225. HADİS:
"Her kap içindekini sızdırır." [1]
Süfiy-yenin s özlerinde ndir.
226.HADİS: "Herbid'atsapıklıktır.İbadetteki bid'at müstesna." [2]
Senedinde —hadiste— yalancı bir
ravi, bir
de —günlük hayatında— yalancılıkla suçlanan bir başka ravi bulunmaktadır.[3]
227. HADİS:
"Her ikincinin bir üçüncüsü vardır" [4] ve
şairin! "Bir şey iki defa olmuşsa mutlaka bir üçüncüsü de olacaktır",
[5] sözlerinin
aslı yoktur.
228.HADİS: "Her yıl -giderek- düşüyorsunuz."
[6] Hasan
el-Basrî'nin sözüdür. [7]Aynı manada Buharî' nin rivayet ettiği;
"Size hiçbir
zaman gelmez ki daha
sonrası o zamandan daha kötü olmasın. Nihayet Rabbinize kavuşursunuz",
şeklinde -sahih- bir hadis bulunmaktadır.[8]
Buna benzer bir ifade,
İbn Mes'ud'un sözü olarak rivayet edilmiştir. İbn Mes'ud şöyle demiştir: [9]
"Ben bu
hadisi; bir yöneticinin
ondan sonraki yöneticiden daha hayırlı olacağı, ya da bir senenin ondan sonraki
seneden daha hayırlı olacağı manasında anlamıyorum. Ancak ben bu ifadeden
şunu anlıyorum: Alimleriniz ve fakihleriniz -vefat edip- birer birer
kaybolacaklar. [10] Sonra sizler,
onların'yerini tutacak hiç kimse bulamayacaksınız. Onların yerine kendi
-şahsî— görüşleriyle fetva veren kimseler gelecektir."[11]
Bir başka rivayette;
Bu kötü durum, yağmurların çokluğu veya azlığıyla değil, alimlerin vefatıyla
yaşanacaktır denilmiştir.[12]
İbn Abbas (r.a),
Cenab-ı Hakkın;"Onlar bizim bu
dünyanın etrafından
eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı?", [13]
ayetini bu mana ile açıklamış; "Bu eksiklik, âlimlerin ve fakihlerin
vefatıyla yaşanacak eksikliktir", demiştir.[14]
Bu konuda Ebu
Ca'fer'in [15] şu sözü de rivayet edilmektedir:
"Bir âlimin ölümü, Şeytan için yetmiş âbidin ölümünden daha
sevimlidir."
229. HADİS:
"Hepiniz kazançlısınız. Hepiniz azimlisiniz." [16]
Hadis değildir.[17]
230. HADİS:
"Her yasak tatlıdır." [18]
Hadis değildir
231. HADİS:
"Kişinin -ilim yolunda- dinlediği bir kelime, onun için bir yıl —nafile—
ibadetten daha hayırlıdır. Bir saat ilmî meseleleri müzakere meclisinde er
turması, bir köleyi azad etmesinden daha hayırlıdır." [19] Bu
ifade, ZeyJ'de [20]belirtildiği gibi; Arûs kitabından
alınmıştır.
232. HADİS:
"Ben, bilinmeyen bir hazine idim. Bilinmeyi istedim. Mahlûkatı yarattım.
Kendimi onlara tanıttım. Onlar da beni tanıdılar." [21] İbn
Teymiyye, Zerkeşî ve Sehavî gibi hadis hafızları, bunun aslının olmadığını
açıkça ifade etmişlerdir.[22]
233. Hadis:
"Âdem henüz su ile toprak arasında -yani çamur hâlinde- iken ben Peygamber
idim." [23] Zerkeşî: Bu lafızla aslı
yoktur, demiştir.[24]
234. HADİS:
"Kuyruk olma, baş ol. Zira baş yok olur, kuyruk kurtulur." [25]
ibrahim b. Edhem'in sözüdür.[26]
235. HADİS:
Tasavvuf hırkasının giyilmesi, Hasan Basrî'nin bu hırkayı Hz. Ali (r.a) eliyle
giymesi. [27] Muhad-disler, bunun aslı
olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir.
236. HADİS:
"Aşk yılanı ciğerimi soktu." [28] (İki
beyit) [29] İbn Teymiyye diyor ki:
Ebu Mahzûra'mn Peygamberimiz (s.a.v) huzurunda bu iki beyti okuduğu, bunun
üzerine Efendimiz (s.a.v)'in şerefli bürdesinin omuzlarından düştüğü, Suffe
Ashabının da bunu elbiselerine yama yapmak için aralarında paylaştıkları şeklindeki
hadis, hadis ehlinin ittifakıyla yalandır.
237. HADİS:
"Güvercinle oynamak [30]
fakirliğe sebep olur." [31]
İbrahim en-Nehaî'nin sözüdür.[32]
238. HADİS:
'İçimize nesebsiz girene de, bizden sebepsiz ayrılana da Allah lanet
eylesin." [33] Bu lafızla aslı
bilinmemektedir.
239. HADİS:
"Mizah yoluyla bile olsa, yalan söyleyene Allah lanet eylesin."
[34]
Sehavî: Bunu merfû hadis olarak bilmiyorum, demiştir.
240. HADİS:
"Şarkı söyleyene de, dinleyene de Allah lanet eylesin." [35]
Nevevî ve başkaları: Sahih olamaz, demişlerdir.
241.HADİS:"Her
belânın bir yardımı vardır." [36]
Hadis değildir.
242. HADİS:
"Her odanın bir ücreti vardır." [37] Aslı
yoktur.
243.HADÎS:"Herdüşük-hatalı-sözübulacak -tenkit edecek-
biri vardır." [38]
Selef alimlerinden birinin
sözüdür.
244.HADİS:"Her
gayretli kişinin bir nasibi vardır." [39] Bu
mânada şu ifade de vardır:
"Kam ciddî
çalışırsa —aradığını— bulur. Kim bir işe sımsıkı sarılırsa yola girer ve hedefe
ulaşır."[40]
245. HADİS:
"BeytuUah'ı koruyan bir sahibi (RabbO vardır." [41] Bu
sözü, Abdülmuttalib, fillerle —Kabe'yi yıkmaya— gelen Rbrehe'ye söylemiştir.
246. HADİS:
Hz. Ali (r.a) diyor ki: "Peygamberimiz (s.a.v)'i yıkadığımda göz kapaklarında
damlalar birikti. [42] Ben
de bunu içtim. Böylece öncekilerin ilmine mirasçı oldum." [43]
Nevevî: Sahih olamaz, demiştir.
247. HADİS:
"Kabe'nin taş taş sökülüp yıkılması, bir müslünıanın öldürülmesinden daha
basittir." [44] Sehavî: Bu lafızla
görmedim, demiştir.[45]
248. HADİS:
"Sizden biriniz Hacer-i Esved'e hüsnü zan ederse, Allah bu hüsnü zannını
ona faydalı kılar."[46]
Sehavî: Bunun aslı yoktur demiş; İbn Teymiyye ise: Yalandır, uydurmadır demiştir.
249. HADİS:
"Lûtî (homoseksüel), deniz suyu ile yr kansa bile, kıyamet günü yine cünüp
olarak gelecektir."[47] Batıldır,
aslı yoktur.
250. HADİS:
"Kıyamet günü sancağı Ali taşıyacak-tır." [48]
İbnü'l-Cevzî bunu Mevzuat (Uydurma Hadisler) kitabında zikretmiştir.[49]
251.HADİS: "kardeşim Hızır hayatta olsaydı, mutlaka beni
ziyaret ederdi." [50]
Bunun aslı yoktur.[51]
252. HADİS:
"Pirinç adam olsaydı, mutlaka yumuşak huylu biri olurdu." [52]
Uydurmadır. İbnü'l-Kayyim
böyle söylemiş,
[53]
Ask.alânî de ona tabi olmuştur.[54]
253. HADİS:
"Dünya tamamen taze kan olsaydı, mü'minin dünyadaki rızkı yine helâl
olurdu." [55] Zer-keşî: Bunun aslı
yoktur, demiştir.[56]
254. HADİS:
"(Gizli sırlara ait) Perde açılsaydı, benimyakînî imanım daha fazla artmazdı." [57]
Kuşeyrî, Risale'-sinde: [58] Bu
söz, Amir b. Abdullah b. Abdi-Kays'm sözüdür, demiştir.[59]
Müellif Aliyyü'1-Karî
diyor ki) Ben de de-im ki: Meşhur olan görüşe göre, bu söz, Hz. Ali'nin
kerremallahu veçhe-hu sözüdür.
255. HADİS:
"Sen olmasaydın, ben bu kâinatı yaratmazdım." [60]
Sağanı: uydurmadır, demiştir.
256. HADİS:
"İnsanlara dışkıyı ufalama yasağı getirilseydi, onu da mutlaka ufalarlar
ve: Bunda mutlaka bir şey olmalı ki bu yasaklandı, derlerdi. [61] Bunu
İhya sahibi [62] zikretmiş ve Irakî: Bunu
-hadis olarak- bulamadım, demiştir.[63]
257. HADİS:
"Mü'minin korku ve ümidi tartılsaydı mutlaka birbirine eşit olurdu."
[64]
Bunun merfû hadis o-larak aslı yoktur. Bu söz, selef alimlerinden birinden
nakledilen bir sözdür. Makasıâ'da böyle denilmiştir. Bir rivayette ise: Bu söz,
Sabit elBünanî'nin sözüdür, denilmiştir.[65]
258. HADÎS:
'İnsanlar, sütleğende [66]
neler bulunduğunu bilselerdi, onu mutlaka ağırlığınca altın vererek satın alırlardı."
[67]
Süyûtî: Bu, uydurmadır, demiştir.
259. HADİS:
"Benim Allah'la birlikte özel bir vaktim vardır. Bu vakitte Allah'a yakın
bir melek, gönderilen bir Peygamber de benim gönlüme girmez." [68]
Sûfiyye-den birinin sözü olup hadis değildir.
269. HADİS:
"Allah, hiçbir cahili dost edinmemiş-tir. [88]
Böyle birini dost edinecek olsaydı, onu ilim sahibi kılardı." [89]
Sehavî: Sabit değildir, demiştir. Fakat manası doğrudur. Yani böyle birini dost
edinecek olsaydı önce onu ilim sahibi kılar, sonra dost edinirdi.
270. HADİS:
"Allah bir kulu rezil etmek istediğinde onu ilim ve edebden mahrum
kılar." [90] Mizan' da: Bu batıldır,
denilmiştir.
