ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]أُحْصِرَ رسولُ اللّه # فحَلَقَ رأسَهُ، وَنَحَرَ
هَدْيَهُ، وَجَامَعَ نِسَاءَهُ، وَاعْتَمَرَ عاماً قَابًِ[. أخرجه البخارى .
1. (1528)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (Hudeybiye'de)
engellenmişti. Başını traş etti, kurbanını kesti, hanımlarına temasta
bulundu, müteâkip sene umresini yaptı." [Buhârî, Muhsar 1.]
ـ2ـ وعن ناجية بن جُندُب
رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أَتَيْتُ رسولَ اللّهِ # حِينَ صُدَّ الْهَدْى
فَقُلْتُ يَا رسوُلَ اللّهِ: ابْعَثْ مَعِى الْهَدْىَ ‘نْحَرَهُ بِالْحَرَمِ
قال: كَيْفَ تَصْنَعُ بِهِ؟ قُلْتُ: آخُذُ بِه في مَوَاضِعَ وَأوْدِيَةٍ َ
يَقْدِرُونَ عَلَيْهِ. فَانْطَلَقْتُ بِهِ حَتى نَحرتُهُ في الحَرَمِ، وَكانَ
قَدْ بَعَثَ بهِ لِيُنْحَرَ في الحََرَمِ فَصدُّوهُ[. أخرجه رزين .
2. (1529)-
Nâciye İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Hudeybiye'de)
kurbanlıkların önü kesildiği zaman Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e
gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü! Kurbanlığı benimle
gönder, onu Harem'de keseyim!" dedim. Bana:
"Bunu nasıl yapacaksın?" dedi. Ben:
"Onların göremeyecekleri yerlerden ve
vâdilerden götürürüm" dedim. [Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)] müsaade
etti. Ben de onu götürüp Harem'de kestim.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Harem'de
kesilmesi için benimle göndermişti. Çünkü (Mekkeli müşrikler) kendisine
mâni olmuşlardı." [Rezîn'in ilâvesidir (İbnu Hacer, bu rivayeti Nesâî'den
naklen Fethu'l-Bâri'de kaydeder (4, 382).]
AÇIKLAMA:
1- Bu
rivayet, "Muhsarın yani hac ve umre yapmasına engel çıkarılan kimsenin,
ihramdan çıkabilmesi için kurbanının Harem bölgesinde kesilmesi şarttır"
diyen Hanefî görüşü te'yid eden rivayetlerden biri olmaktadır. Buna göre,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye yılında, Nâciye İbnu Cündüb'ü
-müşriklerin göremeyeceği yollardan- hedyi ile göndererek Harem hududu
içerisinde kesilmesini sağlamıştır. Mukabil görüşü benimseyenler, bunun
vücub ifade etmediğini, zîra geri kalan kurbanların Hıll'de yani Harem
dışında kesildiğini söylerler.
2- Bu
rivayet, İmam Mâlik'e nisbet edilen ihsâr ahkâmı hacca mahsustur, umrede
yoktur; umrede engelle karşılaşan kimse, Kâbe'ye ulaşmadan ihramdan çıkamaz,
zîra haccda olduğu gibi, umre zamanla kayıtlı değildir, umrenin fevt olması
diye bir şey mevzubahis değildir, senenin her gününde umre yapabilir
görüşünü de reddeder.
ـ3ـ وعن مالك قال: ]إذَا
أُحْصِرَ بعَدُوٍّ يحلقُ في أىِّ مَوْضِعٍ كانَ وََ قَضَاءَ عَلَيْهِ، ‘نَّ
رسولَ اللّهِ # وَأصْحَابَهُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُم نَحَرُوا الْهَدْىَ
بِالحُدَيْبِيَّةِ وَحَلَقُوا وَحَلُّوا مِنْ كُلِّ شَئٍ قَبْلَ الطّوَافِ
وَقَبْلَ أنْ يَصِلَ مَا أرْسَلَ مِنَ الْهَدَايَا إلى الْبَيْتِ. ثمَّ لَم
يَصِح أنَّهُ # أمَرَ أَحَداً أنْ يَقْضِى شَيئاً وََ أنْ يَعُودَ له[. أخرجه
البخارى في ترجمة باب 3.
(1530)-
İmam Mâlik (rahimehullah) demiştir ki: "Kişi (haccda) düşman sebebiyle
engellenirse, her nerede engele maruz kaldı ise, orada traş olup ihramdan
çıkar. Kendisine yeniden bunu kaza etmesi gerekmez. Zîra Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashab'ı (radıyallahu anhüm), kurbanlığı
Hudeybiye'de kestiler. Beytullah'ta kesilmek üzere gönderilen kurbanlıklar
mahalline varmazdan ve tavaf yapmazdan önce traş olup, her çeşit ihram
yasaklarından çıktılar. Ve dahi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
birisine umre menâsikinden) bir şey yapması veya (o anda yapmadığını)
sonradan yapmasını emrettiği de sahih değilir." [Muvatta, Hacc 98, (1, 360);
Buhârî, Muhsar 4 (Bab başlığında).]
