına yapmak ve
(30) secdede üç kere "Sübhane
Rabbiye'1-A'lâ" demek;
(31) erkeklerin (secde esnasında) uyluklarını karınlarından
ayrık tutmaları,
(32) dirseklerini böğürlerinden ayırmaları
ve
(33) kollarını yerden kaldırmaları;
(34) Kadınların ise (dirseklerini) yere indirmeleri ve
uyluklarını karınlarına yapıştırmaları;
(35) iki secde arasında doğrulup
(36) oturmak ve
(37) teşehhüdde oturur gibi
elleri uylukların üstüne koymak,
(38) (oturuşlarda) sol ayağın yatırılıp sağ ayağın
dikilmesi,
(39) kadınların, kalçalarının üstüne oturmaları
(40) (et-tahıyyatü'de)
şahadet kelimesini söylerken, "lâ ilahe" kelimesinde sağ elin
işaret parmağıyla işaret edilmesi (yani kaldırılması) ve "illallah"da ise indirilmesi,
(41) (farzların) ilk iki rek'atmdan
sonra Fatiha okumak,
(42) son oturuşta Hz.
Peygamber'e salevât okumak2 ve
(43) insan sözüne
değil de Kur'an'dakilere, Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesel ZemJ'inkine benzer dualar okumak;1
(44) selâm
verirken (önce) sağa, sonra sola dönmek;
(45) imamın (selâm verirken) insanları Hafaza
meleklerini ve salih cinleri kasdederek,
selâm vermesi ki en doğrusu da budur;
(46) imama
uyanların da, eğer imam (döndükleri) cihette bulunuyorsa, selâm verirlerken
imamı, (aynca) cemaatı, Hafaza meleklerini ve cinlerin salihlerini
kasdederek selâm vermeleri,
(47) tek başına kılanların, selâm verirken sadece
melekleri niyetlerinden geçirmeleri,
(48) ikinci selâmı, birinciden daha alçak bir sesle
vermeleri,
(49) (cemaatla kılanların) selâmlarını imamla birlikte vermeleri,
(50) selâm
vermeye sağdan başlamak,
(51) (namaza) sonradan yetişenlerin, imamın (namazdan) ayrılışlarını
beklemeleri.
(1) Tekbir
alırken erkeklerin, ellerini (elbiselerinin) kollarından dışarı çıkarmaları;
(2) namaz
kılanların ayaktayken secde mahalline, rükûda ayaklarının üstüne, secdede
burnun yan taraflarına, otururken kucaklarına, selâm verirken omuzlarına yücelt.
Ve Efendimiz Ibrâhîm 'e ve onun ailesine hayır ve
bereket verdiğin gibi Efendimiz Muhammed'e ve onun ailesine de her iki dünyada
hayır ve bereket ver. Övgüye lâyık sensin (ve) yücelerden de yücesin
Allah'ım..."
Namaz kılanların teşehhüdden sonra okumaları sünnet olan dualardan biri-, si
de Rasûl (Aleyhisselâm Hz. Ebû Bekir (Radıyallahu anh)%e öğrettiği şu
duadır:
"Allahümme innî zalemtü nefsi zülmen kesîran ve innehû lâ illâ ente. Fağfir lî
mağfiraten min indike verhamnî, inneke ente'l-Rahîm."
Manası:
"Allah'ım, ben nefsime çok çok zulmettim.
Günahları, başkaları değil, yalnızca sen affedersin. Beni dergâh- ilâhinde
affeyle ve bana merhamet eyle; sen çok affedici ve pek merhametlisin."
bakmaları;
(3) öksürüğe mümkün mertebe mâni olmak,
(4) esnerken ağzı kapatmak,
(5) "Hayye ale'l-felâh" denildiğinde ayağa kalkmak,
(6) "Kad kâmeti's-salâtü" denildiği
zaman imamın namaza başlaması... (Bütün bunlar) namazın âdâbmdandır.
