Vaaz Kategorileri
Ýman Konularý
Ýbadet Konularý
Sosyal Konular
Ramazan Vaazlarý
Dini Günler ve Geceler
DÝB Örnek Vaazlarý
Kur'an'dan Öðütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazlarý
Ana Menü
Çocuklar Ýçin
Kur'an Öðreniyorm
Dinimi Öðreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlýca Sözlük
Ýslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatý Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde Ýslam
Kýssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
Ýslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gýybet Hastalýðý
Adým Adým Kurtuluþ
Mesneviden Öyküler
Reddül Muhtar,Ýbn-i Abidin

ÞAHADET KÝTABI 2

ÞAHÝTLÝKTEN RÜCU BABI 62


ÞAHADET KÝTABI

 

METÝN

Esas kazadýr, þahitlik ise ona bir vasýtadýr. Bunun için þahitlik bahsini kaza bahsinden sonraya býraktý.

Þahitlik veya þehadet lugatta kesin haber demektir. Þer'an bir hakkýn isbatý için, «þahitlik ederim» lafzýyla mahkemede verilen doðru bir haberden ibarettir.

Ben derim ki: Mutlak bir þekilde þehadet ifadesinin zikredilmesi mecaz yoluyla yalancý þahitliði de içine almaktadýr. Yalan yere yapýlan yemin mutlak yemin içerisinde ve onun zýmminde müteala edildiði gibi, yalancý þahitliði de bu kabilden kabul edilmiþtir. Hatta þahitlik bazan dava olmadan da yapýlabilir. Örnek olarak cariyenin azad edilmesi meselesi verilebilir. Þahitlik yapmanýn vacip olmasýnýn sebebi, hak sahibinin talebi veya hak sahibi olan kiþi þahidin þahitliðinden haberdar olmadýðý takdirde þahitlik yapýlmadýðýnda hakkýn zayi olacaðý korkusudur. Hatta bu konuda kendisinden þahitlik yapmasý istenmese de, hükmen istenmiþ kabul edildiðinden, hakkýn kurtarýlmasý için þahitliði yapma mecburiyeti vardýr. Fetih.

Þahitlikle ilgili þartlar yirmi bire iblað edilmiþtir. Bunlardan yerle (ifa yeri) ile ilgili olaný birdir. Üstlenme ile ilgili þartlar ise üçtür. Bunlar, tahammül esnasýnda kamil bir akla sahip olmasý, gören bir kiþi olmasý, (kör olmamasý) hadiseyi bizzat görmesidir. Ancak bundan duyma yoluyla sabit olabilecek konular müstesnadýr.

Þahitliðin eda edilmesinin þartlarý ise on yedidir. Onu genel, yedisi özeldir. Mesela hadiseyi iyi kavramasý, þahitlik yapacak kiþinin velayeti yani ehliyetinin olmasý, bundan maksat do þahitlik yapan kiþi eðer müslüman aleyhinde þahitlik yapacak ise, þahidin de müslüman olmasý hadiseyi duyarak ve görerek temyiz etme kudretine sahip olmasý ve davacý ile davalý yine görerek ve seslerini duyarak birbirinden ayýrabilecek bir kudrete sahip olmasý, bu þartlardan bazýlarýdýr Yine þartlardan bazýlarý da þahitlik yapanla. lehinde þahitlik yapýlacak kiþiler arasýnda asýl ve feri akrabalýðýnýn olmamasý, evliliðin bulunmamasý, dünyevi bir düþmanlýðýn olmamasý veya bir borcu giderici mahiyette olmamasý, menfaat saðlayan bir durum olmamasýdýr. Nitekim bunlarla ilgili bölüm ilerde gelecektir.

Þahitliðin rüknü ise, «þahitlik ederim» lafzýdýr. Baþkasý bunun yerine geçmez. Çünkü «þahitlik ederim» ifadesi, hem gördüðünü, hem yemini, hem de durum hakkýnda haberi ihtiva etmektedir. Sanki, «þehadet ederim» demekle, «Allah'a yemin ederim ki, ben bu hadiseyi gördüm. Gördüðüm gibi onu size haber veriyorum.» demiþtir.

Bu ifadenin dýþýnda herhangi bir kelimede bu hususlar mevcut olmadýðýndan, mahkemede bu ifadenin kullanýlmasý gerekli görülmüþtür. Hatta bu ifade akabinde «bildiðim kadarýyla» ifadesini ekleyecek olursa, þahitliði þüpheyi gerektirdiðinden. batýl olur. Þahitlik yapmanýn sonucu, bunun üzerine tereddüp edecek hüküm ise, hakimin bu þehadetin gereði ve muhtezasýnca þahitlerin teskiyesinden sonra, hüküm vermesinin vacip olmasýdýr. Yani durum tebeyyün ettikten sonra, hakim üzerine o istikamette hüküm vermesi farzdýr.

Yukarda beyan ettiðimiz üç mesele bundan müstesnadýr. O üç meselede hakim biraz bekleyebilir. Onlardan biri, þüphe korkusu, Ýkincisi akrabalar arasýnda sulh ümidi, üçüncüsü de davacýnýn kararý hakimden ertelemeyi istemesi hususlarýdýr.

Eðer hakim þahitliðin þartlarýný tazammun etmiþ olarak kabul edilebilecek nitelikte olduðu halde hemen hüküm vermeden imtina etse, farzý terkettiðinden dolayý günahkar olduðu gibi, fasýk olmasý sebebiyle vazifeden azle de müstehaktýr. Ayný zamanda bir suç iþlemiþ olduðundan taziri gerekir. Çünkü þer'an yapmasý gerekeni yapmamýþtýr. Zeylaî.

Þahitlerin þahitlikleri akabinde, hüküm vermesi farz olan noktada hüküm vermek farz deðildir, gerekli deðildir, üzerime görev deðildir, gibi bir görüþü savunmasý imanýný zedeleyici mahiyettedir. Ýbni Melek.

Hatta Kafiyeci «Þahitlerin ifadeleri kabul edilip, akabinde o istikamette hüküm vermemesi, imanýný zedeleyici mahiyettedir.» diyerek mutlak bir ifade kullanmýþtýr.

Ama musannýf birinci görüþü benimsemiþtir. Hükmen de olsa þahitliðin yerine getirilmesi istendiði zaman mahkemede eda edilmesi, yerine getirilmesi vaciptir. Ancak vacip olmasý yedi þarta baðlýdýr. Bu þartlar Bahýr ve diðer eserlerde geniþ bir þekilde izah edilmiþtir. Onlardan bazýlarý, hakimin adil olmasý, þahitlik yapacaðý yerin yakýn olmasý ve þahitlik yaptýðý zaman sözünün mahkemede kabul edileceðini bilmesi veya kabulünün daha süratli olacaðý, bir de davacýnýn kendisinden þahitlik yapmasýný istemesi haller; þahitlik yapmanýn ve edasýnýn vacip olduðunu gerektiren hallerdir.

Bütün bunlar kul hakkýyla ilgili olan noktalardadýr. Eðer hakkýn isbat edilmesi konusunda þahit yerine kaim olabilecek diðer þahitler veya deliller bulunmayacak olursa, ifa etmesi, mahkemeye gidip beyanda bulunmasý vaciptir. Zira þahitlik yapmak aslýnda farzý kifayedir. Ama burada baþkasý olmadýðý için, kendisi üzerine terettüp etmiþ, taayyün etmiþ bir görevdir. Hatta bir hadisede iki þahitten baþka, tahammülü için veya edasý için iki kiþiden baþka kimse bulunmayacak olursa, bunu hakký kurtarmak için üstlenmeleri ve eda etmeleri vaciptir Hakkýn isbatý için yazýlmasý konusu da aynýdýr. Eðer ondan baþka hakký yazý ile isbat edecek kimse yoksa, yazmasý vaciptir. Ancak þahitlikten bunun bir farký, buna mukabil ücret olabilir, ama þahitlik için ücret olamaz. Hatta þahidi bir mazeret olmaksýzýn mahkemeye getirten kiþi bindirse, bir taþýtla mazeret yokken onu mahkemeye kadar getirse, kabul edilmez, þahitliði dinlenmez, Ama mazerete binaen þahitlik talep edenin bindirmesi hafinde þahidin þahitliði kabul edilir. Bukonuda, «Þahitlere ikram ediniz.» hadisi þerifi delil olarak gösterilmektedir. Þahidin mutlak bir þekilde konu için özel veya genel davet içerisinde bulunmasý halinde, þahitlik talep edenden bir þeyler yemesi caizdir. Fetva da buna göre verilmiþtir. Bahýr. Musannýfta bunu kabullenmiþtir.

Eðer þahitlik hukukullah ile ilgili ise, talep vuku bulmadan mahkemeye giderek þahitliði yerine getirmesi vaciptir. Hukukullahla ilgili meseleler çoktur. Eþbah'ta bunlardan ondört kadarý sayýlmýþ ve denmiþtir ki: «Mazeret olmaksýzýn hisbe yoluyla þahitlik yapacak kiþi, þahitliðini geciktirirse fasýk olur. Þehadetinin reddi gerekir. Mesela kocasý tarafýndan bain talakla boþanmýþ bir kadýnýn talakýný þehadet, kölenin azad edilmesi ile ilgili þehadet, cariyenin müdebber kýlýnmasý ile ilgili þehadet bu kabildendir. Vehbaniye Þerhi.

Emme ile ilgili durum da bu kabildendir. Nitekim süt (rada) bahsinde bununla ilgili meseleler geçmiþtir. Bir kimsenin hisbeten billah þahidi cerhedip adil olmadýðýný söylemesi halinde, bu ifadesi kabul edilir mi diye sorulmuþ, cevap olarak «evet» denmiþtir. Çünkü bu gibi hususlar þariin hakkýyla ilgili bir husustur. Eþbah. Þerhte saydýklarýmýzla birlikte hukukullahla ilgili ondört mesele onsekize balið olmuþ bulunmaktadýr.

Kuvvetli olmamakla birliktevakýf dýþýnda hisbetenbir müddainin iddiasýna yer yoktur.

ÝZAH

«Mutlak bir þekilde yeminin yemin-i gamusu içine almasý gibi ilh...» Çünkü yemin etmenin gerçek yönü, yemin eden kiþinin ilerde yapacaðý veya yapmayacaðý konusuyla ilgili azmini isteðini takviye etmesi, kuvvetlendirmesi demektir. Yemin-i gamus ise, geçmiþte olan bir vakýayý aksi olarak kasten yalan söylemek suretiyle ve o istikamette yemin etmesi demektir.

«Hakkýn zay olmasýndan korkarsa ilh...» Yani þahit mahkemeye gidip þahitlik yapmadýðý taktirde, hak sahibinin hakkýnýn zayi olmasýndan korkacak olursa ve kendisinden baþka da bu konuda þahit yok ise, þahit olduðuna dair, hak sahibinin de haberi olmasa da talep olmaksýzýn mahkemeye gidip þahitlik yapmasý gerekir.

«Talep olmaksýzýn ilh...» Makdisi bu konuda bazý mülahazalar ileri sürmüþ ve demiþtir ki: «Burada þahit üzerine vacip olan, davacýya bu konuyu bildiðine dair bilgi sunmasýdýr. Eðer bundan sonra kendisinden þahitlik yapmasý istenirse, o zaman þahitlik yapmasý vaciptir. Aksi halde vacip deðildir. Çünkü davacýnýn hakkýndan vaz geçme ihtimali mevcuttur.» Tahtavi.

«Yerle ilgili olarak þart birdir ilh...» O da mahkeme meclisinde olmasý ve o esnada bu þartlara haiz bulunmasýdýr. Þartlar, þahitliðin edasý esnasýnda kaybolmuþ, fevtolmuþ ise, durum deðiþik mütaala edilmiþtir. Menih.

«Tahammül esnasýnda aklýnýn kamil olmasý ilh...» Bu ifadeden maksat, meseleleri birbirinden ayýrabilecek durumda bulunmasýdýr. Daha sonraki ifadeler de bu þekilde izah edilmesine ýþýk tutmaktadýr.

«Þartlardan onu geneldir ilh...» Bütün þahitlik yapýlan meselelerin tümüne þamildir. Genel olan bu þartlardan bazýlarý hürriyet, gören kiþi olmasý (kör olmamasý), konuþan biri olmasý (dilsiz olmamasý), adaletli olmasýdýr. Ancak adaletli olmasý, hakim için þahitlik yapýldýktan sonra onu kabul edilmesi ve muktezasýnda hüküm vermesinin vacip olmasý ile ilgili bir þarttýr. Þahitlik yapmasýnýn cevazýnýn þartý deðildir. Diðer genel þartlardan biri de kaziften dolayý kendisine had vurulmuþ olmamasý, þahitlik yapmasý ile kendisine bir gelir temin etmemesi ve üzerinde olan herhangi bir borcu veya zararý def etmek için olmamasý durumlarýdýr.

Ferin aslý için, aslýn feri için, kadýnýn kocasý, kocanýn karýsý için þahitlik yapmalarý halinde þahitlikleri kabul edilmez. Ayrýca aralarýnda bir düþmanlýðýn olmamasý da gerekir. Binaenaleyh vasinin yetim lehinde, vekilin müvekkili lehinde þehadetleri kabul edilmez.

Þartlardan biri de hadise hakkýnda yeterli bilgiye sahip olmasý ve eda anýnda konuyu hatýrlayýp bilmesi yazýsýna bu konuda güvenmemesidir. Bu son ifade Ebu Hanife'ye göredir. Onun bu konudaki yazýlarýna itimad edilmez. Sahibeyn ise itimad edilir, demiþlerdir.

Ama bazý davalarla ilgili özel olanlar ise, eðer aleyhinde þahitlik yapýlacak kiþi müslüman ise müslüman olmasý, hudud ve kýsasla ilgili þahitliklerde þahitlik yapanýn erkek olmasý, hukuku ibadla ilgili olan bölümde geçtiði gibi, dava hukuku ibadla ilgili ise, önceden davanýn açýlmýþ olmasý, þahitliðin davaya uygun bir þekilde ifa edilmesi.

Eðer þahitlik davaya ters olacak olursa, kabul edilmez. Ancak bunun da bir istisnasý vardýr. Müddainin dava ile ilgili konuda þahidin þehadetine uygun bir tarzda meseleyi sunmasý veya tashih yapmasý bundan müstesnadýr. Þarap içen kiþi ile ilgili þahitlikte þarap kokusunun mevcut olmasý, mesafenin uzak olmasýndan dolayý sarhoþ olarak görülmemesi, içkinin eserinin bulunmamasý buna engel deðildir. Hudud ve kýsasla ilgili þahitlerin asýl þahitler olmasý, þahitlik üzerine þahitlerde asýl þahitlerin mahkemeye gelmelerinin mümkün olmamasý, gibi hususlardýr. Bahýr.

Yalnýz Bahýr isimli eserde ilk olarak þahitlikle ilgili þartlarý iki bölüme ayýrmýþ biri þahitliði üstlenmek ve tahammülüyle ilgili þartlar, diðeri ise mahkemede eda edilmesiyle ilgili þartlar demiþtir. Birincisi için üç þart saymýþ, -þarih de yukarda bunlarý beyan etti- ikincisinin de dört nevi olduðunu sözlerine eklemiþtir. Þöyle ki, þahide raci olanlar, bizatihi þahitliðe raci olanlar, þahitliðin yeri ile ilgili olanlar, bizatihi þahitlik yapýlan konuyla ilgili olanlar.

Devamla þöyle denilmiþtir: «Þahide raci olan þartlar genel ve özel olarak on yedi tanedir. Þehadetin bizatihi kendisine raci olanlar üçtür. Bu da þahitlikle ilgili «þahitlik ederim» lafzý, erkeðin þahit olabileceði noktalarda ikiden az olmamasý, þahitlerin verdikleri ifadelerin belirli bir noktada ittifakhalinde bulunmasýdýr. Þahitliðin yeri ile ilgili ise birdir. O da mahkeme meclisinde, hakim huzurunda olmasýdýr. Hadise ile ilgili þartlar ise özel yedi þarttan anlaþýlmaktadýr.»

Daha sonra devamla, «Netice olarak þahitlikle ilgili þartlar yirmi bire iblað edilir. Tahammülle ilgili þartlar üçtür. On yedisi þahitliðin edasý ile ilgilidir. Bunlardan onu genel, yedisi özel þarttýr. Bizatihi þehadetin kendisi ile ilgili olan þartlar üçtür. Yeriyle ilgili olanlar birdir» diyerek sözlerini tamamlamýþtýr. Bunun gereði olarakta eda ile ilgili þartlar dört kýsým deðil, iki kýsým olmasý gerekir. Nitekim bunu ilk olarakta bu þekilde zikretmiþtik. Doðrusu þartlarýn yirmibir deðil yirmi dört olmasýdýr. Çünkü þehadeti üstlenmekte ilgili, yirmi biri de edasýyla ilgili þartlardýr ki bunlardan on yedisi þahitle ilgili þartlardýr. Onu genel, yedisi özeldir. Yine o þartlardan üçü de bizatihi þehadetin kendisi ile ilgilidir. Bir þartta þehadetin eda edilmesi gereken yerle ilgilidir. Bu ifadelerle de þarihin sözlerinde olan bazý hususlar açýkça ortaya çýkmýþ olmaktadýr.

«Þahitlik ederim, þehadet ederim ilh...» Binaenaleyh bir kimse «þahitlik ettim» dese, geçmiþ zamanla ilgili bir ifade kullansa, caiz olmaz. Çünkü geçmiþ zamanla ilgili sigalar, ifadeler vuku bulmuþ bir hadiseyi haber vermek için kullanýlýr. Hal dediðimiz, içinde bulunduðumuz zamanla ilgili olarak muhayyer olmadýðýný gösterir.

«Yemini ihtiva etmektedir ilh...» Çünkü yemin bölümünde, «Eþhedübillah bu böyle oldu» demesinin yemin ederim ki bu böyledir» demek olduðu izah edilmiþti.

«Durumu anýnda haber verme ile ilgilidir ilh...» Bunun için de «þahitlik ettim» ifadesi geçerli deðildir. Yukarda da izah edildiði gibi, geçmiþte olan bir vakayý haber vermekle ilgilidir. Þu andaki durumla bir ilgisi yoktur.

«Onun için bu ifadeyi kullanmak gerekli görülmüþtür ilh...» Yine bu sebebten dolayý ihtiyat bakýmýndan ve hadislere uyma bakýmýndan bu lafýzla iktifa edilmiþtir. Bunun baþkasý nakledilmediðine göre teabbüden buna uymanýn dýþýnda, bir hususta düþünülemez. Nitekim Bahýr'da bununla ilgili geniþ bilgi verilmiþtir.

«Hatta bu ifadesine «bildiðim kadarýyla» ifadesini eklerse ilh...» Mesela, «Þu, þu konularla ilgili ancak bildiðim kadarýyla þahitlik ederim, bildiðim kadarýyla böyledir.» dese, kabul edilmez. Aynen «Zannýmca bu böyle olmuþtur.» demesi, þahitliðin kabul edilmemesi için yeterlidir. Ancak þu durum bunun hilafýnadýr. «Kesin olarak biliyorum ve bu istikamette þahitlik ederim.» ifadesi bundan müstesnadýr. Mesela bir kimse, «Bildiðim kadarýyla benim falanda bir hakkýný yoktur.» dese, bu ifadesi ibra olarak kabul edilmez. Yine, «Bildiðim kadarýyla falanýn bende bin lira alacaðý vardýr.» þeklindeki ifadesi de ikrar olarak yeterli deðildir. Hatta þahitleri tezkiye edip adil olduklarýný söyleyen, «Bildiðim kadarýyla adildir.» dese, þahit hakkýnda adil bir kiþi olduðuna dair yeterli bir ifade sayýlmamaktadýr. Bahýr.

«Üç noktada hakim hükmünü erteleyebilir ilh...» Þüphe korkusu akrabalar arasýnda sulh ümidi, bir de davacýnýn hakimden hükmü ertelemesini istemesi halleridir.

«Þahitlerin beyanýný dinledikten sonra gereði ile amel etmek vacip deðildir dese ilh...» Bunu Kenz þerhinden yine Kenz þarihi Ýbni Nüceym Bahýr isimli eserinin Kaza bahsinin ilk bölümünde zikretmiþ ve orada, «Buna itikat ettiði, bu görüþü benimsediði taktirde, imanýnýn zedeleneceðinden korkulur.» denmiþtir.

«Kafiyeci mutlak bir þekilde dinden çýkar demiþtir ilh...» Bu ifadesini Seyful Kudat Alelbugat isimli risalesinde zikretmiþ ve þöyle demiþtir:«Hatta amden özrü olmadan þahitlerin ifadeleri ile adil olduklarý kanaat hasýl olduktan sonra, hükmü mazeret olmaksýzýn ertelemesi halinde fukahanýn bu gibi hakimlerin dini inançlarýnýn zedeleneceðini söylemiþlerdir.»

«Eda edeceði yerin yakýn olmasý ilh...» Eðer þahitlik yapmak için gideceði yer uzaksa, mahkemeye gidip gelmesi bir günden fazla bir süre alacaksa, ayný gün evine dönemiyor ise, bu durumda gitmediði taktirde günahkar olmaz. Çünkü gideceksin þeklinde bir zorlama onun zararýna olacaktýr. Kur'an-ý Kerim'de ne yazana ne de þahide zarar verilmemesi, onlara bir zarar gelmemesi açýkça belirtilmiþtir. Bahýr.

«Eðer þahit yerine baþka birisi yoksa ilh ..» Bu da þartlardan beþincisidir. Diðer ikisi de birisi þahitlik yapýlan konunun batýl bir konu olduðunu bilmemesi, diðer bir noktada ikrar eden kiþinin bir korku sonucu ikrar ettiðini bilmemesidir. Halebi.

«Ücret almasý ilh...» Bu konuda, yukarda geçenlerle bu mesele arasýnda bir uyum saðlanmasý için oraya müracaat edilmesi daha uygun olur. Orada hakim veya müftü üzerine gerekli olan görevi ifa etmeleri. üzerlerine düþen vazifeyi yapmalarý karþýlýðý ücret almalarýnýn helal olmadýðý söylenmiþti. Bu yalnýz müftüyle Kadý'ya has bir durum deðildir. Delili ise cenaze bahsinde fukahanýn, «Eðer ondan baþka cenaze yýkayacak biri olmaz ve yýkamýþ olduðu cenazeden ücret almaya kalkacak olursa, bu ücreti almasý helal olmaz.» sözleridir. Görülüyor ki ücret olmama meselesi yalnýz müftüyle Kadý'ya inhisar etmemekte, diðer konulara da sirayet etmektedir.

«Mazeretsiz olarak ilh...» Mesela kendisinin yürüme imkaný var, buna muktedirdir veya binek kiralayabilecek, taþýta binebilecek yeterli mali imkaný var, buna raðmen kendisinden þahitlik yapmasýný isteyen kiþinin bineðine binmesi veya ondan bir þey istemesi caiz deðildir.

«Mutlak bir þekilde yemeðini yiyebilir ilh...» Gerek þahitler için yapmýþ olsun, gerek olmasýn yemeðini yiyebilir. Bunu söyleyen Ebu Yusuf'tur. Ýmam Muhammed mutlak bir þekilde men etmiþtir. Bazý fukaha ise, «Meselede tafsil vardýr. Baþkalarýyla birlikte yapýlan yemeðe gelebilir. Ama onlar içinözel olmasý halinde gelemez.» demiþlerdir.

«Hisbeten þahidi cerhetmesi ilh...» Eþbah'ta bu konuda þöyle denilir: «Dava olmaksýzýn hisbe yoluyla þehadet, kadýnýn boþanmasý, cariyenin azad edilmesi, vakýf ve ramazan hilali ve benzeri konularda kabul edilir. Bayram hilali, kurban bayramý hilali, hududlarda ise kabul edilmez. Ancak hýrsýzlýk ve kazif haddi bundan müstesnadýr.»

«Nesebde dava olmaksýzýn kabul edilmesi konusunda Zahiriye'de beyan edildiðine göre, ihtilaf edilmiþtir. Ýbni Vehban, cariyenin müdebber kýlýnmasý, hürmeti musaharada hulu, lia ve zýhar konularýnda kabul edilebileceðine kesin gözü ile bakmýþtýr. Kölenin azad edilmesi meselesinde Ebu Hanife'ye göre, dava olmaksýzýn hisbeten þehadet kabul edilmez. Sahibeyne göre kabul edilir. Ebu Hanife'nin görüþüne göre, asli hürriyet konusunda kabul edilip edilmeyeceði konusunda ihtilaf edilmiþ, mutemet olan görüþe göre kabul edilmeyeceði söylenmiþtir.

Zahiriye'de, «Ýki þahit bir kadýn aleyhinde kocasýnýn kendisini üç talakla boþadýðýna dair þahitlik yapsalar veya cariyeyi azad ettiðine dair þahitlik yapsalar, sözlerini «Bu do geçen yýl olmuþtu.» diyerek tamamlasalar, þahitlikleri caiz ve sahihtir. Bir yýl geciktirilmesi, þehadetlerini zayýflatýcý ve zedeleyici mahiyette kabul edilmemektedir. Diðer bir görüþe göre zayýflatýcý olmasý gerekir. Çünkü meseleyi bir yýl önce bilip hala o kadýnýn boþayan erkeðin karýsý olmasýna veya hürriyetine kavuþmuþ bir cariyenin köle olarak 'kalmasýna göz yummalarý, onlarýn bu þahitliklerini zedeleyici mahiyettedir. Çünkü bu tür þahitliðin kabulü için dava þart deðildir. Ama geciktirecek olurlarsa, geciktirmelerinden dolayý fasýk olmuþlardýr.» denmektedir.

FERÝ MESELE: Mücteba'nýn bir nakline göre, þahitliðin üstlenilmesi farzý kifayedir. Aynen eda edilmesinde olduðu gibi. Aksi halde hukuk zayi olacak, hak istenilen þekilde tecelli etmeyecektir. Binaenaleyh bu konuda hakkýn isbatýyla ilgili yazma konusu da böyledir. Ancak bunun yukarda da beyan edildiði gibi bir istisnasý, þahitlik yapmasý mecbur olan kiþinin þahitliðe karþýlýk ücret almasýnýn caiz olmamasýna raðmen yazý ile bunu tesbite çalýþan kiþinin ücret almasýna cevaz verilmiþ olmasýdýr ki bunda da fukahanýn ittifaký vardýr. Bizim mezhebimize göre bizatihi kendisine þahitlik yapmasý taayyün etmeyen kiþilerde de durum aynýdýr Ayný zamanda bu Ýmam Þafii'nin de bir görüþüdür. Diðer bir görüþünde ise baþkasý varken onun, üzerine þahitlik yapmasý gerekmediðine göre, ücret almasýnýn caiz olduðu görüþü benimsenmiþtir. Þerebi.

«On sekize iblað edilmiþ olur ilh...» Bu da kölenin azad edilmesi, kölenin müdebber kýlýnmasý, bir de rada ve þahidin cerh edilmesi meseleleridir. Kadýnýn bain talakla boþ olmasý, cariyenin azad edilmesi, cariyenin müdebber kýlýnmasý ondört içerisinde mevcuttur. Halebi.

«Vakýf müstesna ilh...» Yani kendisine vakýf yapýlan kiþinin vakfýn malýyla ilgili bir iddiasý olmasý halinde, bazýlarýna göre kabul edilir.Müftabif olan görüþe göre kabul edilmez. Ancak mutevelli olmasý hali istisna edilmiþtir. Nitekim vakýf batisinde bununla ilgili yeterli izahat verildi. Halebi.

(Ýbni Abidin merhumun oðlu Tekmile'sinde, «Ben bu konuda þöyle derim.» diyerek «Burada bir ifade eklerim.» demiþtir. Fetavayý Haniyyi'de hak olan husus, doðru olan, vakýf belirli bir kiþiye yapýlmasý halinde, onun iddiasý kabul edilir.» demiþtir. Yine devamla, «Pederim merhum Tenkihül-fetavalel-Hamidiye'sinde fetva verilen görüþe göre bunun hakimin izniyle olmasý gerekir kaydýný koymuþtur.» demektedir. Çeviren.)

METÝN

Þahidin hudud konularýyla ilgili þahitliðini yapmamasý ve bu konuda meseleyi örtmesi daha hayýrlýdýr. Bu konuda Hadisi þerif varittir. «Kim ki insanlarýn sýrrýný örterse, onun sýrlarý da örtülecektir.» buyurulmaktadýr. Dolayýsýyla uygun olan bu konudaki þehadetini yerine getirmemesi, kendi içinde gizli tutmasýdýr. Ancak yaptýðý bu iþlerle övünen ve aleni olarak ortaya koyan, dini hükümleri hiçe sayanlar için yapýlmasý müstesnadýr. Bahýr.

Þahidin hýrsýzlýk konusunda karþý tarafýn hakkýný ihya edebilmesi için, «aldý» demesi, «çaldý» dememesi daha uygundur. Çünkü «çaldý» dememesi halinde, onun durumunu bir bakýma örtmüþ olmaktadýr. Zina konusunda þahitlerin nisabý dört erkektir. Aralarýnda kadýnýn kocasýnýn çocuðu da, oðlu da olmamasý gerekir.

Bir kimse kölesini azad etmeyi zinasýna talik etse, iki þahidin bunu görmeleri halinde zinaya talik edilen azad olayý gerçekleþmiþ olur. Ama had tesbit edilemez. Þahitler onun azad olduðuna dair þahitlik yapsa, daha sonra dört erkek þahit evli olduðundan daha önce evlilik geçirmiþ olduðunu da ifade ederek zina ettiðine dair þahitlik yapsalar, birinci þahitlerin þehadetine binaen hakim onun hürriyetine karar verse, ikinci þahitlerin þehadetine binaen onu recmetse (öldürtse, taþlatsa), ondan sonra da bütün þahitler þahitliklerinden dönseler, ilk iki þahit o kölenin mevlasýna kölenin kýymetini öderler. Zina ettiðine dair þahitlik yapan dört erkek þahit ise, diyetini öderler. Eðer onun varisi varsa varisine, yoksa yine mevlasýna diyetini öderler.

Diðer hudud ve kýsas konularýnda kafirin müslüman olduðuna dair-ki bu da erkek bir kafirin müslüman olduðuna dair þahitlikte-, ayrýca dinden çýktýðýna dair þahitlik konusunda iki erkekle iktifa edilir. Erkeðin müslüman olmasýnda iki þahidin bulunmasý demek, sonunda irtidada dair þahitlik tesbit edildiði zaman ölüme götürecek bir durum söz konusu olmasýndandýr.

Kadýnýn durumu ise bunun hilafýnadýr. Çünkü kadýnýn irtidat etmesi halinde ölüme mahkum edilmez. Bahýr. Ancak yukardaki köle meselesinde olduðu dibi haddi gerektiren bir noktaya bir þey talik edilirse, bu durumda iki erkeðin þehadeti þart deðildir. Bir erkek iki kadýnýn þahadetiyle talik edilen husus vuku bulmuþ, gerçekleþmiþ kabul edilir. Fakat kendisine had vurulmaz. Nitekim yukarda beyan edildi.

Doðumla ilgili, doðarken çocuðun canlý olarak doðduðuna dair þehadet, bunun namazýnýn kýlýnmasý için, hatta sahibeyne göre miras için de olsadurum aynýdýr. Ýmam Þafii ve Ahmed'in görüþleri de budur. Hanefi mezhebinde racih görüþte bu olsa gerektir. Fetih.

Bakirelik konusunda, kadýnlarla ilgili özel kusur ve ayýplarla ilgili erkeklerin bakamayacaðý durumlardaki hususlarda, bir kadýnýn hür ve müslüman olmasý þartý ile þehadeti kabul edilir. Her ne kadar sayýnýn iki olmasý, ihtiyâta daha uygun ise de. Sahih olan kavle göre bir erkeðin þehadetinin kabul edileceðidir. Hülasa.

Bercendî de Mültekat isimli eserden naklen, «Öðretmen küçük öðrencilerin olaylarýyla ilgili konularda tek baþýna þahitlik yapsa, þahitliði kabul edilir.» demiþtir. Bu durumlarýn dýþýnda þahitlikle ilgili nisap, mali konularda olsun, mali konularda dýþýnda nikah, talak, vekalet, vasiyet ve çocuðun doðum esnasýnda canlý olarak doðduðu ve ses çýkardýðýyla ilgili hususta olsun, varis olmasý için da olsa durum aynýdýr. Ýki erkeðin þahitliði ile iktifa edilir. Ayrýca bir erkek iki kadýnýn þahitliði de yeterli sayýlýr.

Yukarýda beyan edildiði gibi okuldaki çocuklarýn hadiseleriyle ilgili durumda mesele biraz daha deðiþiktir. Orada yukarda da belirtildiði gibi öðretmenin tek baþýna o konuda þahitliðinin kabul edileceði belirtilmiþtir Kuhistanî. Tecnis.

Ýki erkek veya bir erkek iki kadýnýn þehadet etmeleri konusunda, her iki þehadetinde eþit olduðu, aralarýnda bir farkýn bulunmadýðý beyan edilmekle birlikte, yalnýz baþýna kadýnlarýn bu konudaki þahitlikleri kabul edilmez. Ayrýca bir erkek iki kadýn olmasý þartý vardýr. Çünkü Kur'aný Kerim'de «Biri unuttuðunda diðeri ona hatýrlatýr.» buyurulmaktadýr.

Aralarýnda erkek olmaksýzýn bu konularda dört kadýnýn þahitliði kabul edilmez. Çünkü onlarýn dýþarýya çýkýp gezmelerini azaltmak için iki kadýnýn þehadeti bir erkek yanýnda kabul edilmiþ. bir erkek yerine iki kadýn daha eklenecek olursa böylece kadýnlarýn dýþarýya çýkmalarý artmýþ olacaktýr. Diðer üç imam ise kadýnlarýn bu konuda þahitliðinin erkekle birlikte kabul edilmesi meselesini mal ve buna tabi konularla ilgilidir demiþler, bunun dýþýnda erkeklerle birlikte kadýnlarýn þahitliðinin kabul edilmeyeceðini söylemiþlerdir.

Bütün bu yukarda beyan edilen konularýn tümünde þahitlerin «þehadet ederim» ifadesini kullanmalarý icmalile þarttýr denmiþtir. Bu ifadelerin þart olmadýðý yerlerde ise ki suyun temizliði, hilalin görülmesi gibi konular aslýnda þahitlik deðil konu hakkýnda bir haberdir.

Þahitliklerinin kabul edilmesi için yukardaki ifadeyi kullanmalarý, hakimin bu ifadeye güvenebilmesi de þahitlerin adil olmalarýna baðlýdýr. Yenabî isimli eserde adalet veya adil kiþi tarif edilirken özünde ve namusunda hiçbir kiþi tarafýndan söz edilmemiþ, taan edilmemiþ kiþi olarak tarif edilmiþtir. Yalan söylediðine dair sözler de þahitliðini zedeleyicidir. Çünkü bu da özünden ve içinden gelen bir husustur.

Tabiki adilin þahitliðinin hakim nezdinde kabul edilmesi ve ona göre hüküm vermesinin vacip olmasý, adilin þehadetine baðlýdýr. Ama fasýk olan kiþinin þahitliði ise sahihtir. Ancak hakim üzerine bu þehadete binaen hüküm vermesi, gereði ile amel etmesi vacip deðildir. Þafii bu konuda Hanefilerin görüþüne muhalif bir görüþü benimsemiþ, «Fasýk olan bir kiþinin þahitliði asta kabul edilmez.» demiþtir.

Buna göre bir hakim fasýkýn þahitliðine dayanarak hüküm verse, hükmü geçerlidir, ama bir bakýma da günah iþlemiþ sayýlýr. Fetih.

Bunun da bir istisnasý vardýr. Devlet baþkaný, hakimleri fasýk kiþilerin þahitliðiyle hüküm vermekten men etmiþ ise o zaman bu þahitliðe dayanarak hüküm vermesi sahih olmaz. Ve verdiði hüküm de geçerli kabul edilmez. Bunun gerekçesi de yukarda belirtildiði gibi hakimin hakimliði vakitle mukayyet olabileceði gibi, zaman ve mekanla da, bazý hadiselerle de mukayyettir.Ayný zamanda mutemet olan görüþler istikametinde hüküm vermesi ile de hakimler mukayyettir.Dolayýsýyla zayýf kavillerle hüküm vermeleri halinde, verdikleri hüküm nafiz olmaz.Kýnye ve Mücteba isimli eserlerdeki «Doðru olan ve þahsiyet sahibi insanlarýn þahitlikleri kabul edilir.» þeklindeki ifadesi, Ýmam Ebu Yusuf'un görüþüdür. Bahýr.

Kemal Ýbnül Hümam bu görüþü zayýf addetmiþ, gerekçesinde de «Nasa aykýrý bir tali ve ictihaddýr. Diyerek «kabul edilemeyeceðini» söylemiþtir. Çünkü Kur'an da ve hadislerde þahitlerin adil kiþiler kaydýyla þahitliklerinin kabul edileceði söylenmiþtir. Dolayýsýyla «Fasýk olan kiþi, doðru söyleyen biri veya murueti olan (kiþiliði ve þahsiyeti olan) bir kiþinin þahitliði kabul edilir.» þeklindeki ifade kabul edilir nitelikte deðildir.Musannýf da bu görüþü benimsemiþ, aynýsýný iltizam etmiþtir.

Þahidin yapmýþ olduðu þahitlik mevcut ve mahkemede hazýr olan bir kiþiyle ilgili ise, üç noktaya iþaret etmesi, onu göstermesi þarttýr. Bunlardan ikisi hasýmlar, üçüncüsü de eðer dava konusu alacak deðil de bir mal ise, o malý göstermesidir.

Eðer olmayan bir kiþi (gaip bir kiþi) aleyhine þahitlik yapýlýyorsa, mesela þahitliðin baþka bir mahkemeye nakli konusunda yedek þahitler veya fer'i þahitlerde olduðu gibi veya ölmüþ bir kiþi hakkýnda þahitlik ediyorlarsa, bu þahitliðin kabul edilmesi için mevcut olmayan gaip veya ölmüþ olan kiþiyi adý, babasýnýn adý ve dedesinin adýyla zikretmeleri gerekir. Yalnýz kendi ismini ve babasýnýn ismini söylemesi yeterli deðildir. Buna çalýþtýðý sanatýný da eklese, yine iktifa edilmez. Ancak sanatýyla meþhur olmasý halinde sanatýna isnad edilmesi, nisbet edilmesi, dedesine nisbet edilmesi yerine kaim olmuþ olur. Çünkü önemli olan kiþinin þüpheden hali olarak tanýtýlmasýdýr. Eðer sanatýna izafe edilerek baba ve kendi ismini zikretmekle, ayný sanatý paylaþanlar yoksa tarif hasýl olmuþ olacaktýr.

Binaenaleyh dedeyi zikretmeden baba ve kendi ismini zikretmekle iktifa edilse ve hakim de buna dayanarak kararýný verse, hüküm geçerlidir. Çünkü önemli olan harf ve isimlerin sýralanmasý deðil kiþinin tanýtýlmasýdýr. Hatta bu konuda bir lakapla veya tek ismiyle tanýtýlmasý mümkün olduðu taktirde bununla da iktifa edilmesi gerekir. Camiü'l-Fusuleyn'de ve Mültekat'ta özellikle bu noktaya dikkat çekilmiþtir.

Hasým tarafýndan þahitlere ta'n edilmedikçe, þahit hakkýnda bir araþtýrmaya soruþturmaya gerek yoktur. Ancak hudud ve kýsas konusunda þüphe olabileceðine binaen þahitleri araþtýrmasý gerekir, Bu da Ebu Hanife'ye göredir. Ama sahibeyne göre her konuda bilinmeyen þahitler hakkýnda soruþturma yapmasý, onlarýn durumunu öðrenmesi gerekir. Bu soruþturma da hem gizli, hem de aleni olarak yürütülür. Fetva da buna göre verilmiþtir. Bu da Ebu Hanife'yle talebeleri arasýnda delilden kaynaklanan bir ihtilaf olmayýp zamandan kaynaklanan bir ihtilafdýr. Çünkü Ebu Yusuf'la Ýmam Muhammed dördüncü hicri asýrda bulunmuþlardýr. Ebu Hanife ise üçüncü asýrda yaþamýþtýr. Buradaki asýrdan moksat yüz yýllýk bir zaman olmayýp, Hazreti Peygamber Aleyhisselatu vesselamýn. «Asýrlarýn en hayýrlýsý içinde bulunduðum asýrdýr. Ondan sonrasý ondan sonra gelendir, ondan sonrasý da, yine ondan sonra gelen üçüncü asýrdýr, ondan sonra yalan yaygýn bir hale gelecektir.» hadisinde belirtilen asýrdýr. Buna göre Ebu Hanife hicri ikinci yüzyýlýn ortalarýnda vefat etmiþ, talebeleri ise ayný asýn son çeyreðinde vefat etmiþlerdir. Buradaki asýrdan maksat yüz yýllýk bir süre olmayýp, bir nesilden ibarettir. Yani Ebu Yusuf'la Ýmam Muhammed dördüncü nesilde, Ebu Hanife ise üçüncü nesilde yaþamýþlardýr.

Eðer gizli araþtýrma ile iktifa edecek olursa caizdir. Mecma bu görüþü benimsemiþ, Siraciye'de fetvanýn bu kavil ile verildiði söylenmiþtir.

Þahitleri teskiye konusunda onlarý teskiye edenin «adildir» demesi ile iktifa edilir. Esah olan görüþ de budur. Çünkü hür olup olmadýklarý konusunda bir araþtýrmaya gerek yoktur. Çünkü yaþadýðý ülke, hür insanlar ülkesi olmasý, darul Ýslam olmasý hasebiyle hür olduklarý kabul edilir. Dürer.

«Adildir ifadesi» ibaresiyle (ibaretünnassý) köle olsa þeklindeki itiraz ile bunun nakzedilmesine karþý bir cevap niteliði taþýdýðý gibi, ve dalalet yoluyla da kendisine had vurulmuþ kiþi ile bu ifadeye yapýlacak itiraza da cevap mahiyetindedir. Ýbni Kemal.

Kendisine adil olup olmadýðý konusunda soru sorulmaksýzýn hasým tarafýndan þahitlerin adil olduðu söylenmesi ve onun þahitler hakkýndaki teskiyesi, teskiye olarak kabul edilmez. Ama kendisine bu konuda rucu edilen biri olduðu taktirde, onun yapmýþ olduðu teskiye, teskiye olarak kabul edilir. Bezzaziye.

Buradaki teskiyeden hasmýn yani davalýnýn davacýnýn getirdiði þahitler hakkýnda «onlar adil kiþilerdir» demesi, «ancak hata ettiler, unuttular» diye bazý ifadeler eklemesi veya eklemeden adil olduklarýný söylemesi kasdedilmektedir.

Ancak hasmýn «Doðru söylediler, onlar doðru söyleyen adil kiþilerdir» demesi hakký itiraf sayýlacaðýndan, direk þahitlikleri kabul edilir. Bir bakýma onlarýn söylediklerini ikrar etmiþ olduðundan beyyineye hacet kalmaksýzýn inkarý halinde ikrar etmiþ olduðundan, ikrarýna dayanarak hüküm verilir. Ýhtiyar.

Bahýr'ýn tehzipten naklettiði bir ifadeye göre, zamanýmýzda þahitlere yemin ettirilir. Çünkü teskiye artýk mümkün olmamaktadýr. Çünkü meçhul olan kiþi, meçhul kiþiler tarafýndan tarif edilemez, bilinemez. Musannýf da bu görüþü benimsemiþ görünmektedir. Daha sonra ondan, onun da Seyrefî'den naklettiði bir ifadeye göre, mesele hakimin kanaatine býrakýlmasý gerekir.

Ben derim ki: Bu konuda Eþbah'tan nakledilen ifadeyi de unutmamak gerekir.

ÝZAH

«Uygun olan þahidin þöyle demesidir ilh...» Bu ifadede söylenmek istenen, iþaret edilmek istenen nokta, hududla ilgili sebeplerin gizli tutulmasý, kapatýlmasý ve bu konunun aleni olarak ortaya çýkarýlmamasýdýr. Menhuvat. Ýbn-i Kemal.

«Þahitliðin nisabý ilh...» Burada þahitliðin þartý ifadesi yerine Kenz'de kullandýðý gibi, «þart» demedi, «nisap» dedi. Çünkü ilerde geleceði gibi doðum ve doðumdan sonraki iki meselede þahitlerin kadýn olmasý þart deðildir de onun için «nisabý» ifadesini tercih etti. Ýbni Kemal.

«Dört erkek þahit ilh...» Zina konusunda kadýnlarýn tek baþýna þehadetleri kabul edilmeyeceði gibi, erkeklerle birlikte de olsalar, o konuda þahitlikleri yine asla kabul edilmez.

«Kadýnýn kocasýnýn oðlu ilh...» Yani burada iddia eden baba olacak olursa. Bahýr'da bu konuda þöyle denmektedir: «Dört þahitten birinin kadýnýn kocasýnýn oðlunun, yani kocasýnýn ikinci karýdan olan oðlunun þahitliði kabul edilir. Onun dört þahitten biri olmasý caizdir.»

Netice olarak Muhitü'l-Burhanî'nin zikrettiðine göre mesele þöyledir:«Bir erkeðin iki karýsý olsa, birinin beþ oðlu olsa, bunlardan dördü kardeþleri aleyhine, babalarýnýn ikinci hanýmý (analýklarýnýn) zina ettiði konusunda þahitlik yapsalar, kabul edilir. Ancak davacý baba olduðunda veya anneleri sað olduðu zaman da kabul edilmez. »

«Kýsas konusunda da ilh... » Kýsas ifadesi burada nefis ve uzvun gerektirdiði kýsaslara þamildir. Bunu bu ifade ile yani (gaved) ifadesiyle söylemesinin özelliði Haniye'deki þu ifadeden kaymaklanmaktadýr. «Bir erkek, iki kadýn birinin baþkasýný hataen öldürdüðüne þahitlik etseler veya kýsasý gerektirmeyen bir olay olduðunda bir öldürme olayý hakkýnda þahitlik yapsalar þahitlikleri kabul edilir.»

Kadýnýn durumu bunun hilafýnadýr ilh... » Kadýnýn müslüman olduðuna dair bir erkek iki kadýnýn þahitliði yeterlidir. Hatta Makdisi þöyle demiþtir: "Ýki Hýristiyan bir Hýristiyan kadýn hakkýnda «müslüman oldu» diye þahitlik yapsalar, caizdir. Müslümanlýðý kabullenmeye ve hayatýný Ýslam'a göre düzenlemeye mecbur edilir.»

Ben derim ki: Nasrani erkek yani hýristiyan erkek konusunda da böyle olmasý gerekir. Onun da Ýslami kurallara riayet ederek yaþamasý mecburdur. Ancak bir erkek iki kadýnýn þehadeti ile müslüman olduðuna karar verilenin irtidat ettiðine dair þahitlikleri, öldürülmesi için yeterli deðildir. Ben bumeseleyi Velvaliciye'de gördüm.

Dikkat edilecek olursa «Erkeðin müslüman olmasý ile ilgili noktada bir erkek iki kadýnýn þahitliðinde de durum böyledir.» demedi de «Hýristiyanda da böyle olmasý gerekir.» ifadesiyle iktifa etti. Bu konu bedaheten bilindiði için söylemeye gerek duymadý. Bahýr da bu konuyu Muhitten naklen açýkça ifade ederek «zimmi olan kiþi yine kendisi gibi bir zimmi aleyhinde þahitlik yaparsa» ifadesini açýklarken yukarda söylediðimiz gibi «Bir erkek iki kadýnýn onun müslüman olduðuna dair þahitlikleriyle de iktifa edilir. » dedi. Bu konuda Dürer'den nakledilen Mürted babýnda söylenenlere bakmakta yarar vardýr.

Özet olarak iki erkek þahid bir erkek veya bir kadýnýn müslüman olduðuna dair þahitlik yapsalar, daha sonra yine daha sonra yine þahitlerle irtidat ettikleri belirecek olursa, tevbe etmedikleri taktirde erkek ölüme mahkum edilir. Kadýn ise öldürülmez.

Ancak erkeðin müslüman olduðu, bir erkek iki kadýnýn þehadetiyle sabit olmuþ ise, irtidat etmesi halinde öldürülmeyeceði de yukarda beyan edilmiþ idi. Ancak metinde iki erkeðin þehadetinin gerektiði meselesi ise, sonuçta ölüme mahkum edilmesiyle ilgili olsa gerektir. Nitekim biraz önce de belirtildiði gibi, bir hýristiyanýn müslüman olduðuna dair iki hýristiyan þahitlik yapsalar, Müslümanlýðý kabul edilir.Hayatýný müslümanca sürdürmeye mecbur edilir. Fakat irtidadý halinde öldürülmez, demiþ idi. Bunlarla ilgili yeterli bilgiyi hemen aþaðýdaki paragrafta belirtmeye çalýþacaðýz.

«Ýki erkeðin þahitlik yapmasý gerekir ilh...» Bahýr isimli eserde. «Bir erkek ve iki kadýnýn þahitliðine dayanarak hudud ve kýsasta hüküm verse, hakim onlarýn þahitliðinin bu konuda kabul edileceði görüþünü benimseyen biri ise veya bu görüþü benimsemeyen biri olmasýna raðmen hükmünü verdikten sonra bu görüþü benimseyen ikinci bir hakime meselesi iletildiði zaman uygulamaya koyacak olursa, caizdir, uygulama geçerlidir.» denilmektedir.

Haniye'de ise bu konuda þöyle denmektedir: «Bir kimse, «Eðer þarap içersem kölelerim hür olsunlar» dese, bir erkek ve iki kadýn onun þarap içtiðine þahitlik yapsalar, köleleri hür olmuþ olur. Ancak onlarýn þahitliðine binaen kendisine had vurulmaz. Bu da «Eðer çalarsam» þeklindeki ifadeye kýyaslanarak belirtilmiþtir. Fetva da bu iki meselede Ebu Yusuf'un kavline göredir.

«Ancak had konusunda bir þeye talik edilmesi halinde talik edilen iki þahit veya bir erkek iki kadýnýn þehadetiyle sabit olur ilh...» Yani bir kimse hak ve kýsasý gerektiren herhangi bir konuya bir þeyi talik etse, bu talik edilen noktanýn tesbit edilebilmesi ve vuku bulmasý için iki erkeðin þehadeti þart deðildir. Bir erkek ve iki kadýnýn þahitliði ile iktifa edilir ve talik edilen nokta sabit olmuþ olur. Her ne kadar talik edilen nokta, yaný zina veya had veya kýsas konularý bu þahitlikle sabit olmasa da. Bahýr.

Bu meseleyi bir misalle açýklamakta yarar vardýr. Bir kimse, «Eðer þarap içersem karým þöyle olsun.» dese, bir erkek ve iki kadýn þarap içtiðine dair þahitlik yapacak olsalar, karýsýnýn boþ olmasý konusunda bu þahitlikle iktifa edilir. Fakat had vurulmasý konusunda bu þahitlerin þehadeti yeterli sayýlmaz.

«Donumla ilgili konuda da ilh...» Islah isimli eserde bu meseleye yer verilmemiþtir. Çünkü doðumla ilgili hususta bir kadýnýn þehadeti ancak sahibeyne göre yeterlidir. Ebu Hanife'ye göre yukarda neseple ilgili bölümde belirtildiði gibi iktifa edilmez. Ama çocuðun doðduktan sonra hayat emmaresi olduðuna dair bir kadýnýn þehadeti icma ile kabul edilir. Ki bu da çocuk üzerine cenaze namazýnýn kýlýnmasýyla ilgilidir. Burada «namazla ilgili» ifadesini kullandýk. Çünkü varis olmasý ile ilgili noktada yine Ebu Hanife'ye göre kabul edilmez, Sahibeyne göre kabul edilir. Onun için metinde Sahibeyne göre, Ýmam Þafii ve Ýmam Ahmede göre ifadelerini kullandý. Çünkü mirasla ilgili konularda bir kadýnýn þehadetiyle iktifa edilmeyeceði Ebu Hanife'ye göre açýktýr. Ama namaz konusunda dediðimiz gibi ittifakla bir kadýnýn þehadeti yeterlidir. Menih.

«Kadýnlarla ilgili kusur ve ayýplar konusunda ilh...» Mesela bir kimse bir cariye satýn alsa, daha sonra bu cariyeyle cinsi münasebetine engel bazý kusurlarýn olduðunu iddia etse, yukarda beyan edildiðine göre, bir kadýnýn bu kusura muttali olup mahkemeye rapor vermesi halinde iktifa edileceði beyan edilmiþ idi. Ancak Menih isimli eserin kusurla ilgili muhayyerlik bölümünde zikrettiði gibi özellikle, «Eðer cariyenin kaçtýðý iddia edilse» ifadesi açýklanýrken, ancak kadýnlar tarafýndan tesbit edilebilecek kusurlar konusunda o kusurun devam etmesi halinde bir kadýnýn görüþü ve sözü ile iktifa edileceði beyan edilmiþ idi.

Daha sonra orada, eðer bu kabýzdan sonra olacak olursa, kadýnýn ifadesine dayanarak iade edilemeyeceði, bununla birlikte bu konuda bir bilgisi olmadýðýna dair satýcýnýn yemin etmesinin gerektiðine de yer verilmiþti. Ama bu, henüz cariyenin tesliminden önce olacak olursa, Ýmam Muhammed'e göre durum yine ayný olmaktadýr. Ebu Yusuf'a göre ise, kadýnlarýn ifadelerine dayanarak o cariyenin satýcýnýn yeminine gerek kalmaksýzýn iade edilmesi gerekir denmektedir.

Fethü'l-Kadir'in görme muhayyerliði babýndan önceki bir ifadesinde þu hususlar yer almýþtýr: «Bu konuda esas olan nokta, söz hakký asaleti savunan, asýl durumu savunan kiþilerin hakkýdýr. Kadýnlarýn tek baþýna þehadetlerinin kabul edileceði noktalar ise erkeklerin muttali olamayacaðý, bakamayacaklarý noktalardadýr. O konuda kadýnlarýn þahitliði hüccet sayýlýr. Bu da bir müeyyide ile teyid edilmiþ ise. Aksi halde yalnýz husumetin kendisine tevcih edilmesi için kabul edilir. Hasmý ilzam etmek için yeterli sayýlmaz.

Daha sonra orada, «Bir kimse cariye satýn olsa ve bu cariyeyi satýn alýrken bakire þartý ile alsa, henüz cariyeyi kabzetmeden veya kabzettiktensonra cariyenin bakire olup olmadýðýnda ihtilaf etseler, Kadý bu cariyeyi kadýnlara gösterir. Eðer bakire olduðunu söylerlerse müþterinin kabul etmesi gerekir. Çünkü kadýnlarýn þahitliði burada teyid edilmekte, kuvvet kazanmaktadýr. Çünkü cariye olan kadýnda da asýl olan bakire olmasýdýr. Eðer kadýnlar bakire deðildir, duldur diyecek olurlarsa, onlarýn þehadetine dayanarak bu akti fesh etme sabit olmaz. Çünkü bu baþka bir nokta ile teyit edilmemektedir. Ancak husumetin tevcih edilmesi, geçerli olmasý konusunda bu þehadet kabul edilir. Bunun yanýnda baie kuvvet kazanmasý için yemin teklifi yapýlýr. Yemin ederken de «Ben satýþýn gereði o cariyeyi bakire olarak ona teslim ettim.» diye yemin etmesi gerekir. Yemin etmekten vazgeçecek olursa, cariye kendisine iade edilir. Aksi halde iade edilmez.» denilmiþtir.

«Bir erkeðin þehadeti ilh...» Bu konuda Menih'te þöyle denmektedir:«Erkeklerin muttali olamayacaðý ifadesiyle bir erkeðin þehadetinin kabul edilemeyeceðine iþaret edilmek istenmiþtir. Bu da «Ben kasten ona baktým.» demesi haline hamledilir. Ama bir erkek kadýnýn doðum yapmasýyla ilgili hususta þahitlik yapar, «Aniden ben de orada bulunmuþtum, tesadüfen gözüm çocuðun doðumuna iliþti ve çocuðun doðduðuna þahidim.» diyecek olursa, adil olmasý halinde þahitliði kabul edilir.» Mabsut'ta da ayný ifade yer almýþ bulunmaktadýr.

«Hudud ve kýsasýn dýþýnda ilh...» Yani hudud ve kýsasýn dýþýnda bir de ancak kadýnlarýn muttali olabileceði noktalar dýþýndaki hususlarda iki erkek veya bir erkek iki kadýnýn þahitliði kabul edilir. Bu da hataen öldürme, kýsasý gerektirmeyen öldürme durumlarýna þamildir. Çünkü bunlarýn gereði diyet olmaktadýr, mali bir konuyla ilgili bulunmasýndandýr. Yine kadýnlarýn erkeklerin þehadeti yanýnda þehadet üzerine þehadette de kabul edilebileceði ve Kadý'nýn diðer bir Kadý'ya yazmýþ olduðu mektup ve yazýyla ilgili konuda þahitliklerinin kabul edilebileceði yine fukaha tarafýndan kabul edilmiþ, Ramli de bunu Hamye'den böyle nakletmiþtir.

«Ama bu varis olmasý konusunda olsa ilh...» Yani çocuðun doðumu esnasýnda hayat emmaresi olduðuna dair iki erkek veya bir erkek iki kadýn þahitlik yapacak olurlarsa, bu konuda doðan çocuðun daha önce ölmüþ olan kiþiye varis olmasý sabit olur. Bu da biraz önce belirttiðimiz gibi Ebu Hanife'ye göredir. Ýmameyne göre ise böyle bir þarta gerek yoktur. Menih isimli eserde bunlara ek olarak «ltk ve nesep konularý da aynýdýr.» denmiþtir.

«Biri unuttuðu zaman diðeri ona hatýrlatýr ilh...» Burada þu hadise nakledilmektedir: Ümmü Biþir isimli bir kadýn hakim nezdinde þahitlik yapýyor. Hakim bu kadýnýn þahitlik yapmasý esnasýnda diðer kadýndan ayrýlmasýný emreder, onlarý birbirinden ayýrýn der. Bunun üzerine kadýn. «Senin buna hakkýn yoktur.» diye kadýya itiraz eder. Çünkü Cenabý Hak, «Biri unuttuðu zaman diðeri ona hatýrlatacaktýr.» buyurmuþtur. Bu da iki kadýnýn birbirinden ayrýlmadan ayný anda þahitlik yapmalarýný gerektirmektedir der. Hakim de bu ifade karþýsýnda susmayý tercih eder. Mültekat.

«Mal ve malla ilgili konularda þahitlikleri kabul edilir denmiþtir ilh...»Bu da malla ilgili bir sürenin tanýnmasý ve muhayyerlik þartý gibi konulardýr. Çünkü bunlar malý konulara ek ve onlarla ilgili konulardýr.

«Muhakkak ki þahitlik ederim ifadesini kullanmasý gerekir ilh...» Bu konuda Yakubiye'de þöyle denmektedir: «Iraklý ulema, ancak kadýnlarýn þahitlik yapabilecekleri, erkeklerin muttali olamayacaklarý konularda «þahitlik ederim» ifadesine gerek yoktur, demiþlerdir. Çünkü bu meseleyi onlar þahitlik babýndan deðil, haber verme babýndan, ihbar olarak kabul etmektedirler. Þahitlik ise bu konuda kitapta yani Kuduri'de beyan edilendir.Kuduri'de þöyle denmiþtir: «Çünkü bu da þehadetle ilgili bir husustur. Onun için hürriyet gibi ve diðer þartlara haiz þahitlikle ilgili þartlarýn bulunmasý gerekir. Ayrýca bu gibi ifadenin kadýn tarafýndan kullanýlmasý, mahkeme nezdinde olmasý gerekir. Buna benzer diðer þahitlerde aranan þartlar, aynen bunlarda da arandýðýna göre, meselenin haberden daha çok þahitlikle ilgisi olduðunu gösterir.»

«Hakimin üzerine bu þehadete binaen hüküm vermesinin vacip olmasý için ilh...» Þahitlerin ifadesine dayanarak hüküm vermenin vacip olmasý. þahitlerin adil olmasýna baðlýdýr. Ancak þahitliklerinin kabul edilmesi, adil olmalarýna baðlý deðildir. Dolayýsýyla adil olmayan fasýk kiþiler mahkeme nezdinde þahitlik yapsalar ve bu þahitliðe dayanarak hüküm vermek hakim üzerine vacip deðildir. Ancak adil olan kiþilerin þahitliðinde durum bunun aksinedir.

«Adil olan kiþi ilh...» Bu konuda Zahire'de söyle denmektedir: «Adil olan kiþinin tarifi ile ilgili en güzel ifade þudur: Adil büyük günahlardan sakýnan, küçük günahlarda ýsrar etmeyen, salahý fesadýndan, sevabý hatasýndan çok olan kiþidir.»

«Verilen hükmün sahih olmasý ile ilgili deðildir ilh...» Yani fasýk olan kiþinin þehadeti, kabul edilmesi halinde, sahihtir. Verilen hüküm kabul edilir. Ancak hakimin bu hükme uyarak uygulamasý üzerine vacip deðildir. Ama uyguladýðý taktirde hükmü geçerlidir.

«Fasýkýn þehadetiyle verilen hüküm geçerlidir ilh...» Camiü'l-Fetava isimli eserde þöyle denmektedir: Fasýk olan kiþinin þahitliðine gelince, eðer kadý onun þahitliðinde doðru olduðu kanaatine varýrsa, kabul edilir. Aksi halde kabul edilmez.»

Fetava-yý Kaidiye'de ise, «Bu, hakimin zanný galibine dayanarak doðru söylediði ortaya çýkarsa ve ondan da bu durum bilinen bir husus ise, kabul edilir.» denmektedir.

Doðru ve þahsiyetli olan kiþinin fasýk da olsa þahitliði kabul edilir þeklindeki ifadenin Ebu Yusuf'un görüþü olduðu Bahýr isimli eserde beyan edilmiþti. Doðrusu, Bahýr'da beyan edilen bu ifade, Ebu Yusuf'tan bir rivayettir. Ebu Yusuf'un mezhebi ve üzerinde ýsrarla durduðu görüþü deðildir. Bunun için de Kemal Ýbnül Hümam bu görüþü zayýf addetmiþtir.Çünkü «Sizden adalet sahibi olan iki þahidin þehadetiyle hüküm veriniz ve þahitleri þahitolarak gösteriniz.» þeklindeki nas, bu ifadenin güvenilir ifade olmadýðýný gösterir. Çünkü nasta açýkça adil olan kiþilerin þahit gösterilmesi emredilmiþtir. Bununla ilgili konularý ve Kemal Ýbnül Hümam'ýn bu ifadelerini Kitabul kazanýn bâþ tarafýnda cevaplamaya çalýþtýk. Oraya müracaat edilmesinde yarar vardýr.

«Þahit þu hususlara muhtaçtýr ilh...» Hemen bunun akabinde feri bir meseleye geçilmektedir. Bezzaziye'de þu ifadeler bu konuda yer almýþtýr: «Kiþi þahitlikle ilgili hususlarý kaleme almýþ, diðer biri de bunu mahkemede okumuþtur. Ve muhtevasý þöyledir: Þahit, «Þahitlik ederim ki, þu müddainin müdda aleyh aleyhinde, yani þu davacýnýn þu davalý aleyhinde açmýþ olduðu dava ile ilgili bütün söyledikleri ve yazýda tesbit edilenler doðrudur. Bütün bunlarýn böyle olduðunu kabul ediyor ve bu konuda þahitlik yapýyorum.» dese veya «Þu davacýnýn» dava ile ilgili söyledikleri ve «Þu davalýnýn elinde haksýz yere bulunan mal davacýnýndýr. Davalýnýn davacýya onu teslim etmesi gerekir.» þeklindeki beyanlarý kabul edilir. Çünkü ihtiyaç bunu gerektirmektedir. Zira þahitlik uzun olabilir. Uzun olmasý dolayýsýyla þahitte beyandan aciz kalabilir. Bunlarý bir yazý halinde tesbit etmesinde bir beis görülmemektedir.»

«Yalnýz lakabý ile iktifa edilmesi ilh...» Onunla ilgili sýfatlarý iktifa edilmesi durumu da böyledir. Nitekim Hamidiye isimli eserde bu noktada þöyle bir fetva verilmiþtir: «Bir kimse öldürülmüþ bir kadýnla ilgili olarak, «Falan çarþýda, falan gün onu þu vasýfta falan öldürdü.» diyecek olursa, ismi ve babasýnýn ismine gerek kalmadan da kabul edilir. Çünkü bu beyan ettiði vasýflarda o katil tanýtýldýðýna göre, bu konuda ikinci bir vasfa ihtiyaç kalmamýþtýr.

«Sahibeyne göre þahitler hakkýnda soruþturma yapar ilh...» Bu da hakimin üzerine düþen bir görevdir. Ancak sahibeyne göre bu sahih olmasý için þart deðildir. Nitekim Bahýr'da bu konu bu þekilde izah edilmiþtir.

Yine ayný eserde, «Onlar hakkýnda soru sormaya ihtiyaç duyulmasý, onlarýn hakkýnda Kadý'nýn bilgisi olmamasý halindedir. Bunun için de mültekat isimli eserde, «Eðer Kadý onlarýn þahitliklerinin kabul edilmeyeceði veya adil olduklarý hakkýnda yeterli bilgiye sahipse haklarýnda soruþturmaya gerek yoktur.» denilmiþtir.

