(Bu babta altı fasıl vardır)
BİRİNCİ FASIL
ALDATMAYA DAİR
*
İKİNCİ FASIL
SÜTÜ HAYVANIN MEMESİNDE BEKLETMEYE DAİR
*
ÜÇÜNCÜ FASIL
FİYAT KIZIŞTIRMAYA DAİR
*
DÖRDÜNCÜ FASIL
ŞARTLAR VE İSTİSNA HAKKINDA
*
BEŞİNCİ FASIL
MÜLÂSEME VE MÜNÂZEBE'YE DAİR
*
ALTINCI FASIL
BEY'UL-GARAR VE DİGERLERİ HAKKINDA
ـ1ـ عن ابن عمر رضى
اللّه عنهما: ]أنّ رجً ذكرَ لِرسولِ اللّهِ # أنّهُ يُخْدَعُ في البيوعِ. فقالَ
رسول اللّه #: مَنْ بَايَعْتَ فقل خِبةَ، فكانَ إذا بايََعَ قال َ خِبَةَ[.
أخرجه الستة إ الترمذى. »الخبة« الخداع .
1. (257)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a gelerek alışverişte aldatıldığını söyledi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) kendisine:
"Alış-veriş yaptığın kimseye: Aldatmaca yok!
de" buyurdu."
AÇIKLAMA
Bu hadise dayanarak alış-verişte aldatma
olamaz, normal değerinin üçte birini bulan bir aldatma olursa aldanan
tarafın "hıyâr hakkı" vardır denmiştir. Ancak, Hanefî, Şâfiî ve diğer
bazılarına göre, alış-verişte esas, bir tarafın aldanmasıdır. Aldanma az da
olsa çok da olsa, aldanana hıyâr hakkı sağlamaz. Esas olan görüş de budur.
Ama mahkemeye müracaat hakkı vardır.
ـ2ـ وعن عبد المجيد بن
وهْب قال: قال لى العَدَّاءُ بنُ خالدٍ رضى اللّه عنه : ]أ أُقرِئُكَ كِتاباً
كَتَبَهُ لى رسولُ اللّهِ #؟ قلت بلى. فأخْرَجَ إلىَّ كِتاباً »هذا ما اشتَرى
العُدَّاءُ بنُ خالدِ بن ذَهْوَةَ من محمّدٍ #، اشترَى منهُ عبداً أو أمَةً َ
دَاءَ وَ غائِلةَ و خِبْثَةَ، بيعُ المُسْلمِ من المسلمِ«[.
قال: قتادة »الغائلة«
الزنا والسرقة واŒباق. أخرجه البخارى تعليقاً والترمذى .
2. (258)-
Abdülmecid İbnu Vehb anlatıyor: "Bana, el-Addâ' İbnu Hâlid (radıyallahu
anh):
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bana
yazdığı bir mektubu sana okuyayım mı?" dedi. Ben:
"Memnuniyetle!" deyince bir mektup çıkardı.
Mektupta şunlar yazılı idi:
"Bu, el-Addâ İbnu Hâlid İbni Zehve'nin
Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'den satın aldığı şeyi tevsik eder. el-Addâ
ondan bir köle veya cariye satın aldı. Kölede, ne herhangi bir hastalık, ne
(zina, hırsızlık, kaçma gibi) bir düşkünlük ne de (satışını gayr-ı meşru
kılan hürr asıllı bulunmak, emânet ve rehin olarak verilmiş olmak gibi)
haramlık yoktur. Bu Müslümanın Müslümana satışıdır."
ـ3ـ وعن ابن أبى أوْفى
رضى اللّه عنهما ]أنَّ رجً أقَامَ سِلعةً في السُّوقِ، فَحَلَفَ باللّهِ لقد
أُعطِىَ بها مالم يُعْطَ لِيُوقِعَ فيهَا رجً من المسلمينَ فنَزلتْ »إنَّ الذين
يَشْتَرونَ بِعَهْدِ اللّهِ وأيْمَانِهِم ثمناً قليً« إلى آخر اŒية[. أخرجه
البخارى .