1
Erkekler namaz kılmak
istediklerinde ellerini (elbiselerinin) kollarından (dışarı) çıkarırlar ve
kulaklarının hizasına kaldırırlar. Sonra niyet ederek "Allah" lafizınm (elif harfini) uzatmaksızm
tekbir alırlar. "Sübhânallah'gibi sırf Allah'ın
zikriyle ilgili her türlü cümleyle ve Arapçasını
söylemekten âciz olanların Farsça (veya bir başka dil) ile (namaza) başlamaları
uygundur. (Arapçasıyla başlamak) mümkün iken Farsça
(veya diğer diller) ile başlamak ve bu dil(ler) ile
(namazda) okumak uygun değildir. En doğrusu da budur. Sonra iftitah
tekbirinin hemen ardından, ara vermeksizin sağ el sol elin üzerinde göbek
altına koyarlar ve, "Sübhanekallâhümme ve bihamdik ve tebârekesmük ve teâlâ ceddük ve la ilahe ğayruk
(duasını) okurlar. Namaz kılan herkes bunu okumalıdır. Sonra okuma(ya başlama)k için gizlice "eûzü"
çekerler. (İmama) sonradan uyanlar
da "eûzü"yü okurlar, imama zamanında
yetişenler değil. Bayram namazlarında "eûzü",
tekbirlerden sonraya bırakılır. Sonra gizlice "besmele" çekerler.
Besmele her rek'atta, sadece "Fâtiha"dan
önce çekilir. Sonra Fatiha okurlar, imam ve cemaat (Fâtiha'nın ardından) gizlice
"âmîn" derler. Sonra bir sûre veya üç âyet okurlar ve tekbir alıp rükûya giderler. Rükûda uzuvlar sükûnet ve istikrar
bulmalı, (vücudun) baş kısmı arka tarafla aynı hizada olmalı, parmak araları
açık ellerle dizleri kavramalıdır, rükûda en az üç kere teşbih (yani "Sübhane rabbiye'1-azîm")okurlar.
Sonra gerek imam ve gerekse tek başına kılanlar, "Semialîahü
limen hamiden, Rabbena leke'1-hamd
diyerek başlarını (rükûdan) kaldırırlar ve uzuvların sükûnet ve istikrarını
temin ederler. (İmama) uyanlar, (sadece) "Allahümrne
Rabbena ve leke'1-hamd" demekle yetinirler.
Sonra secdeye gitmek üzere tekbir alırlar, (önce) dizlerini, sonra ellerini
yere koyarlar. Yüzlerini de iki ellerinin arasına koyarak, uzuvları yerli
yerine oturmuş bir halde burun ve alımlarıyla birlikte secde ederler ve en az
üç kere teşbih (yani Sübhâne rabbiye'1-a'lâ
okurlar. Karınlarını
uyluklarından ve sıkışıklık yoksa dirseklerini yanlarından ayırırlar.1
El ve ayak parmaklarını kıbleye yöneltirler. [Kadınlar kollarım yanlarına
indirir, uyluklarını karınlarına yapıştırırlar.] (Sonra) iki secde arasında
uzuvları istikrar ve sükûnet bulacak şekilde otururlar ve ellerini uyluklarının
üstüne koyarlar. Tekrar "Allahü ekber" deyip secdeye kapanırlar, (yine) uzuvların istikrar
ve sükûnetini temin ederler; uyluklarım karınlarından, kollarını yanlarından ayırırlar ve (secdede) üç kere teşbih okurlar. Sonra
tekbir alıp oturmadan ve elleriyle yere dayanmadan kalkarlar.
İkinci rek'at da (tıpkı) birinci rek'at
gibi kılınır. Ancak (bu rek'atta) "Sübhâneke" okunmaz, "Eûzü"
çekilmez ve tekbir alınırken eller kaldırılmaz.
