Emînü'l-Ümme lâkabıyla anılan, ilk müslümanlardan ve
aşere-i mübeşşere* 'den olan sahâbî. Asıl adı Amir b. Abdullah b. el-Cerrâh'tır.
Kureyş kabîlesinin Fihroğulları'ndandır. Nesebi, Rasûlullah'ın nesebiyle
dedelerinden Fihr'de birleşir (İbn Sa'd, et-Tabakat, III, 297; İbnül-Esir,
Üsdü'l-Ğâbe, III, 84).
Ebû Ubeyde, Hz. Ebû Bekir'in dâvetiyle veya Osman b.
Maz'un başkanlığında arkadaşlarıyla Rasûlullah'a giderek müslüman olmuştur (İbn
Sa'd, et-Tabakat, III, 298). Habeşistan'a göç edenler arasında ikinci
kafiledendir. Medine'de Rasûlullah onunla Sa'd b. Muaz'ı kardeş ilân
etmiştir (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 111). Ebû Ubeyde, kahramanlığıyla
tanındığı kadar, "Eminü'l-Ümme (ümmetin emini)" lâkabıyla meşhur olmuştur.
Rasûlullah onun için: ''Her ümmetin bir emini vardır, bu ümmetin emini Ebû
Ubeyde b. el-Cerrah'tır" buyurmuştur (Müslim, VII, 127; İbn Mâce, I, 136).
Esasında Rasûlullah'ın bütün ashâbı emanet ve âdillikte eşittir: ancak bir
vasfın her insanda aynı derecede inkişaf etmeyeceği tabîidir. İşte Hz.
Peygamber, emîn olma vasfının ashâbı içinde en fazla Ebû Ubeyde'de temayüz
ettiğini bunun için belirtmiştir. İbn Hibbân, Enes b. Mâlik'ten rivâyet
ettiğine göre, Rasûlullah, "Ümmetimin en merhametlisi Ebû Bekir, en
şiddetlisi Ömer, en hayalısı Osman en helâl ve haramı bileni Muaz b. Cebel,
ferâizi en iyi bilen Zeyd b. Sâbit, en düzgün Kur'ân okuyanı Übeyy b. Ka'b,
en emîni Ebû Ubeyde'dir" buyurmuştur.
Ebû Ubeyde de diğer büyük sahâbîler gibi bütün gazalara
katılmıştır. Bedir gazasında müşriklerin safında çarpışan ve kâfir olan
babası Abdullah'la karşılaşmış ve onu öldürmüştür. İslâm akîdesinin ilk
yaygınlaştığı dönemlerde buna benzer olaylar çoktur. Meselâ, Hz. Ebû Bekir
oğlu ile, Mus'ab b. Umeyr kardeşi ile, Hz. Ömer dayısı ile çarpışmıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Allah'a ve âhiret gününe îman eden
hiçbir kavmi, babaları, oğulları, kardeşleri, hısım ve akrabaları olsalar
bile Allah ve Rasûlüne meydan okumaya kalkışanlara sevgi besler bulamazsın.
İşte Allah onların kalplerine iman yazmış ve kendilerini tarafından bir ruh
ile desteklemiştir. Onları, altlarında ırmaklar akan Cennetlere koyar ve
orada ebedî kalırlar. Öyle ki, Allah onlardan onlar da Allah'tan
hoşnutturlar. İşte bunlar Allah taraftarıdırlar. İyi bilin ki, Allah
taraftarları hep kurtuluşa erenlerdir" (el-Mücâdele, 58/22).
Ebû Ubeyde, Uhud savaşında Rasûlullah'ın yüzüne batan
miğfer parçalarını dişleriyle çekerken ön dişleri kırılmış, Hendek'te, Benû
Kureyza'da, Rıdvan Beyatinde Hudeybiye'de, Hayber'de, en cesur savaşçılardan
biri olmuştur (İbn Sa'd, et-Tabakat, I, 298). Câbir (r.a.)'ın naklettiğine
göre Ebû Ubeyde kumandanlığında keşfe gönderilen sahâbe birliğinin bir
dağarcık hurması bulunmakta; bütün gün onlar bir hurmâ ile idare etmekte
veya ağaç yapraklarını suyla ıslatarak açlıklarını yatıştırmaya
çalışmaktadırlar. Arapça'da bu yapraklara habat denildiğinden, ona izâfeten
Habat gazası diye geçen bu olayda, üçyüz kişilik birlik, sâhile vardıktan
sonra büyük bir balık ile karınlarını doyurmuşlardır (Buhâri, Bâb-ı Gazveti
Seyfü'l Bahr, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, X, 364-367).
