ÞAHADET KÝTABI 2
ÞAHÝTLÝKTEN RÜCU BABI 62
METÝN
Esas kazadýr, þahitlik ise ona bir vasýtadýr.
Bunun için þahitlik bahsini kaza bahsinden sonraya býraktý.
Þahitlik veya þehadet lugatta kesin haber
demektir. Þer'an bir hakkýn isbatý için, «þahitlik ederim» lafzýyla mahkemede
verilen doðru bir haberden ibarettir.
Ben derim ki: Mutlak bir þekilde þehadet
ifadesinin zikredilmesi mecaz yoluyla yalancý þahitliði de içine almaktadýr.
Yalan yere yapýlan yemin mutlak yemin içerisinde ve onun zýmminde müteala
edildiði gibi, yalancý þahitliði de bu kabilden kabul edilmiþtir. Hatta
þahitlik bazan dava olmadan da yapýlabilir. Örnek olarak cariyenin azad
edilmesi meselesi verilebilir. Þahitlik yapmanýn vacip olmasýnýn sebebi, hak
sahibinin talebi veya hak sahibi olan kiþi þahidin þahitliðinden haberdar
olmadýðý takdirde þahitlik yapýlmadýðýnda hakkýn zayi olacaðý korkusudur. Hatta
bu konuda kendisinden þahitlik yapmasý istenmese de, hükmen istenmiþ kabul
edildiðinden, hakkýn kurtarýlmasý için þahitliði yapma mecburiyeti vardýr.
Fetih.
Þahitlikle ilgili þartlar yirmi bire iblað
edilmiþtir. Bunlardan yerle (ifa yeri) ile ilgili olaný birdir. Üstlenme ile
ilgili þartlar ise üçtür. Bunlar, tahammül esnasýnda kamil bir akla sahip
olmasý, gören bir kiþi olmasý, (kör olmamasý) hadiseyi bizzat görmesidir. Ancak
bundan duyma yoluyla sabit olabilecek konular müstesnadýr.
Þahitliðin eda edilmesinin þartlarý ise on
yedidir. Onu genel, yedisi özeldir. Mesela hadiseyi iyi kavramasý, þahitlik
yapacak kiþinin velayeti yani ehliyetinin olmasý, bundan maksat do þahitlik
yapan kiþi eðer müslüman aleyhinde þahitlik yapacak ise, þahidin de müslüman
olmasý hadiseyi duyarak ve görerek temyiz etme kudretine sahip olmasý ve davacý
ile davalý yine görerek ve seslerini duyarak birbirinden ayýrabilecek bir
kudrete sahip olmasý, bu þartlardan bazýlarýdýr Yine þartlardan bazýlarý da
þahitlik yapanla. lehinde þahitlik yapýlacak kiþiler arasýnda asýl ve feri
akrabalýðýnýn olmamasý, evliliðin bulunmamasý, dünyevi bir düþmanlýðýn olmamasý
veya bir borcu giderici mahiyette olmamasý, menfaat saðlayan bir durum
olmamasýdýr. Nitekim bunlarla ilgili bölüm ilerde gelecektir.
Þahitliðin rüknü ise, «þahitlik ederim»
lafzýdýr. Baþkasý bunun yerine geçmez. Çünkü «þahitlik ederim» ifadesi, hem
gördüðünü, hem yemini, hem de durum hakkýnda haberi ihtiva etmektedir. Sanki,
«þehadet ederim» demekle, «Allah'a yemin ederim ki, ben bu hadiseyi gördüm.
Gördüðüm gibi onu size haber veriyorum.» demiþtir.
Bu ifadenin dýþýnda herhangi bir kelimede
bu hususlar mevcut olmadýðýndan, mahkemede bu ifadenin kullanýlmasý gerekli
görülmüþtür. Hatta bu ifade akabinde «bildiðim kadarýyla» ifadesini ekleyecek
olursa, þahitliði þüpheyi gerektirdiðinden. batýl olur. Þahitlik yapmanýn
sonucu, bunun üzerine tereddüp edecek hüküm ise, hakimin bu þehadetin gereði ve
muhtezasýnca þahitlerin teskiyesinden sonra, hüküm vermesinin vacip olmasýdýr.
Yani durum tebeyyün ettikten sonra, hakim üzerine o istikamette hüküm vermesi
farzdýr.
Yukarda beyan ettiðimiz üç mesele bundan
müstesnadýr. O üç meselede hakim biraz bekleyebilir. Onlardan biri, þüphe
korkusu, Ýkincisi akrabalar arasýnda sulh ümidi, üçüncüsü de davacýnýn kararý
hakimden ertelemeyi istemesi hususlarýdýr.
Eðer hakim þahitliðin þartlarýný tazammun
etmiþ olarak kabul edilebilecek nitelikte olduðu halde hemen hüküm vermeden
imtina etse, farzý terkettiðinden dolayý günahkar olduðu gibi, fasýk olmasý
sebebiyle vazifeden azle de müstehaktýr. Ayný zamanda bir suç iþlemiþ
olduðundan taziri gerekir. Çünkü þer'an yapmasý gerekeni yapmamýþtýr. Zeylaî.
Þahitlerin þahitlikleri akabinde, hüküm
vermesi farz olan noktada hüküm vermek farz deðildir, gerekli deðildir, üzerime
görev deðildir, gibi bir görüþü savunmasý imanýný zedeleyici mahiyettedir. Ýbni
Melek.
Hatta Kafiyeci «Þahitlerin ifadeleri kabul
edilip, akabinde o istikamette hüküm vermemesi, imanýný zedeleyici
mahiyettedir.» diyerek mutlak bir ifade kullanmýþtýr.
Ama musannýf birinci görüþü benimsemiþtir.
Hükmen de olsa þahitliðin yerine getirilmesi istendiði zaman mahkemede eda
edilmesi, yerine getirilmesi vaciptir. Ancak vacip olmasý yedi þarta baðlýdýr.
Bu þartlar Bahýr ve diðer eserlerde geniþ bir þekilde izah edilmiþtir. Onlardan
bazýlarý, hakimin adil olmasý, þahitlik yapacaðý yerin yakýn olmasý ve þahitlik
yaptýðý zaman sözünün mahkemede kabul edileceðini bilmesi veya kabulünün daha
süratli olacaðý, bir de davacýnýn kendisinden þahitlik yapmasýný istemesi
haller; þahitlik yapmanýn ve edasýnýn vacip olduðunu gerektiren hallerdir.
Bütün bunlar kul hakkýyla ilgili olan
noktalardadýr. Eðer hakkýn isbat edilmesi konusunda þahit yerine kaim
olabilecek diðer þahitler veya deliller bulunmayacak olursa, ifa etmesi,
mahkemeye gidip beyanda bulunmasý vaciptir. Zira þahitlik yapmak aslýnda farzý
kifayedir. Ama burada baþkasý olmadýðý için, kendisi üzerine terettüp etmiþ,
taayyün etmiþ bir görevdir. Hatta bir hadisede iki þahitten baþka, tahammülü
için veya edasý için iki kiþiden baþka kimse bulunmayacak olursa, bunu hakký
kurtarmak için üstlenmeleri ve eda etmeleri vaciptir Hakkýn isbatý için
yazýlmasý konusu da aynýdýr. Eðer ondan baþka hakký yazý ile isbat edecek kimse
yoksa, yazmasý vaciptir. Ancak þahitlikten bunun bir farký, buna mukabil ücret
olabilir, ama þahitlik için ücret olamaz. Hatta þahidi bir mazeret olmaksýzýn
mahkemeye getirten kiþi bindirse, bir taþýtla mazeret yokken onu mahkemeye
kadar getirse, kabul edilmez, þahitliði dinlenmez, Ama mazerete binaen þahitlik
talep edenin bindirmesi hafinde þahidin þahitliði kabul edilir. Bukonuda,
«Þahitlere ikram ediniz.» hadisi þerifi delil olarak gösterilmektedir. Þahidin
mutlak bir þekilde konu için özel veya genel davet içerisinde bulunmasý
halinde, þahitlik talep edenden bir þeyler yemesi caizdir. Fetva da buna göre
verilmiþtir. Bahýr. Musannýfta bunu kabullenmiþtir.
Eðer þahitlik hukukullah ile ilgili ise,
talep vuku bulmadan mahkemeye giderek þahitliði yerine getirmesi vaciptir.
Hukukullahla ilgili meseleler çoktur. Eþbah'ta bunlardan ondört kadarý sayýlmýþ
ve denmiþtir ki: «Mazeret olmaksýzýn hisbe yoluyla þahitlik yapacak kiþi,
þahitliðini geciktirirse fasýk olur. Þehadetinin reddi gerekir. Mesela kocasý
tarafýndan bain talakla boþanmýþ bir kadýnýn talakýný þehadet, kölenin azad
edilmesi ile ilgili þehadet, cariyenin müdebber kýlýnmasý ile ilgili þehadet bu
kabildendir. Vehbaniye Þerhi.
Emme ile ilgili durum da bu kabildendir.
Nitekim süt (rada) bahsinde bununla ilgili meseleler geçmiþtir. Bir kimsenin
hisbeten billah þahidi cerhedip adil olmadýðýný söylemesi halinde, bu ifadesi
kabul edilir mi diye sorulmuþ, cevap olarak «evet» denmiþtir. Çünkü bu gibi
hususlar þariin hakkýyla ilgili bir husustur. Eþbah. Þerhte saydýklarýmýzla
birlikte hukukullahla ilgili ondört mesele onsekize balið olmuþ bulunmaktadýr.
Kuvvetli olmamakla birliktevakýf dýþýnda
hisbetenbir müddainin iddiasýna yer yoktur.
ÝZAH
«Mutlak bir þekilde yeminin yemin-i gamusu
içine almasý gibi ilh...» Çünkü yemin etmenin gerçek yönü, yemin eden kiþinin
ilerde yapacaðý veya yapmayacaðý konusuyla ilgili azmini isteðini takviye
etmesi, kuvvetlendirmesi demektir. Yemin-i gamus ise, geçmiþte olan bir vakýayý
aksi olarak kasten yalan söylemek suretiyle ve o istikamette yemin etmesi
demektir.
«Hakkýn zay olmasýndan korkarsa ilh...»
Yani þahit mahkemeye gidip þahitlik yapmadýðý taktirde, hak sahibinin hakkýnýn
zayi olmasýndan korkacak olursa ve kendisinden baþka da bu konuda þahit yok
ise, þahit olduðuna dair, hak sahibinin de haberi olmasa da talep olmaksýzýn
mahkemeye gidip þahitlik yapmasý gerekir.
«Talep olmaksýzýn ilh...» Makdisi bu konuda
bazý mülahazalar ileri sürmüþ ve demiþtir ki: «Burada þahit üzerine vacip olan,
davacýya bu konuyu bildiðine dair bilgi sunmasýdýr. Eðer bundan sonra
kendisinden þahitlik yapmasý istenirse, o zaman þahitlik yapmasý vaciptir. Aksi
halde vacip deðildir. Çünkü davacýnýn hakkýndan vaz geçme ihtimali mevcuttur.»
Tahtavi.
«Yerle ilgili olarak þart birdir ilh...» O
da mahkeme meclisinde olmasý ve o esnada bu þartlara haiz bulunmasýdýr.
Þartlar, þahitliðin edasý esnasýnda kaybolmuþ, fevtolmuþ ise, durum deðiþik
mütaala edilmiþtir. Menih.
«Tahammül esnasýnda aklýnýn kamil olmasý
ilh...» Bu ifadeden maksat, meseleleri birbirinden ayýrabilecek durumda
bulunmasýdýr. Daha sonraki ifadeler de bu þekilde izah edilmesine ýþýk
tutmaktadýr.
«Þartlardan onu geneldir ilh...» Bütün
þahitlik yapýlan meselelerin tümüne þamildir. Genel olan bu þartlardan bazýlarý
hürriyet, gören kiþi olmasý (kör olmamasý), konuþan biri olmasý (dilsiz olmamasý),
adaletli olmasýdýr. Ancak adaletli olmasý, hakim için þahitlik yapýldýktan
sonra onu kabul edilmesi ve muktezasýnda hüküm vermesinin vacip olmasý ile
ilgili bir þarttýr. Þahitlik yapmasýnýn cevazýnýn þartý deðildir. Diðer genel
þartlardan biri de kaziften dolayý kendisine had vurulmuþ olmamasý, þahitlik
yapmasý ile kendisine bir gelir temin etmemesi ve üzerinde olan herhangi bir
borcu veya zararý def etmek için olmamasý durumlarýdýr.
Ferin aslý için, aslýn feri için, kadýnýn
kocasý, kocanýn karýsý için þahitlik yapmalarý halinde þahitlikleri kabul
edilmez. Ayrýca aralarýnda bir düþmanlýðýn olmamasý da gerekir. Binaenaleyh
vasinin yetim lehinde, vekilin müvekkili lehinde þehadetleri kabul edilmez.
Þartlardan biri de hadise hakkýnda yeterli
bilgiye sahip olmasý ve eda anýnda konuyu hatýrlayýp bilmesi yazýsýna bu konuda
güvenmemesidir. Bu son ifade Ebu Hanife'ye göredir. Onun bu konudaki yazýlarýna
itimad edilmez. Sahibeyn ise itimad edilir, demiþlerdir.
Ama bazý davalarla ilgili özel olanlar ise,
eðer aleyhinde þahitlik yapýlacak kiþi müslüman ise müslüman olmasý, hudud ve
kýsasla ilgili þahitliklerde þahitlik yapanýn erkek olmasý, hukuku ibadla
ilgili olan bölümde geçtiði gibi, dava hukuku ibadla ilgili ise, önceden
davanýn açýlmýþ olmasý, þahitliðin davaya uygun bir þekilde ifa edilmesi.
Eðer þahitlik davaya ters olacak olursa,
kabul edilmez. Ancak bunun da bir istisnasý vardýr. Müddainin dava ile ilgili
konuda þahidin þehadetine uygun bir tarzda meseleyi sunmasý veya tashih yapmasý
bundan müstesnadýr. Þarap içen kiþi ile ilgili þahitlikte þarap kokusunun
mevcut olmasý, mesafenin uzak olmasýndan dolayý sarhoþ olarak görülmemesi,
içkinin eserinin bulunmamasý buna engel deðildir. Hudud ve kýsasla ilgili
þahitlerin asýl þahitler olmasý, þahitlik üzerine þahitlerde asýl þahitlerin
mahkemeye gelmelerinin mümkün olmamasý, gibi hususlardýr. Bahýr.
Yalnýz Bahýr isimli eserde ilk olarak
þahitlikle ilgili þartlarý iki bölüme ayýrmýþ biri þahitliði üstlenmek ve
tahammülüyle ilgili þartlar, diðeri ise mahkemede eda edilmesiyle ilgili
þartlar demiþtir. Birincisi için üç þart saymýþ, -þarih de yukarda bunlarý
beyan etti- ikincisinin de dört nevi olduðunu sözlerine eklemiþtir. Þöyle ki,
þahide raci olanlar, bizatihi þahitliðe raci olanlar, þahitliðin yeri ile
ilgili olanlar, bizatihi þahitlik yapýlan konuyla ilgili olanlar.
Devamla þöyle denilmiþtir: «Þahide raci
olan þartlar genel ve özel olarak on yedi tanedir. Þehadetin bizatihi kendisine
raci olanlar üçtür. Bu da þahitlikle ilgili «þahitlik ederim» lafzý, erkeðin
þahit olabileceði noktalarda ikiden az olmamasý, þahitlerin verdikleri
ifadelerin belirli bir noktada ittifakhalinde bulunmasýdýr. Þahitliðin yeri ile
ilgili ise birdir. O da mahkeme meclisinde, hakim huzurunda olmasýdýr. Hadise
ile ilgili þartlar ise özel yedi þarttan anlaþýlmaktadýr.»
Daha sonra devamla, «Netice olarak
þahitlikle ilgili þartlar yirmi bire iblað edilir. Tahammülle ilgili þartlar
üçtür. On yedisi þahitliðin edasý ile ilgilidir. Bunlardan onu genel, yedisi
özel þarttýr. Bizatihi þehadetin kendisi ile ilgili olan þartlar üçtür. Yeriyle
ilgili olanlar birdir» diyerek sözlerini tamamlamýþtýr. Bunun gereði olarakta
eda ile ilgili þartlar dört kýsým deðil, iki kýsým olmasý gerekir. Nitekim bunu
ilk olarakta bu þekilde zikretmiþtik. Doðrusu þartlarýn yirmibir deðil yirmi
dört olmasýdýr. Çünkü þehadeti üstlenmekte ilgili, yirmi biri de edasýyla
ilgili þartlardýr ki bunlardan on yedisi þahitle ilgili þartlardýr. Onu genel,
yedisi özeldir. Yine o þartlardan üçü de bizatihi þehadetin kendisi ile
ilgilidir. Bir þartta þehadetin eda edilmesi gereken yerle ilgilidir. Bu
ifadelerle de þarihin sözlerinde olan bazý hususlar açýkça ortaya çýkmýþ
olmaktadýr.
«Þahitlik ederim, þehadet ederim ilh...»
Binaenaleyh bir kimse «þahitlik ettim» dese, geçmiþ zamanla ilgili bir ifade
kullansa, caiz olmaz. Çünkü geçmiþ zamanla ilgili sigalar, ifadeler vuku bulmuþ
bir hadiseyi haber vermek için kullanýlýr. Hal dediðimiz, içinde bulunduðumuz
zamanla ilgili olarak muhayyer olmadýðýný gösterir.
«Yemini ihtiva etmektedir ilh...» Çünkü
yemin bölümünde, «Eþhedübillah bu böyle oldu» demesinin yemin ederim ki bu
böyledir» demek olduðu izah edilmiþti.
«Durumu anýnda haber verme ile ilgilidir
ilh...» Bunun için de «þahitlik ettim» ifadesi geçerli deðildir. Yukarda da
izah edildiði gibi, geçmiþte olan bir vakayý haber vermekle ilgilidir. Þu
andaki durumla bir ilgisi yoktur.
«Onun için bu ifadeyi kullanmak gerekli
görülmüþtür ilh...» Yine bu sebebten dolayý ihtiyat bakýmýndan ve hadislere
uyma bakýmýndan bu lafýzla iktifa edilmiþtir. Bunun baþkasý nakledilmediðine
göre teabbüden buna uymanýn dýþýnda, bir hususta düþünülemez. Nitekim Bahýr'da
bununla ilgili geniþ bilgi verilmiþtir.
«Hatta bu ifadesine «bildiðim kadarýyla»
ifadesini eklerse ilh...» Mesela, «Þu, þu konularla ilgili ancak bildiðim kadarýyla
þahitlik ederim, bildiðim kadarýyla böyledir.» dese, kabul edilmez. Aynen
«Zannýmca bu böyle olmuþtur.» demesi, þahitliðin kabul edilmemesi için
yeterlidir. Ancak þu durum bunun hilafýnadýr. «Kesin olarak biliyorum ve bu
istikamette þahitlik ederim.» ifadesi bundan müstesnadýr. Mesela bir kimse,
«Bildiðim kadarýyla benim falanda bir hakkýný yoktur.» dese, bu ifadesi ibra
olarak kabul edilmez. Yine, «Bildiðim kadarýyla falanýn bende bin lira alacaðý
vardýr.» þeklindeki ifadesi de ikrar olarak yeterli deðildir. Hatta þahitleri
tezkiye edip adil olduklarýný söyleyen, «Bildiðim kadarýyla adildir.» dese,
þahit hakkýnda adil bir kiþi olduðuna dair yeterli bir ifade sayýlmamaktadýr.
Bahýr.
«Üç noktada hakim hükmünü erteleyebilir
ilh...» Þüphe korkusu akrabalar arasýnda sulh ümidi, bir de davacýnýn hakimden
hükmü ertelemesini istemesi halleridir.
«Þahitlerin beyanýný dinledikten sonra
gereði ile amel etmek vacip deðildir dese ilh...» Bunu Kenz þerhinden yine Kenz
þarihi Ýbni Nüceym Bahýr isimli eserinin Kaza bahsinin ilk bölümünde zikretmiþ
ve orada, «Buna itikat ettiði, bu görüþü benimsediði taktirde, imanýnýn
zedeleneceðinden korkulur.» denmiþtir.
«Kafiyeci mutlak bir þekilde dinden çýkar
demiþtir ilh...» Bu ifadesini Seyful Kudat Alelbugat isimli risalesinde
zikretmiþ ve þöyle demiþtir:«Hatta amden özrü olmadan þahitlerin ifadeleri ile
adil olduklarý kanaat hasýl olduktan sonra, hükmü mazeret olmaksýzýn ertelemesi
halinde fukahanýn bu gibi hakimlerin dini inançlarýnýn zedeleneceðini
söylemiþlerdir.»
«Eda edeceði yerin yakýn olmasý ilh...»
Eðer þahitlik yapmak için gideceði yer uzaksa, mahkemeye gidip gelmesi bir
günden fazla bir süre alacaksa, ayný gün evine dönemiyor ise, bu durumda
gitmediði taktirde günahkar olmaz. Çünkü gideceksin þeklinde bir zorlama onun
zararýna olacaktýr. Kur'an-ý Kerim'de ne yazana ne de þahide zarar verilmemesi,
onlara bir zarar gelmemesi açýkça belirtilmiþtir. Bahýr.
«Eðer þahit yerine baþka birisi yoksa ilh
..» Bu da þartlardan beþincisidir. Diðer ikisi de birisi þahitlik yapýlan konunun
batýl bir konu olduðunu bilmemesi, diðer bir noktada ikrar eden kiþinin bir
korku sonucu ikrar ettiðini bilmemesidir. Halebi.
«Ücret almasý ilh...» Bu konuda, yukarda
geçenlerle bu mesele arasýnda bir uyum saðlanmasý için oraya müracaat edilmesi
daha uygun olur. Orada hakim veya müftü üzerine gerekli olan görevi ifa
etmeleri. üzerlerine düþen vazifeyi yapmalarý karþýlýðý ücret almalarýnýn helal
olmadýðý söylenmiþti. Bu yalnýz müftüyle Kadý'ya has bir durum deðildir. Delili
ise cenaze bahsinde fukahanýn, «Eðer ondan baþka cenaze yýkayacak biri olmaz ve
yýkamýþ olduðu cenazeden ücret almaya kalkacak olursa, bu ücreti almasý helal
olmaz.» sözleridir. Görülüyor ki ücret olmama meselesi yalnýz müftüyle Kadý'ya
inhisar etmemekte, diðer konulara da sirayet etmektedir.
«Mazeretsiz olarak ilh...» Mesela
kendisinin yürüme imkaný var, buna muktedirdir veya binek kiralayabilecek,
taþýta binebilecek yeterli mali imkaný var, buna raðmen kendisinden þahitlik
yapmasýný isteyen kiþinin bineðine binmesi veya ondan bir þey istemesi caiz
deðildir.
«Mutlak bir þekilde yemeðini yiyebilir
ilh...» Gerek þahitler için yapmýþ olsun, gerek olmasýn yemeðini yiyebilir.
Bunu söyleyen Ebu Yusuf'tur. Ýmam Muhammed mutlak bir þekilde men etmiþtir.
Bazý fukaha ise, «Meselede tafsil vardýr. Baþkalarýyla birlikte yapýlan yemeðe
gelebilir. Ama onlar içinözel olmasý halinde gelemez.» demiþlerdir.
«Hisbeten þahidi cerhetmesi ilh...»
Eþbah'ta bu konuda þöyle denilir: «Dava olmaksýzýn hisbe yoluyla þehadet,
kadýnýn boþanmasý, cariyenin azad edilmesi, vakýf ve ramazan hilali ve benzeri
konularda kabul edilir. Bayram hilali, kurban bayramý hilali, hududlarda ise
kabul edilmez. Ancak hýrsýzlýk ve kazif haddi bundan müstesnadýr.»
«Nesebde dava olmaksýzýn kabul edilmesi
konusunda Zahiriye'de beyan edildiðine göre, ihtilaf edilmiþtir. Ýbni Vehban,
cariyenin müdebber kýlýnmasý, hürmeti musaharada hulu, lia ve zýhar konularýnda
kabul edilebileceðine kesin gözü ile bakmýþtýr. Kölenin azad edilmesi
meselesinde Ebu Hanife'ye göre, dava olmaksýzýn hisbeten þehadet kabul edilmez.
Sahibeyne göre kabul edilir. Ebu Hanife'nin görüþüne göre, asli hürriyet
konusunda kabul edilip edilmeyeceði konusunda ihtilaf edilmiþ, mutemet olan
görüþe göre kabul edilmeyeceði söylenmiþtir.
Zahiriye'de, «Ýki þahit bir kadýn aleyhinde
kocasýnýn kendisini üç talakla boþadýðýna dair þahitlik yapsalar veya cariyeyi
azad ettiðine dair þahitlik yapsalar, sözlerini «Bu do geçen yýl olmuþtu.»
diyerek tamamlasalar, þahitlikleri caiz ve sahihtir. Bir yýl geciktirilmesi,
þehadetlerini zayýflatýcý ve zedeleyici mahiyette kabul edilmemektedir. Diðer
bir görüþe göre zayýflatýcý olmasý gerekir. Çünkü meseleyi bir yýl önce bilip
hala o kadýnýn boþayan erkeðin karýsý olmasýna veya hürriyetine kavuþmuþ bir
cariyenin köle olarak 'kalmasýna göz yummalarý, onlarýn bu þahitliklerini
zedeleyici mahiyettedir. Çünkü bu tür þahitliðin kabulü için dava þart
deðildir. Ama geciktirecek olurlarsa, geciktirmelerinden dolayý fasýk
olmuþlardýr.» denmektedir.
FERÝ MESELE: Mücteba'nýn bir nakline göre,
þahitliðin üstlenilmesi farzý kifayedir. Aynen eda edilmesinde olduðu gibi.
Aksi halde hukuk zayi olacak, hak istenilen þekilde tecelli etmeyecektir.
Binaenaleyh bu konuda hakkýn isbatýyla ilgili yazma konusu da böyledir. Ancak
bunun yukarda da beyan edildiði gibi bir istisnasý, þahitlik yapmasý mecbur
olan kiþinin þahitliðe karþýlýk ücret almasýnýn caiz olmamasýna raðmen yazý ile
bunu tesbite çalýþan kiþinin ücret almasýna cevaz verilmiþ olmasýdýr ki bunda
da fukahanýn ittifaký vardýr. Bizim mezhebimize göre bizatihi kendisine
þahitlik yapmasý taayyün etmeyen kiþilerde de durum aynýdýr Ayný zamanda bu
Ýmam Þafii'nin de bir görüþüdür. Diðer bir görüþünde ise baþkasý varken onun,
üzerine þahitlik yapmasý gerekmediðine göre, ücret almasýnýn caiz olduðu görüþü
benimsenmiþtir. Þerebi.
«On sekize iblað edilmiþ olur ilh...» Bu da
kölenin azad edilmesi, kölenin müdebber kýlýnmasý, bir de rada ve þahidin cerh
edilmesi meseleleridir. Kadýnýn bain talakla boþ olmasý, cariyenin azad
edilmesi, cariyenin müdebber kýlýnmasý ondört içerisinde mevcuttur. Halebi.
«Vakýf müstesna ilh...» Yani kendisine
vakýf yapýlan kiþinin vakfýn malýyla ilgili bir iddiasý olmasý halinde,
bazýlarýna göre kabul edilir.Müftabif olan görüþe göre kabul edilmez. Ancak
mutevelli olmasý hali istisna edilmiþtir. Nitekim vakýf batisinde bununla
ilgili yeterli izahat verildi. Halebi.
(Ýbni Abidin merhumun oðlu Tekmile'sinde,
«Ben bu konuda þöyle derim.» diyerek «Burada bir ifade eklerim.» demiþtir.
Fetavayý Haniyyi'de hak olan husus, doðru olan, vakýf belirli bir kiþiye
yapýlmasý halinde, onun iddiasý kabul edilir.» demiþtir. Yine devamla, «Pederim
merhum Tenkihül-fetavalel-Hamidiye'sinde fetva verilen görüþe göre bunun
hakimin izniyle olmasý gerekir kaydýný koymuþtur.» demektedir. Çeviren.)
METÝN
Þahidin hudud konularýyla ilgili
þahitliðini yapmamasý ve bu konuda meseleyi örtmesi daha hayýrlýdýr. Bu konuda
Hadisi þerif varittir. «Kim ki insanlarýn sýrrýný örterse, onun sýrlarý da
örtülecektir.» buyurulmaktadýr. Dolayýsýyla uygun olan bu konudaki þehadetini
yerine getirmemesi, kendi içinde gizli tutmasýdýr. Ancak yaptýðý bu iþlerle
övünen ve aleni olarak ortaya koyan, dini hükümleri hiçe sayanlar için
yapýlmasý müstesnadýr. Bahýr.
Þahidin hýrsýzlýk konusunda karþý tarafýn
hakkýný ihya edebilmesi için, «aldý» demesi, «çaldý» dememesi daha uygundur.
Çünkü «çaldý» dememesi halinde, onun durumunu bir bakýma örtmüþ olmaktadýr.
Zina konusunda þahitlerin nisabý dört erkektir. Aralarýnda kadýnýn kocasýnýn
çocuðu da, oðlu da olmamasý gerekir.
Bir kimse kölesini azad etmeyi zinasýna
talik etse, iki þahidin bunu görmeleri halinde zinaya talik edilen azad olayý
gerçekleþmiþ olur. Ama had tesbit edilemez. Þahitler onun azad olduðuna dair
þahitlik yapsa, daha sonra dört erkek þahit evli olduðundan daha önce evlilik
geçirmiþ olduðunu da ifade ederek zina ettiðine dair þahitlik yapsalar, birinci
þahitlerin þehadetine binaen hakim onun hürriyetine karar verse, ikinci
þahitlerin þehadetine binaen onu recmetse (öldürtse, taþlatsa), ondan sonra da
bütün þahitler þahitliklerinden dönseler, ilk iki þahit o kölenin mevlasýna
kölenin kýymetini öderler. Zina ettiðine dair þahitlik yapan dört erkek þahit
ise, diyetini öderler. Eðer onun varisi varsa varisine, yoksa yine mevlasýna
diyetini öderler.
Diðer hudud ve kýsas konularýnda kafirin
müslüman olduðuna dair-ki bu da erkek bir kafirin müslüman olduðuna dair
þahitlikte-, ayrýca dinden çýktýðýna dair þahitlik konusunda iki erkekle iktifa
edilir. Erkeðin müslüman olmasýnda iki þahidin bulunmasý demek, sonunda
irtidada dair þahitlik tesbit edildiði zaman ölüme götürecek bir durum söz
konusu olmasýndandýr.
Kadýnýn durumu ise bunun hilafýnadýr. Çünkü
kadýnýn irtidat etmesi halinde ölüme mahkum edilmez. Bahýr. Ancak yukardaki
köle meselesinde olduðu dibi haddi gerektiren bir noktaya bir þey talik
edilirse, bu durumda iki erkeðin þehadeti þart deðildir. Bir erkek iki kadýnýn
þahadetiyle talik edilen husus vuku bulmuþ, gerçekleþmiþ kabul edilir. Fakat
kendisine had vurulmaz. Nitekim yukarda beyan edildi.
Doðumla ilgili, doðarken çocuðun canlý
olarak doðduðuna dair þehadet, bunun namazýnýn kýlýnmasý için, hatta sahibeyne
göre miras için de olsadurum aynýdýr. Ýmam Þafii ve Ahmed'in görüþleri de
budur. Hanefi mezhebinde racih görüþte bu olsa gerektir. Fetih.
Bakirelik konusunda, kadýnlarla ilgili özel
kusur ve ayýplarla ilgili erkeklerin bakamayacaðý durumlardaki hususlarda, bir
kadýnýn hür ve müslüman olmasý þartý ile þehadeti kabul edilir. Her ne kadar
sayýnýn iki olmasý, ihtiyâta daha uygun ise de. Sahih olan kavle göre bir
erkeðin þehadetinin kabul edileceðidir. Hülasa.
Bercendî de Mültekat isimli eserden naklen,
«Öðretmen küçük öðrencilerin olaylarýyla ilgili konularda tek baþýna þahitlik
yapsa, þahitliði kabul edilir.» demiþtir. Bu durumlarýn dýþýnda þahitlikle
ilgili nisap, mali konularda olsun, mali konularda dýþýnda nikah, talak,
vekalet, vasiyet ve çocuðun doðum esnasýnda canlý olarak doðduðu ve ses
çýkardýðýyla ilgili hususta olsun, varis olmasý için da olsa durum aynýdýr. Ýki
erkeðin þahitliði ile iktifa edilir. Ayrýca bir erkek iki kadýnýn þahitliði de yeterli
sayýlýr.
Yukarýda beyan edildiði gibi okuldaki
çocuklarýn hadiseleriyle ilgili durumda mesele biraz daha deðiþiktir. Orada
yukarda da belirtildiði gibi öðretmenin tek baþýna o konuda þahitliðinin kabul
edileceði belirtilmiþtir Kuhistanî. Tecnis.
Ýki erkek veya bir erkek iki kadýnýn
þehadet etmeleri konusunda, her iki þehadetinde eþit olduðu, aralarýnda bir
farkýn bulunmadýðý beyan edilmekle birlikte, yalnýz baþýna kadýnlarýn bu
konudaki þahitlikleri kabul edilmez. Ayrýca bir erkek iki kadýn olmasý þartý
vardýr. Çünkü Kur'aný Kerim'de «Biri unuttuðunda diðeri ona hatýrlatýr.»
buyurulmaktadýr.
Aralarýnda erkek olmaksýzýn bu konularda
dört kadýnýn þahitliði kabul edilmez. Çünkü onlarýn dýþarýya çýkýp gezmelerini
azaltmak için iki kadýnýn þehadeti bir erkek yanýnda kabul edilmiþ. bir erkek
yerine iki kadýn daha eklenecek olursa böylece kadýnlarýn dýþarýya çýkmalarý
artmýþ olacaktýr. Diðer üç imam ise kadýnlarýn bu konuda þahitliðinin erkekle
birlikte kabul edilmesi meselesini mal ve buna tabi konularla ilgilidir
demiþler, bunun dýþýnda erkeklerle birlikte kadýnlarýn þahitliðinin kabul
edilmeyeceðini söylemiþlerdir.
Bütün bu yukarda beyan edilen konularýn
tümünde þahitlerin «þehadet ederim» ifadesini kullanmalarý icmalile þarttýr
denmiþtir. Bu ifadelerin þart olmadýðý yerlerde ise ki suyun temizliði, hilalin
görülmesi gibi konular aslýnda þahitlik deðil konu hakkýnda bir haberdir.
Þahitliklerinin kabul edilmesi için
yukardaki ifadeyi kullanmalarý, hakimin bu ifadeye güvenebilmesi de þahitlerin
adil olmalarýna baðlýdýr. Yenabî isimli eserde adalet veya adil kiþi tarif
edilirken özünde ve namusunda hiçbir kiþi tarafýndan söz edilmemiþ, taan
edilmemiþ kiþi olarak tarif edilmiþtir. Yalan söylediðine dair sözler de
þahitliðini zedeleyicidir. Çünkü bu da özünden ve içinden gelen bir husustur.
Tabiki adilin þahitliðinin hakim nezdinde
kabul edilmesi ve ona göre hüküm vermesinin vacip olmasý, adilin þehadetine
baðlýdýr. Ama fasýk olan kiþinin þahitliði ise sahihtir. Ancak hakim üzerine bu
þehadete binaen hüküm vermesi, gereði ile amel etmesi vacip deðildir. Þafii bu
konuda Hanefilerin görüþüne muhalif bir görüþü benimsemiþ, «Fasýk olan bir
kiþinin þahitliði asta kabul edilmez.» demiþtir.
Buna göre bir hakim fasýkýn þahitliðine
dayanarak hüküm verse, hükmü geçerlidir, ama bir bakýma da günah iþlemiþ
sayýlýr. Fetih.
Bunun da bir istisnasý vardýr. Devlet
baþkaný, hakimleri fasýk kiþilerin þahitliðiyle hüküm vermekten men etmiþ ise o
zaman bu þahitliðe dayanarak hüküm vermesi sahih olmaz. Ve verdiði hüküm de
geçerli kabul edilmez. Bunun gerekçesi de yukarda belirtildiði gibi hakimin
hakimliði vakitle mukayyet olabileceði gibi, zaman ve mekanla da, bazý
hadiselerle de mukayyettir.Ayný zamanda mutemet olan görüþler istikametinde
hüküm vermesi ile de hakimler mukayyettir.Dolayýsýyla zayýf kavillerle hüküm
vermeleri halinde, verdikleri hüküm nafiz olmaz.Kýnye ve Mücteba isimli
eserlerdeki «Doðru olan ve þahsiyet sahibi insanlarýn þahitlikleri kabul
edilir.» þeklindeki ifadesi, Ýmam Ebu Yusuf'un görüþüdür. Bahýr.
Kemal Ýbnül Hümam bu görüþü zayýf addetmiþ,
gerekçesinde de «Nasa aykýrý bir tali ve ictihaddýr. Diyerek «kabul
edilemeyeceðini» söylemiþtir. Çünkü Kur'an da ve hadislerde þahitlerin adil
kiþiler kaydýyla þahitliklerinin kabul edileceði söylenmiþtir. Dolayýsýyla
«Fasýk olan kiþi, doðru söyleyen biri veya murueti olan (kiþiliði ve þahsiyeti
olan) bir kiþinin þahitliði kabul edilir.» þeklindeki ifade kabul edilir
nitelikte deðildir.Musannýf da bu görüþü benimsemiþ, aynýsýný iltizam etmiþtir.
Þahidin yapmýþ olduðu þahitlik mevcut ve
mahkemede hazýr olan bir kiþiyle ilgili ise, üç noktaya iþaret etmesi, onu
göstermesi þarttýr. Bunlardan ikisi hasýmlar, üçüncüsü de eðer dava konusu
alacak deðil de bir mal ise, o malý göstermesidir.
Eðer olmayan bir kiþi (gaip bir kiþi)
aleyhine þahitlik yapýlýyorsa, mesela þahitliðin baþka bir mahkemeye nakli
konusunda yedek þahitler veya fer'i þahitlerde olduðu gibi veya ölmüþ bir kiþi
hakkýnda þahitlik ediyorlarsa, bu þahitliðin kabul edilmesi için mevcut olmayan
gaip veya ölmüþ olan kiþiyi adý, babasýnýn adý ve dedesinin adýyla zikretmeleri
gerekir. Yalnýz kendi ismini ve babasýnýn ismini söylemesi yeterli deðildir.
Buna çalýþtýðý sanatýný da eklese, yine iktifa edilmez. Ancak sanatýyla meþhur
olmasý halinde sanatýna isnad edilmesi, nisbet edilmesi, dedesine nisbet
edilmesi yerine kaim olmuþ olur. Çünkü önemli olan kiþinin þüpheden hali olarak
tanýtýlmasýdýr. Eðer sanatýna izafe edilerek baba ve kendi ismini zikretmekle,
ayný sanatý paylaþanlar yoksa tarif hasýl olmuþ olacaktýr.
Binaenaleyh dedeyi zikretmeden baba ve
kendi ismini zikretmekle iktifa edilse ve hakim de buna dayanarak kararýný
verse, hüküm geçerlidir. Çünkü önemli olan harf ve isimlerin sýralanmasý deðil
kiþinin tanýtýlmasýdýr. Hatta bu konuda bir lakapla veya tek ismiyle tanýtýlmasý
mümkün olduðu taktirde bununla da iktifa edilmesi gerekir. Camiü'l-Fusuleyn'de
ve Mültekat'ta özellikle bu noktaya dikkat çekilmiþtir.
Hasým tarafýndan þahitlere ta'n
edilmedikçe, þahit hakkýnda bir araþtýrmaya soruþturmaya gerek yoktur. Ancak
hudud ve kýsas konusunda þüphe olabileceðine binaen þahitleri araþtýrmasý
gerekir, Bu da Ebu Hanife'ye göredir. Ama sahibeyne göre her konuda bilinmeyen
þahitler hakkýnda soruþturma yapmasý, onlarýn durumunu öðrenmesi gerekir. Bu
soruþturma da hem gizli, hem de aleni olarak yürütülür. Fetva da buna göre
verilmiþtir. Bu da Ebu Hanife'yle talebeleri arasýnda delilden kaynaklanan bir
ihtilaf olmayýp zamandan kaynaklanan bir ihtilafdýr. Çünkü Ebu Yusuf'la Ýmam
Muhammed dördüncü hicri asýrda bulunmuþlardýr. Ebu Hanife ise üçüncü asýrda
yaþamýþtýr. Buradaki asýrdan moksat yüz yýllýk bir zaman olmayýp, Hazreti
Peygamber Aleyhisselatu vesselamýn. «Asýrlarýn en hayýrlýsý içinde bulunduðum
asýrdýr. Ondan sonrasý ondan sonra gelendir, ondan sonrasý da, yine ondan sonra
gelen üçüncü asýrdýr, ondan sonra yalan yaygýn bir hale gelecektir.» hadisinde
belirtilen asýrdýr. Buna göre Ebu Hanife hicri ikinci yüzyýlýn ortalarýnda
vefat etmiþ, talebeleri ise ayný asýn son çeyreðinde vefat etmiþlerdir.
Buradaki asýrdan maksat yüz yýllýk bir süre olmayýp, bir nesilden ibarettir.
Yani Ebu Yusuf'la Ýmam Muhammed dördüncü nesilde, Ebu Hanife ise üçüncü nesilde
yaþamýþlardýr.
Eðer gizli araþtýrma ile iktifa edecek
olursa caizdir. Mecma bu görüþü benimsemiþ, Siraciye'de fetvanýn bu kavil ile
verildiði söylenmiþtir.
Þahitleri teskiye konusunda onlarý teskiye
edenin «adildir» demesi ile iktifa edilir. Esah olan görüþ de budur. Çünkü hür
olup olmadýklarý konusunda bir araþtýrmaya gerek yoktur. Çünkü yaþadýðý ülke,
hür insanlar ülkesi olmasý, darul Ýslam olmasý hasebiyle hür olduklarý kabul
edilir. Dürer.
«Adildir ifadesi» ibaresiyle
(ibaretünnassý) köle olsa þeklindeki itiraz ile bunun nakzedilmesine karþý bir
cevap niteliði taþýdýðý gibi, ve dalalet yoluyla da kendisine had vurulmuþ kiþi
ile bu ifadeye yapýlacak itiraza da cevap mahiyetindedir. Ýbni Kemal.
Kendisine adil olup olmadýðý konusunda soru
sorulmaksýzýn hasým tarafýndan þahitlerin adil olduðu söylenmesi ve onun
þahitler hakkýndaki teskiyesi, teskiye olarak kabul edilmez. Ama kendisine bu
konuda rucu edilen biri olduðu taktirde, onun yapmýþ olduðu teskiye, teskiye
olarak kabul edilir. Bezzaziye.
Buradaki teskiyeden hasmýn yani davalýnýn
davacýnýn getirdiði þahitler hakkýnda «onlar adil kiþilerdir» demesi, «ancak
hata ettiler, unuttular» diye bazý ifadeler eklemesi veya eklemeden adil
olduklarýný söylemesi kasdedilmektedir.
Ancak hasmýn «Doðru söylediler, onlar doðru
söyleyen adil kiþilerdir» demesi hakký itiraf sayýlacaðýndan, direk
þahitlikleri kabul edilir. Bir bakýma onlarýn söylediklerini ikrar etmiþ
olduðundan beyyineye hacet kalmaksýzýn inkarý halinde ikrar etmiþ olduðundan,
ikrarýna dayanarak hüküm verilir. Ýhtiyar.
Bahýr'ýn tehzipten naklettiði bir ifadeye
göre, zamanýmýzda þahitlere yemin ettirilir. Çünkü teskiye artýk mümkün
olmamaktadýr. Çünkü meçhul olan kiþi, meçhul kiþiler tarafýndan tarif edilemez,
bilinemez. Musannýf da bu görüþü benimsemiþ görünmektedir. Daha sonra ondan,
onun da Seyrefî'den naklettiði bir ifadeye göre, mesele hakimin kanaatine
býrakýlmasý gerekir.
Ben derim ki: Bu konuda Eþbah'tan
nakledilen ifadeyi de unutmamak gerekir.
ÝZAH
«Uygun olan þahidin þöyle demesidir ilh...»
Bu ifadede söylenmek istenen, iþaret edilmek istenen nokta, hududla ilgili
sebeplerin gizli tutulmasý, kapatýlmasý ve bu konunun aleni olarak ortaya çýkarýlmamasýdýr.
Menhuvat. Ýbn-i Kemal.
«Þahitliðin nisabý ilh...» Burada
þahitliðin þartý ifadesi yerine Kenz'de kullandýðý gibi, «þart» demedi, «nisap»
dedi. Çünkü ilerde geleceði gibi doðum ve doðumdan sonraki iki meselede
þahitlerin kadýn olmasý þart deðildir de onun için «nisabý» ifadesini tercih
etti. Ýbni Kemal.
«Dört erkek þahit ilh...» Zina konusunda
kadýnlarýn tek baþýna þehadetleri kabul edilmeyeceði gibi, erkeklerle birlikte
de olsalar, o konuda þahitlikleri yine asla kabul edilmez.
«Kadýnýn kocasýnýn oðlu ilh...» Yani burada
iddia eden baba olacak olursa. Bahýr'da bu konuda þöyle denmektedir: «Dört
þahitten birinin kadýnýn kocasýnýn oðlunun, yani kocasýnýn ikinci karýdan olan
oðlunun þahitliði kabul edilir. Onun dört þahitten biri olmasý caizdir.»
Netice olarak Muhitü'l-Burhanî'nin
zikrettiðine göre mesele þöyledir:«Bir erkeðin iki karýsý olsa, birinin beþ
oðlu olsa, bunlardan dördü kardeþleri aleyhine, babalarýnýn ikinci hanýmý
(analýklarýnýn) zina ettiði konusunda þahitlik yapsalar, kabul edilir. Ancak
davacý baba olduðunda veya anneleri sað olduðu zaman da kabul edilmez. »
«Kýsas konusunda da ilh... » Kýsas ifadesi
burada nefis ve uzvun gerektirdiði kýsaslara þamildir. Bunu bu ifade ile yani
(gaved) ifadesiyle söylemesinin özelliði Haniye'deki þu ifadeden
kaymaklanmaktadýr. «Bir erkek, iki kadýn birinin baþkasýný hataen öldürdüðüne
þahitlik etseler veya kýsasý gerektirmeyen bir olay olduðunda bir öldürme olayý
hakkýnda þahitlik yapsalar þahitlikleri kabul edilir.»
Kadýnýn durumu bunun hilafýnadýr ilh... »
Kadýnýn müslüman olduðuna dair bir erkek iki kadýnýn þahitliði yeterlidir.
Hatta Makdisi þöyle demiþtir: "Ýki Hýristiyan bir Hýristiyan kadýn
hakkýnda «müslüman oldu» diye þahitlik yapsalar, caizdir. Müslümanlýðý
kabullenmeye ve hayatýný Ýslam'a göre düzenlemeye mecbur edilir.»
Ben derim ki: Nasrani erkek yani hýristiyan
erkek konusunda da böyle olmasý gerekir. Onun da Ýslami kurallara riayet ederek
yaþamasý mecburdur. Ancak bir erkek iki kadýnýn þehadeti ile müslüman olduðuna
karar verilenin irtidat ettiðine dair þahitlikleri, öldürülmesi için yeterli
deðildir. Ben bumeseleyi Velvaliciye'de gördüm.
Dikkat edilecek olursa «Erkeðin müslüman
olmasý ile ilgili noktada bir erkek iki kadýnýn þahitliðinde de durum
böyledir.» demedi de «Hýristiyanda da böyle olmasý gerekir.» ifadesiyle iktifa
etti. Bu konu bedaheten bilindiði için söylemeye gerek duymadý. Bahýr da bu
konuyu Muhitten naklen açýkça ifade ederek «zimmi olan kiþi yine kendisi gibi
bir zimmi aleyhinde þahitlik yaparsa» ifadesini açýklarken yukarda söylediðimiz
gibi «Bir erkek iki kadýnýn onun müslüman olduðuna dair þahitlikleriyle de
iktifa edilir. » dedi. Bu konuda Dürer'den nakledilen Mürted babýnda
söylenenlere bakmakta yarar vardýr.
Özet olarak iki erkek þahid bir erkek veya
bir kadýnýn müslüman olduðuna dair þahitlik yapsalar, daha sonra yine daha
sonra yine þahitlerle irtidat ettikleri belirecek olursa, tevbe etmedikleri
taktirde erkek ölüme mahkum edilir. Kadýn ise öldürülmez.
Ancak erkeðin müslüman olduðu, bir erkek
iki kadýnýn þehadetiyle sabit olmuþ ise, irtidat etmesi halinde öldürülmeyeceði
de yukarda beyan edilmiþ idi. Ancak metinde iki erkeðin þehadetinin gerektiði
meselesi ise, sonuçta ölüme mahkum edilmesiyle ilgili olsa gerektir. Nitekim
biraz önce de belirtildiði gibi, bir hýristiyanýn müslüman olduðuna dair iki
hýristiyan þahitlik yapsalar, Müslümanlýðý kabul edilir.Hayatýný müslümanca
sürdürmeye mecbur edilir. Fakat irtidadý halinde öldürülmez, demiþ idi.
Bunlarla ilgili yeterli bilgiyi hemen aþaðýdaki paragrafta belirtmeye çalýþacaðýz.
«Ýki erkeðin þahitlik yapmasý gerekir
ilh...» Bahýr isimli eserde. «Bir erkek ve iki kadýnýn þahitliðine dayanarak
hudud ve kýsasta hüküm verse, hakim onlarýn þahitliðinin bu konuda kabul
edileceði görüþünü benimseyen biri ise veya bu görüþü benimsemeyen biri
olmasýna raðmen hükmünü verdikten sonra bu görüþü benimseyen ikinci bir hakime
meselesi iletildiði zaman uygulamaya koyacak olursa, caizdir, uygulama
geçerlidir.» denilmektedir.
Haniye'de ise bu konuda þöyle denmektedir:
«Bir kimse, «Eðer þarap içersem kölelerim hür olsunlar» dese, bir erkek ve iki
kadýn onun þarap içtiðine þahitlik yapsalar, köleleri hür olmuþ olur. Ancak
onlarýn þahitliðine binaen kendisine had vurulmaz. Bu da «Eðer çalarsam»
þeklindeki ifadeye kýyaslanarak belirtilmiþtir. Fetva da bu iki meselede Ebu
Yusuf'un kavline göredir.
«Ancak had konusunda bir þeye talik
edilmesi halinde talik edilen iki þahit veya bir erkek iki kadýnýn þehadetiyle
sabit olur ilh...» Yani bir kimse hak ve kýsasý gerektiren herhangi bir konuya
bir þeyi talik etse, bu talik edilen noktanýn tesbit edilebilmesi ve vuku
bulmasý için iki erkeðin þehadeti þart deðildir. Bir erkek ve iki kadýnýn
þahitliði ile iktifa edilir ve talik edilen nokta sabit olmuþ olur. Her ne
kadar talik edilen nokta, yaný zina veya had veya kýsas konularý bu þahitlikle
sabit olmasa da. Bahýr.
Bu meseleyi bir misalle açýklamakta yarar
vardýr. Bir kimse, «Eðer þarap içersem karým þöyle olsun.» dese, bir erkek ve
iki kadýn þarap içtiðine dair þahitlik yapacak olsalar, karýsýnýn boþ olmasý
konusunda bu þahitlikle iktifa edilir. Fakat had vurulmasý konusunda bu
þahitlerin þehadeti yeterli sayýlmaz.
«Donumla ilgili konuda da ilh...» Islah
isimli eserde bu meseleye yer verilmemiþtir. Çünkü doðumla ilgili hususta bir
kadýnýn þehadeti ancak sahibeyne göre yeterlidir. Ebu Hanife'ye göre yukarda
neseple ilgili bölümde belirtildiði gibi iktifa edilmez. Ama çocuðun doðduktan
sonra hayat emmaresi olduðuna dair bir kadýnýn þehadeti icma ile kabul edilir.
Ki bu da çocuk üzerine cenaze namazýnýn kýlýnmasýyla ilgilidir. Burada «namazla
ilgili» ifadesini kullandýk. Çünkü varis olmasý ile ilgili noktada yine Ebu
Hanife'ye göre kabul edilmez, Sahibeyne göre kabul edilir. Onun için metinde
Sahibeyne göre, Ýmam Þafii ve Ýmam Ahmede göre ifadelerini kullandý. Çünkü
mirasla ilgili konularda bir kadýnýn þehadetiyle iktifa edilmeyeceði Ebu
Hanife'ye göre açýktýr. Ama namaz konusunda dediðimiz gibi ittifakla bir
kadýnýn þehadeti yeterlidir. Menih.
«Kadýnlarla ilgili kusur ve ayýplar
konusunda ilh...» Mesela bir kimse bir cariye satýn alsa, daha sonra bu
cariyeyle cinsi münasebetine engel bazý kusurlarýn olduðunu iddia etse, yukarda
beyan edildiðine göre, bir kadýnýn bu kusura muttali olup mahkemeye rapor
vermesi halinde iktifa edileceði beyan edilmiþ idi. Ancak Menih isimli eserin
kusurla ilgili muhayyerlik bölümünde zikrettiði gibi özellikle, «Eðer cariyenin
kaçtýðý iddia edilse» ifadesi açýklanýrken, ancak kadýnlar tarafýndan tesbit
edilebilecek kusurlar konusunda o kusurun devam etmesi halinde bir kadýnýn görüþü
ve sözü ile iktifa edileceði beyan edilmiþ idi.
Daha sonra orada, eðer bu kabýzdan sonra
olacak olursa, kadýnýn ifadesine dayanarak iade edilemeyeceði, bununla birlikte
bu konuda bir bilgisi olmadýðýna dair satýcýnýn yemin etmesinin gerektiðine de
yer verilmiþti. Ama bu, henüz cariyenin tesliminden önce olacak olursa, Ýmam
Muhammed'e göre durum yine ayný olmaktadýr. Ebu Yusuf'a göre ise, kadýnlarýn
ifadelerine dayanarak o cariyenin satýcýnýn yeminine gerek kalmaksýzýn iade
edilmesi gerekir denmektedir.
Fethü'l-Kadir'in görme muhayyerliði
babýndan önceki bir ifadesinde þu hususlar yer almýþtýr: «Bu konuda esas olan
nokta, söz hakký asaleti savunan, asýl durumu savunan kiþilerin hakkýdýr.
Kadýnlarýn tek baþýna þehadetlerinin kabul edileceði noktalar ise erkeklerin
muttali olamayacaðý, bakamayacaklarý noktalardadýr. O konuda kadýnlarýn
þahitliði hüccet sayýlýr. Bu da bir müeyyide ile teyid edilmiþ ise. Aksi halde
yalnýz husumetin kendisine tevcih edilmesi için kabul edilir. Hasmý ilzam etmek
için yeterli sayýlmaz.
Daha sonra orada, «Bir kimse cariye satýn
olsa ve bu cariyeyi satýn alýrken bakire þartý ile alsa, henüz cariyeyi
kabzetmeden veya kabzettiktensonra cariyenin bakire olup olmadýðýnda ihtilaf
etseler, Kadý bu cariyeyi kadýnlara gösterir. Eðer bakire olduðunu söylerlerse
müþterinin kabul etmesi gerekir. Çünkü kadýnlarýn þahitliði burada teyid
edilmekte, kuvvet kazanmaktadýr. Çünkü cariye olan kadýnda da asýl olan bakire
olmasýdýr. Eðer kadýnlar bakire deðildir, duldur diyecek olurlarsa, onlarýn
þehadetine dayanarak bu akti fesh etme sabit olmaz. Çünkü bu baþka bir nokta
ile teyit edilmemektedir. Ancak husumetin tevcih edilmesi, geçerli olmasý
konusunda bu þehadet kabul edilir. Bunun yanýnda baie kuvvet kazanmasý için
yemin teklifi yapýlýr. Yemin ederken de «Ben satýþýn gereði o cariyeyi bakire
olarak ona teslim ettim.» diye yemin etmesi gerekir. Yemin etmekten vazgeçecek
olursa, cariye kendisine iade edilir. Aksi halde iade edilmez.» denilmiþtir.
«Bir erkeðin þehadeti ilh...» Bu konuda
Menih'te þöyle denmektedir:«Erkeklerin muttali olamayacaðý ifadesiyle bir
erkeðin þehadetinin kabul edilemeyeceðine iþaret edilmek istenmiþtir. Bu da
«Ben kasten ona baktým.» demesi haline hamledilir. Ama bir erkek kadýnýn doðum
yapmasýyla ilgili hususta þahitlik yapar, «Aniden ben de orada bulunmuþtum,
tesadüfen gözüm çocuðun doðumuna iliþti ve çocuðun doðduðuna þahidim.» diyecek
olursa, adil olmasý halinde þahitliði kabul edilir.» Mabsut'ta da ayný ifade
yer almýþ bulunmaktadýr.
«Hudud ve kýsasýn dýþýnda ilh...» Yani
hudud ve kýsasýn dýþýnda bir de ancak kadýnlarýn muttali olabileceði noktalar
dýþýndaki hususlarda iki erkek veya bir erkek iki kadýnýn þahitliði kabul
edilir. Bu da hataen öldürme, kýsasý gerektirmeyen öldürme durumlarýna
þamildir. Çünkü bunlarýn gereði diyet olmaktadýr, mali bir konuyla ilgili
bulunmasýndandýr. Yine kadýnlarýn erkeklerin þehadeti yanýnda þehadet üzerine
þehadette de kabul edilebileceði ve Kadý'nýn diðer bir Kadý'ya yazmýþ olduðu
mektup ve yazýyla ilgili konuda þahitliklerinin kabul edilebileceði yine fukaha
tarafýndan kabul edilmiþ, Ramli de bunu Hamye'den böyle nakletmiþtir.
«Ama bu varis olmasý konusunda olsa ilh...»
Yani çocuðun doðumu esnasýnda hayat emmaresi olduðuna dair iki erkek veya bir
erkek iki kadýn þahitlik yapacak olurlarsa, bu konuda doðan çocuðun daha önce
ölmüþ olan kiþiye varis olmasý sabit olur. Bu da biraz önce belirttiðimiz gibi
Ebu Hanife'ye göredir. Ýmameyne göre ise böyle bir þarta gerek yoktur. Menih
isimli eserde bunlara ek olarak «ltk ve nesep konularý da aynýdýr.» denmiþtir.
«Biri unuttuðu zaman diðeri ona hatýrlatýr
ilh...» Burada þu hadise nakledilmektedir: Ümmü Biþir isimli bir kadýn hakim
nezdinde þahitlik yapýyor. Hakim bu kadýnýn þahitlik yapmasý esnasýnda diðer
kadýndan ayrýlmasýný emreder, onlarý birbirinden ayýrýn der. Bunun üzerine
kadýn. «Senin buna hakkýn yoktur.» diye kadýya itiraz eder. Çünkü Cenabý Hak,
«Biri unuttuðu zaman diðeri ona hatýrlatacaktýr.» buyurmuþtur. Bu da iki
kadýnýn birbirinden ayrýlmadan ayný anda þahitlik yapmalarýný gerektirmektedir
der. Hakim de bu ifade karþýsýnda susmayý tercih eder. Mültekat.
«Mal ve malla ilgili konularda þahitlikleri
kabul edilir denmiþtir ilh...»Bu da malla ilgili bir sürenin tanýnmasý ve
muhayyerlik þartý gibi konulardýr. Çünkü bunlar malý konulara ek ve onlarla ilgili
konulardýr.
«Muhakkak ki þahitlik ederim ifadesini
kullanmasý gerekir ilh...» Bu konuda Yakubiye'de þöyle denmektedir: «Iraklý
ulema, ancak kadýnlarýn þahitlik yapabilecekleri, erkeklerin muttali
olamayacaklarý konularda «þahitlik ederim» ifadesine gerek yoktur, demiþlerdir.
Çünkü bu meseleyi onlar þahitlik babýndan deðil, haber verme babýndan, ihbar
olarak kabul etmektedirler. Þahitlik ise bu konuda kitapta yani Kuduri'de beyan
edilendir.Kuduri'de þöyle denmiþtir: «Çünkü bu da þehadetle ilgili bir husustur.
Onun için hürriyet gibi ve diðer þartlara haiz þahitlikle ilgili þartlarýn
bulunmasý gerekir. Ayrýca bu gibi ifadenin kadýn tarafýndan kullanýlmasý,
mahkeme nezdinde olmasý gerekir. Buna benzer diðer þahitlerde aranan þartlar,
aynen bunlarda da arandýðýna göre, meselenin haberden daha çok þahitlikle
ilgisi olduðunu gösterir.»
«Hakimin üzerine bu þehadete binaen hüküm
vermesinin vacip olmasý için ilh...» Þahitlerin ifadesine dayanarak hüküm
vermenin vacip olmasý. þahitlerin adil olmasýna baðlýdýr. Ancak þahitliklerinin
kabul edilmesi, adil olmalarýna baðlý deðildir. Dolayýsýyla adil olmayan fasýk
kiþiler mahkeme nezdinde þahitlik yapsalar ve bu þahitliðe dayanarak hüküm
vermek hakim üzerine vacip deðildir. Ancak adil olan kiþilerin þahitliðinde
durum bunun aksinedir.
«Adil olan kiþi ilh...» Bu konuda Zahire'de
söyle denmektedir: «Adil olan kiþinin tarifi ile ilgili en güzel ifade þudur:
Adil büyük günahlardan sakýnan, küçük günahlarda ýsrar etmeyen, salahý
fesadýndan, sevabý hatasýndan çok olan kiþidir.»
«Verilen hükmün sahih olmasý ile ilgili
deðildir ilh...» Yani fasýk olan kiþinin þehadeti, kabul edilmesi halinde,
sahihtir. Verilen hüküm kabul edilir. Ancak hakimin bu hükme uyarak uygulamasý
üzerine vacip deðildir. Ama uyguladýðý taktirde hükmü geçerlidir.
«Fasýkýn þehadetiyle verilen hüküm
geçerlidir ilh...» Camiü'l-Fetava isimli eserde þöyle denmektedir: Fasýk olan
kiþinin þahitliðine gelince, eðer kadý onun þahitliðinde doðru olduðu kanaatine
varýrsa, kabul edilir. Aksi halde kabul edilmez.»
Fetava-yý Kaidiye'de ise, «Bu, hakimin
zanný galibine dayanarak doðru söylediði ortaya çýkarsa ve ondan da bu durum
bilinen bir husus ise, kabul edilir.» denmektedir.
Doðru ve þahsiyetli olan kiþinin fasýk da
olsa þahitliði kabul edilir þeklindeki ifadenin Ebu Yusuf'un görüþü olduðu
Bahýr isimli eserde beyan edilmiþti. Doðrusu, Bahýr'da beyan edilen bu ifade,
Ebu Yusuf'tan bir rivayettir. Ebu Yusuf'un mezhebi ve üzerinde ýsrarla durduðu
görüþü deðildir. Bunun için de Kemal Ýbnül Hümam bu görüþü zayýf addetmiþtir.Çünkü
«Sizden adalet sahibi olan iki þahidin þehadetiyle hüküm veriniz ve þahitleri
þahitolarak gösteriniz.» þeklindeki nas, bu ifadenin güvenilir ifade olmadýðýný
gösterir. Çünkü nasta açýkça adil olan kiþilerin þahit gösterilmesi
emredilmiþtir. Bununla ilgili konularý ve Kemal Ýbnül Hümam'ýn bu ifadelerini
Kitabul kazanýn bâþ tarafýnda cevaplamaya çalýþtýk. Oraya müracaat edilmesinde
yarar vardýr.
«Þahit þu hususlara muhtaçtýr ilh...» Hemen
bunun akabinde feri bir meseleye geçilmektedir. Bezzaziye'de þu ifadeler bu
konuda yer almýþtýr: «Kiþi þahitlikle ilgili hususlarý kaleme almýþ, diðer biri
de bunu mahkemede okumuþtur. Ve muhtevasý þöyledir: Þahit, «Þahitlik ederim ki,
þu müddainin müdda aleyh aleyhinde, yani þu davacýnýn þu davalý aleyhinde açmýþ
olduðu dava ile ilgili bütün söyledikleri ve yazýda tesbit edilenler doðrudur.
Bütün bunlarýn böyle olduðunu kabul ediyor ve bu konuda þahitlik yapýyorum.»
dese veya «Þu davacýnýn» dava ile ilgili söyledikleri ve «Þu davalýnýn elinde
haksýz yere bulunan mal davacýnýndýr. Davalýnýn davacýya onu teslim etmesi
gerekir.» þeklindeki beyanlarý kabul edilir. Çünkü ihtiyaç bunu
gerektirmektedir. Zira þahitlik uzun olabilir. Uzun olmasý dolayýsýyla þahitte
beyandan aciz kalabilir. Bunlarý bir yazý halinde tesbit etmesinde bir beis
görülmemektedir.»
«Yalnýz lakabý ile iktifa edilmesi ilh...»
Onunla ilgili sýfatlarý iktifa edilmesi durumu da böyledir. Nitekim Hamidiye
isimli eserde bu noktada þöyle bir fetva verilmiþtir: «Bir kimse öldürülmüþ bir
kadýnla ilgili olarak, «Falan çarþýda, falan gün onu þu vasýfta falan öldürdü.»
diyecek olursa, ismi ve babasýnýn ismine gerek kalmadan da kabul edilir. Çünkü
bu beyan ettiði vasýflarda o katil tanýtýldýðýna göre, bu konuda ikinci bir
vasfa ihtiyaç kalmamýþtýr.
«Sahibeyne göre þahitler hakkýnda
soruþturma yapar ilh...» Bu da hakimin üzerine düþen bir görevdir. Ancak
sahibeyne göre bu sahih olmasý için þart deðildir. Nitekim Bahýr'da bu konu bu
þekilde izah edilmiþtir.
Yine ayný eserde, «Onlar hakkýnda soru
sormaya ihtiyaç duyulmasý, onlarýn hakkýnda Kadý'nýn bilgisi olmamasý
halindedir. Bunun için de mültekat isimli eserde, «Eðer Kadý onlarýn
þahitliklerinin kabul edilmeyeceði veya adil olduklarý hakkýnda yeterli bilgiye
sahipse haklarýnda soruþturmaya gerek yoktur.» denilmiþtir.
«Fetva da buna göre verilmiþtir ilh...» Bu
ifade sahibeynin görüþü ile ilgili olup, her konuda, «Eðer halleri hakkýnda
bilgisi yoksa sorar.» ifadesiyle ilgilidir. Bahýr isimli eserde netice olarak
þöyle denmektedir: «Eðer hasým þahitler hakkýnda taan edecek olursa, bütün
konularda onlar hakkýnda soruþturma yapar. Aksi halde yalnýz hudud ve kýsasta
soruþturma yapar. Hudud ve kýsasýn dýþýnda hasýmdan taan gelmediði taktirde,
konu ihtilaflýdýr. Bu da zaman ve asýrla ilgili bir ihtilaftýr. Fetva da bu
zamanda sahibeynin görüþüne göre verilmekte, Hidaye'de de bu görüþ
benimsenmektedir.»