«Fetva da buna göre verilmiþtir ilh...» Bu ifade sahibeynin görüþü ile ilgili olup, her konuda, «Eðer halleri hakkýnda bilgisi yoksa sorar.» ifadesiyle ilgilidir. Bahýr isimli eserde netice olarak þöyle denmektedir: «Eðer hasým þahitler hakkýnda taan edecek olursa, bütün konularda onlar hakkýnda soruþturma yapar. Aksi halde yalnýz hudud ve kýsasta soruþturma yapar. Hudud ve kýsasýn dýþýnda hasýmdan taan gelmediði taktirde, konu ihtilaflýdýr. Bu da zaman ve asýrla ilgili bir ihtilaftýr. Fetva da bu zamanda sahibeynin görüþüne göre verilmekte, Hidaye'de de bu görüþ benimsenmektedir.»

Buna göre musannýfýn söylemesi gereken «gizli ve açýk olarak» ifadesinden önce bu ifadelere yer vermesi idi. Çünkü bu esas maksadýn hilafýna bir vehmi ortaya atmaktadýr. Çünkü musannýf kendisi daha sonra gizli olarak soruþturmayla iktifa edilmesini fetva verilen görüþtür diye nakledecektir. Kemal ibnül Hümam da bu görüþü benimsemiþtir.

Yine Bahýr isimli eserde, «Kenz'de olan ifade müftabih olan görüþün hilafýnadýr.» denmektedir. Bununla da zamanýmýzda açýktan soruþturma ile iktifa edilmesi müftabih olan görüþün hilafýna olduðu da ortaya çýkmýþ olmaktadýr. Hatta yine Bahýr isimli eserde, «Gizli teskiyeyi, aleni olan teskiyeden önce yapmasý gerekir.. denmiþ, buna gerekçe olarakta Mültekat'ta Ebu Yusuf'tan nakledilen þu ifadeyi zikretmiþtir: «Ben gizli teskiye yapýlmadan aleni teskiyeyi kabul etmem.» ifadesi Ebu Yusuf'tan nakledilmektedir.»

«Dördüncü asýr ilh...» Yukarda da metinde belirttiðimiz gibi burdaki asýrdan maksat nesildir, yüz yýllýk bir zaman deðildir. Buna göre Ebu Hanife üçüncü asýrda yaþamýþ yani üçüncü nesil içerisinde bulunmuþtur ki Cenabý Peygamberin hayýrlý þahitlik ettiði nesillerden sonuncusudur. Ondan sonra yalanýn yayýlacaðý yine hadisi þerifte haber verilmiþtir. Bu da Ebu Hanife'nin asrýndan, yaþadýðý zamandan sonra gelen zamandýr.

«O adildir ilh...» Ve þehadeti kabul edilir, ifadesi de bu kabildendir. Kafi'de bu konuda þöyle denmektedir: «Bir rivayete göre þahit hakkýnda teskiye yapan kiþinin, «Adildir, þehadeti kabul edilir» demesi gerekir. Çünkü köle de adil olabilir. Kendisine bir kaziften dolayý had vurulmuþ kiþi de tövbe etmesinden sonra adil olabilir, ama þehadetleri kabul edilen kiþiler deðillerdir. Dolayýsýyla bunlarýn da eklenmesi gerekir.» Ama esah olan görüþe göre, «O adildir» ifadesiyle iktifa edilir. Çünkü yaþadýðý ülke dolayýsýyla þahidin hür olduðu sabît olmuþ olur.

Bahýr isimli eserde þu ifadelere de yer verilmiþtir: «Ýmam Serahsî'nin benimsediði görüþe göre, «O adildir» sözüyle iktifa edilemez. Çünkü tevbesinden sonra bir kazifle ilgili kendisine had vurulmuþ kiþi adil olabilir, fakat þehadeti kabul edilmez. Bu görüþünde tercih edilmesi gerekir.»

Ýbni Abidin'in bu noktada almýþ olduðu notlar arasýnda teskiye edenin sözü ile ilgili þu ifadeler de yer almýþtýr: «Yazmýþ olduðu herhangi bir yazýnýn altýna teskiye ettiði kiþinin ismini yazdýktan sonra onun. altýna, «o adildir» demesi ile de iktifa edilir. Ancak fasýk olduðu bilinen bir kiþi hakkýnda altýna bir þey yazmaz. Çünkü bu onunla ilgili hoþ olmayan bir ifadeyi açýða vurmak, müslüman hakkýnda arzu edilmeyen bir hususun ortaya konmasý olur. Hatta «Allah bilir» þeklindeki ifadesi ile iktifa edilir denmektedir. Dürer. Yani fasýk olan kiþinin isminin altýna bir þey yazmaz, «Allah bilir» ifadesiyle iktifa eder.

«Hürriyet konusunda ilh...» Bu ifade bazý þerhlerde Camiü's-Saðir'den nakledilen ifadeye ters düþmektedir. Çünkü orada, «Ýnsanlar hudud vekýsasýn dýþýndaki bütün konularda hürdürler.» denmektedir. Bu da açýk bir ifade olsa gerektir. Yakubiye.

Ancak Zeylai'den naklen Bahýr'da þöyle denmektedir: «Bu ifade hasým tarafýndan Kudurî'nin kaydeddiði gibi þahitle ilgili köle olduðuna dair bir taan bulunmasý haline hamledilir. Bunun dýþýnda yukardaki ifade doðrudur.»

«Kendisine had vurulmuþ kiþi ilh...» Bu konuda fukahanýn «Darül islamda yaþayan, yani Ýslam ülkesinde yaþayan kiþi için asýl olan hürriyettir. hususu usulü fýkýhta delaletülnas adýný erdiðimiz mefhumu muavafaka ile sabittir ayný zamanda. Kendisine kazif sebebiyle had vurulmuþ kiþinin durumu ile bu husus nakzedilir diyen ifadeye de cevap niteliði taþýmaktadýr. Çünkü kiþinin adil olmasý, kazifden dolayý had vurulmamasýný gerektirmez. Yani had vurulmuþ olmakla birlikte kiþi adil olabilir. Çünkü Ýslam ülkesinde yaþayan kiþi için de asýl olan kaziften dolayý had vurulmamasýdýr. Bu da yukardaki ifadeye tamamen müsavidir.

«Hasým tarafýndan ilh...» Yani davalý tarafýndan þahitlerin tezkiye edilmesi meselesi, yine davacý tarafýndan teskiyeye benzemektedir. Bununla iktifa edilmez. Bunu mutlak olarak kullanmasý davalýnýn yani aleyhinde dava acýlan kiþinin þahitleri teskiye etmesi þahîtlikten önce veya sonra olmasý hallerine þamil olmasý içindir. Nitekim Bezzaziye'de de bu þekilde ifade edilmiþtir. Ancak bu da düþünmeyi gerektiren bir husustur. Çünkü davalýnýn davadan önce þahitleri teskiye etmesi halinde, meseleyi inkar ederek ondan bir yolan sudur etme olayý henüz bulunmamaktadýr. Þahitlerin ifadesinden sonra henüz hakimin karar vermesinden önce ise teskiye eden kiþinin deðiþik ifadesi onun fasýk olmasýný gerektirmektedir ki bu da hüküm esnasýndaki fasýk oluþu gibidir. Bahýr.

«Teskiye edici olarak kabul edilmez ilh...» Hamis'te bu konuda denmektedir: «Çünkü müddainin ve þahitlerin iddiasýna göre, müddaaleyh dediðimiz davalý yapmýþ olduðu inkarda yalancýdýr. Onun yalancý olduðunu isbat edebilmek için sahde ihtiyaç duyulmuþ ve þahitler getirilmiþtir. Eðer müddainin iddiasý istikametinde karþý taraf davayý kabul etmiþ olsaydý, þahitlere ihtiyaç kalmadan ikrarýna binaen hüküm verilmesi gerekirdi. Þahitlerin onun aleyhinde þahitlik etmeleri demek, meseleyi inkar etmekle fasýk durumuna düþmüþ olmasý demektir. Fasýk olan kiþinin þahitleri teskiyesi ise sahih deðildir. Bu da Ýmam Ebu Hanife'ye göredir. Sahibeyne göre ise eðer teskiyeye ehil kiþi ise, mesela adil bir kiþi ise, davalýnýn da þahitleri teskiye etmesi sahihtir. Ancak Ýmam Muhammed'e göre bu teskiye edene bir baþkasýnýn teskiyesinin de eklenmesi þarttýr.»

«Eþbah'tan nakledilen ifadeyi de unutmamak gerekir ilh...» Orada tahkim babýndan önce þu ifadeler yer almýþtý: «Mesela devlet baþkaný Kadý'larýna þahitlerle ilgili olarak onlara yemin ettirilsin, þeklinde emir vermiþ ise, alimlerin bu gibi emir veren devlet yetkilisine nasihat etmeleri ve ona bu konuda hakký olmadýðýný söylemeleri gerekir.»

METÝN

Þahit duyduðu ve gördükleri hakkýnda þahitlik yapabilir. Mesela satýþla ilgili, velevki alýp verme yoluyla da olsa. Çünkü bu görülen hususlardandýr. Ýkrar konusunda da aynýdýr. Velevki bu ikrar yazý ile tesbit edilmiþ olsa da. Birinci þekli ile duyulan, ikinci þekli ile de görülen bir ikrarý olmaktadýr.

Þahit, hakimin hükmü ile ilgili mecliste duyduðu ve gördükleri konusunda da þahitlik yapabilir. Gasýp, öldürme olayýnda do þahitlik yapabilir. Velevki kendisine þahit ol denmese de. Hatta ikrar edenin yüzünü görebilecek ve söylediklerini duyabilecek gizli yerde de olsa, durum ayný olmaktadýr.

Ancak göremediði gizli olan kiþinin sesini duyarak, sesinden dolayý þahitlik yapmasý caiz olmaz. Bunun da bir istisnasý vardýr. Konuþan kiþinin kim olduðunu kesinlikle bilecek olursa -ki bu da evde ondan baþka kimsenin bulunmamasý halinde olur. Ama bunu açýklayarak, «Ben onu görmedim, fakat sesinden onun olduðunu zannederek þahitlik yapýyorum.» derse kabul edilmez. Dürer.

Kadýnýn þahsýný görerek, iki þahidin, «Bu falan oðlu falanýn kýzýdýr.»þeklindeki þahitlik yapabilir. Bu da isim nesebi hakkýnda þahitlik için yeterlidir.Fetva da bu kavle göre verilmiþtir.Camiü'I-Fusuleyn.

FERÝ MESELE: Ýmam Muhammed' den naklen Cevahir isimli eserde, «Bizzat fukahanýn þahitlerin ifadelerini yazmamalarý gerekir. Çünkü þahitliðin mahkemede eda edilmesi esnasýnda davalý onlara buðz edilebilir. Alimlere buðz etmesi de onun için zararlý olur.» denmektir.

Eðer iki yazý arasýnda bir açýk olacak olursa, bu yazýya dayanarak mali konularda hüküm verilemeyeceði Haniye'de sahih olarak kabul edilen bir görüþtür.Mesela davacý davalýnýn ikrarýna dair bir yazý (belge) çýkarsa, yazýnýn kendisine ait olduðunu davalý inkar etse, hakim bir yazý yazmasýný söylese, daha sonra iki yazý arasýnda bir karþýlaþtýrma yapsa, aralarýnda benzerlik olsa, iki yazýnýn da ayný kiþiye ait olduðu anlaþýlsa buna dayanarak mali konularda hüküm veremez. Her ne kadar Kariü'l-Hidaye verebileceðine dair fetva vermiþ ise de, bu fetvaya itimad edilmez. Çünkü Kadýhan meseleleri tashih etmede, hangi görüþün tercih edileceði konularýnda en çok güvenilen kiþilerden biridir. Nitekim musannýfta burada onun görüþünü benimsemiþtir.Eþbahýn ikrar bahsinde de bu görüþe itimad edilmiþtir.

Ancak Vehbaniye þerhinde þu ifadeler yer almýþtýr: «Müddaaleyh, «Bu benim yazýmdýr,ama muhtevasý olan mal zimmetinde sabit deðildir. »dese bakýlýr:Eðer bu yazý adresiyle kiþiye gönderilen bir mektup þeklinde yazý ise muhtevayý inkarda sözüne itibar edilmez. Malý ödemekle mükellef tutulur. Benzeri ifadeler Kariü'l-Hidaye'nin fetvasýnda ve Mültekat'ta da yer almaktadýr.»

Bir kimse þahit gösterilmedikçe ve kendisine «þahit ol» denmedikçe, baþkasýnýn þahitliði üzerine þahitliði üzerine þahitlik yapamaz.Nihaye'de bu, «Eðer hakimin meclisinin dýþýnda duymuþ ise» kaydýyla kayýtlanmýþtýr.Devamla, «Hakimin meclisinde duyacak olursa, þahit ol denmeden de olsa, caizdir.»denmektedir.Bu da Cevhere'den naklen Þurunbulaliye'de ifade edilmiþtir.

Ancak Sadru Þeria ve benzeri deðerli fukahanýn meseleyi tasvirleri buna ters düþmektedir. Çünkü bu fukahaya göre, muhakkak ki þahitlerin «Benim bu þehadetimi aktar.» demesi ve karþý tarafýn da bunu kabul etmesi ve ondan sonra da þahitliði yükleyen kiþilerin yüklenenleri þahitlik yapmalarýndan men etmemeleri gerekir. Bu da en doðru olan ifadedir.

Evet Hakimin vermiþ olduðu hüküm hakkýnda þahitlik sahihtir. Her ne kadar kadý ona «þahit ol» demese de. Ebu Yusuf'ta, buna mahkeme meclisinde þartýný getirmiþ ve bununla kayýtlamýþtýr. Ýhtiyata uygun olan da budur. Hülasa.

Eþbahta da ifade edildiði gibi, on iki meselede bir kiþinin ifadesiyle iktifa edilir. Onlardan biri, Kadý'ya hapsettiði kiþinin iflasý hakkýnda hapis sürenin geçmesinden sonra birinin haber vermesidir. Bütün bunlar teskiye ile ilgilidir. Gizli teskiyede bir kiþinin ifadesiyle de iktifa edilir. Ama aleni olan teskiyelerde þehadet olmasý bakýmýndan, þahitlerde aranan adet burada da aranýr. Þahidin söylediklerini tercümede bir kiþinin ifadesiyle iktifa edilir. Hasmýn ifadesinin tercümesinde de durum aynýdýr. Hakimin teskiye eden kiþiye yazýyý bir kiþiyle göndermesi, yani gönderilen elçinin tek olmasý ile de iktifa edilir. Fakat ihtiyatan iki kiþi olmasýdýr.

Babanýn, çocuðun ve kölenin teskiyesi sahihtir. Ýbni Vehban bunlarý onbir olarak saymýþ ve demiþtir ki: «Adil kiþinin malla ilgili kýymet taktirinde, cerh ve tadilde ve bir þeyin miktarýný tesbitte, tercümede, müslemüfih dediðimiz malýn kalitesinde, iflas etmiþ kiþi hakkýnda gelen haberde ve hakimin müzekkiye gönderdiði kiþide, satýlan malýn kusurlu olup olmadýðý hususunda, orucun baþlamasý konusunda, hatta bu havanýn bulutlu olduðu zamanda bile olsa, bir de gaip olan kiþinin öldüðü hakkýnda iki þahide verilen bir kiþinin bilgi vermesi ve þahitlerin mahkemede onun verdiði bilgiyi aktarmalarý halinde bütün bu konularda bir kiþinin haberine itimad edilir.»

ÝZAH

«Alýþveriþ gibi konularda ilh...» Buradaki þahitlikte satýn alýnan o malýn bedelinin de açýklanmasý gerekir. Nitekim ilerde bunu da açýklayacaðýz.

«Velevki bu satýþ teati yoluyla da olsa ilh...» Bu tür satýþlarda «aldý ve verdi» þeklinde þahitlik ederler. Alýþveriþ oldu diye þahitlik yapsalar da caizdir. Bahýr.

Hülasa'dan naklen Bahýr'da þu meseleye de yer verilmiþtir: «Alýþveriþ yapýlan mecliste bir kimse bulunsa, daha sonra müþteri için onun þahitliðine ihtiyaç duyulsa, satýn olma yoluyla mülkiyetin müþteriye ait olduðu konusunda o kimse þahitlik yapabilir. Ama mutlak mülkiyetin ona ait olduðu konusunda þahitlik yapamaz.» Yine ayný eserde, «Satýn alma ile ilgili þahitlikte fiyatýn açýklanmasý da þarttýr. Çünkü meçhul fiyatla satýn alma ile ilgili hükmü sahih deðildir. Çünkü bu fasýk bir akittir.» Nitekim Bezzaziye'de de ayný ifadeler yer almýþtýr. Bu hususta gelecek ve geçmiþ meselelere bir göz atmak yeterlidir.

Dürer'den naklen Hamiþte «Sattýðýna veya ikrar ettiðine þahitlik ederim.» der. Çünkü mülkiyeti bir elden diðer bir ele aktaran sebebi gözleriyle görmüþtür ve gördüðü gibi de þahitlik yapmasý vaciptir. Bu da yapýlan aktin aldým sattým ifadeleriyle açýkça yapýlmýþ ise. Akit teati yoluyla (alýp vererek) yapýlsa, durumun yine ayný olmasý gerekir. Çünkü satýþýn gerçek yönü malýn mala deðiþtirilmesi. mübadelesidir. Bu da gerçekleþmiþ olmaktadýr. Diðer bir rivayete göre bey' konusunda þahitlik edemezler. Ancak aldý ve verdi konusunda þahitlik edebilirler. Çünkü bu hakiki manada bir satýþ olmaktan daha çok, hükmi bir satýþtýr.

«Ýkrar konusunda da iktifa edilir ilh...» Bir kimseyi falan kiþi hakkýnda ikrar ettiðini duysa ve þu kadar borcum vardýr dediðini nakletse, kabul edilir.

«Hatta bu yazý ile de olsa ilh...» Bezzaziye'den naklen Bahýr'da özet olarak þu ifadelere yer verilmiþtir: «Bir kimse ikrarýný þahitler huzurunda kaleme alsa, onlar huzurunda söz olarak bir þey söylemese, bu ikrar sayýlmaz. Bu konuda þahitlikte caiz olmaz. Hatta bu konuda adrese binaen yazýlý bir yazý da olsa, gaip olan kiþi hakkýnda insanlarýn birbirlerine yazdýklarý mektup þeklinde de olsa durum farksýz olsa gerektir. Çünkü yazý deneme için de yazýlabilir. Dilsiz hakkýnda bir ikrarýn kaleme alýnmasý konusunda belirli bir kiþinin adresine ve ismine yönelik olmasý þartý vardýr. Bu yazdýðý kiþi gaip de olmasa. Eðer bunu yazar ve þahitler huzurunda okur veyahutta baþkasý okuyacak olursa, katip olan, yazan kiþi de «Bu muhteva hakkýnda þahidim olunuz.a dese veya onlar nezdinde yazdýktan sonra, «Bunun muhtevasý hakkýnda þahit olunuz.» dese, bu ifadesi ikrar sayýlýr. Aksi halde ikrar olmamaktadýr.»

Bu ifadelerden þu husus ortaya çýkmýþ bulunmaktadýr: Buradaki ifadenin ammenin ve ulemanýn çoðunluðunun kabul ettiðinin hilafýna olduðu görülmektedir. Ancak Fetih'te bu görüþle amel edilmiþ, ona kesin gözüyle bakýlmýþtýr.

«Hatta bu konuda kendisi þahit gösterilmese de ilh...» Müellif burada «Þahit olmayýn dense» ifadesini kullansa idi, ifade bakýmýndan daha anlaþýlýr bir þekil alýrdý, Nitekim Hülasa'da bu konuda, «ikrar eden kiþi, «Duyduklarýnda aleyhinde þahitlik etme.» dese dahi, þahidin bu konuda þahitlik yapmasý caizdir.» denmektedir. Bundan da anlaþýldýðýna göre susacak olursa, açýk þahitlik yapmayýn þeklinde bir ifadesi olmasa da susmasý halinde þahitlik yapabileceklerinin hükmü de anlaþýlmýþ olur. Yine Bahýr isimli eserde, «Susacak olursa bildikleriyle þahitlik yapabilir. Ancak beni bu konuda þahit gösterdi diyemez, demesi halinde yalan söylemiþ olur.» denilmektedir.

«Açýklama yapacak olursa ilh...» Yani, «Görülmeyen bir kiþinin sesini duydum, ben ona þahitlik yapýyorum.» diyecek olursa, o zaman þahitliði kabuledilmez.

«Kadýnýn þahsýný görüyor ise ilh... » Mültekat isimli eserde, «Kadýnýn sesini duysa ve þahsýný görmese ve onun yanýnda o kadýnýn falan kiþi olduðu konusunda iki þahit þahitlik yapsalar, o sesini duydum diyen kiþinin o kadýn aleyhinde þahitlik yapmasý caiz olmaz. Ama þahsýný görecek olur ve onun yanýnda ikrarda bulunur iki þahitte onun falan olduðunu söyleyecek olurlarsa,o zaman kadýn aleyhinde þahitlik yapmasý caizdir.» denilmiþtir. Bahýr.

Burada kendisini, þahsýný görme ifadesiyle kayýtlamasý, yüzünü görme ifadesinden farklý olduðunu beyan içindir. Çünkü yüzünü gördüðü takdirde kadýnýn kim olduðunu tesbit mümkündür. Camiü'l-Fusuleyn'de, «Kadýn yüzünü açsa, «Beri falân oðlu falanýn kýzýyým.» dese, ve «Ayný zamanda kocama mehrimi hibe ettim, baðýþladým.» þeklinde bir ikrarda bulunsa, kadýnýn o olduðuna dair adil iki þahidin þehadetine ihtiyaç yoktur. Sað olduðu müddetçe þahit onu göstererek bu kadýndý diyebilir. Ama ölecek olursa o zaman nesebi hakkýnda iki þahidin þehadetine ihtiyaç vardýr. Fetva da buna göredir.

«Fetva da bu görüþe göredir ilh...» Bu ifadenin karþýlýðýnda iki kiþinin þehadetiyle iktifa edilmeyip, mutlak bir cemaatin þehadetinin þart olduðu görüþü yer almaktadýr. Bunu da fakih Ebulleys, Nasirüddin bin Yahya'dan nakletmiþ ve þöyle demiþtir: «Ebu Süleyman'ýn yanýnda idim. Ebu Hanife'nin ikinci talebesi Muhammed Ýbni Hasan'ýn oðlu girdi ve ona kadýnýn þehadeti ve þahitliði, hakkýnda bazý sorular sordu ve «Kadýný tanýmasa onun hakkýnda ne zaman þahitlik yapabilir?» dedi. Ebu Süleyman da cevap olarak, Ebu hanife kadýnýn falan olduðuna dair bir cemaat þahitlik yapmadýkça kabul edilmez, derdi. Ebu Yusuf'la baban ise, ancak o kadýnýn falan kiþi olduðu hakkýnda iki adiI þahidin þehadeti ile kabul edilir, derlerdi. Fetva için seçilen görüþ de budur. Ýtimad da bu görüþedir. Çünkü uygulanmasýnda insanlar için hem kolaylýk, hem de yarar vardýr.» diye cevap verdi.»

Þurasý bir gerçektir ki þahitlerin aleyhinde þahitlik yapýlan kiþi hakkýnda þehadeti üstlenirken onun isim ve nesebine dair bilgilere muhtaç olduklarý gibi, þahitliði eda ederken de yine o yukarda ismi ve nesebi belirtilen kadýnýn o olduðuna dair þahitlere ihtiyaç vardýr. Þeyh Hayreddin. «O kadýn hakkýnda þahitliði kabul edilmeyen -gerek lehde, gerek aleyhte olsun- kimselerden onun tarifiyle ilgili ifade yeterlidir.» demiþtir. Sayýhani.

«Ýki yazý arasýnda bir benzerlik bulunursa ilh...» Bakanî'de, Hizanetü'l-Ekmel isimli eserden naklen þöyle denmektedir: «Bir sarraf kendi defterine belirli bir miktar borçlu olduðunu yazsa, tüccar arasýnda yazýsý bilinen bir kiþi olsa, hatta o beldenin ahalisi de bunu bilseler, daha sonra bu sarraf ölse, alacaklý gelse, vereseden o miktarý istese, bununla ilgili olarak ölmüþ olan o sarrafýn yazýsýný belge olarak sunsa, yazýsýnýn herkesçe bilinen bir yazý olmasý sebebiyle, alacaklý olduðu malýn ölenin terekesinden alýnmasýna hüküm verilir. Tabii ki bu da yazýnýn ona ait olduðu tesbit edilirse. Çünkü insanlar arasýnda bu tür þeylerin örfen delil ve huccet olduðu bilinmektedir. Bunun da yazý hakkýnda bîr þahitlik olduðu için müþküldür. Fakat burada fukaha buna itibar etmemiþlerdir. Bu da delil olarak yeterli olmasa gerektir. Ýlerde bununla ilgili yeterli açýklama yapýlacaktýr.

Þarihin yukarda beyan ettiðine göre yazý ile amel edilmeyip, yazýnýn bir delil olarak mahkemede kabul edilmeyeceði belirtilmiþ ve bundan iki mesele istisna edilmiþti. Darul harp dediðimiz müslüman olmayan bir ülkede ordu kumandanýna veya herhangi bir kadýya gönderilen eman mektubu yazý olarak kabul edilir, geçerlidir denmiþ, bu da Haniye'nin Siyer bahsine izafe edilmiþti. Buna ilhak edilen hususlardan biri de, zamanýmýzda görevlerle ilgili sultanýn gönderdiði beratlardýr. denmiþti.

Ýkinci mesele olarak da simsar, sarraf ve satýcýnýn defterindeki ifadeler onun aleyhinde geçerlidir, onun muhtevasýnca amel edilir. Nitekim Haniye'nin Kaza bahsinde bu meseleye de özellikle yer verilmiþtir.

«Yazý bana aittir ama benim o kimseye borcum yoktur þeklindeki ifadesi tasdik edilmez ilh...» Bu ifade kendisine, adresine ve ismi ile yazýlmýþ olan bir itirafname de yazýnýn kendisine ait olduðunu kabul edip muhtevasý olan borcu kabul etmemesi halinde, o kimsenin bu þekildeki inkarý kabul edilmez ifadesi, ulemanýn çoðunluðunun kabul ettiði görüþün hilafýna bir görüþtür. Nitekim Bahýr'dan naklen bunu yukarda nakletmeye çalýþtýk.

«Kariü'l-Hidaye'nin fetvasýnda ilh...» Oradaki ibare aynen þöyledir«Soruldu ve þöyle dendi: Bir kimse, kendi. el yazýsý ile bir kaðýt üzerinde zimmetinde falan kiþiye þu kadar borcu olduðunu yazsa, karþý taraf da ayný miktarda onun zimmetinde alacaðý olduðunu söylese, o da meblaðý inkar edip yazýnýn kendisine ait olduðunu itiraf etse ve buna da bir þahit gösterilmese durum ne olur dendi de cevap olarak, «Eðer senetler üzerine yazýlmýþ bir yazý ise malý ödemekle yükümlüdür. Bu da eðer »Ben falan oðlu falaným zimmetimde falan oðlu falana þu kadar borcum vardýr» þeklinde ise, iþte o zaman bu bir ikrardýr o miktarý ödemekle mükelleftir.» Eðer yazý bu þekilde yazýlmamýþ ise, o takdirde yemin ile söz hakký ona aittir.»

Daha sonra bir baþka soruya cevap olarak benzeri bir ifade ile cevap vermiþ ve þöyle demiþtir: «Þahitler hûzurunda halk arasýnda bilinen bir resmi yazý þeklinde ikrarýný yazacak olursa, bu ikrar muteberdir dolayýsýyla yazdýðýný gören kiþilerin onu aleyhinde yazýsýný inkar etmesi halinde þahitlik yapmalarý caizdir. Bu da eðer þahitler onun yazdýðýný biliyor veya yazdýðýný onla okumuþ ise. Ama yalnýz bu onun yazýsýdýr deseler fakat yazdýðý hakkýnda þahitlik yapmasalar, muhtevasý ile hüküm verilmez. Yani o miktarý ödemek ile sorumlu tutulmaz.»

Her iki cevabýn özeti de þu olmaktadýr: Gerçekten hak, yazan kiþinin yazýnýn kendisine ait olduðunu itiraf etmesi veya o konuda aleyhinde þahitlerin þahitliði ile sabit olur. Bu da þayet onun yazdýðýný görmüþler veya onlarýn talebine binaen yazdýklarýný onlara okumuþ ise böyledir. Aksi halde sabitolmaz. Bütün bunlar yazýnýn yukarýda belirtilen þekilde yazýlmasý halindedir. Buna göre burada nakledilenler metindekine muhalif deðildir. Evet Bezzaziye'den naklen Bahýr'daki ifadeye bir bakýma muhalif olmaktadýr. Çünkü meselenin gerekçesi açýklanýrken, «Çünkü bu benim yazýmdýr onu ben yazdým fakat zimmetimde borç yoktur, demenin ötesinde bir þey deðildir. Bu ifade nasýl orada borç sabit olmuyorsa burada da sabit olmaz.» denmiþtir.

Fakat, kabul edilmez diyen görüþün maksadýný adressiz ve ünvansýz olmasý haline hamlederek her iki ifade arasýný uzlaþtýrmak mümkündür. Ancak bu Bezzaziye'de de belirtildiði gibi, Kadý Nesefî'nin görüþüdür. Yukarda belirttiðimiz gibi bu da fukahanýn ekseriyetinin görüþüne muhalif olmaktadýr.

«Þehadet üzerine þehadete þahit ol denmedikçe sabit olmaz ilh...»yani þahit, ikinci feri þahide, «Benim bu þahitliðime þahit ol, muhtevasýný sen aktar,» demedikçe, hüküm sabit olmaz.

«Sadru Þeria'nýn meseleyi tasviri þu þekildedir ilh...» Bu konuda þöyle demektedir: «Bir kimse hakim nezdinde þahitlik yaparken baþka biri duysa. o kimsenin kendiliðinden o konuda baþka bir yerde þahitlik yapmasý caiz olmaz.» Halebi.

«Fukahanýn ifadelerine göre ilh...» Buradaki muhalefet mutlak bir ifade kullanýlmasýndan kaynaklanmakta, ayrýca hakimin meclisinin dýþýnda þartý ile takyit edilmemesinden gelmektedir.

«Þahitliði üstlenmenin ve kabul etmenin ilh...» Buna göre bir kimse yapmýþ olduðu þahitliði, bir feri þahide aktararak «Bu konuda sen þahit ol» dese, karþý tarafta «Kabul etmiyorum diye cevap verse» þahit sayýlmaz. Hatta bu cevabýndan sonra þahitlik yapmaya kalksa kabul edilmez. Kýnye.

Bunun da tevkil olmasý dolayýsýyla Ýmam Muhammed'in görüþüne göre olmasý gerekir. Çünkü vekil isterse kabul etmeyebilir. Ama Ebu Yusuf'la Ebu Hanife'nin görüþlerine göre bu bir þehadeti karþý tarafa aktarma ve görevi ona yüklemedir. Karþý tarafýn «kabul etmiyorum» demesi ile batýl olmaz.

«Çünkü belirli bir süre sonra ilh...» Yani hakim borçlu olan kiþiyi belirli bir süre hapsettikten sonra, eðer malý olsaydý borcunu ödemeye yönelirdi. Yok ki borcunu ödememektedir. Çünkü malý olan hapishanenin zilletine tahammül etmez. biran evvel borcu ödeyerek içindeki durumdan kurtulmak isterdi. Kanaatine varýr ve onu tahliye eder.

«Aleni teskiyeler ittifakla þahitlik sayýlýr ilh...» Bu konuda en güzel ifade Bahýr'daki ifadedir. Orada þöyle denmiþtir: «Biz meseleyi gizli teskiye ile kayýtladýk. Bunu yaparken de aleni teskiyeyi bunun dýþýnda býraktýk. Çünkü aleni teskiye için þahitlikle ilgili «þahitlik ederim» harici hürriyet ve kör olmama gibi þartlar burada aranmaktadýr. Bu da imamlarýn tümünün ittifakla kabul ettiði bir husustur. Çünkü burada þahitlik manasý daha açýk ve belirgin olmaktadýr. O da mahkeme meclisi, hakim huzurunda olmasý ile mukayyettir. Ayrýca hassafýn belirttiðine göre burada adette þarttýr. Yani haber verenin, aleni teskiye edenin birden fazla olmasý þartý da getirilmiþtir.»

Ayrýca Bahýr isimli eserde, «Bu ifademizle de zina haddi ile ilgili þahidin teskiyesi muhakkak ki teskiye edenin þahitliðe ehil olmasý ve sayýnýn dört erkeðe ulaþmasý bütün fukahaca kabul edilen hükümlerdendir. Diðer hududlarla ilgili þahitlerin teskiyesi hakkýndaki hüküme dair bir þey görmedim oma fukahanýn bu konuda söylediklerinin gereði olarak iki erkeðin teskiyesinin þart olmasýdýr.»

«Hasmýn ifadesinde ilh...» Yani mahkemede hasmýn ifadesini tercümede bir kiþinin tercümesi ile adil olduðu taktirde iktifa edilir. Hasým dendiði zaman hem davacý ve hem de davalý akla gelebilir. Çünkü birbirlerine mahkemede hasým olmaktadýrlar. Fetih.

«Teskiye edene yazýlan yazýda da ilh...» Yani hakim tarafýndan þahidi teskiye etmesi istenen kiþiye gönderilen elçinin bir kiþi olmasý ile iktifa edilir. Teskiye edenden hakime gelen habercinin adil bir kiþi olmasý halinde de durum aynýdýr. Fetih.

«Kölenin, çocuðun ve babanýn teskiyeleri caizdir ilh...» Kadýnýn ve âmâ'nýn (körün) teskiyeleri de böyledir. Ama tercümeleri bunun hilafýnadýr. Tek baþýna kadýnýn veya amanýn tercemesi ile iktifa edilmez. Bahýr.

«Babanýn teskiyesi ilh...» Babanýn çocuðu hakkýnda teskiyesi de bu kabildendir. Bahýr isimli eserde 'aksinin de sahih olduðuna yer verilmiþtir. Kölenin mevlasý, mevlanýn da kölesi hakkýnda teskiyeleri ayný olduðu gibi. kadýn ve amanýn teskiyeleri de ayný olmaktadýr. Kazif suçundan dolayý kendisine had vurulmuþ, daha sonra tevbe etmiþ kiþinin, karý kocadan herhangi birinin diðeri lehindeki teskiyeleri de ayný olmaktadýr.

«Kýymet taktiri konusunda ilh...» Ýhramlý olan kiþinin öldürdüðü avýn ve herhangi bir kimsenin telef ettiði mal konusundaki deðer biçmede bir kiþinin görüþü ve deðerlendirmesiyle adil olmasý þartý ile iktifa edilir.

«Malýn kaliteli olduðunu söyleyen kiþinin de ilh...» Yani selem aktinde müslemüfih dediðimiz ilerde ödenilmesi üstlenilen malýn istenilen kalitede mal olduðunu söyleyen kiþinin adil olmasý þartýyla, bir kiþi de olsa ifadesi kabul edilir.

«Ýflasý ile ilgili ilh...» Yukarda beyan edildiði gibi, hakim borçlu olan kiþiyi borcunu ödemediðinden ötürü hapsetmesi ve bunun üzerinden bir müddet geçmesinden sonra onun iflas etmiþ olduðuna dair birinin gelip haber vermesi halinde, haber veren adil ise haberi kabul edilir. Bu Eþbah üzerine yazýlan Hamevî þerhinde mutlak bir þekilde ifade edilmiþtir.

«Kusurun ortaya çýkmasý ilh...» Alýcý ile satýcý arasýnda malýn kusurlu olup olmadýðý konusunda bir ihtilaf vuku bulsa, hakemliðine müracaat edilen adil bir kiþinin malýn kusurlu olduðunu söylemesi halinde, sözü geçerli kabul edilir.

«Havanýn açýk olmasý halinde dahi ramazanýn baþladýðýna ve ramazan hilalinin görüldüðüne dair bir kiþinin haberi de yukarda geçtiðine göre kabuledilir ilh...» Bu da Hasan Ýbni Ziyad'dan bir rivayettir ki, havada bulut olmazsa bir kiþinin haberi ile iktifa edilir þeklindedir.

«Gaip kiþinin ölümü ile ilgili haberde ilh...» Mesele þu þekilde tasvir edilmiþtir. Adil bir kimse, iki erkek huzurunda bir kimsenin öldüðüne dair þahitlik etse, onu duyan iki þahidin mahkemede onun öldüðüne dair þahitlik yapmalarýna ruhsat verilmiþtir. On ikinci mesele olarak Ýbni Vehban'ýn saydýklarýna ek, hakimin emini dediðimiz kiþinin sözüdür. Eðer dava konusu olan malýn mahkemeye getirilmesinde güçlük var ve bu konuda þahitlerin yeterli derecede þahitlik yaptýklarýna dair Kadý'nýn emininin Kadý'ya haber vermesi halinde onun haberi ile de iktifa edilir. Kýnye'nin dava bahsinde bu mesele yukardakilere ek olarak zikredilmiþ, Eþbah da ayný görüþü benimsemiþtir.

METÝN

Zimmi hakkýnda teskiye, kendi dininin kurallarýna uyan, sözünde sadýk ve aldýðý malda emin, uyanýk bir kiþi demeleri ile olur. Eðer onu müslümanlar tanýmýyorsa, onun hakkýnda kendi dininden adil olan, güvenilir kiþilere sorulur. Ýhtiyar.

Mültekat isimli eserde bir hýristiyan adýl olduðu konusunda teskiye edilse, daha sonra müslüman olsa, þehadeti kabul edilir. Yeni bir teskiyeye gerek yoktur. Zimmi aleni olarak sarhoþ oluyor, sarhoþ olduðu biliniyor ise, Ýncilde sarhoþ olmanýn yasak olduðunun belirtilmesinden dolayý, onun haberi kabul edilmez. Bir kimse yazýsýný görerek hadiseyi hatýrlamadýkça o konuda þahitlik yapamaz. Hakim ve ravinin durumu da aynýdýr. Çünkü yazý yazýya benzeyebilir. Caizdir diyen görüþün delili ise, eðer o yazýlar kendi elinde taðyir ve tahriften mahfuz bir þekilde korunmuþ, bir þüphe ihtimali bulunmayacak olursa, kabul edilir, denmiþtir. Biz de bu görüþle amel ederiz. Bahýr'da da «Mülteka'dan naklen bu þekilde ifade edilmiþtir.» denmektedir.

Bir kimse icma ile görmediði bir konu hakkýnda þahitlik yapamaz Ancak on mesele, Vehbaniye þerhinde belirtildiði gibi, istisna edilmiþtir, Bunlardan biri azad edilme ve vela ile ilgili husustur. Bu da Ebu Yusuf'a göredir. Esah olan rivayete göre mehir de bu kabildendir. Bezzaziye.

Neseb, ölüm, nikah ve zifafla ilgili konular da bu meselelerdendir. Hakimin velayetiyle ilgili, onun göreviyle ilgili, vakfýn aslý ile ilgili hususlarda kiþi görmeden de, duyduklarý istikametinde þahitlik yapabilir. Hatta vakfýn þartlarý hakkýnda da muhtar olan görüþe göre, duyduklarýyla þahitlik yapabilir, denmiþ, bu mesele hakkýnda vakýf bahsinde yeterli bilgi verilmiþtir.

Vakfýn aslýyla ilgili konulardaki ifadeden maksat, vakfýn sahih olmasý ile ilgili ve vakfýn varlýðý onun üzerine tevakkuf eden her husus, vakfýn aslý demektir. Aksi halde nereye verileceði, kimlere tevzi edileceði gibi hususlar þartlan demektir. Bütün bu meselelerde güvendiði bir kiþiden veya topluluktan duyduðunu nakleden bir kiþi þahitlik yapabilir. Eðer naklettiði topluluk yalanda birleþmeyecek derecede çok olurlarsa, adalet þartý aranmaksýzýn onlarýn nakillerine binaen þahitlik yapabilir. Veya onlardan duyduðu ifade ile ilgili þahitlik yapabilir veya iki adil þahitten duyduðunu söyleyerek duyduðu konularda þahitlik yapmasýnda bir beis yoktur. ölüm konusu bundan da istisna edilmiþtir. Bununla ilgili bir adilin þahitliði ile iktifa edilir. Velevki bu kadýn da olsa böyledir, denmiþ, Mülteka ve Fetihte muhtar olan görüþün bu olduðuna da yer verilmiþtir. Vehbaniye þerhi'nde haber verenin müttehem olmamasý kaydý da getirilmiþtir. Mesela varisin veya kendisine vasiyet edilen kiþinin ölüm konusunda haber vermeleri buna bir örnektir.

Köle olan ve kendisi hakkýnda yeterli bilgi verecek kiþi dýþýnda bir kimsenin elinde bulunan herhangi bir malla ilgili konuda da duyduðu þeyler hakkýnda ve gördüðü ile de þahitlik yapabilir. Eðer elde bulunan köle kendisi hakkýnda bilgi vermeye muktedir biri deðilse, meta mesabesindedir. Bu gibi hususlarda mülkiyetin ona ait olduðu hususunda kalben müsterih isen þahitlik yapabilirsin aksi halde yapamazsýn, denmiþtir. Hatta meseleyi bizzat hakim kendisi görse, Bezzaziye'deki ifadeye göre hüküm vermesi caizdir, denmiþtir. Tabi ki bu da bir malikin iddiasýna mukarin olacak olursa böyledir. Aksi halde bir iddia olmaksýzýn hakim kendi gördüðüne dayanarak direkt hüküm veremez.

Eðer þahit, kadýya duyduklarý konusunda yapmýþ olduðu þahitliði veya elinde gördüðüne dair þahitliðim, «duyduðuma göre» veya «elinde gördüðüme göre þahitlik ediyorum» þeklinde bir açýklamada bulunursa, sahih olan kavle göre, onun þahitliði reddedilir. Vakýf ve ölüm konusu tefsir edilse dahi bundan müstesnadýr. Mesela, «Güvendiðimiz kiþiler bize bu hususta haber verdiler. Bizde ona binaen vakýf ve ölümle ilgili konularda þahitlik yapýyoruz.» deseler, esah olan görüþe göre kabul edilir. Hülasa.

Hatta Haniye'den naklen Azmiye isimli eserde, tesfir kelimesi izah edilirken, «Biz bu konuda þahitlik yaptýk, çünkü insanlardan böyle duyduk.» demeleridir.» denmektedir. Ama biz onu görmedik. Ancak «Bize göre þöhret bulmuþ, yaygýn hale gelmiþ olduðu için þahitlik yaptýk.» deseler, duymaya binaen þahitliðin yapýlabileceði bütün konularda geçerlidir. Vehbaniye þarihi ve diðer bazý fukaha bu görüþün sahih olduðunu beyan etmiþlerdir.

ÝZAH

«Mültekat isimli eserde ilh...» Haniye'de de þu ifade yer almýþtýr: «Küçük çocuk ihtilam olduðunu söylese, onun hakkýnda soruþturma yapmadan þahitliðini kabul etmem. Onun balið olmasýndan sonra, mahalle sakinleri ve o bölgenin mescidine gelen kiþilerin o çocuk balið olmuþtur þeklindeki kanaatleri belirmedikçe, meselede acele etmem.»

Zahiriye isimli eserde hýristiyan ile küçük çocuk hakkýnda meseleler mukayese edilirken aralarýnda fark olduðuna yer verilmiþ ve þöyle denmiþtir: «Hýristiyan olan kiþinin teskiye edilmesi, daha sonra müslüman olmasý halinde tekrar teskiyeye hacet kalmaksýzýn þahitliði kabul edilir. Çünkü müslüman olmadan önce de þahitliði kabul edilebilirdi. Çocuðun durumu ise bunun hilafýnadýr. Bu da asýl olanýn adalet olmadýðýný gösterir. » Bahýr.

«Hadiseyi hatýrlamasa ilh...» Bu da Ýmam Muhammed'te Ebu Hanife'nin görüþüdür. Ebu Yusuf'a göre þahitlik yapmasý caizdir. Yani bir kimse þahitlikle ilgili hususlarý not almýþ, yazmýþ, daha sonra yazýsýný tanýmýþ. ama hadiseyi hatýrlamamýþ ise, o konuda þahitlik yapmasýna Ebu Yusuf izin vermiþtir.

Hidaye isimli eserde Ýmam Muhammed'in görüþünün de Ebu Yusuf'un görüþü ile ayný olduðuna yer verilmiþ, «Diðer bir rivayete göre bu meselede aralarýnda bir ihtilaf yoktur. Bütün imamlarýn görüþlerine göre þahitlik yapmasý caiz olmaz. Ancak konuyu hatýrlayacak olursa o zaman þahitlik yapabilir.» denilmiþtir. Aralarýndaki ihtilaf ise, hakim þahitlikle ilgili yazýyý kendi dosyasýnda bulur ise, yukardaki ihtilaf bu durumda varittir. Çünkü hakimin çantasýnda ve dosyasý içerisinde mühürü ile mühürlenmiþ bir yazýnýn tahrifi. tezviri, deðiþtirilmesi, bir þey eklenip eksiltilmesi mümkün deðildir. Dolayýsýyla bu konuda hakimin kesin kanaati belirmiþ olur. Ama herhangi bir senet üzerinde hakim nezdinde tevdi edilmemiþ, herhangi bir yazýda durum böyle deðildir. Çünkü o yazý hakimin elinde bulunmamaktadýr. Kendisine þahitlik yaptýðý meclis hatýrlatýlýr veya güvendiði kiþiler kendisine haber verir, «Seninle birlikte biz þu þekilde þahitlik yapmýþtýk» derlerse, durum yine aynýdýr. Hidaye.

Pezdevî'de ise, «Küçük yazýnýn kendisine ait olduðuna kesin kanaat getirir, meselede hiçbir fazlalýk olmadýðý kesinlikle bilinir ve gizli olduðu anlaþýlýrsa, baþka bir delil ile de onda bir þeyin artýrýlmadýðý, fazlalaþtýrýlmadýðý kesin olarak bilinirse, durum ne olur? Eðer duyduklarým anlayamayacak, ezberleyemeyecek durumda ise, Ebu Hanife'yle Ýmam Muhammed'e göre buna dayanarak þahitlik yapamaz. Ebu Yusuf'a göre yapabilir.» denmiþtir.

Ebu Yusuf'un görüþü bu güne kadar amel edilegelen görüþtür. Ebu Zeyd Eiddebbusinin Takvim isimli eserinde, Ebu Hanife'yle Ýmam Muhammed'in görüþlerinin sahih olduðu beyan edilmiþ, Cevhere de bu görüþü Takvim isimli eserden nakletmiþtir.

«Mülteka isimli eserden naklen Bahýr'da þöyle denmiþtir ilh...» Yazý elinde bulunduðu müddetçe yazýnýn muhtevasý ile ilgili hadiseyi hatýrlamasa da þahitlik yapabileceði benimsenmiþ ve bu görüþle amel edilmiþtir. Ancak Hizane'den naklen Kitabü'l-Kadý'da beyan ettiðimiz bir hususa göre, çek veya senet þahidin elinde olmasa da onun muhtevasý ile ilgili konuda þahitlik yapabileceðine yer verilmiþti. Çünkü deðiþtirme çok nadirdir. Yapýldýðý taktirde eseri ortaya çýkacaktýr. Meseleyi yerinde incelemekte yarar vardýr. Fetih isimli eserde þarihin görüþü tercih edilmiþ, bunu teyid eden bir hadise de tarafýndan nakledilmiþtir.

«On mesele müstesnadýr ilh...» Bu meseleler metinde ve þerhte birer birer zikredilmiþtir. Sonuncusu, elinde bir þey bulunan kiþinin, onun elinde gördüklerine dair ifadede bulunmalarý meselesidir. Temimî'nin Tabakat-ý Seniye isimli eserinde Ýsak oðlu Ýbrahim'in tercemesi yapýlýrken ona ait þu beyit nazmen nakledilmiþtir: «Bil ki altý mesele vardýr o konuda görmesem de, meseleye yakýnen vakýf olmasan da þahitlik yapabilirsin. Biri neseb, biri ölüm, biri doðum, biri nikah, biri kadýnýn velayeti, diðeri de vakfýn aslý île ilgili meseledir. »

«Neseb ilh...» Kariü'l-Hidaye fetvasýnda þöyle demektedir: «Bir kimse, bir toplum arasýnda bulunsa, toplum onu tanýmasa, kendisini «Ben falanýn oðlu falaným.» diye tanýtsa durum ne olur? Bu konuda Ýmam Muhammed, hemþehrilerinden iki kiþinin onun nesebi hakkýnda þehadet ettiklerini duymadýkça, o kimseden duyduklarý ile onun nesebi hakkýnda þahitlik yapamazlar, demektedir. Ýmam Hassaf, sahih olan görüþünde bu olduðunu beyan etmiþtir.»

«Ölümle ilgili ilh...» Camiü'I-Fusuleyn'ýn on ikinci babýnda þöyle denmektedir: «iki adil kiþiden biri, gaip olan kiþinin ölümü, diðeri de hayatýyla ilgili þahitlikte bulunsalar, Kadý öldü diyenin haberi ile amel edebilir.» Meselenin tamamý adý geçen eserdedir.

Yine ayný eserde. «Ölümünü bizzat gören bir kiþi olsa, onun ifadesine dayanýlarak mahkemede karara varýlmaz. Ama o, kendisi gibi adil birine bu konuda haber verir, o da ondan duyduðunu nakledecek olursa, caizdir ve ikisi birleþerek öldüðüne dair þahitlik yapsalar, mahkeme bu þahitliðe binaen öldüðüne dair hüküm verebilir.» denmiþtir. Camiü'l-Fusuleyn.

Yine ayný eserde, «Bir kimsenin uzak bir yerde öldüðüne dair bjr haber gelse, bu haber üzerine cenaze için yapýlan þeyler onun yakýnlarý tarafýndan yapýlsa, bunu görenlerin öldüðüne dair þahitlik yapmalarý caiz olmaz. Ancak öldüðüne dair meseleyi gören ve duyan kiþiden nakletmesi veya hadiseyi kesinlikle bilen kiþiden duyduðunu söylemesi halinde, þahitlik caizdir. Çünkü bu tür haberler bazen söylendiði gibi doðru da olabilir, aksi de olabilir. Camiü'l-Fusuleyn.

«Nikah konusunda ilh...» Yine Camiü'l-Fusuleyn'de, «Þahit olarak gösterilmeyen ve nikahýn kýyýldýðý evde hazýr bulunanlardan iki kiþi, «Nikahýn kýyýldýðý esnada mehrin þu kadar olduðunu biz duyduk.» deseler. kabul edilir. Ama, «Biz baþkasýndan mehrin þu kadar olduðunu duyduk.» demeleri hafinde, ifadeleri kabul edilmez.» denilmiþtir.

«Hakimin velayeti ile ilgili ilh...» Yani hakimin görevde olmasý, valinin görevde olmasý ile ilgili duyduklarýný ifade etmeleri de geçerli sayýlýr. Bezzaziye ve Hülasa'da bu þekilde ifade edilmiþtir.

«Þartlarý ile ilgili olarak ilh...» Vakfýn þartlarýyla ilgili hususlar ise, mesela vakfýn gelirinden þu kadar miktarýn falan cihete, artanýnýn da falan cihetesarfedilmesi þeklindeki ifadeleri, vakfýn þartlarýyla ilgili þehadettir. Bahýr.

«Ýki adil kiþiden duyarlarsa ilh...» Yani adil kiþilerin illaki erkek olmalarý þart deðildir. Bunun hükmünde olan adil kiþilerin þehadeti de aynýdýr. O da bir adil erkekle, iki adil kadýnýn þehadetidir. Mültekat.

«Ölüm meselesi bundan istisna edilmiþtir ilh...» Camiü'l-Fusuleyn'de, «Ýki þahit babalarýnýn öldüðüne dair þahitlik yapsalar ve kendilerine bir miras býraktýðýný söyleseler, ancak «Biz ölümünü görmedik, ulaþamadýk.» deseler, kabul edilmez. Çünkü onlarýn þahitlikleri ölmüþ olan kiþinin mülkiyeti ile ilgili duyduklarýný söylemeleridir. Bu ise caiz deðildir.» denilmiþtir.

«Elinde olduðuna dair þahitlik etmeleri ilh...» Bu meselenin on mesele arasýnda zikredilmesi pek uygun olmamaktadýr. Bahýr ve Fetih'te bu þekilde izah edilmiþtir.

«Þahitlik yapabilirsin ilh...» Bahýr'da bu konuda þöyle denmektedir:«Bilesin ki bir kimsenin elinde olan malýn mülkiyetinin ona ait olduðu konusunda þahitlik yapmalarý, iki adil þahidin ona ait olmadýðýný söylememeleri ile kayýtlýdýr. Eðer ona bir kiþi haber vermiþ ise, ona dayanarak mülkiyetin elinde bulunan kiþiye ait olduðu konusunda þahitlik yapmasý caiz olmaz. Hülasa.

«Mülkü olduðuna dair kesin kanaat hasýl olursa ilh...» Þurunbulaliye'de þöyle denmektedir: «Bir kimsenin elinde kýymetli bir inci tanesi görülse, bu elinde görülen kiþi bir süpürgeci olsa veya babalarýndan intikal ettiðine dair emmare olmayan bir cahilin elinde kitap görülse, bunu gören kiþinin mülkiyetin ona dair, ona ait olduðu konusunda þahitlik yapmasý caiz olmaz.» Bu da gösteriyor ki, bir kimsenin elinde malýn bulunmasý, malýn ona ait olduðu konusunda þahitlik yapýlmasý için yeterli deðildir.

«Eðer davacý da ayný þeyi iddia ederse ilh...» Yani hakimin konu hakkýnda bilgisi olsa, hadiseyi görse, dava açan kiþi de hakimin gördüðü istikamette iddiada bulunsa, o zaman hakim kanaatine binaen hüküm verebilir. Bu ifade ile Zeylaî'de olanla bu ifade arasýnda bir telife iþaret edilmek istenmiþtir. Nitekim Bahýr'da bu mesele açýkça izah edilmiþtir.

«Elinde gördüm demekle ilh...» Mesela, «Bu malýn ona ait olduðunu sanýyorum. Çünkü ben onu onun elinde gördüm. Ayný mal sahiplerinin tasarruf ettikleri gibi onda tasarruf ediyordu.» demesi halinde þahitliði kabul edilmez. Camiü'l-Fusuleyn.

Zahiriye isimli eserde, «Dini açýdan þöhret bulmuþ ve kabul edilir nitelikte olan hususlardan biri de, bir kimsenin yanýnda iki adil erkek veya bir erkek iki kadýn þahidin ifadeleriyle kendilerinden þahitlik istenmeden þahitlik yaparlar ve bunu duyan kiþinin kalbinde de mülkiyetin ona ait olduðu konusunda kesin kanaat hasýl olacak olursa, þahitlik yapabilir ve þahitliði muteberdir.» denilmiþtir. Benzeri bir ifade Camiü'l-FusuIeyn'de de yer almýþtýr.

«Esah olan görüþe göre ilh...» Bu konuda vakýfla ilgili bölümde yazdýklarýmýza müracaat edilmesi gerekir. Çünkü orada vakýfýn þartlarýna riayet edilip edilmeyeceði konusunda Molla Ali'den nakledilen bir takým ifadelere yer verilmiþti. Orada metinlerin genel ifadelerine dayanarak kabul edilmeyeceði görüþü tashih edilmiþti. Çünkü metin kitaplarýndaki ifadeler. fetva kitaplarýndaki ifadelere mukaddemdir, onlara itimat fetva kitaplarýndakinden önce gelir. Remlî ve Osmanlý Þeyhülislamlarýndan Ali Efendî bununla fetva vermiþlerdir.

«Ýnsanlardan böyle duyduk ilh...» Haniye'de, «Bu konuda bizim þahitliðimiz böyle olmuþtur. Çünkü insanlardan bu þekilde duyduk.» demeleri halinde, þahitlikleri kabul edilmez.» denmektedir.

Ben derim ki: Burada þu hususa da yer verilmesi gerekirdi: Mesela, «Güvendiðim biri bana haber verdi.» dese, durum ne olur? Þarihin açýk ifadelerinden de anlaþýldýðýna göre, bunun duyma bir ilgisi olmasa gerektir. Yenabi isimli eserden naklen Bahýr'da, «duyma ile ilgilidir.» denmektedir.

Ýki þahit, bir insanýn öldüðüne dair þahitlik etseler. bu þahitlikleri ya mutlak bir þekilde olacaktýr, -o taktirde kabul edilir- veyahut «Biz öldüðünü görmedik, ama insanlardan duyduk.» demeleri þeklinde olacaktýr. Eðer bu durumda öldüðü artýk yaygýn bir hale gelmemiþ ise, ihtilaf olmaksýzýn ifadeleri kabul edilmez. Ama insanlar arasýnda öldüðüne dair yaygýn bir haber var ise. bu yaygýn habere dayanarak onlarýn þehadeti kabul edilir. Nitekim Ýmam Muhammed Asýl isimli eserinde bunun kabul edilebileceðini söylemiþtir. Bazýlarý ise kabul edilmez demiþlerdir. Bu ifade de Sadru Þehit tarafýndan kabul edilmiþ, fetvaya uygun bir görüþ olarak savunulmuþtur. Ýnaye isimli eserde de sahih olanýn bu olduðu söylenmiþtir.

Eðer þahitler, «Biz onun öldüðüne þahitlik ederiz. Bu konuda bize bilgi verenler öldüðünü görenlerdir, kendilerine güvenilen kiþilerdir.» diyecek olurlarsa, caizdir ve kabul edilir. Diðer bazý fukaha ise caiz deðildir, demiþlerdir.

«Bütün meselelerde ilh...» Yani duymakla þehadetin kabul edilebileceði, bütün meselelerde haberin yaygýnlýðýna binaen þahitlik ettiðini söylemeleri halindedir. Nitekim Haniye'de de bu ifade benimsenmiþtir.

Þahitliði kabul edilen ve edilmeyenler

METÝN

Þahitliði kabul dilen ve edilmeyenlerden maksat, hakim üzerine þahitlik sonucu hüküm vermesi vacip olan veya vacip olmayanlar demektir. Mahkemede þahitliði sahhi olan ve olmayanlar demek deðildir. Çünkü fasýk bir insanýn þahitliði sahihtir, fakat Yakup Paþa'nýn da belirttiði gibi, musannýfýn da benimsediði görüþe göre fasýkýn þehadeti sonucu hakimin buna dayanarak karar vermesi vacip deðildir.

Hattabiye dýþýnda «ehli ehva» dediðimiz bidat sahiplerinden cebriye, kaderiye, rafiza, huruciye, müþebbihe, muattýle gibi fýrkalarýn inançlarý eðer onlarý Ýslamýn dýþýna çýkarmýyor, onlarý küfür derecesine ulaþtýrmýyorsa, þahitlikleri kabul edilir.

Cebriye, kaderiye, rafýza, huruciye, muþebbihe, muattýla gibi fýrkalarýn her biri on iki fýrkaya ayrýlmaktadýr. Cem'an bunlarýn sayýsý yetmiþ ikiye ulaþmaktadýr. Hattabiye gurubu ise rafizilerden bir gurup olup, kendi inançlarý istikametinde olanlara þahitlik yapýlmasýnýn vacip olduðunu söylerler, hatta kendi inançlarýna göre her yemin edenin haklý olduðunu kabul ederler ve hakkýnda þahitlik yapýlmasýný caiz görürler. Bunlarýn þehadetini kabul edilmemesi, bidatlarýndan dolayý deðil, kendilerinin yalancýlýkla itham edilmelerinden dolayýdýr. Artýk bu mezhebin mensuplarý kalmamýþtýr. Bahýr.

Zimmî kendi dinince adil olduðu taktirde, kendisi gibi bir zimmi aleyhinde þahitlik yapmasý caizdir. Bunlarýn milletler deðiþse de durum aynýdýr. Mesela yahudi ile hýristiyanýn birbirlerine þahitlik yapmalarý, zimmi olduklarý taktirde, caizdir.

Ancak beþ mesele istisna edilmiþ ve bu meseleler Eþbah'ta zikredilmiþtir. Gayri müslim bir zimminin yine kendisi gibi gayri müslim bir zimmi aleyhinde þahitlik yapmasý halinde, aleyhinde þahitlik yapýlan kiþinin hüküm verilmeden önce müslüman olmasýyla karþý tarafýn þahitliði red edilir, kabul edilmez.

Ukubeti gerektiren, kýsasý gerektiren hususlarda hüküm verilip uygulamadan önce de müslüman olmasý halinde, zimminin þahitliði müslüman aleyhinde þahitlik olacaðýndan kabul edilmemektedir. Bahýr.

Zimminin müstemen aleyhinde þahitliði kabul edilir. Aksi ise sahih deðildir. Mürtedin kendisi gibi bir mürted aleyhinde veya hakkýnda esah olan görüþe göre þahitliði kabul edilmez. Müstemenin kendisi gibi bir müstemen lehinde ve aleyhinde þahitliði, ayný ülke vatandaþlarý olmalarý halinde, kabul edilir. Çünkü ülkelerinin deðiþmesi onlarýn birbirlerine olan velayet hakkýna son verir. Aynen mirasa mani olduðu gibi. Zira ayrý ayrý ülkelerin vatandaþlarý gayri müslim olduklarý taktirde birbirlerine varis olamazlar.

Dini sebebten dolayý düþman olan bir kiþinin, þahitliðinin kabul edilmesinde bir beis yoktur. Çünkü ona olan düþmanlýðý dindarlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Dünyevi olan düþmanlýklar ise yalan söylemeye iteceðinden þehadetinin kabulüne manidir. Dostun dosta þahitliði de kabul edilir. Ancak dostluk birbirlerinin malýný kendi mallarýymýþ gibi tasarruf edebilecekleri bir dereceye ulaþmýþ ise, bunlarýn birbirleri lehinde þahitlikleri kabul edilmez. Bu musannýfýn Feteva'sýnda muinül hukkâm isimli esere nisbet edilerek zikredilmiþtir.

Israr etmeksizin küçük günahlarý irtikab eden kiþilerin þahitliði de kabul edilir. Tabiki bu büyük günahlardan sakýnmasý ile kayýtlýdýr. Ve iþlediði iþlerin doðru olmasý, doðru olanýn olmayanlardan daha çok olmasý halinde durum böyledir.

Küçük günahlarda ýsrar etmeyen, büyük günahlardan sakýnan kiþi adil kiþi demektir. Hülasa isimli eserde, «Þahsiyet ve cömertliði benimsemeyen, kiþiliðini zedeliyen herhangi bir fiili iþleyen kiþinin bu konudaki ýsrarý büyük günah sayýlmaktadýr. Ýbni Kemal de bu görüþü benimsemiþtir.» denilmiþtir. Bu hususta þu kaide vaaz edilmiþtir: «Ne zamanki insan büyük günah irtikab ederse, adaleti düþer. Balið olmasýna raðmen özürden dolayý henüz sünnet olmamýþ erkeklerin þahitliði de kabul edilir. Ama imkan varken ihmalden dolayý sünnet olmamýþ kiþilerin þahitliði kabul edilmez.» denmiþ ve þarihte, «Bu görüþle amel ederiz.» ifadelerini eklemiþtir. Bahýr.

Ancak dinen sabit olan herhangi bir hükmü hafife almak ve onunla olay etmek insaný dinden çýkarýr. Ýbni Kemal.

Testisleri çýkarýlmýþ, yumurtalarý alýnmýþ kiþinin, burulmuþ erkeðin þahitliði de kabul edilir. Eli bir hýrsýzlýktan dolayý kesilmiþ de olsa, tövbe etmesinden sonra onun þahitliði de kabul edilir. Zinadan doðma çocuðun þahitliði, hatta zina konusunda da olsa, kabul edilir. Bu noktada Ýmam Malik muhalefet etmiþtir. Erkeklik ve diþilik uzuvlarýný vücudunda taþýyýp erkek ve kadýn olduðundan þüphe edilen hünsa dediðimiz kiþinin durumu da kadýn gibidir. Eðer bilinmeyecek bir durumda olacak olursa kadýn hükmünde, aksi halde ya kadýn veya erkek olduðu açýktýr.

Azad edilmiþ kölenin azad eden efendisi lehinde ve efendinin azad ettiði köle lehinde þahitlikleri de kabul edilir. Ancak töhmet mevzu olan yerlerde þahitlikleri kabul edilmez. Nitekim bu konuda Hülasa'da þu ifadelere yer verilmiþtir: Azad edilmelerinden sonra baiyle müþteri arasýndaki ihtilafta semen miktarýnýn þu kadar olduðu konusundaki þahitlikleri onlar için azad etmenin isbatýný saðlamasý bakýmýndan bir menfeat saðladýðý düþüncesiyle kabul edilmez.

«Bir kimsenin öz kardeþi, amcasý ve süt yoluyla akrabasý olan veya evlenme sebebiyle akrabasý»olan kiþiler lehinde þahitlikleri kabul edilir. Ancak aralarýndaki husumetin uzamasý halinde o zaman þahitliði kabul edilmez.»

Hizane isimli eserde, «Þahitlerle müddaaleyh dediðimiz davalý arasýnda bir husumet meydana gelse, þahitlerin adil olmalarý halinde bu müddaaleyh aleyhinde þahitlikleri kabul edilir. Gayri müslim bir insanýn, mevlasý (sahibi) müslüman olan gayri müslim bir köle aleyhinde þahitliði kabul edilir. Müslüman müvekkilin, gayri müslim hür bir vekili aleyhinde gayri müslim bir zimminin þahitliði kabul edilir. Aksi ise sahih deðildir. Çünkü o zaman müslüman aleyhine bir þahitlik kasten söz konusudur. Birincisinde ise zimnen müslüman aleyhinde bir þahitlik olmasý hasebiyle kabul edilir.» denmiþtir.