Bu örnek olay, sahâbenin hangi zor şartlar ve yokluk
altında ilâyı kelimetullah için cihada çıktığına sadece bir tek örnektir.
Yine Ebû Ubeyde'nin şahsında, kumandanlık için nefsi tezkiye etmenin ve
Rasûlullah'a kesin itaatin bir örneğini görmek mümkündür: "Rasûlullah, Beliy
ve Üzre kabilelerine Amr b. el-Âs'ı bir grup sahâbînin başında kumandan
olarak gönderdi. Amr'ın validesi Beliy kabilesindendi. Amr, Cüzam mevkiinde
"Zâtü's-Selâsil" denilen bir yerde durmuş, ilerleyememiş ve Rasûlullahttan
yardım istemiştir. Rasûlullah, içlerinde Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in de
bulunduğu bir birliği Ebû Ubeyde kumandanlığında Amr'a yardıma göndermiştir.
Ebû Ubeyde'ye: "Amr b. el-As ile aranızda ihtilâf çıkmasın" diye de tenbih
etmiştir. Hakikaten Amr ile karşılaştığında Ebû Ubeyde, Amr'ın kumandanlık
hususunda bencil davrandığını görünce: "Allah Rasûlü bana 'Amr ile ihtilâf
çıkarma' dedi; onun için sen beni dinlemezsen, ben seni dinlerim" demiştir.
Ebû Ubeyde kumandanlığa daha lâyık olmasına rağmen bu büyük davranışı
göstermiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 196).
Ebû Ubeyde hicrî 9. yılda Rasûlullah tarafından
"Eminü'l-Ümme" diye övülerek, Necran hristiyanlarından cizye almaya memur
edildi. Rasûlullah Necran hıristiyanlarını Medine'ye çağırarak onları
İslâm'a dâvet etti; ancak hristiyanlar, İslâm'ı kabul etmeyip sadece cizye
verebileceklerini, bunu da alması için "güvenilir" birini memur etmesini
Rasûlullah'tan istediler, Rasûlullah da, "Size hakkıyla emîn bir adam
göndereceğim" diyerek Ebû Ubeyde'yi gönderdi. Rasûlullah, Bahreyn ile sulh
yaptıktan sonra onlardan toplanacak cizye'yi almaya da Ebû Ubeyde'yi
görevlendirdi.
Ebû Ubeyde, Mekke fethinde, Taif muhasarasında, Vedâ
Haccı'nda hep Rasûlullah'ın yanında bulunmuştur. Rasûlullah'ın vefâtından
sonra meydana gelen Benû Saîde sakifesi olayında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve
Hz. Ebû Ubeyde birlikte hareket etmişlerdir. Hz. Ebû Bekir, Ebû Ubeyde'nin
elinden ve Hz. Ömer'in elinden tutarak ortalarında durmuş, sahâbeye bu iki
zattan birisine bey'at etmelerini söylemiş; bu sözlerin hemen ardından Hz.
Ömer, Hz. Ebû Bekir'e bey'at edince, Ebû Ubeyde de Ebû Bekir'e bey'at
etmiştir. Ebû Bekir, vefât ederken bu olayı anımsatmış ve, "Benû Saide
sakifesinde Hz. Ömer'i halifeliğe, Ebû Ubeyde'yi vezirliğe lâyık gördüğünü"
söylemiştir (Taberî, Târih, III, 430).
Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, Hz. Ebû Bekir'in hilâfetinden
itibaren Hz. Ömer zamanında cihad hareketinde Suriye bölgesindeki fetihlere
katıldı ve kumandan olarak yer aldı. Ayrıca o, Bisan, Taberiye, Baalbek,
Humus, Hama, Şeyre, Maarra, Lazkiye, Antarius, Banyas, Selemiye, Halep,
Antakya, Menbic, Delul fetihlerinde bulunmuştur.
