GÜNAHLARDAN KORUNMAK VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN SAKINMAK (VERA)
GÜNAHLARDAN KORUNMAK VE
ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN SAKINMAK (VERA)
قال الله تعالى :
{ إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ
لَكُم بِهِ عِلْمٌ
وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ[
“Çünkü siz bu iftirayı
dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında sahibi olmadığınız şeyi ağzınızda
geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz günahsız ve kolay bir iş sanıyorsunuz.
Halbuki o Allah katında büyük bir günahtır.” (24 Nur 15)
قال الله تعالى
: { إن رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ[
“Çünkü Rabbin her an ve
zamanda herkesi ve her şeyi gözetleyip durmaktadır.” (89 Fecr 14)
588-وعن
النُّعمان بنِ بَشيرٍ رَضِيَ اللَّه قال : سَمِعْتُ رسُولَ الله صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ : إن الحَلاَلَ بيِّنٌ، وإن الحَرَامَ بيِّنٌ،
وَبَيْنَهُما مُشْتَبِهاتٌ لاَ يَعْلَمُهُنَّ كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ، فَمَنِ اتَقى
الشُّبهاتِ، اسْتَبْرَأَ لِدِينِهِ وعِرْضِهِ، وَمَنْ وَقَعَ في الشُّبهاتِ، وَقَعَ
في الحَرامِ، كالرَّاعِي يَرْعى حَوْلَ الحِمَى يُوشِكُ أن يَرْتَعَ فيهِ، ألا وإن
لِكُلِّ مَلِكٍ حِمى، ألا وإن حِمَى الله مَحَارِمُهُ، ألا وإن في الجَسَدِ
مُضْغَةً إذا صَلَحَت صَلَحَ الجَسَدُ كُلُّهُ، وَإذا فَسَدَتْ فَسَدَ الجَسَدُ
كُلُهُ: ألا وَهِيَ القَلْبُ .
588: Numan ibni Beşîr (Allah
Onlardan
razı olsun) Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle buyururken dinledim
dedi:
“Helal olan şeyler bellidir,
haram olan şeyler de bellidir. Bu ikisinin arasında halkın bir çoğunun helal mi
haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.
Şüpheli işlerden sakınanlar
dinlerini ve ırzlarını korumuş olurlar. Şüpheli şeylerden sakınmayanlar ise
zamanla harama dalıp giderler. Aynen sürüsünü başkasına ait bir arazinin
etrafında otlatan çoban gibi ki onların o araziye girmesi mümkündür ve
tehlikelidir.
Dikkat edin her hükümdarın
girilmesi yasaklanmış bir arazisi vardır. Unutmayın Allah’ın yasak arazisi de
haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki insan vücudunda bir et parçası
vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa
bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.” (Buhari, iman 39, Müslim
Müsakat 109)
589- وعن أنس أن
النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَجَدَ تَمْرةً في الطَّرِيق، فقال : لَوْلا
إني أخافُ أن تكُونَ مِنَ الصَّدَقَةِ لأَكَلْتُها .
589: Enes (Allah Ondan razı
olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) yolda
bir hurma buldu ve: “Bu hurmanın sadaka olması ihtimalinden korkmasaydım onu
yerdim”, buyurdu. (Buhari, Büyu’ 4, Müslim, Zekat 164)
590- وعن
النوَّاسِ بنِ سَمعان رَضِيَ اللَّه عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال
: البِرُّ حُسنُ الخُلُقِ ، والإثمُ ما حاكَ في نَفْسِكَ، وكَرِهْتَ أن يَطَّلعَ
عَلَيْهِ النَّاسُ .
590: Nevvas ibni Seman (Allah
Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: “Gerçek müslüman olmak demek; güzel ahlaklı olmak
demektir. Günah ise, kalbini tırmalayıp rahatsız eden(tereddüt uyandıran) ve
insanların bilmesini istemediğin her şeydir.” (Müslim, Birr 14)
591- وعن وابصةَ
بن معبدٍ رَضِيَ اللَّه قال : أتَيْتُ رسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
فقال : جِئْتَ تَسْأَلُ عَنِ البِرِّ؟ قلت: نعم، فقال : اسْتَفْتِ قَلْبَكَ،
البِرُّ : مَا اطْمَأنت إلَيْهِ النَّفْسُ، واطْمَأن إلَيْهِ القَلْبُ، والإثمُ ما
حاكَ في النَّفْسِ وتَرَدَّدَ في الصَّدْرِ، وإن أَفْتَاكَ النَّاسُ وَأَفْتَوكَ .
591: Vabısa ibni Ma’bed
(Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına varmıştım. “Bana gerçek müslümanlığın ne
olduğunu sormaya mı geldin?” buyurdu. Evet dedim. O zaman şunları söyledi:
“Kalbine sor, kalbine danış,
kalbine müracaat et. Gerçek müslüman olmak demek; nefsin uygun gördüğü ve
yapılmasını kalbin onayladığı şeydir.
Günah ise kalbini tırmalayıp
seni rahatsız eden ve başkaları sana nice nice fetvalar verse bile kalbinde
şüphe ve tereddüd uyandıran şeydir.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned IV. 227-28,
Darimi, Büyu’ 2)
592- وعن أبي
سِرْوَعَةَ عُقْبة بن الحارِثِ عليٍّ رَضِيَ اللَّه أنه تَزَوَّجَ ابْنَةً لأبي
إهاب بنِ عَزِيزٍ، فَأَتَتْهُ أمرأَةٌ فقالت : إني قَد أَرْضَعْتُ عُقْبَةَ
وَالَّتي قَدْ تَزَوَّجَ بها فقال لَها عُقْبَةُ : ما أَعْلَمُ إنك أَرْضَعْتِني
ولا أخْبَرْتِني، فَرَكِبَ إلى رَسُولِ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
بِالمَدِينَةِ، فَسَأَلَهُ، فقال رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
كَيْفَ، وَقَدْ قِيلَ؟! فَفَارَقَهَا عُقْبَةُ ونكَحَتْ زَوْجاً غَيرَهُ.