Vasisi müslüman olan ölmüþ zimmî aleyhinde gayri müslimin þahitliði kabul edilir. Eðer müslümana bir borcu yok ise. Bahýr. Eþbah'ta, «Gayri müslimin zýmnen þahitlik müstesna hiçbir surette direkt müslüman aleyhinde þahitliði kabul edilmez. Ancak zaruret gereði iki mesele daha istisnaedilmiþtir. Birisi vasi tayin edilmesi meselesi, mesela iki gayri müslim, ölmüþ bir gayri müslim bir kafiri vasi tayin ettiði hususunda þahitlik yapsalar, ölmüþ olan o kimsenin müslümanda bir alacaðý olsa, bu durum zimnen müslüman aleyhinde þahitlik olduðundan kabul edilir. (Bu da müslümanýn borcu kabul etmesi vesayeti 'inkar etmesi halindedir.) Nesep konusu da istisna edilmiþtir. Ýki nasrani (hýristiyan) þahit falan kiþinin ölmüþ olan hýristiyan falan kiþinin oðlu» olduðuna þahitlik etseler, o da müslüman kiþinin zimmetinde murisinin hakký olduðunu iddia etse, müslüman borçlu da borcu kabullenip o çocuðun nesebini inkar etse ödemenin ona yapýlmasýna karar verilebilir. Bu da istihsandýr. Meselelerin delilleri Dürer isimli eserde zikredilmiþtir. (Son iki meselenin tasviri Dürer ve haþiyesinden alýnmýþtýr.) Çeviren.

ÝZAH

«Þahitlik sonucu hüküm vermesi vacip olanlar ilh...» Bu konuda Bahýr'da þöyle denilir: «Kadý üzerine þahitliðinin kabul edilmesi vacip olanlar ifadesinden veya vacip olmayan hususlardan maksat, þehadetinin kabulü sahih olanlar veya olmayanlar demek deðildir. Çünkü yukarda adý geçenlerden þahitliði kabul edilmeyenler vardýr. Mesela fasýk bunlardan biridir. Buna raðmen hakim þahitliðini kabul etse, sahihtir. Ama bu þahitlik gereði hüküm vermesi üzerine vacip olmamaktadýr. Köle ve çocuðun, kadýn ve bir kimsenin kendi çocuðunun veyahutta aslýn fer'e, fer'in asla þahitlikleri ise bunun hilafýnadýr.»

Hizanetül-Müftî isimli eserde, «Hakim ama olan bir kimsenin þahitliðine dayanarak veya kazif haddinden dolayý kendisine had vurulmuþ, daha sonra tövbe etmiþ kiþinin þahitliðine dayanarak veya kan kocadan birinin þahitliðine dayanarak diðeri lehine hüküm vermek istese veya babanýn çocuðu lehinde veya çocuðun baba lehinde yapmýþ olduðu þehadete dayanarak hüküm verecek olsa, hüküm geçerlidir. Hatta Ýmam Ebu Yusuf'a göre bu hükmün (iptalini benimseyen bir hakim tarafýndan da olsa) iptali caiz deðildir. Öyle ise yukarda saydýklarýmýzýn þahitliklerinin batýl olduðunu söylemek ve kabul edilmemesinden maksat, dinlenmesinin helal olmamasý demektir.» Ancak Minyetü'l-Müftî isimli eserde, «Kendisine kazif haddinden dolayý had vurulmuþ ve tövbe etmiþ kiþinin þahitliðine dayanarak hükmün verilmesi halinde bu hükmün geçerli olup olamayacaðý konusunda ihtilaf vardýr.» denmiþtir.

«Fasýkýn þahitliði sahihtir ilh...» Fasýk olan kiþinin mahkemede ifa ettiði þahitlik sahihtir. Ancak bu þahitlik gereði hakimin hüküm vermesi vacip olmamaktadýr. Bu meselenin akabinde, mesela âmâ diyerek âmâ'nýn da bunun gibi olduðuna iþaret etmek istemiþtir.

«Ehli sünnet dýþýnda olan kiþilerin inançlarý Ýslama ters düþmüyorsa þahitlikleri kabul edilir ilh...» Buradaki kabul kelimesi genel manada deðildir. Yani bütün müslümanlar aleyhinde ve diðerleri hakkýnda onlarýn þahitliði kabul edilir demek deðildir. Asýl itibariyle þahitlikleri kabul edilir demektir. Bu da onlardan bazýlarýnýn Ýslam dýþý inançlara sahip olduklarýna, ters deðildir. Onlarýn þahitlikleri kabul edilir. Çünkü onlarýn fasýk olmalarý itikat acýsýndandýr. Onlarý bu duruma iten dini konularda derinliðe inme sevdasý ve din konusunda haddi aþarak indî yorumlara sapmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Fasýkýn þahitliðinin, geri çevrilmesi kabule þayan görülmemesi yalancý olabileceði ve yalan yere þahitlik yapabileceði ihtimalindendir. Medenî.

«Kendilerini Ýslam dýþýna itmeyen ilh...» Eðer bunlarýn inançlarý kendilerini Ýslam dýþýna itiyor, müslüman olmaktan çýkýyorsa, ekseri ulemanýn ifadelerine göre onlarýn þahitliði kabul edilmez. Nitekim Takrir'de de bu þekilde ifade edilmiþtir. Muhitül-Burhanî isimli eserde sahih olanýn da bu olduðu savunulmuþtur.

Ýmam Muhammed'in Aslý isimli eserinde zikrettikleri de buna hamledilmektedir. Bahýr. Yine Bahýr isimli eserde Sirac'tan naklen þöyle denmektedir: «Bunlarýn aþýn derecede olmamalarý ve yaptýklarýnýn onlara göre adilane olduðunun kabul edilmesine baðlýdýr. Buna zahirur rivayede olmadýðý için itiraz edilmiþtir. Ama bu görüþ tartýþýlabilir. Çünkü o sünni müslüman hakkýnda da þarttýr. Diðerlerinde haydi haydi þart olmasý gerekir.

«Haklý olduðu konusunda yemin eden her kiþiye þahitliði vacip görürler ilh...» Bu ifadede yani Hattabiye'nin kim olduðu konusunda. deðiþik görüþlere yer verilmiþ, bazýlarý bunlarýn rafizilerden bir gurup olup. Ebul Hattab Muhammed Ýbni Ebi Vehb el-Ecda' isimli birine mensup olduklarýný söylemiþlerdir ki onlarýn itikatlarý, haklý olduðunu iddia ederek yemin eden her kiþiye þahitlik yapabilecekleri istikametindedir. Ayrýca derler ki. «Müslüman yalan yere yemin etmez, onun için þahitlik gerekir.» Yine onlarýn itikatlarý arasýnda kendi guruplarýndan ve þialarýndan olanlara þahitlik yapmalarý vaciptir. Özellikle doðru söylesin, yalan söylesin kendi guruplarýndan herhangi birini kurtarmak için lehinde þahitlik yapýlmasýný vacip görmektedirler.

Seyyid Þerif'in Tarifat isimli eserinde onlarýn kafir olduklarýna dair ifadeler de yer almakta ve orada þöyle denmektedir: «Çünkü onlar imamlarýna enbiyalar yani peygamberler gözüyle bakarlar. Ebul Hattap denilen bu mezhebin kurucusunun da nebi olduðu inancý onlar arasýnda mevcuttur ve yalan yere kendi inançlarýnda olan kiþilerin lehinde þahitliði helal görürler. Özellikle baþka biri aleyhinde olduðu taktirde kendi mezheplerinden olan bir kiþi (yalancý da olsa) hakkýnda yalancý þahitliði helal kabul ederler. Ayrýca cennet dünyanýn nimetleridir, cehennem ise dünyanýn acýlarýdýr gibi batýl inançlara da sahiptirler.»

«Yalan ifadede bulunmalarý ihtimaline binaendir ilh...» Þehadetin kabulüne mani olan töhmetlerden biri de þahidin þahitliði sebebiyle kendisine bir menfaat saðlamasý veya üzerinde olan bir zararý bertaraf etmesidir. Haniye.

Kiþinin þahitliði kabul edilmez, özellikle bu þahitliði kendi iþi ile ilgili olacak olursa. Hidaye.

«Zimminin kendisi gibi zimmi hakkýnda þahitliði kabul edilir ilh...» Fetava-yý Hindiye'de bu konuda þu mesele yer almaktadýr: «Bir kimse ölse ve bir müslümana da borcu olsa, bu borç hýristiyanýn þahitliði ile sabit olsa, yine bir hýristiyanýn þahitliðine dayanarak bir hýristiyana borçlu olduðu tesbit edilse durum ne olur? » Ebu Hanife, Ýmam Muhammed ve imam Züfer «Önce müslümanýn alacaðýný ödemekle iþe baþlanýr, «Eðer bir þey artacak olursa (geri kalan) hýristiyana verilir.» demiþlerdir. Muhit'te de bu þekilde zikredilmiþtir.

«Eþbah'ta zikredilen beþ mesele müstesnadýr ilh...» Onlardan biri de, iki hýristiyan bir hýristiyan aleyhinde veya onun hakkýnda gerek Ölü olsun. gerek diri olsun müslüman olduðuna þahitlik etseler, bu namazýnýn kýlýnmasý için yeterli deðildir. Ama bir hýristiyan kadýn hakkýnda olacak olursa hülasada beyan edildiði gibi durum bunun hilafýnadýr. Yine iki hýristiyan ölmüþ bir nasrani aleyhinde müslümana borçlu olduðu konusunda þahitlik yapsalar, tereke de borcu karþýlayamayacak durumda olsa; yine iki hýristiyan bir hýristiyan aleyhinde müslümandan satýn aldýðýný iddia ettiði bir mal hakkýnda þahitlik yapsalar. müslüman da bunu inkar etse þahitlikleri, müslüman aleyhinde kabul edilmez.

Diðer bir mesele. dört hýristiyan bir hýristiyan hakkýnda þahitlik etseler ve bir müslüman kadýnla zina ettiðini söyleseler, yine kabul edilmez. Ancak kadýný zorladýðýný söyleyecek olurlarsa recm uygulanmaz, yalnýz zina ettiði söylenen erkeðe had vurulur. Haniye.

Diðer bir mesele de. bir müslüman kafirin elindeki bir köle hakkýnda kendisine ait olduðunu iddia etse, iki gayri müslim de onun kölesi olduðunu, falan müslüman Kadý'nýn onun lehinde hüküm verdiðini ifade etseler bu konuda þahitlik yapsalar, yine kabul edilmez.

«Gayri müslimin müslüman olmasý ile hüküm batýl olur ilh...» Yani gayri müslim birinin þahitliðine binaen mahkeme karar vermek üzere iken, aleyhinde dava açýlanýn müslüman olmasý halinde hakimin bu konuda karar verme yetkisi kalkar. (Çünkü, gayri müslimlerin müslüman aleyhinde þahitlik yapmalarý demek olur ki o da caiz deðildir.)

«Müstemenin müstemen aleyhinde þahitliði kabul edilir ilh...» Burada baþka türlüsü tasavvur edilememektedir. Çünkü gayri müslim bir ülke vatandaþý eðer ki izin olmaksýzýn, pasaportu olmaksýzýn bila eman ülkeye girmiþ ise, zorla girmiþ olur ki hakkýnda ceza uygulanýr ve köle olarak muameleye tabi tutulabilir. Köle olan kiþinin de hiç kimse aleyhinde þahitliði kabul edilmez. Fetih.

«Müstemenin müstennen hakkýndaki þahitliði ayný ülkenin vatandaþý olmasýna baðlýdýr ilh...» Yani ayný ülke vatandaþlarý olduklarý taktirde, birbirleri hakkýnda þahitlikleri kabul edilir. Ayrý ayrý ülkeden olacak olurlarsa rum ve diðer ülke vatandaþlarýnýn bir müslüman ülkesinde buluþmalarý halinde birbirleri hakkýnda þahitlikleri kabul edilmez. Hidaye.

Bununla Hamevî'den nakledilen þu misalin sahih olmadýðý açýkça belirtilmiþ olur ki. onun bir ülkede olmalarý þeklindeki misali yani «Ýslam ülkelerinde olmalarý halinde þahitlikleri kabul edilir.» demektedir. Halbuki ayný ülkenin vatandaþý olmalarý þartý vardýr. Aksi halde Ýslam ülkesine ayrý ayrý ülkeden gelmiþ yakýn akraba müstemenlerin birbirlerine varis olmalarý gerekir. Halbuki ayn ayrý ülkelerden olmalarý halinde birbirlerine varis olmalarý caiz olmaz.

Fetih isimli eserde zimminin müstemen aleyhinde þahitliðinin kabul edileceði ayrý ayrý ülkelerden sayýlsalar da caizdir denmiþtir. Çünkü zimmi olan kiþi zimmet akti ile Ýslam ülkesi vatandaþý olmuþ ve müslüman gibi bir velayet hakkýna sahip olmuþ demektir Nasýl müslümanýn þahitliði müstemen aleyhinde kabul ediliyorsa müslüman ülkede yaþayan zimminin þahitliði de müstemen aleyhinde kabul edilir.

«Doðru yaptýklarý küçük günahlarýndan çok ise ilh...» Bu ifadeden sonra küçük günahlarýn doðru yaptýklarýndan çok olmamasý kaydýný da getirmesi gerekirdi. Ýbni Kemal bu konuda þöyle demektedir: «Çünkü küçük günahlar devamlý yapýlmasý halinde büyük günahlar hükmünü alýr. Yine günahlarýn çok olmasý, küçük de olsalar onlarýn büyüðe dönüþmesi mesabesinde kabul edilir. Nitekim Fetava-yý Suðra'da þöyle demiþtir: «Adil olan kiþi demek büyük günahlardan kaçýnandýr. Hatta büyük bir günahý irtikab eden kiþinin adaleti sakýttýr. Küçük günahlarda ise itibar çokluðadýr veyahutta küçük sayýlan günahý devamlý olarak yapmasýna baðlýdýr. Çünkü bunlar, çok olmasý halinde veya küçük günahlarda ýsrar edilmesi halinde büyük günaha dönüþebilir. Bunun için de doðru yaptýklarýnýn günahlarýndan daha çok olmasý kaydýný getirmiþtir.

Ýbni Abidin merhum, Hamiþ'te almýþ olduðu bir notta, «Kendisi içmese de içki masalarýnda veyahut Ýslamýn caiz görmediði meclislerde oturan kiþilerin þahitliði kabul edilmez.» demiþtir. Fetava-yý Hindiye'de Muhit'ten nakledilerek ayný meseleye yer verilmiþtir. Yine adý gecen eserde, «Fasýk olan kiþi tövbe etse, fýskýndan kurtulsa, tövbenin eseri üzerinde belirecek kadar zaman geçmeden þahitliðinin kabul edilmeyeceði söylenmiþtir. Bu sürenin ne kadar olduðu konusunda sarih olan görüþ hakimin kanaatine terkedilmesidir.» denmiþtir.

«Hülasa isimli eserde ilh...» Onun kaza bahsinde þöyle denmiþtir:«Yalaný adet haline getirmiþ bir kiþi tövbe de etse, þahitliði kabul edilmez.» Zahire. Þarih bunu ilerde özellikle zikredecektir.

«Büyük günah ilh...» Esah olan görüþe göre müslümanlar arasýnda dini acýdan hoþ sayýlmayan kötü görülen ve dini bir hükmü çiðnemek olan her husus büyük günahtýr. Nitekim Kuhistanî de bu þekilde açýklamýþtýr. Fethü'l-Kadir'de ise Fetava-yý Suðra'dan naklen þu ifadelere yer verilmiþtir: Adil olan kiþi demek, bütün büyük günahlardan sakýnan kiþidir. Hatta büyük günahlardan birini irtikab etmesi halinde adaleti sakýt olur. Küçük günahlarda ise itibar çokluðadýr ki bunun çokluðuyla büyük günaha dönüþmesi söylenebilir. Bu da Isam'a ait Edebül Kada isimli eserden nakledilmiþ, mutemed olan görüþünde bu olduðu söylenmiþtir. Ancak hakim büyük günahý irtikab etmekle adaletin sakýt olmasý meselesinde bir takým belirti ve alametlereihtiyaç duyabilir. Onun için de yasak olan bir þeyin içilmesi konusunda alýþkanlýk ve sarhoþ olmasý þartý getirilmiþtir.

«Adaleti sakýt olur ilh...» Adaleti sakýt olan kiþi tövbe ettiði taktirde. tekrar adil olma vasfýna kavuþur. Ancak Bahýr isimli eserde, Haniye'de þöyle bir ifadenin olduðuna yer verilmiþtir: «Fasýk olan kiþi tevbe etse, yine þahitliði kabul edilmez. Ancak tevbesinin üzerinden eseri belirecek kadar bir zaman geçecek olur ve tevbenin eseri de görülürse o zaman kabul edilir.» Bazýlarý bunu altý ayla, bazýlarý bir yýlla kayýtlamýþlardýr. Bu konuda en doðru olan görüþ, sürenin hakimin kanaatine terkedilmesidir.

Hülasa isimli eserde, «Adil bir kimse, yalancý þahitlikte bulunsa daha sonra ondan tövbe etse, tekrar þahitlik yapsa, süre tanýnmaksýzýn onun þahitliði kabul edilir.» denilmiþtir.

Yukarda söylemeye çalýþtýðýmýz gibi, þahitin gizli fasýk biri olmasý halinde þahitlik yaparken fasýk olduðunu mahkemeye söylemesi gerekmez. Çünkü söylemesiyle müddainin hakkýný iptale yönelik bir davranýþ içine girmiþ olacaktýr, o da doðru deðildir. Umde isimli eserde bu þekilde nakledilmiþtir.

FAÝDE: Fasýklýkla itham edilen kiþinin adaleti sakýt olmaz. Þahidi teskiye eden kiþinin, þahit hakkýnda o fasýklýkla müttehemdir demesi, onun adaletini düþürmez. Haniye.

«Dinin hükümlerinden biriyle alay etmek küfürdür ilh...» Bu ifadesiyle Hidaye isimli eserdeki, «Sünnet olmayý terkeden bir kiþinin bu tavrý dinî bir hükmü hafife olmasýndan kaynaklanýyorsa» kaydýna iþaret edilmek istenmiþtir. Bahýr isimli eserden naklen muhtar olan görüþün, sünnet olma ile ilgili ilk vaktin yedi yaþý sonundan on iki yaþa kadar olduðu beyan edilmiþtir.

«Burulmuþ ve testisleri alýnmýþ kiþi ilh...» Bu meselenin özeti þudur:Bunu isteyerek yapmamýþ, diðerleri tarafýndan kendisine zulmedilerek bu akibete uðramýþtýr. Ama kendisi buna razý olacak olursa ve bunu da isteyerek yaptýracak olursa fasýk olmasý itibariyle þahitliðine manidir. Hazreti Ömer testisleri alýnmýþ ve burulmuþ Alkame'nin þahitliðini Kudame bin Maz'un aleyhinde kabul etmiþtir. Bu hadiseyi Ýbni Ebu Þeybe Hz. Ömer'den rivayet etmiþtir. Menih.

«Eli kesilmiþ kiþinin þahitliði kabul edilir ilh...» Bu konuda þu hadisi þerif rivayet edilmiþtir: «Cenabý Peygamber Aleyhisselatu vessellem hýrsýzlýktan dolayý bir kiþinin elini kestirmiþti. Daha sonra þahitlik yapýyordu ve þahitliði kabul ediliyordu.» Menih.

«Veledi zinanýn zina hakkýnda da olsa þahitliði kabul edilir ilh...»Baþkasý aleyhinde zina yaptýðýna dair þahitlik etse, þahitliði kabul edilir. Menih'te þöyle denmektedir: «Zinadan doðma bir çocuðun þahitliði kabul edilir. Çünkü onun bu durumu bizatihi kendinin sucu deðil, bîlakis ana ve babasýnýn fasýklýðýnýn bir sonucudur. Onlarýn fasýklýðý bu çocuðun da fasýklýðýný gerektirmez. Nasýl ki anne ve babanýn müslüman olmamalarý, kafir olmalarý, çocuðun da ayný durumda olmasýný gerektirmiyorsa sarih bunu mutlak olarak kullanmýþtýr. Bundan da maksadý zina hakkýnda ve diðer konularda þahitlik yapsa, her konuda þahitliðinin kabul edileceðine iþaret etmektir. Ýmam Malik zina konusunda, zinadan doðma çocuðun þahitliðini kabul etmemektedir. Çünkü o herkesin kendi durumunda olmasýný arzu eder.»

«Hünsanýn durumu kadýn gibidir ilh...» Bir erkek ve bir kadýnla birlikte hudud ve kýsasýn dýþýnda onun þahitliði kabul edilir.

«Azad etmenin isbatý ile ilgili ilh...» Yukarda beyan edildiði gibi satýlan malýn satanýn mülkiyetinden çýkmasý halinde. karþýlýktý yemine gerek yoktur. Burada azad kelimesinin getirilmesinin sebebi þu olsa gerektir: Çünkü onlarýn þahitlikleri olmasaydý, karþýlýklý yemin edecekler ve bey'i feshe gideceklerdi. Bu beyin feshi demek, kölenin azadýný iptal demektir. Menih.

«Süt yoluyla mahremi olan kiþilere de þahitliði kabul edilir ilh...» Kaza bölümünde þöyle denmiþtir: «Süt annesi ve süt babasýnýn lehinde ve kendisini emziren kadýn lehinde ve kayýn validesi lehinde ve hanýmýnýn süt annesi ve süt babasý lehinde þahitliði kabul edilir.» Bezzaziye.

Kayýn validesi ve kayýnpederi lehinde, damadý lehinde ve gelini lehinde babasýnýn hanýmý (analýðý) lehinde ve baldýzý lehinde þahitlikleri de aynýdýr, kabul edilir.

«Davalýyla þahitler arasýnda bir husumet bulunsa þahitler adil olduklarý taktirde þahitlikleri onun aleyhinde kabul edilir ilh...» Menih'te Bahýr'dan naklen þu ifadelere yer verilmiþtir: «Bunun, davacýnýn bu husumette þahitleri desteklememesi kaydýna baðlý olmasý gerekir veya husumetin aþýrý derecede olmamasý ile kayýtlýdýr.»

Remli bu ifadeyle baþkalarýnýn ifadeleri arasýnda bir telif yaparken þöyle demiþtir: «Eðer 'adillerse, sözünden anlaþýlan, durumlarý bilinmeyen, meçhul kiþilerse, þahitlikleri kabul edilmez. Velevki aralarýndaki husumet uzamasa da. Çünkü hasýmlýk ve aralarýndaki münazaa sebebiyle birbirlerine karþý töhmet ihtimali söz konusudur. Ama adil olacak olurlarsa, töhmetin bulunmamasý nedeniyle þahitlikleri kabul edilir.» Binaenaleyh Kýnye'deki ifade, adil olmamalarý durumuna hamledilir ve bizim burada söylemeye çalýþtýðýmýz kýyasa daha uygun bir durumdur. Çünkü þahitlikle ilgili bahislerde en çok itimat edilen husus adalettir.

«Ölmüþ bir zimmi aleyhinde þahitlik ilh...» Meselenin tasviri þöyledir:Bir hýristiyan vefat etse ve bin dirhem bir tereke býraksa, müslüman bir kiþi de, o ölmüþ hýristiyanda bin lira alacaðýna dair hýristiyanlardan iki þahit getirse, diðer bir hýristiyan da iki hýristiyan þahit getirerek kendisinin de ölen kiþide bin lira alacaðý olduðunu isbat etse, geride býrakmýþ olduðu o bin lira Ebu Hanife'ye göre müslümana verilir. Ebu Yusuf'a göre oralarýnda eþit hisse olarak paylaþtýrýlýr.

Bu konudaki esas nokta, Ebu Hanife'ye göre gayri müslimlerin þehadetiyle müslümanýn hakkýnýn sabit olmasý, ölmüþ olan kiþi hakkýnda borcun isbatý ile ilgilidir. Müslümanla diðeri arasýnda bir ortaklýðý isbat etmesi hususunda deðildir. Ebu Yusuf'un kavline göre her ikisi hakkýnda þahitlik yapýlmýþ demektir. Zahire.

Bununla da þu durum ortaya çýkmýþ olur. Þahitliðin ölmüþ kiþi aleyhine kabul edilmesi de onun zimmetinde müslümana ait bir borcun olmasýyla kayýtlýdýr. Evet bu bir kayýttýr. Bu kayýt müslümanla diðer gayri müslim olan davacý arasýnda olacaktaki ortaklýðý da isbat edici mahiyettedir. Diðeri hýristiyan olsa dahi ona ortak olur, aksi halde mal müslümanýn olur.

Eðer Ebu Hanife'nin görüþüne göre borcu ortaklaþa taksim etmeleri kabul edilmiþ olsa idi bu hýristiyanlarýn þahitliði ile müslüman aleyhinde bir hüküm verilmiþ olurdu bu da caiz olmazdý. Ayrýca bu noktada ikinci bir kayda gerek duyulmuþ o da, geride kalan, terekenin iki borcu ödeyebilecek durumda olmadýðý kaydýdýr. Eðer böyle olmayacak olur, yani tereke her iki borcu da ödeyebilecek durumda olursa, müslüman aleyhinde bir þahitlik söz konusu olmaz. Uzun araþtýrmalardan sonra varmýþ olduðum netice budur. Sonuçta Zahire'de bunu destekleyen bir ibareye rastladým. Onun için bu meseleyi iyi deðerlendir, beni de duadan unutma. Remîî haþiyesinde Ebi Hafs El-Ukaylî'nin Minhac'ýndan naklen þöyle denmektedir: «Hýristiyan ölse, bir müslümanla bir hýristiyan gelerek her biri ölmüþ olan hýristiyan zimmetinde alacaðý olduðunu isbat etseler, eðer her iki tarafýn þahitleri de zimmilerse, yani gayri müslimlerse veya hýristiyanýn þahitleri zimmi ise evvela müslümanýn borcunun ödenmesiyle iþe haþlanýr. Bir þey arttýðý taktirde hýristiyanýn olacaðý ödenir.»

Hasan Ýbni Ziyad'ýn Ebu Yusuf'tan rivayet ettiðine göre, alacaklarý oranýnda ikisi arasýnda pay edilir. Hatta bu görüþ Ebu Yusuf'un son görüþü olduðu da rivayet edilmektedir. Ama iki tarafýn þahitleri de müslüman þahitler olacak olursa veya müslümanýn getirdiði þahitler zimmi, zimminin getirdiði þahitler müslüman olacak olursa, bu durumda bütün imamlarýn ittifakta kabul ettikleri husus ise, ma) ikisi arasýnda hisseleri ile orantýlý olarak taksim edilir.

«Bahýr'dan nakledilen bir meselede ilh...» Bahýr'ýn ibaresi þöyledir:«Eðer durum böyleyse biz bunu Cami'den naklettik.» Oradan nakledilen ifade þudur: Bir hýristiyan yüz liralýk mal býrakarak vefat etse, bir müslüman da o ölen kiþiden yüz lira alacaðý olduðunu iki þahitle isbat etse, daha sonra bir müslümanla bir hýristiyan birleþerek yüz lira alacaklarý olduðunu da isbat etseler, o býrakmýþ olduðu yüz liranýn üçte ikisi birinci müstakillen yüz lira alacaðý olduðunu isbat edenindir. Geri kalan üçte bir ise müslümanla hýristiyan arasýnda taksim edilir. Burada ortak olmalarý taksime mani deðildir. Çünkü müslümanýn ikrarý ile ikisinin yüz lira alacaðý olduðu sabit olmuþtur.î

Meselenin delili þöyledir: Ýkinci þahitler zimmi için müslümanla ortaklýðýný isbat etmemektedir. Yukarda beyan ettiðimiz gibi ancak birinci müslüman malýn tamamýnýn kendisine ait olduðunu iddia etmekte, ikinci müslüman ise hýristiyanla birlikte yüz lira alacaklarý olduðunu isbat etmekte. Dolayýsýyla malýn yarýsýna talip olmaktadýr. Bunun için de avil yoluyla (hisseleriyle orantýlý) mal aralarýnda taksim edilir.

Bunun gereði de malýn tümünün kendisine ait olduðunu iddia eden, yüz lira alacaðý olduðunu söyleyen üçte ikisini alýr. Çünkü onun diðerlerine oranla iki yarý hakký vardýr. Diðer müslümanýn hakký ise üçte biridir. Çünkü onun talep ettiði bir bakýma malýn yarýsýdýr. Lakin onun hýristiyanla beraber iddiada bulunmasý geri kalan üçte birinin ikisinin arasýnda taksim edilmesini gerektirmiþtir. Bu da. «Þirket böyle bir taksime mani deðildir. Çünkü müslümanýn ikrarýyla sabit olmuþtur.» ifadesinin manasý olsa gerektir. Bu mesele, feraiz bahsinde borçlarýn ödenmesi bölümünde, ayrýca gelecektir.

«Veya zarureten iki meselede istisna edilmiþtir ilh...» Bu ikî meselede kabul edilmesi Þurunbulaliye'de þuna hamledilmiþtir: Müslüman hasýmýn borcu ikrar edip vesayeti ve nesebi inkar etmesi halindedir. Ama borcu inkar ediyor ise, onun aleyhinde iki zimminin þehadeti nasýl kabul edilebilir.

«ÖIenin oðlu ilh...» Ýki hýristiyan þahit bir çocuk lehinde. «Bu ölenin oðludur.» demeleri halinde, bu oðul müslüman aleyhinde bir alacaðý olduðunu iddia etse, durum ne olur? Nesebinin ölene ait olduðu konusunda ikame etmiþ olduðu iki hýristiyan þahitli beyyine kabul edilir. Bu istihsanen böyledir. Bunda zaruret vardýr. Zaruret olmasýnýn gerekçesi ise, onlarýn ölümlerine müslümanlarýn hazýr olmamasý, bulunmamasýdýr. Hatta nikahlarýnda da bulunmazlar. Bu sebeple kimin kimin oðlu olduðunu bilemezler. Karþý tarafýn iki zimmi þahitle ölen gayri müslimin oðlu olduðunu isbat etmeleri halinde ve müslümanda da alacaklarý olduðunu iddia etmeleriyle bu hak, müslüman aleyhinde zimmi þahitlerin þehadetiyle kabul edilmiþ olur. Çünkü nesebin sabit olmasý nikaha baðlýdýr. Müslümanlar onlarýn nikahlarýnda bulunmadýklarýna göre nesebi inkar edemezler. Gayri müslim þahitlerle nesebi sahih olan bu kiþinin babasýnýn hakkýna varis olduðu tesbit edilmiþ, aksi halde haklarýnýn zayi olmasýna yol açýlmýþ olur.

METÝN

Devlet baþkaný olan sultan tarafýndan tayin edilen yüksek derecedeki memurlarýn, kendilerini tayin eden kiþiler hakkýndaki þahitlikleri de kabul edilir. Ancak diðer tarafýn iþlediði zulümlere iþtirak eden ve o noktada þahitlik edenler istisna edilmiþtir. Onlarýn þehadeti, zulme yardýmcý olmuþ olacaklarýndan kabul edilmez. Mesela köy baþkaný diye bilinen, haksýz yere vergiler toplamada yardýmcý olan veya vergi toplamada mahir olan cabiler ve mallarý haksýz yere toplayýp diðerlerine daðýtan ve kendileri de istedikleri kadar alan veya bineklerde veya sahillerde kimlerin malý olduðu, kimlerden daha fazla vergi alýnmasýyla ilgili haber vermekle yükümlü olanlar ve her sýnýfýn þeyhi durumunda olanlar, zamanýmýz hakimlerine davalý ve davacýyý getirenler ve uydurma konularda vekalet alanlar ve geliþigüzel çek ve senet ve taahhüt yazanlar ve belirli bölgeleri kendi sorumluluklarýaltýna olmayý düþünüp ve bunu gerçekleþtirenler. Mesela hayvanlarýn, kölelerin satýldýðý pazarlarý kendilerine bölge olarak tahsis edenler, bunlar, zulm edici olmalarý halinde, þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü Cenabý Peygamber batýl yere þahitlik edenlere lanet edilebileceðini söylemiþtir. Fetih ve Bahýr.

Vehbaniye isimli eserde þöyle denilir: «Büyük bir emirin bir konuda iddiasý olsa, bu iddiasýna onun maiyetinde çalýþan kiþiler, vekilleri, yardýmcýlarý þahitlik etseler veya ondan korkan diðer tebaalarý ona þahitlik etseler, þehadetleri kabul edilmez. Çünkü bu durum arazi sahibine, araziyi ondan kiralayan kiþinin þahitliði mesabesindedir. Burada yardýmcýlarý ve uzman kelimesi ile belirli bir sanatý icra edenlerin kasdedidiði de söylenmiþtir. Yani babalarýnýn ve dedelerinin mesleklerinde çalýþan kiþiler kasdedilmiþtir. Bunlarýn þehadetine mani bir durum olmasa gerektir. Aksi halde bunlarýn murûeti (þahsiyetleri, kiþilikleri) olmayacaðý söylenmiþ, eðer bunlarýn çalýþtýklarý sanat deðersiz bir sanat ise, denmiþtir. Adaletin tarifinde de belirtildiði gibi, bunlarýn adaleti müskýt olmasý halinde (düþürücü mahiyette olmasý halinde) þahitliklerinin kabul edilmeyeceði söylenmiþtir. Ancak þunu bilmek gerekir ki, itibar sanata deðil, adaletedir. Adil olan kiþinin meþru olan herhangi bir sanatta çalýþmasý, kiþinin þehadetine mani bir durum teþkil etmese gerektir.»

Amâ'nýn þahitliði de kabul edilmez. Yani bununla hüküm verilmez. Fakat mahkeme bunun þahitliðini kabul ederek hüküm verecek olsa, sahih kabul edilir. Bu mutlak bir þekilde böyledir. Yani hüküm vermeden önce gözlerini kaybetse veya daha önceden gözlerini kaybetmiþ olsa, durum aynýdýr. Ýmam Ebu Yusuf'a göre amanýn tesamü' yoluyla yapabilecek konularda þahitliði kabul edilir. Yukardaki ifadeye göre kabul edilmemesi gerekir. Bu durumda dilsiz olan kiþinin mutlak bir þekilde þahitliðinin kabul edilmeyeceðini ifade etmektedir.

Mürted olanýn, köle olanýn, mükatep olanýn, hatta bir kýsmý azad edilmiþ, bir kýsmý hala köle olarak devam edenin henüz buluð çaðýna ermemiþ çocuðun, gafil kiþilerin, delilerin þahitlikleri de kabul edilmez .Ancak bunlarýn ayýk olduðu ve deli olmadýklarý zamandaki þahitlikleri kabul edilir. Yine çocuklar ve kölelerle ilgili þahitliði köleliði esnasýnda üstlenseler, çocuklar henüz buluða ermeden fakat mümeyyiz olduklarý bir dönemde üstlenseler, köle hürriyetine kavuþtuktan sonra, kendisine azad eden lehinde de þahitlik yapsa, kabul edilebileceði gibi, çocuðun buluða ermesi halinde þahitliði kabul edilir. Gördüðü tasavvur edilemeyen, ancak þahitliðini eda etmesi esnasýnda gözleri açýlmýþ olan kiþinin þahitliði de bu kabildendir.

Müslüman deðilken þahitliði üstlenmiþ kiþi, müslüman olduktan sonra þahitliðini yerine getirecek olursa, onun þahitliði de kabul edilir. Fasýk olan kiþinin fýskýný gerektiren günahtan tövbe etmesinden sonra onun þahitliði de kabul edilir. Karýsýný boþayan kiþinin boþamasýndan sonra karýsý lehinde yapacaðý þahitliklerin hükmü de bu kabildendir. Çünkü burada itibar þahitliðin eda edildiði anadýr. Þerhül-Tekmile.

Bahýr isimli eserde, «Bir maniye binaen bir kiþinin þehadetliði red edilse, yani þahitliði red edilse, daha sonra bu mani zail olsa, ondan sonra þahitlik yapsa yine kabul edilmez. Ancak dört husus bundan istisna edilmiþtir. Köle, küçük çocuk, ama ve kafirin müslüman aleyhindeki þahitliði. Kemal Ýbnül Hümam karý kocadan birinin de bu kabilden olduðunu söylemiþtir. Fakat bu þekilde sayýlmasýný ulema sehiv olarak deðerlendirmiþlerdir.» denilmiþtir.

Kaziften dolayý kendisine had vurulmuþ kiþi tevbe de etse, þahitliði kabul edilmemektedir. Çünkü þahitliðinin kabul edilmemesi, haddin tamamýndan kabul edilmiþtir. Çünkü tevbe de etse, kendisini yalanlamasý gerekmektedir. Çünkü karþý tarafa bir iftirada bulunmuþ ve bu söylediði sözü isbat edemediði için kendisine had vurulmuþtur. Hanefi ulemasýna göre bu gibilerin, yani kaziften dolayý kendisine had vurulmuþ kiþinin tevbe de etse, þahitliðinin kabul edilmemesi, haddin tamamýndan kabul edildiði nassan belirtilmiþtir. Bu Hanefilerin ictihadýdýr. Ayeti kerimedeki istisna ondan sonrasýna þamildir ki o da «Onlar fasýklarýn ta kendileridir.B (Nur: 4) ifadesine has bir durumdur. Yani bu istisna edilmiþtir, Bu had konusunda þahitliði reddedilmesi ile ilgili bir istisna vardýr. O da, kafir olarak kendisine had vurulan kiþinin müslüman olmasý halinde, Ýslam bir öncekini temizlemesinden dolayý, þahitliði kabul edilir. Hatta bu haddin büyük bir kýsmýnýn müslüman olduktan sonra vurulmasý halinde de durum aynýdýr.

Ancak köle iken kendisine had vurulmuþ kiþinin azad olmasýndan sonra dahi þahitliði kabul edilmez. Bu kafir meselesinin hilafýnadýr. Yine istisnalardan biri de kendisine had vurulmuþ olan kiþi, daha sonra beyyineyle doðru söylediðin! isbat etse ve karþý tarafýn zina ettiðini dört þahitle isbat etse veya zina eden kiþinin ikrar ettiðini iki þahitle isbat edecek olsa, onun durumu da istisna edilmiþtir. Bu kendisine had vurulmadan önce, beyyineyle isbat etmesi haline benzer. Bahýr.

Yine adý gecen eserde, «Fasýk olan kiþinin tevbe etmesi halinde þahitliði kabul edilir. Ancak kaziften dolayý kendisine had vurulmuþ olan kiþi ile yalancýlýkla maruf ve meþhur olan kiþi bundan müstesnadýr. Bunlara ek olarak yalancý þahitlerin de þahitliði kabul edilmez. Hatta adil de olsa, bu kimselerin asla þahitlikleri kabul edilmemelidir.» denilmiþtir. Mültekat. Ancak ilerde bu meseleyle ilgili deðiþik tercihlerin olduðuna da yer verilecektir. Hapishanede mahkum olan kiþinin, hapishanede olan bir hadise hakkýndaki þahitliði de kabul edilmemektedir. Çocuklarýn þahitliðinin de çocuklarýn oyun alanlarýnda meydana gelen olaylar konusunda kabul edilmeyeceði söylenmiþtir.

Ayrýca kadýnlarýn hamamda vuku bulan hadiseler konusunda þehadetlerinin de kabul edilmeyeceði söylenmiþ, bu konuda zaruret olsa do durum pek deðiþmez, denmiþtir. Bu da þu gerekçeye dayanmýþtýr: Hapishaneye düþen kiþi dinen yasak olan bir þeyi irtikab etmesinden dolayýhapishaneye düþmüþ dolayýsýyla o konuda þahitliði kabul edilmez denmiþtir. Çocuklar için burada söylenecek bir þey olmasa gerektir. Kadýnlarýn hamama gitmelerini yasak kabul eden görüþe göre bu mesele burada tasavvur edilmiþ, dolayýsýyla bu durumda þahitliklerinin reddedilmelerindeki kusurun kendilerine ait olduðu ve bunu kabul etmeyen konunun burada kusurlu olmadýðý söylenmiþtir. Bezzaziye.

Ancak Havi isimli eserde, hamamda olan bir öldürme olayý ile ilgili kadýnlarýn þahitliðinin yalnýz baþýna kabul edilebileceði ve diyet hakkýnda hüküm verilmesi için onun geçerli olacaðý söylenmiþtir. Aksi halde ölen kiþinin hakký aranmamýþ ve kaný boþ yere akýtýlmýþ olur. Bu konuda fetva verilirken de dikkatli davranýlmasý gerekir.

Yukarda beyan ettiðimize göre, çocuklar arasýnda olan hadiselerde öðretmenin (muallimin) þahitliðinin kabul edilebileceði beyan edilmiþ idi. Kadýnýn kocasý lehinde ve kocanýn da karýsý lehinde þahitliði kabul edilmez..Hatta üç talakla boþanmýþ olan kadýnýn iddeti esnasýnda da olsa durum böyledir. Ancak kocanýn karýsý aleyhinde iki mesele müstesna, þahitlik yapabileceði ifade edilmiþtir.

Kýnye'deki bir ifadeye göre, bir kimse karýsýný üç talakla boþasa, henüz kadýn iddette iken kocasý onun lehinde bir þahitlik yapacak olsa, þahitliði kabul edilmez. Ýddet içerisinde olduðu müddetçe, kadýnýn kocasý lehinde yapacaðý þahitlik de kabul edilmez. Ama bir kimse kadýnýn lehinde þahitlik yapar, daha sonra bu þahitlikle henüz hüküm verilmeden önce o kadýnla evlenecek olursa, mahkeme bu þahitliðe dayanarak hüküm veremez, þahitlik batýldýr. Haniye.

Bundan da anlaþýldýðýna göre, karý koca arasýnda birbirleri lehinde þahitlik yapmalarý, hüküm verilme esnasýnda, hükmün uygulanmasý esnasýnda, karý koca olmalarýnadýr itibar ne tehammül ettikleri ona, ne de þahitliði eda ettikleri anadýr.

Ferin aslý için þahitlikleri de kabul edilmez. Her ne kadar bu asýl dedenin dedesi gibi üçüncü veya daha yüksek mertebede de olsa. Ancak dedenin torunu lehinde, oðlu aleyhinde þahitliði kabul edilir. Eþbah.

Bir kiþinin aslý aleyhinde þahitliði kabul edilir. Ancak babasý aleyhinde annesi lehinde þahitlik yapacak olursa, kabul edilmez. Velevki bu anne lehindeki þahitlik kumasýnýn boþanmasý, annesinin hala babasýnýn nikahýnda olmasý halinde de olsa. Eþbahta belirli sayfalar sonra þu ifadeler de yer almýþtýr: «insanýn kendi lehinde þahitliði kabul edilmez. Ancak katil meselesi bundan istisna edilmiþtir. Þöyle ki, öldürülen kiþinin velisinin affettiðine dair þahitlik edecek olursa. kabul edileceði söylenmiþtir. Aslýn feri için þahitliði de kabul edilmez. Çünkü bu þahitlikte töhmet söz konusudur. Mevlanýn kölesi için, mükatebi için, ortaðýn ortaðý için, ortaklýk konusundaki þahitliði de kabul edilmez. Çünkü bu þahitlik bir bakýma kendisi için .þahitlik olmaktadýr.» Eþbah'ta hasmýn þahitler hakkýnda üç noktada onlarý taný etmesi kabul edilir. Köleliði kendisine had vurulmuþ olmasý ve ortak olmasý konularýnda. Nesefi'nin" fetvasýnda þu ifadeler yer almýþtýr: «Bir köyün sakinlerinden bazýlarýnýn diðerleri aleyhinde fazla harac ödemeleriyle ilgili þahitlikleri yine kabul edilmez. Ancak her topraðýn haracý belli olacak olursa, bu durum istisna edilmiþtir. Veya þahitlik yapanýn bir haraç ödeme durumu yok ise, o zaman da kabul edileceði söylenmiþtir. Keza bir köy ahalisinin uzakta olan bir çiftlik hakkýnda kendi köylerine ait olduðu konusundaki þahitlikleri de kabul edilmez. Yine çýkmaz sokakta oturanlarýn kendi lehlerinde bir menfaat konusunda þahitliklerinin durumu da aynýdýr. Ancak çýkar sokaklarda ise durum deðiþiktir. Eðer kendisi için bir hak talep ediyorsa kabul edilmez ama ben bundan bir þey almayacaðým derse kabul edilir.

ÝZAH

«Reisül kariye ilh...» Fetih'te bu kiþi tarif edilirken, «Zamanýmýzda Þeyhülberet denilen kiþiye mukabildir. Yani devletin orada birtakým haklarýný toplayan ve devletin görevlisi olan kiþi manasýnadýr.» denilmiþtir. Bezdevî'den naklettiðimiz bir ifadeye göre bu gibi vergilerin tevzi ve taksiminde görevli olan kiþinin vergilerin toplanmasýna müslümanlar arasýnda adil bir þekilde yardýmcý olan kiþinin mecur olacaðý, sevap kazanacaðý, aslýnda bunlarýn doðru olmasa da bunu yapan kiþilerin adaletinin sakýt olmayacaðý söylenmiþ idi. Buna göre bunlarýn þahitliðinin kabul edilmesi gerekir.

«Belirli sanatlarý icra edenler ilh...» Bu ifadenin zýmninde, bazý sanat ehlinin þahitliklerinin kabul edilmeyeceðini söyleyen kavli ve görüþü red yatmaktadýr. Bu konuda Fetih'te þöyle denmiþtir: Bazý düþük sanatlarda çalýþan kiþilerin, kanalizasyonlarý veya çöp toplamalarý veyahut dokumacýlýk, kan alma gibi olaylarda yardýmcý olan haccamýn þahitliklerinin kabul edilmeyeceði bir rivayete göre söylenmiþtir. Sahih olan, bunlarýn þahitlikleri kabul edilir. Çünkü bu gibi sanatlarý salih olan bir çok selef üstlenmiþ, ayný sanatý icra etmiþlerdir. Bunlarýn adaletini taan edecek bir kurum olmadýðý müddetçe, sanatlarýndan dolayý þahitliklerinin reddedilmesinin bir gerekçesi olmasa gerektir.» Meselenin tamamý adý geçen eserde beyan edilmiþtir. Oraya müracaat edilmelidir.

«Baba sanatýný icra etmeyenler ilh...» Mesela babasý tacirken o dokumacýlýðý, babasý tacirken o berberliði tercih edecek olursa, bu gibi sanatlar dolayýsýyla suçlanýr demek, biraz haksýzlýk olur. Çünkü insanýn sanatýndan dolayý deðil boþ gezmesinden dolayý ayýplanmasý gerekir. Her ne kadar eski zamanlarda bazý sanatlar örfen hoþ karþýlanmýyor ise de, bu konuda söylenenleri ihtiyatla karþýlamak gerekir.

«Fethü'l-Kadir'de ifade edildiðine göre ilh...» Ben bu ifadeyi Fethü'I-Kadir'de görmedim. Ancak Bahýr isimli eserde, «gereklidir» þeklinde baþlayan bu ibare, Bahýr sahibine aittir. Bu konuda Remlî þöyle demektedir: «Bu tür kayýtlarýn yapýlmasý düþündürücüdür. Yani baba sanatýný icra edenlerin, sanatý icra etmeleri halinde þahitlikleri kabul edilir, aksi halde kabul edilmez gibi ifadeler biraz düþündürücüdür. Çünkü fukaha itibar adaletedirsanata deðildir demiþlerdir. Nice sanatlar vardýr ki toplumda muteber kabul edilmemekte, ancak bu sanatta çalýþan kiþiler birçok halk arasýnda makam ve mevki sahibi olan veya zengin olan kiþilerden daha olgun, daha adil kiþiler olabilmektedir. Çünkü insanýn baba sanatýndan vaz geçip baþka bir sanat ittihaz etmesi ya ona gücünün, yetmemesinden veya baba sanatýnýn zor olmasýndan olabilir. Özellikle baba sanatýný kabul edenler ya babanýn küçüklüðünde o çocuðu öðretmesi veya vasisinin onu ayný sanatta çalýþtýrmasý ve ondan baþka sanat bilmemesinden de kaynaklanabilir. Ebu Suud haþiyesinde, «Bu ifade de düþündürücüdür.» denmiþtir. Çünkü yukarda biraz önce tesbit etmeye çalýþtýðýmýz ifadeye terstir. Çünkü sanat ne olursa olsun, sanatý icra eden adil olduðu müddetçe, sahih olan kavle göre þahitlikleri kabul edilir.»

Ben derim ki: Bir kimsenin baba sanatýndan vaz geçip daha aþaðý derecedeki bir sanata meyletmesi, onun kiþiliðini zedeleyici kabul edilmemelidir. Özellikle babanýn sanatý daha aþaðý derecede bir sanat olup çocuðun daha üst bir sanatta çalýþmasý demek, yukardaki kavle göre, kabul edilmemesi demek olur ki burada itibar adalete olmalýdýr, sanata deðil. (Gerçi cemiyetimizde hala bu tür sanatlarýn farklýlýðý tartýþýlmaktadýr. Kýzýný evlendirecek kiþinin, damat adayýnýn hangi sanat ve neleri icra ettiði sorulmakta. sanatýnýn muteber olmamasý, toplumda kabul edilmeyen bir sanat olmasý halinde, kýzýný evlendirmekten imtina etmektedir.)

Halbuki önemli olan, yasak olmayan, dinen mahsurlu bulunmayan herhangi bir iþte insanýn çalýþýp rýzkýný kazanmasý. kimseye el avuç açmadan hayatýný idame ettirmesi, kiþi için bir övgü kaynaðý olmalýdýr. Þartlarýn zorlamasý ile kiþinin seçmiþ olduðu sanattan dolayý toplumda hor görülmesi ve ikinci sýnýf bir vatandaþ muamelesi görmesi Ýslamýn genel adaletiyle baðdaþýr bir durum olmasa gerektir. Ancak evlendirme konusunda erkeðin kýza denk olmasý þartý, evlilik hayatýnýn devam etmesi, karý koca arasýnda geçimin saðlanmasý için gerekli görülmüþ, aksi halde kadýn erkeði her zaman hor görecek ve aile hayatý çekilmez bir hayata dönüþecektir. Bu durumu önlemek için erkekle kadýn orasýnda bir denklik söz konusu olmuþtur. Özellikle erkeðin kadýna denk olmasý þartý getirilmiþtir.) Mütercim.

«Amanýn þahitliði de kabul edilmez ilh...» Ancak Ebu Hanife'den Ýmam Züfer'in naklettiði bir rivayete göre, duyma yoluyla, tesamül yoluyla þehadeti kabul edilen yerlerde amanýn þehadetinin kabul edilebileceði söylenmiþtir. Çünkü burada itibar duymayadýr. Duygu organýnda bir eksiklik olmadýðýna göre kabul edilmesi gerekir. Bakanî.

«Yani hakim amanýn þehadetiyle hüküm vermez ilh...» Bu da Ebu Yusuf'un görüþünün hilafýnadýr. Çünkü Ebu Yusuf'a göre bir kimse kör olmadan önce þehadeti tahammül etse, bilerek ve görerek o konu hakkýnda yeterli bilgiye sahip olduðundan dolayý þahitliði kabul edilir, denmiþtir. Çünkü eda etme dil ile ilgili bir husustur. Dilinde de bir eksiklik olmadýðýna göre, vazifeyi tam olarak ifa edebilecek demektir.

Geriye bir tarif edilmesi, tanýtýlmasý kalmýþtýr. Bunun da nesep ve þeklini tayin etmekle mümkündür. Nitekim ölen kiþinin aleyhinde ve onun hakkýnda yapýlan þahitliklerde de durum ayný olmaktadýr.

Bu söylediklerimiz Ebu Yusuf'un görüþüdür. Bize göre ise þahitliðin eda edilmesi anýnda iþaret yoluyla kimin lehinde, kimin aleyhinde þahitlik yapýldýðýnýn iþaret edilerek gösterilmesi ve müddai ve müddaaleyhin ayrýlmasýný gerektirir. Bu da görebilen kiþiler için mümkündür. Ama ise ancak ses tonundan kiþileri ayýrmaya muktedirdir. Bunda da þüphe vardýr, kaçýnýlmasý gerekir.

Nesebini zikretme yoluyla kiþinin tanýtýlmasý, mevcut olmayan gaip kiþilerle ilgilidir. Mevcut olan kiþilerde ise bu durum pek önem kazanmaz. Durum o zaman hudud ve kýsastaki mesele mesabesinde olmaktadýr. Bakanî.

«Duyma yoluyla þahitlik ilh...» Bu da daha çok nesep ve ölümle ilgili konulardadýr. Yukarda bunlarla ilgili daha geniþ bilgi verildi.

«Ýkinci imamýn görüþü buna muhaliftir ilh...» Hüküm verilmezden önce gözleri kapanan kiþinin þahitliðiyle, duyma yoluyla þahitlik yapýlabilecek konularda Ebu Yusuf diðer imamlara muhalefet etmiþtir. Sadru Þeria birinci noktada, yani hadiseyi görüp henüz þahitliðini yaptýktan sonra, hüküm verilmezden önce gözlerinin kapanmasý halinde þahitliðinin kabul edilebileceði görüþü daha kuvvetli görmüþtür. Ancak Yakubiye'de, diðer kitaplarda bu görüþ kabul edilmediði için Sadru Þeria'nýn daha kuvvetlidir ifadesi de reddedilmiþ olmaktadýr.

Ýkinci ifade ile, yani duyma yoluyla bazý noktalarda amanýn þahitlik yapabileceði konusu ise, bu konuda Ebu Hanife'den de bir rivayet vardýr. Nitekim yukarda Ýmam Züfer'in Ebu Hanife'den duyma yoluyla þahitlik yapabileceðine dair bir nakil vardýr. Bu konuda Bahýr'da þöyle denmiþtir: «Hülasa bu görüþü tercih etmiþ, ancak Remlî bunu reddetmiþtir. Hülasa'da böyle bir þeyin olmadýðý ve tercihini gerektiren veya bu görüþün müftabih görüþ olabileceðini söyleyen bir ifadesine rastlanmamaktadýr.»

«Dilsiz olanýn þehadeti kabul edilmez ilh...» Çünkü ama olanýn þehadetinin kabul edilmemesindeki gerekçe, karþýdaki kiþinin nesebi hakkýnda yeterli bilgiye sahip olamamasý, gerektiði þekilde onu tarif edememesidir. Burada ise mesele hem nesebiyle ilgili. hem onun dýþýnda hakkýnda þahitlik yapýlan malýn miktarý konusunda ve diðer konularda bilgi verememektedir. Onun için dilsiz olanýn þehadeti kabul edilemez. Fetih.

Maksut'tan nakledilen bir ifadeye göre, bu fukahanýn icmaý ile kabul edilmiþ bir hükümdür. Çünkü þehadetin kabul edilmesindeki þartlardan biri de þehadet lafzýnýn mahkemede þahit tarafýndan kullanýlmasý ve ifade edilmesidir. Dilsiz olandan ise bunun tasavvuru mümkün deðildir. Meselenin tamamý Fetih'tedir.

«Mükatep de olsa ilh...» Mükatep, belirli bir miktar ödemesi karþýlýðý mükatebe akti yapýlan köle, parayý ödediði taktirde hür olacaðý kabul edilen köledemektir. Hastalýk, ölüm döþeðinde iken azad edilen kölenin durumu da mükatep mesabesindedir. Bu da siaye dediðimiz parasýný ödeme zamaný içerisindedir ki Ebu Hanife bu görüþü benimsemiþtir. Sahibeyne göre o borçlu hür bir insan demektir.

TENBÝH: Bir kimse ölse, geride bir amca, iki cariye kýz, iki köle býraksa. Amca, köleleri azad etse, köleler cariyelerden birinin (tayin edilerek) ölenin kýzý olduðunda þahitlik yapsalar ve «Ölümünden önce onun kýzý olduðu konusunda ikrarý vardý.» deseler, bu þahitlik kabul edilmez. Çünkü bunu baþlangýçta kabul etmekte, sonuç itibariyle bunun batýl olmasý demektir. Çünkü bu kölelerden her ikisi de miras yoluyla kýz ve amcaya intikal ettiðine göre, mutekulba'd dediðimiz bir bölümü azad edilmiþ köle demektir ki, bu da mükatep mesabesindedir. Ebu Hanife'ye göre þahitliði kabul edilmez. Ama Sahibeyne göre kabul edilir.

Bu kimseler, bu köleler, þahitliklerinde ikinci kýzýn ölen kiþinin kýz kardeþi olduðu konusunda þahitlik yapsalar, bu da birinci konuda, kýzýdýr meselesindeki þahitlikten önce olsa veya sonra olsa veya onunla birlikte olsa, icmaen kabul edilmez. Çünkü bu þehadeti kabul edecek olursak, kýz kardeþ kýzla birlikte asaba olacak. omca mirastan mahrum edilecek, miras dýþý býrakýlacaktýr. Bahýr.

Ben derim ki: Bu iki ayrý þahitliðin bulunmasý halinde acýktýr. Ama kýz kardeþ olmasý ile ilgili þahitliðin önceden yapýlmasý halinde durum ne olur? Durumda bir deðiþiklik olmasa gerektir. Çünkü buradaki illet, aynen kýzý konusundaki illetle müsavidir.

Muhit isimli eserde ise þu meseleye yer verilmiþtir: «Bir kimse ölse, geride bir erkek kardeþ býraksa ve ondan baþka do varisi olduðu bilinmese, iki köle -ki bunlar ölen kiþinin köleleridir- þöyle bir iddia ile karþýnýza çýksalar: «Bizi saðlýðýnda efendimiz azad etmiþti, hatta þu üçüncü þahýs falan da onun oðludur.» deseler, kardeþ de kölelerin bu iddiasýný tasdik etse, onlarýn bu iddialarý ýtk konusunda, azat olma konusunda kabul edilmez. Çünkü bunu kabul etmekle o kölelerde bir mülkiyet hakkýnýn olmadýðýný ikrar yatmaktadýr. Kardeþin bunu tasdik etmesiyle köleler üçüncü þahýs ve oðlu olduðunu iddia ettikleri kiþiye ait olmaktadýr. Çünkü kardeþ onun oðlu olduðunu kabul etmesiyle mirasýn tümü ona kalacak, kardeþ mirastan mahrum olacaktýr. Dolayýsýyla onlarýn neseb konusundaki þahitlikleri batýldýr, geçersizdir.

«Ama üçüncü þahýs ve oðlu dedikleri kiþi yerine oðul deðil de kýzý olsaydý bu durumda kölelerin þahitliði kabul edilir ve o kýzýn nesebi de ölmüþ olan kiþiden sabit olur ve kölelerin hürriyete kavuþtuklarý iddiasý karþýlýðýnda yarý kýymetlerini ödemek üzere çalýþmakla yükümlü kýlýnýrlardý. Çünkü kardeþin o kýzýn ölenin kýzý olmasýný ikrar etmesi demek, mirasýn yarýsýnýn ona ait olmasýný kabullenmesi demektir. Dolayýsýyla ýtk konusunda, yani azad etme konusunda sahih kabul edilmiþtir. Çünkü ýtk (azad etme) tecezzi kabul etmez. Özellikle Ebu Yusuf'ta Ýmam Muhammed'e göre. Ancak ortak köledeki azad etme konusunda kölenin diðer susan ortaða hissesi kadarýný çalýþarak ödemesi gerekir.»

Ben derim ki: Ebu Hanife'ye göre o iki köle hürriyetlerine kavuþmuþ olurlar, aynen sahibeynin dediði gibi. Ancak ne var ki onlarýn kýzý olduðuna dair þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü onlar bir bakýma bir kýsmý azad edilmiþ kiþilerdir, hala bir bakýma köle demektirler. Þehadetleri kabul edilmez.

FAÝDE: Hakim þahitliðe dayanarak bir hüküm verse, daha sonra þahitlerin köle olduklarý öðrenilse, verilen hükmün batýl olmasý gerekir. Yine beyyineye dayanarak bir konuda vekalet olduðuna dair hüküm verse, vekil de bu vekalete binaen müvekkili adýna insanlardaki alacaklarýný toplasa, daha sonra þahitlik yapan ve beyyinede esas olan kiþilerin köle olduklarý anlaþýlsa, bordular borçlarýndan kurtulmuþ sayýlmazlar. Ancak benzeri durum vesayet konusunda olacak olursa, borçlular borçlarýndan kurtulmuþ olurlar. Çünkü vasinin borçlarý kabzetmesi, hakimin iznine binaendir. Her ne kadar vasi olmasý sabit olmasa da. Ki bu konuda borçlularýn onu ödemeleri, oðlu hakkýnda ödemelerine izin vermesi mesabesindedir.

Vekalet konusu ise bunun hilafýnadýr. Çünkü hakimin borçlularýn sað olan kiþinin alacaklarýný bir baþkasýna vermeleri hakkýnda izne yetkisi yoktur. Makdisî bu konuda der ki: «Buna göre zamanýmýzda çoðu kez vuku bulan bir kiþinin vakýf konusunda nazýr tayin edilmesi ve nazýr gibi konuda tasarruf etmesi, kabzetmesi, sarfetmesi, satýn alýp satmasý hallerinde daha sonra do bunun vakýfýn þartý olmaksýzýn olduðu ortaya çýksa veya onun bu göreve getirilmesinin batýl olduðu anlaþýlsa, ödememesi gerekir. Çünkü onun tasarrufu aynen vaside olduðu gibi hakimin izniyle olmuþ olmaktadýr.»

Ben derim ki: Bununla ilgili meseleler vakýf bahsinde geçti. Bunu teyid eden deliller Sayýhani tarafýndan orada serdedildi.

«Muðaffel dediðimiz gafil kiþilerin þahitliði de kabul edilmez ilh...»Ebu Yusuf'tan bir rivayete göre þöyle denmektedir: «Biz birçok kiþilerin þahitliklerini, þefahatlerini ummamýza raðmen, reddeder kabul etmeyiz. Halbuki bu þahitliklerini kabul etmediðimiz kiþilerin yevm-i kýyamette bizim için þefaatçi olmalarý umulabilir.»

Bu ifadenin manasý muaffel dediðimiz benzeri kiþilerin þahitliklerinin kabul edilmemesi demektir. Hatta salih ve adil de olsalar, durum deðiþmez. Tatarhaniye.

«Kriz gelmediði an, saðlam olduðu an þahitliði kabul edilir ilh...» Yani deli olan kiþinin deliliði nöbetler halinde geliyor, zaman zaman onun tasarruflarýný dengesiz hale getiriyor ise, bu deli durumunda olan kiþinin o zaman þahitliði kabul edilmez. Ama bu saðlamken, henüz baygýn deðilken, ne yaptýðýný bilir bir durumda iken görmüþ olduðu hadiseyi mahkemede olduðu gibi aktarabiliyor ve aktarýyor ise, onun þahitliði kabul edilir. (ibni Abidin merhum Hamiþte bunu özellikle not almýþtýr. Çeviren.)

«Gözlerinin açýlmasýndan sonra ilh...» Bunun þartý da þahitliði üstlendiði zamanda gözlerinin açýk olmasýdýr. Çünkü bu durumdaki meselenintasavvuru þöyle olmaktadýr: Daha önceleri gözleri saðlam ve gören bir kiþi idi. Þahitliði o esnada üstlenmiþ ve hadiseyi o anda görmüþtür. Daha sonra gözleri kapanmýþ, þahitliði edasý esnasýnda gözleri açýlmýþ ve gözleri açýk iken þahitliðini yerine getirmiþtir. Ancak görmesi, hadiselere þahit olmasýyla mahkemede ifadesini vermesi arasýnda gözlerini bir ara kaybetmiþ olmasý, onun þahitliðine engel deðildir.

«Karýsýný boþamasý halinde ilh...» Yani daha sonra bu konuda geleceði gibi, kadýnýn þahitliðin reddine dair kararýn olmamasý þartý getirilmiþtir. Çünkü kan kocanýn birbirleri lehinde þahitlik yapmalarý konusu aþaðýda belirtileceði gibi ihtilaflý bir meseledir. Gerekli izah ilerde gelecektir.

«Bahýr isimli eserde ilh...» Onun da Hülasa'dan naklettiði mesele, bir kimsenin belirli bir illet ve sebebe binaen þahitliðini reddeder ve bu istikamette hüküm verirse, daha sonra bu illet zail olsa, þahitlik yapmasý halinde yine þahitliði kabul edilmez. Ancak dört mesele müstesnadýr denmiþtir. Kaldý ki þahitlik yapmýþ olduðu mesele, görüpte þahitliði red edilen ayný meseledir.

«Dört kiþi bundan müstesnadýr ilh...» Bunlar arasýnda amanýn (körün) dýþýndakilerde durum açýktýr. Çünkü onlarýn þahitlikleri aslýnda þahitlik deðildir. Amanýn þahitliðine gelince onunla kan kocadan biri arasýndaki farkýn hatýrlanmasý gerekir. Bu konuda Þurumbulaliye'de gördüðüm bir ifadede «Amanýn þahitliðinin kabulü müþküldür.» denmiþtir.

«Köle de bu dörtten biridir ilh...» Bahýr'da bu konuda þöyle denmektedir: «Buna göre kocanýn þahitliðinin kabul edilmemesi, iþçinin iþ veren hakkýnda þahitliðinin kabul edilmemesi, mugaffel, müttehem ve fasýk kiþilerin þahitliklerinin reddedilmesinden sonra, kabul edilmemesi gerekir.

Yine Bahýr isimli eserde bu babtan önceki bir babta þu ifadeler yer almýþtýr: «Þurasý kesinlikle bilinmelidir ki, þahitliði reddedilen kiþiler arasýnda þüpheden dolayý þahitlikleri reddedilen ile töhmetten dolayý þahitliði reddedilen arasýnda bir fark yoktur. Ýkincisinde, yani þüpheden dolayý þahitliði kabul edilmeyen kiþinin þahitliði maniin zail olmasýndan sonra kabul edilir. Ama birincisi bunun hilafýnadýr. Onun þahitliði mutlak bir þekilde kabul edilmez. Buna açýkça Mevazil'de iþaret edilmiþtir.»

