Hadiste "Allah'ı görüyor
gibi ibadet etmendir" diye târifi yapılan ihsan, mâneviyatta yüce bir
mertebeye alem olmaktadır. İslâm dini, müntesiblerini, bu hedefe ulaşmak
için gayret göstermeye teşvik eder. Dinin kemali, sadece farzların ifası ile
gerçekleşmiyor. Kul, daha ileri mânevî mertebelerin varlığını bilecek ve
onları elde etmek için gayret gösterecektir. Bu hadis, iman ve İslâm'ın
ötesinde, tefekkürî bir mertebeye dikkat çekmektedir; İhsan mertebesi...
Nefsi, manevî kirlerden
tezkiye ve tathir ile ruhu yücelterek ilahî kurbiyeti elde etmeyi kendine
gâye edinen İslâm tasavvufunda geniş tahlîl ve izahlara tabi tutulan ihsan
için şu kadarını söyleyebiliriz: Kişi bilhassa ruhî ve fikrî idmanlarla,
ilahî murâkabe ve müşâhede altında olduğunu idrak etmeyi zihninde her an
canlı ve sâbit kalacak bir alışkanlık hâline getirebilir. Mükerrer âyet ve
hadisler söz ve fiil olarak her ne yapmakta isek, an be an kayda geçtiğini,
hatta zihnimizden geçip fiile dökülmeyen duygu, düşünce ve niyetlerimizin
bile yazıldığını, âhirette ömrümüzün her ânından bu yazılanlara göre hesap
vereceğimizi beyan ederler. Hiçbir mü'min bu gerçeği inkâr edemez. Ancak
hareketlerini her an bu düşüncenin tesiriyle yönlendiren mü'min çok azdır.
Öyle ise ihsan mertebesi'ne
ulaşmak bu ilâhî murâkabeyi her an hissedecek bir idman ve gayrete bağlıdır.
İhsan, kolay görünse de
kazanılması oldukça zor bir mertebedir. Ancak zorluğu nisbetinde kıymetli ve
yücedir.
Bunu elde etmek için
gösterilecek her gayret, atılacak her adım kişiyi yüceltecek, dünyevî ve
uhrevî kazancını artıracaktır. Mü'min kişi, herşeye ümitle bakmakla
emrolunmuştur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in gösterdiği her
hedef beşerî gücün hâricinde değildir. Binaenaleyh ihsan mentebesini
kazanmak ümîd ve gayreti hepimizin hem hakkı hem de vazifesidir. Cılız
ayaklarıyla hac yoluna düşen karıncaya "Senin bacakların küçük, ulaşamazsın"
denilince "Belki varamam bu doğru, ama o yolda ölemez miyim?" demiştir. Bu
temsil, gücümüzün dışında görsek bile ihsan mertebesine talib olmanın
gereğini anlamada yeterlidir.
Peygamberimiz (aleyhissalâtu
vesselâm) yüz kişiyi öldürdükten sonra Allah'a tevbe etmek üzere yola çıkan
kâtilin daha tevbe mahalline varmadan yarı yolda ölüş hikâyesini tasvir
eden ve attığı her adımın boşa gitmeyip, işine yaradığını ifade eden bir
üslubla hâdiseyi anlattıktan sonra, hikâyeyi, tevbe azimlisi azılı kâtilin
kurtuluşu ve rahmet-i Rahmân'a mazhar oluşuyla noktalar (Bak. 958 numaralı
hadis).