Buna göre musannýfýn söylemesi gereken
«gizli ve açýk olarak» ifadesinden önce bu ifadelere yer vermesi idi. Çünkü bu
esas maksadýn hilafýna bir vehmi ortaya atmaktadýr. Çünkü musannýf kendisi daha
sonra gizli olarak soruþturmayla iktifa edilmesini fetva verilen görüþtür diye
nakledecektir. Kemal ibnül Hümam da bu görüþü benimsemiþtir.
Yine Bahýr isimli eserde, «Kenz'de olan
ifade müftabih olan görüþün hilafýnadýr.» denmektedir. Bununla da zamanýmýzda
açýktan soruþturma ile iktifa edilmesi müftabih olan görüþün hilafýna olduðu da
ortaya çýkmýþ olmaktadýr. Hatta yine Bahýr isimli eserde, «Gizli teskiyeyi,
aleni olan teskiyeden önce yapmasý gerekir.. denmiþ, buna gerekçe olarakta Mültekat'ta
Ebu Yusuf'tan nakledilen þu ifadeyi zikretmiþtir: «Ben gizli teskiye yapýlmadan
aleni teskiyeyi kabul etmem.» ifadesi Ebu Yusuf'tan nakledilmektedir.»
«Dördüncü asýr ilh...» Yukarda da metinde
belirttiðimiz gibi burdaki asýrdan maksat nesildir, yüz yýllýk bir zaman
deðildir. Buna göre Ebu Hanife üçüncü asýrda yaþamýþ yani üçüncü nesil
içerisinde bulunmuþtur ki Cenabý Peygamberin hayýrlý þahitlik ettiði
nesillerden sonuncusudur. Ondan sonra yalanýn yayýlacaðý yine hadisi þerifte
haber verilmiþtir. Bu da Ebu Hanife'nin asrýndan, yaþadýðý zamandan sonra gelen
zamandýr.
«O adildir ilh...» Ve þehadeti kabul
edilir, ifadesi de bu kabildendir. Kafi'de bu konuda þöyle denmektedir: «Bir
rivayete göre þahit hakkýnda teskiye yapan kiþinin, «Adildir, þehadeti kabul
edilir» demesi gerekir. Çünkü köle de adil olabilir. Kendisine bir kaziften
dolayý had vurulmuþ kiþi de tövbe etmesinden sonra adil olabilir, ama
þehadetleri kabul edilen kiþiler deðillerdir. Dolayýsýyla bunlarýn da eklenmesi
gerekir.» Ama esah olan görüþe göre, «O adildir» ifadesiyle iktifa edilir.
Çünkü yaþadýðý ülke dolayýsýyla þahidin hür olduðu sabît olmuþ olur.
Bahýr isimli eserde þu ifadelere de yer
verilmiþtir: «Ýmam Serahsî'nin benimsediði görüþe göre, «O adildir» sözüyle
iktifa edilemez. Çünkü tevbesinden sonra bir kazifle ilgili kendisine had
vurulmuþ kiþi adil olabilir, fakat þehadeti kabul edilmez. Bu görüþünde tercih
edilmesi gerekir.»
Ýbni Abidin'in bu noktada almýþ olduðu
notlar arasýnda teskiye edenin sözü ile ilgili þu ifadeler de yer almýþtýr:
«Yazmýþ olduðu herhangi bir yazýnýn altýna teskiye ettiði kiþinin ismini
yazdýktan sonra onun. altýna, «o adildir» demesi ile de iktifa edilir. Ancak
fasýk olduðu bilinen bir kiþi hakkýnda altýna bir þey yazmaz. Çünkü bu onunla
ilgili hoþ olmayan bir ifadeyi açýða vurmak, müslüman hakkýnda arzu edilmeyen
bir hususun ortaya konmasý olur. Hatta «Allah bilir» þeklindeki ifadesi ile
iktifa edilir denmektedir. Dürer. Yani fasýk olan kiþinin isminin altýna bir
þey yazmaz, «Allah bilir» ifadesiyle iktifa eder.
«Hürriyet konusunda ilh...» Bu ifade bazý
þerhlerde Camiü's-Saðir'den nakledilen ifadeye ters düþmektedir. Çünkü orada,
«Ýnsanlar hudud vekýsasýn dýþýndaki bütün konularda hürdürler.» denmektedir. Bu
da açýk bir ifade olsa gerektir. Yakubiye.
Ancak Zeylai'den naklen Bahýr'da þöyle
denmektedir: «Bu ifade hasým tarafýndan Kudurî'nin kaydeddiði gibi þahitle
ilgili köle olduðuna dair bir taan bulunmasý haline hamledilir. Bunun dýþýnda
yukardaki ifade doðrudur.»
«Kendisine had vurulmuþ kiþi ilh...» Bu
konuda fukahanýn «Darül islamda yaþayan, yani Ýslam ülkesinde yaþayan kiþi için
asýl olan hürriyettir. hususu usulü fýkýhta delaletülnas adýný erdiðimiz
mefhumu muavafaka ile sabittir ayný zamanda. Kendisine kazif sebebiyle had
vurulmuþ kiþinin durumu ile bu husus nakzedilir diyen ifadeye de cevap niteliði
taþýmaktadýr. Çünkü kiþinin adil olmasý, kazifden dolayý had vurulmamasýný
gerektirmez. Yani had vurulmuþ olmakla birlikte kiþi adil olabilir. Çünkü Ýslam
ülkesinde yaþayan kiþi için de asýl olan kaziften dolayý had vurulmamasýdýr. Bu
da yukardaki ifadeye tamamen müsavidir.
«Hasým tarafýndan ilh...» Yani davalý
tarafýndan þahitlerin tezkiye edilmesi meselesi, yine davacý tarafýndan
teskiyeye benzemektedir. Bununla iktifa edilmez. Bunu mutlak olarak kullanmasý
davalýnýn yani aleyhinde dava acýlan kiþinin þahitleri teskiye etmesi
þahîtlikten önce veya sonra olmasý hallerine þamil olmasý içindir. Nitekim
Bezzaziye'de de bu þekilde ifade edilmiþtir. Ancak bu da düþünmeyi gerektiren
bir husustur. Çünkü davalýnýn davadan önce þahitleri teskiye etmesi halinde,
meseleyi inkar ederek ondan bir yolan sudur etme olayý henüz bulunmamaktadýr.
Þahitlerin ifadesinden sonra henüz hakimin karar vermesinden önce ise teskiye
eden kiþinin deðiþik ifadesi onun fasýk olmasýný gerektirmektedir ki bu da
hüküm esnasýndaki fasýk oluþu gibidir. Bahýr.
«Teskiye edici olarak kabul edilmez ilh...»
Hamis'te bu konuda denmektedir: «Çünkü müddainin ve þahitlerin iddiasýna göre,
müddaaleyh dediðimiz davalý yapmýþ olduðu inkarda yalancýdýr. Onun yalancý
olduðunu isbat edebilmek için sahde ihtiyaç duyulmuþ ve þahitler getirilmiþtir.
Eðer müddainin iddiasý istikametinde karþý taraf davayý kabul etmiþ olsaydý,
þahitlere ihtiyaç kalmadan ikrarýna binaen hüküm verilmesi gerekirdi.
Þahitlerin onun aleyhinde þahitlik etmeleri demek, meseleyi inkar etmekle fasýk
durumuna düþmüþ olmasý demektir. Fasýk olan kiþinin þahitleri teskiyesi ise
sahih deðildir. Bu da Ýmam Ebu Hanife'ye göredir. Sahibeyne göre ise eðer
teskiyeye ehil kiþi ise, mesela adil bir kiþi ise, davalýnýn da þahitleri
teskiye etmesi sahihtir. Ancak Ýmam Muhammed'e göre bu teskiye edene bir
baþkasýnýn teskiyesinin de eklenmesi þarttýr.»
«Eþbah'tan nakledilen ifadeyi de unutmamak
gerekir ilh...» Orada tahkim babýndan önce þu ifadeler yer almýþtý: «Mesela
devlet baþkaný Kadý'larýna þahitlerle ilgili olarak onlara yemin ettirilsin,
þeklinde emir vermiþ ise, alimlerin bu gibi emir veren devlet yetkilisine
nasihat etmeleri ve ona bu konuda hakký olmadýðýný söylemeleri gerekir.»
METÝN
Þahit duyduðu ve gördükleri hakkýnda
þahitlik yapabilir. Mesela satýþla ilgili, velevki alýp verme yoluyla da olsa.
Çünkü bu görülen hususlardandýr. Ýkrar konusunda da aynýdýr. Velevki bu ikrar
yazý ile tesbit edilmiþ olsa da. Birinci þekli ile duyulan, ikinci þekli ile de
görülen bir ikrarý olmaktadýr.
Þahit, hakimin hükmü ile ilgili mecliste
duyduðu ve gördükleri konusunda da þahitlik yapabilir. Gasýp, öldürme olayýnda
do þahitlik yapabilir. Velevki kendisine þahit ol denmese de. Hatta ikrar
edenin yüzünü görebilecek ve söylediklerini duyabilecek gizli yerde de olsa,
durum ayný olmaktadýr.
Ancak göremediði gizli olan kiþinin sesini
duyarak, sesinden dolayý þahitlik yapmasý caiz olmaz. Bunun da bir istisnasý
vardýr. Konuþan kiþinin kim olduðunu kesinlikle bilecek olursa -ki bu da evde
ondan baþka kimsenin bulunmamasý halinde olur. Ama bunu açýklayarak, «Ben onu
görmedim, fakat sesinden onun olduðunu zannederek þahitlik yapýyorum.» derse
kabul edilmez. Dürer.
Kadýnýn þahsýný görerek, iki þahidin, «Bu
falan oðlu falanýn kýzýdýr.»þeklindeki þahitlik yapabilir. Bu da isim nesebi
hakkýnda þahitlik için yeterlidir.Fetva da bu kavle göre
verilmiþtir.Camiü'I-Fusuleyn.
FERÝ MESELE: Ýmam Muhammed' den naklen
Cevahir isimli eserde, «Bizzat fukahanýn þahitlerin ifadelerini yazmamalarý gerekir.
Çünkü þahitliðin mahkemede eda edilmesi esnasýnda davalý onlara buðz
edilebilir. Alimlere buðz etmesi de onun için zararlý olur.» denmektir.
Eðer iki yazý arasýnda bir açýk olacak
olursa, bu yazýya dayanarak mali konularda hüküm verilemeyeceði Haniye'de sahih
olarak kabul edilen bir görüþtür.Mesela davacý davalýnýn ikrarýna dair bir yazý
(belge) çýkarsa, yazýnýn kendisine ait olduðunu davalý inkar etse, hakim bir
yazý yazmasýný söylese, daha sonra iki yazý arasýnda bir karþýlaþtýrma yapsa,
aralarýnda benzerlik olsa, iki yazýnýn da ayný kiþiye ait olduðu anlaþýlsa buna
dayanarak mali konularda hüküm veremez. Her ne kadar Kariü'l-Hidaye
verebileceðine dair fetva vermiþ ise de, bu fetvaya itimad edilmez. Çünkü
Kadýhan meseleleri tashih etmede, hangi görüþün tercih edileceði konularýnda en
çok güvenilen kiþilerden biridir. Nitekim musannýfta burada onun görüþünü
benimsemiþtir.Eþbahýn ikrar bahsinde de bu görüþe itimad edilmiþtir.
Ancak Vehbaniye þerhinde þu ifadeler yer
almýþtýr: «Müddaaleyh, «Bu benim yazýmdýr,ama muhtevasý olan mal zimmetinde
sabit deðildir. »dese bakýlýr:Eðer bu yazý adresiyle kiþiye gönderilen bir
mektup þeklinde yazý ise muhtevayý inkarda sözüne itibar edilmez. Malý ödemekle
mükellef tutulur. Benzeri ifadeler Kariü'l-Hidaye'nin fetvasýnda ve Mültekat'ta
da yer almaktadýr.»
Bir kimse þahit gösterilmedikçe ve
kendisine «þahit ol» denmedikçe, baþkasýnýn þahitliði üzerine þahitliði üzerine
þahitlik yapamaz.Nihaye'de bu, «Eðer hakimin meclisinin dýþýnda duymuþ ise»
kaydýyla kayýtlanmýþtýr.Devamla, «Hakimin meclisinde duyacak olursa, þahit ol
denmeden de olsa, caizdir.»denmektedir.Bu da Cevhere'den naklen
Þurunbulaliye'de ifade edilmiþtir.
Ancak Sadru Þeria ve benzeri deðerli
fukahanýn meseleyi tasvirleri buna ters düþmektedir. Çünkü bu fukahaya göre,
muhakkak ki þahitlerin «Benim bu þehadetimi aktar.» demesi ve karþý tarafýn da
bunu kabul etmesi ve ondan sonra da þahitliði yükleyen kiþilerin yüklenenleri
þahitlik yapmalarýndan men etmemeleri gerekir. Bu da en doðru olan ifadedir.
Evet Hakimin vermiþ olduðu hüküm hakkýnda
þahitlik sahihtir. Her ne kadar kadý ona «þahit ol» demese de. Ebu Yusuf'ta,
buna mahkeme meclisinde þartýný getirmiþ ve bununla kayýtlamýþtýr. Ýhtiyata
uygun olan da budur. Hülasa.
Eþbahta da ifade edildiði gibi, on iki
meselede bir kiþinin ifadesiyle iktifa edilir. Onlardan biri, Kadý'ya
hapsettiði kiþinin iflasý hakkýnda hapis sürenin geçmesinden sonra birinin
haber vermesidir. Bütün bunlar teskiye ile ilgilidir. Gizli teskiyede bir
kiþinin ifadesiyle de iktifa edilir. Ama aleni olan teskiyelerde þehadet olmasý
bakýmýndan, þahitlerde aranan adet burada da aranýr. Þahidin söylediklerini
tercümede bir kiþinin ifadesiyle iktifa edilir. Hasmýn ifadesinin tercümesinde
de durum aynýdýr. Hakimin teskiye eden kiþiye yazýyý bir kiþiyle göndermesi,
yani gönderilen elçinin tek olmasý ile de iktifa edilir. Fakat ihtiyatan iki
kiþi olmasýdýr.
Babanýn, çocuðun ve kölenin teskiyesi
sahihtir. Ýbni Vehban bunlarý onbir olarak saymýþ ve demiþtir ki: «Adil kiþinin
malla ilgili kýymet taktirinde, cerh ve tadilde ve bir þeyin miktarýný
tesbitte, tercümede, müslemüfih dediðimiz malýn kalitesinde, iflas etmiþ kiþi
hakkýnda gelen haberde ve hakimin müzekkiye gönderdiði kiþide, satýlan malýn
kusurlu olup olmadýðý hususunda, orucun baþlamasý konusunda, hatta bu havanýn
bulutlu olduðu zamanda bile olsa, bir de gaip olan kiþinin öldüðü hakkýnda iki
þahide verilen bir kiþinin bilgi vermesi ve þahitlerin mahkemede onun verdiði
bilgiyi aktarmalarý halinde bütün bu konularda bir kiþinin haberine itimad
edilir.»
ÝZAH
«Alýþveriþ gibi konularda ilh...» Buradaki
þahitlikte satýn alýnan o malýn bedelinin de açýklanmasý gerekir. Nitekim
ilerde bunu da açýklayacaðýz.
«Velevki bu satýþ teati yoluyla da olsa
ilh...» Bu tür satýþlarda «aldý ve verdi» þeklinde þahitlik ederler. Alýþveriþ
oldu diye þahitlik yapsalar da caizdir. Bahýr.
Hülasa'dan naklen Bahýr'da þu meseleye de
yer verilmiþtir: «Alýþveriþ yapýlan mecliste bir kimse bulunsa, daha sonra
müþteri için onun þahitliðine ihtiyaç duyulsa, satýn olma yoluyla mülkiyetin
müþteriye ait olduðu konusunda o kimse þahitlik yapabilir. Ama mutlak
mülkiyetin ona ait olduðu konusunda þahitlik yapamaz.» Yine ayný eserde, «Satýn
alma ile ilgili þahitlikte fiyatýn açýklanmasý da þarttýr. Çünkü meçhul fiyatla
satýn alma ile ilgili hükmü sahih deðildir. Çünkü bu fasýk bir akittir.»
Nitekim Bezzaziye'de de ayný ifadeler yer almýþtýr. Bu hususta gelecek ve
geçmiþ meselelere bir göz atmak yeterlidir.
Dürer'den naklen Hamiþte «Sattýðýna veya
ikrar ettiðine þahitlik ederim.» der. Çünkü mülkiyeti bir elden diðer bir ele
aktaran sebebi gözleriyle görmüþtür ve gördüðü gibi de þahitlik yapmasý
vaciptir. Bu da yapýlan aktin aldým sattým ifadeleriyle açýkça yapýlmýþ ise.
Akit teati yoluyla (alýp vererek) yapýlsa, durumun yine ayný olmasý gerekir. Çünkü
satýþýn gerçek yönü malýn mala deðiþtirilmesi. mübadelesidir. Bu da
gerçekleþmiþ olmaktadýr. Diðer bir rivayete göre bey' konusunda þahitlik
edemezler. Ancak aldý ve verdi konusunda þahitlik edebilirler. Çünkü bu hakiki
manada bir satýþ olmaktan daha çok, hükmi bir satýþtýr.
«Ýkrar konusunda da iktifa edilir ilh...»
Bir kimseyi falan kiþi hakkýnda ikrar ettiðini duysa ve þu kadar borcum vardýr
dediðini nakletse, kabul edilir.
«Hatta bu yazý ile de olsa ilh...»
Bezzaziye'den naklen Bahýr'da özet olarak þu ifadelere yer verilmiþtir: «Bir
kimse ikrarýný þahitler huzurunda kaleme alsa, onlar huzurunda söz olarak bir
þey söylemese, bu ikrar sayýlmaz. Bu konuda þahitlikte caiz olmaz. Hatta bu
konuda adrese binaen yazýlý bir yazý da olsa, gaip olan kiþi hakkýnda
insanlarýn birbirlerine yazdýklarý mektup þeklinde de olsa durum farksýz olsa
gerektir. Çünkü yazý deneme için de yazýlabilir. Dilsiz hakkýnda bir ikrarýn
kaleme alýnmasý konusunda belirli bir kiþinin adresine ve ismine yönelik olmasý
þartý vardýr. Bu yazdýðý kiþi gaip de olmasa. Eðer bunu yazar ve þahitler
huzurunda okur veyahutta baþkasý okuyacak olursa, katip olan, yazan kiþi de «Bu
muhteva hakkýnda þahidim olunuz.a dese veya onlar nezdinde yazdýktan sonra,
«Bunun muhtevasý hakkýnda þahit olunuz.» dese, bu ifadesi ikrar sayýlýr. Aksi
halde ikrar olmamaktadýr.»
Bu ifadelerden þu husus ortaya çýkmýþ
bulunmaktadýr: Buradaki ifadenin ammenin ve ulemanýn çoðunluðunun kabul
ettiðinin hilafýna olduðu görülmektedir. Ancak Fetih'te bu görüþle amel
edilmiþ, ona kesin gözüyle bakýlmýþtýr.
«Hatta bu konuda kendisi þahit gösterilmese
de ilh...» Müellif burada «Þahit olmayýn dense» ifadesini kullansa idi, ifade
bakýmýndan daha anlaþýlýr bir þekil alýrdý, Nitekim Hülasa'da bu konuda, «ikrar
eden kiþi, «Duyduklarýnda aleyhinde þahitlik etme.» dese dahi, þahidin bu
konuda þahitlik yapmasý caizdir.» denmektedir. Bundan da anlaþýldýðýna göre
susacak olursa, açýk þahitlik yapmayýn þeklinde bir ifadesi olmasa da susmasý
halinde þahitlik yapabileceklerinin hükmü de anlaþýlmýþ olur. Yine Bahýr isimli
eserde, «Susacak olursa bildikleriyle þahitlik yapabilir. Ancak beni bu konuda
þahit gösterdi diyemez, demesi halinde yalan söylemiþ olur.» denilmektedir.
«Açýklama yapacak olursa ilh...» Yani,
«Görülmeyen bir kiþinin sesini duydum, ben ona þahitlik yapýyorum.» diyecek
olursa, o zaman þahitliði kabuledilmez.
«Kadýnýn þahsýný görüyor ise ilh... »
Mültekat isimli eserde, «Kadýnýn sesini duysa ve þahsýný görmese ve onun
yanýnda o kadýnýn falan kiþi olduðu konusunda iki þahit þahitlik yapsalar, o
sesini duydum diyen kiþinin o kadýn aleyhinde þahitlik yapmasý caiz olmaz. Ama
þahsýný görecek olur ve onun yanýnda ikrarda bulunur iki þahitte onun falan
olduðunu söyleyecek olurlarsa,o zaman kadýn aleyhinde þahitlik yapmasý
caizdir.» denilmiþtir. Bahýr.
Burada kendisini, þahsýný görme ifadesiyle
kayýtlamasý, yüzünü görme ifadesinden farklý olduðunu beyan içindir. Çünkü
yüzünü gördüðü takdirde kadýnýn kim olduðunu tesbit mümkündür.
Camiü'l-Fusuleyn'de, «Kadýn yüzünü açsa, «Beri falân oðlu falanýn kýzýyým.»
dese, ve «Ayný zamanda kocama mehrimi hibe ettim, baðýþladým.» þeklinde bir
ikrarda bulunsa, kadýnýn o olduðuna dair adil iki þahidin þehadetine ihtiyaç
yoktur. Sað olduðu müddetçe þahit onu göstererek bu kadýndý diyebilir. Ama
ölecek olursa o zaman nesebi hakkýnda iki þahidin þehadetine ihtiyaç vardýr.
Fetva da buna göredir.
«Fetva da bu görüþe göredir ilh...» Bu
ifadenin karþýlýðýnda iki kiþinin þehadetiyle iktifa edilmeyip, mutlak bir
cemaatin þehadetinin þart olduðu görüþü yer almaktadýr. Bunu da fakih Ebulleys,
Nasirüddin bin Yahya'dan nakletmiþ ve þöyle demiþtir: «Ebu Süleyman'ýn yanýnda
idim. Ebu Hanife'nin ikinci talebesi Muhammed Ýbni Hasan'ýn oðlu girdi ve ona
kadýnýn þehadeti ve þahitliði, hakkýnda bazý sorular sordu ve «Kadýný tanýmasa
onun hakkýnda ne zaman þahitlik yapabilir?» dedi. Ebu Süleyman da cevap olarak,
Ebu hanife kadýnýn falan olduðuna dair bir cemaat þahitlik yapmadýkça kabul
edilmez, derdi. Ebu Yusuf'la baban ise, ancak o kadýnýn falan kiþi olduðu
hakkýnda iki adiI þahidin þehadeti ile kabul edilir, derlerdi. Fetva için
seçilen görüþ de budur. Ýtimad da bu görüþedir. Çünkü uygulanmasýnda insanlar
için hem kolaylýk, hem de yarar vardýr.» diye cevap verdi.»
Þurasý bir gerçektir ki þahitlerin
aleyhinde þahitlik yapýlan kiþi hakkýnda þehadeti üstlenirken onun isim ve
nesebine dair bilgilere muhtaç olduklarý gibi, þahitliði eda ederken de yine o
yukarda ismi ve nesebi belirtilen kadýnýn o olduðuna dair þahitlere ihtiyaç
vardýr. Þeyh Hayreddin. «O kadýn hakkýnda þahitliði kabul edilmeyen -gerek
lehde, gerek aleyhte olsun- kimselerden onun tarifiyle ilgili ifade
yeterlidir.» demiþtir. Sayýhani.
«Ýki yazý arasýnda bir benzerlik bulunursa
ilh...» Bakanî'de, Hizanetü'l-Ekmel isimli eserden naklen þöyle denmektedir:
«Bir sarraf kendi defterine belirli bir miktar borçlu olduðunu yazsa, tüccar
arasýnda yazýsý bilinen bir kiþi olsa, hatta o beldenin ahalisi de bunu
bilseler, daha sonra bu sarraf ölse, alacaklý gelse, vereseden o miktarý
istese, bununla ilgili olarak ölmüþ olan o sarrafýn yazýsýný belge olarak
sunsa, yazýsýnýn herkesçe bilinen bir yazý olmasý sebebiyle, alacaklý olduðu
malýn ölenin terekesinden alýnmasýna hüküm verilir. Tabii ki bu da yazýnýn ona
ait olduðu tesbit edilirse. Çünkü insanlar arasýnda bu tür þeylerin örfen delil
ve huccet olduðu bilinmektedir. Bunun da yazý hakkýnda bîr þahitlik olduðu için
müþküldür. Fakat burada fukaha buna itibar etmemiþlerdir. Bu da delil olarak
yeterli olmasa gerektir. Ýlerde bununla ilgili yeterli açýklama yapýlacaktýr.
Þarihin yukarda beyan ettiðine göre yazý
ile amel edilmeyip, yazýnýn bir delil olarak mahkemede kabul edilmeyeceði
belirtilmiþ ve bundan iki mesele istisna edilmiþti. Darul harp dediðimiz
müslüman olmayan bir ülkede ordu kumandanýna veya herhangi bir kadýya
gönderilen eman mektubu yazý olarak kabul edilir, geçerlidir denmiþ, bu da
Haniye'nin Siyer bahsine izafe edilmiþti. Buna ilhak edilen hususlardan biri
de, zamanýmýzda görevlerle ilgili sultanýn gönderdiði beratlardýr. denmiþti.
Ýkinci mesele olarak da simsar, sarraf ve
satýcýnýn defterindeki ifadeler onun aleyhinde geçerlidir, onun muhtevasýnca
amel edilir. Nitekim Haniye'nin Kaza bahsinde bu meseleye de özellikle yer
verilmiþtir.
«Yazý bana aittir ama benim o kimseye
borcum yoktur þeklindeki ifadesi tasdik edilmez ilh...» Bu ifade kendisine,
adresine ve ismi ile yazýlmýþ olan bir itirafname de yazýnýn kendisine ait
olduðunu kabul edip muhtevasý olan borcu kabul etmemesi halinde, o kimsenin bu
þekildeki inkarý kabul edilmez ifadesi, ulemanýn çoðunluðunun kabul ettiði görüþün
hilafýna bir görüþtür. Nitekim Bahýr'dan naklen bunu yukarda nakletmeye
çalýþtýk.
«Kariü'l-Hidaye'nin fetvasýnda ilh...»
Oradaki ibare aynen þöyledir«Soruldu ve þöyle dendi: Bir kimse, kendi. el
yazýsý ile bir kaðýt üzerinde zimmetinde falan kiþiye þu kadar borcu olduðunu
yazsa, karþý taraf da ayný miktarda onun zimmetinde alacaðý olduðunu söylese, o
da meblaðý inkar edip yazýnýn kendisine ait olduðunu itiraf etse ve buna da bir
þahit gösterilmese durum ne olur dendi de cevap olarak, «Eðer senetler üzerine
yazýlmýþ bir yazý ise malý ödemekle yükümlüdür. Bu da eðer »Ben falan oðlu
falaným zimmetimde falan oðlu falana þu kadar borcum vardýr» þeklinde ise, iþte
o zaman bu bir ikrardýr o miktarý ödemekle mükelleftir.» Eðer yazý bu þekilde
yazýlmamýþ ise, o takdirde yemin ile söz hakký ona aittir.»
Daha sonra bir baþka soruya cevap olarak
benzeri bir ifade ile cevap vermiþ ve þöyle demiþtir: «Þahitler hûzurunda halk
arasýnda bilinen bir resmi yazý þeklinde ikrarýný yazacak olursa, bu ikrar
muteberdir dolayýsýyla yazdýðýný gören kiþilerin onu aleyhinde yazýsýný inkar
etmesi halinde þahitlik yapmalarý caizdir. Bu da eðer þahitler onun yazdýðýný
biliyor veya yazdýðýný onla okumuþ ise. Ama yalnýz bu onun yazýsýdýr deseler
fakat yazdýðý hakkýnda þahitlik yapmasalar, muhtevasý ile hüküm verilmez. Yani
o miktarý ödemek ile sorumlu tutulmaz.»
Her iki cevabýn özeti de þu olmaktadýr:
Gerçekten hak, yazan kiþinin yazýnýn kendisine ait olduðunu itiraf etmesi veya
o konuda aleyhinde þahitlerin þahitliði ile sabit olur. Bu da þayet onun
yazdýðýný görmüþler veya onlarýn talebine binaen yazdýklarýný onlara okumuþ ise
böyledir. Aksi halde sabitolmaz. Bütün bunlar yazýnýn yukarýda belirtilen
þekilde yazýlmasý halindedir. Buna göre burada nakledilenler metindekine
muhalif deðildir. Evet Bezzaziye'den naklen Bahýr'daki ifadeye bir bakýma
muhalif olmaktadýr. Çünkü meselenin gerekçesi açýklanýrken, «Çünkü bu benim
yazýmdýr onu ben yazdým fakat zimmetimde borç yoktur, demenin ötesinde bir þey
deðildir. Bu ifade nasýl orada borç sabit olmuyorsa burada da sabit olmaz.»
denmiþtir.
Fakat, kabul edilmez diyen görüþün
maksadýný adressiz ve ünvansýz olmasý haline hamlederek her iki ifade arasýný
uzlaþtýrmak mümkündür. Ancak bu Bezzaziye'de de belirtildiði gibi, Kadý
Nesefî'nin görüþüdür. Yukarda belirttiðimiz gibi bu da fukahanýn ekseriyetinin
görüþüne muhalif olmaktadýr.
«Þehadet üzerine þehadete þahit ol
denmedikçe sabit olmaz ilh...»yani þahit, ikinci feri þahide, «Benim bu
þahitliðime þahit ol, muhtevasýný sen aktar,» demedikçe, hüküm sabit olmaz.
«Sadru Þeria'nýn meseleyi tasviri þu
þekildedir ilh...» Bu konuda þöyle demektedir: «Bir kimse hakim nezdinde
þahitlik yaparken baþka biri duysa. o kimsenin kendiliðinden o konuda baþka bir
yerde þahitlik yapmasý caiz olmaz.» Halebi.
«Fukahanýn ifadelerine göre ilh...»
Buradaki muhalefet mutlak bir ifade kullanýlmasýndan kaynaklanmakta, ayrýca
hakimin meclisinin dýþýnda þartý ile takyit edilmemesinden gelmektedir.
«Þahitliði üstlenmenin ve kabul etmenin
ilh...» Buna göre bir kimse yapmýþ olduðu þahitliði, bir feri þahide aktararak
«Bu konuda sen þahit ol» dese, karþý tarafta «Kabul etmiyorum diye cevap verse»
þahit sayýlmaz. Hatta bu cevabýndan sonra þahitlik yapmaya kalksa kabul
edilmez. Kýnye.
Bunun da tevkil olmasý dolayýsýyla Ýmam
Muhammed'in görüþüne göre olmasý gerekir. Çünkü vekil isterse kabul
etmeyebilir. Ama Ebu Yusuf'la Ebu Hanife'nin görüþlerine göre bu bir þehadeti
karþý tarafa aktarma ve görevi ona yüklemedir. Karþý tarafýn «kabul etmiyorum»
demesi ile batýl olmaz.
«Çünkü belirli bir süre sonra ilh...» Yani
hakim borçlu olan kiþiyi belirli bir süre hapsettikten sonra, eðer malý olsaydý
borcunu ödemeye yönelirdi. Yok ki borcunu ödememektedir. Çünkü malý olan
hapishanenin zilletine tahammül etmez. biran evvel borcu ödeyerek içindeki
durumdan kurtulmak isterdi. Kanaatine varýr ve onu tahliye eder.
«Aleni teskiyeler ittifakla þahitlik
sayýlýr ilh...» Bu konuda en güzel ifade Bahýr'daki ifadedir. Orada þöyle
denmiþtir: «Biz meseleyi gizli teskiye ile kayýtladýk. Bunu yaparken de aleni
teskiyeyi bunun dýþýnda býraktýk. Çünkü aleni teskiye için þahitlikle ilgili
«þahitlik ederim» harici hürriyet ve kör olmama gibi þartlar burada
aranmaktadýr. Bu da imamlarýn tümünün ittifakla kabul ettiði bir husustur.
Çünkü burada þahitlik manasý daha açýk ve belirgin olmaktadýr. O da mahkeme
meclisi, hakim huzurunda olmasý ile mukayyettir. Ayrýca hassafýn belirttiðine
göre burada adette þarttýr. Yani haber verenin, aleni teskiye edenin birden
fazla olmasý þartý da getirilmiþtir.»
Ayrýca Bahýr isimli eserde, «Bu ifademizle
de zina haddi ile ilgili þahidin teskiyesi muhakkak ki teskiye edenin þahitliðe
ehil olmasý ve sayýnýn dört erkeðe ulaþmasý bütün fukahaca kabul edilen
hükümlerdendir. Diðer hududlarla ilgili þahitlerin teskiyesi hakkýndaki hüküme
dair bir þey görmedim oma fukahanýn bu konuda söylediklerinin gereði olarak iki
erkeðin teskiyesinin þart olmasýdýr.»
«Hasmýn ifadesinde ilh...» Yani mahkemede
hasmýn ifadesini tercümede bir kiþinin tercümesi ile adil olduðu taktirde
iktifa edilir. Hasým dendiði zaman hem davacý ve hem de davalý akla gelebilir.
Çünkü birbirlerine mahkemede hasým olmaktadýrlar. Fetih.
«Teskiye edene yazýlan yazýda da ilh...»
Yani hakim tarafýndan þahidi teskiye etmesi istenen kiþiye gönderilen elçinin
bir kiþi olmasý ile iktifa edilir. Teskiye edenden hakime gelen habercinin adil
bir kiþi olmasý halinde de durum aynýdýr. Fetih.
«Kölenin, çocuðun ve babanýn teskiyeleri
caizdir ilh...» Kadýnýn ve âmâ'nýn (körün) teskiyeleri de böyledir. Ama
tercümeleri bunun hilafýnadýr. Tek baþýna kadýnýn veya amanýn tercemesi ile
iktifa edilmez. Bahýr.
«Babanýn teskiyesi ilh...» Babanýn çocuðu
hakkýnda teskiyesi de bu kabildendir. Bahýr isimli eserde 'aksinin de sahih
olduðuna yer verilmiþtir. Kölenin mevlasý, mevlanýn da kölesi hakkýnda
teskiyeleri ayný olduðu gibi. kadýn ve amanýn teskiyeleri de ayný olmaktadýr.
Kazif suçundan dolayý kendisine had vurulmuþ, daha sonra tevbe etmiþ kiþinin,
karý kocadan herhangi birinin diðeri lehindeki teskiyeleri de ayný olmaktadýr.
«Kýymet taktiri konusunda ilh...» Ýhramlý
olan kiþinin öldürdüðü avýn ve herhangi bir kimsenin telef ettiði mal
konusundaki deðer biçmede bir kiþinin görüþü ve deðerlendirmesiyle adil olmasý
þartý ile iktifa edilir.
«Malýn kaliteli olduðunu söyleyen kiþinin
de ilh...» Yani selem aktinde müslemüfih dediðimiz ilerde ödenilmesi üstlenilen
malýn istenilen kalitede mal olduðunu söyleyen kiþinin adil olmasý þartýyla,
bir kiþi de olsa ifadesi kabul edilir.
«Ýflasý ile ilgili ilh...» Yukarda beyan
edildiði gibi, hakim borçlu olan kiþiyi borcunu ödemediðinden ötürü hapsetmesi
ve bunun üzerinden bir müddet geçmesinden sonra onun iflas etmiþ olduðuna dair
birinin gelip haber vermesi halinde, haber veren adil ise haberi kabul edilir.
Bu Eþbah üzerine yazýlan Hamevî þerhinde mutlak bir þekilde ifade edilmiþtir.
«Kusurun ortaya çýkmasý ilh...» Alýcý ile
satýcý arasýnda malýn kusurlu olup olmadýðý konusunda bir ihtilaf vuku bulsa,
hakemliðine müracaat edilen adil bir kiþinin malýn kusurlu olduðunu söylemesi
halinde, sözü geçerli kabul edilir.
«Havanýn açýk olmasý halinde dahi ramazanýn
baþladýðýna ve ramazan hilalinin görüldüðüne dair bir kiþinin haberi de yukarda
geçtiðine göre kabuledilir ilh...» Bu da Hasan Ýbni Ziyad'dan bir rivayettir
ki, havada bulut olmazsa bir kiþinin haberi ile iktifa edilir þeklindedir.
«Gaip kiþinin ölümü ile ilgili haberde
ilh...» Mesele þu þekilde tasvir edilmiþtir. Adil bir kimse, iki erkek
huzurunda bir kimsenin öldüðüne dair þahitlik etse, onu duyan iki þahidin
mahkemede onun öldüðüne dair þahitlik yapmalarýna ruhsat verilmiþtir. On ikinci
mesele olarak Ýbni Vehban'ýn saydýklarýna ek, hakimin emini dediðimiz kiþinin
sözüdür. Eðer dava konusu olan malýn mahkemeye getirilmesinde güçlük var ve bu
konuda þahitlerin yeterli derecede þahitlik yaptýklarýna dair Kadý'nýn emininin
Kadý'ya haber vermesi halinde onun haberi ile de iktifa edilir. Kýnye'nin dava
bahsinde bu mesele yukardakilere ek olarak zikredilmiþ, Eþbah da ayný görüþü
benimsemiþtir.
METÝN
Zimmi hakkýnda teskiye, kendi dininin
kurallarýna uyan, sözünde sadýk ve aldýðý malda emin, uyanýk bir kiþi demeleri
ile olur. Eðer onu müslümanlar tanýmýyorsa, onun hakkýnda kendi dininden adil
olan, güvenilir kiþilere sorulur. Ýhtiyar.
Mültekat isimli eserde bir hýristiyan adýl
olduðu konusunda teskiye edilse, daha sonra müslüman olsa, þehadeti kabul
edilir. Yeni bir teskiyeye gerek yoktur. Zimmi aleni olarak sarhoþ oluyor,
sarhoþ olduðu biliniyor ise, Ýncilde sarhoþ olmanýn yasak olduðunun
belirtilmesinden dolayý, onun haberi kabul edilmez. Bir kimse yazýsýný görerek
hadiseyi hatýrlamadýkça o konuda þahitlik yapamaz. Hakim ve ravinin durumu da
aynýdýr. Çünkü yazý yazýya benzeyebilir. Caizdir diyen görüþün delili ise, eðer
o yazýlar kendi elinde taðyir ve tahriften mahfuz bir þekilde korunmuþ, bir
þüphe ihtimali bulunmayacak olursa, kabul edilir, denmiþtir. Biz de bu görüþle
amel ederiz. Bahýr'da da «Mülteka'dan naklen bu þekilde ifade edilmiþtir.»
denmektedir.
Bir kimse icma ile görmediði bir konu
hakkýnda þahitlik yapamaz Ancak on mesele, Vehbaniye þerhinde belirtildiði
gibi, istisna edilmiþtir, Bunlardan biri azad edilme ve vela ile ilgili
husustur. Bu da Ebu Yusuf'a göredir. Esah olan rivayete göre mehir de bu
kabildendir. Bezzaziye.
Neseb, ölüm, nikah ve zifafla ilgili
konular da bu meselelerdendir. Hakimin velayetiyle ilgili, onun göreviyle ilgili,
vakfýn aslý ile ilgili hususlarda kiþi görmeden de, duyduklarý istikametinde
þahitlik yapabilir. Hatta vakfýn þartlarý hakkýnda da muhtar olan görüþe göre,
duyduklarýyla þahitlik yapabilir, denmiþ, bu mesele hakkýnda vakýf bahsinde
yeterli bilgi verilmiþtir.
Vakfýn aslýyla ilgili konulardaki ifadeden
maksat, vakfýn sahih olmasý ile ilgili ve vakfýn varlýðý onun üzerine tevakkuf
eden her husus, vakfýn aslý demektir. Aksi halde nereye verileceði, kimlere
tevzi edileceði gibi hususlar þartlan demektir. Bütün bu meselelerde güvendiði
bir kiþiden veya topluluktan duyduðunu nakleden bir kiþi þahitlik yapabilir.
Eðer naklettiði topluluk yalanda birleþmeyecek derecede çok olurlarsa, adalet
þartý aranmaksýzýn onlarýn nakillerine binaen þahitlik yapabilir. Veya onlardan
duyduðu ifade ile ilgili þahitlik yapabilir veya iki adil þahitten duyduðunu
söyleyerek duyduðu konularda þahitlik yapmasýnda bir beis yoktur. ölüm konusu
bundan da istisna edilmiþtir. Bununla ilgili bir adilin þahitliði ile iktifa
edilir. Velevki bu kadýn da olsa böyledir, denmiþ, Mülteka ve Fetihte muhtar
olan görüþün bu olduðuna da yer verilmiþtir. Vehbaniye þerhi'nde haber verenin
müttehem olmamasý kaydý da getirilmiþtir. Mesela varisin veya kendisine vasiyet
edilen kiþinin ölüm konusunda haber vermeleri buna bir örnektir.
Köle olan ve kendisi hakkýnda yeterli bilgi
verecek kiþi dýþýnda bir kimsenin elinde bulunan herhangi bir malla ilgili
konuda da duyduðu þeyler hakkýnda ve gördüðü ile de þahitlik yapabilir. Eðer
elde bulunan köle kendisi hakkýnda bilgi vermeye muktedir biri deðilse, meta
mesabesindedir. Bu gibi hususlarda mülkiyetin ona ait olduðu hususunda kalben
müsterih isen þahitlik yapabilirsin aksi halde yapamazsýn, denmiþtir. Hatta
meseleyi bizzat hakim kendisi görse, Bezzaziye'deki ifadeye göre hüküm vermesi
caizdir, denmiþtir. Tabi ki bu da bir malikin iddiasýna mukarin olacak olursa
böyledir. Aksi halde bir iddia olmaksýzýn hakim kendi gördüðüne dayanarak
direkt hüküm veremez.
Eðer þahit, kadýya duyduklarý konusunda
yapmýþ olduðu þahitliði veya elinde gördüðüne dair þahitliðim, «duyduðuma göre»
veya «elinde gördüðüme göre þahitlik ediyorum» þeklinde bir açýklamada
bulunursa, sahih olan kavle göre, onun þahitliði reddedilir. Vakýf ve ölüm
konusu tefsir edilse dahi bundan müstesnadýr. Mesela, «Güvendiðimiz kiþiler
bize bu hususta haber verdiler. Bizde ona binaen vakýf ve ölümle ilgili
konularda þahitlik yapýyoruz.» deseler, esah olan görüþe göre kabul edilir.
Hülasa.
Hatta Haniye'den naklen Azmiye isimli
eserde, tesfir kelimesi izah edilirken, «Biz bu konuda þahitlik yaptýk, çünkü
insanlardan böyle duyduk.» demeleridir.» denmektedir. Ama biz onu görmedik.
Ancak «Bize göre þöhret bulmuþ, yaygýn hale gelmiþ olduðu için þahitlik
yaptýk.» deseler, duymaya binaen þahitliðin yapýlabileceði bütün konularda
geçerlidir. Vehbaniye þarihi ve diðer bazý fukaha bu görüþün sahih olduðunu
beyan etmiþlerdir.
ÝZAH
«Mültekat isimli eserde ilh...» Haniye'de
de þu ifade yer almýþtýr: «Küçük çocuk ihtilam olduðunu söylese, onun hakkýnda
soruþturma yapmadan þahitliðini kabul etmem. Onun balið olmasýndan sonra,
mahalle sakinleri ve o bölgenin mescidine gelen kiþilerin o çocuk balið
olmuþtur þeklindeki kanaatleri belirmedikçe, meselede acele etmem.»
Zahiriye isimli eserde hýristiyan ile küçük
çocuk hakkýnda meseleler mukayese edilirken aralarýnda fark olduðuna yer
verilmiþ ve þöyle denmiþtir: «Hýristiyan olan kiþinin teskiye edilmesi, daha
sonra müslüman olmasý halinde tekrar teskiyeye hacet kalmaksýzýn þahitliði
kabul edilir. Çünkü müslüman olmadan önce de þahitliði kabul edilebilirdi.
Çocuðun durumu ise bunun hilafýnadýr. Bu da asýl olanýn adalet olmadýðýný
gösterir. » Bahýr.
«Hadiseyi hatýrlamasa ilh...» Bu da Ýmam
Muhammed'te Ebu Hanife'nin görüþüdür. Ebu Yusuf'a göre þahitlik yapmasý
caizdir. Yani bir kimse þahitlikle ilgili hususlarý not almýþ, yazmýþ, daha
sonra yazýsýný tanýmýþ. ama hadiseyi hatýrlamamýþ ise, o konuda þahitlik
yapmasýna Ebu Yusuf izin vermiþtir.
Hidaye isimli eserde Ýmam Muhammed'in
görüþünün de Ebu Yusuf'un görüþü ile ayný olduðuna yer verilmiþ, «Diðer bir
rivayete göre bu meselede aralarýnda bir ihtilaf yoktur. Bütün imamlarýn
görüþlerine göre þahitlik yapmasý caiz olmaz. Ancak konuyu hatýrlayacak olursa
o zaman þahitlik yapabilir.» denilmiþtir. Aralarýndaki ihtilaf ise, hakim
þahitlikle ilgili yazýyý kendi dosyasýnda bulur ise, yukardaki ihtilaf bu
durumda varittir. Çünkü hakimin çantasýnda ve dosyasý içerisinde mühürü ile
mühürlenmiþ bir yazýnýn tahrifi. tezviri, deðiþtirilmesi, bir þey eklenip
eksiltilmesi mümkün deðildir. Dolayýsýyla bu konuda hakimin kesin kanaati
belirmiþ olur. Ama herhangi bir senet üzerinde hakim nezdinde tevdi edilmemiþ,
herhangi bir yazýda durum böyle deðildir. Çünkü o yazý hakimin elinde
bulunmamaktadýr. Kendisine þahitlik yaptýðý meclis hatýrlatýlýr veya güvendiði kiþiler
kendisine haber verir, «Seninle birlikte biz þu þekilde þahitlik yapmýþtýk»
derlerse, durum yine aynýdýr. Hidaye.
Pezdevî'de ise, «Küçük yazýnýn kendisine
ait olduðuna kesin kanaat getirir, meselede hiçbir fazlalýk olmadýðý kesinlikle
bilinir ve gizli olduðu anlaþýlýrsa, baþka bir delil ile de onda bir þeyin
artýrýlmadýðý, fazlalaþtýrýlmadýðý kesin olarak bilinirse, durum ne olur? Eðer
duyduklarým anlayamayacak, ezberleyemeyecek durumda ise, Ebu Hanife'yle Ýmam
Muhammed'e göre buna dayanarak þahitlik yapamaz. Ebu Yusuf'a göre yapabilir.»
denmiþtir.
Ebu Yusuf'un görüþü bu güne kadar amel
edilegelen görüþtür. Ebu Zeyd Eiddebbusinin Takvim isimli eserinde, Ebu
Hanife'yle Ýmam Muhammed'in görüþlerinin sahih olduðu beyan edilmiþ, Cevhere de
bu görüþü Takvim isimli eserden nakletmiþtir.
«Mülteka isimli eserden naklen Bahýr'da
þöyle denmiþtir ilh...» Yazý elinde bulunduðu müddetçe yazýnýn muhtevasý ile
ilgili hadiseyi hatýrlamasa da þahitlik yapabileceði benimsenmiþ ve bu görüþle
amel edilmiþtir. Ancak Hizane'den naklen Kitabü'l-Kadý'da beyan ettiðimiz bir
hususa göre, çek veya senet þahidin elinde olmasa da onun muhtevasý ile ilgili
konuda þahitlik yapabileceðine yer verilmiþti. Çünkü deðiþtirme çok nadirdir.
Yapýldýðý taktirde eseri ortaya çýkacaktýr. Meseleyi yerinde incelemekte yarar
vardýr. Fetih isimli eserde þarihin görüþü tercih edilmiþ, bunu teyid eden bir
hadise de tarafýndan nakledilmiþtir.
«On mesele müstesnadýr ilh...» Bu meseleler
metinde ve þerhte birer birer zikredilmiþtir. Sonuncusu, elinde bir þey bulunan
kiþinin, onun elinde gördüklerine dair ifadede bulunmalarý meselesidir.
Temimî'nin Tabakat-ý Seniye isimli eserinde Ýsak oðlu Ýbrahim'in tercemesi
yapýlýrken ona ait þu beyit nazmen nakledilmiþtir: «Bil ki altý mesele vardýr o
konuda görmesem de, meseleye yakýnen vakýf olmasan da þahitlik yapabilirsin.
Biri neseb, biri ölüm, biri doðum, biri nikah, biri kadýnýn velayeti, diðeri de
vakfýn aslý île ilgili meseledir. »
«Neseb ilh...» Kariü'l-Hidaye fetvasýnda
þöyle demektedir: «Bir kimse, bir toplum arasýnda bulunsa, toplum onu tanýmasa,
kendisini «Ben falanýn oðlu falaným.» diye tanýtsa durum ne olur? Bu konuda
Ýmam Muhammed, hemþehrilerinden iki kiþinin onun nesebi hakkýnda þehadet
ettiklerini duymadýkça, o kimseden duyduklarý ile onun nesebi hakkýnda þahitlik
yapamazlar, demektedir. Ýmam Hassaf, sahih olan görüþünde bu olduðunu beyan
etmiþtir.»
«Ölümle ilgili ilh...» Camiü'I-Fusuleyn'ýn
on ikinci babýnda þöyle denmektedir: «iki adil kiþiden biri, gaip olan kiþinin
ölümü, diðeri de hayatýyla ilgili þahitlikte bulunsalar, Kadý öldü diyenin
haberi ile amel edebilir.» Meselenin tamamý adý geçen eserdedir.
Yine ayný eserde. «Ölümünü bizzat gören bir
kiþi olsa, onun ifadesine dayanýlarak mahkemede karara varýlmaz. Ama o, kendisi
gibi adil birine bu konuda haber verir, o da ondan duyduðunu nakledecek olursa,
caizdir ve ikisi birleþerek öldüðüne dair þahitlik yapsalar, mahkeme bu
þahitliðe binaen öldüðüne dair hüküm verebilir.» denmiþtir. Camiü'l-Fusuleyn.
Yine ayný eserde, «Bir kimsenin uzak bir
yerde öldüðüne dair bjr haber gelse, bu haber üzerine cenaze için yapýlan
þeyler onun yakýnlarý tarafýndan yapýlsa, bunu görenlerin öldüðüne dair
þahitlik yapmalarý caiz olmaz. Ancak öldüðüne dair meseleyi gören ve duyan
kiþiden nakletmesi veya hadiseyi kesinlikle bilen kiþiden duyduðunu söylemesi
halinde, þahitlik caizdir. Çünkü bu tür haberler bazen söylendiði gibi doðru da
olabilir, aksi de olabilir. Camiü'l-Fusuleyn.
«Nikah konusunda ilh...» Yine
Camiü'l-Fusuleyn'de, «Þahit olarak gösterilmeyen ve nikahýn kýyýldýðý evde
hazýr bulunanlardan iki kiþi, «Nikahýn kýyýldýðý esnada mehrin þu kadar
olduðunu biz duyduk.» deseler. kabul edilir. Ama, «Biz baþkasýndan mehrin þu
kadar olduðunu duyduk.» demeleri hafinde, ifadeleri kabul edilmez.»
denilmiþtir.
«Hakimin velayeti ile ilgili ilh...» Yani
hakimin görevde olmasý, valinin görevde olmasý ile ilgili duyduklarýný ifade
etmeleri de geçerli sayýlýr. Bezzaziye ve Hülasa'da bu þekilde ifade
edilmiþtir.
«Þartlarý ile ilgili olarak ilh...» Vakfýn
þartlarýyla ilgili hususlar ise, mesela vakfýn gelirinden þu kadar miktarýn
falan cihete, artanýnýn da falan cihetesarfedilmesi þeklindeki ifadeleri,
vakfýn þartlarýyla ilgili þehadettir. Bahýr.
«Ýki adil kiþiden duyarlarsa ilh...» Yani
adil kiþilerin illaki erkek olmalarý þart deðildir. Bunun hükmünde olan adil
kiþilerin þehadeti de aynýdýr. O da bir adil erkekle, iki adil kadýnýn
þehadetidir. Mültekat.
«Ölüm meselesi bundan istisna edilmiþtir
ilh...» Camiü'l-Fusuleyn'de, «Ýki þahit babalarýnýn öldüðüne dair þahitlik
yapsalar ve kendilerine bir miras býraktýðýný söyleseler, ancak «Biz ölümünü
görmedik, ulaþamadýk.» deseler, kabul edilmez. Çünkü onlarýn þahitlikleri ölmüþ
olan kiþinin mülkiyeti ile ilgili duyduklarýný söylemeleridir. Bu ise caiz
deðildir.» denilmiþtir.
«Elinde olduðuna dair þahitlik etmeleri
ilh...» Bu meselenin on mesele arasýnda zikredilmesi pek uygun olmamaktadýr.
Bahýr ve Fetih'te bu þekilde izah edilmiþtir.
«Þahitlik yapabilirsin ilh...» Bahýr'da bu
konuda þöyle denmektedir:«Bilesin ki bir kimsenin elinde olan malýn mülkiyetinin
ona ait olduðu konusunda þahitlik yapmalarý, iki adil þahidin ona ait
olmadýðýný söylememeleri ile kayýtlýdýr. Eðer ona bir kiþi haber vermiþ ise,
ona dayanarak mülkiyetin elinde bulunan kiþiye ait olduðu konusunda þahitlik
yapmasý caiz olmaz. Hülasa.
«Mülkü olduðuna dair kesin kanaat hasýl
olursa ilh...» Þurunbulaliye'de þöyle denmektedir: «Bir kimsenin elinde
kýymetli bir inci tanesi görülse, bu elinde görülen kiþi bir süpürgeci olsa
veya babalarýndan intikal ettiðine dair emmare olmayan bir cahilin elinde kitap
görülse, bunu gören kiþinin mülkiyetin ona dair, ona ait olduðu konusunda
þahitlik yapmasý caiz olmaz.» Bu da gösteriyor ki, bir kimsenin elinde malýn
bulunmasý, malýn ona ait olduðu konusunda þahitlik yapýlmasý için yeterli
deðildir.
«Eðer davacý da ayný þeyi iddia ederse
ilh...» Yani hakimin konu hakkýnda bilgisi olsa, hadiseyi görse, dava açan kiþi
de hakimin gördüðü istikamette iddiada bulunsa, o zaman hakim kanaatine binaen
hüküm verebilir. Bu ifade ile Zeylaî'de olanla bu ifade arasýnda bir telife
iþaret edilmek istenmiþtir. Nitekim Bahýr'da bu mesele açýkça izah edilmiþtir.
«Elinde gördüm demekle ilh...» Mesela, «Bu
malýn ona ait olduðunu sanýyorum. Çünkü ben onu onun elinde gördüm. Ayný mal
sahiplerinin tasarruf ettikleri gibi onda tasarruf ediyordu.» demesi halinde
þahitliði kabul edilmez. Camiü'l-Fusuleyn.
Zahiriye isimli eserde, «Dini açýdan þöhret
bulmuþ ve kabul edilir nitelikte olan hususlardan biri de, bir kimsenin yanýnda
iki adil erkek veya bir erkek iki kadýn þahidin ifadeleriyle kendilerinden
þahitlik istenmeden þahitlik yaparlar ve bunu duyan kiþinin kalbinde de
mülkiyetin ona ait olduðu konusunda kesin kanaat hasýl olacak olursa, þahitlik
yapabilir ve þahitliði muteberdir.» denilmiþtir. Benzeri bir ifade Camiü'l-FusuIeyn'de
de yer almýþtýr.
«Esah olan görüþe göre ilh...» Bu konuda
vakýfla ilgili bölümde yazdýklarýmýza müracaat edilmesi gerekir. Çünkü orada
vakýfýn þartlarýna riayet edilip edilmeyeceði konusunda Molla Ali'den
nakledilen bir takým ifadelere yer verilmiþti. Orada metinlerin genel
ifadelerine dayanarak kabul edilmeyeceði görüþü tashih edilmiþti. Çünkü metin
kitaplarýndaki ifadeler. fetva kitaplarýndaki ifadelere mukaddemdir, onlara
itimat fetva kitaplarýndakinden önce gelir. Remlî ve Osmanlý Þeyhülislamlarýndan
Ali Efendî bununla fetva vermiþlerdir.
«Ýnsanlardan böyle duyduk ilh...»
Haniye'de, «Bu konuda bizim þahitliðimiz böyle olmuþtur. Çünkü insanlardan bu
þekilde duyduk.» demeleri halinde, þahitlikleri kabul edilmez.» denmektedir.
Ben derim ki: Burada þu hususa da yer
verilmesi gerekirdi: Mesela, «Güvendiðim biri bana haber verdi.» dese, durum ne
olur? Þarihin açýk ifadelerinden de anlaþýldýðýna göre, bunun duyma bir ilgisi
olmasa gerektir. Yenabi isimli eserden naklen Bahýr'da, «duyma ile ilgilidir.»
denmektedir.
Ýki þahit, bir insanýn öldüðüne dair
þahitlik etseler. bu þahitlikleri ya mutlak bir þekilde olacaktýr, -o taktirde
kabul edilir- veyahut «Biz öldüðünü görmedik, ama insanlardan duyduk.» demeleri
þeklinde olacaktýr. Eðer bu durumda öldüðü artýk yaygýn bir hale gelmemiþ ise,
ihtilaf olmaksýzýn ifadeleri kabul edilmez. Ama insanlar arasýnda öldüðüne dair
yaygýn bir haber var ise. bu yaygýn habere dayanarak onlarýn þehadeti kabul
edilir. Nitekim Ýmam Muhammed Asýl isimli eserinde bunun kabul edilebileceðini
söylemiþtir. Bazýlarý ise kabul edilmez demiþlerdir. Bu ifade de Sadru Þehit
tarafýndan kabul edilmiþ, fetvaya uygun bir görüþ olarak savunulmuþtur. Ýnaye
isimli eserde de sahih olanýn bu olduðu söylenmiþtir.
Eðer þahitler, «Biz onun öldüðüne þahitlik
ederiz. Bu konuda bize bilgi verenler öldüðünü görenlerdir, kendilerine
güvenilen kiþilerdir.» diyecek olurlarsa, caizdir ve kabul edilir. Diðer bazý
fukaha ise caiz deðildir, demiþlerdir.
«Bütün meselelerde ilh...» Yani duymakla
þehadetin kabul edilebileceði, bütün meselelerde haberin yaygýnlýðýna binaen
þahitlik ettiðini söylemeleri halindedir. Nitekim Haniye'de de bu ifade
benimsenmiþtir.
Þahitliði kabul edilen ve edilmeyenler
METÝN
Þahitliði kabul dilen ve edilmeyenlerden
maksat, hakim üzerine þahitlik sonucu hüküm vermesi vacip olan veya vacip
olmayanlar demektir. Mahkemede þahitliði sahhi olan ve olmayanlar demek
deðildir. Çünkü fasýk bir insanýn þahitliði sahihtir, fakat Yakup Paþa'nýn da
belirttiði gibi, musannýfýn da benimsediði görüþe göre fasýkýn þehadeti sonucu
hakimin buna dayanarak karar vermesi vacip deðildir.
Hattabiye dýþýnda «ehli ehva» dediðimiz
bidat sahiplerinden cebriye, kaderiye, rafiza, huruciye, müþebbihe, muattýle
gibi fýrkalarýn inançlarý eðer onlarý Ýslamýn dýþýna çýkarmýyor, onlarý küfür
derecesine ulaþtýrmýyorsa, þahitlikleri kabul edilir.
Cebriye, kaderiye, rafýza, huruciye,
muþebbihe, muattýla gibi fýrkalarýn her biri on iki fýrkaya ayrýlmaktadýr.
Cem'an bunlarýn sayýsý yetmiþ ikiye ulaþmaktadýr. Hattabiye gurubu ise rafizilerden
bir gurup olup, kendi inançlarý istikametinde olanlara þahitlik yapýlmasýnýn
vacip olduðunu söylerler, hatta kendi inançlarýna göre her yemin edenin haklý
olduðunu kabul ederler ve hakkýnda þahitlik yapýlmasýný caiz görürler. Bunlarýn
þehadetini kabul edilmemesi, bidatlarýndan dolayý deðil, kendilerinin
yalancýlýkla itham edilmelerinden dolayýdýr. Artýk bu mezhebin mensuplarý
kalmamýþtýr. Bahýr.
Zimmî kendi dinince adil olduðu taktirde,
kendisi gibi bir zimmi aleyhinde þahitlik yapmasý caizdir. Bunlarýn milletler
deðiþse de durum aynýdýr. Mesela yahudi ile hýristiyanýn birbirlerine þahitlik
yapmalarý, zimmi olduklarý taktirde, caizdir.
Ancak beþ mesele istisna edilmiþ ve bu
meseleler Eþbah'ta zikredilmiþtir. Gayri müslim bir zimminin yine kendisi gibi
gayri müslim bir zimmi aleyhinde þahitlik yapmasý halinde, aleyhinde þahitlik
yapýlan kiþinin hüküm verilmeden önce müslüman olmasýyla karþý tarafýn
þahitliði red edilir, kabul edilmez.
Ukubeti gerektiren, kýsasý gerektiren
hususlarda hüküm verilip uygulamadan önce de müslüman olmasý halinde, zimminin
þahitliði müslüman aleyhinde þahitlik olacaðýndan kabul edilmemektedir. Bahýr.
Zimminin müstemen aleyhinde þahitliði kabul
edilir. Aksi ise sahih deðildir. Mürtedin kendisi gibi bir mürted aleyhinde
veya hakkýnda esah olan görüþe göre þahitliði kabul edilmez. Müstemenin kendisi
gibi bir müstemen lehinde ve aleyhinde þahitliði, ayný ülke vatandaþlarý
olmalarý halinde, kabul edilir. Çünkü ülkelerinin deðiþmesi onlarýn
birbirlerine olan velayet hakkýna son verir. Aynen mirasa mani olduðu gibi.
Zira ayrý ayrý ülkelerin vatandaþlarý gayri müslim olduklarý taktirde
birbirlerine varis olamazlar.
Dini sebebten dolayý düþman olan bir
kiþinin, þahitliðinin kabul edilmesinde bir beis yoktur. Çünkü ona olan
düþmanlýðý dindarlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Dünyevi olan düþmanlýklar ise
yalan söylemeye iteceðinden þehadetinin kabulüne manidir. Dostun dosta
þahitliði de kabul edilir. Ancak dostluk birbirlerinin malýný kendi mallarýymýþ
gibi tasarruf edebilecekleri bir dereceye ulaþmýþ ise, bunlarýn birbirleri
lehinde þahitlikleri kabul edilmez. Bu musannýfýn Feteva'sýnda muinül hukkâm
isimli esere nisbet edilerek zikredilmiþtir.
Israr etmeksizin küçük günahlarý irtikab
eden kiþilerin þahitliði de kabul edilir. Tabiki bu büyük günahlardan sakýnmasý
ile kayýtlýdýr. Ve iþlediði iþlerin doðru olmasý, doðru olanýn olmayanlardan
daha çok olmasý halinde durum böyledir.
Küçük günahlarda ýsrar etmeyen, büyük
günahlardan sakýnan kiþi adil kiþi demektir. Hülasa isimli eserde, «Þahsiyet ve
cömertliði benimsemeyen, kiþiliðini zedeliyen herhangi bir fiili iþleyen
kiþinin bu konudaki ýsrarý büyük günah sayýlmaktadýr. Ýbni Kemal de bu görüþü
benimsemiþtir.» denilmiþtir. Bu hususta þu kaide vaaz edilmiþtir: «Ne zamanki
insan büyük günah irtikab ederse, adaleti düþer. Balið olmasýna raðmen özürden
dolayý henüz sünnet olmamýþ erkeklerin þahitliði de kabul edilir. Ama imkan
varken ihmalden dolayý sünnet olmamýþ kiþilerin þahitliði kabul edilmez.»
denmiþ ve þarihte, «Bu görüþle amel ederiz.» ifadelerini eklemiþtir. Bahýr.
Ancak dinen sabit olan herhangi bir hükmü
hafife almak ve onunla olay etmek insaný dinden çýkarýr. Ýbni Kemal.
Testisleri çýkarýlmýþ, yumurtalarý alýnmýþ
kiþinin, burulmuþ erkeðin þahitliði de kabul edilir. Eli bir hýrsýzlýktan
dolayý kesilmiþ de olsa, tövbe etmesinden sonra onun þahitliði de kabul edilir.
Zinadan doðma çocuðun þahitliði, hatta zina konusunda da olsa, kabul edilir. Bu
noktada Ýmam Malik muhalefet etmiþtir. Erkeklik ve diþilik uzuvlarýný vücudunda
taþýyýp erkek ve kadýn olduðundan þüphe edilen hünsa dediðimiz kiþinin durumu
da kadýn gibidir. Eðer bilinmeyecek bir durumda olacak olursa kadýn hükmünde,
aksi halde ya kadýn veya erkek olduðu açýktýr.
Azad edilmiþ kölenin azad eden efendisi
lehinde ve efendinin azad ettiði köle lehinde þahitlikleri de kabul edilir.
Ancak töhmet mevzu olan yerlerde þahitlikleri kabul edilmez. Nitekim bu konuda
Hülasa'da þu ifadelere yer verilmiþtir: Azad edilmelerinden sonra baiyle
müþteri arasýndaki ihtilafta semen miktarýnýn þu kadar olduðu konusundaki
þahitlikleri onlar için azad etmenin isbatýný saðlamasý bakýmýndan bir menfeat
saðladýðý düþüncesiyle kabul edilmez.
«Bir kimsenin öz kardeþi, amcasý ve süt
yoluyla akrabasý olan veya evlenme sebebiyle akrabasý»olan kiþiler lehinde
þahitlikleri kabul edilir. Ancak aralarýndaki husumetin uzamasý halinde o zaman
þahitliði kabul edilmez.»
Hizane isimli eserde, «Þahitlerle
müddaaleyh dediðimiz davalý arasýnda bir husumet meydana gelse, þahitlerin adil
olmalarý halinde bu müddaaleyh aleyhinde þahitlikleri kabul edilir. Gayri
müslim bir insanýn, mevlasý (sahibi) müslüman olan gayri müslim bir köle
aleyhinde þahitliði kabul edilir. Müslüman müvekkilin, gayri müslim hür bir
vekili aleyhinde gayri müslim bir zimminin þahitliði kabul edilir. Aksi ise
sahih deðildir. Çünkü o zaman müslüman aleyhine bir þahitlik kasten söz
konusudur. Birincisinde ise zimnen müslüman aleyhinde bir þahitlik olmasý
hasebiyle kabul edilir.» denmiþtir.
Vasisi müslüman olan ölmüþ zimmî aleyhinde
gayri müslimin þahitliði kabul edilir. Eðer müslümana bir borcu yok ise. Bahýr.
