ALLAH İÇİN ÇALIŞMAK
قال الله تعالى:{
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإن اللَّهَ لَمَعَ
الْمُحْسِنِي
[
“Ama davamız uğrunda, üstün
gayret göstererek cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.
Şüphesiz Allah, iyilik ve güzelliği huy edinenlerle beraberdir.” (29 Ankebût 69)
قال الله تعالى :
{ وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
[
“Rabbine olan kulluğunu, ölüm
sana gelip erişinceye kadar devam ettir.” (15 Hıcr 99)
قال الله تعالى :
{ وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إليه تَبْتِيلاً
[
“Ama hem gece hem gündüz
Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O’na ada.” (73 Müzzemmil 8)
قال الله تعالى :
{ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقال ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
[
“Artık kim zerre kadar
iyilik yapmışsa, karşılığını görecek.” (99 Zilzâl 7)
قال الله تعالى :
{ وَمَا تُقَدِّمُوا لأنفسكم مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا
وأعظم أجرا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إن اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
[
“Çünkü hayır olarak kendi
nefsiniz adına ne hazırlarsanız onu Allah yanında daha kıymetli ve mükafatı daha
büyük bulursunuz ve Allah’tan bağışlanmanızı dileyin. Şüphesiz ki Allah çok
bağışlayan ve çok acıyandır.” (73 Müzzemmil 20)
قال الله تعالى :
{ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإن اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ
[
“Ne iyilik yaparsanız,
doğrusu Allah hepsini bilir.” (2 Bakara 273)
95- عَنْ أبي
هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّه قال : قال رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم:
إن اللَّهَ تَعاَلَي قال : مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ.
وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أحب إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ
: وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أحبهُ , فَإذا
أحببْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ , وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ
بِهِ , وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطشُ بِهَا , وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا,
وَلَئِنْ سَأَلَنِي لأُعْطِيَنَّهُ , وَلَئِنِ اسْتَعَاذَنِي لأُعِيذَنَّهُ .
95: Ebû Hureyre (Allah Ondan
razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
Allah’ü teâlâ şöyle buyurmuştur dedi: “Her kim samimi olarak farz ve nafile
ibadetleriyle bana yaklaşan dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harp ilan
ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeylerin benim katımda en sevimli olanı farz
kıldığım ibadetlerdir. Kulum nafile ibadetleriyle de devamlı bana yaklaşır da
ben de onu severim. Onu sevdiğim vakit; onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan
eli, yürüyen ayağı olurum. Bana sığınırsa onu korurum.” (Buhârî, Rikâk 38)
96- عَنْ أنس
رَضِيَ اللَّه عَنِ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فِيماَ يَرْوِيهِ
عَنْ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ قال : إذا تَقَرَّبَ الْعَبْدُ إِلَيَّ شِبْرًا
تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِرَاعًا, وَإذا تَقَرَّبَ إِلَيَّ ذِرَاعًا تَقَرَّبْتُ
مِنْهُ بَاعًا, وَإذا أتاني يَمْشِي أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً .
96: Enes (Allah Ondan razı
olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
Allah’ü teâlâ şöyle buyurmuştur dedi: “Kulum bana bir karış yaklaştığı zaman,
ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşınca, ben ona bir kulaç
yaklaşırım, o bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.” (Buhârî, tevhîd
50)
97- عَنِ ابْنِ
عَبَّاسٍ
رضي الله عنهما
قال : قال رَسوُلُ اللهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : نعمتان مَغْبُونٌ
فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ:
الصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ .
97: İbn Abbâs (Allah Onlardan
razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “İki nimet vardır ki; insanların pek çoğu bu nimetleri
kullanmakta aldanmışlardır: SIHHAT ve BOŞ VAKİT.” (Buhârî, Rikâk 1)
98- عَنْ
عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا أن نَبِيَّ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
كان يَقُومُ مِنَ اللَّيْلِ حَتَّى تَتَفَطَّرَ قَدَمَاهُ, فَقُلْتُ لَهُ : لِمَ
تَصْنَعُ هَذَا يَا رَسُولَ اللَّهِ, وَقَدْ غَفَرَ اللَّهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ
مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ؟ قال : أَفَلاَ أحب أن أكون عَبْدًا شَكُورًا .
