ـ1ـ عن عبداللّهِ بن شقيق قال: ]كَانَ عُثْمَانُ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَنْهَى
عَن الْمُتْعَةِ، وَكاَنَ عَليٌّ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَأمُرُ بِهَا. فقَالَ
عُثْمَانُ لِعَلىٍّ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما كَلِمَةً. فقَالَ عَليٌّ رََضِىَ
اللّهُ عَنْهُ: لَقَدْ عَلِمْتَ أنّا تَمَتَّعْنَا مَعَ رسولِ اللّه # قال:
أجَلْ وَلكِنَّا كُنَّا خَائِفِينَ[. أخرجه مسلم والنسائى .
1. (1289)-
Abdullah İbnu Şakîk anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh) hacc sırasında
temettuda bulunmayı yasaklıyor, Hz. Ali de bunu emrediyordu. Hz. Osman, Hz.
Ali (radıyallahu anhümâ)'ye bir kelâm söyledi. Hz. Ali (radıyallahu anh):
"Sen de biliyorsun ki biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte
haccederken temettu haccı yaptık" dedi. Hz. Osman da: "Evet, ama biz
korkuyorduk" dedi." [Müslim, Hacc 158, (1223); Nesâî, Hacc 50, (5, 152).]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen mut'a'dan maksad, temettu
haccıdır. Yani umre ve hacca beraberce niyet edilip, önce umre yapıldıktan
sonra ihramdan çıkıp, ihram yasaklarından istifade ettikten sonra hacc için
yeniden ihrama girmek suretiyle yapılan hacc çeşidi.
Şu halde Hz. Osman'ın yasaklayıp, Hz. Ali'nin
de emrettiği mut'a' dan maksat budur. Hz. Ömer ve Hz. Osman, her ikisinin de
hacc-ı temettu yapmayı yasakladıklarını başka rivayetlerden de bilmekteyiz.
(1279 ve 1284 numaralı hadislere bakılsın). Ancak bu yasak tenzihî bir
yasaktır, tahrimî değil.
2- Hz. Osman "Ama biz korkuyorduk!" sözü ile,
fetihten önce 7. yılda yapılan umretü'lkaza'yı kastedmiş olabilir. Ancak o
zaman sadece umre yapılmıştır, dolayısıyla temettudan söz edilemez.
ـ2ـ وعن ابن عباس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]تَمَتّعَ رسولُ اللّه # وَأبُو
بَكْرٍ وَعُمَرُ وَعُثْمَانُ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُم، وَأوَّلُ مَنْ نَهى
عَنْهَا مُعَاوِيَةُ[. أخرجهُ الترمذى والنسائى .
2. (1290)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm ecmain)
hacc-ı temettu yaptılar. Bunu ilk yasaklayan Hz. Muâviye (radıyallahu anh)
oldu." [Tirmizî, Hacc 12, (822); Nesâî, Hacc 50, (5, 153, 154).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayete göre, Hz. Osman ve Hz. Ömer de
hacc-ı temettu yapmışlar, hacc-ı temettuya ilk yasak koyan da Hz.
Muâviye'dir. Hadis, bu haliyle önce kaydettiğimiz rivayetle teâruza düşer,
zîra önceki rivayette Hz.Osman'ın yasaklama koyduğu ifade edilmektedir. Bazı
âlimler bu durumu şöyle te'vil ederler:
"Hz. Osman'ın ve Hz. Ömer'in nehiyleri
tenzihîdir. Hz. Muâviye'nin nehyi ise tahrimîdir. Öyle ise tahim mânasında
ilk yasaklamayı yapan Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'dir." Nitekim Nevevî,
Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhümâ)'ın nehiylerinin tenzihî olduğunu
belirtir.
Tenzihî yasaklama, tavsiye mânasını taşır,
kesin bir emir mânasına gelmez.
ـ3ـ وعن سعد بن ابى وقاص رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ أنه قال: ]لَقَدْ تَمَتَّعْنَا
مَعَ رسولِ اللّه #، وَهذَا يَعْنِى مُعَاوِيَةَ كَافِرٌ بِالْعُرْشِ يَعْنِى
بِالْعُرْشِ بيُوتِ مكةَ في الجَاهِليةِ[. أخرجه مسلم ومالك والترمذى والنسائى،
وهذا لفظ مسلم .
3. (1291)-
Sa'd İbnu Ebî Vakkâs (radıyallahu anh) demiştir ki: "Biz Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) ile hacc-ı temettu yaptığımız zaman bu adam -ki
Muâviye'yi kasteder- Urş'ta -ki Urş'la cahiliye devrindeki Mekke evlerini
kasteder- kâfirdi." [Müslim, Hacc 164, (1225); Muvatta, Hacc 60, (1, 344);
Tirmizî, Hacc 12, (823); Nesâî, Hacc 50, (5, 152-153).]
AÇIKLAMA:
1- Urş, "arîş"in cem'idir. Arîş, dikili
ağaçlardan yapılan çardak dediğimiz şeydir. Mekke'nin evlerine urş denmesi,
dikili ağaçlardan yapıldığı ve içlerinde gölgelenildiği içindir.
2- Hz. Muâviye'ye, Hz. Sa'd'ın: "O gün
kâfirdi" demesi, târihî bir gerçeğin ifadesidir. Zîra Hz. Muâviye
(radıyallahu anh)'nin İslâm'la müşerref olması muahhardır ve sekizinci hicrî
yıldır. Sa'd'ın bahsettiği temettu haccından maksadı 7. hicrî yılda yapılan
umretü'lkaza'dır. Daha önce de belirttik, Araplar, umreye de hacc derler.
Hakikî haccla umreyi ayırmak için umreye hacc-ı asgar, öbürüne hacc-ı ekber
derler. Hz. Muâviye, Müslüman olduktan sonra, hep Medine'de kalmış ve
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan ayrılmamıştır. Şu halde diğer
umrelerde kâfir olması mevzubahis olamaz.
3- Bu hadis de hacc sırasında temettunun caiz
olduğuna delil kabul edilmiştir.
ـ4ـ وعن ابن عمر رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]تَمَتّعَ رسولُ اللّه # في
حَجَّةِ الوَدَاعِ بِالْعُمْرَةِ إلى الحَجِّ وَأهْدَى، فَسَاقَ مَعَهُ
الْهَدْىَ مِنْ ذِى الحُلَيْفَةِ، وَبَدأَ فَأهَلَّ بِالْعُمْرَةِ ثُمَّ أهَلَّ
بِالحَجِّ وَتَمَتَّعَ النَّاسُ مَعَهُ بِالْعُمْرَةِ إلى الحَجِّ، وكَانَ مِنَ
النَّاسِ مَنْ أهْدَى وِمِنْهُمْ مَنْ لَمْ يُهْدِ. فَلَمّا قَدِمَ مَكَّةَ
قَالَ لِلنَّاسِ: مَنْ كانَ مِنْكُمْ أهْدَى فإنَّهُ َ يُحِلُّ مِنْ شَئٍ
حَرُمَ عَلَيْهِ حَتَّى يَقْضِىَ حَجَّهُ، وَمَنْ لَمْ يَكُنْ مِنْكُمْ أهْدَى
فَلْيَطُفْ بِالْبَيْتِ وَبِالصَّفَا وَالْمَرْوَةِ وَليُقَصِّرْ وَليُحَلِّلْ
ثُمَّ لِيُهِلَّ بِالْحَجِّ وَليُهْدِ، فَمَنْ لَمْ يَجِدْ هَدْياً فَلْيَصُمْ
ثََثَةَ أيّامٍ في الحَجِّ وَسَبْعَةً إذَا رَجَعَ إلى أهْلِهِ[. أخرجه الخمسة
إ الترمذى .
4. (1292)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Veda haccında umre ile hacca kadar temettuda bulundu ve kurban kesti.
Kurbanını Zülhuleyfe'den itibaren beraberinde götürdü. Menâsikin icrasına
(umre için niyetli) başlayıp, umre telbiyesi getirdi. Sonra hacc için
telbiye getirdi. Beraberindeki ashabı da umre ile hacca kadar temettuda
(istifade) bulundu. Hacc kafilesi içerisinde kurbanı olanlar da vardı,
olmayanlar da.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke'ye
geldiği zaman halka hitâben: "Kimin kurbanı varsa, haccını tamamlayıncaya
kadar ihramdan çıkmasın, kimin kurbanı yoksa tavaf ve sa'yini yapsın, saçını
kısaltarak ihramdan çıksın. Sonra hacc için tekrar ihrama girip kurbanını
kessin, kim kurban bulamazsa hacc sırasında üç gün, evine dönünce de yedi
gün olmak üzere (on gün) oruç tutsun" buyurdu." [Buharî, Hacc 104; Müslim,
Hacc 174, (1227); Ebu Dâvud, Hacc 24, (1805); Nesâî, Hacc 50, (5, 151-152).]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis şu âyeti açıklayıcı mahiyettedir:
"Haccı da, umreyi de Allah için tam yapın. Fakat (herhangi bir sebeple
bunlardan) alıkonursanız o halde kolayınıza gelen kurban(ı gönderin. Bununla
beraber) kurban yerine (Mina'ya) varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin.
Artık içinizden kim hasta olur, yahud başından bir eziyeti bulunursa ona
oruçtan, ya sadakadan, yahud da kurbandan biriyle fidye vâcib olur.
Emniyette olduğunuz vakit ise, kim hacca kadar umre ile faidelenmek (sevaba
girmek) isterse kolayına gelen bir kurban kesmek vacib olur. Fakat onu
bulamazsa hacc günlerinde (ihramlı olarak) üç, döndüğünüz vakit yedi gün
olmak üzere oruç tutmak vacib olur ki, bunlar tam on gün eder. Bu, âilesi,
ikâmetgâhı Mescid-i Haram'da bulunmayanlara aittir. Allah'tan korkun ve
bilin ki Allah, cezası cidden çetin olandır." (Bakara 196).
2- Rivayetin baş kısmında geçen "Resûlullah
Veda haccında umre ile hacca kadar temettuda bulundu." cümlesini şöyle
açmamız, anlaşılmasını kolaylaştıracaktır: Temettu, lügat olarak istifade
etmek, faydalanmak demektir. Öyle ise, burada şu iki mâna mevcuttur:
1- Resûlullah umreyi haccla birleştirerek
hacc-ı kıran yaptı, böylece umre sevabından da istifade (temettuda) bulundu.
2- Resûlullah, umreye de karar verip, umreyi
tamamlayınca, ihramdan çıkıp hacc başlayıncaya kadar ihram yasaklarından
istifade etti.
Aslında bu her iki te'vil aynı neticeye çıkar.
3- Muhaddisler, Resûlullah'ın önce hacca mı,
umreye mi niyet ettiği hususunda farklı yorumlar ileri sürmüşlerdir:
1- el-Mühelleb'e göre, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm), ashabına önce umre yapmalarını, sonra da hacca
niyet etmelerini söylemiştir.
2- Kadı İyaz'a göre Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) önce hacc-ı ifrada niyet etmiş, sonra da umre için ihrama girmiş
ve neticede hacc-ı kıran yapmıştır.
Diğer rivayetleri de nazar-ı dikkate alan
âlimler, başkaca farklı yorumlar yapmışlarsa da umumiyetle benimsenen ve
te'lif edici mahiyette olanı Resûlullah ve ashabının önce hacc-ı ifrada
niyetlenmiş olmakla birlikte sonradan umreye de niyet ederek hacc-ı kıran
yapmış olmasıdır.
Nevevî şöyle der: "Bize göre, Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'in hacc-ı kırandan başka şekilde haccetmiş olması
mümkün değildir. Zîra, Hz. Peygamber'in umresinden, tekrar ihram giymek
üzere Harem bölgesinin dışına (hıll) çıkmadığı, kurban sebebiyle ihramda
kaldığı hususunda ulemâ ihtilâf etmez. Nitekim hacc-ı kıranın hükmü de
budur."
