ـ1ـ عن عروة بن الزبير رحمه اللّه. ]أنَّهُ سَألَ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّهُ
عَنْها عَنْ قولِهِ تعالى: حَتَّى إذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا
أنَّهُمْ قَدْ كُذِّبُوا؛ أمْ كُذِبُوا؟ قَالَتْ: كَذّبَهُمْ قَوْمَهُمْ.
فقَالَ وَاللّهِ لَقَدْ اسْتَيْقَنُوا أنَّ قَوْمَهُمْ كَذّبُوهُمْ وَمَا هُوَ
بِالظَّنِّ. فقَالتْ: يَا عُرَيَّةُ أجَلْ!
لَقَدِ اسْتَيْقَنُوا بِذلِكَ. فقالَ: لَعَلَّهَا قَدْ كُذِّبُوا. فقالتْ:
مَعَاذَ اللّهِ؛ لَمْ تَكُنِ الرُّسُلُ تَظُنُّ ذلِكَ بِرَبِّهَا. فقَالَ: مَا
هذِهِ اŒيةُ؟ قالتْ: هُمْ أتْبَاعُ الرُّسُلِ الَّذِينَ آمَنُوا بِهِمْ
وَصَدَّقُوهُمْ وَطَالَ عَلَيْهِمْ الْبََءُ وَاستَأخَرَ عَنْهُمُ النَّصْرُ؛
حَتَّى إذَا استَيْأسَ الرُّسُلُ مِمَّنْ كَذّبَهُمْ مِنْ قَوْمِهِمْ وَظَنُّوا
أنَّ أتْبَاعَهُمْ كَذّبُوهُمْ جَاءَهُمْ نَصْرُ اللّهِ تعالى عِنْدَ ذلِكَ[.
أخرجه البخارى .
1. (663)-
Urve tu'bnu Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Ben, diyor, Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ)'ye şu ayetten sordum: "Öyle ki, peygamberler ümidsizliğe düşüp,
yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir" (Yusuf,
110).
- Bu ayette geçen bir kelime küzzibû şeklinde
şeddeli mi okunmalı, küzibû şeklinde şeddesiz mi okumalı? dedim. Bana:
"Onları kavimleri yalanladı" diye cevap verdi.
Urve der ki: "Öyle ise, yemin olsun, onlar
kesinlikle bildiler ki, kavimleri kendilerini tekzib etmiştir, (böyle
okununca) "tekzib edildikleri zannına düştüler" diye bir mâna verme ihtimali
kalmaz" dedim. Hz. Aişe: "Ey Urvecik, öyledir. Peygamberler bu hususta kesin
kanaate vardılar!" dedi. Ben tekrar: "Ama âyet belki de "küzibû" diye
okunmalı" dedim. Cevaben: "Allah korusun, peygamberler, Rableri hakkında
böyle bir zanna düşmezler"dedi.
Ben tekrar: "Bu âyet nedir? (kimlerden
bahsediyor?)" diye sordum.
Cevaben: "Onlar peygamberlerin kendilerine
tâbi olan adamlarıdır, bu kimseler Rablerine inanmış, peygamberlerini de
tasdik etmişlerdir. Ancak mâruz kaldıları belâ uzamış, Allah'tan onlara
gelecek yardım da gecikmiştir. O kadar ki, kavimlerinden kendilerini
tekzib edenler sebebiyle peygamberler ümidlerini kestikleri ve artık
etbâlarının kendilerini tekzib ettiği zannına düştükleri bir anda Allah'ın
yardımı onlara ulaşmıştır. (İşte âyet-i kerimede bu durumdaki peygamberler
ve onların etbaları kastedilmektedir.)" [Buhârî, Enbiya 19, Tefsir, Bakara
38, Yusuf 6.]
ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. في قوله تعالى: ]ومَا يُؤْمِنُ
أكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إَّ وَهُمْ مُشْرِكُونَ. قالَ: يَسْألُهُمْ مَنْ
خَلَقَهُمْ، وَمنْ خَلَقَ السَّمَواتِ وَا‘رْضَ؟ فيقُولُونَ اللّهُ!
فذلِكَ إيمَانُهُمْ، وََهُمْ يَعْبُدُونَ غَيْرَهُ فذلِكَ شِرْكُهُمْ[. أخرجه
رزين.قلت: وأخرجه البخارى تعليقاً في آخر صحيحه، واللّه أعلم .
2. (664)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) şu âyet hakkında: "Onların çoğu, ortak
koşmadan Allah'a inanmazlar" (Yusuf, 106) şu açıklamayı yapmıştır: "Yâni,
"Onlara kendilerini kim yarattı, semâvat ve arzı kim yarattı diye
sorarsınız, "Allah" diye cevap verirler, işte bu onların imanıdır. İbâdet
etmeye gelince Allah'tan başkasına taparlar, bu da onların ortak koşmaları,
şirkleridir." [Rezin'in ilavesidir. (Taberi 13, 51).]