Eþbah'ta, «Gayri müslimin zýmnen þahitlik müstesna hiçbir surette direkt
müslüman aleyhinde þahitliði kabul edilmez. Ancak zaruret gereði iki mesele
daha istisnaedilmiþtir. Birisi vasi tayin edilmesi meselesi, mesela iki gayri
müslim, ölmüþ bir gayri müslim bir kafiri vasi tayin ettiði hususunda þahitlik
yapsalar, ölmüþ olan o kimsenin müslümanda bir alacaðý olsa, bu durum zimnen
müslüman aleyhinde þahitlik olduðundan kabul edilir. (Bu da müslümanýn borcu
kabul etmesi vesayeti 'inkar etmesi halindedir.) Nesep konusu da istisna
edilmiþtir. Ýki nasrani (hýristiyan) þahit falan kiþinin ölmüþ olan hýristiyan
falan kiþinin oðlu» olduðuna þahitlik etseler, o da müslüman kiþinin zimmetinde
murisinin hakký olduðunu iddia etse, müslüman borçlu da borcu kabullenip o
çocuðun nesebini inkar etse ödemenin ona yapýlmasýna karar verilebilir. Bu da
istihsandýr. Meselelerin delilleri Dürer isimli eserde zikredilmiþtir. (Son iki
meselenin tasviri Dürer ve haþiyesinden alýnmýþtýr.) Çeviren.
ÝZAH
«Þahitlik sonucu hüküm vermesi vacip
olanlar ilh...» Bu konuda Bahýr'da þöyle denilir: «Kadý üzerine þahitliðinin
kabul edilmesi vacip olanlar ifadesinden veya vacip olmayan hususlardan maksat,
þehadetinin kabulü sahih olanlar veya olmayanlar demek deðildir. Çünkü yukarda
adý geçenlerden þahitliði kabul edilmeyenler vardýr. Mesela fasýk bunlardan
biridir. Buna raðmen hakim þahitliðini kabul etse, sahihtir. Ama bu þahitlik
gereði hüküm vermesi üzerine vacip olmamaktadýr. Köle ve çocuðun, kadýn ve bir kimsenin
kendi çocuðunun veyahutta aslýn fer'e, fer'in asla þahitlikleri ise bunun
hilafýnadýr.»
Hizanetül-Müftî isimli eserde, «Hakim ama
olan bir kimsenin þahitliðine dayanarak veya kazif haddinden dolayý kendisine
had vurulmuþ, daha sonra tövbe etmiþ kiþinin þahitliðine dayanarak veya kan
kocadan birinin þahitliðine dayanarak diðeri lehine hüküm vermek istese veya
babanýn çocuðu lehinde veya çocuðun baba lehinde yapmýþ olduðu þehadete
dayanarak hüküm verecek olsa, hüküm geçerlidir. Hatta Ýmam Ebu Yusuf'a göre bu
hükmün (iptalini benimseyen bir hakim tarafýndan da olsa) iptali caiz deðildir.
Öyle ise yukarda saydýklarýmýzýn þahitliklerinin batýl olduðunu söylemek ve
kabul edilmemesinden maksat, dinlenmesinin helal olmamasý demektir.» Ancak
Minyetü'l-Müftî isimli eserde, «Kendisine kazif haddinden dolayý had vurulmuþ
ve tövbe etmiþ kiþinin þahitliðine dayanarak hükmün verilmesi halinde bu hükmün
geçerli olup olamayacaðý konusunda ihtilaf vardýr.» denmiþtir.
«Fasýkýn þahitliði sahihtir ilh...» Fasýk
olan kiþinin mahkemede ifa ettiði þahitlik sahihtir. Ancak bu þahitlik gereði
hakimin hüküm vermesi vacip olmamaktadýr. Bu meselenin akabinde, mesela âmâ
diyerek âmâ'nýn da bunun gibi olduðuna iþaret etmek istemiþtir.
«Ehli sünnet dýþýnda olan kiþilerin
inançlarý Ýslama ters düþmüyorsa þahitlikleri kabul edilir ilh...» Buradaki
kabul kelimesi genel manada deðildir. Yani bütün müslümanlar aleyhinde ve
diðerleri hakkýnda onlarýn þahitliði kabul edilir demek deðildir. Asýl
itibariyle þahitlikleri kabul edilir demektir. Bu da onlardan bazýlarýnýn Ýslam
dýþý inançlara sahip olduklarýna, ters deðildir. Onlarýn þahitlikleri kabul
edilir. Çünkü onlarýn fasýk olmalarý itikat acýsýndandýr. Onlarý bu duruma iten
dini konularda derinliðe inme sevdasý ve din konusunda haddi aþarak indî
yorumlara sapmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Fasýkýn þahitliðinin, geri
çevrilmesi kabule þayan görülmemesi yalancý olabileceði ve yalan yere þahitlik
yapabileceði ihtimalindendir. Medenî.
«Kendilerini Ýslam dýþýna itmeyen ilh...»
Eðer bunlarýn inançlarý kendilerini Ýslam dýþýna itiyor, müslüman olmaktan
çýkýyorsa, ekseri ulemanýn ifadelerine göre onlarýn þahitliði kabul edilmez.
Nitekim Takrir'de de bu þekilde ifade edilmiþtir. Muhitül-Burhanî isimli eserde
sahih olanýn da bu olduðu savunulmuþtur.
Ýmam Muhammed'in Aslý isimli eserinde
zikrettikleri de buna hamledilmektedir. Bahýr. Yine Bahýr isimli eserde
Sirac'tan naklen þöyle denmektedir: «Bunlarýn aþýn derecede olmamalarý ve
yaptýklarýnýn onlara göre adilane olduðunun kabul edilmesine baðlýdýr. Buna
zahirur rivayede olmadýðý için itiraz edilmiþtir. Ama bu görüþ tartýþýlabilir.
Çünkü o sünni müslüman hakkýnda da þarttýr. Diðerlerinde haydi haydi þart
olmasý gerekir.
«Haklý olduðu konusunda yemin eden her
kiþiye þahitliði vacip görürler ilh...» Bu ifadede yani Hattabiye'nin kim
olduðu konusunda. deðiþik görüþlere yer verilmiþ, bazýlarý bunlarýn
rafizilerden bir gurup olup. Ebul Hattab Muhammed Ýbni Ebi Vehb el-Ecda' isimli
birine mensup olduklarýný söylemiþlerdir ki onlarýn itikatlarý, haklý olduðunu iddia
ederek yemin eden her kiþiye þahitlik yapabilecekleri istikametindedir. Ayrýca
derler ki. «Müslüman yalan yere yemin etmez, onun için þahitlik gerekir.» Yine
onlarýn itikatlarý arasýnda kendi guruplarýndan ve þialarýndan olanlara
þahitlik yapmalarý vaciptir. Özellikle doðru söylesin, yalan söylesin kendi
guruplarýndan herhangi birini kurtarmak için lehinde þahitlik yapýlmasýný vacip
görmektedirler.
Seyyid Þerif'in Tarifat isimli eserinde
onlarýn kafir olduklarýna dair ifadeler de yer almakta ve orada þöyle
denmektedir: «Çünkü onlar imamlarýna enbiyalar yani peygamberler gözüyle
bakarlar. Ebul Hattap denilen bu mezhebin kurucusunun da nebi olduðu inancý
onlar arasýnda mevcuttur ve yalan yere kendi inançlarýnda olan kiþilerin
lehinde þahitliði helal görürler. Özellikle baþka biri aleyhinde olduðu
taktirde kendi mezheplerinden olan bir kiþi (yalancý da olsa) hakkýnda yalancý
þahitliði helal kabul ederler. Ayrýca cennet dünyanýn nimetleridir, cehennem
ise dünyanýn acýlarýdýr gibi batýl inançlara da sahiptirler.»
«Yalan ifadede bulunmalarý ihtimaline
binaendir ilh...» Þehadetin kabulüne mani olan töhmetlerden biri de þahidin
þahitliði sebebiyle kendisine bir menfaat saðlamasý veya üzerinde olan bir
zararý bertaraf etmesidir. Haniye.
Kiþinin þahitliði kabul edilmez, özellikle
bu þahitliði kendi iþi ile ilgili olacak olursa. Hidaye.
«Zimminin kendisi gibi zimmi hakkýnda
þahitliði kabul edilir ilh...» Fetava-yý Hindiye'de bu konuda þu mesele yer
almaktadýr: «Bir kimse ölse ve bir müslümana da borcu olsa, bu borç hýristiyanýn
þahitliði ile sabit olsa, yine bir hýristiyanýn þahitliðine dayanarak bir
hýristiyana borçlu olduðu tesbit edilse durum ne olur? » Ebu Hanife, Ýmam
Muhammed ve imam Züfer «Önce müslümanýn alacaðýný ödemekle iþe baþlanýr, «Eðer
bir þey artacak olursa (geri kalan) hýristiyana verilir.» demiþlerdir. Muhit'te
de bu þekilde zikredilmiþtir.
«Eþbah'ta zikredilen beþ mesele müstesnadýr
ilh...» Onlardan biri de, iki hýristiyan bir hýristiyan aleyhinde veya onun
hakkýnda gerek Ölü olsun. gerek diri olsun müslüman olduðuna þahitlik etseler,
bu namazýnýn kýlýnmasý için yeterli deðildir. Ama bir hýristiyan kadýn hakkýnda
olacak olursa hülasada beyan edildiði gibi durum bunun hilafýnadýr. Yine iki
hýristiyan ölmüþ bir nasrani aleyhinde müslümana borçlu olduðu konusunda
þahitlik yapsalar, tereke de borcu karþýlayamayacak durumda olsa; yine iki
hýristiyan bir hýristiyan aleyhinde müslümandan satýn aldýðýný iddia ettiði bir
mal hakkýnda þahitlik yapsalar. müslüman da bunu inkar etse þahitlikleri,
müslüman aleyhinde kabul edilmez.
Diðer bir mesele. dört hýristiyan bir
hýristiyan hakkýnda þahitlik etseler ve bir müslüman kadýnla zina ettiðini
söyleseler, yine kabul edilmez. Ancak kadýný zorladýðýný söyleyecek olurlarsa
recm uygulanmaz, yalnýz zina ettiði söylenen erkeðe had vurulur. Haniye.
Diðer bir mesele de. bir müslüman kafirin
elindeki bir köle hakkýnda kendisine ait olduðunu iddia etse, iki gayri müslim
de onun kölesi olduðunu, falan müslüman Kadý'nýn onun lehinde hüküm verdiðini
ifade etseler bu konuda þahitlik yapsalar, yine kabul edilmez.
«Gayri müslimin müslüman olmasý ile hüküm
batýl olur ilh...» Yani gayri müslim birinin þahitliðine binaen mahkeme karar
vermek üzere iken, aleyhinde dava açýlanýn müslüman olmasý halinde hakimin bu
konuda karar verme yetkisi kalkar. (Çünkü, gayri müslimlerin müslüman aleyhinde
þahitlik yapmalarý demek olur ki o da caiz deðildir.)
«Müstemenin müstemen aleyhinde þahitliði
kabul edilir ilh...» Burada baþka türlüsü tasavvur edilememektedir. Çünkü gayri
müslim bir ülke vatandaþý eðer ki izin olmaksýzýn, pasaportu olmaksýzýn bila
eman ülkeye girmiþ ise, zorla girmiþ olur ki hakkýnda ceza uygulanýr ve köle
olarak muameleye tabi tutulabilir. Köle olan kiþinin de hiç kimse aleyhinde
þahitliði kabul edilmez. Fetih.
«Müstemenin müstennen hakkýndaki þahitliði
ayný ülkenin vatandaþý olmasýna baðlýdýr ilh...» Yani ayný ülke vatandaþlarý
olduklarý taktirde, birbirleri hakkýnda þahitlikleri kabul edilir. Ayrý ayrý
ülkeden olacak olurlarsa rum ve diðer ülke vatandaþlarýnýn bir müslüman ülkesinde
buluþmalarý halinde birbirleri hakkýnda þahitlikleri kabul edilmez. Hidaye.
Bununla Hamevî'den nakledilen þu misalin
sahih olmadýðý açýkça belirtilmiþ olur ki. onun bir ülkede olmalarý þeklindeki
misali yani «Ýslam ülkelerinde olmalarý halinde þahitlikleri kabul edilir.»
demektedir. Halbuki ayný ülkenin vatandaþý olmalarý þartý vardýr. Aksi halde
Ýslam ülkesine ayrý ayrý ülkeden gelmiþ yakýn akraba müstemenlerin birbirlerine
varis olmalarý gerekir. Halbuki ayn ayrý ülkelerden olmalarý halinde
birbirlerine varis olmalarý caiz olmaz.
Fetih isimli eserde zimminin müstemen
aleyhinde þahitliðinin kabul edileceði ayrý ayrý ülkelerden sayýlsalar da
caizdir denmiþtir. Çünkü zimmi olan kiþi zimmet akti ile Ýslam ülkesi vatandaþý
olmuþ ve müslüman gibi bir velayet hakkýna sahip olmuþ demektir Nasýl
müslümanýn þahitliði müstemen aleyhinde kabul ediliyorsa müslüman ülkede
yaþayan zimminin þahitliði de müstemen aleyhinde kabul edilir.
«Doðru yaptýklarý küçük günahlarýndan çok
ise ilh...» Bu ifadeden sonra küçük günahlarýn doðru yaptýklarýndan çok
olmamasý kaydýný da getirmesi gerekirdi. Ýbni Kemal bu konuda þöyle demektedir:
«Çünkü küçük günahlar devamlý yapýlmasý halinde büyük günahlar hükmünü alýr.
Yine günahlarýn çok olmasý, küçük de olsalar onlarýn büyüðe dönüþmesi mesabesinde
kabul edilir. Nitekim Fetava-yý Suðra'da þöyle demiþtir: «Adil olan kiþi demek
büyük günahlardan kaçýnandýr. Hatta büyük bir günahý irtikab eden kiþinin
adaleti sakýttýr. Küçük günahlarda ise itibar çokluðadýr veyahutta küçük
sayýlan günahý devamlý olarak yapmasýna baðlýdýr. Çünkü bunlar, çok olmasý
halinde veya küçük günahlarda ýsrar edilmesi halinde büyük günaha dönüþebilir.
Bunun için de doðru yaptýklarýnýn günahlarýndan daha çok olmasý kaydýný
getirmiþtir.
Ýbni Abidin merhum, Hamiþ'te almýþ olduðu
bir notta, «Kendisi içmese de içki masalarýnda veyahut Ýslamýn caiz görmediði
meclislerde oturan kiþilerin þahitliði kabul edilmez.» demiþtir. Fetava-yý
Hindiye'de Muhit'ten nakledilerek ayný meseleye yer verilmiþtir. Yine adý gecen
eserde, «Fasýk olan kiþi tövbe etse, fýskýndan kurtulsa, tövbenin eseri
üzerinde belirecek kadar zaman geçmeden þahitliðinin kabul edilmeyeceði
söylenmiþtir. Bu sürenin ne kadar olduðu konusunda sarih olan görüþ hakimin
kanaatine terkedilmesidir.» denmiþtir.
«Hülasa isimli eserde ilh...» Onun kaza
bahsinde þöyle denmiþtir:«Yalaný adet haline getirmiþ bir kiþi tövbe de etse,
þahitliði kabul edilmez.» Zahire. Þarih bunu ilerde özellikle zikredecektir.
«Büyük günah ilh...» Esah olan görüþe göre
müslümanlar arasýnda dini acýdan hoþ sayýlmayan kötü görülen ve dini bir hükmü
çiðnemek olan her husus büyük günahtýr. Nitekim Kuhistanî de bu þekilde
açýklamýþtýr. Fethü'l-Kadir'de ise Fetava-yý Suðra'dan naklen þu ifadelere yer
verilmiþtir: Adil olan kiþi demek, bütün büyük günahlardan sakýnan kiþidir.
Hatta büyük günahlardan birini irtikab etmesi halinde adaleti sakýt olur. Küçük
günahlarda ise itibar çokluðadýr ki bunun çokluðuyla büyük günaha dönüþmesi
söylenebilir. Bu da Isam'a ait Edebül Kada isimli eserden nakledilmiþ, mutemed
olan görüþünde bu olduðu söylenmiþtir. Ancak hakim büyük günahý irtikab etmekle
adaletin sakýt olmasý meselesinde bir takým belirti ve alametlereihtiyaç
duyabilir. Onun için de yasak olan bir þeyin içilmesi konusunda alýþkanlýk ve
sarhoþ olmasý þartý getirilmiþtir.
«Adaleti sakýt olur ilh...» Adaleti sakýt
olan kiþi tövbe ettiði taktirde. tekrar adil olma vasfýna kavuþur. Ancak Bahýr
isimli eserde, Haniye'de þöyle bir ifadenin olduðuna yer verilmiþtir: «Fasýk
olan kiþi tevbe etse, yine þahitliði kabul edilmez. Ancak tevbesinin üzerinden
eseri belirecek kadar bir zaman geçecek olur ve tevbenin eseri de görülürse o
zaman kabul edilir.» Bazýlarý bunu altý ayla, bazýlarý bir yýlla
kayýtlamýþlardýr. Bu konuda en doðru olan görüþ, sürenin hakimin kanaatine
terkedilmesidir.
Hülasa isimli eserde, «Adil bir kimse,
yalancý þahitlikte bulunsa daha sonra ondan tövbe etse, tekrar þahitlik yapsa,
süre tanýnmaksýzýn onun þahitliði kabul edilir.» denilmiþtir.
Yukarda söylemeye çalýþtýðýmýz gibi,
þahitin gizli fasýk biri olmasý halinde þahitlik yaparken fasýk olduðunu
mahkemeye söylemesi gerekmez. Çünkü söylemesiyle müddainin hakkýný iptale
yönelik bir davranýþ içine girmiþ olacaktýr, o da doðru deðildir. Umde isimli
eserde bu þekilde nakledilmiþtir.
FAÝDE: Fasýklýkla itham edilen kiþinin
adaleti sakýt olmaz. Þahidi teskiye eden kiþinin, þahit hakkýnda o fasýklýkla
müttehemdir demesi, onun adaletini düþürmez. Haniye.
«Dinin hükümlerinden biriyle alay etmek
küfürdür ilh...» Bu ifadesiyle Hidaye isimli eserdeki, «Sünnet olmayý terkeden
bir kiþinin bu tavrý dinî bir hükmü hafife olmasýndan kaynaklanýyorsa» kaydýna
iþaret edilmek istenmiþtir. Bahýr isimli eserden naklen muhtar olan görüþün,
sünnet olma ile ilgili ilk vaktin yedi yaþý sonundan on iki yaþa kadar olduðu
beyan edilmiþtir.
«Burulmuþ ve testisleri alýnmýþ kiþi
ilh...» Bu meselenin özeti þudur:Bunu isteyerek yapmamýþ, diðerleri tarafýndan
kendisine zulmedilerek bu akibete uðramýþtýr. Ama kendisi buna razý olacak
olursa ve bunu da isteyerek yaptýracak olursa fasýk olmasý itibariyle
þahitliðine manidir. Hazreti Ömer testisleri alýnmýþ ve burulmuþ Alkame'nin
þahitliðini Kudame bin Maz'un aleyhinde kabul etmiþtir. Bu hadiseyi Ýbni Ebu
Þeybe Hz. Ömer'den rivayet etmiþtir. Menih.
«Eli kesilmiþ kiþinin þahitliði kabul
edilir ilh...» Bu konuda þu hadisi þerif rivayet edilmiþtir: «Cenabý Peygamber
Aleyhisselatu vessellem hýrsýzlýktan dolayý bir kiþinin elini kestirmiþti. Daha
sonra þahitlik yapýyordu ve þahitliði kabul ediliyordu.» Menih.
«Veledi zinanýn zina hakkýnda da olsa
þahitliði kabul edilir ilh...»Baþkasý aleyhinde zina yaptýðýna dair þahitlik
etse, þahitliði kabul edilir. Menih'te þöyle denmektedir: «Zinadan doðma bir
çocuðun þahitliði kabul edilir. Çünkü onun bu durumu bizatihi kendinin sucu
deðil, bîlakis ana ve babasýnýn fasýklýðýnýn bir sonucudur. Onlarýn fasýklýðý
bu çocuðun da fasýklýðýný gerektirmez. Nasýl ki anne ve babanýn müslüman
olmamalarý, kafir olmalarý, çocuðun da ayný durumda olmasýný gerektirmiyorsa
sarih bunu mutlak olarak kullanmýþtýr. Bundan da maksadý zina hakkýnda ve diðer
konularda þahitlik yapsa, her konuda þahitliðinin kabul edileceðine iþaret
etmektir. Ýmam Malik zina konusunda, zinadan doðma çocuðun þahitliðini kabul
etmemektedir. Çünkü o herkesin kendi durumunda olmasýný arzu eder.»
«Hünsanýn durumu kadýn gibidir ilh...» Bir
erkek ve bir kadýnla birlikte hudud ve kýsasýn dýþýnda onun þahitliði kabul
edilir.
«Azad etmenin isbatý ile ilgili ilh...»
Yukarda beyan edildiði gibi satýlan malýn satanýn mülkiyetinden çýkmasý
halinde. karþýlýktý yemine gerek yoktur. Burada azad kelimesinin getirilmesinin
sebebi þu olsa gerektir: Çünkü onlarýn þahitlikleri olmasaydý, karþýlýklý yemin
edecekler ve bey'i feshe gideceklerdi. Bu beyin feshi demek, kölenin azadýný
iptal demektir. Menih.
«Süt yoluyla mahremi olan kiþilere de
þahitliði kabul edilir ilh...» Kaza bölümünde þöyle denmiþtir: «Süt annesi ve
süt babasýnýn lehinde ve kendisini emziren kadýn lehinde ve kayýn validesi
lehinde ve hanýmýnýn süt annesi ve süt babasý lehinde þahitliði kabul edilir.»
Bezzaziye.
Kayýn validesi ve kayýnpederi lehinde,
damadý lehinde ve gelini lehinde babasýnýn hanýmý (analýðý) lehinde ve baldýzý
lehinde þahitlikleri de aynýdýr, kabul edilir.
«Davalýyla þahitler arasýnda bir husumet
bulunsa þahitler adil olduklarý taktirde þahitlikleri onun aleyhinde kabul
edilir ilh...» Menih'te Bahýr'dan naklen þu ifadelere yer verilmiþtir: «Bunun,
davacýnýn bu husumette þahitleri desteklememesi kaydýna baðlý olmasý gerekir
veya husumetin aþýrý derecede olmamasý ile kayýtlýdýr.»
Remli bu ifadeyle baþkalarýnýn ifadeleri
arasýnda bir telif yaparken þöyle demiþtir: «Eðer 'adillerse, sözünden
anlaþýlan, durumlarý bilinmeyen, meçhul kiþilerse, þahitlikleri kabul edilmez.
Velevki aralarýndaki husumet uzamasa da. Çünkü hasýmlýk ve aralarýndaki münazaa
sebebiyle birbirlerine karþý töhmet ihtimali söz konusudur. Ama adil olacak
olurlarsa, töhmetin bulunmamasý nedeniyle þahitlikleri kabul edilir.»
Binaenaleyh Kýnye'deki ifade, adil olmamalarý durumuna hamledilir ve bizim
burada söylemeye çalýþtýðýmýz kýyasa daha uygun bir durumdur. Çünkü þahitlikle
ilgili bahislerde en çok itimat edilen husus adalettir.
«Ölmüþ bir zimmi aleyhinde þahitlik ilh...»
Meselenin tasviri þöyledir:Bir hýristiyan vefat etse ve bin dirhem bir tereke
býraksa, müslüman bir kiþi de, o ölmüþ hýristiyanda bin lira alacaðýna dair
hýristiyanlardan iki þahit getirse, diðer bir hýristiyan da iki hýristiyan
þahit getirerek kendisinin de ölen kiþide bin lira alacaðý olduðunu isbat etse,
geride býrakmýþ olduðu o bin lira Ebu Hanife'ye göre müslümana verilir. Ebu
Yusuf'a göre oralarýnda eþit hisse olarak paylaþtýrýlýr.
Bu konudaki esas nokta, Ebu Hanife'ye göre
gayri müslimlerin þehadetiyle müslümanýn hakkýnýn sabit olmasý, ölmüþ olan kiþi
hakkýnda borcun isbatý ile ilgilidir. Müslümanla diðeri arasýnda bir ortaklýðý
isbat etmesi hususunda deðildir. Ebu Yusuf'un kavline göre her ikisi hakkýnda
þahitlik yapýlmýþ demektir. Zahire.
Bununla da þu durum ortaya çýkmýþ olur.
Þahitliðin ölmüþ kiþi aleyhine kabul edilmesi de onun zimmetinde müslümana ait
bir borcun olmasýyla kayýtlýdýr. Evet bu bir kayýttýr. Bu kayýt müslümanla
diðer gayri müslim olan davacý arasýnda olacaktaki ortaklýðý da isbat edici
mahiyettedir. Diðeri hýristiyan olsa dahi ona ortak olur, aksi halde mal
müslümanýn olur.
Eðer Ebu Hanife'nin görüþüne göre borcu
ortaklaþa taksim etmeleri kabul edilmiþ olsa idi bu hýristiyanlarýn þahitliði
ile müslüman aleyhinde bir hüküm verilmiþ olurdu bu da caiz olmazdý. Ayrýca bu
noktada ikinci bir kayda gerek duyulmuþ o da, geride kalan, terekenin iki borcu
ödeyebilecek durumda olmadýðý kaydýdýr. Eðer böyle olmayacak olur, yani tereke
her iki borcu da ödeyebilecek durumda olursa, müslüman aleyhinde bir þahitlik
söz konusu olmaz. Uzun araþtýrmalardan sonra varmýþ olduðum netice budur.
Sonuçta Zahire'de bunu destekleyen bir ibareye rastladým. Onun için bu meseleyi
iyi deðerlendir, beni de duadan unutma. Remîî haþiyesinde Ebi Hafs
El-Ukaylî'nin Minhac'ýndan naklen þöyle denmektedir: «Hýristiyan ölse, bir
müslümanla bir hýristiyan gelerek her biri ölmüþ olan hýristiyan zimmetinde
alacaðý olduðunu isbat etseler, eðer her iki tarafýn þahitleri de zimmilerse,
yani gayri müslimlerse veya hýristiyanýn þahitleri zimmi ise evvela müslümanýn
borcunun ödenmesiyle iþe haþlanýr. Bir þey arttýðý taktirde hýristiyanýn
olacaðý ödenir.»
Hasan Ýbni Ziyad'ýn Ebu Yusuf'tan rivayet
ettiðine göre, alacaklarý oranýnda ikisi arasýnda pay edilir. Hatta bu görüþ
Ebu Yusuf'un son görüþü olduðu da rivayet edilmektedir. Ama iki tarafýn
þahitleri de müslüman þahitler olacak olursa veya müslümanýn getirdiði þahitler
zimmi, zimminin getirdiði þahitler müslüman olacak olursa, bu durumda bütün
imamlarýn ittifakta kabul ettikleri husus ise, ma) ikisi arasýnda hisseleri ile
orantýlý olarak taksim edilir.
«Bahýr'dan nakledilen bir meselede ilh...»
Bahýr'ýn ibaresi þöyledir:«Eðer durum böyleyse biz bunu Cami'den naklettik.»
Oradan nakledilen ifade þudur: Bir hýristiyan yüz liralýk mal býrakarak vefat
etse, bir müslüman da o ölen kiþiden yüz lira alacaðý olduðunu iki þahitle
isbat etse, daha sonra bir müslümanla bir hýristiyan birleþerek yüz lira
alacaklarý olduðunu da isbat etseler, o býrakmýþ olduðu yüz liranýn üçte ikisi
birinci müstakillen yüz lira alacaðý olduðunu isbat edenindir. Geri kalan üçte
bir ise müslümanla hýristiyan arasýnda taksim edilir. Burada ortak olmalarý
taksime mani deðildir. Çünkü müslümanýn ikrarý ile ikisinin yüz lira alacaðý
olduðu sabit olmuþtur.î
Meselenin delili þöyledir: Ýkinci þahitler
zimmi için müslümanla ortaklýðýný isbat etmemektedir. Yukarda beyan ettiðimiz
gibi ancak birinci müslüman malýn tamamýnýn kendisine ait olduðunu iddia
etmekte, ikinci müslüman ise hýristiyanla birlikte yüz lira alacaklarý olduðunu
isbat etmekte. Dolayýsýyla malýn yarýsýna talip olmaktadýr. Bunun için de avil
yoluyla (hisseleriyle orantýlý) mal aralarýnda taksim edilir.
Bunun gereði de malýn tümünün kendisine ait
olduðunu iddia eden, yüz lira alacaðý olduðunu söyleyen üçte ikisini alýr.
Çünkü onun diðerlerine oranla iki yarý hakký vardýr. Diðer müslümanýn hakký ise
üçte biridir. Çünkü onun talep ettiði bir bakýma malýn yarýsýdýr. Lakin onun
hýristiyanla beraber iddiada bulunmasý geri kalan üçte birinin ikisinin
arasýnda taksim edilmesini gerektirmiþtir. Bu da. «Þirket böyle bir taksime
mani deðildir. Çünkü müslümanýn ikrarýyla sabit olmuþtur.» ifadesinin manasý
olsa gerektir. Bu mesele, feraiz bahsinde borçlarýn ödenmesi bölümünde, ayrýca
gelecektir.
«Veya zarureten iki meselede istisna
edilmiþtir ilh...» Bu ikî meselede kabul edilmesi Þurunbulaliye'de þuna
hamledilmiþtir: Müslüman hasýmýn borcu ikrar edip vesayeti ve nesebi inkar
etmesi halindedir. Ama borcu inkar ediyor ise, onun aleyhinde iki zimminin
þehadeti nasýl kabul edilebilir.
«ÖIenin oðlu ilh...» Ýki hýristiyan þahit
bir çocuk lehinde. «Bu ölenin oðludur.» demeleri halinde, bu oðul müslüman
aleyhinde bir alacaðý olduðunu iddia etse, durum ne olur? Nesebinin ölene ait
olduðu konusunda ikame etmiþ olduðu iki hýristiyan þahitli beyyine kabul
edilir. Bu istihsanen böyledir. Bunda zaruret vardýr. Zaruret olmasýnýn
gerekçesi ise, onlarýn ölümlerine müslümanlarýn hazýr olmamasý, bulunmamasýdýr.
Hatta nikahlarýnda da bulunmazlar. Bu sebeple kimin kimin oðlu olduðunu
bilemezler. Karþý tarafýn iki zimmi þahitle ölen gayri müslimin oðlu olduðunu
isbat etmeleri halinde ve müslümanda da alacaklarý olduðunu iddia etmeleriyle
bu hak, müslüman aleyhinde zimmi þahitlerin þehadetiyle kabul edilmiþ olur.
Çünkü nesebin sabit olmasý nikaha baðlýdýr. Müslümanlar onlarýn nikahlarýnda
bulunmadýklarýna göre nesebi inkar edemezler. Gayri müslim þahitlerle nesebi
sahih olan bu kiþinin babasýnýn hakkýna varis olduðu tesbit edilmiþ, aksi halde
haklarýnýn zayi olmasýna yol açýlmýþ olur.
METÝN
Devlet baþkaný olan sultan tarafýndan tayin
edilen yüksek derecedeki memurlarýn, kendilerini tayin eden kiþiler hakkýndaki
þahitlikleri de kabul edilir. Ancak diðer tarafýn iþlediði zulümlere iþtirak
eden ve o noktada þahitlik edenler istisna edilmiþtir. Onlarýn þehadeti, zulme
yardýmcý olmuþ olacaklarýndan kabul edilmez. Mesela köy baþkaný diye bilinen,
haksýz yere vergiler toplamada yardýmcý olan veya vergi toplamada mahir olan
cabiler ve mallarý haksýz yere toplayýp diðerlerine daðýtan ve kendileri de
istedikleri kadar alan veya bineklerde veya sahillerde kimlerin malý olduðu,
kimlerden daha fazla vergi alýnmasýyla ilgili haber vermekle yükümlü olanlar ve
her sýnýfýn þeyhi durumunda olanlar, zamanýmýz hakimlerine davalý ve davacýyý
getirenler ve uydurma konularda vekalet alanlar ve geliþigüzel çek ve senet ve
taahhüt yazanlar ve belirli bölgeleri kendi sorumluluklarýaltýna olmayý düþünüp
ve bunu gerçekleþtirenler. Mesela hayvanlarýn, kölelerin satýldýðý pazarlarý
kendilerine bölge olarak tahsis edenler, bunlar, zulm edici olmalarý halinde,
þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü Cenabý Peygamber batýl yere þahitlik edenlere
lanet edilebileceðini söylemiþtir. Fetih ve Bahýr.
Vehbaniye isimli eserde þöyle denilir:
«Büyük bir emirin bir konuda iddiasý olsa, bu iddiasýna onun maiyetinde çalýþan
kiþiler, vekilleri, yardýmcýlarý þahitlik etseler veya ondan korkan diðer
tebaalarý ona þahitlik etseler, þehadetleri kabul edilmez. Çünkü bu durum arazi
sahibine, araziyi ondan kiralayan kiþinin þahitliði mesabesindedir. Burada
yardýmcýlarý ve uzman kelimesi ile belirli bir sanatý icra edenlerin
kasdedidiði de söylenmiþtir. Yani babalarýnýn ve dedelerinin mesleklerinde
çalýþan kiþiler kasdedilmiþtir. Bunlarýn þehadetine mani bir durum olmasa
gerektir. Aksi halde bunlarýn murûeti (þahsiyetleri, kiþilikleri) olmayacaðý
söylenmiþ, eðer bunlarýn çalýþtýklarý sanat deðersiz bir sanat ise, denmiþtir.
Adaletin tarifinde de belirtildiði gibi, bunlarýn adaleti müskýt olmasý halinde
(düþürücü mahiyette olmasý halinde) þahitliklerinin kabul edilmeyeceði
söylenmiþtir. Ancak þunu bilmek gerekir ki, itibar sanata deðil, adaletedir.
Adil olan kiþinin meþru olan herhangi bir sanatta çalýþmasý, kiþinin þehadetine
mani bir durum teþkil etmese gerektir.»
Amâ'nýn þahitliði de kabul edilmez. Yani
bununla hüküm verilmez. Fakat mahkeme bunun þahitliðini kabul ederek hüküm
verecek olsa, sahih kabul edilir. Bu mutlak bir þekilde böyledir. Yani hüküm
vermeden önce gözlerini kaybetse veya daha önceden gözlerini kaybetmiþ olsa,
durum aynýdýr. Ýmam Ebu Yusuf'a göre amanýn tesamü' yoluyla yapabilecek
konularda þahitliði kabul edilir. Yukardaki ifadeye göre kabul edilmemesi
gerekir. Bu durumda dilsiz olan kiþinin mutlak bir þekilde þahitliðinin kabul
edilmeyeceðini ifade etmektedir.
Mürted olanýn, köle olanýn, mükatep olanýn,
hatta bir kýsmý azad edilmiþ, bir kýsmý hala köle olarak devam edenin henüz
buluð çaðýna ermemiþ çocuðun, gafil kiþilerin, delilerin þahitlikleri de kabul
edilmez .Ancak bunlarýn ayýk olduðu ve deli olmadýklarý zamandaki þahitlikleri
kabul edilir. Yine çocuklar ve kölelerle ilgili þahitliði köleliði esnasýnda
üstlenseler, çocuklar henüz buluða ermeden fakat mümeyyiz olduklarý bir dönemde
üstlenseler, köle hürriyetine kavuþtuktan sonra, kendisine azad eden lehinde de
þahitlik yapsa, kabul edilebileceði gibi, çocuðun buluða ermesi halinde
þahitliði kabul edilir. Gördüðü tasavvur edilemeyen, ancak þahitliðini eda
etmesi esnasýnda gözleri açýlmýþ olan kiþinin þahitliði de bu kabildendir.
Müslüman deðilken þahitliði üstlenmiþ kiþi,
müslüman olduktan sonra þahitliðini yerine getirecek olursa, onun þahitliði de
kabul edilir. Fasýk olan kiþinin fýskýný gerektiren günahtan tövbe etmesinden sonra
onun þahitliði de kabul edilir. Karýsýný boþayan kiþinin boþamasýndan sonra
karýsý lehinde yapacaðý þahitliklerin hükmü de bu kabildendir. Çünkü burada
itibar þahitliðin eda edildiði anadýr. Þerhül-Tekmile.
Bahýr isimli eserde, «Bir maniye binaen bir
kiþinin þehadetliði red edilse, yani þahitliði red edilse, daha sonra bu mani
zail olsa, ondan sonra þahitlik yapsa yine kabul edilmez. Ancak dört husus
bundan istisna edilmiþtir. Köle, küçük çocuk, ama ve kafirin müslüman
aleyhindeki þahitliði. Kemal Ýbnül Hümam karý kocadan birinin de bu kabilden
olduðunu söylemiþtir. Fakat bu þekilde sayýlmasýný ulema sehiv olarak
deðerlendirmiþlerdir.» denilmiþtir.
Kaziften dolayý kendisine had vurulmuþ kiþi
tevbe de etse, þahitliði kabul edilmemektedir. Çünkü þahitliðinin kabul
edilmemesi, haddin tamamýndan kabul edilmiþtir. Çünkü tevbe de etse, kendisini
yalanlamasý gerekmektedir. Çünkü karþý tarafa bir iftirada bulunmuþ ve bu
söylediði sözü isbat edemediði için kendisine had vurulmuþtur. Hanefi ulemasýna
göre bu gibilerin, yani kaziften dolayý kendisine had vurulmuþ kiþinin tevbe de
etse, þahitliðinin kabul edilmemesi, haddin tamamýndan kabul edildiði nassan
belirtilmiþtir. Bu Hanefilerin ictihadýdýr. Ayeti kerimedeki istisna ondan
sonrasýna þamildir ki o da «Onlar fasýklarýn ta kendileridir.B (Nur: 4)
ifadesine has bir durumdur. Yani bu istisna edilmiþtir, Bu had konusunda
þahitliði reddedilmesi ile ilgili bir istisna vardýr. O da, kafir olarak
kendisine had vurulan kiþinin müslüman olmasý halinde, Ýslam bir öncekini temizlemesinden
dolayý, þahitliði kabul edilir. Hatta bu haddin büyük bir kýsmýnýn müslüman
olduktan sonra vurulmasý halinde de durum aynýdýr.
Ancak köle iken kendisine had vurulmuþ
kiþinin azad olmasýndan sonra dahi þahitliði kabul edilmez. Bu kafir meselesinin
hilafýnadýr. Yine istisnalardan biri de kendisine had vurulmuþ olan kiþi, daha
sonra beyyineyle doðru söylediðin! isbat etse ve karþý tarafýn zina ettiðini
dört þahitle isbat etse veya zina eden kiþinin ikrar ettiðini iki þahitle isbat
edecek olsa, onun durumu da istisna edilmiþtir. Bu kendisine had vurulmadan
önce, beyyineyle isbat etmesi haline benzer. Bahýr.
Yine adý gecen eserde, «Fasýk olan kiþinin
tevbe etmesi halinde þahitliði kabul edilir. Ancak kaziften dolayý kendisine
had vurulmuþ olan kiþi ile yalancýlýkla maruf ve meþhur olan kiþi bundan
müstesnadýr. Bunlara ek olarak yalancý þahitlerin de þahitliði kabul edilmez.
Hatta adil de olsa, bu kimselerin asla þahitlikleri kabul edilmemelidir.»
denilmiþtir. Mültekat. Ancak ilerde bu meseleyle ilgili deðiþik tercihlerin
olduðuna da yer verilecektir. Hapishanede mahkum olan kiþinin, hapishanede olan
bir hadise hakkýndaki þahitliði de kabul edilmemektedir. Çocuklarýn
þahitliðinin de çocuklarýn oyun alanlarýnda meydana gelen olaylar konusunda
kabul edilmeyeceði söylenmiþtir.
Ayrýca kadýnlarýn hamamda vuku bulan
hadiseler konusunda þehadetlerinin de kabul edilmeyeceði söylenmiþ, bu konuda
zaruret olsa do durum pek deðiþmez, denmiþtir. Bu da þu gerekçeye dayanmýþtýr:
Hapishaneye düþen kiþi dinen yasak olan bir þeyi irtikab etmesinden
dolayýhapishaneye düþmüþ dolayýsýyla o konuda þahitliði kabul edilmez
denmiþtir. Çocuklar için burada söylenecek bir þey olmasa gerektir. Kadýnlarýn
hamama gitmelerini yasak kabul eden görüþe göre bu mesele burada tasavvur edilmiþ,
dolayýsýyla bu durumda þahitliklerinin reddedilmelerindeki kusurun kendilerine
ait olduðu ve bunu kabul etmeyen konunun burada kusurlu olmadýðý söylenmiþtir.
Bezzaziye.
Ancak Havi isimli eserde, hamamda olan bir
öldürme olayý ile ilgili kadýnlarýn þahitliðinin yalnýz baþýna kabul
edilebileceði ve diyet hakkýnda hüküm verilmesi için onun geçerli olacaðý
söylenmiþtir. Aksi halde ölen kiþinin hakký aranmamýþ ve kaný boþ yere
akýtýlmýþ olur. Bu konuda fetva verilirken de dikkatli davranýlmasý gerekir.
Yukarda beyan ettiðimize göre, çocuklar
arasýnda olan hadiselerde öðretmenin (muallimin) þahitliðinin kabul
edilebileceði beyan edilmiþ idi. Kadýnýn kocasý lehinde ve kocanýn da karýsý
lehinde þahitliði kabul edilmez..Hatta üç talakla boþanmýþ olan kadýnýn iddeti
esnasýnda da olsa durum böyledir. Ancak kocanýn karýsý aleyhinde iki mesele
müstesna, þahitlik yapabileceði ifade edilmiþtir.
Kýnye'deki bir ifadeye göre, bir kimse
karýsýný üç talakla boþasa, henüz kadýn iddette iken kocasý onun lehinde bir
þahitlik yapacak olsa, þahitliði kabul edilmez. Ýddet içerisinde olduðu
müddetçe, kadýnýn kocasý lehinde yapacaðý þahitlik de kabul edilmez. Ama bir
kimse kadýnýn lehinde þahitlik yapar, daha sonra bu þahitlikle henüz hüküm
verilmeden önce o kadýnla evlenecek olursa, mahkeme bu þahitliðe dayanarak
hüküm veremez, þahitlik batýldýr. Haniye.
Bundan da anlaþýldýðýna göre, karý koca
arasýnda birbirleri lehinde þahitlik yapmalarý, hüküm verilme esnasýnda, hükmün
uygulanmasý esnasýnda, karý koca olmalarýnadýr itibar ne tehammül ettikleri
ona, ne de þahitliði eda ettikleri anadýr.
Ferin aslý için þahitlikleri de kabul
edilmez. Her ne kadar bu asýl dedenin dedesi gibi üçüncü veya daha yüksek
mertebede de olsa. Ancak dedenin torunu lehinde, oðlu aleyhinde þahitliði kabul
edilir. Eþbah.
Bir kiþinin aslý aleyhinde þahitliði kabul
edilir. Ancak babasý aleyhinde annesi lehinde þahitlik yapacak olursa, kabul
edilmez. Velevki bu anne lehindeki þahitlik kumasýnýn boþanmasý, annesinin hala
babasýnýn nikahýnda olmasý halinde de olsa. Eþbahta belirli sayfalar sonra þu
ifadeler de yer almýþtýr: «insanýn kendi lehinde þahitliði kabul edilmez. Ancak
katil meselesi bundan istisna edilmiþtir. Þöyle ki, öldürülen kiþinin velisinin
affettiðine dair þahitlik edecek olursa. kabul edileceði söylenmiþtir. Aslýn
feri için þahitliði de kabul edilmez. Çünkü bu þahitlikte töhmet söz konusudur.
Mevlanýn kölesi için, mükatebi için, ortaðýn ortaðý için, ortaklýk konusundaki
þahitliði de kabul edilmez. Çünkü bu þahitlik bir bakýma kendisi için .þahitlik
olmaktadýr.» Eþbah'ta hasmýn þahitler hakkýnda üç noktada onlarý taný etmesi
kabul edilir. Köleliði kendisine had vurulmuþ olmasý ve ortak olmasý
konularýnda. Nesefi'nin" fetvasýnda þu ifadeler yer almýþtýr: «Bir köyün
sakinlerinden bazýlarýnýn diðerleri aleyhinde fazla harac ödemeleriyle ilgili
þahitlikleri yine kabul edilmez. Ancak her topraðýn haracý belli olacak olursa,
bu durum istisna edilmiþtir. Veya þahitlik yapanýn bir haraç ödeme durumu yok
ise, o zaman da kabul edileceði söylenmiþtir. Keza bir köy ahalisinin uzakta
olan bir çiftlik hakkýnda kendi köylerine ait olduðu konusundaki þahitlikleri
de kabul edilmez. Yine çýkmaz sokakta oturanlarýn kendi lehlerinde bir menfaat
konusunda þahitliklerinin durumu da aynýdýr. Ancak çýkar sokaklarda ise durum
deðiþiktir. Eðer kendisi için bir hak talep ediyorsa kabul edilmez ama ben
bundan bir þey almayacaðým derse kabul edilir.
ÝZAH
«Reisül kariye ilh...» Fetih'te bu kiþi
tarif edilirken, «Zamanýmýzda Þeyhülberet denilen kiþiye mukabildir. Yani
devletin orada birtakým haklarýný toplayan ve devletin görevlisi olan kiþi
manasýnadýr.» denilmiþtir. Bezdevî'den naklettiðimiz bir ifadeye göre bu gibi
vergilerin tevzi ve taksiminde görevli olan kiþinin vergilerin toplanmasýna
müslümanlar arasýnda adil bir þekilde yardýmcý olan kiþinin mecur olacaðý,
sevap kazanacaðý, aslýnda bunlarýn doðru olmasa da bunu yapan kiþilerin
adaletinin sakýt olmayacaðý söylenmiþ idi. Buna göre bunlarýn þahitliðinin
kabul edilmesi gerekir.
«Belirli sanatlarý icra edenler ilh...» Bu
ifadenin zýmninde, bazý sanat ehlinin þahitliklerinin kabul edilmeyeceðini
söyleyen kavli ve görüþü red yatmaktadýr. Bu konuda Fetih'te þöyle denmiþtir:
Bazý düþük sanatlarda çalýþan kiþilerin, kanalizasyonlarý veya çöp toplamalarý
veyahut dokumacýlýk, kan alma gibi olaylarda yardýmcý olan haccamýn
þahitliklerinin kabul edilmeyeceði bir rivayete göre söylenmiþtir. Sahih olan,
bunlarýn þahitlikleri kabul edilir. Çünkü bu gibi sanatlarý salih olan bir çok
selef üstlenmiþ, ayný sanatý icra etmiþlerdir. Bunlarýn adaletini taan edecek
bir kurum olmadýðý müddetçe, sanatlarýndan dolayý þahitliklerinin
reddedilmesinin bir gerekçesi olmasa gerektir.» Meselenin tamamý adý geçen
eserde beyan edilmiþtir. Oraya müracaat edilmelidir.
«Baba sanatýný icra etmeyenler ilh...»
Mesela babasý tacirken o dokumacýlýðý, babasý tacirken o berberliði tercih
edecek olursa, bu gibi sanatlar dolayýsýyla suçlanýr demek, biraz haksýzlýk
olur. Çünkü insanýn sanatýndan dolayý deðil boþ gezmesinden dolayý ayýplanmasý
gerekir. Her ne kadar eski zamanlarda bazý sanatlar örfen hoþ karþýlanmýyor ise
de, bu konuda söylenenleri ihtiyatla karþýlamak gerekir.
«Fethü'l-Kadir'de ifade edildiðine göre
ilh...» Ben bu ifadeyi Fethü'I-Kadir'de görmedim. Ancak Bahýr isimli eserde,
«gereklidir» þeklinde baþlayan bu ibare, Bahýr sahibine aittir. Bu konuda Remlî
þöyle demektedir: «Bu tür kayýtlarýn yapýlmasý düþündürücüdür. Yani baba
sanatýný icra edenlerin, sanatý icra etmeleri halinde þahitlikleri kabul
edilir, aksi halde kabul edilmez gibi ifadeler biraz düþündürücüdür. Çünkü
fukaha itibar adaletedirsanata deðildir demiþlerdir. Nice sanatlar vardýr ki
toplumda muteber kabul edilmemekte, ancak bu sanatta çalýþan kiþiler birçok
halk arasýnda makam ve mevki sahibi olan veya zengin olan kiþilerden daha
olgun, daha adil kiþiler olabilmektedir. Çünkü insanýn baba sanatýndan vaz
geçip baþka bir sanat ittihaz etmesi ya ona gücünün, yetmemesinden veya baba
sanatýnýn zor olmasýndan olabilir. Özellikle baba sanatýný kabul edenler ya
babanýn küçüklüðünde o çocuðu öðretmesi veya vasisinin onu ayný sanatta
çalýþtýrmasý ve ondan baþka sanat bilmemesinden de kaynaklanabilir. Ebu Suud
haþiyesinde, «Bu ifade de düþündürücüdür.» denmiþtir. Çünkü yukarda biraz önce
tesbit etmeye çalýþtýðýmýz ifadeye terstir. Çünkü sanat ne olursa olsun, sanatý
icra eden adil olduðu müddetçe, sahih olan kavle göre þahitlikleri kabul
edilir.»
Ben derim ki: Bir kimsenin baba sanatýndan
vaz geçip daha aþaðý derecedeki bir sanata meyletmesi, onun kiþiliðini
zedeleyici kabul edilmemelidir. Özellikle babanýn sanatý daha aþaðý derecede
bir sanat olup çocuðun daha üst bir sanatta çalýþmasý demek, yukardaki kavle
göre, kabul edilmemesi demek olur ki burada itibar adalete olmalýdýr, sanata
deðil. (Gerçi cemiyetimizde hala bu tür sanatlarýn farklýlýðý tartýþýlmaktadýr.
Kýzýný evlendirecek kiþinin, damat adayýnýn hangi sanat ve neleri icra ettiði
sorulmakta. sanatýnýn muteber olmamasý, toplumda kabul edilmeyen bir sanat
olmasý halinde, kýzýný evlendirmekten imtina etmektedir.)
Halbuki önemli olan, yasak olmayan, dinen
mahsurlu bulunmayan herhangi bir iþte insanýn çalýþýp rýzkýný kazanmasý.
kimseye el avuç açmadan hayatýný idame ettirmesi, kiþi için bir övgü kaynaðý
olmalýdýr. Þartlarýn zorlamasý ile kiþinin seçmiþ olduðu sanattan dolayý
toplumda hor görülmesi ve ikinci sýnýf bir vatandaþ muamelesi görmesi Ýslamýn
genel adaletiyle baðdaþýr bir durum olmasa gerektir. Ancak evlendirme konusunda
erkeðin kýza denk olmasý þartý, evlilik hayatýnýn devam etmesi, karý koca
arasýnda geçimin saðlanmasý için gerekli görülmüþ, aksi halde kadýn erkeði her
zaman hor görecek ve aile hayatý çekilmez bir hayata dönüþecektir. Bu durumu
önlemek için erkekle kadýn orasýnda bir denklik söz konusu olmuþtur. Özellikle
erkeðin kadýna denk olmasý þartý getirilmiþtir.) Mütercim.
«Amanýn þahitliði de kabul edilmez ilh...»
Ancak Ebu Hanife'den Ýmam Züfer'in naklettiði bir rivayete göre, duyma yoluyla,
tesamül yoluyla þehadeti kabul edilen yerlerde amanýn þehadetinin kabul
edilebileceði söylenmiþtir. Çünkü burada itibar duymayadýr. Duygu organýnda bir
eksiklik olmadýðýna göre kabul edilmesi gerekir. Bakanî.
«Yani hakim amanýn þehadetiyle hüküm vermez
ilh...» Bu da Ebu Yusuf'un görüþünün hilafýnadýr. Çünkü Ebu Yusuf'a göre bir
kimse kör olmadan önce þehadeti tahammül etse, bilerek ve görerek o konu
hakkýnda yeterli bilgiye sahip olduðundan dolayý þahitliði kabul edilir,
denmiþtir. Çünkü eda etme dil ile ilgili bir husustur. Dilinde de bir eksiklik
olmadýðýna göre, vazifeyi tam olarak ifa edebilecek demektir.
Geriye bir tarif edilmesi, tanýtýlmasý
kalmýþtýr. Bunun da nesep ve þeklini tayin etmekle mümkündür. Nitekim ölen
kiþinin aleyhinde ve onun hakkýnda yapýlan þahitliklerde de durum ayný
olmaktadýr.
Bu söylediklerimiz Ebu Yusuf'un görüþüdür.
Bize göre ise þahitliðin eda edilmesi anýnda iþaret yoluyla kimin lehinde,
kimin aleyhinde þahitlik yapýldýðýnýn iþaret edilerek gösterilmesi ve müddai ve
müddaaleyhin ayrýlmasýný gerektirir. Bu da görebilen kiþiler için mümkündür.
Ama ise ancak ses tonundan kiþileri ayýrmaya muktedirdir. Bunda da þüphe
vardýr, kaçýnýlmasý gerekir.
Nesebini zikretme yoluyla kiþinin
tanýtýlmasý, mevcut olmayan gaip kiþilerle ilgilidir. Mevcut olan kiþilerde ise
bu durum pek önem kazanmaz. Durum o zaman hudud ve kýsastaki mesele mesabesinde
olmaktadýr. Bakanî.
«Duyma yoluyla þahitlik ilh...» Bu da daha
çok nesep ve ölümle ilgili konulardadýr. Yukarda bunlarla ilgili daha geniþ
bilgi verildi.
«Ýkinci imamýn görüþü buna muhaliftir
ilh...» Hüküm verilmezden önce gözleri kapanan kiþinin þahitliðiyle, duyma
yoluyla þahitlik yapýlabilecek konularda Ebu Yusuf diðer imamlara muhalefet
etmiþtir. Sadru Þeria birinci noktada, yani hadiseyi görüp henüz þahitliðini
yaptýktan sonra, hüküm verilmezden önce gözlerinin kapanmasý halinde
þahitliðinin kabul edilebileceði görüþü daha kuvvetli görmüþtür. Ancak Yakubiye'de,
diðer kitaplarda bu görüþ kabul edilmediði için Sadru Þeria'nýn daha
kuvvetlidir ifadesi de reddedilmiþ olmaktadýr.
Ýkinci ifade ile, yani duyma yoluyla bazý
noktalarda amanýn þahitlik yapabileceði konusu ise, bu konuda Ebu Hanife'den de
bir rivayet vardýr. Nitekim yukarda Ýmam Züfer'in Ebu Hanife'den duyma yoluyla
þahitlik yapabileceðine dair bir nakil vardýr. Bu konuda Bahýr'da þöyle
denmiþtir: «Hülasa bu görüþü tercih etmiþ, ancak Remlî bunu reddetmiþtir.
Hülasa'da böyle bir þeyin olmadýðý ve tercihini gerektiren veya bu görüþün
müftabih görüþ olabileceðini söyleyen bir ifadesine rastlanmamaktadýr.»
«Dilsiz olanýn þehadeti kabul edilmez
ilh...» Çünkü ama olanýn þehadetinin kabul edilmemesindeki gerekçe, karþýdaki
kiþinin nesebi hakkýnda yeterli bilgiye sahip olamamasý, gerektiði þekilde onu
tarif edememesidir. Burada ise mesele hem nesebiyle ilgili. hem onun dýþýnda
hakkýnda þahitlik yapýlan malýn miktarý konusunda ve diðer konularda bilgi
verememektedir. Onun için dilsiz olanýn þehadeti kabul edilemez. Fetih.
Maksut'tan nakledilen bir ifadeye göre, bu
fukahanýn icmaý ile kabul edilmiþ bir hükümdür. Çünkü þehadetin kabul
edilmesindeki þartlardan biri de þehadet lafzýnýn mahkemede þahit tarafýndan
kullanýlmasý ve ifade edilmesidir. Dilsiz olandan ise bunun tasavvuru mümkün
deðildir. Meselenin tamamý Fetih'tedir.
«Mükatep de olsa ilh...» Mükatep, belirli
bir miktar ödemesi karþýlýðý mükatebe akti yapýlan köle, parayý ödediði
taktirde hür olacaðý kabul edilen köledemektir. Hastalýk, ölüm döþeðinde iken
azad edilen kölenin durumu da mükatep mesabesindedir. Bu da siaye dediðimiz
parasýný ödeme zamaný içerisindedir ki Ebu Hanife bu görüþü benimsemiþtir.
Sahibeyne göre o borçlu hür bir insan demektir.
TENBÝH: Bir kimse ölse, geride bir amca,
iki cariye kýz, iki köle býraksa. Amca, köleleri azad etse, köleler
cariyelerden birinin (tayin edilerek) ölenin kýzý olduðunda þahitlik yapsalar
ve «Ölümünden önce onun kýzý olduðu konusunda ikrarý vardý.» deseler, bu
þahitlik kabul edilmez. Çünkü bunu baþlangýçta kabul etmekte, sonuç itibariyle
bunun batýl olmasý demektir. Çünkü bu kölelerden her ikisi de miras yoluyla kýz
ve amcaya intikal ettiðine göre, mutekulba'd dediðimiz bir bölümü azad edilmiþ
köle demektir ki, bu da mükatep mesabesindedir. Ebu Hanife'ye göre þahitliði
kabul edilmez. Ama Sahibeyne göre kabul edilir.
Bu kimseler, bu köleler, þahitliklerinde
ikinci kýzýn ölen kiþinin kýz kardeþi olduðu konusunda þahitlik yapsalar, bu da
birinci konuda, kýzýdýr meselesindeki þahitlikten önce olsa veya sonra olsa
veya onunla birlikte olsa, icmaen kabul edilmez. Çünkü bu þehadeti kabul edecek
olursak, kýz kardeþ kýzla birlikte asaba olacak. omca mirastan mahrum edilecek,
miras dýþý býrakýlacaktýr. Bahýr.
Ben derim ki: Bu iki ayrý þahitliðin
bulunmasý halinde acýktýr. Ama kýz kardeþ olmasý ile ilgili þahitliðin önceden
yapýlmasý halinde durum ne olur? Durumda bir deðiþiklik olmasa gerektir. Çünkü
buradaki illet, aynen kýzý konusundaki illetle müsavidir.
Muhit isimli eserde ise þu meseleye yer
verilmiþtir: «Bir kimse ölse, geride bir erkek kardeþ býraksa ve ondan baþka do
varisi olduðu bilinmese, iki köle -ki bunlar ölen kiþinin köleleridir- þöyle
bir iddia ile karþýnýza çýksalar: «Bizi saðlýðýnda efendimiz azad etmiþti,
hatta þu üçüncü þahýs falan da onun oðludur.» deseler, kardeþ de kölelerin bu
iddiasýný tasdik etse, onlarýn bu iddialarý ýtk konusunda, azat olma konusunda
kabul edilmez. Çünkü bunu kabul etmekle o kölelerde bir mülkiyet hakkýnýn
olmadýðýný ikrar yatmaktadýr. Kardeþin bunu tasdik etmesiyle köleler üçüncü þahýs
ve oðlu olduðunu iddia ettikleri kiþiye ait olmaktadýr. Çünkü kardeþ onun oðlu
olduðunu kabul etmesiyle mirasýn tümü ona kalacak, kardeþ mirastan mahrum
olacaktýr. Dolayýsýyla onlarýn neseb konusundaki þahitlikleri batýldýr,
geçersizdir.
«Ama üçüncü þahýs ve oðlu dedikleri kiþi
yerine oðul deðil de kýzý olsaydý bu durumda kölelerin þahitliði kabul edilir
ve o kýzýn nesebi de ölmüþ olan kiþiden sabit olur ve kölelerin hürriyete
kavuþtuklarý iddiasý karþýlýðýnda yarý kýymetlerini ödemek üzere çalýþmakla yükümlü
kýlýnýrlardý. Çünkü kardeþin o kýzýn ölenin kýzý olmasýný ikrar etmesi demek,
mirasýn yarýsýnýn ona ait olmasýný kabullenmesi demektir. Dolayýsýyla ýtk
konusunda, yani azad etme konusunda sahih kabul edilmiþtir. Çünkü ýtk (azad
etme) tecezzi kabul etmez. Özellikle Ebu Yusuf'ta Ýmam Muhammed'e göre. Ancak
ortak köledeki azad etme konusunda kölenin diðer susan ortaða hissesi kadarýný
çalýþarak ödemesi gerekir.»
Ben derim ki: Ebu Hanife'ye göre o iki köle
hürriyetlerine kavuþmuþ olurlar, aynen sahibeynin dediði gibi. Ancak ne var ki
onlarýn kýzý olduðuna dair þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü onlar bir bakýma
bir kýsmý azad edilmiþ kiþilerdir, hala bir bakýma köle demektirler.
Þehadetleri kabul edilmez.
FAÝDE: Hakim þahitliðe dayanarak bir hüküm
verse, daha sonra þahitlerin köle olduklarý öðrenilse, verilen hükmün batýl
olmasý gerekir. Yine beyyineye dayanarak bir konuda vekalet olduðuna dair hüküm
verse, vekil de bu vekalete binaen müvekkili adýna insanlardaki alacaklarýný
toplasa, daha sonra þahitlik yapan ve beyyinede esas olan kiþilerin köle
olduklarý anlaþýlsa, bordular borçlarýndan kurtulmuþ sayýlmazlar. Ancak benzeri
durum vesayet konusunda olacak olursa, borçlular borçlarýndan kurtulmuþ
olurlar. Çünkü vasinin borçlarý kabzetmesi, hakimin iznine binaendir. Her ne
kadar vasi olmasý sabit olmasa da. Ki bu konuda borçlularýn onu ödemeleri, oðlu
hakkýnda ödemelerine izin vermesi mesabesindedir.
Vekalet konusu ise bunun hilafýnadýr. Çünkü
hakimin borçlularýn sað olan kiþinin alacaklarýný bir baþkasýna vermeleri
hakkýnda izne yetkisi yoktur. Makdisî bu konuda der ki: «Buna göre zamanýmýzda
çoðu kez vuku bulan bir kiþinin vakýf konusunda nazýr tayin edilmesi ve nazýr
gibi konuda tasarruf etmesi, kabzetmesi, sarfetmesi, satýn alýp satmasý
hallerinde daha sonra do bunun vakýfýn þartý olmaksýzýn olduðu ortaya çýksa
veya onun bu göreve getirilmesinin batýl olduðu anlaþýlsa, ödememesi gerekir.
Çünkü onun tasarrufu aynen vaside olduðu gibi hakimin izniyle olmuþ
olmaktadýr.»
Ben derim ki: Bununla ilgili meseleler
vakýf bahsinde geçti. Bunu teyid eden deliller Sayýhani tarafýndan orada
serdedildi.
«Muðaffel dediðimiz gafil kiþilerin
þahitliði de kabul edilmez ilh...»Ebu Yusuf'tan bir rivayete göre þöyle
denmektedir: «Biz birçok kiþilerin þahitliklerini, þefahatlerini ummamýza
raðmen, reddeder kabul etmeyiz. Halbuki bu þahitliklerini kabul etmediðimiz
kiþilerin yevm-i kýyamette bizim için þefaatçi olmalarý umulabilir.»
Bu ifadenin manasý muaffel dediðimiz
benzeri kiþilerin þahitliklerinin kabul edilmemesi demektir. Hatta salih ve
adil de olsalar, durum deðiþmez. Tatarhaniye.
«Kriz gelmediði an, saðlam olduðu an
þahitliði kabul edilir ilh...» Yani deli olan kiþinin deliliði nöbetler halinde
geliyor, zaman zaman onun tasarruflarýný dengesiz hale getiriyor ise, bu deli
durumunda olan kiþinin o zaman þahitliði kabul edilmez. Ama bu saðlamken, henüz
baygýn deðilken, ne yaptýðýný bilir bir durumda iken görmüþ olduðu hadiseyi
mahkemede olduðu gibi aktarabiliyor ve aktarýyor ise, onun þahitliði kabul
edilir. (ibni Abidin merhum Hamiþte bunu özellikle not almýþtýr. Çeviren.)
«Gözlerinin açýlmasýndan sonra ilh...»
Bunun þartý da þahitliði üstlendiði zamanda gözlerinin açýk olmasýdýr. Çünkü bu
durumdaki meselenintasavvuru þöyle olmaktadýr: Daha önceleri gözleri saðlam ve
gören bir kiþi idi. Þahitliði o esnada üstlenmiþ ve hadiseyi o anda görmüþtür.
Daha sonra gözleri kapanmýþ, þahitliði edasý esnasýnda gözleri açýlmýþ ve
gözleri açýk iken þahitliðini yerine getirmiþtir. Ancak görmesi, hadiselere
þahit olmasýyla mahkemede ifadesini vermesi arasýnda gözlerini bir ara
kaybetmiþ olmasý, onun þahitliðine engel deðildir.
«Karýsýný boþamasý halinde ilh...» Yani
daha sonra bu konuda geleceði gibi, kadýnýn þahitliðin reddine dair kararýn
olmamasý þartý getirilmiþtir. Çünkü kan kocanýn birbirleri lehinde þahitlik
yapmalarý konusu aþaðýda belirtileceði gibi ihtilaflý bir meseledir. Gerekli
izah ilerde gelecektir.
«Bahýr isimli eserde ilh...» Onun da
Hülasa'dan naklettiði mesele, bir kimsenin belirli bir illet ve sebebe binaen
þahitliðini reddeder ve bu istikamette hüküm verirse, daha sonra bu illet zail
olsa, þahitlik yapmasý halinde yine þahitliði kabul edilmez. Ancak dört mesele
müstesnadýr denmiþtir. Kaldý ki þahitlik yapmýþ olduðu mesele, görüpte
þahitliði red edilen ayný meseledir.
«Dört kiþi bundan müstesnadýr ilh...»
Bunlar arasýnda amanýn (körün) dýþýndakilerde durum açýktýr. Çünkü onlarýn
þahitlikleri aslýnda þahitlik deðildir. Amanýn þahitliðine gelince onunla kan
kocadan biri arasýndaki farkýn hatýrlanmasý gerekir. Bu konuda Þurumbulaliye'de
gördüðüm bir ifadede «Amanýn þahitliðinin kabulü müþküldür.» denmiþtir.
«Köle de bu dörtten biridir ilh...»
Bahýr'da bu konuda þöyle denmektedir: «Buna göre kocanýn þahitliðinin kabul
edilmemesi, iþçinin iþ veren hakkýnda þahitliðinin kabul edilmemesi, mugaffel,
müttehem ve fasýk kiþilerin þahitliklerinin reddedilmesinden sonra, kabul
edilmemesi gerekir.
Yine Bahýr isimli eserde bu babtan önceki
bir babta þu ifadeler yer almýþtýr: «Þurasý kesinlikle bilinmelidir ki,
þahitliði reddedilen kiþiler arasýnda þüpheden dolayý þahitlikleri reddedilen
ile töhmetten dolayý þahitliði reddedilen arasýnda bir fark yoktur.
