Kütübü Sitte

YUSUF (ALEYHİSSELAM) SURESİ

 

ـ1ـ عن عروة بن الزبير رحمه اللّه. ]أنَّهُ سَألَ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْها عَنْ قولِهِ تعالى: حَتَّى إذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أنَّهُمْ قَدْ كُذِّبُوا؛ أمْ كُذِبُوا؟ قَالَتْ: كَذّبَهُمْ قَوْمَهُمْ. فقَالَ وَاللّهِ لَقَدْ اسْتَيْقَنُوا أنَّ قَوْمَهُمْ كَذّبُوهُمْ وَمَا هُوَ بِالظَّنِّ. فقَالتْ: يَا عُرَيَّةُ أجَلْ!

 لَقَدِ اسْتَيْقَنُوا بِذلِكَ. فقالَ: لَعَلَّهَا قَدْ كُذِّبُوا. فقالتْ: مَعَاذَ اللّهِ؛ لَمْ تَكُنِ الرُّسُلُ تَظُنُّ ذلِكَ بِرَبِّهَا. فقَالَ: مَا هذِهِ اŒيةُ؟ قالتْ: هُمْ أتْبَاعُ الرُّسُلِ الَّذِينَ آمَنُوا بِهِمْ وَصَدَّقُوهُمْ وَطَالَ عَلَيْهِمْ الْبََءُ وَاستَأخَرَ عَنْهُمُ النَّصْرُ؛ حَتَّى إذَا استَيْأسَ الرُّسُلُ مِمَّنْ كَذّبَهُمْ مِنْ قَوْمِهِمْ وَظَنُّوا أنَّ أتْبَاعَهُمْ كَذّبُوهُمْ جَاءَهُمْ نَصْرُ اللّهِ تعالى عِنْدَ ذلِكَ[. أخرجه البخارى .

 

1. (663)- Urve tu'bnu Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Ben, diyor, Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye şu ayetten sordum: "Öyle ki, peygamberler ümidsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir" (Yusuf, 110). 

- Bu ayette geçen bir kelime küzzibû şeklinde şeddeli mi okunmalı, küzibû şeklinde şeddesiz mi okumalı? dedim. Bana: "Onları kavimleri yalanladı" diye cevap verdi.

Urve der ki: "Öyle ise, yemin olsun, onlar kesinlikle bildiler ki, kavimleri kendilerini tekzib etmiştir, (böyle okununca) "tekzib edildikleri zannına düştüler" diye bir mâna verme ihtimali kalmaz" dedim. Hz. Aişe: "Ey Urvecik, öyledir. Peygamberler bu hususta kesin kanaate vardılar!" dedi. Ben tekrar: "Ama âyet belki de "küzibû" diye okunmalı" dedim. Cevaben: "Allah korusun, peygamberler, Rableri hakkında böyle bir zanna düşmezler"dedi.

Ben tekrar: "Bu âyet nedir? (kimlerden bahsediyor?)" diye sordum.

Cevaben: "Onlar peygamberlerin kendilerine tâbi olan adamlarıdır, bu kimseler Rablerine inanmış,  peygamberlerini  de tasdik etmişlerdir. Ancak mâruz kaldıları belâ uzamış, Allah'tan onlara gelecek  yardım da gecikmiştir. O  kadar ki, kavimlerinden kendilerini tekzib edenler sebebiyle peygamberler ümidlerini  kestikleri ve artık etbâlarının kendilerini tekzib ettiği zannına düştükleri bir anda Allah'ın yardımı onlara ulaşmıştır. (İşte âyet-i kerimede bu durumdaki peygamberler ve onların etbaları kastedilmektedir.)" [Buhârî, Enbiya 19, Tefsir, Bakara 38, Yusuf 6.[1]]

 

ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. في قوله تعالى: ]ومَا يُؤْمِنُ أكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إَّ وَهُمْ مُشْرِكُونَ. قالَ: يَسْألُهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ، وَمنْ خَلَقَ السَّمَواتِ وَا‘رْضَ؟ فيقُولُونَ اللّهُ!

 فذلِكَ إيمَانُهُمْ، وََهُمْ يَعْبُدُونَ غَيْرَهُ فذلِكَ شِرْكُهُمْ[. أخرجه رزين.قلت: وأخرجه البخارى تعليقاً في آخر صحيحه، واللّه أعلم .

 

2. (664)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) şu âyet hakkında: "Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar" (Yusuf, 106) şu açıklamayı yapmıştır: "Yâni, "Onlara kendilerini kim yarattı, semâvat ve arzı kim yarattı diye sorarsınız, "Allah" diye cevap verirler, işte bu onların imanıdır. İbâdet etmeye gelince Allah'tan başkasına taparlar, bu da onların ortak koşmaları, şirkleridir." [Rezin'in ilavesidir. (Taberi 13, 51).][2]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/31-32.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/33.