271. HABİS:
"Ben bu duvarın arkasını bilemem." [91] İbn
Hacer: Hadis değildir, demiştir.
272. HADİS:
"Hiçbir şişman başarılı olamamıştır." [92] İmam
Şafiî'nin sözüdür. Ancak İmam Şafiî: Muhammed b. Hasenfı [93]
müstesna, demiştir. Kendisine:
—Niçin? denildiğinde,
İmam Şafiî:
-Akıllı kimse, ya dünyası
ya da ahireti için düşünmekten uzak kalamaz. Şişmanlık ile düşünce bir arada
bulunmaz. İnsan dünya veya ahiret düşüncesinden uzak kalırsa, dört ayaklı varlıklar
seviyesine düşer dedi. [94] imam
Şafii devamla: Bu konuda şişman hır
kümdar
ve bu hükümdarın ölüm haberiyle tedavi e-dilmesi kıssası nakledilmektedir, dedi.[95]
273. HADİS:
"(Yüksek sesle Kur'an) Okuyan kişi, (yanında) namaz kılana insaflı
davranmamaktadır." [96] İbn
Hacer: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.[97]
274. HADİS:
"Hangi topluma mantık (tartışma kabiliyeti) verilmişse; mutlaka o kavim amelden
mahrum kalmıştır." [98] Bunu
ihya müellifi zikretmiştir. Irakî: Bunun aslını bulamadım, demiştir.[99]
275. HADİS:
"Çarşamba günü hangi işe başlanmış-sa, mutlaka tamamlanmıştır." [100]
Sehavî: Bunun aslını görmedim, demiştir.
276. HADİS:
"Dosta ulaştıran yol uzak değildir." [101]
Zünnûn el-Mısrî'nin sözüdür.[102]
277. HADİS:
"Katil, öldürdüğü kişinin üzerinde hiçbir günah bırakmaz." [103] İbn
Kesir: Bu lafızla aslı bilinmemektedir, demiştir.[104]
278. HADİS:
"Hiç kimse bana karşı iki defa büyüklük taslayamamıştır." [105]Selefalimlerindenbirininsözüdür. [106]
Bunun manası "Mü'min, bir delikten iki defa r sırılmaz", [107]
hadisinden alınmıştır.
279. HADİS:
"Kıskançlık duymayan hiçbir kimse yoktur." [108]
Sehavî: Bu lafızla görmedim, demiştir.[109]
280. HADİS:
"Kısa boylu hiçbir kimse, hikmetli konuşmadan mahrum kalmaz." [110]
Sehavî: Bunu görmedim, demiştir.
281. HABİS:
"Bir kimseye asıl değerinden fazla değer veren kimsenin; muhatabı
nezdindeki değeri, daha fazla düşer." [111]
Merfû (Peygamberimiz'e nisbet edilen) hadisler arasında yoktur. Fakat bunun
benzeri imam
Şafiî (r.a)'nin sözü
olarak gelmiştir.
282. HADİS:
"Allah'a, gönül almaktan daha muazzam bir şeyle kulluk
yapılmamıştır." [112]
Sehavî: Bunu merfû hadisler arasında bilmiyorum, demiştir.[113]
283.HADİS: "Evlâdından yüz çeviren kimse, insaflıdavranmamıştır." [114]
Sehavî'nin dediği gibi, aslı yoktur.[115]
284. HADİS:
"Hadis öğrenimi yolundaki niyet, sadece hadisin şerefli olması sebebiyle
değer kazanmıştır."[116]
Hatib: Merfu hadis olarak tesbit edilememiştir. Bu söz, İbn Harun'un [117]
sözüdür, demiştir.
285. HADİS:
"Ebubekir; ne nafile oruç, ne de nafile namaz sebebiyle sizden üstün bir
derece kazanmış değildir. O, sadece kalbinde kökleşen bir şeyle (imanla)
fazilet kazanmıştır." [118]
Irakî; Bunu merfû hadis olarak bulamadım, demiştir.[119]
286. HADİS:
"Testi, -kırılmaktan- her defasında kurtulmaz." [120]
Hadis değildir.
287. HADİS:
"Kalbden gelmeyen şeye önem vermek zordur."[121]Hadis değildir.
288. HADİS:
"Bir araya gelen hiçbir topluluk yoktur ki, içlerinde bir Allah dostu
olmasın. Ne onlar, bu Allah dostunu bilirler. Ne de o Allah dostu, kendisinibilir." [122]
Bunun aslı yoktur. Bu, bâtıl bir sözdür. Zira bir topluluk; küfür ve fücur
üzerine ölen kâfirler topluluğu da, fâcirler topluluğu da olabilir.
289. HADİS:
"Hiçbir gece yoktur ki, o gece bir melek:
-Ey kabir halkı!..
Kime imreniyorsunuz? diye sorunca, onlar da;
-Mescidlerdebulunanlara(imreniyoruz),demiş olmasınlar." [123]
Bunun aslı bulunamamıştır.
290. HADİS:
"Ezanı çok olan şehrin soğukluğu az olur." [124]
Uydurmadır. LeâJî'de [125]
böyledir.
291. HADİS:
"Hiç bir Peygamber yoktur ki, kendisine Peygamberlik kırk yaşından sonra
verilmiş olmasın."[126]
İbnüTCevzî: Bu, uydurmadır demiştir.[127]
292. HADİS:
"Ateş, kuru (odun ve benzeri) şeyleri yakma konusunda, kulun güzel
amellerini yiyip bitiren gıybetten daha hızlı değildir." [128]
Irakî: Bunun aslını bulamadım, demiştir.[129]
293. HADİS:
"Ne yeryüzüne sığdım, ne de gökyüzüne. Ama mü'min kulumun kalbine
sığdım." [130]
Bunun merfû
hadis olarak senedi
bilinmemektedir. İbn Teymiyye: Bu, uydurmadır, demiştir. ZeyV de [131]:
Onun dediği gibidir, denilmiştir. Bu sözün manası: Mü'min kulumun bana i-man
etmesi ve beni sevmesi, onun kalbine sığdı, demektir. Aksi takdirde hulul
(Allah'ın insan vücuduna girmesi) inancı küfürdür." Zerkeşî: Bunu
mülhidler (inançsızlar) uydurdu, demiştir.
294. HADİS;
"Müslüman olarak öl ve hiçbir şeye aldırış etme." [132]
Sehavî: Bu lafızla bilmiyorum, demiştir.[133]
295. HADİS:
"Babaları sevmek, çocuklar için sıla-i rahimdir." [134]
Sehavî: Bu lafızla görmedim, demiştir.[135]
297. HADİS:
"Hased edilen kişinin rızkı bollanır." [138]
Bilinmemektedir.[139]
298. HADİS:
"Kişi ameliyle bilinir; babasıyla ve de-desiyle değil." [140]
Hadis değildir.
299. HADİS:
"Hastanın inlemesi teşbih, bağırması tekbir, nefesi sadaka, uykusu
ibadet, bir taraftan diğer tarafa dönmesi Allah yolunda cihaddır." [141]
Askalânî: Sabit değildir, demiştir.[142]
300. HADİS:
Müezzin'in; "Eşhedü enne Muhammede'r-Rasûlullah" sözünü işittiğinde;
Ben de şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür. Rabb olarak
Allah'ı, din olarak İslâm'ı, Peygamber olarak Muhammed (s.a.v)'i seçtim;
diyerek [143] ve şehadet parmaklarının
uçlarının içlerini öperek gözlere sürmek. [144]
Sehavî'nin dediğine göre, merfû olarak nakledilmesi sahih olamaz.[145]
301. HADİS:
"Müşteriye yardım olunur." [146]
Bunun
aslı yoktur. İbnü'd-Deyba' [147] bu
şekilde zikretmiştir.[148]
302. HADİS:
"Musibetler, rızıkların anahtarıdır. [149]
Bilinme m ekte dir.
303. HADİS:
"AHah Rasûlü (s.a.v)'nün Ebu Cehille güreşmesi. [150]
Bunun aslı yoktur. [151] Bu
hükmü Halebî, [152] Şifa
Haşiyesi'nde zikretmiştir.[153]
304. HADİS:
"(Gusül yaparken) Ağza ve burna üç defa su vermek, cünüp için
farzdır." [154]
Uydurmadır.
305 HADİS:
"Masıyetler nimetleri giderir." [155]
Sehavî: Bunu görmedim, demiştir. [156]
İbnü'd-Deyba' bunun üzerine diyor ki: Yani merfû olarak görmedim, demek istemektedir.
Yoksa bu ifade, selef âlimlerinin sözlerinde yer almaktadır. Şair [157]
diyor ki:
"Bir nimet
içerisinde isen, bil değerini; Gidermektedir masıyetler nimetleri. "[158]
Derim ki: Bu mânâda
Kur'ân'da âyetler de vardır. Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Bir toplum
kendisini değiştirmedikçe Allah o toplumun durumunu değiştirmez.'[159]
Allah Teâlâ buyuruyor
ki: "Allah bir kasabayı örnek vermektedir ki, o kasaba önceden güven
içerisinde huzurlu bir kasaba idi. Her taraftan oraya bol bol rızık geliyordu.
Fakat o kasaba Allah in nimetlerine nankörlük etti. Allah da işlemekte ısrar
ettikleri kötülükler sebebiyle o kasabaya açlık ve korku elbisesini tattırdı.
'[160]
Ayrıca Muhaddis,
sadece lafzı dikkate almaktadır.