Ýkincisinde, yani þüpheden dolayý þahitliði kabul edilmeyen kiþinin þahitliði
maniin zail olmasýndan sonra kabul edilir. Ama birincisi bunun hilafýnadýr.
Onun þahitliði mutlak bir þekilde kabul edilmez. Buna açýkça Mevazil'de iþaret
edilmiþtir.»
«Eþlerden birinin durumunun da bu dördü
içinde mutaleâ edilmesi ilh...» Kemal Ýbnül Hümam eþlerden birinin bu istisna
edilen dört meseleden biri olduðunu da söylemiþtir. Halbuki ibaresinin baþýnda
bunun hilafýný ifade eden sarih ibaresi mevcuttur. Benzeri ifade Tatarhaniye de
Cevhere'de ve Bedai'de de zikredilmiþtir.
«Karý kocadan birinin bu dört meseleye
ithal edilmesi sehivdir ilh...»
Çünkü kocanýn þahitlik etme hakký var idi,
fakat þahitliðinin reddedildiðine dair bir hüküm sadýr olmuþtur. Kölenin ve
benzerlerinin durumu ise bunun hilafýnadýr.
«Kendisini yalanlamasý þeklinde, tevbe
etmesi halinde ilh...» Bir kimseyi zina ile itham eden ve kaziften dolayý
kendisine had vurulan kiþi, daha sonra kendisini yalanlayarak tevbe etse,
meselenin doðru olmadýðýný söylese dahi bunun þahitliði kabul edilmez.
Þurumbulaliye'deki mesele bunu teyid etmektedir. Oraya müracaat edilmesinde
yarar vardýr.
«Gayri müslim olan kiþi, baþka birini zina
suçuyla suçlayýp isbat edemediði taktirde kendisine had vurulmasý ve ondan
sonra müslüman olmasý halinde þahitliði kabul edilir ilh...» Çünkü kafir olan
kiþinin þahitlik etme hakký vardýr. Þahitliðin bu konuda reddedilmesi, haddin
tamamýndan olmasý sebebiyledir. Müslüman olmasýyla o kimse için yeni bir
þahitlik hakký doðmuþtur. Buna dayanarak þahitlik yapabilir. Yaptýðý taktirde
de kabul edilir. Bundan maksat müslüman olduktan sonra þahitliði yalnýz
müslümanlar hakkýnda kabul edilir demek deðildir. Þahitliðinin kabulü geneldir.
Bahýr.
«Köleye haddi kazif vurulduktan sonra
hürriyetine kavuþsa yine þahitliði kabul edilmez ilh...» Çünkü kölelik halinde
kölenin asla þahitlik yapma hakký yoktur. Onun þahitlik yapabilmesi yeniden
þahitlik hakkýnýn doðmasýna baðlýdýr. Doðduðu taktirde de eskiden yemiþ olduðu
haddin devamý, þahitliðinin kabul edilmemesi ile olacaðýndan, þahitliði yine
kabul edilmemektedir. Bahýr.
«Fasýk tövbe ederse ilh...» Kadýhan bu
konuda der ki: «Fasýk olan bir kiþi tevbe etse dahi þahitliði kabul edilmez.
Ancak tevbe etmesinden sonra bir süre geçer, tevbenin eseri de onun
tasarruflarýnda görülecek olursa. o zaman kabul edilebilir. Bazýlarý bu süreyi
attý ayla kayýtlamýþ, bazýlarý bir yýlla kayýtlamýþtýr. Doðru olan görüþ ise,
hakimin görüþüne terketmiþtir. Hizanetü'lMüftî isimli eserde, «Fýsýktan dolayý
geri çevrilen her þahitlik. þahitliðinin kabul 'edilebileceðini iddia etmesi
halinde kabul edilmez.» denilmiþtir.
«Yalancý þahidin þahitliði kabul edilmez,
ancak tevbe etmesinden sonra þahitliðinin kabul edilebileceði tercih edilmiþtir
ilh...» Haniye'de ayný ifadeye yer verilmiþ, itimadýn bu görüþe olduðu da
ayrýca belirtilmiþtir. Birinci görüþü, yani hiçbir zaman kabul edilmeyeceði
þeklindeki ifadeyi Ebu Yusuf'tan bir rivayet olarak nakletmiþtir.
«Kusur onlarýn kusurudur þahitliðini kabul
etmeyen kanunun kusuru deðildir ilh...» Bir rivayete göre onlarýn þahitliðinin
kabul edilebileceði þeklindedir. Birinci görüþ daha sahihtir. Kýnye'de de bu
þekilde ifade edilmiþtir. Camiü'l-Fetava.
«Hamamdaki kadýnlar arasýndaki öldürme
olayýnda yalnýz kadýnlarýn þahitliði kabul edilir ilh...» Vakýf bahsinde bu
konuda þu ifadelere yer verilmiþti: «Hatýrlanacaðý gibi hakim baþ yarma ve
yaralama olaylarýnda kadýnlarýn yalnýz þehadetine dayanarak hüküm veren bir
mahkemenin kararýný, ikinci bir hakim yürürlüðe koyamaz.» Sayýhani.
Bunu yaralama olaylarýndaki kýsasa
hamletmekle iki mesele arasýnda telif saðlanmýþ olur.
«iki mesele müstesna erkeðin karýsý
aleyhindeki þahitliði kabul edilir ilh...» Eþbah'ta bu konuda þu ifadeler yer
almýþtýr: «Kocanýn kansý aleyhindeki þehadeti kabul edilir. Ancak onu zina ile
itham etme konusunda, haddi kazifte olduðu gibi kabul edilmez. Bir diðer
þahitliðinin aleyhinde kabul edilmediði husus da, kadýnýn baþka bir erkeðin cariyesi
olduðuna dair ikrarý hakkýnda yapmýþ olduðu þahitliði de kabul edilmez. Bunun
da bir istisnasý vardýr. Koca karýya mehrini vermiþ, müddai olan davacý da,
yani «O benim cariyemdir.» diyen kiþi de «Ben ona nikah konusunda izin verdim.»
diyecek olursa. bu durum müstesnadýr.» Nitekim Haniye'de de bu istisna
özellikle zikredilmiþtir. Halebi.
«Kadýnýn lehinde þahitlik yapsa ilh...»
Yani bir kimse kadýnýn lehinde þahitlik yapsa, henüz mahkeme bu þahitliðe
dayanarak kararýný vermese, erkek de o kadýnla evlenecek olursa, o konudaki
þahitlik kabul edilmez, reddedilir.
Keza bir kimse þahitlik yapsa ve henüz
þahitliðine dayanarak mahkeme karara varmasa, ondan sonra da lehinde þahitlik
yapacaðý kiþinin ecir-ihas'ý yani onun yanýnda çalýþan bir kiþi olmasý halinde,
bu þahitlik kabul edilmez. Taîarhaniye.
Karý kocanýn birbirleri lehinde
þahitliðinin reddedilmesi. mahkemenin karar vermesi anýnda karý koca olmalarýna
baðlýdýr. Ama kadýnýn veya evliliðin þahitliðe mani olmasý durumu, onlarýn
þahitliði üstlenmeleri veya eda etmeleri anýnda karý koca olmalarý durumu ise,
yukarda zikredilenlerden anlaþýlmamaktadýr. Ancak bunlara Bezzaziye'den naklen
Menih'te zikredilen þu ifadenin de eklenmesi gerekir. Ki, orada þöyle
denmektedir: «Þahitliði karý koca olduklarý bir dönemde üstlenseler, daha sonra
erkek karýsýný talaký bainle boþasa, ondan sonra erkek kadýn lehinde þahitlik
yapacak olursa, bu da iddetinin bitiminden sonra olacak olursa, þahitliði kabul
edilir.» Buna eklenmesi gereken diðer bir mesele de, Kadý'nýn Fetava'sýndan
nakledilen þu husustur ki o da, «Bir kimse karýsý lehinde þahitlik yapsa ve bu
þahitliði yaptýðý anda adil bir kiþi olsa, hakim þahitliðini karýsý lehinde
yapmasýna raðmen reddetmese, daha sonra onu talaký bainle boþasa, kadýnýn
iddeti bitse, bu durumda erkeðin hükmü nedir sorusu akla gelmektedir. Ýbni
Þuca'ýn rivayet ettiðine göre, hakim bu þahitliði yürürlüðe koymasý gerekir.»
ifadesidir.
Bahýr'da bu konuda þu ifadeler yer
almaktadýr: «Netice olarak kan kocalýðýn devam ettiði bir anda, aralarýnda bir
töhmetin bulunmamasý þarttýr denmiþtir. Yapýlan baðýþtan rücu ile ilgili
bölümde bir kimsenin kansýna yapmýþ olduðu baðýþtan dönmesine mani olan durum
hibe anýnda karý kocalýðýn bulunmasýdýr. Rücu anýndaki karý kocalýk buna engel
deðildir. Binaenaleyh bir kimse yabancý bir kadýna mal baðýþlasa, daha sonra o
kadýnla evlenecek olursa. o baðýþýndan dönebilir. Aksý ise bunun hilafýnadýr.
Yani karýsý iken bir mal baðýþlasa, daha sonra o kadýndan ayrýlsa, ona yapmýþ
olduðu baðýþtan dönemez. Çünkü baðýþ anýnda karýsý olmasý hasebiyle hibeden
rücua engel durum tahakkuk etmiþ olmaktadýr. Ve yine hastanýn ikrarý ile ilgili
bölümde geleceði gibi burada itibar, ölüm anýnda karýsý olmasýnadýr. Vasiyet
anýndaki karýsý olmasýna deðildir.»
«Feri dediðimiz çocuðun annesi, babasý,
nenesi, dedesi lehinde þahitlikleri kabul edilmez ilh...» Velevki bu feri olma
iþi bir yönle de olsa. Mesela erkek eþinin doðurduðu çocuðun nesebini inkar
etse, karý koca arasýnda mülaane sonucu çocuðun nesebi anneden sabit olup,
babadan sabit olmasa, bu çocuðun anne lehindeki þahitliði kabul edilmez.
Bununla ilgili geniþ açýklama Bahýr'da zikredilmiþtir.
«Dedenin bazý hususlardaki þahitliði bundan
istisna edilmiþtir ilh...»Bu istisna ferin aslý lehinde þahitliði kabul
edilmediði gibi, aksi de aynýdýr. Aksi dediðimiz yani aslýn feri lehinde de
þahitliði kabul edilmez. Bundan bir mesele istisna edilmiþtir. O da, dedenin
torunu lehine, oðlu aleyhinde yaptýðý þahitliktir.
Bir kimsenin aslý aleyhinde þahitliði kabul
edilir, Ancak bunun da istisnalarý vardýr. O istisnalardan biri de, babasýnýn
ikinci hanýmý, annesinin kumasý olan kadýnýn durumuyla ilgili, babasý aleyhinde
yapmýþ olduðu þahitliktir. Bu kabul edilmez. Çünkü bir bakýma baba aleyhinde
þahitlik olduðu kadar annesi lehinde de þahitlik olduðundan iki yönlü bir
þahitlik olmuþ olur. Biri lehte, biri aleyhte, dolayýsýyla kabul
edilmemektedir.
«Kiþinin katil meselesi müstesna kendi
lehinde þahitliði de kabul edilmez ilh...» Katil meselesinin sureti þu þekilde
verilmiþtir: Üç kiþi amden ve kasten bir adamý öldürseler, daha sonra, tövbe
ettikten sonra, velinin kendilerini tümden affettiði þeklinde þahitlik yapsalar
durum ne olur? Bu konuda Hasan Ýbni Ziyad «Þahitlikleri kabul edilmez. Ancak
onlardan ikisi. «Bizi affetti ve þunu da affetti.» demeleri halinde þahitlikleri
kabul edilir.» demiþtir. Bu durumda Ebu Yusuf'a göre yalnýz üçüncü ve þu
dedikleri kiþi hakkýndaki þehadetleri kabul edilir. Hasan Ýbni Ziyad'ýn
ifadesine göre, tümü hakkýndaki þahitlikleri kabul edilir. Çünkü bu þahitlik
bir bakýma kendi lehlerinde de þahitlik olmuþtur. Kabul edilmeyen meselelerin
istisnasý olarak, burada kabul edilmiþtir. Halebi.
«Ortaðýn ortaðý lehinde ortaklýkla ilgili
þahitliði kabul edilmez ilh...»Bu ifade mutlak olarak zikredilmiþ. þirketlerin
bütün çeþitlerine þamil olarak kabul edilmiþtir. Ancak mufaveze þirketiyle
ilgili hususta bazý tereddütler olsa gerektir. Bahýr.
«Þirketleri ile ilgili konuda ilh...» Ancak
þirketlerin dýþýnda herhangi bir konuda bir ortaðýn diðer ortaðý lehinde
þahitlik yapmasýnda bir beis yoktur. Fetava-yý Hindiye.
«Hasým þahitlerden birini üç husustan
biriyle taan edebilir ilh...» Bu konuda Ýbni Abidin merhumun oðlu Tekmile'sinde
þu ifadelere yer vermektedir: «Aleyhinde dava açýlan kiþi, aleyhinde þahitlik
yapan þahitlerden birinin köle olduðuna veya þahitlerin köle olduðuna dair bir
iddia ileri sürse, iddiayý ileri süren kiþinin deðil, davayý açan kiþinin
þahitlerin hür olduðuna dair beyyine ikame etmesi gerekir. Ancak had konusunda
aleyhinde þahitlik yapýlan kiþinin, «Onlar kaziften dolayý had vurulmuþ
þahidlikleri kabul edilmeyen kiþilerdir.» demesi halinde, þahitliðin taan eden
müdda aleyhinþahitliklerinin kabul edilmeyeceðine dair beyyine getirmesi
gerekir.
«Ortaklýk konusunda ise, hasýmlardan
müddaaleyh þahitlerin müddainin ortaðý olduðunu iddia etse, dolayýsýyla
«Þahitliðinin kabul edilmemesi gerekir.» dese ve ortaðý olduðuna dair bir
beyyine ikame ettiði taktirde beyyinenin kabul edilmesi ve þahitlerin
þahitliðinin red edilmesi gerekir. Ancak karþý tarafýn ortaðý olmadýðýna dair
beyyine getirmekle yükümlü olmadýðý da aþikardýr. Çünkü getireceði beyyine
olumsuzlukla ilgilidir, defi ile ilgilidir. Öbürünün beyyinesi ise bir þeyin
varlýðýný isbatla ilgili bir beyyinedir. Beyyineler de isbat için ikame
edildiðine göre, isbat etmeye çalýþan kiþinin beyyine getirmesi gerekir.
Muteber olan beyyine de onun beyyinesidir.
«Köy halký falan çiftliðin kendi köy
topraklarýna ait olduðu konusunda þahitlik yapsalar, þahitliklerinin kabul
edilmeyeceði metinde açýklanmýþtý. Ancak Hamidiye isimli eserde þu ifadelere de
yer verilmiþtir: «Bir kimse vakýf mütevellisiyle birlikte baþkasý aleyhinde
falan kýtanýn, yani falan arazinin köylerinin arazisinden olduðuna dair bir
þahitlikleri olsa, bu þahitlikleri kabul edilir.» Timurtaþî.
«Çýkar sokakta kendisi için bir hak talep
etmesi halinde getireceði þahit kabul edilmez ilh...» Diðer bir rivayete göre
mutlak bir þekilde çýkar sokakta þahitliði kabul edilebileceði söylenmektedir.
Fetih.
METÝN
Bir medresenin vakfiyesiyle ilgili, o
medresenin içerisinde bulunanlarýn vakfýn o medreseye ait olduðu konusundaki
þahitlikleri de kabul edilmez. özel iþçinin patronu lehindeki þahitliði de
kabul edilmez. Bu da gerek yevmiye hesabý, gerek aylýk hesabý çalýþsýn veyahut
onun yanýnda hizmetçi olarak çalýþan veya ona tabi bir kiþi olsun veya özel
kalfasý olsun, þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü özel durumda olan kalfanýn
düþüncesi üstadý olan patronu veya ustasýnýn zararýný kendi zararý kabul
etmekte. onun yararýný kendi. yararlý olarak kabul etmektedir. Dolayýsýyla bir
bakýma kendi lehinde þahitlik yapmýþ olacaðýndan kabul edilmemektedir. Bu da
Hazreti Peygamber (s.a.v.) in buyurduklarý þu hadisi þerifin manasý zimninde
olan bir husustur: «Geçimini bir evden saðlayan kiþinin o ev ahalisi hakkýndaki
þahitliði kabul edilmez.» Ýki þerikidir yani maaþýný onlardan temin ettiði
sürece, onlar lehindeki þahitliði de kabul edilmez. Bunun ifade ettiði husus
ise, iþçiyi çalýþtýran veya usta olan kiþinin kalfa veya çalýþan kiþi lehinde
þahitliðinin kabul edilebileceðidir.
Muhannesin þahitliði de kabul edilmez.
Fetih. Muhannes ise kötü, hoþ olmayan birtakým iþleri yapan, erkek olmasýna
raðmen erkeklerin kendisine ilgi duymalarý için kadýnca hareketler yapan kiþi
demektir. Ama yaratýlýþta hareketlerinin kadýn hareketlerine benzemesi ve
birtakým hareketlerde bulunmasý, þehadetine mani deðildir. Onun þehadeti kabul
edilir.
Þarkýcý kadýnýn þahitliði de kabul edilmez.
Velevki sesini yükselterek kendi yalnýzlýðýný gidermek için de söylese durum
aynýdýr. Dürer. Ancak bunu devamlý halde yapmasýyla kayýtlamak gerekir. Çünkü
mahkeme nezdinde bunun sabit olmasý ancak buna baðlýdýr. Nitekim bazý içki içen
kiþilerin eðlencede içmeleri ve buna müptela olmalarý halinde onlarýn þahitliði
de kabul edilmemektedir. Vanî meseleyi bu þekilde zikretmiþtir.
Musibet olsun veya olmasýn ücret karþýlýðý
aðýt yakan kadýnýn þahitliði de kabul edilmez. Dürer ve Fetih.
Aynî'nin bu konuda eklediði þu ifadede yer
almýþtýr: «Kadýn bu aðýtýný kendi baþýna gelen bir musibet, felaketten dolayý
söyleyecek olursa, þahitliði kabul edilir.» Vanî bu meselenin gerekçesin;
zikrederken, «Buna bir bakýma zorlanmýþ ve sabrý tükenmiþ olmasýndan
kaynaklanmaktadýr.» der. Bu durumda kadýnýn böyle bir aðýta yönelmesi tedavi
için haram olan bir þeyi içmesi meselesine benzetilmiþtir.
Dünyevi bir sebebe dayanan düþmanlýk
sebebiyle de þahitlik kabul edilmez. Ýbni Kemal bunu feri asýl için yapmýþ
olduðu þehadetin tam aksine deðerlendirmiþ, «Düþmaný lehinde þahitlik kabul
edilir, aleyhinde ise kabul edilmez.» demiþtir. Vehbaniye isimli eserde
þahitliðin kabul edilebileceði görüþü savunulmuþ, ancak bu düþmanlýk sebebiyle
fasýk duruma düþmemesi kaydý getirilmiþ ve bu konuda þu ifadelere de yer
vermiþtir.
«Bir kimse hakkýnda kin beslemek yasak
olmasý dolayýsýyla fýsýktýr, günahtýr. Eþbah'ta haramla helalin birleþtiði noktada
haram helali yener, harama itibar edilip ondan sakýnýlmasý gerekir kaidesinin
devamýnda, onunla ilgili olarak, «Eðer iki kimse arasýndaki düþmanlýk dünya ile
ilgili ise þahitliði kabul edilmez. Gerek bu þahitlik düþmaný aleyhinde olsun,
gerek baþkasý aleyhinde olsun. Çünkü bu bir fýsýktýr, günahtýr, tecezzi
(bölünme) kabul etmez.» denmiþtir.»
Musannýfýn fetvasýnda ise, «Cahilin alim
aleyhinde þahitliði kabul edilmez. Çünkü þer'an öðrenmesi ve bilmesi
gerekenleri terk etmesinden dolayý fasýk durumuna düþmüþtür.» denmektedir.
«Binaenaleyh onun benzeri aleyhinde veya baþkalarý aleyhinde þahitliðinin kabul
edilmemesi gerekir. Hakimin bu gibi kiþileri, öðrenmeleri gerekeni býrakmalarý,
ona yönelmemeleri, onu terketmelerinden dolayý azil edebileceði söylenmiþtir.»
Daha sonra devamla, alimi tarif ederken, «Alim, terkiplerden manalarý
çýkarabilen olduðu gibi, meselelere yorum getirebilen ve doðru olaný araþtýran
bulan kiþi.» demiþtir.
Sözünde doðruyu ve yanlýþý araþtýrmayýp
geliþi güzel laf eden kiþilerin þehadeti de kabul edilmez. Çok yemin eden
kiþinin durumu da aynýdýr. Yine çocuklarýna veya baþkalarýna sövmeyi,
küfretmeyi adet edinen kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Çünkü sövmek büyük
günahtýr. Aynen zekatý vermeme veya haccýn fevri olduðunu kabul eden rivayete
göre haccý erteleme veya cuma ve cemaat namazlarýný terketme, doyduktan sonra
mazeretsiz yemeye devam etme gibi hususlar þahitliðe manidir. Ayrýca ibret
almak maksadýyla deðil de, geliþi güzel herhangi bir emirin geliþiniseyretmeye
giden, fuzuli yere yolu meþgul eden kiþinin þahitliði de kabul edilmez,
denmiþtir.
Mahsurlarý bulunan ve tehlikeden hali
olmayan deniz yolculuðuna çýkanýn da þahitliði kabul edilmez denmiþtir. Ancak
bu eskiden yelkenlilerle gayri müslim ülkelere bazý maksatlarla giden ve
yolculuklarý tehlike arzeden kiþiler için geçerlidir. Nitekim bununla ilgili
gerekli açýklama izahat bölümünde verilecektir.
Mazeretsiz ipek giyenlerin, haramý irtikab
etmeleri dolayýsýyla erkek olacak olurlarsa, þahitlikleri reddedilir. Çarþýda,
pazarda insanlarýn oturup kalkabilecekleri ye yol kenarlarýna, kýbleye, güneþe
veya aya karþý küçük abdestini yapan kiþilerin þahitliði de reddedilir. Tufeyli
dediðîmiz davetsiz yere giden asalaklarýn, soytarýlarýn, rakkaslarýn.
hayvanlara fazla küfredenlerin þahitliði de reddedilir. Hatta ülkemizde
hayvanlara deðil direk hayvanlarý satanlara küfretmektedirler. Fetih.
Vehbaniye Þerhi'nde, «Haddinden fazla cimri
olan kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Çünkü cimriliði sebebiyle vermiþ
olduðu borcu fazlasýyla almaya çalýþan, hakkýndan fazlasýný almak için çýrpýnan
ve alabildiði taktirde alan kiþi demektir. Bundan dolayý da adil bir kiþi
sayýlmaz.» denmiþtir.
Bir zamanlar Irak'ta kendilerine eþraf
denilen mutaassýp bir topluluðun lideri durumunda olan kiþiler, cemaatlerine
taassup derecede baðlý olduklarýndan ve onlar lehine haksýz yere þahitlik
yapabileceklerinden, onlarýn þahitliði de kabul edilmez denmiþtir. Musannýfýn
Cevahirü'l-Feteva isimli eserden naklettiði bir ifadeye göre, gereksiz yere
mezhep imamýný hiçe sayarak istihfaf yoluyla Hanefi mezhebinden Þafii mezhebine
veya herhangi bir mezhebi býrakýp diðer bir mezhebe geçen kiþinin þahitliði de
kabul edilmez.
Normal satýþýn dýþýnda cenaze
levazýmatçýsý, kefen ve benzeri þeylerin satýcýlarý çok kiþilerin veya insanlarýn
ölmesini temenni etmeleri halinde, bunlarýn þahitliði de reddedilir, kabul
edilmez.
Yalancý olan, malý satmak için geliþigüzel
ifade kullanan dellallerin þahitliði de kabul edilmez. Nikah akdine vekil olan
kiþinin, nikahýn isbatýyla ilgili konuda þahitliði kabul edilmez. Tabiki bu
þahit olduðunu söyleyip vekil olduðunu da ilave ederse. Ama vekil olduðunu
söylemeden mutlak þahit olarak iþtirak edecek olursa, kabul edilir, denmiþtir.
Yani, «Bu onun karýsýdýr.» diye þahitlik yapacak olursa, vekil olduðunu
söylemezse þahitliði kabul edilir. Burada dendiði gibi, meseledeki kurtuluþ
budur. Bezzaziye ve Tefsir isimli eserlerde bu çareye baþ vurulmuþ ve bunun
doðru olduðu söylenmiþtir. Kadri Efendi de Vakýat'ýnda bu görüþü
desteklemiþtir.
Meselenin özeti, dellallarýn ve geliþi
güzel senet ve yalan haberleri ihtiva eden ve yalan olduðunu bilerek yazý
yazanlarýn, ayrýca mahkemelere kiþileri celbeden ve onlarý getirirken adilane
davranmayan ve onlardan bir takým þeyler isteyen kiþilerin þahitliði de kabul
edilmez. Yine mahkeme kapýlarýnda her 'konuda doðru olsun veya olmasýn vekalet
alacaðýný söyleyenlerin þahitliði de kabul edilmez denilmiþtir. Nitekim
Fetava-yý Müeyyed'de sadece bu þekilde zikredilmiþtir.
Yine adý geçen eserde, «Herhangi bir vasi
vesayetten ihraç edilmesinden sonra onu kabul etmiþ ve daha sonra çýkarýlmýþ
ise, o konuda onun þahitliði de kabul edilmez. Vekil olan kiþinin vekaletten
çýkarýlmasýndan sonra, hasýmlardan biri olarak mahkemeye gelmesi halinde,
ittifakla onun da þahitliði kabul edilmez. Ama hasým olmadýðý taktirde kabul
edilir. Ancak Ebu Yusuf'a göre yine kabul edilmez. Þarap dýþýnda diðer sarhoþ
edici içkilere müptela olanlarýn, büyük günah iþlemeleri dolayýsýyla, þahitliði
de kabul edilmez.» denmiþtir.
Ýbni Kemal'in bu konuda söylediklerinde bir
sehim, hatta hata vardýr denebilir. Bahýr'da beyan edildiði gibi, adý geçen
eserde þarabýn dýþýndaki içkilerde alýþkanlýk þarttýr denmiþtir. Çünkü çok az
bir þeyin bir defacýk içilmesi halinde iþlemiþ olduðu günah küçük günahlardan
sayýlmýþtýr. Bunu da eðlence ve alýþkanlýk maksadýyla içerse. Çünkü tedavi
maksadýyla içecek olursa bu konuda ihtilaf vuku bulmasýndan ötürü adaleti sakýt
olmaz. Sadru Þeria. Ýbni Kemal.
Yaþlý olmasýna raðmen eðitme maksadý
olmaksýzýn veya çocuklarýný zekasýný geliþtirme kasdi olmaksýzýn çocuklarla
oynayan ve onlarla belirli bir maksada mebni olmaksýzýn çocuklaþan kiþilerin
oynamalarý, onlarýn kiþiliklerini zedelemesi ve onlarla oynarken çoðu kez yalan
söylemeye mecbur kalmasýndan ötürü, þahitliði kabul edilmez denmiþtir.
Kuþlarla uðraþan ve dam dam dolaþan,
evlerin mahrem yerlerini gözetleyen kiþilerin de þahitliði kabul edilmez. Ancak
kuþlardan faydalanmak ve onlarla gönlünü neþelendirmek için tutmasý halinde,
yaptýðý iþin mubah olmasý dolayýsýyla, þahitliði reddedilmez. Bu kuþçuluk yapan
kiþi, yine baþkalarýnýn kuþlarýný getirmesi için kuþlarý eðitir, baþkalarýnýn
kuþlarýna kendi kuþunu yem olarak kullanacak olursa, haram yemesinden dolayý
onun da þahitliði kabul edilmez. Aynî ve Ýnaye'de bu hüküm sarahaten zikredilmiþtir.
Þer'an kullanýlmasýna cevaz verilmeyen
tanbur ve benzeri çalgý aletleriyle uðraþan kiþilerin de þahitlîði reddedilir,
kabul edilmez denmiþtir. Ama buna þeran izin verilmiþ, mesela kafile ve
kervanlarýn baþýnda bazý aletlerin veya kavalýn çalýnmasý adalete mani
olmadýðýndan þahitliði kabul edilir. Bu da fazla olmama ve oyuna ve raksa
vasýta olmama þartý ile kayýtlýdýr. Hanîye. Oyuna vasýta olmasý halinde büyük
günahlardan olabilen eðlencelerin içinde mütaala edildiði için yasak olduðu
söylenir. Bahýr.
Ýnsanlar için ve onlarýn eðlencesi için
biraraya toplayarak onlara þarký söyleyen kiþinin þahitliði de kabul edilmez.
Çünkü bu büyük günah için insanlarýn toplanmasýna vasýta olmuþtur. Hîdaye.
Ancak Sadi Efendi'nin bu konudaki sözü.
«ücretle olmasý» ile kayýtlanmýþtýr. Ücretsiz olmasý halinde bu ifadeye göre
bir beis olmasa gerektir. Ama yalnýzlýðýný gidermek için, kendi kendine koyun
otlatýrken, tarla sürerken, iþte çalýþýrken mýrýldanmasýnda, fukahanýn
ekseriyetine göre bir beis yoktur. Aynî de bu görüþü benimsemiþ ve mahsuru
olmadýðýný söylemiþtir. Hatta bu söylediklerinin bir vaazý ve hikmeti,
vecizeleri ihtiva eden bir þiir olmasý halinde, ittifakla bunun caiz olduðu
söylenmiþtir.
Düðünlerde tef çalýnmasý caiz olduðu gibi,
tahrik edici olmayan þarkýlarýn da söylenebileceðine cevaz verenler olmuþtur.
Bazýlarý da mutlak bir þekilde mübah olduðunu savunmuþlardýr. Diðer bir kýsým
fukaha ise, mutlak bir þekilde mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Bahýr isimli
eserde. «Mezhepte muteber olan görüþ, mutlak bir þekilde bunun haram
olmasýdýr.» denmiþ bununla da ihtilaf sona ermiþtir. Hatta Hidaye isimli eserin
zahirinden de anlaþýldýðýna göre, bu tür davranýþýn kendisi için de olsa, büyük
bir günah olduðu görüþü benimsenmiþ. musannýf dd bunu kabullenmiþ ve demiþtir ki:
«Þarký ve türküleri dinleyen ve o meclislerde oturmakta olan kiþilerin
þahitliði kabul edilmez.» Aynî isimli eserde, «Fücur ve þarap (içki) içilen
meclislerde oturan kiþilerin þahitlði reddedilir. Velevki bunlar sarhoþta
olmasalar, içmeseler de. Çünkü onlarla oturup haþýr neþir olmalarý, emri bil
maruf ve nehyu anil münkeri terketmelerinden dolayý, adaletleri sakýt
olmuþtur.» denmektedir.
Haddi gerektiren herhangi bir sucu iþlemesi
fýskýný gerektirdiðinden ötürü, þahitliðin reddine vesiledir. Bu ifadeden maksadý
da büyük bir günahý irtikab eden kiþinin þahitliðinin red edilmesidir. Musannýf
da bunu kastetmiþ, diðerleri de bu görüþü benimsemiþlerdir.
Hamama peþtemal almaksýzýn haram yerlerini
göstererek laubali bir þekilde giren kiþilerin de þahitliði kabul edilmez.
Çünkü bunu yapmakla haram irtikab etmiþ, dolayýsýyla adaleti sakit olmuþtur.
ÝZAH
«Medreseye yapýlan vakýfla ilgili hususta o
medresede olan kiþinin þahitliði kabul edilir ilh...» Yani medreseye ait bir
vakýfýn vakýf olduðuna dair þahitliði kabul edilir. Keza bir mektebe veya okula
ait bir vakýfta o okulda okuyan çocuðu da olsa bir kiþinin þahitliði caizdir.
Mahalle sakinlerinin mahalleye yapýlan vakýflarla ilgili þahitlikleri kabul
edilir. Mescide yapýlan vakýf, büyük camiye yapýlan vakýf yine binabi sebil
dediðimiz yolda kalmýþ kiþilerin, yolda kalmýþ kiþiler için yapýlan vakýflarýn
vakfiyetine dair þahitlikleri kabul edilir. Bütün bu meselelerde mutemet olan
görüþ kabul edilmesidir. Bezzaziye.
Ýbni Þýhne der ki: «Tahti nezaretinde olan
bir vakýf veya kendisinin müstahik olduðu bir vakýf konusunda hakimin hükmü de
bu kabildendir. Bütün bunlar vakfýn aslýyla ilgili þahitliktedir. Ama vakfýn
gelirinde hak sahibi olan, ondan hak olacak kiþilerin hakka rücu olan
þahitlikleri kabul edilmez. Mesela vakfýn icareye verilmesi ve benzeri
hadiselerde lehine þahitlik yapmýþ olacaðýndan, o konuda töhmet altýnda kalmýþ
ve þahitliði kabul edilmemiþtir. Ben bu konuda Camiü'l-Fusuleyn üzerine yazmýþ
olduðum haþiyede «Gelirle ilgili olarak vakýflarda takrir görevini üstlenmiþ
kiþilerin þahitlikleri de kabul edilmez. Çünkü onlarýn takrirleri kabul
etmemeyi gerektirir. Ancak bunun yararý mütevelli hakkýnda töhmeti iskattýr,
yemin teklifine gerek kalmaz. Bu görüþü teyid eden bir hususta þudur: Kendisine
emanet býrakýlan bir kiþi emaneti almaya gelen emanet sahibine emanetini geri
verdiðini veya kusuru olmaksýzýn helak olduðunu iddia etmesi halinde, kendisine
yemin teklif edilmeyeceði gibi burada getirilecek beyyinede yemin teklifinden
onu muaf tutmak içindir;» demiþtim.
«Yýllýk veya aylýk çalýþan kiþinin de
patronu için þehadeti kabul edilmez ilh...» Bu yanýnda çalýþtýðý kiþi isterse
bir aylýk olsun, yevmiye olsun, isterse yýllýk çalýþsýn. Sahih olan görüþe göre
onun lehinde þahitliði kabul edilmez. Camiü'l-Fetava.
«Özel talebenin veya kalfanýn da þehadeti
kabul edilmez ilh... » Hülasa isimli eserde özel talebesi onunla birlikte yemek
yiyen, ehli iyali içerisinde bulunan, belirli bir ücret almayan kiþi olarak
tarif edilmiþtir Meselenin tamamý Fetih'tedir.
Bir diðer eserde, kalfa ustasý lehinde
þahitlik yapacak olursa -ki bu da özel talebe demektir, yani onunla birlikte
yiyen ve çocuklarýyla birlikte yaþayan ondan belirli bir ücret almayan kiþidir-
bunun þahitliði, ustasý lehinde kabul edilmez. Ama belirli bir ücreti bulunur,
gerek günlük ücret, gerek aylýk ve gerek yýllýk bir ücrete karþýlýk çalýþýyor
ise, yalnýz ona çalýþtýðý taktirde onun da þahitliði, patronu lehinde kabul
edilmez. Ama baþkalarý için de çalýþan bir kalfa ve iþçi olmasý halinde,
þahitliði kabul edilir, denilmiþtir.
Uyun isimli eserde Ýmam Muhammed'in þöyle
dediði nakledilmektedir: «Bir günlüðüne kiraladýðý bir kiþi, o gün onun lehinde
bir þahitlik yapmaya kalksa, kýyasa göre bu þahitliðin kabul edilmemesi
gerekir. Eðer bir kimse özel iþçi olursa, yanýnda çalýþtýðý kiþi lehinde
þahitlik yapsa, fakat henüz teskiye edilmese, bir ay geçtikten sonra teskiye
edilse, þahitliði kabul edilmez. Bu da aynen karýsý lehinde þahitlik yapan
kiþinin daha sonradan onu boþamasý meselesine benzemektedir. Onun özel iþçisi olmaz.
þahitlik yapar, o þahitliðe dayanýlarak hüküm verilmezden önce iþçi olarak onun
yanýna girecek olursa, yine þahitliði kabul edilmez.» Bezzaziye.
Bu konu ile ilgili Ýbni Abidin bir kitabýn
kenarýna almýþ olduðu notta þu feri meseleyi de zikretmiþtir: Gerçi bu
meselenin yeri burasý deðil, ama bir münasebete binaen zikredilmiþ olsa
gerektir. Elinde bir çiftlik veya köy bulunan kiþi, bir baþkasý gelerek onun
elindeki bu arazilerin vakýf olduðunu iddia etse ve geçmiþ hakimlerin ve adil
kiþilerin yazýsýný ihtiva eden bir de senet getirse, vakýf olduðuna dair hüküm
verilmesini talep etse, hakimin bu senede dayanarak hüküm vermesi gerekmez.
Çünkü hakim hüküm verirken hüccete dayanmalýdýr. Hüccet ise ya þahitlerle isbat
edilen beyyineve ikrardýr. Ama eldeki senet bir delil, olmamaktadýr. Gerekçesi
ise. yazýnýn yazýya benzeyebileceði, bunun sahte bir evrak olma ihtimaline
binaendir. Keza dükkanýn kapýsýnda o dükkanýn vakýf olduðunu bildiren bir levha
olsa, hakimin buna dayanarak o dükkanýn vakýf olduðuna karar vermesi caiz
olmaz.» Camiü'l-Fusuleyn.
Bundan da anlaþýldýðýna göre, özellikle
zamanýmýzda simsar, sarraf ve satýcýnýn defterlerindeki yazýlara dayanarak
hakimin hüküm vermesi de caiz deðildir. Bu konuda fetva verilmesi de doðru
olmaz.
«Bunun ifade ettiði manada þudur ilh...» Bu
ifade Fethü'l-Kadir'de kesin bir ifadeymiþ gibi zikredilmektedir. Ancak
Tatarhaniye'de Fetava-yý Gýyasiye'den naklen þu ifadelere yer verilmiþtir:
«Ýþçiyi çalýþtýran, onu kiralayan, kiþinin de iþçi lehinde þahitliði caiz
deðildir. Fettal haþyesinde Serahsî'nin Muhit'inden naklen Ebu Hanife'nin
Mücerret isimli eserdeki bir rivayete göre þöyle dediði nakledilmektedir:
«Kadý'nýn ve hakimin çalýþan iþçinin ve kalfanýn ustasý lehindeki þahitliðine
cevap vermemesi gerekir. Ayný durumda us.tanýn iþçisi ve kalfasý lehinde
þahitliðinin kabul edilmesine de cevaz vermemesi gerekir.» Bu da yukarda Hadisi
þeriften çýkarýlan veya çýkarýlmak istenilen hükme ters düþmektedir.
«Özellikle kadýnýn sesini yükselterek
ilh...» Nihaye isimli eserde, «Þarký söyleyen kadýnýn da þahitliði kabul
edilmez» ifadesi mutlak bir þekilde zikredilmiþ, sesini yükseltip yükseltmemesi
kaydýna yer verilmemiþtir. Erkeklerin þarký söylemesi konusunda insanlara þarký
söylemeleri kaydý getirilmiþtir. Meselenin tamamý Fethü'l-Kadir'de
zikredilmiþtir.
Kadýn aleyhinde bu konuda þahitlik onun
adaletini mücerret bir þekilde cerhtir. Bunun içindir ki bu konuya devam ettiði
ve bunu adet haline getirdiði hakim nezdinde açýkça belirmesi þartý
getirilmiþtir.
«Bu kayýt Dürer isimli eserde zikredilmiþtir
ilh...» Aðýtla ilgili hususla hüküm, aynen þarký konusundaki hükme
benzemektedir. Kadýnýn kendisi için de olsa þarký söylemesi ve türkü
söylemesindeki hükümle durum ayný olduðuna göre, niçin kendi yakýnlarý için
aðýt yakmasý halinde aðýtý onun adaletini iskat edici sayýlmamaktadýr. Ancak bu
konuda þu fark söylenebilir: Burada sesinin yükseltilmesinden maksat fitne
korkusu olabilecek bir ses yükseltmesidir. Aksi halde adaleti muskit sayýlmaz.
«Aðýtçý kadýnýn þahitliði de kabul edilmez
ilh...» Yani aðýt söyleyen kadýnýn þahitliði kabul edilmez. Burada kendi baþýna
gelen, yakýnlarýný kaybetmesinden dolayý bir musibette aðlayan, aðýt söyleyen
bir kadýnýn durumu, bu ifade içerisinde yer almamaktadýr. Burada baþkasýnýn
baþýna gelen bir musibetten dolayý aðýt yakan ve yüksek sesle söyleyen kadýn
kasdedilmektedir. Özellikle bunu kendisine meslek edinenler söz konusu olsa
gerektir. Nitekim Muhit'ten naklen Tatarhaniye'de böyle denmiþtir.
Fethü'lKadir'de Zahire isimli eserden
naklen yukardaki ifadelerden sonra þu ifadelere de yer verilmiþtir:
«Hatýrladýðým kadarýyla bu ifadeye ulemadan bir itiraz gelmemiþ ve bu konuda
yukarda zikredilenin dýþýnda bir þey söylenmemiþtir.» Meselenin tamamý yine
Fethü'l-Kadir'dedir.
«Kadýnýn baþýna gelen bir musibetten dolayý
sabrýnýn taþmasý, yüksek sesle aðlamasý bir zarurettir ilh...» Bunun gereði,
kadýn bunu bir zaruret olmadan, özellikle adete binaen kendi istek ve
iradesiyle, ihtiyarýna binaen yaptýðý taktirde þahitliðini zedeleyici
olacaðýndan, þahitliðinin kabul edilmemesi gerekir.
«Dünyevi bir sebebten dolayý düþmaný
aleyhinde þahitliði de kabul edilmez ilh...» Bu ifade Mülteka isimli eserde bu
þekilde kayýtlanmýþtýr. Hanuti bu konuda kendisine tevcih edilen bir soruya
cevap olarak þöyle demiþtir: «Bir kimse aleyhinde bir iddiada bulunulsa ve bu
beyyine ile isbat edilse, bunun üzerine de o kimse. «Beni beþ gün süre ile
dövdüler.» dese, hakim de buna dayanarak hüküm verse, daha sonra hüküm akabinde
bir husumete dair beyyine ikame etmek istese, bunun beyyinesi dinlenir mi dinlenmez
mi sorusuna cevap olarak, düþmanýn düþmaný aleyhinde -eðer bu dünyevî bir
düþmanlýk ise- þahitliðinin kabul edilip edilmeyeceði konusunda ihtilaf vardýr.
Bu da hüküm verilmezden öncedir.» demekte. devamla «Eðer hüküm verdikten sonra
olacak olursa, verilen hükmün bozulmamasý hükmü anlaþýlmaktadýr. Nitekim fukaha
bu konuda, hakimin fasýkýn þahitliðine dayanarak hüküm vermesi gerekmez. Ona
güvenmesi de doðru deðildir. Ama buna raðmen hüküm verecek olursa, verdiði
hüküm bozulmaz. demiþlerdir.» Bu da Yakubiye'de zikredilenlerin hilafýnadýr.
«Vehbaniye isimli eserde benimsenen görüþe
göre ise ilh...» Menih isimli eserde bu konu þöyle ifade edilmektedir:
«Tafsilata gerek duymaksýzýn düþmanýn düþman aleyhinde þahitliðinin kabul
edilmemesi, Kenz ve benzeri meþhur eserlere ve fukahanýn çoðunun kabul ettiði,
müteahhir ulemanýn da benimsediði görüþe göredir. Ancak Kýnye isimli eserde,
«Eðer düþmanlýk dünya ile ilgili bir sebebe dayanýyor ve bu düþmanlýk sebebiyle
de o kiþi fasýk durumuna düþmüyor ise, þahitliðine mani deðildir veya ona bir
yarar saðlamýyor veya ondan bir zararý bertaraf etmiyorsa düþmanýn düþman
aleyhinde þahitliðine engel bir durum yoktur.» denilmiþtir. Sahih olan do
budur.ý» Ýtimad bu görüþe olmuþtur. Ýbni Vehban da bu görüþü benimsemiþtir. Ýbni
Þýhne bu kelime ve cümle üzerine bir not düþmemiþtir. Ancak hadisi þerif
müteahhirinin görüþünü desteklemektedir. Yani düþmanýn düþman aleyhinde
þahitliðinin kabul edilmemesi gerekir. Meselenin aydýnlatmasý için kada
bahsinin ilk bölümünde yazýlanlara müracaat edilmesi gerekir.
Ben derim ki: Yukardaki ifadeler
nakledildikten sonra, Hayriye isimli eserde þu neticeye yer verilmiþtir:
«Düþmanýn düþman aleyhindeki þahitliði adil de olsa kabul edilmez. Yakup Paþa
haþiyesinde «Düþmanýn düþman aleyhinde þahitliðine dayanarak verdiði hüküm
geçerli deðildir.» ifadesi açýkçabelirtilmiþ, mesele fýkýh kitaplarýnda bu
ihtilaflý þekli ile zikredilmiþtir. Þarih Kitabu'l-Kaza'nýn baþ tarafýnda Yakup
Paþanýn bu ifadesine de özellikle yer vermiþti. Oraya müracaat edilmesi, meselenin
aydýnlatýlmasý bakýmýndan yararlý olur.
«Veya çocuklarýna sövmeyi adet edinmiþ kiþi
ilh...» Fetih'te bu konuda Nasir Ýbni Yahya'dan naklen þöyle denmektedir:
«Ehline ve iyaline (çoluk ve çocuðuna), kölelerine ve iþçilerine her saatte
alýþkanlýk gereði söven kiþilerin þahitliði kabul edilmez. Ama bu ora sýra
olacak olursa kabul edilir. Hayvanlara söven ve þetmeden kiþinin durumu da
aynýdýr.»
«Zekatý geciktiren kiþi ilh...» Sahih olan
görüþe göre zekatý geciktirme adaleti iskat ve iptal edici deðildir. Fasi'nin
Kadýhan'dan naklettiði bir ifadeye göre, özürü olmaksýzýn zekatý geciktiren
kiþinin þahitliðinin ve adaletinin sakýt olacaðý fetva için benimsenen görüþler
arasýndadýr. Çünkü fakirlerin hakkýný gereksiz yere geciktirmiþtir. Hac ise
bundan müstesnadýr. Özellikle zamanýmýzda buna dikkat edilmelidir.
«Cemaatý terkeden kiþi ilh...» Yine
Fethü'l-Kadir'de, «Kiþinin þahitliðine mani olan durumlardan biri de cemaatle
namazý terketmesidir. Özellikle arkasýnda namaz kýldýðý imamý dini ve hali
konusunda taan edici bir gerekçeye dayanmýyorsa. Eðer kendi acýsýndan bazý
tecillere gidiyor, mesela namazýn ilk vakitte kýlýnmasýnýn faziletine inanýyor,
imam da namazý geciktiriyor geç vakitlerde kýlýyor der veya benzeri bir mazeret
ileri sürecek olursa, cemaati terketmesi adaletini iskat edici deðildir.
«Cuma namazýnýn mazeretsiz terki de
þahitliðe mani bir durumdur. Hatta Hulvanî gibi fukahadan bazýlarý bir defa
mazeretsiz cumayý terkeden kiþinin þahitliði kabul edilmez demiþtir. Diðer
fukaha ise, -Serahsi de bu guruptandýr- üç cumayý mazeretsiz terkedenin
þahitliði kabul edilmez demiþtir. Birincisi delil açýsýndan daha kuvvetli
olmaktadýr.»
Ancak bu konuda yukarda söylediklerimize
dikkat edilirse bir insan»n büyük günah iþlemesi sebebiyle adaletinin sakýt
olacaðýna dair hükmün verilmesi mahkeme nezdinde bu iþlenen suçun sabit
olmasýna ve açýkça belirtmesine baðlýdýr.
«Bir gerekçesi ve mazereti olmadan, karný
doyduktan sonra fazla yiyen kiþinin þahitliði de kabul edilmez ilh...»
«Mazereti olmaksýzýn» ifadesi, ferdasý gün tutacaðý oruca kuvvetli girmesi ve
oruçtan þikayet etmemesine binaen olur veya evindeki misafirinin yemeðe devam
etmesini saðlamak için olacak olursa bu durumlar istisna edilir. Bu durumlarda
doyduktan sonra da olsa fazla yemesine ruhsat verilir. Nitekim Þurumbulaliye ve
Fetih'te bu istisnalara yer verilmiþtir.
«Gelen emiri karþýlamaya giden ilh...» Bu
kimsenin þahitliði kabul edilmez ifadesi, sýrf gelen kiþiye alkýþ tutmak veya
onu karþýlamak veya hakký olmayan tazimi ona göstermek için olursa. Ama ibret
maksadýyla giderse adaleti sakit olmaz, denmiþtir.
«Irak'ta eþraftan sayýlan ilh...» Irak'ta o
zamanlar eþraftan sayýlan kiþilerin kendilerine tabi olan kiþiler lehinde
geliþi güzel þahitlik yapabilecekleri düþünüldüðünden onlarýn lehteki
þahitlikleri de reddedilmiþtir. Gerekçe olarak, onlar mutaassýp kiþilerdir.
Onlardan birinin baþýna bir musibet gelecek olursa, bu eþraftan olan kiþiye
gelirler onun lehinde araþtýrmaya dayanmaksýzýn þahitlik ederler ve þefaatçi
görünürler. Bununda yalan yere þahitlik olmasý ihtimali vardýr. Dolayýsýyla
kabul edilmez, denmiþtir.
Bu durum yalnýz onlara münhasýr olmamakta,
her mütaassýp kiþinin taassubu, düþüncesi istikametinde gerçeðe dayanmadan
þahitlik yapabilecek herkes için geçerlidir. Zira bu durumda olanlarýn þahitliði
de kabul edilmez. Bahýr.
«Mezhepten mezhebe geçen ilh...» Bu da
mezhepleri hafife alarak, onlarla alay ederek birini býrakýp diðerine geçmesi
halinde böyledir. Kýnye'nin kerahiyet bahsinde þu ifadeler de yer almýþtýr:
«Avamý nastan olan kiþinin bir mezhepten diðer bir mezhebe geçmesine izin
verilmez. Bu konuda Hanefisi, Þafiisi eþittir.»
Bir rivayete göre þafii mezhebine geçen ve
bu geçiþle de kendisine bir ikbal saðlamak isteyen herhangi bir kiþinin dini
konulan hiçe saydýðý veya onlarý hafife aldýðý, bir çýkar saðlamak maksadýyla
mezhep deðiþtirmesi halinde o kimsenin imanýnýn zedeleneceðinden korkutur,
denmiþtir. Menih'ten naklen bu babýn sonunda þu ifadelere de yer verilecektir;
«Geliþi güzel, maksadýna uygun olduðu için veya bir menfaat saðlayacaðýndan
dolayý dini konulan ve itikadî hususlarý dikkate olmaksýzýn onlarý hiçe sayarak
mezhep deðiþtirme durumu þahitliði zedeleyici, kiþinin adaletini iskat edici
mahiyettedir. Bu durumda ve bu þekilde mezhep deðiþtiren kiþinin þahitliði
kabul edilmez.»
Yukarda söylenenlerin tümünden
anlaþýldýðýna göre bu mesele bir mezhepten diðer bir mezhebe, Hanefiden Þafiiye
veya Hanefiden Maliki mezhebine geçiþle ilgili deðil, bütün mezheplerde durum
aynýdýr. Eðer bu makbul bir maksada dayanmýyorsa böyledir. Mesela yaþadýðý
bölgede ayný mezhepten kimse bulunmaz, hükümleri öðrenecek soracak kimse
bulamaz ise, o zaman bilerek ibadet yapmasý, bilmeden geliþi güzel ibadet
yapmasýndan daha doðru olacaðýndan, bulunduðu bölgenin mezhebini benimseyerek
amel etmesi, sahih bir maksada mebni intikallerden olsa gerektir. Bu konuda
mütaassýp olma, müçtehit imamlarýn bereketinden de mahrum kalma denmektedir. Bu
konuyla ilgili tazir bahsinde yeterli bilgi verilmiþtir. Oraya bakýlmasýnda
yarar vardýr.
«Kefen satanýn durumu da böyledir ilh...»
Sabahýn erken saatlerinde dükkanýný açar bir kiþinin ölmesini temenni eder,
malýnýn satýlmasý için bu durumu arzu ederse, bu kimselerin þahitliði de kabul
edilmez, denmiþtir. Camîü'l-Fetava Bahýr.
«Ölümü temenni etmesinden ötürü ilh...»
Kefen satan kiþi veya cenaze ile ilgili kabir yapan, kabir taþý yapan, kabir
kazan kiþiler buna örnektir. Eðerölümü temenni etmiyor, olduðu zaman yardýmcý
olma maksadýyla bunu icra ediyor ise ve adil bir kimse ise þahitliðine engel
bir durum otamaz. Þemsü'l-Eimme özellikle bu kayda yer vermiþtir.
«Tellalýn durumu da böyledir ilh...»
Kendisinin akit yapmak istediði konularda veya mutlak bir surette çok yalan
söyleme ve fazlasýyla yemin etme adeti olduðu için, bu kimselerin þahitliði de
kabul edilmez, denmiþtir.
«Çaresi ilh...» Bunun gereði, þahitliði bir
illete binaen kabul edilmeyenlerin bunu gizlemeleri bildirmemeleri caizdir. Bu
durumda þahitlik yapabilirler. Mesela lehinde þahitlik yapan kiþinin veya onun
oðlunun kölesi ve benzeri durumlarda bunu açýklamadan þahitlik yapmasý caizdir.
«Bezzaziye ilh...» Bezzaziye'nin ifadesi
þöyledir: «Vekillerin, dellallarýn þahitliði, eðer biz bunu sattýk derlerse
veya nikah ve hulutla ilgili vekillerin biz bu nikahý icra ettik veya hul'u
vekaleten uyguladýk demeleri halinde kabul edilmez.Ama alýþveriþ veya nikahla
ilgili konularda vekiller þahitlik etseler ve «bu onun kansýdýr» veya «bu mal
onun mülküdür» deseler þahitlikleri kabul edilir.
Ebul Kasým isimli fakihin beyanýna göre,
varisler nikahý inkar etseler, yani murislerinin bir kadýnla evli olduðunu veya
ölen kadýnsa bir erkekle evli olduðunu inkara kalkýþsalar, akti icra eden kiþi
þahitlik yapsa ve nikahý kýydýðýný söylemeksizin onlarýn evli olduklarý
konusunda þahitlik yapsa, þahitliði kabul edilir.
«Kendileri vekalet isteyen kiþiler ilh...»
Ki bunlar mahkeme kapýlarýnda husumetlerle ilgili vekalet isteyenler ve bu
durumu bekleyenler, orada toplu olanlar, iþ tutulabilmek için her þeye baþ
vurabilecekleri sanýldýðýndan bunlarýn þahitliði de kabul edilmez, denmiþtir.
«Ýçme alýþkanlýðý olan kiþilerin de ilh...»
Alýþkanlýk, burada bulduðu zaman içme arzusu içinde olan kiþidir, denmiþtir.
Þemsü'l-Eîmme, «Bununla birlikte sarhoþ sokaða çýkmasý, çocuklara alay konusu
olmasý ve bu durumdan çok inmeden insanlar arasýnda dolaþmasý» kaydýný da
getirmiþtir. Diðer yasak olan içkilere müptela olanlarýn durumu da böyledir.
Ýçki masalarýna ve içki alemlerine iþtirak
eden onlarla oturup ko(kan. onlarla içmese dahi, onlarýn þahitliði de kabul
edilmez. Bezzaziye.
Burada þu noktayý belirtmekte de yarar var.
Halk arasýndaki içki içenin içkisinden içmedikçe, onun mezesinden ve
benzerlerinden yiyebilirsin, içebilirsin, onun masasýna oturabilirsin inancý
yanlýþ bir inançtýr. Çünkü dinen münker sayýlan bir yerde oturmak, onlarýn
toplumuna katýlmak, bir bakýma ikrar sayýldýðýndan dini açýdan o da suçlu kabul
edilir.
«Ýbni Kemal'in söyledikleri hatadýr ilh...»
Çünkü Ýbni Kemal içki alýþkanlýðý olan kiþilerin yasak olan bu içkileri mutlak
bir þekilde eðlence maksadýyla içmeleri kaydýný getirmiþtir. Halbuki Hassaf
«Þarap konusunda alýþkanlýk þartý yoktur» demiþtir. Bunun gerekçesi ise,
þarabýn içilmesi haddi gerektiren ve þahitliðinin reddini icab ettiren bir
durumdur. Sarhoþ olmasý, bunun eðlence maksadýyla olmasý þartýna gerek yoktur.
imam Muhammed'in Asl isimli eserinin þahitlerle ilgili bölümünde buna «müptela
olma» þartý da getirilmiþtir. Çünkü gizli içen kimse, içtiðinden haberdar
olmazsa, bu durumda onun adaleti sakýt olmaz. Çünkü alýþkanlýk, açýða vurmanýn
da ötesinde baþka bir þeydir. Hatta bu konuda, «Bir defa içmek, adaleti
düþürücü mahiyette büyük bir günah sayýlmaz. Ancak bu konuda ýsrar eder, bu da
alýþkanlýk haline gelir, müptelasý olacak olursa, o zaman durum deðiþik olur.»
demektedir. Fetava-yý Suðra'da, «Þarap içen kiþinin mücerret içmekle adaleti
sakýt olmaz. Çünkü bu konudaki had kesin bir nasla sabit olmamýþtýr. Ancak buna
devam eder, alýþkanlýk haline getirirse, o zaman had vurulacaðý beyan
edilmiþtir.» denilmiþtir. Halebî.
Burada had vurulmasý ve haddin mücerret
içme konusunda kesin bir nasla sabit olmamasý meselesi ile þarabýn haram olmasý
meselesi farklýdýr. Þarabýn haram olduðu kesin naslarla sabittir. Ancak þarap
içen kiþiye mücerret içmesi akabinde alýþkanlýðý olmasýna raðmen, kendisine
seksen deynek cild vurulur konusu, kesin nasla sabit olmamýþtýr demektir.
«Bahýr'da bu þekilde beyan etmiþtir...»
Bahýr isimli eserde Ýbni Kemal'in þu ifadesine yer verilmiþ ve denmiþtir ki:
«Þarap içmek büyük bir günah deðildir. Adaleti iskat etmez. Ancak ona devam
eder, müptelasý olur, alýþkanlýk haline getirirse, o zaman büyük günah sayýlýr.
Buna da Feteva-yý Suðra'nýn yukardaki ifadesi delil olarak gösterilmiþtir.»
Ancak Hamiþ'te þarihin «Bahýr'da bu þekilde
beyan edilmiþtir» ifadesine þerh düþülürken, þu ifadeler de yer atmaktadýr:
«Gerçekte þarabýn bir katrasýný, bir damlasýný dahi içmek büyük günahtýr.
Ulemanýn alýþkanlýðý þart koþmalarý hakim nezdinde içtiðinin açýða çýkmasý
isbatýnýn saðlanmasý içindir» Halebî.
«Eðer dansa veya oynamaya teþvik ediyor ise
ilh...» Burada þarký söyleyen erkek ve kadýn ile örfte þarký söylemeyi sonat
edinen ve o yoldan para kazanmaya çalýþan kiþiler kasdedilmektedir. Bu ise
dinen yasaktýr. Ve fukaha «Yine nassan eðlence maksadýyla þarký söylemek veya
para kazanmak için bunu yapmak, hiçbir ihtilaf olmaksýzýn haramdýr» demiþlerdir.
Bu durumda sanki þöyle denmek istenmiþtir: Þarký ve türkü söylemeyi sanat
ittihaz eden ve o kanalla maiþetini kazanan ve para almak için bunu yapanlarýn
þahitlikleri kabul edilmez.
«Kendi baþýna þiir söyleyen þarkýlar ve
türküler terennüm eden kiþinin terennüm ettiði þarkýlar ve türküler hikmeti
ihtiva ediyorsa ittifakla caizdir denmiþtir ilh...» Bu konuda bilinmesi gereken
esas noktalardan biri, baþkasýný eðlendirmek ve onu avutmak için þarký
söylemek, ekseri ulemaya göre haramdýr.
Düðünlerde ve derneklerde tahrik edici
ifadeler olmadýðý müddetçe caiz olduðunu söyleyenler de vardýr. Hatta bir
rivayete göre, eðer þiire alýþmak, edebiyatta dilini geliþtirmek, güzel
konuþmaya kendisini alýþtýrmak için söylüyorsa, bir beis yoktur da denmiþtir.
Ama kendisine kimsenin olmadýðý bir yerde yalnýzlýðýný gidermek için þarký ve
türkü söylemesi, bir rivayete göre mekruh deðildir. Þemsü'l-Eimme de bu kavli
kabul etmiþtir. Buna delil olarak ta sahabelerin en zahitlerinden olan Bera bin
Azib'ten rivayet ettiði bir hadisi delil olarak göstermiþtir.
Mekruh olanýn eðlence maksadýyla olan
olduðunu söylemiþtir. Ulemadan bazýlarý ise «mekruhtur» demiþler, Þeyhülislam
da üç görüþü kabul etmiþtir. Bezzaziye.
«Düðünde tef çalýnmasý ilh...» Düðünlerde
tef çalýnmasýnýn caiz oluþu kadýnlara özel bir durumdur. Bahýr'da Mîraç'tan
nakledilen bir ifadeye göre, bunun nikahta mubah olduðu söylendikten sonra ve
düðün ve nikah ve benzeri bazý þenliklerde çalýnabileceðini ifade ettikten
sonra, «Her halükarda kadýnlara benzeme olduðundan erkekler için tef çalmak
mekruhtur.» denmiþtir.
«Bahýr'da, «Mezhebte mutemed olan görüþ
haram oluþudur. Bu da mutlak bir þekildedir.» sözü ile ihtilaflar son bulmuþtur
ilh...» Bu konuda Bahýr üzerine yazmýþ olduðum haþiyede bazý noktalara iþaret
ettim. Mutlak bir þekilde Bahýr'ýn bu ifadesinin doðru olmadýðýný söyledim.
Çünkü Ýmam Sayýhani, Bahýr sahibinin bu þekildeki mutlak ifadesine karþý
çýkmýþ, onun bu görüþünü benimsememiþtir.
METÝN
Tavla oynayan kiþinin veya benzeri oyunlarý
oynayan kiþilerin kumar olsun, olmasýn þahitliði de kabul edilmez. Satranç
oyununa gelince, onda ihtilaf olduðu için mutlak bir þekilde yasaktýr denmez ve
bunu oynayan kiþinin de adaleti sakýttýr denemez. Bunun haram olabilmesi için
altý þarttan birinin bulunmasý yeterlidir. Onun içinde satranç oynayan kiþi
bunu kumara vasýta edecek olursa veya namazý terk etmesine götürecek olursa
veya bunu oynarken çok yemin etmesine vesile olacak olursa veya yol üzerinde
aleni olarak oynamayý adet edinecek olursa veyahut oynarken dinen yasak olan
ifadeleri kullanmasýna sebeb olacak olursa, bu durumda satranç oynamak da
yasaktýr. Eþbah. Veya «bunu alýþkanlýk haline getirecek olursa» denmiþtir. Bunu
da Sadi Efendi, Kafi ve Miraç isimli eserlere nisbet ederek zikretmiþtir.
Riba ve faiz yiyen kiþilerin þahitliði de
kabul edilmez. Bazý ulema bunu «aleni ve meþhur bir þekilde» olmasý ile
kayýtlamýþtýr. Þurasý bir gerçektir ki dinde fisk sayýlan herhangi bir þeyin
irtikab edilmesi þer'an þahitlik yapmasýna manidir. Ancak bir defasýnda veya
gizli yapýlmasý halinde hakim nezdinde bunun isbatý mümkün olmamaktadýr. Aksi
halde riba yemek, (faiz yemek) kesinlikle yasaktýr, haramdýr. Bunu yapanlarýn
hepsi eþittir. Bahýr.
Yol kenarlarýna küçük abdestini bozan ve
yolda yürürken yemek yiyen veya kiþiliðini zedeleyici herhangi bir þeyi yapan
kiþilerin durumu da böyledir. Avret yerlerini açan kiþinin durumu da böyledir.
Bazýlarý tuvaletlerde temizlenmek maksadýyla da olsa insanlarýn huzurunda avret
yerlerini açan kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Zamanýmýzda bu durum bir
hayli artmýþtýr. Fetih.
Selefi salihine sebbeden kiþilerin fasik
olmalarý dolayýsýyla, bu durumlarý bilindiði taktirde, þahitlikleri kabul
edilmez. Ama gizli olarak bunu yapýp ta bizce bilinmeyen kiþilerin müslüman
olduklarý için þahitlikleri kabul edilir. Bu durumda olanlar fasýktýrlar. Ancak
halleri gizli mestur kiþilerdir. Ayni.
Musannýf bu konuda «Selef ifadesiyle
kayýtlamamýzýn sebebi, fukahanýn sözüne uymak içindir.» demektedir. Aksi halde
uygun olan herhangi bir müslümana söven kiþinin müslümana sövmesi seleften
olmasa da adaletinin düþmesi için yeterlidir. Nitekim Siraç ve Nihaye'de bu
geniþ anlamlý ifade kullanmýþtýr.
Yine Nihaye isimli eserde selef ile halef
arasýndaki fark yani selef kime denir halef kime denir terimleri de
açýklanmýþtýr. Selef tabiinden, sahabeden olan kiþilerdir. Bunlarýn arasýnda
Ebu Hanife de vardýr. Çünkü Ebu Hanife tabiinlerin küçüklerindendir. Yani küçük
yaþta sahabelere mülaki olup onlarý görenlerdendir. Halef kelimesi ise onlardan
sonra yaþayan müslümanlardýr. Bahýr'da inaye'den naklen, onun da Ebu Yusuf'a
nisbet ederek þu ifadesine yer verilmiþtir: «Ben sahabeye sebbeden kiþilerin
þahitliðini kabul etmem. Ancak onlardan teberri eden kiþilerin þahitliðini
kabul ederim. Çünkü o dini açýdan batýlda olsa kendisine göre bir yorum
getirmiþtir. Bu da onun fasýk olduðunu açýkça ortaya koymaz. Onlara sebbeden,
þedmedenin durumu bunun hilafýnadýr.»
Ýki kimse babalarýnýn bir üçüncü þahsa,
mesela Zeyd'e vasiyet ettikleri konusunda þahitlik etseler, Zeyd denilen üçüncü
kiþi de böyle bir vasiyetin olduðunu iddia etse, onlarýn o kimse lehindeki
þahitlikleri istihsanen kabul edilir. Bu da ölmüþ olan kiþinin olacaklýlarý ve
borçlularýnýn þahitliðine veya kendilerine vasiyet edilen kiþilerin þahitIiðine
benzemektedir. Üçüncü bir kiþi hakkýnda vasi tayin edildiðine dair þahitlikleri
de bu meseleye benzer. Ama Zeyd, yukardaki þahitliði, yani babalarýnýn
kendisine vasiyet ettiðini söylemeleri halinde Zeyd inkar edecek olursa,
onlarýn þahitliði bu konuda geçerli deðildir. Çünkü hakim hiçbir kimseyi
yapýlan vasiyeti kabul etmeye zorlayamaz. Aynî.
