ALLAH’TAN YANA ÜMİTVAR OLMAK (RECÂ)
ALLAH’TAN YANA ÜMİTVAR
OLMAK (RECÂ)
قال الله تعالى :
{ قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذِينَ اَسْرَفُوا عَلَى أنفُسِهِمْ لاَ تَقْنَطُوا مِنْ
رَحْمَةِ اللهِ إن اللهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إنهُ هُوَ الْغَفُورُ
الرَّحِيمُ.
[
“De ki, Allah şöyle
buyuruyor: “Ey nefislerine uyup ta sınırlarımı aşan kullarım! Allah’ın
rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Allah bütün günahlarınızı bağışlar, şüphesiz ki
o çok bağışlayan ve çok acıyandır.” (39 Zümer 53)
قال الله تعالى :
{ وَهَلْ نُجَازِى إلا الْكَفُورَ
[
“(Allah’tan gelene gerçekleri
örtbas etmelerinden dolayı o kafirleri)nankör ettikleri için onları böylece
cezalandırdık. Biz (bizden gelen gerçekleri örtbas edenlerden)nankörden
başkasını hiç cezalandırır mıyız?” (34 Sebe 17)
قال الله تعالى :
{ إنا قَدْ اُوحِىَ اِلَيْنَا أن الْعَذَابَ عَلَى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى[
“Bize vahyedilerek
bildirildi ki: Allah’ın azabı peygamberleri yalan sayıp onlara sırt çevirenlere
erişir.” (20 taha 48)
قال الله تعالى :
{ وَرَحْمَتِى وَسِعَتْ كُلَّ شَىْءٍ[
“Allah: “Benim rahmetim her
şeyi kuşatmıştır” buyurur.” (7 Araf 156)
413- عنْ
عُبَادَةَ رَضِيَ اللَّه قال : قال رسولُ اللهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
مَنْ شَهِدَ أن لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ, وَأن مُحَمَّدًا
عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ, وَأن عِيسَى عَبْدُ اللَّهِ وَرَسُولُهُ وَكَلِمَتُهُ
أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ, وَالْجَنَّةُ حَقٌّ وَالنَّارُ حَقٌّ ,
أَدْخَلَهُ اللَّهُ الْجَنَّةَ عَلَى مَا كان مِنَ الْعَمَلِ.
وفي رواية لمسلم:
من شهد أن لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ, وَأن مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهُ حَرَّمَ اللَّهُ
عَلَيه النَّار.
413: Ubade ibni’s Samit
(Allah Ondan razı olsun)'dan bildirildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu:
“Kim Allah’tan başka gerçek
ilah yoktur, yalnızca Allah vardır, ortağı yoktur, Muhammed Allah’ın kulu ve
Rasulüdür. İsa da Allah’ın kulu ve elçisi, Meryem’e bıraktığı kelimesi ve Allah
tarafından verilen bir ruh olduğunu, cennetin ve cehennemin hak olduğunu haktır
ve gerçektir diyerek şehadet ederse hangi amel üzerinde olursa olsun Allah
mutlaka onu cennete koyar.” (Buhari, Enbiya 47, Müslim, İman 46)
* Müslim’in başka bir
rivayetinde, “Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın Rasulüdür diye
şehadet eden kimseye Allah cehennemi haram kılar.” (Müslim, İman 47)
414- عَنْ أبي
ذَرٍّ رَضِيَ اللَّه قال : قال رسولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلّ َ: مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ
أَمْثَالِهَا, أوَ أَزِيدُ وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَجَزَاء سَيِّئَةٍ
مِثْلُهَا أَوْ أَغْفِرُ. وَمَنْ تَقَرَّبَ مِنِّي شِبْرًا, تَقَرَّبْتُ مِنْهُ
ذِرَاعًا, وَمَنْ تَقَرَّبَ مِنِّي ذِرَاعًا, تَقَرَّبْتُ مِنْهُ بَاعًا, وَمَنْ
أَتَاني يَمْشِي, أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً, وَمَنْ لَقِيَنِي بِقُرَابِ الأرض
خَطِيئَةً لاَ يُشْرِكُ بِي شَيْئًا, لَقِيتُهُ بِمِثْلِهَا مَغْفِرَةً.
414: Ebu Zer (Allah Ondan
razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem),
Allah’ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Kim bir hayır ve iyilik işlerse ona
on kat sevap vardır veya daha da artırırım. Kim bir kötülük ve günah işlerse
onun da karşılığı kendisi kadardır artmaz ya da tamamen bağışlarım. Kim bana bir
karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir arşın yaklaşana ben bir kulaç
yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim. Kim bana hiçbir şeyi
ortak koşmamak şartıyla yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelirse, ben
de onun günahları kadar bağışlama ile karşılarım.” (Müslim, Zikir 22)
415- عَنْ
جَابِرٍ رَضِيَ اللَّه قال : جَاءَ اَعْرَابِىٌّ اِلَى النَّبِيِّ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم رَجُلٌ فَقال : يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الْمُوجِبَتَان؟ فَقال :
مَنْ مَاتَ لاَ يُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا دَخَلَ الْجَنَّةَ, وَمَنْ مَاتَ
يُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا, دَخَلَ النَّارَ .
415: Cabir ibni Abdullah
(Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi
vesellem)’e bir bedevi geldi ve: Ey Allah’ın Rasulü cennete veya cehenneme
girmeyi gerektiren haller nelerdir? diye sordu. Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem)’de:
“Allah’a ortak koşmadan ölen
cennete girer, Allah’a ortak koşarak ölen de cehennemi boylar”, buyurdular.
(Müslim, İman 151)
416- عَنْ أنس بْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللَّه أن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
-وَمُعاذٌ رَدِيفُهُ عَلَى الرَّحْلِ- قال : يَا مُعَاذَ ؟ قال : لَبَّيْكَ يَا
رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ, قال : يَا مُعَاذ؟ قال : لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ
اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ, قال : يَا مُعَاذُ؟ قال : لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ
وَسَعْدَيْكَ ثَلاَثًا, قال : مَا مِنْ عَبْدٍ يَشْهَدُ أن لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ,
وَأن مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ صِدْقًا مِنْ قَلْبِهِ إلاحَرَّمَهُ اللَّهُ
عَلَى النَّارِ قال : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَفَلاَ أُخْبِرُ بِهِ النَّاسَ
فَيَسْتَبْشِرُوا؟ قال : إذا يَتَّكِلُوا . وَأَخْبَرَ بِهَا مُعَاذٌ عِنْدَ
مَوْتِهِ تَأَثُّمًا.
416: Enes (Allah Ondan razı
olsun)'dan bildirildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) devesine
bindirdiği Muaz’a bir yolculukta üç sefer: Ya Muaz diye seslendi. O da her
defasında: Buyur emret ey Allah’ın Rasulü! diye cevap vermişti. Bunun üzerine
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem):
“ Kim Allah’tan başka gerçek
ilah olmadığına ve Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in Allah’ın kulu ve
peygamberi olduğuna samimi olarak şehadet ederse Allah ona cehennemi haram
eder”, buyurmuştur. Muaz:
-Bu müjdeyi müslümanlara
haber vereyim de sevinsinler mi? Ey Allah’ın Rasulü! diye izin istemiş.