98: Aişe (Allah Ondan razı
olsun)’dan rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bir seferinde ben O’na: Niçin
böyle yapıyorsun? Halbuki Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır
dedim. Şöyle buyurdular: “Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” (Müslim,
Münâfikûn 81)
99- عَنْ
عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا أنهاَ قالتْ:
كان رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم إذا دَخَلَ الْعَشْرُ أَحْيَا
اللَّيْلَ, وَأَيْقَظَ أَهْلَهُ, وَجَدَّ وَشَدَّ الْمِئْزَرَ .
99: Aişe (Allah Ondan razı
olsun)’a şöyle demiştir: Ramazan ayının son on günü gelince Rasûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) geceleri ibadetle değerlendirir, aile fertlerini
uyandırır, ibadet yapmaya teşvik eder, kendisini ibadete verir, kadınlardan uzak
dururdu. (Müslim, İ’tikaf 7)
100- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ
رَضِيَ اللَّه
قال : قال رَسُولُ اللَّهِ
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم
: اَلْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأحب إِلَى اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ
الضَّعِيفِ وَفِي كُلٍّ خَيْرٌ. اَحْرِصْ عَلَى مَا يَنْفَعُكَ, وَاسْتَعِنْ
بِاللَّهِ وَلاَ تَعْجِزْ. وَإن أصابكَ شَيْءٌ فَلاَ تَقُلْ :
لَوْ إني
فَعَلْتُ كان كَذَا وَكَذَا, وَلَكِنْ قُلْ :
قَدَّرَ اللَّهُ, وَمَا شَاءَ فَعَلَ,فَإن لَوْ تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَان
.
100: Ebû Hureyre (Allah Ondan
razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “Sağlam ve kuvvetli mü’min Allah katında zayıf mü’minden daha
hayırlı ve sevimlidir. Bununla beraber her ikisinde de hayır vardır. Sen sana
hayırlı olan şeyi elde etmeye çalış, Allah’tan yardım dile acizlik gösterme,
başına bir şey gelirse şöyle yapsaydım böyle olurdu deme, fakat Allah’ın
takdiridir bu de. O ne dilerse dilediğini yapar. Çünkü şöyle etseydim böyle
olurdu deyip durmak şeytanı memnun edecek işlere ve şeytanın vesvesesine yol
açar.” (İbn i Mâce, Mukaddime 10)
101- عَنْ أبي
هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّه أن رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال
: حُجِبَتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ, وَحُجِبَتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ .
101: Ebû Hureyre (Allah
Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: “Cehennem nefse hoş gelen şeylerle kuşatılıp
örtülmüştür. Cennet ise zorluklar ve nefsin istemediği şeylerle çepeçevre
sarılmıştır.” (Buhârî, Rikâk 8; Müslim, Cennet 1)
102- عَنْ أبي
عَبْدِ اللهِ حُذَيْفَةَ بْنِ اليمان
رضي الله عنهما
قال : صَلَّيْتُ مَعَ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ذَاتَ لَيْلَةٍ,
فَافْتَتَحَ الْبَقَرَةَ, فَقُلْتُ : يَرْكَعُ عِنْدَ الْمِائَةِ, ثُمَّ مَضَى,
فَقُلْتُ : يُصَلِّي بِهَا فِي رَكْعَةٍ فَمَضَى فَقُلْتُ : يَرْكَعُ بِهَا ثُمَّ
افْتَتَحَ النِّسَاءَ فَقَرَأَهَا ثُمَّ افْتَتَحَ آلَ عمران فَقَرَأَهَا يَقْرَأُ
مُتَرَسِّلاً إذا مَرَّ بِآيَةٍ فِيهَا تَسْبِيحٌ سَبَّحَ, وَإذا مَرَّ بِسُؤَالٍ
سَأَلَ, وَإذا مَرَّ بِتَعَوُّذٍ تَعَوَّذَ, ثُمَّ رَكَعَ فَجَعَلَ يَقُولُ : سبحان
رَبِّيَ الْعَظِيمِ. فَكان رُكُوعُهُ نَحْوًا مِنْ قِيَامِهِ ثُمَّ قال : سَمِعَ
اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ, رَبَّناَ لَكَ الْحَمْدُ. ثُمَّ قَامَ قِياَماً طَوِيلاً
قَرِيبًا مِمَّا رَكَع,َ ثُمَّ سَجَدَ فَقال : سُبْحَان رَبِّيَ الأعلى. فَكان
سُجُودُهُ قَرِيبًا مِنْ قِيَامِهِ .