4- Yeri gelmişken şu hususu belirtelim:
Sadedinde olduğumuz rivayet, önce sadece hacca niyet edildiği halde,
sonradan umreye çevrildiğini, umreden sonra tekrar hacca geçildiğini
göstermektedir. Ulemâ, haccı feshederek umre yapma keyfiyetinin sadece
Resûlullah'ın ashabına mahsus bir durum olduğunu ifade eder. Ayet-i
kerimede hacca niyet edenlerin bunu tamamlamaları emredilmiş olması
sebebiyle, artık haccdan umreye geçmek mümkün değildir. İbnu Abbas dışında
bütün Ashab'ın ve ulemânın kâhir ekseriyetinin görüşü budur. Hacılar, bugün,
mîkat yerinde ne çeşit hacc yapacaklarsa niyeten belirtmeleri gerekir.
Hacc-ı ifrada niyet etmiş ise, artık, hacc-ı kıran veya hacc-ı temettuya
geçemez. 1308 numaralı hadiste gelecek olan "ebediyen temettu yapılacağı"na
dair ifade hacc aylarında yapılacak umre veya hacc-ı kıranın cevazına
hamledilmiştir. Bu iki ibadet kıyamete kadar caizdir. Fakat haccın umreye
tahvili o yıla âittir.
5- Temettu yapan kimseye vacib olan kurban,
Şâfiî hazretlerine göre, temettunun hacda hasıl ettiği eksikliği gidermek
gayesine matuftur ve dem-i cebr'dir. Binaenaleyh kurban sahibi bundan
yiyemez. Şafiî hazretlerine göre, efdal olan hacc hacc-ı ifraddır. Haccla,
umrenin birleştirilmesi haccda noksanlık hasıl eder, kurbanla bu noksanlık
telâfi edilir.
İmam-ı Âzam'a göre bu kurban, iki ayrı
ibadeti; hacc ve umreyi tamamlatmış olduğu için, Cenâb-ı Hakk'a bir şükran
olarak îfa edilir. Öyleyse bu bir şükür kurbanıdır (dem-i şükran), sahibi
etinden yiyebilir. Daha önce de belirtildiği üzere, İmam-ı Âzam'a göre
haccın efdali hacc-ı kırandır, hem umre hem de hacc îfa edilmiş olmaktadır.
6- Kurban bulunamadığı takdirde tutulacak
orucun üçü Zilhicce'nin 7. 8. ve 9. günlerinde tutulacaktır. Bu orucu
tutanlar, memleketlerine dönünce yedi gün daha tutarak orucu ona
tamamlarlar. Şafiî hazretleri, âyetin zâhirini esas alarak, geri kalan
yedinin mutlaka dönüşte tutulmasını şart koymuştur. Ebu Hanife hazretleri,
"Dönüş'ten maksad hacc menâsikinin tamamlanmasıdır" diyerek, daha Mekke'de
iken tutulabildiğini söylemiştir.
ـ5ـ وعن عكرمة قال: ]سُئِلَ ابْنُ عَبَّاسٍ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما عَنْ
مُتْعَةِ الحَجِّ. فقَالَ أهَلَّ المُهَاجِرُونَ وَا‘نْصَارُ وَأزْوَاجُ
النَّبىِّ # في حَجَّةِ الودَاعِ وَأهْلَلنَا؛ فَلمَّا قَدِمْنَا مَكَّةَ قالَ
#: اجْعَلُوا إهَْلَكُمْ بِالحَجِّ عُمْرَةَ إَّ مَنْ قَلَّدَ الهَدْىَ
فَطُفْنَا بِالْبَيْتِ وَبِالصَّفَا وَالْمَرْوَةِ، وَأتَيْنَا النِّسَاءَ،
وَلِبِسْْنَا الثِّيَابَ. وَقاَلَ: مَنْ قَلَّدَ الهَدْىَ فإنَّهُ َ يُحِلُّ
حَتَّى يَبْلُغَ الهَدْىُ مَحِلَّةُ ثُمَّ أمَرَنَا عَشِيَّةَ التَّرْوِيَةِ
أنْ نُهلَّ بِالحَجِّ فإذَا فََرَغْنَا مِنَ المَنَاسِكِ جِئْنَا فَطُفْنَا
بِالْبَيْتِ وَالصَّفَا وَالْمَرْوَةِ، وقَدْ تَمَّ حَجُّنَا وَعَلَيْنَا
الهَدْىُ كَمَا قَالَ تَعَالى: فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الهَدْىِ اŒية[. أخرجه
البخارى تعاليقاً .
5. (1293)-
İkrime anlatıyor: "İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'a müt'atulhacc'dan
sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"Veda haccında, Muhacirler, Ensarîler ve
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevceleri hep ihrama girdiler, biz de
girdik. Mekke'ye geldiğimiz zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Kurbanlık nişanlıyanlar hariç, herkes hacc
için giydiği ihramı umreye çevirsin" diye emretti. Biz de Beytullah'ı tavaf
etik. Safâ ve Merve'de sa'y yaptık. (İhramdan çıkarak) kadınlarımıza geldik,
elbiselerimizi giydik. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şunu da
söylemişti:
"Kim kurbanlık nişanlamışsa, kurbanlığı
mahalline varıncaya kadar ihramdan çıkmasın!"
Terviye akşamında (yani Zilhicce'nin 8. günü)
bize hacc için ihrama girmemizi emretti. (Harem bölgesinin dışına çıkarak
ihramlarımızı giyerek hacca başlayıp) menâsiki tamamladığımız zaman Mekke'ye
geri gelip Beytullah'ı, Safâ ve Merve'yi tavaf ettik. Böylece haccımız
tamamlanmış, âyet-i kerimenin buyurduğu üzere (Meâlen): "Haccı da umreyi de
Allah için tam yapın. Fakat (herhangi bir sebeple bunlardan) alıkonursanız,
o halde kolayınıza gelen kurban gönderin..." (Bakara 196) üzerimizde kurban
borcu kalmıştı." [Buharî, Hacc 37. (Buharî bunu bab başlığında ta'lik
(senetsiz) olarak kaydetmiştir.]
AÇIKLAMA:
1- Müt'atu'lhacc, haccda temettu demektir.
Daha doğru tâbiriyle hacc-ı temettu demektir. Yani ihramı giyerken önce
umreye niyet etmek, umreyi yaptıktan sonra, ihramdan çıkıp ihram
yasaklarından istifade edip, hacc zamanında hacc için yeniden ihrama
girmektir. Cumhûr, hacc-ı temettuyu bir şahsın, umre ve haccı bir seferde,
aynı yılın hacc aylarında önce umreyi yapmak suretiyle îfa edebileceğini
belirtir. Mekkî olanlar bunu yapamazlar. Sadedinde olduğumuz hadis, Veda
haccı sırasında Ashab'tan bir kısmının bu şekilde hacc yaptığını ifade
etmektedir.
2- Kurbanlık nişanlayan tâbiri, kesmek üzere
kurban hazırlayanlar demektir. Çünkü, hayvanın kurban edilmek üzere
ayrıldığını belirten birtakım eşya onun üzerine takılır, bu takılarla hayvan
nişanlanmış ve işaretlenmiş olurdu.
3- Başlangıçta Ashab hep hacc-ı ifrad için
ihram giymiş olduğu halde, sonradan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
emriyle umreye çevrilir. Bu çevirme işinin sadece Sahabe'ye ait bir
keyfiyet olduğunu, sonradan neshedildiğini önceki hadiste izah ettik.
4- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) kesilen
kurban hususunda, bunun bir şükran kurbanı olduğu kanaatinde olmayıp,
haccdaki temettudan (istifade etmeden) hasıl olan noksanlığın telâfisi için
teşrî edildiğine inandığı için, rivayetin sonunda "Haccımız tamamlanmış,
âyet-i kerimenin buyurduğu üzere üzerimizde kurban borcu kalmıştı" der.
ـ6ـ وعن أبى ذر رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ عنه قال: ]كَانَتِ المُتْعَةُ في الحَجِّ
‘صْحَابِ مُحَمَّدٍ # حَاصَّةً[. أخرجه مسلم واللفظ له، وأبو داود والنسائى .
6. (1294)-
Ebu Zer (radıyallahu anh) demiştir ki: "Haccda mut'a sadece Muhammed
(aleyhissalâtu vesselâm)'in ashabına hastır." [Müslim, Hacc 189, (1224); Ebu
Dâvud, Menâsik 25, (1808); Nesâî, Hacc 77, (5, 179-180); İbnu Mâce, Hacc 42,
(2984).]
AÇIKLAMA:
Ulemânın açıklamasına göre buradaki mut'a'nın
mânası haccı bozarak umre yapmaktır. Bu hâl bir kereye mahsus olmak üzere
Veda haccında Ashab'a helâl kılınmıştır. Sonraki yıllarda câiz
görülmemiştir.
ـ7ـ وعند أبى داود. ]كَانَ أبُو ذَرٍّ يَقُولُ فِيمَنْ حَجَّ ثُمَّ فَسَخَهَا
عُمْرَةً لَمْ يَكُنْ ذلِكَ إَّ لِلرَّكْبِ الَّذِينَ كانُوا مَعَ رسولِ اللّه
# خَاصةً[ .
7. (1295)-
Ebu Dâvud'daki rivayette şöyle denmektedir: "Ebu Zer (radıyallahu anh),
hacca niyetle ihram giyip sonradan bunu umreye çevirenler hakkında şöyle
diyordu: "Bu, sadece Hz. Peygamber'le haccedenlere has bir ruhsattı." [Ebu
Dâvud, Menâsik 25, (1807); İbnu Mâce, (Hacc 42, (2985).]
ـ8ـ وعن أبى جمرة قال: ]سَألتُ ابْنَ عَبَّاسَ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما عَنْ
المُتْعَةِ فأمَرَنِى بِهَا، وَسَألتُهُ عَنِ الهَدْى فَقَالَ: فِيهَا جَزُورٌ
أوْ بَقَرَةٌ أوْ شَاةٌ أوْ شِرْكٌ في دَمٍ. قالَ: وَكانَ نَاسٌ كَرِهُوهَا
فَنِمْتُ فَرَأيْتُ في المَنَامِ قَائًِ يَقُولُ: عُمْرَةٌ مُتَقَبِّلَةٌ
وَحَجٌّ مَبْرُورٌ: فَأتَيْتُ ابْنَ عَبَّاس فَأخْبَرْتُهُ فقَالَ: اللّهُ
أكْبَرُ سُنَّةَ أبِى الْقَاسِمِ #[. أخرجه الشيخان .
8. (1296)-
Ebû Cemre anlatıyor: "İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'a mut'a'dan sordum;
bana onu yapmamı emretti, haccda kesilen kurbandan sordum. "Bu hususta,
dedi, deve veya sığır veya davar veya kana ortak olmak imkânları var
(bunların hepsi meşrudur).
"Ebû Cemre der ki: "İnsanlar mut'ayı mekruh
addediyorlardı. (Eve gelip) uyudum. Rüyamda birisini gördüm (bana gelip):
"Makbul umre, mebrûr hacc!" diye müjdeledi.
Hemen İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'a gelip haber verdim. Bana:
"Allahu ekber! Ebu'l-Kâsım (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın sünneti!" dedi." [Buharî, Hacc 102; Müslim, Hacc 204, (1242).]
AÇIKLAMA:
1- Buradaki mut'a, haccda temettuda bulunmak,
yani önce umre yapıp ihramdan çıkmak, bir müddet ihram yasaklarından
faydalanmak, sonra hacc için tekrar ihrama girmektir.
2- İbnu Abbâs (radıyallahu anh), kurban
edilebilecek hayvanları saymıştır: Deve, sığır, davar, kana ortaklık. Bu
hayvanlar mutlak sayıldığı için erkek veya dişi olabileceği belirtilmiştir.
Kan ortaklığı: Deve veya sığır için tecviz
edilmiştir. Hz. Câbir'den gelen bir rivayete göre deve ve sığıra yedi kişi
ortak olabilir. İmam Şâfiî ve Cumhûr'a göre ortaklıkla katılanların
kurbanları tatavvu veya vâcib olabilir, ete iştirak de olabilir. Ebu
Hanife'ye göre bütün ortaklar "kurban" niyetiyle kesmelidir, et ortağı
makbûl değildir. İmam Züfer hepsinin aynı çeşit kurban olmasını şart koşar.
Bazı Mâlikîler bir kısmı vacib, bir kısmı tatavvu kurbanı olsa ortak
kesilebilir demiş, ancak İmam Mâlik, Züfer gibi "caiz olmaz" demiştir.