(Ellerin Kaldırılması
Sünnet Olan Haller:)
1) Ellerin kaldırılması, (ancak) bütün namazların
başlangıcında,
2) vitir namazlarında kunût
için tekbir alındığında,
3) bayramlarda fazladan alman tekbirlerde,
4) Kâ'be'yi görünce,
5) Hacerü'l-Esved'i selâmlarken,
6) Safa ve Merve ye
çıkıldığında,
7) Arafat ve Müz-delife'deki vakfelerde,
8) birinci ve ikinci taşlamalar sırasında ve
9) namazları müteakip tesbihler(den
sonra yapılan dualar)da sünnettir. Erkekler ikinci rek'atm
secdelerini yaptıktan sonra sol ayaklarını yatırarak üzerine otururlar ve sağ
ayaklarım (ise) dikerek parmaklarını kıbleye çevirirler. Ellerini,
uyluklarının üstüne parmaklar açık olarak koyarlar [kadınlar (daha önce
belirtildiği şekilde) kalçalarının üstüne otururlar] ve İbn
Mes'ûd (Radıyallahu anh)' teşehhüdünü (et-tahiyyâtü'yü)
okurlar, (ettahiyyâtü'nün) şahadetlerini söylerken
işaret parmaklarını "lâ ilahe" kelimesinde kaldırır ve "illallah"
kelimesinde indirirler. Birinci oturuşta "et-tahıyyâtü"ye
birşey ilâve etmezler, et-tahıy-yâtü'nün tamamı şöyledir:
"et-Tahıyyâtü lillâhi, ue's-saîevâtü ve't-tayyibâtü, es-seîâmü aleyhe eyyühe'n-Nebiyyü ve rahmetü'ilahi ve berekâtühû, es-selâmü aleynâ ve ala ibâdillahi's-sâlihin, eşhedil en lâ ilahe il-la'llahü
ve eşhedil enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühû
(Farzların) ilk iki rek'atmdan sonrakilerde Fâtiha'yı okurlar. Sonra oturup et-tahiyyatü'yü ve ardından Peygamber Efendimiz'e
salevât'ı okurlar. Sonra da Kur'an'dakilere
ve Rasûlullah (Sallallahu
aleyhi vesellemj'm dualarına benzeyen duaları okuyup
önce sağa, sonra da sola "es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh"
diye, daha önce de belirtildiği gibi, yanındakileri kasdederek
selâm verirler.
Lügat ve ıstılah
yönünden "şart" ve "rükün" nedir? Namaza başlamanın doğru
olabilmesi ve namazın sıhhatinin devamı için şartlar nelerdir ve bu ikisi
arasında ne gibi bir fark vardır?
Namazın, üzerinde
ittifak edilen rükünleri nelerdir ve rükün olup olmadığı ihtilaflı olanlar
hangileridir?
Üst yüzü temiz ve alt
yüzü pis olan keçenin üzerinde namaz kıiınabilir mi?
Bir ucu pis olan sarığın temiz tarafı başta bırakılıp pis tarafı yere konulması
hususunda nasıl bir hüküm verilebilir?
Pisliği giderecek birşey bulunmadığı zaman yapılacak şey nedir? Avret yerini
örtecek birşey bulamayanlar ne yaparlar ve (avret
yerini örtecek) dörtte biri temiz bir elbise bulanlar ne yaparlar? (Avret
yerini örtecek) elbisenin dörtte birinden azı temiz olması halinde ne gibi bir
hüküm verilebilir? Avret mahallini örtecek ipekten birşey
bulunuyorsa, bunun için ne söylenebilir?
Çıplak olarak kılınan
namazlarda mendub olan şey nedir? Namazda erkeklerin,
hür olan ve olmayan kadınların avret mahallerini açıklayınız.
Namaz kılan kimsenin
avret mahallinden olan uzuvlarından bir uzvunun dörtte birinin açılmasının
hükmü nedir?
Elbisesi yırtılmak
suretiyle avret mahallinin muhtelif yerlerinden açılan bir kimse için ne
denilebilir? Namaz kılan kimsenin kıblesi ne zaman yüzünü çevirebildiği taraf
olur?
Kıblenin ne taraf
olduğunu bilemeyenler ne yaparlar? Yanlış istikamete doğru namaz kıldığını
namaz içinde anlayanlar ne yaparlar? Kıbleyi öğrenmek için ne zaman araştırma
yapılır? (Kıbleyi) araştırmadan namaz kılanlar için hüküm nedir?
Namazın vacipleri
nelerdir? Vacib, lügat ve ıstılah yönünden ne
demektir? Vacible farz, vâcible
sünnet arasındaki fark nedir?