102: Ebû Abdullah Huzeyfe
ibnü’l Yemân (Allah Onlardan
razı olsun) şöyle demiştir: Bir gece Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in
arkasında kıldığı nafile namaza uyarak namaz kıldım. Bakara sûresini okumaya
başladı, ben kendi kendime herhalde yüz ayet okuyunca secde eder dedim ama devam
etti. Kendi kendime bu sûre ile rekatı bitirecek dedim O yine devam etti. Bu
sûreyi bitirip rükû’ eder dedim rükû’ya varmadı. Nisâ sûresine başladı onu da
okudu, sonra Âl-i İmrân sûresine başladı onu da okudu ağır ağır okuyor tesbih
ayetleri gelince tesbih ediyor, dilek ayetleri gelince dilekte bulunuyor,
sığınma ayetleri gelince de Allah’a sığınıyordu. Sonra rükû’ya gitti. Sübhane
rabbiyel azim= Yüce Rabbimi tüm noksanlardan tenzih ederim demeye başladı.
Rükû’da duruşu aşağı yukarı ayakta durduğu kadar uzun oldu. Sonra Semiallahü
limen hamideh rabbena lekel hamd= Allah kendisine hamdedenin hamdini işitir.
Hamd yalnızca sanadır ey Rabbimiz dedi ve kalktı. Rükû’daki durduğu kadar bir
süre ayakta durdu, sonra secdeye vardı. Sübhane rabbiyel a'la= Yüce Rabbimi tüm
noksanlardan tenzih ederim dedi, secdesini de aşağı yukarı ayakta durması kadar
uzattı. (Müslim, Müsâfirîn 203)
103- عَنْ ابن
مَسْعوُدٍ رَضِيَ اللَّه قال : صَلَّيْتُ مَعَ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم لَيْلَةً فَأَطَالَ الْقِياَمَ حَتَّى هَمَمْتُ بِأمر سَوْءٍ! قِيلَ :
وَمَا هَمَمْتَ بِهِ ؟ قال : هَمَمْتُ أن أَجْلِسَ وَأَدَعَهُ .
103: İbn Mes’ûd (Allah Ondan
razı olsun) şöyle demiştir: Bir gece Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in
arkasında nafile namaz kılmıştım. Ayakta o kadar uzun durdu ki, az kalsın kötü
birşey yapacaktım. Ne yapmayı düşündün? dediler. Peygamberi ayakta bırakıp
oturmayı düşündüm dedi. (Buhârî, teheccüd 9)
104- عَنْ أنس
رَضِيَ اللَّه عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : يَتْبَعُ
الْمَيِّتَ ثَلاَثَةٌ أَهْلُهُ , وَمَالُهُ , وَعَمَلُهُ فَيَرْجِعُ اثنان ,
وَيَبْقَى وَاحِدٌ : يَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ , وَيَبْقَى عَمَلُهُ .
104: Enes (Allah Ondan razı
olsun)’den Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: “Ölüyü kabre kadar üç şey takib eder; çoluk çocuğu, malı ve ameli.
Bunlardan ikisi geri döner, ameli ölüyle başbaşa kalır.” (Buhârî, Rikak 42).
105- عَنْ ابن
مَسْعوُدٍ رَضِيَ اللَّه قال : قال النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم:
اَلْجَنَّةُ أَقْرَبُ إِلَى أَحَدِكُمْ مِنْ شِرَاكِ نَعْلِهِ , وَالنَّارُ مِثْلُ
ذَلِكَ.
105: İbn Mes’ûd (Allah Ondan
razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “Cennet size ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de
öyledir.” (Buhârî, Rikâk 29)
106- عَنْ أبي
فِراَسٍ رَبِيعَةَ بْنِ كَعْبٍ الأسلميِّ خاَدِمِ رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم وَمِنْ أهل الصُّفَّةِ رَضِيَ اللَّه قال : كُنْتُ أبيتُ مَعَ
رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَآتِيهِ بِوَضُوئِهِ ,
وَحَاجَتِهِ فَقال : سَلْنِي ؟ فَقُلْتُ : أَسْأَلُكَ مُرَافَقَتَكَ فِي الْجَنَّةِ
. فَقال : أَوْ غَيْرَ ذَلِكَ ؟ قُلْتُ : هُوَ ذَاكَ , قال : فَأَعِنِّي عَلَى
نَفْسِكَ بِكَثْرَةِ السُّجُودِ .