Aksi takdirde; hadis
alimlerinin "aslı yoktur" veya "uydurmadır", diye
zikrettikleri her hadis için Kitab ve Sünnette (kendisini destekleyen) her
hangi bir mananın bulunmamasına pek az rastlanmaktadır.[161]
306. HADİS:
"Mide dert yuvası, perhiz ise devanın başıdır." [162]
Tabiblerden birinin sözüdür.[163]
307. HADİS:
"Çocukların hocası, onların aralarında adaletle davranmazsa kıyamet günü
ismi zâlimlerle beraber yazılır." [164]
Mekhûl'ün sözüdür.[165]
308. HADİS:
"Gıybet edenle bunu dinleyen kişi, günahta ortaktırlar." [166] Bu
lafızla aslı bilinmemektedir.[167]
309. HADÎS:
"Satın almayacağı halde fiyatı artıran kişi, lanetlenmiştir." [168]
Sehavî: Bunu merfû hadis olarak bilmiyorum, demiştir.[169]
310. HADİS:
"Razı olması istendiği halde razı olmayan kimse, o şeytandır." [170]
İmam Şafiî'nin sözüdür. Bu sözün devamı: "Kızması istendiği halde kızmayan
kim -se, merkeptir", şeklindedir.[171]
311. HADİS:
"İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır. Bugünü dününden daha kötü olan
kimse, lanetlenmiştir." [172] Bu
söz, sadece Abdülaziz b. Ebî Ravvad'-m [173]
rüyada duyduğu hadis olarak bilinmektedir. Abdülaziz b. Ebî Ravvad: Bunu bana
Allah Rasûlü (s.a.v) rüyada tavsiye etmişti, demiştir. Bu sözün devamı da
vardır. [174] Bunu Beyhakî rivayet
etmiştir.[175]
(Ebu Gudde diyor ki: Bu hadisi Deylemî, merfû
hadis olarak rivayet etmiştir. Deylemî'nin senedi zayıftır. Deylemî'nin bu
rivayeti, müellifin; Bu söz, sadece Abdü-laziz b. Ebî Ravvad'ın rüyada duyduğu
hadis olarak bilinmektedir, ifadesini geçersiz kılmaktadır.)[176]
312. HADİS:
"Cünüplükten helâl yolla yıkanan kimseye, Allah Teâlâ ona beyaz inciden
yüz köşk verir. Allah ona dökülen her damla suya karşılık bin şehid sevabı
verir." [177] Batıldır, bunu Dinar
uydurmuştur.[178]
313. HADİS:
"Muharrem ayının onuncu (Âşûra) günü Ismid [179] ile
kirpiklerine sürme çeken kimse, asla göz ağrısı [180]çekmez." [181]Uydurmadır.BunuHz.Hüseyn(r.a)'in
katilleri uydurmuştur.
315. HADİS:
"İki değerli azasını (yani gözlerini) seven kimse, ikindiden sonra yazı
yazmasın." [183]
Bunun aslı yoktur.
316. HADİS:
"Seni bir şey karşılığında seven kimse, bu (menfaat) sona erince seni
usandırır." [184]
Hadis değildir.
317. HADİS:
"Haksız yere bir âlimi zillete düşüren kimseyi, Allah kıyamet günü bütün
yaratılmışların huzurunda zelil kılar." [185]
Sem'an b. Mehdî'nin uydurma nüshasmdandır. ZeyJ'de böyledir.[186]
318. HADİS:
"Allah'ın Kendisine herhangi bir tahsil görmeden ilim vermesini, herhangi
bir önder olmaksrzın hidayet vermesini isteyen kimse; dünya sevgisinden
uzaklaşsın." [187]
Muhtasar' da belirtildiği gibi; Bunun aslı bulunamamıştır.
320. HADİS:
"Balık yiyen kimse, [189]
ardından hurma yesin." [190]
Askalânî: Bu batıldır, demiştir.[191]
316. HADÎS:
"Seni bir şey karşılığında seven kimse, bu (menfaat) sona erince seni
usandırır." [192]
Hadis değildir.
317. HADİS:
"Haksız yere bir âlimi zillete düşüren kimseyi, Allah kıyamet günü bütün
yaratılmışların huzurunda zelîl kılar." [193]
Sem'an b. Mehdi'nin uydurma nüshasmdandır. ZeyF&e böyledir.[194]
318. HADİS:
"Allah'ın kendisine herhangi bir tahsil görmeden ilim vermesini, herhangi
bir önder olmaksrzın hidayet vermesini isteyen kimse; dünya sevgisinden
uzaklaşsm." [195] Muhtasar'
da belirtildiği gibi; Bunun aslı bulunamamıştır.
320. HADİS:
"Balık yiyen kimse, [197]
ardından hurma
yesin." [198]
Askalânî: Bu batıldır, demiştir.[199]
321. HADİS:
"Namazı terk eden kişiye bir lokma ile yardımcı olan kimse, sanki bütün
Peygamberleri öldürmüş gibi olur." [200]
Raten'in uydurmasıdır. [201]
Zeyl'de böyledir.[202]
322. HADİS:
"Kameti tek tek okuyan kimse bizden değildir." [203] Uydurmadır.
Leâlî' de böyledir. [204]
Müezzinin sevabı hakkındaki uzunca Cabir hadisi de böyledir. Uydurmadır.[205]
323. HADİS:
"Din kardeşini memnun etmek için onun yemeğini yiyen kimseye, bu yemek
zarar vermez."[206] EbuSüleyman ed-Dârânî'nin sözlerindendir.[207]
324. HADİS:"Günahlarıaffedilmişbiriyleberaber yemek yiyen kimsenin
günahları affolunur." [208]
Yalandır, uydurmadır, aslı yoktur.
325. HADİS:
"Kimin mazereti ortaya çıkarsa, ona sadaka vermesi vacip olur."
[209]
Sehavî: Bunun aslı yoktur, demiştir.[210]
326. HADİS:
"Bir kadınla malı için evlenen kimseye, Allah o kadının malını ve
güzelliğim haram kılar. [211]
Zerkeşî: (Hadis olarak) bilinmemektedir, demiştir.
327. HADİS:
"Normal kıyafetinden başka bir kıyafete bürünen kimsenin kanını dökmek
hederdir (cezayı
gerektirmez).
[212] "Bunun
güvenilecek aslı yoktur." Bu konuda [213]
Peygamberimiz (s.a.v)'den rivayet edilen Cin hikâyelerinden hiçbir şey sabit
olmamıştır.
328. HADİS:
"Mescidde dünya kelâmı konuşan kimsenin, Allah krrk yıl amellerini boşa
çıkarır." [214]
Saganî: Uydurmadır, demiştir.[215]
329. HADİS:
"Bir âlimle oturan kimse, sanki bir Peygamberle oturmuşgibi olur." [216]Sehavî:Bunu merfû olarak bilmiyorum, demiştir.[217]
330. HADİS:
"Bir şey hakkında bilgisi olmayan, ona düşman olur." [218]
Hadis değildir. Şair diyor ki: "Kişi düşmanıdır bilmediğinin."[219]
331. HADİS:
"Allah, kardeşine kuyu kazan kimseyi yakında o kuyu içine düşürür."
[220]
Askalânî: Bunun aslını bulamadım, demiştir.[221]
332. HADİS:
"Allah'a sâdık olarak yemin eden kimse, sanki Allah'ı teşbih ve takdis
etmiş gibi olur." [222] Bunun
aslı bilinmemektedir.
333. HADİS:
"Bir zâlime uzun ömürlü olması için dua eden kimse, Allah'a isyan
edilmesini sevmiş o-lur." [223]
Selef âlimlerinden birinin sözüdür.[224]
334. HADİS:
"Namaz içinde (tekbirlerde) ellerini kaldıran [225]
kimsenin namazı olmaz." [226]
Uydurmadır.
335. HADİS:
"Alimleri ziyaret eden kimse, sanki beni ziyaret etmiş gibi olur.
Alimlerle musafaha eden kimse sanki benimle musafaha etmiş gibi olur. Alimlerle
oturan kimse sanki benimle oturmuş gibi olur. Dünyada benimle beraber oturan
kimse, Kıyamet gününde benim yanıma oturtulur." [227]
Senedinde yalancı Hafs [228]
bulunmaktadır. Zeyl'Ae böyledir.[229]
336.HADİS: "Aynı yıl içerisinde hem beni hem de babam Hz.
ibrahim'i ziyaret eden kimse, Cennet'e girer."[230] Ibn
Teynıiyye: "Bu uydurmadır", demiştir. Ne-vevî de; "Bâtıldır,
aslı yoktur"; demiştir.[231]
337. HADİS:
"Eken kimse (ektiğini) biçer." [232]
Hadis değildir.
338. HADİS:
"Bir şeye sevinen kimse; yemek ziyafeti versin." [233]
Hadis değildir.[234]
339. HADİS:
"Bir mü'nıini sevindiren Allah'ı sevindirmiş olur. Bir mü'mine saygı
gösteren Allah'a ta'zim etmiş olur. Bir mü'mine ikram eden Allah'a ikram etmiş
olur." [235] Bu apaçık bir yalandır.
Zeyl'de böyledir.[236]
340. HADİS:
"Mü'mini sevindiren beni sevindirmiş olur. Beni sevindiren de Allah'ı
sevindirmiş olur."[237]
Ibn Hıbban anlatıyor:
(Yalancı râvilerden) Cafer b. Eban'ı işittim. Bu hadisi yazdırıyor, şöyle
diyordu: Bize Muhammed b. Rumh nakletti, dedi ki: Bize Leys, Nafi'den; Nafi' de
İbn Ömer'den şu hadisi rivayet etti: "Mü'mini sevindiren beni sevindirmiş
olur. Beni sevindiren Allah 2 sevindirmiş olur."
-Sen bana haramsın.
Siz, benim hadis isnadında bulunmam sebebiyle beni kıskanıyorsunuz, dedi. Ben
onu sultana şikâyet etmekle korkuttum. Nihayet Mekke'de hadis nakletmeyeceğine
dair yemin etti.
341. HADİS:
"Müezzin'in namaza davetim (ezam) i-şiten kimse, "Doğruyu
söyleyenlere merhaba, Namaza merhaba!.." derse; Allah ona iki milyon
hasene yazar, Onun iki milyon günahını siler. Onun iki milyon derecesini
yükseltir." [238]
Bunun aslı yoktur.[239]
342. HADİS:
"Kim abdest alırken besmele çekerse o kimse bu abdestini bozuncaya kadar
iki melek [240] onun hasenelerini
yazar." [241] Bu hadisin isnadında
Hadis uydurmakla meşhur olan (ibn Ulvan) bulunmaktadır.![242]
343. HADİS:
"Zarurî ihtiyacından şikâyet eden kimseye yardımcı olmak vacip
olur." [243] Selef âlimlerinden
birinin sözüdür.
344. HADİS:
"Takva sahibi birinin arkasında namaz kılan, sanki bir Peygamber arkasında
namaz kılan kimse gibidir." [244]
Bunun aslı yoktur.[245]
345. HADİS:
"Beytullah'ı yedi defa tavaf eden, Ma-kam-ı İbrahim arkasında iki rekat
(Tavaf Namazı) kılan ve Zemzem suyundan içen kimsenin günahları, nereye
ulaşırsa ulaşsın, affolunur."[246]
Sehavî:
[247]
"Bu hadis sahih (yani sabit) değildir. Çoğunlukla halk özellikle
Mekke'lıler bu hadise çok önem vermişlerdir. Mekke'de Zemzem duvarlarına bu
hadis yazılmıştır. Mekke'lüer bunun sabit olduğuna dair rüya ve benzeri
birtakım delillere sarılmışlarsa da nebevi hadisler bu gibi delillerle sabit
olmamaktadır", demiştir.