Ýki kimse gaip olan babalarýnýn falan
kiþiyi borçlarýný kabzetmek üzere vekil tayin ettiði konusunda þahitlik
yapsalar, vekil de bunu iddia etse veya inkar etse, çocuklarýn bu konudaki
þahitlikleri kabul edilmez. Yukardaki mesele ile bunun arasýndaki fark, hakim
gaip olan kiþi yerine ve onun adýna vekil tayin etmeye yetkili deðildir. Vasi
tayin etme bunun hilafýnadýr.
Ölmüþ bir insanýn vasisi, ölen kiþi lehinde
bir hak konusunda þahitlik yapsa, bu da vasayetten azledilmesinden sonra olsa,
bir baþkasý bunun yerine ikame edilsin veyahut varisler artýk durumu idare
edebilecek bir yaþa gelsinler, ne olursa olsun, bu kimsenin ölen kiþi lehinde
mal konusunda ve baþka konularda hasým olsun veya olmasýn þahitliði kabul
edilmez. Çünkü vasi, ölen kiþinin yerine kaimdir. Bu nedenle hakim
tarafýndanazledilmeden vasi kendisini azle yetkili deðildir. Bu bakýmdan ölen
kiþinin bizatihi kendisi mesabesindedir. Ölen kiþinin hasým olup olmamasý
konusunda, kendi lehindeki ifadeleri beyyinesiz kabul edilmediðinden onun
yerine kaim olan vasinin durumu da hasým olsun veya olmasýn aynýdýr.
Vekilin durumu bunun hilafýnadýr. Onun için
de vekil müvekkili tarafýndan azledildikten sonra müvekkili lehinde þahitlik
yapacak olursa, bakýlýr: Eðer mahkeme nezdinde hasýmda taraftar olmuþ,
azledildikten sonra o konuda þahitlik yapacak olursa, ittifakla töhmet olduðu
için kabul edilmez. Aksi halde kabul edilir. Çünkü töhmet yoktur, denmiþtir. Bu
da Ebu Yusuf'un hilafýnadýr. Çünkü Ebu Yusuf bunu vasi mesabesinde kabul
etmiþtir. Siraç.
Zeylaî'nin kasametle ilgili bölümünde,
«Herhangi bir konuda hasým olarak görülen ve konuya giren kiþinin o konuda
þahitliði kabul edilmez.» denmiþtir. Ama hasým olma niyetinde olan ve bu konuda
kendisine yetki verilen kiþi, henüz hasým olmadan, mahkeme huzuruna çýkmadan bu
konuda þahitlik yapacak olur ve azledilmiþ ise kabul edilir. Bu ayrý ayrý iki
kaidedir. Ýmamlar tarafýndan ittifakla kabul edilmiþtir.
Bunu biz hakimin meclisi ile kayýtladýk.
Sebebi de þudur: Çünkü hakimin meclisinin dýþýnda hasým olarak meselede taraf
görülse, daha sonra azledilse. Ýmam Muhammed'te Ebu Hanife'ye göre kabul
edilir. Bu da o konunun dýþýnda, baþka konularda þahitlik yapmasýna benzer.
Camîü'l-Fetava.
Bezzaziye'de, «Hakim nezdinde husumeti
yürütmek üzere bir kiþiye vekalet verilse ve hakim nezdinde bin lira alacaðý
olduðu bir kiþiyle davaya baþlasa, dava sonuçlanmadan önce azledilse ve bu
azledilen vekîl, müvekkili lehinde borçlu olan kiþi aleyhinde yüz dinar alacaðý
olduðu konusunda þahitlik yapsa, kabul edilir. Ama hakim nezdinde husumete
vekil tayin edilmemiþ ve husumete baþlamýþ olari vekilin durumu bunun
hilafýnadýr.» denilmiþtir. Meselenin tamamý yine Bezzaziye'dedlr.
Yine durum aynýdýr, yani Ýmam Muhammed'Ie
Ebu Hanife'ye göre kabul edilir, Ebu Yusuf'a göre kabul edilmez. Ýki kiþi, yine
iki kiþi lehinde ölen bir kiþide alacaklarý olduðuna dair þahitlik yapsalar,
lehlerinde þahitlik yapýlan kiþiler daha sonra þahitlerinde ölmüþ olan kiþide
alacaklarý olduðuna dair þahitlik etseler, yukarda belirtildiði gibi Ebu Hanife
ile Ýmam Muhammed'e göre kabul edilir. Ebu Yusuf'a göre kabul edilmez. Zira her
gurup zimmette mevcut bir borç hakkýnda þahitlik yapmýþlardýr. Zimmet ise muhtelif
haklarý kabul edebilecek vasýftadýr. Dolayýsýyla zimmette olduðu söylenen
borçta þahitler için bir ortaklýk söz konusu deðildir. Belirli bir malýn
dýþýndaki vasiyet bunun hilafýnadýr. Nitenim Mecma ve þerhinin vasiyetler
bölümünde belirtildiði gibi. Herde bu konuya ayrýca yer verilecektir.
Yine iki vasi, balið bir varis lehine ölmüþ
insanýn malý dýþýnda bir mal konusunda þahitlik ederlerse, bu vasilerin
þahitliði zahirur rivayeye göre kabul edilir. Bu mesele aynen þu meseleye
benzemektedir: Ýki vasi belirli bir malda ölmüþ insanýn büyük varisine ikrarý
olduðu konusunda þahitlik yapsalar, varisi balið olduðu taktirde bu þahitlik
kabul edilir. Bezzaziye.
Ama ölmüþ olan kiþinin malýnda þahitlik
edecek otursa, vasiler kabul edilmez. Bu da Ebu Hanife ile Ýmam Muhammed'in
görüþlerinin hilafýnadýr. Eðer bu varis balið olmamýþ, küçük olacak olursa,
ittifakla caiz deðildir. Bu mesele de vasiyet bahsinde gelecektir.
Yukarda kabul edilmediði gibi þu meselede
de þahitlik kabul edilmez:Mesela kulla ilgili, þarii ile ilgili bir hakkýn
isbatýndan hali olarak, bir suçla teskiyeden sonra biri cerh edilmek istense ve
buna dair þahitler getirirse, þahitlikleri kabul edilmez. Ama þahitlik bu
haklarý tazammun edecek olursa kabul edilir. Eðer henüz tezkiye edilmeden önce
mücerret bir cerhle tercih edilir. buna þahit getirilecek olursa, o taktirde
þahitlik kabul edilir. Hatta bir kiþi tarafýndan verilen haber dahi bu cerh-i
mücerret dediðimiz konuda muteberdir. Nitekim musannýf Sadru' Þeria'nýn
benimsediði hükme uyarak bu görüþü benimsemiþ, Molla Hüsrev de bu hususu
kabullenmiþ, fukahanýn belirttiði þu kaide zimninde bu meseleye yer vermiþtir
Bir þeyi vukuundan önce def, vukuundan sonraki kaldýrmadan daha kolaydýr. Ve
bunun gerekçesini de zikretmiþtir.
Ýbni Kemal ise diðer fýkýh kitaplarýna
uyarak mutlak bir þekilde bu þahitliði reddetmiþ, yani teskiyeden sonra olsun.
önce olsun kabul edilmez demiþtir. Bu konuda deliller de serdedmiþtir. Vanî'nin
ve Azmizade'nin sözlerinden anlaþýlan da bu görüþü benimsemeleridir. Kuhistanî
de ayný görüþü paylaþmýþ ve: «Hakim bu tür þahitliðe iltifat etmez. Ne var ki
þahitler hakkýnda açýk ve gizli olarak bir soruþturma yapar. Eðer þahitler
teskiye edilirse kabul eder.» diyerek bu ifadeyi Mudmarat isimli esere izafe
etmiþtir.
Ýmam Bercendi ise, «Meselenin bu þekilde
olmasý sahibeynin görüþüne göredir. Ýmamýn görüþüne göre deðildir.» diye
sözlerini tamamlamýþtýr. Mesela davacýnýn getirdiði þahitler aleyhine mücerret
bir þekilde cerh isnad edilse ve bu konuda þahitler getirilse, fasýk olduklarý,
fuhuþ irtikab ettikleri, faiz yedikleri, þarap içtikleri veya yalan yere
þahitlik yaptýklarýna dair ikrarlarý bulunduðu konusunda veya bu konuda
«Þahitler kiralýk þahitlerdir.» deseler veya «Davacý bu iddiasýnda haksýzdýr.»
veya «Þahitlerin davalý aleyhinde bu hadisede þahitlikleri kabul edilmez.»
deseler, daha önce þahitler tezkiye edilmiþ ise, bu þahitlik kabul edilmez. Ama
tezkiyelerinden önce olacak olursa kabul edilir. Musannýfta bu görüþü
benimsemiþtir. Ama þahitlik mücerret cerhe deðil iç içe bir kaç hususu ihtiva
eden mürekkep cerhe olacak olursa, o taktirde þahitlikleri kabul edilir.
Mesela þahitler, davacýnýn þahitlerin fasýk
olduðuna dair ikrarý olduðunu söylerler veya yine davacýnýn þahitleri hakkýnda
yalancý þahitlik yaptýðýný ikrar ettiðini söylerler veya þahitleri bu konuda
kiraladýðýný söylediðini iddia ederler veya þahitlerin bizatihi hakkýn sabit
olduðu, gerçekleþtiði mecliste bulunmadýklarýna dair ikrarlarý bulunduðu
konusunda þahitlik ederler veya þahitlerin köle olduklarýný, kaziften dolayý kendilerine
had vurulduðunu veya davacýnýn oðlu olduðunu veya babasý olduðunu söylerlerse,
bu taktirde þahitlikleri kabul edilir, reddedilmez. Veya þahitler, kazif
olduðunu, hakkýnda kazif edilen kiþinin de dava açtýðýný söylerlerse, yine
þahitlikleri reddedilmez, kabul edilir.
Veya þahitler zina ettiler diyerek zinanýn
þeklini belirirler veya benden þu kadar þey çaldýlar derse ve çalýnan malýn
vasfýný ve miktarýný belirtip þarap içtiler der, bunun üzerinden de bir süre
geçmemiþ ise veya amden adam öldürdüler dese veya þahitler davacýnýn
ortaklarýdýr deseler, dava konusu da mal olsa veya aleyhinde dava açýlan kiþi
davalýnýn getirdiði þahitleri kiraladýðýný ve onlara ücret olarakta ona ait
davacýnýn nezdinde emanet olarak býrakýlan maldan verdiðini iddia etse ve
þahitlerde bunu destekleseler, burada þahitlere yöneltilen cerh ve onlarý
suçlama geçerlidir. Ama bana ait maldan verdi demiyecek olursa, getirdiði
beyyine kabul edilmez. Çünkü konu baþkasýna ait bir dava ile ilgili konu olur
ve bu konuda kendisinin velayet hakký bulunmadýðýndan getireceðî beyyine
dinlenmez.
Veya davalý, «Ben þahitlerle kendi aramda
sulh oldum, onlara bir miktar mal ödedim, rüþvet olarak verdim, aleyhimde
yalancý þahitliði yapmamalarýný istedim, halbuki onlar þimdi yalancý þahitliði
yapmýþlardýr. Verdiðim paramý geri istiyorum.» þeklinde þahitleri tercih
edecek, onlarý suçlayacak olursa, bu yukarda saydýðýmýz bütün meselelerde
Allahýn hakký veya kul hakký olmasý itibariyle þahitlikler kabul edilir. Yani
müddainin getirmiþ olduðu þahitlere karþý yapýlan suçlamada muteberdir. Zira
bunun kabul edilmesiyle þariin hakkýyla kul hakký ihya edilmiþ, tehlikeden
kurtarýlmýþ olur.
ÝZAH
«Tavla oynayan kiþinin þahitliði de kabul
edilmez ilh...» Eðer hakim þahidin tavla oynadýðýný bilir veya buna dair
kuvvetli delil varsa onun þahitliðini reddeder. Fetih.
Yine Fetih isimli eserde, «Hesaba ve zihni
bir çalýþmaya dayanmayan ve insan için yarar saðlamayan oyunlar da aynýdýr.
Çünkü bunlarý þeytanýn insaný meþgul etmek için ortaya çýkardýðý, gaflete
düþmüþ insanlarýn da kendilerine bunu iþ edindikleri aþikardýr. Bu ise
yasaktýr. isterse bunun karþýlýðý bir kumar olsun veya olmasýn.» denmektedir.
Ben derim ki: Memleketimizde sini oyunu
veya yüzük oyunu do buna benzemektedir. Hatta bir kimse oynamasa, bundan sakýnsa,
fakat oyun meclislerinde bulunsa, durum deðiþmemektedir. Bunun delili ise,
þarký söylemeyen fakat þarký türkü meclislerinde bulunup onlarý dinleyen
kiþinin durumu ne ise, bunlarýn durumunun da ayný olmasý gerekir. Bazý
kiþilerin bu konuda gösterdikleri müsamaha yerinde olmasa gerektir.
«Satranç oyunu ise, þüphe olmasý
dolayýsýyla bunun hilafýnadýr ilh...» Satranç oyununun caiz olup olmadýðý
konusunda Ýmam Malik'in ve Ýmam Þafii'nin mubah olduðuna dair görüþleri vardýr.
Bu görüþ ayný zamanda Hanefi mezhebinde Ebu Yusuf'tan da rivayet edilmektedir
Ýbni Þýhne de bu rivayeti tercih etmektedir.
Ben derim ki: Bu rivayet Müçteba'da
zikredilmesine raðmen meþhur kitaplarda zikredilmemektedir. Meþhur olan rivayet
mubah olduðuna dair deðil, mubah olmadýðýna dairdir. Ýbni Þýhne'nin bu konudaki
tercihi yersizdir. Çünkü kendisi bir görüþü diðer bir görüþe tercih edebilecek
derecede deðildir. Sayýhani.
Hatta bu konuda Abdulgani cin-Nablusi'nin
manzumeyi muhibbiye üzerine yazmýþ olduðu þerhe bakacak olursanýz, bu konuda
bütün rivayetler orada serdedilmektedir.
«Altý þarttan bir þart yeterlidir ilh...»
Yani satranç oyununun haram olmasý için altý þarttan birisinin bulunmasý
halinde diðer mezhep imamlarýnýn görüþlerine göre de bu oyun yasaktýr. Netice
olarak beþ husustan birinin bulunmasý halinde satranç oynayan kiþinin bu oyunla
adaleti sakýt olmaktadýr. Bu beþ þeyden birincisi kumar, ikincisi, o oyun
sebebiyle namazý fevletmesi, terketmesi, üçüncüsü oyun esnasýnda çok yemin
etmesi, dördüncüsü, bunu aleni olarak yol kenarýnda oynamasýdýr. Beþincisi ise,
Fethü'l-Kadir'de beyan edildiði gibi, bu oyunu oynarken hoþ olmayan ifadeleri
zikretmesidir. Nitekim Vehbaniye þerhinde nakledildiði gibi, bu hususlardan
biri oyuna eklenecek olur veya oyunda bulunacak olursa, adaleti iskat için
yeterli sayýlmaktadýr. Bahýr.
«Yol üzerinde oynamasý halinde ilh...» Bu
konuda Fetih'te þöyle denmektedir: «Bu oyunu yol ortasýnda aleni olarak,
herkesin gelip geçtiði bir yerde oynamasý halinde, þehadeti reddedilir
denmesinin gerekçesi, kiþiliðini zedeleyici bir iþle meþgul olmasý veya o oyunu
devamlý olarak oynarsa ih...» Bu da altý þarttan altýncýsýdýr. Yani satranç
oyununu devamlý olarak oynayan kiþi kiþiliðini zedelemiþ ve böylece adaleti
sakýt olmuþ kabul edilir.
«Meþhur olmakla kayýtladýlar ilh...» Yani
«Riba ve faiz yiyen kiþinin þahitliði de kabul edilmez.» ifadesine ek olarak bu
kaydý da getirmek gerekir: «Gizli ve aleni.» Gizli olarak faiz yiyen kiþinin
durumu bilinmeyecek olursa, bunun þahitliði kabul edilir. Ama faiz ve riba
yediði aleni olarak bilinecek olursa, o zaman adaleti sakýt olduðundan
þahitliði kabul edilmez. Bu mesele yukardaki içki meselesine benzemektedir.
Gizli olarak içtiði için durumu bilinmeyen kiþinin þahitliði zedelenmez. Ama
aleni olarak içtiðini itiraf eden veya herkesin huzurunda içen ve bununla halk
arasýnda þöhret bulmuþ bir kiþinin þahitliði rýasýi reddediliyor ise, faiz
yiyen kiþinin bunu gizli olarak yapmasý halinde adaleti sakýt olmamakta, çünkü
bu töhmetten öte gitmemektedir.
Ama aleni olarak bunu yiyecek ve yapacak
olursa, adaleti sakýt olduðundan þahitliði reddedilir.
«Hepsinde de durum aynýdýr, yani ilh...»
Yalnýz faizle veya diðer yasak olanlarla ilgili olmayýp bu mesele müslümaný
fasýk yapacak herhangi bir davranýþta bulunmasý halinde durum aynýdýr. Bunun özellikle
faize hasredilmesi doðru deðildir. Sayýhani.
«Bu ifade Bahýr'da zikredilmiþtir ilh...»
Aslýnda ibare Kemal Ýbni Hümama aittir. O þöyle demiþtir: «Netice olarak fýsk
dediðimiz Ýslamda yasak olan herhangi bir þeyin irtikab edilmesi, hattýzatýnda
þeran kiþinin þahitliðine manî bir durumdur. Ancak hakim bu durumu bilmediði
taktirde, bunun üzerine hiçbir hüküm tereddüp etmez. Hakim onun bu suçu
iþlediðine, fýskýný gerektiren herhangi bir davranýþa muttali olacak olursa, o
zaman Ýslamda yasak olanýn herhangi birisinin irtikab edilmesinde durum farksýz
olsa gerektir.» Hatta bu ifadeden önce, «Yetimin malýný yeme konusunda hiçbir
kayda rastlanmamaktadýr. Bazýlarý bunun bir defa olmasýyla iktifa edilir
denmiþ. Halbuki bunun bir defa vuku bulmasý halinde hakim nezdinde bilinip
bilinmemesinde þüphe vardýr. Hakimin þahitliði reddedebilmesî için hakim
nezdinde bu sucun irtikab edildiðini hakimin kesinlikle bilmesi þarttýr. Eðer
yetimin malýna bir defa tecavüz etmesi halinde mahkemeye intikal etmiþ, mesele
de mahkeme nezdinde tebevvün etmiþ olacak olursa. büyük bir günahý irtikab
ettiðinden dolayý, adaleti sakýt olmuþ, dolayýsýyla þehadeti reddedilir.»
denilmiþtir.
«Yol üzerinde yemek yiyen kiþinin de
þahitliði kabul edilmez ilh...» insanlarýn gelip geçeceði ve onlarýn gördüðü
yerde elindeki yiyecekleri yiyerek geçen kiþinin þahitliði de kabul edilmez
denmiþtir. Bahýr.
Daha sonra bu konuda söylenmesi gereken
hususlara dikkat çekilmiþtir. Küçük günahlarýn kiþinin adaletine mani olmasý
dolayýsýyla þahitliðinin dinlenmemesi konusunda devamlýlýk þartýný
getirmiþlerdir. Kiþinin kiþiliðini zedeleyen herhangi bir hususta da durumun
ayný olmasý gerekir ve yolda yemek yeme ve benzeri meselelerin de devamlý
olarak yapýlmasý ve bunda ýsrar edilmesi, bunun adet haline getirilmesi halinde
durumun ayný olmasý gerekir. Hattýzatýnda fýskýný gerektirmeyen, ama kiþiliðini
zedeleyecek herhangi bir davranýþta bulunan insanýn bu davranýþlarý bazan
þahitliðinin dinlenmesine mani olmaktadýr. Bu gibi kiþiliði zedeleyici herhangi
bir davranýþta bulunan kiþiye direkt olarak fasýk denmediði gibi, adil kiþi de
denmez. Çünkü adil olan kiþi tarif edilirken üç þeyden sakýnan kiþi diye tarif
edilmiþ, fasýk olan kiþi ise büyük günahý iþleyen ve küçük günahlarý iþlemede
ýsrar eden kiþi denmiþtir: Bu konuya bu þekilde iþaret edene de rastlamadým.
Attabiye isimli eserde ise sokaklarda.
geliþi güzel baðýrma adeti olan kiþilerin þahitliði de kabul edilmez ifadesine
yer verilmiþtir. Bahýr. Nihayede de «Yol üzerinde su içen veyahutta meyve yiyen
kiþinin bu hareketiyle adaleti zedelenmemekte, çünkü insanlar bunu ayýp
saymamaktadýrlar.» denmektedir. Menih.
«Lehlerinde vasiyet edilen kiþiler ilh...»
Metindeki bu ifade üzerine þu aþaðýdaki husus itiraz mahiyetinde getirilmiþtir.
Ölmüþ olan kiþinin iki vasisi bulunsa, hakim bunlarýn bulunmasý halinde ölmüþ
kiþi için bir baþka vasi tayin etmeye gerek duymaz. Bu itiraza þu þekilde cevap
verilmiþtir: Evet hakim belki gerek duymayabilir ama bazan da yeni bir vasi
tayin etmeye gerek duyabilir. Çünkü bu iki vasi iþleri yürütemediklerinden ve
tedbiri doðru dürüst yapamadýklarýndan ve aciz kaldýklarýndan dolayý iþler
aksamýþ, hakim de bunu bilecek olursa, iþlerin yürütülmesi için yeni bir vasi
tayin etmeye yetkilidir. Tayin ettiði takdirde vasinin tasarruflarý geçerlidir.
«Üçüncüsü içinde durum aynýdýr ilh...» Yani
üçüncü bir kiþinin vasi tayin edildiðine dair þahitlik yapýlýr ve bu vasinin de
ölen kiþi tarafýndan vasi tayin edildiði belirtilecek olursa, caizdir. Ancak bu
mesele yalnýz son meseleyle ilgili olmayýp yukarda geçen dört meseleyle ilgili
olsa gerektir. Bahýr isimli eserde ölmüþ olan kiþinin bütün meselelerde bilinen
bir kiþi olmasý þartý getirilmiþtir. Ancak yem ölmüþ olduðunun bilinmesi
gereklidir.
Borçlular meselesinde durum istisna
edilebilir. Çünkü onlar kendilerinin zimmetinde olan borcun sabit olduðunu ve
bu konuda vasi olan kiþinin almaya yetkili olduðunu kabullenmektedirler ve bu
da ikrarlarýyla sabit olmuþtur. Dolayýsýyla ortada töhmet söz konusu deðildir.
Onlarýn bu ikrarýyla onlar hakkýnda yine o kimsenin ölmüþ olduðu sabit olmuþ
kabul edilir.
Diðer bir rivayete göre sabit oluþ þu
demektir: Hakimin o borçlulara borcu vasiye ödemeleri emretmeleri iledir ki, bu
da borçtan beraetleri demek deðildir. Çünkü musaleh dediðimiz veya vasi olan
kiþinin onlardan borcu almasý, üzerlerinde sabit olan bir þeyin alýnmasý ile
ilgilidir. Ama beri olmalarý, kurtulmalarý ise onlarýn lehinde sabit olacak bir
haktýr. Onlarýn ikrarý ile kiþinin ölmüþ olduðu sabit olmaz. Kafi.
«Hakim bir kimseyi vasiyeti kabule
zorlayamaz ilh...» Bu da hakim tarafýndan vasi tayin edilecek kiþinin vasi
olmaya zorlanamayacaðýna iþaret etmektedir. Bu da Bahýr'da olan ifadeye ters
düþmektedir.
«Nitekim þahitliðin kabul edilmediði gibi
ilh...» Yani babalarýnýn gaip olduðunu ve falan kimsedeki alacaðýna dair falan
kimseyi vekil tayin ettiðine þehadet etseler, bu þahitlik kabul edilmez. Yani
borçlu olan kiþinin bu vekaleti inkar etmesi halinde kabul edilmez. Ama vekil
olduðunu kabul edecek olursa, þahitlerin bu vekalet hakkýnda þahitlikleri kabul
edilir. Çünkü kendi ikrarýna dayanarak, þehadet ve þahitlik olmasa dahi
zimmetindeki borcu ödemeye mecbur edilir.
Buradaki þahitliðin getirilmesi meselesi
ise borçlu olan kiþinin vekile vermesi halinde zimmetinin beri olup olmayacaðý
ile ilgilidir. Tekrar alacaklý ortaya çýkar. «Ben böyle bir vekil tayin
etmedim.» diyecek olursa, o zaman çocuklarýn þahitlikleri, babalarý aleyhine
þahitlik olduðundan kabul edilir. Bu meseleyle þu mesele arasýnda bir fark olsa
gerektir. Mesela, bir kimse belirli bir evin kabzedilmesi ve onunla ilgili bir
davanýn yürütülmesine dair birini vekil tayin etse ve vekil de bunu müvekkili
adýna kabzetse ve müvekkilin iki oðlu bu konuda þahitlik yapsalar þahitlikleri
kabul edilmez. Hatta bu konuda borçlu olan, evi teslim etmesi gereken kiþi, vekaletin
bulunduðuna dair ikrarda da bulunsa, yine kabul edilmez. Çünkü bu ikrarýna
binaen evi ekile teslim etmeye mecbur deðildir. Bunda muhakkak ki bir þahitliðe
gerek vardýr. Bu durumda çocuklarý þahitlik yapacak olursa, babalarý
lehindeþahitlik yapmýþ olacaklarýndan þahitlikleri kabul edilmez. Bahýr.
«Gaip olan babalarý ilh...» Bu mesele gaip
olan kiþinin çocuklarýnýn þahitliðinin, aleyhte olmasý halinde, kabul
edilebileceðine iþarettir. Ama vekilin çocuklarýnýn þahitlikleri, mutlak bir
þekilde kabul edilmez. Bu ifade de ona iþaret edilmek için zikredilmiþtir. Yaný
vekalet konusunda müvekkile þahitliði lehte kabul edilmeyen kiþilerin
þahitliklerinin kabul edilmeyeceði demektir. Bezzaziye.
«Gaip olan baba ilh...» Bu ifade ile
kayýtlanmýþ bulunmaktadýr. Çünkü baba hazýr olacak olursa, çocuklarýn þahitlik
yapmak için ortada bir davanýn olmasý mümkün deðildir. Çünkü vekaletle ilgili
dava ukudu caiz edendir. Baba mevcut olduðu müddetçe böyle bir davaya çocuklar
yetkili olmasa gerektir.
Ancak çocuklarýn þahitliðine babanýn gaip
olmasý ve vekilin de bunu inkar etmesi durumunda ihtiyaç olabilir. Bu durumda
ortada bir davanýn açýlmasý halinde borcu kabzetmek için gaip babanýn falan
kiþiyi vekil tayin ettiðine dair o babanýn çocuklarýnýn þahitliði baba lehinde
olmayýp aleyhinde olacaðý için kabul edilir denmiþtir.
Ancak bu meselenin tasviri þu þekilde
mümkün olmaktadýr: Kendisine emanet býrakýlan bir kiþi, emanet sahibinin
vekiline emaneti verdiðini iddia etse, vekil de bunu inkar edecek olursa,
müvekkilin iki oðlunun bu konuda þahitlik etmeleri ve babalarýna ait
alacaklarýný kabzettiðine dair þahitlik yapmalarý halinde, bu þahitlik kabul
edilir. Meseleyi biz bu þekilde tasvir ettik. Çünkü vekil. vekalet yoluyla
üstlenmiþ olduðu herhangi bir konuyu yapmaya zorlanamaz, mecbur edilemez. Ancak
emanet olarak býrakýlan malý kabzetmesinden sonra sahibine iade etme konusunda
zorlanabilir. Benzeri meseleler de vardýr. Nitekim emanet bahsinde gelecektir.
Bahýr.
Ancak bu konuda da bazý tartýþmalar
yapýlmýþtýr. Biz bunlarý Bahýr üzerine yazmýþ olduðumuz haþiyede beyan etmeye
çalýþtýk.
«Gaip kiþi hakkýnda vasi ilh...» Hakim gaip
olan bir kiþi hakkýnda vasi tayin etmeye yetkili deðildir. Çünkü bunda bir
zaruret yoktur. Gaip olan kiþinin bir gün gelme ümidi vardýr. Bahýr isimli
eserde gaip olan kiþiyi zikrettikten sonra merkud dediðimiz kaybolan kiþinin
hakkýnda herhangi bir malumat bulunmaz ve aradan da yýllar geçecek olursa bu
merkud dediðimiz kiþi hakkýnda hakimin bir vasi tayin etmeye yetkisi olduðu
istisnai hükümler arasýnda beyan edilmiþtir.
«Hakimin vasiyi azletmesinden sonra ilh...»
Ölmüþ bir insanýn vasisi olan kiþi hakim tarafýndan azledilecek olur ve baþkasý
onun yerine ikame edilir veya varisleri balið olacak olurlarsa, bu vasinin
ölmüþ kiþinin malý ile ilgili veya husumetleriyle ilgili konularda þahitliði
kabul edilmez. Onun için burada, azledilmeden önce olmasý halinde, mimbabý evla
þahitliði kabul edilmemesi gerekir. Bu sebeple musannýfýn, Velev ki Kadý'nýn
azledilmesinden sonra da olsa.» demesi daha uygun olurdu. Meselenin siyaký da
bun.u göstermektedir. Þöyle ki hakim vasi olan kiþiyi azledecek olursa vasi
azledilmiþ olur. Bezzaziye. Çünkü hakim bunu belki bir kusurdan veyahut bir
hatadan dolayý azletmiþ olabilir.
«Vekil, müvekkil tarafýndan azledilmesinden
sonra þahitlik edecek olursa ilh...» Meselenin aslý Bezzaziye'de zikredilmiþ ve
orada þöyle denmiþtir: «Bir kimseyi alacaðý olan bin lirayý falandan kabzetmek
üzere ve o konuda gerekli husumeti yürütmek üzere vekil tayin etse ve hakimin
dýþýnda bu meselede davacý olarak vekil ortaya çýksa, mahkeme nezdinde husumete
girmeden önce vekil azledilse, bunun akabinde vekil olan kiþi müvekkili lehinde
böyle bir malýn ona ait falan kiþinin zimmetinde olduðuna dair þahitlik yapsa.
kabul edilir. Ýkinci imam Ebu Yusuf ise. «Caiz deðildir, kabul edilmez.»
demiþtir. Buna da gerekçe olarak, vekil olan kiþi artýk müvekkilin makamýna
kaim olmuþtur. Bir bakýma kendi lehinde ve kendi iþine dair þahitlik
yapmaktadýr, bu ise kabul edilmez.» Burada eðer davaya giriþirse meselesi,
yetkili olduðu konuda yani vekalet aldýðý konuda davaya baþlayacak olursa
demektir. Eðer baþka bir konuda davayý yürütecek olursa, bu meselede þarihin
ilerde beyan edeceði Bibi tafsilat vardýr.
Ýbni Abidinin almýþ olduðu notlardan
birinde, buna feri mesela olarak þu mesele de nakledilmektedir: Müþterinin malý
falana sattýðýna dair bir iddiasý olsa. o falan da bunu inkar etse, ona satan
da bu konuda müþteri lehinde þahitlik yapsa, kabul edilmez. Muhit.
Yani satýcý baþkasýna satmýþ olduðu o malda
þahitlik yapacak olursa. þehadeti kabul edilmez. Müþterinin durumu da böyledir.
Fetavayý Gadýhan veya Fetavayý Hindiye.
«Vasi gibidir ilh...» Yukarda belirtildiði
gibi Ebu Yusuf ve diðer imamlar Ebu Hanife, Ýmam Muhammed'e göre vasi olarak
tayin edilen kiþinin azledilmesinden sonra vasiyetle ilgili o konuda þahitliði
kabul edilmez. Bu azledilmeden sonra olsun önce olsun durum aynýdýr. Vekilde
ise durumun farklý olduðu yukarda beyan edilmiþ idi. Ýmam Muhammed ile Ebu
Hanife'ye göre vekil olan kiþi azledilmesinden sonra vekaletine dair olan o
konuda müvekkili lehinde þahitliðinin kabul edilmesi gerektiðim ve kabul
edilebileceðini söylemiþler, Ebu Yusuf ise, vekili vasi gibi kabul ederek
azledilmesinden sonra olsa dahi, yine onun þahitliðinin kabul edilmeyeceðini
söylemiþtir.
Bu da þuna binaen olsa gerektir. Vekilin
daha önceden vekaleti kabur etmesiyle o konuda hasým olmuþ olur. Her ne kadar
mahkemede hasým olarak meclise gelmese veyahutta davayý yürütmek içi.n mahkeme
huzuruna çýkmasa da. Bunun içinde vekil olan kiþinin müvekkili aleyhinde
mahkeme meclisinin dýþýnda bir konuda ikrarda bulunsa, Ebu Yusuf'a göre
müvekkili aleyhinde o ikrarý geçerli kabul edilir. Ýmam Muhammed'le Ebu
Hanife'ye göre ise vekaleti kabul etmekle vekil olan kiþi hasým olmamýþtýr.
Dolayýsýyla onun ikrarý müvekkili aleyhinde kabul edilmez ve geçerli sayýlmaz.
Zahire.
«Bu iki noktada ittifak etmiþlerdir ilh...»
Yani Zeylaî'nin kasamet bahsinden Tatarhaniye'nin yirmi altýncý faslýnda geniþ
olarak zikredilen •meseleler arasýnda ifade edilen þu husus yer almaktadýr: Bir
kimse herhangi bir hadisede hasým olacak olursa o davada onun þahitliði kabul
edilmez. Ama bir kimse hasým olmak üzere olduðu bir davada henüz hasým olmadýðý
taktirde þahitliði kabul edilir. Bu iki kaidede imamlar ittifak halindedir.
Ancak Ebu Yusuf vekili yukardaki meselede vasi gibi kabul etmiþ,
azledilmesinden önceki durumuyla azledilmesinden sonraki durumu eþit saymýþtýr.
Vasinin þahitliðinin kabul edilmediði gibi vekilinki de kabul edilmez demiþtir.
Her ne kadar husumet yapmak üzere mahkeme huzuruna çýkmasa da, husumete yakýn
bir durumda olmasýna raðmen bu noktada kabul edilmeyeceðini söylemiþtir.
«Meselenin tamamý Bezzaziye'dedir ilh...»
Bezzaziye'de bu konuda þu ifadelere yer verilmiþtir; «Bu da þunun hilafýnadýr.»
diyerek sözlerine þöyle devam etmiþtir: «Mesela mahkemede olmamak üzere,
mahkeme dýþýnda bir konu yürütmeye bir kiþi vekil tayýn etse ve bu konuda
borçlu olan kiþiden bin lirayý almak üzere vekil mahkemenin dýþýnda bir davada
bulunsa ve vekaletin olduðuna dair beyyine getirecek olur, bunun üzerine de
müvekkilî tarafýndan azledilecek olursa, daha sonra olacaðý yüz lira ile ilgili
konuda müvekkil azlettiði vekilini borçlusu olan kiþi aleyhinde þahit gösterse,
þahitliði meselesi yukardakinin hilafýnadýr. Çünkü mahkemenin kararýndan sonra vekaletle
ilgili husus, müvekkil lehinde kabul edilmez. Çünkü bu konuda mahkemenin
kararýnýn sadýr olmasý ile birlikte vekil olan kiþi müvekkile ait olan haklarda
bir bakýma hasým kabul edilmiþ ve onun bu konudaki þahitliði azledilmesinden
sonra da olsa hasým hakkýnda þehadet olacaðýndan kabul edilmez.
«Birinci mesele ise bunun hilafýnadýr.
Çünkü hakimin onun vekaletine dair bilgisinin olmasý, onun hakkýnda bir hüküm
sayýlmamaktadýr. Dolayýsýyla vekaletinin dýþýnda bir konuda hasým olmamýþtýr.
Ki bu vekaleti de paralarýn kabzedilmesiyle ilgili husustur. Bu durumda
müvekkil tarafýndan azledilen vekilin þehadeti, baþka bir hakta olduðundan
kabul edilebilir. Zahire isimli eserde bu ifadeye ek olarak þu ifadelere de yer
verilmiþtir: «Ancak vekalet tarihinden sonra meydana gelen yeni bir malla
ilgili þahitlik yapacak olursa, bu durumda þahitliðinin Ebu Yusuf'a göre kabul
edilebileceði söylenmiþtir.»
Yine Bezzaziye'de bu ifadelere yer
verildikten sonra þöyle denmiþtir; «Bu ifade ise pek doðru olmamaktadýr. Çünkü
bu konudaki rivayet. bilhassa vekalet tarihinden sonra meydana gelen haklarda,
bir kimsenin diðer bir kimse aleyhinde açmýþ olduðu herhangi bir davada
haklarýyla ilgili konuda bir kimseye vekil tayin etmesiyle ilgilidir. Ýkinci
bir ifadeyle yani bu konu vekalet tarihinden sonra meydana gelen konularý içine
almamaktadýr. Ama o kimsenin bütün insanlardaki alacaðýna karþýlýk ve onlardaki
olan haklarýna karþýlýk vekil tayin etmesi halinde onun husumeti yeni olan
hadiselere de sirayet etmektedir. Ýstihsanen bu mesele böyle kabul edilmiþtir.
Buna göre yukardaki meselenin genel bir vekalete hamledilmesi gerekir.»
Daha sonra devamla, «Netice olarak genel
vekalette husumetten sonra vekilin müvekkili lehinde þahitliði asla kabul
edilmez. Bu þahitlik gerek alacaklý olduðu kiþiye karþý olsun veya baþkasýna
olsun, bu alacak vekaleti esnasýnda mevcut olsun veya vekalet kendisine
verildikten sonra meydana gelsin, durum deðiþmez. Ancak azledilmesinden sonra
meydana gelecek alacaklarda vekilin eski müvekkili lehinde þahitliði kabul
edilebilir.
«Vekaleti hassa olmasý halinde yani özel
bir vekalet olmasý halinde, borçlu olan kiþi aleyhinde ve müvekkili lehinde
vekaletten önceki meselelerle ilgili konularda þahitliði kabul edilmez. Ama
vekaletten sonra meydana gelmiþ veya azledilmesinden sonra meydana gelmiþ
olaylarda müvekkili lehine vekilin þahitliðinin kabul edilebileceði
kaydedilmiþtir.»
Bezzaziye'nin «Bu ifade pek uygun
deðildir.s> sözü belirli kayýtlara baðlýdýr. Zahirede ise bu kayýtlara yer
verilmediði için yukardaki ifade biraz daha acýk olarak varit olmuþtur. Bunun
için de, «Daha sonra meydana gelen hadiselerde kabul edilir.» ifadesine yer
verilmiþtir.
Yine Ýbni Abidin merhum Hamiþte almýþ
olduðu notlar arasýnda Camiü'l-Fetava'dan naklen þu ifadeye de yer vermiþtir:
«ikinci meselede hakimin vekalete dair karar vermesi ile vekil, müvekkile dair
bütün haklarda onun hasmý olabilecek kiþilere karþý o da hasým olmuþ sayýlýr.
Alacaðý dinarlarla ilgili þahitliði, hasým olduðu konuda þahitlik yapmýþ
olacaðýndan kabul edilmemesi gerekir. Birincisinde ise meselenin hakim
tarafýndan bilinmesi, onun bu konuda vekil olduðuna dair bilgisinin olmasý,
vekaletle ilgili bir kararýn bulunmamasý sebebiyle vekil, müvekkilin
hasýmlarýna karþý hasým durumuna düþmemekte. dolayýsýyla yapmýþ olduðu þahitlik
vekaletinin dýþýndaki konularda bir þahitlik olmaktadýr. Bu durumda da
azledildikten sonra bu þahitliðini ifa etmesi halinde baþka bir hak konusunda
þahitlik yapmýþ olacaðýndan þahitliðinin kabul edilmesi gerekir.»
«Zimmetteki borçta henüz ortaklýk meydana
gelmemiþtir ilh...» Çünkü zimmetteki borç kabzedildikten sonra ortaklýk meydana
gelir. Ebu Yusuf'un «kabul edilmez» þeklindeki görüþünün gerekçesi ise, metinde
belirtilen iki grubtan birinin alacaðýna kargýlýk terekesinden bir þey
kabzetmesi halinde diðer grubunda onda ortak olmasý gerekir. Bu durumda her iki
tarafta kendi lehinde þahitlik yapmýþ olacaðýndan þahitlikleri kabul edilmez,
denmiþtir.
«Belirli bir malýn dýþýndaki vasiyet bunun
hilafýnadýr ilh...» Mesele þu þekilde tasvir edilmiþtir: Ýki þahit, öten bir
kimsenin iki kimseye bin lira verilmek üzere vasiyet ettiði konusunda þahitlik
yapsalar ve þahitlerde ölen o insanýn kendilerine de bin lira vasiyet ettiðini
iddia etseler, birinci vasiyet edilen o iki kiþi bunlara da böyle bir vasiyet
yapýldýðýna dair þahitlik yapsalar, bu þehadetlerin ikisi de kabul edilmez.
Çünkü lehlerinde vasiyet olmasý ve bu vasiyetlerin belirli bir malda da
olmamasý, onlarýn terekede ortak olmalarýný gerektirir. Çünkü tereke helak
olduktan sonra onlar için bir hak kalmayacaktýr. Buna göre her iki tarafta
ortak olduklarý bir konuda birbirleri lehine ve kendi lehlerine þahitlik yapmýþ
olmaktadýrlar, bunun için de þahitlikleri 'kabul edilmez.
«Belirli bir aynýn dýþýnda» ifadesiyle de
þunu bertaraf etmek istemiþtir: Ama belirli bir malda vasiyet olduðu þahitler
tarafýndan belirlenir, kendilerine vasiyet edilen kiþiler þahitler lehinde de
böyle bir vasiyetin olduðu bu vasiyetin de þu mal hakkýndadýr diye belirtecek
olurlarsa, bu durumda her iki þahitlikte kabul edilir. Çünkü birinciler lehinde
yapýlan vasiyet belirli bir malda. ikinciler lehinde yapýlan vasiyet diðer bir
malda olmakta, aralarýnda bir ortaklýk bulunmamakta, þahitlikleri de töhmete
vesile olmamaktadýr.
«Hakkullahla ilgili konularda ilh...»
Velevki bu hak tazirle ilgili bir hak olsun. Bu konuda Bahýr'ýn tazir bölümüne
bakmakta fayda vardýr. Orada özellikle bir kimseye fasýk veya zani diye bir
töhmet isnad edecek olursa, durumun 'ne, olduðu geniþ bir þekilde
açýklanmaktadýr.
«Tezkiyeden sonra ilh...» Yani bir kimse veya
þahit þariin hakký veya kul hakkýyla ilgili bir suçla suçlandýrýlmadýkça,
mücerret bir þekilde onun þahitliðinin kabul edilmeyeceðine dair söylenen
sözler ve onu cerhetmeler kabul edilmez. Ama henüz þahitlikten ve teskiyesinden
önce o kimse herhangi bir suçla itham edilecek olursa, bu suçlama geçerlidir.
Bahýr isimli eserde, «Bu þekilde tafsil
ancak hasým iddia ettiði ve böyle olduðuna dair cehren bir beyyine getirmesi
halindedir.» denmekte, «Ama hakime gizli bir haber verilir ve bu konudaki
suçlama, herhangi bir isnattan hali olacak olursa, bu isnadý yapandan beyyine
istenir. Beyyineyi de gizli olarak getirmesi halinde þahidin þahitliði iptal
edilir. Çünkü bir noktada hem adil olduðuna, hem de cerh edildiðine dair iki
zýt görüþ meydana gelmiþtir. Bu durumda cerh adil olduðu ifadesi üzerine
þarihin cerhi mürekkep ifadesini kullanmamasý daha uygun olur idi, çünkü
fazladýr ve yersizdir.
«Kaziften dolayý kendilerine had vurulmasý
ilh...» Çünkü haddin devamý ve tamamýndan sayýlan hususlardan biri de þahitliklerinin
reddedilmesi, kabul edilmemesidir. Bu da Allahýn (þariin) hakký olan haklardan
biridir.
«Þahitlerin içki içtiklerini söyler ve bu
konuda da henüz zaman geçmemiþ ise ilh...» Yani henüz þarap ve içki kokusu
onlarýn aðzýnda belirgin bir vaziyette ise ve bunun üzerinden de uzun bir süre
geçmemiþ ise, o zaman þahitlikleri kabul edilir. .Yani bunlarýn aleyhinde
þahitlik yapan kiþilerin þahitliði kabul edilir. Meseleyi «üzerinden bir süre
geçmemesi» ile kayýtlamýþtýr. Çünkü süre geçmiþ olacak olursa, bu konuda hakkýn
isbatý mümkün olmadýðýndan, kabul edilmez. Çünkü üzerinden uzun zaman geçmiþ
bir hadle ilgili þahitlikler reddedilir, kabul edilmez.
Nitekim yukarda þarapla ilgili mesele
anlatýlýrken, «Þarabýn kokusu henüz aðýzlarýndan gitmemiþ ise.» ifadesini
getirdi. Diðer had konularýnda ise, «üzerinden bir ay geçmemesi» kaydýný da
þarih bu konuda eklemiþ oldu.
Musannýfýn zikrettiði, «Henüz üzerinden
zaman geçmemiþ ise» ifadesi, Zeylaî'nin bu konuda söyledikleriyle ilgilidir.
Çünkü Ýmam Zeylaî, «Onlar zina ederler, þarap içerler ifadesi, mücerret bir
cerhten ibarettir. Ama zina ettiler, hýrsýzlýk yaptýlar ifadesi ise, mücerret
bir ithamýn dýþýnda bir konudur.» demektedir.
Makdisî'den nakledilen bir ifadeye göre ise
bu konuda en uygun olan, þahitlerin onlar zina ederler, fasýktýrlar, içki
içerler, faiz yerler ifadeleri gelecekle ilgili olabilir. Bu vasfýn
kendilerinde kesinlikle bulunduðuna dair bir þahitlik sayýlmamaktadýr. Ama zina
ettiler veya içki içtiler gibi ifadeler ise bunun aksinedir. Bu onlarýn mevcut
bir vasfýný ortaya koymaktýr. Bu þekilde açýklamada yerinde bir açýklamadýr.
Çünkü ifadeler arasýndaki farktan da ilk okla gelen bu olsa gerektir.
«Þahitler davacýnýn ortaklandýr ilh...»
Yaný eðer dava konusu da onlarýn ortak olduklarý konuyla ilgili ve þahitlerinde
o konuda þahitlik yaptýklarý iddia edilecek olursa durum böyledir demektir.
Menih.
Bundan maksat da þahidin ortak olmasý,
mufaveze yoluyla ortak olmasý demektir. Çünkü mufavýz ortaklardan herhangi
birinin diðeri lehinde yapmýþ olduðu þahitlik, kendi lehinde yapmýþ olduðu
þahitlik kabul edileceðinden þahitliði kabul edilmez.
Ama dava konusu olan ortak olduðunu
söylemeleri halinde durum farklýdýr. Çünkü davacýnýn böyle bir ikrarda
bulunduðunu,söylemeleri o dava konusu olan malýn þahitlere ait olduðu konusunda
bir ikrarý da ihtiva etmektedir. Fetih.
Benzeri bir ifade Kuhistani'de de
mevcuttur. Bahýr'daki ifadeye göre, þirketin akit yoluyla meydana gelmiþ bir
þirkete hamledilmesi, bunu genel olarak almasý demekti. Bu genelin içerisine
inan þirketi de dahil olmaktadýr. Fakat inan þirketinde þahitlerin þahitlikleri
her zaman kendileri menfaatine olan bir konu olmasa gerektir. Onun için
Bahýr'daki bu ifadenin bir kalem hatasý olduðu söylenebilir. Bizim anlatmaya
çalýþtýklarýmýza göre þarihin dava konusunda «maldýr» sözünden maksat, ortaklýk
sahih olan bir mal olsa gerektir. Çünkü akar ve kiþinin yiyeceði ve giyeceðinde
þirketin sahih olmayacaðý hasebiyle bunun dýþýnda kalmasýný gerektirir.
«Ben onlarla sulh olmuþtum ilh...» Yani
þahitler davacýnýn «Ben onlarla sulh olmuþtum, onlara rüþvet vermiþtim, benim
aleyhimde þahitlik yapmayacaklardý.» þeklindeki ifadesine þahitlik edecek
olurlarsa demektir.
METÝN
Adil bir kimse mahkemede þahitlikte bulunur
henüz mahkemeden ayrýlmadan ve bu meclisin de uzamamasý þartý ile lehinde
þahitlik yaptýðý kiþinin de onu yalanlamamasý halinde, ayný mecliste, hata
ettim bazý konularda yanlýþ ifade verdim der, sözlerinde bir tenakuz yoksa,
þahitliði eðer adil ise, bütün söylediði ilk konularda kabul edilir. Hatta
bunlarý mahkemenin karar vermesinden sonra da söylese, fetva verilen görüþe
göre, durum aynýdýr. Haniye ve Bahýr.
Ancak bu ifadelerin biraz sonra gelecek
ifadelere ters düþtüðüne dikkat edilmelidir. Þerhte bu konuya özellikle temas
edilecektir.
Derim ki: Ancak Mülteka'nýn ifadesi, «Ben
bu konuda vehmettim demesi halinde, mahkeme ancak vehmettiði ve hata ettiði
konularýn dýþýnda kalanlarla hükmedebilir. Rücu ettiði konularda mahkemenin
karar vermemesi gerekir. Bu da Serahsi ve diðer bazý fakihlerin görüþleridir.
Ekmel'in, Sadi'nin tercihleri de bu ifadeye göredir. Buna özellikle dikkat
etmek gerekir. Hatta þahit hakimin meclisinden ayrýldýktan sonra bu ifadede
bulunacak olursa kabul edilmez. Zahirur rivaye de bunu gerektirir. Bu da
ihtiyaten olsa gerektir. Hatta hata bazý hududlarla ilgili veya neseple ilgili
konularda olacak olursa, durum yine böyledir.» þeklindedir. Hidaye.
Bir kimsenin almýþ olduðu yaradan öldüðüne
dair getirilen beyyine, o yaradan iyi olduktan sonra öldü þeklinde getirilen
beyyineden daha evladýr. Birinci beyyinenin buna tercih edilmesi gerekir.
Öldürülen kiþinin yakýnlarý ve velileri bir beyyine getirerek Zeyd isimli
kiþinin ö!en kiþiyi yaraladýðý ve onu öldürdüðünü söylerler, Zeyd de ayrýca bir
beyyine getirir. öldürülen kiþinin «Beni Zeyd yaralamadý, beni o öldürmedi.»
dediðine dair bir beyyine getirecek olursa, Zeyd'in getirmiþ olduðu bu beyyine,
öldürülen kiþinin velilerinin getirdiði beyyineye tercih edilir.
Mecmaü'l-Fetava.
Balið olmuþ bir yetimin belirli bir mal
hakkýnda getirmiþ olduðu beyyine, müþterinin vasiden satýn aldýðýna dair ve
satýn aldýðý gün bedelin kýymetiyle eþ olduðuna dair getireceði beyyineden daha
evladýr. Çünkü bu beyyine bir fazlalýk ispat etmektedir. Ýspat eden beyyine
tercihe þayandýr. Ayrýca fasit olduðunu ortaya koyan bir beyyine, sahih
olduðunu ortaya koyan beyyineden daha tercihe þayandýr. Dürer.
Bu da Vehbaniye'de olan görüþün
hilafýnadýr. Ama ortada bir beyyine olmayacak olursa, mücerret iddia konusunda
söz hakký sahih olduðunu iddia edenindir. Münye.
Husumet, hulu, köleyi azad etme veya onu
müdebber kýlma gibi konularda mutasarrýf olan kiþinin akli dengesinin yerinde
olduðuna dair getirmiþ olduðu bir beyyine, verese tarafýndan bu tasarruflarý
yaptýðý zamanlarda akli dengesinin bozuk veya deli olduðuna dair getirecekleri
beyyineden evladýr.
Þahitler, «Bilmiyoruz hastalýk halinde
miydi, sýhhat halinde miydi» diyecek olurlarsa, hastalýk haline hamledilir.
Eðer varis, «Efendim sözlerinde bir karýþýklýk vardý.» diyecek olursa, bu
ifadesinde tasdik edilir. Karþý tarafýn akli dengesinin tam yerinde olduðuna,
böyle bir durumun olmadýðýna dair þahit getirmesi halinde, bu söze gerek
kalmaz. Bezzaziye.
Bir kimsenin ikrara zorlandýðýna dair
beyyine getirmesi halinde, karþý tarafýn, «Hayýr, iradesiyle ikrarda bulundu.»
þeklindeki beyyineden daha evladýr. Birinci beyyine tercih edilir. Eðer iki
beyyinenin de tarihleri belirtilir ve tarihleri bir olacak olursa. Ama tarihler
deðiþik olacak olur veya hiçbir tarih vermeyecek olurlarsa iradesiyle ikrar
ettiðine dair getirilen beyyinenin diðerine takdim edilmesi daha uygundur.
Mültekat ve diðer bazý fýkýh kitaplarý. Musannýf bu görüþü benimsemiþ, oðlu da
babasýna katýlmýþ, Azmizade de bu görüþü desteklemiþtir.
FER'Ý MESELELER: Bir aktin fasit olduðuna
dair getirilen beyyine, sahih olduðuna dair getirilen beyyineden daha
kuvvetlidir. Dolayýsýyla fasit olduðuna dair getirilen beyyine tercihe
þayandýr. Vehbaniye þerhi.
Eþbah'ta þu ifadeler yer almaktadýr:
«Alýþveriþ yapanlar aktin sahih ve batýl olduðu konusunda ihtilaf etseler, söz
hakký batýl olduðunu iddia edenindir. Ama sahih ve fasit olduðunda ihtilaf
edecek olurlarsa, söz hakký sahih olduðunu, iddia edenindir. Kale meselesi
bundan müstesnadýr.»
Mültekat isimli eserde ise, satýþ mýdýr,
rehin midir konusunda ihtilaf etseler, satýþ olduðuna dair getirilen beyyine
daha evladýr ve söz hakký da satýþ olduðunu iddia edenindir. Yine bey'in kesin
bir bey olup olmadýðý veya beyi bilvefa olduðu konusunda ihtilaf etseler,
istihsanen vefa yoluyla yapýlan satýþ ifadesiyle beyyinesi tercih edilir.»
denilmiþtir.
Eksik olan þehadeti baþkalarý tamamlayacak
olursa, bu þahitlik kabul edilir. Mesela iki þahit evin falana ait olduðuna
þahitlik yapsalar, fakat bu evin falan hasmýn elinde olduðuna dair bir þey
söylemeseler, diðer iki þahitte bu konuda þahitlik yapacak olurlarsa, ikinci
þahitlerin þehadetleri birinci þahitlerin þahitliðini tamamlamýþ olacaðýndan
kabul edilir. Veya hududlarý belirlenmiþ bir mülk konusunda þahitlik yaparlar,
diðer iki þahid de hududlarýný belirleyerek þahitlik yapacak olurlarsa, bu
þahitlikle bir önceki þahitlik tamamlanmýþ olur.
Diðer bir örnek: Þahitler isim ve nesebine
dair þahitlikte bulunurlar fakat kiþiyi bizatihi tarif edemezlerse, diðer iki
þahid de onun þu isimde olan kiþi olduðunu ve bunun ta kendisi olduðuna
þahitlik edecek olurlarsa bu þahitlikle bir önceki þahitlik tamamlanmýþ olur.
Dürer.
Bir kimse þahitlik yapsa, diðerleri de
bizler onun þahitliði gibi þahitlik yaparýz sözleriyle iktifa edecek olurlarsa,
bu þahitlik kabul edilmez. Taký eðer þahit kendi þehadetiyle ilgili konuyu bir
bir zikreder ve þahitlik yaptýðýný söylerse, kabul edilir. Fetva da bu kavle
göredir.
Mütevatir bir þekilde olan olumsuzluk
hakkýndaki þahitlik makbuldür. Þahitlik bir konuda hükümsüz olduðu taktirde
tümünde hükümsüz kabul edilir. Bunun bir istisnasý vardýr. Müslümanla
hýristiyan arasýndaki bir köle konusunda iki hýristiyan þahitlik yapsalar ve o
kölenin azad edildiðini ileri sürseler, kabul edilir. Ancak bu kabul edilme
hýristiyan hakkýndadýr. Müslüman hakkýnda kabul edilmez. Eþbah.
Ben derim ki: Eþbah isimli eserin
haþiyesinde bu meseleye beþ mesele daha eklenmiþ, bu meseleler Bezzaziye'ye
nisbet edilmiþtir.
ÝZAH
«Adil bir kiþi þahitlik yapsa ve henüz
hüküm meclisinden ayrýlmadan ilh...» Meclisinden ayrýlacak olursa, onun
þahitliðiyle ilgili düzeltmeleri kabul edilmez. Çünkü dünyevi bir sebeple
hasmýn onu aldatmýþ olabileceði ihtimali vardýr. Bahýr.
«Hata ettim derse ilh...» Bahýr'da bu
konuda, «Vehmettim, hata ettim, unuttum söylemem gerekeni hatýrlayamadým
þeklinde olur veya doðru olmayan bir fazlalýkla olacak olursa.» denmektedir.
Hidaye'de de ayný ifadeler yer almýþtýr.
«Þahitliði kabul edilir ilh...» Menih
isimli eserde, «Hidaye'nin de benimsediði görüþ budur.» denmektedir. Ýkinci bir
görüþe göre eðer þahitliðini tashih etmesi önceki miktarý düþürür vaziyette
ise, geri kalan miktar ile mahkeme karar verir. Eðer bir öncekine eklenecek
olursa, müddai dediðimiz kiþi de bu ziyadeliði iddia edecek olursa, mahkeme
bunu nazarý itibare alýr ve hükmünü buna göre verir. Çünkü henüz hüküm
verilmeden önce yapýlmýþ olan eklemeler þahitliðin ifasýndan sonra yerine
getirilmesinden sonra da olsa, þahitlik esnasýnda söylenen sözler mesabesinde
kabul edilir. Þemsü'l-Eimme Serahsi de bu görüþe meyletmiþ, Kadýhan da bununla
iktifa etmiþtir. Bu görüþ ayný zamanda Camiü's-Saðir'e de nisbet edilmiþtir.
Fetva da bu görüþe göredir. Yani bu mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa
durum aynýdýr.
«Geri kalan miktar ile ilh...» Veya bir
önceki þehadete bir þey eklenerek þehadet tashih edilecek olursa. Nitekim
Bahýr'da da benzeri eserlerde geri kalan veya artýrýlan þeklinde sarih ifadeye
yer verilmiþtir. Bahýr'da, «Buna göre kabul edilen ve itibar edilen husus ise
ikinci sözdür.» denmektedir.
«Dikkat et bu konuya ilh...» Þarihin bu
ifadesinde meseleyi birkaç açýdan münakaþa etmek gerekir. Ýlk olarak,
mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa ifadesi yerinde bir ifade deðildir.
Çünkü þahitliði kabul edilir ifadesi, Menih'te de beyan edildiðine göre
þahitlikle ilgili husustur. Bu, hüküm verdikten sonra yapýlan itiraz kabul
edilir demek deðildir. Nitekim Menih'te bu ifade açýkça belirtilmiþtir. Buna
göre hüküm verdikten sonra sözünün bir manasý olmasa gerektir. Doðru olan bunu
Mülteka'dan naklettiðimiz o ibareden ve ifadeden sonra zikretmesi idi.
Ýkinci olarak, meseleyi yeniden izah edip
ikinci bir mesele olarak istidrake gerek yoktur. Çünkü meselede ýrki görüþ
vardýr. Dolayýsýyla «lakin» diye baþladýðý ifadeye gerek yoktur. Ancak ikinci
görüþün tercih edinilmesi kasdedilecek olursa, lakin diye söze baþlamasýnýn bir
mahzuru olmasa gerektir.
Üçüncü olarak, bazý hudud belirlemeleri ve
nesep konusunda hata vuku bulacak olursa hüküm yine böyledir ifadesinin gereði,
metindeki hükmün bir feri meselesi olarak zikrettiðini göstermektedir. Halbuki
mesele öyle deðildir,
Dördüncüsü, o konuda sözü kabul edilmez
ifadesini gerektirmekte, halbuki durum da öyle olmamaktadýr. Zeylaî'nin ibaresi
ise yukarda zikretmeye çalýþtýðýmýz kuvvetli görüþleri ihtiva etmekte ve þu
ifade ondan nakledilmektedir. «Bu konuda ikinci bir rivayete göre birinci defo
ne söylediði ve þahitliði ne ise, hüküm ona göre verilir. Hatta önceden bin
lira olduðuna dair þahitlik yapsa, daha sonra hata ettim beþyüz lira olacaktý
dese, bin lira ile hüküm verilir. Çünkü hakkýnda þahitlik yapýlan husus ilk
þahitlikle artýk davacýnýn hakký olarak sabit olmuþtur. Hakimin de bu hakký
kabul ederek o istikamette hüküm vermesi gerekir. Þahidin daha sonra bazý
hususlarda rücu etti diyerek o hakký iptal etmeye hakimin hakký yoktur.
Diðer bir görüþe göre, geri kolan miktar ne
ise onunla hüküm verir. Çünkü henüz hüküm verilmeden ve þahitliðin yerine
getirilmesinden sonra meydana çýkan durum þahitlik esnasýnda meydana gelen
durum mesabesindedir. Nazarý itibare alýnmalýdýr demektedir. Daha sonra
devamla, Nihaye isimli eserde zikredildiðine göre þahit eksiklik veya fazlalýk
konusunda bazý hatalarým oldu diyecek olursa þahitte adil bir kimse ise sözü
kabul edilir. Bunun hüküm vermeden önce veya sonra olmasý arasýnda bir fark
yoktur. Bu da Ebu Hanife'den nakledilmektedir. Buna göre hata akarla ilgili
yani gayri menkulle ilgili bazý hududlarýn tayininde veya nesebin bazý
noktalarýnda olacak olur, daha sonradan hatýrlamasý halinde, söyledikleri kabul
edilir. Çünkü hakimin meclisinde bu gibi olaylar çoðu kez vuku bulan
olaylardýr. Bunu hakime söylemesi, tekrar ifadesini tashih etmesi, onun doðru
olduðuna ve bu gibi konularda ihtiyatlý hareket ettiðinin delilidir.
«Nesep konusunda ise ilh...» Mesela falan
oðlu falan oðlu falan diyecek olur, daha sonra bir düzeltme yapacak olursa, bu
düzeltme de mecliste olsun veya meclisten sonra olsun, gayri menkulla ilgili
hudud dahilinde doðu yerine batý söylemesi, daha sonra da bunu tashih etmesi da
bu kabildendir. Fetih.
«Ýyileþtikten sonra öldüðüne dair getirilen
beyyineden daha evladýr ilh...» Þeyh Ganim bu konuda bunun hilafýný
nakletmiþtir. Bunu da Hülasa isimli esere ve diðer bazý eserlere isnad ederek
yapmýþtýr. Ebu Suud da bunun hilafýný kabul etmiþ, o istikamette fetva
vermiþtir. Bahýr isimli eserde beyyinelerin birbiriyle çeliþmesi ve
hangilerinin tercih edileceðine dair bölümde «iki þahit kurban bayramý günü
falanýn Zeydi öldürdüðüne dair þahitlik yapsalar» meselesi anlatýlýrken bazý
meselelere de yer verilmiþtir. Hamiþte zikredilen meseleler arasýnda, cariye
mevlasýnýn ölümünden önce hastalýðýnda, akýllý olduðu ve akli dengesinin
yerinde olduðu bir anda kendisini müdebber kýldýðýna dair beyyine getirse,
varisler de aksini iddia ederek akli dengesinin bozuk olduðu bir anda bütün
bunlarý yaptýðýna dair beyyine getirseler, cariyenin beyyinesi tercih edilir.
Keza bir kimse hanýmýný hulu yoluyla
boþasa, daha sonra koca beyyine getirerek hulu esnasýnda deli olduðunu isbat
etse, kadýn da hulu zamanýnda akli dengesinin yerinde olduðuna dair beyyine
getirecek olursa, her iki konuda da kadýnýn getirdiði beyyine, erkeðin getirdiði
beyyineye tercih edilir.
Baba balið olan kýzýný bir kiþi ile
evlendirse ve evlendirilen kiþide babaya bin lira vereceðini vadetse ve bin
lirayý verse, daha sonra kýz mehrinin binlira olduðunu iddia etse, baba da o
paranýn kendisine kaftanlýk için verildiðini iddia etse, her iki tarafta bu
söylediklerine beyyine getirseler, kýzýn getirdiði beyyine tercih edilir. Çünkü
onun getireceði beyyine nikahla ilgili konuda bir þeyin sabit olduðunu ortaya
koymaktadýr. Babanýn beyyinesi ise bir rüþvet olayýný ortaya koymaktadýr.
Dolayýsýyla kýzýn getireceði beyyine babanýnkine tercih edilir. Zahidi'nin Havi
isimli eserinde bu meseleye özellikle yer verilmiþtir.
Ýki davacýdan biri, muvazaa yoluyla bir
satýþ olduðunu iddia etse, diðeri de bunu inkar etse, söz hakký yeminiyle
birlikte ciddi olduðunu muvazaalý olmadýðýný iddia edenindir. Ama bunlardan
biri beyyine getirecek olursa o kabul edilir. Ýkisi birden beyyine getirecek
olurlarsa, telcie olduðunu, yani muvazaalý bir akit olduðunu söyleyen beyyine
tercih edilir. Nitekim bey' bahsinde de bu mesele geçti.
Vakfýn sahih olduðu veya fasit olduðuna
dair getirilen beyyineler taaruz ettiði taktirde eðer fasit oluþu vakfýn bir
þartýndan dolayý ise bu þort vakfý ifsat edeceðinden fasit olduðuna dair
getirilen beyyine tercih edilir. Eðer bu fasýk olma olayý vakfedilen þeyin
kendisinde veya baþka hususlardan olacak olursa, sahih olduðuna dair getirilen
beyyine diðerine tercih edilir. Satýcý ile müþterinin alýþ veriþinin sahih veya
fasit olduðu konusundaki ihtilaflarýnda da tafsil bu kabildendir. Mülteka þerhi
Bakanî.
Balið olguðu zamanda sattýðýna dair
getirilen beyyine, balið olmadan, küçüklüðünde sattýðýna dair getirilen
beyyineden daha kuvvetlidir. Zahidi'nin Havi isimli eseri.