106: Rasûlüllah (sallallahu
aleyhi vesellem)’in hizmetçisi ehli suffeden olan Ebû Firâs Rabîa ibn Ka’b el
Eslemî (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi
vesellem)’in yanında geceliyor, abdest suyunu veriyor, diğer ihtiyaçlarını
karşılıyordum. Buna karşılık bir keresinde bana: “Dile benden ne dilersen”
buyurdu. Ben de: Cennette seninle beraber olmayı isterim dedim. Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem) de: “Başka birşey istemez misin?” buyurdu. Ben de
isteğim sadece budur dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi
vesellem): “Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek bu isteğinin yerine gelmesi
için bana yardımcı ol” buyurdular. (Müslim, Salât 226)
107- عَنْ أبي
عَبْدِ اللهِ -وَيُقال : أَبوُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ - ثوبان رَضِيَ اللَّه مَوْلَى
رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : سَمِعْتُ رَسُولِ اللَّهِ
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقوُلُ عَلَيْكَ بِكَثْرَةِ السُّجُودِ! فَإنكَ
لَنْ تَسْجُدَ لِلَّهِ سَجْدَةً إلا رَفَعَكَ اللَّهُ بِهَا دَرَجَةً , وَحَطَّ
عَنْكَ بِهَا خَطِيئَةً .
107: Ebû Abdurrahman da
denilen Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in azad ettiği Ebû Abdullah’dan
rivayet edildiğine göre: Rasülullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle
buyururken işittim demiştir: “Çok secde etmeye bak. Zira senin Allah için
yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir ve bir günahını
siler.” (Müslim, Salât 225)
108- عَنْ أبي
صفوان عَبْدِ اللهِ بْنِ بُسْرٍ الأسلميّي رَضِيَ اللَّه قال : قال رَسُولُ
اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : خَيْرُ النَّاسِ مَنْ طَالَ عُمُرُهُ
وَحَسُنَ عَمَلُهُ .
108: Ebû Safvân Abdullah ibn
Büsr el Eslemî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İnsanların en hayırlısı ömrü uzun
olup ameli güzel olandır.” (tirmîzî, Zühd 21)
109- عَنْ أنس
رَضِيَ اللَّه قال : غَابَ عَمِّي أنس بْنُ النَّضْرِ رَضِيَ اللَّه عَنْ قِتَالِ
بَدْرٍ, فَقال : يَا رَسُولَ اللَّهِ غِبْتُ عَنْ أَوَّلِ قِتَالٍ قَاتَلْتَ
الْمُشْرِكِينَ, لَئِنِ اللَّهُ أَشْهَدَنِي قِتَالَ الْمُشْرِكِينَ لَيَرَيَنَّ
اللَّهُ مَا أَصْنَعُ. فَلَمَّا كان يَوْمُ أُحُدٍ انكشف الْمُسْلِمُونَ, فَقال :
اَللَّهُمَّ أَعْتَذِرُ إِلَيْكَ مِمَّا صَنَعَ هَؤُلاَءِ - يَعْنِي أَصْحَابَهُ -
وَأَبْرَأُ إِلَيْكَ مِمَّا صَنَعَ هَؤُلاَءِ -يَعْنِي الْمُشْرِكِينَ -ثُمَّ
تَقَدَّمَ فَاسْتَقْبَلَهُ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ, فَقال : يَا سَعْدُ بْنَ مُعَاذٍ
اَلْجَنَّةُ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ, إني أَجِدُ رِيحَهَا مِنْ دُونِ أُحُدٍ. قال
سَعْدٌ : فَمَا اسْتَطَعْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا صَنَعَ! قال أنس : فَوَجَدْنَا
بِهِ بِضْعًا وثمانين ضَرْبَةً بِالسَّيْفِ, أَوْ طَعْنَةً بِرُمْحٍ, أَوْ رَمْيَةً
بِسَهْمٍ, وَوَجَدْنَاهُ قَدْ قُتِلَ وَمَثَّلَ بِهِ الْمُشْرِكُونَ فَمَا عَرَفَهُ
أَحَدٌ إلا أُخْتُهُ ببنانه قال أنس : كُنَّا نَرَى أَوْ نَظُنُّ أن هَذِهِ الآية
نَزَلَتْ فِيهِ وَفِي أَشْبَاهِهِ : {مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا
عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ
[إِلَى
آخِرِها.
109: Enes (Allah Ondan razı
olsun) şöyle demiştir: Amcam Enes ibn Nadr (Allah Ondan razı olsun) Bedir
savaşına katılmamıştı. Bundan dolayı: Ey Allah’ın Rasûl’ü müşriklerle yaptığın
ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah beni müşriklerle yapılacak bir savaşta
bulundurursa neler yapacağımı Allah elbette görecektir.
