ـ1ـ عن عبدالرحمن بن زيد
قال: ]رَمَى ابنُ مَسْعُودٍ جَمْرَةَ الْعَقَبَةِ مِنْ بَطْن الْوَادِى
بِسَبْعِ حَصَيَاتٍ يُكَبِّرُ مَعَ كُلِّ حَصَاةٍ؛ وَجَعلَ الْبَيْتَ عَنْ
يَسَارِهِ، وَمِنىً عَنْ يَمِينِهِ. فقِيلَ لَهُ: إنَّ نَاساً يَرْمُونَهَا
مِنْ فَوْقِهَا. فقَالَ: هذَا وَالَّذِى َ إلهَ غَيْرُهُ مَقَامُ الَّذِى
أُنْزِلَتْ عَلَيْهِ سُورَةُ الْبَقَرَةِ[. أخرجه الخمسة، وهذا لفظ الشيخين .
1. (1442)-
Abdurrahman İbnu Zeyd anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), vadinin
dibinden yedi çakıl atarak büyük şeytanı taşladı. Her taşı attıkça tekbir
getriyordu. Bu sırada Beytullah sol tarafında, Mina da sağında olacak
şekilde durmuştu. Kendisine:
"İnsanlar, taşları yukarısından atıyorlar!"
denince şu cevabı verdi:
"Burası, kendinden başka ilâh olmayan Zat'a
kasem olsun, Bakara sûresinin üzerine indiği makamdır." [Buhârî, Hacc 135,
136, 137, 138; Müslim, Hacc 305, (1296); Tirmizî, Hacc 64, (901); Ebu Dâvud,
Menâsik 78, (1974); Nesâî, Hacc 226, (5, 273).]
AÇIKLAMA:
1- Şerh kitapları, üç cemrenin yani taşlama
yerlerinin coğrafî vaziyetleri itibariyle az çok farklı olduğunu belirtir.
Büyük şeytan denen cemretu'l-Akabe vâdinin dibinde, düzlüktedir, diğer ikisi
meyilli inen bir mevzidedir. Şimdilerde inşaat ve tesviyeler sebebiyle üçü
de aynı pozisyonu taşırlar. Hadislerden gelen bâzı ifadeleri anlamak için
aradaki bu farkın zaman zaman hatırlanması gerekecektir. Nitekim burada
büyük şeytanın taşlanması söz konusudur. Bu sebeple vadinin dibinden olduğu
tasrih edilmektedir. Kadim dönemde öbürlerine taşları üstten, (herhalde yan
yamaçlardan) atmak mümkünmüş.
2- Hemen belirtelim ki, cemretü'l-Akabe ile
diğer iki cemre arasında şu farklara da dikkat çekilir:
a) Bayramın birinci günü sadece büyük cemreye
taş atılır, diğerlerine atılmaz.
b) Büyük cemrenin yanında durulmaz, hemen
terkedilir. Öbürlerinin yanında durulup dua edilir.
c) Kuşluk vaktinde taşlar atılır.
d) Aşağısından atılması müstehabdır.
3- Taşların adedi: Sadedinde olduğumuz rivayet
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yedi taş attığını ifade eder. Her seferinde
taşlama, yedi ayrı taşın ard arda atılmasıyla tamamlanır. Alimler taşın yedi
olması gereğinde müttefiktirler. Altı da olabileceğine dâir zayıf bir
rivâyet vardır. İmam Mâlik ve Evzâî: "Bir kimse yediden az atar, tedarik de
edemezse, dem (kurban) gerekir" demişlerdir. İmam Şâfiî: "Bir taşın terki
bir müdd tasadduku gerektirir, iki taşın terki de iki müdd gerektirir, üç
ve daha fazla için bir dem gerekir" demiştir. Hanefîler: "Üç cemrede de
taşların yarıdan azı terkedilirse yarım sa' tasadduk edilir, fazla olursa
dem gerekir" demiştir.
4- İbnu Hacer, cemretu'l-Akabe'nin yani büyük
şeytanın Mina'da omayıp, Mina'nın Mekke hududunda olduğunu, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın hicret etmek için Ensar'dan burada biat aldığını
belirtir.