«Eþlerden birinin durumunun da bu dördü içinde mutaleâ edilmesi ilh...» Kemal Ýbnül Hümam eþlerden birinin bu istisna edilen dört meseleden biri olduðunu da söylemiþtir. Halbuki ibaresinin baþýnda bunun hilafýný ifade eden sarih ibaresi mevcuttur. Benzeri ifade Tatarhaniye de Cevhere'de ve Bedai'de de zikredilmiþtir.

«Karý kocadan birinin bu dört meseleye ithal edilmesi sehivdir ilh...»

Çünkü kocanýn þahitlik etme hakký var idi, fakat þahitliðinin reddedildiðine dair bir hüküm sadýr olmuþtur. Kölenin ve benzerlerinin durumu ise bunun hilafýnadýr.

«Kendisini yalanlamasý þeklinde, tevbe etmesi halinde ilh...» Bir kimseyi zina ile itham eden ve kaziften dolayý kendisine had vurulan kiþi, daha sonra kendisini yalanlayarak tevbe etse, meselenin doðru olmadýðýný söylese dahi bunun þahitliði kabul edilmez. Þurumbulaliye'deki mesele bunu teyid etmektedir. Oraya müracaat edilmesinde yarar vardýr.

«Gayri müslim olan kiþi, baþka birini zina suçuyla suçlayýp isbat edemediði taktirde kendisine had vurulmasý ve ondan sonra müslüman olmasý halinde þahitliði kabul edilir ilh...» Çünkü kafir olan kiþinin þahitlik etme hakký vardýr. Þahitliðin bu konuda reddedilmesi, haddin tamamýndan olmasý sebebiyledir. Müslüman olmasýyla o kimse için yeni bir þahitlik hakký doðmuþtur. Buna dayanarak þahitlik yapabilir. Yaptýðý taktirde de kabul edilir. Bundan maksat müslüman olduktan sonra þahitliði yalnýz müslümanlar hakkýnda kabul edilir demek deðildir. Þahitliðinin kabulü geneldir. Bahýr.

«Köleye haddi kazif vurulduktan sonra hürriyetine kavuþsa yine þahitliði kabul edilmez ilh...» Çünkü kölelik halinde kölenin asla þahitlik yapma hakký yoktur. Onun þahitlik yapabilmesi yeniden þahitlik hakkýnýn doðmasýna baðlýdýr. Doðduðu taktirde de eskiden yemiþ olduðu haddin devamý, þahitliðinin kabul edilmemesi ile olacaðýndan, þahitliði yine kabul edilmemektedir. Bahýr.

«Fasýk tövbe ederse ilh...» Kadýhan bu konuda der ki: «Fasýk olan bir kiþi tevbe etse dahi þahitliði kabul edilmez. Ancak tevbe etmesinden sonra bir süre geçer, tevbenin eseri de onun tasarruflarýnda görülecek olursa. o zaman kabul edilebilir. Bazýlarý bu süreyi attý ayla kayýtlamýþ, bazýlarý bir yýlla kayýtlamýþtýr. Doðru olan görüþ ise, hakimin görüþüne terketmiþtir. Hizanetü'lMüftî isimli eserde, «Fýsýktan dolayý geri çevrilen her þahitlik. þahitliðinin kabul 'edilebileceðini iddia etmesi halinde kabul edilmez.» denilmiþtir.

«Yalancý þahidin þahitliði kabul edilmez, ancak tevbe etmesinden sonra þahitliðinin kabul edilebileceði tercih edilmiþtir ilh...» Haniye'de ayný ifadeye yer verilmiþ, itimadýn bu görüþe olduðu da ayrýca belirtilmiþtir. Birinci görüþü, yani hiçbir zaman kabul edilmeyeceði þeklindeki ifadeyi Ebu Yusuf'tan bir rivayet olarak nakletmiþtir.

«Kusur onlarýn kusurudur þahitliðini kabul etmeyen kanunun kusuru deðildir ilh...» Bir rivayete göre onlarýn þahitliðinin kabul edilebileceði þeklindedir. Birinci görüþ daha sahihtir. Kýnye'de de bu þekilde ifade edilmiþtir. Camiü'l-Fetava.

«Hamamdaki kadýnlar arasýndaki öldürme olayýnda yalnýz kadýnlarýn þahitliði kabul edilir ilh...» Vakýf bahsinde bu konuda þu ifadelere yer verilmiþti: «Hatýrlanacaðý gibi hakim baþ yarma ve yaralama olaylarýnda kadýnlarýn yalnýz þehadetine dayanarak hüküm veren bir mahkemenin kararýný, ikinci bir hakim yürürlüðe koyamaz.» Sayýhani.

Bunu yaralama olaylarýndaki kýsasa hamletmekle iki mesele arasýnda telif saðlanmýþ olur.

«iki mesele müstesna erkeðin karýsý aleyhindeki þahitliði kabul edilir ilh...» Eþbah'ta bu konuda þu ifadeler yer almýþtýr: «Kocanýn kansý aleyhindeki þehadeti kabul edilir. Ancak onu zina ile itham etme konusunda, haddi kazifte olduðu gibi kabul edilmez. Bir diðer þahitliðinin aleyhinde kabul edilmediði husus da, kadýnýn baþka bir erkeðin cariyesi olduðuna dair ikrarý hakkýnda yapmýþ olduðu þahitliði de kabul edilmez. Bunun da bir istisnasý vardýr. Koca karýya mehrini vermiþ, müddai olan davacý da, yani «O benim cariyemdir.» diyen kiþi de «Ben ona nikah konusunda izin verdim.» diyecek olursa. bu durum müstesnadýr.» Nitekim Haniye'de de bu istisna özellikle zikredilmiþtir. Halebi.

«Kadýnýn lehinde þahitlik yapsa ilh...» Yani bir kimse kadýnýn lehinde þahitlik yapsa, henüz mahkeme bu þahitliðe dayanarak kararýný vermese, erkek de o kadýnla evlenecek olursa, o konudaki þahitlik kabul edilmez, reddedilir.

Keza bir kimse þahitlik yapsa ve henüz þahitliðine dayanarak mahkeme karara varmasa, ondan sonra da lehinde þahitlik yapacaðý kiþinin ecir-ihas'ý yani onun yanýnda çalýþan bir kiþi olmasý halinde, bu þahitlik kabul edilmez. Taîarhaniye.

Karý kocanýn birbirleri lehinde þahitliðinin reddedilmesi. mahkemenin karar vermesi anýnda karý koca olmalarýna baðlýdýr. Ama kadýnýn veya evliliðin þahitliðe mani olmasý durumu, onlarýn þahitliði üstlenmeleri veya eda etmeleri anýnda karý koca olmalarý durumu ise, yukarda zikredilenlerden anlaþýlmamaktadýr. Ancak bunlara Bezzaziye'den naklen Menih'te zikredilen þu ifadenin de eklenmesi gerekir. Ki, orada þöyle denmektedir: «Þahitliði karý koca olduklarý bir dönemde üstlenseler, daha sonra erkek karýsýný talaký bainle boþasa, ondan sonra erkek kadýn lehinde þahitlik yapacak olursa, bu da iddetinin bitiminden sonra olacak olursa, þahitliði kabul edilir.» Buna eklenmesi gereken diðer bir mesele de, Kadý'nýn Fetava'sýndan nakledilen þu husustur ki o da, «Bir kimse karýsý lehinde þahitlik yapsa ve bu þahitliði yaptýðý anda adil bir kiþi olsa, hakim þahitliðini karýsý lehinde yapmasýna raðmen reddetmese, daha sonra onu talaký bainle boþasa, kadýnýn iddeti bitse, bu durumda erkeðin hükmü nedir sorusu akla gelmektedir. Ýbni Þuca'ýn rivayet ettiðine göre, hakim bu þahitliði yürürlüðe koymasý gerekir.» ifadesidir.

Bahýr'da bu konuda þu ifadeler yer almaktadýr: «Netice olarak kan kocalýðýn devam ettiði bir anda, aralarýnda bir töhmetin bulunmamasý þarttýr denmiþtir. Yapýlan baðýþtan rücu ile ilgili bölümde bir kimsenin kansýna yapmýþ olduðu baðýþtan dönmesine mani olan durum hibe anýnda karý kocalýðýn bulunmasýdýr. Rücu anýndaki karý kocalýk buna engel deðildir. Binaenaleyh bir kimse yabancý bir kadýna mal baðýþlasa, daha sonra o kadýnla evlenecek olursa. o baðýþýndan dönebilir. Aksý ise bunun hilafýnadýr. Yani karýsý iken bir mal baðýþlasa, daha sonra o kadýndan ayrýlsa, ona yapmýþ olduðu baðýþtan dönemez. Çünkü baðýþ anýnda karýsý olmasý hasebiyle hibeden rücua engel durum tahakkuk etmiþ olmaktadýr. Ve yine hastanýn ikrarý ile ilgili bölümde geleceði gibi burada itibar, ölüm anýnda karýsý olmasýnadýr. Vasiyet anýndaki karýsý olmasýna deðildir.»

«Feri dediðimiz çocuðun annesi, babasý, nenesi, dedesi lehinde þahitlikleri kabul edilmez ilh...» Velevki bu feri olma iþi bir yönle de olsa. Mesela erkek eþinin doðurduðu çocuðun nesebini inkar etse, karý koca arasýnda mülaane sonucu çocuðun nesebi anneden sabit olup, babadan sabit olmasa, bu çocuðun anne lehindeki þahitliði kabul edilmez. Bununla ilgili geniþ açýklama Bahýr'da zikredilmiþtir.

«Dedenin bazý hususlardaki þahitliði bundan istisna edilmiþtir ilh...»Bu istisna ferin aslý lehinde þahitliði kabul edilmediði gibi, aksi de aynýdýr. Aksi dediðimiz yani aslýn feri lehinde de þahitliði kabul edilmez. Bundan bir mesele istisna edilmiþtir. O da, dedenin torunu lehine, oðlu aleyhinde yaptýðý þahitliktir.

Bir kimsenin aslý aleyhinde þahitliði kabul edilir, Ancak bunun da istisnalarý vardýr. O istisnalardan biri de, babasýnýn ikinci hanýmý, annesinin kumasý olan kadýnýn durumuyla ilgili, babasý aleyhinde yapmýþ olduðu þahitliktir. Bu kabul edilmez. Çünkü bir bakýma baba aleyhinde þahitlik olduðu kadar annesi lehinde de þahitlik olduðundan iki yönlü bir þahitlik olmuþ olur. Biri lehte, biri aleyhte, dolayýsýyla kabul edilmemektedir.

«Kiþinin katil meselesi müstesna kendi lehinde þahitliði de kabul edilmez ilh...» Katil meselesinin sureti þu þekilde verilmiþtir: Üç kiþi amden ve kasten bir adamý öldürseler, daha sonra, tövbe ettikten sonra, velinin kendilerini tümden affettiði þeklinde þahitlik yapsalar durum ne olur? Bu konuda Hasan Ýbni Ziyad «Þahitlikleri kabul edilmez. Ancak onlardan ikisi. «Bizi affetti ve þunu da affetti.» demeleri halinde þahitlikleri kabul edilir.» demiþtir. Bu durumda Ebu Yusuf'a göre yalnýz üçüncü ve þu dedikleri kiþi hakkýndaki þehadetleri kabul edilir. Hasan Ýbni Ziyad'ýn ifadesine göre, tümü hakkýndaki þahitlikleri kabul edilir. Çünkü bu þahitlik bir bakýma kendi lehlerinde de þahitlik olmuþtur. Kabul edilmeyen meselelerin istisnasý olarak, burada kabul edilmiþtir. Halebi.

«Ortaðýn ortaðý lehinde ortaklýkla ilgili þahitliði kabul edilmez ilh...»Bu ifade mutlak olarak zikredilmiþ. þirketlerin bütün çeþitlerine þamil olarak kabul edilmiþtir. Ancak mufaveze þirketiyle ilgili hususta bazý tereddütler olsa gerektir. Bahýr.

«Þirketleri ile ilgili konuda ilh...» Ancak þirketlerin dýþýnda herhangi bir konuda bir ortaðýn diðer ortaðý lehinde þahitlik yapmasýnda bir beis yoktur. Fetava-yý Hindiye.

«Hasým þahitlerden birini üç husustan biriyle taan edebilir ilh...» Bu konuda Ýbni Abidin merhumun oðlu Tekmile'sinde þu ifadelere yer vermektedir: «Aleyhinde dava açýlan kiþi, aleyhinde þahitlik yapan þahitlerden birinin köle olduðuna veya þahitlerin köle olduðuna dair bir iddia ileri sürse, iddiayý ileri süren kiþinin deðil, davayý açan kiþinin þahitlerin hür olduðuna dair beyyine ikame etmesi gerekir. Ancak had konusunda aleyhinde þahitlik yapýlan kiþinin, «Onlar kaziften dolayý had vurulmuþ þahidlikleri kabul edilmeyen kiþilerdir.» demesi halinde, þahitliðin taan eden müdda aleyhinþahitliklerinin kabul edilmeyeceðine dair beyyine getirmesi gerekir.

«Ortaklýk konusunda ise, hasýmlardan müddaaleyh þahitlerin müddainin ortaðý olduðunu iddia etse, dolayýsýyla «Þahitliðinin kabul edilmemesi gerekir.» dese ve ortaðý olduðuna dair bir beyyine ikame ettiði taktirde beyyinenin kabul edilmesi ve þahitlerin þahitliðinin red edilmesi gerekir. Ancak karþý tarafýn ortaðý olmadýðýna dair beyyine getirmekle yükümlü olmadýðý da aþikardýr. Çünkü getireceði beyyine olumsuzlukla ilgilidir, defi ile ilgilidir. Öbürünün beyyinesi ise bir þeyin varlýðýný isbatla ilgili bir beyyinedir. Beyyineler de isbat için ikame edildiðine göre, isbat etmeye çalýþan kiþinin beyyine getirmesi gerekir. Muteber olan beyyine de onun beyyinesidir.

«Köy halký falan çiftliðin kendi köy topraklarýna ait olduðu konusunda þahitlik yapsalar, þahitliklerinin kabul edilmeyeceði metinde açýklanmýþtý. Ancak Hamidiye isimli eserde þu ifadelere de yer verilmiþtir: «Bir kimse vakýf mütevellisiyle birlikte baþkasý aleyhinde falan kýtanýn, yani falan arazinin köylerinin arazisinden olduðuna dair bir þahitlikleri olsa, bu þahitlikleri kabul edilir.» Timurtaþî.

«Çýkar sokakta kendisi için bir hak talep etmesi halinde getireceði þahit kabul edilmez ilh...» Diðer bir rivayete göre mutlak bir þekilde çýkar sokakta þahitliði kabul edilebileceði söylenmektedir. Fetih.

METÝN

Bir medresenin vakfiyesiyle ilgili, o medresenin içerisinde bulunanlarýn vakfýn o medreseye ait olduðu konusundaki þahitlikleri de kabul edilmez. özel iþçinin patronu lehindeki þahitliði de kabul edilmez. Bu da gerek yevmiye hesabý, gerek aylýk hesabý çalýþsýn veyahut onun yanýnda hizmetçi olarak çalýþan veya ona tabi bir kiþi olsun veya özel kalfasý olsun, þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü özel durumda olan kalfanýn düþüncesi üstadý olan patronu veya ustasýnýn zararýný kendi zararý kabul etmekte. onun yararýný kendi. yararlý olarak kabul etmektedir. Dolayýsýyla bir bakýma kendi lehinde þahitlik yapmýþ olacaðýndan kabul edilmemektedir. Bu da Hazreti Peygamber (s.a.v.) in buyurduklarý þu hadisi þerifin manasý zimninde olan bir husustur: «Geçimini bir evden saðlayan kiþinin o ev ahalisi hakkýndaki þahitliði kabul edilmez.» Ýki þerikidir yani maaþýný onlardan temin ettiði sürece, onlar lehindeki þahitliði de kabul edilmez. Bunun ifade ettiði husus ise, iþçiyi çalýþtýran veya usta olan kiþinin kalfa veya çalýþan kiþi lehinde þahitliðinin kabul edilebileceðidir.

Muhannesin þahitliði de kabul edilmez. Fetih. Muhannes ise kötü, hoþ olmayan birtakým iþleri yapan, erkek olmasýna raðmen erkeklerin kendisine ilgi duymalarý için kadýnca hareketler yapan kiþi demektir. Ama yaratýlýþta hareketlerinin kadýn hareketlerine benzemesi ve birtakým hareketlerde bulunmasý, þehadetine mani deðildir. Onun þehadeti kabul edilir.

Þarkýcý kadýnýn þahitliði de kabul edilmez. Velevki sesini yükselterek kendi yalnýzlýðýný gidermek için de söylese durum aynýdýr. Dürer. Ancak bunu devamlý halde yapmasýyla kayýtlamak gerekir. Çünkü mahkeme nezdinde bunun sabit olmasý ancak buna baðlýdýr. Nitekim bazý içki içen kiþilerin eðlencede içmeleri ve buna müptela olmalarý halinde onlarýn þahitliði de kabul edilmemektedir. Vanî meseleyi bu þekilde zikretmiþtir.

Musibet olsun veya olmasýn ücret karþýlýðý aðýt yakan kadýnýn þahitliði de kabul edilmez. Dürer ve Fetih.

Aynî'nin bu konuda eklediði þu ifadede yer almýþtýr: «Kadýn bu aðýtýný kendi baþýna gelen bir musibet, felaketten dolayý söyleyecek olursa, þahitliði kabul edilir.» Vanî bu meselenin gerekçesin; zikrederken, «Buna bir bakýma zorlanmýþ ve sabrý tükenmiþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr.» der. Bu durumda kadýnýn böyle bir aðýta yönelmesi tedavi için haram olan bir þeyi içmesi meselesine benzetilmiþtir.

Dünyevi bir sebebe dayanan düþmanlýk sebebiyle de þahitlik kabul edilmez. Ýbni Kemal bunu feri asýl için yapmýþ olduðu þehadetin tam aksine deðerlendirmiþ, «Düþmaný lehinde þahitlik kabul edilir, aleyhinde ise kabul edilmez.» demiþtir. Vehbaniye isimli eserde þahitliðin kabul edilebileceði görüþü savunulmuþ, ancak bu düþmanlýk sebebiyle fasýk duruma düþmemesi kaydý getirilmiþ ve bu konuda þu ifadelere de yer vermiþtir.

«Bir kimse hakkýnda kin beslemek yasak olmasý dolayýsýyla fýsýktýr, günahtýr. Eþbah'ta haramla helalin birleþtiði noktada haram helali yener, harama itibar edilip ondan sakýnýlmasý gerekir kaidesinin devamýnda, onunla ilgili olarak, «Eðer iki kimse arasýndaki düþmanlýk dünya ile ilgili ise þahitliði kabul edilmez. Gerek bu þahitlik düþmaný aleyhinde olsun, gerek baþkasý aleyhinde olsun. Çünkü bu bir fýsýktýr, günahtýr, tecezzi (bölünme) kabul etmez.» denmiþtir.»

Musannýfýn fetvasýnda ise, «Cahilin alim aleyhinde þahitliði kabul edilmez. Çünkü þer'an öðrenmesi ve bilmesi gerekenleri terk etmesinden dolayý fasýk durumuna düþmüþtür.» denmektedir. «Binaenaleyh onun benzeri aleyhinde veya baþkalarý aleyhinde þahitliðinin kabul edilmemesi gerekir. Hakimin bu gibi kiþileri, öðrenmeleri gerekeni býrakmalarý, ona yönelmemeleri, onu terketmelerinden dolayý azil edebileceði söylenmiþtir.» Daha sonra devamla, alimi tarif ederken, «Alim, terkiplerden manalarý çýkarabilen olduðu gibi, meselelere yorum getirebilen ve doðru olaný araþtýran bulan kiþi.» demiþtir.

Sözünde doðruyu ve yanlýþý araþtýrmayýp geliþi güzel laf eden kiþilerin þehadeti de kabul edilmez. Çok yemin eden kiþinin durumu da aynýdýr. Yine çocuklarýna veya baþkalarýna sövmeyi, küfretmeyi adet edinen kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Çünkü sövmek büyük günahtýr. Aynen zekatý vermeme veya haccýn fevri olduðunu kabul eden rivayete göre haccý erteleme veya cuma ve cemaat namazlarýný terketme, doyduktan sonra mazeretsiz yemeye devam etme gibi hususlar þahitliðe manidir. Ayrýca ibret almak maksadýyla deðil de, geliþi güzel herhangi bir emirin geliþiniseyretmeye giden, fuzuli yere yolu meþgul eden kiþinin þahitliði de kabul edilmez, denmiþtir.

Mahsurlarý bulunan ve tehlikeden hali olmayan deniz yolculuðuna çýkanýn da þahitliði kabul edilmez denmiþtir. Ancak bu eskiden yelkenlilerle gayri müslim ülkelere bazý maksatlarla giden ve yolculuklarý tehlike arzeden kiþiler için geçerlidir. Nitekim bununla ilgili gerekli açýklama izahat bölümünde verilecektir.

Mazeretsiz ipek giyenlerin, haramý irtikab etmeleri dolayýsýyla erkek olacak olurlarsa, þahitlikleri reddedilir. Çarþýda, pazarda insanlarýn oturup kalkabilecekleri ye yol kenarlarýna, kýbleye, güneþe veya aya karþý küçük abdestini yapan kiþilerin þahitliði de reddedilir. Tufeyli dediðîmiz davetsiz yere giden asalaklarýn, soytarýlarýn, rakkaslarýn. hayvanlara fazla küfredenlerin þahitliði de reddedilir. Hatta ülkemizde hayvanlara deðil direk hayvanlarý satanlara küfretmektedirler. Fetih.

Vehbaniye Þerhi'nde, «Haddinden fazla cimri olan kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Çünkü cimriliði sebebiyle vermiþ olduðu borcu fazlasýyla almaya çalýþan, hakkýndan fazlasýný almak için çýrpýnan ve alabildiði taktirde alan kiþi demektir. Bundan dolayý da adil bir kiþi sayýlmaz.» denmiþtir.

Bir zamanlar Irak'ta kendilerine eþraf denilen mutaassýp bir topluluðun lideri durumunda olan kiþiler, cemaatlerine taassup derecede baðlý olduklarýndan ve onlar lehine haksýz yere þahitlik yapabileceklerinden, onlarýn þahitliði de kabul edilmez denmiþtir. Musannýfýn Cevahirü'l-Feteva isimli eserden naklettiði bir ifadeye göre, gereksiz yere mezhep imamýný hiçe sayarak istihfaf yoluyla Hanefi mezhebinden Þafii mezhebine veya herhangi bir mezhebi býrakýp diðer bir mezhebe geçen kiþinin þahitliði de kabul edilmez.

Normal satýþýn dýþýnda cenaze levazýmatçýsý, kefen ve benzeri þeylerin satýcýlarý çok kiþilerin veya insanlarýn ölmesini temenni etmeleri halinde, bunlarýn þahitliði de reddedilir, kabul edilmez.

Yalancý olan, malý satmak için geliþigüzel ifade kullanan dellallerin þahitliði de kabul edilmez. Nikah akdine vekil olan kiþinin, nikahýn isbatýyla ilgili konuda þahitliði kabul edilmez. Tabiki bu þahit olduðunu söyleyip vekil olduðunu da ilave ederse. Ama vekil olduðunu söylemeden mutlak þahit olarak iþtirak edecek olursa, kabul edilir, denmiþtir. Yani, «Bu onun karýsýdýr.» diye þahitlik yapacak olursa, vekil olduðunu söylemezse þahitliði kabul edilir. Burada dendiði gibi, meseledeki kurtuluþ budur. Bezzaziye ve Tefsir isimli eserlerde bu çareye baþ vurulmuþ ve bunun doðru olduðu söylenmiþtir. Kadri Efendi de Vakýat'ýnda bu görüþü desteklemiþtir.

Meselenin özeti, dellallarýn ve geliþi güzel senet ve yalan haberleri ihtiva eden ve yalan olduðunu bilerek yazý yazanlarýn, ayrýca mahkemelere kiþileri celbeden ve onlarý getirirken adilane davranmayan ve onlardan bir takým þeyler isteyen kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Yine mahkeme kapýlarýnda her 'konuda doðru olsun veya olmasýn vekalet alacaðýný söyleyenlerin þahitliði de kabul edilmez denilmiþtir. Nitekim Fetava-yý Müeyyed'de sadece bu þekilde zikredilmiþtir.

Yine adý geçen eserde, «Herhangi bir vasi vesayetten ihraç edilmesinden sonra onu kabul etmiþ ve daha sonra çýkarýlmýþ ise, o konuda onun þahitliði de kabul edilmez. Vekil olan kiþinin vekaletten çýkarýlmasýndan sonra, hasýmlardan biri olarak mahkemeye gelmesi halinde, ittifakla onun da þahitliði kabul edilmez. Ama hasým olmadýðý taktirde kabul edilir. Ancak Ebu Yusuf'a göre yine kabul edilmez. Þarap dýþýnda diðer sarhoþ edici içkilere müptela olanlarýn, büyük günah iþlemeleri dolayýsýyla, þahitliði de kabul edilmez.» denmiþtir.

Ýbni Kemal'in bu konuda söylediklerinde bir sehim, hatta hata vardýr denebilir. Bahýr'da beyan edildiði gibi, adý geçen eserde þarabýn dýþýndaki içkilerde alýþkanlýk þarttýr denmiþtir. Çünkü çok az bir þeyin bir defacýk içilmesi halinde iþlemiþ olduðu günah küçük günahlardan sayýlmýþtýr. Bunu da eðlence ve alýþkanlýk maksadýyla içerse. Çünkü tedavi maksadýyla içecek olursa bu konuda ihtilaf vuku bulmasýndan ötürü adaleti sakýt olmaz. Sadru Þeria. Ýbni Kemal.

Yaþlý olmasýna raðmen eðitme maksadý olmaksýzýn veya çocuklarýný zekasýný geliþtirme kasdi olmaksýzýn çocuklarla oynayan ve onlarla belirli bir maksada mebni olmaksýzýn çocuklaþan kiþilerin oynamalarý, onlarýn kiþiliklerini zedelemesi ve onlarla oynarken çoðu kez yalan söylemeye mecbur kalmasýndan ötürü, þahitliði kabul edilmez denmiþtir.

Kuþlarla uðraþan ve dam dam dolaþan, evlerin mahrem yerlerini gözetleyen kiþilerin de þahitliði kabul edilmez. Ancak kuþlardan faydalanmak ve onlarla gönlünü neþelendirmek için tutmasý halinde, yaptýðý iþin mubah olmasý dolayýsýyla, þahitliði reddedilmez. Bu kuþçuluk yapan kiþi, yine baþkalarýnýn kuþlarýný getirmesi için kuþlarý eðitir, baþkalarýnýn kuþlarýna kendi kuþunu yem olarak kullanacak olursa, haram yemesinden dolayý onun da þahitliði kabul edilmez. Aynî ve Ýnaye'de bu hüküm sarahaten zikredilmiþtir.

Þer'an kullanýlmasýna cevaz verilmeyen tanbur ve benzeri çalgý aletleriyle uðraþan kiþilerin de þahitlîði reddedilir, kabul edilmez denmiþtir. Ama buna þeran izin verilmiþ, mesela kafile ve kervanlarýn baþýnda bazý aletlerin veya kavalýn çalýnmasý adalete mani olmadýðýndan þahitliði kabul edilir. Bu da fazla olmama ve oyuna ve raksa vasýta olmama þartý ile kayýtlýdýr. Hanîye. Oyuna vasýta olmasý halinde büyük günahlardan olabilen eðlencelerin içinde mütaala edildiði için yasak olduðu söylenir. Bahýr.

Ýnsanlar için ve onlarýn eðlencesi için biraraya toplayarak onlara þarký söyleyen kiþinin þahitliði de kabul edilmez. Çünkü bu büyük günah için insanlarýn toplanmasýna vasýta olmuþtur. Hîdaye.

Ancak Sadi Efendi'nin bu konudaki sözü. «ücretle olmasý» ile kayýtlanmýþtýr. Ücretsiz olmasý halinde bu ifadeye göre bir beis olmasa gerektir. Ama yalnýzlýðýný gidermek için, kendi kendine koyun otlatýrken, tarla sürerken, iþte çalýþýrken mýrýldanmasýnda, fukahanýn ekseriyetine göre bir beis yoktur. Aynî de bu görüþü benimsemiþ ve mahsuru olmadýðýný söylemiþtir. Hatta bu söylediklerinin bir vaazý ve hikmeti, vecizeleri ihtiva eden bir þiir olmasý halinde, ittifakla bunun caiz olduðu söylenmiþtir.

Düðünlerde tef çalýnmasý caiz olduðu gibi, tahrik edici olmayan þarkýlarýn da söylenebileceðine cevaz verenler olmuþtur. Bazýlarý da mutlak bir þekilde mübah olduðunu savunmuþlardýr. Diðer bir kýsým fukaha ise, mutlak bir þekilde mekruh olduðunu söylemiþlerdir. Bahýr isimli eserde. «Mezhepte muteber olan görüþ, mutlak bir þekilde bunun haram olmasýdýr.» denmiþ bununla da ihtilaf sona ermiþtir. Hatta Hidaye isimli eserin zahirinden de anlaþýldýðýna göre, bu tür davranýþýn kendisi için de olsa, büyük bir günah olduðu görüþü benimsenmiþ. musannýf dd bunu kabullenmiþ ve demiþtir ki: «Þarký ve türküleri dinleyen ve o meclislerde oturmakta olan kiþilerin þahitliði kabul edilmez.» Aynî isimli eserde, «Fücur ve þarap (içki) içilen meclislerde oturan kiþilerin þahitlði reddedilir. Velevki bunlar sarhoþta olmasalar, içmeseler de. Çünkü onlarla oturup haþýr neþir olmalarý, emri bil maruf ve nehyu anil münkeri terketmelerinden dolayý, adaletleri sakýt olmuþtur.» denmektedir.

Haddi gerektiren herhangi bir sucu iþlemesi fýskýný gerektirdiðinden ötürü, þahitliðin reddine vesiledir. Bu ifadeden maksadý da büyük bir günahý irtikab eden kiþinin þahitliðinin red edilmesidir. Musannýf da bunu kastetmiþ, diðerleri de bu görüþü benimsemiþlerdir.

Hamama peþtemal almaksýzýn haram yerlerini göstererek laubali bir þekilde giren kiþilerin de þahitliði kabul edilmez. Çünkü bunu yapmakla haram irtikab etmiþ, dolayýsýyla adaleti sakit olmuþtur.

ÝZAH

«Medreseye yapýlan vakýfla ilgili hususta o medresede olan kiþinin þahitliði kabul edilir ilh...» Yani medreseye ait bir vakýfýn vakýf olduðuna dair þahitliði kabul edilir. Keza bir mektebe veya okula ait bir vakýfta o okulda okuyan çocuðu da olsa bir kiþinin þahitliði caizdir. Mahalle sakinlerinin mahalleye yapýlan vakýflarla ilgili þahitlikleri kabul edilir. Mescide yapýlan vakýf, büyük camiye yapýlan vakýf yine binabi sebil dediðimiz yolda kalmýþ kiþilerin, yolda kalmýþ kiþiler için yapýlan vakýflarýn vakfiyetine dair þahitlikleri kabul edilir. Bütün bu meselelerde mutemet olan görüþ kabul edilmesidir. Bezzaziye.

Ýbni Þýhne der ki: «Tahti nezaretinde olan bir vakýf veya kendisinin müstahik olduðu bir vakýf konusunda hakimin hükmü de bu kabildendir. Bütün bunlar vakfýn aslýyla ilgili þahitliktedir. Ama vakfýn gelirinde hak sahibi olan, ondan hak olacak kiþilerin hakka rücu olan þahitlikleri kabul edilmez. Mesela vakfýn icareye verilmesi ve benzeri hadiselerde lehine þahitlik yapmýþ olacaðýndan, o konuda töhmet altýnda kalmýþ ve þahitliði kabul edilmemiþtir. Ben bu konuda Camiü'l-Fusuleyn üzerine yazmýþ olduðum haþiyede «Gelirle ilgili olarak vakýflarda takrir görevini üstlenmiþ kiþilerin þahitlikleri de kabul edilmez. Çünkü onlarýn takrirleri kabul etmemeyi gerektirir. Ancak bunun yararý mütevelli hakkýnda töhmeti iskattýr, yemin teklifine gerek kalmaz. Bu görüþü teyid eden bir hususta þudur: Kendisine emanet býrakýlan bir kiþi emaneti almaya gelen emanet sahibine emanetini geri verdiðini veya kusuru olmaksýzýn helak olduðunu iddia etmesi halinde, kendisine yemin teklif edilmeyeceði gibi burada getirilecek beyyinede yemin teklifinden onu muaf tutmak içindir;» demiþtim.

«Yýllýk veya aylýk çalýþan kiþinin de patronu için þehadeti kabul edilmez ilh...» Bu yanýnda çalýþtýðý kiþi isterse bir aylýk olsun, yevmiye olsun, isterse yýllýk çalýþsýn. Sahih olan görüþe göre onun lehinde þahitliði kabul edilmez. Camiü'l-Fetava.

«Özel talebenin veya kalfanýn da þehadeti kabul edilmez ilh... » Hülasa isimli eserde özel talebesi onunla birlikte yemek yiyen, ehli iyali içerisinde bulunan, belirli bir ücret almayan kiþi olarak tarif edilmiþtir Meselenin tamamý Fetih'tedir.

Bir diðer eserde, kalfa ustasý lehinde þahitlik yapacak olursa -ki bu da özel talebe demektir, yani onunla birlikte yiyen ve çocuklarýyla birlikte yaþayan ondan belirli bir ücret almayan kiþidir- bunun þahitliði, ustasý lehinde kabul edilmez. Ama belirli bir ücreti bulunur, gerek günlük ücret, gerek aylýk ve gerek yýllýk bir ücrete karþýlýk çalýþýyor ise, yalnýz ona çalýþtýðý taktirde onun da þahitliði, patronu lehinde kabul edilmez. Ama baþkalarý için de çalýþan bir kalfa ve iþçi olmasý halinde, þahitliði kabul edilir, denilmiþtir.

Uyun isimli eserde Ýmam Muhammed'in þöyle dediði nakledilmektedir: «Bir günlüðüne kiraladýðý bir kiþi, o gün onun lehinde bir þahitlik yapmaya kalksa, kýyasa göre bu þahitliðin kabul edilmemesi gerekir. Eðer bir kimse özel iþçi olursa, yanýnda çalýþtýðý kiþi lehinde þahitlik yapsa, fakat henüz teskiye edilmese, bir ay geçtikten sonra teskiye edilse, þahitliði kabul edilmez. Bu da aynen karýsý lehinde þahitlik yapan kiþinin daha sonradan onu boþamasý meselesine benzemektedir. Onun özel iþçisi olmaz. þahitlik yapar, o þahitliðe dayanýlarak hüküm verilmezden önce iþçi olarak onun yanýna girecek olursa, yine þahitliði kabul edilmez.» Bezzaziye.

Bu konu ile ilgili Ýbni Abidin bir kitabýn kenarýna almýþ olduðu notta þu feri meseleyi de zikretmiþtir: Gerçi bu meselenin yeri burasý deðil, ama bir münasebete binaen zikredilmiþ olsa gerektir. Elinde bir çiftlik veya köy bulunan kiþi, bir baþkasý gelerek onun elindeki bu arazilerin vakýf olduðunu iddia etse ve geçmiþ hakimlerin ve adil kiþilerin yazýsýný ihtiva eden bir de senet getirse, vakýf olduðuna dair hüküm verilmesini talep etse, hakimin bu senede dayanarak hüküm vermesi gerekmez. Çünkü hakim hüküm verirken hüccete dayanmalýdýr. Hüccet ise ya þahitlerle isbat edilen beyyineve ikrardýr. Ama eldeki senet bir delil, olmamaktadýr. Gerekçesi ise. yazýnýn yazýya benzeyebileceði, bunun sahte bir evrak olma ihtimaline binaendir. Keza dükkanýn kapýsýnda o dükkanýn vakýf olduðunu bildiren bir levha olsa, hakimin buna dayanarak o dükkanýn vakýf olduðuna karar vermesi caiz olmaz.» Camiü'l-Fusuleyn.

Bundan da anlaþýldýðýna göre, özellikle zamanýmýzda simsar, sarraf ve satýcýnýn defterlerindeki yazýlara dayanarak hakimin hüküm vermesi de caiz deðildir. Bu konuda fetva verilmesi de doðru olmaz.

«Bunun ifade ettiði manada þudur ilh...» Bu ifade Fethü'l-Kadir'de kesin bir ifadeymiþ gibi zikredilmektedir. Ancak Tatarhaniye'de Fetava-yý Gýyasiye'den naklen þu ifadelere yer verilmiþtir: «Ýþçiyi çalýþtýran, onu kiralayan, kiþinin de iþçi lehinde þahitliði caiz deðildir. Fettal haþyesinde Serahsî'nin Muhit'inden naklen Ebu Hanife'nin Mücerret isimli eserdeki bir rivayete göre þöyle dediði nakledilmektedir: «Kadý'nýn ve hakimin çalýþan iþçinin ve kalfanýn ustasý lehindeki þahitliðine cevap vermemesi gerekir. Ayný durumda us.tanýn iþçisi ve kalfasý lehinde þahitliðinin kabul edilmesine de cevaz vermemesi gerekir.» Bu da yukarda Hadisi þeriften çýkarýlan veya çýkarýlmak istenilen hükme ters düþmektedir.

«Özellikle kadýnýn sesini yükselterek ilh...» Nihaye isimli eserde, «Þarký söyleyen kadýnýn da þahitliði kabul edilmez» ifadesi mutlak bir þekilde zikredilmiþ, sesini yükseltip yükseltmemesi kaydýna yer verilmemiþtir. Erkeklerin þarký söylemesi konusunda insanlara þarký söylemeleri kaydý getirilmiþtir. Meselenin tamamý Fethü'l-Kadir'de zikredilmiþtir.

Kadýn aleyhinde bu konuda þahitlik onun adaletini mücerret bir þekilde cerhtir. Bunun içindir ki bu konuya devam ettiði ve bunu adet haline getirdiði hakim nezdinde açýkça belirmesi þartý getirilmiþtir.

«Bu kayýt Dürer isimli eserde zikredilmiþtir ilh...» Aðýtla ilgili hususla hüküm, aynen þarký konusundaki hükme benzemektedir. Kadýnýn kendisi için de olsa þarký söylemesi ve türkü söylemesindeki hükümle durum ayný olduðuna göre, niçin kendi yakýnlarý için aðýt yakmasý halinde aðýtý onun adaletini iskat edici sayýlmamaktadýr. Ancak bu konuda þu fark söylenebilir: Burada sesinin yükseltilmesinden maksat fitne korkusu olabilecek bir ses yükseltmesidir. Aksi halde adaleti muskit sayýlmaz.

«Aðýtçý kadýnýn þahitliði de kabul edilmez ilh...» Yani aðýt söyleyen kadýnýn þahitliði kabul edilmez. Burada kendi baþýna gelen, yakýnlarýný kaybetmesinden dolayý bir musibette aðlayan, aðýt söyleyen bir kadýnýn durumu, bu ifade içerisinde yer almamaktadýr. Burada baþkasýnýn baþýna gelen bir musibetten dolayý aðýt yakan ve yüksek sesle söyleyen kadýn kasdedilmektedir. Özellikle bunu kendisine meslek edinenler söz konusu olsa gerektir. Nitekim Muhit'ten naklen Tatarhaniye'de böyle denmiþtir.

Fethü'lKadir'de Zahire isimli eserden naklen yukardaki ifadelerden sonra þu ifadelere de yer verilmiþtir: «Hatýrladýðým kadarýyla bu ifadeye ulemadan bir itiraz gelmemiþ ve bu konuda yukarda zikredilenin dýþýnda bir þey söylenmemiþtir.» Meselenin tamamý yine Fethü'l-Kadir'dedir.

«Kadýnýn baþýna gelen bir musibetten dolayý sabrýnýn taþmasý, yüksek sesle aðlamasý bir zarurettir ilh...» Bunun gereði, kadýn bunu bir zaruret olmadan, özellikle adete binaen kendi istek ve iradesiyle, ihtiyarýna binaen yaptýðý taktirde þahitliðini zedeleyici olacaðýndan, þahitliðinin kabul edilmemesi gerekir.

«Dünyevi bir sebebten dolayý düþmaný aleyhinde þahitliði de kabul edilmez ilh...» Bu ifade Mülteka isimli eserde bu þekilde kayýtlanmýþtýr. Hanuti bu konuda kendisine tevcih edilen bir soruya cevap olarak þöyle demiþtir: «Bir kimse aleyhinde bir iddiada bulunulsa ve bu beyyine ile isbat edilse, bunun üzerine de o kimse. «Beni beþ gün süre ile dövdüler.» dese, hakim de buna dayanarak hüküm verse, daha sonra hüküm akabinde bir husumete dair beyyine ikame etmek istese, bunun beyyinesi dinlenir mi dinlenmez mi sorusuna cevap olarak, düþmanýn düþmaný aleyhinde -eðer bu dünyevî bir düþmanlýk ise- þahitliðinin kabul edilip edilmeyeceði konusunda ihtilaf vardýr. Bu da hüküm verilmezden öncedir.» demekte. devamla «Eðer hüküm verdikten sonra olacak olursa, verilen hükmün bozulmamasý hükmü anlaþýlmaktadýr. Nitekim fukaha bu konuda, hakimin fasýkýn þahitliðine dayanarak hüküm vermesi gerekmez. Ona güvenmesi de doðru deðildir. Ama buna raðmen hüküm verecek olursa, verdiði hüküm bozulmaz. demiþlerdir.» Bu da Yakubiye'de zikredilenlerin hilafýnadýr.

«Vehbaniye isimli eserde benimsenen görüþe göre ise ilh...» Menih isimli eserde bu konu þöyle ifade edilmektedir: «Tafsilata gerek duymaksýzýn düþmanýn düþman aleyhinde þahitliðinin kabul edilmemesi, Kenz ve benzeri meþhur eserlere ve fukahanýn çoðunun kabul ettiði, müteahhir ulemanýn da benimsediði görüþe göredir. Ancak Kýnye isimli eserde, «Eðer düþmanlýk dünya ile ilgili bir sebebe dayanýyor ve bu düþmanlýk sebebiyle de o kiþi fasýk durumuna düþmüyor ise, þahitliðine mani deðildir veya ona bir yarar saðlamýyor veya ondan bir zararý bertaraf etmiyorsa düþmanýn düþman aleyhinde þahitliðine engel bir durum yoktur.» denilmiþtir. Sahih olan do budur.ý» Ýtimad bu görüþe olmuþtur. Ýbni Vehban da bu görüþü benimsemiþtir. Ýbni Þýhne bu kelime ve cümle üzerine bir not düþmemiþtir. Ancak hadisi þerif müteahhirinin görüþünü desteklemektedir. Yani düþmanýn düþman aleyhinde þahitliðinin kabul edilmemesi gerekir. Meselenin aydýnlatmasý için kada bahsinin ilk bölümünde yazýlanlara müracaat edilmesi gerekir.

Ben derim ki: Yukardaki ifadeler nakledildikten sonra, Hayriye isimli eserde þu neticeye yer verilmiþtir: «Düþmanýn düþman aleyhindeki þahitliði adil de olsa kabul edilmez. Yakup Paþa haþiyesinde «Düþmanýn düþman aleyhinde þahitliðine dayanarak verdiði hüküm geçerli deðildir.» ifadesi açýkçabelirtilmiþ, mesele fýkýh kitaplarýnda bu ihtilaflý þekli ile zikredilmiþtir. Þarih Kitabu'l-Kaza'nýn baþ tarafýnda Yakup Paþanýn bu ifadesine de özellikle yer vermiþti. Oraya müracaat edilmesi, meselenin aydýnlatýlmasý bakýmýndan yararlý olur.

«Veya çocuklarýna sövmeyi adet edinmiþ kiþi ilh...» Fetih'te bu konuda Nasir Ýbni Yahya'dan naklen þöyle denmektedir: «Ehline ve iyaline (çoluk ve çocuðuna), kölelerine ve iþçilerine her saatte alýþkanlýk gereði söven kiþilerin þahitliði kabul edilmez. Ama bu ora sýra olacak olursa kabul edilir. Hayvanlara söven ve þetmeden kiþinin durumu da aynýdýr.»

«Zekatý geciktiren kiþi ilh...» Sahih olan görüþe göre zekatý geciktirme adaleti iskat ve iptal edici deðildir. Fasi'nin Kadýhan'dan naklettiði bir ifadeye göre, özürü olmaksýzýn zekatý geciktiren kiþinin þahitliðinin ve adaletinin sakýt olacaðý fetva için benimsenen görüþler arasýndadýr. Çünkü fakirlerin hakkýný gereksiz yere geciktirmiþtir. Hac ise bundan müstesnadýr. Özellikle zamanýmýzda buna dikkat edilmelidir.

«Cemaatý terkeden kiþi ilh...» Yine Fethü'l-Kadir'de, «Kiþinin þahitliðine mani olan durumlardan biri de cemaatle namazý terketmesidir. Özellikle arkasýnda namaz kýldýðý imamý dini ve hali konusunda taan edici bir gerekçeye dayanmýyorsa. Eðer kendi acýsýndan bazý tecillere gidiyor, mesela namazýn ilk vakitte kýlýnmasýnýn faziletine inanýyor, imam da namazý geciktiriyor geç vakitlerde kýlýyor der veya benzeri bir mazeret ileri sürecek olursa, cemaati terketmesi adaletini iskat edici deðildir.

«Cuma namazýnýn mazeretsiz terki de þahitliðe mani bir durumdur. Hatta Hulvanî gibi fukahadan bazýlarý bir defa mazeretsiz cumayý terkeden kiþinin þahitliði kabul edilmez demiþtir. Diðer fukaha ise, -Serahsi de bu guruptandýr- üç cumayý mazeretsiz terkedenin þahitliði kabul edilmez demiþtir. Birincisi delil açýsýndan daha kuvvetli olmaktadýr.»

Ancak bu konuda yukarda söylediklerimize dikkat edilirse bir insan»n büyük günah iþlemesi sebebiyle adaletinin sakýt olacaðýna dair hükmün verilmesi mahkeme nezdinde bu iþlenen suçun sabit olmasýna ve açýkça belirtmesine baðlýdýr.

«Bir gerekçesi ve mazereti olmadan, karný doyduktan sonra fazla yiyen kiþinin þahitliði de kabul edilmez ilh...» «Mazereti olmaksýzýn» ifadesi, ferdasý gün tutacaðý oruca kuvvetli girmesi ve oruçtan þikayet etmemesine binaen olur veya evindeki misafirinin yemeðe devam etmesini saðlamak için olacak olursa bu durumlar istisna edilir. Bu durumlarda doyduktan sonra da olsa fazla yemesine ruhsat verilir. Nitekim Þurumbulaliye ve Fetih'te bu istisnalara yer verilmiþtir.

«Gelen emiri karþýlamaya giden ilh...» Bu kimsenin þahitliði kabul edilmez ifadesi, sýrf gelen kiþiye alkýþ tutmak veya onu karþýlamak veya hakký olmayan tazimi ona göstermek için olursa. Ama ibret maksadýyla giderse adaleti sakit olmaz, denmiþtir.

«Irak'ta eþraftan sayýlan ilh...» Irak'ta o zamanlar eþraftan sayýlan kiþilerin kendilerine tabi olan kiþiler lehinde geliþi güzel þahitlik yapabilecekleri düþünüldüðünden onlarýn lehteki þahitlikleri de reddedilmiþtir. Gerekçe olarak, onlar mutaassýp kiþilerdir. Onlardan birinin baþýna bir musibet gelecek olursa, bu eþraftan olan kiþiye gelirler onun lehinde araþtýrmaya dayanmaksýzýn þahitlik ederler ve þefaatçi görünürler. Bununda yalan yere þahitlik olmasý ihtimali vardýr. Dolayýsýyla kabul edilmez, denmiþtir.

Bu durum yalnýz onlara münhasýr olmamakta, her mütaassýp kiþinin taassubu, düþüncesi istikametinde gerçeðe dayanmadan þahitlik yapabilecek herkes için geçerlidir. Zira bu durumda olanlarýn þahitliði de kabul edilmez. Bahýr.

«Mezhepten mezhebe geçen ilh...» Bu da mezhepleri hafife alarak, onlarla alay ederek birini býrakýp diðerine geçmesi halinde böyledir. Kýnye'nin kerahiyet bahsinde þu ifadeler de yer almýþtýr: «Avamý nastan olan kiþinin bir mezhepten diðer bir mezhebe geçmesine izin verilmez. Bu konuda Hanefisi, Þafiisi eþittir.»

Bir rivayete göre þafii mezhebine geçen ve bu geçiþle de kendisine bir ikbal saðlamak isteyen herhangi bir kiþinin dini konulan hiçe saydýðý veya onlarý hafife aldýðý, bir çýkar saðlamak maksadýyla mezhep deðiþtirmesi halinde o kimsenin imanýnýn zedeleneceðinden korkutur, denmiþtir. Menih'ten naklen bu babýn sonunda þu ifadelere de yer verilecektir; «Geliþi güzel, maksadýna uygun olduðu için veya bir menfaat saðlayacaðýndan dolayý dini konulan ve itikadî hususlarý dikkate olmaksýzýn onlarý hiçe sayarak mezhep deðiþtirme durumu þahitliði zedeleyici, kiþinin adaletini iskat edici mahiyettedir. Bu durumda ve bu þekilde mezhep deðiþtiren kiþinin þahitliði kabul edilmez.»

Yukarda söylenenlerin tümünden anlaþýldýðýna göre bu mesele bir mezhepten diðer bir mezhebe, Hanefiden Þafiiye veya Hanefiden Maliki mezhebine geçiþle ilgili deðil, bütün mezheplerde durum aynýdýr. Eðer bu makbul bir maksada dayanmýyorsa böyledir. Mesela yaþadýðý bölgede ayný mezhepten kimse bulunmaz, hükümleri öðrenecek soracak kimse bulamaz ise, o zaman bilerek ibadet yapmasý, bilmeden geliþi güzel ibadet yapmasýndan daha doðru olacaðýndan, bulunduðu bölgenin mezhebini benimseyerek amel etmesi, sahih bir maksada mebni intikallerden olsa gerektir. Bu konuda mütaassýp olma, müçtehit imamlarýn bereketinden de mahrum kalma denmektedir. Bu konuyla ilgili tazir bahsinde yeterli bilgi verilmiþtir. Oraya bakýlmasýnda yarar vardýr.

«Kefen satanýn durumu da böyledir ilh...» Sabahýn erken saatlerinde dükkanýný açar bir kiþinin ölmesini temenni eder, malýnýn satýlmasý için bu durumu arzu ederse, bu kimselerin þahitliði de kabul edilmez, denmiþtir. Camîü'l-Fetava Bahýr.

«Ölümü temenni etmesinden ötürü ilh...» Kefen satan kiþi veya cenaze ile ilgili kabir yapan, kabir taþý yapan, kabir kazan kiþiler buna örnektir. Eðerölümü temenni etmiyor, olduðu zaman yardýmcý olma maksadýyla bunu icra ediyor ise ve adil bir kimse ise þahitliðine engel bir durum otamaz. Þemsü'l-Eimme özellikle bu kayda yer vermiþtir.

«Tellalýn durumu da böyledir ilh...» Kendisinin akit yapmak istediði konularda veya mutlak bir surette çok yalan söyleme ve fazlasýyla yemin etme adeti olduðu için, bu kimselerin þahitliði de kabul edilmez, denmiþtir.

«Çaresi ilh...» Bunun gereði, þahitliði bir illete binaen kabul edilmeyenlerin bunu gizlemeleri bildirmemeleri caizdir. Bu durumda þahitlik yapabilirler. Mesela lehinde þahitlik yapan kiþinin veya onun oðlunun kölesi ve benzeri durumlarda bunu açýklamadan þahitlik yapmasý caizdir.

«Bezzaziye ilh...» Bezzaziye'nin ifadesi þöyledir: «Vekillerin, dellallarýn þahitliði, eðer biz bunu sattýk derlerse veya nikah ve hulutla ilgili vekillerin biz bu nikahý icra ettik veya hul'u vekaleten uyguladýk demeleri halinde kabul edilmez.Ama alýþveriþ veya nikahla ilgili konularda vekiller þahitlik etseler ve «bu onun kansýdýr» veya «bu mal onun mülküdür» deseler þahitlikleri kabul edilir.

Ebul Kasým isimli fakihin beyanýna göre, varisler nikahý inkar etseler, yani murislerinin bir kadýnla evli olduðunu veya ölen kadýnsa bir erkekle evli olduðunu inkara kalkýþsalar, akti icra eden kiþi þahitlik yapsa ve nikahý kýydýðýný söylemeksizin onlarýn evli olduklarý konusunda þahitlik yapsa, þahitliði kabul edilir.

«Kendileri vekalet isteyen kiþiler ilh...» Ki bunlar mahkeme kapýlarýnda husumetlerle ilgili vekalet isteyenler ve bu durumu bekleyenler, orada toplu olanlar, iþ tutulabilmek için her þeye baþ vurabilecekleri sanýldýðýndan bunlarýn þahitliði de kabul edilmez, denmiþtir.

«Ýçme alýþkanlýðý olan kiþilerin de ilh...» Alýþkanlýk, burada bulduðu zaman içme arzusu içinde olan kiþidir, denmiþtir. Þemsü'l-Eîmme, «Bununla birlikte sarhoþ sokaða çýkmasý, çocuklara alay konusu olmasý ve bu durumdan çok inmeden insanlar arasýnda dolaþmasý» kaydýný da getirmiþtir. Diðer yasak olan içkilere müptela olanlarýn durumu da böyledir.

Ýçki masalarýna ve içki alemlerine iþtirak eden onlarla oturup ko(kan. onlarla içmese dahi, onlarýn þahitliði de kabul edilmez. Bezzaziye.

Burada þu noktayý belirtmekte de yarar var. Halk arasýndaki içki içenin içkisinden içmedikçe, onun mezesinden ve benzerlerinden yiyebilirsin, içebilirsin, onun masasýna oturabilirsin inancý yanlýþ bir inançtýr. Çünkü dinen münker sayýlan bir yerde oturmak, onlarýn toplumuna katýlmak, bir bakýma ikrar sayýldýðýndan dini açýdan o da suçlu kabul edilir.

«Ýbni Kemal'in söyledikleri hatadýr ilh...» Çünkü Ýbni Kemal içki alýþkanlýðý olan kiþilerin yasak olan bu içkileri mutlak bir þekilde eðlence maksadýyla içmeleri kaydýný getirmiþtir. Halbuki Hassaf «Þarap konusunda alýþkanlýk þartý yoktur» demiþtir. Bunun gerekçesi ise, þarabýn içilmesi haddi gerektiren ve þahitliðinin reddini icab ettiren bir durumdur. Sarhoþ olmasý, bunun eðlence maksadýyla olmasý þartýna gerek yoktur. imam Muhammed'in Asl isimli eserinin þahitlerle ilgili bölümünde buna «müptela olma» þartý da getirilmiþtir. Çünkü gizli içen kimse, içtiðinden haberdar olmazsa, bu durumda onun adaleti sakýt olmaz. Çünkü alýþkanlýk, açýða vurmanýn da ötesinde baþka bir þeydir. Hatta bu konuda, «Bir defa içmek, adaleti düþürücü mahiyette büyük bir günah sayýlmaz. Ancak bu konuda ýsrar eder, bu da alýþkanlýk haline gelir, müptelasý olacak olursa, o zaman durum deðiþik olur.» demektedir. Fetava-yý Suðra'da, «Þarap içen kiþinin mücerret içmekle adaleti sakýt olmaz. Çünkü bu konudaki had kesin bir nasla sabit olmamýþtýr. Ancak buna devam eder, alýþkanlýk haline getirirse, o zaman had vurulacaðý beyan edilmiþtir.» denilmiþtir. Halebî.

Burada had vurulmasý ve haddin mücerret içme konusunda kesin bir nasla sabit olmamasý meselesi ile þarabýn haram olmasý meselesi farklýdýr. Þarabýn haram olduðu kesin naslarla sabittir. Ancak þarap içen kiþiye mücerret içmesi akabinde alýþkanlýðý olmasýna raðmen, kendisine seksen deynek cild vurulur konusu, kesin nasla sabit olmamýþtýr demektir.

«Bahýr'da bu þekilde beyan etmiþtir...» Bahýr isimli eserde Ýbni Kemal'in þu ifadesine yer verilmiþ ve denmiþtir ki: «Þarap içmek büyük bir günah deðildir. Adaleti iskat etmez. Ancak ona devam eder, müptelasý olur, alýþkanlýk haline getirirse, o zaman büyük günah sayýlýr. Buna da Feteva-yý Suðra'nýn yukardaki ifadesi delil olarak gösterilmiþtir.»

Ancak Hamiþ'te þarihin «Bahýr'da bu þekilde beyan edilmiþtir» ifadesine þerh düþülürken, þu ifadeler de yer atmaktadýr: «Gerçekte þarabýn bir katrasýný, bir damlasýný dahi içmek büyük günahtýr. Ulemanýn alýþkanlýðý þart koþmalarý hakim nezdinde içtiðinin açýða çýkmasý isbatýnýn saðlanmasý içindir» Halebî.

«Eðer dansa veya oynamaya teþvik ediyor ise ilh...» Burada þarký söyleyen erkek ve kadýn ile örfte þarký söylemeyi sonat edinen ve o yoldan para kazanmaya çalýþan kiþiler kasdedilmektedir. Bu ise dinen yasaktýr. Ve fukaha «Yine nassan eðlence maksadýyla þarký söylemek veya para kazanmak için bunu yapmak, hiçbir ihtilaf olmaksýzýn haramdýr» demiþlerdir. Bu durumda sanki þöyle denmek istenmiþtir: Þarký ve türkü söylemeyi sanat ittihaz eden ve o kanalla maiþetini kazanan ve para almak için bunu yapanlarýn þahitlikleri kabul edilmez.

«Kendi baþýna þiir söyleyen þarkýlar ve türküler terennüm eden kiþinin terennüm ettiði þarkýlar ve türküler hikmeti ihtiva ediyorsa ittifakla caizdir denmiþtir ilh...» Bu konuda bilinmesi gereken esas noktalardan biri, baþkasýný eðlendirmek ve onu avutmak için þarký söylemek, ekseri ulemaya göre haramdýr.

Düðünlerde ve derneklerde tahrik edici ifadeler olmadýðý müddetçe caiz olduðunu söyleyenler de vardýr. Hatta bir rivayete göre, eðer þiire alýþmak, edebiyatta dilini geliþtirmek, güzel konuþmaya kendisini alýþtýrmak için söylüyorsa, bir beis yoktur da denmiþtir. Ama kendisine kimsenin olmadýðý bir yerde yalnýzlýðýný gidermek için þarký ve türkü söylemesi, bir rivayete göre mekruh deðildir. Þemsü'l-Eimme de bu kavli kabul etmiþtir. Buna delil olarak ta sahabelerin en zahitlerinden olan Bera bin Azib'ten rivayet ettiði bir hadisi delil olarak göstermiþtir.

Mekruh olanýn eðlence maksadýyla olan olduðunu söylemiþtir. Ulemadan bazýlarý ise «mekruhtur» demiþler, Þeyhülislam da üç görüþü kabul etmiþtir. Bezzaziye.

«Düðünde tef çalýnmasý ilh...» Düðünlerde tef çalýnmasýnýn caiz oluþu kadýnlara özel bir durumdur. Bahýr'da Mîraç'tan nakledilen bir ifadeye göre, bunun nikahta mubah olduðu söylendikten sonra ve düðün ve nikah ve benzeri bazý þenliklerde çalýnabileceðini ifade ettikten sonra, «Her halükarda kadýnlara benzeme olduðundan erkekler için tef çalmak mekruhtur.» denmiþtir.

«Bahýr'da, «Mezhebte mutemed olan görüþ haram oluþudur. Bu da mutlak bir þekildedir.» sözü ile ihtilaflar son bulmuþtur ilh...» Bu konuda Bahýr üzerine yazmýþ olduðum haþiyede bazý noktalara iþaret ettim. Mutlak bir þekilde Bahýr'ýn bu ifadesinin doðru olmadýðýný söyledim. Çünkü Ýmam Sayýhani, Bahýr sahibinin bu þekildeki mutlak ifadesine karþý çýkmýþ, onun bu görüþünü benimsememiþtir.

METÝN

Tavla oynayan kiþinin veya benzeri oyunlarý oynayan kiþilerin kumar olsun, olmasýn þahitliði de kabul edilmez. Satranç oyununa gelince, onda ihtilaf olduðu için mutlak bir þekilde yasaktýr denmez ve bunu oynayan kiþinin de adaleti sakýttýr denemez. Bunun haram olabilmesi için altý þarttan birinin bulunmasý yeterlidir. Onun içinde satranç oynayan kiþi bunu kumara vasýta edecek olursa veya namazý terk etmesine götürecek olursa veya bunu oynarken çok yemin etmesine vesile olacak olursa veya yol üzerinde aleni olarak oynamayý adet edinecek olursa veyahut oynarken dinen yasak olan ifadeleri kullanmasýna sebeb olacak olursa, bu durumda satranç oynamak da yasaktýr. Eþbah. Veya «bunu alýþkanlýk haline getirecek olursa» denmiþtir. Bunu da Sadi Efendi, Kafi ve Miraç isimli eserlere nisbet ederek zikretmiþtir.

Riba ve faiz yiyen kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Bazý ulema bunu «aleni ve meþhur bir þekilde» olmasý ile kayýtlamýþtýr. Þurasý bir gerçektir ki dinde fisk sayýlan herhangi bir þeyin irtikab edilmesi þer'an þahitlik yapmasýna manidir. Ancak bir defasýnda veya gizli yapýlmasý halinde hakim nezdinde bunun isbatý mümkün olmamaktadýr. Aksi halde riba yemek, (faiz yemek) kesinlikle yasaktýr, haramdýr. Bunu yapanlarýn hepsi eþittir. Bahýr.

Yol kenarlarýna küçük abdestini bozan ve yolda yürürken yemek yiyen veya kiþiliðini zedeleyici herhangi bir þeyi yapan kiþilerin durumu da böyledir. Avret yerlerini açan kiþinin durumu da böyledir. Bazýlarý tuvaletlerde temizlenmek maksadýyla da olsa insanlarýn huzurunda avret yerlerini açan kiþilerin þahitliði de kabul edilmez. Zamanýmýzda bu durum bir hayli artmýþtýr. Fetih.

Selefi salihine sebbeden kiþilerin fasik olmalarý dolayýsýyla, bu durumlarý bilindiði taktirde, þahitlikleri kabul edilmez. Ama gizli olarak bunu yapýp ta bizce bilinmeyen kiþilerin müslüman olduklarý için þahitlikleri kabul edilir. Bu durumda olanlar fasýktýrlar. Ancak halleri gizli mestur kiþilerdir. Ayni.

Musannýf bu konuda «Selef ifadesiyle kayýtlamamýzýn sebebi, fukahanýn sözüne uymak içindir.» demektedir. Aksi halde uygun olan herhangi bir müslümana söven kiþinin müslümana sövmesi seleften olmasa da adaletinin düþmesi için yeterlidir. Nitekim Siraç ve Nihaye'de bu geniþ anlamlý ifade kullanmýþtýr.

Yine Nihaye isimli eserde selef ile halef arasýndaki fark yani selef kime denir halef kime denir terimleri de açýklanmýþtýr. Selef tabiinden, sahabeden olan kiþilerdir. Bunlarýn arasýnda Ebu Hanife de vardýr. Çünkü Ebu Hanife tabiinlerin küçüklerindendir. Yani küçük yaþta sahabelere mülaki olup onlarý görenlerdendir. Halef kelimesi ise onlardan sonra yaþayan müslümanlardýr. Bahýr'da inaye'den naklen, onun da Ebu Yusuf'a nisbet ederek þu ifadesine yer verilmiþtir: «Ben sahabeye sebbeden kiþilerin þahitliðini kabul etmem. Ancak onlardan teberri eden kiþilerin þahitliðini kabul ederim. Çünkü o dini açýdan batýlda olsa kendisine göre bir yorum getirmiþtir. Bu da onun fasýk olduðunu açýkça ortaya koymaz. Onlara sebbeden, þedmedenin durumu bunun hilafýnadýr.»

Ýki kimse babalarýnýn bir üçüncü þahsa, mesela Zeyd'e vasiyet ettikleri konusunda þahitlik etseler, Zeyd denilen üçüncü kiþi de böyle bir vasiyetin olduðunu iddia etse, onlarýn o kimse lehindeki þahitlikleri istihsanen kabul edilir. Bu da ölmüþ olan kiþinin olacaklýlarý ve borçlularýnýn þahitliðine veya kendilerine vasiyet edilen kiþilerin þahitIiðine benzemektedir. Üçüncü bir kiþi hakkýnda vasi tayin edildiðine dair þahitlikleri de bu meseleye benzer. Ama Zeyd, yukardaki þahitliði, yani babalarýnýn kendisine vasiyet ettiðini söylemeleri halinde Zeyd inkar edecek olursa, onlarýn þahitliði bu konuda geçerli deðildir. Çünkü hakim hiçbir kimseyi yapýlan vasiyeti kabul etmeye zorlayamaz. Aynî.