Davarı bir kimse kesebilir, ortaklık bilicma
caiz olmaz.
ـ9ـ وعن ابن عمر رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما أنه قال: ]مَنْ اعْتَمَرَ في أشْهُرِ
الحَجِّ ثُمَّ أقَامَ بِمَكَّةَ حَتَّى يُدْرِكَهُ الحَجُّ فَهُوَ مُتَمَتِّعٌ
إنْ حَجَّ وَعَلَيْهِ مَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الهَدْىِ فإنْ لَمْ يَجِدْ
فَصِيَامُ ثََثَةِ أيَّامٍ في الحَجِّ وَسَبْعَةٍ إذَا رَجَعَ إلى أهْلِهِ[.
أخرجه مالك.وقال: وذلِكَ أفَامَ حَتَّى أتَى الحَجُّ ثُمَّ حَجَّ.وله في أخرى
قال: وَاللّهِ ‘نْ أعْتََمِرَ قَبْلَ الحَجِّ وَأُهْدِىَ أحَبُّ إلىَّ مِنْ أنْ
أعْتَمِرَ بَعْدَ الحجِّ في ذِى الحِجَّةِ .
9. (1297)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: "Kim hacc aylarında umre yapar,
sonra Mekke'de hacc zamanı gelinceye kadar ikâmet ederse bu kimse, hacc da
yaparsa mütemettidir. Bu durumda kolayına gelen bir kurban kesmesi vacib
olur. Eğer kurban bulamazsa, üç günü hacc sırasında, yedi günü de döndüğü
zaman olmak üzere (on gün) oruç tutar."
İmam Mâlik der ki: "Bu hüküm, o kimsenin hacc
zamanına kadar orada ikamet etmesi ve aynı sene içinde hacc yapması halinde
câridir." [Muvatta, Hacc 62, (1, 344).]
Muvatta'nın bir diğer rivayetinde der ki:
"Allah'a yemin olsun, haccdan önce umre yapıp (bu sebeple) kurban kesmem,
haccdan sonra Zilhicce ayında umre yapmamdan daha sevimlidir."
AÇIKLAMA:
Muvatta'nın bir başka rivayetinde kaydedilen
son cümle de Abdullah İbnu Ömer'e aittir. Bu cümle, kurbanın, temettu
sebebiyle kesildiğini ifade eder. Haccdan sonraki umre için kurban kesilmez.
Şu halde İbnu Ömer'e göre kurbanı vâcib kılan durum, aynı senenin hacc
ayları içerisinde umre yapıp temettuda bulunmak, sonra da hacc yapmaktır.
ـ10ـ وعن عبدالرحمن بن حرملة ا‘سلمى. ]أنَّ رَجًُ سَألَ سَعِيدَ بْنَ المُسَيبِ
قال: أعْتَمِرُ قَبْلَ أنْ أحُجّ؟ قال: نَعَمْ: قَدِ اعْتَمَرَ رسولُ اللّه #
قَبْلَ أنْ يَحُجّ[ .
10. (1298)-
Abdurrahmân İbnu Harmele el-Eslemî anlatıyor: "Bir adam gelip Said
İbnu'l-Müseyyib'e: "Haccdan önce umre yapayım mı?" diye sormuştu. Şöyle
cevap verdi:
"Evet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
haccetmezden önce umre yaptı." [Muvatta, Hacc 57, (1, 343).]
ـ11ـ وعن ابن المسيب ]أنَّ عُمَرَ بْنَ أبِى سَلَمَةَ: اسْتَأذَنَ عُمَرَ
رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ أنْ يعْتَمِرَ في شَوَّالٍ فأذِنَ لَهُ فَاعْتَمَرَ
ثُمَّ قَفَلَ إلى أهْلِهِ وَلَمْ يَحُجّ[ .
11. (1299)-
İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Ömer İbnu Ebî Seleme, Hz. Ömer (radıyallahu
anh)'den, Şevvâl ayında umre yapmak için izin istedi. O da izin verdi. İbnu
Ebî Seleme umre yapıp ailesine döndü, haccetmedi." [Muvatta, Hacc 58, (1,
343).]
ـ12ـ وعن عائشة رََضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]الصِّيَامُ لِمَنْ تَمَتَّعَ
بِالْعُمْرَةِ إلي الحَجِّ لِمَنْ لمْ يَجِدْ هَدْياً مَا بَيْنَ أنْ يُهِلَّ
بِالحَجِّ إلى يَوْمِ عَرَفَةَ فإنْ لَمْ يَصُمْ صَامَ أيّامَ مِنىً. وَكانَ
ابْنُ عُمَرَ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما يَقُولُ ذلِكَ[. أخرج هذه ا‘حاديث الثثة
مالك .
12. (1300)-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) şöyle demiştir: "Oruç, umre yapıp hacca kadar
temettuda bulunup da hacc için ihrama girmesinden arefe gününe kadar kurban
bulamayan kimse içindir. Eğer orucu tutmazsa, Minâ günlerinde tutar" İbnu
Ömer (radıyallahu anhümâ) de böyle hükmediyordu. [Muvatta, Hacc 255, (1,
426).]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet, hacc için ihrama girmedikçe,
temettu sebebiyle kurbanın vacib olmayacağını ifade ediyor. İhramla vacib
olan kurban, arefe gününe kadar te'min edilemezse oruç tutması câiz olur.
Daha önce tutmadı ise yevm-i nahr denen kurbanın birinci gününü takip eden
üç günde -ki eyyam-ı Mina da denir- orucun ilk üçü tutulacak, geri kalan
yedisi de memlekete dönünce tutulacaktır.
Rivayetten anlaşılan şu ki, muhtemelen, Hz.
Aişe yevm-i nahrden, yani Zilhicce'nin 10. gününden önce tutulacak orucun
borçtan kurtulmada daha üstün olduğu ve böyle emredilmiş bulunduğu
kanaatinde idi. Bir başka ifade ile, Hz. Aişe bu vacib orucun eda vaktinin
yevm-i nahr'den önce olduğu, Mina günlerinin ise edâ değil kaza günleri
olduğu, dolayısıyla, yevm-i nahrdan önce tutulacak oruçlar her dileyene
mübah, Mina'da tutulacak oruçlar ise, zarurete mebni olarak sadece daha önce
borcunu ödemeyen kimselere mübah olup, bu durumda olmayanlara memnu olduğu
kanaatinde idi. Yine ona göre, Mina günlerinde üç gün oruç tutmanın cevazı,
oruç vacib olanlarla ilgil olarak Kur'ân'da yer eden: "...(kurban) bulamazsa
hacc günlerinde üç gün oruç tutmak" emrine ittiba etmiş olmak içindir.
Şafiîlerden bazıları, bu telakkiye uyarak,
sonradan tutulan orucun kaza olduğuna hükmetmiştir. Mezheb görüşü, önceden
tutmanın efdal olduğunu te'yid etmekle beraber, sonradan tutulan da kaza
değil eda olduğudur (Zürkânî'den).
ـ13ـ وعن جابر رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أهلَّ رسول اللّه # وَأصْحَابُهُ
بالحَجِّ وَلَيْسَ مَعَ أحَدٍ مِنْهُمْ هَدْىٌ سِوَى النَّبىِّ # وَطَلْحَةَ
رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ. وَقَدِمَ عَلىٌّ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ مِنَ الْيَمَن
وَمَعَهُ هَدْىٌ. فقَالَ: أهْلَلْتَ بِمَا أهَلَّ بِهِ النَّبىُّ #؛ فَأمَرَ
النَّبىُّ # أصْحَابَهُ أنْ يَجعَلُوهَا عُمْرَةً وَيَطُوفُوا وَيُقَصِّرُوا
وَيُحِلُّو إَّ مَنْ كَانَ مَعَهُ هَدْىٌ. فقَالُوا: أنَنْطَلِقُ إلى مِنىً،
وَذَكَرُ أحَدِنَا يَقْطرُ؟ فَبلَغَ النَّبىَّ # فقَالَ: لَوِ اسْتَقْبَلتُ
مِنْ أمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ مَا أهْدَيْتُ. وَلَوَْ أنَّ مَعِى الهَدْىَ
‘حْلَلْتُ، وَحَاضَتْ عَائِشَةُ رََضِىَ اللّهُ عَنْها. فَنَسَكَتْ المَنَاسِكَ
كُلّهَا غَيْرَ أنْ لَمْ تَطفْ بِالْبَيْتِ. فَلَمَّا طَهُرَتْ طَافَتْ.
وَقَالَتْ يَارسولَ اللّه: تَنْطَلِقُونَ بِحَجّةٍ وَعُمْرَةٍ وَأنْطَلِقُ
بِحَجّةٍ؟ فَأمَرَ عَبْدَالرَّحْمنِ بْنَ أبى بَكْرٍ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما
أنْ يَخْرُجَ مَعَهَا إلى التَّنْعِيمَ فاْعَتَمَرَتْ بَعْدَ الحَجِّ[. أخرجه
الخمسة إ الترمذى، وهذا لفظ الشيخين .
13. (1301)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Veda haccında), Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) ve ashabı (radıyallahu anhüm), hacc için ihrama
girdikleri vakit, Resûlullah ile Talha hariç, hiç kimsenin kurbanlığı
yoktu. O sırada Hz. Ali, beraberinde bir kurbanlık olduğu halde Yemen'den
geldi. Ve derhal: "Ben de Resûlullah'ın niyet ettiği şeye niyet ederek ihram
giydim" deyip katıldı.Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashabına bu
hacclarını umreye çevirmelerini, tavaf yapmalarını, (sa'y yapmalarını),
beraberinde kurbanlığı olanlar hariç saçlarını kısa keserek ihramdan
çıkmalarını emretti.Bir kısmı itiraz ederek: "Yani henüz cenabetken Mina'ya
mı gideceğiz?" dediler. Bu söz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e
ulaşmıştı: "Geride bıraktığım işlerimi tekrar bulsaydım kurban getirmezdim.
Eğer, beraberimde kurbanlığım olmasaydı, ben de ihramdan çıkardım" dedi.
Bu sırada Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) hayız oldu. Beytullah'ı tavaf hâriç,
haccın bütün menâsikini yerine getirdi. Temizlenince de tavafı yaptı. Dedi
ki:"Ey Allah'ın Resûlü! Sizler hem umre hem de hacc yapmış olarak burdan
ayrılacaksınız, ben ise sadece haccla ayrılacağım!"Bunun üzerine Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) oğlan kardeşi Abdurrahman İbnu Ebî Bekr
(radıyallahu anhümâ)'e, Hz. Aişe'yi (Harem bölgesinin dışında yer alan)
Ten'im'e götürmesini emretti. (Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) orada ihram
giyerek) haccdan sonra umre yaptı." (45)
ـ14ـ وفي أخرى للبخارى: ]قال لهم: أحِلُّوا مِنْ أحْرَامِكُمْ وَاجْعَلُوا
الَّتِى قَدِمْتُمْ بِهَا مُتْعَةً. فقَالُوا: كَيْفَ نَجْعَلُهَا مُتْعَةً
وَقَدْ سَمّيْنَا الحَجَّ؟ فقَالَ: افْعَلُوا مَا أقُولُ لَكُمْ فَلَوَْ أنِّى
سُقْتُ الهَدْىَ لَفَعَلْتُ مِثْلَ الَّذِى أمَرْنُكُمْ وَلِكنْ َ يَحِلُّ
مِنِّى حَرَامٌ حَتّى يَبْلغَ الهَدْىُ مَحِلّهُ فَفَعَلُوا[ .
14. (1302)-
Buharî'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir:"
(Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mekke'ye
gelince ashabına: "İhramınızdan çıkın. Önceki niyetinizi müt'aya çevirin!"
dedi. Ashab:
"Biz önce "hac" diye ismen belirterek niyet
etmişken, şimdi nasıl müt'aya çevirebiliriz?" diye itiraz ettiler.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ben size ne söylüyorsam onu yapın. Eğer
kurbanlık getirmemiş olsaydım, size emretmiş bulunduğumu ben de yapardım.
Ancak, kurbanım (Mina'daki kesim) mahalline ulaşmadan ihramlıya haram olan
şeylerden hiçbirisi bana helâl olmaz!" dedi. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın emrini yerine getirip ihramdan
çıktılar."