5- Rivayet İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un
taş atma sırasında Mina sağ, Beytullah sol cihetinde olacak şekilde
durduğunu belirtir. Tirmizî'nin bir rivayetinde kıbleye yönelerek taş attığı
belirtilir, Cumhur öncekini esas almıştır. Şâfiîlerden Râfiî kıbleyi arkaya
alarak cemreye yönelmek gerektiğine kesin hükmeder. Cemre sağına gelecek
şekilde kıbleye yönelerek taş atılmalı diyen de olmuştur. Ancak, ulemâ şu
hususta icma etmiştir: "Esas olan taşın atılmasıdır, hangi istikametten
kolayına gelirse oradan atar, câizdir." İhtilaf efdaliyettedir.
6- "Burası, Bakara sûresinin üzerine indiği
makamdır" ifadesine gelince, İbnu Hacer şu açıklamayı yapar: "Haccla ilgili
fiillerden çoğu Bakara sûresinde mezkurdur. Sanki şöyle demek istemiştir:
"Burası öyle bir makamdır ki, ahkâmu'lmenâsik bunun üzerine indirilmiştir."
İbnu Mesud, bu ifadesiyle, hacc ahkâmının tevkifî olduğuna, yâni vahiyle
tesbit edildiğine, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ictihadına
dayanmadığına dikkat çekmek istemiştir." Başka yorumlar da var.
7- Bu hadise dayanarak, âlimler, taşların
teker teker atılması gereğine hükmetmişlerdir. Çünkü: "Her taşı attıkça
tekbir getiriyordu" denmektedir. Bu ancak teker teker atmakla olur. Nitekim
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de:
خُذُوا عَنّى
مَنَاسِكَكُمْ "Hacc menâsikini benden
alın" buyurmuştur. Mamaafih Ebu Hanife ve Atâ: "Hepsini birden atsa da
câizdir" demişlerdir.
8- Taşlama sırasında tekbir getirileceğine
hükmedilmiştir, ancak tekbiri terkedene herhangi bir şey gerekmeyeceğinde
ulemâ icma etmiştir.
9- Bazı rivayetlerde, İbnu Mes'ud (radıyallahu
anh)'un büyük şeytanı taşlayıp tamamlayınca şu duâyı yaptığı belirtilir:
اَللَّهُمَّ
اجْعَلْ حَجًّا مَبْرُورًا وَذَنْبًا مَغْفُورًا
"Allah'ım haccımı makbul, günahımı mağfur
kıl!"
ـ2ـ وعند الترمذى
والنسائى: ]أتى جَمْرَةَ الْعَقَبَةِ فَاسْتَبْطَنَ الْوَادِى وَاسْتَقْبَلَ
الْكَعْبَةَ وَجَعَلَ يَرْمِى الجَمْرََةَ عَلى حَاجِبِهِ ا‘يمَنِ. وَذكرا
نحوه[ .
2. (1443)-
Tirmizî ve Nesâî'de şöyle denmiştir: "(İbnu Mes'ud) Akabe cemresine geldi.
Vâdinin dibinde durdu, kıbleye karşı yönelip, sağ kaşının üst hizasından
yığına (taşları) atmaya başladı..." [Tirmizî, Hacc 64, (901).]
ـ3ـ وعن سعد رَضِىَ
اللّهُ َعَنْهُ قال: ]رَجَعْنَا في الحَجَّةِ مَعَ النَّبىِّ # وَبَعْضُنَا
يَقُولُ: رَمَيْتُ بِسَبْعِ حَصَيَاتٍ، وَبَعْضٌ يَقُولُ: بسِتٍّ، وََ يَعِيبُ
بَعْضُهُمْ عَلى بَعْضٍ[ .
3. (1444)-
Hz. Sâd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Veda haccından Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'la beraber döndük. (Yolda konuşurken) bâzılarımız
"Yedi taş attım" bazılarımız da: "Altı taş attım" diyordu, kimse kimseyi bu
sebeple kınamıyordu." [Nesâî, Hacc 227, (5, 275).]
NOT:
Atılacak taşların miktarını, eksik olması halinde terettüp edecek
mü-eyyideyi 1442 numaralı hadiste açıkladık.