Eski veya yeni olduðuna dair getirilen
beyyineler birbiriyle taaruz ettiði zaman, Bezzaziye ve Hülasa'da beyan
edildiðine göre, eski oluþuna dair getirilen beyyine tercih edilir. Baðdadî'nýn
Kýnye'den naklettiðine göre, Tercîhil beyyinat isimli eserinde yeni olduðuna
dair getirilen beyyine tercih edilir. Alaî, Mülteka þerhinde eski olduðuna dair
getirilen beyyine bir tek bina ile ilgili olduðu taktirde tercih edilir. Ancak
tuvalet yapýmýnda yeni olduðuna dair getirilen beyyine tercih edilir demiþtir.
Hamidiye.
Bir kimsenin deli olduðu belirlense ve o
anda da ayýk olsa, satýþ anýnda ayýk olduðunu inkar etse, söz hakký onundur.
Ancak beyyine getirildiði taktirde ayýk ve saðlam olduðuna dair getirilen
beyyine, deli olduðuna dair getirilen beyyineden önce gelir.
Ebu Yusuf'tan rivayet edilen bir hususta,
bir kimse bir evi satýn alma iddiasýnda bulunsa ve iki þahid de o evin
satýldýðý zamanlar satanýn defi olduðuna dair þahitlik yapsalar, diðer iki
þahit de akli dengesinin yerinde olduðuna þahitlik yapsalar, akli dengesinin
yerinde ve satýþýn sahih olduðuna dair getirilen beyyine tercih edilir.
Akdin sahih veya fasit olduðunda alýþveriþ
yapanlar ihtilaf etseler, söz hakký, sahih olduðunu iddia edenin olur. Beyyine
getirildiði taktirde fasit olduðunu iddia edenin beyyinesi diðerine tercih
edilir.
Bir kimse, «Kardeþimin terekesinde hiçbir
dava yoktur veya kardeþimin terikesinde hiçbir hak yoktur» dese varislerden
biri olan bu kardeþin ifadesi diðer vereselerin hakkýný iptal etmez. Bahýr.
«Akli dengesinin yerinde olduðunu söylemesi
ilh...» Bu meselenin yukarda metin ve þerhteki tasvirden deðiþik olarak burada
tasvir edildiðine rastlýyoruz. Orada tasarruf yapan kiþinin akli dengesinin
yerinde olduðuna dair getirilen beyyine, akli dengesinin bozuk veya deli
olduðuna dair getirilen beyyineye tercih edilir þeklinde idi. Burada ise,
satýcýnýn bunamýþ biri olduðuna dair getirilen beyyine akýllý ve akli
dengesinin yerinde olduðuna dair getirilen beyyineye tercih edilir,
denmektedir. Baðdadî.
«Hastalýk haline hamledilir ilh...»
Þahitlerin, «Akti yaptýðý zaman hastalýk halinde miydi, sýhhatinin tam olduðu
anda mýydý tam hatýrlayamýyoruz» demeleri halinde hastalýk haline hamledilir.
Çünkü hastalýk halinde yapýlan tasarruf, sýhhat halindeki tasarruftan daha
zayýftýr. Onun için zayýf olduðuna dair görüþ daha, kuvvetli ve yakini bir ifade
olduðundan, onun tercih edilmesi yani hastalýk halinde, olduðunun kabul
edilmesi daha uygun görülmüþtür. Bu konuda Sayýhani'nin bazý nüshalarýnda,
«Eðer þahitler hastalýk halinde miydi yoksa sýhhatli olduðu anda mýydý
bilemiyoruz diyecek olurlarsa, hastalýk haline hamledilir. Çünkü hastalýk
halindeki tasarrufu sýhhat halindeki tasarrufundan daha zayýftýr. Onun için de
kesinlik kazanan o duruma hamledilir.» denmektedir ki bu da yukardaki ifadenin
bir bakýma aynýsýdýr.
Camiü'I-Fetava'da ise þu ifadeler yer
almaktadýr: «Koca karýsýnýn vefatýndan sonra ölümünden önce karýsýnýn kendisini
mehir borcundan ibra ettiðini iddia etse ve bunu da akli dengesinin yerinde ve
güçlü olduðu bir anda yaptýðýný söylese, varisler de ölüm döþeðinde iken ibra
ettiðine dair beyyine getirseler, sýhhat halinde söylendiðine dair getirilen
beyyine diðerine tercih edilir. Diðer bir rivayete göre, varislerin getireceði
beyyine diðerine tercih edilir,
Bir kimse varisine ikrarda bulunduktan
sonra vefat etse, lehinde ikrar yapýlan kiþi sýhhat halinde ikrar ettiðini,
diðer vereseler de hastalýk halinde ikrarda bulunduðunu iddia etseler, söz
hakký veresenin olur. Beyyine getirilmesi halinde lehinde ikrar yapýlan kiþinin
beyyinesi diðerine tercih edilir. Ama beyyine getiremeyip diðer varislerin
yemin etmelerini isteyecek olursa, buna da hakký yardýr. Yemin ettirebilir.
Kadýn mehirden kocasýný ibra etmesinin
þarta baðlý olduðunu iddia etse, koca da mutlak bir þekilde ibra edildiðini
iddia etse, her iki tarafýn beyyine ikame etmeleri halinde kadýnýn getireceði
beyyine tercih edilir. Eðer þart belli bir þart olur ve bu þartla ibra sahih
oluyorsa, diðer bir rivayete göre kocanýn getireceði beyyine tercih edilir.
Kadýn beyyine getirerek kocasýnýn mehrine
dair falan gün ikrarda bulunduðunu ispat etse, koca da ikinci bir beyyine
getirerek bu mehir borcundan karýsý tarafýndan ibra edildiðini ispat etse, ibra
edildiðine dair getirilen beyyine diðerine tercih edilir. Borç konusunda da
durum aynýdýr. Çünkü borç iddia edenin getireceði beyyine hükümsüz kalmýþ olur.
Bu da davalýnýn borçtan ibra edildiðine dair iddiasý zimninde borcu ikrar
etmesine benzemektedir. Alýþveriþ ve ikaleye dair getirilen þahitler buna örnek
verilebilir. Ýkale için getirilen beyyineyi hiçbir þey iptal edememekte,
halbuki bey' için getirilen beyyineyi ikale davasý iptal etmektedir. Çünkü
ikale davasýnýn zimninde bey'i ikrar bulunmaktadýr.
Þarihin o hastalýk haline hamledilir
ifadesi, hastalýkta mý, sýhhatte mi olduðu konusunda ihtilaf olduðuna temas
etmemektedir. Ankaravî fetvasýnda bazý varisler muris tarafýndan kendisine bir
þey hibe edildiðini iddia etse ve o hibe edileni de hibe edenin sahih olduðu
bir zamanda kabzettiðini, aldýðýný söylese, diðer varislerde bunun hastalýk
halinde olduðunu söyleseler, söz hakký diðer vereselere aittir. Beyyine ikame
etmeleri halinde sahih olduðunu iddia edenin beyyinesi tercih edilir.
Bir diðer mesele, kadýn kocasýnýn kendisini
ölüm döþeðinde iken boþadýðýný ve bu boþamanýn firari bir ta.lak olduðu
iddiasýnda bûlunsa ve koca da ölmüþ olsa, kadýn iddet içerisinde iken diðer
varisler bu boþamanýn sýhhatli olduðu bir anda olduðunu, kadýnýn varis
olamayacaðýný söyleseler, bu iddiada söz hakký kadýnýndýr. Her iki taraf
beyyine getirecek olurlarsa ve getirilen beyyine ayný tarihleri taþýyorsa,
veresenin getireceði beyyine kadýnýn getireceði beyyineye tercih edilir.
«Ýradesiyle ikrar ettiðine dair getirilen
beyyineden önce gelir ilh...»Ýbni Þýhne bu konuda nazmen þöyle demiþtir: «Ýkrah
ve irade sonucu olduðuna dair iki beyyine getirilse, ikrah altýnda ikrar ettiðine
dair getirilen beyyinenin takdim edileceði ve çoðu fukaha tarafýndan bu görüþün
tashih edildiði söylenir.» demektedir. Hamiþte beyi, sulh ve ikrar konularýnda
beyyinelerden biri ikrah halinde olduðunu. diðeri de kendi iradesi ile olduðunu
isbat etse, ikrah halinde olduðuna dair getirilen beyyine diðerine tercih
edilir. Bakanî, Alel Mülteka ve Haniye.
Vasiyet eden kiþinin vasiyetinden rucu
ettiðine dair getirilen beyyine. vasiyetine ýsrar ederek öldüðüne dair
getirilen beyyineden daha evladýr. Ebu Suud Fetava-yý Hamidiye.
«Aktin sahih veya fasit olduðu iddialarý
karþýlýklý ileri sürülse söz hakký sahih olduðunu iddia edenindir ilh...» Bunun
anlamý ise, beyyine getirilmesi halinde fasit olduðuna dair getirilen beyyine,
sahih olduðuna dair getirilen beyyineye tercih edilir. Bu durumda da bu ifade
yukardakiyle tamamen mutabakat halinde olmuþ olur.
«Ýkale meselesi bundan istisna edilmiþtir
ilh...» Mesele þu þekilde tasvir edilmektedir. Müþteri satýn aldýðý malý henüz
parasýný ödemeden tekrar satýcýsýna daha az bir bedelle sattýðýný iddia etse,
satýcý da bunun ikale olduðunu iddia etse, yani eski aktý bozma, sonucu malýný
geri aldýðýný söylese, söz hakký müþteriye aittir. Halbuki müþteri burada aktin
fasit olduðunu iddia etmektedir. Eðer durum bunun aksine olacak olursa
karþýlýklý yemin etmeleri gerekir. Eþbah.
«Olumsuzluða dair mütevatir þekilde
getirilen beyyine, þahitlik kabul edilir ilh...» Bunun hilafý olmasý halinde
durum deðiþik olur. O zaman olumsuzluða dair getirilen beyyine asta kabul
edilmez. Hatta bu olumsuzluk þekil ve muhteva itibariyle de olsa aynýdýr. Yine
þahit bunu bilsin veya bilmesin durum deðiþmemektedir. Nitekim alýþveriþle
ilgili yemin bölümünde buna dair mesele zikredilmiþ idi.
Evet þartlarda olumsuzluða dair getirilen
beyyine kabul edilir ve bunun böyle olduðuna dair yukarda bir takým meseleler
zikretmiþ idik. Nevadir'den naklen Ebu Yusuf'un bir görüþü yine Ýbni Abidin
tarafýndan hamiþte not olarak zikredilmiþ ve þöyle denmiþtir: «Ýki þahit bir
kimse aleyhinde bir söz söylediðine ve bir iþ yaptýðýna dair þahitlik yapsalar,
bu söze binaen icare, beyi, köleyi mükatebe etme, talak, köleyi azad etme,
öldürme veya kýsas konularý sabit olmuþ olur. Bunun zaman ve mekaný ve sýfatý
belirtilmesi halinde aleyhinde þahitlik yapýlan kiþide orada olmadýðýný beyyine
ile isbat edecek olursa, onun bu beyyinesi kabul edilmez. Çünkü onun bu
beyyinesi olumsuzluk, yani olmadýðýna dair getirilmiþ bir beyyinedir.
Ancak Muhit'in elli birinci bölümünde þu
ifadeler yer almaktadýr: «Eðer insanlar arasýnda tevatür þeklinde ve herkesin
duyduðuna göre o kimsenin belirlenen tarihte ve o yerde olmadýðý sabit olacak
olursa, bir önceki dava dinlenmez ve bu kimsenin sorumlu olmadýðýna dair
mahkeme karar verebilir. Çünkü birinci beyyinenin kesin bir bilgiye dayanýlarak
reddedildiði ortaya çýkmýþ olur. Eðer ikinci ifadede tabiki bir þek veya þüphe
bulunmayacak olursa. Keza bütün beyyinelerde. yani olumsuzlukla ilgili
beyyinelerde de durum aynýdýr. Mesela falanýn söylemediði. yapmadýðý ikrar
etmediðine dair getirilen beyyineler de aynýdýr.
Ýmam Natafî'nin beyan ettiðine göre devlet
baþkanýnýn gayri müslim olan bir ülkede (darul harpte) bir þehir halkýna eman
verse ve bu þehir halký da bir baþka þehir halkýyla karýþsa onlar da bu eman
hepimize verildi deseler, iki þahitte onlarýn o þehir içerisinde eman verildiði
zaman bulunmadýklarýna dair þahitlik yapsalar, þahitlerin onlarýn dýþýnda
kiþiler olmasý halinde o konuda þahitlikleri kabul edilir. Burada getirilen
beyyine olumsuzlukla ilgili nefye dair beyyine olmasýna raðmen kabul edilmiþtir.
Bezzaziye.
Ýmam Serahsî'nin beyanýna göre þart olumsuz
da olsa, mesela ben bu gün þu eve girmezsem karým þöyle olsun diye biri yemin
etse, kadýn da kocasýnýn o eve girmediðine dair beyyine getirecek olsa kabul
edilir. Bir erkek yemin etse ve dese ki bu gece baldýzým gelmez ve onunla
konuþmazsam þöyle olsun dese iki þahitte gelmediðine ve onunla konuþmadýðýna
dair þahitlik etseler, kabul edilir. Çünkü buradaki maksat bu yeminüzerine
terettüp eden cezanýn isbatýdýr. Mesela iki þahit bir kimsenin müslüman
olduðuna dair þahitlik yapsalar ve müslüman olurken inþaallah ifadesini
kullandý deseler, diðerleri de inþaallah ifadesini kullanmadan müslüman
olduðunu söyleseler, onun müslüman oluþu kabul edilir ve müslüman olduðuna dair
mahkeme karar verebilir. Bezzaziye.
«Diðer beþ meselede buna eklenmiþtir
ilh...» Bunlardan birincisi, kiþinin kölesine eðer þu eve girersem sen hürsün
dese, hýristiyan olan kiþi eðer o þu eve girerse karýsý þöyle olsun dese, iki
hýristiyan þahitte onun eve girdiðine dair þahitlik yapsalar, eðer köle
müslüman bir köle ise kabul edilmez, eðer gayri müslim bir köle ise talakýn
vuku bulduðu hakkýnda þahitlikleri kabul edilir. Ama azad edilmesi hakkýnda
kabul edilmez.
Ýkinci mesele, bir kimse «Eðer ben falan
kiþiden borç alýrsam kölem hür olsun,» dese, bir þahitle kölenin babasý olan
bir diðeri onun falandan borç aldýðýný söyleyip o konuda þahitlik etseler.
yemin eden kiþi bunu inkar etse, mal konusunda kabul edilir, ama kölenin hür
olmasý konusunda kabul edilmez. Çünkü bu konuda babanýn oðlu lehinde þehadeti
söz konusudur.
Üçüncü mesele, bir kimse, «Eðer þarap
içersem kölem hür olsun» dese, bir erkek iki kadýn onun þarap içtiðine dair
þahitlik etseler, kölenin azad olmasýyla ilgili konuda þahitlikleri kabul
edilir, ama haddin gerektiði konusunda þahitlikleri kabul edilmez, geçersizdir.
Dördüncü mesele, bir kimse «Eðer hýrsýzlýk
edersem kölem hür olsun.» dese, bir erkek iki kadýn onun aleyhinde hýrsýzlýk
yaptýðýna dair þahitlik yapsalar, kölenin hür olmasý konusunda bu þahitlik
kabul edilir, ama hýrsýzlýðýn sabit olma neticesi olarak elinin kesilmesi
konusunda kabul edilmez. Meselelerin tümü Bezzaziye'den nakledilmiþtir.
Ben derim ki: Diðer bir mesele daha gördüm,
onu da bunlara ekledim o da beþinci mesele olmaktadýr. Þöyle ki, bir kimse karýsýna,
«Eðer seni boþarsam veya seni boþadýðýma dair bir itirafta bulunursam veya bu
konuda bir þey söylersem kölem hür olsun» dese, iki þahit onu bugün boþadýðýna
dair þahitlik etseler, diðerleri de dün boþadýðýna dair þahitlik etseler, bu
þahitlikleri talakýn vukuu konusunda geçerli, ama azad olmasý konusunda geçerli
deðildir. Bu mesele hem Bezzaziye'de ve hem de Tenvir El-Epsar haþiyesinde yer
almýþtýr.
Ýmam Birî, Hizanetü'I-Ekmel isimli eserin
lukata bölümünden naklen þu meseleyi de eklemiþtir: Bulunan yitik bir mal
müslümanla gayri müslim elinde olsa, o malýn sahibi gayri müslim iki þahit
getirerek, o malýn kendisine ait olduðunu söylese, þahitlik ancak gayri
müslimin elindeki miktar hakkýnda geçerli sayýlýr. Bu da istihsanen böyledir.
Diðer bir meselede «bir gayri müslim ölse,
iki oðlu terekesini kendi aralarýnda taksim etseler, bunlardan biri müslüman
olsa, daha sonra iki gayri müslim þahit babalarýnýn yani ölen kiþinin birine
borcu olduðu konusunda þahitlik yapsalar, bu þahitlik ancak gayri müslim olan
kiþinin hissesinde özellikle geçerlidir, bu beyyine yalnýz o noktada kabul
edilir.
Þahitlikte ihtilaf konusu
METÝN
Bu konunun bina edildiði meseleler þu
aþaðýdaki kaidelere istinad etmektedir: Onlardan birincisi eðer þahitlik hukuku
ibatla ilgili olursa, dava olmaksýzýn þahitlik kabul edilmez. Þariin hakký olan
konularda durum bunun hilafýnadýr.
Diðer ikinci bir kaide, iddia edilenin
fazlasý hakkýndaki þahitlik geçersizdir, batýldýr. Ýddia edilen miktarýn
altýnda bir miktar konusunda þahitlik ise iddia edenin sözü ile þahitlerin sözü
arasýnda o miktarda birleþme olduðu için ittifakla kabul edilir.
Diðer bir kaide ise, mutlak mülkiyet,
mukayyet olan mülkiyetten daha fazladýr. Çünkü aslýnda sabit kabul
edilmektedir. Bir sebebe dayalý olan mülkiyet ise sebeb vaktine inhisar
etmektedir.
Diðer bir kaide, þahitlerin þahitlikleri ve
þehadetlerinin lafýz ve mana itibariyle birbirine uymasý þarttýr. Þahitliðin
davaya yalnýz dava itibariyle uymasý yeterlidir. Bunlar aþaðýda misalleriyle
açýklanacaktýr.
Hukuku ibatla ilgili meselelerde davanýn
tekaddüm etmesi, davanýn kabulü için þarttýr. Çünkü hukuku ibatla ilgili dava
onlarýn yani dava açanlarýn haklarýný istemelerine baðlýdýr. Velevki bu vekalet
yoluyla da olsa böyledir. Þariin hakký olan Hukukullah ise bunun hilafýnadýr.
Çünkü her insan üzerine hukukullahý yerine getirme vaciptir. Herkes bu konuda
davada kendisini taraf kabul etmelidir. Sanki daha önceden dava varmýþ gibi bir
durum söz konusu olmaktadýr.
Eðer þahitlerin þehadeti davaya uygun
olacak olursa kabul edilir. Aksi halde kabul edilmez. Bu yukarda saydýðýmýz
kaidelerden biridir. Binaenaleyh bir kimse mutlak bir mülkiyet iddia etse,
satýn aldýðýna veya veraset yoluyla intikal ettiðini söylemeksizin malýn
mülkiyetinin kendisine ait olduðunu iddia etse, iki þahitte satýn alma veya
miras yoluyla bir sebebe baðlý olarak ona ait olduðu konusunda þahitlik
yapsalar, kabul edilir. Çünkü sebebe baðlý mülkiyet mutlak mülkiyetten daha
zayýftýr. Zayýf olmasý itibariyle þahitlerin bu konudaki þahitlikleri mana
açýsýndan davaya mutabýk olmuþ sayýlýr. Nitekim yukarda kaide olarak bunu
belirttik.
Bunun aksi olacak olursa ki, þöyle bir
sebebe dayalý olarak mülkýye'tin kendisine ait olduðunu iddia eden kiþinin
getirmiþ olduðu þahitler mutlak mülkiyet konusunda þahitlik yapacak olurlarsa
kabul edilmez. Çünkü þahitliðin konusu mutlak mülkiyettir. Bu ise diðerinden
daha kuvvetlidir. Zayýf iddia eden kiþinin durumu ile mutlak mülkiyet olduðuna
dair þahitlik birbiriyle uyum saðlayamadýðýndan kabul edilmez.
Ben derim ki: Bu meçhulden satýn alma nitaç
davasý ve irs davalarýnýn dýþýnda olmasý halindedir. Nitekim Kemal Ýbnül Hümam
bu meseleleri geniþ bir þekilde izah etmiþtir. Bahýr isimli eserde yirmi üç
mesele istisna edilmiþtir.
Keza þahitlerin þahitliklerinin lafzen ve
manen birbiriyle uyum saðlamasý gereklidir. Kýrkiki mesele bundan istisna
edilmiþtir. Bunlar da Bahir isimli eserde geniþ bir þekilde izah edilmiþtir.
Musannýfýn oðlu Eþbah üzerine yazmýþ olduðu haþiyede on üç mesele daha eklemiþ,
böylece sayý ellibeþe yükselmiþtir. Meseleleri bir bir zikretmek uzun
olacaðýndan burada zikretmeyi uygun bulmadým. Þahitlerin ifadelerinin
birbiriyle uyum saðlamalarý tazammun itibariyle deðil mutabakatýn lafýz
itibariyle olmasý gerekir. Burada kelimelerin ayný olmasý demek deðildir, mana
itibariyle sözlerin bir uyum içinde olmasý ile iktifa edilir. Diðer üç mezhep
imamýnýn görüþü de aynýdýr.
Bir kimse nikaha dair þahitlik yapsa,
diðeri de tezviç, evlenmeye dair þahitlik yapsa, mana itibariyle ayný olmalarý
sebebiyle kabul edilir. Biri hibe ettiðine diðeri de karþýlýksýz verdiðine dair
þahitlik yapmalarý halinde bu ifadelerin mana itibariyle birbirlerine uygun
olduðu için kabul edilir.
Yine biri bin lira olduðuna dair, diðeri de
ikibin lira olduðuna dair veya biri yüz diðeri ikiyüz olduðuna dar. biri bir
talak diðeri iki veya üç talak olduðuna dair þahitlik yapacak olurlarsa, bu
þahitlik reddedilir, kabul edilmez. Çünkü muhteva ve mana itibariyle
birbirleriyle uyum saðlamamaktadýr.
Bir kimse gasp veya öldürme olayý iddia
etse, þahitlerden biri onun o þekilde olduðunu kabul edip diðeri de onun ikrar
yoluyla olduðunu söylese, kabul edilmez. Ama her ikisi de onu ikrar ettiðine
dair þahitlik ederlerse kabul edilir. Keza kabul edilmeyen hususlardan biri de,
sözle fiili birleþtiren ifadedir. Mesela bin lira alacaðý olduðunu iddia eden
bir kiþinin getirdiði þahitlerden biri ödendiðine dair diðeri de onun ikrar
edildiðine dair þahitlik yapsalar kabul edilmez. Çünkü burada hem söz, hem fil
birleþtirilmiþtir. Ýkisinin birleþtirildiði noktada þahitlerin ifadeleri
birbiriyle baðdaþmamakta, uyum saðlanamamaktadýr. Kýnye.
Ancak þahitlerin lafýz itibariyle
birleþmeleri hali müstesnadýr. Mesela þahitlerden biri satýþ, karz, talak veya
itakla ilgili olduðuna dair þahitlik yapar diðeri ikrar olduðuna dair þahitlik
yapacak olursa, inþa siykasý olmasý itibariyle iki þahidin ifadelerinde bir
birleþme söz konusudur. Bu bakýmdan kabul edilir. Çünkü sattým kelimesi akit
olarak bir hak inþa etmekte, borç aldým demekte ayný olmaktadýr. Ýkrarda ise
satmýþ, idim veya borç almýþ idim gibi ifadeler söz konusudur. Bu ifadeler
birbiriyle uyum halindedir. Bu noktada þahitliðinin kabulüne mani bir durum söz
konusu deðildir. Ama þahitlerden biri kýlýçla amden ve kasten adamý öldürdüðüne
dair þahitlik yapsa, diðeri de bir býçakla öldürdüðünü söylese, fiilin ayrý
ayrý aletlerle tekerrür etmeyeceði göz önünde bulundurulacak olursa kabul
edilmez. Çünkü kýlýnçla öldürüldükten sonra býçakla öldürülmesi mümkün
olmayacaðý gibi býçakla öldürüldükten sonra kýlýçla öldürülmesi mümkün olmaz.
Burada her ne kadar öldürme olayýnda ittifak etmiþlerse de öldürme aleti
konusunda deðiþik ifadeleri þahitliklerinin reddedilmesine sebeb olmuþtur.
Muhit. Þurumbulali.
Davacý bin yüz lira alacaðý olduðuna dair
bir iddia ileri sürse, getirdiði iki þahitten biri alacaðýn bin lira olduðunu,
diðeri ise bin yüz lira olduðunu söyleyecek olursa. bin lira hususunda ittifak
hasýl olduðundan bin lirayla ilgili þahitlik kabul edilir. Ama iddiayý yapan
kiþi azý iddia eder, þahitlerden biri fazla miktar olduðunu söyleyecek olursa,
iki ifade arasýnda uyum saðlanamamasý halinde, mesela bir miktarýný olmuþ veya
ibra etmiþ olabilir, bu durumda iki ifade arasýnda uyum saðlanabilir,
saðlanamamasý halinde kabul edilmez. Ýbni Kemal.
Bu söylediklerimiz borçla ilgili
hususlardýr. Ama belirli bir'malda olocak olursa, þahitlerin ittifak halinde
olduklarý hususta þahitlikleri kabul edilir. Mesela þahitlerden biri þu iki
kölenin ona ait olduðunu, diðer biriyse onlardan þu kölenin ona ait olduðunu
söyleyecek olursa, ittifak hasýl olan o kölenin ona ait olduðu konusunda
þahitlik kabul edilir. Bu ittifakla böyledir.
Akitle ilgili konularda ise mutlak bir
þekilde kabul edilmez. Ýddia edilen mal þahitlerin ifadesindekinden az olsun
veya çok olsun durum deðiþmemektedir. Azmizade yukarda zikrettiði kaidenin
fer'i olarak þu aþaðýdaki misalleri vermektedir: Þahitlerden birisi köleyi bin
liraya satýn aldýðýna veya bin lira karþýlýðýnda onu mükateb kýldýðýna dair
þahitlik yapsa, diðeri de bin beþyüze karþýlýk olduðunu söylese, bu þahitlik
reddedilir. Çünkü buradaki maksat aktin isbatýdýr. Bedellerin deðiþmesiyle akit
de deðiþebilir her akit için yeterli adet (þahit sayýsý) bulunmamakta
dolayýsýyla kabul edilmemektedir.
Benzeri bir meselede mal karþýlýðý azad
etme veya kasten adam öldürme konusunda sulh olma, rehin ve hulu meseleleri de
bunun gibidir. Eðer bu konuda iddia edenler sýra ile köle, katil, malý rehin
býrakan veya kadýn olacak olursa. Çünkü bunlarýn maksatlarý akti isbat
etmektir. Ama iddia eden diðer taraf olacak olursa mesela kölede mevla olacak olursa,
bu borçla ilgili bir davaya benzemektedir. Çünkü onlarýn maksadý akit deðil,
mal olmaktadýr. O taktirde en az miktar üzerinde þahitlerin ifadesi ne ise
ancak o miktarda kabul edilir. Bu da iddia edilenin daha çok olmasý halindedir.
Ýcare aktý eðer sürenin baþýnda olacak
olursa, bey' gibi akitle ilgili bir konu olmasý itibariyle bey'e benzetilmekte,
sürenin sonunda ise borca benzetilmektedir. Bu da eðer kiraya veren dava edecek
olursa. Ama kiralayan dava edecek olursa, ittifakla bu mesele bir akit davasý
olmaktadýr.
ÝZAH
«Hukuku ibada dair þahitlik ilh...» Bu
Dürer'in ifadesidir. Dürer'e haþiye yazan Þurunbulali bu meselenin bu babla
ilgisi olmadýðýný söylemektedir. Çünkü konu þahitliðin kabul edilip
edilmemesiyle ilgili deðil, þahitlikte olan ihtilafla ilgilidir demektedir.
Medeni.
«Dava edilenden daha çoðu ilh...» Þu
meselede bu kabildendir: Mesela mutlak bir mülkiyet iddia eden veya hayvanýnýn
yavruladýðý, yavrunun onatabi olduðunu iddia eden bir kiþinin getirdiði
þahitler, birinci meselede mülkiyetin mutlak deðil bir sebebe dayalý olduðunu
söyleseler, ikincisinde tabi olduðunu deðil mutlak bir mülkiyet olduðunu
söyleseler kabul edilir. Çünkü sebebe dayalý mülkiyet mutlak olan mülkiyetten
daha zayýftýr. Dolayýsýyla öncelik ve evveliyet ifade eder. Sebebe dayalý olan
durum ise bunun hilafýnadýr. Çünkü o hudus (yenilik) ifade etmektedir.
Mutlak mülkiyet nitaç davasýna oranla biraz
daha zayýftýr. Çünkü mutlak mülkiyet ihtimale binaen öncelik ifade etmekte,
nitaç meselesi ise yakini bir durum ifade etmektedir. Meselenin aksi ise, yani
dava açan kiþi mutlak mülkiyet iddiasýyla dava açsa, þahitlerden biri veya her
ikisi nitaç olduðuna dair þahitlik etseler, kabul edilmez. Çünkü davacýnýn
iddiasý þahitlerin ifadelerinden daha az olmakla, þahitlerinki fazla olduðundan
fazlalýða dair þahitlik yukarda da beyan edildiði gibi kabul edilmemektedir.
Yine fazlalýk kabilinden sayýlan bir mesele
de, sebebe dayalý bir mülkiyet iddia edilse, þahitler de mutlak bir mülkiyet
olduðu konusunda þahitlik yapsalar, kabul edilmez. Ancak sebebin miras olduðu
söylenecek olursa, bu mesele istisna edilir. Bakani.
«Batýldýr, geçersizdir ilh...» Bu da
ifadeler arasýnda bir uyum saðlanamamasý halindedir þuyet kiþinin iddiasý ile
þahitlerin ifadeleri arasýnda bir uyum saðlama imkaný var ise, o zaman
þahitlerin fazlalýkla ilgili ifadeleri davayý zedelemez.
«Þahitlerin ifadelerinin birbiriyle uyum
halinde olmasý gerekir ilh...»Buna örnek olarak þu misali verebiliriz: Bir
kimse baþka birinin elinde bulunan ev hakkýnda, o evin bir yýldan beri kendisine
ait olduðunu söylese, þahitlerde yirmi yýldan beri ona ait olduðunu söyleseler,
þahitlik batýldýr. geçersizdir. Ama dava açan kiþi yirmi yýldan beri kendisine
ait olduðunu söylese, þahitlerde bir yýldan beri ona ait olduðu konusunda
þahitlik elseler, þahitlikleri geçerlidir, muteberdir. Haniye.
Ankaravi'nin þahitliklerle ilgili bölümünde
Kaidiye isimli eserden naklen þu ifadelere de yer verilmektedir: «Þahitlerin
ifade etmiþ olduklarý sözler, þahitlik davaya, isbatýný gerektirmeyen bir
fazlalýk veya bir eksiklik bakýmýndan muhalefet ediyorsa, bu davanýn kabulüne
engel deðildir.» Hamidiye.
Hayriye'de Fusuleyn'den naklen þu ifadeler
yer olmaktadýr: «Þahit hayvanýn rengini belirtmekle mükellef deðildir. Çünkü
rengi hakkýnda sorulduðu zaman açýklamaya mecbur olmadýðý, mükellef olmadýðý
bir soru ile karþýlaþmýþ olur. Dolayýsýyla rengini beyan edip etmemesi bir þeyi
deðiþtirmez. Bu durumda bazý meseleler istisna edilmiþtir.» Hamidiye. .
Bir kimse diðer birinin elinde bulunan
herhangi bir eþya veya ev hakkýnda kendisine ait olduðuna dair bir iddiada
bulunur ve bunu beyyine ile isbat eder, hakimde onun lehinde kararýný verir, o
da henüz kabzetmeden karþý taraf yani mal ve ev elinde bulunan kiþi bir ikinci
beyyine getirir. Beyyinesinde de dava açan kiþinin hüküm meclisinin dýþýnda
baþka bir kimsenin yanýnda o þeyde veya o evde hakký olmadýðý konusunda ikrarda
bulunduðunu isbat eder ve þahitler de hüküm vermezden önce böyle bir ikrarda
bulunduðuna dair þahitlik yaparlarsa hüküm geçersiz olur. Ama hüküm verildikten
sonra böyle bir ikrarda bulunduðu konusunda þahitlik ederlerse hüküm batýl
olmaz. Çünkü birinci beyyine ile sabit olan bizzat müþahede ile kesinlik
kazanmýþ ve hakkýnda karar verilmiþ bir hüküm mesabesinde sayýlýr. Bizatihi
Kadý onun ikrarýnýn o istikamette olduðunu görse ve duysa bu þekilde vermiþ
olduðu hüküm þahitleri tekzip sayýlmaz.» Hamiþ.
«Þahitlik davaya ve davacýnýn ifadesiyle
tamamen uyum halindeyse kabul edilir aksi halde kabul edilmez ilh... » Musannýf
bu babý, bu meseleyle baþlatmýþ bulunmaktadýr. Halbuki bu meselenin
þahitlikteki ihtilafla ilgisi yoktur. Çünkü bu þahitlerin ittifak halinde
olmasýnýn gerektiðine bir delil mesabesindedir. Zira þahitlerin ihtilafý
davanýn ve þahitlinin de ihtilafý demektir. Dolayýsýyla bu meselenin kaideler kýsmýnda
zikredilmesinin sebebi de anlaþýlmýþ olmaktadýr. Bunu bir önceki kaidenin feri
meselesi olarak zikretmek Bahýr'da söylenen, «Dava ile þahitliðin birbiriyle
uyum halinde olmasý, davanýn þort olduðu konularda þarttýr» sözünü
hatýrlatmaktadýr. Bu konuda Temvirül Basair sahibi de Bahýr sahibini takip
etmekte ve ayný görüþü benimsemektedir. Bu ise açýktýr, münakaþa edilen bir
husus deðildir. Çünkü þart olmayan konularda davanýn bulunmasýyla bulunmamasý
eþittir. Dolayýsýyla ifadelerin onunla uyum içinde olmamasý ona zarar vermez.
Aynca meseleyi yukardaki kaidenin bir feri
olarak zikretmek bunun þahitlikte deðiþik ifadeler ve ihtilaf konusunda kaide
olmasýna engel deðildir. Bu söylediklerimizde de Þurunbulaliye'de söylenen ve
Dürer'in ifadesine itiraz mahiyetinde olan kul hakkýndaki þahitlik, dava
olmaksýzýn kabul edilmez ve dinlenmez ifadesinin bu babla ilgisi yoktur. Çünkü
konumuz þahitlikteki ihtilafla ilgilidir, þahitliðin kabul edilip edilmemesiyle
ilgili deðildir»
«Bu kaidelerden biridir ilh...» Þarih özellikle
bu kaideye iþaret etmekte ve dikkati bu noktaya çekmektedir. Sebebi ise bu
kaide görünümünde olan meselenin baþka bir kaidenin feri meselesi olmasý, bunun
kaide olamayacaðý konusundaki bazý vehimleri bertaraf etmek içindir. Çünkü bir
baþka meselenin feri olmasý baþkasýna kaide olmasýna ters deðildir. Nitekim
yukarda bunu izah ettik. Yukardakinin de bir kaide olduðunu ayrýca belirttik.
«Miras sebebiyle olacak olursa ilh...» Yani
davayý açan kiþi mutlak bir mülkiyet iddiasýnda bulunur. þahitler de sebebe
dayalý mülkiyet olduðu hususunda þahitlik ederlerse durum ne olur sorusunun bir
cevabý mahiyetindedir. Bu ifadeyi zikretmede de musannýf Kenz'deki ifadeye tabi
olmakta. ayný görüþü benimseyerek burada zikretmektedir. Bu konuda meþhur olan,
onun mutlak mülkiyetle ilgili davaya benzemesidir. Nitekim Fetih'ten nakilde
Bahýr'da da bu þekilde zikredilmiþtir. Þarih özellikle bu meseleyi ilerde
zikredecektir. Onun için burada onu zikretmemesi daha uygun olurdu. Halebi.
Bunun aksi olmasý halinde, yani davacý davasýný
bir sebebe dayanarak açar mülkiyetin bir sebeple kendisine intikal ettiðini
söyler, þahitler de mutlakmülkiyet konusunda þahitlik ederlerse, þahitlerin
ifadeleri daha fazlayý ifade etmesinden dolayý kabul edilmemesi gerekir. Ancak
iki ifade arasýnda bir uyum saðlanmasý halinde kabul edilebilir. Yani davacýnýn
davasýndaki iddiasýyla þahitlerin ifadeleri arasýnda bir uyum saðlama imkaný
varsa, onlarýn mutlak mülkiyetle ilgili þahitlikleri kabul edilir.
«Bunun da mirasla ilgili bir davanýn
dýþýnda olmasý gerektir ilh...» Çünkü yukarda da belirtildiði gibi miras
sebebiyle bir malýn kendisine intikal ettiðinin söylenmesi bir sebebe dayalý
görünüyor ise de mutlak mülkiyete müsavi bir husustur. Nitekim yukarda bu
konuda yeterli açýklama yapýldý.
«Nitaçta bunun dýþýndadýr ilh...» Çünkü
mutlak bir þekilde mülkiyet iddiasý bundan daha az olmakta, çünkü o evveliyet
ve öncelik ifade etmektedir. Bunun gerekçesi ise, mutlak mülkiyet ihtimale,
nitaç davasý ise kesin bir ifadeye bina edilmektedir.
Yine Hamiþ'te zikredilen bir husus: Bir
hayvanýn yavrusuyla ilgili olan nitaç davasý ve bu konuda þahitlikte, eðer
þahitler bu yavru þu deveye tabi idi þeklinde þahitlik edecek olurlarsa
yeterlidir. O yavrusunun o anneden doðduðuna dair þahitlik yapmalarý þart
deðildir. Fetavayý Hindiye.
«Meçhul bir kiþiden satýn alma da bu
istisnalar arasýndadýr ilh...» Yani davayý açan kiþi bir meçhul kiþiden satýn
aldýðýný ileri sürse, þahitlerde mutlak mülkiyet konusunda þahitlik yapsalar,
yine bu þahitlik kabul edilir. Çünkü görünüþte meçhul kiþiden satýn olma da
mutlak mülkiyete eþ bir anlam taþýmaktadýr. Borç davasý bunun dýþýnda
kalmaktadýr. Bahýr.
Yine buna benzer bir mesele de, satýn
aldýðýný iddia edip bu konuda satýn aldýðý malý kabzettiðini söylemesi meselesi
de bunun gibidir.
Davayý açan kiþi satýn aldýðýný ve
kabzettiðini her ikisini birlikte iddia eder, þahitlerde mutfak bir mülkiyet
olduðuna dair þahitlik yapacak olurlarsa, o þahitlik kabul edilir. Hülasa'dan
naklen Bahýr'da bu þekilde ifade edilmiþtir. Ancak Fetih'te Ýmadiye'den naklen
bu konuda ihtilaf olduðu da beyan edilmektedir.
«Þahitlerin ifadelerinin lafýz ve mana
itibariyle birbirine uygun olmasý gerekir ilh...» Yani þahitlerinin birinin
söylediðini diðeri tekit etmeli ve ayný manayý ifade eden lafýzlar
kullanmalýdýr. Buna göre bir kimse yüz Iira alacaðý olduðuna iddia etse,
þahitlerden bîri bir dirhem olacaðýný, diðeri iki dirhem alacaðý olduðunu,
diðer biri üç dirhem olacaðý olduðunu, diðer biri dört dirhem, bir baþkasý beþ
dirhem alacaðý olduðunu söylese, Ebu Hanife'ye göre bu þahitlik kabul edilmez.
Çünkü ifadeler arasýnda lafýz bakýmýndan bir mutabakat yoktur. Sahibeyne göre
dört konusunda son iki þahidin ittifak ettikleri anlaþýlmakta, onun için dört
dirhem ile hüküm verilebilir denmektedir. Bundan anlaþýldýðýna göre Ebu
Hanife'nin görüþü, þahitlerin ifadelerinin lafýz bakýmýndan bir mana üzerine
yönelmiþ olmasý ve kelimelerin bir manayý ifade etmesi istikametindedir.
Sahibeyn ise þahitlerin verdikleri ifadeleri tazammun yoluyla da olsa mana
bakýmýndan birleþmeleri yeterlidir. Lafýzlarýn ayný manaya vaz edilmiþ olmalarý
þartýna gerek yoktur demektedirler.
Ebu Hanife'nin maksadý kelime ve lafýzlarýn
ayný mana için konulmuþ kelime ve lafýzlar olmasý þart deðildir. Eðer böyle
olsaydý yukarda zikretmiþ olduðu bir konu buna ters olurdu ki orada þahitlerden
biri nikahla ilgili, diðer biri de tezevvüçle ilgili ifadeler kullansalar, mana
itibariyle bunlar bir noktada birleþtiði için kabul edilir demiþ idi. Halbuki
kelimeler deðiþiktir. Ama ifade ettikleri mana aynýdýr. Hibe ile atiyye konusu
da aynýdýr. Çünkü lafýzlar her ne kadar kelime bakýmýndan deðiþik iseler de
mana itibariyle ayný noktaya yönelmiþ olmalarý dolayýsýyla þahitlerin bu
ifadeleri kabul edilir, öyle Ýse kelimeler deðiþikte olsa ayný manayý ifade
etmeleri halinde Ebu Hanife'ye göre þahitlerin ifadeleri muteber sayýlýr.
Bu açýklamadan sonra Ýmam Zeylai'nin
Nihaye'den naklettiði þu ifade ile konuya ýþýk tutmakta yarar ardýr: »Eðer iki
ifade arasýnda, yani iki þahidin verdikleri ifade orasýnda mana itibariyle bir
fark bulunmaz. ama lafýzlar deðiþik olursa, þahitlik kabul edilir. Mesela
onlardan biri hibe konusunda þahitlik yapsa. diðer birisi de karþýlýksýz bir
atiyyede bulunduðunu, verdiðini söylese, mana itibariyle ikisi de ayný
olacaðýndan kabul edilir. Çünkü burada maksat kelimelerin bizatihi aynýsýnýn
kullanýlmasý deðil. onlarýn ifade ettiði mananýn birleþmesidir. Burada mana
itibariyle kelimelerin birleþmeleri þahitliðin kabul edilmesine bir engel
olmamaktadýr.» Ýmam Zeylaî bu konuda da hiçbir hilafa yer vermemektedir. Bu ise
yukarda zikrettiði feri meselenin hilafýnadýr. Yani yukarda þahitlerin birinin
beþ, birinin dört, birinin uç, birinin iki, birinin bir þeklindeki þahitliðinde
beþ kelimesi dört rakamýna tam mutabýk deðildir. Beþ rakamýnýn içerisinde dört
rakamýnýn bulunmasý tazammun yoluyladýr. Bunun içinde Ebu Hanife bu þekildeki
ifadeyi þahitlikte kabul etmemiþtir. Talebeleri Ebu Yusuf ve Ýmam Muhammed
beþin içinde dördün tazammunen bulunmasýyla iktifa ederek bu tür þahitliðin
dört rakamý üzerinde kabul edileceðini söylemiþlerdir.
Netice olarak Ebu Hanifenin görüþüne göre
þahitlerin kullandýklarý ifadelerin ayný lafýzlar olmasý gerekmemekte, ancak
ayný ifadeyi ayný manayý ifade eden kelimeler ve cümleler olmasý þartý
getirilmekledir. Nihaye sahibinin bu konudaki ifadesi ise Ebu Hanife hakkýnda
da mutlak deðildir. Çünkü Ebu Hanife kelimenin kendisi olabileceði gibi onun
manasýný ifade eden diðer bir kelimeyi de kullanabileceði þeklindedir.
«Sahibeyn ise manada birleþmeleri ile
iktifa etmiþler ilh...» Bu konuda þöyle denebilir: Bütün imamlarýn görüþüne
göre þu aþaðýdaki mesela buna ters olabilir. Mesela, þahitlerden biri erkeðin
karýsýna arapça olarak «haliyye» ifadesini kullandýðýný söylese, diðeri de
«beriye» ifadesini kullandýðýný söylese, talakýn bain bir talak olduðu
konusunda karar verilmemesi demek olur. Halbuki iki ifade de ayný manayý ifade
etmektedirler. Bu itiraz mahiyetinde ileri sürülene cevap olarak iki ifade
arasýnda bir tesadüf söz konusu deðil, yani deðiþik kelimelerin ayný manayý
ifade etmesi demek deðildir. Cümleler deðiþiktir. manalarý ayrýdýr. Fakat
bunlarýn doðurduðu sonuç birdir. O da bain talakýn vuku bulduðu meselesidir.
Meselenin tamamýFetlh'te zikredilmiþtir.
«Manalarýnýn bir olmasý dolayýsýyla ilh...»
Yani þahitlerden biri nikah kelimesi hakkýnda diðeri ise evlenme (tezvic)
kelimesi hakkýnda þahitlik ederlerse manalarýnýn bir olmasý bakýmýndan bu
þahitlik kabul edilir.
«Eðer ikrar olduðuna dair þahitlik edecek
olurlarsa ilh...» Bunun gereði, dava ile þahitlerin ifadeleri arasýnda söz ve fiil
bakýmýndan bir ihtilafýn zarar vermeyeceðidir. Ancak þahitlerin ifadeleri
arasýnda olacak olursa, yani biri fiili olaya diðer biri de söz konusunda
þahitlik ederlerse, bu ihtilaf þahitliðin manidir. Ama þahitlerden biri
davacýnýn davalý zimmetinde bin lira olacaðý olduðuna dair þahitlik
yapsa,þahitlerin bu ifadeleri kabul edilir. Çünkü bu, söz ile fiil arasýnda bir
birleþtirme deðildir. Molla Ali Türkmani ve Havi.
«Ýki ifade arasýný uzlaþtýrmak mümkün
olacak olursa ilh...»Yani davacý fazla bir þeyi iddia eder, þahitlerin ifadesi
de onun davasýndaki miktardan az olacak olursa, þahitlerin ifadesi kabul
edilmez. Ancak davacý, «Evet benim onda þahitlerin ifade ettiði gibi bin yüz
lira olacaðým var idi, ancak yüz lirasýný daha önce almýþ idim, bin lira kaldý.
Þimdi o bin lirayý ödemesini söylüyorum, þahitler eski haline þahitlik
etmektedirler.» diyecek olursa bu konudaki þahitlerin ifadeleri kabul edilir.
Bahýr'da bu konuda «bu fazlalýðý beyyineyle isbat etmeye ve bu iki ifade
arasýnda uyum saðlamaya veya uzlaþtýrmaya gerek yoktur. Çünkü mücerret
açýklamaya konu kapanmýþ olmaktadýr.»
Ama kendisi satýn alma yoluyla ona malik
olduðunu iddia eder, þahitler de hibe yoluyla onun olduðunu söylerlerse, bu
durumda satýn alma yoluyla ona malik olduðunu beyyineyle isbat etmesi gerekir.
Bu durumda þahitlerin ifadeleri onun iddiasýna ters düþtüðünden kabul
edilmemektedir.
«Bütün bunlar borçla ilgili para ile ilgili
olan konulardadýr ilh...» Yani þahitlerin ifadelerinin lafýz bakýmýndan
birbirine muvafakatlarýnýn þart oluþu, borçla ilgili konulardadýr. Ama
þahitlerin ifadesi akit konusunda olacak olur ise, mutlak bir þeklide kabul
edilmez. Bu konuda iddia edilen miktar söylenenlerden az veya çok olsun durum
deðiþmemektedir. Ayrýca iddia edilen müþteri veya satýcý olmasý arasýnda da
fark yoktur.
«Bin lira karþýlýðý mükatep kýlmasý ilh...»
Bu ifade, kölenin iddia etmesi mevlanýn inkar etmesi hususuna þamil olduðu gibi
müddai olan kiþinin mevla olmasý haline de þamildir. Hidaye sahibinin Cami
üzerine eklediði ifadelerden biri de Fethü'l-Kadir'de belirtildiði gibi þu
gerekçedir. «Çünkü efendinin kölesi üzerinde mal iddiasý sahih olmamakta, zira
mevlanýn kölesi üzerinde ancak kitabet vasýtasýyla bir borcu olabileceði kabul
edilmektedir. Bu durumda kölenin inkarý ona hamledilir. Çünkü mevlanýn onda bir
alacaðý tasavvur edilmemektedir. Durum böyle olunca bu konudaki þahitlik ancak
isbat için geçerli olmaktadýr. Bahýr isimli eserde ve Zeylai'nin tebyinýl
hakayýk isimli eserindeki bir rivayete göre «mevlanýn getireceði beyyine bir þey
ifade etmez» denmiþtir. Sebebi de akit köle açýsýndan lazým bir akit deðildir.
Çünkü köle aciz kaldýðý iddiasýyla bu mükatebe aktini tek taraflý fesh etmeye
yetkilidir.
Ayni de bu kýyl þeklinde ifade edilen zayýf
rivayete kesin gözüyle bakmýþtýr. Ayný zamcýnda bu husus Camiü's-Saðir'ýn
ifadesine de tamamen uygun görülmektedir.
«Bedelin deðiþmesiyle o da deðiþir ilh...»
Bu ifade ile þuna iþaret etmek istemiþtir. Þahitler eðer satýn alýndýðýna dair
þahitlik etseler, fakat bedeli ve semeni belirlemeseler kabul edilmez.
Meselenin tamamý Bahýr isimli eserde zikredilmiþtir. Hayreddin Remli. Bahýr
üzerine yazmýþ olduðu haþiyesinde, «Fukahanýn sözünden anlaþýlan burada ve
baþka konularda eðer bedel ile hüküm verme ihtiyacý doðuyor ise, muhakkak ki
bedelin zikredilmesi gerekir. Ayný zamanda miktarýnýn belirlenmesi yanýnda
vasfýnýn da belirtilmesi þarttýr. Ama semen konusunda hükme ihtiyaç duyulmayan
yerlerde þahitlerin semeni (bedeli) belirtmelerine gerek yoktur.» demektedir
TENBÝH: Mebsut'ta, «Bir kimse birinin elinde
bulunan evi satýn aldýðýný iddia etse, iki þahitte bu istikamette þahitlik
yapsalar, fakat semeni, satýn alma bedelini söylemeseler, satanýn bunu inkar
etmesi halinde onlarýn þahitlikleri geçersizdir. Çünkü dava eðer þahitlerin
ifade ettikleri vasýfta ileri sürülmüþ ise, semen belirtilmediði için bu dava
fasittir. Eðer davada müþteri olduðunu iddia edan fiatýný da belirleyerek dava
açmýþ ise, þahitlerde bu iddia istikametinde þahitlik yapmamaktadýrlar. Çünkü
onlar fiatý belirlememektedirler. Bunun için de hakim akt hususunda hüküm verme
ihtiyacýný hissetmekte, ortada bir fiat (bedel) olmayýnca da akit konusunda
karar mümkün olmamaktadýr. Çünkü akit baþlangýçta fiat belirlemeden nasýl sahih
olmuyor ise, yine satýþla ilgili veya akitle ilgili bir konuda verilecek
kararda, fiat (Tesmiye edilmemiþ) belirlenmemiþ ise, yine hüküm bir þey ifade
etmemekte, geçersiz sayýlmaktadýr. Þahitler de semen konusunda bir ifadede
bulunmadýklarýna göre hakimin bu konuda bir takrire gitmesi mümkün
olmamaktadýr.» denilmiþtir.
Daha sonra Mebsut sahibi devamla þöyle
demektedir: «Eðer þahitler satýcýnýn sattýðýna dair ikrarda bulunduðu hususunda
þahitlik ederlerse, fiatý da yine belirlemezlerse, satan kiþinin bedeli
kabzetmeye dair þahitliklerinde bir ifade kullanmayacak olurlarsa, yine bu
þahitlikleri geçersizdir. Çünkü hakimin akit hakkýnda hüküm verebilmesi, ancak
ortada bir bedelin olmasýna baðlýdýr. Ama þahitler bizim yanýmýzda satan ikrar
etti ve bedelini aldýðýný söyledi derler, miktarýný belirlemezlerse, o zaman
caizdir, þahitlikleri kabul edilir. Çünkü burada mülkiyetin müddaiye alt olduðu
konusunda bir hükme ihtiyaç vardýr. aktin olup olmadýðý konusunda bir hükme
ihtiyaç bulunmamaktadýr. Çünkü akit paranýn alýnmasý ile bitmiþ, sona ermiþtir.
Madem ki satýcý, þahitler huzurunda parayý kabzettiðini ikrar etmiþtir, öyleyse
akýt bitmiþtir. Ortada bir mülkiyet konusu kalmýþ bu mülkiyetin de müddaiye ait
olduðu konusunda hüküm verme için yeterli sayýlmýþtýr.»
«Rehinde bu kabildendir ilh...» Bahýr'da bu
konuda, »Hidaye'nin zahiri ifadesinden anlaþýldýðýna göre, rehin davasý borçla
ilgili davalar kabilindendir.» denmektedir. Binaye'de Hidaye'ye itiraz edilerek
Nihaye'deki ifadeler aynen kullanýlmýþ ve denmiþtir ki: «Bin lira karþýlýðý bir
rehin aktinin meydana geldiðini iddia, bin beþyüz lira karþýlýðý rehin olduðu
ile ilgili iddiadan ayrýdýr, baþka bir davadýr. Bunun içinde beyyinenin kabul
edilmemesi gerekir. Eðer davayý açan rehini kabul eden mürtehin ise, durum yine
böyledir. Çünkü o þahitlerden birini tekzip etmektedir. Buna cevap olarakta
rehin akti mürtehin açýsýndan lazým olmayan bir akittir. Çünkü mürtehi (rehin
olan kiþi) dilediði zaman rehini borcunu olmadan do sahibine iade edebilir ve
tek baþýna rehin aktine son verebilir. Dolayýsýyla bu yok hükmünde kabul
edilmiþ, bunun içinde itibar bir borç davasý þeklinde kabul edilmiþtir. Çünkü
rehin ancak borç karþýlýðý olmaktadýr. Bunun içinde beyyine kabul edilir.»
Nitekim diðer borçlarda da durum böyledir.
Durum böyle olunca, þahitlerden birinin bin
lira, diðerinin binbeþyüz lira karþýlýðý rehin alýnmýþtýr þeklindeki
ifadelerindeki bin lirada ittifak etmiþler, zýmnen bu nokta bin lira karþýlýðý
rehin olduðu sabit olmuþ olur.
Havaþi Yakubiye'de yukardaki rehin alan
(mürtehin) yerine rehin veren ifadesi yer almýþtýr. Ancak yukardaki ifade daha
doðru olmaktadýr.
Eðer köle iddia ederse, yani para karþýlýðý
azad edildiði iddiasý köle tarafýndan ileri sürülmüþ ise, iddia akitle ilgili
bir iddiadýr. Eðer mevla tarafýndan ileri sürülmüþ ise borçla ilgili bir dava
olmaktadýr. Onun içinde bu mesele yalnýz mal karþýlýðý azad edilme ile
kayýtlanmýþtýr. Eðer musannýfýn kullandýðý ifade istikametinde hareket edilecek
olursa böyledir. Veya genel manada kullanýlacak olursa kitabet aktine de þamil
olmakta, bu da Hidaye sahibinin söylediklerine uygun düþmektedir. Eðer özel
kabul edilecek olursa, yani iddia kitabet iddiasýný yapan köle olacak olursa,
þeklindeki ifade de Camiü's-Sagir ve Aynî'deki ifadeye uygun düþmektedir. Eðer
özel kabul edilecek olursa, yani iddia kitabet iddiasýný yapan köle olacak olursa,
þeklindeki ifade de Camiü's-Sagir ve Ayni'deki ifadeye uygun düþmektedir.
«Çünkü onlarýn maksatlarý maldýr ilh...»
Yani hak sahiplerinin iddiasý ve itiraflarýyla talak, akit, azad olma hususlarý
sabit olmuþ; konu bir dava konusu olmaktan çýkmýþtýr. Borçla ilgili alacakla
ilgili miktara inhisar etmiþtir Fetih.
Ýzah isimli eserde þu ifadeler de
eklenmiþtir: «Rehinde eðer iddia eden rehin veren ise, kabul edilmez. Çünkü
onun rehinde bir hakký yoktur. Dolayýsýyla þahitlik davadan ayrý bir konu da
yapýlmýþ olmaktadýr. Eðer iddia eden rehin alan ise bu da alacakla ilgili bir
dava mesabesindedir. Yakubiyede Tebyinül Hakayýk isimli eserde rehin
kelimesinin zikredilmesi, meselenin tasavvuruna uygun düþmemektedir» denmiþtir.
«Þahitlerin ittifak ettikleri az miktar
üzerinde kabul edilir ilh...» Eðer dava bin ve binbeþyüz üzerinde olur, iki
bine tamamlanmayacak olursa. ittifakla böyledir. Eðer bin ve ikibinle olacak
olursa, yani þahitlerden biri bin, diðeri ikibin olduðunu söyleseler, durum
sahibeyne göre yine aynýdýr. Bin kelimesinde ittifak ettikleri için en azý olan
miktar konusunda mahkeme karar verir. Ebu Hanife'ye göre hakim bu þahitliðe
dayanarak hüküm veremez. Çünkü bin ile ikibin birbirinden farklý hususlardýr.
Þahitlerin ifadelerinde ittifak saðlanamadýðýndan hakim þahitliðe dayanarak
hüküm verme yetkisine sahip deðildir. Fetih.
«Ýcare aktide bey'i akti gibidir, eðer
icare müddetinin ilk anýnda olacak olursa ilh...» Çünkü icare aktinin
baþlangýcýnda icara aktinin isbatýna ihtiyaç vardýr. Akit bedelin deðiþmesiyle
deðiþeceðinden icare akti sabit olmamaktadýr. Fetih. Ama icare müddetinin
bitiminde ise, durum borçla ilgili davalara benzemektedir. Çünkü müddetin
bitiminde ortada ancak bir ücret davasý bulunmaktadýr. Fetih.
Bu ayýrým iddia edenin kiraya veren olmasý
halindedir. Eðer iddia eden müstecir olacak olursa, bu durumda mesele ittifakla
akit üzerinde olmaktadýr. Çünkü müstecir icare yoluyla ödenmesi gereken malý
itiraf etmiþ bulunmakta, itiraf ettiði miktarý ödemeye mahkeme kanalýyla mecbur
edilmektedir Bu noktada þahitlerin ittifak etmeleri, ihtilaf etmeleri durumu
deðiþtirmez. Çünkü akit ihtilafla sabit olmaz.
METÝN
Nikah akti, karý veya kocadan herhangi
birinin mehir miktarýndaki az veya çok iddialarý karþýsýnda þahitlerin ihtilaf
etmeleri halinde, en az miktarý kabul ederek nikahýn o miktarla sahih olduðuna
istihsanan hüküm verilir. Bu da Ebu Hanife'ye göredir. Sahibeyne göre ise,
mesele böyle deðildir. Þahitliðin sahih olmasý hususunda özellikle verasetle
ilgili þehadetin malýn miras olarak býrakýldýðý hususuna da nakli gerekir.
Mesela þahitlerin falan kiþi öldü, þu malý da davacý olan kiþiye miras olarak
býraktý, demeleri gerekir. Ancak ölümü anýnda mülkiyetin ona ait olduðunu
söylemeleri veya malýn elinde olduðunu söylemeleri veya onun yerine kaim olan
müstecir gibi, ariyet olan kiþi gibi, gasýp ve emanet alan kiþi gibi naibinin
elinde olduðunu söylemeleri ile iktifa edilir. Çünkü bu ifadeler zýmninde
þehadetin sebebe nakli tahakkuk etmiþ sayýlýr. Çünkü el ölüm anýnda ödeme
sebebiyle mülkiyet eline dönüþebilir. Yani emanet olarak almýþ olduðu malý
elinde tutan kiþi kime ait olduðunu söylemeden ölmesi halinde, onu
ödeyeceðinden o mal ölen ve emanet elinde olan kiþinin malý olur. Mülkiyet
sabit olunca, bunun gereði nakilde gerçekleþmiþ sayýlýr. Nakil ifadesiyle
birlikte, miras konusunda, varis olmanýn sebebinin de belirtilmesi
gerekmektedir. Mesela ölenin öz kardeþi veya baba kardeþi veya anneden kardeþi
gibi varis oluþ sebebini de þahitlerin açýklamasý gerekir. Bir üçüncü þartta
þahidin ondan baþka bir varis olduðunu bilmiyorum demesi de þarttýr. Dördüncü
olarakta þahidin ölen kiþiyle muasýr ve onu bizzat görmüþ olmasý gerekir. Aksi
halde þahitliði muteber sayýlmaz. Çünkü sebebi gözleriyle görmemiþ, ancak duyma
yoluyla þahitlik yapmýþ olur ki bu konuda duyma yoluyla þahitlik geçerli
deðildir. Bu iki þartý Bezzaziye özellikle zikretmiþtir.
Ölen kiþinin isminin zikredilmesi þart
deðildir. El deðiþtirmiþ bir mal konusunda þahitler bir ay önce falan ve
hayatta olan kiþinin elinde idi þeklindeki þahitlikleri de muteber sayýlmaz.
Çünkü bu þahitlik meçhul bir sebebe dayanmaktadýr Ayrýca sað olan bir kiþinin
elinde malýn bulunmasýnýn deðiþik sebepleri vardýr. Emaneten de olabilir,
kiralamýþ da olabilir, mülkiyeti ona fiil de olabilir.
Ama þahitler mülkiyetin kesinlikle ona ait
olduðu veya aleyhinde dava açýlan ve mal elinde bulunan kiþinin ikrarý
hususlarý bunun hilafýnadýr. Hatta þahitlerin dahi bu malýn þu kadar zaman önce
davacýnýn elinde olduðunu söylemesine dair ikrarý konusunda þahitlik edecek
olurlarsa, yine durum deðiþik olmakladýr. Bu durumda mal dava eden kiþiye
verilir. Çünkü ikrar malumdur, ikrar sebebinin meçhul olmasý ikrarý zedelemez,
iptal etmez. Bu konuda esas kaide, geçmiþte bir mülkiyetle ilgili þahitlik
muteberdir. Geçmiþte birinin elinde olmasýna dair olan þahitlik ise makbul
deðildir. Çünkü elde olmasý deðiþik sebeplere dayanabilir. Ama mülkiyette ise
durum böyle deðildir. Bezzaziye.
Eðer aleyhinde dava açýlan ve ev elinde
olan kiþi bu ev müddainin elinde idi ancak haksýz yere elinde bulunduruyordu.
þeklindeki ikrarý davacýnýn elinde olduðuna dair ikrar sayýlýr mý sorusuna
cevap olarak «Evet» denmiþtir. Camiü'l-Fusuleyn'de de müftabih olan görüþ budur
ifadesiyle mesele tamamlanmýþtýr.
FER'Ý MESELELER: Þahitler bin lira alacaklý
olduðuna dair birisi lehinde þahitlik etseler, bunlardan biri beþyüz lirasý
ödendi dese, þahitlikleri bin lira üzerinde kabul edilir. Ancak diðeri de
beþyüz liranýn ödendiðine dair þahitlik ederse, o zaman ödeme iþi kabul edilir.
Bin liradan beþyüz liranýn ödendiðini bilen þahidin iddia edenin bunu ikrar
edinceye kadar bu konuda þahitlik etmemesi gerekir.
Bir ineðin satýp çalýndýðýna dair þahitlik
etseler, ancak ineðin renginde ihtilafta bulunsalar, Ebu Hanife'ye göre
hýrsýzýn eli kesilir. Sahibeyne göre kesilmez. Sadru Þeria sahibeynin kavlini
tercih etmiþtir. Eðer bu da davayý açan kiþi ineðin rengine dair bir ifadede
bulunmamýþ ise. Zeylâi. Borçlu borcunu taksitlerle sahibine verdiðini iddia
etse, þahitlerde mutlak bir þekilde veya toptan ödeme yaptýðýna dair þahitlik
yapsalar, kabul edilmez. Vehbaniye.
Sað olan bir kiþinin aleyhinde borçlu
olduðuna dair þahitlik etseler ve þu kadar borçluydu deseler, kabul edilir.
Ancak hasým þahitlere borcun þu ana kadar devam edip etmediði konusunda bir
soru yöneltecek olur, onlar da bilmiyoruz diye cevap verecek olurlarsa. durum
deðiþiktir. Ölmüþ kiþinin borcu konusunda ise mutlak bir þekilde kabul edilmez,
Ancak öldüðü zaman borçlu olarak öldü diye þahitlerin sarih bir ifade
kullanmalarý gerekir. Bahýr.
Ben derim ki: Muinil Hükkam'daki ifade buna
ters düþmektedir. Orada. «Öldüðü zaman borçlu idi ifadesine gerek kalmaksýzýn
mücerret borçlu olduðunu ve gerekçenin beyan edilmesiyle ölen kiþinin de borçlu
olduðu sabit olmuþ olur.» denmektedir. Ancak bu konuda ihtiyatlý hareket
edilmesi daha uygun olmaktadýr. Bir kimse geçmiþte bir þeyin mülkiyetinin
kendine ait olduðunu iddia etse, þahitlerde þu anda mülkiyetin ona alt olduðu
konusunda þahitlik yapsalar, esah olan rivayete göre bu þahitlik kabul edilmez.
Yine geçmiþte ona ait olduðu konusunda þahitlik etmeleri, þu anda mülkiyeti ona
ait olduðuna dair þahitlik kabul sayýlmamaktadýr. Camiü'l-Fusuleyn.
«Mutlak bir þekilde ilh...» Yani, azý veya
çoðu iddia eden koca olsun, karý olsun durum deðiþmemektedir. Hidaye'de tashih
edilen ve sahih kabul edilen görüþte bu þekildedir. Fetih isimli eserde bunun
rivayete ters düþtüðü iddia edilmektedir. Meselenin tamamý Þurunbulaliye'de
zikredilmiþtir.
«Sahibeynin görüþü bunun hilafýnadýr
ilh...» Onlara göre, bu konudaki þahitliðin az miktar üzerindeki ittifaký geçersizdir.
Çünkü bu miktarda olmaktan daha çok, akit üzerinde bir ihtilaf olmaktadýr.
Kýyas da bunu gerektirir. Ebu Hanife'nin delili ise, nikahta mal asýl konu
deðildir. Çünkü mehir zikredilmeden de nikah akti sahih olabilir. Onun için
mal, nikah aktinde tali ve tabi bir þey olarak kabul edilir. Çünkü nikahta asýl
olan, karý koca orasýnda helal olmanýn ve izdivacýn gerçekleþmiþ olmasý ve
erkeðin kadýnda temettu hakkýna sahip olmasýdýr. Bu hususta da ihtilaf
olmamakta, dolayýsýyla asýl olan bu konu, sabit kabul edilmektedir. Ýhtilaf
tabi olan bir noktada vuku bulacak olursa, þahitlerin o az miktarda ittifak
ettikleri husus, mahkemede karar noktasý olmakta, hakim de o miktar mehir
miktarýdýr diye hüküm verebilmektedir.