Rükün olan, vâcib ve sünnet olan kıraat... Bu üçünün arasındaki
sınırları belirtiniz.
Namazın sünnetleri
nelerdir? Sünnetle ilgili hükümlerden bildiklerinizi söyleyiniz.
Erkekler iftitah tekbirinde ellerini nasıl, hanımlar nasıl kaldırırlar?
Erkeklerle ha-nımiar ellerini nasıl bağlarlar?
Kur'an'ın "mufassallarını biliyor musunuz? Uzun
mufassallar, orta ve kısa mufassallar nelerdir?
Hades, lügat ve şer'î yönden ne demektir, kaç kısma
ayrılır, küçük ve büyük hades nedir?
Namaz kılanlar avret
yerlerini kendilerinden de saklamalt mıdırlar? Eğer
bu konuda görüş ayrılığı varsa açıklayınız. Mekkeli olanlarla olmayanların
"kıbleye dönme" farz! karşısındaki durumları nedir? Kâ'be'yi görenlerle görmeyenler arasında (kıbleye dönme
açısından) bir benzerlik var mıdır?
Lügat ve şer'î yönden
"tahrîme" ne demektir ve (iftitah tekbirine) niçin bu ad verilmiştir?
Farzı belirtmek ne
demektir; bu, (namaza) başlarken ve devam ederken mi, yoksa sadece başlarken mi
şarttır ve bununla ilgili hususlar nelerdir? Okumak, niçin farz kılınırken
farzların iki rek atında ve nafilelerle vitir
namazların her rek'atında farz olmuştur?
Secde edilen yerde
sertliğin hissedilmesi ne demek?
Önünde bulunan birinin
sırtına sedce etmenin doğru olabilmesinin şartı
nedir?
öyle ki bunlar ikiye bölünebilir olmalıdır. îki
levhaya bölünebilen ahşap levha da bu kabil şeylerdendir.
Kadınların sokağa çıkarken üzerlerine aldıkları
üstlükler de böyle.
Pisliği giderecek birşey
bulunduğunda iadesi gerekmez. Çünkü Allah sübhânehu
ve teâlâ, bizi gücümüzün dışında birşeyle
mükellef kılmamıştır.
Burada kasdedilen şudur:
Bulunan örtü başkasına ait olduğu ve bunu, namaz kılanın kullanmasına izin
verdiği tekdirde bu örtünün kullanılmasında
herhangi bir sakınca yoktur. Aksi halde onu kullanmak şer1 an caiz
değildir. Sahibinin izni olmaksızın kullanılan bu Örtüyle namaz sahih olursa da
alıp j kullanan günahkâr olur.
Bir de, (namaz
kılanlardan) hiç kimse imamın önüne geçmemiş olması
şarttır. Aksi halde namazları bozulur.
Vacibin lügat itibariyle birkaç manası olup bunlardan
biri de "lüzum (=ge-reklilik)"dir.
Şer'î ıstılahta ise
vacip, biz Hanefîlerce şöyle değerlendirilir: "Gerekliliği, şüpheli delile
dayanan şeydir. Şüphe, iki veya daha fazla manaya delâlet etmesi itibariyle
delilde olabilir. Yahut delil, tek bir manadan başka manaya gelme ihtimali
bulunmaksızın "haber-i âhâd" ile sabit
olur.
Kur1 an ve mütevâtir hadis gibi kat'î delil
ile sabit olan ve başka manaya delâlet etmeyen şeye farz denir. Kendisinde hem
sübût, hem de delâlet yönünden şüphe bulunan bir delil ile sabit olan şey, emir
ve benzeri birşey olursa sünnet, nehiy
ve benzeri birşey olursa tenzîhen
mekruh diye adlandırılır.