Ýki kimse gaip olan babalarýnýn falan kiþiyi borçlarýný kabzetmek üzere vekil tayin ettiði konusunda þahitlik yapsalar, vekil de bunu iddia etse veya inkar etse, çocuklarýn bu konudaki þahitlikleri kabul edilmez. Yukardaki mesele ile bunun arasýndaki fark, hakim gaip olan kiþi yerine ve onun adýna vekil tayin etmeye yetkili deðildir. Vasi tayin etme bunun hilafýnadýr.

Ölmüþ bir insanýn vasisi, ölen kiþi lehinde bir hak konusunda þahitlik yapsa, bu da vasayetten azledilmesinden sonra olsa, bir baþkasý bunun yerine ikame edilsin veyahut varisler artýk durumu idare edebilecek bir yaþa gelsinler, ne olursa olsun, bu kimsenin ölen kiþi lehinde mal konusunda ve baþka konularda hasým olsun veya olmasýn þahitliði kabul edilmez. Çünkü vasi, ölen kiþinin yerine kaimdir. Bu nedenle hakim tarafýndanazledilmeden vasi kendisini azle yetkili deðildir. Bu bakýmdan ölen kiþinin bizatihi kendisi mesabesindedir. Ölen kiþinin hasým olup olmamasý konusunda, kendi lehindeki ifadeleri beyyinesiz kabul edilmediðinden onun yerine kaim olan vasinin durumu da hasým olsun veya olmasýn aynýdýr.

Vekilin durumu bunun hilafýnadýr. Onun için de vekil müvekkili tarafýndan azledildikten sonra müvekkili lehinde þahitlik yapacak olursa, bakýlýr: Eðer mahkeme nezdinde hasýmda taraftar olmuþ, azledildikten sonra o konuda þahitlik yapacak olursa, ittifakla töhmet olduðu için kabul edilmez. Aksi halde kabul edilir. Çünkü töhmet yoktur, denmiþtir. Bu da Ebu Yusuf'un hilafýnadýr. Çünkü Ebu Yusuf bunu vasi mesabesinde kabul etmiþtir. Siraç.

Zeylaî'nin kasametle ilgili bölümünde, «Herhangi bir konuda hasým olarak görülen ve konuya giren kiþinin o konuda þahitliði kabul edilmez.» denmiþtir. Ama hasým olma niyetinde olan ve bu konuda kendisine yetki verilen kiþi, henüz hasým olmadan, mahkeme huzuruna çýkmadan bu konuda þahitlik yapacak olur ve azledilmiþ ise kabul edilir. Bu ayrý ayrý iki kaidedir. Ýmamlar tarafýndan ittifakla kabul edilmiþtir.

Bunu biz hakimin meclisi ile kayýtladýk. Sebebi de þudur: Çünkü hakimin meclisinin dýþýnda hasým olarak meselede taraf görülse, daha sonra azledilse. Ýmam Muhammed'te Ebu Hanife'ye göre kabul edilir. Bu da o konunun dýþýnda, baþka konularda þahitlik yapmasýna benzer. Camîü'l-Fetava.

Bezzaziye'de, «Hakim nezdinde husumeti yürütmek üzere bir kiþiye vekalet verilse ve hakim nezdinde bin lira alacaðý olduðu bir kiþiyle davaya baþlasa, dava sonuçlanmadan önce azledilse ve bu azledilen vekîl, müvekkili lehinde borçlu olan kiþi aleyhinde yüz dinar alacaðý olduðu konusunda þahitlik yapsa, kabul edilir. Ama hakim nezdinde husumete vekil tayin edilmemiþ ve husumete baþlamýþ olari vekilin durumu bunun hilafýnadýr.» denilmiþtir. Meselenin tamamý yine Bezzaziye'dedlr.

Yine durum aynýdýr, yani Ýmam Muhammed'Ie Ebu Hanife'ye göre kabul edilir, Ebu Yusuf'a göre kabul edilmez. Ýki kiþi, yine iki kiþi lehinde ölen bir kiþide alacaklarý olduðuna dair þahitlik yapsalar, lehlerinde þahitlik yapýlan kiþiler daha sonra þahitlerinde ölmüþ olan kiþide alacaklarý olduðuna dair þahitlik etseler, yukarda belirtildiði gibi Ebu Hanife ile Ýmam Muhammed'e göre kabul edilir. Ebu Yusuf'a göre kabul edilmez. Zira her gurup zimmette mevcut bir borç hakkýnda þahitlik yapmýþlardýr. Zimmet ise muhtelif haklarý kabul edebilecek vasýftadýr. Dolayýsýyla zimmette olduðu söylenen borçta þahitler için bir ortaklýk söz konusu deðildir. Belirli bir malýn dýþýndaki vasiyet bunun hilafýnadýr. Nitenim Mecma ve þerhinin vasiyetler bölümünde belirtildiði gibi. Herde bu konuya ayrýca yer verilecektir.

Yine iki vasi, balið bir varis lehine ölmüþ insanýn malý dýþýnda bir mal konusunda þahitlik ederlerse, bu vasilerin þahitliði zahirur rivayeye göre kabul edilir. Bu mesele aynen þu meseleye benzemektedir: Ýki vasi belirli bir malda ölmüþ insanýn büyük varisine ikrarý olduðu konusunda þahitlik yapsalar, varisi balið olduðu taktirde bu þahitlik kabul edilir. Bezzaziye.

Ama ölmüþ olan kiþinin malýnda þahitlik edecek otursa, vasiler kabul edilmez. Bu da Ebu Hanife ile Ýmam Muhammed'in görüþlerinin hilafýnadýr. Eðer bu varis balið olmamýþ, küçük olacak olursa, ittifakla caiz deðildir. Bu mesele de vasiyet bahsinde gelecektir.

Yukarda kabul edilmediði gibi þu meselede de þahitlik kabul edilmez:Mesela kulla ilgili, þarii ile ilgili bir hakkýn isbatýndan hali olarak, bir suçla teskiyeden sonra biri cerh edilmek istense ve buna dair þahitler getirirse, þahitlikleri kabul edilmez. Ama þahitlik bu haklarý tazammun edecek olursa kabul edilir. Eðer henüz tezkiye edilmeden önce mücerret bir cerhle tercih edilir. buna þahit getirilecek olursa, o taktirde þahitlik kabul edilir. Hatta bir kiþi tarafýndan verilen haber dahi bu cerh-i mücerret dediðimiz konuda muteberdir. Nitekim musannýf Sadru' Þeria'nýn benimsediði hükme uyarak bu görüþü benimsemiþ, Molla Hüsrev de bu hususu kabullenmiþ, fukahanýn belirttiði þu kaide zimninde bu meseleye yer vermiþtir Bir þeyi vukuundan önce def, vukuundan sonraki kaldýrmadan daha kolaydýr. Ve bunun gerekçesini de zikretmiþtir.

Ýbni Kemal ise diðer fýkýh kitaplarýna uyarak mutlak bir þekilde bu þahitliði reddetmiþ, yani teskiyeden sonra olsun. önce olsun kabul edilmez demiþtir. Bu konuda deliller de serdedmiþtir. Vanî'nin ve Azmizade'nin sözlerinden anlaþýlan da bu görüþü benimsemeleridir. Kuhistanî de ayný görüþü paylaþmýþ ve: «Hakim bu tür þahitliðe iltifat etmez. Ne var ki þahitler hakkýnda açýk ve gizli olarak bir soruþturma yapar. Eðer þahitler teskiye edilirse kabul eder.» diyerek bu ifadeyi Mudmarat isimli esere izafe etmiþtir.

Ýmam Bercendi ise, «Meselenin bu þekilde olmasý sahibeynin görüþüne göredir. Ýmamýn görüþüne göre deðildir.» diye sözlerini tamamlamýþtýr. Mesela davacýnýn getirdiði þahitler aleyhine mücerret bir þekilde cerh isnad edilse ve bu konuda þahitler getirilse, fasýk olduklarý, fuhuþ irtikab ettikleri, faiz yedikleri, þarap içtikleri veya yalan yere þahitlik yaptýklarýna dair ikrarlarý bulunduðu konusunda veya bu konuda «Þahitler kiralýk þahitlerdir.» deseler veya «Davacý bu iddiasýnda haksýzdýr.» veya «Þahitlerin davalý aleyhinde bu hadisede þahitlikleri kabul edilmez.» deseler, daha önce þahitler tezkiye edilmiþ ise, bu þahitlik kabul edilmez. Ama tezkiyelerinden önce olacak olursa kabul edilir. Musannýfta bu görüþü benimsemiþtir. Ama þahitlik mücerret cerhe deðil iç içe bir kaç hususu ihtiva eden mürekkep cerhe olacak olursa, o taktirde þahitlikleri kabul edilir.

Mesela þahitler, davacýnýn þahitlerin fasýk olduðuna dair ikrarý olduðunu söylerler veya yine davacýnýn þahitleri hakkýnda yalancý þahitlik yaptýðýný ikrar ettiðini söylerler veya þahitleri bu konuda kiraladýðýný söylediðini iddia ederler veya þahitlerin bizatihi hakkýn sabit olduðu, gerçekleþtiði mecliste bulunmadýklarýna dair ikrarlarý bulunduðu konusunda þahitlik ederler veya þahitlerin köle olduklarýný, kaziften dolayý kendilerine had vurulduðunu veya davacýnýn oðlu olduðunu veya babasý olduðunu söylerlerse, bu taktirde þahitlikleri kabul edilir, reddedilmez. Veya þahitler, kazif olduðunu, hakkýnda kazif edilen kiþinin de dava açtýðýný söylerlerse, yine þahitlikleri reddedilmez, kabul edilir.

Veya þahitler zina ettiler diyerek zinanýn þeklini belirirler veya benden þu kadar þey çaldýlar derse ve çalýnan malýn vasfýný ve miktarýný belirtip þarap içtiler der, bunun üzerinden de bir süre geçmemiþ ise veya amden adam öldürdüler dese veya þahitler davacýnýn ortaklarýdýr deseler, dava konusu da mal olsa veya aleyhinde dava açýlan kiþi davalýnýn getirdiði þahitleri kiraladýðýný ve onlara ücret olarakta ona ait davacýnýn nezdinde emanet olarak býrakýlan maldan verdiðini iddia etse ve þahitlerde bunu destekleseler, burada þahitlere yöneltilen cerh ve onlarý suçlama geçerlidir. Ama bana ait maldan verdi demiyecek olursa, getirdiði beyyine kabul edilmez. Çünkü konu baþkasýna ait bir dava ile ilgili konu olur ve bu konuda kendisinin velayet hakký bulunmadýðýndan getireceðî beyyine dinlenmez.

Veya davalý, «Ben þahitlerle kendi aramda sulh oldum, onlara bir miktar mal ödedim, rüþvet olarak verdim, aleyhimde yalancý þahitliði yapmamalarýný istedim, halbuki onlar þimdi yalancý þahitliði yapmýþlardýr. Verdiðim paramý geri istiyorum.» þeklinde þahitleri tercih edecek, onlarý suçlayacak olursa, bu yukarda saydýðýmýz bütün meselelerde Allahýn hakký veya kul hakký olmasý itibariyle þahitlikler kabul edilir. Yani müddainin getirmiþ olduðu þahitlere karþý yapýlan suçlamada muteberdir. Zira bunun kabul edilmesiyle þariin hakkýyla kul hakký ihya edilmiþ, tehlikeden kurtarýlmýþ olur.

ÝZAH

«Tavla oynayan kiþinin þahitliði de kabul edilmez ilh...» Eðer hakim þahidin tavla oynadýðýný bilir veya buna dair kuvvetli delil varsa onun þahitliðini reddeder. Fetih.

Yine Fetih isimli eserde, «Hesaba ve zihni bir çalýþmaya dayanmayan ve insan için yarar saðlamayan oyunlar da aynýdýr. Çünkü bunlarý þeytanýn insaný meþgul etmek için ortaya çýkardýðý, gaflete düþmüþ insanlarýn da kendilerine bunu iþ edindikleri aþikardýr. Bu ise yasaktýr. isterse bunun karþýlýðý bir kumar olsun veya olmasýn.» denmektedir.

Ben derim ki: Memleketimizde sini oyunu veya yüzük oyunu do buna benzemektedir. Hatta bir kimse oynamasa, bundan sakýnsa, fakat oyun meclislerinde bulunsa, durum deðiþmemektedir. Bunun delili ise, þarký söylemeyen fakat þarký türkü meclislerinde bulunup onlarý dinleyen kiþinin durumu ne ise, bunlarýn durumunun da ayný olmasý gerekir. Bazý kiþilerin bu konuda gösterdikleri müsamaha yerinde olmasa gerektir.

«Satranç oyunu ise, þüphe olmasý dolayýsýyla bunun hilafýnadýr ilh...» Satranç oyununun caiz olup olmadýðý konusunda Ýmam Malik'in ve Ýmam Þafii'nin mubah olduðuna dair görüþleri vardýr. Bu görüþ ayný zamanda Hanefi mezhebinde Ebu Yusuf'tan da rivayet edilmektedir Ýbni Þýhne de bu rivayeti tercih etmektedir.

Ben derim ki: Bu rivayet Müçteba'da zikredilmesine raðmen meþhur kitaplarda zikredilmemektedir. Meþhur olan rivayet mubah olduðuna dair deðil, mubah olmadýðýna dairdir. Ýbni Þýhne'nin bu konudaki tercihi yersizdir. Çünkü kendisi bir görüþü diðer bir görüþe tercih edebilecek derecede deðildir. Sayýhani.

Hatta bu konuda Abdulgani cin-Nablusi'nin manzumeyi muhibbiye üzerine yazmýþ olduðu þerhe bakacak olursanýz, bu konuda bütün rivayetler orada serdedilmektedir.

«Altý þarttan bir þart yeterlidir ilh...» Yani satranç oyununun haram olmasý için altý þarttan birisinin bulunmasý halinde diðer mezhep imamlarýnýn görüþlerine göre de bu oyun yasaktýr. Netice olarak beþ husustan birinin bulunmasý halinde satranç oynayan kiþinin bu oyunla adaleti sakýt olmaktadýr. Bu beþ þeyden birincisi kumar, ikincisi, o oyun sebebiyle namazý fevletmesi, terketmesi, üçüncüsü oyun esnasýnda çok yemin etmesi, dördüncüsü, bunu aleni olarak yol kenarýnda oynamasýdýr. Beþincisi ise, Fethü'l-Kadir'de beyan edildiði gibi, bu oyunu oynarken hoþ olmayan ifadeleri zikretmesidir. Nitekim Vehbaniye þerhinde nakledildiði gibi, bu hususlardan biri oyuna eklenecek olur veya oyunda bulunacak olursa, adaleti iskat için yeterli sayýlmaktadýr. Bahýr.

«Yol üzerinde oynamasý halinde ilh...» Bu konuda Fetih'te þöyle denmektedir: «Bu oyunu yol ortasýnda aleni olarak, herkesin gelip geçtiði bir yerde oynamasý halinde, þehadeti reddedilir denmesinin gerekçesi, kiþiliðini zedeleyici bir iþle meþgul olmasý veya o oyunu devamlý olarak oynarsa ih...» Bu da altý þarttan altýncýsýdýr. Yani satranç oyununu devamlý olarak oynayan kiþi kiþiliðini zedelemiþ ve böylece adaleti sakýt olmuþ kabul edilir.

«Meþhur olmakla kayýtladýlar ilh...» Yani «Riba ve faiz yiyen kiþinin þahitliði de kabul edilmez.» ifadesine ek olarak bu kaydý da getirmek gerekir: «Gizli ve aleni.» Gizli olarak faiz yiyen kiþinin durumu bilinmeyecek olursa, bunun þahitliði kabul edilir. Ama faiz ve riba yediði aleni olarak bilinecek olursa, o zaman adaleti sakýt olduðundan þahitliði kabul edilmez. Bu mesele yukardaki içki meselesine benzemektedir. Gizli olarak içtiði için durumu bilinmeyen kiþinin þahitliði zedelenmez. Ama aleni olarak içtiðini itiraf eden veya herkesin huzurunda içen ve bununla halk arasýnda þöhret bulmuþ bir kiþinin þahitliði rýasýi reddediliyor ise, faiz yiyen kiþinin bunu gizli olarak yapmasý halinde adaleti sakýt olmamakta, çünkü bu töhmetten öte gitmemektedir.

Ama aleni olarak bunu yiyecek ve yapacak olursa, adaleti sakýt olduðundan þahitliði reddedilir.

«Hepsinde de durum aynýdýr, yani ilh...» Yalnýz faizle veya diðer yasak olanlarla ilgili olmayýp bu mesele müslümaný fasýk yapacak herhangi bir davranýþta bulunmasý halinde durum aynýdýr. Bunun özellikle faize hasredilmesi doðru deðildir. Sayýhani.

«Bu ifade Bahýr'da zikredilmiþtir ilh...» Aslýnda ibare Kemal Ýbni Hümama aittir. O þöyle demiþtir: «Netice olarak fýsk dediðimiz Ýslamda yasak olan herhangi bir þeyin irtikab edilmesi, hattýzatýnda þeran kiþinin þahitliðine manî bir durumdur. Ancak hakim bu durumu bilmediði taktirde, bunun üzerine hiçbir hüküm tereddüp etmez. Hakim onun bu suçu iþlediðine, fýskýný gerektiren herhangi bir davranýþa muttali olacak olursa, o zaman Ýslamda yasak olanýn herhangi birisinin irtikab edilmesinde durum farksýz olsa gerektir.» Hatta bu ifadeden önce, «Yetimin malýný yeme konusunda hiçbir kayda rastlanmamaktadýr. Bazýlarý bunun bir defa olmasýyla iktifa edilir denmiþ. Halbuki bunun bir defa vuku bulmasý halinde hakim nezdinde bilinip bilinmemesinde þüphe vardýr. Hakimin þahitliði reddedebilmesî için hakim nezdinde bu sucun irtikab edildiðini hakimin kesinlikle bilmesi þarttýr. Eðer yetimin malýna bir defa tecavüz etmesi halinde mahkemeye intikal etmiþ, mesele de mahkeme nezdinde tebevvün etmiþ olacak olursa. büyük bir günahý irtikab ettiðinden dolayý, adaleti sakýt olmuþ, dolayýsýyla þehadeti reddedilir.» denilmiþtir.

«Yol üzerinde yemek yiyen kiþinin de þahitliði kabul edilmez ilh...» insanlarýn gelip geçeceði ve onlarýn gördüðü yerde elindeki yiyecekleri yiyerek geçen kiþinin þahitliði de kabul edilmez denmiþtir. Bahýr.

Daha sonra bu konuda söylenmesi gereken hususlara dikkat çekilmiþtir. Küçük günahlarýn kiþinin adaletine mani olmasý dolayýsýyla þahitliðinin dinlenmemesi konusunda devamlýlýk þartýný getirmiþlerdir. Kiþinin kiþiliðini zedeleyen herhangi bir hususta da durumun ayný olmasý gerekir ve yolda yemek yeme ve benzeri meselelerin de devamlý olarak yapýlmasý ve bunda ýsrar edilmesi, bunun adet haline getirilmesi halinde durumun ayný olmasý gerekir. Hattýzatýnda fýskýný gerektirmeyen, ama kiþiliðini zedeleyecek herhangi bir davranýþta bulunan insanýn bu davranýþlarý bazan þahitliðinin dinlenmesine mani olmaktadýr. Bu gibi kiþiliði zedeleyici herhangi bir davranýþta bulunan kiþiye direkt olarak fasýk denmediði gibi, adil kiþi de denmez. Çünkü adil olan kiþi tarif edilirken üç þeyden sakýnan kiþi diye tarif edilmiþ, fasýk olan kiþi ise büyük günahý iþleyen ve küçük günahlarý iþlemede ýsrar eden kiþi denmiþtir: Bu konuya bu þekilde iþaret edene de rastlamadým.

Attabiye isimli eserde ise sokaklarda. geliþi güzel baðýrma adeti olan kiþilerin þahitliði de kabul edilmez ifadesine yer verilmiþtir. Bahýr. Nihayede de «Yol üzerinde su içen veyahutta meyve yiyen kiþinin bu hareketiyle adaleti zedelenmemekte, çünkü insanlar bunu ayýp saymamaktadýrlar.» denmektedir. Menih.

«Lehlerinde vasiyet edilen kiþiler ilh...» Metindeki bu ifade üzerine þu aþaðýdaki husus itiraz mahiyetinde getirilmiþtir. Ölmüþ olan kiþinin iki vasisi bulunsa, hakim bunlarýn bulunmasý halinde ölmüþ kiþi için bir baþka vasi tayin etmeye gerek duymaz. Bu itiraza þu þekilde cevap verilmiþtir: Evet hakim belki gerek duymayabilir ama bazan da yeni bir vasi tayin etmeye gerek duyabilir. Çünkü bu iki vasi iþleri yürütemediklerinden ve tedbiri doðru dürüst yapamadýklarýndan ve aciz kaldýklarýndan dolayý iþler aksamýþ, hakim de bunu bilecek olursa, iþlerin yürütülmesi için yeni bir vasi tayin etmeye yetkilidir. Tayin ettiði takdirde vasinin tasarruflarý geçerlidir.

«Üçüncüsü içinde durum aynýdýr ilh...» Yani üçüncü bir kiþinin vasi tayin edildiðine dair þahitlik yapýlýr ve bu vasinin de ölen kiþi tarafýndan vasi tayin edildiði belirtilecek olursa, caizdir. Ancak bu mesele yalnýz son meseleyle ilgili olmayýp yukarda geçen dört meseleyle ilgili olsa gerektir. Bahýr isimli eserde ölmüþ olan kiþinin bütün meselelerde bilinen bir kiþi olmasý þartý getirilmiþtir. Ancak yem ölmüþ olduðunun bilinmesi gereklidir.

Borçlular meselesinde durum istisna edilebilir. Çünkü onlar kendilerinin zimmetinde olan borcun sabit olduðunu ve bu konuda vasi olan kiþinin almaya yetkili olduðunu kabullenmektedirler ve bu da ikrarlarýyla sabit olmuþtur. Dolayýsýyla ortada töhmet söz konusu deðildir. Onlarýn bu ikrarýyla onlar hakkýnda yine o kimsenin ölmüþ olduðu sabit olmuþ kabul edilir.

Diðer bir rivayete göre sabit oluþ þu demektir: Hakimin o borçlulara borcu vasiye ödemeleri emretmeleri iledir ki, bu da borçtan beraetleri demek deðildir. Çünkü musaleh dediðimiz veya vasi olan kiþinin onlardan borcu almasý, üzerlerinde sabit olan bir þeyin alýnmasý ile ilgilidir. Ama beri olmalarý, kurtulmalarý ise onlarýn lehinde sabit olacak bir haktýr. Onlarýn ikrarý ile kiþinin ölmüþ olduðu sabit olmaz. Kafi.

«Hakim bir kimseyi vasiyeti kabule zorlayamaz ilh...» Bu da hakim tarafýndan vasi tayin edilecek kiþinin vasi olmaya zorlanamayacaðýna iþaret etmektedir. Bu da Bahýr'da olan ifadeye ters düþmektedir.

«Nitekim þahitliðin kabul edilmediði gibi ilh...» Yani babalarýnýn gaip olduðunu ve falan kimsedeki alacaðýna dair falan kimseyi vekil tayin ettiðine þehadet etseler, bu þahitlik kabul edilmez. Yani borçlu olan kiþinin bu vekaleti inkar etmesi halinde kabul edilmez. Ama vekil olduðunu kabul edecek olursa, þahitlerin bu vekalet hakkýnda þahitlikleri kabul edilir. Çünkü kendi ikrarýna dayanarak, þehadet ve þahitlik olmasa dahi zimmetindeki borcu ödemeye mecbur edilir.

Buradaki þahitliðin getirilmesi meselesi ise borçlu olan kiþinin vekile vermesi halinde zimmetinin beri olup olmayacaðý ile ilgilidir. Tekrar alacaklý ortaya çýkar. «Ben böyle bir vekil tayin etmedim.» diyecek olursa, o zaman çocuklarýn þahitlikleri, babalarý aleyhine þahitlik olduðundan kabul edilir. Bu meseleyle þu mesele arasýnda bir fark olsa gerektir. Mesela, bir kimse belirli bir evin kabzedilmesi ve onunla ilgili bir davanýn yürütülmesine dair birini vekil tayin etse ve vekil de bunu müvekkili adýna kabzetse ve müvekkilin iki oðlu bu konuda þahitlik yapsalar þahitlikleri kabul edilmez. Hatta bu konuda borçlu olan, evi teslim etmesi gereken kiþi, vekaletin bulunduðuna dair ikrarda da bulunsa, yine kabul edilmez. Çünkü bu ikrarýna binaen evi ekile teslim etmeye mecbur deðildir. Bunda muhakkak ki bir þahitliðe gerek vardýr. Bu durumda çocuklarý þahitlik yapacak olursa, babalarý lehindeþahitlik yapmýþ olacaklarýndan þahitlikleri kabul edilmez. Bahýr.

«Gaip olan babalarý ilh...» Bu mesele gaip olan kiþinin çocuklarýnýn þahitliðinin, aleyhte olmasý halinde, kabul edilebileceðine iþarettir. Ama vekilin çocuklarýnýn þahitlikleri, mutlak bir þekilde kabul edilmez. Bu ifade de ona iþaret edilmek için zikredilmiþtir. Yaný vekalet konusunda müvekkile þahitliði lehte kabul edilmeyen kiþilerin þahitliklerinin kabul edilmeyeceði demektir. Bezzaziye.

«Gaip olan baba ilh...» Bu ifade ile kayýtlanmýþ bulunmaktadýr. Çünkü baba hazýr olacak olursa, çocuklarýn þahitlik yapmak için ortada bir davanýn olmasý mümkün deðildir. Çünkü vekaletle ilgili dava ukudu caiz edendir. Baba mevcut olduðu müddetçe böyle bir davaya çocuklar yetkili olmasa gerektir.

Ancak çocuklarýn þahitliðine babanýn gaip olmasý ve vekilin de bunu inkar etmesi durumunda ihtiyaç olabilir. Bu durumda ortada bir davanýn açýlmasý halinde borcu kabzetmek için gaip babanýn falan kiþiyi vekil tayin ettiðine dair o babanýn çocuklarýnýn þahitliði baba lehinde olmayýp aleyhinde olacaðý için kabul edilir denmiþtir.

Ancak bu meselenin tasviri þu þekilde mümkün olmaktadýr: Kendisine emanet býrakýlan bir kiþi, emanet sahibinin vekiline emaneti verdiðini iddia etse, vekil de bunu inkar edecek olursa, müvekkilin iki oðlunun bu konuda þahitlik etmeleri ve babalarýna ait alacaklarýný kabzettiðine dair þahitlik yapmalarý halinde, bu þahitlik kabul edilir. Meseleyi biz bu þekilde tasvir ettik. Çünkü vekil. vekalet yoluyla üstlenmiþ olduðu herhangi bir konuyu yapmaya zorlanamaz, mecbur edilemez. Ancak emanet olarak býrakýlan malý kabzetmesinden sonra sahibine iade etme konusunda zorlanabilir. Benzeri meseleler de vardýr. Nitekim emanet bahsinde gelecektir. Bahýr.

Ancak bu konuda da bazý tartýþmalar yapýlmýþtýr. Biz bunlarý Bahýr üzerine yazmýþ olduðumuz haþiyede beyan etmeye çalýþtýk.

«Gaip kiþi hakkýnda vasi ilh...» Hakim gaip olan bir kiþi hakkýnda vasi tayin etmeye yetkili deðildir. Çünkü bunda bir zaruret yoktur. Gaip olan kiþinin bir gün gelme ümidi vardýr. Bahýr isimli eserde gaip olan kiþiyi zikrettikten sonra merkud dediðimiz kaybolan kiþinin hakkýnda herhangi bir malumat bulunmaz ve aradan da yýllar geçecek olursa bu merkud dediðimiz kiþi hakkýnda hakimin bir vasi tayin etmeye yetkisi olduðu istisnai hükümler arasýnda beyan edilmiþtir.

«Hakimin vasiyi azletmesinden sonra ilh...» Ölmüþ bir insanýn vasisi olan kiþi hakim tarafýndan azledilecek olur ve baþkasý onun yerine ikame edilir veya varisleri balið olacak olurlarsa, bu vasinin ölmüþ kiþinin malý ile ilgili veya husumetleriyle ilgili konularda þahitliði kabul edilmez. Onun için burada, azledilmeden önce olmasý halinde, mimbabý evla þahitliði kabul edilmemesi gerekir. Bu sebeple musannýfýn, Velev ki Kadý'nýn azledilmesinden sonra da olsa.» demesi daha uygun olurdu. Meselenin siyaký da bun.u göstermektedir. Þöyle ki hakim vasi olan kiþiyi azledecek olursa vasi azledilmiþ olur. Bezzaziye. Çünkü hakim bunu belki bir kusurdan veyahut bir hatadan dolayý azletmiþ olabilir.

«Vekil, müvekkil tarafýndan azledilmesinden sonra þahitlik edecek olursa ilh...» Meselenin aslý Bezzaziye'de zikredilmiþ ve orada þöyle denmiþtir: «Bir kimseyi alacaðý olan bin lirayý falandan kabzetmek üzere ve o konuda gerekli husumeti yürütmek üzere vekil tayin etse ve hakimin dýþýnda bu meselede davacý olarak vekil ortaya çýksa, mahkeme nezdinde husumete girmeden önce vekil azledilse, bunun akabinde vekil olan kiþi müvekkili lehinde böyle bir malýn ona ait falan kiþinin zimmetinde olduðuna dair þahitlik yapsa. kabul edilir. Ýkinci imam Ebu Yusuf ise. «Caiz deðildir, kabul edilmez.» demiþtir. Buna da gerekçe olarak, vekil olan kiþi artýk müvekkilin makamýna kaim olmuþtur. Bir bakýma kendi lehinde ve kendi iþine dair þahitlik yapmaktadýr, bu ise kabul edilmez.» Burada eðer davaya giriþirse meselesi, yetkili olduðu konuda yani vekalet aldýðý konuda davaya baþlayacak olursa demektir. Eðer baþka bir konuda davayý yürütecek olursa, bu meselede þarihin ilerde beyan edeceði Bibi tafsilat vardýr.

Ýbni Abidinin almýþ olduðu notlardan birinde, buna feri mesela olarak þu mesele de nakledilmektedir: Müþterinin malý falana sattýðýna dair bir iddiasý olsa. o falan da bunu inkar etse, ona satan da bu konuda müþteri lehinde þahitlik yapsa, kabul edilmez. Muhit.

Yani satýcý baþkasýna satmýþ olduðu o malda þahitlik yapacak olursa. þehadeti kabul edilmez. Müþterinin durumu da böyledir. Fetavayý Gadýhan veya Fetavayý Hindiye.

«Vasi gibidir ilh...» Yukarda belirtildiði gibi Ebu Yusuf ve diðer imamlar Ebu Hanife, Ýmam Muhammed'e göre vasi olarak tayin edilen kiþinin azledilmesinden sonra vasiyetle ilgili o konuda þahitliði kabul edilmez. Bu azledilmeden sonra olsun önce olsun durum aynýdýr. Vekilde ise durumun farklý olduðu yukarda beyan edilmiþ idi. Ýmam Muhammed ile Ebu Hanife'ye göre vekil olan kiþi azledilmesinden sonra vekaletine dair olan o konuda müvekkili lehinde þahitliðinin kabul edilmesi gerektiðim ve kabul edilebileceðini söylemiþler, Ebu Yusuf ise, vekili vasi gibi kabul ederek azledilmesinden sonra olsa dahi, yine onun þahitliðinin kabul edilmeyeceðini söylemiþtir.

Bu da þuna binaen olsa gerektir. Vekilin daha önceden vekaleti kabur etmesiyle o konuda hasým olmuþ olur. Her ne kadar mahkemede hasým olarak meclise gelmese veyahutta davayý yürütmek içi.n mahkeme huzuruna çýkmasa da. Bunun içinde vekil olan kiþinin müvekkili aleyhinde mahkeme meclisinin dýþýnda bir konuda ikrarda bulunsa, Ebu Yusuf'a göre müvekkili aleyhinde o ikrarý geçerli kabul edilir. Ýmam Muhammed'le Ebu Hanife'ye göre ise vekaleti kabul etmekle vekil olan kiþi hasým olmamýþtýr. Dolayýsýyla onun ikrarý müvekkili aleyhinde kabul edilmez ve geçerli sayýlmaz. Zahire.

«Bu iki noktada ittifak etmiþlerdir ilh...» Yani Zeylaî'nin kasamet bahsinden Tatarhaniye'nin yirmi altýncý faslýnda geniþ olarak zikredilen •meseleler arasýnda ifade edilen þu husus yer almaktadýr: Bir kimse herhangi bir hadisede hasým olacak olursa o davada onun þahitliði kabul edilmez. Ama bir kimse hasým olmak üzere olduðu bir davada henüz hasým olmadýðý taktirde þahitliði kabul edilir. Bu iki kaidede imamlar ittifak halindedir. Ancak Ebu Yusuf vekili yukardaki meselede vasi gibi kabul etmiþ, azledilmesinden önceki durumuyla azledilmesinden sonraki durumu eþit saymýþtýr. Vasinin þahitliðinin kabul edilmediði gibi vekilinki de kabul edilmez demiþtir. Her ne kadar husumet yapmak üzere mahkeme huzuruna çýkmasa da, husumete yakýn bir durumda olmasýna raðmen bu noktada kabul edilmeyeceðini söylemiþtir.

«Meselenin tamamý Bezzaziye'dedir ilh...» Bezzaziye'de bu konuda þu ifadelere yer verilmiþtir; «Bu da þunun hilafýnadýr.» diyerek sözlerine þöyle devam etmiþtir: «Mesela mahkemede olmamak üzere, mahkeme dýþýnda bir konu yürütmeye bir kiþi vekil tayýn etse ve bu konuda borçlu olan kiþiden bin lirayý almak üzere vekil mahkemenin dýþýnda bir davada bulunsa ve vekaletin olduðuna dair beyyine getirecek olur, bunun üzerine de müvekkilî tarafýndan azledilecek olursa, daha sonra olacaðý yüz lira ile ilgili konuda müvekkil azlettiði vekilini borçlusu olan kiþi aleyhinde þahit gösterse, þahitliði meselesi yukardakinin hilafýnadýr. Çünkü mahkemenin kararýndan sonra vekaletle ilgili husus, müvekkil lehinde kabul edilmez. Çünkü bu konuda mahkemenin kararýnýn sadýr olmasý ile birlikte vekil olan kiþi müvekkile ait olan haklarda bir bakýma hasým kabul edilmiþ ve onun bu konudaki þahitliði azledilmesinden sonra da olsa hasým hakkýnda þehadet olacaðýndan kabul edilmez.

«Birinci mesele ise bunun hilafýnadýr. Çünkü hakimin onun vekaletine dair bilgisinin olmasý, onun hakkýnda bir hüküm sayýlmamaktadýr. Dolayýsýyla vekaletinin dýþýnda bir konuda hasým olmamýþtýr. Ki bu vekaleti de paralarýn kabzedilmesiyle ilgili husustur. Bu durumda müvekkil tarafýndan azledilen vekilin þehadeti, baþka bir hakta olduðundan kabul edilebilir. Zahire isimli eserde bu ifadeye ek olarak þu ifadelere de yer verilmiþtir: «Ancak vekalet tarihinden sonra meydana gelen yeni bir malla ilgili þahitlik yapacak olursa, bu durumda þahitliðinin Ebu Yusuf'a göre kabul edilebileceði söylenmiþtir.»

Yine Bezzaziye'de bu ifadelere yer verildikten sonra þöyle denmiþtir; «Bu ifade ise pek doðru olmamaktadýr. Çünkü bu konudaki rivayet. bilhassa vekalet tarihinden sonra meydana gelen haklarda, bir kimsenin diðer bir kimse aleyhinde açmýþ olduðu herhangi bir davada haklarýyla ilgili konuda bir kimseye vekil tayin etmesiyle ilgilidir. Ýkinci bir ifadeyle yani bu konu vekalet tarihinden sonra meydana gelen konularý içine almamaktadýr. Ama o kimsenin bütün insanlardaki alacaðýna karþýlýk ve onlardaki olan haklarýna karþýlýk vekil tayin etmesi halinde onun husumeti yeni olan hadiselere de sirayet etmektedir. Ýstihsanen bu mesele böyle kabul edilmiþtir. Buna göre yukardaki meselenin genel bir vekalete hamledilmesi gerekir.»

Daha sonra devamla, «Netice olarak genel vekalette husumetten sonra vekilin müvekkili lehinde þahitliði asla kabul edilmez. Bu þahitlik gerek alacaklý olduðu kiþiye karþý olsun veya baþkasýna olsun, bu alacak vekaleti esnasýnda mevcut olsun veya vekalet kendisine verildikten sonra meydana gelsin, durum deðiþmez. Ancak azledilmesinden sonra meydana gelecek alacaklarda vekilin eski müvekkili lehinde þahitliði kabul edilebilir.

«Vekaleti hassa olmasý halinde yani özel bir vekalet olmasý halinde, borçlu olan kiþi aleyhinde ve müvekkili lehinde vekaletten önceki meselelerle ilgili konularda þahitliði kabul edilmez. Ama vekaletten sonra meydana gelmiþ veya azledilmesinden sonra meydana gelmiþ olaylarda müvekkili lehine vekilin þahitliðinin kabul edilebileceði kaydedilmiþtir.»

Bezzaziye'nin «Bu ifade pek uygun deðildir.s> sözü belirli kayýtlara baðlýdýr. Zahirede ise bu kayýtlara yer verilmediði için yukardaki ifade biraz daha acýk olarak varit olmuþtur. Bunun için de, «Daha sonra meydana gelen hadiselerde kabul edilir.» ifadesine yer verilmiþtir.

Yine Ýbni Abidin merhum Hamiþte almýþ olduðu notlar arasýnda Camiü'l-Fetava'dan naklen þu ifadeye de yer vermiþtir: «ikinci meselede hakimin vekalete dair karar vermesi ile vekil, müvekkile dair bütün haklarda onun hasmý olabilecek kiþilere karþý o da hasým olmuþ sayýlýr. Alacaðý dinarlarla ilgili þahitliði, hasým olduðu konuda þahitlik yapmýþ olacaðýndan kabul edilmemesi gerekir. Birincisinde ise meselenin hakim tarafýndan bilinmesi, onun bu konuda vekil olduðuna dair bilgisinin olmasý, vekaletle ilgili bir kararýn bulunmamasý sebebiyle vekil, müvekkilin hasýmlarýna karþý hasým durumuna düþmemekte. dolayýsýyla yapmýþ olduðu þahitlik vekaletinin dýþýndaki konularda bir þahitlik olmaktadýr. Bu durumda da azledildikten sonra bu þahitliðini ifa etmesi halinde baþka bir hak konusunda þahitlik yapmýþ olacaðýndan þahitliðinin kabul edilmesi gerekir.»

«Zimmetteki borçta henüz ortaklýk meydana gelmemiþtir ilh...» Çünkü zimmetteki borç kabzedildikten sonra ortaklýk meydana gelir. Ebu Yusuf'un «kabul edilmez» þeklindeki görüþünün gerekçesi ise, metinde belirtilen iki grubtan birinin alacaðýna kargýlýk terekesinden bir þey kabzetmesi halinde diðer grubunda onda ortak olmasý gerekir. Bu durumda her iki tarafta kendi lehinde þahitlik yapmýþ olacaðýndan þahitlikleri kabul edilmez, denmiþtir.

«Belirli bir malýn dýþýndaki vasiyet bunun hilafýnadýr ilh...» Mesele þu þekilde tasvir edilmiþtir: Ýki þahit, öten bir kimsenin iki kimseye bin lira verilmek üzere vasiyet ettiði konusunda þahitlik yapsalar ve þahitlerde ölen o insanýn kendilerine de bin lira vasiyet ettiðini iddia etseler, birinci vasiyet edilen o iki kiþi bunlara da böyle bir vasiyet yapýldýðýna dair þahitlik yapsalar, bu þehadetlerin ikisi de kabul edilmez. Çünkü lehlerinde vasiyet olmasý ve bu vasiyetlerin belirli bir malda da olmamasý, onlarýn terekede ortak olmalarýný gerektirir. Çünkü tereke helak olduktan sonra onlar için bir hak kalmayacaktýr. Buna göre her iki tarafta ortak olduklarý bir konuda birbirleri lehine ve kendi lehlerine þahitlik yapmýþ olmaktadýrlar, bunun için de þahitlikleri 'kabul edilmez.

«Belirli bir aynýn dýþýnda» ifadesiyle de þunu bertaraf etmek istemiþtir: Ama belirli bir malda vasiyet olduðu þahitler tarafýndan belirlenir, kendilerine vasiyet edilen kiþiler þahitler lehinde de böyle bir vasiyetin olduðu bu vasiyetin de þu mal hakkýndadýr diye belirtecek olurlarsa, bu durumda her iki þahitlikte kabul edilir. Çünkü birinciler lehinde yapýlan vasiyet belirli bir malda. ikinciler lehinde yapýlan vasiyet diðer bir malda olmakta, aralarýnda bir ortaklýk bulunmamakta, þahitlikleri de töhmete vesile olmamaktadýr.

«Hakkullahla ilgili konularda ilh...» Velevki bu hak tazirle ilgili bir hak olsun. Bu konuda Bahýr'ýn tazir bölümüne bakmakta fayda vardýr. Orada özellikle bir kimseye fasýk veya zani diye bir töhmet isnad edecek olursa, durumun 'ne, olduðu geniþ bir þekilde açýklanmaktadýr.

«Tezkiyeden sonra ilh...» Yani bir kimse veya þahit þariin hakký veya kul hakkýyla ilgili bir suçla suçlandýrýlmadýkça, mücerret bir þekilde onun þahitliðinin kabul edilmeyeceðine dair söylenen sözler ve onu cerhetmeler kabul edilmez. Ama henüz þahitlikten ve teskiyesinden önce o kimse herhangi bir suçla itham edilecek olursa, bu suçlama geçerlidir.

Bahýr isimli eserde, «Bu þekilde tafsil ancak hasým iddia ettiði ve böyle olduðuna dair cehren bir beyyine getirmesi halindedir.» denmekte, «Ama hakime gizli bir haber verilir ve bu konudaki suçlama, herhangi bir isnattan hali olacak olursa, bu isnadý yapandan beyyine istenir. Beyyineyi de gizli olarak getirmesi halinde þahidin þahitliði iptal edilir. Çünkü bir noktada hem adil olduðuna, hem de cerh edildiðine dair iki zýt görüþ meydana gelmiþtir. Bu durumda cerh adil olduðu ifadesi üzerine þarihin cerhi mürekkep ifadesini kullanmamasý daha uygun olur idi, çünkü fazladýr ve yersizdir.

«Kaziften dolayý kendilerine had vurulmasý ilh...» Çünkü haddin devamý ve tamamýndan sayýlan hususlardan biri de þahitliklerinin reddedilmesi, kabul edilmemesidir. Bu da Allahýn (þariin) hakký olan haklardan biridir.

«Þahitlerin içki içtiklerini söyler ve bu konuda da henüz zaman geçmemiþ ise ilh...» Yani henüz þarap ve içki kokusu onlarýn aðzýnda belirgin bir vaziyette ise ve bunun üzerinden de uzun bir süre geçmemiþ ise, o zaman þahitlikleri kabul edilir. .Yani bunlarýn aleyhinde þahitlik yapan kiþilerin þahitliði kabul edilir. Meseleyi «üzerinden bir süre geçmemesi» ile kayýtlamýþtýr. Çünkü süre geçmiþ olacak olursa, bu konuda hakkýn isbatý mümkün olmadýðýndan, kabul edilmez. Çünkü üzerinden uzun zaman geçmiþ bir hadle ilgili þahitlikler reddedilir, kabul edilmez.

Nitekim yukarda þarapla ilgili mesele anlatýlýrken, «Þarabýn kokusu henüz aðýzlarýndan gitmemiþ ise.» ifadesini getirdi. Diðer had konularýnda ise, «üzerinden bir ay geçmemesi» kaydýný da þarih bu konuda eklemiþ oldu.

Musannýfýn zikrettiði, «Henüz üzerinden zaman geçmemiþ ise» ifadesi, Zeylaî'nin bu konuda söyledikleriyle ilgilidir. Çünkü Ýmam Zeylaî, «Onlar zina ederler, þarap içerler ifadesi, mücerret bir cerhten ibarettir. Ama zina ettiler, hýrsýzlýk yaptýlar ifadesi ise, mücerret bir ithamýn dýþýnda bir konudur.» demektedir.

Makdisî'den nakledilen bir ifadeye göre ise bu konuda en uygun olan, þahitlerin onlar zina ederler, fasýktýrlar, içki içerler, faiz yerler ifadeleri gelecekle ilgili olabilir. Bu vasfýn kendilerinde kesinlikle bulunduðuna dair bir þahitlik sayýlmamaktadýr. Ama zina ettiler veya içki içtiler gibi ifadeler ise bunun aksinedir. Bu onlarýn mevcut bir vasfýný ortaya koymaktýr. Bu þekilde açýklamada yerinde bir açýklamadýr. Çünkü ifadeler arasýndaki farktan da ilk okla gelen bu olsa gerektir.

«Þahitler davacýnýn ortaklandýr ilh...» Yaný eðer dava konusu da onlarýn ortak olduklarý konuyla ilgili ve þahitlerinde o konuda þahitlik yaptýklarý iddia edilecek olursa durum böyledir demektir. Menih.

Bundan maksat da þahidin ortak olmasý, mufaveze yoluyla ortak olmasý demektir. Çünkü mufavýz ortaklardan herhangi birinin diðeri lehinde yapmýþ olduðu þahitlik, kendi lehinde yapmýþ olduðu þahitlik kabul edileceðinden þahitliði kabul edilmez.

Ama dava konusu olan ortak olduðunu söylemeleri halinde durum farklýdýr. Çünkü davacýnýn böyle bir ikrarda bulunduðunu,söylemeleri o dava konusu olan malýn þahitlere ait olduðu konusunda bir ikrarý da ihtiva etmektedir. Fetih.

Benzeri bir ifade Kuhistani'de de mevcuttur. Bahýr'daki ifadeye göre, þirketin akit yoluyla meydana gelmiþ bir þirkete hamledilmesi, bunu genel olarak almasý demekti. Bu genelin içerisine inan þirketi de dahil olmaktadýr. Fakat inan þirketinde þahitlerin þahitlikleri her zaman kendileri menfaatine olan bir konu olmasa gerektir. Onun için Bahýr'daki bu ifadenin bir kalem hatasý olduðu söylenebilir. Bizim anlatmaya çalýþtýklarýmýza göre þarihin dava konusunda «maldýr» sözünden maksat, ortaklýk sahih olan bir mal olsa gerektir. Çünkü akar ve kiþinin yiyeceði ve giyeceðinde þirketin sahih olmayacaðý hasebiyle bunun dýþýnda kalmasýný gerektirir.

«Ben onlarla sulh olmuþtum ilh...» Yani þahitler davacýnýn «Ben onlarla sulh olmuþtum, onlara rüþvet vermiþtim, benim aleyhimde þahitlik yapmayacaklardý.» þeklindeki ifadesine þahitlik edecek olurlarsa demektir.

METÝN

Adil bir kimse mahkemede þahitlikte bulunur henüz mahkemeden ayrýlmadan ve bu meclisin de uzamamasý þartý ile lehinde þahitlik yaptýðý kiþinin de onu yalanlamamasý halinde, ayný mecliste, hata ettim bazý konularda yanlýþ ifade verdim der, sözlerinde bir tenakuz yoksa, þahitliði eðer adil ise, bütün söylediði ilk konularda kabul edilir. Hatta bunlarý mahkemenin karar vermesinden sonra da söylese, fetva verilen görüþe göre, durum aynýdýr. Haniye ve Bahýr.

Ancak bu ifadelerin biraz sonra gelecek ifadelere ters düþtüðüne dikkat edilmelidir. Þerhte bu konuya özellikle temas edilecektir.

Derim ki: Ancak Mülteka'nýn ifadesi, «Ben bu konuda vehmettim demesi halinde, mahkeme ancak vehmettiði ve hata ettiði konularýn dýþýnda kalanlarla hükmedebilir. Rücu ettiði konularda mahkemenin karar vermemesi gerekir. Bu da Serahsi ve diðer bazý fakihlerin görüþleridir. Ekmel'in, Sadi'nin tercihleri de bu ifadeye göredir. Buna özellikle dikkat etmek gerekir. Hatta þahit hakimin meclisinden ayrýldýktan sonra bu ifadede bulunacak olursa kabul edilmez. Zahirur rivaye de bunu gerektirir. Bu da ihtiyaten olsa gerektir. Hatta hata bazý hududlarla ilgili veya neseple ilgili konularda olacak olursa, durum yine böyledir.» þeklindedir. Hidaye.

Bir kimsenin almýþ olduðu yaradan öldüðüne dair getirilen beyyine, o yaradan iyi olduktan sonra öldü þeklinde getirilen beyyineden daha evladýr. Birinci beyyinenin buna tercih edilmesi gerekir. Öldürülen kiþinin yakýnlarý ve velileri bir beyyine getirerek Zeyd isimli kiþinin ö!en kiþiyi yaraladýðý ve onu öldürdüðünü söylerler, Zeyd de ayrýca bir beyyine getirir. öldürülen kiþinin «Beni Zeyd yaralamadý, beni o öldürmedi.» dediðine dair bir beyyine getirecek olursa, Zeyd'in getirmiþ olduðu bu beyyine, öldürülen kiþinin velilerinin getirdiði beyyineye tercih edilir. Mecmaü'l-Fetava.

Balið olmuþ bir yetimin belirli bir mal hakkýnda getirmiþ olduðu beyyine, müþterinin vasiden satýn aldýðýna dair ve satýn aldýðý gün bedelin kýymetiyle eþ olduðuna dair getireceði beyyineden daha evladýr. Çünkü bu beyyine bir fazlalýk ispat etmektedir. Ýspat eden beyyine tercihe þayandýr. Ayrýca fasit olduðunu ortaya koyan bir beyyine, sahih olduðunu ortaya koyan beyyineden daha tercihe þayandýr. Dürer.

Bu da Vehbaniye'de olan görüþün hilafýnadýr. Ama ortada bir beyyine olmayacak olursa, mücerret iddia konusunda söz hakký sahih olduðunu iddia edenindir. Münye.

Husumet, hulu, köleyi azad etme veya onu müdebber kýlma gibi konularda mutasarrýf olan kiþinin akli dengesinin yerinde olduðuna dair getirmiþ olduðu bir beyyine, verese tarafýndan bu tasarruflarý yaptýðý zamanlarda akli dengesinin bozuk veya deli olduðuna dair getirecekleri beyyineden evladýr.

Þahitler, «Bilmiyoruz hastalýk halinde miydi, sýhhat halinde miydi» diyecek olurlarsa, hastalýk haline hamledilir. Eðer varis, «Efendim sözlerinde bir karýþýklýk vardý.» diyecek olursa, bu ifadesinde tasdik edilir. Karþý tarafýn akli dengesinin tam yerinde olduðuna, böyle bir durumun olmadýðýna dair þahit getirmesi halinde, bu söze gerek kalmaz. Bezzaziye.

Bir kimsenin ikrara zorlandýðýna dair beyyine getirmesi halinde, karþý tarafýn, «Hayýr, iradesiyle ikrarda bulundu.» þeklindeki beyyineden daha evladýr. Birinci beyyine tercih edilir. Eðer iki beyyinenin de tarihleri belirtilir ve tarihleri bir olacak olursa. Ama tarihler deðiþik olacak olur veya hiçbir tarih vermeyecek olurlarsa iradesiyle ikrar ettiðine dair getirilen beyyinenin diðerine takdim edilmesi daha uygundur. Mültekat ve diðer bazý fýkýh kitaplarý. Musannýf bu görüþü benimsemiþ, oðlu da babasýna katýlmýþ, Azmizade de bu görüþü desteklemiþtir.

FER'Ý MESELELER: Bir aktin fasit olduðuna dair getirilen beyyine, sahih olduðuna dair getirilen beyyineden daha kuvvetlidir. Dolayýsýyla fasit olduðuna dair getirilen beyyine tercihe þayandýr. Vehbaniye þerhi.

Eþbah'ta þu ifadeler yer almaktadýr: «Alýþveriþ yapanlar aktin sahih ve batýl olduðu konusunda ihtilaf etseler, söz hakký batýl olduðunu iddia edenindir. Ama sahih ve fasit olduðunda ihtilaf edecek olurlarsa, söz hakký sahih olduðunu, iddia edenindir. Kale meselesi bundan müstesnadýr.»

Mültekat isimli eserde ise, satýþ mýdýr, rehin midir konusunda ihtilaf etseler, satýþ olduðuna dair getirilen beyyine daha evladýr ve söz hakký da satýþ olduðunu iddia edenindir. Yine bey'in kesin bir bey olup olmadýðý veya beyi bilvefa olduðu konusunda ihtilaf etseler, istihsanen vefa yoluyla yapýlan satýþ ifadesiyle beyyinesi tercih edilir.» denilmiþtir.

Eksik olan þehadeti baþkalarý tamamlayacak olursa, bu þahitlik kabul edilir. Mesela iki þahit evin falana ait olduðuna þahitlik yapsalar, fakat bu evin falan hasmýn elinde olduðuna dair bir þey söylemeseler, diðer iki þahitte bu konuda þahitlik yapacak olurlarsa, ikinci þahitlerin þehadetleri birinci þahitlerin þahitliðini tamamlamýþ olacaðýndan kabul edilir. Veya hududlarý belirlenmiþ bir mülk konusunda þahitlik yaparlar, diðer iki þahid de hududlarýný belirleyerek þahitlik yapacak olurlarsa, bu þahitlikle bir önceki þahitlik tamamlanmýþ olur.

Diðer bir örnek: Þahitler isim ve nesebine dair þahitlikte bulunurlar fakat kiþiyi bizatihi tarif edemezlerse, diðer iki þahid de onun þu isimde olan kiþi olduðunu ve bunun ta kendisi olduðuna þahitlik edecek olurlarsa bu þahitlikle bir önceki þahitlik tamamlanmýþ olur. Dürer.

Bir kimse þahitlik yapsa, diðerleri de bizler onun þahitliði gibi þahitlik yaparýz sözleriyle iktifa edecek olurlarsa, bu þahitlik kabul edilmez. Taký eðer þahit kendi þehadetiyle ilgili konuyu bir bir zikreder ve þahitlik yaptýðýný söylerse, kabul edilir. Fetva da bu kavle göredir.

Mütevatir bir þekilde olan olumsuzluk hakkýndaki þahitlik makbuldür. Þahitlik bir konuda hükümsüz olduðu taktirde tümünde hükümsüz kabul edilir. Bunun bir istisnasý vardýr. Müslümanla hýristiyan arasýndaki bir köle konusunda iki hýristiyan þahitlik yapsalar ve o kölenin azad edildiðini ileri sürseler, kabul edilir. Ancak bu kabul edilme hýristiyan hakkýndadýr. Müslüman hakkýnda kabul edilmez. Eþbah.

Ben derim ki: Eþbah isimli eserin haþiyesinde bu meseleye beþ mesele daha eklenmiþ, bu meseleler Bezzaziye'ye nisbet edilmiþtir.

ÝZAH

«Adil bir kiþi þahitlik yapsa ve henüz hüküm meclisinden ayrýlmadan ilh...» Meclisinden ayrýlacak olursa, onun þahitliðiyle ilgili düzeltmeleri kabul edilmez. Çünkü dünyevi bir sebeple hasmýn onu aldatmýþ olabileceði ihtimali vardýr. Bahýr.

«Hata ettim derse ilh...» Bahýr'da bu konuda, «Vehmettim, hata ettim, unuttum söylemem gerekeni hatýrlayamadým þeklinde olur veya doðru olmayan bir fazlalýkla olacak olursa.» denmektedir. Hidaye'de de ayný ifadeler yer almýþtýr.

«Þahitliði kabul edilir ilh...» Menih isimli eserde, «Hidaye'nin de benimsediði görüþ budur.» denmektedir. Ýkinci bir görüþe göre eðer þahitliðini tashih etmesi önceki miktarý düþürür vaziyette ise, geri kalan miktar ile mahkeme karar verir. Eðer bir öncekine eklenecek olursa, müddai dediðimiz kiþi de bu ziyadeliði iddia edecek olursa, mahkeme bunu nazarý itibare alýr ve hükmünü buna göre verir. Çünkü henüz hüküm verilmeden önce yapýlmýþ olan eklemeler þahitliðin ifasýndan sonra yerine getirilmesinden sonra da olsa, þahitlik esnasýnda söylenen sözler mesabesinde kabul edilir. Þemsü'l-Eimme Serahsi de bu görüþe meyletmiþ, Kadýhan da bununla iktifa etmiþtir. Bu görüþ ayný zamanda Camiü's-Saðir'e de nisbet edilmiþtir. Fetva da bu görüþe göredir. Yani bu mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa durum aynýdýr.

«Geri kalan miktar ile ilh...» Veya bir önceki þehadete bir þey eklenerek þehadet tashih edilecek olursa. Nitekim Bahýr'da da benzeri eserlerde geri kalan veya artýrýlan þeklinde sarih ifadeye yer verilmiþtir. Bahýr'da, «Buna göre kabul edilen ve itibar edilen husus ise ikinci sözdür.» denmektedir.

«Dikkat et bu konuya ilh...» Þarihin bu ifadesinde meseleyi birkaç açýdan münakaþa etmek gerekir. Ýlk olarak, mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa ifadesi yerinde bir ifade deðildir. Çünkü þahitliði kabul edilir ifadesi, Menih'te de beyan edildiðine göre þahitlikle ilgili husustur. Bu, hüküm verdikten sonra yapýlan itiraz kabul edilir demek deðildir. Nitekim Menih'te bu ifade açýkça belirtilmiþtir. Buna göre hüküm verdikten sonra sözünün bir manasý olmasa gerektir. Doðru olan bunu Mülteka'dan naklettiðimiz o ibareden ve ifadeden sonra zikretmesi idi.

Ýkinci olarak, meseleyi yeniden izah edip ikinci bir mesele olarak istidrake gerek yoktur. Çünkü meselede ýrki görüþ vardýr. Dolayýsýyla «lakin» diye baþladýðý ifadeye gerek yoktur. Ancak ikinci görüþün tercih edinilmesi kasdedilecek olursa, lakin diye söze baþlamasýnýn bir mahzuru olmasa gerektir.

Üçüncü olarak, bazý hudud belirlemeleri ve nesep konusunda hata vuku bulacak olursa hüküm yine böyledir ifadesinin gereði, metindeki hükmün bir feri meselesi olarak zikrettiðini göstermektedir. Halbuki mesele öyle deðildir,

Dördüncüsü, o konuda sözü kabul edilmez ifadesini gerektirmekte, halbuki durum da öyle olmamaktadýr. Zeylaî'nin ibaresi ise yukarda zikretmeye çalýþtýðýmýz kuvvetli görüþleri ihtiva etmekte ve þu ifade ondan nakledilmektedir. «Bu konuda ikinci bir rivayete göre birinci defo ne söylediði ve þahitliði ne ise, hüküm ona göre verilir. Hatta önceden bin lira olduðuna dair þahitlik yapsa, daha sonra hata ettim beþyüz lira olacaktý dese, bin lira ile hüküm verilir. Çünkü hakkýnda þahitlik yapýlan husus ilk þahitlikle artýk davacýnýn hakký olarak sabit olmuþtur. Hakimin de bu hakký kabul ederek o istikamette hüküm vermesi gerekir. Þahidin daha sonra bazý hususlarda rücu etti diyerek o hakký iptal etmeye hakimin hakký yoktur.

Diðer bir görüþe göre, geri kolan miktar ne ise onunla hüküm verir. Çünkü henüz hüküm verilmeden ve þahitliðin yerine getirilmesinden sonra meydana çýkan durum þahitlik esnasýnda meydana gelen durum mesabesindedir. Nazarý itibare alýnmalýdýr demektedir. Daha sonra devamla, Nihaye isimli eserde zikredildiðine göre þahit eksiklik veya fazlalýk konusunda bazý hatalarým oldu diyecek olursa þahitte adil bir kimse ise sözü kabul edilir. Bunun hüküm vermeden önce veya sonra olmasý arasýnda bir fark yoktur. Bu da Ebu Hanife'den nakledilmektedir. Buna göre hata akarla ilgili yani gayri menkulle ilgili bazý hududlarýn tayininde veya nesebin bazý noktalarýnda olacak olur, daha sonradan hatýrlamasý halinde, söyledikleri kabul edilir. Çünkü hakimin meclisinde bu gibi olaylar çoðu kez vuku bulan olaylardýr. Bunu hakime söylemesi, tekrar ifadesini tashih etmesi, onun doðru olduðuna ve bu gibi konularda ihtiyatlý hareket ettiðinin delilidir.

«Nesep konusunda ise ilh...» Mesela falan oðlu falan oðlu falan diyecek olur, daha sonra bir düzeltme yapacak olursa, bu düzeltme de mecliste olsun veya meclisten sonra olsun, gayri menkulla ilgili hudud dahilinde doðu yerine batý söylemesi, daha sonra da bunu tashih etmesi da bu kabildendir. Fetih.

«Ýyileþtikten sonra öldüðüne dair getirilen beyyineden daha evladýr ilh...» Þeyh Ganim bu konuda bunun hilafýný nakletmiþtir. Bunu da Hülasa isimli esere ve diðer bazý eserlere isnad ederek yapmýþtýr. Ebu Suud da bunun hilafýný kabul etmiþ, o istikamette fetva vermiþtir. Bahýr isimli eserde beyyinelerin birbiriyle çeliþmesi ve hangilerinin tercih edileceðine dair bölümde «iki þahit kurban bayramý günü falanýn Zeydi öldürdüðüne dair þahitlik yapsalar» meselesi anlatýlýrken bazý meselelere de yer verilmiþtir. Hamiþte zikredilen meseleler arasýnda, cariye mevlasýnýn ölümünden önce hastalýðýnda, akýllý olduðu ve akli dengesinin yerinde olduðu bir anda kendisini müdebber kýldýðýna dair beyyine getirse, varisler de aksini iddia ederek akli dengesinin bozuk olduðu bir anda bütün bunlarý yaptýðýna dair beyyine getirseler, cariyenin beyyinesi tercih edilir.

Keza bir kimse hanýmýný hulu yoluyla boþasa, daha sonra koca beyyine getirerek hulu esnasýnda deli olduðunu isbat etse, kadýn da hulu zamanýnda akli dengesinin yerinde olduðuna dair beyyine getirecek olursa, her iki konuda da kadýnýn getirdiði beyyine, erkeðin getirdiði beyyineye tercih edilir.

Baba balið olan kýzýný bir kiþi ile evlendirse ve evlendirilen kiþide babaya bin lira vereceðini vadetse ve bin lirayý verse, daha sonra kýz mehrinin binlira olduðunu iddia etse, baba da o paranýn kendisine kaftanlýk için verildiðini iddia etse, her iki tarafta bu söylediklerine beyyine getirseler, kýzýn getirdiði beyyine tercih edilir. Çünkü onun getireceði beyyine nikahla ilgili konuda bir þeyin sabit olduðunu ortaya koymaktadýr. Babanýn beyyinesi ise bir rüþvet olayýný ortaya koymaktadýr. Dolayýsýyla kýzýn getireceði beyyine babanýnkine tercih edilir. Zahidi'nin Havi isimli eserinde bu meseleye özellikle yer verilmiþtir.

Ýki davacýdan biri, muvazaa yoluyla bir satýþ olduðunu iddia etse, diðeri de bunu inkar etse, söz hakký yeminiyle birlikte ciddi olduðunu muvazaalý olmadýðýný iddia edenindir. Ama bunlardan biri beyyine getirecek olursa o kabul edilir. Ýkisi birden beyyine getirecek olurlarsa, telcie olduðunu, yani muvazaalý bir akit olduðunu söyleyen beyyine tercih edilir. Nitekim bey' bahsinde de bu mesele geçti.

Vakfýn sahih olduðu veya fasit olduðuna dair getirilen beyyineler taaruz ettiði taktirde eðer fasit oluþu vakfýn bir þartýndan dolayý ise bu þort vakfý ifsat edeceðinden fasit olduðuna dair getirilen beyyine tercih edilir. Eðer bu fasýk olma olayý vakfedilen þeyin kendisinde veya baþka hususlardan olacak olursa, sahih olduðuna dair getirilen beyyine diðerine tercih edilir. Satýcý ile müþterinin alýþ veriþinin sahih veya fasit olduðu konusundaki ihtilaflarýnda da tafsil bu kabildendir. Mülteka þerhi Bakanî.

Balið olguðu zamanda sattýðýna dair getirilen beyyine, balið olmadan, küçüklüðünde sattýðýna dair getirilen beyyineden daha kuvvetlidir. Zahidi'nin Havi isimli eseri.

Eski veya yeni olduðuna dair getirilen beyyineler birbiriyle taaruz ettiði zaman, Bezzaziye ve Hülasa'da beyan edildiðine göre, eski oluþuna dair getirilen beyyine tercih edilir. Baðdadî'nýn Kýnye'den naklettiðine göre, Tercîhil beyyinat isimli eserinde yeni olduðuna dair getirilen beyyine tercih edilir. Alaî, Mülteka þerhinde eski olduðuna dair getirilen beyyine bir tek bina ile ilgili olduðu taktirde tercih edilir. Ancak tuvalet yapýmýnda yeni olduðuna dair getirilen beyyine tercih edilir demiþtir. Hamidiye.

Bir kimsenin deli olduðu belirlense ve o anda da ayýk olsa, satýþ anýnda ayýk olduðunu inkar etse, söz hakký onundur. Ancak beyyine getirildiði taktirde ayýk ve saðlam olduðuna dair getirilen beyyine, deli olduðuna dair getirilen beyyineden önce gelir.