346. HADİS:
"Kim, Beytullah etra&nda çok sıcak bu-yaz gününde başı açık bir
şekilde yedi defa tavaf eder, adımlarını yavaş atar, sağa sola fazla bakınmaz,
harama bakmaz, Allah Teâlâ'yı zikretme dışında çok konuşmaz, kimseyi rahatsız
etmeden her şavtta Hacer-i Esved'i selâmlarsa; Allah yerden kaldırdığı ve yere
koyduğu her adım sebebiyle ona yetmiş bin hasene yazar, yetmiş bin günahını
siler, o kimsenin yetmiş bin derecesini yükseltir, Ailah onun adına her
birinin bedeli on bin dirhem olan yetmiş köle azad eder, Allah ona yetmiş
şefaat hakkı verir. Bu hakkı dilerse müslüman aile halkıiçin, dilerse halk için verir. Dilerse bu hakkı
dünyada acilen verilir, dilerse ahirete ertelenir."[248]
Bunu Cenedî, Tarihli
Mekke'de İbn Abbas'dan mer-fû olarak rivayet etmiştir. Ayrıca Hasen el-Basrî'ye
nisbet edilen Risale' de ve Ibnül-Hacc'm (İbn Emiri'l-Haccın) Menasik' inde
buna benzer bir rivayet nakledilmiştir. Bu, bâtıldır.
"Bu
batıldır," ifadesi, Sehavî'riin ifadesidir. Menûfî de bu görüşe
katılmaktadır. Gerçek olan şudur ki; Bu ha-diste uydurma alâmetleri gayet
açıktır. İyi düşün!.
347.HADİS: "Selâmeti isteyen selâmete erer."
[249] Hadis
değildir.
348.HADİS: "Rabbini bilen kimsenin dili susar."
[250]Nevevî: Sabit değildir, demiştir.[251]
350. HADİS:
"Gurbette Allah'a isyan edeni Allah eli boş döndürür." [254]
Bunun aslı bilinmemektedir.
351. HADİS:
"Kardeşine Allah'ın Kitabı'ndan bir âyet öğreten kimse onun efendisi
olur." [255] ibn Teymiyye:
Uydurmadır, demiştir. ZeyJ'de ise, Hüküm aynen onun dediği gibidir,
denilmiştir.[256]
352. HADİS:
"Dinimiz hakkında (Kur'ân ve Sünnete aykırı) kendi (şahsî) görüşünü
söyleyen kimseyi öldürün." [257]
Veciz' de; Bunu İsnat el-Malatî uydurdu, denilmiştir.[258]
353. HADİS:
"Kardeşine abdest alması için bir ibrik sunan kimse sanki cihad için bir
at vermişgibi olur." [259] ibn
Teymiyye: Uydurmadır, demiştir.Zeyf de
ise; Hüküm onun dediği gibidir, denilmiştir.
354. HADİS:
"Bakara ve ÂH Imran Sûrelerini okuyan kimse "Şeyh/Üstad" diye
çağırılmazsa, o kimseye
haksızlık
yapılmış olur." [260]
Sehavî: Bunun aslı yoktur, demiştir.
355. HADİS:
"Sabah Namazında "Elem neşrah" ve "Elem tera keyfe"
sûrelerini okuyan kimse göz ağrısı çekmez." [261]
Sehavî: Bunun aslı yoktur, demiştir.
356. HADİS:
"Ziyaret etme maksadıyla bize gelen kimsenin (misafirlik) hakkı üzerimize
vâcib olur." [262]
Sehavî: Bunu hadis olarak bilmiyorum, demiştir.[263]
357. HADİS:
"Tırnaklarını (sırasıyla değil de) bir parmak atlayarak kesen kimse,
gözlerinde ağrı görmez."
358. HADİS:
"Ramazan ayının son Cuma günü farz namazlardan birini kılan kimseye bu
namazı, yetmiş yıla kadar ömründe geçirdiği her namaz için keffaret olur."
[265]
Kesinlikle bâtıldır. Zira bu söz, "ibadetlerden her hangi birinin,
yıllarca ihmal edilen bir namaz yerine geçmesi mümkün değildir",
şeklindeki icma'a aykırıdır. Ayrıca Nihaydyi ve Hidayeti şerh eden diğer
alimlerin —hadis— nakline itibar edilemez. Çünkü bunlar muhaddis değildirler.
Hadisi, hadisleri senedle-riyle tahric eden imamlardan birine isnad etmiş de değildirler.[266]
359. HADİS:
"Sırrını gizleyen kimse işine sahip o-lur." [267]
Sehavî: Merfû hadisler arasında yer almamaktadır, demiştir.
360. HADİS:
"Geceleyin namazı çok olanın, gündüz yüzü güzel olur." [268]
Bunun aslı yoktur. Bu, kasıt olmaksızın uydurulan hadislerden biridir. Bu
sözün, Hocasının huzuruna giren Sabit'e [269] onu
takdir için hocası Şerik'in [270]
söylediği bir söz olduğu hususunda hadis hafızları ittifak etmişlerdir.[271]
361. HADİS:
"Sözü yumuşak olanı sevmek vacip o-lur." [272] Hz.
Ali (r.a)'nin sözlerindendir. Bunu Hatib (Bağdadî) ifade etmiştir.
362.HADİS:"Satranç
oynayan,lanetlenmiştir." [273]
Nevevî: Sahih değildir, bilâkis bu yalandır, demiştir.[274]
363. HADİS:
"Kork, Aîlah'dan korkmayandan." [275] Hadis
değildir.
364. HADİS:
"Öğle Namazından (farzından) önce dört rekat namaza devam etmeyen kimseye
şefaatim erişmez." [276]
Askalânî: Bunun aslı yoktur, demiştir.
365.HADİS: "İyiliğin düzeltmediği kişiyi kötülük
düzeltir." [277]
Selefden birinin sözüdür.[278]
367. HADİS:
"Cahile nasihat eden onun düşmanlığını kazanır." [281]
Selef âlimlerinden birinden nakledilmiş olup müsned hadisler arasında yer
almamaktadır. Makasıd'da: Şu an bunu -hadis olarak- hatırlamıyorum, denilmiştir.
368. HADİS:
"Güzel hanıma talip olan, onun mehrini verecektir." [282]
Hadis değildir.
(Müellif AliyyiT Kari
diyor ki:Ben de derim ki: Hz. Ebubekir Sıddık (r.a)'m hacda Hz. Peygamber
(s.a.v)'in huzurunda devecisini dövdüğü hakkındaki hadisi sahihtir. [287]
Dolayısıyla bu ifade ile murad edilen mana,masdarın mefûlüne izafe edilmesi
(devecilerin dövülmesi) dir. Bir başka görüşe göre masdarın failine izafe
edilmesi (devecilerin develeri dövmesidirMir.[288]
370. HADİS:
"Uyumluluk, arkadaşlığın güzelliğinin alâmetlerindendir." [289]
Hadis değildir.
371. HADİS:
"Kıyamet alâmetlerinden biri, imamlıktan kaçınmaktır." [290]
Hadis değildir.[291]
372. HADİS:
"Âlimin fitnesi, konuşmanın kendisine dinlemekten dahasevimli olmasıdır." [292]
İhya sahibi hadisi uzun haliyle zikretmiş, [293]
Iraki bu hadis hakkında şöyle demiştir: Bunu Ebu Nuaym İHılye' de) ve
İbnü'l'Cevzî Mevzuat''da rivayet etmiştir. [294]
Muhtasar' da bu şekilde zikredilmiştir.
373. HADİS:
"Ölmeden önce ölünüz." [295]
Askalânî: Busabit değildir, demiştir.
377. HADİS:
"İnsanlar uykudadırlar. Ölünce uyanırlar." [302] Hz.
Ali (r.a)'nin sözlerindendir.
378. HADİS:
"Elle istimna (mastürbasyon) yapan lanetlenmiştir." [303]
Aslı yoktur. Ruhâvî bunu açıkça ifade etmiştir.[304]
379. HADİS:
"Peygamber yer altında bin yılı tamam-lamaz."(Yani Hz. Peygamberin
(s.a.v) vefatından sonra bin yıl geçmeden kıyamet kopar) [305]
Bâtıldır. Aslı yoktur.
384. HADİS:
"Kabir, ne güzel hısımdır!." [312] Bu
lafızla aslı yoktur.
385. HADİS:
"Suheyb ne güzel kuldur!.. Allah'dan kork-masaydı bile [313]
yine O'na isyan etmezdi." [314]
Hadis hafızlarının açıkça ifade ettikleri gibi, bunun aslı yoktur.[315]
386. HADİS:
"Alimin mürekkebinin bir damlası, Allah'a yüz şehidin kefeninin terinden
daha sevimlidir."[316] Raten'in
[317]
uydurma hadislerindendir. ZeyJ'de böyledir.[318]
388. HADİS:
"Beyaz gül Peygamberimiz (s.a.v)'in terinden, kırmızı gül Cebrail'in
terinden, sarı gül Burak'ın terinden yaratılmıştır." [320]
Miisnedui-Firdevs [321] ve
başka eserlerde zikredilmiştir. Nevevî: Sahih değildir, demiştir. Başkaları
ise; Uydurmadır, demişlerdir.[322]
389. HADİS:
"Benim vasıyyetim, sırdaşım, ailemde benden sonra vekilim ve benden sonra
geriye bıraktığım kişilerin en hayırlısı: Ebu Talib oğlu Ali'dir." [323]
Saganî'nined-Dürrü'î-Mültekat'tadediğinegöreuydurmadır.[324]
390. HADİS:"Adaletlihükümdarın [325]zamanında dünyaya geldim." [326]
Hadis hafızları: Bunun aslı yoktur, demişlerdir.
391. HADİS:
"Zinadan doğan çocuk Cennete giremez." [327]
Bunun aslı yoktur.
400. HADİS:
"Utangaç ve kibirli olan, ilim Öğrenemez." [343]
Buharınin Sahih' inde [344]
Mücahid'in [345] sözüolarak zikredilmiştir.
401. HADİS:
"Müslümanm farzları ve sünnetleri bilmemesi helâl/caiz değildir. Bunun
dışındakileri bilmemesi ise caizdir." [346]
Uydurmadır. Zeyf&e [347]
böyledir.
402. HADİS:
"Hoca, ekmek yemekten utanmadığı gibi, ilim öğrenmekten de
utanmasın." [348]
Sahih değildir.