«Þahitliðin sýhhatiyle ilgili ilh...» Bahýr
isimli eserde uzun ifadelerden sonra þu ifadelere yer vermektedir: «Bununla da
anlaþýlýyor ki þehadetin baþka bir konuya nakli, davanýn sahih olmasýnýn
þartýdýr. Bazýlarýnýn vehme kapýldýklarý gibi, beyyine ile hüküm vermenin
þartýdýr. Yalnýz bu mahkemenin kararýyla ilgili bir þarttýr ifadeleri bunun
tersinedir. Yani, davayý açan ve varis olduðunu söyleyen kiþi, «Murisim öldü,
þunlarý bana miras olarak býraktý.» diye davada da zikretmesi, þahitlikte
zikredilmesi gerektiði gibi þarttýr. Bunu zikretmemiþtir, çünkü söz þahitlikle
ilgilidir.)»
«Nakil ilh...» Yani mülkiyetin intikal
ettiðine dair þahitlerin ifade etmeleri þartý getirilmiþtir. Bu da yukarda
þarihin beyan ettiði gibi, açýkça «Falan ölmüþtür, miras olarak müddaiye
bunlarý býrakmýþtýr.» demeleri çeklinde olmakta veya onun makamýna kaim
olabilecek ölmüþ kiþi için ölüm anýnda ona mülkiyet isbat eden bir ifadeyi
kullanmalarýyla mümkün olacaktýr. Aynca onun elinde olduðunu isbat veya onun
vekilinin elinde olduðunu isbat yeterlidir. Musannýfýnda, «Þahitlik etmeleri
halinde» ifadesi de buna iþaret etmektedir. Bu, Ebu Hanife'yle Ýmam Muhammed'e
göredir.
Ebu Yusuf'a göre ise durum deðiþiktir. Ebu
Yusuf bunlardan hiçbirini þart koþmamaktadýr. Bu ihtilaf sonucu da þu husus
ortaya çýkar: Eðer þahitler, «Bu, ölmüþ olan kiþinin mülkü idi.» diye þahitlik
yapsalar, eksik veya fazla bir þey söylemeseler. bu durumda Ebu Hanife ile Ýmam
Muhammed aþaðýda, sað olan bir kiþinin mülkü idi þeklindeki þahitlikleri kabul
edilir meselesi arasýnda, bir farkýn olup olmadýðý sorusuyla karþýkarþýya
kalýrlar.
Fethü'l-Kadir'de fark aþaðýdaki þekilde
ifade edilmiþtir Ancak bu haþiyeleri toparlayan Ýbni Abidin'in oðlu, babasý
için «nakil» ifadesinin hamiþte zikredilmesi ve üzerine çizgi çekilmiþ olmasý
kendisini tereddüde sevkettlðini, ancak ibarenin siyakýndan da anlaþýldýðýna
göre bunun zikredilmesi gerektiði kanaatini taþýmaktadýr. Bu nakil ifadesi Ýmam
Muhammed ile Ebu Hanife'ye göredir; Çünkü varisin mülkü yeni bir mülk olmakta,
ancak ölüm anýnda murisin mülkiyetinin mevcut olduðuna dair þahitlikle iktifa
edilmektedir. Çünkü ölümü anýnda mülkiyetin ona ait olmasýnýn gereði varisine
intikal etmesi, tabii bu sonuç olarak anlaþýlmaktadýr. «Elinde idi» veya «Onun
naibinin elinde idi.» ifadelerinde de durum aynýdýr.
Ebu Yusuf'a göre ise, varisin mülkiyeti
aslýnda murisin mülkiyetidir. Mülkiyetin murise ait olduðu konusundaki
þahitlik, varisin mülkü olduðuna dair þahitlik demektir. Buna göre nakil
ifadesi þahidin falan kiþi öldü bu malý miras olarak býraktý veya buna benzer
ölüm anýnda mülkiyetin ölen kiþiye ait olduðunu ifade eden veya elinde olduðunu
ifade eden veya onun yerine kaim olan bir kiþinin elinde bulunduðunu ifade eden
ifadeyi kullanmalarýdýr. Varis, miras yoluyla kendisine intikal eden o malýn
murisine ait olduðunu ispatlamasý halinde, hemen onun lehinde hüküm verilecek
demek deðildir. Zaten ihtilaf noktasý da budur.
Sað olan bir kiþi için durum bunun
hilafýnadýr. Çünkü henüz hayatta olan kiþi o malýn kendisine ait olduðunu,
eskiden onun mülkü olduðunu isbat etmesi halinde, onu iptal edici bir husus
olmadýðýndan istishap yoluyla mülkiyetin devam ettiði istikametinde hüküm
verilebilir. Bununla da iki mesele arasýndaki fark ortaya çýkmýþ olur.
«Miras konusunda ilh...» Yani varis,
baþkasýnýn elinde olan bir malýn babasýndan miras olarak kendisine intikal
ettiðini iddia etse ve bu konuda iki þahit getirse, þahitler de, «Evet, bu mal
onun babasýnýn idi.» deseler, varis lehinde hüküm verilmez. Ta ki, «Öldüðü
zaman mülkiyeti babasýna aitti. murisine aitti.» þeklinde bir ifadede bulunmalarý
gerekir.
«Ölümü esnasýnda ilh...» Bu kayda da gerek
vardýr. Hatta bu kaydý yukarda saymýþ olduðu üç meselenin hemen akabinde
zikretmesi gerekirdi.
«Çünkü eller ilh...» Niçin intikale gerek
kalmaksýzýn ölen kiþinin yedinde olduðuna dair þehadetle iktifa edilmesinin bir
gerekçesi olarak zikredilmektedir? Açýklamasý þöyledir: Öldüðü zaman mal elinde
olacak olursa, bakýlýr: Eðer mülk sahibi olarak o mal elinde bulunuyorsa, durum
açýktýr. Ýzaha gerek yoktur. Çünkü bu durum onun mülkiyetinin sabit olduðunu isbat
edici mahiyettedir veya varise intikali için yeterli bir gerekçedir. Çünkü
varise intikali için ölümü esnasýnda mülkiyetin ölen kiþiye ait olmasý
yeterlidir. Nitekim þahitlerin mülkiyetin ona ait olduðu konusunda þahitlik
yapmalarýnda yelerli olduðu gibi.
Eðer eli bir emanet eli ise hüküm yine
aynýdýr. Çünkü ölüm esnasýnda emanet olarak elinde bulundurduðu mal, eðer kime
ait olduðunu söylemeden vefat etmiþ ise, o malýn korunmasýný terk ettiði,
sahibinin kim olduðunu söylemediði için ödeme sorumluluðunu taþýmakta,
dolayýsýyla mülkiyet, emanet mülkiyetten hakiki mülkiyete dönüþmektedir. Ödeme
sorumluluðunu üstlenen kiþi, o mola malik olmuþ sayýlýr. Durum böyle olunca o
andan itibaren o maldaki mülkiyetin ona ait olduðu sabit olmuþ olur.
Onun yerine kaim olanýn elinde olmasý
meselesine gerekçe zikretmedik. Sebebi de açýktýr. Çünkü onun makamýna kaim
olan kiþinin eli onun eli demektir. Mülkiyetin ölüm esnasýnda ona ait olduðu ve
varislerine intikal þeklini isbata gerek kalmamaktadýr. Onun için yukardaki gerekçe
ile iktifa etmiþ, çünkü o buna bir iþaret mesabesinde kabul edilmiþtir.
«Ýntikal sebebiyle birlikte varis olmanýn
sebebi de açýklanmalýdýr ilh...» Fetih'te bu konuda þöyle denmektedir: «Ölen
kiþi ile varisinin nesebi zikredilmeli, belirli bir noktada karþýlaþtýklarý
anlaþýlýncaya kadar bu duruma devam edilmeli ve varis olma sebebi de
açýklanmalýdýr.»
Varis hakkýnda babasý, annesi ve çocuðudur
diye zikredilmesi þart mýdýr sorusuna cevap olarak da, «þart olduðu bir kavle
göre kabul edilmiþtir. Fetva ise þart olmadýðý istikametindedir. Baþkalarýyla
mirastan mahrum edilmeyen, hiçbir surette hacbedilmeyen kiþilerin durumu da
aynýdýr. Oðlunun oðlu, oðlunun kýzý gibi konularda muhakkak ki þahitliðe gerek
vardýr. Yine, «Bu onun mevlasýdýr. Onu azad etmiþti. Dolayýsýyla onun
varisidir.» þeklinde þahitliðe de gerek duyulmaktadýr. Bu þort ne metinde ne de
þerhte zikredilmemiþtir. Zahiri ifadeden anlaþýldýðýna göre intikalin üçüncü
þartla beraber zikredilmesi, bu þartýn zikrine hacet býrakmamakta, ona ihtiyaç
hissettirmemektedir.
«Varis olma sebebini de açýklamasý gerekir
ilh...» Mesela bu onun öz kardeþidir, baba bir kardeþidir veya anne bir
kardeþidir diye varis oluþ sebebini açýklamasý gerekmektedir.
«Öz kardeþidir ilh...» Bezzaziye'den naklen
Bahýr isimli eserde þöyle denilmektedir: «Þahitler, þu kimse ölenin oðludur
deseler, varisi olduðunu söylemeseler, sahih olan görüþe göre bu ifade
yeterlidir. Aynen bu onun babasýdýr veya annesidir demeleriyle iktifa edildiði
gibi.
«Ölenin amcasý olduðu iddia edildiði
taktirde, davanýn bu konuda sahih ve geçerli olabilmesi için, amcanýn hangi
yönden amca olduðunun açýklanmasý þarttýr. Mesela öz amcasýdýr, babasýyla
babadan kardeþ amcadýr veya babasýyla anne kardeþ amcasýdýr þeklinde tefsire
gerek duyulmaktadýr. Ayrýca bunlara ek olarak «Bu da onun varisidir.» demeleri
gerekir. Varis olduðunu iddia eden kiþi beyyine ikame ettiði taktirde,
þahitlerin ölen kiþinin nesebi ile varisi olan kiþinin nesebini sayarak bir
babada birleþinceye kadar bu neseb silsilesini devam ettirmeleri gerekir.
Kardeþ ve dedede de durum ayný olmaktadýr.»
«Baþka bir varisi olduðunu da ilh...»
Fethü'l-Kadir'de þöyle denilir:«Þahitler malýn murise ait olduðuna, þu kimseye
miras olarak býraktýðýna þahitlik etseler, fakat «Ondan baþka varisi olduðunu
bilmiyoruz.» demeseler, bakýlýr: Eðer bazý hallerde varis olupta bazý hallerde
mirastan mahrum olan kiþilerden biri ise, baþkalarýnýn varlýðý ile bir hakký
olmama ihtimaline binaen, onun lehinde hüküm verilmemesi, mahkemenin
sonuçlanmamasý gerekir. Hatta bütün hallerde varis olsa da hakimin ihtiyatlý
hareket ederek belirli bir müddet beklemesi gerekmektedir. Eðer baþka varisler
varsa, bu süre içinde ortaya çýkar. Hakimin beklemesi de baþka varisinin olup
olmadýðýný tesbit etmek içindir.»
Bu notlarý derleyen Ýbni Abidin'in oðlu,
babasýnýn bu hususta tereddüde düþtüðünü ve bu konuyla ilgili bölümleri nokta
ile iþaretlediði Fethü'l-Kadir nüshasýndaki ifadelerin deðiþik yorumlara sebeb
olduðu kanaatiyle bu konuya açýklýk getirmediðini, baþka nüshalara bakýlarak
sonuca varýlmasýnýn gerekli olduðuna da iþaret etmektedir.
Eðer varisin deðiþik miktarlarla varis
olduðu anlaþýlýrsa, en az alabileceði miktar kendisine verilir. Mesela koca
için en az miktar dörtte bir, karý için en az miktar sekizde birdir. Ancak
varisler «Baþka bir varisi olduðunu bilmiyoruz.» ifadesini ekleyecek olurlarsa,
o durumda kocaya yarý, karýya da dörtte bir olan en yüksek paylarý verilir.
Ýmam Muhammed der ki: (Bu ayný zamanda Ebu
Hanife'den de bir rivayettir) : «En yüksek paylarý ne ise, onu alýrlar » Ancak
birinci görüþ delil açýsýndan daha kuvvetli görülmekte Zahirur Rivayede de o
görüþ yer almaktadýr.
Ayrýca sahibeyne göre hakim kendisine
yüksek payýný verdiði kiþiden kefil alýr. Eðer, «Baþka varisi olduðunu
bilmiyoruz.)» demiþlerse, Ebu Hanife'ye göre bu kadarýyla iktifa edilir. Kefile
gerek yoktur. Sahibeynin görüþü ise bunun hilafýnadýr. Mesele þehadet babýndan
öncede geçmiþ idi. Edebül-Kadýnýn elli altýncý bölümünde meseleyi üç kýsma
ayýrarak zikretmiþti. Oraya müracaat edilmesi gerekir.
Gerçi bu meseleleri Bahýr sahibi özetlemeye
çalýþmýþtýr. Fakat meseleye tam açýklýk getirmemiþ, özetlemesi meseleyi daha da
anlaþýlmaz hale getirmiþtir.
Yine yukarda geçtiði gibi, varis eðer
baþkasýnýn varlýðý ile mirastan tamamen mahrum ediliyor ise, bu þartýn zikredilmesi
gerekir. Eðer baþkasýnýn varlýðý ile alacaðý pay azalýyor ise, en yüksek payý
olabilmesi için yine bunun zikredilmesi gerekmektedir. Her halükarda varis olup
baþkasýnýn varlýðýyla hissesi düþürülmeyen, azalmayan biri ise, anýnda hüküm
verilebilmesi için zikredilmesi de þarttýr. Beklemeye, tereddüde gerek yoktur.
«Sebebi bizzat görmediði için ilh...»
Þahidin ölen kiþiye muasýr olmasý ve ölümü hakkýnda kesin bilgiye sahip olmasý
gerekir. Aksi halde görmediði bir sebebe þahitlik etmiþ olur ki muteber olmaz.
Ayrýca mülkiyete dair þahitliðin baþkasýnda duyma yoluyla ifa edilmesi caiz
olmaz. Fetih.
«Ölen kiþinin isminin zikredilmesi þart
deðildir ilh...» Hatta þahitlerin varisin ölenin babasýnýn babasý (dedesi)
olduðunu ve onun varisi olduðunu söylemeleri yeterlidir. Ölünün kim olduðu
konusunu ismen zikretmelerine gerek yoktur. Bu þekilde ikame edilen beyyine
kabul edilir. Bezzaziye.
«Bir aydan beri sað olan bir kiþinin
elindedir þeklinde þehadet etmeleri halinde kabul edilmez ilh...» Ebu Yusuf'tan
bir rivayete göre, bu da kabul edilir.
«Sað olan kiþinin elinde ilh...» Çünkü onun
elinde mülkiyet olarak bulunmasý ihtimali olduðu gibi, emanet olarak bulunma
ihtimali de mevcuttur. Eðer elinde emanet olarak bulunuyorsa, emanet olarak
devam eder. Onun aksini isbat edici bir durum olmadýðý müddetçe eski durum
devam etmiþ veya devam eder kabul edilir.
Ama ölmüþ kiþi hakkýndaki durum. yukarda do
belirtildiði gibi, deðiþik olabilir. Çünkü elinde olan emanet de olsa, kime ait
olduðunu belirtmeden ölmesi halinde, o malý ödeme sorumluluðunu taþýdýðýndan
onun mülkü þekline dönüþmüþ sayýlýr.
«Onun mülkü idi deseler ilh...» Müddai,
baþkasýnýn elinde bulunan bir malda mülkiyet iddiasýnda bulunsa, þahitler de
bunun müddaiye alt olduðu konusunda þahitlik yapsalar, «Onun mülkü idi.»
deseler, mahkeme onun lehinde karar verir. Hatta bu konuda, «Þu ana kadar onun
mülkü.» demeseler de durum deðiþmemektedir.
Bu mesele ile yukardaki mesele arasýnda,
yani bu ölen kiþinin mülkü idi demeleri meselesi arasýndaki fark þudur: Orada
öldüðü an onun mülkü idi þeklinde þahitlik yapmazlarsa, beyyine kabul
edilmezdi. Onun için aradaki fark, Fethü'l-Kadir'de þöyle belirtilmiþtir:
«Þahitler ölüm anýnda mülkiyetin ona ait olduðu konusunda nassan bir ifadede
bulunmazlarsa, mülkiyetin ölen kiþiye sabit olmasý istishap yoluyladýr. Bu
yolla sabit olan ancak eskinin devamý için huccet kabul edilir. Yeni bir hükmün
isbatý için geçerli deðildir. Onun isbatýna varis hakkýnda ihtiyaç vardýr. Ama
baþkasýnýn elinde olan bir malda hak iddia edenin durumu ise bunun hilafýnadýr.
Çünkü istishapla sabit olan onun mülkünün devamýdýr, yenilenmesi deðildir.»
«Onun mülkü olduðu hakkýnda davalýnýn
ikrarý olduðuna dair þahitlik etmeleri gerekir ilh...» Bu durumda sað olan
kiþinin elinde idi veya onun mülkü idi demeleri gerekir. Ýkinci ifade ile
iktifa eden eserler meseleye tam açýklýk getirmemiþ sayýlýrlar.
«Ýddia edene verilir ilh...» Uygun olan,
malýn kendisine ait olduðunu söyleyen kiþiye verilmesidir, þeklinde olmasýdýr.
Bahýr'da «Ona verilir.» denilmiþ, mülkün ona ait olduðu hususunda ikrardýr
denilmemiþtir. Çünkü eðer mülkiyetin ona ait olduðuna dair beyyine getirilse
kabul edilir. Yani elinde olduðuna dair veya aleyhinde getirilen þahitlik
meselelerinde durum yukardaki gibidir. Çünkü bu iki mesele, Kenz isimli eserde mülkiyete
dair þehadet meselesi zikredilmeksizin yer almýþtýr.
«Elinde olmanýn sebeplerinin deðiþik
olmasýndan dolayý ilh...» Çünkü belki mal, iddia edenindi, fakat ondan satýn
almýþ olabilir, baþka sebeplerle de bulunabilir.
«Bin lira olacaklý olduðunu iddia eden
kiþiye iki þahit evet alacaklýdýr deseler ilh...» Fakat bunlardan biri
«Beþyüzünü ödemiþti.» diye þahitliði devam ettirse, mahkeme ikinci bir þahit
getirilmeden bin liranýn devam ettiði konusunda hüküm verir. Ancak beþyüz
lirayý ödediðini bilen þahidin, karþý taraf ikrarda bulunmadýkça, bin lira
borçlu olduðu konusunda þahitlikte bulunmamasý gerekir. Çünkü müddainin beþyüz
lirayý aldýðýný söylememesi halinde, ikrarda bulunmamasý halinde þahidin hala
bin lira borçlu olduðunu söylemesi, davalýya bir zulümdür. En azýndan müddainin
ona yapmýþ olduðu zulme yardýmcý olmaktýr. Kenz'in ibaresindeki «gereklidir»
ifadesinden maksat. vaciptir, bu konuda þahitlik yapmasý helal olmaz, demektir.
Bahýr.
«Davacý eðer çalýnan ineðin rengini
zikretmemiþ ise ilh...» Fetih isimli eserde, «Eðer davacý 'ineðin rengini
belirler, þahitlerden biri de «siyahtý» derse, yani davacýnýn iddia ettiði
rengin dýþýnda bir renk ifadesinde bulunursa, hýrsýz olduðu söylenen kiþinin,
ittifakla eli kesilmez.» denilmiþtir.
«Mutlak bir þekilde veya toptan ilh...»
Birinci ifadeye gelince, mutlak bir þekilde ifadesi, mukayyet bir þekilde
ifadesinden daha fazla olduðunu ifade eder. ikincisinde ise, dava ile
þahitliðin biri biriyle tearuz ettiði görülür. Çünkü peyder pey ödeme ile
toptan ödeme arasýnda fark bulunmaktadýr.
«Mücerret sebebinin zikredilmesi yeterlidir
ilh...» Makdisî de bu görüþü desteklemiþtir.
Ben derim ki: Nuru'I-Ayn isimli eserde de
ayný ifadeler yer almakta ve devamla þöyle denmektedir: «Birinci görüþ, yani
ölen kiþinin borcu hakkýnda, öldüðünde borç zimmetinde sabitti þeklinde acýk
bir ifade de bulunmadýkça, hüküm sabit olmaz, diyen görüþ zayýf bir görüþtür.
ölen kiþi hakkýnda ihtiyata baþ vurulmasý gerekir. Bu da karþý tarafýn beyyine
ile birlikte yemin etmesidir. Ancak böyle bir ihtiyata baþ vurmak diðer bir
ihtiyatý terk etmek demek olur. Beyyine getirmesine raðmen yemin etmeyen kiþi,
alacaklý olmasýna raðmen yeminden vaz geçebilir. Dolayýsýyla ölen kiþi borçlu
olarak ölmüþ ve borcuna onun cennete girmesine engel olabilir. Ayrýca
insanlarýn haklarýnýn zayi olmasýna kimsenin yardýmcý olmamasý gerekir.»
«Bir kimse geçmiþte mülkiyetin kendisine
ait olduðunu iddia etse ilh...» Yani bu malýn mülkiyeti bana aitti dese,
þahitler de o onda ona ait olduðunu söyleseler, bu þahitlik kabul edilmez
«Yine þahitler geçmiþle mülkiyet ona aitti
deseler ilh...» Þahitlik kabul edilmez. Çünkü müddainin mülkiyeti geçmiþe izafe
etmesi, o anda mülkiyetin kendisine ait olmadýðýný itiraf mesabesindedir.
Þahitlerin durumu bunun hilafýnadýr. Þahitler mülkiyetin geçmiþte ona ait
olduðunu söyleseler, durum farklýdýr. Çünkü onlarýn mülkiyetin ona ait olduðunu
söylemeleri, sonuçta mülkiyetin ona ait olmadýðý konusunda bir duruma delalet
etmez. Çünkü onlar mülkiyetinin devam edip etmediðini bilemezler. Ancak bu
konuda istishap yoluyla devam ettiði kabul edilebilir. Bu durumla bu mesele ile
yukarýdaki mülkiyetin ona ait olduðu konusunda þahitlik yapsalar meselesi
arasýndaki fark belirmiþ olmaktadýr.
ÖNEMLÝ BÝR MESELE: Müddai, «Hududlarý
belirli ve yazýlý olan arsa ve evin mülkiyeti benimdir.» dese, þahitler de
«Hududu bu dosyada yazýlý bulunan evin ona ait olduðuna þahitlik ederiz.»
deseler, hem dava sahih, hem de þahitlik sahihtir. Keza þu senette yazýlý olan
miktarýn zimmetinde borç olduðu konusunda þahitler þahitlik yapsalar, yine
kabul, edilir. Buradaki esas mana, þahitler hakkýnda niza olunan bir malýn
mülkiyeti konusunda þahitlik yapsalar, hasýmlar da hakkýnda þahitlik yapýlan o
mal aramýzda niza konusu olan maldýr diyerek birbirini tasdik etseler, evin aslý
konusunda þehadetin kabul edilmesi gerekir. Hatta hudutlarý zikredilmese de.
Çünkü evin aslý konusunda nizaa götürücü bir cehalet söz konusu olmamaktadýr.
Camiü'l-Fusuleyin, yedinci faslýn sonu.
Þehadet üzerine þehadet
METÝN
Sahih olan görüþe göre, her hakta,
istihsanen meseleler artsada þehadet üzerine þehadet kabul edilir. Ancak hudud
ve kýsasta kabul edilmez. Çünkü hudud ve kýsas þüphe ile sakit olan
hususlardandýr.
Baþkasýný þahit gösterme, yani þahitleri
yedek þahitlere þahitliklerini aktarmalarý, mutlak bir þekilde caizdir. Fakat
þartlarý tahakkuk etmedikçe, kabul edilmez. Asýl olan þahidin ölümü sebebiyle
hazýr olamamasý bu þartlarýn baþýnda gelmektedir.
Kuhistanî'nin Nihaye'nin Kaza bahsinden
naklettiði ifade, tartýþýlan bir ifadedir. Onu Haniye'den naklettiðini
söylemektedir. Hatadýr. Doðrusu buradaki husustur.
Yine özürlerden biri de, asýl þahidin hasra
olmasý veya uzun bir yolculuða çýkmýþ olmasýdýr. Ebu Yusuf, birinci asýl
þahidin evinde geceleme imkaný olmamasýný mazeret olarak kabul etmiþ, baþka
birine þahitliðini aktarabileceðine cevaz vermiþtir. Bu görüþü de birçok
kiþiler istihsanen kabul etmiþlerdir. Kuhistanî ve Siraciye isimli eserlerde de
fetvanýn bu görüþe göre olduðu söylenmiþ, musannýf da bunu kabullenmiþtir.
Yine özürlerden biri de, erkekler arasýnâ
çýkmayan bir kadýnýn durumudur. Bu, her ne kadar kendi ihtiyacý ve zaman zaman
banyoya gitmek için evinden çýksa da mahkemeye gidemeyeceði konusundaki durumu
onun için bir mazeret sayýlmakta, dolayýsýyla þahitliðini bir baþkasýna
aktarmasýna izin verilmektedir. Kýnye.
Yine adý gecen eserde, «Sultan ve emirin
baþkasýný yerine þahit göndermesine cevaz yoktur.» denmiþtir. Hapiste olan
kiþinin bölgesinin dýþýndaki bir hakim nezdinde þahitlik yapmasý gerektiðinde,
baþkasýný yerine þahit olarak gönderebilir mi sorusuna musannýf vekalet
bahsinde «Evet, gönderebilir.» þeklinde cevap vermiþtir.
Bütün bu mazeretlerin feri þahitlerin kadý
nezdinde þahitlik yapmalarý esnasýnda bulunmasý þartýna baðlanmýþtýr. Çünkü
þahitliði baþkasýna aktarma konusuna mutlak bir cevaz vardýr. Ancak þahitlik
baþkasýna aktarýldýðý taktirde feri þahitlerin þehadetiyle hüküm verilmesi
anýnda asýl þahitlerde bu mazeretlerin bulunmasý þarttýr.
Aynca her asli þahitten þahitliði yüklenen
kiþilerin þehadet nisabýna balið olmalarý, bir erkek iki kadýn olmalarý þartý
da getirilmiþtir. Bu konuda Havî'de söylenenlerin hata olduðu da söylenmiþtir.
Hatta asýl þahitlerden biri kadýn da olsa, onun yerine feri þahidin iki erkek
veya bir erkek iki kadýn olmasý þartý getirilmiþtir.
Feri þahitlerin her iki þahit için ayrý
ayrý kimseler olmasý þartý yoktur. Ayný iki feri þahidin þahitlerden ayrý ayrý
þehadeti üstlenebilmelerine izin verilmiþtir. Þafiin görüþü bunun hilafýnadýr.
Bu þehadetin baþkasýna aktarýlmasýnýn
keyfiyeti ise, asýl olan þahit, feri olan þahide hitapla, oðlu da olsa, «Benim
þu þehadetime þahit ol ki ben þu þu þu konularda þahitlik ederim» demesi
þeklindedir. Feri þahidin bu konuda susmasý yeterlidir. Ama, «Ben bu þahitliði
kabul etmiyorum. Bunu eda edemem.» þeklinde açýk cevabý ile asýl þahidin buna
þehadeti yüklediði kabul edilmez. Kýnye.
Bir kimsenin kendisine göre adil olmadýðý
kanaatine vardýðý þahidin þehadetini üstlenmesi doðru olmaz. Feri þahitte
mahkemede þahitliði eda ederken, «þehadet ederim ki falan kiþi þu konuda þahadetine
beni þahit kýldý ve benim bu þehadetim istikametimde sen þahit ol dedi.»
diyerek þehadet eder.
Bu ifadenin daha özlü bir þekli: «Benim þu
konudaki þehadetime þahit ol dedi. Ben de onun þehadetine þahitlik ediyorum.»
ifadesiyle iktifa edilir. Serahsi'nin fetvasý bu istikamettedir. Ýbni Kemal de
bu görüþü benimsemiþtir. Sahih olan da budur. Nitekim Kuhistanî, Zahidî'den bu
þekilde nakletmiþtir.
Feri þahidin asýl þahidi tezkiye etmesi
yeterlidir. Eðer feri þahitler de adil kiþilerse. Aksi halde her birinin ayrý
ayrý teskiye edilmeleri, adil olduklarý konusunda baþkalarý tarafýndan
mahkemeye bildirilmeleri þarttýr.
Þahitlerden birinin diðerini teskiye etmesi
de kabul edilir. Sahih olan görüþ te budur. Çünkü adil olan kiþi, adil olduðu
taktirde, böyle bir teskiyede töhmet altýnda kalmaz.
Feri þahit, asýl þahit hakkýnda sükut
edecek olursa, hakim durumunu araþtýrýr. Yine «Onun hakkýnda bir þey
bilmiyorum.» demesi halinde, sahih olan görüþe göre, Kadý'nýn araþtýrmasý
gerekir. Þurunbulaliye. Þerhi Mecma.
Yine «O adil deðildir.» diyecek olursa,
Kuhustanî'nin Muhit'ten naklettiði hükme göre durum ayný olmaktadýr.
Feri þahitlerin þehadeti, asýl þahitlerin
onlarý þehadetten men etmeleriyle sahih olan kavle göre, batýl olur. Hülasa.
Bunun aksi metinde gelecektir. Yine, feri þahitlerin henüz þahitliklerini
yapmadan önce, asýl þahitlerin þahitlik ehliyetinden çýkmalarý ile de feri
þahitlerin þahitliði hükümsüz olur.
Mesela asýl þahitlerin fasýk olmalarýný
gerektiren herhangi bir harekette bulunmalarý, dillerinin tutulmasý, gözlerinin
kapanmasý gibi durumlar buna örnektir.
Yine asýl þahitlerin þahitlik konusunu
inkar etmeleri ile de feri þahitlerin þahitlikleri hükümsüz kalýr. Mesela asýl
þahitlerin feri þahitlere aktardýklarý þahitlik konusunda, «Bizim bu konuda
hiçbir þahitliðimiz yoktur» veya «Biz onlarý þahit olarak tayin etmedi.» veya
«Evet biz onlarý þahit tayin etmiþtik, ama o konuda hata etmiþiz. Bu konudaki
bilgilerimiz doðru deðildir.» gibi ifadeleriyle asýl þahitlerin feri þahitlere
aktarmýþ olduklarý þehadet, hükümsüz kalýr. Ama asýl þahitler bu konuda
sorulurlar. Onlar da sükut ederek hiçbir cevap vermezlerse, feri þahitlerin
þahitliði kabul edilir. Hülasa.
Ýki feri þahit, iki asýl þahidin falan kýzý
falanýn falan olduðu konusundaki þehadetlerini üstlenip diðer bir mahkemede
þahitlik yapmak üzere mahkemeye gelseler ve hakime o kadýnýn kim olduðu
konusunda bize asýl þahitler haber verdiler deseler, müddai de mahkemeye feri
þahitlerin tanýmadýklarý bir kadýn getirse ve o olduðunu iddia etse, müddaiden
kadýnýn o olduðuna dair iki þahit getirmesi istenir. Hatta bu konuda kadýn
ikrarda bulunsa dahi, yine iki þahit getirmek mecburiyetindedir.
Hakimin hakime yazmýþ olduðu yazý konusunda
hükmi kitap dediðimiz husus do bunun gibidir. Ki, bu da hakimin hakime nezdinde
yapýlan þahitlikle ilgili yazýsýdýr. Bu da þahitlik üzerine þahitlik gibidir.
Binaenaleyh müddai, þahitlerin tanýmadýðý bir erkeði mahkemeye getirse, o
kimsenin o olduðuna dair beyyine getirmekle mükelleftir. Hatta getirilen erkek
o olduðunu ikrar etse de. Çünkü burada bir tezvir ihtimali olabilir. Bahýr.
Mahkemeye hasým olarak getirilen kiþi isim
benzerliðinden dolayý getirildiði iddiasýný ileri sürse, o isimde bir
baþkasýnýn bulunduðunu söylese, bunu isbat etmekle mükelleftir. Kadýhan.
Hakimin hakime yazmýþ olduðu yazý konusunda
ve þahitlerin diðer þahitlerin þahitliðine þehadetleri konusunda o Kadý'nýn
temimli (Temim kabilesinden) olduðunu söylemeleri, yeterli deðildir. Onu
bilinebilecek, tanýnabilecek bir þekilde sülalesini en azýndan kabilesini.
babasýný, dedesini söylemeleri gerekir. Evli olan kadýný falan erkeðin
karýsýdýr diye tanýtmalarý yeterlidir. Çünkü bundan maksat tanýtmadýr, hasmýn
kim olduðunun tesbitidir.
Bir kimse þahitliði üzerine bir baþkasýný
þahit olarak tayin edip þehadeti üstlenmesini söylese, daha sonra onu ondan men
etse, bu men ediþi geçerli sayýlmaz. Þehadeti üstlenen ikinci þahidin o konuda
onun þahitliði üzerine þahitlik yapmasý caiz olur. Dürer.
Musannýf burada bu görüþü kabullenmiþtir.
Ancak yukarda Hülasa dan yapmýþ olduðu nakilde bunun hilafýnýn tercih
edildiðini de söylemiþ idi.
Ýki gayri müslim arasýnda geçen bir davada
þahit olan iki müslüman, þahitliklerini iki gayri müslime aktarsalar, onlarýn
feri þahit olarak þahitlik yapmalarýný isteseler, bu þahitlik geçerli sayýlmaz,
kabul edilmez. Gayri müslim lehine diðer bir gayri müslim hakkýnda mahkemenin
kararýnda da durum aynýdýr.
Bir kimsenin babasýnýn þahitliði üzerine
þahitlik yapmasý caiz olduðu gibi, babasýnýn verdiði hüküm konusuna da þahitlik
yapmasý da sahih olan görüþe göre, aynýdýr. Dürer. Ancak Mültekat'taki görüþ
bunun hilafýnadýr.
Bir kimsenin ikrarla yalancý þahit olduðu
ikinci defa mahkemede ikrar etmesi sonucu belirse ve hata etmediðini, verdiði
beyanlarýn sehiv olmadýðýný, yalan beyanda bulunduðunu bizatihi kendisi itiraf
etse ve bu durum ortaya çýksa, -nitekim ibni Kemal de bu þekilde tasavvur
etmiþtir. Çünkü bunun beyyine ile isbatý mümkün olmamaktadýr. Zira bu
olumsuzluða olan bir þehadettir- bu durumda kendisini tekrar yalancý þahit
olarak tanýtan kiþi, halk arasýnda teþhir edilerek cezalandýrýlýr. Fetva da bu
kavle göredir. Siraciye.
Adý geçen eserde bu gibi insanlarýn
kýrbaçlanacaðý ve hapsedileceði bu ifadelere eklenmiþtir. Mecma.
Bahýr isimli eserde ise, «Fukuhanýn
sözlerinden anlaþýldýðýna göre hakimin bu yalancý þahit olduðunu itiraf eden
kiþinin yüzünü siyaha boyayarak teþhir etmesi eðer bir yarar saðlýyor ise.
caizdir.» denmiþtir.
Diðer bir rivayete göre. «Yalancý þahittim
ama yine eski þehcýdetimde ýsrar ediyorum.» diyen, eski ifadesinde hala ýsrar
edip fakat yalancý þahit oiduðunu itiraf eden kiþi hakkýnda Hanefi imamlarýnýn
icma ile kabul ettikleri husus bunun kýrbaçlanmasýdýr.
Eðer tövbe etmiþ, suç iþlediðini itiraf
ederek yalancý þahitliði konusunda ikrara bunu sebeb gösterecek olursa, yine
ittifakla tazir cezasýna çarptýrýlmaz.
Fasýk olan kiþi hakkýnda tevbe müddeti.
sahih olan görüþe göre, hakimin kanaatine býrakýlmýþtýr. Adil, fasik veya
durumu bilinmeyen kiþilerin, asla þahitlikleri kabul edilmez.
Ben derim ki: Ýkinci Ýmam Ebu Yusuf'tan
yapýlan bir nakle göre, kabul edilir. Aynî'nin beyanýna göre fetva da bu kavle
göre verilmiþtir.
ÝZAH
«Çok olsa da ilh...» Yani þahitlerin
þahitlikleri üzerine ikinci feri þahitlerin þahitlik yapabilecekleri gibi,
onlarýn þahitliðine de bir baþkasý, onlarýnkine de bir baþkasý þahitlik
yapabilir. Ancak bu þahitlikte bedeliye þüphesi bulunmaktadýr. Asýl
þahitlerinin ifadesi, hastalýklarý sebebiyle mümkün olmadýðý taktirde, bu tür
bedele gidilebilir. Ancak bu böyle deðildir. Onun için de þüphe ile düþen
konularda þahitlik üzerine þahitlik kabul edilmemektedir. Nitekim þüphe ile
sakýt olan hususlarda erkeklerle birlikte kadýnlarýn þahitliði muteber kabul
edilmez.
«Hudud ve kýsas konularý hariç ilh...»
Haddi gerektiren konularda þahitlik üzerine þahitlik geçerli sayýlmaz. Bu
hususa þu ifade itiraz mahiyetinde kabul edilmemelidir ki o da, þahitlerin
þahitliði üzerine iki þahit, asýl þahitlerin kaziften dolayý falan kiþiye falan
beldenin kadýsý had vurmuþtur diye þahitlik yapsalar, bu kabul edilir. Ancak
þahitliklerinin reddini gerektiren bir durum olacak olursa, o durum bundan
istisna edilmiþtir. Mebsut'tan naklen Bahýr'da bu þekilde ifade edilmiþ yine
ayný eserde «Bunun tazir konusunda kabul edilebileceðine de bir delil teþkil
eder.» denmiþtir. Bu da Ebu Yusuf'tan yapýlan bir rivayettir. Ebu Hanife'ye
göre ise kabul edilmez. Kuhistani ve ihtiyar isimli eserlerde bu þekilde beyan
edilmiþtir.
«Mutlak bir þekilde ilh...» Yani asýl
þahitlerin feri þahitlere þahitliklerini mutlak bir þekilde aktarmalarý
caizdir. Özürleri olsun veya olmasýn. Aktarmak baþka bir þey, o feri þahitlerin
ikinci bir mahkemede þahitlik etmeleri halinde hüküm verilmesi baþka bir
þeydir.
«Asýl þahitlerin hazýr olamama gibi bir
mazeretlerinin olmasý þarttýr ilh...» Yani feri þahitlerin mahkemede
þahitliklerinin kabul edilmesi, asýl þahitlerin mahkemeye gelmelerine mani bir
durumlarýnýn olmasý þartýna baðlýdýr. Mesela hasta olmalarý buna bir örnektir.
Ancak hastalýktan maksat mahkemeye gelip þahitlik yapamayacak kadar hasta
olmalarý ile kayýtlýdýr. Nitekim Hidaye'de de özellikle bu kayda yer
verilmiþtir. Yolculuk da bir bakýma mazerettir. Sefer müddeti bir yerde olmasý
ile bu durumda kayýtlanmýþtýr. Fukahanýn birçok Sarýnýn ifadesinden bu
anlaþýlmaktadýr. Ancak Haniye ve Hidaye isimli eserlerde bu açýkça belirtilmiþtir.
Yola çýkmak, evleri terketmek bu kabil bir sefer sayýlmamaktadýr. Her ne kadar
Kenz isimli eserde mahkemeye gelmelerine mani bir hastalýk kaydý getirmeksizin
mutlak bir þekilde hasta olmalarý ifadesi kullanýlmýþ ise de, yukarda
söylediklerimiz ile kayýtlanmasý þarttýr. Çünkü asýl þahitlerin feri þahitlere
þahitliklerini aktarmalarý, onlarýn þahitliklerine binaen de mahkemenin karar
verebilmesi, birinci asýl þahitlerin þahitliklerini ifadan aciz olmalarý kaydý
þartýna baðlýdýr.
Kuhistanî'nin naklettiðine göre ilh...» Bu
konuda Kuhistani'nin ibaresi þöyledir: «Nihaye ve diðer bazý muteber eserlerin
Kaza bölümünde þu ifadeler yer almaktadýr.» diyerek Kuhistani ifadesine devam
etmektedir: «Asýl olan þahit öldüðü taktirde, feri þahidin þahitliði kabul edilmemektedir.
Öyleyse feri þahitlerin þahitlik yapmalarý halinde ve þahitliðin mahkemece
muteber sayýlabilmesi için asýl þahitlerin hayatta olmalarý da þarttýr.»
«Ancak bu tartýþýlabilir ilh...»
Kuhistanî'nin sözünü teyid eden aþaðýdaki þu ifade yerinde olsa gerektir. Asýl
þahidin þahitlik ehliyetinden çýkmasý ileferi þahitlerin þahitlikleri hükümsüz
olur Kuhistanî bu ifadeyi Haniye'den, onun da Nihaye'den naklettiði
söylenmiþtir.
«Ancak ilh...» Kuhistanî'de böyle bir ifade
bulunmamaktadýr. Bu konuda hakimin hakime yazmýþ olduðu yazý bölümüne
bakýlmasý, konunun aydýnlanmasý bakýmýndan yararlý olacaðý kanaatindeyim.
«Doðru olan buradakidir ilh...» Dürr- ü
Münteka isimli eserde þu ifadelere de yer verilmiþtir: «Bercendi ve Kuhistanî
ifadelerini Hülasa'dan nakletmektedirler. Bahýr, Menih, Sirac ve diðer
eserlerde de asýl þahit, þahitlik ehliyetini kaybettiði on, mesela dili
tutulmasý, fasit bir kiþi durumuna düþmesi, gözlerinin kapanmasý, delirmesi,
irtidad etmesi gibi þahitliði muteber sayýlmayacak bir duruma düþmesi halinde,
feri þahitlerin þahitlikleri de hükümsüz olur. Çünkü asýl þahitler artýk þahit
olma ehliyetini kaybetmiþ sayýlýrlar. Özellikle buna dikkat edilmesi gerekir.
Halebî.
«Yine Kuhistanî'de ilh...» Bu konudaki
ibaresi fukahanýn ekseriyetine göre kabul edilir. Fetva da Muzmarat isimli
eserde beyan edildiði gibi bu görüþe göredir. Ayrýca Kuhistanî birinci görüþün
Zahirur rivaye olduðunu, fetvanýn da bu istikamette olduðunu söylemiþtir.
Bahýr isimli eserde yine fukuhanýn þöyle
dedikleri nakledilmektedir:Birinci görüþ daha uygundur. Havî'de beyan edildiði
gibi, bu zahurur rivayedir. Ýkinci görüþ ise insanlar için daha yararlýdýr.
Ýmam Muhammed' den de nasýl olursa olsun caiz olduðu rivayet edilmektedir.
Hatta ondan bir rivayete göre asýl þahitler mahkemenin icra edildiði mescidin
bir kösesinde olsalar, feri þahitler de diðer bir köþesinde bulunsalar. feri
þahitlerin þahitliði kabul edilir. Menih ve Bahýr.
Kadýnýn evinden çýkmayan, erkekler arasýnda
gezip dolaþmayan bir kadýn olmasý hali de mahkemede þahitlik yapmamasýna bir
mazerettir. Bu tür kadýnýn þahitliðini feri þahitlere aktarmasý, onun yerine
feri þahitlerin þahitlik yapmalarý caizdir.
Bu konuda Ýmam Pezdevi þöyle demektedir: Bu
kadýn bakire olsun, dul olsun, ortalýkta fazla görülmeyen, erkeklerden yakýn
mahremleri dýþýnda kimsenin göremediði kadýndýr.» Ancak evinin balkonuna oturan
ve yabancý erkekler tarafýndan görülen kadýn bazý ülkelerde olduðu gibi.
yukarda beyan ettiðimiz muhaddara dediðimiz gizli, erkeklerden uzak, yakýn
mahremlerinin dýþýnda erkekler tarafýndan görülmeyen, dolayýsýyla þahitliðini
feri þahitlere aktararak mahkemeye gitmesi onun için mazeret sayýlan bir kadýn
sayýlmamaktadýr. Hamevî.
«Þahitliði baþkasýna aktarma mutlak bir
þekilde caizdir ilh...» Yani þahitler hasta olsun, saðlam olsun, þahitliklerini
feri þahitlere mutlak bir þekilde aktarmalarý caizdir. Fakat mahkeme nezdinde
feri þahitlerin beyanlarýna dayanarak hüküm vermek, ancak yukarda naklettiðimiz
mazeretlere binaen feri þahit durumunda olanlarýn þahitliði kabul edilmesine
baðlýdýr.
Hizanetü'l-Müfti'den naklen Bahýr isimli
eserde. «Kendi þehadeti üzerine baþkasýný þahit tayin etmesi de caizdir. Asýl
þahitler kendilerinde bir özür bulunmaksýzýn þahitliklerini feri þahitlere
aktarsalar, onlar henüz mahkemede þahitlik yapmadan önce, asýl þahitlerde bir
mazeret belirse, feri þahitler þahitlik yapabilirler.» denmektedir. Benzeri
ifadeler Siraciye'den naklen Menih isimli eserde de yer almýþtýr.
«Havî'deki ifade yanlýþtýr, hatadýr ilh...»
Yani Havi'de yer alan, «Kadýnlarýn feri þahitliði kabul edilmez.» ifadesi
yanlýþtýr. Asýl þahitlikleri kabul edilen kadýnlarýn þahitliklerinin kabul
edildiði yerlerde. fer» þahit olarak þahitlikleri kabul edilir. Hamiþte, «Ýki
þahitten birinin þahitliði, bir erkek feri þahide aktarýlsa, diðer asýl þahit
bizzat kendisi þahitlik yapsa, diðer tek feri þahidin þahitliði geçerli
sayýlmaz.» denilmiþtir. Fetava-yý Hindiye'de Muhiti Serahsi'den bu þekilde
nakledilmiþtir.
«Her asýl þahitten ilh...» Yani her asýl
þahitten iki erkek veya bir erkek iki kadýnýn ifadeyi aktarmasý gerekir.
Binaenaleyh bir kimsenin yapacaðý þahitliðe on feri þahit tayin etse, kabul
edilir. Fakat baþka bir þahit olmadýkça bu on þahidin þahitliði ile hüküm
verilemez. Çünkü bunlar bir þahidin þahitliðini aktarmaktadýrlar. Hizane'den
naklen Bahýr'da bu þekilde ifade edilmiþtir.
Bundan da anlaþýlýyor ki, bir kimse
asaleten þahitliðini yapar, diðer asýl þahidin yerine iki feri þahit bulunacak
olursa, mahkeme bu þahitliði kabul eder, buna dayanarak hüküm verebilir.
Bezzaziye'de bu ifade sarih bir þekilde yer almýþtýr.
Feri þahitlerin ayrý ayrý olmalarý
gerekmez. Yani her asýl þahit için ikiþer ikiþer ayrý þahide gerek yoktur. Ýki
feri þahit, asýl iki þahidin þahitliklerini ayrý ayrý üstlenebilirler.
«Asýl þahit feri þahitlere þu konuda ben
þahadet ederim der ilh...» Bu ifade ile kayýtlamýþtýr. Çünkü böyle bir ifade
kullanmayacak olursa, asýl þahitlerin do mücerret hadiseyi ondan duymalarý
halinde þahitlik yapmalarýna izin verilmez. Çünkü feri þahitler, asýl
þahitlerin naibi mesabesindedirler. Asýl þahitlerin feri þahitlere bu görevi
vermeleri, onlarý vekil tayin etmeleri «Benim þu konuda þahit olduðum hususa
sizde þahit olunuz.» demesi ile vaki olur. Zira, benim böyle dediðime þahit ol
sözü ile iktifa edecek olursa, caiz olmaz. Bununla iktifa edilmez. Çünkü bu
ifadenin hakkýnda þehadet edilen hak hakkýnda þahitlik olma ihtimali vardýr. Bu
da karþý tarafý bir aldatmaca olabilir. Çünkü o konuda þahit olduðunu ve
þehadet edeceðini, ancak mazereti sebebiyle þahitliði onlara aktardýðýný beyan
etmesi gerekir. Benim þehadetim konusunda þahitlik ediniz ifadesiyle de iktifa
etse yine feri þahitlerin bu ifadeye binaen þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü
bunun yalan yere bir emir olma ihtimali de vardýr.
Þöyle ki, esas þahit yalan söyler, «Sen de
benim bu þahitliðime benzer bir þahitlik yap.» diyebilir ve isteði de kabul
edilebilir. Ancak, «Ben bunun böyle olduðuna þehadet ederim. Sen de bu
þehadetim üzerine þahitlik yap.» derse, bu ihtimaller ortadan kalkar.
Ayrýca burada bir baþkasýndan bu þehadeti
devralmýþ sonra da baþkasýna aktarmak istemiþ olabilir. Bunun açýklýða
kavuþmasý için, «Ben bukonuda þahitlik ederim. Sen de aynen benim bu
þahitliðime þahitlik yap.» diye açýkça bir talebinin olmasý þarttýr. Çünkü
mahkemenin vermiþ olduðu kararla ilgili þahitlik, her ne kadar hakim tarafýndan
þahit olunur denmese do, bu hüküm hakkýndaki þehadet kabul edilir sahihtir.
«Feri þahitlerin sükut etmeleri ilh...»
Yani asli þahitlerin feri' þahitlerden þehadeti üstlenmelerini istemeleri ve
yukardaki þartlara riayet ederek þahitliði onlara aktarmalarý halinde, onlarýn
susmalarý, daha sonra mahkemede þahitlik yapmalarý muteberdir. Çünkü asýl
þahitlerin yükledikleri þehadeti açýk bir ifadeyle reddetmemiþler, kabul
etmeyeceklerini söylememiþlerdir. Bahýr'da, «Ben kabul etmem» dese ne olur?
Kýnye isimli eserde, «Þahit olmamasý gerekir.» denmektedir. Hatta «Kabul
etmem.» dedikten sonra o konuda þahitlik yapacak olsa kabul edilmez.»
denmiþtir.
«Havi ilh...» Bahýr isimli eserde Havi'den
nakledilmiþ, ondan bir yaprak sonra Hizanetü'l-Müftî'den þu ifade
nakledilmiþtir «Feri þahit asli þahidin adil olup olmadýðýný bilmese, onun
þehadetini üstlenip þahitlik etmesi konusunda ihtiyatý terk ettiði için büyük
bir hata iþlemiþ sayýlýr.» Fukahanýn burada isaet etmiþtir, büyük hata iþlemiþtir
ifadesinin, mekruhtur ifadesinden daha aðýr olduðu görüþünde olduklarýna da yer
verilmiþtir. Ancak þarih Menar üzerine yazmýþ olduðu þerhte mekruhtur
ifadesinden daha açýk olduðunu da söylemiþtir. Benzeri bir ifadeyi Takrir'de,
Þerhi Pezdevî'de ve diðer bazý muteber eserlerde de gördüm.
«Feri þahit der ki, falan ilh...» Asýl
þahidin ismini. babasýnýn ve dedesinin ismini zikrederek «Bana bu konuda þahit
olduðunu söyleyerek, benim de onun þahitliðine þahit olmamý istedi.» demesi ve
asýl þahidi tanýtmasý þarttýr. Bahýr.
«Bu söylenen kýsa ifadedîr ilh...» Uzun
ifade ise, feri þahidin þöyle demesidir: «Ben þehadet ederim ki, falan þahit
falanýn falanda þu kadar hakký olduðu konusunda þahitlik yaptý ve þahitliðine
beni þahit kýldý. Benim de bu þahitliði aktarmamý istedi. Ben do onun isteðine
ve onun þahitliðine þahitlik yaparým.»
«Serahsînin fetvasý da buna göredir ilh ..»
Fetih isimli eserde fakih Ebulleys'in hocasý Ebu Cafer'in benimsedikleri
görüþün de bu olduðuna yer verilmiþtir. Ýmam Muhammed Siyeri Kebir'inde de bu
þekilde ifade etmiþtir. Diðer üç mezhep imamý da bu görüþü benimsemiþlerdir.
Nakledilir ki, Ebu Cafer zamanýnýn
fâkihleri bu noktada Ebu Cafer'e muhalefet etmiþler, uzun ifadenin
kullanýlmasýný þart koþmuþlardýr. Ebu Cafer de Ýmam Muhammed'in Siyeri
Kebir'ini getirerek orada olan rivayeti gösterince fakihler susmuþlar, Ebu
Cafer'in fetvasýnýn yerinde olduðunu kabullenmiþlerdir. Zahire isimli eserde,
«Bir kimse buna dayanýr, bu orta ifade ile iktifa ederse, kolayý seçmiþ olur.»
denmektedir.
Zahire sahibi, «Hidaye sahibinin görüþünün
Kuduri'deki ifadeyi tercih ettiðini de gösterir.» diye sözlerine devam
etmiþtir. «Çünkü uzun ifadede on þin harfi bulunmakta, orta ifadede ise beþ þin
harfi bulunmaktadýr. Kuduri'nin ifadesi de beþ þin'li olan ifadedir, þahitliðine
þehadet ederim benden þahitlik istedi gibi þinli kelimeleri kullanmak hayli
zordur. Dolayýsýyla beþ þin'li cümle ile iktifa edilir.»
Bundan daha uzun, daha kýsa olana da yer
verilmlþtir. Ancak orta olan ifade beþ þin'li olan ifadedir. Bunu desteklemek
için «Hayrul Umur Evsatuha» demiþ, yani iþlerin en uygunu ortasýdýr kaidesi ile
bu konuyu desteklemiþtir.
Kuduri þarihlerinden Ebu Nasýr elBaðdadi üç
þinli daha muhtasar bir ifade de zikretmiþtir. O da þudur: «Falanýn falana þu
kadar borcu olduðuna asýl þahit þahit olmuþ, benim de o istikamette þahit
olmamý istemiþtir.» Daha sonra Kudurinin söylediklerinin daha uygun olduðunu,
daha ihtiyatlý olduðunu da sözlerine ilave etmiþ, bundan sonra da þu hilafý
nakletmiþtir: Feri þahidin «Bana asýl þahit bu þehadetim üzerine þahit ol
dedi.» þeklindeki ifadesi, Ebu Hanife ile Ýmam Muhammed'e göre þarttýr.
Muhakkak bunun zikredilmesi gerekir. Eðer bunu söylemeyecek olursa, onun
þehadeti gibi bir þehadeti nakletmesini istemiþ olabilir. O da doðru ve yanlýþ
olma ihtimalini taþýmaktadýr. Konuda þüphe vardýr. Þahitliðinin naklini
istememiþ de olabilir. Þüphe ile de hüküm sabit olmaz.
Ebu Yusuf'a göre ise caizdir. Çünkü þahidin
bu konudaki bir emri doðru olan bir ifadeye yorumlanýr. Yukardaki ihtimallere
meydan vermemek gerekir. Ama zamanýmýz þahitleri hakkýnda doðru olan, Ebu
Hanife ile imam Muhammed'in görüþü istikametinde hüküm verilmesidir. Her ne
kadar onlarýn arasýnda konuyu bilen, ona hakim olan kiþiler var ise de. Çünkü
hüküm galibe göredir. Özellikle konu bir kazanç saðlama konusu olabilecek
olursa. Fetih'teki ifade özetle bundan ibarettir.
Netice olarak Fethü'l-Kadir sahibi
Hidaye'deki ve Kuduri'nin þerhindeki ifadeleri benimsemiþ ve «Feri þahidin
þahitliðini ifa etmesi esnasýnda beþ þinli ifadeyi kullanmasý gereklidir.»
demiþtir. Bu görüþ, muteber eserlerimizden olan metin kitaplarýnda mesela
Kuduri, Kenz, Gurer, Mülteka, Islah ve Mevahibürrahman gibi eserlerde
benimsenmiþtir.
«Aksi halde hepsinin teskiyesi gerekir
ilh...» Bu, Ebu Yusuf'a göredir. Ýmam Muhammed ise «Kabul edilmez.» demiþtir.
Çünkü adalet olmaksýzýn þahitlik muteber deðildir. Eðer asýl þahidin adil
olduðunu bilmezlerse, onun þahitliðini nakletmeleri caiz olmaz. Nakletseler
bile kabul edilmez.
Ebu Yusuf'un delili ise, onlardan istenen
kendilerine söyleneni nakletmeleridir. Asýl þahitlerin adil olup olmadýðý
konusunda teskiye onlarýn görevi deðildir. Çünkü onlarý bilemeyebilirler. Adil
olup olmadýklarý konusunun araþtýrýlmasý, Kadý'nýn ve hakimin görevidir. Asýl
þahit olarak mahkemede þahitlik yapsalar durum ne ise, feri þahitlerin
baþkalarýnýn þahitliðini nakletmelerinde de durum aynýdýr. Onlarýn adil olup
olmadýðý konusunu araþtýrma hakime raci bir husustur. Hidaye'de ve Bahýr'da bu
þekilde ifade edilmiþtir.
Eðer feri þahitler aslý þahitleri teskiye
etmezlerse ifadesi altýnda bir kaç suretin bulunduðu görülmektedir. Bunlardan
birincisi, feri þahitlerin asliþahitler hakkýnda bir þey söylemeden susmayý
tercih etmeleridir. Burada da maksat odur. Nitekim Hidaye'de bunu açýkça ifade
etmiþtir.
Ýkinci suret ise, hakime, «Sana onlar
konusunda bir haberimiz yoktur.» demeleridir. Bu suret Haniye isimli eserde
Þeyhan arasýnda ihtilaflý mesele olarak kabul edilmiþtir. Hatta kabul
edilmemesinin zahirur rivaye olduðu söylenilmiþtir. Hilvanî ise, «Kabul
edilir.» demiþ, sahih olan görüþ de bu görüþ olarak kabul edilmiþtir. Gerekçe
olarak da, hala birinci asli þahitlerin mestur olarak kaldýklarý söylemiþtir.
Çünkü bu ifade hem þahitleri cerhe, hem de onlar hakkýnda susmayý tercihe
ihtimali olan bir ifadedir. Þüphe ile de þahitlerin cerhi sabit olmaz.
Meþhur olan rivayetin görüþme göre ise,
bunlarýn bu ifadeleri, asýl þahitleri cerh mesabesindedir. Hassaf ise görüþünü
þu ifadelerle desteklemiþ ve demiþtir ki: «Eðer o feri þahitler aslý þahitleri
itham etseler, hakim onun þahitliðîni kabul etmez ve ondan nakledilen þahitliði
de kabul edemez.» Hassafýn istirþad ettiði mesele üçüncü þekildir. Haniye'de bu
mesele zikredilmiþtir. Buradaki maksat birinci mesele olduðuna göre, þarihin
sözü metindeki ifadeyi tekrar mesabesindedir.
«Adil olan kiþi benzerini teskiye etmekle
töhmet altýnda sayýlmaz ilh...» Mesele Bahýr'da bu þekilde izah edilmiþtir.
Ýbarenin aslý Hidaye'de þöyledir: «Ýki þahitten biri diðerini teskiye edecek
olursa, bu teskiye kabul edilir. Ancak burada söylenmesi gereken husus, belki
onun þahitliðinin kabul edilmesi ile kendisinin þahitliðinin reddedilmemesi
gibi bir fayda da saðlanmýþ olur. Ancak adilin baþkasýný teskiye etmesinde bir
töhmet söz konusu olmadýðýndan, onun teskiyesi diðer adil hakkýnda kabul edilir.»
Nihaye'de de buna benzer ifadeler kullanýlmýþtýr.
Netice olarak Fetih'te, bazýlarý bunun caiz
olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü arkadaþýný teskiye etmekle onun þehadetiyle
hükmün sabit olmasý durumunu gerçekleþtirdiði için, töhmet altýnda kabul
edilmiþtir. Buna cevap olarak da teskiye edenin bizatihi kendi þahitliði de,
þahitliðine dayanarak hüküm verilmesi gibi menfaatý ihtiva etmektedir. Nasýl ki
onun adil olmasý yanýnda bu durum nazarý itibare alýnmýyorsa, arkadaþýný
teskiye etmesi durumunda da bir töhmet söz konusu olmamaktadýr.
«Feri þahidin asli þahit hakkýnda susmayý
tercih etmesi halinde ilh...»Hakim onun adil olup olmadýðýný araþtýrýr. Eðer
asli þahidin adil olduðu ortaya çýkacak olursa, kabul eder. Aksi halde kabul
etmez. Menih.
«Kuhistani'de olan ifadeye göre ilh...»
Kuhistani'nin ifadesi aynen þöyledir: «Bu ifadede þuna iþaret edilmek
istenmiþtir ki, feri þahit asýl þahidin adil olmadýðýný söylese veya «Durumunu
bilmiyorum.» dese, þahitliði kabul edilmez. Nitekim Hassaf da böyle demiþtir.
Ebu Yusuf'tan kabul edileceðine dair bir rivayet varit olmuþ, sahih olan
görüþün de Hulvanî'nin ifadesine göre, bu olduðu söylenmiþtir.»
«Kuhistanî'nln Muhit'ten naklettiðine göre
ilh...» Tatarhaniye'de bu görüþün hilafý zikredilmiþ, orada böyle bir ihtilaf
olduðuna da yer verilmemiþtir.
Oysa ki «Biz asli þahidi itham ediyoruz.»
gibi feri þahitlerin ifadesi olduðu taktirde, onlarýn þahitliði kabul
edilmemektedir. Adil deðildir sözlerinde hakkýnda bir soruþturma yapýlacaðý
nasýl olurda kabul ediliyor denmiþtir. Hassafýn bu konudaki istiþhadýndan
anlaþýldýðýna göre, meselede bir hilaf yoktur.
Bezzaziye'de ise, «Feri þahitler asýl
þahitler hakkýnda, «O asli þahitte bir hayýr yoktur.» deseler, onlarýn
dýþýndaki kiþilerde onlarý teskiye edecek olsalar, yine kabul edilmez. Onlardan
biri cerh edildiði taktirde, yine onlara iltifat edilmez.» denmiþtir.
«Feri þahitlerin þehadetleri birkaç hususla
geçersiz sayýlýr ilh...» Bahýr'da bunlardan biri olarak, «Asýl þahitlerin feri
þahitlerin ifadesine dayanarak mahkemenin karar vermesinden önce mahkemeye
gelmeleri halidir.» denilmiþ, bu da Haniye'den nakledilen bir ibare ile
desteklenmiþtir. Þöyle ki, «Feri þahitler, asýl þahitlerin kendilerine
yükledikleri þehadeti mahkemede ifa ederler ve henüz hüküm verilmeden önce asýl
þahitler mahkemeye gelecek olurlarsa, mahkeme feri þahitlerin þehadetine
dayanarak hüküm veremez.»
Ancak Bahýr isimli eserde, «Hüküm veremez
ifadesinden anlaþýlan, þahitlîkleri batýl olur demek deðildir. Hatta asýl
þahitler ortadan kaybolsalar, mahkeme önceki þahitliðe binaen hüküm verebilir
ifadesi anlaþýlmaktadýr.» denilmiþtir.
«Asýllar feri þahitlere þahit olmalarý için
bir istekte bulunduklarýný inkar ederlerse ilh...» Bazý kitaplarda bu ifade
varit olmuþtur. Þurunbulalî'nin nakline göre uygun olan ifadenin «Þahitlik
yapmalarýný istemeleri» þeklinde olmasý gerekir. Çünkü þahitliði inkar, «Benim
bu konuda þahit olmam söz konusudur, ama ben onlarý þahitlik yapmalarý için
tayin etmedim.» ifadesini ihtiva etmemektedir.
Ancak þahit olmalarýný inkar ise, bunun
hilafýnadýr Çünkü bu durumda kendisi asýl þahit olarak þahitliði üstlenmesine
raðmen, ikinci feri þahitlere onun adýna þahitlik yapmalarýný istemediðini
inkar söz konusudur. Bu durumda inkar ise iki türlüdür. Açýk ve zýmmi olup onun
için Zeylaî ve Bahýr sahibi «Þahitlik yapmalarýný inkar etme» ifadesini
kullanmýþlar, bu ifade ile de Dürer'in Zeylaî'den naklettiði ifadeye yapýlan
itiraz da kendiliðinden düþmüþ olmaktadýr.
Ayrýca bu ifadeye göre, þarihin buradaki
«Biz onlarý þahit kýlmadýk.» ifadesi yerinde olmayan bir ifadedir. Çünkü bu
þehadeti inkarýn bir feri olmamaktadýr. Zira bunun manasý, «Bizim bu konuda
þahitliðimiz yoktur, onlarý da þahit olarak tayin etmedik.» demektir.
«Bizim bu konuda þahitliðimiz yok deseler
ilh...» Asýl þahitler bu ifadeyi kullansalar, daha sonra ortadan kaybolsalar
veya hastalansalar, feri þahitler mahkemede gelip þahitlik yapsalar,
þahitlikleri kabul edilmez. «Biz onlarý þahit tayin etmiþtik fakat hata ettik,
yalnýþ beyanda bulunduk.» gibi ifadeler de þehadeti inkar mesabesindedir.
«Davalýya o olduðuna dair þahit getir denir
ilh...» Bu da daha önceki þahitliðin eksik þahitlik olduðunu, baþkasýyla bunun
tamamlanmasý gerektiði meseleleri arasýnda mütaala edilmektedir.
«Hatta getirilen kadýn ikrar da etse
ilh...» Çünkü ondan baþkasý da olabilir. Kadýnýn kendi ifadesine burada itimad
edilmemelidir. Onun için þahitlerle kadýnýn o olduðuna dair beyyineyle tespiti
gerekli görülmüþtür.
«Kadýya yazmýþ olduðu mektupta ilh...» Eðer
hakim diðer bir hakime «Falan ve falan benim yanýmda bir mal konusunda falan
kýzý falan aleyhinde þahitlik yapsalar» diye yozsa, davacý da ikinci hakime bir
kadýn gelirse ve kadýn da kendisinin o isimde söylenen, tarif edilen kadýn
olduðunu inkar etse, onun o kadýn olduðuna dair iki þahit getirilerek isbat
edilmesi gerekir. Aynen birinci meselede olduðu gibi.
Mahkemeye bir erkek getirildiði taktirde de
durum aynýdýr. Çünkü müddaiyle getirilen kiþi arasýnda bir anlaþma olma
ihtimali, davayý saptýrma þüphesi mevcuttur. Onun için getirilen kiþinin iddia
edilen kiþi olduðunu beyyine ile isbat etmek gerekmektedir. Getirilen kiþinin
isminin uyduðunu, fakat o isimde bir baþkasýnýn da olduðunu. esas dava açýlan
kiþinin kendisi olmadýðýný beyan etmesi, beyyine ile tespiti gerektiren bir
husustur. Çünkü aleyhinde dava acýlan kiþinin. «Evet bu isim bana aittir ama
ayný isimde diðer kiþilerde vardýr.» demesiyle mahkeme onun sözüne itimad
ederek diðer sanýk zanlýsýný mahkemeye çaðýrmaz. Ancak öyle bir kiþinin
olduðunu ve kendisinin bu konuda, hakkýnda dava açýlan kiþi olmadýðýný beyyine ile
isbat etmesi gerekir.