Ebu Yusuf'tan rivayet edilen bir hususta, bir kimse bir evi satýn alma iddiasýnda bulunsa ve iki þahid de o evin satýldýðý zamanlar satanýn defi olduðuna dair þahitlik yapsalar, diðer iki þahit de akli dengesinin yerinde olduðuna þahitlik yapsalar, akli dengesinin yerinde ve satýþýn sahih olduðuna dair getirilen beyyine tercih edilir.

Akdin sahih veya fasit olduðunda alýþveriþ yapanlar ihtilaf etseler, söz hakký, sahih olduðunu iddia edenin olur. Beyyine getirildiði taktirde fasit olduðunu iddia edenin beyyinesi diðerine tercih edilir.

Bir kimse, «Kardeþimin terekesinde hiçbir dava yoktur veya kardeþimin terikesinde hiçbir hak yoktur» dese varislerden biri olan bu kardeþin ifadesi diðer vereselerin hakkýný iptal etmez. Bahýr.

«Akli dengesinin yerinde olduðunu söylemesi ilh...» Bu meselenin yukarda metin ve þerhteki tasvirden deðiþik olarak burada tasvir edildiðine rastlýyoruz. Orada tasarruf yapan kiþinin akli dengesinin yerinde olduðuna dair getirilen beyyine, akli dengesinin bozuk veya deli olduðuna dair getirilen beyyineye tercih edilir þeklinde idi. Burada ise, satýcýnýn bunamýþ biri olduðuna dair getirilen beyyine akýllý ve akli dengesinin yerinde olduðuna dair getirilen beyyineye tercih edilir, denmektedir. Baðdadî.

«Hastalýk haline hamledilir ilh...» Þahitlerin, «Akti yaptýðý zaman hastalýk halinde miydi, sýhhatinin tam olduðu anda mýydý tam hatýrlayamýyoruz» demeleri halinde hastalýk haline hamledilir. Çünkü hastalýk halinde yapýlan tasarruf, sýhhat halindeki tasarruftan daha zayýftýr. Onun için zayýf olduðuna dair görüþ daha, kuvvetli ve yakini bir ifade olduðundan, onun tercih edilmesi yani hastalýk halinde, olduðunun kabul edilmesi daha uygun görülmüþtür. Bu konuda Sayýhani'nin bazý nüshalarýnda, «Eðer þahitler hastalýk halinde miydi yoksa sýhhatli olduðu anda mýydý bilemiyoruz diyecek olurlarsa, hastalýk haline hamledilir. Çünkü hastalýk halindeki tasarrufu sýhhat halindeki tasarrufundan daha zayýftýr. Onun için de kesinlik kazanan o duruma hamledilir.» denmektedir ki bu da yukardaki ifadenin bir bakýma aynýsýdýr.

Camiü'I-Fetava'da ise þu ifadeler yer almaktadýr: «Koca karýsýnýn vefatýndan sonra ölümünden önce karýsýnýn kendisini mehir borcundan ibra ettiðini iddia etse ve bunu da akli dengesinin yerinde ve güçlü olduðu bir anda yaptýðýný söylese, varisler de ölüm döþeðinde iken ibra ettiðine dair beyyine getirseler, sýhhat halinde söylendiðine dair getirilen beyyine diðerine tercih edilir. Diðer bir rivayete göre, varislerin getireceði beyyine diðerine tercih edilir,

Bir kimse varisine ikrarda bulunduktan sonra vefat etse, lehinde ikrar yapýlan kiþi sýhhat halinde ikrar ettiðini, diðer vereseler de hastalýk halinde ikrarda bulunduðunu iddia etseler, söz hakký veresenin olur. Beyyine getirilmesi halinde lehinde ikrar yapýlan kiþinin beyyinesi diðerine tercih edilir. Ama beyyine getiremeyip diðer varislerin yemin etmelerini isteyecek olursa, buna da hakký yardýr. Yemin ettirebilir.

Kadýn mehirden kocasýný ibra etmesinin þarta baðlý olduðunu iddia etse, koca da mutlak bir þekilde ibra edildiðini iddia etse, her iki tarafýn beyyine ikame etmeleri halinde kadýnýn getireceði beyyine tercih edilir. Eðer þart belli bir þart olur ve bu þartla ibra sahih oluyorsa, diðer bir rivayete göre kocanýn getireceði beyyine tercih edilir.

Kadýn beyyine getirerek kocasýnýn mehrine dair falan gün ikrarda bulunduðunu ispat etse, koca da ikinci bir beyyine getirerek bu mehir borcundan karýsý tarafýndan ibra edildiðini ispat etse, ibra edildiðine dair getirilen beyyine diðerine tercih edilir. Borç konusunda da durum aynýdýr. Çünkü borç iddia edenin getireceði beyyine hükümsüz kalmýþ olur. Bu da davalýnýn borçtan ibra edildiðine dair iddiasý zimninde borcu ikrar etmesine benzemektedir. Alýþveriþ ve ikaleye dair getirilen þahitler buna örnek verilebilir. Ýkale için getirilen beyyineyi hiçbir þey iptal edememekte, halbuki bey' için getirilen beyyineyi ikale davasý iptal etmektedir. Çünkü ikale davasýnýn zimninde bey'i ikrar bulunmaktadýr.

Þarihin o hastalýk haline hamledilir ifadesi, hastalýkta mý, sýhhatte mi olduðu konusunda ihtilaf olduðuna temas etmemektedir. Ankaravî fetvasýnda bazý varisler muris tarafýndan kendisine bir þey hibe edildiðini iddia etse ve o hibe edileni de hibe edenin sahih olduðu bir zamanda kabzettiðini, aldýðýný söylese, diðer varislerde bunun hastalýk halinde olduðunu söyleseler, söz hakký diðer vereselere aittir. Beyyine ikame etmeleri halinde sahih olduðunu iddia edenin beyyinesi tercih edilir.

Bir diðer mesele, kadýn kocasýnýn kendisini ölüm döþeðinde iken boþadýðýný ve bu boþamanýn firari bir ta.lak olduðu iddiasýnda bûlunsa ve koca da ölmüþ olsa, kadýn iddet içerisinde iken diðer varisler bu boþamanýn sýhhatli olduðu bir anda olduðunu, kadýnýn varis olamayacaðýný söyleseler, bu iddiada söz hakký kadýnýndýr. Her iki taraf beyyine getirecek olurlarsa ve getirilen beyyine ayný tarihleri taþýyorsa, veresenin getireceði beyyine kadýnýn getireceði beyyineye tercih edilir.

«Ýradesiyle ikrar ettiðine dair getirilen beyyineden önce gelir ilh...»Ýbni Þýhne bu konuda nazmen þöyle demiþtir: «Ýkrah ve irade sonucu olduðuna dair iki beyyine getirilse, ikrah altýnda ikrar ettiðine dair getirilen beyyinenin takdim edileceði ve çoðu fukaha tarafýndan bu görüþün tashih edildiði söylenir.» demektedir. Hamiþte beyi, sulh ve ikrar konularýnda beyyinelerden biri ikrah halinde olduðunu. diðeri de kendi iradesi ile olduðunu isbat etse, ikrah halinde olduðuna dair getirilen beyyine diðerine tercih edilir. Bakanî, Alel Mülteka ve Haniye.

Vasiyet eden kiþinin vasiyetinden rucu ettiðine dair getirilen beyyine. vasiyetine ýsrar ederek öldüðüne dair getirilen beyyineden daha evladýr. Ebu Suud Fetava-yý Hamidiye.

«Aktin sahih veya fasit olduðu iddialarý karþýlýklý ileri sürülse söz hakký sahih olduðunu iddia edenindir ilh...» Bunun anlamý ise, beyyine getirilmesi halinde fasit olduðuna dair getirilen beyyine, sahih olduðuna dair getirilen beyyineye tercih edilir. Bu durumda da bu ifade yukardakiyle tamamen mutabakat halinde olmuþ olur.

«Ýkale meselesi bundan istisna edilmiþtir ilh...» Mesele þu þekilde tasvir edilmektedir. Müþteri satýn aldýðý malý henüz parasýný ödemeden tekrar satýcýsýna daha az bir bedelle sattýðýný iddia etse, satýcý da bunun ikale olduðunu iddia etse, yani eski aktý bozma, sonucu malýný geri aldýðýný söylese, söz hakký müþteriye aittir. Halbuki müþteri burada aktin fasit olduðunu iddia etmektedir. Eðer durum bunun aksine olacak olursa karþýlýklý yemin etmeleri gerekir. Eþbah.

«Olumsuzluða dair mütevatir þekilde getirilen beyyine, þahitlik kabul edilir ilh...» Bunun hilafý olmasý halinde durum deðiþik olur. O zaman olumsuzluða dair getirilen beyyine asta kabul edilmez. Hatta bu olumsuzluk þekil ve muhteva itibariyle de olsa aynýdýr. Yine þahit bunu bilsin veya bilmesin durum deðiþmemektedir. Nitekim alýþveriþle ilgili yemin bölümünde buna dair mesele zikredilmiþ idi.

Evet þartlarda olumsuzluða dair getirilen beyyine kabul edilir ve bunun böyle olduðuna dair yukarda bir takým meseleler zikretmiþ idik. Nevadir'den naklen Ebu Yusuf'un bir görüþü yine Ýbni Abidin tarafýndan hamiþte not olarak zikredilmiþ ve þöyle denmiþtir: «Ýki þahit bir kimse aleyhinde bir söz söylediðine ve bir iþ yaptýðýna dair þahitlik yapsalar, bu söze binaen icare, beyi, köleyi mükatebe etme, talak, köleyi azad etme, öldürme veya kýsas konularý sabit olmuþ olur. Bunun zaman ve mekaný ve sýfatý belirtilmesi halinde aleyhinde þahitlik yapýlan kiþide orada olmadýðýný beyyine ile isbat edecek olursa, onun bu beyyinesi kabul edilmez. Çünkü onun bu beyyinesi olumsuzluk, yani olmadýðýna dair getirilmiþ bir beyyinedir.

Ancak Muhit'in elli birinci bölümünde þu ifadeler yer almaktadýr: «Eðer insanlar arasýnda tevatür þeklinde ve herkesin duyduðuna göre o kimsenin belirlenen tarihte ve o yerde olmadýðý sabit olacak olursa, bir önceki dava dinlenmez ve bu kimsenin sorumlu olmadýðýna dair mahkeme karar verebilir. Çünkü birinci beyyinenin kesin bir bilgiye dayanýlarak reddedildiði ortaya çýkmýþ olur. Eðer ikinci ifadede tabiki bir þek veya þüphe bulunmayacak olursa. Keza bütün beyyinelerde. yani olumsuzlukla ilgili beyyinelerde de durum aynýdýr. Mesela falanýn söylemediði. yapmadýðý ikrar etmediðine dair getirilen beyyineler de aynýdýr.

Ýmam Natafî'nin beyan ettiðine göre devlet baþkanýnýn gayri müslim olan bir ülkede (darul harpte) bir þehir halkýna eman verse ve bu þehir halký da bir baþka þehir halkýyla karýþsa onlar da bu eman hepimize verildi deseler, iki þahitte onlarýn o þehir içerisinde eman verildiði zaman bulunmadýklarýna dair þahitlik yapsalar, þahitlerin onlarýn dýþýnda kiþiler olmasý halinde o konuda þahitlikleri kabul edilir. Burada getirilen beyyine olumsuzlukla ilgili nefye dair beyyine olmasýna raðmen kabul edilmiþtir. Bezzaziye.

Ýmam Serahsî'nin beyanýna göre þart olumsuz da olsa, mesela ben bu gün þu eve girmezsem karým þöyle olsun diye biri yemin etse, kadýn da kocasýnýn o eve girmediðine dair beyyine getirecek olsa kabul edilir. Bir erkek yemin etse ve dese ki bu gece baldýzým gelmez ve onunla konuþmazsam þöyle olsun dese iki þahitte gelmediðine ve onunla konuþmadýðýna dair þahitlik etseler, kabul edilir. Çünkü buradaki maksat bu yeminüzerine terettüp eden cezanýn isbatýdýr. Mesela iki þahit bir kimsenin müslüman olduðuna dair þahitlik yapsalar ve müslüman olurken inþaallah ifadesini kullandý deseler, diðerleri de inþaallah ifadesini kullanmadan müslüman olduðunu söyleseler, onun müslüman oluþu kabul edilir ve müslüman olduðuna dair mahkeme karar verebilir. Bezzaziye.

«Diðer beþ meselede buna eklenmiþtir ilh...» Bunlardan birincisi, kiþinin kölesine eðer þu eve girersem sen hürsün dese, hýristiyan olan kiþi eðer o þu eve girerse karýsý þöyle olsun dese, iki hýristiyan þahitte onun eve girdiðine dair þahitlik yapsalar, eðer köle müslüman bir köle ise kabul edilmez, eðer gayri müslim bir köle ise talakýn vuku bulduðu hakkýnda þahitlikleri kabul edilir. Ama azad edilmesi hakkýnda kabul edilmez.

Ýkinci mesele, bir kimse «Eðer ben falan kiþiden borç alýrsam kölem hür olsun,» dese, bir þahitle kölenin babasý olan bir diðeri onun falandan borç aldýðýný söyleyip o konuda þahitlik etseler. yemin eden kiþi bunu inkar etse, mal konusunda kabul edilir, ama kölenin hür olmasý konusunda kabul edilmez. Çünkü bu konuda babanýn oðlu lehinde þehadeti söz konusudur.

Üçüncü mesele, bir kimse, «Eðer þarap içersem kölem hür olsun» dese, bir erkek iki kadýn onun þarap içtiðine dair þahitlik etseler, kölenin azad olmasýyla ilgili konuda þahitlikleri kabul edilir, ama haddin gerektiði konusunda þahitlikleri kabul edilmez, geçersizdir.

Dördüncü mesele, bir kimse «Eðer hýrsýzlýk edersem kölem hür olsun.» dese, bir erkek iki kadýn onun aleyhinde hýrsýzlýk yaptýðýna dair þahitlik yapsalar, kölenin hür olmasý konusunda bu þahitlik kabul edilir, ama hýrsýzlýðýn sabit olma neticesi olarak elinin kesilmesi konusunda kabul edilmez. Meselelerin tümü Bezzaziye'den nakledilmiþtir.

Ben derim ki: Diðer bir mesele daha gördüm, onu da bunlara ekledim o da beþinci mesele olmaktadýr. Þöyle ki, bir kimse karýsýna, «Eðer seni boþarsam veya seni boþadýðýma dair bir itirafta bulunursam veya bu konuda bir þey söylersem kölem hür olsun» dese, iki þahit onu bugün boþadýðýna dair þahitlik etseler, diðerleri de dün boþadýðýna dair þahitlik etseler, bu þahitlikleri talakýn vukuu konusunda geçerli, ama azad olmasý konusunda geçerli deðildir. Bu mesele hem Bezzaziye'de ve hem de Tenvir El-Epsar haþiyesinde yer almýþtýr.

Ýmam Birî, Hizanetü'I-Ekmel isimli eserin lukata bölümünden naklen þu meseleyi de eklemiþtir: Bulunan yitik bir mal müslümanla gayri müslim elinde olsa, o malýn sahibi gayri müslim iki þahit getirerek, o malýn kendisine ait olduðunu söylese, þahitlik ancak gayri müslimin elindeki miktar hakkýnda geçerli sayýlýr. Bu da istihsanen böyledir.

Diðer bir meselede «bir gayri müslim ölse, iki oðlu terekesini kendi aralarýnda taksim etseler, bunlardan biri müslüman olsa, daha sonra iki gayri müslim þahit babalarýnýn yani ölen kiþinin birine borcu olduðu konusunda þahitlik yapsalar, bu þahitlik ancak gayri müslim olan kiþinin hissesinde özellikle geçerlidir, bu beyyine yalnýz o noktada kabul edilir.

Þahitlikte ihtilaf konusu

METÝN

Bu konunun bina edildiði meseleler þu aþaðýdaki kaidelere istinad etmektedir: Onlardan birincisi eðer þahitlik hukuku ibatla ilgili olursa, dava olmaksýzýn þahitlik kabul edilmez. Þariin hakký olan konularda durum bunun hilafýnadýr.

Diðer ikinci bir kaide, iddia edilenin fazlasý hakkýndaki þahitlik geçersizdir, batýldýr. Ýddia edilen miktarýn altýnda bir miktar konusunda þahitlik ise iddia edenin sözü ile þahitlerin sözü arasýnda o miktarda birleþme olduðu için ittifakla kabul edilir.

Diðer bir kaide ise, mutlak mülkiyet, mukayyet olan mülkiyetten daha fazladýr. Çünkü aslýnda sabit kabul edilmektedir. Bir sebebe dayalý olan mülkiyet ise sebeb vaktine inhisar etmektedir.

Diðer bir kaide, þahitlerin þahitlikleri ve þehadetlerinin lafýz ve mana itibariyle birbirine uymasý þarttýr. Þahitliðin davaya yalnýz dava itibariyle uymasý yeterlidir. Bunlar aþaðýda misalleriyle açýklanacaktýr.

Hukuku ibatla ilgili meselelerde davanýn tekaddüm etmesi, davanýn kabulü için þarttýr. Çünkü hukuku ibatla ilgili dava onlarýn yani dava açanlarýn haklarýný istemelerine baðlýdýr. Velevki bu vekalet yoluyla da olsa böyledir. Þariin hakký olan Hukukullah ise bunun hilafýnadýr. Çünkü her insan üzerine hukukullahý yerine getirme vaciptir. Herkes bu konuda davada kendisini taraf kabul etmelidir. Sanki daha önceden dava varmýþ gibi bir durum söz konusu olmaktadýr.

Eðer þahitlerin þehadeti davaya uygun olacak olursa kabul edilir. Aksi halde kabul edilmez. Bu yukarda saydýðýmýz kaidelerden biridir. Binaenaleyh bir kimse mutlak bir mülkiyet iddia etse, satýn aldýðýna veya veraset yoluyla intikal ettiðini söylemeksizin malýn mülkiyetinin kendisine ait olduðunu iddia etse, iki þahitte satýn alma veya miras yoluyla bir sebebe baðlý olarak ona ait olduðu konusunda þahitlik yapsalar, kabul edilir. Çünkü sebebe baðlý mülkiyet mutlak mülkiyetten daha zayýftýr. Zayýf olmasý itibariyle þahitlerin bu konudaki þahitlikleri mana açýsýndan davaya mutabýk olmuþ sayýlýr. Nitekim yukarda kaide olarak bunu belirttik.

Bunun aksi olacak olursa ki, þöyle bir sebebe dayalý olarak mülkýye'tin kendisine ait olduðunu iddia eden kiþinin getirmiþ olduðu þahitler mutlak mülkiyet konusunda þahitlik yapacak olurlarsa kabul edilmez. Çünkü þahitliðin konusu mutlak mülkiyettir. Bu ise diðerinden daha kuvvetlidir. Zayýf iddia eden kiþinin durumu ile mutlak mülkiyet olduðuna dair þahitlik birbiriyle uyum saðlayamadýðýndan kabul edilmez.

Ben derim ki: Bu meçhulden satýn alma nitaç davasý ve irs davalarýnýn dýþýnda olmasý halindedir. Nitekim Kemal Ýbnül Hümam bu meseleleri geniþ bir þekilde izah etmiþtir. Bahýr isimli eserde yirmi üç mesele istisna edilmiþtir.

Keza þahitlerin þahitliklerinin lafzen ve manen birbiriyle uyum saðlamasý gereklidir. Kýrkiki mesele bundan istisna edilmiþtir. Bunlar da Bahir isimli eserde geniþ bir þekilde izah edilmiþtir. Musannýfýn oðlu Eþbah üzerine yazmýþ olduðu haþiyede on üç mesele daha eklemiþ, böylece sayý ellibeþe yükselmiþtir. Meseleleri bir bir zikretmek uzun olacaðýndan burada zikretmeyi uygun bulmadým. Þahitlerin ifadelerinin birbiriyle uyum saðlamalarý tazammun itibariyle deðil mutabakatýn lafýz itibariyle olmasý gerekir. Burada kelimelerin ayný olmasý demek deðildir, mana itibariyle sözlerin bir uyum içinde olmasý ile iktifa edilir. Diðer üç mezhep imamýnýn görüþü de aynýdýr.

Bir kimse nikaha dair þahitlik yapsa, diðeri de tezviç, evlenmeye dair þahitlik yapsa, mana itibariyle ayný olmalarý sebebiyle kabul edilir. Biri hibe ettiðine diðeri de karþýlýksýz verdiðine dair þahitlik yapmalarý halinde bu ifadelerin mana itibariyle birbirlerine uygun olduðu için kabul edilir.

Yine biri bin lira olduðuna dair, diðeri de ikibin lira olduðuna dair veya biri yüz diðeri ikiyüz olduðuna dar. biri bir talak diðeri iki veya üç talak olduðuna dair þahitlik yapacak olurlarsa, bu þahitlik reddedilir, kabul edilmez. Çünkü muhteva ve mana itibariyle birbirleriyle uyum saðlamamaktadýr.

Bir kimse gasp veya öldürme olayý iddia etse, þahitlerden biri onun o þekilde olduðunu kabul edip diðeri de onun ikrar yoluyla olduðunu söylese, kabul edilmez. Ama her ikisi de onu ikrar ettiðine dair þahitlik ederlerse kabul edilir. Keza kabul edilmeyen hususlardan biri de, sözle fiili birleþtiren ifadedir. Mesela bin lira alacaðý olduðunu iddia eden bir kiþinin getirdiði þahitlerden biri ödendiðine dair diðeri de onun ikrar edildiðine dair þahitlik yapsalar kabul edilmez. Çünkü burada hem söz, hem fil birleþtirilmiþtir. Ýkisinin birleþtirildiði noktada þahitlerin ifadeleri birbiriyle baðdaþmamakta, uyum saðlanamamaktadýr. Kýnye.

Ancak þahitlerin lafýz itibariyle birleþmeleri hali müstesnadýr. Mesela þahitlerden biri satýþ, karz, talak veya itakla ilgili olduðuna dair þahitlik yapar diðeri ikrar olduðuna dair þahitlik yapacak olursa, inþa siykasý olmasý itibariyle iki þahidin ifadelerinde bir birleþme söz konusudur. Bu bakýmdan kabul edilir. Çünkü sattým kelimesi akit olarak bir hak inþa etmekte, borç aldým demekte ayný olmaktadýr. Ýkrarda ise satmýþ, idim veya borç almýþ idim gibi ifadeler söz konusudur. Bu ifadeler birbiriyle uyum halindedir. Bu noktada þahitliðinin kabulüne mani bir durum söz konusu deðildir. Ama þahitlerden biri kýlýçla amden ve kasten adamý öldürdüðüne dair þahitlik yapsa, diðeri de bir býçakla öldürdüðünü söylese, fiilin ayrý ayrý aletlerle tekerrür etmeyeceði göz önünde bulundurulacak olursa kabul edilmez. Çünkü kýlýnçla öldürüldükten sonra býçakla öldürülmesi mümkün olmayacaðý gibi býçakla öldürüldükten sonra kýlýçla öldürülmesi mümkün olmaz. Burada her ne kadar öldürme olayýnda ittifak etmiþlerse de öldürme aleti konusunda deðiþik ifadeleri þahitliklerinin reddedilmesine sebeb olmuþtur. Muhit. Þurumbulali.

Davacý bin yüz lira alacaðý olduðuna dair bir iddia ileri sürse, getirdiði iki þahitten biri alacaðýn bin lira olduðunu, diðeri ise bin yüz lira olduðunu söyleyecek olursa. bin lira hususunda ittifak hasýl olduðundan bin lirayla ilgili þahitlik kabul edilir. Ama iddiayý yapan kiþi azý iddia eder, þahitlerden biri fazla miktar olduðunu söyleyecek olursa, iki ifade arasýnda uyum saðlanamamasý halinde, mesela bir miktarýný olmuþ veya ibra etmiþ olabilir, bu durumda iki ifade arasýnda uyum saðlanabilir, saðlanamamasý halinde kabul edilmez. Ýbni Kemal.

Bu söylediklerimiz borçla ilgili hususlardýr. Ama belirli bir'malda olocak olursa, þahitlerin ittifak halinde olduklarý hususta þahitlikleri kabul edilir. Mesela þahitlerden biri þu iki kölenin ona ait olduðunu, diðer biriyse onlardan þu kölenin ona ait olduðunu söyleyecek olursa, ittifak hasýl olan o kölenin ona ait olduðu konusunda þahitlik kabul edilir. Bu ittifakla böyledir.

Akitle ilgili konularda ise mutlak bir þekilde kabul edilmez. Ýddia edilen mal þahitlerin ifadesindekinden az olsun veya çok olsun durum deðiþmemektedir. Azmizade yukarda zikrettiði kaidenin fer'i olarak þu aþaðýdaki misalleri vermektedir: Þahitlerden birisi köleyi bin liraya satýn aldýðýna veya bin lira karþýlýðýnda onu mükateb kýldýðýna dair þahitlik yapsa, diðeri de bin beþyüze karþýlýk olduðunu söylese, bu þahitlik reddedilir. Çünkü buradaki maksat aktin isbatýdýr. Bedellerin deðiþmesiyle akit de deðiþebilir her akit için yeterli adet (þahit sayýsý) bulunmamakta dolayýsýyla kabul edilmemektedir.

Benzeri bir meselede mal karþýlýðý azad etme veya kasten adam öldürme konusunda sulh olma, rehin ve hulu meseleleri de bunun gibidir. Eðer bu konuda iddia edenler sýra ile köle, katil, malý rehin býrakan veya kadýn olacak olursa. Çünkü bunlarýn maksatlarý akti isbat etmektir. Ama iddia eden diðer taraf olacak olursa mesela kölede mevla olacak olursa, bu borçla ilgili bir davaya benzemektedir. Çünkü onlarýn maksadý akit deðil, mal olmaktadýr. O taktirde en az miktar üzerinde þahitlerin ifadesi ne ise ancak o miktarda kabul edilir. Bu da iddia edilenin daha çok olmasý halindedir.

Ýcare aktý eðer sürenin baþýnda olacak olursa, bey' gibi akitle ilgili bir konu olmasý itibariyle bey'e benzetilmekte, sürenin sonunda ise borca benzetilmektedir. Bu da eðer kiraya veren dava edecek olursa. Ama kiralayan dava edecek olursa, ittifakla bu mesele bir akit davasý olmaktadýr.

ÝZAH

«Hukuku ibada dair þahitlik ilh...» Bu Dürer'in ifadesidir. Dürer'e haþiye yazan Þurunbulali bu meselenin bu babla ilgisi olmadýðýný söylemektedir. Çünkü konu þahitliðin kabul edilip edilmemesiyle ilgili deðil, þahitlikte olan ihtilafla ilgilidir demektedir. Medeni.

«Dava edilenden daha çoðu ilh...» Þu meselede bu kabildendir: Mesela mutlak bir mülkiyet iddia eden veya hayvanýnýn yavruladýðý, yavrunun onatabi olduðunu iddia eden bir kiþinin getirdiði þahitler, birinci meselede mülkiyetin mutlak deðil bir sebebe dayalý olduðunu söyleseler, ikincisinde tabi olduðunu deðil mutlak bir mülkiyet olduðunu söyleseler kabul edilir. Çünkü sebebe dayalý mülkiyet mutlak olan mülkiyetten daha zayýftýr. Dolayýsýyla öncelik ve evveliyet ifade eder. Sebebe dayalý olan durum ise bunun hilafýnadýr. Çünkü o hudus (yenilik) ifade etmektedir.

Mutlak mülkiyet nitaç davasýna oranla biraz daha zayýftýr. Çünkü mutlak mülkiyet ihtimale binaen öncelik ifade etmekte, nitaç meselesi ise yakini bir durum ifade etmektedir. Meselenin aksi ise, yani dava açan kiþi mutlak mülkiyet iddiasýyla dava açsa, þahitlerden biri veya her ikisi nitaç olduðuna dair þahitlik etseler, kabul edilmez. Çünkü davacýnýn iddiasý þahitlerin ifadelerinden daha az olmakla, þahitlerinki fazla olduðundan fazlalýða dair þahitlik yukarda da beyan edildiði gibi kabul edilmemektedir.

Yine fazlalýk kabilinden sayýlan bir mesele de, sebebe dayalý bir mülkiyet iddia edilse, þahitler de mutlak bir mülkiyet olduðu konusunda þahitlik yapsalar, kabul edilmez. Ancak sebebin miras olduðu söylenecek olursa, bu mesele istisna edilir. Bakani.

«Batýldýr, geçersizdir ilh...» Bu da ifadeler arasýnda bir uyum saðlanamamasý halindedir þuyet kiþinin iddiasý ile þahitlerin ifadeleri arasýnda bir uyum saðlama imkaný var ise, o zaman þahitlerin fazlalýkla ilgili ifadeleri davayý zedelemez.

«Þahitlerin ifadelerinin birbiriyle uyum halinde olmasý gerekir ilh...»Buna örnek olarak þu misali verebiliriz: Bir kimse baþka birinin elinde bulunan ev hakkýnda, o evin bir yýldan beri kendisine ait olduðunu söylese, þahitlerde yirmi yýldan beri ona ait olduðunu söyleseler, þahitlik batýldýr. geçersizdir. Ama dava açan kiþi yirmi yýldan beri kendisine ait olduðunu söylese, þahitlerde bir yýldan beri ona ait olduðu konusunda þahitlik elseler, þahitlikleri geçerlidir, muteberdir. Haniye.

Ankaravi'nin þahitliklerle ilgili bölümünde Kaidiye isimli eserden naklen þu ifadelere de yer verilmektedir: «Þahitlerin ifade etmiþ olduklarý sözler, þahitlik davaya, isbatýný gerektirmeyen bir fazlalýk veya bir eksiklik bakýmýndan muhalefet ediyorsa, bu davanýn kabulüne engel deðildir.» Hamidiye.

Hayriye'de Fusuleyn'den naklen þu ifadeler yer olmaktadýr: «Þahit hayvanýn rengini belirtmekle mükellef deðildir. Çünkü rengi hakkýnda sorulduðu zaman açýklamaya mecbur olmadýðý, mükellef olmadýðý bir soru ile karþýlaþmýþ olur. Dolayýsýyla rengini beyan edip etmemesi bir þeyi deðiþtirmez. Bu durumda bazý meseleler istisna edilmiþtir.» Hamidiye. .

Bir kimse diðer birinin elinde bulunan herhangi bir eþya veya ev hakkýnda kendisine ait olduðuna dair bir iddiada bulunur ve bunu beyyine ile isbat eder, hakimde onun lehinde kararýný verir, o da henüz kabzetmeden karþý taraf yani mal ve ev elinde bulunan kiþi bir ikinci beyyine getirir. Beyyinesinde de dava açan kiþinin hüküm meclisinin dýþýnda baþka bir kimsenin yanýnda o þeyde veya o evde hakký olmadýðý konusunda ikrarda bulunduðunu isbat eder ve þahitler de hüküm vermezden önce böyle bir ikrarda bulunduðuna dair þahitlik yaparlarsa hüküm geçersiz olur. Ama hüküm verildikten sonra böyle bir ikrarda bulunduðu konusunda þahitlik ederlerse hüküm batýl olmaz. Çünkü birinci beyyine ile sabit olan bizzat müþahede ile kesinlik kazanmýþ ve hakkýnda karar verilmiþ bir hüküm mesabesinde sayýlýr. Bizatihi Kadý onun ikrarýnýn o istikamette olduðunu görse ve duysa bu þekilde vermiþ olduðu hüküm þahitleri tekzip sayýlmaz.» Hamiþ.

«Þahitlik davaya ve davacýnýn ifadesiyle tamamen uyum halindeyse kabul edilir aksi halde kabul edilmez ilh... » Musannýf bu babý, bu meseleyle baþlatmýþ bulunmaktadýr. Halbuki bu meselenin þahitlikteki ihtilafla ilgisi yoktur. Çünkü bu þahitlerin ittifak halinde olmasýnýn gerektiðine bir delil mesabesindedir. Zira þahitlerin ihtilafý davanýn ve þahitlinin de ihtilafý demektir. Dolayýsýyla bu meselenin kaideler kýsmýnda zikredilmesinin sebebi de anlaþýlmýþ olmaktadýr. Bunu bir önceki kaidenin feri meselesi olarak zikretmek Bahýr'da söylenen, «Dava ile þahitliðin birbiriyle uyum halinde olmasý, davanýn þort olduðu konularda þarttýr» sözünü hatýrlatmaktadýr. Bu konuda Temvirül Basair sahibi de Bahýr sahibini takip etmekte ve ayný görüþü benimsemektedir. Bu ise açýktýr, münakaþa edilen bir husus deðildir. Çünkü þart olmayan konularda davanýn bulunmasýyla bulunmamasý eþittir. Dolayýsýyla ifadelerin onunla uyum içinde olmamasý ona zarar vermez.

Aynca meseleyi yukardaki kaidenin bir feri olarak zikretmek bunun þahitlikte deðiþik ifadeler ve ihtilaf konusunda kaide olmasýna engel deðildir. Bu söylediklerimizde de Þurunbulaliye'de söylenen ve Dürer'in ifadesine itiraz mahiyetinde olan kul hakkýndaki þahitlik, dava olmaksýzýn kabul edilmez ve dinlenmez ifadesinin bu babla ilgisi yoktur. Çünkü konumuz þahitlikteki ihtilafla ilgilidir, þahitliðin kabul edilip edilmemesiyle ilgili deðildir»

«Bu kaidelerden biridir ilh...» Þarih özellikle bu kaideye iþaret etmekte ve dikkati bu noktaya çekmektedir. Sebebi ise bu kaide görünümünde olan meselenin baþka bir kaidenin feri meselesi olmasý, bunun kaide olamayacaðý konusundaki bazý vehimleri bertaraf etmek içindir. Çünkü bir baþka meselenin feri olmasý baþkasýna kaide olmasýna ters deðildir. Nitekim yukarda bunu izah ettik. Yukardakinin de bir kaide olduðunu ayrýca belirttik.

«Miras sebebiyle olacak olursa ilh...» Yani davayý açan kiþi mutlak bir mülkiyet iddiasýnda bulunur. þahitler de sebebe dayalý mülkiyet olduðu hususunda þahitlik ederlerse durum ne olur sorusunun bir cevabý mahiyetindedir. Bu ifadeyi zikretmede de musannýf Kenz'deki ifadeye tabi olmakta. ayný görüþü benimseyerek burada zikretmektedir. Bu konuda meþhur olan, onun mutlak mülkiyetle ilgili davaya benzemesidir. Nitekim Fetih'ten nakilde Bahýr'da da bu þekilde zikredilmiþtir. Þarih özellikle bu meseleyi ilerde zikredecektir. Onun için burada onu zikretmemesi daha uygun olurdu. Halebi.

Bunun aksi olmasý halinde, yani davacý davasýný bir sebebe dayanarak açar mülkiyetin bir sebeple kendisine intikal ettiðini söyler, þahitler de mutlakmülkiyet konusunda þahitlik ederlerse, þahitlerin ifadeleri daha fazlayý ifade etmesinden dolayý kabul edilmemesi gerekir. Ancak iki ifade arasýnda bir uyum saðlanmasý halinde kabul edilebilir. Yani davacýnýn davasýndaki iddiasýyla þahitlerin ifadeleri arasýnda bir uyum saðlama imkaný varsa, onlarýn mutlak mülkiyetle ilgili þahitlikleri kabul edilir.

«Bunun da mirasla ilgili bir davanýn dýþýnda olmasý gerektir ilh...» Çünkü yukarda da belirtildiði gibi miras sebebiyle bir malýn kendisine intikal ettiðinin söylenmesi bir sebebe dayalý görünüyor ise de mutlak mülkiyete müsavi bir husustur. Nitekim yukarda bu konuda yeterli açýklama yapýldý.

«Nitaçta bunun dýþýndadýr ilh...» Çünkü mutlak bir þekilde mülkiyet iddiasý bundan daha az olmakta, çünkü o evveliyet ve öncelik ifade etmektedir. Bunun gerekçesi ise, mutlak mülkiyet ihtimale, nitaç davasý ise kesin bir ifadeye bina edilmektedir.

Yine Hamiþ'te zikredilen bir husus: Bir hayvanýn yavrusuyla ilgili olan nitaç davasý ve bu konuda þahitlikte, eðer þahitler bu yavru þu deveye tabi idi þeklinde þahitlik edecek olurlarsa yeterlidir. O yavrusunun o anneden doðduðuna dair þahitlik yapmalarý þart deðildir. Fetavayý Hindiye.

«Meçhul bir kiþiden satýn alma da bu istisnalar arasýndadýr ilh...» Yani davayý açan kiþi bir meçhul kiþiden satýn aldýðýný ileri sürse, þahitlerde mutlak mülkiyet konusunda þahitlik yapsalar, yine bu þahitlik kabul edilir. Çünkü görünüþte meçhul kiþiden satýn olma da mutlak mülkiyete eþ bir anlam taþýmaktadýr. Borç davasý bunun dýþýnda kalmaktadýr. Bahýr.

Yine buna benzer bir mesele de, satýn aldýðýný iddia edip bu konuda satýn aldýðý malý kabzettiðini söylemesi meselesi de bunun gibidir.

Davayý açan kiþi satýn aldýðýný ve kabzettiðini her ikisini birlikte iddia eder, þahitlerde mutfak bir mülkiyet olduðuna dair þahitlik yapacak olurlarsa, o þahitlik kabul edilir. Hülasa'dan naklen Bahýr'da bu þekilde ifade edilmiþtir. Ancak Fetih'te Ýmadiye'den naklen bu konuda ihtilaf olduðu da beyan edilmektedir.

«Þahitlerin ifadelerinin lafýz ve mana itibariyle birbirine uygun olmasý gerekir ilh...» Yani þahitlerinin birinin söylediðini diðeri tekit etmeli ve ayný manayý ifade eden lafýzlar kullanmalýdýr. Buna göre bir kimse yüz Iira alacaðý olduðuna iddia etse, þahitlerden bîri bir dirhem olacaðýný, diðeri iki dirhem alacaðý olduðunu, diðer biri üç dirhem olacaðý olduðunu, diðer biri dört dirhem, bir baþkasý beþ dirhem alacaðý olduðunu söylese, Ebu Hanife'ye göre bu þahitlik kabul edilmez. Çünkü ifadeler arasýnda lafýz bakýmýndan bir mutabakat yoktur. Sahibeyne göre dört konusunda son iki þahidin ittifak ettikleri anlaþýlmakta, onun için dört dirhem ile hüküm verilebilir denmektedir. Bundan anlaþýldýðýna göre Ebu Hanife'nin görüþü, þahitlerin ifadelerinin lafýz bakýmýndan bir mana üzerine yönelmiþ olmasý ve kelimelerin bir manayý ifade etmesi istikametindedir. Sahibeyn ise þahitlerin verdikleri ifadeleri tazammun yoluyla da olsa mana bakýmýndan birleþmeleri yeterlidir. Lafýzlarýn ayný manaya vaz edilmiþ olmalarý þartýna gerek yoktur demektedirler.

Ebu Hanife'nin maksadý kelime ve lafýzlarýn ayný mana için konulmuþ kelime ve lafýzlar olmasý þart deðildir. Eðer böyle olsaydý yukarda zikretmiþ olduðu bir konu buna ters olurdu ki orada þahitlerden biri nikahla ilgili, diðer biri de tezevvüçle ilgili ifadeler kullansalar, mana itibariyle bunlar bir noktada birleþtiði için kabul edilir demiþ idi. Halbuki kelimeler deðiþiktir. Ama ifade ettikleri mana aynýdýr. Hibe ile atiyye konusu da aynýdýr. Çünkü lafýzlar her ne kadar kelime bakýmýndan deðiþik iseler de mana itibariyle ayný noktaya yönelmiþ olmalarý dolayýsýyla þahitlerin bu ifadeleri kabul edilir, öyle Ýse kelimeler deðiþikte olsa ayný manayý ifade etmeleri halinde Ebu Hanife'ye göre þahitlerin ifadeleri muteber sayýlýr.

Bu açýklamadan sonra Ýmam Zeylai'nin Nihaye'den naklettiði þu ifade ile konuya ýþýk tutmakta yarar ardýr: »Eðer iki ifade arasýnda, yani iki þahidin verdikleri ifade orasýnda mana itibariyle bir fark bulunmaz. ama lafýzlar deðiþik olursa, þahitlik kabul edilir. Mesela onlardan biri hibe konusunda þahitlik yapsa. diðer birisi de karþýlýksýz bir atiyyede bulunduðunu, verdiðini söylese, mana itibariyle ikisi de ayný olacaðýndan kabul edilir. Çünkü burada maksat kelimelerin bizatihi aynýsýnýn kullanýlmasý deðil. onlarýn ifade ettiði mananýn birleþmesidir. Burada mana itibariyle kelimelerin birleþmeleri þahitliðin kabul edilmesine bir engel olmamaktadýr.» Ýmam Zeylaî bu konuda da hiçbir hilafa yer vermemektedir. Bu ise yukarda zikrettiði feri meselenin hilafýnadýr. Yani yukarda þahitlerin birinin beþ, birinin dört, birinin uç, birinin iki, birinin bir þeklindeki þahitliðinde beþ kelimesi dört rakamýna tam mutabýk deðildir. Beþ rakamýnýn içerisinde dört rakamýnýn bulunmasý tazammun yoluyladýr. Bunun içinde Ebu Hanife bu þekildeki ifadeyi þahitlikte kabul etmemiþtir. Talebeleri Ebu Yusuf ve Ýmam Muhammed beþin içinde dördün tazammunen bulunmasýyla iktifa ederek bu tür þahitliðin dört rakamý üzerinde kabul edileceðini söylemiþlerdir.

Netice olarak Ebu Hanifenin görüþüne göre þahitlerin kullandýklarý ifadelerin ayný lafýzlar olmasý gerekmemekte, ancak ayný ifadeyi ayný manayý ifade eden kelimeler ve cümleler olmasý þartý getirilmekledir. Nihaye sahibinin bu konudaki ifadesi ise Ebu Hanife hakkýnda da mutlak deðildir. Çünkü Ebu Hanife kelimenin kendisi olabileceði gibi onun manasýný ifade eden diðer bir kelimeyi de kullanabileceði þeklindedir.

«Sahibeyn ise manada birleþmeleri ile iktifa etmiþler ilh...» Bu konuda þöyle denebilir: Bütün imamlarýn görüþüne göre þu aþaðýdaki mesela buna ters olabilir. Mesela, þahitlerden biri erkeðin karýsýna arapça olarak «haliyye» ifadesini kullandýðýný söylese, diðeri de «beriye» ifadesini kullandýðýný söylese, talakýn bain bir talak olduðu konusunda karar verilmemesi demek olur. Halbuki iki ifade de ayný manayý ifade etmektedirler. Bu itiraz mahiyetinde ileri sürülene cevap olarak iki ifade arasýnda bir tesadüf söz konusu deðil, yani deðiþik kelimelerin ayný manayý ifade etmesi demek deðildir. Cümleler deðiþiktir. manalarý ayrýdýr. Fakat bunlarýn doðurduðu sonuç birdir. O da bain talakýn vuku bulduðu meselesidir. Meselenin tamamýFetlh'te zikredilmiþtir.

«Manalarýnýn bir olmasý dolayýsýyla ilh...» Yani þahitlerden biri nikah kelimesi hakkýnda diðeri ise evlenme (tezvic) kelimesi hakkýnda þahitlik ederlerse manalarýnýn bir olmasý bakýmýndan bu þahitlik kabul edilir.

«Eðer ikrar olduðuna dair þahitlik edecek olurlarsa ilh...» Bunun gereði, dava ile þahitlerin ifadeleri arasýnda söz ve fiil bakýmýndan bir ihtilafýn zarar vermeyeceðidir. Ancak þahitlerin ifadeleri arasýnda olacak olursa, yani biri fiili olaya diðer biri de söz konusunda þahitlik ederlerse, bu ihtilaf þahitliðin manidir. Ama þahitlerden biri davacýnýn davalý zimmetinde bin lira olacaðý olduðuna dair þahitlik yapsa,þahitlerin bu ifadeleri kabul edilir. Çünkü bu, söz ile fiil arasýnda bir birleþtirme deðildir. Molla Ali Türkmani ve Havi.

«Ýki ifade arasýný uzlaþtýrmak mümkün olacak olursa ilh...»Yani davacý fazla bir þeyi iddia eder, þahitlerin ifadesi de onun davasýndaki miktardan az olacak olursa, þahitlerin ifadesi kabul edilmez. Ancak davacý, «Evet benim onda þahitlerin ifade ettiði gibi bin yüz lira olacaðým var idi, ancak yüz lirasýný daha önce almýþ idim, bin lira kaldý. Þimdi o bin lirayý ödemesini söylüyorum, þahitler eski haline þahitlik etmektedirler.» diyecek olursa bu konudaki þahitlerin ifadeleri kabul edilir. Bahýr'da bu konuda «bu fazlalýðý beyyineyle isbat etmeye ve bu iki ifade arasýnda uyum saðlamaya veya uzlaþtýrmaya gerek yoktur. Çünkü mücerret açýklamaya konu kapanmýþ olmaktadýr.»

Ama kendisi satýn alma yoluyla ona malik olduðunu iddia eder, þahitler de hibe yoluyla onun olduðunu söylerlerse, bu durumda satýn alma yoluyla ona malik olduðunu beyyineyle isbat etmesi gerekir. Bu durumda þahitlerin ifadeleri onun iddiasýna ters düþtüðünden kabul edilmemektedir.

«Bütün bunlar borçla ilgili para ile ilgili olan konulardadýr ilh...» Yani þahitlerin ifadelerinin lafýz bakýmýndan birbirine muvafakatlarýnýn þart oluþu, borçla ilgili konulardadýr. Ama þahitlerin ifadesi akit konusunda olacak olur ise, mutlak bir þeklide kabul edilmez. Bu konuda iddia edilen miktar söylenenlerden az veya çok olsun durum deðiþmemektedir. Ayrýca iddia edilen müþteri veya satýcý olmasý arasýnda da fark yoktur.

«Bin lira karþýlýðý mükatep kýlmasý ilh...» Bu ifade, kölenin iddia etmesi mevlanýn inkar etmesi hususuna þamil olduðu gibi müddai olan kiþinin mevla olmasý haline de þamildir. Hidaye sahibinin Cami üzerine eklediði ifadelerden biri de Fethü'l-Kadir'de belirtildiði gibi þu gerekçedir. «Çünkü efendinin kölesi üzerinde mal iddiasý sahih olmamakta, zira mevlanýn kölesi üzerinde ancak kitabet vasýtasýyla bir borcu olabileceði kabul edilmektedir. Bu durumda kölenin inkarý ona hamledilir. Çünkü mevlanýn onda bir alacaðý tasavvur edilmemektedir. Durum böyle olunca bu konudaki þahitlik ancak isbat için geçerli olmaktadýr. Bahýr isimli eserde ve Zeylai'nin tebyinýl hakayýk isimli eserindeki bir rivayete göre «mevlanýn getireceði beyyine bir þey ifade etmez» denmiþtir. Sebebi de akit köle açýsýndan lazým bir akit deðildir. Çünkü köle aciz kaldýðý iddiasýyla bu mükatebe aktini tek taraflý fesh etmeye yetkilidir.

Ayni de bu kýyl þeklinde ifade edilen zayýf rivayete kesin gözüyle bakmýþtýr. Ayný zamcýnda bu husus Camiü's-Saðir'ýn ifadesine de tamamen uygun görülmektedir.

«Bedelin deðiþmesiyle o da deðiþir ilh...» Bu ifade ile þuna iþaret etmek istemiþtir. Þahitler eðer satýn alýndýðýna dair þahitlik etseler, fakat bedeli ve semeni belirlemeseler kabul edilmez. Meselenin tamamý Bahýr isimli eserde zikredilmiþtir. Hayreddin Remli. Bahýr üzerine yazmýþ olduðu haþiyesinde, «Fukahanýn sözünden anlaþýlan burada ve baþka konularda eðer bedel ile hüküm verme ihtiyacý doðuyor ise, muhakkak ki bedelin zikredilmesi gerekir. Ayný zamanda miktarýnýn belirlenmesi yanýnda vasfýnýn da belirtilmesi þarttýr. Ama semen konusunda hükme ihtiyaç duyulmayan yerlerde þahitlerin semeni (bedeli) belirtmelerine gerek yoktur.» demektedir

TENBÝH: Mebsut'ta, «Bir kimse birinin elinde bulunan evi satýn aldýðýný iddia etse, iki þahitte bu istikamette þahitlik yapsalar, fakat semeni, satýn alma bedelini söylemeseler, satanýn bunu inkar etmesi halinde onlarýn þahitlikleri geçersizdir. Çünkü dava eðer þahitlerin ifade ettikleri vasýfta ileri sürülmüþ ise, semen belirtilmediði için bu dava fasittir. Eðer davada müþteri olduðunu iddia edan fiatýný da belirleyerek dava açmýþ ise, þahitlerde bu iddia istikametinde þahitlik yapmamaktadýrlar. Çünkü onlar fiatý belirlememektedirler. Bunun için de hakim akt hususunda hüküm verme ihtiyacýný hissetmekte, ortada bir fiat (bedel) olmayýnca da akit konusunda karar mümkün olmamaktadýr. Çünkü akit baþlangýçta fiat belirlemeden nasýl sahih olmuyor ise, yine satýþla ilgili veya akitle ilgili bir konuda verilecek kararda, fiat (Tesmiye edilmemiþ) belirlenmemiþ ise, yine hüküm bir þey ifade etmemekte, geçersiz sayýlmaktadýr. Þahitler de semen konusunda bir ifadede bulunmadýklarýna göre hakimin bu konuda bir takrire gitmesi mümkün olmamaktadýr.» denilmiþtir.

Daha sonra Mebsut sahibi devamla þöyle demektedir: «Eðer þahitler satýcýnýn sattýðýna dair ikrarda bulunduðu hususunda þahitlik ederlerse, fiatý da yine belirlemezlerse, satan kiþinin bedeli kabzetmeye dair þahitliklerinde bir ifade kullanmayacak olurlarsa, yine bu þahitlikleri geçersizdir. Çünkü hakimin akit hakkýnda hüküm verebilmesi, ancak ortada bir bedelin olmasýna baðlýdýr. Ama þahitler bizim yanýmýzda satan ikrar etti ve bedelini aldýðýný söyledi derler, miktarýný belirlemezlerse, o zaman caizdir, þahitlikleri kabul edilir. Çünkü burada mülkiyetin müddaiye alt olduðu konusunda bir hükme ihtiyaç vardýr. aktin olup olmadýðý konusunda bir hükme ihtiyaç bulunmamaktadýr. Çünkü akit paranýn alýnmasý ile bitmiþ, sona ermiþtir. Madem ki satýcý, þahitler huzurunda parayý kabzettiðini ikrar etmiþtir, öyleyse akýt bitmiþtir. Ortada bir mülkiyet konusu kalmýþ bu mülkiyetin de müddaiye ait olduðu konusunda hüküm verme için yeterli sayýlmýþtýr.»

«Rehinde bu kabildendir ilh...» Bahýr'da bu konuda, »Hidaye'nin zahiri ifadesinden anlaþýldýðýna göre, rehin davasý borçla ilgili davalar kabilindendir.» denmektedir. Binaye'de Hidaye'ye itiraz edilerek Nihaye'deki ifadeler aynen kullanýlmýþ ve denmiþtir ki: «Bin lira karþýlýðý bir rehin aktinin meydana geldiðini iddia, bin beþyüz lira karþýlýðý rehin olduðu ile ilgili iddiadan ayrýdýr, baþka bir davadýr. Bunun içinde beyyinenin kabul edilmemesi gerekir. Eðer davayý açan rehini kabul eden mürtehin ise, durum yine böyledir. Çünkü o þahitlerden birini tekzip etmektedir. Buna cevap olarakta rehin akti mürtehin açýsýndan lazým olmayan bir akittir. Çünkü mürtehi (rehin olan kiþi) dilediði zaman rehini borcunu olmadan do sahibine iade edebilir ve tek baþýna rehin aktine son verebilir. Dolayýsýyla bu yok hükmünde kabul edilmiþ, bunun içinde itibar bir borç davasý þeklinde kabul edilmiþtir. Çünkü rehin ancak borç karþýlýðý olmaktadýr. Bunun içinde beyyine kabul edilir.» Nitekim diðer borçlarda da durum böyledir.

Durum böyle olunca, þahitlerden birinin bin lira, diðerinin binbeþyüz lira karþýlýðý rehin alýnmýþtýr þeklindeki ifadelerindeki bin lirada ittifak etmiþler, zýmnen bu nokta bin lira karþýlýðý rehin olduðu sabit olmuþ olur.

Havaþi Yakubiye'de yukardaki rehin alan (mürtehin) yerine rehin veren ifadesi yer almýþtýr. Ancak yukardaki ifade daha doðru olmaktadýr.

Eðer köle iddia ederse, yani para karþýlýðý azad edildiði iddiasý köle tarafýndan ileri sürülmüþ ise, iddia akitle ilgili bir iddiadýr. Eðer mevla tarafýndan ileri sürülmüþ ise borçla ilgili bir dava olmaktadýr. Onun içinde bu mesele yalnýz mal karþýlýðý azad edilme ile kayýtlanmýþtýr. Eðer musannýfýn kullandýðý ifade istikametinde hareket edilecek olursa böyledir. Veya genel manada kullanýlacak olursa kitabet aktine de þamil olmakta, bu da Hidaye sahibinin söylediklerine uygun düþmektedir. Eðer özel kabul edilecek olursa, yani iddia kitabet iddiasýný yapan köle olacak olursa, þeklindeki ifade de Camiü's-Sagir ve Aynî'deki ifadeye uygun düþmektedir. Eðer özel kabul edilecek olursa, yani iddia kitabet iddiasýný yapan köle olacak olursa, þeklindeki ifade de Camiü's-Sagir ve Ayni'deki ifadeye uygun düþmektedir.

«Çünkü onlarýn maksatlarý maldýr ilh...» Yani hak sahiplerinin iddiasý ve itiraflarýyla talak, akit, azad olma hususlarý sabit olmuþ; konu bir dava konusu olmaktan çýkmýþtýr. Borçla ilgili alacakla ilgili miktara inhisar etmiþtir Fetih.

Ýzah isimli eserde þu ifadeler de eklenmiþtir: «Rehinde eðer iddia eden rehin veren ise, kabul edilmez. Çünkü onun rehinde bir hakký yoktur. Dolayýsýyla þahitlik davadan ayrý bir konu da yapýlmýþ olmaktadýr. Eðer iddia eden rehin alan ise bu da alacakla ilgili bir dava mesabesindedir. Yakubiyede Tebyinül Hakayýk isimli eserde rehin kelimesinin zikredilmesi, meselenin tasavvuruna uygun düþmemektedir» denmiþtir.

«Þahitlerin ittifak ettikleri az miktar üzerinde kabul edilir ilh...» Eðer dava bin ve binbeþyüz üzerinde olur, iki bine tamamlanmayacak olursa. ittifakla böyledir. Eðer bin ve ikibinle olacak olursa, yani þahitlerden biri bin, diðeri ikibin olduðunu söyleseler, durum sahibeyne göre yine aynýdýr. Bin kelimesinde ittifak ettikleri için en azý olan miktar konusunda mahkeme karar verir. Ebu Hanife'ye göre hakim bu þahitliðe dayanarak hüküm veremez. Çünkü bin ile ikibin birbirinden farklý hususlardýr. Þahitlerin ifadelerinde ittifak saðlanamadýðýndan hakim þahitliðe dayanarak hüküm verme yetkisine sahip deðildir. Fetih.

«Ýcare aktide bey'i akti gibidir, eðer icare müddetinin ilk anýnda olacak olursa ilh...» Çünkü icare aktinin baþlangýcýnda icara aktinin isbatýna ihtiyaç vardýr. Akit bedelin deðiþmesiyle deðiþeceðinden icare akti sabit olmamaktadýr. Fetih. Ama icare müddetinin bitiminde ise, durum borçla ilgili davalara benzemektedir. Çünkü müddetin bitiminde ortada ancak bir ücret davasý bulunmaktadýr. Fetih.

Bu ayýrým iddia edenin kiraya veren olmasý halindedir. Eðer iddia eden müstecir olacak olursa, bu durumda mesele ittifakla akit üzerinde olmaktadýr. Çünkü müstecir icare yoluyla ödenmesi gereken malý itiraf etmiþ bulunmakta, itiraf ettiði miktarý ödemeye mahkeme kanalýyla mecbur edilmektedir Bu noktada þahitlerin ittifak etmeleri, ihtilaf etmeleri durumu deðiþtirmez. Çünkü akit ihtilafla sabit olmaz.

METÝN

Nikah akti, karý veya kocadan herhangi birinin mehir miktarýndaki az veya çok iddialarý karþýsýnda þahitlerin ihtilaf etmeleri halinde, en az miktarý kabul ederek nikahýn o miktarla sahih olduðuna istihsanan hüküm verilir. Bu da Ebu Hanife'ye göredir. Sahibeyne göre ise, mesele böyle deðildir. Þahitliðin sahih olmasý hususunda özellikle verasetle ilgili þehadetin malýn miras olarak býrakýldýðý hususuna da nakli gerekir. Mesela þahitlerin falan kiþi öldü, þu malý da davacý olan kiþiye miras olarak býraktý, demeleri gerekir. Ancak ölümü anýnda mülkiyetin ona ait olduðunu söylemeleri veya malýn elinde olduðunu söylemeleri veya onun yerine kaim olan müstecir gibi, ariyet olan kiþi gibi, gasýp ve emanet alan kiþi gibi naibinin elinde olduðunu söylemeleri ile iktifa edilir. Çünkü bu ifadeler zýmninde þehadetin sebebe nakli tahakkuk etmiþ sayýlýr. Çünkü el ölüm anýnda ödeme sebebiyle mülkiyet eline dönüþebilir. Yani emanet olarak almýþ olduðu malý elinde tutan kiþi kime ait olduðunu söylemeden ölmesi halinde, onu ödeyeceðinden o mal ölen ve emanet elinde olan kiþinin malý olur. Mülkiyet sabit olunca, bunun gereði nakilde gerçekleþmiþ sayýlýr. Nakil ifadesiyle birlikte, miras konusunda, varis olmanýn sebebinin de belirtilmesi gerekmektedir. Mesela ölenin öz kardeþi veya baba kardeþi veya anneden kardeþi gibi varis oluþ sebebini de þahitlerin açýklamasý gerekir. Bir üçüncü þartta þahidin ondan baþka bir varis olduðunu bilmiyorum demesi de þarttýr. Dördüncü olarakta þahidin ölen kiþiyle muasýr ve onu bizzat görmüþ olmasý gerekir. Aksi halde þahitliði muteber sayýlmaz. Çünkü sebebi gözleriyle görmemiþ, ancak duyma yoluyla þahitlik yapmýþ olur ki bu konuda duyma yoluyla þahitlik geçerli deðildir. Bu iki þartý Bezzaziye özellikle zikretmiþtir.

Ölen kiþinin isminin zikredilmesi þart deðildir. El deðiþtirmiþ bir mal konusunda þahitler bir ay önce falan ve hayatta olan kiþinin elinde idi þeklindeki þahitlikleri de muteber sayýlmaz. Çünkü bu þahitlik meçhul bir sebebe dayanmaktadýr Ayrýca sað olan bir kiþinin elinde malýn bulunmasýnýn deðiþik sebepleri vardýr. Emaneten de olabilir, kiralamýþ da olabilir, mülkiyeti ona fiil de olabilir.

Ama þahitler mülkiyetin kesinlikle ona ait olduðu veya aleyhinde dava açýlan ve mal elinde bulunan kiþinin ikrarý hususlarý bunun hilafýnadýr. Hatta þahitlerin dahi bu malýn þu kadar zaman önce davacýnýn elinde olduðunu söylemesine dair ikrarý konusunda þahitlik edecek olurlarsa, yine durum deðiþik olmakladýr. Bu durumda mal dava eden kiþiye verilir. Çünkü ikrar malumdur, ikrar sebebinin meçhul olmasý ikrarý zedelemez, iptal etmez. Bu konuda esas kaide, geçmiþte bir mülkiyetle ilgili þahitlik muteberdir. Geçmiþte birinin elinde olmasýna dair olan þahitlik ise makbul deðildir. Çünkü elde olmasý deðiþik sebeplere dayanabilir. Ama mülkiyette ise durum böyle deðildir. Bezzaziye.

Eðer aleyhinde dava açýlan ve ev elinde olan kiþi bu ev müddainin elinde idi ancak haksýz yere elinde bulunduruyordu. þeklindeki ikrarý davacýnýn elinde olduðuna dair ikrar sayýlýr mý sorusuna cevap olarak «Evet» denmiþtir. Camiü'l-Fusuleyn'de de müftabih olan görüþ budur ifadesiyle mesele tamamlanmýþtýr.

FER'Ý MESELELER: Þahitler bin lira alacaklý olduðuna dair birisi lehinde þahitlik etseler, bunlardan biri beþyüz lirasý ödendi dese, þahitlikleri bin lira üzerinde kabul edilir. Ancak diðeri de beþyüz liranýn ödendiðine dair þahitlik ederse, o zaman ödeme iþi kabul edilir. Bin liradan beþyüz liranýn ödendiðini bilen þahidin iddia edenin bunu ikrar edinceye kadar bu konuda þahitlik etmemesi gerekir.

Bir ineðin satýp çalýndýðýna dair þahitlik etseler, ancak ineðin renginde ihtilafta bulunsalar, Ebu Hanife'ye göre hýrsýzýn eli kesilir. Sahibeyne göre kesilmez. Sadru Þeria sahibeynin kavlini tercih etmiþtir. Eðer bu da davayý açan kiþi ineðin rengine dair bir ifadede bulunmamýþ ise. Zeylâi. Borçlu borcunu taksitlerle sahibine verdiðini iddia etse, þahitlerde mutlak bir þekilde veya toptan ödeme yaptýðýna dair þahitlik yapsalar, kabul edilmez. Vehbaniye.

Sað olan bir kiþinin aleyhinde borçlu olduðuna dair þahitlik etseler ve þu kadar borçluydu deseler, kabul edilir. Ancak hasým þahitlere borcun þu ana kadar devam edip etmediði konusunda bir soru yöneltecek olur, onlar da bilmiyoruz diye cevap verecek olurlarsa. durum deðiþiktir. Ölmüþ kiþinin borcu konusunda ise mutlak bir þekilde kabul edilmez, Ancak öldüðü zaman borçlu olarak öldü diye þahitlerin sarih bir ifade kullanmalarý gerekir. Bahýr.

Ben derim ki: Muinil Hükkam'daki ifade buna ters düþmektedir. Orada. «Öldüðü zaman borçlu idi ifadesine gerek kalmaksýzýn mücerret borçlu olduðunu ve gerekçenin beyan edilmesiyle ölen kiþinin de borçlu olduðu sabit olmuþ olur.» denmektedir. Ancak bu konuda ihtiyatlý hareket edilmesi daha uygun olmaktadýr. Bir kimse geçmiþte bir þeyin mülkiyetinin kendine ait olduðunu iddia etse, þahitlerde þu anda mülkiyetin ona alt olduðu konusunda þahitlik yapsalar, esah olan rivayete göre bu þahitlik kabul edilmez. Yine geçmiþte ona ait olduðu konusunda þahitlik etmeleri, þu anda mülkiyeti ona ait olduðuna dair þahitlik kabul sayýlmamaktadýr. Camiü'l-Fusuleyn.

«Mutlak bir þekilde ilh...» Yani, azý veya çoðu iddia eden koca olsun, karý olsun durum deðiþmemektedir. Hidaye'de tashih edilen ve sahih kabul edilen görüþte bu þekildedir. Fetih isimli eserde bunun rivayete ters düþtüðü iddia edilmektedir. Meselenin tamamý Þurunbulaliye'de zikredilmiþtir.

«Sahibeynin görüþü bunun hilafýnadýr ilh...» Onlara göre, bu konudaki þahitliðin az miktar üzerindeki ittifaký geçersizdir. Çünkü bu miktarda olmaktan daha çok, akit üzerinde bir ihtilaf olmaktadýr. Kýyas da bunu gerektirir. Ebu Hanife'nin delili ise, nikahta mal asýl konu deðildir. Çünkü mehir zikredilmeden de nikah akti sahih olabilir. Onun için mal, nikah aktinde tali ve tabi bir þey olarak kabul edilir. Çünkü nikahta asýl olan, karý koca orasýnda helal olmanýn ve izdivacýn gerçekleþmiþ olmasý ve erkeðin kadýnda temettu hakkýna sahip olmasýdýr. Bu hususta da ihtilaf olmamakta, dolayýsýyla asýl olan bu konu, sabit kabul edilmektedir. Ýhtilaf tabi olan bir noktada vuku bulacak olursa, þahitlerin o az miktarda ittifak ettikleri husus, mahkemede karar noktasý olmakta, hakim de o miktar mehir miktarýdýr diye hüküm verebilmektedir.

«Þahitliðin sýhhatiyle ilgili ilh...» Bahýr isimli eserde uzun ifadelerden sonra þu ifadelere yer vermektedir: «Bununla da anlaþýlýyor ki þehadetin baþka bir konuya nakli, davanýn sahih olmasýnýn þartýdýr. Bazýlarýnýn vehme kapýldýklarý gibi, beyyine ile hüküm vermenin þartýdýr. Yalnýz bu mahkemenin kararýyla ilgili bir þarttýr ifadeleri bunun tersinedir. Yani, davayý açan ve varis olduðunu söyleyen kiþi, «Murisim öldü, þunlarý bana miras olarak býraktý.» diye davada da zikretmesi, þahitlikte zikredilmesi gerektiði gibi þarttýr. Bunu zikretmemiþtir, çünkü söz þahitlikle ilgilidir.)»