592: Ebu Sirvea Ukbe İbni
Haris (Allah Ondan razı olsun) den bildirildiğine göre kendisi Ebu İhab ibni
Aziz’in kızı ile evlenmişti. Sonra bir kadın gelip ona şöyle dedi-Ben Ukbe’yi de
evlendiği kadını da emzirmiştim Ukbe o kadına- Beni emzirdiğini bilmiyorum. Bu
konuda daha önce bana haber vermedin, dedi. Sonra da hemen bineğine atlayıp
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e danışmak üzere Medine’ye gitti. Oraya
vardı ve olayın hükmünü sordu: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ‘de:
“Madem ki böyle kardeş olduğunuz söyleniyor o kadınla nasıl evli kalabilirsin?”
buyurunca Ukbe derhal ondan ayrıldı, kadın da başka biriyle evlendi. (Buhari,
İlim 26)
593- وعنِ
الحَسنِ بن عليٍّ رضي اللهُ عَنْهُما قال : حَفظْتُ مِنُ رسُولِ الله صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم : دَعْ مَا يرِيبُكَ إلى مَا لاَ يرِيبُكَ .
593: Hasan ibni Ali (Allah
Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in
şöyle buyurduğunu kendisinden duyup ezberledim:
“Sana şüphe veren şeyi bırak,
şüphe vermeyene bak!..” (Tirmizi , Kıyame 60)
594- وعَنْ
عائشةَ رضي اللهُ عنها قالتْ : كان لأبي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ، غُلامٌ يُخْرِجُ لَهُ
الخَرَاجَ، وكان أبو بَكْرٍ يَأْكُلُ مِنْ خَرَاجِهِ، فَجَاءَ يَوماً بِشَيءٍ،
فَأَكَلَ معْهُ أَبُو بَكْرٍ، فَقال لَهُ الغُلامُ : تَدْرِي مَا هذا ؟ فَقال أبو
بكرٍ : ومَا هُوَ؟ قال : كُنْتُ تَكَهَّنْتُ لإنسان في الجاهِلِيَّةِ وَمَا
أُحْسِنُ الكَهَانةَ إلا إني خَدَعْتُهُ، فَلَقِيَني، فَأَعْطَاني بذلِكَ هذا
الَّذِي أَكَلْتَ مِنْهُ، فَأَدْخَلَ أَبُو بَكْرٍ يَدَهُ فَقَاءَ كُلَّ شَيْءٍ في
بَطْنِهِ.
594: Aişe (Allah Ondan razı
olsun) şöyle demiştir: Ebu Bekir es-Sıddîk (Allah Ondan razı olsun)’ın bir
kölesi vardı. Bu köle kazancının belli bir kısmını Ebu Bekir’e verir, o da
bundan yerdi.
Yine bir gün köle kazandığı
bir şeyi getirdi. Ebu Bekir de onu yemeğe başladı. Köle Ebu Bekir’e:
-Yediğin şeyin ne olduğunu
biliyor musun? Diye sordu. Ebu Bekir de: Söyle bakalım neymiş bu? deyince köle:
-Falcılıktan anlamadığım
halde cahiliye devrinde bir kimseye falcılık yaparak adamı aldatmıştım. Bu gün
onunla karşılaştık, adam o gün yaptığım işe karşılık işte bu yediğin şeyi verdi,
dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir parmağını ağzına sokarak yediklerinin hepsini
çıkarıp kustu. (Buhari, Menakıbul Ensar 26)
595- وعن نافعٍ
أن عُمَرَ بنَ الخَطَّابِ ، كان فَرَضَ للمهاجرينَ الأوَّلينَ أربعةَ ألافٍ وفرض
لابنِهِ ثلاثة ألافٍ وخمسمائة، فقيل له : هو من المهاجرينَ فَلِمَ نَقَصَهُ؟ فقال :
إنما هَاجر بِهِ أَبُوهُ. يَقُولُ : لَيْسَ هُوَ كَمَنْ هَاجر بِنَفْسِهِ.
595: Nafi’den rivayet
edildiğine göre Ömer ibn-ül Hattab (Allah Ondan razı olsun) ilk hicret eden
sahabilere dörder bin, oğlu Abdullah’a da üç bin beşyüz dirhem maaş bağlamıştı.
Hz. Ömer’e: Oğlun da ilk hicret edenlerden biridir, onun hakkını niçin kıstın?
Diye sordular. Hz. Ömer de şunları söyledi:
- Oğlum babasıyla birlikte
hicret etti, o yüzden tek başına hicret edenlerle bir tutulamaz. (Buhari,
Menakıbul Ensar 45)
596-وعن عَطيَّةَ
بنِ عُرْوَةَ السَّعْدِيِّ الصَّحابي رَضِيَ اللَّه قال : قال رسولُ الله صَلّى
اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : لا يَبْلُغُ العَبْدُ أن يكُونَ مِنَ المُتَّقِينَ حَتى
يَدَعَ مَا لا بَأْسَ بِهِ، حَذَرا لِمَا بِهِ بأسٌ.
596: Atiyye ibni Urve
es-Saidi (Allah Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasulullah
(sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bir kul günaha girerim korkusuyla
yapılması yasak olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkça Allah’tan korkup
yolunu Allah ve kitabıyla bulanlar muttakiler yani Allahtan korkan kişiler
derecesine çıkamaz.” (Tirmizi , Kıyamet 19) (Tirmizi , Kıyamet 19)
|