ـ4ـ وعن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ َعَنْهُما قال: ]قال رسولُ اللّه # غَدَاةَ الْعَقَبَةِ وَهُوَ عَلى
رَاحِلَتِهِ: هَاتِ الْقُطْ لِى. فَلَقَطْتُ
لَهُ حَصَيَاتٍ مِنْ
حَصى الخَذْفِ. فلمَّا وَضَعْتُهُنَّ في يَدِهِ قال: بأمثالِ هؤَُءِ. إيَّاكُمْ
وَالْغُلُوَّ في الدِّينِ، فَإنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ
بِالْغُلُوِّ في الدِّينِ[. أخرجهما النسائى.»وَحَصَى الخَذْفِ« بالخاء المعجمة
.
4. (1445)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), Akabe (taşlaması) sabahı, bineğinin üzerindeyken:
"Bana (taş) toplayıver!" dedi. Ben de (şehadet
ve başparmaklarla atılabilecek büyüklükte) ufak taşlardan onun için
topladım. Avucuna koyduğum sırada:
"İşte bunlar gibi. Dinde aşırılıktan sakının.
Sizden öncekileri, dinde aşırılıkları helâk etmiştir!" dedi." [Nesâî, Hacc
217, (5, 268).]
AÇIKLAMA:
Burada, öncelikle atılacak taşların büyüklüğü
tebârüz ettirilmek istenmiştir.
حَصَى الْخَذْفِ
"Parmakla veya sapanla atma taşı" demektir.
Şehâdet parmağımıza koyup başparmağımızla fırlatmaya elverişli büyüklükte
taş. Umumiyetle nohut büyüklüğünde diye târif edilir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "İşte
bunlar gibi!" demesi, kendisi için İbnu Abbâs'ın toplamış olduğu belirtilen
büyüklükteki taşları normal bulduğunu belirtmek içindir. "Dinde aşırılıktan
kaçın..." nasihatı umumî mânada anlaşılabileceği gibi, taşlama ile ilgili
daha hususî mânada da anlaşılabilir. Taşlama ile ilgili olan mânası şudur:
"Burada daha büyük taş atmaya, taşdan başka birşey atmaya kalkmayın,
belirtilen sayıdan fazla da atmayın..."
Hacc yapanlar, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın bu tavsiyesine rağmen, taşlama sırasında Müslümanların ne denli
cahilliklerine rastlamaz ki! İri taş atanlar, şemsiye, sopa, ayakkabı
atanlar, taşlama mahalline fırlayıp ayaklarıyla ezmeye çalışanlar vs.
Halbuki bütün menâsik, kulun imtihanına yönelik bir kısım sembollerden
ibarettir. Onun sırrı, mânası, değeri, o menâsiki dinin koyduğu çerçeve
içerisinde "Allah'ın rızasını tahsil" niyetiyle yapmakdır. Bir kısım aklî
izahlar getirmek, icra edilen fiillerden müşahhas, maddî neticeler beklemek
hacc farizasının mânasını anlamamak olur. İşte bu menâsikin, aklî îzahı hiç
olmayan safhası şeytan taşlama safhasıdır. Attığımız cisimlerin "emri yerine
getirerek Allah'ın rızasını kazanmak"tan başka hiçbir gayesi yoktur. Şeytan
öncelikle herkesin kendi içindedir. Öyle ise mü'mine düşen, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın vaz'ettiği edeb çerçevesinde bu menâsikin yerine
getirilmesidir.
Âlimler "Dinde aşırı olmayın" nasihatını daha
umumî mânada anlayarak: "Hiçbir şeyde ifrat ve tefrite düşmeyin,
sevdiğinizi fazla sevmek, sevmediğinize fazla buğzetmek yaraşmaz... Dinî
meselelerin inceliklerine fazla inmeyin, sebep ve illetlerini aramada aşırı
gitmeyin..." demişler, ifrat ve tefritin itikadda ve amelde olabileceğine
dikkat çekmişlerdir. Bizden öncekilerden Hıristiyanların Hz.İsâ'yı ifrat
derecede sevme sonucu ilahlaştırarak sapıklığa düştükleri ve böylece helak
oldukları da misal olarak verilmiştir.