Pek o kadar mühim olmamakla berâber, huzursuz
edici ve moral bozucu diğer bazı hadiseler daha zikredeceğiz. Bu misaller de
bize, onların Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e olan
muhâlefetlerinin şiddetini göstereceği gibi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in bunlar karşısında takip ettiği, temel ve esâsı müsamaha olan
politikasını daha iyi takdir etmeye imkân verecektir.
Tebük Seferi'ne çıkarken Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm), Hz. Ali'yi Medine'de bırakmıştı ki münâfıklar, hemen kendisini
ziyâret ederek: "O, seni istihkâr ve tezlil için burada bıraktı, başka bir
şey için değil" dediler. Bu sözlerden müteessir olan Hz. Ali, derhâl yola
çıkarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i yarı yolda yakalar. Geliş
sebebini öğrenen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), geri dönmesi hususunda
Hz. Ali'yi şu sözleriyle iknâ eder: "Ben seni, arkamda bıraktıklarım için
Medine'de koydum. Hemen dön, benim âilem ve kendi âilen hususunda benim
yerimi al!"
Tebük yolu katedilirken, belli bir konak
yerinde içme suyu sıkıntısı çekilir. Duyulan bu darlık üzerine münâfıklar:
"İşte şimdi o da, adamları da susuzluktan helâk olacaklar" demeye başlarlar.
Yine bu sefer esnâsında bir kısım münâfıklar,
"Müslüman askerleri korkutmak için" zanneder misiniz ki sarışınlarla (grekler)
yapılacak harp, Arapların kendi aralarında yaptıkları harp gibi olacak.
Fakat onlarla Araplar arasında hiçbir benzerlik yok. Allah'a kasem olsun
şimdiden sizi dağlara kaçmış görüyoruz" demeye başlarlar. Hâdise kendisine
ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bunları hesâba çeker.
Söylediklerini inkâra mecâl bulamayan berikiler, sözlerinin basit bir
şakadan ibaret olduğunu iddia ederlerse de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e gelen bir vahiyle kınanırlar (Tevbe: 9/66).
Müslim'in bir rivayetinden, ismi açıklanmayan
bir sefer sırasında, Müslümanların mâruz kaldığı bir yiyecek sıkıntısı
esnasında, Abdullah İbnu Übey'in yakınlarına: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın etrafındakilere keremkâr olmayın ki onu terkedip dağılsınlar"
der ki, hadiseye Kur'ân-ı Kerim'de yer verilir (Münâfikûn 7).
Yine aynı Abdullah İbnu Übey, Benû Müstalik
seferi sırasında, Mekke'li bir muhacirle, Medineli bir ensârî arasında çıkan
bir münakaşadan istifade ederek araya girip iki grup arasında şümullü bir
nifak çıkarma teşebbüsünde bulunur. Gerçekten ciddi bir hadisenin çıkmasına
ramak kalmıştır ki, hadise güçlükle önlenir. İşte bu fırsatta Ensâr'ı tahrik
için şöyle söylüyordu: "Biz Muhâcirleri besleyip himâye etmiş olmanın
mükâfaatını işte böyle çekiyoruz. Tıpkı, besleyip büyütüldükten sonra,
sâhibini yiyen köpek gibiler. Mâmafih Medine'ye varınca, en şerefli ve
kuvvetli olanlar en hakir ve zayıf olanları muhakkak çıkaracaktır." Bu
sözler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ulaştırılır. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), Abdullah'ı sorguya çeker. Fakat berikisi böyle bir şey
söylemediğini yeminle te'min ederse de, bir müddet sonra gelen bir vahiy,
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ulaştırılmış olan şikayeti
doğrular. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ömer'in, Abdulah İbnu
Übey'in şiddetle tecziye edilmesi hususundaki talebini: "Kâfirlere,
"Muhammed, kendi arkadaşlarını öldürtüyor" dedirtmem" diyerek reddeder.
Kezâ aynı Abdullâh İbnu Übey ve diğer
münâfıklar, Yahudileri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e karşı
mukâvemet etmeye teşvik ediyorlar, onlara yardım vaadlerinde
bulunuyorlardı.