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de
-Belki onlar buna güvenirler
ve yararlı işler yapmaz olurlar, buyurmuştur. Muaz böyle bir bilgiyi gizlemiş
olmak günahından kurtulmak için ölürken haber vermiştir. (Buhari, İlim 49,
Müslim, İman 53)
417- عَنْ أبي
هريرةَ - أَوْ أبي سعيدٍ الخُدْريِّ - رضيَ الله عنهما: شَكَّ الرَّاوِي، وَلا
يَضُرُّ الشَّكُّ في عَينِ الصَّحابي: لأنهُم كُلَّهُمْ عُدُولٌ، قال : لما كان
غَزْوَةُ تَبُوكَ، أصاب النَّاسَ مَجَاعَةٌ، فَقالوا: يا رَسُولَ الله لَوْ
أَذِنْتَ لَنَا فَنَحَرْنَا نَوَاضِحَنا, فَأَكَلْنَا وَادَّهَنّا ؟ فقال رَسُولُ
الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : (افْعَلُوا) فَجَاءَ عُمَرُ رَضِيَ اللَّه
، فقال : يا رَسُولَ الله إن فَعَلْتَ، قَلَّ الظَّهْر، وَلكِنِ ادْعُهُمْ
بفَضْلِ أَزْوَادِهِمْ، ثُمَّ ادْعُ الله لَهُمْ عَلَيْهَا بِالبَرَكَةِ لَعَلَّ
الله أن يَجْعَلَ في ذلِكَ البَرَكَةَ. فَقال رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم : (نَعَمْ) فَدَعَا بِنِطعٍ فَبَسَطَهُ، ثُمَّ دَعَا بِفَضْلِ
أَزْوَادِهِمْ، فَجَعَلَ الرَّجُلُ يجِيءُ بِكَفِّ ذُرَةٍ، وَيجيءُ الآخَر بِكَفِّ
تَمْرٍ، ويجيءُ الآخَر بِكسرَةٍ حَتى اجْتَمَعَ عَلى النِّطَعِ مِنْ ذلِكَ شَيْءٌ
يَسِيرٌ، فَدَعَا رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عليْهِ بِالبَرَكَةِ,
ثُمَّ قال : (خُذُوا في أَوْعِيَتِكُمْ ) فَأخذوا في أَوْعِيَتِهِمْ حتَّى ما
تَرَكُوا في العَسْكَرِ وِعَاءً إلا مَلَؤوه، وَأَكَلُوا حَتَّى شَبِعُوا, وَفَضَلَ
فَضْلَةٌ، فقال رسولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : (أَشْهَدُأن لاَ إله
إلا الله، وأني رَسُولُ الله، لاَ يَلْقَى الله بهما عَبْدٌ غَيْرَ شاكً ,
فَيُحْجَبَ عَنِ الجَنَّةِ)
417: Ebu Hüreyre yahut Ebu
Said el Hudrî (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayet olunmuştur. Tebük
gazvesinde halk şiddetli açlıkla karşı karşıya kaldıklarında: Sahabeler, Ey
Allah’ın Rasulü! İzin verseniz de develerimizi kesip yesek ve iç yağı elde
etsek, dediler. Peygamberimiz: “Olur öyle yapın”, dedi. Derken Ömer (Allah Ondan
razı olsun) geldi ve: Ey Allah’ın Rasulü! Develeri kesmelerine izin verirsen
orduda binek azalır. Fakat ellerindeki azıkları getirmelerini ve onlar üzerine
bereketlenmesi için dua etseniz daha uygun olur ve Allah ta böylece bereket
ihsan eder. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Peki öyle
yapalım”, buyurdular. Deriden bir sergi serilerek herkeste mevcut olan erzakın
getirilmesini emretti.
Askerlerden kimi bir avuç
darı kimisi bir avuç hurma kimi de ekmek parçaları getirdi. Sergi üzerinde
gerçekten pek az bir şey toplandı. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)
bereket vermesi için Allah’a dua etti ve sonra: “Buradan alıp kaplarınızı
doldurunuz”, buyurdu. tüm askerler kaplarını doldurdular, doldurulmadık bir kap
bırakmadılar sonra da doyuncaya kadar yediler yine de arttı. Sonra Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah’tan başka gerçek ilah
olmadığına ve benim Allah’ın Rasulü olduğuma şehadet ederim ki Allah’ın
birliğine ve Muhammed’in peygamberliğine şüphesiz inanmış olarak Allah’a
kavuşmayan kimse cennete girmekten mutlaka alıkonulur.” (Müslim, İman 45)
418-
عَنْ عِتْبَان بنِ مالكٍ،
رَضِيَ اللَّه
، وهو ممَّنْ شَهِدَ بَدْرا, قال : كُنْتُ أُصَلِّي لِقَوْمِي بَنِي سالِمٍ، وَكان
يَحُولُ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ وَادٍ إذا جَاءتِ الأمْطَارُ، فَيَشُقُّ عَليَّ
اجْتِيَازُهُ قِبَلَ مَسْجِدِهِمْ، فَجِئْتُ رَسُولَ الله، صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم فقُلتُ له: إني أنكَرْتُ بَصَرِي، وَإن الوَادِيَ الَّذِي بَيْني وبَيْنَ
قَوْمِي يَسِيلُ إذا جَاءتِ ألامطَارُ، فَيَشُقّ عَلَيَّ اجْتِيازُهُ، فَوَدِدْتُ
أنكَ تَأتي، فتُصَلِّي في بَيْتي مَكاناً أَتَّخِذُه مُصَلّى، فقال رسولُ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : (سَأَفْعَلُ) ، فَغَدَا عليَّ رسُولُ الله صَلّى
اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وأَبُو بَكْرٍ، رَضيَ الله عنه، بَعْدَ ما اشْتَدَّ
النَّهارُ، وَاسْتَأْذَنَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَأَذِنْتُ
لهُ، فَلَمْ يَجْلِسْ حتى قال : (أَيْنَ تُحِبُ أن أُصَلِّيَ منْ بَيْتِكَ ؟)
فَأَشَرْتُ لَهُ إلى المكان الَّذِي أحب أن يَصلِّيَ فيه، فقَامَ رَسُولُ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَكَبَّرَ وَصَفَفْنَا وَراءهُ، فَصَلَّى
رَكْعَتَيْنِ، ثُمَّ سلَّمَ وَسَلَّمْنَا حِينَ سَلَّمَ، فَحَبَسْتُهُ عَلى خَزيرةٍ
تُصْنَعُ لَهُ، فَسمعَ أَهْلُ الدَّارِ أن رَسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم في بَيتي، فثَابَ رِجالٌ مِنهمْ حَتَّى كَثُرَ الرِّجالُ في البَيْتِ،
فَقال رَجُلٌ: مَا فَعَلَ مَالِكٌ لاَ أَرَاهُ ! فَقال رَجُلٌ: ذلِكَ مُنَافِقٌ لاَ
يُحِبُّ الله وَرَسُولَهُ، فقال رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : (لاَ
تَقُلْ ذلِكَ، ألا تَرَاهُ, قال : لاَ إله إلا الله يَبْتَغِي بِذلِكَ وَجْهَ الله
تَعالى؟!). فَقال : الله ورَسُولُهُ أَعْلَمُ، أَمّا نَحْنُ فَوَالله مَا نَرَى
وُدَّهُ، وَلاَ حَدِيثَهُ إلا إلى المُنَافِقينَ! فقال رسولُ الله صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم : (فَإن الله قَدْ حَرَّمَ على النَّارِ مَنْ قال : لا إله إلا
الله يَبْتَغِي بِذلِكَ وَجْهَ الله).
418: Bedir gazasına katılan
sahabilerden İtban ibni Malik (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Ben
kavmim Beni Salime namaz kıldırırdım. Benim evimle onlar arasında bir vadi
bulunuyordu. Yağmur yağdığı zaman mescide gitmek benim için zorlaşıyordu. Bu
yüzden Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e geldim ve şöyle dedim:
-Ey Allah’ın Rasulü gözlerim
zayıfladı. Yağmurlar yağınca dere sularla doluyor ve mescid tarafına geçmem zor
oluyor. Bundan dolayı evime teşrif edip bir tarafında namaz kılsanız da ben de
orayı namazgah edinsem, dedim. Rasulullah ta bunu inşaallah yaparım, buyurdu.