«Nakil ilh...» Yani mülkiyetin intikal ettiðine dair þahitlerin ifade etmeleri þartý getirilmiþtir. Bu da yukarda þarihin beyan ettiði gibi, açýkça «Falan ölmüþtür, miras olarak müddaiye bunlarý býrakmýþtýr.» demeleri çeklinde olmakta veya onun makamýna kaim olabilecek ölmüþ kiþi için ölüm anýnda ona mülkiyet isbat eden bir ifadeyi kullanmalarýyla mümkün olacaktýr. Aynca onun elinde olduðunu isbat veya onun vekilinin elinde olduðunu isbat yeterlidir. Musannýfýnda, «Þahitlik etmeleri halinde» ifadesi de buna iþaret etmektedir. Bu, Ebu Hanife'yle Ýmam Muhammed'e göredir.

Ebu Yusuf'a göre ise durum deðiþiktir. Ebu Yusuf bunlardan hiçbirini þart koþmamaktadýr. Bu ihtilaf sonucu da þu husus ortaya çýkar: Eðer þahitler, «Bu, ölmüþ olan kiþinin mülkü idi.» diye þahitlik yapsalar, eksik veya fazla bir þey söylemeseler. bu durumda Ebu Hanife ile Ýmam Muhammed aþaðýda, sað olan bir kiþinin mülkü idi þeklindeki þahitlikleri kabul edilir meselesi arasýnda, bir farkýn olup olmadýðý sorusuyla karþýkarþýya kalýrlar.

Fethü'l-Kadir'de fark aþaðýdaki þekilde ifade edilmiþtir Ancak bu haþiyeleri toparlayan Ýbni Abidin'in oðlu, babasý için «nakil» ifadesinin hamiþte zikredilmesi ve üzerine çizgi çekilmiþ olmasý kendisini tereddüde sevkettlðini, ancak ibarenin siyakýndan da anlaþýldýðýna göre bunun zikredilmesi gerektiði kanaatini taþýmaktadýr. Bu nakil ifadesi Ýmam Muhammed ile Ebu Hanife'ye göredir; Çünkü varisin mülkü yeni bir mülk olmakta, ancak ölüm anýnda murisin mülkiyetinin mevcut olduðuna dair þahitlikle iktifa edilmektedir. Çünkü ölümü anýnda mülkiyetin ona ait olmasýnýn gereði varisine intikal etmesi, tabii bu sonuç olarak anlaþýlmaktadýr. «Elinde idi» veya «Onun naibinin elinde idi.» ifadelerinde de durum aynýdýr.

Ebu Yusuf'a göre ise, varisin mülkiyeti aslýnda murisin mülkiyetidir. Mülkiyetin murise ait olduðu konusundaki þahitlik, varisin mülkü olduðuna dair þahitlik demektir. Buna göre nakil ifadesi þahidin falan kiþi öldü bu malý miras olarak býraktý veya buna benzer ölüm anýnda mülkiyetin ölen kiþiye ait olduðunu ifade eden veya elinde olduðunu ifade eden veya onun yerine kaim olan bir kiþinin elinde bulunduðunu ifade eden ifadeyi kullanmalarýdýr. Varis, miras yoluyla kendisine intikal eden o malýn murisine ait olduðunu ispatlamasý halinde, hemen onun lehinde hüküm verilecek demek deðildir. Zaten ihtilaf noktasý da budur.

Sað olan bir kiþi için durum bunun hilafýnadýr. Çünkü henüz hayatta olan kiþi o malýn kendisine ait olduðunu, eskiden onun mülkü olduðunu isbat etmesi halinde, onu iptal edici bir husus olmadýðýndan istishap yoluyla mülkiyetin devam ettiði istikametinde hüküm verilebilir. Bununla da iki mesele arasýndaki fark ortaya çýkmýþ olur.

«Miras konusunda ilh...» Yani varis, baþkasýnýn elinde olan bir malýn babasýndan miras olarak kendisine intikal ettiðini iddia etse ve bu konuda iki þahit getirse, þahitler de, «Evet, bu mal onun babasýnýn idi.» deseler, varis lehinde hüküm verilmez. Ta ki, «Öldüðü zaman mülkiyeti babasýna aitti. murisine aitti.» þeklinde bir ifadede bulunmalarý gerekir.

«Ölümü esnasýnda ilh...» Bu kayda da gerek vardýr. Hatta bu kaydý yukarda saymýþ olduðu üç meselenin hemen akabinde zikretmesi gerekirdi.

«Çünkü eller ilh...» Niçin intikale gerek kalmaksýzýn ölen kiþinin yedinde olduðuna dair þehadetle iktifa edilmesinin bir gerekçesi olarak zikredilmektedir? Açýklamasý þöyledir: Öldüðü zaman mal elinde olacak olursa, bakýlýr: Eðer mülk sahibi olarak o mal elinde bulunuyorsa, durum açýktýr. Ýzaha gerek yoktur. Çünkü bu durum onun mülkiyetinin sabit olduðunu isbat edici mahiyettedir veya varise intikali için yeterli bir gerekçedir. Çünkü varise intikali için ölümü esnasýnda mülkiyetin ölen kiþiye ait olmasý yeterlidir. Nitekim þahitlerin mülkiyetin ona ait olduðu konusunda þahitlik yapmalarýnda yelerli olduðu gibi.

Eðer eli bir emanet eli ise hüküm yine aynýdýr. Çünkü ölüm esnasýnda emanet olarak elinde bulundurduðu mal, eðer kime ait olduðunu söylemeden vefat etmiþ ise, o malýn korunmasýný terk ettiði, sahibinin kim olduðunu söylemediði için ödeme sorumluluðunu taþýmakta, dolayýsýyla mülkiyet, emanet mülkiyetten hakiki mülkiyete dönüþmektedir. Ödeme sorumluluðunu üstlenen kiþi, o mola malik olmuþ sayýlýr. Durum böyle olunca o andan itibaren o maldaki mülkiyetin ona ait olduðu sabit olmuþ olur.

Onun yerine kaim olanýn elinde olmasý meselesine gerekçe zikretmedik. Sebebi de açýktýr. Çünkü onun makamýna kaim olan kiþinin eli onun eli demektir. Mülkiyetin ölüm esnasýnda ona ait olduðu ve varislerine intikal þeklini isbata gerek kalmamaktadýr. Onun için yukardaki gerekçe ile iktifa etmiþ, çünkü o buna bir iþaret mesabesinde kabul edilmiþtir.

«Ýntikal sebebiyle birlikte varis olmanýn sebebi de açýklanmalýdýr ilh...» Fetih'te bu konuda þöyle denmektedir: «Ölen kiþi ile varisinin nesebi zikredilmeli, belirli bir noktada karþýlaþtýklarý anlaþýlýncaya kadar bu duruma devam edilmeli ve varis olma sebebi de açýklanmalýdýr.»

Varis hakkýnda babasý, annesi ve çocuðudur diye zikredilmesi þart mýdýr sorusuna cevap olarak da, «þart olduðu bir kavle göre kabul edilmiþtir. Fetva ise þart olmadýðý istikametindedir. Baþkalarýyla mirastan mahrum edilmeyen, hiçbir surette hacbedilmeyen kiþilerin durumu da aynýdýr. Oðlunun oðlu, oðlunun kýzý gibi konularda muhakkak ki þahitliðe gerek vardýr. Yine, «Bu onun mevlasýdýr. Onu azad etmiþti. Dolayýsýyla onun varisidir.» þeklinde þahitliðe de gerek duyulmaktadýr. Bu þort ne metinde ne de þerhte zikredilmemiþtir. Zahiri ifadeden anlaþýldýðýna göre intikalin üçüncü þartla beraber zikredilmesi, bu þartýn zikrine hacet býrakmamakta, ona ihtiyaç hissettirmemektedir.

«Varis olma sebebini de açýklamasý gerekir ilh...» Mesela bu onun öz kardeþidir, baba bir kardeþidir veya anne bir kardeþidir diye varis oluþ sebebini açýklamasý gerekmektedir.

«Öz kardeþidir ilh...» Bezzaziye'den naklen Bahýr isimli eserde þöyle denilmektedir: «Þahitler, þu kimse ölenin oðludur deseler, varisi olduðunu söylemeseler, sahih olan görüþe göre bu ifade yeterlidir. Aynen bu onun babasýdýr veya annesidir demeleriyle iktifa edildiði gibi.

«Ölenin amcasý olduðu iddia edildiði taktirde, davanýn bu konuda sahih ve geçerli olabilmesi için, amcanýn hangi yönden amca olduðunun açýklanmasý þarttýr. Mesela öz amcasýdýr, babasýyla babadan kardeþ amcadýr veya babasýyla anne kardeþ amcasýdýr þeklinde tefsire gerek duyulmaktadýr. Ayrýca bunlara ek olarak «Bu da onun varisidir.» demeleri gerekir. Varis olduðunu iddia eden kiþi beyyine ikame ettiði taktirde, þahitlerin ölen kiþinin nesebi ile varisi olan kiþinin nesebini sayarak bir babada birleþinceye kadar bu neseb silsilesini devam ettirmeleri gerekir. Kardeþ ve dedede de durum ayný olmaktadýr.»

«Baþka bir varisi olduðunu da ilh...» Fethü'l-Kadir'de þöyle denilir:«Þahitler malýn murise ait olduðuna, þu kimseye miras olarak býraktýðýna þahitlik etseler, fakat «Ondan baþka varisi olduðunu bilmiyoruz.» demeseler, bakýlýr: Eðer bazý hallerde varis olupta bazý hallerde mirastan mahrum olan kiþilerden biri ise, baþkalarýnýn varlýðý ile bir hakký olmama ihtimaline binaen, onun lehinde hüküm verilmemesi, mahkemenin sonuçlanmamasý gerekir. Hatta bütün hallerde varis olsa da hakimin ihtiyatlý hareket ederek belirli bir müddet beklemesi gerekmektedir. Eðer baþka varisler varsa, bu süre içinde ortaya çýkar. Hakimin beklemesi de baþka varisinin olup olmadýðýný tesbit etmek içindir.»

Bu notlarý derleyen Ýbni Abidin'in oðlu, babasýnýn bu hususta tereddüde düþtüðünü ve bu konuyla ilgili bölümleri nokta ile iþaretlediði Fethü'l-Kadir nüshasýndaki ifadelerin deðiþik yorumlara sebeb olduðu kanaatiyle bu konuya açýklýk getirmediðini, baþka nüshalara bakýlarak sonuca varýlmasýnýn gerekli olduðuna da iþaret etmektedir.

Eðer varisin deðiþik miktarlarla varis olduðu anlaþýlýrsa, en az alabileceði miktar kendisine verilir. Mesela koca için en az miktar dörtte bir, karý için en az miktar sekizde birdir. Ancak varisler «Baþka bir varisi olduðunu bilmiyoruz.» ifadesini ekleyecek olurlarsa, o durumda kocaya yarý, karýya da dörtte bir olan en yüksek paylarý verilir.

Ýmam Muhammed der ki: (Bu ayný zamanda Ebu Hanife'den de bir rivayettir) : «En yüksek paylarý ne ise, onu alýrlar » Ancak birinci görüþ delil açýsýndan daha kuvvetli görülmekte Zahirur Rivayede de o görüþ yer almaktadýr.

Ayrýca sahibeyne göre hakim kendisine yüksek payýný verdiði kiþiden kefil alýr. Eðer, «Baþka varisi olduðunu bilmiyoruz.)» demiþlerse, Ebu Hanife'ye göre bu kadarýyla iktifa edilir. Kefile gerek yoktur. Sahibeynin görüþü ise bunun hilafýnadýr. Mesele þehadet babýndan öncede geçmiþ idi. Edebül-Kadýnýn elli altýncý bölümünde meseleyi üç kýsma ayýrarak zikretmiþti. Oraya müracaat edilmesi gerekir.

Gerçi bu meseleleri Bahýr sahibi özetlemeye çalýþmýþtýr. Fakat meseleye tam açýklýk getirmemiþ, özetlemesi meseleyi daha da anlaþýlmaz hale getirmiþtir.

Yine yukarda geçtiði gibi, varis eðer baþkasýnýn varlýðý ile mirastan tamamen mahrum ediliyor ise, bu þartýn zikredilmesi gerekir. Eðer baþkasýnýn varlýðý ile alacaðý pay azalýyor ise, en yüksek payý olabilmesi için yine bunun zikredilmesi gerekmektedir. Her halükarda varis olup baþkasýnýn varlýðýyla hissesi düþürülmeyen, azalmayan biri ise, anýnda hüküm verilebilmesi için zikredilmesi de þarttýr. Beklemeye, tereddüde gerek yoktur.

«Sebebi bizzat görmediði için ilh...» Þahidin ölen kiþiye muasýr olmasý ve ölümü hakkýnda kesin bilgiye sahip olmasý gerekir. Aksi halde görmediði bir sebebe þahitlik etmiþ olur ki muteber olmaz. Ayrýca mülkiyete dair þahitliðin baþkasýnda duyma yoluyla ifa edilmesi caiz olmaz. Fetih.

«Ölen kiþinin isminin zikredilmesi þart deðildir ilh...» Hatta þahitlerin varisin ölenin babasýnýn babasý (dedesi) olduðunu ve onun varisi olduðunu söylemeleri yeterlidir. Ölünün kim olduðu konusunu ismen zikretmelerine gerek yoktur. Bu þekilde ikame edilen beyyine kabul edilir. Bezzaziye.

«Bir aydan beri sað olan bir kiþinin elindedir þeklinde þehadet etmeleri halinde kabul edilmez ilh...» Ebu Yusuf'tan bir rivayete göre, bu da kabul edilir.

«Sað olan kiþinin elinde ilh...» Çünkü onun elinde mülkiyet olarak bulunmasý ihtimali olduðu gibi, emanet olarak bulunma ihtimali de mevcuttur. Eðer elinde emanet olarak bulunuyorsa, emanet olarak devam eder. Onun aksini isbat edici bir durum olmadýðý müddetçe eski durum devam etmiþ veya devam eder kabul edilir.

Ama ölmüþ kiþi hakkýndaki durum. yukarda do belirtildiði gibi, deðiþik olabilir. Çünkü elinde olan emanet de olsa, kime ait olduðunu belirtmeden ölmesi halinde, o malý ödeme sorumluluðunu taþýdýðýndan onun mülkü þekline dönüþmüþ sayýlýr.

«Onun mülkü idi deseler ilh...» Müddai, baþkasýnýn elinde bulunan bir malda mülkiyet iddiasýnda bulunsa, þahitler de bunun müddaiye alt olduðu konusunda þahitlik yapsalar, «Onun mülkü idi.» deseler, mahkeme onun lehinde karar verir. Hatta bu konuda, «Þu ana kadar onun mülkü.» demeseler de durum deðiþmemektedir.

Bu mesele ile yukardaki mesele arasýnda, yani bu ölen kiþinin mülkü idi demeleri meselesi arasýndaki fark þudur: Orada öldüðü an onun mülkü idi þeklinde þahitlik yapmazlarsa, beyyine kabul edilmezdi. Onun için aradaki fark, Fethü'l-Kadir'de þöyle belirtilmiþtir: «Þahitler ölüm anýnda mülkiyetin ona ait olduðu konusunda nassan bir ifadede bulunmazlarsa, mülkiyetin ölen kiþiye sabit olmasý istishap yoluyladýr. Bu yolla sabit olan ancak eskinin devamý için huccet kabul edilir. Yeni bir hükmün isbatý için geçerli deðildir. Onun isbatýna varis hakkýnda ihtiyaç vardýr. Ama baþkasýnýn elinde olan bir malda hak iddia edenin durumu ise bunun hilafýnadýr. Çünkü istishapla sabit olan onun mülkünün devamýdýr, yenilenmesi deðildir.»

«Onun mülkü olduðu hakkýnda davalýnýn ikrarý olduðuna dair þahitlik etmeleri gerekir ilh...» Bu durumda sað olan kiþinin elinde idi veya onun mülkü idi demeleri gerekir. Ýkinci ifade ile iktifa eden eserler meseleye tam açýklýk getirmemiþ sayýlýrlar.

«Ýddia edene verilir ilh...» Uygun olan, malýn kendisine ait olduðunu söyleyen kiþiye verilmesidir, þeklinde olmasýdýr. Bahýr'da «Ona verilir.» denilmiþ, mülkün ona ait olduðu hususunda ikrardýr denilmemiþtir. Çünkü eðer mülkiyetin ona ait olduðuna dair beyyine getirilse kabul edilir. Yani elinde olduðuna dair veya aleyhinde getirilen þahitlik meselelerinde durum yukardaki gibidir. Çünkü bu iki mesele, Kenz isimli eserde mülkiyete dair þehadet meselesi zikredilmeksizin yer almýþtýr.

«Elinde olmanýn sebeplerinin deðiþik olmasýndan dolayý ilh...» Çünkü belki mal, iddia edenindi, fakat ondan satýn almýþ olabilir, baþka sebeplerle de bulunabilir.

«Bin lira olacaklý olduðunu iddia eden kiþiye iki þahit evet alacaklýdýr deseler ilh...» Fakat bunlardan biri «Beþyüzünü ödemiþti.» diye þahitliði devam ettirse, mahkeme ikinci bir þahit getirilmeden bin liranýn devam ettiði konusunda hüküm verir. Ancak beþyüz lirayý ödediðini bilen þahidin, karþý taraf ikrarda bulunmadýkça, bin lira borçlu olduðu konusunda þahitlikte bulunmamasý gerekir. Çünkü müddainin beþyüz lirayý aldýðýný söylememesi halinde, ikrarda bulunmamasý halinde þahidin hala bin lira borçlu olduðunu söylemesi, davalýya bir zulümdür. En azýndan müddainin ona yapmýþ olduðu zulme yardýmcý olmaktýr. Kenz'in ibaresindeki «gereklidir» ifadesinden maksat. vaciptir, bu konuda þahitlik yapmasý helal olmaz, demektir. Bahýr.

«Davacý eðer çalýnan ineðin rengini zikretmemiþ ise ilh...» Fetih isimli eserde, «Eðer davacý 'ineðin rengini belirler, þahitlerden biri de «siyahtý» derse, yani davacýnýn iddia ettiði rengin dýþýnda bir renk ifadesinde bulunursa, hýrsýz olduðu söylenen kiþinin, ittifakla eli kesilmez.» denilmiþtir.

«Mutlak bir þekilde veya toptan ilh...» Birinci ifadeye gelince, mutlak bir þekilde ifadesi, mukayyet bir þekilde ifadesinden daha fazla olduðunu ifade eder. ikincisinde ise, dava ile þahitliðin biri biriyle tearuz ettiði görülür. Çünkü peyder pey ödeme ile toptan ödeme arasýnda fark bulunmaktadýr.

«Mücerret sebebinin zikredilmesi yeterlidir ilh...» Makdisî de bu görüþü desteklemiþtir.

Ben derim ki: Nuru'I-Ayn isimli eserde de ayný ifadeler yer almakta ve devamla þöyle denmektedir: «Birinci görüþ, yani ölen kiþinin borcu hakkýnda, öldüðünde borç zimmetinde sabitti þeklinde acýk bir ifade de bulunmadýkça, hüküm sabit olmaz, diyen görüþ zayýf bir görüþtür. ölen kiþi hakkýnda ihtiyata baþ vurulmasý gerekir. Bu da karþý tarafýn beyyine ile birlikte yemin etmesidir. Ancak böyle bir ihtiyata baþ vurmak diðer bir ihtiyatý terk etmek demek olur. Beyyine getirmesine raðmen yemin etmeyen kiþi, alacaklý olmasýna raðmen yeminden vaz geçebilir. Dolayýsýyla ölen kiþi borçlu olarak ölmüþ ve borcuna onun cennete girmesine engel olabilir. Ayrýca insanlarýn haklarýnýn zayi olmasýna kimsenin yardýmcý olmamasý gerekir.»

«Bir kimse geçmiþte mülkiyetin kendisine ait olduðunu iddia etse ilh...» Yani bu malýn mülkiyeti bana aitti dese, þahitler de o onda ona ait olduðunu söyleseler, bu þahitlik kabul edilmez

«Yine þahitler geçmiþle mülkiyet ona aitti deseler ilh...» Þahitlik kabul edilmez. Çünkü müddainin mülkiyeti geçmiþe izafe etmesi, o anda mülkiyetin kendisine ait olmadýðýný itiraf mesabesindedir. Þahitlerin durumu bunun hilafýnadýr. Þahitler mülkiyetin geçmiþte ona ait olduðunu söyleseler, durum farklýdýr. Çünkü onlarýn mülkiyetin ona ait olduðunu söylemeleri, sonuçta mülkiyetin ona ait olmadýðý konusunda bir duruma delalet etmez. Çünkü onlar mülkiyetinin devam edip etmediðini bilemezler. Ancak bu konuda istishap yoluyla devam ettiði kabul edilebilir. Bu durumla bu mesele ile yukarýdaki mülkiyetin ona ait olduðu konusunda þahitlik yapsalar meselesi arasýndaki fark belirmiþ olmaktadýr.

ÖNEMLÝ BÝR MESELE: Müddai, «Hududlarý belirli ve yazýlý olan arsa ve evin mülkiyeti benimdir.» dese, þahitler de «Hududu bu dosyada yazýlý bulunan evin ona ait olduðuna þahitlik ederiz.» deseler, hem dava sahih, hem de þahitlik sahihtir. Keza þu senette yazýlý olan miktarýn zimmetinde borç olduðu konusunda þahitler þahitlik yapsalar, yine kabul, edilir. Buradaki esas mana, þahitler hakkýnda niza olunan bir malýn mülkiyeti konusunda þahitlik yapsalar, hasýmlar da hakkýnda þahitlik yapýlan o mal aramýzda niza konusu olan maldýr diyerek birbirini tasdik etseler, evin aslý konusunda þehadetin kabul edilmesi gerekir. Hatta hudutlarý zikredilmese de. Çünkü evin aslý konusunda nizaa götürücü bir cehalet söz konusu olmamaktadýr. Camiü'l-Fusuleyin, yedinci faslýn sonu.

Þehadet üzerine þehadet

METÝN

Sahih olan görüþe göre, her hakta, istihsanen meseleler artsada þehadet üzerine þehadet kabul edilir. Ancak hudud ve kýsasta kabul edilmez. Çünkü hudud ve kýsas þüphe ile sakit olan hususlardandýr.

Baþkasýný þahit gösterme, yani þahitleri yedek þahitlere þahitliklerini aktarmalarý, mutlak bir þekilde caizdir. Fakat þartlarý tahakkuk etmedikçe, kabul edilmez. Asýl olan þahidin ölümü sebebiyle hazýr olamamasý bu þartlarýn baþýnda gelmektedir.

Kuhistanî'nin Nihaye'nin Kaza bahsinden naklettiði ifade, tartýþýlan bir ifadedir. Onu Haniye'den naklettiðini söylemektedir. Hatadýr. Doðrusu buradaki husustur.

Yine özürlerden biri de, asýl þahidin hasra olmasý veya uzun bir yolculuða çýkmýþ olmasýdýr. Ebu Yusuf, birinci asýl þahidin evinde geceleme imkaný olmamasýný mazeret olarak kabul etmiþ, baþka birine þahitliðini aktarabileceðine cevaz vermiþtir. Bu görüþü de birçok kiþiler istihsanen kabul etmiþlerdir. Kuhistanî ve Siraciye isimli eserlerde de fetvanýn bu görüþe göre olduðu söylenmiþ, musannýf da bunu kabullenmiþtir.

Yine özürlerden biri de, erkekler arasýnâ çýkmayan bir kadýnýn durumudur. Bu, her ne kadar kendi ihtiyacý ve zaman zaman banyoya gitmek için evinden çýksa da mahkemeye gidemeyeceði konusundaki durumu onun için bir mazeret sayýlmakta, dolayýsýyla þahitliðini bir baþkasýna aktarmasýna izin verilmektedir. Kýnye.

Yine adý gecen eserde, «Sultan ve emirin baþkasýný yerine þahit göndermesine cevaz yoktur.» denmiþtir. Hapiste olan kiþinin bölgesinin dýþýndaki bir hakim nezdinde þahitlik yapmasý gerektiðinde, baþkasýný yerine þahit olarak gönderebilir mi sorusuna musannýf vekalet bahsinde «Evet, gönderebilir.» þeklinde cevap vermiþtir.

Bütün bu mazeretlerin feri þahitlerin kadý nezdinde þahitlik yapmalarý esnasýnda bulunmasý þartýna baðlanmýþtýr. Çünkü þahitliði baþkasýna aktarma konusuna mutlak bir cevaz vardýr. Ancak þahitlik baþkasýna aktarýldýðý taktirde feri þahitlerin þehadetiyle hüküm verilmesi anýnda asýl þahitlerde bu mazeretlerin bulunmasý þarttýr.

Aynca her asli þahitten þahitliði yüklenen kiþilerin þehadet nisabýna balið olmalarý, bir erkek iki kadýn olmalarý þartý da getirilmiþtir. Bu konuda Havî'de söylenenlerin hata olduðu da söylenmiþtir. Hatta asýl þahitlerden biri kadýn da olsa, onun yerine feri þahidin iki erkek veya bir erkek iki kadýn olmasý þartý getirilmiþtir.

Feri þahitlerin her iki þahit için ayrý ayrý kimseler olmasý þartý yoktur. Ayný iki feri þahidin þahitlerden ayrý ayrý þehadeti üstlenebilmelerine izin verilmiþtir. Þafiin görüþü bunun hilafýnadýr.

Bu þehadetin baþkasýna aktarýlmasýnýn keyfiyeti ise, asýl olan þahit, feri olan þahide hitapla, oðlu da olsa, «Benim þu þehadetime þahit ol ki ben þu þu þu konularda þahitlik ederim» demesi þeklindedir. Feri þahidin bu konuda susmasý yeterlidir. Ama, «Ben bu þahitliði kabul etmiyorum. Bunu eda edemem.» þeklinde açýk cevabý ile asýl þahidin buna þehadeti yüklediði kabul edilmez. Kýnye.

Bir kimsenin kendisine göre adil olmadýðý kanaatine vardýðý þahidin þehadetini üstlenmesi doðru olmaz. Feri þahitte mahkemede þahitliði eda ederken, «þehadet ederim ki falan kiþi þu konuda þahadetine beni þahit kýldý ve benim bu þehadetim istikametimde sen þahit ol dedi.» diyerek þehadet eder.

Bu ifadenin daha özlü bir þekli: «Benim þu konudaki þehadetime þahit ol dedi. Ben de onun þehadetine þahitlik ediyorum.» ifadesiyle iktifa edilir. Serahsi'nin fetvasý bu istikamettedir. Ýbni Kemal de bu görüþü benimsemiþtir. Sahih olan da budur. Nitekim Kuhistanî, Zahidî'den bu þekilde nakletmiþtir.

Feri þahidin asýl þahidi tezkiye etmesi yeterlidir. Eðer feri þahitler de adil kiþilerse. Aksi halde her birinin ayrý ayrý teskiye edilmeleri, adil olduklarý konusunda baþkalarý tarafýndan mahkemeye bildirilmeleri þarttýr.

Þahitlerden birinin diðerini teskiye etmesi de kabul edilir. Sahih olan görüþ te budur. Çünkü adil olan kiþi, adil olduðu taktirde, böyle bir teskiyede töhmet altýnda kalmaz.

Feri þahit, asýl þahit hakkýnda sükut edecek olursa, hakim durumunu araþtýrýr. Yine «Onun hakkýnda bir þey bilmiyorum.» demesi halinde, sahih olan görüþe göre, Kadý'nýn araþtýrmasý gerekir. Þurunbulaliye. Þerhi Mecma.

Yine «O adil deðildir.» diyecek olursa, Kuhustanî'nin Muhit'ten naklettiði hükme göre durum ayný olmaktadýr.

Feri þahitlerin þehadeti, asýl þahitlerin onlarý þehadetten men etmeleriyle sahih olan kavle göre, batýl olur. Hülasa. Bunun aksi metinde gelecektir. Yine, feri þahitlerin henüz þahitliklerini yapmadan önce, asýl þahitlerin þahitlik ehliyetinden çýkmalarý ile de feri þahitlerin þahitliði hükümsüz olur.

Mesela asýl þahitlerin fasýk olmalarýný gerektiren herhangi bir harekette bulunmalarý, dillerinin tutulmasý, gözlerinin kapanmasý gibi durumlar buna örnektir.

Yine asýl þahitlerin þahitlik konusunu inkar etmeleri ile de feri þahitlerin þahitlikleri hükümsüz kalýr. Mesela asýl þahitlerin feri þahitlere aktardýklarý þahitlik konusunda, «Bizim bu konuda hiçbir þahitliðimiz yoktur» veya «Biz onlarý þahit olarak tayin etmedi.» veya «Evet biz onlarý þahit tayin etmiþtik, ama o konuda hata etmiþiz. Bu konudaki bilgilerimiz doðru deðildir.» gibi ifadeleriyle asýl þahitlerin feri þahitlere aktarmýþ olduklarý þehadet, hükümsüz kalýr. Ama asýl þahitler bu konuda sorulurlar. Onlar da sükut ederek hiçbir cevap vermezlerse, feri þahitlerin þahitliði kabul edilir. Hülasa.

Ýki feri þahit, iki asýl þahidin falan kýzý falanýn falan olduðu konusundaki þehadetlerini üstlenip diðer bir mahkemede þahitlik yapmak üzere mahkemeye gelseler ve hakime o kadýnýn kim olduðu konusunda bize asýl þahitler haber verdiler deseler, müddai de mahkemeye feri þahitlerin tanýmadýklarý bir kadýn getirse ve o olduðunu iddia etse, müddaiden kadýnýn o olduðuna dair iki þahit getirmesi istenir. Hatta bu konuda kadýn ikrarda bulunsa dahi, yine iki þahit getirmek mecburiyetindedir.

Hakimin hakime yazmýþ olduðu yazý konusunda hükmi kitap dediðimiz husus do bunun gibidir. Ki, bu da hakimin hakime nezdinde yapýlan þahitlikle ilgili yazýsýdýr. Bu da þahitlik üzerine þahitlik gibidir. Binaenaleyh müddai, þahitlerin tanýmadýðý bir erkeði mahkemeye getirse, o kimsenin o olduðuna dair beyyine getirmekle mükelleftir. Hatta getirilen erkek o olduðunu ikrar etse de. Çünkü burada bir tezvir ihtimali olabilir. Bahýr.

Mahkemeye hasým olarak getirilen kiþi isim benzerliðinden dolayý getirildiði iddiasýný ileri sürse, o isimde bir baþkasýnýn bulunduðunu söylese, bunu isbat etmekle mükelleftir. Kadýhan.

Hakimin hakime yazmýþ olduðu yazý konusunda ve þahitlerin diðer þahitlerin þahitliðine þehadetleri konusunda o Kadý'nýn temimli (Temim kabilesinden) olduðunu söylemeleri, yeterli deðildir. Onu bilinebilecek, tanýnabilecek bir þekilde sülalesini en azýndan kabilesini. babasýný, dedesini söylemeleri gerekir. Evli olan kadýný falan erkeðin karýsýdýr diye tanýtmalarý yeterlidir. Çünkü bundan maksat tanýtmadýr, hasmýn kim olduðunun tesbitidir.

Bir kimse þahitliði üzerine bir baþkasýný þahit olarak tayin edip þehadeti üstlenmesini söylese, daha sonra onu ondan men etse, bu men ediþi geçerli sayýlmaz. Þehadeti üstlenen ikinci þahidin o konuda onun þahitliði üzerine þahitlik yapmasý caiz olur. Dürer.

Musannýf burada bu görüþü kabullenmiþtir. Ancak yukarda Hülasa dan yapmýþ olduðu nakilde bunun hilafýnýn tercih edildiðini de söylemiþ idi.

Ýki gayri müslim arasýnda geçen bir davada þahit olan iki müslüman, þahitliklerini iki gayri müslime aktarsalar, onlarýn feri þahit olarak þahitlik yapmalarýný isteseler, bu þahitlik geçerli sayýlmaz, kabul edilmez. Gayri müslim lehine diðer bir gayri müslim hakkýnda mahkemenin kararýnda da durum aynýdýr.

Bir kimsenin babasýnýn þahitliði üzerine þahitlik yapmasý caiz olduðu gibi, babasýnýn verdiði hüküm konusuna da þahitlik yapmasý da sahih olan görüþe göre, aynýdýr. Dürer. Ancak Mültekat'taki görüþ bunun hilafýnadýr.

Bir kimsenin ikrarla yalancý þahit olduðu ikinci defa mahkemede ikrar etmesi sonucu belirse ve hata etmediðini, verdiði beyanlarýn sehiv olmadýðýný, yalan beyanda bulunduðunu bizatihi kendisi itiraf etse ve bu durum ortaya çýksa, -nitekim ibni Kemal de bu þekilde tasavvur etmiþtir. Çünkü bunun beyyine ile isbatý mümkün olmamaktadýr. Zira bu olumsuzluða olan bir þehadettir- bu durumda kendisini tekrar yalancý þahit olarak tanýtan kiþi, halk arasýnda teþhir edilerek cezalandýrýlýr. Fetva da bu kavle göredir. Siraciye.

Adý geçen eserde bu gibi insanlarýn kýrbaçlanacaðý ve hapsedileceði bu ifadelere eklenmiþtir. Mecma.

Bahýr isimli eserde ise, «Fukuhanýn sözlerinden anlaþýldýðýna göre hakimin bu yalancý þahit olduðunu itiraf eden kiþinin yüzünü siyaha boyayarak teþhir etmesi eðer bir yarar saðlýyor ise. caizdir.» denmiþtir.

Diðer bir rivayete göre. «Yalancý þahittim ama yine eski þehcýdetimde ýsrar ediyorum.» diyen, eski ifadesinde hala ýsrar edip fakat yalancý þahit oiduðunu itiraf eden kiþi hakkýnda Hanefi imamlarýnýn icma ile kabul ettikleri husus bunun kýrbaçlanmasýdýr.

Eðer tövbe etmiþ, suç iþlediðini itiraf ederek yalancý þahitliði konusunda ikrara bunu sebeb gösterecek olursa, yine ittifakla tazir cezasýna çarptýrýlmaz.

Fasýk olan kiþi hakkýnda tevbe müddeti. sahih olan görüþe göre, hakimin kanaatine býrakýlmýþtýr. Adil, fasik veya durumu bilinmeyen kiþilerin, asla þahitlikleri kabul edilmez.

Ben derim ki: Ýkinci Ýmam Ebu Yusuf'tan yapýlan bir nakle göre, kabul edilir. Aynî'nin beyanýna göre fetva da bu kavle göre verilmiþtir.

ÝZAH

«Çok olsa da ilh...» Yani þahitlerin þahitlikleri üzerine ikinci feri þahitlerin þahitlik yapabilecekleri gibi, onlarýn þahitliðine de bir baþkasý, onlarýnkine de bir baþkasý þahitlik yapabilir. Ancak bu þahitlikte bedeliye þüphesi bulunmaktadýr. Asýl þahitlerinin ifadesi, hastalýklarý sebebiyle mümkün olmadýðý taktirde, bu tür bedele gidilebilir. Ancak bu böyle deðildir. Onun için de þüphe ile düþen konularda þahitlik üzerine þahitlik kabul edilmemektedir. Nitekim þüphe ile sakýt olan hususlarda erkeklerle birlikte kadýnlarýn þahitliði muteber kabul edilmez.

«Hudud ve kýsas konularý hariç ilh...» Haddi gerektiren konularda þahitlik üzerine þahitlik geçerli sayýlmaz. Bu hususa þu ifade itiraz mahiyetinde kabul edilmemelidir ki o da, þahitlerin þahitliði üzerine iki þahit, asýl þahitlerin kaziften dolayý falan kiþiye falan beldenin kadýsý had vurmuþtur diye þahitlik yapsalar, bu kabul edilir. Ancak þahitliklerinin reddini gerektiren bir durum olacak olursa, o durum bundan istisna edilmiþtir. Mebsut'tan naklen Bahýr'da bu þekilde ifade edilmiþ yine ayný eserde «Bunun tazir konusunda kabul edilebileceðine de bir delil teþkil eder.» denmiþtir. Bu da Ebu Yusuf'tan yapýlan bir rivayettir. Ebu Hanife'ye göre ise kabul edilmez. Kuhistani ve ihtiyar isimli eserlerde bu þekilde beyan edilmiþtir.

«Mutlak bir þekilde ilh...» Yani asýl þahitlerin feri þahitlere þahitliklerini mutlak bir þekilde aktarmalarý caizdir. Özürleri olsun veya olmasýn. Aktarmak baþka bir þey, o feri þahitlerin ikinci bir mahkemede þahitlik etmeleri halinde hüküm verilmesi baþka bir þeydir.

«Asýl þahitlerin hazýr olamama gibi bir mazeretlerinin olmasý þarttýr ilh...» Yani feri þahitlerin mahkemede þahitliklerinin kabul edilmesi, asýl þahitlerin mahkemeye gelmelerine mani bir durumlarýnýn olmasý þartýna baðlýdýr. Mesela hasta olmalarý buna bir örnektir. Ancak hastalýktan maksat mahkemeye gelip þahitlik yapamayacak kadar hasta olmalarý ile kayýtlýdýr. Nitekim Hidaye'de de özellikle bu kayda yer verilmiþtir. Yolculuk da bir bakýma mazerettir. Sefer müddeti bir yerde olmasý ile bu durumda kayýtlanmýþtýr. Fukahanýn birçok Sarýnýn ifadesinden bu anlaþýlmaktadýr. Ancak Haniye ve Hidaye isimli eserlerde bu açýkça belirtilmiþtir. Yola çýkmak, evleri terketmek bu kabil bir sefer sayýlmamaktadýr. Her ne kadar Kenz isimli eserde mahkemeye gelmelerine mani bir hastalýk kaydý getirmeksizin mutlak bir þekilde hasta olmalarý ifadesi kullanýlmýþ ise de, yukarda söylediklerimiz ile kayýtlanmasý þarttýr. Çünkü asýl þahitlerin feri þahitlere þahitliklerini aktarmalarý, onlarýn þahitliklerine binaen de mahkemenin karar verebilmesi, birinci asýl þahitlerin þahitliklerini ifadan aciz olmalarý kaydý þartýna baðlýdýr.

Kuhistanî'nin naklettiðine göre ilh...» Bu konuda Kuhistani'nin ibaresi þöyledir: «Nihaye ve diðer bazý muteber eserlerin Kaza bölümünde þu ifadeler yer almaktadýr.» diyerek Kuhistani ifadesine devam etmektedir: «Asýl olan þahit öldüðü taktirde, feri þahidin þahitliði kabul edilmemektedir. Öyleyse feri þahitlerin þahitlik yapmalarý halinde ve þahitliðin mahkemece muteber sayýlabilmesi için asýl þahitlerin hayatta olmalarý da þarttýr.»

«Ancak bu tartýþýlabilir ilh...» Kuhistanî'nin sözünü teyid eden aþaðýdaki þu ifade yerinde olsa gerektir. Asýl þahidin þahitlik ehliyetinden çýkmasý ileferi þahitlerin þahitlikleri hükümsüz olur Kuhistanî bu ifadeyi Haniye'den, onun da Nihaye'den naklettiði söylenmiþtir.

«Ancak ilh...» Kuhistanî'de böyle bir ifade bulunmamaktadýr. Bu konuda hakimin hakime yazmýþ olduðu yazý bölümüne bakýlmasý, konunun aydýnlanmasý bakýmýndan yararlý olacaðý kanaatindeyim.

«Doðru olan buradakidir ilh...» Dürr- ü Münteka isimli eserde þu ifadelere de yer verilmiþtir: «Bercendi ve Kuhistanî ifadelerini Hülasa'dan nakletmektedirler. Bahýr, Menih, Sirac ve diðer eserlerde de asýl þahit, þahitlik ehliyetini kaybettiði on, mesela dili tutulmasý, fasit bir kiþi durumuna düþmesi, gözlerinin kapanmasý, delirmesi, irtidad etmesi gibi þahitliði muteber sayýlmayacak bir duruma düþmesi halinde, feri þahitlerin þahitlikleri de hükümsüz olur. Çünkü asýl þahitler artýk þahit olma ehliyetini kaybetmiþ sayýlýrlar. Özellikle buna dikkat edilmesi gerekir. Halebî.

«Yine Kuhistanî'de ilh...» Bu konudaki ibaresi fukahanýn ekseriyetine göre kabul edilir. Fetva da Muzmarat isimli eserde beyan edildiði gibi bu görüþe göredir. Ayrýca Kuhistanî birinci görüþün Zahirur rivaye olduðunu, fetvanýn da bu istikamette olduðunu söylemiþtir.

Bahýr isimli eserde yine fukuhanýn þöyle dedikleri nakledilmektedir:Birinci görüþ daha uygundur. Havî'de beyan edildiði gibi, bu zahurur rivayedir. Ýkinci görüþ ise insanlar için daha yararlýdýr. Ýmam Muhammed' den de nasýl olursa olsun caiz olduðu rivayet edilmektedir. Hatta ondan bir rivayete göre asýl þahitler mahkemenin icra edildiði mescidin bir kösesinde olsalar, feri þahitler de diðer bir köþesinde bulunsalar. feri þahitlerin þahitliði kabul edilir. Menih ve Bahýr.

Kadýnýn evinden çýkmayan, erkekler arasýnda gezip dolaþmayan bir kadýn olmasý hali de mahkemede þahitlik yapmamasýna bir mazerettir. Bu tür kadýnýn þahitliðini feri þahitlere aktarmasý, onun yerine feri þahitlerin þahitlik yapmalarý caizdir.

Bu konuda Ýmam Pezdevi þöyle demektedir: Bu kadýn bakire olsun, dul olsun, ortalýkta fazla görülmeyen, erkeklerden yakýn mahremleri dýþýnda kimsenin göremediði kadýndýr.» Ancak evinin balkonuna oturan ve yabancý erkekler tarafýndan görülen kadýn bazý ülkelerde olduðu gibi. yukarda beyan ettiðimiz muhaddara dediðimiz gizli, erkeklerden uzak, yakýn mahremlerinin dýþýnda erkekler tarafýndan görülmeyen, dolayýsýyla þahitliðini feri þahitlere aktararak mahkemeye gitmesi onun için mazeret sayýlan bir kadýn sayýlmamaktadýr. Hamevî.

«Þahitliði baþkasýna aktarma mutlak bir þekilde caizdir ilh...» Yani þahitler hasta olsun, saðlam olsun, þahitliklerini feri þahitlere mutlak bir þekilde aktarmalarý caizdir. Fakat mahkeme nezdinde feri þahitlerin beyanlarýna dayanarak hüküm vermek, ancak yukarda naklettiðimiz mazeretlere binaen feri þahit durumunda olanlarýn þahitliði kabul edilmesine baðlýdýr.

Hizanetü'l-Müfti'den naklen Bahýr isimli eserde. «Kendi þehadeti üzerine baþkasýný þahit tayin etmesi de caizdir. Asýl þahitler kendilerinde bir özür bulunmaksýzýn þahitliklerini feri þahitlere aktarsalar, onlar henüz mahkemede þahitlik yapmadan önce, asýl þahitlerde bir mazeret belirse, feri þahitler þahitlik yapabilirler.» denmektedir. Benzeri ifadeler Siraciye'den naklen Menih isimli eserde de yer almýþtýr.

«Havî'deki ifade yanlýþtýr, hatadýr ilh...» Yani Havi'de yer alan, «Kadýnlarýn feri þahitliði kabul edilmez.» ifadesi yanlýþtýr. Asýl þahitlikleri kabul edilen kadýnlarýn þahitliklerinin kabul edildiði yerlerde. fer» þahit olarak þahitlikleri kabul edilir. Hamiþte, «Ýki þahitten birinin þahitliði, bir erkek feri þahide aktarýlsa, diðer asýl þahit bizzat kendisi þahitlik yapsa, diðer tek feri þahidin þahitliði geçerli sayýlmaz.» denilmiþtir. Fetava-yý Hindiye'de Muhiti Serahsi'den bu þekilde nakledilmiþtir.

«Her asýl þahitten ilh...» Yani her asýl þahitten iki erkek veya bir erkek iki kadýnýn ifadeyi aktarmasý gerekir. Binaenaleyh bir kimsenin yapacaðý þahitliðe on feri þahit tayin etse, kabul edilir. Fakat baþka bir þahit olmadýkça bu on þahidin þahitliði ile hüküm verilemez. Çünkü bunlar bir þahidin þahitliðini aktarmaktadýrlar. Hizane'den naklen Bahýr'da bu þekilde ifade edilmiþtir.

Bundan da anlaþýlýyor ki, bir kimse asaleten þahitliðini yapar, diðer asýl þahidin yerine iki feri þahit bulunacak olursa, mahkeme bu þahitliði kabul eder, buna dayanarak hüküm verebilir. Bezzaziye'de bu ifade sarih bir þekilde yer almýþtýr.

Feri þahitlerin ayrý ayrý olmalarý gerekmez. Yani her asýl þahit için ikiþer ikiþer ayrý þahide gerek yoktur. Ýki feri þahit, asýl iki þahidin þahitliklerini ayrý ayrý üstlenebilirler.

«Asýl þahit feri þahitlere þu konuda ben þahadet ederim der ilh...» Bu ifade ile kayýtlamýþtýr. Çünkü böyle bir ifade kullanmayacak olursa, asýl þahitlerin do mücerret hadiseyi ondan duymalarý halinde þahitlik yapmalarýna izin verilmez. Çünkü feri þahitler, asýl þahitlerin naibi mesabesindedirler. Asýl þahitlerin feri þahitlere bu görevi vermeleri, onlarý vekil tayin etmeleri «Benim þu konuda þahit olduðum hususa sizde þahit olunuz.» demesi ile vaki olur. Zira, benim böyle dediðime þahit ol sözü ile iktifa edecek olursa, caiz olmaz. Bununla iktifa edilmez. Çünkü bu ifadenin hakkýnda þehadet edilen hak hakkýnda þahitlik olma ihtimali vardýr. Bu da karþý tarafý bir aldatmaca olabilir. Çünkü o konuda þahit olduðunu ve þehadet edeceðini, ancak mazereti sebebiyle þahitliði onlara aktardýðýný beyan etmesi gerekir. Benim þehadetim konusunda þahitlik ediniz ifadesiyle de iktifa etse yine feri þahitlerin bu ifadeye binaen þahitlikleri kabul edilmez. Çünkü bunun yalan yere bir emir olma ihtimali de vardýr.

Þöyle ki, esas þahit yalan söyler, «Sen de benim bu þahitliðime benzer bir þahitlik yap.» diyebilir ve isteði de kabul edilebilir. Ancak, «Ben bunun böyle olduðuna þehadet ederim. Sen de bu þehadetim üzerine þahitlik yap.» derse, bu ihtimaller ortadan kalkar.

Ayrýca burada bir baþkasýndan bu þehadeti devralmýþ sonra da baþkasýna aktarmak istemiþ olabilir. Bunun açýklýða kavuþmasý için, «Ben bukonuda þahitlik ederim. Sen de aynen benim bu þahitliðime þahitlik yap.» diye açýkça bir talebinin olmasý þarttýr. Çünkü mahkemenin vermiþ olduðu kararla ilgili þahitlik, her ne kadar hakim tarafýndan þahit olunur denmese do, bu hüküm hakkýndaki þehadet kabul edilir sahihtir.

«Feri þahitlerin sükut etmeleri ilh...» Yani asli þahitlerin feri' þahitlerden þehadeti üstlenmelerini istemeleri ve yukardaki þartlara riayet ederek þahitliði onlara aktarmalarý halinde, onlarýn susmalarý, daha sonra mahkemede þahitlik yapmalarý muteberdir. Çünkü asýl þahitlerin yükledikleri þehadeti açýk bir ifadeyle reddetmemiþler, kabul etmeyeceklerini söylememiþlerdir. Bahýr'da, «Ben kabul etmem» dese ne olur? Kýnye isimli eserde, «Þahit olmamasý gerekir.» denmektedir. Hatta «Kabul etmem.» dedikten sonra o konuda þahitlik yapacak olsa kabul edilmez.» denmiþtir.

«Havi ilh...» Bahýr isimli eserde Havi'den nakledilmiþ, ondan bir yaprak sonra Hizanetü'l-Müftî'den þu ifade nakledilmiþtir «Feri þahit asli þahidin adil olup olmadýðýný bilmese, onun þehadetini üstlenip þahitlik etmesi konusunda ihtiyatý terk ettiði için büyük bir hata iþlemiþ sayýlýr.» Fukahanýn burada isaet etmiþtir, büyük hata iþlemiþtir ifadesinin, mekruhtur ifadesinden daha aðýr olduðu görüþünde olduklarýna da yer verilmiþtir. Ancak þarih Menar üzerine yazmýþ olduðu þerhte mekruhtur ifadesinden daha açýk olduðunu da söylemiþtir. Benzeri bir ifadeyi Takrir'de, Þerhi Pezdevî'de ve diðer bazý muteber eserlerde de gördüm.

«Feri þahit der ki, falan ilh...» Asýl þahidin ismini. babasýnýn ve dedesinin ismini zikrederek «Bana bu konuda þahit olduðunu söyleyerek, benim de onun þahitliðine þahit olmamý istedi.» demesi ve asýl þahidi tanýtmasý þarttýr. Bahýr.

«Bu söylenen kýsa ifadedîr ilh...» Uzun ifade ise, feri þahidin þöyle demesidir: «Ben þehadet ederim ki, falan þahit falanýn falanda þu kadar hakký olduðu konusunda þahitlik yaptý ve þahitliðine beni þahit kýldý. Benim de bu þahitliði aktarmamý istedi. Ben do onun isteðine ve onun þahitliðine þahitlik yaparým.»

«Serahsînin fetvasý da buna göredir ilh ..» Fetih isimli eserde fakih Ebulleys'in hocasý Ebu Cafer'in benimsedikleri görüþün de bu olduðuna yer verilmiþtir. Ýmam Muhammed Siyeri Kebir'inde de bu þekilde ifade etmiþtir. Diðer üç mezhep imamý da bu görüþü benimsemiþlerdir.

Nakledilir ki, Ebu Cafer zamanýnýn fâkihleri bu noktada Ebu Cafer'e muhalefet etmiþler, uzun ifadenin kullanýlmasýný þart koþmuþlardýr. Ebu Cafer de Ýmam Muhammed'in Siyeri Kebir'ini getirerek orada olan rivayeti gösterince fakihler susmuþlar, Ebu Cafer'in fetvasýnýn yerinde olduðunu kabullenmiþlerdir. Zahire isimli eserde, «Bir kimse buna dayanýr, bu orta ifade ile iktifa ederse, kolayý seçmiþ olur.» denmektedir.

Zahire sahibi, «Hidaye sahibinin görüþünün Kuduri'deki ifadeyi tercih ettiðini de gösterir.» diye sözlerine devam etmiþtir. «Çünkü uzun ifadede on þin harfi bulunmakta, orta ifadede ise beþ þin harfi bulunmaktadýr. Kuduri'nin ifadesi de beþ þin'li olan ifadedir, þahitliðine þehadet ederim benden þahitlik istedi gibi þinli kelimeleri kullanmak hayli zordur. Dolayýsýyla beþ þin'li cümle ile iktifa edilir.»

Bundan daha uzun, daha kýsa olana da yer verilmlþtir. Ancak orta olan ifade beþ þin'li olan ifadedir. Bunu desteklemek için «Hayrul Umur Evsatuha» demiþ, yani iþlerin en uygunu ortasýdýr kaidesi ile bu konuyu desteklemiþtir.

Kuduri þarihlerinden Ebu Nasýr elBaðdadi üç þinli daha muhtasar bir ifade de zikretmiþtir. O da þudur: «Falanýn falana þu kadar borcu olduðuna asýl þahit þahit olmuþ, benim de o istikamette þahit olmamý istemiþtir.» Daha sonra Kudurinin söylediklerinin daha uygun olduðunu, daha ihtiyatlý olduðunu da sözlerine ilave etmiþ, bundan sonra da þu hilafý nakletmiþtir: Feri þahidin «Bana asýl þahit bu þehadetim üzerine þahit ol dedi.» þeklindeki ifadesi, Ebu Hanife ile Ýmam Muhammed'e göre þarttýr. Muhakkak bunun zikredilmesi gerekir. Eðer bunu söylemeyecek olursa, onun þehadeti gibi bir þehadeti nakletmesini istemiþ olabilir. O da doðru ve yanlýþ olma ihtimalini taþýmaktadýr. Konuda þüphe vardýr. Þahitliðinin naklini istememiþ de olabilir. Þüphe ile de hüküm sabit olmaz.

Ebu Yusuf'a göre ise caizdir. Çünkü þahidin bu konudaki bir emri doðru olan bir ifadeye yorumlanýr. Yukardaki ihtimallere meydan vermemek gerekir. Ama zamanýmýz þahitleri hakkýnda doðru olan, Ebu Hanife ile imam Muhammed'in görüþü istikametinde hüküm verilmesidir. Her ne kadar onlarýn arasýnda konuyu bilen, ona hakim olan kiþiler var ise de. Çünkü hüküm galibe göredir. Özellikle konu bir kazanç saðlama konusu olabilecek olursa. Fetih'teki ifade özetle bundan ibarettir.

Netice olarak Fethü'l-Kadir sahibi Hidaye'deki ve Kuduri'nin þerhindeki ifadeleri benimsemiþ ve «Feri þahidin þahitliðini ifa etmesi esnasýnda beþ þinli ifadeyi kullanmasý gereklidir.» demiþtir. Bu görüþ, muteber eserlerimizden olan metin kitaplarýnda mesela Kuduri, Kenz, Gurer, Mülteka, Islah ve Mevahibürrahman gibi eserlerde benimsenmiþtir.

«Aksi halde hepsinin teskiyesi gerekir ilh...» Bu, Ebu Yusuf'a göredir. Ýmam Muhammed ise «Kabul edilmez.» demiþtir. Çünkü adalet olmaksýzýn þahitlik muteber deðildir. Eðer asýl þahidin adil olduðunu bilmezlerse, onun þahitliðini nakletmeleri caiz olmaz. Nakletseler bile kabul edilmez.

Ebu Yusuf'un delili ise, onlardan istenen kendilerine söyleneni nakletmeleridir. Asýl þahitlerin adil olup olmadýðý konusunda teskiye onlarýn görevi deðildir. Çünkü onlarý bilemeyebilirler. Adil olup olmadýklarý konusunun araþtýrýlmasý, Kadý'nýn ve hakimin görevidir. Asýl þahit olarak mahkemede þahitlik yapsalar durum ne ise, feri þahitlerin baþkalarýnýn þahitliðini nakletmelerinde de durum aynýdýr. Onlarýn adil olup olmadýðý konusunu araþtýrma hakime raci bir husustur. Hidaye'de ve Bahýr'da bu þekilde ifade edilmiþtir.

Eðer feri þahitler aslý þahitleri teskiye etmezlerse ifadesi altýnda bir kaç suretin bulunduðu görülmektedir. Bunlardan birincisi, feri þahitlerin asliþahitler hakkýnda bir þey söylemeden susmayý tercih etmeleridir. Burada da maksat odur. Nitekim Hidaye'de bunu açýkça ifade etmiþtir.

Ýkinci suret ise, hakime, «Sana onlar konusunda bir haberimiz yoktur.» demeleridir. Bu suret Haniye isimli eserde Þeyhan arasýnda ihtilaflý mesele olarak kabul edilmiþtir. Hatta kabul edilmemesinin zahirur rivaye olduðu söylenilmiþtir. Hilvanî ise, «Kabul edilir.» demiþ, sahih olan görüþ de bu görüþ olarak kabul edilmiþtir. Gerekçe olarak da, hala birinci asli þahitlerin mestur olarak kaldýklarý söylemiþtir. Çünkü bu ifade hem þahitleri cerhe, hem de onlar hakkýnda susmayý tercihe ihtimali olan bir ifadedir. Þüphe ile de þahitlerin cerhi sabit olmaz.

Meþhur olan rivayetin görüþme göre ise, bunlarýn bu ifadeleri, asýl þahitleri cerh mesabesindedir. Hassaf ise görüþünü þu ifadelerle desteklemiþ ve demiþtir ki: «Eðer o feri þahitler aslý þahitleri itham etseler, hakim onun þahitliðîni kabul etmez ve ondan nakledilen þahitliði de kabul edemez.» Hassafýn istirþad ettiði mesele üçüncü þekildir. Haniye'de bu mesele zikredilmiþtir. Buradaki maksat birinci mesele olduðuna göre, þarihin sözü metindeki ifadeyi tekrar mesabesindedir.

«Adil olan kiþi benzerini teskiye etmekle töhmet altýnda sayýlmaz ilh...» Mesele Bahýr'da bu þekilde izah edilmiþtir. Ýbarenin aslý Hidaye'de þöyledir: «Ýki þahitten biri diðerini teskiye edecek olursa, bu teskiye kabul edilir. Ancak burada söylenmesi gereken husus, belki onun þahitliðinin kabul edilmesi ile kendisinin þahitliðinin reddedilmemesi gibi bir fayda da saðlanmýþ olur. Ancak adilin baþkasýný teskiye etmesinde bir töhmet söz konusu olmadýðýndan, onun teskiyesi diðer adil hakkýnda kabul edilir.» Nihaye'de de buna benzer ifadeler kullanýlmýþtýr.

Netice olarak Fetih'te, bazýlarý bunun caiz olmadýðýný söylemiþlerdir. Çünkü arkadaþýný teskiye etmekle onun þehadetiyle hükmün sabit olmasý durumunu gerçekleþtirdiði için, töhmet altýnda kabul edilmiþtir. Buna cevap olarak da teskiye edenin bizatihi kendi þahitliði de, þahitliðine dayanarak hüküm verilmesi gibi menfaatý ihtiva etmektedir. Nasýl ki onun adil olmasý yanýnda bu durum nazarý itibare alýnmýyorsa, arkadaþýný teskiye etmesi durumunda da bir töhmet söz konusu olmamaktadýr.

«Feri þahidin asli þahit hakkýnda susmayý tercih etmesi halinde ilh...»Hakim onun adil olup olmadýðýný araþtýrýr. Eðer asli þahidin adil olduðu ortaya çýkacak olursa, kabul eder. Aksi halde kabul etmez. Menih.

«Kuhistani'de olan ifadeye göre ilh...» Kuhistani'nin ifadesi aynen þöyledir: «Bu ifadede þuna iþaret edilmek istenmiþtir ki, feri þahit asýl þahidin adil olmadýðýný söylese veya «Durumunu bilmiyorum.» dese, þahitliði kabul edilmez. Nitekim Hassaf da böyle demiþtir. Ebu Yusuf'tan kabul edileceðine dair bir rivayet varit olmuþ, sahih olan görüþün de Hulvanî'nin ifadesine göre, bu olduðu söylenmiþtir.»

«Kuhistanî'nln Muhit'ten naklettiðine göre ilh...» Tatarhaniye'de bu görüþün hilafý zikredilmiþ, orada böyle bir ihtilaf olduðuna da yer verilmemiþtir.

Oysa ki «Biz asli þahidi itham ediyoruz.» gibi feri þahitlerin ifadesi olduðu taktirde, onlarýn þahitliði kabul edilmemektedir. Adil deðildir sözlerinde hakkýnda bir soruþturma yapýlacaðý nasýl olurda kabul ediliyor denmiþtir. Hassafýn bu konudaki istiþhadýndan anlaþýldýðýna göre, meselede bir hilaf yoktur.

Bezzaziye'de ise, «Feri þahitler asýl þahitler hakkýnda, «O asli þahitte bir hayýr yoktur.» deseler, onlarýn dýþýndaki kiþilerde onlarý teskiye edecek olsalar, yine kabul edilmez. Onlardan biri cerh edildiði taktirde, yine onlara iltifat edilmez.» denmiþtir.

«Feri þahitlerin þehadetleri birkaç hususla geçersiz sayýlýr ilh...» Bahýr'da bunlardan biri olarak, «Asýl þahitlerin feri þahitlerin ifadesine dayanarak mahkemenin karar vermesinden önce mahkemeye gelmeleri halidir.» denilmiþ, bu da Haniye'den nakledilen bir ibare ile desteklenmiþtir. Þöyle ki, «Feri þahitler, asýl þahitlerin kendilerine yükledikleri þehadeti mahkemede ifa ederler ve henüz hüküm verilmeden önce asýl þahitler mahkemeye gelecek olurlarsa, mahkeme feri þahitlerin þehadetine dayanarak hüküm veremez.»

Ancak Bahýr isimli eserde, «Hüküm veremez ifadesinden anlaþýlan, þahitlîkleri batýl olur demek deðildir. Hatta asýl þahitler ortadan kaybolsalar, mahkeme önceki þahitliðe binaen hüküm verebilir ifadesi anlaþýlmaktadýr.» denilmiþtir.

«Asýllar feri þahitlere þahit olmalarý için bir istekte bulunduklarýný inkar ederlerse ilh...» Bazý kitaplarda bu ifade varit olmuþtur. Þurunbulalî'nin nakline göre uygun olan ifadenin «Þahitlik yapmalarýný istemeleri» þeklinde olmasý gerekir. Çünkü þahitliði inkar, «Benim bu konuda þahit olmam söz konusudur, ama ben onlarý þahitlik yapmalarý için tayin etmedim.» ifadesini ihtiva etmemektedir.

Ancak þahit olmalarýný inkar ise, bunun hilafýnadýr Çünkü bu durumda kendisi asýl þahit olarak þahitliði üstlenmesine raðmen, ikinci feri þahitlere onun adýna þahitlik yapmalarýný istemediðini inkar söz konusudur. Bu durumda inkar ise iki türlüdür. Açýk ve zýmmi olup onun için Zeylaî ve Bahýr sahibi «Þahitlik yapmalarýný inkar etme» ifadesini kullanmýþlar, bu ifade ile de Dürer'in Zeylaî'den naklettiði ifadeye yapýlan itiraz da kendiliðinden düþmüþ olmaktadýr.

Ayrýca bu ifadeye göre, þarihin buradaki «Biz onlarý þahit kýlmadýk.» ifadesi yerinde olmayan bir ifadedir. Çünkü bu þehadeti inkarýn bir feri olmamaktadýr. Zira bunun manasý, «Bizim bu konuda þahitliðimiz yoktur, onlarý da þahit olarak tayin etmedik.» demektir.

«Bizim bu konuda þahitliðimiz yok deseler ilh...» Asýl þahitler bu ifadeyi kullansalar, daha sonra ortadan kaybolsalar veya hastalansalar, feri þahitler mahkemede gelip þahitlik yapsalar, þahitlikleri kabul edilmez. «Biz onlarý þahit tayin etmiþtik fakat hata ettik, yalnýþ beyanda bulunduk.» gibi ifadeler de þehadeti inkar mesabesindedir.

«Davalýya o olduðuna dair þahit getir denir ilh...» Bu da daha önceki þahitliðin eksik þahitlik olduðunu, baþkasýyla bunun tamamlanmasý gerektiði meseleleri arasýnda mütaala edilmektedir.

«Hatta getirilen kadýn ikrar da etse ilh...» Çünkü ondan baþkasý da olabilir. Kadýnýn kendi ifadesine burada itimad edilmemelidir. Onun için þahitlerle kadýnýn o olduðuna dair beyyineyle tespiti gerekli görülmüþtür.

«Kadýya yazmýþ olduðu mektupta ilh...» Eðer hakim diðer bir hakime «Falan ve falan benim yanýmda bir mal konusunda falan kýzý falan aleyhinde þahitlik yapsalar» diye yozsa, davacý da ikinci hakime bir kadýn gelirse ve kadýn da kendisinin o isimde söylenen, tarif edilen kadýn olduðunu inkar etse, onun o kadýn olduðuna dair iki þahit getirilerek isbat edilmesi gerekir. Aynen birinci meselede olduðu gibi.

Mahkemeye bir erkek getirildiði taktirde de durum aynýdýr. Çünkü müddaiyle getirilen kiþi arasýnda bir anlaþma olma ihtimali, davayý saptýrma þüphesi mevcuttur. Onun için getirilen kiþinin iddia edilen kiþi olduðunu beyyine ile isbat etmek gerekmektedir. Getirilen kiþinin isminin uyduðunu, fakat o isimde bir baþkasýnýn da olduðunu. esas dava açýlan kiþinin kendisi olmadýðýný beyan etmesi, beyyine ile tespiti gerektiren bir husustur. Çünkü aleyhinde dava acýlan kiþinin. «Evet bu isim bana aittir ama ayný isimde diðer kiþilerde vardýr.» demesiyle mahkeme onun sözüne itimad ederek diðer sanýk zanlýsýný mahkemeye çaðýrmaz. Ancak öyle bir kiþinin olduðunu ve kendisinin bu konuda, hakkýnda dava açýlan kiþi olmadýðýný beyyine ile isbat etmesi gerekir.

Ýsbat ettiði taktirde, hakim onu tahliye eder veya hakim gerçekten o isimde baþka kiþilerin bulunduðunu bilecek olursa, beyyineye hacet kalmadan ikinci kiþiyi mahkemeye çaðýrabilir.

«Kadýnýn dedesine nisbet edilinceye kadar isim silsilesinin sayýlmasý gerekir ilh...» Bu o zamana ait þahitlerin tesbitinde kullanýlan bir ifadedir. Belki bizim için de geçerli taraflarý olabilir. Ancak Cevhere isimli eserde, «Araplarda bir kiþinin nisbetinde kullanýlan altý yol vardýr. Bunlardan birisi þaab, yani halktýr. Muda, Rabia, Hamyer gibi. Bunlara þaab denmesinin sebebi olarak kabilelerinin bunlardan ayrýlmasý gösterilmektedir. Mesela kabile vardýr Kinane gibi, Himare vardýr Kureyþ gibi, Batýn vardýr Kusay gibi, Fahiz vardýr Haþim gibi, Fasile vardýr Abbas gibi. Bunlarýn her biri kendisinden sonra gelecek bölümleri de ihtiva etmektedir, Ancak Þaap ve halk kelimesi bütün kabileleri içine almakta Aymara ise batýn dediðimiz birçok feri hususlarý içerisine almaktadýr. Buna göre yalnýz Fahiz dediðimiz dedeye yapýlan isnad ile iktifa edilmemesi, bu konuda babanýn mensub olduðu fasile dediðimiz kabileye de isnadý, yani kiþi sayýlýrken kendi ismi, babasýnýn ismi ve dedesinin ismi üçlü bir isim olarak tanýtýlmasý ve taktim edilmesi gerekir.