403. HADİS:
"İlki Mikâil olmak üzere üç yüz altmış meslek erbabı emek vermedikçe, pide
yuvarlanıp (sofrada) senin önüne konmaz." [349]
Irakî: Bunun asimi bulamadım, demiştir.[350]
404. HADÎS:
"(Alimler arasında) İhtilaf edilen bir mesele sebebiyle Allah azab etmez."
[351]
Sehavî: [352] Zannederim ki bu selef
âlimlerinden birinin sözüdür, demiştir.
Ben de derim ki:
Üstadlarımdan birinin şöyle söylediğini duymuştum: Bir âlime uyan kimse,
Allah'a salimen kavuşur.
405. HADİS:
"Bir cemaate içlerinde yüzü en güzel o-lan kişi imam olur." [353]
Uydurmadır. Leâlî'de [354] bu
şekildedir.
406. HADİS:
"Ey Ebu HureyreL Abdest aldığında "Bismillah ve'l'hamdü lillah"
de. Zira senin koruyucu meleklerin, bu abdestin bozuluncaya kadar hiç dinlenmeden
senin hasenelerini yazmaya devam ederler."[355]
Münkerdir.
[356](Ebu Gudde:Bu hadisin bu metniyle uydurma hadisler arasında zikredilmesi
imkânsızdır.
Zira Heysemî: Bunu
Taberanî Sagir'&e rivayet etmiş, isnadı hasendir, demiştir....(Yine Ebu
Gudde; Ancak bu hadisin bir başka senedle ve bu metne yapılan ilâvelerle
rivayet edilen şekli, "hiç şüphesiz uydurmadır" demiştir.)[357]
407. HADİS:
"Ey Humeyra!.." [358] Mızzi:
İçinde (Ey Hır meyra!..) [359]
ifadesi geçen her hadis uydurmadır. Sadeceİ\fesa/hin
rivayet ettiği bir hadis müstesnadır, demiştir. [360]
(Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki: Bu isabetli değildir. Zirabu hadisten başka ayrıca iki sahih hadiste de
"Humeyra" ifadesi sabit olmuştur.)[361]
408. HADİS:
"Ey Şeyh!.. Selâmette kalmayı arzu e-diyorsan, bunu başkalarının senden
selâmette olmasında ara." [362] Bu
sözü, Ebu İshak eş-Şirazî'nin Hz. Peygamber (s.a.v)'den rüyada duyduğu rivayet
edilmektedir.[363]
409. HADİS:
"Ey Ali!. Demirden iki ayakkabı edin. Bunları ilim yolunda eskit."
[364] Ibn
Teymiyye: Bu hadis uydurmadır, demiş, ZeyV de [365]:
Aynen onun dediği gibidir, denilmiştir.
410. HADİS:
"Ey Ali!.. Bir sayfa ve mürekkep getir", dedi. Allah Rasûlü (s.a.v)
yazdırdı. Ali yazdı ve Cebrail şâhid oldu. [366]
Ravi diyor ki: Size bu sayfayı yazdıran, yazan ve bu duruma şâhid olandan
başkası bu sayfada olanları bildiğini söyleyen kimseyi tasdik etmeyin, demiştir.
Bu olay Hz. Peygamber (s.a.v)'in vefat ettiği son hastalığında idi. Saganî
ed-DürrüTMültekat'ta: Bu uydurmadır, demiştir.
"Ey Ali!.. Sen
bana göre Musa'nın yanında Harun gibisin. Ancak benden sonra Peygamber
yoktur", sahih hadisi [367]
müstesna! (Ey Ali!..) kelimesiyle başlayan "Hz. Ali'ye Vasiyetler"
nüshasının tamamının uydurma olduğu ileride gelecektir.[368]
411. HADİS:
"Ey Ali!.. Azık edindiğinde soğanı unutma." [369]
Sehavî: Bu açık yalandır, demiştir.[370]
Bilinen ve sahih olan,
bu sözün İbn Mes'udun sözü olduğu şeklindedir, demiştir.)[379]
417. HADİS:
"Oruca başladığınız gün ile, kurban bayramının ilk günü [380]
aynı gündür." [381]
İmam Ahmed ve başkalarının dediği gibi; Bunun aslı yoktur.
418.
Üstadlarımızm üstadı Şemseddin es'Sehavî diyor ki: [383] İbn
Teymiyye şöyle demiştir: imam Şafiî ile İmam Ahmed'in Şeyban er-Raî ile bir
araya gelip ona sorular sormalarıyla ilgili meşhur olan rivayet: ilim ehlinin
ittifakıylabâtıldır/asılsızdır.Zira bu ikizatŞeybaner-Raî'ye erişememişlerdir.
419. Sehavî
devamla şöyle demiştir: İmam Şafiî'nin, İmam Ebu Yusuf la Harun er-Reşid'in
huzurunda görüşmeleri rivayeti de aynı şekilde batıldır. İmam Şafiî, Reşid'le
ancak Ebu Yusuf un vefatından sonra görüşe" bilmiştir.[384]
420. Hafız
İbn Hacer diyor ki: [385]
İmam Şafiî'nin Halife Harun Reşid'e gittiği ve Muhammed b. Hasen'in Halife
Harun Reşid'i Şafiî'yi öldürmeye teşvik ettiği rivayetini Menakıbü'ş-Şafiî'
sahibi Beyhakî ve başkaları nakletseler de bu rivayet yalanlanan, uydurulmuş
bir rivayettir.
421. Meymûnî
diyor ki: Ahmed b. Hanbel'in şöyle dediğini işittim: "Üç çeşit kitap
vardır ki bunların asılları yoktur: Megazî, Melahım, Tefsir.[386]
Hatib Cami' inde şöyle
diyor: Bu ifade, bu üç ilim dalında yazılmış olan ama bunları nakleden
ravilerin âdil olmamaları ve kıssacıların birtakım ilâvelerde bulunmaları
sebebiyle itimad edilemiyecek bazı belirli kitaplara ait olmalıdır.
(Sehavi diyor ki:)
Melahım kitaplarına gelince hepsi bu özelliktedir. Gelecekte yaşanacak kanlı
olaylar ve beklenen fitneler hakkında birkaç hadis dışında sahih hadis yoktur.[387]
422. (Sehavi
diyor ki:) Tefsir kitaplarına gelince; bunların en meşhurları arasında Kelbî
Tefsiri[388] ile
Mukatilb. Süleyman'ın Tefsiri [389]
gelmektedir.
İmam Ahmed Kelbî'nin
Tefsiri hakkında: Başından sonuna kadar yalandır, demiştir. İmam Ahmed'e:
-O Tefsir'e bakmak
helâl midir? diye soruldu. O da: -Hayır, diye cevap verdi.[390]
Ben de derim ki:
[391]
Zerkeşi: MukatiFin Tefsiri ona yakındır, demiştir. Hocalarımızın hocası Celâl
Süyûtî ise: Tefsirler arasında sahih kitaplar ve muteber nüshalar da
bulunmaktadır. Bunların durumunu et'Itkan fî Ulûmi'l'Kur'an kitabının sonunda
açıkladım. Hepsini et-Tefsiru'î-Müsned''de belirttim, demiştir.[392]
423. Megazî
kitaplarına gelince; bu dalda en meşhur kitap Muhammed b. İshak'ın(Megazî) kitabıdır.
425.
(el-Bika)vadisinde ki Lübnan
Dağı'ndaHz.Nuh (aleyhisselâm)'ın kabri diye zikredilen kabir,
hicrî yedinci asırda ortaya çıkarılmıştır.
426. Übeyy
b. Ka'b (r.a)'m Şam'a defnedilmesi şöyle dursun; âlimlerin ittifakıyla Şam'a
ayak basmamasına rağmen; Şam'ın doğu kıyısında Übeyy b. Kâ'b'a nisbet edilen
ziyaretgâh (sahih değildir.)
427.
Abdullah b. Ömer (r.a)'in Mekke'de vefat ettiği konusunda âlimler ittifak
etseler de; Ma'lâ [396]
kabristanının yanı başındaki tepede Abdullah b. Ömer'e nisbet edilen mezar
yeri: hiçbir şekilde sahih değildir.
428. Mısır'da
Karafe [397] denilen yerde Ukbe b.
Âmir (r.a)'e nisbet edilen mezar yeri:Bir zatın vefatından rok uzun bir müddet sonra gördüğü rüya ile tesbit
e-dilmiştir.
429.
Askalân'da Ebu Hureyre (r.a)'ye nisbet edilen mezar yeri: Şam'h hadis
hafızlarından birinin kesin olarak ifade ettiği gibi Cendere b. Hayşene
(r.a)'ye [398] aittir. Fakatİbn Hıbban -veonatabi olan üstadımızİbn Hacer— kesin
ifade ile birinci görüşü [399]
desteklemişlerdir.
430.
Kahire'deeî-MeşhedüT-Hüseynî diyebilinen yere gelince: Hz. Hüseyin Cr.a),
ittifakla orada medfun değildir. Mısırlı bazı âlimlerin zikrettikleri ve bazılarının
da reddettiği rivayetegöre;oradasadeceHz. Hüseyn'in başı
bulunmaktadır.
Üstadımız
[400]
diyor ki: "İbn Teymiyye de bunu reddeden alimler arasındadır. Onun bu
rivayeti şiddetle reddettiği uzun cevabî risalesini okudum."[401]
431. Bazı
marifet ehlinin zikrettiklerine göre; Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasen'in oğlu
Zeyd'in oğlu Hasen'in
kızı Seyyide Nefise
diye meşhur olan ve ziyaret edilmekte olan mezar yeri bizzat onun kabir yeri
değildir. Fakat ittifakla bu civarda gömülmüştür.[402]
432. Ben
dederim ki:Muhammed IbnüTCezerî: "Peygamberimiz
(s.a.v)'in kabrinden başka hiçbir Peygamberin kabrinin kesin ifade ile
belirlenmesi sahih değildir. Evet Hz. İbrahim (a.s), el-Halü diye adlandırılan
bölgededir. Ancak bizzat ziyaret edilen yerde değildir, demiştir."
Bu ifade ile sanki
güneşin ışığından sonra ay ve yıldızların nurunun bulunamayacağına işaret
edilmekte; İslâm'dan önceki diğer bütün dinlerin ondan sonraki her zaman ve her
yerde mensûh (hükümsüz ve geçersiz) olduğuna ima edilmektedir.
Rivayetlerinin Tamamı
uydurma Hadislerden ibaret olan kitaplar.
433.Hulâsa'da [403]
şöyle denilmektedir: Şeyh -Saga-nî- diyor ki: Hadiste telif edilen bazı
kitaplar vardırkitapların ihtiva ettiği
hadislerin tamamı durmadır.