Ertesi sabah güneşin
yükseldiği bir vakitte Ebubekir ile birlikte Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) bana geldi, izin istedi, izin verdim içeri girdi daha oturmadan:
“Evinin neresinde namaz kılmamı istersin”, buyurdu. Namaz kılmasını istediğim
yeri gösterdim. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) orada tekbir alıp namaza
durdu. Biz de arkasında saf olup iki rekat namaz kıldırıp selam verdi biz de
selam verdik. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) için hazırlanmış iç yağı
ile pişirilen un çorbasını (hazire) yemesi için alıkoyduk. Mahalle halkı
peygamberin bizim eve geldiğini haber almalarıyla evde epeyce insan toplanmıştı.
İçlerinden biri:
-Malik ibni Duhşum ne yaptı?
Onu göremiyorum diye sordu. Bir başkası da: O Allah ve Rasulünü sevmeyen bir
münafıktır, dedi. Bunu duyan Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) o kimseye:
“Böyle deme, görmüyor musun o Allah’ın rızasını dileyerek Lâ ilâhe illallah
diyor”, buyurdu. O adam:
-Allah ve Rasulü daha iyi
bilir fakat ben Allah’a yemin olsun ki Malik’in münafıkları sevdiğini ve onlarla
konuştuğunu görüyoruz, dedi.
Rasulullah’da bunun üzerine
şöyle buyurdu: “Allah’ın rızasını gözeterek Lâ ilâhe illallah diyen kimseye
Allah cehennemi haram kılmıştır.” (Buhari, Salat 45, Müslim, İman 54)
419- عَنْ عُمَرَ
بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللَّه قال : قَدِمَ رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم , بسَبْي فَإذا امرأَةٌ مِنَ السَّبْيِ تسعى, إذ وَجَدَتْ صَبِيًّا فِي
السَّبْيِ أخذتْه,ُ فَاَلْزَقَتْهُ بِبَطْنِهَا, فَأَرْضَعَتْهُ فَقال رسول الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : أَتُرَوْنَ هَذِهِ الْمَرْأَةَ طَارِحَةً
وَلَدَهَا فِي النَّارِ ؟ قُلْنَا : لا,َ وَاللهِ فَقال : الَلَّهُ أَرْحَمُ
بِعِبَادِهِ مِنْ هَذِهِ بِوَلَدِهَا
419: Ömer ibn-ül Hattab
(Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) esirler arasında çocuğundan ayrılan bir kadın gördü. Kadın çocuğuna
hasretinden dolayı rast geldiği her çocuğu kucağına alıyor ve emziriyordu.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) çevresindekilere:
-Hiç bu kadın çocuğunu ateşe
atar mı? diye sordu. Onlar:
-Asla atmaz, cevabını
verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem):
-O halde biliniz ki Allah’ın
kullarına merhamet ve acıması bu kadının çocuğuna merhametinden çok daha
fazladır, buyurdu. (Buhari, Edeb 18)
420- عَنْ أبي
هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّه قال : قال رسولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
لَمَّا خَلَقَ اللَّهُ الْخَلْقَ, كَتَبَ فِي كِتَابٍ, فَهُوَ عِنْدَهُ فَوْقَ
الْعَرْشِ : إن رَحْمَتِي تغلب غَضَبِي.
وَفِى رِوَايَةٍ:
غَلَبَتْ غَضَبِى . وَفِى رِوَايَةٍ: سَبَقَتْ غَضَبِى .
420: Ebu Hüreyre (Allah Ondan
razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “Allah tüm varlıkları yarattığı zaman arşın üstünde bulunan kendi
katındaki bir kitaba RAHMEtİM GAZABIMA GALİP GELİR diye yazmıştır.” (Buhari,
Bed’ül Halk 1)
* Bir değişik rivayette:
“Rahmetim gazabıma galip oldu, üstün geldi” şeklindedir. (Buhari, Bed’ül Halk 4)
* Başka bir rivayette:
“Rahmetim gazabımı geçmiştir” şeklindedir. (Buhari, tevhid 15, Müslim, tevbe 14)
421- وَعَنْهُ
قال : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : جَعَلَ
اللَّهُ الرَّحْمَةَ مِائَةَ جُزْءٍ, فَأَمْسَكَ عِنْدَهُ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ,
وَأنزل فِي الأرض جُزْءًا وَاحِدًا, فَمِنْ ذَلِكَ الْجُزْءِ يَتَرَاحَمُ الْخَلْقُ
حَتَّى تَرْفَعَ الدَّابَّةَ حَافِرَهَا عَنْ وَلَدِهَا خَشْيَةَ أن تُصِيبَهُ.
وَفِى رِوَايَةٍ:
إن لِلَّهِ مِائَةَ رَحْمَةٍ, أنزل مِنْهَا رَحْمَةً وَاحِدَةً بَيْنَ الْجِنِّ
وَألأنس وَالْبَهَائِمِ وَالْهَوَامِّ, فَبِهَا يَتَعَاطَفُونَ, وَبِهَا
يَتَرَاحَمُونَ, وَبِهَا تَعْطِفُ الْوَحْشُ عَلَى وَلَدِهَ, وَأَخَّرَ اللَّهُ
تِسْعًا وَتِسْعِينَ رَحْمَةً يَرْحَمُ بِهَا عِبَادَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.
وَفِى رِوَايَةٍ
لِمُسْلِمٍ اَيْضًا مِنْ سَلْمَان الْفَارِسِىِّ رَضِيَ اللَّه قال : قال رسولُ
اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : إن لِلَّهِ مِائَةَ رَحْمَةٍ, فَمِنْهَا
رَحْمَةٌ بِهَا يَتَرَاحَمُ الْخَلْقُ بَيْنَهُمْ, وَتِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ لِيَوْمِ
الْقِيَامَةِ.
وَفِى رِوَايَةٍ
: إن اللَّهَ خَلَقَ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأرض مِائَةَ رَحْمَةٍ كُلُّ
رَحْمَةٍ طِبَاقَ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأرض فَجَعَلَ مِنْهَا فِي الأرض
رَحْمَةً فَبِهَا تَعْطِفُ الْوَالِدَةُ عَلَى وَلَدِهَا, وَالْوَحْشُ وَالطَّيْرُ
بَعْضُهَا عَلَى بَعْضٍ, فَإذا كان يَوْمُ الْقِيَامَةِ أَكْمَلَهَا بِهَذِهِ
الرَّحْمَةِ.
421: Yine Ebu Hüreyre (Allah
Ondan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyururken dinledim demiştir: “Allah rahmetini yüz parçaya
ayırmıştır. Doksan dokuz parçasını kendi katında alıkoymuş birini yeryüzüne
indirmiştir. İşte yeryüzünde varlıklar bu bir parça rahmet sebebiyle
birbirlerine acır ve şefkatli davranırlar. Hatta hayvanlar bile bu merhamet
yüzünden yavrusunu ezmemek için ayağını kaldırır.” (Müslim, tevbe 17)
* Bir başka rivayette şöyle
buyurulur: “Allah’ın yüz rahmeti vardır. Birini cinlerin, insanların ve
hayvanların ve böceklerin arasına indirmiştir. Onlar bu bir dilim rahmet
sebebiyle birbirlerini sever ve birbirlerine acırlar. Vahşi hayvanlar bu sebeble
yavrusuna şefkat gösterir. Rahmetinin doksan dokuz parçasını da ahirette
kullarına rahmet etmek için kıyamete bırakmıştır.” (Müslim, tevbe 19)
* Yine Müslim’in Selmani
Farisi’den rivayetine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yüz rahmeti
vardır. Bu rahmetten bir tanesi sebebiyle varlıklar birbirlerine şefkat ve
merhamet gösterirler. Diğer doksan dokuzu ise kıyamet günü için
bekletilmektedir.”