Sonra Uhud savaşında müslüman
safları bozulunca arkadaşlarını kasdederek: Ya Rabbi bunların yaptıklarından
dolayı beni mazur görmeni dilerim dedi. Müşrikleri kasdederek: Bunların
yaptıklarından da uzak olduğumu sana arzederim deyip ilerledi. Sa’d ibn Muâz ile
karşılaştı ve: Ey Sa’d istediğim cennettir. Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki,
cennetin kokusunu Uhudta buluyorum, dedi.
Sa’d olayı anlatırken: Ben
O’nun yaptığını yapamadım ey Allah’ın Rasûl’ü dedi.
Enes (Allah Ondan razı olsun)
şöyle devam etti: Amcamı şehid edilmiş olarak bulduk vücudunda seksenden fazla
kılıç, süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler tarafından burnu, kulakları kesilmek
suretiyle müsle yapılmış vaziyette bulduk. Onu kimse tanıyamadı sadece kız
kardeşi parmak uçlarından tanıdı. Enes (Allah Ondan razı olsun) dedi ki: Biz şu
ayetin amcam ve benzerleri hakkında indiğini düşünmekteyiz. “Mü’minlerden öyle
kimseler vardır ki, Allah’a verdikleri sözde durdular. Onlardan kimi adağını
yerine getirdi ve şehid oldu, kimi de şehitliği beklemektedir. Verdikleri sözü
münafıklar gibi değiştirmediler.” (33 Ahzab 23) (Buhârî, Cihad 12; Müslim, İmâra
148)
110- عَنْ أبي
مَسْعُودٍ عُقْبَةَ بْنِ عَمْرٍو الأنصاري البدري رَضِيَ اللَّه قال : لَمَّا
نَزَلَتْ آيَةُ الصَّدَقَةِ كُنَّا نُحَامِلُ عَلَي ظُهُورِناَ. فَجَاءَ رَجُلٌ
فَتَصَدَّقَ بِشَيْءٍ كَثِيرٍ فَقالوا : مُرَاءٍ, وَجَاءَ رَجُلٌ آخَرَ فَتَصَدَّقَ
بِصَاعٍ فَقالوا : إن اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنْ صَاعِ هَذَا ! فَنَزَلَتْ : {
اَلَّذِينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعِينَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فِي الصَّدَقَاتِ
وَالَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ إلا جُهْدَهُمْ
[
110: Ebû Mes’ûd Ukbe ibn Âmir
el Ensârî el Bedrî (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Sadaka ayeti: “Bunun
içindir ki, ey Peygamber! Bundan sonra artık onların mallarından zekat al ki;
bununla onları günahlarından temizleyesin, onların sevaplarını artırıp,
yüceltesin ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlar için bir huzur vesilesi
olacaktır; ve bütün bunların da üstünde bil ki; Allah her şeyin ve herkesin
özünü bilen, mutlak bilgi sahibi olarak olup biten herşeyi işitmektedir.” (9
tevbe 103) ayeti inince biz sırtımızda yük taşıyıp hamallık yaparak sadaka
vermeye başladık. Bir kimse gelip çokca sadaka verdi. Münafıklar: Gösteriş için
veriyor dediler. Bir başka kişi gelip bir ölçek hurma verdi. Yine münafıklar:
Allah’ın bunun bir ölçek hurmasına ihtiyacı yoktur dediler. Bunun üzerine 9
tevbe 79 ayeti indi: “Bu münafıklar, Allah (c.c.) yolunda hem vermekle yükümlü
olduğundan fazlasını veren zengin mü’minlere, hem de mevcut güçlerinin elverdiği
mütevâzi şeylerin dışında verecek şeyler bulamayan, fakir mü’minlere dil uzatıp,
onlarla alay eden kimselerdir. Allah onların bu alay ve küçümsemelerini, geri
çevirecek ve maskaraya çevirecektir onları. Nitekim onlar için pek çetin bir
azap vardır.” (Buhârî, Zekat 10; Müslim, Zekat 72)
111- عَنْ سَعِيدِ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ يَزِيدَ عَنْ أبي
إِدْرِيسَ الْخَوْلانيِّ عَنْ
أبي ذَرٍّ جُنْدَبِ بْنِ جُناَدَةَ رَضِيَ اللَّه
عَنِ
النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فِيمَا يَرْوِى عَنِ اللَّهِ تَبَارَكَ
وَتَعَالَى أنهُ قال : يَا عِبَادِي إني حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي
وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلاَ تَظَالَمُوا , يَا عِبَادِي كُلُّكُمْ