434. Meselâ:
"Kudaî'nin Mevzu Hadisler kitabı; [404]
(Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki: imamSaganî'nin
Keşfü'I-Hıcab an
Ehadîsi'ş-Şihab kitabında beyan ettiği gibi; Şihab'da sahih hadisler de
bulunmaktadır. Ama ŞiJıab'ddiki hadislerin çoğu uydurma ve zayıftır.)[405]
435.
"Bu uydurma hadis kitaplarından biri: el-Erbaûn eh Vedaniyye/Ibn Ved'an 'm
Kırk Hadis Kitabı 'dır .[406]
436. Bu
uydurma hadis kitaplarından bir diğeri: Hz. Ali'ye Tavsiyeler' dir. (Vasayâ
Ali) Bu hadislerin hepsi uydurulmuştur. Fakat "Sen bana göre Harun'un Musa
yanındaki mertebesindesin. Ancak benden sonra Peygamber yoktur", [407]
şeklindeki sahih hadis bundan müstesnadır.
Saganî diyor ki:
[408] Bu
nüshalardan biri: Başında "Ey Ali!.. Falanın üç alâmeti vardır", diye
başlayan ve sonunda belirli vakitlerde cinsî birleşmeyi yasaklayan Hz. Ali'ye
Tavsiyeler'dir. Bunların hepsi uydurulmuştur.
Bu tavsiyelerin
sonunda; "Ey Ali!.. Bu tavsiyede sana ilklerin ve sonların ilmini
verdim", ifadesi yer almaktadır. Bunu (Hammad b. Amr en-Nasıbî) uydurmuştur.[409]
Süyûtî Leâlf&e
[410]
şöyle demiştir: Hz. Ali'ye Tavsiyeler uydurmadır. Bunu uydurmakla suçlanan
(Ham-madb.Amr)'dır.
Aynı şekilde Abdullah
b. Ziyad b. Sem'an'm [411]
veya hocasının [412]
uydurduğu Hz. Ali'ye Tavsiyeler de böyledir.
"Sanki ölüm
başkasına yazılmıştır", [413] şeklindedir.
Bu hadisi Şihab'm uydurma hadisleriyle birlikte zikrettik.
Ved'aniyyat'in son
uydurma hadisi ise;"Hiçbir ev
yoktur ki, bir melek, o evin kapısında beş defa durup da rızkı tükenmiş, eceli
sona ermiş bir insan bulduğunda o kişiye ölüm üzüntüsü vermesin. Bunun üzerine
o kişiyi ölüm endişesi kuşatır, ölüm sarhoşluğu kaplar", hadisidir.
438.Süyûtî, ZeyV de [414]
diyor ki:ebErheûn el-Ved'-aniyye (İbn
Ved'an'm Kırk Hadisi) kitabında bu isnadlar-la bu şekilde hiçbir merfû hadis
sahih değildir. Buradaki sözler güzel ve öğüt dolu olsa da, bunlardan pek azı
sahih olabilir. Zira her doğru söz hadis değildir, Bilakis bunun tersi
doğrudur. Bu nüshadaki hadisler çalıntı hadislerdir. (İbn Ved'an), bunları
uyduran (Zeyd b. Rifaa)'-dan çalmıştır. Ihvan-ı Safa Risaleleri'ni de uyduran
kişinin aynı kişi olduğu söylenmektedir. Bu kişi, hadis ko* nusunda Allah'ın
en bilgisiz, en hayasız ve yalan konusunda en cür'etli mahluklarından biridir.
"Kim fıkıhtan bir
mesele öğrenirse şu kadar ecre em rişir", hadisidir.
440. Tek bir
sened ile nakledilen uydurma hadis kitaplarından biri: "İbn Ebi'd-Dünya
ismiyle bilinen Zâtın Hadisleri" dir. [417] Bu
zat, Hz. Ali'ye erişmiş, uzunsüre
yaşamış, Hz. Ali'nin atının üzengisini tutup atına binmiş, atın üzengisinden
yaralanmış, ve Hz. Ali de kendisine; "Allah senin ömrünü uzun
eylesin", diyerek dua etmiştir, diye iddia ettikleri zattır.
441. İbn
Nüstûr er-Rûmî'nin hadisleri [418]
(uydurmadır)
442.
Yüsr[419] ve
Yağnem bin Salim [420] ile
Hıraş [421]Enes'den ayrı ayrı rivayet ettikleri hadisler.
443.
Dinar'ın Enes'den rivayet ettiği hadisler uydurmadır.[422]
444. Ebu
Hudbe İbrahim b. Hüdbe el-Kaysî'nin hadisleri uydurmadır.[423]
445. Tamamı
uydurma hadis ihtiva eden kitaplardan biri: Enes el-Basrî Müsnedi diye bilinen
kitaptır. Bu kitapta üçyüz hadis yer almaktadır. Bu kitabı Sem'an b. Mehdî,
Enes'den rivayet etmektedir.[424]
"Diğer ümmetlere
göre benim ümmetim, yıldızlar arasındaki ay gibidir", hadisidir.
ZeyV de
[425]
şöyle denilmiştir: "Enes b. Malik'den rivayet eden Sem'an b. Mehdî:
Neredeyse hiç tanınmamaktadır. Ona yalan bir nüsha yamanmıştır. Allah bunu
uyduranı çirkinleştirsin."
Lisan'da
[426]
şöyle denilmiştir: "Bu uydurma nüshayı Muhammed b. Mukatil er-Razî, Ca'fer
b. Harun'dan; o da Sem'an'dan rivayet etmektedir."
Lisan müellifi, daha
sonra bu nüshayı zikretmiş; "Bu nüshada üç yüzden fazla hadis
bulunmaktadır. Bu hadislerin metinlerinin çoğu uydurmadır, demiştir.[427]
446. Sağanı
şöyle diyor: Tamamı uydurma olan hadis nüshalarından biri: Ahmed ismini alma
konusunda rivayet edilen hadislerdir. Bu hadislerden hiçbir şey sabit
olmamıştır.[428]
447. Tamamı
uydurma olan hadis nüshalarından biri: Ebu'd-Derdâ'dan merfû olarak rivayet
edilen Veda Hutbesidir. Bunun başında:
"Dikkat edin.
Sakın sizden biriniz, deniz iyice dalgalandığında gemiye binmesin",
uydurma hadisi yer almaktadır.
448. Leâli'
de [429]
şöyle denilmektedir: Ebu Hureyre ve Enes'den uzun uzun rivayet edilen
"Veda Hutbesi":[430]
uydurmadır. Bunu uydurmakla —Bereketsiz ka-lasıca— Meysere b. Abdi Rabbih itham
edilmiştir.
449. Veciz'
de [431]şöyledenilmektedir:İbnAdiyy diyor ki: Muhammed b. Muhammed el-Eş'as
[432],
Musa
b. İsmail b. Musa b.
Ca'fer'den; onun Hz. Ali'ye kadar dedelerinden; merfû olarak rivayet ettiği
hadisleri yazdım. Zira Muhammed b. Muhammed el-Eş'as, bize bu sözü geçen
Musa'nın dedelerinden henüz daha yeni bir yazıyla yazılmış yaklaşık bin hadisi
ihtiva eden bir nüsha göstermişti. Bunların büyük çoğunluğu münker hadislerdir.
Darakutnî, Aleviyyat
adı verilen bu eser hakkında: Bu kitabın uydurulmuş olması, Allah'ın açık
mucizelerinden biridir, demiştir.
Askalanî ise:
İbnü'l-Eş'as, buna "Sünen"ismini vermiştir. Tamamı aynı senedle
rivayet edilmiştir. Bu kitaptaki uydurma hadislerden biri şudur:
"Yağız attan daha
uzun yaşayan bir at yoktur. Amca kızı gibi bir hanım da yoktur. '[433]
450. Abdullah
b. Ahmed (bin Amir) [434],
babasından; o Ali erRıza'dan; o da dedelerinden uydurma, bâtıl bir nüsha
rivayet etmektedir. Onu ya kendisi ya da babası uydurmuş olmalıdır.
451. İshak
el-Malatî'ninde bâtıl rivayetleri vardır. Onlardan bir kaçı şunlardır:
1.
"Allah'a iman eden bir hanımın fercini, eğer üzerine koyması helâl
değildir."
2. "Kim
ikramda bulunmazsa, ona bir parça cimrilik bulaşır."'
3.
"Allah, (Başkasının dizkapağı ile göbek arasına) bakana da bakılana da
lanet etmiştir."
4.
"Küçükmescid, küçükmushafdemeyin."
5. Allah
Rasûlü (s.a.v), -Muhammed, Ahmed, ve benzeri muazzam- isimleri küçültme
sigasıyla kullanmaktan, ayrıca Hamdûn, Ulvan veya Ya'mûş [435] ve
benzeri— mübalağa anlamı taşıyan- isimlerin verilmesinden nehy etmiştir.
452. İshak
el-Malatî; İbn Cüreyc'den; o Atâ'dan; o Ebu Said'den:Hz. Ali'ye cima (cinsî münasebet) ile ilgili
ve nasıl cimada bulunacağı ile ilgili tavsiyeleri de rivayet etmektedir. İshak
denilen şu deccale bakın!. Ne kadar da cür'etkâr davranıyor!.
453.
Deylemîdiyorki:Ebu'1-FadlCa'ferb.Mu-hammed b. Ca'fer b. Muhammed b. Ali el-Huseynî'nin Arûs kitabındaki
hadislerin isnadları: çürüktür, güve-nilemez. Hadisleri ise cidden münkerdir.[436]
454. Süyûtî'nin
[437],İbnü'l-Cevzî'den [438]naklettiğine göre; Hadisinde uydurma, yalan
veya maklûb (hadis ters yüz etme) [439]
bulunan kimseler birkaç kısımdır:
1. Kendini
zühde (ibadet ve tâate) veren, hadis ezberlemeyi veya hadisleri temyizetmeyi ihmal eden kimselerdir.
2.Kitapları kaybolan, bu sebeple ezberinden
hadis nakledip hataya düşen kimseler.
3.
Sika/güvenilir kimseler olduğu halde hayatlarınınsonlarındaakıllarıkarışan,hadisleribirbirine karıştırmaya başlayan kimseler.[440]
4. Farkında
olmadan hatalı rivayeti nakleden, daha sonra doğruyu görüp de bunun doğru
olduğuna inandığı halde, kendisine hata nisbet edilmesini yakıştıramayıp
gururlanarak hatasından dönmeyen kimseler.