* Yine Müslim’in başka
rivayetinde Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Allah
yerleri ve gökleri yarattığı gün yüz rahmet de yaratmıştır. Her bir rahmet
göklerle yer arasını dolduracak büyüklüktedir. Bunlardan sadece birini yeryüzüne
indirmiştir. İşte anne yavrusuna bu yüzden şefkat gösterir. Vahşi hayvanlar ve
kuşlar da bundan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Kıyamet günü olunca Allah
doksan dokuzu bu bir rahmetle yüze tamamlar ve kulları için kullanır.” (Müslim,
tevbe 21)
422- وَعَنْهُ
عَنِ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فِيمَا يَحْكِى عَنْ رَبِّهِ
تَبَارَكَ وَتَعَالَى، قال : اَذْنَبَ عَبْدٌ ذَنْبًا, فَقال : اَللَّهُمَّ اغْفِرْ
لِى ذَنْبِى. فَقال اللهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: اَذْنَبَ عَبْدِى ذَنْبًا فَعَلِمَ
أن لَهُ رَبًّا يَغْفِرُ الذَّنْبَ, وَيَأخذ بِالذَّنْبِ، ثُمَّ عَادَ فَاَذْنَبَ
فَقال : اَيْ رَبِّ، اغْفِرْ لِى ذَنْبِى. فَقال تبَارَكَ وَتَعَالَى: اَذْنَبَ
عَبْدِى ذَنْبًا فَعَلِمَ أن لَهُ رَبًّا, يَغْفِرُ الذَّنْبَ, وَيَأخذ
بِالذَّنْبِ. ثُمَّ عَادَ فَاَذْهَبَ فَقال : اَيْ رَبِّ اغْفِرْ لِى ذَنْبِى،
فَقال تبَارَكَ وَتَعَالَ: اَذْنَبَ عَبْدِى ذَنْبًا فَعَلِمَ أن لَهُ رَبًّا
يَغْفِرُ الذَّنْبَ وَيَأخذ بِالذَّنْبِ، قَدْ غَفَرْتُ لِعَبْدِى فَلْيَفْعَلْ مَا
شَاءَ. مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ. وَقَوْلُهُ تَعَالَى: فَلْيَفْعَلْ مَا شَاءَ.
422:
Yine Ebu Hüreyre (Allah Ondan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem), Allah’tan naklederek şöyle buyurmuştur: “Kul bir
günah işledi de Allah’ım benim günahımı bağışla dedi mi Allah “kulum bir günah
işledi ve günahını bağışlayacak ve bu yüzden kendisini sorgulayacak bir Rabbi
olduğunu bildi”, der. Sonra kul tekrar günah işledi de Rabbim günahımı bağışla
dedi mi Allah: “Kulum bir günah işledi ve günahını bağışlayacak ve bu yüzden
kendisini sorgulayıp azap edecek bir Rabbi olduğunu bildi”, der. Sonra kul
tekrar günah işleyip de günahımı bağışla dedi mi Allah: “kulum bir günah işledi,
günahları affeden ve günahı ile sorguya çeken bir Rabbi olduğunu bildi. Muhakkak
ben bu kulumu bağışladım. O halde böyle dilediği kadar yapsın”, buyurur.
(Buhari, tevhid 35, Müslim, tevbe 29)
423- وَعَنْهُ
قال : قال رسولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : وَالَّذِي نَفْسِي
بِيَدِهِ لَوْ لَمْ تُذْنِبُوا, لَذَهَبَ اللَّهُ بِكُمْ, وَجَاءَ بِقَوْمٍ
يُذْنِبُونَ, فَيَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ فَيَغْفِرُ لَهُمْ .
423: Yine Ebu Hüreyre (Allah
Ondan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: “Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki siz hiç
günah işlememiş olsaydınız Allah sizi yok eder yerinize günah işleyip Allah’tan
bağışlanma dileyecek bir toplum getirir de onları bağışlardı.” (Müslim, tevbe
11)
424- عَنْ اَبِى
اَيُّوبَ الأنصارىِّ رَضِيَ اللَّه قال : سَمِعْتُ رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ لَوْلاَ أنكُمْ تُذْنِبُونَ, لَخَلَقَ اللَّهُ خَلْقًا
يُذْنِبُونَ, فَيَسْتَغْفِرُونَ يَغْفِرُ لَهُمْ.
424: Ebu Eyyub Halid ibni
Zeyd (Allah Ondan razı olsun) Ben Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i
şöyle buyururken dinledim demiştir: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah günah
işleyen bir toplum yaratır, onlar günahlarından dolayı bağışlanma dilerler de
Allah onları bağışlardı.” (Müslim, tevbe 10)
425- وعن أبي هريرة، رَضِيَ اللَّه قال : كُنَّا قُعُوداً مَعَ رسولِ الله
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم
مَعَنَا أَبُو بكر وعُمَرُ رضي اللهُ عَنْهُما في نَفَرٍ، فَقَامَ رسولُ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
مِنْ بَيْنِ أَظْهُرِنَا, فَأَبْطَأَ عَلَيْنَا, فَخَشِينَا أن يُقْتَطَعَ دُوننا
فَفَزِعْنَا, فَقُمْنَا, فَكُنْتُ أَوَّلَ مَنْ فَزِعَ، فَخَرَجْتُ أَبْتَغِي رسولَ
الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم حَتَّى
أَتَيْتُ حَائِطاً لِلأنصَارِ وَذَكَرَ-الحديث بطُولِه إلى قوله: فقال رسولُ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : (اذْهَبْ
فَمَنْ لَقِيتَ وَرَاءَ هذَا الحَائِط يَشْهَدُ أن لا إله إلا الله، مُسْتَيْقِناً
بِهَا قَلْبُهُ فَبَشِّرْهُ بِالجَنَّةِ).
425: Yine Ebu Hüreyre (Allah
Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Aramızda Ebubekir, Ömer ve birkaç kişi
bulunduğu halde Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le beraber oturuyorduk.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) kalkıp aramızdan ayrıldı. Gecikince bir
şey olur endişesiyle telaşa düştük. Telaşlananların ilki bendim. Kalkıp onu
aramaya başladım. Nihayet ensardan birinin bahçesine geldim. Hadisi uzunca
anlatan Ebu Hüreyre sonucu şöyle bağladı. Rasulullah bana şöyle dedi: “Git bu
bahçenin dışında Allah’tan başka gerçek kalbiyle samimi bir biçimde şehadet
getiren kime rastlarsan onu cennetle müjdele.” (Müslim, İman 52)
426- وعن عبد
الله بن عَمْرو بن العاص رضي اللهُ عَنْهُما أن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
تَلا قوْلَ الله عَزَّ وَجَلَ في إبراهيم صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : {رَبِّ
إنهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيراً مِنَ النَّاسِ فَمَنْ تَبِعَني فَإنهُ مِنِّي...