3. (259)-
İbnu Ebî Evfâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam çarşıya satmak üzere
mal koydu. Müslümanlardan biri alıcı çıkınca, onu ikna için, "senin
vermediğin parayı ödedim" diye Allah'a kasem etmişti. Bunun üzerine şu âyet
nâzil oldu:
"Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere
değişenler var ya, işte onların âhirette bir payları yoktur. Allah, kıyamet
günü, onlara hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize
çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir"
(Âl-i İmrân: 3/77)
AÇIKLAMA:
Yemin meselesine temas eden bir ayet-i
kerimenin nüzulüne sebep olan bir vakayı aydınlatan yukardaki hadisten
şârihler, alışveriş esnasında, mala rağbeti artırmak için yemin etmenin
yasaklandığı hükmünü çıkarmışlardır. Âyet-i kerime, sürüm maksadıyla
Allah'ın adını vererek yemin edenler hakkında birçok cezanın takdir
edildiğini beyan etmektedir:
1-
Ahiret nimetlerinden mahrumiyet,
2-
Cenab-ı Hakk'ın kelâmına mazhariyetten mahrumiyet.
3-
Allah'ın rahmet bakışından mahrumiyet.
4-
Günahlardan tezkiyeden mahrumiyet,
5-
Elim bir azâbı hak etme.
Yemin etiğimiz meselede sadık bile olsak
alışveriş gibi basit işlerde yemine müracaattan kaçınmalı, çok ciddî, son
derece mühim meselelerde yemin etmeliyiz. Yemin, dâvada hak olduğumuzu
te'yid için Allah'ı şâhid kılmaktır.
ـ4ـ وعن عمرو بن دينار
قال: ]كانَ هَا هُنَا رجلٌ اسمهُ نَوَّاسٌ وكَانَ عِنْدَهُ إبِلٌ هِيمٌ فاشترَى
ابنُ عمر رضى اللّهُ عنهُما تلكَ ا“بلَ من شريكٍ له فجاءَ إليهِ شريكُهُ فقال:
بعنا تلكَ ا“بلَ. قال مِمَّنْ؟ قال منْ شيخِ كذا وكذا. قال: وَيْحَكَ ذاكَ
واللّهِ ابنُ عُمرَ، فجاءهُ فقال: إنَّ شَريكِى باعَكَ إبً هيماً ولم
يُعْرفْكَ. قال: فاسْتَقْهَا: فلما ذهبَ ليستاقهَا قال دَعْها رَضينا بقضاءِ
رسولِ اللّهِ #، عَدْوَى[. أخرجه البخارى.»والهُيامُ« داء يأخذ ا“بل فتعطشُ
فتَهلكُ منه .
4. (260)-
Amr İbnu Dinar anlatıyor: "Nevvas adında biri vardı. Yanında su içme hastası
bir deve vardı. İbnu Ömer (radıyallahu anh) bu deveyi ortağından satın aldı.
Ortağı kendisine uğrayınca:
"Şu devemiz var ya onu sattık" dedi: Ortağı
"kime" deyince
"şu şu evsafta bir yaşlıya" diye tarif etti.
Ortağı:
"Öyle mi, amma da yaptın, vallahi o zat İbnu
Ömer'dir" dedi: Sonra İbnu Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek:
"Ortağım sana su içme hastası bir deve satmış,
durumunu da sana söylememiş" dedi. İbnu Ömer:
"Öyleyse götür onu" dedi. Adam götürmek üzere
tutunca:
"Bırak deveyi, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın hükmüne râzıyız, sirayet yoktur" buyurdu."
AÇIKLAMA:
Bu hadis, sonradan beyan edildiği takdirde,
ayıplı bir malın reddedilebileceği gibi alınabileceğini de ifade
etmektedir.Müşteri ayıbını bilerek razı ise bu hile, aldatma sayılmaz.
Nitekim burada İbnu Ömer, ayıplı deveye râzı olmuştur. Salih ve itibarlı
kişileri aldatmaktan kaçınmaya daha ziyade gayret gösterilmesi gereği de
anlaşılmıştır. Çünkü: "amma da yaptın, o zat İbnu Ömer'dir" tabiri bunu
ifade eder.