Ýsbat ettiði taktirde, hakim onu tahliye
eder veya hakim gerçekten o isimde baþka kiþilerin bulunduðunu bilecek olursa,
beyyineye hacet kalmadan ikinci kiþiyi mahkemeye çaðýrabilir.
«Kadýnýn dedesine nisbet edilinceye kadar
isim silsilesinin sayýlmasý gerekir ilh...» Bu o zamana ait þahitlerin
tesbitinde kullanýlan bir ifadedir. Belki bizim için de geçerli taraflarý
olabilir. Ancak Cevhere isimli eserde, «Araplarda bir kiþinin nisbetinde
kullanýlan altý yol vardýr. Bunlardan birisi þaab, yani halktýr. Muda, Rabia,
Hamyer gibi. Bunlara þaab denmesinin sebebi olarak kabilelerinin bunlardan
ayrýlmasý gösterilmektedir. Mesela kabile vardýr Kinane gibi, Himare vardýr
Kureyþ gibi, Batýn vardýr Kusay gibi, Fahiz vardýr Haþim gibi, Fasile vardýr
Abbas gibi. Bunlarýn her biri kendisinden sonra gelecek bölümleri de ihtiva
etmektedir, Ancak Þaap ve halk kelimesi bütün kabileleri içine almakta Aymara
ise batýn dediðimiz birçok feri hususlarý içerisine almaktadýr. Buna göre
yalnýz Fahiz dediðimiz dedeye yapýlan isnad ile iktifa edilmemesi, bu konuda
babanýn mensub olduðu fasile dediðimiz kabileye de isnadý, yani kiþi sayýlýrken
kendi ismi, babasýnýn ismi ve dedesinin ismi üçlü bir isim olarak tanýtýlmasý
ve taktim edilmesi gerekir.
«Esas maksat onu tanýtmaktýr ilh...»
Fetih'te bu konuda þöyle denmektedir: «Þurasý bir gerçektir ki, buradaki maksat
hakimin tanýyabileceði bir duruma gelmesi demek deðildir. Çünkü yüz kiþilik
neslini ve nesebini de saysanýz, hakim onu tanýmayabilir. Burada önemli olan, kiþinin
diðerleriyle karýþtýrýlmayacak derecede mahkemede tesbit edilmesidir. Çünkü
baba ve dedelerin ismiyle ayný þekilde olan kiþiler pek fazla olmamaktadýr veya
sanatlara. lakablara isnat edilmesi halinde, ayný sanatla ayný lakablarla
anýlan kiþiler pek fazla deðildir.»
Bunun içinde Kadýhan'da nakledilen ifadeye
göre eðer dedenin zikredilmesiyle tanýnmayacak olursa, onunla iktifa edilmez.
Ancak Camiü'l-Fusuleyn'de üç þeyin zikredilmesiyle þahit tarif edilmiþ ve kiþi
tanýtýlmýþ olur ve gerekli þartlar yerine getirilmiþ kabul edilir. Ancak lakab
konusunda ise durum deðiþebilir. Ýsimle Sakab ayný olabilir mi, olmaz mý
konusunda ihtilaf edilmiþtir. Üç isimden maksat, lakab deðil, adamýn ismi,
babasýnýn ve dedesinin ismi veya onun sanatý veya onun en yakýn kabilesi gibi
dedesine isnattýr. Böyle bir isnatla iktifa edilir denmiþtir.
Bezzaziye'de bunun aksini savunan ifadeler
olduðu da yer almýþtýr. Hidaye isimli eserde kiþinin tanýtýlmasýnda, «Eðer
dedesinin de zikredilmesiyle bu iþ tamam oluyorsa kabul edilir. Ebu Yusuf bunun
hilafýnadýr. Zahirür rivayede de bu görüþler yer almýþtýr. Ancak bazan bir üst
kabilenin zikredilmesinin dede yerine kaim olduðu söylenmiþtir. Çünkü bir üst
derecedeki dede, ondan aþaðý derecedeki dede yerine kaim olabilir.
Islah isimli eserde ise «Acemlerde sonatýn
zikredilmesi, araplarda fahýz dediðimiz kabileye nisbet yerine kaimdir. Çünkü
onlarda neseblerinin sayýlmasý, ve silsilenin takip edilmesi pek söz konusu
deðildir.» denilmiþtir. Onun için þarihin burada tanýtýlmasý yerine onunla baþkasýnýn
paylaþabileceði bir durumun izale edilip onun olduðu kanaati hasýl oluncaya
kadar meselenin üzerinde durulmasý lazýmdýr demesi evla idi. Bu bir kiþiyle
olabileceði gibi birkaç kiþinin sayýlmasýyla da olabilir. Mesela kiþi yalnýz
ismiyle ve yalnýz künyesiyle meþhur olacak olursa, mesela mezhep Ýmamý Ebu
Hanife'nin künyesiyle meþhur olduðu gibi baba ve dedenin zikredilmesine gerek
yoktur. Ama bir kimse ismi bilinmeksizin yalnýz künyesiyle anýlýyor ve bununla
da kim olduðu bilinmeyecek olursa, kabul edilmez. Bilinmesi halinde o da kabul
edilir. Görülüyor ki kiþinin kim olduðunun tanýtýlmasý ve baþkasýyla ayný
isimde birleþtikleri konusunun izale edilmesidir.
«Þahitler yalancý þahitlik yaptýklarýný
itiraf etseler ilh...» Bu konuda erkekler ve kadýnlar eþit durumdadýrlar.
Bahýr.
«Bu da kendisi aleyhinde yalancý
þahitliðinde bulunduðuna dair itiraf ve ikrarda bulunmasýyla olur ilh...» Bahýr
isimli eser de «Ýkrarý ile olur kaydýný.» getirmiþtir. Çünkü ikrarý olmadýkça
þahitliðin yalancý þahitlik olduðuna hüküm verilemez. Bu konuda Þeyhülislam,
«Bir kimsenin öldüðü hakkýnda þahitlik yapmalarý, daha sonra o kimsenin diri
olarak ortaya çýkmasý, þahitliðin yalancý þahit olduðunu göstermeye
yeterlidir.» demiþtir.
Fethü'l-Kadir'de de benzeri ifadeler yer
almýþtýr. Remlî ise Bahýr haþiyesinde bu konuyu tartýþmýþ, Ýkrar ifadesiyle
Sadru Þeria'nýn naklettiði bazýifadelere itiraz etmiþtir. Çünkü Sadru Þeria'nýn
«Bunun dýþýnda, yani ikrarýn dýþýnda yalancý þahitliði bilinebilir.» sözünü
Remlî kabul etmemektedir. Çünkü Sadru Þeria buna örnek olarak, «Þahitler Zeydin
öldüðüne dair þahitlik etseler veya falan onu öldürdü deseler, daha sonra
Zeyd'in hayatta olduðu ortaya çýksa veya hilali gördükleri konusunda þahitlik
yapsalar, otuz gün geçmesine raðmen gök yüzünde bulut ve görmeye mani bir
durumun olmadýðý halde hilal görülmese, onlarýn þahitliklerinin yalancý
þahitlik olduðu ortaya çýkar.» demiþti.
Ýnaye'de buna cevap olarak, bunlarý nadir
olaylar olduðu için zikretmemiþtir. Ýbni Kemal de cevap olarak, «Ölüm
hakkýndaki þahitliðin tesamu yoluyla yapýlabileceði gibi, görme ile de
yapýlabilir. Nesebde de durum aynýdýr. Dolayýsýyla þahitlerin, «Biz onu ölü
olarak gördük. Ýnsanlar onun Zeyd oðlu Amr olduðunu söylediler. Biz de bu
istikamette þahitlik yaptýk.» demeleriyle yalancý þahitlik de bulunduklarý
söylenemez.» demiþtir. Rü'yet-i hilal konusundaki þahitlik konusunda ise, daha
müsamahalý davranýlabileceði söylenmiþ, cevap olarakta bununla iktifa
edilmiþtir.
«Bunun isbatý mümkün deðildir ilh...» Yani
yalancý þahitlik yaptýðýnýn isbatý mümkün deðildir. Ama yalancý þahitlik
yaptýðýna dair bir ikrarda bulunacak olursa, bunun isbatý mümkün görülmektedir.
«Kendisine kýrbaç vurulacaðý da eklenmiþtir
ilh...» Bahýr isimli eserde, «Fethü'l-Kadir'de iki imamýn görüþünün tercih
edildiði ve doðru olanýn da bu olduðuna yer verilmiþtir.» denmiþtir.
«Yüzünün siyaha boyanarak halka teþhir
edilmesi eðer bir fayda saðlýyor ise ilh...» Þarih bu meseleyi kazif haddiyle
ilgili bölümde zikretti. Ancak orada bunun hilafýný kabul etmiþ ve demiþti ki:
Fukaha siyasetle ilgili hükümlerde devlet baþkanýnýn bazý þeyleri
yapabileceðini söylemiþlerdir. Ancak hakimin yani Kadý'nýn buna yetkisi
olmadýðýný ilave etmiþlerdir. Bu ifadeden de anlaþýlacaðýna göre, hakimin böyle
bir durum fayda saðlar, gerçek bunu gerektirir diye yüzünü karalayýp halka
teþhir etme ve bu hususta amel etme yetkisi yoktur.
«Eðer görüþünde israr edecek olursa ilh...»
Fetih'te bu konuda þöyle denilîr: «Bilesin ki, bu meselede iki veya üç görüþün
olduðu nakledilmektedir. Eðer hala eski þahitliðinde ýsrar ederek döndüðü
tesbit edilirse ki, þöyle, «Evet bu konuda yalancý þahitliði yaptým ama
ifademden dönmüyorum.» diyecek olursa, bu durumda kendisine kýrbaç vurularak
tazir cezasýna çarptýrýlmasý ittifakla kabul edilen hükümlerdendir. Ama yaptýðýndan
piþmanlýk duyarak tevbe yoluyla döndüðünü ifade ederse, ittifakla buna tazir
gerekmemektedir. Ama durumu bilinmeyecek olursa, yukardaki ihtilaf caridir.
Dövülür, dövülmez, yalnýz teþhirle iktifa edilir veya edilmez gibi ihtilaflar
bu durumda caridir.
Diðer bir rivayete göre, aralarýnda bu
konuda hilaf yoktur. Meselenin cevabý ancak tevbe eden kiþiyle ilgilidir. Çünkü
tazirden maksat, kiþinin yaptýklarýný bir daha yapmamak üzere ibret olmasý için
kendisine verilen, baþkalarýný da caydýrýcý nitelik taþýyan bir cezayla
cezalandýrýlmasýdýr. Bu Allah korkusu ile kendisinin yalancý þahitlik yaptýðýný
itiraf etmiþ ve böylece bir daha benzerini yapmamaya azmederek kendisini
mahkemede tekzip etmiþtir.
Bu konuda iki imama verilecek cevap tevbe
etmeyenler hakkýndadýr. Denir ki, Ebu Hanife'nin de buna katýldýðý, muhalefet
etmediði görülmektedir.
«Þahitliði kabul edilir ilh...» Kendisine
hiçbir darpta bulunulmadan þahitliði kabul edilir. Nitekim Hülasa'dan naklen
Bahýr'da sünnet olmamýþ kiþiyle ilgili þahitlik konusu anlatýlýrken þöyle
denmektedir: «Haniye'de, «Adaletiyle bilinen bir kiþi yalancý þahitliði yapsa,
durum ne olur? Ebu Yusuf'tan bir rivayete göre, þahitliði asla kabul edilmez.
Çünkü onun tevbe edip etmediði bilinmemektedir. Fakih Ebu Caferin rivayet ettiðine
göre, þahitliði kabul edilir. Ýtibar da bu görüþedir. Þarihin ifadesine göre
kabul edileceði, Ebu Yusuf'tan ikinci bir rivayet olduðu istikametindedir.»
denilmiþtir.
METÝN
Þahitlikten dönme, þahitlerin «Yaptýðým
þahitlikten döndüm.» demesi ile olur. Þahitliði inkar etmesi, þahitlikten rucu
sayýlmaz. Þahitlikten rücu etmenin þartý, hakim meclisinde olmasýdýr. Velev ki
bu meclis birinci meclisten baþka bir meclis olsun. Çünkü bu yo birinci
þahitliði fesih veya yalan beyanda bulunmadan dolayý bir tevbe mesabesindedir.
Bu da cinayete göre deðiþir. Cenabý Peygamber Aleyhisselatu vesselem. «Sýr
karþýlýðý sýr, aleniyet karþýlýðý alaniyet.» buyurmuþtur. Binaenaleyh aleyhinde
þahitlik yapýlan kiþi, þahitlerin diðer hakim nezdinde rucu ettiklerini iddia
etse ve bunu beyyine ile isbat etse veya onlarýn bu konuda yeminini talep etse,
davasý kabul edilmez. Çünkü dava aslýndan geçersizdir.
Ancak rücu ettiklerinin diðer Kadý nezdinde
sabit olduðu, hatta Kadý'nýn tazmin ile karar verip þahitlere ödetme emrini
çýkardýðý iddiasýnda bulunacak olursa, durum bunun hilafýnadýr ki o zaman
beyyinesi kabul edilir. Veya aleyhinde þahitlik yapýlan kiþi kadý nezdinde
deðil de baþka kiþiler nezdinde rücu ettiklerine dair ikrarda bulunduklarýný
beyyine ile isbat etse, kabul edilir ki bu da yeni bir hüküm inþa etme
mesabesindedir. Bütün bunlar hüküm verilmezden önce olacak olursa, yani
þahitlerin þahitliklerinden dönmeleri o þahitlikle hüküm verilmezden önce
olacak olursa, kabul edilir, þahitlere bir ödeme gerekmez, ancak tazir cezasýna
çarptýrýlýrlar. Hatta bazý hususlarda da rücu etseler, durum yine anýdýr. Çünkü
bu durumda kendisini fasýk kiþi ilan etmiþtir. Camiü'l-Fusuleyn.
Ama hüküm mahkemeden sudur ettikten sonra
þahitlikten dönecek olurlarsa, mutlak bir þekilde bu hüküm fesh edilmez. Çünkü
verilen hüküm geçerlidir. kuvvet kazanmýþtýr. Ancak bunun da bir istisnasý
þahitlerin daha sonra köle olduklarý veya kazif haddinden kendilerine had
vurulmuþ kiþiler olduðu ortaya çýkmasý halinde hüküm nakzedilir, bozulur. Bu
durumda lehinde þahitlik yapýlýp ta bir miktar para veya mal alan kiþi,
aldýðýný geri iade eder. Eðer bir ölüm durumu, kýsas söz konusu ise diyet
gerekir. Þahitlerin burada bir þey ödemesi gerekmez. Yukarda geçen husus bunun
delilidir ki, o da hakim hüküm vermede hata edecek olursa, ödeme kimin lehinde
karar verildiyse ona racidir.
Ancak þahitler, aleyhinde þahitlik yapmýþ
olduklarý kiþinin malýný itlaf etmeleri ve buna sebeb olmalarý dolayýsýyla,
mahkemenin kararýndan sonra ona ödediðini ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü
onun malýnýn elinden çýkmasýna sebeb olmuþlar, direkt bu ödemeyi Kadý
yapamayacaðýna göre, þahitlerin yapmasý gerekir. Çünkü bu konuda Kadý
þahitlerin þehadetine binaen hüküm vermeye sanki mecbur edilmiþtir.
Bu da yani þahitlerin ödemeleri, gerek
davacý malý kabzetsin, gerek etmesin, þahitlerin aleyhinde þahitlik yaptýklarý
kiþiye o malý ödemeleri gerekir. Fetva da buna göredir. Bahýr ve Bezzaziye,
Hülasa ve Hizanetü'l-Müfti.
Vikaye, Kenz ve Dürer gibi eserlerde, «Eðer
müddai malý kabzetmiþ ise öderler. Eðer henüz kabzetmeden þahitlikten rücu
edecek olurlarsa, bir itlaf söz konusu olmadýðýndan dolayý ödemezler.»
denmiþtir.
Diðer bir rivayete göre, eðer mal belirli
bir mal olacak olursa, sanki kabzedilmiþ gibidir. Ama zimmette bir borç olduðu
kabul edilecek olursa, ikinci mesele gibidir. Kuhistanî de bunu benimsemiþtir.
Þahitlerin rücuunda itibar, geride
kalanlaradýr, dönen kiþilere deðildir. Binaenaleyh iki þahitten biri döndüðü
taktirde yarýsýný öder. Ama üç þahitten biri dönecek olursa, geride kalan iki
þahitle hüküm verileceðin-den dönen þahidin bir þey ödemesi gerekmez. Ama bu
geride kalan iki þahitten biri daha dönecek olursa, dönen iki þahit yarýyý
ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü geride bir þahit kalmýþtýr.
Eðer þahitler bir erkek, iki kadýndan
meydana geliyor ise, kadýnlardan birinin þahitlikten rücu etmesi halinde dörtte
biri ödemek mecburiyetindedirler.
Eðer mesele on kadýn ve bir erkeðin
þahitliðiyle sabit olmuþ, sekiz kadýn þahitlikten rücu etmiþlerse, hiçbir þey
ödemezler. Ama geride kalan iki kadýndan biri daha rücu edecek olursa, daha
önceden rücu eden sekiz kadýnla birlikte dörtte biri ödemek
mecburiyetindedirler. Çünkü bir erkekle bir kadýnýn þehadetten rücu
etmemeleriyle hakkýn dörtte üçü baki kalmýþ kabul edilir. Hepsi dönecek
olurlarsa, yani kadýnlarla birlikte erkek de yapmýþ olduðu þahitlikten rücu
edecek olursa, o zaman mesele altýya bölünür. Erkek iki kadýn mesabesinde
altýda biri öder. Kadýnlar ise altýda beþi öderler.
Sahibeyne göre kadýnlar ancak yarýsýný
öderler. Erkek de yarýsýný öder. Buna kýyas olarakta yalnýz kadýnlarýn rücu
etmeleri halinde durum ne olursa, burada da durum aynýdýr.
Nikah konusunda mehri misil ile þahitlik
yapan kiþinin rücuunda bir zaman söz konusu deðildir. Mehri misilden azda olsa
durum yine aynýdýr. Çünkü burada bir ývaz karþýlýðý telef vardýr. Ivaz
karþýlýðý yapýlan telefler, sanki telef edilmemiþ kabul edilir. Ancak mehri
misilden daha fazla bir þahitlik söz konusu olur, iddia eden de kadýn olur,
erkek de bunu inkar edecek olursa, mehri misilden fazlasýný erkek þahitler
erkeðe ödemek mecburiyetindedirler. Azmizade.
Eðer þahitler nikahýn aslýnýn mehri
misilden az olduðu konusunda þahitlik edecek olurlarsa, onlara mutemed olan
görüþe göre bir ödeme gerekmez. Çünkü kadýndan istifade edilen hususla mal
arasýnda bir mumaselet söz konusu deðildir. Ancak þu durum bunun hilafýnadýr
ki, o da kadýn aleyhinde mehri kabzettiði veya bir kýsmýný kabzettiði konusunda
þahitlik yapsalar, daha sonra bu þahitliklerinden rücu etseler, kadýnýn mehrini
itlafa sebeb olduklarýndan dolayý ona ödemek mecburiyetindedirler.
Yine alýþveriþ konusunda kýymetten az
olmasý halinde yapmýþ olduklarý þahitlik ve telef ettikleri miktar eðer bayi
aleyhinde ise böyle, fazla olduðu taktirde, müþteri aleyhinde olduðu taktirde,
müþteriye ödemeleri gerekir. Çünkü burada ývazsýz bir telef söz konusudur. Ama
þahitlikleri satýþ veparanýn ödendiðine dair olacak olursa, bu da bir dava
içerisinde olduðu taktirde, yalnýz kýymeti öderler. Ama ayrý ayrý davalarda
olacak olursa henüz ittifak edilen semen bedeli ne ise onu öderler. Aynî.
Þahitler, satýcý aleyhinde bir yýl vadeli
olarak iki bin liraya sattýðý konusunda þahitlik yapsalar, malýn kýymeti de bin
lira olsa, dilerse þahitlere hemen kýymetini ödettirir, dilerse müþterinin bir
sene sonra ödemesini bekler. Hangi tarafý seçecek otursa, diðer taraf beri
olmuþ olur. Meselenin tamamý Hizanetü'l-Müfti'de zikredilmiþtir.
Talak konusunda, eðer bu da zifaftan önce
veya halvetten önce olacak olursa, mehrin yarýsýný öderler. Eðer ki mehir
tesviye edilmiþ ise veyahutta muta olarak ödemesi gerekeni öderler.
Ama þahitler kocanýn karýsýný üç talakla
boþadýðýna þahitlik yapsalar, diðer iki þahit de onu bir talakla boþadýðýna
þahitlik yapsalar ancak bu talakýn duhuldan önce olduðunu söyleseler. daha
sonra þahitlerin tümü rücu etseler, mehrin yarýsýný ödeme, üç talakla boþadýðý
konusunda þahitlik yapanlaradýr. Diðerlerine ödeme söz konusu olmaz. Çünkü
onlarýn þahitliði müebbed karý kocanýn kadýnýn baþkasýyla evlenmeden tekrar
evlenemeyecekleri hükmünü getirmektedir.
Ama bu zifaftan ve halvetten sonra olacak
olursa, hiçbir zaman gerekmez. Çünkü erkek ödediði mehir karþýlýðý olan hususu
bir bakýma almýþ kabul edilmektedir. Eðer þahitler duhuldan önce talakýn vuku
bulduðuna þahitlik yapsalar, diðer iki þahit de duhul konusunda þahitlik
yapsalar, karardan sonra bütün þahitler rücu edecek olursa, duhul olduðuna dair
þahitlik eden þahitler, malýnýn dörtte üçünü öderler. Talak konusunda þahitlik
yapanlar ise, dörtte biri öderler.
Bir kölenin azad edildiði konusunda þahitlik
yapsalar, daha sonra bu þahitliklerinden rücu etseler, mevlasýna mutlak bir
þekilde kölenîn kýymetini ödemekle mükelleftirler. Velevki bu þahitler fakir de
olsalar. Çünkü bu ödeme, yapmýþ olduklarý ve sebeb olduklarý telefe
karþýlýktýr. Köleyi azad etme konusunda vela hakký, yine azad edene aittir.
Çünkü kýymetini ödemekle vela hakký onlara geçmemektedir.
Tedbir konusunda ise, yani kölenin müdebber
kýlýnmasý konusunda ise, eksilen kýsmý öderler ki o da üçte birdir. Kýymetinin
üçte biridir. Mevla ölürse, köle üçte bir olarak azad olmuþtur. Üçte iki
kýymetini karþý tarafa ödemek mecburiyetindedirler. Meselenin tamamý Bahýr
isimli eserde mevcuttur.
Kitabet aktýnda ise kölenin tüm kýymetini
mevlaya ödemek mecburiyetindedirler. Mevla dilerse mükateb olduðu iddia edilen
köleden alabilir. Ancak bu köle, þahitler bir þey ödediði taktirde. onlara
ödemeyi tamamlamadan hürriyetine kovuþmuþ sayýlmaz. Fazla olmasý konusunda
karþýlýklý biri birini tasdik etmeleri halinde durum yine aynýdýr. Bu durumda
vela hakký yine mevlaya aittir.
Ancak köle, yani mükateb olan köle, parayý
kazanamayýp aczini isbat edecek olursa, mevlasýna tekrar köle olarak döner ve
þahitlerin mevlaya ödedikleri kýymeti mevla þahitlere iade etmek mecburiyetinde
kalýr.
Çocuk doðurma konusunda cariyede þahitlik
yapacak olurlarsa, o zaman cariye iken ki kýymetiyle doðum yapan bir cariye
olarak kýymeti arasýndaki farký öderler. Eðer mevla ölecek olursa, cariye azad
edilmiþ olur ve diðer geri kalan kýymetini þahitler ödemek
mecburiyetindedirler. Ancak bu ödeme vereseye yapýlýr. Meselenin tamamý Aynî
isimli eserde zikredilmiþtir.
Kýsas konusunda þahitlik yapýpta kiþinin
kýsasa kýsas öldürülmesi halinde þahitlikten rücu edenlere diyet ödeme gerekir.
Bu da þahitlerin malýndan olur. Þahitler, aleyhinde þahitlik yaptýklarý kiþiye
varis olabilirler. Yani bu durum irse mani bir durum deðildir. Öldürülmesine
sebeb olmasý dolayýsýyla þahitlerden kýsasa kýsas öldürülmeleri istenemez.
Çünkü burda mubaþeret söz konusu deðildir. Eðer þahitler kýsas hakkýnýn affedildiðine
dair þahitlik yapacak olurlarsa, hiçbir þey ödemezler. Çünkü kýsas bir mal
deðildir. Ýhtiyar.
Feri þahitlerin þehadetlerinden rücu
etmeleri halinde, ödemeyi onlar yaparlar. Çünkü rücu ile talak onlara isnad
edilmekte, asýl þahitler burada hiçbir þey ödemekle mükellef
tutulmamaktadýrlar. Eðer bu da asýl þahitlerin «Biz feri þahitleri þehadetimize
vekil tayin etmedik. Bizim hakkýmýzda þahitlik yapmalarýný istemedik.» veya
«Þahit gösterdik ama hata ettik.» demeleri halindedir. Keza, «Biz onlarý þahit
tayin etmiþtik ama þahitliðimizden rücu ettik.» demeleri halinde asýl þahitler
telefe sebebiyet vermediklerinden ötürü bir þey ödemezler. Feri þahitlerde
burda ödemez. Çünkü onlarýn rücuu söz konusu olmamaktadýr
Hüküm verildikten sonra feri þahitlerin
asýl þahitler hakkýnda «Onlar yalan söylediler, onlar hata ettiler» demelerine
itibar yoktur ve bu konuda kendilerinin ödeme sorumluluðundan kurtulduklarýný
söylemelerine de itibar edilmez. Þahitlerin tümü rücu edecek olurlarsa, ancak
feri þahitler ödemekle mükelleftirler.
Diyet konusunda da olsa, þahitleri teskiye
edip daha sonra þahitlerin köle olduðu ortaya çýksa, köle olduklarýný bile bile
teskiye eden þahitler ödeme sorumluluðunu üstlenen kiþilerdir Sahibeynin görüþü
bunun hilafýnadýr. Ama hata ettiklerini söyleseler, yani «teskiyede hata ettik»
deseler onlara da hiçbir þekilde ittifakla ödeme gerekmez.
Kölenin azad olmasý, duhuldan önce karýnýn
boþ düþmesi halinde, nýsýf mehir ödeme koca tarafýndan, kölenin azad edilmesi
veya karýnýn boþanmasý bir þarta talik edilmiþ ise, talik þahitleri kimlerse
onlar öderler. Zina konusunda þahitlik yapan kiþiler ile zina yapanýn evli bir
kiþi olduðu konusundaki þahitlik söz konusu olduðu taktirde, her iki tarafýn
rücu etmesi halinde, zýman ve ödeme zina ile ilgili þahitlere aittir. Ýhsan
hakkýnda þahitlik yapanlaradeðildir. Çünkü recmedilmesi konusunda muhsan ve
evli bir kiþi olmasý þarttýr. Esas idam, zina ettiðine dair þahitlik yapan dört
erkek þahidin þehadetine göre yapýlmýþtýr.
Teskiyede durum bunun hilafýnadýr. Çünkü teskiye
ihsan gibi deðildir. Ýrsan þarttýr. teskiye ise illettir. Þart ise yani bir
kimse talaký veya ýtký bir þarta talik etse, talik edildiðine þahitler bulunsa,
þartýn gerçekleþtiðine dair baþka þahitler þahitlik etse ve mahkemede ýtkýn ve
talakýn vuku bulduðu konusunda hüküm verse daha sonra rücuu etseler veya þartýn
vukuu konusunda yalnýz gerçekleþtiðine dair þahitlerin rücu etmesi halinde,
þartla ilgili þahitlere bir ödeme gerekmez. Talakýn vukuu ve tefviz edildiði
konusunda þahitliði ise ödeme, talakýn vuku bulduðuna dair olan, yani koca
tarafýndan ika edildiðine dair þahitler öderler. Tefviz edildiðine dair
þahitler ödemezler. Çünkü talakýn erkek tarafýndan söylenmesi, talakýn vukuu
için illet, tefviz ise bir sebeptir. Sebeple illetin bir noktada birleþmesi
halinde hüküm illete bina edilir. sebebe deðil.
ÝZAH
«Þahitliði inkar þahitlikten rücu sayýlmaz
ilh...» Hatta bu inkar mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa hüküm
aynýdýr, deðiþmemektedir.
«Hüküm meclisinde olmasý þarttýr ilh...»
Rücuun sahih olmasý, rücu olduðuna dair hüküm vermekle veya bunun sonucu olarak
ödeme ve tazmin ile mahkemenin karar vermesi haline tevakkuf eder. Bunun uzak
olduðunu söyleyenler de olmuþ, Fetih'te bu noktaya da iþaret edilmiþtir.
Yine Fetihte bunun bir feri olarak «Þahitler
meclisin dýþýnda rücu ettiklerine dair ikrarda bulunsa ve bu konuda þahit de
gösterseler ve malý iltizam ettiklerini söyleseler, bir þey lazým gelmez. Çünkü
rücuun mahkemede olmasý þarttýr. Hatta karþý taraf bunu bu þekilde iddia etse,
þahitler de onu tasdik etseler yine rücu gerçekleþmiþ sayýlmaz. Çünkü rücuun
gerçekleþmesi ve bunun sonucu olarak mal konusunda kendilerine tazmin
ettirilme, mahkemede ve hakim huzurunda rücunun olmasýna baðlýdýr» denilmiþtir.
«Çünkü fesihtir ilh...» Bu hakim meclisinde
olmasý þartýnýn gerekçesidir. Dolayýsýyla þahitlik nerde yapýlmýþ ise, rücuunda
orada olmasý gerekir ki, fesih olabilsin. Menih.
Tevbe durumu, cinayete göredir. Açýktan
cinayeti itiraf edenlerin tevbeleri de açýktan olmalýdýr. Fakat gizli olmasý
halinde, gizli tevbe de kabul edilir.
«Hakimin meclisinde olmayan bir rücu
ilh...» Eðer þahitler hüküm meclisinin dýþýnda rücu ettiklerini söyleseler,
durum ne olur konusu aþaðýda izah edilecektir.
«Dava geçersizdir ilh...» Çünkü þahitlikten
rücuun sahih olabilmesi için hüküm meclisinde olmasý gerekir. Onun için dava
açan kiþinin burada muteber olmayan bir rücuu iddiasý söz konusudur. Beyyine
getirmesi ve yemin istemesi davanýn sahih olmasýna baðlý bir husustur. Dava
sahih olmadan ne beyyine dinlenir, ne de karþý tarafa yemin verdirilir.
«Þahitlik sakýt olur ilh...» Dolayýsýyla
hakim de ona dayanarak hüküm veremez. Henüz hüküm vermeden önce þahitlerin rücu
etmeleri ile daha önce þahitlik yapmalarý birbirine ters düþen durumlardýr. Ýki
görüþten birini tercih edecek bir sebeb olmadýðýndan hakim hüküm vermeye burada
yetkili deðildir.
«Tazir cezasýna çarptýrýlýr ilh...» Bu
konuda Fetih'te þöyle denmektedir: «Fukahaya göre, henüz hüküm verilmeden önce
veya hüküm verildikten sonra da olsa bu dönüþ cezayý gerektirir. Ancak bu hüküm
tartýþýlabilir. Çünkü rücuun aleni ve amden bir yolancý þahitliði yaptýðýna
dair tevbesi olarak kabul edilir. Hatta bu konuda hata ettiðini veyahutta sözde
acele edip hata ettiðini söylemesi halinde, yine rücuu bir bakýma tevbe
sayýlýr. Tevbe ettiðine dairde tazir cezasýný gerektirmez. Ayrýca bir önceki
suç tevbeyle ortadan kalktýðýndan yine suç olarak ortada kalmamýþtýr, taziri
gerektiren bir husus yoktur.»
Yine bu konuda tazir cezasýnýn belirli bir
haddi miktarý olmadýðýndan þu olacaktýr diye bir hüküm verilemez.
Bahýr'da buna cevap olarak, þöyle
denmektedir: «Henüz hüküm verilmeden önce rücuu, birkaç sebebe
dayandýrýlabilir. Bunlardan biri alacakIýnýn hakkýný itlafa yönelik olabileceði
gibi, aleyhinde dava açýlan kiþinin rüþvet ödeyerek onu kandýrmýþ olmasý da
akla gelebilir. Ama bu hüküm verildikten sonra olacak olursa, o zaman da
þahitlikten rücuu, aleyhinde þahitlik yapanýn malýný itlaf etmesi konusunu
bilmediði zannýna da dayandýrýlabilir. Halbuki o, onun malýný itlaf etmiþ,
þehadetiyle malýnýn elinden alýnmasýna sebeb olmuþ ve bunu ödemekle mükellef
tutulmuþtur.»
«Bazý miktarda rücu etmesi de böyledir
ilh...» Mesela bir arsanýn ve binanýn veya bir diþi merkebin yavrusunun belirli
kiþiye ait olduðunu iddia etseler, daha sonra bina ve yavru konusunda
þahitlikten rücu etseler, asil olan anne ve arsa konusunda hüküm sayýlmaz
«Mutlak bir þeklide ilh...» Menih'te,
«Mutlak bir þekilde ifadesi þahidin rücu esnasýnda þahitlik yaptýðý anki
adaleti üzerine olsun veya olmasýn veya ondan daha önceki durumdan iyi bir
durumda olsun durum deðiþmez. Onun için bazý kitaplarda bu ifade mutlak bir
þekilde zikredilmiþtir. Muhit isimli eserde ise, bir miktarýnda rücuun sahih
olabileceði söylenmiþ. eðer ki rücu esnasýndaki durumu þehadet esnasýndaki
durumundan adalet bakýmýndan daha yeterli, daha olgun bir kiþi olacak olursa,
sahihtir. Aksi halde sahih deðildir, tazir cezasýný gerektirir.» denmiþtir.
Bahýr'da bu görüþ reddedilmiþ, Fetihte ise
bunun Ebu Hanife'nin ilk görüþü olduðu, ayný zamanda bunun onun hocasý Hammad'ýn
da görüþü olduðuna yer verilmiþ, daha sonra, sahibeynin görüþü olan hususa Ebu
Hanife'nin rücu ettiði ve mezhebinde o görüþte istikrar kýldýðý nakledilmiþtir.
Bahýr isimli eserde bu Kafi isimli esere de isnad edilmiþ bulunmaktadýr.
«Telefine sebeb olduklarýndan öderler
ilh...» Bilinmesi gerekir ki, þahitlerin ödemeleri gereken hususlar. yalnýz
þahitlikten rücuua inhisar etmemektedir. Mesela mahkemeye hüküm verme için
gerekli bir þey zikretmesi, daha sonra bunun hilafýnýn ortaya çýkmasý ile de
ödeme sorumluluðu onlara yüklenebilir. Nitekim Lisanü'l Hükkam isimli eserde
izah edildiði, Bahýr'da da bazý noktalara iþaret edildiði gibi.
Muhit isimli eserde þahidin ödemesini
düþüren bazý hususlar zikredilmektedir. «Telef etmesine sebeb olduklarý ve
telef ettikleri ifadesinden eðer telef etme onlara izafe edilmeyecek olursa,
ödeme sorumluluklarý yoktur» denmekte ve buna örnek olarak da bir kimsenin
ölümünden önce nesebi konusunda þahitlik etseler, aleyhinde þahitlik yapýlan
kiþi ölse ve lehinde þahitlik yapýlan, nesebi tesbit edilen kiþi o ölen
aleyhinde þahitlik yapýlan kiþiden bir miktar malcý varis olarak alsa, þahitler
daha sonra bu neseb konusunda þahitliklerinden rücu etseler, ödemezler. Çünkü
varis olma ölüm ile gerçekleþmiþtir. Ayrýca varisin mala müstehak olmasý, neseb
ve ölüm iledir. Durum böyle olunca mala istihkaký bu iki sebebten sonuncusuna
izafe edilir ki bu da ölümdür. Zeylai bu meseleyi özellikle hastanýn ikrarý
bölümünde zikretmiþtir. Sayýhani.
Ben derim ki; Bahýr isimli eserde
Aktabiye'den naklen þu meseleye de yer verilmiþtir: «Þahitler alacaklý olan
kiþinin borçluyu borçtan ibra ettiðini söyleseler, daha sonra borçlu mülfis
olarak ölse, þahitler de yapmýþ olduklarý þahitlikten rücu etseler, alacaklý
olan kiþiye bir þey ödemezler. Çünkü onun hakký borçlunun iflasýyla sona ermiþ,
alacak bir durum kalmamýþtýr.»
«Sebebiyet verdikleri için ilh...» Bahýr'da
þöyle denilir: «Ödeme sorumluluðunun þahitlere yüklenmesi, insanlarýn emin
olmadýklarý konularda þahitliði yüklenmelerini engelleyici mahiyette olduðu
gibi, mal dava edene verildikten sonra, artýk ondan rücu olmayacaðýndan
mahkemenin kararý geçerli sayýlmýþ, ancak aleyhinde dava açýlanýn malýnýn telef
olmasýna þahitler sebeb olduðu için bu onlarýn ödemeleri için yeterli bir sebeb
kabul edilmiþtir.»
«Çünkü zorlanmýþ mesabesindedir ilh...»
Aslýnda o malýn ödenmesinde ilk mübaþir Kadý'dýr. Çünkü hükmü veren odur. Ancak
þahitlerin ifadelerine dayanarak hüküm vermeye mecbur kaldýðý için, sanki bu
hükme mecbur kýlýnmýþ kabul edilmektedir. Onun için kadýya ödeme sorumluluðu
gerekmez.
«Þahitlerin ödetilmesi davacý tarafýndan
hak iddia edilen hususun kabzedilmesiyle kayýtlýdýr ilh...» Yukarda saydýðýmýz
eserlerde bu kayýt zikredildiði gibi Hidaye, Ýhtiyarýn metni Muhtar, Islah ve
Nevahibürrahman isimli eserlerde de zikredilmiþtir. Cevhere isimli eser ve
Mecma sahibi bunu kesin görüþ olarak kabul etmiþlerdir.
Ancak þurasý bilinen bir husustur ki, metin
sahiplerinin ifadeleri, tercih ettikleri kavilin üzerinedir. Metinlerde olan
ifadeler þerhtekilerle taktim edilir. Þerhteki ifadeler ise fetva
kitaplarýndaki kavillere tercih edilir. Bunun içinde musannýfýn metinlerin
ifade ettiði hususa muhalefet etmemesi gerekir idi. Bahýr'da Hülasa'dan yapýlan
fetva kitaplarýnda olan görüþün Ebu Hanife'nin son görüþü olduðuna dair nakil
münakaþa edilebilir. Sanki bu ifade musannýfý yanýltmýþtýr.
«Birinci durum gibidir ilh...» Yani
þahitler mutlak bir þekilde öderler. Lehinde þahitlik yapsýn veya yapmasýn
durum deðiþmez. Çünkü belirlenmiþ olan malýn mülkiyeti artýk aleyhinde þahitlik
yapýlan kiþiden alýnmýþ, mahkemenin karan ile müddaiye verilmiþ durumdadýr.
Borçta ise henüz mülkiyet zail olmamýþtýr. Kabza kadar müddai ona malik olmuþ
sayýlmaz. Onun için iki durumda, yani kabzedilmesi gerekenin ayn veya deyn
olmasý hususlarý birbirinden farklý mütaala edilmiþtir.
«Ýkincisi gibidir yani ilh...» Þahitler
henüz kabzetmeden önce rücu edecek olurlarsa ödemezler. Ama kabzedildikten
sonra rücu edecek olurlarsa, onu ödemekle mükelleftirler.
«Yarýsýný öder ilh...» Çünkü iki þahitten
birinin rücu etmesi ile hakkýn yansý telef edilmiþ olmaktadýr. Zira mahkeme iki
þahidin þehadetine binaen malýn tümünün ödenmesine, onlarýn þehadetine
dayanarak hüküm vermiþtir. þahitlerden birinin þehadetinde ýsrar etmesi ile
hüccetin bir kýsmý kalmýþ, diðer birisinin þahitlikten rücu etmesiyle
yarýsýndaki karar gerekçesi olan delilin ortadan yok olmasý ile buna sebebiyet
veren þahidin yarýsýný ödemesi gerekir.
Bunu gerekçe olarak da, her ne kadar hüküm,
baþtan illetin bir kýsmýyla sabit olmuyor ise de, illetin tamamlanmasýndan
sonra o illetin bir kýsmýnýn devamýyla hükmün devam etmesi, aynen illetin ve
nisabýn bir kýsmýnýn bulunmasýyla zekat konusunda havlin inikat etmemesi
gibidir. Ama havlin geçmesinden sonra nisabdan bir miktarýn kalmasýyla o
miktarda zekatýn hala geçerli olduðunun söylenmesinde durum ne ise, burada da
durum ayný olmaktadýr. Menih.
«Her ikisi yarýyý öderler ilh...» Makdisi
isimli eserde, «Eðer burada yalnýz ikinci dönenin o yarýyý ödemesi gerekir
denecek olur ve buna da gerekçe olarak çünkü birinci þahidin rücu etmesiyle
hiçbir hüküm tereddüb etmemekteydi, çünkü geride iki þahit kalmýþtý, hüccet
devam etmekteydi, bir ikincisinin dönmesiyle hüccetin yarýsý dolayýsýyla hakkýn
bir kýsmý telef edilmiþ oldu, buna sebebiyet veren de ikinci dönen þahit olduðundan
yalnýz onun ödemesi gerekir þeklinde bir itiraz yapýlasak olursa, buna cevap
olarak, telefin tümüne izafe edildiði söylenir. Ancak birincisinin rücuunun
eseri ortaya çýkmamýþtýr. Buna engel olan da geri kolanlarýn ifadeleriyle
hüccetin devam etmiþ olmasýdýr. Ýkincisinde devam etmesiyle onun sebebiyet
verdiði telef yalnýz onun rücuu ile deðil, dönenlerin ikisinin rücuuyla sabit
olduðu anlaþýlmýþ olur.» denilmiþtir.
Ben derim ki: Hudud bölümünde Muhit'ten
naklen þu ifadenin geçtiði hatýrlanmalýdýr: Recm yapýlmasý üzerine beþ kiþi
þahitlik yapsalar, bunlardan beþincisi rücu ettiði taktirde, ona zýman
gerekmez. Ama dördüncü de rücu edecek olursa, her ikisi birlikte onun diyetinin
dörtte birini ödemekmecburiyetindedirler. Bir üçüncüsü de rücu edecek olursa. o
üçüncüsü de dörtte biri öder. Ancak üçüncü dönenin dörtte biri öder denmesi
buradaki ifadeye ters gelmektedir. Çünkü þehadetteki rücu babýndan ve
meselelerinden anlaþýldýðýna göre, beþinci, dördüncü ve üçüncünün rücu etmeleri
halinde yarýyý üçe bölerek ödemeleri gerekir.
Muhit'teki bu ifade ya hatadýr veya zayýf
bir görüþtür veya meþhur olmayan bir ifadedir. Yine dört kiþi bir þahýs üzerine
dörtyüz dirhem konusunda þahitlik yapsalar ve onun ödendiðini söyleseler, daha
sonra þahitlerden biri bunun üçyüz olduðunu söyleyip yüzünden rücu etse,
onlardan bir diðeri de ikiyüzden rücu ederek borcun ikiyüz olduðunu söylese,
bir üçüncüsü de yine ikiyüz konusunda ikinci þahidi aynen destekleyip borcun
ikiyüz olduðunu söyleyip buna bir üçüncü yüzünde eklendiðini ifade etse, yani
üçyüz dirhem konusunda rücu etse, dönen kiþilerin elliyi üçe bölerek ödemeleri
gerekir. Çünkü birincisinin ancak yüzden rücu etmesiyle üçyüz hakkýnda
þahitliði devam etmekte. Dördüncü þahidin ise hem üçyüz konusunda ve hem de
buna ek olan yüz konusunda þahitliði devam etmektedir. Üçyüz konusunda
þahitliðin nisabý tamam olmuþ olmakta, ancak o konuda zýman gerekmemektedir.
Geriye bir yüz kalmakta, o yüzün ellisinde de dördüncü þahidin þahitliði devam
ettiðine göre, rücu edilen miktarýn yalnýz elli dirhem olduðu anlaþýlmakta, bu
da þehadetten rücu eden üç þahit arasýnda taksim edilerek ödetilmektedir. Zira
itibar geri kalanýndýr, rücu edene deðildir. Öyle ise son dördüncü yüzün yarýsý
olan elliyi üçe bölerek ödemeleri gerekir.
Dördüncü þahit de bütün dörtyüz dirhem
hakkýndaki þahitliðinden rücu edecek olursa, yüzü dörde bölerek ödemeleri
gerekir. Yani hakkýnda rücu olduðu ve ittifakla rücu edildiði yüzü dörde
bölerek ödemek mecburiyetindedirler. Birincisinin dýþýnda, ittifakla rücu
ettikleri elliyi üçe bölerek taksim edilir.
Ama geride kalan ikiyüz ellinin
ödenmemesinin gerekçesi ise, birinci rücu eden þahidin ancak yüzde rücu
etmesiyle üçyüz hakkýndaki þehadeti devam etmektedir. Üçüncü þahidin ise
þahitliði ikiyüz dirhem konusunda devam etmektedir. Ýkiyüze ittifak hasýl olmuþ
olur. Birincisinin þehadetiyle üçüncü yüzdeki ellinin yansý da kaldýðýna göre,
ortada rücu edilen miktarýn yüz elli olduðu anlaþýlmýþ olmaktadýr.
«Kadýn dörtte biri öder ilh...» Çünkü
þahitlikten rücu etmeyen kiþilere düþen miktar, yani bir erkek ve bir kadýnýn
geride kalmasýyla dörtte üçü kalmýþ, ancak dörtte birinden rücu gerçekleþmiþ
sayýlýr. Buna sebebiyet veren de þahitlikten dönen o kadýn olduðu için onun
ödemesi gerekir.
«Hepsi rücu edecek olurlarsa ilh...» Erkek
ve kadýnlardan tümü rücu edecek olurlarsa, yani on kadýnla bir erkeðin tümünün
þahitlikten rücu etmeleri halinde erkeðin altýda biri, kadýnlarýn tümünün
altýda beþi ödemeleri gerekir. Çünkü her iki kadýn bir erkek makamýna kaimdir.
Bir erkek de iki kadýn yerine kaim olduðuna göre, iki kadýna altýda biri, bir
erkeðe de altýda biri ödemek düþmektedir.
«Yalnýz kadýnlarýn rücu etmesi halinde
ilh...» Yani sahibeyn yukardaki meselede, yani on kadýn ile bir erkeðin
þahitliði konusunda, kadýnlarýn rücu etmesiyle on kadýnýn ödemesi gereken
miktarýn yan olduðunu kabul etmiþlerdir. Mesela kadýnlarýn tümü, onu da dönmüþ
olsalar, yarýyý ödemeleri gerekirdi. Erkeðinde dönmesi halinde, kadýnlar ancak
yansýný öderler, yarýsýný da erkeðin ödemesi gerekir. Çünkü kadýnlar ikiden fazla
olsalar, ne kadar olurlarsa olsunlar, þahitlik konusunda bir erkek mesabesinde
kabul edildiklerinden, bir erkeðin dönmesi halinde onun hissesine tekabül
edecek ödeme miktarýný o kadýnlarýn ödemesi gerekir.
«Nikah konusunda rücu eden ödemez ilh...»
Bu mesele altý þekil üzerinedir. Þöyle ki, ya mehri misil konusunda þahitlik
ederler ya mehri misilden fazla olduðu konusunda þahitlik ederler veya daha az
olduðunda þahitlik ederler ve bu üç surette de dava açan ya kadýndýr veya
erkektir. Bu altý suretten ancak bir surette ödeme gerekir ki o da mehri
misilden fazla olan miktarda þahitlik ederler, iddia eden de kadýn olur,
erkekte bunu inkar edecek olursa, o zaman þahitler fazlalýðý ödemek
mecburiyetindedirler.
Bu konuda Halebi der ki: Metin sahibi,
«Erkek aleyhinde mehri misilden fazla mehir ödeyeceðine dair þahitlik yapmalarý
hususunda, daha sonra rücu edecek olurlar, erkek de kadýna duhul etmiþ ise,
ancak fazla olan miktarý öderler,» deseydi, bu altý surete de þamil olup birini
mantuk olarak diðer beþini de mefhum olarak hepsini içine alýrdý. Bana göre
musannýf gizli olaný açýklamýþ, fakat suretlerden açýk olaný da gizli tutmaya
çalýþmýþtýr. Onun içinde mehri misil ile þahitlik yapacak olurlarsa ödememesi
gerektiðini söylemiþlerdir. Böyle bir þeyi söylemesi, mehri misilden az olduðu
taktirde ödememesi gerektiðini kendiliðinden ortaya çýkaracaktýr. Ayrýca fazla
olduðu taktirde ödeyeceði ifadesini de açýkça ifade etmiþtir. Bütün bunlarýn da
kadýnýn müddai olmasý halinde söylenmiþ, þarih bununla da sonraki meselelerde
erkeðin müddai olmasý durumuna iþaret etmiþtir. Musannýfýn bundan sonra, «Mehri
misilden daha az olan bir miktarda þahitlik ederlerse.» demesi ve mehri misil
veya daha çok olan miktarda þahitlik etmeleri konusunda hiçbir ifade
kullanmamasý mimbabý evla zýmanýn gerekmeyeceðine iþaret mesabesindedir. Çünkü
konu erkeðin iddia etmesi haline münhasýrdýr. Þarih ise bunu açýkça ifade
etmemiþ, bunda da yukardaki ifadelere itimad ederek meselenin hükmünün
çýkarabileceði kanaatine varmýþtýr.»
«Mutemed olan görüþe göre ilh...» Bu da
Nesefi'nin manzumesi ve onun þerhindeki ifadeye ters düþmektedir. Manzume ve
þerhine sahibül Mecma da tabi olmuþtur. Onlar þu ifadeyi zikretmiþlerdir: «Ýmam
Muhammed ve Ebu Hanife'ye göre öderler. Ebu Yusuf'a göre ödemezler.»
Fetihte ise, «Hidaye ve þerhlerinde bilinen
husus odur, baþkasý nakledilmemiþtir. Ayrýca bu Hanefi mezhebinin aslý olan
kitaplarda zikredildiði gibi Tahavi þerhinde, Zahire ve diðerlerinde de
zikredilmiþtir. Ancak bu konuda Þafii'nin bir hilafý olduðu fukaha tarafýndan
nakledilmiþtir. Eðer Hanefimezhebinde bir hilaf olduðunu bilselerdi, ondan vaz
geçmezler, muhakkak ona temas ederlerdi. Mezhep içinde ihtilaf dururken
Þafiinin ihtilafýna birinci derecede yer vermezlerdi.» denmiþtir.
«Eðer bey konusunda, alýþveriþ konusunda
þahitlik yapacak olurlarsa ilh...» Aynî bu konuda þöyle demektedir: «Ýki þahit
alýþveriþin bin lira olduðu konusunda þahitlik yapsalar ve hakimde bununla
hükmünü verse, daha sonra þahitler beyi konusunda hüküm verilmeyi müteakip
bedeli kabzettiði konusunda ikinci bir þahitlik yapsalar, hakim buna da karar
verse, ondan sonra da her iki þahit de iki þahitlikten rücu etseler, ancak
bedeli öderler. Eðer bu bedel satýlan malýn kýymetinden az olacak olursa,
onunla birlikte bu fazlalýðý da ödemeleri gerekir. Ama bir mahkemede hem beyi,
hem de bedelin kabzedildiðine þahitlik etseler, hakim de buna dayanarak hükmünü
verse, daha sonra þahitliklerinden rücu etseler, bu durumda malýn deðerini
ödemekle mükelleftirler.» Halebi.
Ýki mesele arasýnda kýymet ödeme konusunda
veya ödeme konusunda bir fark görülmemektedir. Çünkü ikisinde de kýymeti
ödeyecekler. birinci meselede bedel kýymete müsavi olarak kabul edilmiþ, eðer
az olacak olursa, yalnýz fazlalýðý öderler þeklinde tesavvur edilmiþtir.
«Kýymeti öderler ilh...» Çünkü burada beye
karar verilmiþtir, bedele deðil. Çünkü bedel konusunda bir hüküm mümkün
olmamaktadýr. Zira onun sükutunu gerektirecek, ödendiðine dair bir hüküm ortada
mevcuttur; Bunun içinde eðer þahitler kölesini þuna sattý, ondan sonra da ikale
yoluyla bunu feshetti þeklinde her iki surete bir mahkemede þahitlik ederlerse,
beyi konusunda karar verilmez. çünkü beyin feshini gerektiren ikale hakkýndaki
karar mevcuttur. Fetih.
Ancak ayrý ayrý þahitlikte olur, bunlar iki
þahitliðinden de rücu edecek olurlarsa, mesele de bey meselesi olacak olursa, o
zaman kýymeti deðil, semeni ödemeleri gerekir.
«Meselenin tamamý Hizanetü'l-Müfti'de
mevcuttur ilh...» Onun ibaresi Menihteki ibareye aynen mutabýktýr. Þöyle ki,
eðer þahitlerin ödemesini seçecek olursa, þahitler vermiþ olduklarý miktarý
müþteriden alýrlar. Fazlasýný sadaka olarak verirler. Eðer müþteri satýn aldýðý
malý karþýlýklý rýzaya dayanarak kusurdan dolayý iade eder veya ikale ederlerse
bayiden ancak semeni alabilir. Þahitler üzerine bir ödeme gerekmez. Ama bir
mahkeme kararý ile iade edecek olursa, bu durumda ödeme þahitlere gerekir,
ödemeleri halinde, ödedikleri miktarý karþý taraftan alabilirler.
«Mehri müsemmanýn nýsfýný öderler veya
mut'a için ödeneni öderler ilh...» Çünkü henüz zifaf vuku bulmadan ortadan
kalkma tehlikesiyle karþý karþýya olan bir durumu pekiþtirmiþ olmaktadýrlar.
Mesela kadýn henüz zifafa girmeden evlendiði erkeðin oðluyla herhangi bir temas
da bulunur veya irtidad edecek olursa, nikah aktini yaptýðý ve henüz zifafa
girmediði erkekten hiçbir mehir talebinde bulunamaz. Bu durum göz önünde iken,
mehrin düþme ihtimali var iken þahitleri, düþme ihtimalinde bulunan bu durumu
pekiþtirdiklerinden, daha sonra rücularýyla bu miktarýn yarýsýný ödeme ile
mükellef tutulmuþlardýr.
«Talakýn üç olduðu konusunda þahitlik
edenler öderler ilh...» Çünkü mahkeme talakýn bir olduðu konusunda þahitlik
edenlerin þehadetiyle hüküm vermemiþtir. Diðerlerinin þehadetine binaen verilen
hüküm zimnýnda o hüküm de mevcut olduðundan, direk hüküm üç talak konusunda þahitlik
yapanlara izafe edilmiþtir. Bir talak konusunda þahitlik yapanlarýn þehadetine
binaen verilecek hükümde tekrar karý kocanýn evlenmelerine engel bir durum
yoktur. Ancak üç talakla boþadýðý konusunda þahitlik edenlerin þehadeti gereði
verilen hüküm, hummeti galize, yani baþka biriyle evlenmeden tekrar
evlenmelerine engel bir durum vardýr. Onun için her iki tarafýn rücu etmesi
halinde üç talak konusunda þahitlik yapanlarýn ödemeleri gerekir. Menih.
«Kocanýn karýyla zifafa girmesinden sonra
olmasý halinde zaman gerekmez ilh...» Çünkü mehir borcu duhul ile gerçekleþmiþ
ve pekiþmiþtir. Bu durumda þahitlerin düþmek üzere olan bir durumu
pekiþtirmeleri söz konusu deðildir. Ayrýca erkek mehir olarak verdiðinin
karþýlýðýný kadýnla istimta etme suretiyle almýþ sayýlmaktadýr. Bu konuda
þahitlerin telef ettikleri bir husus bulunmamaktadýr. Halebi.
«Ancak duhulün vuku bulduðuna dair þahitlik
yapanlar öder ilh...»Çünkü onlar bu þahitlikleriyle mehrin tümünün
gerçekleþtiði konusunda þahitlik yapmýþlardýr. Mehrin tümü düþme tehlikesiyle
karþý karþýya idi, onlar bu þehadetleriyle durumu pekiþtirmiþ durumdalar. Bu da
mehrin tümünü ödemelerini gerektiren bir husustur. Ancak duhuldan önceki talaka
þahitlik edenler, mehrin yarýsýnýn koca zimmetinde istikrar ettiðini pekiþtirmiþler
ve o konuda þahitlik yapmýþlardýr. Duhuldan önce mesele düþme tehlikesiyle
karþý karþýya idi.
Birinci kýsým yarýyý ödemekle mükellef
tutulmuþ, ikinci yarýda da ikinci gurup þahitlerle ortak olmuþlardýr.
Dolayýsýyla ikinci yarý onlar arasýnda taksým edilir ve böylece mesele dörtte
üç olarak taksim edilmiþ olur. Birinci gurup þahitler dörtte üçü, ikinci
þahitler ise ancak dörtte biri öderler.
«Ýhtiyar ilh...» Ýhtiyar isimli eserde bu
meselenin gerekçesi verilirken, «Ýki gurup yarý mehrin telef edilmesinde
ittifak halindedir. O zaman her þahide dörtte biri ödemek düþer. Ancak duhul
konusunda þahitlik yapanlar ise mehrin yarýsýný ödeme konusunda onlara has bir
durum olduðundan o miktarý ödeme onlara aittir.» denilmiþtir.
Bahýr'ýn Muhit'ten naklettiði bir ifadeye
göre ise, talakýn vuku bulduðuna dair þahitlik yapanlarýn daha sonra
þahitlikten rücu etmeleri halinde onlara bir zaman gerekmez. Çünkü onlar mehrin
yarýsýnýn ödenmesi gerektiði konusunda bir ifadede bulunmuþlardýr. Ama duhul
konusunda þahitlik yapanlar yalnýz olarak dönecek olurlarsa, onlarýn yarý mehri
ödemeleri gerekir. Çünkü onlarýn þehadetiyle yarý mehiri ödeme gerçekleþmiþtir.
Duhulkonusunda þahitlik yapanlarýn þehadetiyle diðer yarý hükümsüz kalmýþtýr.
Her iki guruptan bir kiþi dönecek olursa, talak konusundaki þahitlere hiçbir
þey gerekmez. Duhul konusunda þahitlik yapanlara dörtte biri ödemeleri gerekir.
«Çünkü bu telef etme sorumluluðu ve
gereðini ödemedir ilh...» Itk konusundaki zýman ise bunun hilafýnadýr. Çünkü
orada mülkünden baþkasýný telef etmemiþ, bu da mülk sahibinin mülkünün tam
olmadýðýný gerektiren bir husustur. Bu durumda þarihte onun bu durumunu
düzeltmek ve ona yardým olsun diye ödemeyi uygun görmüþtür.
«Kýymetinin diðer bölümünü ilh...» Eðer o
köleden baþka bir malý yoksa kölenin üçte biri azad olmuþ, diðer üçte ikisi
konusunda ise durum. köle geri kalan üçte ikiden üçte biri konusunda seyreder.
Þahitler de kýymetinin üçte bir karþýlýk beklemeden öderler ve köleden de bunu
isteyemezler. Ama köle geriye kalan üçte ikiyi ödemekten aciz olacak olursa,
varisler bu konuda üçte ikinin ödenmesi için þahitlere rücu edebilirler.
Þahitler de bu durumda köle adýna yapmýþ olduklarý bu ödemeyi daha sonra
köleden Sahibeyne göre isteyebilirler. Bahýr.
«Onun kýymetini öderler ilh...» Ýkisi
arasýndaki fark kitabet aktinde þahitlerin mükatebe ile ilgili þahitlikleri,
mevta ile kölenin mal olduðu arasýna engel olarak girmeleri nazarý itibare
alýnmýþtýr. Böylece sanki mevlasýnýn elindeki kölesini gasbetmiþler, kýymetini
ödemeleri de buna göre olmuþtur.
Müdebber kýlýnmasý durumu bunun
hilafýnadýr. Çünkü bu durumda köleliðine engel bir durum, mal oluþuna engel bir
durum yoktur. Ancak maliyeti düþürülmüþ, kýymeti azalmýþtýr. Fetih.
«Þahitler üzerine ilh...» Bahýr'da bu
mesele Muhit'ten nakledildikten sonra þu ifadelere de yer verilmiþtir: Bununla
da Fethü'l-Kadir'deki «Vela hakký, onun aleyhinde kitabet yapýldýðýna dair
þahitlik yapanlaradýr.» ifadesinin bir zuhul ve sehiv sonucu ortaya çýktýðý
anlaþýlmýþ olmaktadýr.»
«On varis olurlar ilh...» Yani þahitler
meþrudu aleyh olan kiþiye. eðer onun akrabalýk sebebiyle varisi iseler, bu
konudaki þahitlikleri onlarýn ona þahit olmalarýna engel teþkil etmez
«Þuhudül asýl ödemez ilh...» Musannýf bu
meselenin delilini zikrederken, çünkü asýl þahitler sebebi inkar etmiþler, yani
biz onlarý þahit kýlmadýk, þahitliðimizi üstlenmelerini onlardan istemedik
diyerek sebebi inkara yeltenmiþlerdir. Bu da feri þahitlerin þehadetine
dayanarak verilen hükmü iptal edici mahiyette deðildir. Zira bu bir haberdir.
Doðru ve yalan olma ihtimali vardýr. Dolayýsýyla mahkemenin kararýndan sonra
dönme gibi kabul edilmiþtir ki, bu durumda da daha önceden verilen hüküm
nakzedilmez, bozulmaz. Ancak henüz hüküm verilmeden önce biz onlarý þahit tayin
etmedik þeklinde bir inkarlarý söz konusu olacak olursa, o zaman durum bunun
hilafýnadýr. Çünkü bu durumda feri þahitlerin þehadetine dayanarak mahkeme
karar veremez.Sanki hüküm verilmezden önce þahitlerin dönmesinde durum ne ise,
burada da durum ayný olmaktadýr. Fetih.
Bir zýman söz konusu olmaz ilh...» Çünkü
onlar þahitliklerinden rücu etmemiþlerdir. Ancak baþkalarýnýn rücu ettiklerine
þahitlik etmiþlerdir. Menih.
«Teskiye edenler öderler ilh...» Bahýr'da
onlarýn ödeyecekleri mutlak bir þekilde ifade edilmiþ, bu da diyet olsa, ona da
þamil olabileceðine iþaret için mutlak ifadeye baþ vurulmuþtur. Hatta zina
þahitlerini teskîye etseler ve o þahitlerin þehadetine dayanarak zina suçundan
dolayý sanýk recmedilse, daha sonra þahitlerin köle olduklarý veya mecusi
kimseler olduklarý anlaþýlsa, Ebu Hanife'ye göre burada diyet o þahitleri
teskiye edenlere gerekir.
«Köle olmalarý sebebiyle ilh...» Yani
teskiye edenler «Biz onlarýn köle olduðunu biliyorduk. Buna raðmen biz onlarý
teskiye ettik.» deseler, hüküm yukarda belirtildiði gibi olur. Diðer bir
rivayete göre, eðer teskiye edilenler hür olduklarý konusunda bir haber
eklemiþlerse ve onlar hürdürler þahitliklerine güvenebilirsiniz demiþlerse, o
zaman mesele ihtilaflýdýr. Ama onlar adildirler demiþler, köle olduklarý daha
sonradan ortaya çýkmýþsa, ittifakla bir þey ödemezler. Çünkü köle de adil
olabilir. Onlar bu sözlerinde sadýktýrlar. Çünkü onlarýn köle olup
olmadýklarýný bilemeyebilirler. Cevhere.
«Ama hata ile birlikte olacak olurlarsa
ilh...» Yani þahitleri teskiye eden kiþi, «Teskiyede hata ettim.» demesi
halinde durum farklý olur.
«Talik konusunda þahitler öderler ilh...»
Bahýr isimli eserde. «Çünkü onlar illet konusunda þahitlik yapmýþlardýr. Telef
sebebe dayanýr, o da ýtktýr, boþamadýr. Þahitler ise bunu isbat etmiþlerdir.
Ýfade mutlak olarak kullanýlmýþ talak ve ýtk konusunun talikine þamil olmasý
için bu mutlak ifadeye baþ vurulmuþtur. Birincisinde kýymet ödenir, ikincisinde
ise duhuldan önce olduðu taktirde yarý mehir ödenir.» denilmiþtir.
«Þart ilh...» Þurasý kesinlikle
bilinmelidir ki, þart usulü fýkýh alimlerine göre; bir hükmün varlýðý kendisine
tevakkuf edipte hükümden müessir olmayan þeydir. Ayrýca varlýðý hükme götürücü
de deðildir. Ýllet ise, hükmün varlýðýnda müessir sebeb ise, hükme götürücüdür.
Ancak sebebin illetten farký tesir farkýdýr. Ýllette tesir vardýr, sebebte ise
tesir yoktur.
Bir de burada alametten söz edilmiþtir. O
da hükmün varlýðýna delalet eden bir emaredir, bir iþarettir. Bunun üzerine
hiçbir þey tevakkuf etmemektedir. Bu kýsa mukaddimeden sonra anlaþýlýyor ki,
þahitlerin öldürülen kiþinin noksan bir kiþi olduðu konusundaki ifadeleri, þart
konusunda bir þahitliktir. Nitekim fukahanýn ekseri bunu bu þekilde
zikretmiþlerdir. Haddin gerekli olmasý buna baðlýdýr, yani recmin uygulanmasý
bunun noksan olmasýna baðlýdýr.
«Ýka' þahitleri ilh...» Minyetü'l-Müfti
isimli eserde. «Ýki þahit bir kimsenin karýsýna kendisini boþamasý için yetki
verdiðine dair þahitlik etseler, diðer iki þahit de o kadýnýn kendisini
boþadýðýný söyleseler ve bunun da duhuldan önce olduðunu ifade etseler, daha sonra
her iki þahit de þahitliðinden rücu etseler. bu durumda talak konusunda
þahitlik yapanlara ödeme sorumluluðu yüklenir. Çünkü onlar sebebi ortaya
koymuþlardýr. Ancak takrir suretiyle boþandýðý ve tefviz yapýldýðý konusunda
þahitlik þart konusunda olmaktadýr.» denilmektedir.
«Tefviz konusunda deðil ilh...» Yani kadýna
tefvizi talak verildiði veya köleye kendisini azad etme yetkisinin verildiði
konuda þahitlik yapsalar, diðer iki þahit de kadýnýn kendisini boþadýðý,
kölenin de kendisini azad ettiðini ifade etseler demektir. Þumnî. Allah-u alem.