«Esas maksat onu tanýtmaktýr ilh...» Fetih'te bu konuda þöyle denmektedir: «Þurasý bir gerçektir ki, buradaki maksat hakimin tanýyabileceði bir duruma gelmesi demek deðildir. Çünkü yüz kiþilik neslini ve nesebini de saysanýz, hakim onu tanýmayabilir. Burada önemli olan, kiþinin diðerleriyle karýþtýrýlmayacak derecede mahkemede tesbit edilmesidir. Çünkü baba ve dedelerin ismiyle ayný þekilde olan kiþiler pek fazla olmamaktadýr veya sanatlara. lakablara isnat edilmesi halinde, ayný sanatla ayný lakablarla anýlan kiþiler pek fazla deðildir.»

Bunun içinde Kadýhan'da nakledilen ifadeye göre eðer dedenin zikredilmesiyle tanýnmayacak olursa, onunla iktifa edilmez. Ancak Camiü'l-Fusuleyn'de üç þeyin zikredilmesiyle þahit tarif edilmiþ ve kiþi tanýtýlmýþ olur ve gerekli þartlar yerine getirilmiþ kabul edilir. Ancak lakab konusunda ise durum deðiþebilir. Ýsimle Sakab ayný olabilir mi, olmaz mý konusunda ihtilaf edilmiþtir. Üç isimden maksat, lakab deðil, adamýn ismi, babasýnýn ve dedesinin ismi veya onun sanatý veya onun en yakýn kabilesi gibi dedesine isnattýr. Böyle bir isnatla iktifa edilir denmiþtir.

Bezzaziye'de bunun aksini savunan ifadeler olduðu da yer almýþtýr. Hidaye isimli eserde kiþinin tanýtýlmasýnda, «Eðer dedesinin de zikredilmesiyle bu iþ tamam oluyorsa kabul edilir. Ebu Yusuf bunun hilafýnadýr. Zahirür rivayede de bu görüþler yer almýþtýr. Ancak bazan bir üst kabilenin zikredilmesinin dede yerine kaim olduðu söylenmiþtir. Çünkü bir üst derecedeki dede, ondan aþaðý derecedeki dede yerine kaim olabilir.

Islah isimli eserde ise «Acemlerde sonatýn zikredilmesi, araplarda fahýz dediðimiz kabileye nisbet yerine kaimdir. Çünkü onlarda neseblerinin sayýlmasý, ve silsilenin takip edilmesi pek söz konusu deðildir.» denilmiþtir. Onun için þarihin burada tanýtýlmasý yerine onunla baþkasýnýn paylaþabileceði bir durumun izale edilip onun olduðu kanaati hasýl oluncaya kadar meselenin üzerinde durulmasý lazýmdýr demesi evla idi. Bu bir kiþiyle olabileceði gibi birkaç kiþinin sayýlmasýyla da olabilir. Mesela kiþi yalnýz ismiyle ve yalnýz künyesiyle meþhur olacak olursa, mesela mezhep Ýmamý Ebu Hanife'nin künyesiyle meþhur olduðu gibi baba ve dedenin zikredilmesine gerek yoktur. Ama bir kimse ismi bilinmeksizin yalnýz künyesiyle anýlýyor ve bununla da kim olduðu bilinmeyecek olursa, kabul edilmez. Bilinmesi halinde o da kabul edilir. Görülüyor ki kiþinin kim olduðunun tanýtýlmasý ve baþkasýyla ayný isimde birleþtikleri konusunun izale edilmesidir.

«Þahitler yalancý þahitlik yaptýklarýný itiraf etseler ilh...» Bu konuda erkekler ve kadýnlar eþit durumdadýrlar. Bahýr.

«Bu da kendisi aleyhinde yalancý þahitliðinde bulunduðuna dair itiraf ve ikrarda bulunmasýyla olur ilh...» Bahýr isimli eser de «Ýkrarý ile olur kaydýný.» getirmiþtir. Çünkü ikrarý olmadýkça þahitliðin yalancý þahitlik olduðuna hüküm verilemez. Bu konuda Þeyhülislam, «Bir kimsenin öldüðü hakkýnda þahitlik yapmalarý, daha sonra o kimsenin diri olarak ortaya çýkmasý, þahitliðin yalancý þahit olduðunu göstermeye yeterlidir.» demiþtir.

Fethü'l-Kadir'de de benzeri ifadeler yer almýþtýr. Remlî ise Bahýr haþiyesinde bu konuyu tartýþmýþ, Ýkrar ifadesiyle Sadru Þeria'nýn naklettiði bazýifadelere itiraz etmiþtir. Çünkü Sadru Þeria'nýn «Bunun dýþýnda, yani ikrarýn dýþýnda yalancý þahitliði bilinebilir.» sözünü Remlî kabul etmemektedir. Çünkü Sadru Þeria buna örnek olarak, «Þahitler Zeydin öldüðüne dair þahitlik etseler veya falan onu öldürdü deseler, daha sonra Zeyd'in hayatta olduðu ortaya çýksa veya hilali gördükleri konusunda þahitlik yapsalar, otuz gün geçmesine raðmen gök yüzünde bulut ve görmeye mani bir durumun olmadýðý halde hilal görülmese, onlarýn þahitliklerinin yalancý þahitlik olduðu ortaya çýkar.» demiþti.

Ýnaye'de buna cevap olarak, bunlarý nadir olaylar olduðu için zikretmemiþtir. Ýbni Kemal de cevap olarak, «Ölüm hakkýndaki þahitliðin tesamu yoluyla yapýlabileceði gibi, görme ile de yapýlabilir. Nesebde de durum aynýdýr. Dolayýsýyla þahitlerin, «Biz onu ölü olarak gördük. Ýnsanlar onun Zeyd oðlu Amr olduðunu söylediler. Biz de bu istikamette þahitlik yaptýk.» demeleriyle yalancý þahitlik de bulunduklarý söylenemez.» demiþtir. Rü'yet-i hilal konusundaki þahitlik konusunda ise, daha müsamahalý davranýlabileceði söylenmiþ, cevap olarakta bununla iktifa edilmiþtir.

«Bunun isbatý mümkün deðildir ilh...» Yani yalancý þahitlik yaptýðýnýn isbatý mümkün deðildir. Ama yalancý þahitlik yaptýðýna dair bir ikrarda bulunacak olursa, bunun isbatý mümkün görülmektedir.

«Kendisine kýrbaç vurulacaðý da eklenmiþtir ilh...» Bahýr isimli eserde, «Fethü'l-Kadir'de iki imamýn görüþünün tercih edildiði ve doðru olanýn da bu olduðuna yer verilmiþtir.» denmiþtir.

«Yüzünün siyaha boyanarak halka teþhir edilmesi eðer bir fayda saðlýyor ise ilh...» Þarih bu meseleyi kazif haddiyle ilgili bölümde zikretti. Ancak orada bunun hilafýný kabul etmiþ ve demiþti ki: Fukaha siyasetle ilgili hükümlerde devlet baþkanýnýn bazý þeyleri yapabileceðini söylemiþlerdir. Ancak hakimin yani Kadý'nýn buna yetkisi olmadýðýný ilave etmiþlerdir. Bu ifadeden de anlaþýlacaðýna göre, hakimin böyle bir durum fayda saðlar, gerçek bunu gerektirir diye yüzünü karalayýp halka teþhir etme ve bu hususta amel etme yetkisi yoktur.

«Eðer görüþünde israr edecek olursa ilh...» Fetih'te bu konuda þöyle denilîr: «Bilesin ki, bu meselede iki veya üç görüþün olduðu nakledilmektedir. Eðer hala eski þahitliðinde ýsrar ederek döndüðü tesbit edilirse ki, þöyle, «Evet bu konuda yalancý þahitliði yaptým ama ifademden dönmüyorum.» diyecek olursa, bu durumda kendisine kýrbaç vurularak tazir cezasýna çarptýrýlmasý ittifakla kabul edilen hükümlerdendir. Ama yaptýðýndan piþmanlýk duyarak tevbe yoluyla döndüðünü ifade ederse, ittifakla buna tazir gerekmemektedir. Ama durumu bilinmeyecek olursa, yukardaki ihtilaf caridir. Dövülür, dövülmez, yalnýz teþhirle iktifa edilir veya edilmez gibi ihtilaflar bu durumda caridir.

Diðer bir rivayete göre, aralarýnda bu konuda hilaf yoktur. Meselenin cevabý ancak tevbe eden kiþiyle ilgilidir. Çünkü tazirden maksat, kiþinin yaptýklarýný bir daha yapmamak üzere ibret olmasý için kendisine verilen, baþkalarýný da caydýrýcý nitelik taþýyan bir cezayla cezalandýrýlmasýdýr. Bu Allah korkusu ile kendisinin yalancý þahitlik yaptýðýný itiraf etmiþ ve böylece bir daha benzerini yapmamaya azmederek kendisini mahkemede tekzip etmiþtir.

Bu konuda iki imama verilecek cevap tevbe etmeyenler hakkýndadýr. Denir ki, Ebu Hanife'nin de buna katýldýðý, muhalefet etmediði görülmektedir.

«Þahitliði kabul edilir ilh...» Kendisine hiçbir darpta bulunulmadan þahitliði kabul edilir. Nitekim Hülasa'dan naklen Bahýr'da sünnet olmamýþ kiþiyle ilgili þahitlik konusu anlatýlýrken þöyle denmektedir: «Haniye'de, «Adaletiyle bilinen bir kiþi yalancý þahitliði yapsa, durum ne olur? Ebu Yusuf'tan bir rivayete göre, þahitliði asla kabul edilmez. Çünkü onun tevbe edip etmediði bilinmemektedir. Fakih Ebu Caferin rivayet ettiðine göre, þahitliði kabul edilir. Ýtibar da bu görüþedir. Þarihin ifadesine göre kabul edileceði, Ebu Yusuf'tan ikinci bir rivayet olduðu istikametindedir.» denilmiþtir.

 

 

ÞAHÝTLÝKTEN RÜCU BABI

 

METÝN

Þahitlikten dönme, þahitlerin «Yaptýðým þahitlikten döndüm.» demesi ile olur. Þahitliði inkar etmesi, þahitlikten rucu sayýlmaz. Þahitlikten rücu etmenin þartý, hakim meclisinde olmasýdýr. Velev ki bu meclis birinci meclisten baþka bir meclis olsun. Çünkü bu yo birinci þahitliði fesih veya yalan beyanda bulunmadan dolayý bir tevbe mesabesindedir. Bu da cinayete göre deðiþir. Cenabý Peygamber Aleyhisselatu vesselem. «Sýr karþýlýðý sýr, aleniyet karþýlýðý alaniyet.» buyurmuþtur. Binaenaleyh aleyhinde þahitlik yapýlan kiþi, þahitlerin diðer hakim nezdinde rucu ettiklerini iddia etse ve bunu beyyine ile isbat etse veya onlarýn bu konuda yeminini talep etse, davasý kabul edilmez. Çünkü dava aslýndan geçersizdir.

Ancak rücu ettiklerinin diðer Kadý nezdinde sabit olduðu, hatta Kadý'nýn tazmin ile karar verip þahitlere ödetme emrini çýkardýðý iddiasýnda bulunacak olursa, durum bunun hilafýnadýr ki o zaman beyyinesi kabul edilir. Veya aleyhinde þahitlik yapýlan kiþi kadý nezdinde deðil de baþka kiþiler nezdinde rücu ettiklerine dair ikrarda bulunduklarýný beyyine ile isbat etse, kabul edilir ki bu da yeni bir hüküm inþa etme mesabesindedir. Bütün bunlar hüküm verilmezden önce olacak olursa, yani þahitlerin þahitliklerinden dönmeleri o þahitlikle hüküm verilmezden önce olacak olursa, kabul edilir, þahitlere bir ödeme gerekmez, ancak tazir cezasýna çarptýrýlýrlar. Hatta bazý hususlarda da rücu etseler, durum yine anýdýr. Çünkü bu durumda kendisini fasýk kiþi ilan etmiþtir. Camiü'l-Fusuleyn.

Ama hüküm mahkemeden sudur ettikten sonra þahitlikten dönecek olurlarsa, mutlak bir þekilde bu hüküm fesh edilmez. Çünkü verilen hüküm geçerlidir. kuvvet kazanmýþtýr. Ancak bunun da bir istisnasý þahitlerin daha sonra köle olduklarý veya kazif haddinden kendilerine had vurulmuþ kiþiler olduðu ortaya çýkmasý halinde hüküm nakzedilir, bozulur. Bu durumda lehinde þahitlik yapýlýp ta bir miktar para veya mal alan kiþi, aldýðýný geri iade eder. Eðer bir ölüm durumu, kýsas söz konusu ise diyet gerekir. Þahitlerin burada bir þey ödemesi gerekmez. Yukarda geçen husus bunun delilidir ki, o da hakim hüküm vermede hata edecek olursa, ödeme kimin lehinde karar verildiyse ona racidir.

Ancak þahitler, aleyhinde þahitlik yapmýþ olduklarý kiþinin malýný itlaf etmeleri ve buna sebeb olmalarý dolayýsýyla, mahkemenin kararýndan sonra ona ödediðini ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü onun malýnýn elinden çýkmasýna sebeb olmuþlar, direkt bu ödemeyi Kadý yapamayacaðýna göre, þahitlerin yapmasý gerekir. Çünkü bu konuda Kadý þahitlerin þehadetine binaen hüküm vermeye sanki mecbur edilmiþtir.

Bu da yani þahitlerin ödemeleri, gerek davacý malý kabzetsin, gerek etmesin, þahitlerin aleyhinde þahitlik yaptýklarý kiþiye o malý ödemeleri gerekir. Fetva da buna göredir. Bahýr ve Bezzaziye, Hülasa ve Hizanetü'l-Müfti.

Vikaye, Kenz ve Dürer gibi eserlerde, «Eðer müddai malý kabzetmiþ ise öderler. Eðer henüz kabzetmeden þahitlikten rücu edecek olurlarsa, bir itlaf söz konusu olmadýðýndan dolayý ödemezler.» denmiþtir.

Diðer bir rivayete göre, eðer mal belirli bir mal olacak olursa, sanki kabzedilmiþ gibidir. Ama zimmette bir borç olduðu kabul edilecek olursa, ikinci mesele gibidir. Kuhistanî de bunu benimsemiþtir.

Þahitlerin rücuunda itibar, geride kalanlaradýr, dönen kiþilere deðildir. Binaenaleyh iki þahitten biri döndüðü taktirde yarýsýný öder. Ama üç þahitten biri dönecek olursa, geride kalan iki þahitle hüküm verileceðin-den dönen þahidin bir þey ödemesi gerekmez. Ama bu geride kalan iki þahitten biri daha dönecek olursa, dönen iki þahit yarýyý ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü geride bir þahit kalmýþtýr.

Eðer þahitler bir erkek, iki kadýndan meydana geliyor ise, kadýnlardan birinin þahitlikten rücu etmesi halinde dörtte biri ödemek mecburiyetindedirler.

Eðer mesele on kadýn ve bir erkeðin þahitliðiyle sabit olmuþ, sekiz kadýn þahitlikten rücu etmiþlerse, hiçbir þey ödemezler. Ama geride kalan iki kadýndan biri daha rücu edecek olursa, daha önceden rücu eden sekiz kadýnla birlikte dörtte biri ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü bir erkekle bir kadýnýn þehadetten rücu etmemeleriyle hakkýn dörtte üçü baki kalmýþ kabul edilir. Hepsi dönecek olurlarsa, yani kadýnlarla birlikte erkek de yapmýþ olduðu þahitlikten rücu edecek olursa, o zaman mesele altýya bölünür. Erkek iki kadýn mesabesinde altýda biri öder. Kadýnlar ise altýda beþi öderler.

Sahibeyne göre kadýnlar ancak yarýsýný öderler. Erkek de yarýsýný öder. Buna kýyas olarakta yalnýz kadýnlarýn rücu etmeleri halinde durum ne olursa, burada da durum aynýdýr.

Nikah konusunda mehri misil ile þahitlik yapan kiþinin rücuunda bir zaman söz konusu deðildir. Mehri misilden azda olsa durum yine aynýdýr. Çünkü burada bir ývaz karþýlýðý telef vardýr. Ivaz karþýlýðý yapýlan telefler, sanki telef edilmemiþ kabul edilir. Ancak mehri misilden daha fazla bir þahitlik söz konusu olur, iddia eden de kadýn olur, erkek de bunu inkar edecek olursa, mehri misilden fazlasýný erkek þahitler erkeðe ödemek mecburiyetindedirler. Azmizade.

Eðer þahitler nikahýn aslýnýn mehri misilden az olduðu konusunda þahitlik edecek olurlarsa, onlara mutemed olan görüþe göre bir ödeme gerekmez. Çünkü kadýndan istifade edilen hususla mal arasýnda bir mumaselet söz konusu deðildir. Ancak þu durum bunun hilafýnadýr ki, o da kadýn aleyhinde mehri kabzettiði veya bir kýsmýný kabzettiði konusunda þahitlik yapsalar, daha sonra bu þahitliklerinden rücu etseler, kadýnýn mehrini itlafa sebeb olduklarýndan dolayý ona ödemek mecburiyetindedirler.

Yine alýþveriþ konusunda kýymetten az olmasý halinde yapmýþ olduklarý þahitlik ve telef ettikleri miktar eðer bayi aleyhinde ise böyle, fazla olduðu taktirde, müþteri aleyhinde olduðu taktirde, müþteriye ödemeleri gerekir. Çünkü burada ývazsýz bir telef söz konusudur. Ama þahitlikleri satýþ veparanýn ödendiðine dair olacak olursa, bu da bir dava içerisinde olduðu taktirde, yalnýz kýymeti öderler. Ama ayrý ayrý davalarda olacak olursa henüz ittifak edilen semen bedeli ne ise onu öderler. Aynî.

Þahitler, satýcý aleyhinde bir yýl vadeli olarak iki bin liraya sattýðý konusunda þahitlik yapsalar, malýn kýymeti de bin lira olsa, dilerse þahitlere hemen kýymetini ödettirir, dilerse müþterinin bir sene sonra ödemesini bekler. Hangi tarafý seçecek otursa, diðer taraf beri olmuþ olur. Meselenin tamamý Hizanetü'l-Müfti'de zikredilmiþtir.

Talak konusunda, eðer bu da zifaftan önce veya halvetten önce olacak olursa, mehrin yarýsýný öderler. Eðer ki mehir tesviye edilmiþ ise veyahutta muta olarak ödemesi gerekeni öderler.

Ama þahitler kocanýn karýsýný üç talakla boþadýðýna þahitlik yapsalar, diðer iki þahit de onu bir talakla boþadýðýna þahitlik yapsalar ancak bu talakýn duhuldan önce olduðunu söyleseler. daha sonra þahitlerin tümü rücu etseler, mehrin yarýsýný ödeme, üç talakla boþadýðý konusunda þahitlik yapanlaradýr. Diðerlerine ödeme söz konusu olmaz. Çünkü onlarýn þahitliði müebbed karý kocanýn kadýnýn baþkasýyla evlenmeden tekrar evlenemeyecekleri hükmünü getirmektedir.

Ama bu zifaftan ve halvetten sonra olacak olursa, hiçbir zaman gerekmez. Çünkü erkek ödediði mehir karþýlýðý olan hususu bir bakýma almýþ kabul edilmektedir. Eðer þahitler duhuldan önce talakýn vuku bulduðuna þahitlik yapsalar, diðer iki þahit de duhul konusunda þahitlik yapsalar, karardan sonra bütün þahitler rücu edecek olursa, duhul olduðuna dair þahitlik eden þahitler, malýnýn dörtte üçünü öderler. Talak konusunda þahitlik yapanlar ise, dörtte biri öderler.

Bir kölenin azad edildiði konusunda þahitlik yapsalar, daha sonra bu þahitliklerinden rücu etseler, mevlasýna mutlak bir þekilde kölenîn kýymetini ödemekle mükelleftirler. Velevki bu þahitler fakir de olsalar. Çünkü bu ödeme, yapmýþ olduklarý ve sebeb olduklarý telefe karþýlýktýr. Köleyi azad etme konusunda vela hakký, yine azad edene aittir. Çünkü kýymetini ödemekle vela hakký onlara geçmemektedir.

Tedbir konusunda ise, yani kölenin müdebber kýlýnmasý konusunda ise, eksilen kýsmý öderler ki o da üçte birdir. Kýymetinin üçte biridir. Mevla ölürse, köle üçte bir olarak azad olmuþtur. Üçte iki kýymetini karþý tarafa ödemek mecburiyetindedirler. Meselenin tamamý Bahýr isimli eserde mevcuttur.

Kitabet aktýnda ise kölenin tüm kýymetini mevlaya ödemek mecburiyetindedirler. Mevla dilerse mükateb olduðu iddia edilen köleden alabilir. Ancak bu köle, þahitler bir þey ödediði taktirde. onlara ödemeyi tamamlamadan hürriyetine kovuþmuþ sayýlmaz. Fazla olmasý konusunda karþýlýklý biri birini tasdik etmeleri halinde durum yine aynýdýr. Bu durumda vela hakký yine mevlaya aittir.

Ancak köle, yani mükateb olan köle, parayý kazanamayýp aczini isbat edecek olursa, mevlasýna tekrar köle olarak döner ve þahitlerin mevlaya ödedikleri kýymeti mevla þahitlere iade etmek mecburiyetinde kalýr.

Çocuk doðurma konusunda cariyede þahitlik yapacak olurlarsa, o zaman cariye iken ki kýymetiyle doðum yapan bir cariye olarak kýymeti arasýndaki farký öderler. Eðer mevla ölecek olursa, cariye azad edilmiþ olur ve diðer geri kalan kýymetini þahitler ödemek mecburiyetindedirler. Ancak bu ödeme vereseye yapýlýr. Meselenin tamamý Aynî isimli eserde zikredilmiþtir.

Kýsas konusunda þahitlik yapýpta kiþinin kýsasa kýsas öldürülmesi halinde þahitlikten rücu edenlere diyet ödeme gerekir. Bu da þahitlerin malýndan olur. Þahitler, aleyhinde þahitlik yaptýklarý kiþiye varis olabilirler. Yani bu durum irse mani bir durum deðildir. Öldürülmesine sebeb olmasý dolayýsýyla þahitlerden kýsasa kýsas öldürülmeleri istenemez. Çünkü burda mubaþeret söz konusu deðildir. Eðer þahitler kýsas hakkýnýn affedildiðine dair þahitlik yapacak olurlarsa, hiçbir þey ödemezler. Çünkü kýsas bir mal deðildir. Ýhtiyar.

Feri þahitlerin þehadetlerinden rücu etmeleri halinde, ödemeyi onlar yaparlar. Çünkü rücu ile talak onlara isnad edilmekte, asýl þahitler burada hiçbir þey ödemekle mükellef tutulmamaktadýrlar. Eðer bu da asýl þahitlerin «Biz feri þahitleri þehadetimize vekil tayin etmedik. Bizim hakkýmýzda þahitlik yapmalarýný istemedik.» veya «Þahit gösterdik ama hata ettik.» demeleri halindedir. Keza, «Biz onlarý þahit tayin etmiþtik ama þahitliðimizden rücu ettik.» demeleri halinde asýl þahitler telefe sebebiyet vermediklerinden ötürü bir þey ödemezler. Feri þahitlerde burda ödemez. Çünkü onlarýn rücuu söz konusu olmamaktadýr

Hüküm verildikten sonra feri þahitlerin asýl þahitler hakkýnda «Onlar yalan söylediler, onlar hata ettiler» demelerine itibar yoktur ve bu konuda kendilerinin ödeme sorumluluðundan kurtulduklarýný söylemelerine de itibar edilmez. Þahitlerin tümü rücu edecek olurlarsa, ancak feri þahitler ödemekle mükelleftirler.

Diyet konusunda da olsa, þahitleri teskiye edip daha sonra þahitlerin köle olduðu ortaya çýksa, köle olduklarýný bile bile teskiye eden þahitler ödeme sorumluluðunu üstlenen kiþilerdir Sahibeynin görüþü bunun hilafýnadýr. Ama hata ettiklerini söyleseler, yani «teskiyede hata ettik» deseler onlara da hiçbir þekilde ittifakla ödeme gerekmez.

Kölenin azad olmasý, duhuldan önce karýnýn boþ düþmesi halinde, nýsýf mehir ödeme koca tarafýndan, kölenin azad edilmesi veya karýnýn boþanmasý bir þarta talik edilmiþ ise, talik þahitleri kimlerse onlar öderler. Zina konusunda þahitlik yapan kiþiler ile zina yapanýn evli bir kiþi olduðu konusundaki þahitlik söz konusu olduðu taktirde, her iki tarafýn rücu etmesi halinde, zýman ve ödeme zina ile ilgili þahitlere aittir. Ýhsan hakkýnda þahitlik yapanlaradeðildir. Çünkü recmedilmesi konusunda muhsan ve evli bir kiþi olmasý þarttýr. Esas idam, zina ettiðine dair þahitlik yapan dört erkek þahidin þehadetine göre yapýlmýþtýr.

Teskiyede durum bunun hilafýnadýr. Çünkü teskiye ihsan gibi deðildir. Ýrsan þarttýr. teskiye ise illettir. Þart ise yani bir kimse talaký veya ýtký bir þarta talik etse, talik edildiðine þahitler bulunsa, þartýn gerçekleþtiðine dair baþka þahitler þahitlik etse ve mahkemede ýtkýn ve talakýn vuku bulduðu konusunda hüküm verse daha sonra rücuu etseler veya þartýn vukuu konusunda yalnýz gerçekleþtiðine dair þahitlerin rücu etmesi halinde, þartla ilgili þahitlere bir ödeme gerekmez. Talakýn vukuu ve tefviz edildiði konusunda þahitliði ise ödeme, talakýn vuku bulduðuna dair olan, yani koca tarafýndan ika edildiðine dair þahitler öderler. Tefviz edildiðine dair þahitler ödemezler. Çünkü talakýn erkek tarafýndan söylenmesi, talakýn vukuu için illet, tefviz ise bir sebeptir. Sebeple illetin bir noktada birleþmesi halinde hüküm illete bina edilir. sebebe deðil.

ÝZAH

«Þahitliði inkar þahitlikten rücu sayýlmaz ilh...» Hatta bu inkar mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa hüküm aynýdýr, deðiþmemektedir.

«Hüküm meclisinde olmasý þarttýr ilh...» Rücuun sahih olmasý, rücu olduðuna dair hüküm vermekle veya bunun sonucu olarak ödeme ve tazmin ile mahkemenin karar vermesi haline tevakkuf eder. Bunun uzak olduðunu söyleyenler de olmuþ, Fetih'te bu noktaya da iþaret edilmiþtir.

Yine Fetihte bunun bir feri olarak «Þahitler meclisin dýþýnda rücu ettiklerine dair ikrarda bulunsa ve bu konuda þahit de gösterseler ve malý iltizam ettiklerini söyleseler, bir þey lazým gelmez. Çünkü rücuun mahkemede olmasý þarttýr. Hatta karþý taraf bunu bu þekilde iddia etse, þahitler de onu tasdik etseler yine rücu gerçekleþmiþ sayýlmaz. Çünkü rücuun gerçekleþmesi ve bunun sonucu olarak mal konusunda kendilerine tazmin ettirilme, mahkemede ve hakim huzurunda rücunun olmasýna baðlýdýr» denilmiþtir.

«Çünkü fesihtir ilh...» Bu hakim meclisinde olmasý þartýnýn gerekçesidir. Dolayýsýyla þahitlik nerde yapýlmýþ ise, rücuunda orada olmasý gerekir ki, fesih olabilsin. Menih.

Tevbe durumu, cinayete göredir. Açýktan cinayeti itiraf edenlerin tevbeleri de açýktan olmalýdýr. Fakat gizli olmasý halinde, gizli tevbe de kabul edilir.

«Hakimin meclisinde olmayan bir rücu ilh...» Eðer þahitler hüküm meclisinin dýþýnda rücu ettiklerini söyleseler, durum ne olur konusu aþaðýda izah edilecektir.

«Dava geçersizdir ilh...» Çünkü þahitlikten rücuun sahih olabilmesi için hüküm meclisinde olmasý gerekir. Onun için dava açan kiþinin burada muteber olmayan bir rücuu iddiasý söz konusudur. Beyyine getirmesi ve yemin istemesi davanýn sahih olmasýna baðlý bir husustur. Dava sahih olmadan ne beyyine dinlenir, ne de karþý tarafa yemin verdirilir.

«Þahitlik sakýt olur ilh...» Dolayýsýyla hakim de ona dayanarak hüküm veremez. Henüz hüküm vermeden önce þahitlerin rücu etmeleri ile daha önce þahitlik yapmalarý birbirine ters düþen durumlardýr. Ýki görüþten birini tercih edecek bir sebeb olmadýðýndan hakim hüküm vermeye burada yetkili deðildir.

«Tazir cezasýna çarptýrýlýr ilh...» Bu konuda Fetih'te þöyle denmektedir: «Fukahaya göre, henüz hüküm verilmeden önce veya hüküm verildikten sonra da olsa bu dönüþ cezayý gerektirir. Ancak bu hüküm tartýþýlabilir. Çünkü rücuun aleni ve amden bir yolancý þahitliði yaptýðýna dair tevbesi olarak kabul edilir. Hatta bu konuda hata ettiðini veyahutta sözde acele edip hata ettiðini söylemesi halinde, yine rücuu bir bakýma tevbe sayýlýr. Tevbe ettiðine dairde tazir cezasýný gerektirmez. Ayrýca bir önceki suç tevbeyle ortadan kalktýðýndan yine suç olarak ortada kalmamýþtýr, taziri gerektiren bir husus yoktur.»

Yine bu konuda tazir cezasýnýn belirli bir haddi miktarý olmadýðýndan þu olacaktýr diye bir hüküm verilemez.

Bahýr'da buna cevap olarak, þöyle denmektedir: «Henüz hüküm verilmeden önce rücuu, birkaç sebebe dayandýrýlabilir. Bunlardan biri alacakIýnýn hakkýný itlafa yönelik olabileceði gibi, aleyhinde dava açýlan kiþinin rüþvet ödeyerek onu kandýrmýþ olmasý da akla gelebilir. Ama bu hüküm verildikten sonra olacak olursa, o zaman da þahitlikten rücuu, aleyhinde þahitlik yapanýn malýný itlaf etmesi konusunu bilmediði zannýna da dayandýrýlabilir. Halbuki o, onun malýný itlaf etmiþ, þehadetiyle malýnýn elinden alýnmasýna sebeb olmuþ ve bunu ödemekle mükellef tutulmuþtur.»

«Bazý miktarda rücu etmesi de böyledir ilh...» Mesela bir arsanýn ve binanýn veya bir diþi merkebin yavrusunun belirli kiþiye ait olduðunu iddia etseler, daha sonra bina ve yavru konusunda þahitlikten rücu etseler, asil olan anne ve arsa konusunda hüküm sayýlmaz

«Mutlak bir þeklide ilh...» Menih'te, «Mutlak bir þekilde ifadesi þahidin rücu esnasýnda þahitlik yaptýðý anki adaleti üzerine olsun veya olmasýn veya ondan daha önceki durumdan iyi bir durumda olsun durum deðiþmez. Onun için bazý kitaplarda bu ifade mutlak bir þekilde zikredilmiþtir. Muhit isimli eserde ise, bir miktarýnda rücuun sahih olabileceði söylenmiþ. eðer ki rücu esnasýndaki durumu þehadet esnasýndaki durumundan adalet bakýmýndan daha yeterli, daha olgun bir kiþi olacak olursa, sahihtir. Aksi halde sahih deðildir, tazir cezasýný gerektirir.» denmiþtir.

Bahýr'da bu görüþ reddedilmiþ, Fetihte ise bunun Ebu Hanife'nin ilk görüþü olduðu, ayný zamanda bunun onun hocasý Hammad'ýn da görüþü olduðuna yer verilmiþ, daha sonra, sahibeynin görüþü olan hususa Ebu Hanife'nin rücu ettiði ve mezhebinde o görüþte istikrar kýldýðý nakledilmiþtir. Bahýr isimli eserde bu Kafi isimli esere de isnad edilmiþ bulunmaktadýr.

«Telefine sebeb olduklarýndan öderler ilh...» Bilinmesi gerekir ki, þahitlerin ödemeleri gereken hususlar. yalnýz þahitlikten rücuua inhisar etmemektedir. Mesela mahkemeye hüküm verme için gerekli bir þey zikretmesi, daha sonra bunun hilafýnýn ortaya çýkmasý ile de ödeme sorumluluðu onlara yüklenebilir. Nitekim Lisanü'l Hükkam isimli eserde izah edildiði, Bahýr'da da bazý noktalara iþaret edildiði gibi.

Muhit isimli eserde þahidin ödemesini düþüren bazý hususlar zikredilmektedir. «Telef etmesine sebeb olduklarý ve telef ettikleri ifadesinden eðer telef etme onlara izafe edilmeyecek olursa, ödeme sorumluluklarý yoktur» denmekte ve buna örnek olarak da bir kimsenin ölümünden önce nesebi konusunda þahitlik etseler, aleyhinde þahitlik yapýlan kiþi ölse ve lehinde þahitlik yapýlan, nesebi tesbit edilen kiþi o ölen aleyhinde þahitlik yapýlan kiþiden bir miktar malcý varis olarak alsa, þahitler daha sonra bu neseb konusunda þahitliklerinden rücu etseler, ödemezler. Çünkü varis olma ölüm ile gerçekleþmiþtir. Ayrýca varisin mala müstehak olmasý, neseb ve ölüm iledir. Durum böyle olunca mala istihkaký bu iki sebebten sonuncusuna izafe edilir ki bu da ölümdür. Zeylai bu meseleyi özellikle hastanýn ikrarý bölümünde zikretmiþtir. Sayýhani.

Ben derim ki; Bahýr isimli eserde Aktabiye'den naklen þu meseleye de yer verilmiþtir: «Þahitler alacaklý olan kiþinin borçluyu borçtan ibra ettiðini söyleseler, daha sonra borçlu mülfis olarak ölse, þahitler de yapmýþ olduklarý þahitlikten rücu etseler, alacaklý olan kiþiye bir þey ödemezler. Çünkü onun hakký borçlunun iflasýyla sona ermiþ, alacak bir durum kalmamýþtýr.»

«Sebebiyet verdikleri için ilh...» Bahýr'da þöyle denilir: «Ödeme sorumluluðunun þahitlere yüklenmesi, insanlarýn emin olmadýklarý konularda þahitliði yüklenmelerini engelleyici mahiyette olduðu gibi, mal dava edene verildikten sonra, artýk ondan rücu olmayacaðýndan mahkemenin kararý geçerli sayýlmýþ, ancak aleyhinde dava açýlanýn malýnýn telef olmasýna þahitler sebeb olduðu için bu onlarýn ödemeleri için yeterli bir sebeb kabul edilmiþtir.»

«Çünkü zorlanmýþ mesabesindedir ilh...» Aslýnda o malýn ödenmesinde ilk mübaþir Kadý'dýr. Çünkü hükmü veren odur. Ancak þahitlerin ifadelerine dayanarak hüküm vermeye mecbur kaldýðý için, sanki bu hükme mecbur kýlýnmýþ kabul edilmektedir. Onun için kadýya ödeme sorumluluðu gerekmez.

«Þahitlerin ödetilmesi davacý tarafýndan hak iddia edilen hususun kabzedilmesiyle kayýtlýdýr ilh...» Yukarda saydýðýmýz eserlerde bu kayýt zikredildiði gibi Hidaye, Ýhtiyarýn metni Muhtar, Islah ve Nevahibürrahman isimli eserlerde de zikredilmiþtir. Cevhere isimli eser ve Mecma sahibi bunu kesin görüþ olarak kabul etmiþlerdir.

Ancak þurasý bilinen bir husustur ki, metin sahiplerinin ifadeleri, tercih ettikleri kavilin üzerinedir. Metinlerde olan ifadeler þerhtekilerle taktim edilir. Þerhteki ifadeler ise fetva kitaplarýndaki kavillere tercih edilir. Bunun içinde musannýfýn metinlerin ifade ettiði hususa muhalefet etmemesi gerekir idi. Bahýr'da Hülasa'dan yapýlan fetva kitaplarýnda olan görüþün Ebu Hanife'nin son görüþü olduðuna dair nakil münakaþa edilebilir. Sanki bu ifade musannýfý yanýltmýþtýr.

«Birinci durum gibidir ilh...» Yani þahitler mutlak bir þekilde öderler. Lehinde þahitlik yapsýn veya yapmasýn durum deðiþmez. Çünkü belirlenmiþ olan malýn mülkiyeti artýk aleyhinde þahitlik yapýlan kiþiden alýnmýþ, mahkemenin karan ile müddaiye verilmiþ durumdadýr. Borçta ise henüz mülkiyet zail olmamýþtýr. Kabza kadar müddai ona malik olmuþ sayýlmaz. Onun için iki durumda, yani kabzedilmesi gerekenin ayn veya deyn olmasý hususlarý birbirinden farklý mütaala edilmiþtir.

«Ýkincisi gibidir yani ilh...» Þahitler henüz kabzetmeden önce rücu edecek olurlarsa ödemezler. Ama kabzedildikten sonra rücu edecek olurlarsa, onu ödemekle mükelleftirler.

«Yarýsýný öder ilh...» Çünkü iki þahitten birinin rücu etmesi ile hakkýn yansý telef edilmiþ olmaktadýr. Zira mahkeme iki þahidin þehadetine binaen malýn tümünün ödenmesine, onlarýn þehadetine dayanarak hüküm vermiþtir. þahitlerden birinin þehadetinde ýsrar etmesi ile hüccetin bir kýsmý kalmýþ, diðer birisinin þahitlikten rücu etmesiyle yarýsýndaki karar gerekçesi olan delilin ortadan yok olmasý ile buna sebebiyet veren þahidin yarýsýný ödemesi gerekir.

Bunu gerekçe olarak da, her ne kadar hüküm, baþtan illetin bir kýsmýyla sabit olmuyor ise de, illetin tamamlanmasýndan sonra o illetin bir kýsmýnýn devamýyla hükmün devam etmesi, aynen illetin ve nisabýn bir kýsmýnýn bulunmasýyla zekat konusunda havlin inikat etmemesi gibidir. Ama havlin geçmesinden sonra nisabdan bir miktarýn kalmasýyla o miktarda zekatýn hala geçerli olduðunun söylenmesinde durum ne ise, burada da durum ayný olmaktadýr. Menih.

«Her ikisi yarýyý öderler ilh...» Makdisi isimli eserde, «Eðer burada yalnýz ikinci dönenin o yarýyý ödemesi gerekir denecek olur ve buna da gerekçe olarak çünkü birinci þahidin rücu etmesiyle hiçbir hüküm tereddüb etmemekteydi, çünkü geride iki þahit kalmýþtý, hüccet devam etmekteydi, bir ikincisinin dönmesiyle hüccetin yarýsý dolayýsýyla hakkýn bir kýsmý telef edilmiþ oldu, buna sebebiyet veren de ikinci dönen þahit olduðundan yalnýz onun ödemesi gerekir þeklinde bir itiraz yapýlasak olursa, buna cevap olarak, telefin tümüne izafe edildiði söylenir. Ancak birincisinin rücuunun eseri ortaya çýkmamýþtýr. Buna engel olan da geri kolanlarýn ifadeleriyle hüccetin devam etmiþ olmasýdýr. Ýkincisinde devam etmesiyle onun sebebiyet verdiði telef yalnýz onun rücuu ile deðil, dönenlerin ikisinin rücuuyla sabit olduðu anlaþýlmýþ olur.» denilmiþtir.

Ben derim ki: Hudud bölümünde Muhit'ten naklen þu ifadenin geçtiði hatýrlanmalýdýr: Recm yapýlmasý üzerine beþ kiþi þahitlik yapsalar, bunlardan beþincisi rücu ettiði taktirde, ona zýman gerekmez. Ama dördüncü de rücu edecek olursa, her ikisi birlikte onun diyetinin dörtte birini ödemekmecburiyetindedirler. Bir üçüncüsü de rücu edecek olursa. o üçüncüsü de dörtte biri öder. Ancak üçüncü dönenin dörtte biri öder denmesi buradaki ifadeye ters gelmektedir. Çünkü þehadetteki rücu babýndan ve meselelerinden anlaþýldýðýna göre, beþinci, dördüncü ve üçüncünün rücu etmeleri halinde yarýyý üçe bölerek ödemeleri gerekir.

Muhit'teki bu ifade ya hatadýr veya zayýf bir görüþtür veya meþhur olmayan bir ifadedir. Yine dört kiþi bir þahýs üzerine dörtyüz dirhem konusunda þahitlik yapsalar ve onun ödendiðini söyleseler, daha sonra þahitlerden biri bunun üçyüz olduðunu söyleyip yüzünden rücu etse, onlardan bir diðeri de ikiyüzden rücu ederek borcun ikiyüz olduðunu söylese, bir üçüncüsü de yine ikiyüz konusunda ikinci þahidi aynen destekleyip borcun ikiyüz olduðunu söyleyip buna bir üçüncü yüzünde eklendiðini ifade etse, yani üçyüz dirhem konusunda rücu etse, dönen kiþilerin elliyi üçe bölerek ödemeleri gerekir. Çünkü birincisinin ancak yüzden rücu etmesiyle üçyüz hakkýnda þahitliði devam etmekte. Dördüncü þahidin ise hem üçyüz konusunda ve hem de buna ek olan yüz konusunda þahitliði devam etmektedir. Üçyüz konusunda þahitliðin nisabý tamam olmuþ olmakta, ancak o konuda zýman gerekmemektedir. Geriye bir yüz kalmakta, o yüzün ellisinde de dördüncü þahidin þahitliði devam ettiðine göre, rücu edilen miktarýn yalnýz elli dirhem olduðu anlaþýlmakta, bu da þehadetten rücu eden üç þahit arasýnda taksim edilerek ödetilmektedir. Zira itibar geri kalanýndýr, rücu edene deðildir. Öyle ise son dördüncü yüzün yarýsý olan elliyi üçe bölerek ödemeleri gerekir.

Dördüncü þahit de bütün dörtyüz dirhem hakkýndaki þahitliðinden rücu edecek olursa, yüzü dörde bölerek ödemeleri gerekir. Yani hakkýnda rücu olduðu ve ittifakla rücu edildiði yüzü dörde bölerek ödemek mecburiyetindedirler. Birincisinin dýþýnda, ittifakla rücu ettikleri elliyi üçe bölerek taksim edilir.

Ama geride kalan ikiyüz ellinin ödenmemesinin gerekçesi ise, birinci rücu eden þahidin ancak yüzde rücu etmesiyle üçyüz hakkýndaki þehadeti devam etmektedir. Üçüncü þahidin ise þahitliði ikiyüz dirhem konusunda devam etmektedir. Ýkiyüze ittifak hasýl olmuþ olur. Birincisinin þehadetiyle üçüncü yüzdeki ellinin yansý da kaldýðýna göre, ortada rücu edilen miktarýn yüz elli olduðu anlaþýlmýþ olmaktadýr.

«Kadýn dörtte biri öder ilh...» Çünkü þahitlikten rücu etmeyen kiþilere düþen miktar, yani bir erkek ve bir kadýnýn geride kalmasýyla dörtte üçü kalmýþ, ancak dörtte birinden rücu gerçekleþmiþ sayýlýr. Buna sebebiyet veren de þahitlikten dönen o kadýn olduðu için onun ödemesi gerekir.

«Hepsi rücu edecek olurlarsa ilh...» Erkek ve kadýnlardan tümü rücu edecek olurlarsa, yani on kadýnla bir erkeðin tümünün þahitlikten rücu etmeleri halinde erkeðin altýda biri, kadýnlarýn tümünün altýda beþi ödemeleri gerekir. Çünkü her iki kadýn bir erkek makamýna kaimdir. Bir erkek de iki kadýn yerine kaim olduðuna göre, iki kadýna altýda biri, bir erkeðe de altýda biri ödemek düþmektedir.

«Yalnýz kadýnlarýn rücu etmesi halinde ilh...» Yani sahibeyn yukardaki meselede, yani on kadýn ile bir erkeðin þahitliði konusunda, kadýnlarýn rücu etmesiyle on kadýnýn ödemesi gereken miktarýn yan olduðunu kabul etmiþlerdir. Mesela kadýnlarýn tümü, onu da dönmüþ olsalar, yarýyý ödemeleri gerekirdi. Erkeðinde dönmesi halinde, kadýnlar ancak yansýný öderler, yarýsýný da erkeðin ödemesi gerekir. Çünkü kadýnlar ikiden fazla olsalar, ne kadar olurlarsa olsunlar, þahitlik konusunda bir erkek mesabesinde kabul edildiklerinden, bir erkeðin dönmesi halinde onun hissesine tekabül edecek ödeme miktarýný o kadýnlarýn ödemesi gerekir.

«Nikah konusunda rücu eden ödemez ilh...» Bu mesele altý þekil üzerinedir. Þöyle ki, ya mehri misil konusunda þahitlik ederler ya mehri misilden fazla olduðu konusunda þahitlik ederler veya daha az olduðunda þahitlik ederler ve bu üç surette de dava açan ya kadýndýr veya erkektir. Bu altý suretten ancak bir surette ödeme gerekir ki o da mehri misilden fazla olan miktarda þahitlik ederler, iddia eden de kadýn olur, erkekte bunu inkar edecek olursa, o zaman þahitler fazlalýðý ödemek mecburiyetindedirler.

Bu konuda Halebi der ki: Metin sahibi, «Erkek aleyhinde mehri misilden fazla mehir ödeyeceðine dair þahitlik yapmalarý hususunda, daha sonra rücu edecek olurlar, erkek de kadýna duhul etmiþ ise, ancak fazla olan miktarý öderler,» deseydi, bu altý surete de þamil olup birini mantuk olarak diðer beþini de mefhum olarak hepsini içine alýrdý. Bana göre musannýf gizli olaný açýklamýþ, fakat suretlerden açýk olaný da gizli tutmaya çalýþmýþtýr. Onun içinde mehri misil ile þahitlik yapacak olurlarsa ödememesi gerektiðini söylemiþlerdir. Böyle bir þeyi söylemesi, mehri misilden az olduðu taktirde ödememesi gerektiðini kendiliðinden ortaya çýkaracaktýr. Ayrýca fazla olduðu taktirde ödeyeceði ifadesini de açýkça ifade etmiþtir. Bütün bunlarýn da kadýnýn müddai olmasý halinde söylenmiþ, þarih bununla da sonraki meselelerde erkeðin müddai olmasý durumuna iþaret etmiþtir. Musannýfýn bundan sonra, «Mehri misilden daha az olan bir miktarda þahitlik ederlerse.» demesi ve mehri misil veya daha çok olan miktarda þahitlik etmeleri konusunda hiçbir ifade kullanmamasý mimbabý evla zýmanýn gerekmeyeceðine iþaret mesabesindedir. Çünkü konu erkeðin iddia etmesi haline münhasýrdýr. Þarih ise bunu açýkça ifade etmemiþ, bunda da yukardaki ifadelere itimad ederek meselenin hükmünün çýkarabileceði kanaatine varmýþtýr.»

«Mutemed olan görüþe göre ilh...» Bu da Nesefi'nin manzumesi ve onun þerhindeki ifadeye ters düþmektedir. Manzume ve þerhine sahibül Mecma da tabi olmuþtur. Onlar þu ifadeyi zikretmiþlerdir: «Ýmam Muhammed ve Ebu Hanife'ye göre öderler. Ebu Yusuf'a göre ödemezler.»

Fetihte ise, «Hidaye ve þerhlerinde bilinen husus odur, baþkasý nakledilmemiþtir. Ayrýca bu Hanefi mezhebinin aslý olan kitaplarda zikredildiði gibi Tahavi þerhinde, Zahire ve diðerlerinde de zikredilmiþtir. Ancak bu konuda Þafii'nin bir hilafý olduðu fukaha tarafýndan nakledilmiþtir. Eðer Hanefimezhebinde bir hilaf olduðunu bilselerdi, ondan vaz geçmezler, muhakkak ona temas ederlerdi. Mezhep içinde ihtilaf dururken Þafiinin ihtilafýna birinci derecede yer vermezlerdi.» denmiþtir.

«Eðer bey konusunda, alýþveriþ konusunda þahitlik yapacak olurlarsa ilh...» Aynî bu konuda þöyle demektedir: «Ýki þahit alýþveriþin bin lira olduðu konusunda þahitlik yapsalar ve hakimde bununla hükmünü verse, daha sonra þahitler beyi konusunda hüküm verilmeyi müteakip bedeli kabzettiði konusunda ikinci bir þahitlik yapsalar, hakim buna da karar verse, ondan sonra da her iki þahit de iki þahitlikten rücu etseler, ancak bedeli öderler. Eðer bu bedel satýlan malýn kýymetinden az olacak olursa, onunla birlikte bu fazlalýðý da ödemeleri gerekir. Ama bir mahkemede hem beyi, hem de bedelin kabzedildiðine þahitlik etseler, hakim de buna dayanarak hükmünü verse, daha sonra þahitliklerinden rücu etseler, bu durumda malýn deðerini ödemekle mükelleftirler.» Halebi.

Ýki mesele arasýnda kýymet ödeme konusunda veya ödeme konusunda bir fark görülmemektedir. Çünkü ikisinde de kýymeti ödeyecekler. birinci meselede bedel kýymete müsavi olarak kabul edilmiþ, eðer az olacak olursa, yalnýz fazlalýðý öderler þeklinde tesavvur edilmiþtir.

«Kýymeti öderler ilh...» Çünkü burada beye karar verilmiþtir, bedele deðil. Çünkü bedel konusunda bir hüküm mümkün olmamaktadýr. Zira onun sükutunu gerektirecek, ödendiðine dair bir hüküm ortada mevcuttur; Bunun içinde eðer þahitler kölesini þuna sattý, ondan sonra da ikale yoluyla bunu feshetti þeklinde her iki surete bir mahkemede þahitlik ederlerse, beyi konusunda karar verilmez. çünkü beyin feshini gerektiren ikale hakkýndaki karar mevcuttur. Fetih.

Ancak ayrý ayrý þahitlikte olur, bunlar iki þahitliðinden de rücu edecek olurlarsa, mesele de bey meselesi olacak olursa, o zaman kýymeti deðil, semeni ödemeleri gerekir.

«Meselenin tamamý Hizanetü'l-Müfti'de mevcuttur ilh...» Onun ibaresi Menihteki ibareye aynen mutabýktýr. Þöyle ki, eðer þahitlerin ödemesini seçecek olursa, þahitler vermiþ olduklarý miktarý müþteriden alýrlar. Fazlasýný sadaka olarak verirler. Eðer müþteri satýn aldýðý malý karþýlýklý rýzaya dayanarak kusurdan dolayý iade eder veya ikale ederlerse bayiden ancak semeni alabilir. Þahitler üzerine bir ödeme gerekmez. Ama bir mahkeme kararý ile iade edecek olursa, bu durumda ödeme þahitlere gerekir, ödemeleri halinde, ödedikleri miktarý karþý taraftan alabilirler.

«Mehri müsemmanýn nýsfýný öderler veya mut'a için ödeneni öderler ilh...» Çünkü henüz zifaf vuku bulmadan ortadan kalkma tehlikesiyle karþý karþýya olan bir durumu pekiþtirmiþ olmaktadýrlar. Mesela kadýn henüz zifafa girmeden evlendiði erkeðin oðluyla herhangi bir temas da bulunur veya irtidad edecek olursa, nikah aktini yaptýðý ve henüz zifafa girmediði erkekten hiçbir mehir talebinde bulunamaz. Bu durum göz önünde iken, mehrin düþme ihtimali var iken þahitleri, düþme ihtimalinde bulunan bu durumu pekiþtirdiklerinden, daha sonra rücularýyla bu miktarýn yarýsýný ödeme ile mükellef tutulmuþlardýr.

«Talakýn üç olduðu konusunda þahitlik edenler öderler ilh...» Çünkü mahkeme talakýn bir olduðu konusunda þahitlik edenlerin þehadetiyle hüküm vermemiþtir. Diðerlerinin þehadetine binaen verilen hüküm zimnýnda o hüküm de mevcut olduðundan, direk hüküm üç talak konusunda þahitlik yapanlara izafe edilmiþtir. Bir talak konusunda þahitlik yapanlarýn þehadetine binaen verilecek hükümde tekrar karý kocanýn evlenmelerine engel bir durum yoktur. Ancak üç talakla boþadýðý konusunda þahitlik edenlerin þehadeti gereði verilen hüküm, hummeti galize, yani baþka biriyle evlenmeden tekrar evlenmelerine engel bir durum vardýr. Onun için her iki tarafýn rücu etmesi halinde üç talak konusunda þahitlik yapanlarýn ödemeleri gerekir. Menih.

«Kocanýn karýyla zifafa girmesinden sonra olmasý halinde zaman gerekmez ilh...» Çünkü mehir borcu duhul ile gerçekleþmiþ ve pekiþmiþtir. Bu durumda þahitlerin düþmek üzere olan bir durumu pekiþtirmeleri söz konusu deðildir. Ayrýca erkek mehir olarak verdiðinin karþýlýðýný kadýnla istimta etme suretiyle almýþ sayýlmaktadýr. Bu konuda þahitlerin telef ettikleri bir husus bulunmamaktadýr. Halebi.

«Ancak duhulün vuku bulduðuna dair þahitlik yapanlar öder ilh...»Çünkü onlar bu þahitlikleriyle mehrin tümünün gerçekleþtiði konusunda þahitlik yapmýþlardýr. Mehrin tümü düþme tehlikesiyle karþý karþýya idi, onlar bu þehadetleriyle durumu pekiþtirmiþ durumdalar. Bu da mehrin tümünü ödemelerini gerektiren bir husustur. Ancak duhuldan önceki talaka þahitlik edenler, mehrin yarýsýnýn koca zimmetinde istikrar ettiðini pekiþtirmiþler ve o konuda þahitlik yapmýþlardýr. Duhuldan önce mesele düþme tehlikesiyle karþý karþýya idi.

Birinci kýsým yarýyý ödemekle mükellef tutulmuþ, ikinci yarýda da ikinci gurup þahitlerle ortak olmuþlardýr. Dolayýsýyla ikinci yarý onlar arasýnda taksým edilir ve böylece mesele dörtte üç olarak taksim edilmiþ olur. Birinci gurup þahitler dörtte üçü, ikinci þahitler ise ancak dörtte biri öderler.

«Ýhtiyar ilh...» Ýhtiyar isimli eserde bu meselenin gerekçesi verilirken, «Ýki gurup yarý mehrin telef edilmesinde ittifak halindedir. O zaman her þahide dörtte biri ödemek düþer. Ancak duhul konusunda þahitlik yapanlar ise mehrin yarýsýný ödeme konusunda onlara has bir durum olduðundan o miktarý ödeme onlara aittir.» denilmiþtir.

Bahýr'ýn Muhit'ten naklettiði bir ifadeye göre ise, talakýn vuku bulduðuna dair þahitlik yapanlarýn daha sonra þahitlikten rücu etmeleri halinde onlara bir zaman gerekmez. Çünkü onlar mehrin yarýsýnýn ödenmesi gerektiði konusunda bir ifadede bulunmuþlardýr. Ama duhul konusunda þahitlik yapanlar yalnýz olarak dönecek olurlarsa, onlarýn yarý mehri ödemeleri gerekir. Çünkü onlarýn þehadetiyle yarý mehiri ödeme gerçekleþmiþtir. Duhulkonusunda þahitlik yapanlarýn þehadetiyle diðer yarý hükümsüz kalmýþtýr. Her iki guruptan bir kiþi dönecek olursa, talak konusundaki þahitlere hiçbir þey gerekmez. Duhul konusunda þahitlik yapanlara dörtte biri ödemeleri gerekir.

«Çünkü bu telef etme sorumluluðu ve gereðini ödemedir ilh...» Itk konusundaki zýman ise bunun hilafýnadýr. Çünkü orada mülkünden baþkasýný telef etmemiþ, bu da mülk sahibinin mülkünün tam olmadýðýný gerektiren bir husustur. Bu durumda þarihte onun bu durumunu düzeltmek ve ona yardým olsun diye ödemeyi uygun görmüþtür.

«Kýymetinin diðer bölümünü ilh...» Eðer o köleden baþka bir malý yoksa kölenin üçte biri azad olmuþ, diðer üçte ikisi konusunda ise durum. köle geri kalan üçte ikiden üçte biri konusunda seyreder. Þahitler de kýymetinin üçte bir karþýlýk beklemeden öderler ve köleden de bunu isteyemezler. Ama köle geriye kalan üçte ikiyi ödemekten aciz olacak olursa, varisler bu konuda üçte ikinin ödenmesi için þahitlere rücu edebilirler. Þahitler de bu durumda köle adýna yapmýþ olduklarý bu ödemeyi daha sonra köleden Sahibeyne göre isteyebilirler. Bahýr.

«Onun kýymetini öderler ilh...» Ýkisi arasýndaki fark kitabet aktinde þahitlerin mükatebe ile ilgili þahitlikleri, mevta ile kölenin mal olduðu arasýna engel olarak girmeleri nazarý itibare alýnmýþtýr. Böylece sanki mevlasýnýn elindeki kölesini gasbetmiþler, kýymetini ödemeleri de buna göre olmuþtur.

Müdebber kýlýnmasý durumu bunun hilafýnadýr. Çünkü bu durumda köleliðine engel bir durum, mal oluþuna engel bir durum yoktur. Ancak maliyeti düþürülmüþ, kýymeti azalmýþtýr. Fetih.

«Þahitler üzerine ilh...» Bahýr'da bu mesele Muhit'ten nakledildikten sonra þu ifadelere de yer verilmiþtir: Bununla da Fethü'l-Kadir'deki «Vela hakký, onun aleyhinde kitabet yapýldýðýna dair þahitlik yapanlaradýr.» ifadesinin bir zuhul ve sehiv sonucu ortaya çýktýðý anlaþýlmýþ olmaktadýr.»

«On varis olurlar ilh...» Yani þahitler meþrudu aleyh olan kiþiye. eðer onun akrabalýk sebebiyle varisi iseler, bu konudaki þahitlikleri onlarýn ona þahit olmalarýna engel teþkil etmez

«Þuhudül asýl ödemez ilh...» Musannýf bu meselenin delilini zikrederken, çünkü asýl þahitler sebebi inkar etmiþler, yani biz onlarý þahit kýlmadýk, þahitliðimizi üstlenmelerini onlardan istemedik diyerek sebebi inkara yeltenmiþlerdir. Bu da feri þahitlerin þehadetine dayanarak verilen hükmü iptal edici mahiyette deðildir. Zira bu bir haberdir. Doðru ve yalan olma ihtimali vardýr. Dolayýsýyla mahkemenin kararýndan sonra dönme gibi kabul edilmiþtir ki, bu durumda da daha önceden verilen hüküm nakzedilmez, bozulmaz. Ancak henüz hüküm verilmeden önce biz onlarý þahit tayin etmedik þeklinde bir inkarlarý söz konusu olacak olursa, o zaman durum bunun hilafýnadýr. Çünkü bu durumda feri þahitlerin þehadetine dayanarak mahkeme karar veremez.Sanki hüküm verilmezden önce þahitlerin dönmesinde durum ne ise, burada da durum ayný olmaktadýr. Fetih.

Bir zýman söz konusu olmaz ilh...» Çünkü onlar þahitliklerinden rücu etmemiþlerdir. Ancak baþkalarýnýn rücu ettiklerine þahitlik etmiþlerdir. Menih.

«Teskiye edenler öderler ilh...» Bahýr'da onlarýn ödeyecekleri mutlak bir þekilde ifade edilmiþ, bu da diyet olsa, ona da þamil olabileceðine iþaret için mutlak ifadeye baþ vurulmuþtur. Hatta zina þahitlerini teskîye etseler ve o þahitlerin þehadetine dayanarak zina suçundan dolayý sanýk recmedilse, daha sonra þahitlerin köle olduklarý veya mecusi kimseler olduklarý anlaþýlsa, Ebu Hanife'ye göre burada diyet o þahitleri teskiye edenlere gerekir.

«Köle olmalarý sebebiyle ilh...» Yani teskiye edenler «Biz onlarýn köle olduðunu biliyorduk. Buna raðmen biz onlarý teskiye ettik.» deseler, hüküm yukarda belirtildiði gibi olur. Diðer bir rivayete göre, eðer teskiye edilenler hür olduklarý konusunda bir haber eklemiþlerse ve onlar hürdürler þahitliklerine güvenebilirsiniz demiþlerse, o zaman mesele ihtilaflýdýr. Ama onlar adildirler demiþler, köle olduklarý daha sonradan ortaya çýkmýþsa, ittifakla bir þey ödemezler. Çünkü köle de adil olabilir. Onlar bu sözlerinde sadýktýrlar. Çünkü onlarýn köle olup olmadýklarýný bilemeyebilirler. Cevhere.

«Ama hata ile birlikte olacak olurlarsa ilh...» Yani þahitleri teskiye eden kiþi, «Teskiyede hata ettim.» demesi halinde durum farklý olur.

«Talik konusunda þahitler öderler ilh...» Bahýr isimli eserde. «Çünkü onlar illet konusunda þahitlik yapmýþlardýr. Telef sebebe dayanýr, o da ýtktýr, boþamadýr. Þahitler ise bunu isbat etmiþlerdir. Ýfade mutlak olarak kullanýlmýþ talak ve ýtk konusunun talikine þamil olmasý için bu mutlak ifadeye baþ vurulmuþtur. Birincisinde kýymet ödenir, ikincisinde ise duhuldan önce olduðu taktirde yarý mehir ödenir.» denilmiþtir.

«Þart ilh...» Þurasý kesinlikle bilinmelidir ki, þart usulü fýkýh alimlerine göre; bir hükmün varlýðý kendisine tevakkuf edipte hükümden müessir olmayan þeydir. Ayrýca varlýðý hükme götürücü de deðildir. Ýllet ise, hükmün varlýðýnda müessir sebeb ise, hükme götürücüdür. Ancak sebebin illetten farký tesir farkýdýr. Ýllette tesir vardýr, sebebte ise tesir yoktur.

Bir de burada alametten söz edilmiþtir. O da hükmün varlýðýna delalet eden bir emaredir, bir iþarettir. Bunun üzerine hiçbir þey tevakkuf etmemektedir. Bu kýsa mukaddimeden sonra anlaþýlýyor ki, þahitlerin öldürülen kiþinin noksan bir kiþi olduðu konusundaki ifadeleri, þart konusunda bir þahitliktir. Nitekim fukahanýn ekseri bunu bu þekilde zikretmiþlerdir. Haddin gerekli olmasý buna baðlýdýr, yani recmin uygulanmasý bunun noksan olmasýna baðlýdýr.

«Ýka' þahitleri ilh...» Minyetü'l-Müfti isimli eserde. «Ýki þahit bir kimsenin karýsýna kendisini boþamasý için yetki verdiðine dair þahitlik etseler, diðer iki þahit de o kadýnýn kendisini boþadýðýný söyleseler ve bunun da duhuldan önce olduðunu ifade etseler, daha sonra her iki þahit de þahitliðinden rücu etseler. bu durumda talak konusunda þahitlik yapanlara ödeme sorumluluðu yüklenir. Çünkü onlar sebebi ortaya koymuþlardýr. Ancak takrir suretiyle boþandýðý ve tefviz yapýldýðý konusunda þahitlik þart konusunda olmaktadýr.» denilmektedir.

«Tefviz konusunda deðil ilh...» Yani kadýna tefvizi talak verildiði veya köleye kendisini azad etme yetkisinin verildiði konuda þahitlik yapsalar, diðer iki þahit de kadýnýn kendisini boþadýðý, kölenin de kendisini azad ettiðini ifade etseler demektir. Þumnî. Allah-u alem.

 

Online Baðýþ
Hediyen Dünyanýn En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanýn Hutbesi
16.02.2024 Dünyayý Barýþ Ve Ýtidale Çaðýrýyoruz
09.02.2024 Hayatý Deðerli Kýlan Ölçü: Ýman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnýz Ve Yardýmsýz Býrakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kýlan, Birlik Ve Beraberliðimizdir
12.01.2024 Allah’ýn Rahmet Ve Ýnayetine Sýðýnmanýn Adý: Eûzü-Besmele
Kur'an-ý Kerim Dinle
DÝB Kur'an Portalý
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoðlu
Bünyamin T.oðlu Aþirler
Ýlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
Ýshak Daniþ Hatim
5 Hafýz OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
Ýsmail Biçer Ok Takipli
Ýsmail Biçer Aþr-ý Þerifler
114 Sure 114 Hafýz
S.Hafýzlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalý Tefsiri
Elmalý Meali
Fizilali Kur'an
DÝB Kuran Meali
Kur'an-ý Nasýl Anlayalým
Fýkýh
K.Ýslam Fýkhý
R. Muhtar-Ýbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Þafi Fýkhý
Detaylarýyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabý
40 Hadis ve izahý
Uydurma Hadisler
Üye Adý
Parola

Þifremi unuttum -
Sayfa oluþturulma süresi: 0.01 saniye 14,834,656 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazýlar kaynak göstermek þartý önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dýþýnda Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakýftýr copyright © 2002 - 2024