[
وَقَوْلَ عيسى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : {إن تُعَذِّبْهُمْ فَإنهُمْ
عِبَادُكَ وَإن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإنكَ أنت العَزِيزُ الحَكِيمُ[
فَرَفَعَ يَدَيْه وقال : اللَّهمَّ أُمَّتِي أُمَّتِي وَبكَى، فقال الله عَزَّ
وَجَلَّ : يَاجِبريلُ اذْهَبْ إلى مَحَمَّدٍ وَرَبُكَ, أَعْلَمُ، فَسَلْهُ مَا
يُبْكِيهِ ؟ فَأَتَاهُ جبرِيلُ، فَأَخْبَرَهُ رسولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم بِمَا قال : وَهو أَعْلَمُ، فقال الله تعالى: يَا جِبريلُ اذهَبْ إلى
مُحَمَّدٍ فَقُلْ: إنا سَنُرضِيكَ في أُمَّتِكَ وَلا نَسُوؤكَ .
426: Abdullah ibni Amr ibn-il
Âs (Allah Onlardan razı olsun)’den aktarıldığına göre Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem), Allah’ın İbrahim (a.s.) hakkındaki: “Ey Rabbim bu tapınılan
nesneler gerçekten insanlardan pek çoğunu yoldan çıkardı onun için her kim bana
uyar ve bana katılırsa o bendendir. Bana baş kaldırana gelince şüphesiz sen çok
acıyan ve gerçek bağışlayansın.” (14 İbrahim 36) ayetini okudu ve İsa (a.s.)’ın:
“Şayet onları azaba
çarptırırsan şüphesiz onlar senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan doğrusu
sen çok güçlü ve üstün olansın yaptığın şeyleri yerince yapansın.” (5 Maide 118)
ayetini okudu ellerini kaldırarak Allah’ım ümmetim! ümmetim! diye dua etti ve
ağladı. Bunun üzerine Allah: Ey Cebrail –Rabbin herşeyi daha iyi bilir ya- git
Muhammed’e niçin ağladığını sor, buyurdu. Cebrail gelerek sordu, o da ümmeti
için duyduğu endişeden dolayı ağladığını söyledi, -zaten Allah herşeyi en iyi
bilendir- Cebrail’in dönüp haber vermesi üzerine Allah: -Ey Cebrail, Muhammed’e
git ve ona şu sözümü ilet, buyurdu:
“Ümmetin konusunda seni razı
edeceğiz ve üzmeyeceğiz.” (Müslim, İman 346)
427- وعن مُعَاذِ بنِ جَبَل
رضي اللهُ عَنْهُ،
قال : كُنْتُ رِدْفَ النَّبيِّ
صَلّى
اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم على
حِمار فقال : يَا مُعَاذ هَل تَدري مَا حَقّ الله عَلَى عِبادهِ، ومَا حَقُ
الْعِبادِ عَلى الله؟ قلت: الله وَرَسُولُه أَعْلَمُ. قال : فَإن حَقَّ الله عَلى
العِبَادِ, أن يَعْبُدُوهُ وَلا يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئا, وَحَقَّ العِبَادِ عَلى
الله أن لاَ يُعَذِّبَ مَنْ لاَ يُشرِكُ بهِ شَيْئاً. فقلتُ : يا رسولَ الله أَفَلا
أُبَشِّرُ النَّاسَ؟ قال : لا تُبَشِّرْهُمْ فَيَتّكِلُوا .
427: Muaz İbn-i Cebel (Allah
Ondan razı olsun) şöyle demiştir:
Bir gün merkep üzerinde
Rasulullah’ın arkasında bulunuyordum. Bana şöyle dedi: “Ya Muaz Allah’ın kullar
üzerinde ve Kulların da Allah üzerindeki ne hakkı vardır bilir misin?” buyurdu.
Beni Allah ve Resulü daha iyi bilir deyince; Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem):
“Allah’ın kulları üzerindeki
hakkı, onların sadece Allaha kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi ona ortak
koşmamalarıdır.
Kulların da Allah üzerindeki
hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayanlara azap etmemesidir” buyurdu. Ben
hemen
-Ey Allahın Resûlü bunu
insanlara müjdeleyeyim mi? Dedim.
-Müjdeleme onlar buna
güvenirler de kulluğu ihmal ederler buyurdu. (Buhari, Cihad 46, Müslim, İman 48)
428- وعنِ البَرَاءِ بن عازبٍ رضي اللهُ عَنْهُما عَن النبي
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم قال
: المُسلِمُ إذا سُئِلَ في القَبْرِ يَشْهَدُ أن لاَ إله إلا الله، وَأن مُحَمَّداً
رسولُ الله، فَذلِكَ قَولُه تعالى: {يُثَبِّتُ الله الًذِينَ آَمَنُوا بِالْقَوْلِ
الثَّابِتِ في الحَيَاةِ الدُّنْيَا وفي الآخِرةِ[
428: Berâ ibni Âzib (Allah
Onlardan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: “Müslüman kabirde sorguya çekildiği zaman Allah’tan
başka ilah olmadığına Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in Allah’ın Rasulü
olduğuna şehadet eder. İşte bu şehadet Kur’an-ı Kerimdeki “Allah; sağlam sözle
iman edenleri dünya hayatında da ahirette de sapasağlam ve dosdoğru kelime-i
tevhid sözüyle sağlamlaştırır. Zalimleri ise sapıklık içinde bırakır. Ve Allah
dilediğini yapar.” (14 İbrahim 27) ayetinin delalet ettiği manadır.” (Buhari,
Cenaiz 87, Müslim, Cennet 73)
429- وعن أنس
رَضِيَ اللَّه عن رسولِ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال
: أن الكَافِرَ إذا عَمِلَ حَسَنَةً، أُطعِمَ بِهَا طُعْمَةً مِنَ الدّنيَا,
وَأَمّا المُؤمِنُ، فَإن الله يَدَّخِرُ لَهُ حَسَنَاتِه في الآخِرةِ، وَيعقِبُهُ
رِزْقاً في الدُّنْيَا عَلى طَاعَتِهِ .
وفي روايةٍ: إن الله لاَ يَظْلِمُ مُؤْمِناً حَسَنَةً، يُعْطَى بِهَا في
الدُّنْيَا, وَيُجْزَى بِهَا في الآخِرةِ، وَأَمَّا الْكَافِرُ، فَيُطْعَمُ
بِحَسَنَاتِ مَا عَمِلَ لله تعالى في الدّنْيَا, حَتَّى إذا أَفْضَى إلى الآخِرةِ،
لَمْ يَكُنْ لَهُ حَسَنَة يُجْزَى بِهَا .
429: Enes (Allah Ondan razı
olsun)'dan aktarıldığına göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: “Kafir bu dünyada bir iyilik yaptığı zaman onun karşılığında bu dünyada
nimetlerden yedirilir. Mü’mine gelince Allah onun iyiliklerinin sevabını ahiret
için biriktirir, yaptığı kulluğa göre de bu dünyada ona rızık verir.” (Müslim,
Münafikin 57)
* Diğer bir rivayette şöyle
buyurulmuştur: “Şüphesiz ki Allah hiçbir mü’minin işlediği iyiliği karşılıksız
bırakmaz. Mü’min yaptığı iyilik sebebiyle hem bu dünyada hem de ahirette
mükafatlandırılır. Kafire gelince dünyada yaptığı iyilikler karşılığında
kendisine rızık verilir. Ahirete vardığında kendisine verilecek bir mükafat
olmaz.” (Müslim, Münafikin 56)
430- وعن جابرٍ رَضِيَ اللَّه قال : قال رسولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
: مَثَلُ الصَّلَوَاتِ الخَمسِ, كَمَثَلِ نَهَرٍ جَارٍ غَمْرٍ عَلى بَابِ
أَحَدِكُمْ, يَغْتَسِلُ مِنْهُ كُلَّ يَوْمٍ خَمْسَ مَرَّاتٍ .
430: Cabir (Allah Ondan razı
olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: “Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünde akmakta olan
ve her gün beş kere içine girip yıkandığı suyu bol ırmak gibidir.” (Müslim,
Mesacid 284)
431- وعنِ ابنِ عباسٍ رضي الله عنهما قال : سَمِعْتُ رسولَ الله
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم يقولُ:
مَا مِنْ رَجُلٍ مُسلِمٍ يَمُوتُ فَيَقُومُ عَلى جنَازَتِهِ أَربَعُونَ رَجُلا لا
يُشْرِكُونَ بالله شَيْئا إلا شَفَّعَهُمُ الله فيهِ .
431: İbni Abbas (Allah Onlardan
razı olsun), Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle derken işittim
demiştir: “Hangi müslümanın cenazesinde Allah’a şirk koşmamış kırk kişi hazır
bulunur, cenaze namazını kılarsa Allah onların o ölü hakkındaki şefaatlerini
mutlaka kabul eder.” (Müslim, Cenaiz 59)
432- وعن ابنِ مسعودٍ رَضِيَ اللَّه قال : كُنَّا مَعَ رسولِ الله صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم ، في قُبَّةٍ نَحواً مِنْ أَرْبَعِينَ رجلا فقال : أَتَرضَونَ أن
تكُونُوا رُبُعَ أَهْلِ الجَنَّةِ؟ قُلْنَا: نَعَمْ، قال : أَتَرضَوْنَ أن تكونوا
ثُلُثَ أهلِ الجنَّةِ؟ قلنا: نَعَمْ، قال : وَالَّذِي نَفسُ مُحَمَّد بِيَدهِ إني
لأرجو أن تكُونُوا نصفَ أَهْلِ الجَنَّةِ، وَذلِكَ أن الجنَّةَ لا يَدْخُلُهَا إلا
نَفْسٌ مَسْلِمَةٌ، وَمَا أنتم في أهْلِ الشِّرِكِ إلا كَالشَّعَرَةِ البَيْضَاءِ
في جِلْدِ الثَّوْرِ الأسودِ، أَوْ كَالشعَرَةِ السَّوْدَاءِ في جِلْدِ الثَّوْرِ
الأحْمَرِ .
432: İbni Mes’ud (Allah Ondan
razı olsun) şöyle demiştir: Bir defasında kırk kadar kişi Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem)’le birlikte bir çadır içerisindeydik. Peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem) bize: “Cennetliklerin dörtte biri olmaya razı mısınız?” diye
sordu. –Evet, dedik. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bu sefer:
“Cennetliklerin üçte biri olmaya razı mısınız?” diye sordu. Biz yine evet,
dedik. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Muhammed’in canı
elinde olan Allah’a yemin ederim ki ben sizin cennetliklerin yarısı olacağınızı
umarım. Çünkü cennete müslüman olmayan kimse giremez. Halbuki siz diğer müşrik
millet ve toplumlara nispetle siyah öküzün derisindeki beyaz kıl veya beyaz
öküzün üzerindeki siyah beneğe benzersiniz.” (Buhari, Rikak 45, Müslim, İman
377)
433- وعن أبي موسى الأشعري رَضِيَ اللَّه قال : قال رسولُ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
إذا كان يَوْمُ القِيَامَةِ دَفَعَ الله إلَى كُلِّ مُسْلِمٍ يَهُودِيًّا أَوْ
نَصْرَانيًّا فَيَقُولُ : هذَا فِكَاكُكَ مِنَ النَّارِ .
وفي روايةٍ: عنهُ، عن النبيِّ صَلّى
اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال
: يَجِيءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ نَاسٌ مِنَ المُسْلِمِينَ بِذُنُوبٍ أَمْثَالِ
الجِبَالِ يَغْفِرُهَا الله لَهُم .
433: Ebu Musa el-Eş’arî
(Allah Ondan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü Allah her müslümana bir yahudi
veya hıristiyan verilir ve bu senin yerine cehenneme atılacak senin ateşten
kurtuluş fidyen olacaktır.” (Müslim, tevbe 49)
* Müslim’in değişik bir
rivayetinde: “Kıyamet günü bazı müslümanlar dağlar kadar günahlarla gelir,
Allah’ta onları affeder”, buyurdu. (Müslim, tevbe 51)
434- وعن ابنِ عُمرَ رضي اللهُ عَنْهُمَا قال : سمِعْتُ رسولَ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقول:
يُدْنَى المُؤْمِنُ يَوْمَ القِيَامَةِ مِن رَبِّهِ حَتَّى يَضَعَ كَنَفَهُ
عَلَيْهِ، فَيُقرِّرُهُ بِذُنُوبِه، فيقولُ: أَتَعرفُ ذَنبَ كَذَا ؟! أَتَعرفُ
ذَنبَ كَذَا ؟! فيقول: رَبِّ أَعْرِفُ، قال : فَإني قَد سَتَرتُهَا عَلَيْكَ في
الدُّنْيَا وَأنا أَغْفِرُها لَكَ اليومَ، فيُعطَى صَحِيفَةَ حَسَنَاتِه .
434: İbni Ömer (Allah
Onlardan razı olsun), ben Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle
buyururken işittim demiştir: “Kıyamet günü mü’min Allah’a o kadar yaklaşır ki,
Allah onu tüm insanlardan rahmetiyle gizler de günahlarını ikrar ettirir ve
şöyle buyurur. Filan günahını hatırlıyor musun, falan günahını biliyor musun?
Kul da: Biliyorum ya Rabbi, der. Bunun üzerine Allah: “Ben bu günahlarını
dünyada örtüp gizlemiştim bu günde hepsini bağışlıyorum” buyurur ve o kimseye
iyiliklerinin kaydedildiği defter eline verilir.” (Buhari, Mezalim 3, Müslim,
tevbe 52)
435- وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللَّه أن رَجُلاً أصاب مِنِ أمرأَةٍ قُبْلَةً ،
فَأَتَى النَبِيَّ
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فأخْبَره،
فأنزل الله تعالى: {وَأَقِمِ الصَّلاةَ طَرَفَيِ النَّهَار وَزُلَفاً مِنَ اللَّيْل
إن الحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيّئَاتِ[
فقال الرجل: ألي هذَا يا رسولَ الله ؟ قال : لجَمِيعِ أُمَّتي كُلِّهِمْ .
435: İbni Mes’ud (Allah Ondan
razı olsun) şöyle demiştir: bir adam bir kadını öpmüş, Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem)’e gelerek olayı anlattı. Bunun üzerine Allah: “Gündüzün başında
ve sonunda bir de gecenin erken saatlerinde namaz kılmaya devamlı ve duyarlı ol.
Çünkü iyilikler kötülüklerini giderir. Allahı hatırında tutanlar için bir
hatırlatmadır bu...” (11 Hud 114) ayetini indirdi. O kimse Ey Allah’ın Rasulü bu
hüküm bana mı aittir? Dedi. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’de: “Bütün
ümmetime aittir”, buyurdu. (Buhari, Mevakit 4, Müslim, tevbe 39)
436- وعن أنس رَضِيَ اللَّه قال : جاءَ رَجُلٌ إلى النبيِّ
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم فقال
: يا رسولَ الله أَصَبْتُ حَدّاً فَأَقِمْهُ عَلَيَّ، وَحَضرَتِ الصَّلاةُ،
فَصَلَّى مَعَ رسولِ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ،
فَلَمَّا قضى الصلاة قال : يا رسول الله إني أَصَبْتُ حدَّا فأَقِمْ فيَّ كِتَابَ
الله. قال : هَلْ حَضَرْتَ مَعَنَا الصَّلاةَ ؟ قال : نَعم. قال : قد غُفِرَ لَكَ .
436: Enes (Allah Ondan razı
olsun) şöyle demiştir: Bir adam Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e geldi
ve Ey Allah’ın Rasulü ben cezayı gerektiren bir iş işledim, beni cezalandır,
dedi. Vakit namaz vaktiydi. O şahıs Rasulullah ile birlikte namaz kıldıktan
sonra yine: Ey Allah’ın Rasulü cezalandırılması gereken bir iş yaptım, beni
cezalandır, dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Sen bizimle birlikte
şimdi namaz kılmadın mı?” buyurdu. Adam evet deyince, Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem) : “Öyleyse affedildin” buyurdu. (Buhari, Hudud 27, Müslim,
tevbe 44)
437- وعنه قال : قال رسولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : إن الله لَيَرضي
عن الْعبْدِ أن يَأْكُلَ الأكْلَةَ، فَيَحْمَدَهُ عَليه, أَوْ يَشْرَبَ
الشَّرْبَةَ، فَيَحْمَدَهُ عَليها .
437: Enes (Allah Ondan razı
olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: “Allah kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden yine bir şey
içtikten sonra hamdetmesinden razı olur.” (Müslim, Zikir 89)
438- وعن أبي موسى رَضِيَ اللَّه ، عن النبيِّ
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم قال
:إن الله تعالى يَبْسُطُ يَدَهُ باللَّيْلِ, ليَتُوبَ مُسِيءُ النَّهَارِ،
وَيَبْسُطُ يَدَهُ بِالنهارِ ,لِيَتُوبَ مُسيءُ اللَّيْلِ حتى تطْلُعَ الشمسُ مِنْ
مَغْرِبها .
438: Ebu Musa (Allah Ondan
razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “Allah gündüz günah işleyenin tevbesini kabul etmek için gece
ellerini açık tutar. Gece günah işleyen kimsenin tevbesini kabul için gündüz
ellerini açık tutar. Bu iş güneş batıdan doğuncaya kadar yani kıyamete kadar
böylece devam eder.” (Müslim, tevbe 31)
439- وعن أبي نجَيحٍ عَمرو بن عَبَسَةَ، السُّلَمِيِّ رَضِيَ اللَّه ، قال : كنتُ
وَأنا في الجَاهِلِيَّةِ أَظُنُّ أن النَّاسَ عَلى ضَلالَةٍ، وَأنهُمْ لَيْسُوا على
شيءٍ، وَهُمْ يَعْبُدُونَ الأوثان، فَسَمِعْتُ بِرَجُلٍ بِمَكَّةَ يُخْبِرُ أخبارا
فَقَعَدْتُ عَلى راحِلَتي، فَقَدِمْتُ عَلَيْهِ، فإذا رسول الله صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم مُسْتَخْفِيا جُرَآء عَلَيْهِ قَوْمُهُ، فَتَلَطَّفْتُ حَتَّى
دَخَلْتُ عَلَيْهِ بمَكَّة، فقلتُ له: ما أنت ؟ قال : أنا نَبِيٌّ. قلتُ: وما
نبيّ؟، قال : أَرْسَلَني الله. قلت : وبِأَيِّ شَيْءٍ أَرْسَلَكَ ؟ قال :
أَرْسَلَنِي بِصَلِةِ ألارْحَامِ، وكسْرِ الأوْثان، وَأن يُوَحَّدَ الله لاَ
يُشْركُ بِه شَيْءٌ. قلت له: فَمَنْ مَعَكَ عَلى هذَا؟ قال : حُرٌّ وعَبْدٌ. ومعهُ
يَوْمَئِذٍ أبو بكرٍ وبِلالٌ، رضي الله عنهما فقلتُ: إني مُتَّبِعُكَ، قال : إنكَ
لَنْ تَسْتَطِيعَ ذلِكَ يَوْمَكَ هذَا, ألا تَرَى حَالي وحالَ النَاسِ ؟ ولكِن
ارْجِعْ إلى أَهْلِكَ فَإذا سَمِعْتَ بي قد ظَهَرتُ فَأْتِني. قال : فَذَهَبْتُ إلى
أهلي, وَقَدِمَ رسولُ الله
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم المدينةَ،
وكنتُ في أَهْلِي، فجَعَلْتُ أَتَخَبَّرُ الأخبار ، وَأَسْأَلُ النَاسَ حِينَ
قَدِمَ المدينَة,َ حَتَّى قَدِمَ نَفَرٌ مِنْ أهلِي المدينةِ، فقلتُ: مَا فَعَلَ
هذَا الرَّجُلُ الذي قَدِمَ المدينةَ ؟ فقالوا: النَاسُ إليهِ سِرَاعٌ، وَقَدْ
أَرَادَ قَومهُ قَتْلهُ، فَلَمْ يَسْتَطِيعُوا ذلِكَ، فَقَدِمْتُ المَدِينَةَ،
فَدَخَلتُ عليهِ، فقلتُ: يا رسولَ الله أتعْرِفُني ؟ قال : نَعم، أنت الَّذي
لَقيتَني بِمكةَ. قال : فقلتُ: يا رسولَ الله، أَخْبِرْني عمَّا عَلَّمَكَ الله
وَأَجْهَلُهُ، أخبِرْني عَنِ الصلاة ؟ قال : صَلِّ صَلاةَ الصُبحِ، ثُمَّ اقْصُرْ
عَنِ الصَّلاةِ حَتَّى تَرْتَفعَ الشَّمْسُ قِيدَ رُمْح، فَإنهَا تَطلُعُ حِينَ
تَطْلُعُ بَينَ قَرْنَي شَيْطَان، وَحِينَئِذٍ يَسْجُدُ لها الكُفَّارُ، ثُمَّ
صَلِّ، فَإن الصَّلاةَ مشهودةٌ مَحْضورَةٌ حتى يستَقِلَّ الظِّلُ بالرمْحِ، ثُمَّ
اقْصُرْ عنِ الصَّلاةِ، فإنه حينئذٍ تُسْجَرُ جَهَنَّمُ ؟ فإذا أقبَلَ الفَيءُ
فَصَلِّ، فإن الصَّلاةَ مَشهودةٌ مَحضورة حتى تُصَلِّيَ العصرَ، ثم اقْصُرْ عنَ
الصلاةِ حتى تَغْرُبَ الشمسُ، فإنها تَغْرُبُ بين قَرنَيْ شيطان ، وحينئذٍ يسجدُ
لها الكُفَّارُ. قال : فقلت: يا نَبِيَّ الله ؟ فالوضوءُ، حدّثني عنه ؟ فقال : ما
مِنكُمْ رَجُل يقربُ وَضُوءهُ، فَيتَمَضْمَضُ ويسْتَنْشِقُ فيَنْتَثِرُ، إلا
خَرَّتْ خطايَا وجهِه وفيهِ وخَياشِيمِهِ، ثم إذا غَسَلَ وجهَهُ كما أمرهُ الله،
إلا خرَّت خطايا وجهِهِ مِنْ أطرافِ لِحْيَتِهِ مع الماءِ، ثم يغسِل يَدَيْهِ إلى
المِرفَقَينِ، إلا خرّت خطايا يديه من أنامِلِهِ مع الماءِ، ثم يَمسحُ رَأسَهُ، إلا
خَرَّتْ خَطَايَا رَأسِهِ مِن أطرافِ شَعَرِهِ مع الماء، ثم يَغْسِلُ قَدَمَيْهِ
إلى الكَعْبَيْنِ، إلا خَرَّتْ خطايا رِجْلَيه من أنامِلِهِ مع الماء، فإن هو قامَ
فَصَلَّى، فَحَمِدَ الله تعالى، وأَثْنَى عليهِ، ومَجَّدَهُ بِالذي هو له أَهلٌ،
وفَرَّغَ قلبه لله تعالى، إلا انصَرَفَ من خَطيئَتِهِ كَهَيْئَتِهِ يومَ ولَدَتْهُ
أُمُّهُ . فحدّثَ عَمرُو بن عَبَسَةَ بهذَا الحديثِ أَبَا أُمامَة صاحب رسولِ الله،
فقال له أبو أمَامَة: يا عَمْرُو بنَ عَبَسَةَ، أنظُر ما تقولُ ! في مقام
واحِدٍ يُعْطى هذَا الرَّجُلُ ؟ فقال عَمْرٌو
: يا أبا أمامَةَ لقَدْ كبرَتْ سنِّي، ورَقَّ عَظْمِي، واقْتَرَبَ أَجَلي، ومَا
بِيْ حَاجَةٌ أن أَكْذِبَ على الله تعالى، ولا على رسولِ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم لو
لم أَسْمَعْهُ مِن رسولِ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم إلا
مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ أَو ثلاثا حتَّى عَدَّ سبعَ مَرَّاتِ، ما حَدَّثتُ أَبداً
بِهِ، ولكِنِّي سَمِعْتُهُ أَكثرَ من ذلِك
439: Ebu Necih Amr İbni Abese
es Sülemi (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Ben cahiliye döneminde iken
insanların sapıklıkta olduklarını ve Allah’ın katında faydalı bir amel üzerinde
olmadıklarını zannediyordum. Onlar putlara tapıyorlardı. Bu arada Mekkeli bir
şahsın önemli haberler verdiğini duydum. Hayvanıma binerek onun yanına geldim
bir de ne göreyim Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) cüretkar kavminden
gizlenmiş faaliyetini gizli yürütüyor. Onunla gizli görüşmenin yollarını aradım.
Mekkede kendisine ulaştım ve:
-Sen kimsin? dedim.
-Ben peygamberim, cevabını
verdi.
-Peygamber ne demektir,
deyince:
-Beni Allah gönderdi, dedi.
-Seni ne ile gönderdi,
deyince:
-Hısım ve akrabayı gözetip
kollamak, putları kırmak, Allah’ın tek olduğunu kabul edip ona hiçbir şeyi ortak
koşmamak vazifesiyle gönderdi, buyurdu.
-Sana bu işte yardımı olan
kimler vardır? Dedim.
-Hür bir erkek ve bir köle
cevabını verdi. O gün yanında Bilal ve Ebubekir bulunuyordu.
-Sana bende uyup yardım için
yanında kalmak istiyorum.
-Senin bu işe bugün için
gücün yetmez, benim halimi ve ortalığın durumunu görmüyor musun? Şimdi sen
kavmine dön, ne zaman benim İslamiyeti açıkça yaymaya başladığımı duyarsan o
zaman yanıma gel, buyurdu.
Ben ailemin yanına döndüm.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Medine’ye hicret etti. Ben ailemin
yanında kalıp onun haberlerini elde etmeye gayret ediyordum. Medineden gelenleri
soruyordum, Derken Medinelilerden birkaç kişi geldi. Onlara:
-Medine’ye gelen zat ne
yaptı, diye sordum.
-Halk ona koşuyor, kavmi onu
öldürmek istemiş başaramamış dediler.
Bunun üzerine Medine’ye gelip
Peygamberin yanına girdim ve: Ey Allah’ın Rasulü beni tanıdınız mı? dedim.
-Evet Mekke’de sen benimle
buluşmuştun, dedi. Ben de:
-Ya Rasulallah Allah’ın sana
öğrettiği ve benim bilmediğim şeyleri bana öğret, bana namazdan haber ver,
dedim.
-Sabah namazını kıl, sonra
güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar ara ver. Çünkü güneş şeytanın başı
ucundan doğar(o sıralarda şeytan ve yandaşları hareket etmeye başlarlar)
kafirler de o vakit ona secde ederler. Sonra dikilmiş mızrağın gölgesi azalıp
bitinceye kadar nafile namaz kıl çünkü namaza melekler şahid olur. Allah’ın iyi
kulları da hazır olurlar. Sonra namaza ara ver çünkü o vakit cehennem iyice
alevlenir. Mızrağın gölgesi döndüğü zaman öğle namazını kıl çünkü namaza
melekler şahid olur. Allah’ın iyi kulları da hazır olurlar. İkindiye kadar
nafile kılabilirsin. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar
namaza ara ver çünkü güneş şeytanın başı hizasından batar(o sıralarda şeytan ve
yandaşları etmeye başlarlar) kafirler de o zaman güneşe secde ederler, buyurdu.
Ben:
-Ey Allah’ın nebisi bana
abdestten haber ver, dedim. Şöyle buyurdu:
-Sizden biriniz abdest suyuna
yaklaşır, ağzına burnuna su verip burnunu temizlerse muhakkak ağzının yüzünün ve
burnunun günahları su ile birlikte dökülür gider. Allah’ın emrettiği şekilde
yüzünü yıkarsa yüzünün günahları sakalının uçlarından akar gider. Sonra ellerini
dirseklerine kadar yıkayınca parmak uçlarından da ellerinin günahları akan su
ile beraber dökülür gider. Başını meshettiği zaman başının günahları saçlarının
uçlarından dökülen su dökülür gider. Ayaklarını topuklarına kadar yıkayınca da
parmaklarının uçlarından ayaklarının günahları akan su ile birlikte akıp gider.
Böyle abdest alan şahıs kalkıp namaz kılar Allah’a hamdeder ona layık olduğu
sıfatlarla anar kalbini de tam manasıyla Allah’a bağlarsa, annesinden doğduğu
günkü gibi günahlarından sıyrılıp tertemiz günahsız olur.
Ravi Amr ibni Abese bu hadisi
Ebu Ümame’ye haber vermiş, Ebu Ümame’de: Aynı yerde bir adama bu kadar büyük bir
sevabın verilmesine dikkat et, hadisi naklederken hata etmiş olmayasın. Bunun
üzerine Amr:
-Ey Ebu Ümame yaşım ilerledi,
kemiklerim zayıfladı, ecelim de yaklaştı. Allah ve Rasulü adına yalan söylemek
mecburiyetinde değilim. Eğer bu hadisi Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’den
bir iki üç hatta yedi defa duymuş olsaydım asla rivayet etmezdim. Fakat bu
hadisi ben Rasulullah’dan bundan da fazla duymuş bulunmaktayım, demiştir.
(Müslim, Müsafirin 294)
440- وعن أبي موسى الأشعري رَضِيَ اللَّه ، عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
أنه قال : إذا أرادَ الله تعالى رحمةَ أمَّة، قَبَضَ نبيَّهَا قبلَها, فجعَلَهُ
لها فَرطاً وسَلَفاً بينَ يَدَيها, وإذا أراد هَلَكَةَ أُمَّةٍ، عَذَّبها,
ونبيُّهَاحَيٌّ، فَأَهْلَكَهَا وهوَ حَيّ ينظُرُ، فأَقَرَّ عيْنَهُ بِهَلاكِها حين
كذَّبُوهُ, وعَصَوا أمرهُ .
440: Ebu Musa el-Eş’ari
(Allah Ondan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah bir ümmete rahmetle muamele etmek isterse
o milletin peygamberini onlardan önce vefat ettirir. Peygamberlerini ahirette
onlara önder ve kılavuz yapar. Bir milleti de helak etmek isterse onlara azap
gönderip canlarını alır ve peygamberlerini hayatta bırakır. Onun gözü önünde
onları mahveder. Peygamberi yalanlayıp emrine karşı gelmeleri yüzünden onları
helak ederek peygamberlerini de memnun ve teselli eder.” (Müslim, Fezail 24)
|