İtminan
(tâdil-i erkân ve) rükünlerin yerli yerince yapılması demektir. Bu da rükû ve
secdelerde aza ve mafsallar istikrar ve sükûnet bulacak şekilde yerli yerine
oturmasıyla olur. Bunun temini ise çoğu kez "sübhane
rabbiye'l-azîm" yahut "sübhâne
rabbiye'1-a'lâ" cümlesini en az bir kere
söyleyecek kadar geçen bir sürede mümkün olabilir, itminan (uzuvların, her bir
rüknün edası sırasında denge ve istikrarda olması); Ebu
Hanîfe'ye göre vâcib, Ebû Yûsuf a göre ise farzdır. îmam Muhammed'in bü husustaki görüşünde ihtilaf vardır: Bir kısmı
itminanın, tıpkı Ebu Hanîfe'nin
dediği gibi, Mu-hammed'e göre de vacip olduğunu,
diğer bir kısmı ise ona göre sünnet olduğunu söylüyor.
Kunût, lügat itibariyle dua demek olup diğer namazlarda
değil de vitir namazında dua okumak vacip olduğu için "kunut"
vitir namazında okunur olmuştur. Şer'î ıstılahta ise biz Hanefîierce
kunut, vitir namazının üçüncü rek'atında
okuma işini bitirdikten sonra ayakta dua okumaktır. Herhangi bir duayı okumak
mümkünse de "Allâhümme innâ
nesteîynüke" ve "Allâhümme
iyyâke na'büdü" ile
başlayan duaları okumak sünnettir.
Sünnetle ilgili
hükümlerden birisi, kasden dahi olsa terkedildiğinde namaz bozulmaz ve sehiv secdesi gerekmez.
Ancak hafife almamak ve alay etmemekle beraber kasden
terketmek kötü bir davranıştır. Bahsedilen bu kötülük
kerahetten daha hafif ve küçüktür. Sünnetin hükümlerinden bir diğeri ise
yapılmasının sevap olması, terkedilmesinin, az da
olsa günaha girilmekle beraber, kınanır olmasıdır. Kınamak cezalandırmaktan
daha ehvendir.
Tesbit olunduğuna göre Rasûlullah
(Aleyhissalâtü vesselam), "Namaz başlarken
tekbir getirir, sonra da ellerini, baş parmakları kulakları hizasına
(gelinceye) kadar kaldırırdı." Şafiî'nin rivayetine göre îbn Ömer demiştir ki:
"Peygamber (Aleyhissalâtü vesselâm)'in namaza başlarken ellerini
omuzları hizasına kadar kaldırdığını gördüm." Bu rivayet biz Hanefîlerce,
Özürlü oima haliyle yorumlanmıştır. Bize göre, namaz
kılan bir kimse ellerini sünnet olduğu biçimde kaldıramazsa yahut bu şekilde
sadece birini kaldırır diğerini kaldıramazsa, (ellerini) mümkün olduğu mikdarda kaldırır ve namazını Öylece kılar.
Parmak araları
ne fazlaca açılır ve ne de fazlaca bitiştirilir, normal bir açıklıkta
bırakılır. Peygamber (Aleyhissalâtü vesselâm)'in,
tekbir alırken ellerini bu şekilde yaptığı rivayet edilmiştir. Bir de, tekbir
alırken el içi ve parmakların kıble tarafına doğru çevrilmesi sünnettir.
Bu, İmam A'zam'ın görüşüdür ki imama uyanların, imam "Allahü" lafzını yahut "ekber"
lafzını henüz söyleyip bitirmeden tekbir almaları şarttır. Ebû
Yûsuf ve Muhammed ise, imamın ardında kılanların, imamın tekbirinden sonra
tekbir almalarının sünnet olduğu görüşündedirler.
"Ve le'ddâllîn" den sonra imam, cemaat ve tek başına
kılanlar, hatta Fati-ha'yı
namaz dışında okuyanlar "âmîn" derler ki, manası: "Duamızı kabul
et" demektir.
Mezhebimizin
âlimleri, bunun imama uyanlar ve tek başına kilanlarca
söylenileceği hakkında söz birliği etmişlerdir, imam'a gelince bunun, sadece
"Semiallahü limen hamideh" demesinin sünnet olduğunu İmam A'zam söylemiştir. Sahibeyn ise
imamın, "Semiallahü limen
hamideh, Rabbena ve leke'1-hamd"
demesinin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Bunun gibi bir ifade İmam A'zam'dan dahi naklolunmuştur.
Yani Sübhaneke'yi, eûzüyü, besmeleyi, "âmin" kelimesini,
"Rabbena ve leke'1-hamd" cümlesini gizli
söylemek.