ضَالٌّ إلا مَنْ هَدَيْتُهُ, فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ , يَا عِبَادِي كُلُّكُمْ
جَائِعٌ إلا مَنْ أَطْعَمْتُهُ, فَاسْتَطْعِمُونِي أُطْعِمْكُمْ , يَا عِبَادِي
كُلُّكُمْ عَارٍ إلا مَنْ كَسَوْتُهُ, فَاسْتَكْسُونِي أَكْسُكُمْ , يَا عِبَادِي
إنكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَأنا أَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا,
فَاسْتَغْفِرُونِي أَغْفِرْ لَكُمْ , يَا عِبَادِي إنكُمْ لَنْ تَبْلُغُوا ضَرِّي
فَتَضُرُّونِي, وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي فَتَنْفَعُونِي , يَا عِبَادِي لَو أن
أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ, وَإنسكُمْ وَجِنَّكُمْ, كانوا عَلَى أَتْقَى قَلْبِ
رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا زَادَ ذَلِكَ فِي مُلْكِي شَيْئًا , يَا عِبَادِي لَو
أن أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ, وَإنسكُمْ وَجِنَّكُمْ, كانوا عَلَى أَفْجَرِ قَلْبِ
رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِنْ مُلْكِي شَيْئًا, يَا عِبَادِي لَو
أن أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإنسكُمْ
وَجِنَّكُمْ قَامُوا فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ, فَسَأَلُونِي فَأَعْطَيْتُ كُلَّ إنسان
مَسْأَلَتَهُ, مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِمَّا عِنْدِي إلا كَمَا يَنْقُصُ الْمِخْيَطُ
إذا أُدْخِلَ الْبَحْرَ , يَا عِبَادِي إنما هِيَ أَعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا
لَكُمْ, ثُمَّ أُوَفِّيكُمْ إِيَّاهَا, فَمَنْ وَجَدَ خَيْرًا فَلْيَحْمَدِ
اللَّهَ, وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذَلِكَ فَلاَ يَلُومَنَّ إلا نَفْسَهُ
111: Saîd
ibn Abdü’l Azîz’in
Rebîa ibn Yezîd’den Rebîa’nın Ebû İdrîs el Havlânî’den O’nun da Ebû Zerr Cündüb
ibn Cünâde (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet et tiğine göre Peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem) Allah’tan rivayet ederek şöyle demiştir: “Ey kullarım
zulmetmeyi kendime haram kıldığım gibi onu sizin aranızda da haram kıldım, artık
birbirinize zulmetmeyiniz. Ey kullarım benim hidayet ettiklerim dışında hepiniz
yolunuzu şaşırmışsınız, o halde benden hidayet isteyin ki, sizi doğru yola
ileteyim. Ey kullarım benim doyurduklarımdan başka hepiniz açsınız, benden
yiyecek isteyin ki, sizi doyurmuş olayım. Ey kullarım benim giydirdiklerim
dışında hepiniz çıplaksınız, benden giyecek isteyin ki, sizi giydireyim. Ey
kullarım siz gece gündüz günah işliyorsunuz, ben ise günahları bağışlayanım,
benden af dileyin ki sizi bağışlayayım. Ey kullarım bana zarar vermek elinizden
gelmez ki zarar verebilesiniz, bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki beni
faydalandırasınız. Ey kullarım sizden öncekiler ve sonrakiler bütün insanlar ve
cinler içinizden Allah’tan en çok korunup sakınan bir adamın hali gibi en iyi
hal üzere olsalar bu durum benim mülküme hiç birşey kazandırmaz. Ey kullarım
sizden öncekiler ve sonrakiler bütün insanlar ve cinler içinizden en kötü bir
adamın durumu gibi olsalar bu durum benim mülkümden hiç birşey eksiltmez. Ey
kullarım sizden öncekiler ve sonrakiler bütün insanlar ve cinler bir alanda
toplansalar, sonra benden dilediklerini isteseler, ben de istediklerini versem,
bu benim mülkümden ancak iğnenin denize batırılıp çıkarıldığındaki eksilttiği
kadar bir şey eksiltir. Ey kullarım işte sizin amelleriniz onları sizin için
saklar sonra da karşılığını öderim. Artık kim hayırla karşılaşırsa, Allah’a
hamdetsin kötülükle karşılaşan ise kendi nefsini ayıplasın.” (Müslim, Birr 55)
|