ـ15ـ وفي أخرى: ]قَدِمْنَا مَكَّةَ ‘رْبَعٍ خَلوْنَ مِنْ ذِى الحِجَّةِ[ .
15. (1303)-
Yine Buharî'nin bir başka rivayetinde şu ziyade yer alır: "Biz Mekke'ye
Zilhicce ayının 4'ünde gelmiştik."
ـ16ـ وفي رواية: ]أُمِرْنَا أنْ نُحِلَّ وَنَجْعَلَهَا عُمْرَةً فَكَبُرَ ذلِكَ
عَلَيْنَا وَضَاقَتْ بِهِ صُدُورُنَا فَبَلَغَ ذلِكَ النَّبىَّ #: فَمَا
نَدْرِى شئٌ بَلَغَهُ مِنَ السَّمَاءِ أمْ شئٌ مِنْ قِبَلِ النَّاسِ؟ فقَالَ
يَا أيُّهَا النَّاسُ أَحِلُّوا، فَلَوَْ الهَدْىُ الَّذِى مَعِى فَعَلْتُ
كَمَا فَعَلْتُمْ فَأحْلَلْنَا حَتَّى وَطئْنَا النِّسَاءَ وَفَعَلَنَا مَا
يَفْعَلُ الحََلُ، حَتَّى إذَا كانَ يَوْمُ التّرْوِيَةِ وَجَعَلْنَا مَكَّةَ
بِظَهْرٍ أهْلَلْنَا بِالحَجِّ[ .
16. (1304)-
Müslim'in bir rivayetinde şu ibâreye de yer verilmiştir: "Bize ihramdan
çıkmamız, hacc için yaptığımız niyyetin umreye çevrilmesi emredilmişti. Bu,
bize çok imkânsız bir emir geldi ve hepimizin canını sıktı.
Memnuniyetsizliğimiz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a ulaştırıldı. Ona
semâvî bir şey (haber) mi ulaştı, insanlardan mı bir şey ulaştı bilemiyoruz,
her ne ise, bize şu hitabda bulundu:
"Ey nâs, ihramdan çıkın. Eğer beraberimde
kurbanlığım olmasaydı, ben de sizin gibi yapardım!"
(Resûlullah'ın bu kesin emri üzerine)
ihramdan çıktık. Hatta hanımlarımızla münasebet-i cinsiyede bile bulunduk.
İhrama girmemiş olan bir kimsenin yaptığı her şeyi yaptık. Bu hal terviye
gününe (Zilhicce'nin 8. günü) kadar devam etti. O gün gelip, Mekke'yi arkada
bıraktığımız vakit, hacca niyet ederek ihrâma girdik."
ـ17ـ وفي أخرى لمسلم: ]أقْبَلْنَا مُهلِّينَ مَعَ النَّبىِّ # بِحَجٍّ مفْرَدٍ
وَأهَلَّتْ
عَائِشَةُ رََضِىَ اللّهُ عَنْها بِعُمْرَةٍ حَتَّى إذَا كُنَّا بِسَرِفَ
عَرَكتْ حَتَّى إذَا قَدِمْنَا طُفْنَا بِالْكَعْبَةِ وَبِالصَّفَا
وَالْمَرْوَةِ، وَأُمِرْنَا أنْ يُحِلَّ مِنَّا مَنْ لَمْ يُحِلَّ مِنَّا مَنْ
لَمْ يَكُنْ مَعَهُ هَدْىٌ. قُلْنَا حِلٌّ مَاذَا ؟ قَالَ: الحِلُّ كُلُّهُ.
فَوَاقَعْنَا النِّسَاءَ وَتَطَيّبْنَا بالطِّيبِ وَلَبِسْنَا الثِّيَابَ
وَلَيْسَ بَيْنَنَا وَبَيْنَ عَرَفَةَ إَّ أرْبَعُ ليَالٍ. ثُمَّ أهْلَلْنَا
يَوْمَ التّرْوِيَةِ، ثُمَّ دَخَلَ النَّبىُّ # عَلى عَائِشَة رََضِىَ اللّهُ
عَنْها. وهِىَ تَبْكِى. فقَالَ: مَا شَأنُكِ؟ قَالَتْ: حضْتُ، وَقَدْ حَلَّ
النَّاسُ وَلَمْ أحِلَّ وَلَمْ أطُفْ، وَالنّاسُ يَذْهَبُونَ اŒنَ إلى الحَجِّ.
فقَالَ: إنَّ هذَا شئٌ كَتَبَهُ اللّهُ عَلى بَنَاتِ آدَمَ فاغْتِسلِى ثُمَّ
أهلِّى بِالحَجِّ فَفَعَلَتْ وَوَقَفَتِ المَواقِفَ كُلَّهَا حَتَّى إذَا
طَهُرَتْ طَافَتْ. فقَالَ: قَدْ حَلَلْتِ مِنْ حَجّكِ وَعُمْرَتِكِ جِمِيعَها.
فقَالَتْ: إنِّى أجِدُ في نَفْسِى أنّى لَمْ أطُفْ بِالْبَيْتِ حِينَ حَجَجْتُ.
قالَ: فاذْهَبْ بِهَا يَا عَبْدَ الرَّحْمنِ فأعْمِرْهَا مِنَ التَّنْعِيمِ،
وذلِكَ لَيْلَةَ الحَصْبَةِ، وَكانَ # رَجًُ سَهًْ إذَا هَوِيَتْ شَيئاً
تَابَعَها عَلَيْهِ[ .
17. (1305)-
Müslim'in diğer bir rivayetinde şöyle denir: "Biz, hacc-ı ifrad için ihram
giyip Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte ilerledik. Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) de umre için ihrama girdi. Seref'e gelince Hz. Aişe hayız
oldu. (Mekke'ye) gelince Kâbe'yi, Safâ ve Merve'yi tavaf ettik. Sonra,
beraberinde kurbanlık olmayanların ihramdan çıkmaları emredildi.
"Neleri nefsimize helâl edeceğiz?" diye
sorduk. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"(İhramlıya yasak olan) her şeyi!" dedi. Bunun
üzerine kadınlarımızla da yattık, kokular süründük, elbiselerimizi giydik.
(Bunların hepsini yaparken) bizimle arefe (yani hacc ihramı giyme) günü
arasında sadece ve sadece dört gece vardı.
Sonra terviye günü (Zilhicce'nin 8'i) tekrar
ihrama girdik. Bir ara Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ)'nin yanına girmişti, onu ağlıyor buldu.
"Neyin var?" diye sordu.
"Hayız oldum, herkes ihramdan çıktı, ben
çıkamadım, tavafımı da yapamadım. Herkes artık (umresini tamamladı), hacc
için (Arafat'a) çıkıyor!" diyerek yakındı. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Bu hal, Cenab-ı Hakk tarafından Âdem
(aleyhisselam)'in kızlarına yazılmış bir kaderdir, (sana mahsus bir kusur
değil). Sen de, (ihrama giren herkesin yaptığı gibi) yıkan ve hacc için
ihrama gir"
dedi. O da öyle yaptı. (Mina, Arafat ve Müzdelife'deki) vakfelerin hepsine
katıldı. Hayızdan temizlenince de (ifâza) tavafını yaptı. (Bunlar bittikten
sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye:
"Artık hem haccını hem de umreni yapmış, her
ikisinin de ihramından çıkmış oldun!" dedi. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ):
"Ancak benim içimden Beytullah'ı tavaf etmeden
hacc yaptığım hissi geçiyor" dedi. Bunun üzerine (oğlan kardeşine
seslenerek):
"Ey Abdurrahman (kızkardeşin) Aişe'yi Ten'îm'e
götür, orada umre için ihrama girsin!" dedi. Bu vak'a Hasbe gecesi cereyan
etmişti.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mülâyim bir insandı. Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) birşey arzu etti mi onun arkasını takip eder (yerine
getirirdi)."
ـ18ـ وفي رواية له: ]وَأمِرْنَا أنْ نَشْتَرِكَ في ا“بِلِ وَالْبَقَرِ كُلُّ
سَبْعَةٍ مِنَّا في بدَنَةٍ[
18. (1306)-
Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denir: "... Deve ve sığırda ortak
olmamız emredildi. Bizden her yedi kişi bir deveye iştirak edecekti."
ـ19ـ وفي رواية له: ]لَمْ يَطُفِ النَّبىُّ # وََ الصَّحَابَةُ بَيْنَ الصَّفَا
وَالْمَرْوَةِ إَّ طَوَافاً وَاحِداً طَوافَهُ ا‘وَّلَ[ .
19. (1307)-
Yine Müslim'in bir başka rivayetinde: "Ne Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), ne de Ashab (radıyallahu anhüm), hiç kimse, Safâ ile Merve
arasında ilk tavafın dışında başka bir tavaf yapmadı" denmiştir.
ـ20ـ وعن أبى داود والنسائى. ]فقَالَ سُرَاقَةُ بنُ مَالِكٍ: يَا رسول اللّهِ
أرَأيْتَ مُتْعَتُنَا هذِهِ لِعَامِنَا أمْ ل‘بَدِ؟ فقَالَ: بَلْ هِىَ ل‘بَدِ[
.
20. (1308)-
Ebu Dâvud ve Nesâî'de şu ziyade gelmiştir: "Sürâka İbnu Mâlik (radıyallahu
anh):
"Ey Allah'ın Resûlü, bu sene (hacc sırasında)
yaptığımız temettu bu yıla mı has, bundan sonra her haccda ebediyen
yapılacak mı?" diye sormuştu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Elbette, ebediyen yapılacaktır!" cevabını
verdi".
[Buharî, Hacc 81, 32, 34, 35, Umre 6, 15, Meğâzî 61, Temennî, 3, 27; Müslim,
Hacc 1213-1216 arasındaki rivayetler); Ebu Dâvud, Menâsik 23, (1785-1789
arasındaki rivayetler); Nesâî, Hacc 77, (5, 178-179).]
NOT: Bu kaynaklar 1301-1308 numaralar
arasında kaydettiğimiz 8 adet rivayete aittir.
AÇIKLAMA:
1- Bir kısmı uzunca bir hadisten sadece bir
parça olarak kaydedilen yukardaki rivayetlerin hepsi, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın Veda haccı ile ilgilidir. Veda haccı 10. hicrî
senede, yâni Resûlullah'ın hayatının son senesinde vuku bulmuştur. Bu hacc,
Hz. Peygamber'in yaptığı ilk ve son hacctır.
2- Rivayetlerdeki farklılıklar, ulemâyı bazı
farklı yorumlara sevketmiştir. Her şeyden önce haccın farz kılındığı zaman
ihtilâflıdır. Hicretten sonra farz kılındığında ittifak edilse de, hangi
yılda farz kılındığı ihtilâflıdır. 2. yıl diyen olduğu gibi, 10. yıl diyen
de olmuştur. Aradaki diğer yılları söyleyenler de olmuştur. Hicretten önce
farz oldu diyen rivayet şazzdır.
3- Veda haccı, büyük bir kalabalığın
iştirakiyle yapılmış haşmetli bir tezâhürattır. Resûlullah Veda haccında,
İslâm'ın mühim bir rüknünün icra âdâbını ta'lim buyurmuştur. Hacc ibadeti,
cahiliye devrinde de icra edilmekte bulunan bir ibadet olması sebebiyle,
bunun İslâmî şeklinin öğretilmesi yönüyle Veda haccının ayrı bir ehemmiyeti
vardı. Belki de bu sebepten olacak, mezkur hacc pekçok sahabi tarafından
birçok teferruatıyla rivayet edilmiştir.
Yukarıdaki rivayetleri şöyle özetleyebiliriz:
1) Veda haccı için, Zülhuleyfe'de herkes hacc
için niyet ederek ihrama girer.
2) Zilhicce'nin 4'ünde Mekke'ye gelirler.
3) Mekke'ye gelince Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) beraberinde kurbanlık getirmemiş olanlara da bu
haccı umreye çevirmelerini yani Beytullah'ı tavaf edip Safâ-Merve arasında
da sa'yde bulununca traş olup ihramdan çıkmayı emreder.