ـ5ـ وعن أبى هريرة رضى
اللّه عنه ]أنَّ رسولَ اللّه # مَرَّ في السُّوقِ على صُبْرةِ طعامٍ فأدخلَ
يدَهُ فِيهَا فنالت أصابِعُهُ بَلً. فقال: ما هذا يا صاحبَ الطعامِ؟ فقال: ياَ
رَسُولُ اللّهِ أصابتْهُ السماءُ. قال أفَ جعلْتَهُ فوقَ الطَّعامِ حتّى يَراهُ
الناسُ؟ مَنْ غَشَّنَا فليْسَ مِنَّا[. أخرجه
مسلم وأبو داود
والترمذى، وهذا لفظ مسلم.
5. (261)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) çarşıda bir yiyecek yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp
çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama:
"Ey satıcı nedir bu?"
diye çıkıştı. Adam:
"Ey Allah'ın Resûlü, yağmur ıslattı,deyince:
"Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini
sağlıyamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir"
buyurdu.
ـ6ـ في رواية أبى داود
والترمذى ]فأوحى إليهِ أنْ أدْخِلْ يدكَ فيهِ فأدْخَلَ يَدَهُ فيهِ فإذا هو
مبْلولٌ فقال: ليسَ مِنَّا مَنْ غشَّ[ .
6. (262)-
Ebu Dâvud ve Tirmizî'nin rivayetlerinde (yukarıdaki hadiste) şu ziyade
mevcuttur: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a "elini yığına daldır"
diye vahyedildi, o da elini daldırdı. Yığın ıslaktı. "Aldatan bizden
değildir" buyurdu."
ـ7ـ وعن عُقْبَة بن عامر
رضى اللّه عنه قال: ] يَحِلُّ ِمْرئٍ مُسْلمٍ يبيعُ سِلعةً يَعْلَمُ أنَّ بِهَا
داءً إ أخْبَرَ بِهِ[. أخرجه البخارى في ترجمة باب .
7. (263)-
Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Müslüman bir kimsenin, bir
malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması
haramdır." Buhârî, bunu bir babın başlığında kaydetmiştir. (Büyû 19).
AÇIKLAMA:
Bu rivayet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in devlet reisi vasfıyla zaman zaman çarşıpazarı teftiş ettiğini
gösterir. Ma'mafih çarşıya alışveriş için de gelmiş bulunsa, bu esnada
konrol ve murâkebe işini de yürüttüğünü ve dolayısıyla, devletin bu işlere
ehemmiyet vermesi gereğini ifâde eder.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
buğdaydaki yaşlığı gizlememesini söylemesi, bu yığnı toptan satmak üzere
koyduğunu ifade eder. Çünkü ölçek ölçek satılma durumunda alttaki yaşlılık
meydana çıkacağından, burada bir aldatma niyeti söz konusu olamaz. Şu halde
bağ-bağ, sandık-sandık, sepet-sepet, çuval-çuval, toptan satışlarda üst
kısma kalitelisini, kusursuzunu koyarak, müşterinin nazarından bazı
kusurlarını gizlemek haram olmaktadır. Üst kısımla alt kısım arasında fark
büyük olduğu takdirde müşteri akdini bozabilir, az farkı böyle bir hak
tanımaz, çünkü alışverişte bir tarafın az miktarda aldanması normal
karşılanır.
Bazı âlimler, bu hadisten, büyük ve fazilet
ehli kimselerin alışveriş için pazara gitmelerinin sünnet olduğu hükmünü
çıkarmışlardır. Nitekim İmam Mâlik: "Eskiden insanların âdeti pazar
yerlerine çıkmak ve oralarda oturmak idi. İbni Ömer çok defa pazara gelip
orada otururmuş" der.
Yahya İbnu Sâid de: "Ben Saîd İbnu'l-Müseyyeb
ile Sâlim Mevlâ İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in bir kısım rivayetlerini,
onlar çarşıda oturup sohbet ederken aldım" demiştir. Bu durumu te'yid eden
bir rivayet, Ashabtan Abdullah İbnu Büsr en-Nasrî ile ilgili: "Bu zat
(radıyallahu anh), cuma namazını kıldıktan sonra, hemen çıkar, çarşı-pazarı
bir dolaşır tekrar camiye girip ibâdetle meşgul olurmuş. Kendisine niçin
böyle yaptığı sorulunca: "Müslümanların Efendisi (aleyhissalâtu vesselâm)'ni
böyle yapar gördüm de ondan" cevabını vermiştir.