634 yılında (H. 13), Humus'ta Roma İmparatoru
Herakleius'un muazzam ordusuna karşı Ebû Ubeyde, Yezid b. Ebî Süfyan,
Şurahbil, Amr b. el-Âs ve Halid b. Velid gibi kumandanların orduları
birleşerek Ecnâdin'de savaştılar. Müslümanlar üç bin şehid vererek burayı
fethettiler. Suriye'nin en mühim ticaret merkezi olan Şam'ı kuşattıklarında
Ebû Ubeyde Câbiye kapısından şehre saldırdı. Halid b. Velid Şam'ın kendi
tarafındaki bölümünü çarpışarak ele geçirirken, Ebû Ubeyde kendi bölgesini
sulh ile ele geçirdi ve hristiyanlarla yapılan sulh antlaşması bütün şehre
şâmil kılındı. 635 yılında Fahl savaşı vuku buldu. Roma ordusu müslümanların
sayıca üç-dört misliydi. İki ordu çarpışmadan önce Romalıların özel elçisi
müslümanların karargahına gelip sulh şartlarını görüşmek istedi. Elçi,
burada Ebû Ubeyde'yi komutan olarak büyük bir ihtişam içinde biri sanıyordu.
Ancak her tarafta birbirine benzer insanlar ve diğer askerlerden farkı
olmayan Ebû Ubeyde'yi görünce çok şaşırdı. Ebû Ubeyde, elçinin, Roma
topraklarını terkederlerse askerlerine altın verme teklifini reddetti. İki
ordu çarpıştı ve müslümanlar Romalıları yenilgiye uğrattılar. 635 yılında
Suriye'nin tarihî şehri Humus fethedildi. Ebû Ubeyde birçok yerleri sulh ile
ele geçirip Antakya'ya yönelmişken halife Hz. Ömer'in emriyle askerlerini
durdurdu ve Humus'ta yerleşti. 636'da Herakleios Roma, İstanbul, el-Cezire,
Ermenistan gibi Roma vilâyetlerinden gelen askerlerle büyük bir ordu topladı
ve Suriye'ye hareket etti. Ebû Ubeyde Humus ve diğer fethedilen yerlerdeki
kumandanlara mektup yazarak toplanan cizyelerin iâde edilmesini, geri
çekileceklerini bildirdi (Ebd Yûsuf, Kitâbu'l-Harac, 81). Daha sonra Şam'a
gitti ve dağınık İslâm ordularını toplamak amacıyla Yermük'te karargah
kurdu. Hz. Ömer'e sür'atle haber yolladı; Roma ordusunun âdeta yağarak
üzerlerine geldiğini bildirdi ve âcil yardım göndermesini istedi. Yardım
için vakit yoktu; Hz. Ömer cevabında, "Onları yeneceğinize inanıyoruz"
diyordu. Amr b. el-Âs da Ürdün'den Yermük'e gelince müslümanların
maneviyatları kuvvetlendi. Yermük'e çok yaklaşan Roma ordusundan bir elçi
akşam namazı kılınırken geldiği zaman Ebû Ubeyde'ye sordu: "Hz. İsa için ne
düşünürsünüz?" Ebu Ubeyde şu cevabı verdi: Allah buyurur ki: "Ey ehl-i
kitap, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin.
Meryem oğlu İsa Mesih Allah'ın peygamberidir. Aynı zamanda Meryem'e
ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine
inanın, "üçtür" demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tektir.
Çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde uçanlar da yerde olanlar da O'nundur"
(en-Nisâ, 4/1 71). Romalı elçi bu âyeti duyunca kelime-i şehâdet getirdi ve
müslümanlara katıldı. Yermük savaşında müslümanlar inançlarıyla dev gibi
Roma ordusunu korkunç bir yenilgiye uğrattı.
Herakleios artık bu yenilgiden sonra Antakya'yı terketti
ve İstanbul'a giderken meşhur "Elveda Suriye" sözünü söyledi.
Ebû Ubeyde tekrar Humus'a döndü. Kınnesrin, Halep,
Antakya İslâm hakimiyeti altına alındı. Halid b. Velid Maraş'ı fethetti.