4) Ancak, hacc için ihrama girmiş olan Ashâb
bu emir karşısında şoke olurlar ve emri icrâya yanaşmak istemezler.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kurbanlık getirmemiş olsaydım, ben de
ihramdan çıkardım, fakat, kurban kesilecek mahalle (Mina'ya) ulaşmadan
ihramdan çıkmam helâl olmaz" der. Zîra âyet-i kerimenin hükmü öyledir.
(Bakara 196). Resûlullah'ın ısrarı karşısında Ashab, ihramdan çıkar.
İhramlıya haram olan mübah işler yaparlar: Normal elbise giymek, koku
sürünmek, hanımlarıyla cinsî münasebet vs. gibi.
İşte haccta temettu veya mut'a denen şey
budur: İhram yasaklarının dışına çıkmak. Öyle ise hacc-ı temettu, umre
yaptıktan sonra ihramdan çıkarak bir müddet normal hayat yaşayıp hacc için
yeniden ihrama girmek ve hacc yapmaktır.
5) Ashab'ın buna itirazı, rivayetlerden
anlaşıldığı üzere üç sebepten ileri geliyordu:
a) Bidayette hacc için ihrama girmişlerdi,
umreye niyet değiştirmek olur muydu?
b) Müteakip rivayette görüleceği üzere,
cahiliye devrinde hacc aylarında umre yapmayı günah addediyorlardı.
c) Mekke'ye Zilhicce'nin 4'ünde gelmişlerdi.
8'inde tekrar hacc için ihrama gireceklerdi. 3-4 gün gibi kısa bir müddet
için ihramdan çıkmaya, dinî havalarını terketmeye değer miydi; bu, henüz
cenâbetken Mina'ya gitmek gibi bir mânaya gelmez miydi?
Bu sebeplerle Ashab ihramdan çıkmak
istememişti.
6- Hacc için yapılan niyeti herkesin, her
zaman umreye tahvil etmesi câiz midir? meselesinde ulemâ büyük çoğunluğuyla
"hayır!" demiştir. Bu tatbikat sadece Ashab'a mahsus kalmış, sonraki
Müslümanlar hakkında neshedilmiş olduğu kabul edilmiştir.
7- Rivayette Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) umre
tavafını yapmadan hayız olduğunu belirtir. Bu vesileyle Resûlullah,
kadınları ilgilendiren mühim bir meselenin hükmünü teşri ediyor: Hayızlı
kadın tavaf hariç, haccın bütün menâsikini eda eder. Temizlikten sonra da
tavaf ve dilerse umre yaparak haccını eksiksiz ikmâl eder. Hz. Aişe, umre
de yapabilmek için kardeşiyle Ten'im'e gidip yeniden ihram giyer.
Veda haccı ile alâkalı teferruat bunlardan
ibâret değildir. Ancak sadedinde olduğumuz sekiz kadar hadisin temas
ettikleri başlıca meseleler bunlardır.
ـ21ـ وللخمسة إ الترمذى عن ابن عباس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كَانُوا
يَرَوْنَ الْعُمْرَةَ في أشْهُرِ الحَجِّ مِنْ أفْجَرِ الْفُجُورِ في ا‘رضِ،
وَكَانُوا يُسَمُّونَ المُحرَّمُ صَفَرَ، وَيَقُولُونَ: إذَا بَرَأ الدَّبَرُ
وَعَفَا ا‘ثَرُ وَانْسَلَخُ صَفَرُ حَلَّتِ الْعُمْرَةُ لَمِنَ اعْتَمَرَ، قال:
فَقَدِمَ رسولُ اللّهِ # وَأصْحَابُهُ صَبِيحَةَ رَابِعَةٍ مُهِلِّينَ
بِالحَجِّ. فَأمَرَهُمُ النَّبىُّ # أنْ يَجْعَلُوهَا عُمْرَةً فَتَعَاظَمَ
ذلِكَ عِنْدَهُمْ. فقَالُوا يَا رسولَ اللّهِ: أىُّ الحِلِّ؟ قال: الحِلُّ
كُلُّهُ[.وعند النسائى: عَفَا الْوَبَرُ بَدَلَ ا‘ثَرِ.وزاد بَعْدَ قَولِهِ:
وَانْسَلَخَ صَفَرُ، أوْ قالَ: وَدَخَلَ صَفَرُ.
21. (1309)-
Buharî, Müslim, Ebu Dâvud ve Nesâî'de kaydedilen bir rivayette İbnu Abbâs
(radıyallahu anhümâ) demiştir ki: "(Cahiliye Arapları) hacc aylarındaki
umreyi yeryüzünde işlenebilen günahların en büyüğü biliyorlardı. Keza
Muharrem ayını da Safer diye isimlenirip: "Bere iyileşip eser kalmadığı ve
Safer ayı çıktığı vakit umre yapmak isteyene umre helâl olur" diyorlardı.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashab-ı Güzîn (radıyallahu anhüm)'i,
hacc için ihrama girmiş olarak 4 Zilhicce sabahı (Mekke'ye) geldiler. (Gelir
gelmez) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), hacc niyetlerini umreye tahvil
etmelerini emretti. Bu, Ashab nezdinde büyük bir hâdise oldu.
"- Ey Allah'ın Resûlü, neleri helal
addedeceğiz?" diye sordular.
"Bütün (ihram haramları) helâl olacak!" diye
cevap verdi.
"Nesâî'deki rivayette: Eser yerine veber (yün)
denmiştir. Mâna: "Yün çoğalınca" olur.
Keza "Safer ayı çıkınca" tâbirinden sonra:
"Veya şöyle dedi: Safer ayı girince" tâbiri ilâve edilmiştir. [Buharî, Hacc
34, Menâkıbu'l-Ensâr 26; Müslim 198, (1240, 1241); Ebu Dâvud, Hacc 80,
(1987), Menâsik 23, (1792); Nesâî, Hacc 77, 108, (5, 180, 181, 201, 202.)
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, eski bir cahiliye inancını
aydınlatmaktadır: Hacc aylarında umre yasağı. Böylece, Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'in hacc için giyilen ihramının umreye çevrilmesi
hususundaki kesin ve ısrarlı emrinin gerçek sebebini daha iyi anlıyoruz:
Haccla ilgili bir cahiliye geleneğini yıkmak. Hattâ, Hz. Aişe'nin umre
yapması için Resûlullah (a.s.)'ın gösterdiği husûsî alâkayı, İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ), İbnu Hibbân'ın kaydettiği bir rivayette bu maksadla
yorumlar:
وَاللّهِ
مَا اَعْمَرَ رَسُولُ اللّهِ # عَائِشَةَ فِِى ذِى الْحِجَّةِ اَِّ لِيَقْطَعَ
بِذَلِكَ اَمْرِ اَهْلِ الشِّرْكِ فَإِنَّ هَذَا الْحَىَّ مِنْ قُرَيْشِ وَمَنْ
دَانَ دِينَهُمْ كَانُوا يَقُولُونَ فَذَكَرَ نحوه
"Kasem olsun, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye Zilhicce ayında, sırf bir cahiliye
âdetini kırmak için umre yaptırttı. Zîra şu Kureyş cemaati ve onun yolundan
gidenler "yeryüzündeki günahların en büyüğü hacc aylarında umre yapmaktır"
diyorlardı.
2- Muharrem ayının Safer olarak
isimlendirilmesi tâbiriyle, İbnu Abbâs, cahiliye devrinde, hacc aylarını
panayır aylarıyla çakıştırmak için başvurdukları nesî hâdisesine temas
etmektedir. Muharrem ayını Safer diye isimleyerek, Muharrem'i haram ayı
olmaktan çıkarıyorlar, haram ayındaki yasakları işliyorlardı. Böylece,
Muharrem'in haramlığını Safer ayına tehir ediyorlardı. Maksadları ard arda
gelen üç haram ayı ikiye indirmek, üçüncüyü bir ay geriye bırakmaktı. Çünkü
üç ay üst üste mukatele, yağma, öldürme gibi alışkanlıklardan uzak kalmak
onlara zor geliyordu. Cenâb-ı Hakk, Kur'ân-ı Kerim'de onların bu nesî
tatbikatlarını "küfürde artış" olarak değerlendirmiştir;
"Haram ayları geciktirmek (nesî), ancak
küfürde bir artış (sebebi)dir. Onunla kâfirler şaşırtılır. Onlar bunu bir
yıl helâl, bir yıl haram sayarlar ki, Allah'ın haram kıldığına sayıca
uysunlar da (varsın) Allah'ın haram ettiğini helâl kılmış olsunlar! Bu
suretle de onların amellerinin kötülüğü kendilerine süslenip güzel
gösterildi. Allah o kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez" (Tevbe 37).
Nâdanların zaman zaman Ramazan ayını senenin
en uygun ayına almak şeklinde gündeme getirdikleri mesele Kur'ân-ı Kerim'in
küfürde bir artış olarak tavsif buyurduğu nesî'den başka bir şey değildir.
Dinî takvimin değiştirilmesini hiçbir mü'min taleb edemez.
3- Cahiliye devrinin sözlerinden olan "berenin
iyileşmesi"nden maksat, develerin sırtında sefer ve yolculuk meşakkatiyle
hasıl olan yaraların iyileşmesidir. Hacc seferinden döndükten sonra
iyileşirlerdi.
Eserin kalmamasına gelince: Eser iz demektir.
Yani: "Deve vs. binek izlerinin kaybolması" kastedilmektedir. Yani hacc için
yapılan seferde deve ve diğer binek hayvanlarının ve hatta yayaların
yollarda hasıl ettiği izlerin kaybolması ifâde edilmektedir.
Ebu Dâvud'un rivayetinde
عفا الوبر tâbiri yer alır. Yani
yünlerin çıkması, artması, bitip büyümesi gibi mânalar ifade eder. Yani hacc
seferi sebebiyle aşınıp dökülmüş olan deve yünleri yeniden çıksın, artsın
temennisi mevzubahistir.
Umreyi -Safer ayı haram aylardan olmadığı ve
Muharrem'i de o hale getirdikleri halde- Safer'in çıkmasına tâlîk etmiş
olmalarının sebebi şudur: Onlar Muharrem'i Safer yapınca, bu aylarda
umumiyetle memleketlerinde kalmazlardı.
Develerin yarası da ancak Safer'in çıkmasıyla
iyi leşirdi. Onu tebeiyyet yoluyla hacc aylarına ilhak ettiler ve aslında
Safer olan Muharrem'i de umre aylarının başlangıcı yaptılar. Umre böylece,
onlar nezdinde hacc aylarının dışında kaldı.
Aya, Safer denmesi şundan ileri gelir: Safer,
lügat olarak boş demektir. Dilimizdeki Safer kelimesi de buradan gelir.
Araplar bu ayda birbirlerine yağmada bulunurlar ve evlerini eşyadan hâli ve
boş (safer) bırakırlardı. Bu sebeple yağma ayına Safer denmiştir.
ومعنى »بَرَأ الدُّبُرَ« أى اندمل العَقْر الذى يكون في ظهر البعير وشفى.ومعنى
»عفَا ا‘ثَرُ« أى اندَرَس لعدم الذهاب والمجئ في الطُّرق.
ـ22ـ وعن مسلم والترمذى: ]قال #: دخَلَتِ الْعُمْرَةُ في الحَجِّ إلى يَوْمِ
الْقِيَامَةِ: أىْ دَخَلَ عَمَلُهَا في عَملِ الحَجِّ لِلْقَارِن[ .
22. (1310)-
Müslim ve Tirmizî'de şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdu ki: "Umre, kıyamete kadar hacca dahil oldu: Yani, umre ameli, hacc-ı
kıran yapmak isteyenin hacc ameline dahil oldu." [Müslim, Hacc 203, (1241);
Tirmizî, Hacc 89, (932).]
AÇIKLAMA:
Önceki hadiste cahiliye devrinin umre
anlayışını belirttik: Hacc aylarında umre yapmak büyük günah. Resûlullah, bu
kanaati yıkmak gayesiyle açık bir ifade ile, kıyamete kadar umrenin hac
aylarında da yapılabileceğini ifâde buyurmuştur. Hacc için ise, sâdece hacc
aylarında (eşhürü'lhürum) ihrama girilebilir. Şu halde hadis:
a) Hacc-ı kıran yoluyla umre ile haccın
birleşebileceğini,
b) Hacc aylarında umre yapılabileceğini tebliğ
etmektedir. Şârihler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hayatında hacc
aylarında dört kere umre yaptığını, bunlardan üçünün Zilkade ayında birinin
de Veda haccı sırasında cereyan ettiğini belirtirler.