5. İslâm
Şeriati'ni bozma, dinde kuşku uyandırma ve dinle oynama amacıyla bilerek
kasıtlı olarak hadis uyduran zındıklar. Bazı zındıklar da hadis üstadının
dalgınlığındanyararlanarakonunkitabınaonaait olmayan hadisleri ilâve ediyorlardı.[441]
6. Mezhebini
desteklemek için hadis uyduranlar.[442]
7.Hayrı özendirme ve kötülüklerden sakındırma
amacıyla Allah rızası için hadis uyduranlar.
8. Güzel bir
söz için hadis uydurmayı caiz görenler.
9.Sultana yakın olmak maksadıyla hadis uyduranlar.[443]
10.
Kıssacılar. Zira bunlar gönülleri duygulandıracak ve halk içerisinde geçerli
olacak hadisleri nakletme amacı taşımaktadırlar.
455. Uydurma
rivayetlerden biri: imam Malik'den rivayet edilen şu ifadedir: Me'mûn'un
huzuruna girdim. Meclis dopdolu idi. Halife ile vezirinin arasında bir boşluk
vardı. Aralarına oturdum. Halifeye şu mer-fû hadisi naklettim:
"Bir mecliste,
katılanların çokluğu sebebiyle yer darlığı olduğunda, iki efendinin arası
âlimin oturacağı yerdir." ZeyF de [444];
"Bu münkerdir", [445]
denilmiştir. (İbn Asakir şöyle diyor:) İmam Malik, Halife Me'mûn zamanına
kadar yaşamamıştır.[446]
456. Yine
ZeyF de [447] şöyle denilmektedir:
Haris b. Üsame, Müsnedln&e Davud b. Muhabber'den; Aska-lânî'nin "Hepsi
uydurmadır", dediği otuz küsur hadis tahric etmektedir. Bunlardan biri
şudur:
"Ahmak kimseye
ahmaklığı sebebiyle facirin fücurundan daha büyük azab isabet eder. Kullar
yarın yüksek derecelere, Rablerine yakın makamlara akılları mikdarınca nail
olurlar,"
Bir diğer uydurma
hadis:
"İnsanların en
değerlisi, en akıllı olanıdır."
Bir diğer uydurma
hadis: "Ya Rasûlallah!.. Bu Hris-tiyan ne kadar akıllıdır!., denildi.
Allah Rasûlü (s.a.v) bunu reddetti ve şöyle buyurdu:
"Sus! Akıllı
Allah 'a itaatle amel eden kişidir."
457.
Süleyman b. İsa yirmi küsur hadis uydurmuştur.[448]
1. Bu
uydurma hadislerden biri şudur: Alkame'ye:
-Hristiyanlar, dünyalarında ne kadar da
akıllıdırlar?! denildi. Alkame:
-Sus. Zira İbn Mes'ud, kâfiri
"akıllı" diye isimlendirmemizi yasaklıyordu, dedi.
2.Süleyman'ın uydurduğu bir başka hadis şudur:
"Akıllının iki
rekat namazı, cahilin yetmiş rekatından daha faziletlidir. Ben: (Bu iki rekat,
cahilin yedi yüz rekatından daha faziletlidir) deseydim, öyle olurdu."
3.
Süleyman'ın bir diğer uydurma hadisi şudur: Adiyy b. Hatim -Peygamberimiz
(s.a.v)'in yamnda-babasını methetmiş, onun itibarlı ve şerefli biri olduğunu
ve aklî olgunluğunu zikretmişti. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
-"Gerçek şeref,
itibar ve aklî olgunluk; dünya ve ahirette Allah'a itaatle amel eden kişiye
aittir", buyurdu. Adiyy:
-Ya Rasûlallah!. Babam
misafir ağırlıyordu, yemek yediriyordu. yakınları gözetiyordu, musibete uğrayanlara
yardım ediyordu, şunu şunu yapıyordu. Bunlardan her hangi bir şeyin ona
faydası olacak mı? dedi. Efendimiz (s.a.v):
-"Hayır/. Zira
senin baban hiçbir zaman: (Ey Rab-bim!.. Din günü benim günahımı bağışla),
demedi" diye cevap verdi.
458. Yine
ZeyF de [449] şöyle denilmektedir:
Bilâl'ın (Şam'da yerleşmek için) yolculuğu, sonra Peygamberimiz (s.a.v)'i
rüyada gördükten sonra Medine'ye dönüşü, Medine'de ezan okuması ve onun
ezanıyla Medine'nin titremesi haberinin aslı yoktur. Bunun uydurma olduğu açıktır. Her halde İbn Hacer ebMekkî bunun
uydurma olduğunu bilmiyor ki, (Medine'yi) ziyaret konulu kitabında [450] bu
haberi zikretmektedir.
459. Yine
ZeyF de [451] şöyle denilmektedir:
Peygamberimiz (s.a.v), Medine Mescidi'ni bina etmek istediğinde Cebrail (a.s)
ona gelmiş ve "Bu mescidi gök yüzüne doğru yedi zira' uzunluğunda, süslü
ve nakışlı olmamak üzere bina et", demiştir. Bu hadis bulunamamıştır.
460. Yine
ZeyF de [452] şöyle denilmektedir:
Peygamberimiz (s.a.v) namaz kılarken, bazıları O'nun ruhu olmayan bir
cesedinin bulunduğunu zannederdi.
"Ümmetimden iki
adam namaza kalkarlar. Rükûîa-rı ve secdeleri aynıdır. Ama ikisinin namazı
arasında yerle gök arası kadar fark vardır." Uydurmadır.
462.
YineMuhtasardaşöyledenilmektedir:Peygamberimiz
(s.a.v), namaz kılarken biri yanına otursa, namazını uzatmaz ve namazdan sonra
o kişiye yönelir ve: "Bir ihtiyacın var mı?" diye sorardı. O kişinin
ihtiyacı ile ilgilenmesi sona erdiğinde tekrar namazına dönerdi. Bu hadis
bulunamamıştır.
463. Yine
Muhtasar' && şöyle denilmektedir: "Cuma günü her rekatta on ihlas
okunarak kılınacak on iki rekatlı nafile namaz ile hafta içinde her gün
kılınacak nafile namazlar hakkında hiçbir şey sahih değildir, batıldır, aslı
yoktur.
Aynı şekilde her
rekatında on beş defa -bir rivayette elli defa— (İza Zülzilet) okunarak
kılınacak iki rekatlı nafile namaz; Cuma günleri kılınacak iki, dört, sekiz ve
on iki rekatlı nafile namaz ile; Cuma namazından önce her rekatında elli defa
ihlas okunarak kılınacak dört rekat nafile namazın da aslı yoktur.
464. Aynı
şekilde Aşûra Namazı, Regaib Namazı da ittifakla uydurmadır. Yine Receb
Geceleri Namazı, Receb ayının yirmi yedinci gecesi namazı, Şabanın on beşinci
gecesinde her rekatta on ihlas okunarak kılınacak yüz rekatlı namazın da aslı
yoktur.
Bu namazların
Kutü'l-Kulûb ve İhya' da[454] ya
da Sa'lebî'nin Tefsir'inde [455]
zikredilmesine aldanma."
465. Ibn
Hacer'in [456] Şemail Şerhi'nde
zikrettiğine göre; Taberanî Evsat kitabında Peygamberimiz (s.a.v)'in;
"Gece namazı için
sırtımı güçlendirmek üzere, Cebrail bana herîse (kavrulmuş un helvası)
yedirdi", buyurduğunu rivayet etmektedir. Bu hadis, uydurmadırdiye reddedilmiştir.[457]
466. Mevahib'
de [458]
şöyle denilmektedir: Kıssacüa-rın; Ay,(iki yarılıp parçaya ayrıldıktan sonra) Peygamberimiz (s.a.v)'in cebine
girip çıkmıştır, şeklinde zikrettikleri rivayetin aslı yoktur. Nitekim Üstad
Bed-reddin ez-Zerkeşî, hadis hakkındaki bu hükmü hocası İmad İbn Kesîr'den
nakletmektedir.[459]
467.
Demîrî'nin Hayatüı-Hayvan kitabında şöyle denilmiştir: Hadiste zikredilen
"aşk yılanı" haberine gelince; bunu ^razif müellifi [460] ile
İbn Tahir el-Makdisî Enes hadisi olarak rivayet etmektedir. Bu rivayete göre
Peygamberimiz (s.a.v)'in huzurunda bir zat şu şiiri okudu:
"Zehirledi ciğerimi
aşk yılanı. Ne doktoru vardır bunun, ne okuyanı. Deli gibi âşık olduğum sevgili
müstesna. Odur benim ilacım, odur benim çarem."
Şair bunu okuyunca
Peygamberimiz (s.a.v) vecde geldi. Ashabı da vecde geldiler. Hatta Allah
Rasülü'nün ridası omuzlarından yere düştü. Bu durum geçtiğinde herkes yerine
döndü. [461] Bundan sonra Peygamberimiz
(s.a.v) şöyle buyurdu:
"Semâ' (musikî)
anında titremeyen değerli biri değildir." Peygamberimiz (s.a.v) daha
sonra ridasmı orada bulunanlar için dört yüz parçaya ayırdı. Bu uydurma bir
hadistir.
Zehebî'nin
[462] ve
başkalarının ifade ettiği gibi; Bu hadisi uyduran (Ammar b. İshak) olmalıdır.
Zira senedindeki diğer raviler sika/güvenilir ravilerdir. Bu yalan olduğu
kesin olan rivayetlerdendir.[463]
468. Sehavî'nin
ebMakasıdü'l-Hasene kitabında [464]
şöyle denilmiştir: İbn Teymiyye diyor ki: Ebû Mahzu-ra'nm; Allah Rasûlü'nün
huzurunda iki beyit okuduğu, bunun üzerine Peygamberimiz'in coştuğu, hatta
şerefli hırkasının omuzlarından düştüğü, bu hırkayı Suffe [465]ashabının fakirlerinin kendi aralarında parça
parça paylaştıkları ve elbiselerine yama yaptıkları şeklinde naklettiği meşhur
rivayet, hadis alimlerinin ittifakıyla yalandır. Bu konuda rivayet edilen hadis
uydurmadır, ibn Teymiyye'nm bu konuda buna benzer görüşü daha önce de geçmişti.[466]
Abdülbaki İbn Kani'in
Mu 'cem 'inde [469] Ebu
Galiz b.Ümeyye b. Halef el-Cümahî'nin
şöyledediği rivayetedilmektedir: Surad —göçeğen- kuşu elimde iken AllahRasûlü (s.a.v) beni gördü ve:
"Bu kuş, Aşûra
orucu tutan ilk kuştur", buyurdu. Bu hadis, ravisinin ismi gibi galîz/kaba
bir hadistir. Hakim diyor ki: Bu, Hz. Hüseyn'in katillerinin uydurduğu
hadislerdendir. Bu, batıl bir hadistir. Ravileri meçhuldür. Allah en doğrusunu
bilendir.