AÇIKLAMA:
1-
Görüldüğü üzere, İmam Mâlik hazretleri, bir önceki rivayeti ve benzerlerini
sahih kabul etmemektedir. Muvatta'daki rivayette
ثُمَّ لَمْ يَصِح
şeklinde değil,
ثُمَّ لَمْ يُعْلَمْ
yani "ve dahi... bilinmiyor" şeklinde
gelmiştir, mâna esasta farksızdır.
2- Engelleme (ihsâr) sebebiyle, umre
yapılmadan kurbanların Hudeybiye'de kesilmesi kesinlik kazanınca İmam Mâlik
(rahimehullah)'in: "Muhsar, kurbanlığını Harem'e göndermeden, bulunduğu
yerde kesip traş olarak ihramdan çıkar" hükmüne varması tabiidir. Bu aynı
zamanda Cumhur'un hükmüdür.
3- İmam Mâlik'i "her nerede olursa" hükmüne
götüren husus Hudeybiye'nin Harem'in dışında olmasıdır. Ancak Atâ ve daha
başkaları Hudeybiye'deki kesimin Harem'de olduğunu söylemiştir.
4- Yukarıdaki rivayetle ilgili olarak, İbnu
Hacer'in İmam Şâfiî (rahimehullah)'den kaydettiği bir tahlili kaydetmede
fayda görüyoruz:
İmam Şâfiî Hudeybiye'yi, bir rivayette
Harem'in dışında, bir başka rivayette de yarısı Harem'de ve yarısı Hıll'de
olarak değerlendirmiş ise de Müslümanların kurbanları Harem dışında, yani
Hıll'de kestiklerine hükmetmiştir. Bu hükme varırken âyetten istidlâl eder.
Zîra ayette:
وصدو كم عن المسجدالحرام والهدى معكوفا أَن يبلغ محله
"Onlar küfreden, sizi Mescid-i Haram'dan ve
alıkonulmuş kurbanlıkların mahalline ulaşmasından menedenlerdir..." (Feth
25) buyurulmaktadır. Şâfiî hazretleri der ki: "Âyette geçen kurbanlığın
mahallinden murad âlimlere göre Harem'dir. Âyette, Cenab-ı Hakk müşriklerin
buna mâni olduklarını Harem'e gidemediklerini haber vermektedir. Yine der
ki: "Kesime nerede engel çıkarıldı ise orada ihramdan çıktı. Daha sonra
bunun kazası da yok. Çünkü, âyet-i kerimede kaza edilmesinden söz
edilmemiştir. Meğâzî yazarlarının haberlerinden tesbit ettiklerim bu
söylediklerimi te'yid eder mahiyettedir. Zîra, onların rivayetlerini
inceleyerek şu hususu öğrendik: Hudeybiye Seferi'nde Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte tanınmış şahıslar vardı. Sonra
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) umretü'lkazayı îfa etti, ancak bu
meşhurlardan bir kısmı ne mal, ne can yönünden hiç bir mâzeretleri olmadığı
halde Medine'de kaldı. Şayet yapılmayan umreyi kaza etmek bir vecibe
olsaydı, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu şahıslara ondan geri
kalmamalarını emrederdi."
Şâfiî hazretleri bir başka yerde şöyle der:
"Bu umrenin Umretü'l-Kaza diye isimlenmesi Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ile Kureyş arasında cereyan eden mukâzât (= karşılıklı
hükümleşme) (hükümleşme, muâhede) den ileri gelir, bu umrenin kaza
edilmesinin vacib olmasından değil."
İbnu Hacer der ki: "Vakidî, Megâzî'de, Zührî
ve Ebu Ma'şer tarikinden rivayet eder ki: "Dediler: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ashabına umreye katılmalarını emretti. Hayber'de şehid düşenlerle
ölenler dışında hiç kimse geri kalmadı, hepsi katıldı. Katılanların sayısı
iki bin kişi idi." Şâyet sahihse bu rivayetle, bundan önceki rivayetin
arasını te'lif etmek mümkündür, şöyle ki: "Buradaki "emir" vücub emri değil,
istihbâb emridir. Zîra Şâfiî hazretleri umretü'lkaza ya özürsüz olarak bir
grub Ashab'ın katılmadığını cezmederek (kesin bir üslubla) ifade ediyor.
Keza, yine Vâkidî, İbnu Ömer hadisi olarak rivayet eder ki, İbnu Ömer: "Bu
umre, kaza umresi değildir, bilâkis Kureyş'le yapılan antlaşmada:
"Müslümanlar gelecek sene engellendikleri ayda umre yapacaklar" diye bir
şart vardı, bu madde gereği Kureyşliler, Müslümanlara müsaade ettiler."