Nihayet Kudüs 637 tarihinde kuşatıldığında Kudüs halkı ve din adamları
şehri, Hz. Ömer'e teslim etmek istediklerini söylediler. Hz. Ömer Cabiye'ye
gelerek onlarla antlaşma imzaladı. 638 yılında Halid b. Velid'i
başkumandanlıktan azleden Hz. Ömer yerine Ebû Ubeyde'yi tayin etti. Bu
sırada Rumlar tekrar yeni bir orduyla saldırdılar. Ebû Ubeyde komutasındaki
İslâm ordusu Rumları Humus'ta bir defa daha yenilgiye uğrattı. Ebû Ubeyde,
Şam ve çevresinin fütuhâtı tamamlandıktan sonra "Şam emiri, adaleti"
deyimiyle Rumlar arasında bile hayırla anılmıştır. Hicretin 18. yılında
Hicaz bölgesinde kıtlık başgösterince Ebû Ubeyde Medine'ye büyük miktarda
yiyecek yardımı gönderdi. Aynı yıl, veya 17. yılın sonlarında- Suriye, Mısır
ve Irak'ı Amvas (Amevas) Tâunu diye tarihe geçen veba salgını istilâ etmiş,
birçok sahâbî bu salgında vefât etmişti. Ebû Ubeyde de, Hz. Ömer'in Şam'dan
ayrılması ısrarlarına rağmen şehirde kalmış ve vebaya yakalanmıştır. Yerine
Muâz b. Cebel'i bırakan Ebû Ubeyde şöyle vasiyette bulundu: "Size bir
vasiyyetim var. Onu kabul ederseniz hayra erersiniz: Namazınızı kılın,
orucunuzu tutun, sadakanızı verin, haccınızı ifâ edin, birbirinizi gözetin,
emirlerinize itaat edin ve onları aldatmayın. Dünya sizi aldatmasın. Bir
insan bin sene de yaşasa âkibet şu neticeye varır: Allah insanların alnına
ölümü yazmıştır, onun için hepsi ölürler. İnsanların en akıllısı Allah'a en
çok itaat eden, âhiret için çok çalışandır. Hepinize Allah'ın selâm ve
rahmetini, lütûf ve bereketini niyâz ederim. Haydi Muâz! Cemaate namaz
kıldır." Ebû Ubeyde'nin kabri Şam'da Anta köyü civarında Gavr Beysan'dadır.
Tarihçilerin nakline göre Hz. Ömer ve ashâb salgın yerine gelip durumu
gördükten sonra hemen oradan ayrılmak istemişler, Ebû Ubeyde Ömer'e, "Ya
Ömer, Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" demiş, Ömer de, "Evet, Allah'ın
kazâsından kaderine kaçıyorum" demiştir.
Ebu Ubeyde, züht ve takvâ sahibi, "ümmetin emîni", cesur,
savaşçı, adaletle hükmeden, itaatkâr bir sahâbîdir. Diğer birçok sahâbî gibi
o da, fütuhat sonunda ele geçirilen mal ve mülke rağbet etmeyerek sade bir
hayat sürdü. Hz. Ömer onun odasının eşyasız bir keçe, bir kırba, birkaç
lokma yiyecekten ibaret olduğunu görünce ağlamış ve, "Dünya herkesi
değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi" demiştir. Yine Ömer, "Allah'a
hamdolsun, müslümanlar içinde böyle insanlar var..." diye onu övmüştür. Ebû
Ubeyde, bir müslümanın kendisine iltica eden birini himaye edebileceğini
söylemiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 195). Aşere-i Mübeşşere* denilen,
cennetle müjdelenmiş on kişiden biri olan Ebû Ubeyde, Rasûlullah ile devamlı
birlikte olduğu halde ondan çok az hadis rivâyet etmiştir. Orta boylu,
zayıf, güzel yüzlü, zekî, merhametli diye anılan bu sahâbî, Şam emiri iken,
bütün Şam halkı onun âdil bir yönetici olduğunda ittifak etmiştir. Onun az
hadis rivâyet etmesi, tıpkı Ebû Bekir, Zübeyr b. el-Avvâm, Abbâs b.
Abdülmuttalib gibi birçok büyük sahâbî -Mukillin- gibi, Rasûlullah'ın
mâiyetinde bulunmalarına ve onun vefâtından sonra yaşamalarına rağmen, hadis
rivâyeti hususunda çok titiz, bunun büyük bir sorumluluk olduğunun
bilincinde olduğundan kaynaklanıyordu. Ebu Ubeyde Rasûlullah'tan ondört
hadis rivâyet etmiştir (Ahmed Naîm, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, Mukaddime, 1,
60). Bu Mukillin ashâb, sünnetin birer uygulayıcısı, canlı birer numûnesi
olduklarından, sünneti yaşamaya daha ziyade önem vermişler, sünneti
"anlatma"yı ise başka sahâbîlere bırakmışlârdır. Ebû Ubeyde'nin râvileri
arasında Câbir, Ebû Ümâme, Abdurrahman b. Ganem bulunmaktadır.
Sait KIZILIRMAK