ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّه #: مَنْ قَرَأ حم
الْمُؤْمِنَ إلى قولهِ: إلَيْهِ الْمصِيرُ، وَآيةَ الْكُرْسِىِّ حِينَ يُمْسِى
حُفِظ بِهِمَا حَتَّى يُصْبِحَ، وَمَنْ قَرَأهُمَا حِينَ يُصْبِحَ حُفِظَ
بِهِمَا حَتَّى يُمْسِى[. أخرجه الترمذى .1.
(773)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Her kim akşam olunca Hâmim el-Mü'min sûresini
baştan,
اليه المصير âyetine kadar ve âyete'l-Kürsî'yi
okuyacak olursa bu iki Kur'ân kıraati sayesinde sabaha kadar muhafaza
olunur. Kim de aynı şeyleri sabahleyin okursa onlar sâyesinde akşama kadar
muhafaza edilirler." [Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 2, (2882).]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın akşam
ve sabah okumamızı tavsiye ettiği birinci parça çok kısa bir pasajdır:
حم تنزيل الكتاب من اللّه العزيز العليم غافر الذَّنْب وقابل التوب شديد
العقاب ذى الطول اله ا هو اليه المصير
"Ha-Mim Kitab'ın indirilmesi Aziz ve Alim olan
Allah katındandır. O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası
şiddetli, lütfu bol olandır. O'ndan başka ilah yoktur, dönüş, O'nadır" (Mü'min,
1-3).
Şârihler sabah vaktinde icra edilecek kıraetin
namazdan önce de, sonra da olabileceğini belirtirler. Esas olan sabah
vaktinin girmiş olmasıdır. Akşama kadar tâbiri de, gecenin girmesi vaktini
ifade eder. Şer'î örfte güneşin batmasıyla yani akşam namazı vaktinin
girmesiyle "gece" başlamış olur.
ـ2ـ وعن العء بن زياد ]أنهُ كانَ يُذَكِّرُ بِالنَّارِ. فقَالَ رجُلٌ: لِمَ
تُقَنِّطُ النَّاسَ؟ فقَالَ: وَأنَا أقْدِرُ أنْ أقَنِّطَ النَّاسَ؛ واللّهُ
تعالى يقُولُ: يَاعِبَادِىَ الَّذِينَ أسْرَفُوا عَلَى أنْفُسِهِمْ َ
تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ
جَمِيعاً؛وَيَقُولُ: وَأنَّ المسْرِفِينَ هُمْ أصْحَابُ النَّارِ؛ وَلكِنَّكُمْ
تُحِبُّونَ أنْ تُبَشَّرُوا بِالْجَنَّةِ عَلَى مَسَاوِئِ أعْمَالِكُمْ،
وَإنَّمَا بَعثَ اللّهُ مُحمداً مُبَشِّراً بِالْجَنَّةِ لمَنْ أطَاعَهُ،
وَمُنْذِراً بِالنَّارِ لِمَنْ عَصَاهُ[. أخرجه البخارى معلقاً .
2. (774)-
Alâ İbnu Ziyâd'ın anlattığına göre, cehennemi zikrederken bir adam
kendisine:
"- Niye milleti ümidsizliğe sevkediyorsun?"
diye müdahale etti. O da:
"- Allahu Tealâ: "Ey kendilerine kötülük edip
aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudumuzu kesmeyin. Doğrusu Allah
günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir" (Zümer,
53) ve: "...Aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur" (Mü'min
43) buyurmuş olunca, ben ümidsizliğe düşürebilirim. Ne var ki, siz kötü
amellerinize rağmen cennetle müjdelenmekten hoşlanıyorsunuz. Halbuki Allah,
Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'i itaat edenler için cennetle müjdelemek,
isyan edenler için de cehennemle korkutmak üzere gönderdi." dedi. [Buhârî,
Tefsir, Hâmim el-Mü'min 1. Hadis muallâktır.]
AÇIKLAMA:
Alâ İbnu Ziyâd, Tâbiîn'in zâhidlerindendir. Az
miktarda rivayette bulunmuştur. Buharî'de bundan başka rivayeti yoktur. 94
yılında vefat etmiştir.
Bu rivayetten de anlaşıldığı gibi, dinimiz
korkutma ve müjdelemeyi dengeler. Sadece müjdeleyici rivayetlere, âyetlere
yer verilmemeli, korkutucu, cehennemi, cehennem azabını hatırlatıcı naslara
da konuşmalarda, vaazlarda yer verilmelidir. Yine rivayetten anlıyoruz ki
"Allah'tan korkutulmaz, Allah sevdirilir" gibi günümüzde, diyâneti zayıf
veya tamamen sathî olan kişi ve çevrelerce çokca söylenen sözler çok
eskilerde de söylenmiş, ve ulema tarafından da gerekli cevap verilmiştir:
"Madem Kur'an hem korkutuyor, hem de müjdeliyor, biz de irşadlarımızda hem
cehennemi hatırlatıp korkutacağız, hem de cenneti hatırlatıp
müjdeleyeceğiz."