Kur'ân'm son yedi sûresine "Mufassal" denilir ki,
bunların ilki Hucurât sûresi [ilkinin Fetih sûresi
olduğunu, hatta bir kısmına göre bunun Kâf sûresi
olduğunu söyleyenler de olmuştur], sonuncusu ise Nâs
süresidir. Uzun Mufassallar ise, Mufassalların evvelinden el-Bürûc'a kadar olan sûrelerdir. Orta Mufassallar, el-Bûrûc'dan el-Beyyine'ye kadarki
sûreler, Kısa Mufassallar da el-Beyyine'den itibaren Kur'an'ın sonuna kadar olan sûrelerdir.
Bu oturuş
biçimine Arapça'da "teverrük" denir; kalça,
kıç manasına geren "verik"ten gelen bir
kelimedir. Kadınlar kalçalarının üstüne otururlar, ayaklarım da sağ
kalçalarının altından çıkarırlar. Bu şekil, kapanmaya daha uygun olduğu için
kadınlar hakkında sünnettir.
Dişleri
dudakların arasına alarak dahi olsa esnemenin önüne geçilmelidir.
Böyle veya herhangi bir şekilde esnemenin önüne geçilemezse
ağzı el ile yahut elbisenin koluyla kapatmalıdır. Dişler kullanılarak esnemeye
mâni olmak mümkün iken el veya elbisenin koluyla ağzı kapatmak mekruh olur...
Peygamber (Aleyhisselâm) bir hadis-i şerifinde:
"Namazda esnemek
şeytandandır, sizden biriniz esnerseniz eğer, mümkün olduğunca (ağzını)
kapatsın" buyurmuştur.
Yani, "Allah" lafza-i celâlinin başındaki
hemzeyi (yani Elif harfini) uzatmak
doğru değildir. Uzatınca, "Allah en büyüktür" cümlesi, "Allah en
büyük müdür?" şeklinde soru cümlesine dönüşüyor çünkü. Şüphe ifâde eden bu
cümleyi kasden söylemek, Allah korusun, küfürdür.
Aynı şekilde "Ekber"
lafzının ne " Elif' harfini ve ne de
" Be" harfini
uzatmamahdır. Bu üç harften biri uzatıldığı takdirde
namaza başlanılmış olmaz ve böyle bir okuyuş namazı bozar. Ancak "Allah" lafza-i celâlinin Lam harfini uzatmak doğrudur, fakat fazla uzatmamahdır.
"Allahu" lafza-i celâlinin "hu" harfini uzatarak söylemek
namazı bozmazsa dâ arapçada hatalıdır.
Mânâsı:
«Allah'ım, seni teşbih (ve şanına lâyık olmayan sıfatlardan tenzih) eder ve
sana hamdederim. Senin ism-i
celîtin mübarektir. Sen Azamet ve Celâl sahibisin;
senden başka tanrı yoktur.»
Yani "Eûzü billahi mineşşeytanirracîm"
derler ki, mânâsı şudur: «Rahmet-i ilâhîden kovulan şeytanın şerrinden
Allah'a sığınırım.»
Yani "Bismillâhirrahmanirrahîm" der ki, bunun da manası:
«Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla» demektû.
"Sübhâne Rabbiye'l-AzînV'in manası: «Azamet sahibi olan Rabbimi teşbih (ve
tenzih) ederim» demektir.
Mânâsı: «Allah Teâlâ, hamdedenlerdn hamdini) duyar.
Rabbimiz, hamdol-sun sana» demektir.
Mânâsı: yüce
Rabbimi teşbih (ve tenzih) ederim» demektir.
Mânâsı: "Sözlü ibadetlerdn
her türlüsü), bedenî ibâdetler ve malî (mal ile yapılan) ibâdetler (in hepsi)
Allah'adır. Ey Peygamber, selâm olsun sana, Allah'ın rahmet ve bereketi seninle
olsun. Selâm bize olduğu gibi Allah'ın sâlih
kullarına da olsun. Şahadet ederim ki, Allah'tan başka tanrı yoktur. Yine
şahadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasûlüdür."