İYİLİĞİ TEŞVİK, KÖTÜLÜKLE
MÜCADELE ETMEK (EMR-İ Bİ’L-MA’RÛF NEHY-İ ANİ’L-MÜNKER)
قال الله تعالى :
{ وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأمرونَ
بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُولئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ.
[
“İçinizden iyi ve yararlı
olana davet eden doğru olanı emreden bir topluluk çıksın. İşte gerçek kurtuluşa
kavuşanlar onlardır.” (3 Al-i İmran 104)
قال الله تعالى :
{ كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأمرون بِالْمَعْرُوفِ
وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ .
[
“Siz müslümanlar insanlığın
iyiliği için çıkarılmış bir topluluksunuz, doğru olanı emreder, eğri olandan
insanları alıkorsunuz.” (3 Al-i İmran 110)
قال الله تعالى :
{ خُذِ الْعَفْوَ وَأمر بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ.
[
“Affetme yolunu tut, iyilik
ve güzel davranışla emret, kendini bilmeyen cahillerden yüz çevir.” (7 Araf 199)
قال الله تعالى :
{ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأمرونَ
بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ .
[
“Erkek ve kadın mü’minlere
gelince onlar birbirlerinin yakını ve dostlarıdır. Hep iyi ve doğru olanın
yapılmasını emrederler, kötü ve zararlı olanın yapılmasına engel olurlar.” (9
tevbe 71)
قال الله تعالى :
{ لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ بَنِى اِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَان دَاوُودَ
وَعِيسَ بْنِ مَرْيَمَ ذلِكَ بِمَا عَصَوْ وَكانوا يَعْتَدُونَ كانوا لاَ
يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كانوا يَفْعَلُونَ.
[
“Allah’tan gelen gerçekleri
örtbas etmeye şartlanmış olan şu İsrailoğulları zaten Davud’un ve Meryem oğlu
İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu onların isyan etmeleri ve hak adalet
sınırlarını aşmalarından dolayıdır. Onlar işledikleri kötüleklerden birbirlerini
vazgeçirmeye çalışmıyorlar. Andolsun yaptıkları ne kötüdür.“ (5 Maide 78)
قال الله تعالى :
{ وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ
فَلْيَكْفُرْ.
[
“De ki: Hak olan bu Kur’an
Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen inansın dileyen inkar etsin...” (18 Kehf
29)
قال الله تعالى :
{ فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ.
[
“Artık sen sana emrolunanı
açıktan açığa bildirmeye devam et...” (15 Hıcr 94)
قال الله تعالى :
{ فأنجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأخذنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا
بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كانوا يَفْسُقُونَ.[
“... Biz de kötü eylemleri
önlemeye çalışan kimseleri kurtardık. Zulmedenleri de yapmakta oldukları
kötülüklerden dolayı şidetli bir azap ile yakaladık.” (7 Araf 165)
186 عَنْ ابِى
سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ رَضِيَ اللَّه قال : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ: مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ
بِيَدِهِ, فَإن لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانهِ, فَإن لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ,
وَذَلِكَ أَضْعَفُ الإيمان.
186: Ebu Said el Hudri (Allah
Ondan razı olsun), Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken
işittim, dedi: “Sizden her kim bir kötülük veya çirkin bir şey görürse onu
eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirmeye
çalışsın ona da gücü yetmezse kalbiyle onu hoş görmeyip kabullenmesin ki bu da
imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78)
187- عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللَّه أن رَسُولَ اللَّهِ
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم
قال : مَا مِنْ نَبِيٍّ بَعَثَهُ اللَّهُ فِي أُمَّةٍ قَبْلِي, إلا كان لَهُ مِنْ
أُمَّتِهِ حَوَارِيُّونَ وَأَصْحَابٌ يَأخذونَ بِسُنَّتِهِ وَيَقْتَدُونَ بِأمرهِ,
ثُمَّ إنهَا تَخْلُفُ مِنْ بَعْدِهِمْ خُلُوفٌ, يَقُولُونَ مَا لاَ يَفْعَلُونَ,
وَيَفْعَلُونَ مَا لاَ يُؤْمَرُونَ, فَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِيَدِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ,
وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِلِسَانهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ, وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِقَلْبِهِ
فَهُوَ مُؤْمِنٌ, وَلَيْسَ وَرَاءَ ذَلِكَ مِنَ الإيمان حَبَّةُ خَرْدَلٍ .
