Bir işi başkasının yerine yapmaktır. Buna
vekâlet de denir. Dinimizde namaz, oruç, itikaf gibi münhasıran bedenî olan
ibadetlerde niyabet câiz değildir. Bu ibadetleri ferdler bizzat yapmalıdır.
Zekât, kurban, sadaka-ı fıtır gibi sırf malî olan ibadetlerde niyabet
câizdir.
Hacc ise hem malî hem bedenî bir ibadettir.
Bu sebeple mutlak olarak "câiz" veya "değil" denmemiş, bazı şartlarla câiz
olduğu kabul edilmiştir. Bizzat yapabileceklerin kendileri yapması gerekir.
Amma acz ve zaruret gibi şartlar bulunduğu takdirde, vekil, niyâbeten bir
başkasının haccını yapabilir; bu câizdir.
Zenginlik sebebiyle hacc farz olduğu halde
yaşlılık, hastalık gibi sebeplerle haccedemiyen kimsenin yerine bedel
göndermesi gerekir. Veya hacc farz olduğu halde bu borcu edâ etmemiş olanın,
yerine bedel gönderilmesini vasiyet ederek para ayırması gerekir. Ölen
zengin vasiyet etmemişse, vârisler birini göndermekle mükellef tutulmaz.
Ayrıca vasiyet etse bile, parasının üçte biri, bedel olarak gidecek kimsenin
hacc masraflarını karşılamayacak miktarda ise, vârisler yine de bedel
göndermekle sorumlu tutulmazlar.
ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]كانَ الْفَضْلُ بْنُ العباس رديفَ رسولِ اللّه #
فجاءَتهُ امرأةٌ منْ خَثْعََمَ تَسْتَفْتِيهِ فَجَعَلَ الْفَضْلُ يَنْظُرُ
إلَيْهَا وَتَنْظُرُ إلَيْهِ. فَجَعَلَ النَّبىُّ # يصْرِفُ وَجْهَ الْفَضْلِ
إلى الشِّقِّ اŒخَرِ. قالتْ: ياَرسُولَ اللّهِ: إنَّ فَرِيضَةَ اللّهِ عَلى
عِبَادِهِ في الحَجِّ أدْرَكَتْ أبِى شَيْخاً كَبيراً َيَسْتَطِيعُ أنْ
يَثْبُتَ عَلى الرَّاحِلَةِ أفأحُجُّ عَنْهُ؟ قاَلَ نَعَمْ. وَذلِكَ في حَجَّةِ
الْوَدَاعِ[. أخرجه الستة.
1. (1553)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Fadl İbnu Abbâs (radıyallahu
anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın terkisinde idi. Has'ame'den
bir kadın birşeyler sormak istiyordu. Fadl, kadına, kadın da Fadl'a bakmaya
başladı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) eliyle Fadl'ın başını öbür
istikâmete çevirdi. Kadın:
"Ey Allah'ın Resûlü, Allah'ın kullarına
yazdığı hacc farizası yaşlı ve ihtiyar babama ulaştı. Ancak o, bineğin
üzerinde durabilecek halde bile değil. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?"
dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Evet!" dedi. Bu hâdise, Veda haccında cereyan
etti." [Buhârî, Hacc 1, Cezâ-u's-Sayd 23, 24, isti'zân 2; Müslim, Hacc, 407,
408, (1334, 1335); Muvatta, Hacc 97, (1, 359); Tirmizî, Hacc 85, (928); Ebû
Dâvud, Menâsik 26, (1809); Nesâî, Hacc 9, 11,12, (5, 117, 118).]
AÇIKLAMA:
1-
Hadis, birçok farklı tariklerden farklı ziyadelerle rivayet edilmiştir.
Öyle ki, soru soranlar bazen erkek, bazan kadındır, bazan annesi, bazan
babası, bazan da kardeşi namına hacc yapmanın câiz olup olmayacağı
sorulmuştur. Bu farklılıkları değerlendiren âlimler, bu mesele ile ilgili
olarak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a değişik kimselerin soru sormuş
olabileceğine hükmetmiştir. Erkeklerden soru sahiplerinin ismi belli ise de
kadınlardan kimin sorduğu belirsizdir.
2-
Hadis, bir kimsenin kadın bile olsa, hacc yapmaktan âciz olan bir başkasına
bedel hacc yapmasının caiz olduğunu ifade eder. Hanefîler, Şâfiiler, Ahmed
İbnu Hanbel, Sevrî ve İshak İbnu Râhuye böyle hükmeder.
* İmam Mâlik, Leys ve Hasan İbnu Sâlih'e göre
hayatta olan bir kimseye bedel hacc yapılamaz, sadece haccetmeden ölen
kimsenin adına haccetmek câiz olur. Ancak İmam Mâlik'ten, bu mevzuda farklı
üç kavil daha rivayet edilmiştir:
Birine göre; ölen nâmına dahi bir başkası
haccedemez. Diğerine göre; ölenin çocukları onun adına haccedebilir.
Üçüncüye göre; ölenin vasiyeti varsa onun adına başkası haccedebilir.
Cumhûr-u ulemâya göre, vasiyet olsun olmasın,
ölen bir kimsenin adına onun farz veya vâcib (nezir) haccı varsa başkası
tarafından edâ edilebilir. Şafiilere göre nâfile hacca dahi bedel
gönderilebilir.
Niyabeten yapılan hacc, kimin adına yapılmışsa
onu borçtan kurtarır. İmam Muhammed: "Bedel olan hacc yapan kendisi hacı
olur, gönderen de masrafını çektiği için sevab kazanır" demiştir.
İbnu Battâl'ın beyânına göre, hasta iken
bedel gönderen kimse sonradan sıhhate kavuşacak olsa hacc borcundan kurtulup
kurtulmadığı meselesinde ihtilâf edilmiştir. Kûfe ulemâsı ile İmam Şâfiî ve
Ebu Sevr ve bu haccın sayılmayacağına hükmetmişlerdir. İyileştikten sonra
tekrar haccetmesi farz olur. Ahmed İbnu Hanbel ve İshak İbnu Râhuye'ye göre
bu hacc kâfidir.
3-
Bazı âlimler, bu hadiste, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' in
niyabeten hacc yapma iznini, hayvana binemeyecek derecede yaşlı ve âciz olan
baba için, onun evlâdına vermiştir. Üstelik, aczi sebebiyle mezkur babaya
hacc farz değildir. Çünkü hacc yapabilecek olana farzdır. Öyle ise buna
kıyasla, başkası için de niyâbeten hacc yapılabilir diye cevaz hükmü
umumîleştirilemez. Meseleyi İmam Mâlik ve diğer Mâlikî âlimler böyle
yorumlarlar. Onlara göre hacc bedenî ibadettir, bedenî ibadette, tıpkı
namazda olduğu gibi, niyâbet caiz değildir.
4-
Haccın farziyetinde gücü yetme şartı da farklı yorumlara sebep olmuştur.
İbnu Tîn bunu: "Beytullah'a ulaşabilmeye muktedir olma" diye açıklar. Bunda
da kişinin kendi âdeti esastır. Sözgelimi, bir kimsenin âdeti yolculuğu
yayan yapmak ise, binek bulamasa bile yürüyerek gitmelidir. Başkasından
dilenerek geçinmeyi âdet eden kimse, dilenerek Mekke'ye varabilecekse,
yiyeceği olmasa bile hacca gitmesi gerekir. Dilenmeyen ve sefere hep
hayvanla giden kimseye, binecek hayvan buluncaya kadar hacc farz olmaz.
İbnu Battâl, bu kavlin Abdullah İbnu Zübeyr,
İkrime ve Dahhâk'ın mezhepleri olduğunu söyler.
İmam-ı Âzam ve İmam Şâfiî'ye göre "muktedir
olmak, zâd ve râhile bulmaya bağlıdır.
Zâd, hacca gidip dönünceye kadar kendisine ve
bakmakla mükellef olduğu ailesine yetecek kadar nafakadır.
Râhile de binecektir. Hasan Basrî, Mücâhid,
İbnu'l-Müseyyeb, İbnu Cübeyr, İmam Ahmed, İshâk vs. de bu görüştedir.
Kurtubî, Mâlikîlerin, sadedinde olduğumuz
hadisi -yukarıda belirttiğimiz üzere- niyâbet meselesinde reddederken,
"Allah için, yoluna gücü yetenlere Beytullah'ı haccetmek insanların boynuna
borçtur" (Âl-i İmrân 97) meâlindeki âyete muhalif olduğunu belirtir. Onlara
göre güç yetme meselesinde esas olan beden kuvvetidir.
İmam Mâlik bu meselede Kur'ân'ın zâhiriyle
amel etmiştir.
Ancak Cumhur, bu hususta Mâlikîlere cevap
vererek zâd ve râhileden bahseden hadisin, âyette geçen güç yetme mefhumu
ile ne kastedildiğini açıklamış olduğunu söylemişlerdir.
5-
Kendisi hacc yapmayan kimse bedel olarak hacca gidebilir mi? sorusuna
Cumhur: "Evet!" diye cevap vermiştir. Çünkü, buna cevaz veren, sadedinde
olduğumuz rivayet mutlaktır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) niyabet
için izin isteyen kadına kendisinin hacc yapıp yapmadığını sormamıştır.
Ebu Hanife, İmam Mâlik, bir rivayette İmam
Ahmed'in görüşü budur.
Hasan Basrî, Nehâî, Eyyub ve Câfer İbnu
Muhammed'den de aynı görüş rivayet edilmiştir.
Ancak Evzâî, İshak ve Şâfiî’ye göre, kendisi
haccetmemiş bulunan bir kimse başkası adına hacca gidemez. Giderse kendisi
için haccetmiş olur. Ancak bunun, giden için de bâtıl olacağını söyleyen
olmuştur. İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’tan bunu te’yîd eden bir görüş
rivâyet edilmiştir.
6- Bu
hadisten, kadının vekâleten erkek adına hacca gidebileceğine hükmedilmiştir.
7-
Hadisin bir diğer hükmüne göre evlad, anne ve babanın borçlarını ödemek,
hizmetlerini yapmakla mükelleftir.
ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]أتَى رَجُلٌ النَّبىَّ # فقَالَ: إنَّ أُخْتِى نَذَرَتْ
أنْ تَحُجَّ، وَإنَّهَا مَاتَتْ؟ فقَالَ #: لَوْ كانَ عَلَيْهَا دَيْنٌ أكُنْتَ
قَاضِيَهُ عَنْهَا؟ قَالَ نَعَمْ. قَالَ: فاقضِ اللّهَ تَعالى، فهُوَ أحَقُّ
بِالقَضَاءِ[. أخرجه الشيخان والنسائى .
2. (1554)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a gelerek:
"Kızkardeşim haccetmeye nezretti. Ancak bunu
îfa etmeden öldü, (ne yapmak gerekmektedir?)" diye sordu. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm):"
Üzerinde başka borcu var mıydı, sen bunu
ödeyiverdin mi?" buyurdu. Adam:
"Evet!" deyince:
"Öyleyse Allah'a olan borcunu da ödeyiver. O,
(celle şânuhu) borç ödenmeye daha lâyıktır" dedi." [Buhârî, Eymân 30,
Cezâu's-Sayd 22, İtisâm 12; Nesâî, Hacc 7, 8, (5, 116); Müslim, Nezr 1,
(1638).]
AÇIKLAMA:
1- Bu
hadis, nezir borcu olduğu halde edâ etmeden ölen kimsenin nezrini,
varislerinin yerine getirebileceğini ifade eder. Bu meselede İbnu Abbâs'tan
iki farklı rivayet gelmiştir. Birinde: "Kişi üzerinde nezr borcu olduğu
halde ölürse velisi bunu kaza eder" demiştir.
Diğer bir rivayette de İbnu Ömer'le birlikte
bunun aksine hükmettikleri belirtilmiştir. Nitekim Muvatta'da İbnu Ömer'den,
Nesâî'de İbnu Abbâs'tan:
َ يُصَلِّى اَحَدٌ عَنْ
اَحَدٍ وََ يَصُومُ اَحَدٌ عَنْ اَحَدٍ
"Kimse kimsenin yerine ne namaz kılar, ne de oruç tutar" dedikleri rivayet
edilmiştir.
İbnu Hacer, İbnu Abbâs'ın bu zıt görüşlerini
te'vil ederek şunu söyler: "Te'yid eden rivayet ölüler hakkındadır, yani
ölenin nezri yerine getirilir. Reddeden rivayet, sağlar hakkındadır, yani
hayatta olanın yerine oruç tutulamaz, namaz kılınamaz. Nitekim bu te'vili
te'yid eden bir rivayet İbnu Ebî Şeybe'den gelmiştir: "Ölmüş bir kimsenin
üzerinde nezir borcu olursa ne yapmalı?" diye İbnu Abbâs (radıyallahu
anhümâ)'a sorulmuştu: "Onun adına orucu tutulur" diye cevap verdi."
İbnu'l-Münir'in de şu yorumu kayda değer:
"Muhtemelen İbnu Ömer, Kuba mescidinde namaz kılmaya nezredip kılmadan ölen
bir kadının kızı bu durumu sorunca, kadının kızına: "Onun yerine sen
kılıver!" derken, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şu hadisiyle amel
etmiş olmayı düşünmüştür: "Âdemoğlu ölünce, ameli kesilir, ancak üç kişi
hâriç..." Bu üç meyanda evlâd da zikredilmiştir. Çünkü evlâd kişinin
kesbindendir. Bu sebeple evlâdın salih amelleri kişinin amel defterine
de, -evlâdınkinden eksiltme hâsıl etmeden- aynen yazılır. Öyle ise, "Onun
yerine kılıver" sözünün mânası: "Senin namazın, kendi adına niyet etmiş
olsan dahi onun adına da yazılır." Bu sözüyle İbnu'l-Münir, cevâzı evlâd'
la sınırlandırmış, evlâd dışındakilerin, ölen kimsenin yerine borç
ödeyemeyeceğini söylemiş olmaktadır. Mamafih İmam Mâlik, Ebu Mus'ab, İbnu
Vehb hep bu görüşü iltizam etmişlerdir.
İbnu'l-Münir bu yorumuyla, İbnu Battâl'ı da
tenkid etmiş olmaktadır. Çünkü o: "Hiç kimsenin, ölmüş veya hayatta hiçbir
kimsenin yerine ne farz ne de sünnet hiçbir namaz kılamayacağı hususunda
icmâ var" demiştir.
Muhelleb de şöyle demiştir: "Eğer bu câiz
olursa, bu (yani niyabet) bütün bedeni ibadetlerde caiz olur, Şâri'
Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dahi bunu ebeveyni için yapmaya daha
çok hak sahibi bulunurdu ve amcası için istiğfarda bulunmaktan menedilmezdi
ve وََ تَكسب
كل نفس إّ علَيها "Günahkâr hiç bir
nefis diğerinin (günah) yükünü taşımaz" (En'âm 164) âyetinin mânası batıl
olurdu."
İbnu Hacer bu mütâlaanın, bilhassa Şâri'
(Resûlullah) ile alâkalı kısımlarını tenkid etmenin çok kolay olduğunu
söyler. Unutmayalım ki ebeveyne, yakınlara yapılan hayrın ulaşması, onların
imanla gitmiş olmalarına bağlıdır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
amcasının küfür üzerine öldüğünü rivayetler te'yid eder.
ـ3ـ وعنه أيضاً رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]سَمِعَ النَّبىُّ # رَجًُ يَقُولُ: لَبَّيْكَ عَنْ
شُبرمةَ. قال: وَمَنْ شُبْرُمَةُ؟ قال: أخٌ لِى أوْ قَرِيبٌ لِى فقَالَ:
أحَجَجْتَ عن نَفسِكَ؟ قال: . قال: فَحُجَّ عَنْ نَفْسِكَ ثُمَّ حُجَّ عَنْ
شُبْرُمَةَ[. أخرجه أبو داود .
3. (1555)-
Yine İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'tan rivayet edildiğine göre:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir adamın:
"Şübrüme adına lebbeyk!" dediğini işitir.
"Şübrüme de kim?" diye sorar. Adam:
"Bir kardeşim veya bir yakınım!" diye cevap
verir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Sen kendi hesabına hacc yapmış mısın?" diye
sorar. "Hayır!" cevabını alınca:
"Öyleyse önce kendi adına hacc yap, sonra
Şübrüme adına yaparsın!" der." [Ebu Dâvud, Menâsik 26, (1811); İbnu Mâce,
Menâsik 9, (2903).]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet, kendi adına hacc yapmamış olan
kimsenin, muktedir olsun olmasın bir başkası adına hacc yapamayacağını ifade
etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Şübrüme adına
telbiye getiren kimse hakkında tafsilat aramadı, böylece o, umum yerini
tutmuş olur.
1551 numaralı hadisi açıklarken İmam Şâfiî'nin
buna hükmettiğini belirtmiştik.
Sevrî: "Kendi adına haccetmeyenin yaptığı hacc,
başkası adına muteberdir" der. (Mütemmim bilgi için önceki iki hadise de
bakın.)