ـ23ـ وعن عائشة رََضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]خَرَجْنَا مَعَ رسولِ اللّه # في
أشْهُر
الحَجِّ وَحُرُمِ الحَجِّ وَلََيالِى الحَجِّ فَنَزَلْنَا بِسَرِفَ. فقَالَ:
مَنْ لَمْ يَكُنْ مَعَهُ هَدْىٌ فأحَبَّ أنْ يَجْعَلَهَا عُمْرَةً
فَلْيَفْعَلْ؛ ومَنْ كانَ مَعَهُ الهَدْىُ فََ. قالَتْ: فَاŒخِذُ بِهَا
وَالتَّارِكُ لَهَا مِنْ أصْحَابِهِ. فأمَّا رسولُ اللّهِ # وَرِجَالٌ مِنْ
أصْحَابِهِ فكانُوا أهْلَ قُوَّةٍ وَكَانَ مَعَهُمْ الهَدْىُ فلَمْ يَقْدِرُوا
عَلى الْعُمْرَةِ. قَالتْ: فَدَخَلَ عَلَىَّ رسولُ اللّه # وَأنَا أبْكِى.
فقَالَ: مَا يُبْكِيكِ يَا هَنَتَاهُ؟ فقُلْتُ: سَمِعْتُ قَولَكَ ‘صْحَابِكَ
فَمُنِعتُ الْعُمْرةَ. فقَالَ وَمَا شأنُكِ؟ قُلْتُ أصَلِّى. قال: َ
يَضُرُّكِ، إنَّمَا أنتِ امْرَأةٌ مِنْ بَنَاتِ آدَمَ كَتَبَ اللّهُ عَلَيْكِ
مَا كَتَبَ عَلَيْهِنَّ فَكُونِى في حَجِّكِ فَعَسى اللّهُ تَعَالى أنْ
يَرْزُقُكِيهَا[. أخرجه الستة إ الترمذى .
23. (1311)-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Biz hacc aylarında, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte, hacc için ihrama girmiş olarak,
hacc gecelerinde yola çlıkıp Seref nâm yere indik. Orada Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm): "Kimin beraberinde kurbanlığı yoksa, haccını umre
yapmak isteyen umreye çevirsin. Beraberinde kurbanlığı olan bunu yapmasın"
dedi. Hz. Aişe sözünde devamla der ki: "Ashab'tan bazısı umreye niyet etti,
bazısı da terketti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile, gücü yerinde
olan bazısının yanında kurbanlığı vardı.
(Bir ara) Resûlullah yanıma gelince beni ağlar
buldu.
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
"Ben ashabına söylediklerini işittim ve umre
yapmaktan engel olundum!" dedim. Bunun üzerine:
"Neyin var?" diye tekrar sordu.
"Namaz kılamıyorum (hayız oldum)" dedim.
"Bu sana zarar vermez. Sen Hz. Âdem
(aleyhisselam)'in kızlarından bir kadınsın. Allah öbürlerine yazdığı kaderi
sana da takdir etti, bu bir kusur sayılmaz. Sen haccına devam et. Cenab-ı
Hakk inşaallah, umreyi de sana nasib edecek" dedi.
(Kaynaklar 1315 numaralı hadisin sonunda
toptan verilmiştir.)
ـ24ـ وفي أخرى ]فَلَمْ أزَلْ حَائِضاً حَتَّى كَانَ يَوْمُ عَرَفَةَ ـ وَلَمْ
أُهْلِلْ إَّ بِعُمْرَةٍ ـ طَهُرْتُ؛ فَأمَرَنِى أنْ أنْقُضَ رَأسِى
وَأمْتَشِطَ، وَأُهِلَّ بِالحَجِّ وَأتْرُكَ الْعُمْرَةَ، فَفَعَلْتُ حَتَّى
قَضَيْتُ حََجِّى[ .
24. (1312)-
Bir diğer rivayette Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) şöyle der: "Hayız halim
Arefe gününe kadar devam etti, o gün temizlendim. Ben de sadece umreye niyet
etmiştim. Resûlullah saçımı çözüp taramamı, umreyi bırakıp, hacc niyetiyle
ihrama girmemi emretti. Emrini yerine getirdim ve haccımı eda ettim."
ـ25ـ وفي رواية قالتْ: ]فَخَرَجْنَا مَعَهُ حَتَّى قَدِمْنَا مِنَى يَوْمَ
النَّحْرِ وَطَهُرْتُ ثُمَّ خَرَجْتُ مِنْ مِنَى فَأفَضْتُ بِالْبَيْتِ، ثُمَّ
خَرَجْتُ مَعَهُ في النَّفْرِ اŒخِرِ حَتَّى نَزَلَ المُحَصَّبَ فَدَعَا عَبْدَ
الرَّحْمنِ فقَالَ اخْرَجْ بأُخْتِكَ مِنَ الحََرَمِ فلتُهِلَّ بِعُمْرَةٍ
ثُمَّ افْرُغَا ثُمَّ ائْتِيَا ههُنَا فإنِّى أنْظُرُكُمَا حَتَّى تأتِيَها
فَخَرَجْتُ حَتَّى إذَا فَرَغْتُ مِنَ الطّوَافِ جِئْتُهُ بِسَحَرٍ فأذّنَ
بِالرَّحِيلِ فارْتَحَلَ النَّاسُ فَمَرَّ مُتَوَجِّهاً إلى المَدِينَةِ[ .
25. (1313)-
Hz. Aişe bir başka rivayette şöyle der: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'la birlikte çıktık, kurban günü Mina'ya geldik. Ben (orada)
temizlendim. Sonra Mina'dan çıktım. Beytullah'a koştum. Sonra, Resûlullah'la
birlikte nefr-i âhir (teşrik günlerinin üçüncüsü, yani bayramın 4. günü = 13
Zilhicce) günü çıktık, Musahhab'a
indik. Abdurrahman (radıyallahu anh)'ı çağırdı ve: "Kızkardeşini Harem
bölgesinden çıkar (Ten'm'e kadar götür. Orada) umre için ihram giysin.
Umreyi yapınca buraya gelin, sizi dönünceye kadar burada bekliyorum!" dedi.
Ben ayrılıp (Ten'im'e gidip ihram giydim, umre yaptım) tavaftan boşalınca,
seherde yanına geldim. Yola çıkma emri verdi. Herkes göç yükleyip Medine'ye
müteveccihen hareket etti."
ـ26ـ وفي رواية: ]فَمَرَّ بِالْبَيْتِ وَطَافَ بِهِ قَبْلَ صََةِ الصُّبْحِ
ثُمَّ خَرَجَ إلى المدِينَةِ[ .
26. (1314)-
Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Beytullah'a uğrayıp sabah namazından önce tavaf etti, sonra Medine'ye
hareket etti."
ـ27ـ وفي أخرى: ]خَرَجْنَا مَعَ رسولِ اللّه # فمِنَّا مَنْ أهَلَّ بِعُمْرَة
وَمِنَّا مَنْ أهَلَّ بِحَجٍّ وَعُمْرَةٍ، وِمنَّا مَنْ أهَلَّ بِحَجٍّ؛
وَأهَلَّ # بِالحَجِّ. فَأمَّا مَنْ أهَلَّ بِعُمْرَةٍ فَحَلَّ. وَأمَّا مَنْ
أهَلَّ بِحَجٍّ أوْ جَمَعَ الحَجَّ وَالْعُمْرَةَ فَلَمْ يُحِلُّوا حَتَّى
كَانَ يَوْمُ النَّحْرِ[ .
27. (1315)-
Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
ile birlikte yola çıktık. Bazılarımız umre niyetiyle ihrama girdi,
bazılarımız hem hacc hem de umre niyetiyle ihrama girdi, bazılarımız da
sadece hacc niyetiyle ihrama girdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da
sadece hacc için ihrama girmişti. Umre için ihrama girenler, (umreyi
yapınca) ihramdan çıktılar. Hacc için ihrama girenler veya hacc ve umre için
ihrama girenler, yevm-i nahr'e (kurbanın birinci gününe) kadar ihramdan
çıkmadılar." [Buharî, Umre 6, 8, 9, Hayz 1, 7, Hacc 3, 33, 81, Edâhî 3, 10;
Müslim, Hacc 111-135, (1211-1212); Muvatta, Hacc 223-224, (1,410-412); Ebu
Dâvud, Menâsik 23, (1778-1783); Nesâî, Hacc 77, (5, 177-178), Tirmizî, Hacc
91, (934).]
ـ28ـ وعند أبى داود: ]قال #: يَا عَبْدَ الرَّحْمنِ أرْدِفْ أُخْتُكَ
فَأعْمِرْهَا مِنَ التَّنْعِيمِ فإذَا هَبَطْتَ بِهَا مِنَ ا‘كَمَةِ فلتُحْرِمْ
فإنَّهَا عُمْرَةٌ مَتَقَبَّلَةٌ[.
28. (1316)-
Ebu Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdu ki: "Ey Abdurrahman! Kızkardeşini devenin arkasına al,
Ten'îm'den itibaren umre yaptır. Tepelikten inip oraya vardın mı ihrama
girsin. Zîra yapacağı, kabul görecek bir umredir." [Ebu Dâvud, Menâsik 81,
(1995).]
ـ29ـ وعن أبى موسى رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَدِمْتُ عَلى رسولِ اللّه #
وَهُوَ مُنِيخٌ بِالبَطْحَاءِ فقالَ: بِمَ أهْلَلْتَ؟ فقُلْتُ: بِإهَْلِ رسولِ
اللّه # قال: هَلْ سُقْتَ الْهَدْىَ؟ قُلْت َ. قال: فطُفْ بِالْبَيْتِ
وَبِالصَّفَا والمَرْوَةِ ثُمَّ أحِلَّ. ففَعَلْتُ: ثُمَّ أتَيْتُ امْرَأةً
مِنْ أهْلِِى فَمَشَطَتْنِى وَغَسَلَتْ رَأسِى فَكُنتُ أُفْتِى بذِلكَ النَّاسَ
في إمَارَةِ أبِى بَكْرٍ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ؛ فلمَّا مَاتَ وَكَانَ عُمَرُ
رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ فإنِّى لَقَائمٌ بِالمَوْسِمٍ إذْ جَاءَنِى رَجُلٌ
فقَالَ اتَّثِدْ في فُتْيَاكَ، إنَّكَ َ تَدْرِى مَا يُحْدِثُ أمِيرُ
المُؤمِنينَ في شأنِ النُّسُكِ. فقُلتُ: يَا أيُّهَا النَّاسُ: مَنْ كُنَّا
أفْتَيْنَاهُ بشئٍ فَلْيَتَّئِدْ فهذَا أمِيرُ المُؤمِنينَ قَادِمَ عَلَيْكُمْ
فَبِهِ فَائْتَمُّوا. فَلمَّا قَدِمَ قُلْتُ لَهُ: يَا أمِيرَ المُؤمِنينَ مَا
هذَا الَّذِى بَلَغَنِى؟ أحْدَثْتَ في شَأن النُّسُكِ؛ فقَالَ أنْ نَأخُذَ
بِكتَابِ اللّهِ تَعالى فإنَّ اللّهَ تَعالى يَقُولُ: وَأتِمُّوا الحَجَّ
وَالْعُمْرَةَ للّهِ وَأنْ نَأخُذَ بِسُنَّةِ رسولِ اللّهِ # فَقَدْ قَالَ:
خُذُوا عَنِّى مَنَاسِكَكُمْ؛ فإن النَّبىَّ # لَمْ يَحل حَتَّى نَحَرَ
الهَدْىَ[. أخرجه الشيخان والنسائى .
29. (1317)-
Ebu Mûsâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Bathâ'da mola vermişken yanına uğradım. Bana:
"Neye niyetle ihrama girdin?" diye sordu: Ben:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın niyeti
ile niyetlendim" dedim. Bana:
"Kurbanlığın var mı?" diye sordu. Ben:
"Hayır!" dedim:
"Öyleyse, dedi Beytullah'ı, Safâ ve Merve'yi
tavaf et ve ihramdan çık!"
Resûlullah'ın bu söylediklerini yaptım.
Ailemden bir kadına uğradım. Saçlarımı tarayıp, başımı yıkayıverdi.
Ben Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in
halifeliği sırasında, halka bu şekilde fetva veriyordum. O öldü, yerine Hz.
Ömer (radıyallahu anh) halife olu. Onun zamanında, bir hacc mevsimiydi. Ben
(hacc için hazırlığa) kalkmış olduğum sırada bir adam gelip:
"Fetvalarında teennili ol. Emîrü'lmü'minînin
hacc mevzuunda neler ihdas edeceğini bilemezsin!" dedi. Ben de:
"Ey insanlar, ben, kime haccla ilgili bir
fetvâ vermiş idiysem, teennili olsun. İşte mü'minlerin emîri size geliyor.
Onu imam edinin, ona uyun!" dedim. Hz. Ömer (radıyallahu anh) gelince
kendisine:
"Ey mü'minlerin emîri, kulağıma gelen nedir?
Hacc menâsikiyle alâkalı yeni şeyler mi ihdâs ettiniz?" diye sordum. Bana:
"Eğer Allah'ın kitabıyla amel edeceksek, bak
Allah'ın kitabı ne diyor: "Haccı da, umreyi de Allah için tam yapın..."
(Bakara 196) emrediyor. Eğer Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünneti
ile amel edeceksek. O: "Menâsikinizi benden alın" diyor ve kurbanlığı,
yerine (Mina'ya) ulaşıncaya kadar ihramdan çıkmıyor." [Buharî, Umre 11, Hacc
32, 34 125, Megâzî 60, 77; Müslim, Hacc 154, (1221); Nesâî, Hacc 50, (5,
153).]
AÇIKLAMA:
1- Rivayetten, Ebu Mûsa hazretlerinin
(radıyallahu anh) hacc-ı temettuya fetva verdiği anlaşılmaktadır. Çünkü
Resûlullah ona ve onun gibi kurbanlığı olmayanlara "ihramdan çıkın" diye
emrederek temettuda bulunmalarını yani ihram yasaklarından istifade
etmelerini sağlamıştır. Onun Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den
gördüğü budur.
Öte yandan Hz. Ömer, âyet-i kerimeyi ve
Resûlullah'ın şahsî tatbikatını esas alarak hacc-ı ifrad'ı emretmiş ve
haccın umreye tebdilini uygun bulmamıştır. Aslında, Resûlullah da,
beraberinde kurbanlığı olduğu için kendisi şahsen öyle yapmış ve diğer
kurbanlığı bulunan Hz. Ali ve Hz. Talha (radıyallahu anhümâ) gibi birkaç
kişiye de öyle yapmalarını emretmiş ve böylece hacılardan bir kısmı haccın
sonuna kadar ihramlarını terketmeyerek hacc-ı ifrad yapmışlardır.
2- Hz. Ömer'in, âyette geçen "tamam"dan muradı
şöyle açıkladığı rivayet edilmiştir: "Hacc ve umreyi ayrı ayrı yapmak ve
umreyi hacc aylarından başka zamana bırakmaktır." Bazı âlimler, Hz. Ömer
(radıyallahu anh)'in, umre ile hacc arasındaki temettuya kesin bir yasak
koymadığını, bunu batıl ve haram ilân etmediğini söylemiştir. Nitekim bunu,
müteakip rivayet açık bir şekilde göstermektedir. Onun mezkur davranışı,
hacc-ı ifradın efdal olduğu hususundaki kanaat ve inancını gösterir. Öyle
ise, öbürünü yasaklaması, nazarında efdal olana teşvik içindir. Nevevî'nin
yorumu böyle.
3- Gerek Hz.Ali ve gerekse Ebû Mûsa, her ikisi
de: "Resûlullah'ın niyeti neye ise ona niyet ettim" demiş olmalarına rağmen,
Ebu Mûsâ'ya ihramdan çıkmayı emretmiş, Hz. Ali'ye emretmemiştir. Bunun
sebebi Hz. Ali'nin de kurbanlığı olmasıdır. Nitekim 1301 numaralı hadis
Hz.Ali'nin Yemen'den gelerek sonradan katıldığını ve beraberinde bir de
kurbanlığının olduğunu belirtir.
4- Bazı âlimler, bu hadisten muallak ihramın
câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Muallak ihram, niyyeti, bir başkasının
niyetine tâlik etmek, bağlamak demektir: Yani: "Falan kimse neye niyet etti
ise ben de ona niyet ediyorum: Hacca niyet ettiyse benim niyetim de
haccadır, umreye niyet etmiş ise umreyedir." Hemen kaydedelim ki, Hanefîlere
göre böyle bir niyet câiz olmaz, kişi haccda sahih şekilde niyetini ortaya
koymalıdır.
5- Ahmed İbnu Hanbel ile Ebu Hanîfe
hazretleri, "Umre yapan bir kimse kurban götürmüşse, bayram günü kurbanını
kesmedikçe ihramdan çıkamaz" diye hükmederler. Delilleri, sadedinde
olduğumuz hadistir.
6- İmam Mâlik ve Şafiî (rahimehumallah)'ye
göre, umreye niyet eden bir kimse tavaf ile sa'yini yaptı mı kurbanlığı
olsun olmasın ihramdan çıkabilir.
7- Bu meselede esas olan şudur: Haccda temettu
hiçbir kerâhet olmaksızın câizdir. Bu hususta icma-ı ümmet vâki olmuştur.
ـ30ـ وفي أخرى لمسلم والنسائى: ]أنَّ أبَا مُوسى كانَ يُفْتِى بالمُتْعَةِ.
فقَالَ لَهُ عُمَرُ: قَدْ عَلِمْتُ أنَّ النَّبىَّ # قَدْ فَعَلَهُ
وأصْحَابَهُ، وَلكِنْ
كَرِهْتُ أنْ يَظِلّوا مُعَرِّسِينَ بِهِنَّ في ا‘رَاكِ ثُمَّ يَرُوحُونَ في
الحَجِّ تَقْطُرُ رُؤوُسُهُمْ[.قوله: »فَلْيَتَّئِدْ« أمر بالتَّؤَدة، وهى
التأنى في ا‘مر والتثبت .
30. (1318)-
Müslim ve Nesâî'de gelen bir diğer rivayette şöyle denir: "Ebû Mûsa hacc-ı
temettuya fetva veriyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona: "Biliyorum ki
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ashabı bunu yaptılar. Ancak ben,
halkın Erâk
denilen yerde kadınlarla cima ederek, sonra başlarından su damlar bir halde
hacc yapmaya gitmelerini uygun bulmadım" dedi." [Müslim, Hacc 157, (1222);
Nesâî, Hacc 50, (5,159).]
ـ31ـ وعن البراء رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كُنْتُ مَعَ عليٍّ رََضِىَ اللّهُ
عَنْهُ حِينَ أمَّرَهُ النَّبيُّ # عَلى اليَمَنِ فأصَبْتُ مَعَهُ أوَانِىَ
فَلَمَّا قَدِمَ عَلى النَّبِىِّ # وَجَدَ فَاطِمَةَ وَقَدْ نَضَخَتِ الْبَيْتَ
بِنَضُوخٍ فَغَضِبَ. فقَالَتْ: مَالَكَ؟ إنَّ رسولَ اللّه # قَدْ أمَرَ
أصْحَابَهُ فأحَلُّوا. فأتَيْتُ رسولَ اللّه # فقَالَ لى: كَيْفَ صَنَعْتَ؟
قُلْتُ: أهْلَلْتُ بإهَْل النَّبىِّ #. فقَالَ: إنِّى سُقْتُ الْهَدْىَ
وَقََرَنْتُ. قَالَ: وَقالَ لِِى انْحَرْ مِنَ الْبُدْنِ سَبْعاً وَسِتِّينَ
أوْ سِتّاً وَسِتِّينَ وَأمْسِكْ لِنَفْسِكَ ثَثاً وَثََثِينَ أوْ أرْبعاً
وَثََثِينَ وَأمْسِكْ مِنْ كُلِّ بَدَنَةٍ مِنْهَا بَضْعَةً[. أخرجه أبو داود
والنسائى.»النَّضُوخُ« بخاء معحمة: ضَرْب من الطيب .
31. (1319)-
Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz.
Ali'yi Yemen'e emir olarak gönderdiği zaman ben onun yanında idim. Onunla
beraber ben de (altın) kaplar elde ettim. Hz. Ali (radıyallahu anh),
(Yemen'den) Resûlullah'ın yanına gelince, Hz. Fatıma'nın, (boyalı elbiseler
giymiş), evi de (hâlâ kokmakta olan) bir tütsü ile tütsülemiş olduğunu
gördü. (Bu kıyafet ve bu tütsünün yasak olduğu hacc döneminde karşılaştığı
bu manzaraya Ali) kızdı. Hz. Fâtıma:
"Niye kızıyorsun? Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ashabına (ihramdan çıkmalarını emir buyurdu, onlar da ihramdan
çıktılar" dedi. (Bunun üzerine Hz. Ali, zevcesine: "Ben zaten Resûlullah'ın
niyyeti ile ihrama girmiştim" dedi ve) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e uğradı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sen ne yaptın?"
diye sordu. Hz. Ali:
"Resûlullah'ın niyeti ile niyetlendim" deyince
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ben kurbanlık getirdim ve hacc-ı kırana niyet
ettim" diye açıklamada bulundu ve Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye şu emri
verdi:
"Altmış yedi -veya altmış altı- deve kes.
Develerden otuz üç -veya otuz dört- tanesini kendin için ayır ve develerden
her birinden bir parça da (benim için) ayır." [Ebu Dâvud, Menâsik 24,
(1797).]
AÇIKLAMA:
1- Rivayet aslında Hz. Berâ (radıyallahu
anh)'nın anlatmasıyla başladığı halde, sonradan Hz. Ali (radıyallahu
anh)'nin anlatması şeklinde devam eder. Muhakkak ki, Hz. Berâ hâdiseyi Hz.
Ali'den naklen vermekte. Biz tercümede üslûbu, Berâ'nın anlatması şeklinde
devam ettirdik. Ayrıca, hadisin Ebu Dâvud'daki aslında mevcut olan bazı
ziyadeleri parantez içerisine alarak, mevzuyu daha anlaşılır bir hale
koyduk.
2- Müslim'in bir rivayetinde, Yemen'den dönen
Hz. Ali'nin, zevcesini ihramdan çıkarak boyalı elbiseler giyip sürme çekmiş
bulduğu için, bu durumunu hoş karşılamayarak kızdığı belirtilir.
3- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in,
Ali efendimize (radıyallahu anh) 66 adet kurbanın kesimiyle ilgili emri
şöyle açıklanmıştır: "Sanki bu emirden murad şudur: "Benim yerime sen benim
için 66 deve kes, bundan sonrasını da kendin adına kes!" Böylece her bir
devenin Hz. Ali'nin eliyle kesilmiş olduğu anlaşılır. Ancak, -1320 numaralı
müteakip hadiste görüleceği üzere- bazı rivayetler, kendi kurbanlarının
çoğunu, Resûlullah'ın bizzat elleriyle kestiğini ifade etmektedir. Mamafih,
Resûlullah'ın mezkur emrini: "Ey Ali, kesmen için hazırlık yap, kesim yerine
bu kadar deveyi götür, orada ben keseceğim. Sen de kendi develerini
ellerinle kesersin!" şeklinde anlamak da mümkündür. Müslim'in bir rivayeti
şöyle:
فَنَحَرَ
ثََثًا وَسِتِّينَ بِيدِهِ ثُمَّ اَعْطَى عَلِيًّا فَنَحَرَ مَا غَيْرَهُ
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendi
elleriyle 63 adedini kesti. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi, böylece gerisini de
o kesti."
4- Yemen'den Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin
getirdiği develerle Hz. Peygamber'in Medine'den getirdiği develerin toplamı
yüz adetti.
5- Müslim'in bir rivayetinde Hz. Peygamber'in
bir kurban etinden bir kapta pişirttği, Hz. Ali ile birlikte yediği ve
suyundan da içtiği belirtilir.
6- Bu rivayet, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın haccına, "hacc-ı kırandı" diyenlere delildir. Zîra neye niyet
etmiş bulunduğunu "Ben kurbanlık getirdim, hacc-ı kırana niyet ettim"
diyerek açık bir şekilde belirtmiştir.
ـ32ـ وعن أنس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]بَاتَ رسولُ اللّه # بِذِى
الحُلَيْفَةِ حَتَّى أصْبَحَ ثُمَّ رَكِبَ حَتَّى إذَا اسْتَوَتْ بِهِ
رَاحِلَتُهُ علَى الْبَيْدَاءِ حَمِدَاللّه وَسَبَّحَ وَكَبَّرَ وَهَلَّلَ
ثُمَّ أهَلَّ بِحَجٍّ وَعُمْرَةٍ وَأهَلَّ النَّاسُ بِهِمَا فَلَمَّا قَدِمَ
أمَرَ النَّاسَ فَحَلّوا حَتَّى إذَا كانَ يَوْمُ التَرْوِيَةِ أَهَلُّوا
بِالحَجِّ. فَلَمَّا قَضَى رسولُ اللّه # الحَجَّ نَحَرَ سَبْعَ بَدَنَاتٍ
بِيَدِهِ قِيَاماً[ .
32. (1320)-
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Zülhuleyfe'de geceledi. Sabah olunca (devesine) bindi. Devesi onu Beydâ'da
havaya kaldırınca, Allah'a hamdetti, tesbih etti, tekbir getirdi, tahlil
getirdi. Sonra hacc ve umre için (niyet edip) telbiye getirdi. Halk da her
ikisi için (niyet edip) telbiye getirdi. (Mekke'ye) gelince halka emretti,
onlar da ihramdan çıktılar. Bu hal terviye gününe (Zilhicce'nin 8'i) kadar
devam etti. Terviye günü hacc için ihrama girip telbiye getirdiler.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) haccı îfa edince kendi eliyle ayakta
olduğu halde, yedi deve kesti." [Ebu Dâvud, Menâsik 24, (1796); Nesâî, Hacc
143, (5, 225).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, ihram telbiyesini, Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in devesine tam olarak bindikten sonra
-yani daha ayağının birini atmış iken veya biner binmez değil, devesi
kalktıktan sonra- getirdiğini ifade eder.
2- Deveye, hayvan yatarken binildiği için,
deve onu yükseltince, denmiştir. Yani deveye binildikten sonra deve ayağa
kalkar. İşte bu kalkışla, binen kişiyi yükselterek tam binmiş vaziyetine
geçirir.
3- Bu rivâyet, ihrama girmenin fiilî ilân ve
işareti olan telbiyeden önce tahmid, tesbih, tekbir ve tehlil getirmenin
sünnet olduğunu ifade eder. Tahmid elhamdülillah, tesbih sübhânallah, tekbir
Allahü ekber, tehlil de lâilahe illallah demektir.
4- Rivâyet, önce baştaki büyüğün telbiye
getirmesinin, sonra da etrafındaki cemaatin telbiye getirmesinin sünnet
olduğunu göstermektedir.
5- Hadis, deveyi ayakta kesmenin müstehab
olduğunu ifâde eder.
NOT: Hadisle ilgili diğer bazı teferruatın
izahını 1263 numaralı hadiste yaptık, oraya bakılsın.
ـ33ـ وفي رواية عن بل بن الحارث: ]قُلْتُ يَارَسُولَ اللّهِ: فَسْخُ الحَجِّ
لَنَا خَاصَّة أوْ لِمَنْ بَعْدَنَا؟ قالَ: بَلْ لَكُمْ خَاصَّةً[. أخرجه أبو
داود.وأخرج منه النسائى: فسْخُ الحَجِّ فقَطْ؛ وَفَسْخُ الحَجِّ: هُوَ أن يكون
قد نوى الحج ثم يجعله عمرة ويحل ثم يعود ويُحرِمْ به .
33. (1321)-
Bilal İbnu'l-Hâris (radıyallahu anh)'in yaptığı bir rivayette şu ibare
mevcuttur: "Ey Allah'ın Resûlu, hacc (için yapılan niyet)'ı umreye çevirmek
sadece bize mi hastır, yoksa bizden sonrakiler için de câiz olacak mıdır?"
diye sordum. Bana şu cevabı verdi:"
Bu sadece size hastır. (Sizden sonraki
Müslümanlara câiz değildir)." [Ebu Dâvud, Menâsik 25, (1808); Nesâî, Hacc
77, (5, 179).]
Nesâî, Bilâl İbnu'l-Hâris'ten sadece
(sadedinde olduğumuz) feshu'lhacc hadisini tahric etmiştir. Feshu'lhacc:
Kişinin önce hacca niyet etmesi, fakat sonradan bunu umreye çevirmesi, umre
yapınca ihramdan çıkması, tekrar hacc için ihrama girmesidir.
AÇIKLAMA:
1- Bu hadisin hükmü hususunda âlimler farklı
yorumlara gitmişlerdir. Hattâbî'nin açıklamasına göre bazı âlimler:
"Cahiliye devrinde, hacc aylarında umre uygun görülmediği için, onların bu
düşüncelerini kırmak maksadıyla Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hacc
için yaptıkları niyeti feshederek umreye çevirmelerini emretmiştir. Maksadı
eski düşünceyi kaldırıp, İslâm'ın emrine bağlanmalarını sağlamaktı. Bu
maksat hâsıl olduktan sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yeni bir
emirle, hacc için ihrama girenlerin bunu feshedemeyeceğini bildirdi"
demişlerdir.
2- Ulemâ, haccı fâsid olan (bozulan) bir
kimsenin haccın geri kalan menâsikini tamamlamaya devam etmesi gereğinde
ittifak etmiştir, (1271 nuaralı hadise bakın.)
3- Âlimler, iki hacca (hacc ve umreye)
beraberce niyet eden kimseler hakkında ihtilâf ederler.
İmam Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel, İshak İbnu
Râhuye: "Böyle birisine bir hacc gerekir, çünkü, hacc ve umre her ikisi için
niyet zaten gereksiz bir iştir, şayet yaptı ise bilicma sahih değildir"
derler.
Ebu Hanîfe ve ashabı (yani ehl-i rey): "Biri
gelecek seneye bırakılır, öbürü tamamlanır, ceza olarak bir dem (davar
kurban etmek) gerekir" der. Süfyan-ı Sevrî: "Böyle birine hem hacc hem
umreyi aynı yılda yapması vacib olur. Ceza olarak dem gerekir, gelecek yıl
haccı yeniler" der. İmam Mâlik: "Hacc-ı kıran yapmış olur. Ceza olarak dem
gerekir" der. Şâfiî'ye göre: "Ne dem, ne umre, ne de gelecek yıl kaza,
hiçbir şey gerekmez."
4- Ulemâ temettu ruhsatının kıyamete kadar
baki kalacağında ihtilâf etmez. Cumhûr, hacc için yapılan niyetin umreye
çevrilme ruhsatının Ashab'a has bir ruhsat olduğunda ittifak eder.Fesh
ruhsatının da kıyamete kadar bâki olduğunu söyleyenler de olmuştur. Onlar:
"Bu hadisle amel edilemez, kendisinden sahih olanlara muârızdır" derler.
ـ34ـ وعن ابن عباس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]أهَلَّ رسولُ اللّه #
بِعُمْرَةٍ وَأهَلَّ أصْحَابُهُ بِحَجٍّ[. أخرجه أبو داود.
34. (1322)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) umre için, ashabı da hacc için ihrama girdi." [Ebu Dâvud, Menâsik
24, (1804); Müslim,Hacc 196, (1239); Nesâî, Hacc 77, (5, 178).]
ـ35ـ وعن عكرمة بن خالد المخزومى قال: ]سَأَلْتُ ابنَ عُمرَ رََضِىَ اللّهُ
عَنْهُما عَنِ الْعُمْرَةِ قَبْلَ الحَجِّ. فقَالَ: َ بَأسَ اعْتَمَرَ
النَّبىُّ # قَبْلَ الحَجِّّ[. أخرجه البخارى .
35. (1323)-
İkrime İbnu Halid el-Mahzûmî diyor ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anh)'e
haccdan önce yapılan umre hakkında (caiz mi, değil mi diye) sordum. Bana:
"Yapmakta bir beis yok. Bizzat Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) haccdan önce umre yapmıştı" cevabını verdi."
[Buharî, Umre 2.]
ـ36ـ وله في أخرى عن ابن عباس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما ]أنَّ النَّبىَّ #
بَعَثَ أبَا بكْرٍ عَلى الحَجِّ يُخْبِرُ النَّاسَ بِمَنَاسِكِهِمْ
وَيُبَلِّغُهُمْ عَنْ رسولِ اللّه # حَتَّى أتَوْا عَرَفَةَ مِنْ قِبَلِ ذِى
المَجَازِ فَلَمْ يَقْرَبِ الْكَعْبَةَ وَلكِنْ شَمَّرَ إلى ذِى المَجَازِ،
وذلِكَ أنَّهُمْ لَمْ يَكُونُوا اسْتَمْتَعُوا بِالْعُمْرَةِ إلى الحَجِّ[ .
36. (1324)-
Yine Buharî'nin, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'tan kaydettiği bir
rivayette şöyle denir:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
insanlara (haccın İslâm'a uygun olan) âdâbını öğretmesi ve Resûlullah adına
tebligatta bulunması için Hz. Ebu Bekir'i hacc emîri olarak gönderdi. Hac
kafilesi Arafat'a Zülmecaz cihetinden vasıl olunca Kâbe'ye yaklaşmadı, fakat
Zülmecaz'a doğru yöneldi. Böyle yapışı, hacca umre ile niyet etmemiş
olmasından ileri geliyordu."
AÇIKLAMA:
Buharî'de bu metne uygun bir rivayete
rastlanmamıştır.
ـ37ـ وعن ابن المسيب ]أنَّ رَجًُ مِنْ أصْحَابِ رسولِ اللّه # أتَى عُمَرَ
رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ فَشَهِدَ عِنْدَهُ أنَّهُ سَمِعَ النَّبِىّ # يَنْهى في
مَرَضهِ الَّذِى قُبِضَ فِيهِ عَنِ الْعُمْرَةِ قَبْلَ الحَجِّ[. أخرجه أبو
داود .
37. (1325)-
İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
ashabından bir adam, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek, huzurunda,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ölmüş bulunduğu hastalığı sırasında,
haccdan önce yapılan umreyi yasaklarken Resûlullah'ı işittiğine dair
şehâdette bulundu." [Ebu Dâvud, Menâsik 23, (1793.).]
AÇIKLAMA:
Hattâbî, bu hadisin senedinde zaaf olduğunu
belirttikten sonra şu açıklamayı yapar: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) haccından önce iki sefer umre yapmıştır. Kaide şudur: Sâbit ve
malum bir iş zannî bir emirle terkedilmez. Hacc yapmazdan önce umre yapmanın
câiz olduğu ulemânın icmasıyla sabittir. Hatta bu konuda herhangi bir
ihtilaf rivayet edilmemiştir. Nehyin ihtiyarî ve istihbâbî olması
muhtemeldir. Resûlullah, haccın öncelikle yapılmasını emretmiş olabilir,
çünkü umreden çok daha ehemmiyetlidir. Vakti de belli bir zamanla
mukayyeddir. Umrenin belli bir zamanı yok, senenin bütün günlerinde
yapılabilir. Ayet-i kerime'de de nitekim Cenab-ı Hakk, haccı, umreden önce
zikreder:
وَاَتِمُّو الحج والعمرة للّه
"Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın..."
(Bakara 196.)
(*) Bu ve müteâkip rivâyetler,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Veda Haccı'yla ilgili
oldukları için, hadîs kitaplarında umumiyetle aynı bablarda, aynı
rivâyetin farklı vecihleri şeklinde peşpeşe bulunurlar. Bu sebeple
kaynaklarını en sonda toptan göstereceğiz. Sadece Buhârî peşpeşe
göstermeyebilir.
Bazı rivayetlerde "Bathâ gecesi" diye gelir. İkisi de aynı şeyi
ifade eder. Leyletü'l-hasbe, teşrîk gecelerinden sonra hacıların
çakıllı yere indikleri gecedir. Çakıllı yerden maksad Mina'dır.
Demek ki Hz. Aişe (radıyallahu anhâ), Minâ'da kalınan gecelerden
birinde temizlenmiş olmalı.