187: İbn-i Mes’ud (Allah
Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: “Benden önceki ümmetlere Allah tarafından gönderilen
hiç peygamber yoktur ki, kendi ümmetinden sünnetine(yolunu takip eden) uyan ve
emrine sarılan samimi ve seçkin çevresi olmasın. Sonra bunların yerlerine
öyleleri geçti ki onlar yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan
kimseler oldular. Böyle kimselerle eliyle cihad eden mü’mindir, diliyle cihad
eden mü’mindir, kalbiyle cihad eden de mü’mindir. Bu kadarını yapmayan da ise
artık hardal tanesi ağırlığı kadar bile iman yoktur.” (Müslim, iman 80)
188- عَنْ اَبِى الْوَلِيدِ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رَضِيَ اللَّه قال :
بَايَعْنَا رَسُولُ الله
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم
عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي مَنْشَطِنَا, وَمَكْرَهِنَا, وَعُسْرِنَا,
وَيُسْرِنَا, وَعلى أَثَرَةً عَلَيْنَا , وَأن لاَ نُنَازِعَ الأمر أَهْلَهُ إلا أن
تَرَوْا كُفْرًا بَوَاحًا عِنْدَكُمْ مِنَ اللَّهِ فِيهِ بُرْهَان , َعَلَى أن
نَقُولَ بِالْحَقِّ اَيْنَمَا كُنَّا ، لاَ نَخَافُ فِى اللهِ لَوْمَةَ لاَئِمٍ .
188: Ebu’l Velid Ubade İbn-i
Sâmit (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Biz zorlukta ve kolaylıkta,
sevinçli ve kederli anlarda söz dinlemeye ve boyun eğmeye ve başkalarının bize
tercih edildiği zamanlarda bile ses çıkarmaksızın itaat etmeye, elimizde bulunan
kesin delillere göre açık küfür sayılan bir şey görmedikçe iş başındakilerin
işlerine karışmamaya, nerede olursak olalım kimseden çekinmeksizin hakkı yerine
getirmeye ve söylemeye Allah, yolunda ve Allah’ın rızası için hiçbir kınayanın
kınamasından korkmayacağımıza dair Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) beyat
ettik. (siyasi otoritesini kabul edip elini sıktık) (Buhari Ahkam 42, Müslim,
İman 41)
189- عَنِ
النُّعْمَان بْنَ بَشِيرٍ رَضِي الله عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم قال : مَثَلُ الْقَائِمِ فِى حُدُودِ اللَّهِ وَالْوَاقِعِ
فِيهَا, كَمَثَلِ قَوْمٍ اسْتَهَمُوا عَلَى ,سَفِينَةٍ فَصَارَ بَعْضُهُمْ
أَعْلاَهَا وَبَعْضُهُمْ أَسْفَلَهَا, فَكان الَّذِينَ فِي أَسْفَلِهَا, إذا
اسْتَقَوْا مِنَ الْمَاءِ مَرُّوا عَلَى مَنْ فَوْقَهُمْ, فَقالوا : لَوْ أنا
خَرَقْنَا فِي نَصِيبِنَا خَرْقًا, وَلَمْ نُؤْذِ مَنْ فَوْقَنَا , فَإن
يَتْرُكُوهُمْ وَمَا أَرَادُوا هَلَكُوا جَمِيعًا , وَإن أخذوا عَلَى أَيْدِيهِمْ ,
نَجَوْا وَنَجَوْا جَمِيعًا.
189: Numan İbn-i Beşir (Allah
Onlardan
razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak onları koruyanlarla
yasaklarını hiçe sayarak hududu çiğneyenlerin durumu aynen şöyledir: Bir
gemideki yerlerini almak üzere bir toplum aralarında kur’a çektiler. Bunlardan
bir kısmı geminin alt katına(ambar kısmına) bir kısmı da üst katına(güverteye)
yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından
geçiyorlardı. Alt katta oturanlar hissemize düşen alt kattan bir delik açsak da
üst katımızda oturanlara su almak için eziyet etmemiş olsak, dediler.
Eğer üstte oturanlar bu
isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa hepsi birlikte
batar helak olurlar. Eğer buna mani olurlarsa hem kendileri kurtulur hem de
onları kurtarmış olurlar.” (Buhari, Şirket 6)
190- عَنْ أُمِّ
الْمُؤْمِنِينَ اُمِّ سَلَمَةَ هند بنت أبي أمية
رضي الله عنها زَوْجِ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَنِ
النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أنهُ قال : إنهُ يُسْتَعْمَلُ عَلَيْكُمْ
أمراءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ, فَمَنْ كَرِهَ فَقَدْ بَرِئَ , وَمَنْ أنكَرَ
فَقَدْ سَلِمَ , وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ
.قالوا
: يَا رَسُولَ اللَّهِ ألا نُقَاتِلُهُمْ ؟ قال : لا, مَا أقَامُوا فِيكُمُ
الصَّلاَةَ .
190: Mü’minlerin annesi Ümmü
Seleme Hind binti Ebu Ümeyye (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine
göre peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Gerçek şu ki sizin
üzerinizde bir takım idareciler(kaymakamlar, valiler, başbakanlar,
cumhurbaşkanları v.s...)getirilecek ki onların dine uygun olan işlerini takdir
eder, uygun olmayanlarını ise hoş karşılamaz tenkid edersiniz. Kim hoş
karşılamaz(eliyle ve diliyle yapılan kötülüğü alıkoymaya gücü yetmeyip sadece
kalbiyle)tenkid ederse günahtan korunmuş olur. Kim de tenkid eder onların
kötülüklerine engel olmaya(gücü yeterse)çalışırsa kurtuluşa erer. Fakat kim de
bu gayri meşru işlere razı olup onlara uyarsa günahkardır, azaptan kurtulamaz.”
Ashap şöyle dediler: Ya Rasulallah onlarla savaşmayalım mı? Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem): “Aranızda namaz kıldıkları sürece hayır”, buyurdu.
(Müslim, İmare 63)
191- عَنْ اُمِّ الْمُؤْمِنِينَ اُمِّ الْحَكَمِ زَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ
رضي الله عنها
أن رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم
دَخَلَ
عَلَيْهَا فَزِعًا يَقُولُ : لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِنْ شَرٍّ
قَدِ اقْتَرَبَ , فُتِحَ الْيَوْمَ مِنْ رَدْمِ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مِثْلُ
هَذِهِ , وَحَلَّقَ بِإِصْبعَيْهِ الإبْهَامِ وَالَّتِي تَلِيهَا . فَقُلْتُ : يَا
رَسُولَ اللَّهِ أَفَنهْلِكُ وَفِينَا الصَّالِحُونَ؟ قال : نَعَمْ إذا كَثُرَ
الْخُبْث.ُ
191: Mü’minlerin annesi Ümmül
hakem Zeyneb bint-i Cahş (Allah Ondan razı olsun)’nın anlattığına göre peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem) korkudan onun yanına titreyerek girdi ve:
“Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Yaklaşan şerden dolayı vay Arabın haline.
Bugün Ye’cüc ve Me’cüc seddinden şu kadar yer açıldı”, buyurdu ve başparmağı ile
şehadet parmağını birleştirerek halka yaptı. Bunun üzerine ben: Ey Allah’ın
Rasulü, içimizde iyiler de olduğu halde felakete uğrar mıyız? dedim. Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem)’de: “Kötülükler ve fenalıklar çoğaldığı vakit
evet”, buyurdu. (Buhari, Fiten 4, Müslim, Fiten 1).
192- عَنْ أبي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رَضِيَ اللَّه عَنِ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم قال : إِيَّاكُمْ وَالْجُلُوسَ عَلَى الطُّرُقَاتِ فَقالوا : مَا
لَنَا من مجالسنا بُدٌّ , نَتَحَدَّثُ فِيهَا! فقال رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم : فَإذا أبيتُمْ إلا الْمَجَلِسَ فَأَعْطُوا الطَّرِيقَ حَقَّهَا قالوا :
وَمَا حَقُّ الطَّرِيقِ؟ قال : غَضُّ الْبَصَرِ , وَكَفُّ الأذَى , وَرَدُّ
السَّلاَمِ , وَالأمر بِالْمَعْرُوفِ , وَنَهْيٌ عَنِ الْمُنْكَرِ .
192: Ebu Said el-Hudri
(Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem) : “Yollar üzerinde oturmaktan sakınınız”, buyurdu. Sahabiler:
Ya Rasulallah, bizim yol ve sokaklarda oturmaktan vazgeçmemiz mümkün değil,
çünkü oralarda lüzumlu işlerimizi konuşuyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem): “Madem ki vazgeçemiyorsunuz, mutlaka oturmak
zorunda kalıyorsanız, öyleyse yolun hakkını veriniz”, buyurdular. Bunun üzerine
yolun hakkı nedir ya Rasulallah, diye sorunca; peygamberimiz (sallallahu aleyhi
vesellem): “Harama bakmaktan gözleri korumak, gelip geçenlere eziyet vermemek,
verilen selamı almak, İslam tarafından iyi denilen şeyleri tavsiye edip
kötülüklerden sakındırma vazifesini yerine getirmektir”, buyurdular. (Buhari,
Mezalim 22, Müslim, Libas 114)
193- عَنْ بْنِ
عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أن رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم رَأَى
خَاتَمًا مِنْ ذَهَبٍ فِي يَدِ رَجُلٍ فَنَزَعَهُ فَطَرَحَهُ. وَقال : يَعْمِدُ
أَحَدُكُمْ إِلَى جَمْرَةٍ مِنْ نَارٍ فَيَجْعَلُهَا فِي يَدِهِ! فَقِيلَ
لِلرَّجُلِ بَعْدَ مَا ذَهَبَ رَسُولُ اللَّهِصَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : خُذْ
خَاتِمَكَ , انتفِعْ بِهِ. قال : لاَ وَاللَّهِ لاَ أخذهُ أَبَدًا وَقَدْ طَرَحَهُ
رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم .
193: İbn-i Abbas (Allah
Onlardan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) bir adamın elinde altın bir yüzük görüp parmağından çıkarıp atmış ve
şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz ateşten bir kor alıp onu parmağına geçirmek
mi istiyor? Rasulullah gittikten sonra o adama “Yere atılan yüzüğünü al onunla
başka bir şekilde faydalan” denildi. Adam: Peygamber onu alıp attıktan sonra ben
onu asla almayacağım, dedi. (Müslim, Libas 52)
194- عَنْ اَبِى
سَعِيدٍ الْحَسَنِ الْبَصْرِىِّ أن عَائِذَ بْنَ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّه دَخَلَ
عَلَى عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ زِيَ.ادٍ فَقال : أَيْ بُنَيَّ إني سَمِعْتُ رَسُولَ
اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : إن شَرَّ الرِّعَاءِ الْحُطَمَةُ,
فَإِيَّاكَ
أن
تَكُونَ مِنْهُمْ. فَقال لَهُ : اجْلِسْ فَإنما أنت مِنْ نُخَالَةِ أَصْحَابِ
مُحَمَّدٍ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم . فَقال : وَهَلْ كانت لَهُمْ نُخَالَةٌ ,
إنما كانت النُّخَالَةُ بَعْدَهُمْ وَفِي غَيْرِهِمْ!
194: Ebu Said Hasan el-Basri
(Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Aiz İbn-i Amr (Allah Ondan
razı olsun) Ubeydullah İbn-i Ziyad’ın yanına girdi ve:
-Oğlum ben Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem)’in: “İş başındakilerin en kötüsü idaresi altındaki
kimselere katı ve kaba davranandır”, buyurduğunu işittim, sakın sen onlardan
olma dedi.
Ubeydullah İbn-i Ziyad,
Aiz’e: Otur yerine sen Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in ashabının elek
üstünde kalan kepeği gibi döküntülerindensin, dedi. Aiz İbn-i Amr ise bu
uygunsuz söze şöyle cevap verdi: O ashabın içinde kalburun üstünde kalan kepek
gibi değersiz olanları varmıydı ki, kepek gibi değersizler onlardan sonra ve
onlardan başkaları arasından çıktı, dedi. (Müslim, İmare 23)
195- عَنْ
حُذَيْفَةَ رَضِيَ اللَّه عَنِ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال :
وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ, لَتَأمرنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ
الْمُنْكَرِ , أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أن يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْهُ ,
ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلاَ يُسْتَجَابُ لَكُمْ.
195: Huzeyfe (Allah Ondan
razı olsun)’den rivayet edildiğine göre peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki ya iyilikleri
emreder, kötülüklerden sakındırırsınız ya da Allah size yakında üzerinize bir
bela gönderir de sonra Allah’a dua edersiniz de duanız kabul edilmez.” (Tirmizi
, Fiten 9)
196- عَنْ اَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ رَضِيَ اللَّه عَنِ النَّبِىِّ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم قال : اَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ عَدْلٍ عِنْدَ سُلْطان
جَائِرٍ.
1196: Ebu Said el-Hudri
(Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Cihadın en faziletlisi zalim idarecinin
karşısında doğru ve adaletli sözü haykırmaktır.” (Ebu Davud; Melahim 17)
197- عَنْ اَبِى
عَبْدِ اللهِ طَارِقِ بْنِ شِهَابٍ
رَضِيَ اللَّه أن
رَجُلاً سَأَلَ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَقَدْ وَضَعَ رِجْلَهُ
فِي الْغَرْزِ : أَيُّ الْجِهَادِ أَفْضَلُ؟ قال : كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطان
جَائِرٍ .
197: Ebu Abdullah tarık ibn-i
Şihab el-Beceli el-Ahmesi (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre
peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ayağını bineceği hayvanın özengisine
koymuş vaziyette iken bir adam:
-Hangi cihadın sevabı daha
çoktur? diye sordu. Peygamberimiz:
-Zalim idarecinin karşısında
doğru ve adaletli sözü haykırmaktır, buyurdular. (Nesei, Beyat 37)
198- عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ
رَضِيَ اللَّه قال
:قال رَسُولُ اللَّهِ
صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم :إن
أَوَّلَ مَا دَخَلَ النَّقْصُ عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أنهُ كان الرَّجُلُ يَلْقَى
الرَّجُلَ فَيَقُولُ : يَا هَذَا اتَّقِ اللَّهَ, وَدَعْ مَا تَصْنَعُ فَإنهُ لاَ
يَحِلُّ لَكَ
ثُمَّ
يَلْقَاهُ مِنَ
الْغَدِ
وهو على حاله فَلاَ يَمْنَعُهُ ذَلِكَ أن يَكُونَ أَكِيلَهُ وَشَرِيبَه,ُ
وَقَعِيدَهُ, فَلَمَّا فَعَلُوا ذَلِكَ
ضَرَبَ
اللَّهُ قُلُوبَ بَعْضِهِمْ بِبَعْضٍ
ثُمَّ
قال:{لُعِنَ
الَّذِينَ
كَفَرُوا مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَان دَاوُدَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ
[إِلَى
قَوْلِهِ
{فَاسِقُون[
ثُمَّ قال : كَلاّ, وَاللَّهِ لَتَأمرنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ
الْمُنْكَرِ , وَلَتَأخذنَّ عَلَى يَدَيِ الظَّالِمِ , وَلَتَأْطُرُنَّهُ عَلَى
الْحَقِّ أَطْرًا , وَلَتَقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْرًا , أَوْ لَيَضْرِبَنَّ
اللَّهُ بِقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ , ثُمَّ لَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا
لَعَنَهُمْ .
وَلَفْظُ
التِّرْمِذِىُّ : قال رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : لَمَّا
وَقَعَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ فِي الْمَعَاصِي نَهَتْهُمْ عُلَمَاؤُهُمْ فَلَمْ
يَنْتَهُوا , فَجَالَسُوهُمْ فِي مَجَالِسِهِمْ وَوَاكَلُوهُمْ , وَشَارَبُوهُمْ ,
فَضَرَبَ اللَّهُ قُلُوبَ بَعْضِهِمْ بِبَعْضٍ , وَلَعَنَهُمْ { عَلَى لِسَان
دَاوُدَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكانوا يَعْتَدُونَ
[فَجَلَسَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم , وَكان مُتَّكِئًا, فَقال : لاَ
وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ حَتَّى تَأْطُرُوهُمْ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا .
198: İbn-i Mes’ud (Allah
Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: “İsrailoğullarının dindeki ilk önceki bozuklukları
şöyle başlamıştır. Bir adam başka birine rastlar ve: Hey arkadaş, Allah’tan kork
ve yapmakta olduğun şeyi terket, zira o işi yapmak sana helal değildir, derdi.
Ertesi gün aynı işi yaparken tekrar o adamla karşılaşır ve onu yaptığı
kötülükten yasaklamadığı gibi onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da
çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah, onların kalplerini birbirine benzetti”.
Sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şu ayeti okudu: Allah’tan gelen
gerçekleri örtbas etmeye şartlanmış olan şu İsrailoğulları Davut ve Meryemoğlu
İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu onların isyan etmeleri ve hak, adalet
sınırlarını aşmalarındandır. Onlar birbirlerini işledikleri kötülüklerden
vazgeçirmeye çalışmadılar. Andolsun ki, yaptıkları şey gerçekten ne kötü idi ve
şimdi onlardan birçoğunun Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlerle dost
olduklarını görebilirsin. Nefislerinin onlar için önceden hazırladığı şey ne
kadar kötüdür ki Allah onlara gazap etmiştir, onlar azapta ebedi kalacaklardır.
Eğer onlar Allah’a ve kendilerine gönderilen peygambere ve ona indirilen her
şeye gerçekten inansalardı bu; Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost
edinmezlerdi. Ama onların çoğu ilahi sınırları aşan kimselerdir. (5 Maide 78-81)
Bu ayeti okuduktan sonra peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: “Hayır Allah’a yemin ederim ki ya iyiliği emreder kötülüklerden
sakındırır, zalimin elini tutup zulmünden el çektirir, hakka döndürüp hak
üzerinde tutarsınız, ya da Allah kalblerinizi birbirine benzetir de
İsrailoğullarına lanet ettiği gibi size de lanet eder.” (Ebu Davud, Melahim 17)
* Tirmizi’nin rivayeti ise
şöyledir: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İsrailoğulları
günahlara daldıklarında alimler onları sakındırdılarsa da onlar izledikleri
günahlara devam ettiler. Bu sefer alimleri de onlarla birlikte oturdular,
beraberce yediler, içtiler. Bunun üzerine Allah’ta onların kalblerini birbirine
benzetti de Davut ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle onlara lanet etti. Bu onların
isyan etmeleri ve sınırları aşmaları sebebiyle idi.”
Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) dayanmakta olduğu yerden doğrulup oturdu ve:
“Hayır, canımı gücü ve
kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki dil ile yasaklama yetmez, siz
onları hakka boyun eğdirip hak üzere tutmadıkça bu lanetleme de devam
edecektir.” (Tirmizi , tefsiru sure-i Maide 6)
199 عَنْ أبي
بَكْرٍ الصِّدِّيقِ رَضِيَ اللَّه قال : يَا أيها النَّاسُ إنكُمْ تَقْرَءُونَ
هَذِهِ ألايَةَ: { يَا أيها الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أنفُسَكُمْ لاَ
يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إذا اهْتَدَيْتُم[ْ
وَأني سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : إن
النَّاسَ إذا رَأَوُا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأخذوا عَلَى يَدَيْهِ , أَوْشَكَ أن
يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ.
199: Ebu Bekir es-Sıddık
(Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Ey insanlar şüphesiz siz şu ayeti
okuyorsunuz: “Ey iman edenler! Siz yalnız kendinizden sorumlusunuz. Eğer siz
doğru yolda iseniz sapıklığa düşenler size hiçbir zarar vermezler. Hepinizin
dönüşü Allah’a olacaktır ve o zaman Allah size hayatta yapmış oluğunuz şeyleri
bildirecektir.” (5 Maide 105) Zira ben Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyururken işittim: “Şüphesiz ki insanlar zalimi görüp de onun zulmüne
engel olmazlarsa Allah’ın bütün insanları gazaba uğratması pek yakındır.” (Ebu
Davud, Melahim 17, tirmizi, Fiten 8)
|