470.
"Vahiy günlerinde rüya zamanı altı ay idi", şeklinde alimler arasında
meşhur olan rivayet hakkında Türbiştî; bunun aslı yoktur, demiştir. [470]
Nevevî de Müslim Şerhi' nde [471] ona
muvafakat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
471. Dülâbî'nin
[472]
Hüseyin b. Ali'den rivayetine göre; Allah Rasûlü (s.a.v)'nün başı Hz. Ali'nin
kucağında idi. O sırada Allah Rasûlüne vahiy geliyordu. (Güneş batmak üzere
idi.)VahiysonaeripPeygamberimiz (s.a.v)
açılınca Hz. Ali'ye;
-ikindi namazını
kıldın mı? diye. sordu. Hz. Ali (r.a): -Hayır, dedi. Peygamberimiz (s.a.v):
-Allahıml. Sen gayet
iyi biliyorsun ki, O senin tâatinde ve Rasûlünün tâatinde idi. Onun için güneşi
iade et, buyurdu. Allah da onun için güneşi iade etti. Bunun üzerine Hz. Ali
(r.a) ikindi namazını kıldı. Sonra da güneş battı.
Alimler: Bu hadis
uydurmadır. Güneş hiç kimse için tekrar iade edilmemiştir. Sadece Yûşa' b. Nûn
için güneşin batması bir süre ertelenmiştir, demişlerdir, er-Riyadu'n-Nadıra
fî Menâkıbi'l-Aşera kitabında böyle denilmiştir.[473]
Ancak bu hadis,
Şifa'da Tahavî rivayetiyle (sahihtir, denilerek) nakledilmiştir. [474] Biz
bunun yorumunu Şifa Serhih.de [475] geniş
bir şekilde açıkladık.[476]
472. İmam
Muhammed el-Cezerî Şerhu'l-Mesabih7-de şöyle demiştir: Namazlardan sonra
okunması tavsiye edilen;duasına ilâve
edilen;"Selâm sadece sana döner. Ey
Rabbimizl. Bizi selâmınla selâmla. Bizi Selâm Yurdu Cennete koy"; şeklindeki
ilâvenin aslı yoktur. Bilâkis bu ilâve, bazı kıs-sacılarm uydurmasıdır..
473. Hafız
Zeyneddm eHrakî anlatıyor: [477]
Halk arasında kuşluk namazını bazen kılıp bazen terk eden kim -senin kör
olacağı haberi meşhurdur. Bu sebeple pek çok kimse kuşluk namazım tamamen terk
eder olmuştur. Bu söylediklerinin aslı yoktur. Hatta anlaşılan odur ki, bu
ifade, halkı pek çok hayırdan mahrum kılmak için şeytanın onların dillerine
doladığı ifadelerdendir.
474.
Alimlerden bir gurup şöyle demişlerdir: Hasan el-Basrî, Hz. Ali (r.a) den hadis
duymadığı halde; bazılarının; Hasan el-Basrî'nin Hz. Ali (r.a) eliyle hırka
giydiği şeklinde zikrettikleri rivayet batıldır, asılsızdır.
Herhangi bir zayıf
rivayettebilePeygamberimiz (s.a.v)'in tasavvuf erbabı
arasında âdet olduğu şekliylehırka
giydiği veya her hangi birine hırka giymeyi emrettiği nakle dilme mistir. Bu
konuda sarih olarak rivayet edilen her hadis batıldır, asılsızdır. Bu hükmü bu
şekilde son dönem hadis alimleri zikretmişlerdir.
Evet.. Onlardan
[478] bir
gurup tasavvuf erbabına benzemek ve onların yolundan bereket elde etmek arzusuyla
hırka giymiş ve giydirmişlerdir. Zira hırka giyme haberi Kemîl b. Ziyad'dan
kesintisiz (muttasıl) sahih senedle rivayet edilmiştir. Kemîl, alimlerin
ittifakıyla Hz. Ali (r.a) ile birlikte bulunmuştur. Bazı rivayetlerde bu
Üveys el-Karanî'den kesintisiz olarak rivayet edilmektedir. Üveys ise Hz Ömer
(r.a) ve Hz. Ali (r.a) ile görüşmüştür.
475. Yine
Peygamberimiz (s.a.v)'in Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Ali (r.a)'ye hırkasını Üveys'e
[479]
vermelerini vasiyet ettiği, bu iki zatın hırkayı Üveys'e verdikleri ve bu
hırkanın Üveys'den sonra gelecek nesle, sonra da nesilden nesle intikal ettiği
haberinin de aslı yoktur.
476. Aynı
şekilde Peygamberimiz (s.a.v) ile musafa- etme hadisi kesinlikle sabit
olmamıştır.[480]
477.
İbnEmiri'1-Hâccşöyledemiştir:Zü'1-Huley-fe'de [481]
halkın Hz. Ali'nin Kuyuları (Abâru Ali) adım verdikleri bazı kuyular
bulunmaktadır. Hz. Ali'nin bu kuyularda cinlerle çarpıştığı haberi yalandır.
478. Uydurma
hadislerden biri; Ibn Adiyy'in (Hasen b. Ali b. Zekeriyya b. Salih el-Adevî
ez-Zi'b)in [482] biyografisindezikrettiği;HzHüseyin'denrivayetedilen Peygamberimiz(s.a.v)'enisbet edilenşuuydurma hadisdir:
"Miraca
çıkarıldığım gece, benim terimden yeryüzüne bir damla düştü. Ondan gül yeşerdi.
Kim benim kokumu koklamak isterse gülü koklasın."
-----------,
Lisanü'l-Mizan, Haydarâbad ed-Deken, 1329 H.
-----------,
Tevâli't-Te'nîs bi-Meâlî İbn îdris, Bulak 1301 H.
—------
Tehzibut-Tehzib, Haydarâbad ed-Deken, 1325 H.
İbn Hacer el-Heytemî,
el-Cevheru'l-Munazzam fi Ziyareti'l-Kabri'n-
Nebeviyyi'l-Mükerram,
Bulak 1279 H. îbn Hazm, el-Muhallâ, Müniriyye, 1347 H. İbn Kesîr, el-Bidaye
ve'n-Nihaye, Saadeh 1351 H. İbn Kudâme, el-Muğnî fi'l-Fıkhı'l-Hanbelî, Menar,
1342 H. İbn Kuteybe, UyûnüVAhbar, Daru'l-Kütübi'l-Mısriyye, 1348 H.
VonNl&ce, Sünen, İsa el-Babî el-Halebî Matbaası, 1382 H.
İbn Melek,
Şerhu'l-Menar, Daru's-Seâdeh, İstanbul, 1315 H.
İbn Müflih el-Hanbelî,
el-Fürû', Dar Mısr li't-Tıbâah, 1379 H.
İbn
Receb,Letâifü'l-Maarif Dar İhyai'î-Kütübi'l-Arabiyye, 1343 H.
İbn Seyyidi'n-Nâs,
Uyûnü'l-Eser, Mektebetü'l-Kudsî, 1356 H.
İbn Teymiyye,
Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, Bulak 1321 H.
İbn Teymiyye,
Mecmûu'l-Fetavâ, Riyad Matbaası, Riyad, 1381 H.
İbnü'd-Deyba',
Temyîzü't-Tayyib mine'l-Habîs, Muhammed Ali Sabîh bsk. 1347 H.■
İbnü'l-Arabî,
Ahkâmü'l-Kur'ân, İsa el-Babî el-Halebî Matb., 1387.
----------,
Ândatü'l-Ahvezt, Mısriyye Matbaası, 1350 H.
[3] Senedindeki yalancı ravi,(Heysem b. Adiyy et-Tâî'el-Menbicî el-KûfO'dir.Günlük hayatında yalancılıkla suçlanan diğer
ravi ise kıraat âlimi ve müfessir (Ebu Bekir Muhammed b.Hasen ekBağdadî en-Nakkaş)'dır.Her ikisinin biyografisi Zehebî'nin
Mizanü'l-Ftidal kitabındamevcuttur,(bkz.4/324; 3/520) İbn Arrak'm
Tenzihü'ş'ŞeriatiTMerfûa kitabında (1/320) belirtildiğigibi;buuydurmahadisiDeylemîMüsnedü'î-Firdevs'de
rivayet etmiştir.
[6] Yani her yıl giderek daha fazla kötülüklerle ve seviye
dü-şüklüğüylekarşılaşacaksınız,demektir.el-MisbahuTMünîr, Kamus ve Kamus şerhi Tacü'l-Arûs'&&
belirtildiği gibi; (Rezüle-Yerzülü Razaleten ve Ruzaleten): değeri düştü,
analammdadır. Müellif el-Mevzûaûü'1-Kübraü.SL bu ifadedeki fiili
"türzelûn- meçhul siga ile" diyerek harekelemiştir. Lügat
kitaplarında bu harekeyi destekleyen bir ifade görmedim. Ancak bu şekilde
rivayet edilmişse, rivayet aynen korunur.
[8] Buharı, Sahih'inde Kitabü'l-Fiten'de, "Hiç bir
gün gelmez ki, daha sonrası o günden daha kötü olmasın", başlıklı (6 noîu)
babdaki senediyle (13/19 Hadis No: 7068) Zübeyr b. Adiyy'den rivayet ediyor:
Enes b. Malik'e gittik.
İnsanların Haccac'dan çektikleri sıkıntılar hakkında şikâyette bulunduk. Enes:
Sabredin. Zira "Rabbinize kavuşuncaya kadar hiçbir zaman gelmez ki, bu
zaman bir önceki zamandan daha kötü olmasın " buyuruldu. Ben bunu bizzat
Peygamberiniz (s.a.v)'dcn işittim, dedi.
Hafız İbn Hacer Fethu'1-Barî'de (13/21) diyor ki: "Sadece Ömer b.
Abdülaziz zamanı bile olsa; bazı zamanların önceki zamandan daha az kötü
olduğu gerçeği dikkate alınarak, bu mutlak ifadenin problemli olduğu
görülmektedir. Zira Ömer b. Abdüla-ziz'in zamanı, Haccac'm zamanından az sonra
olup Ömer b. Abdülaziz zamanının hayırlı oluşu meşhurdur. Ömer b. Abdülaziz
zamanının, kendisinden önceki zamandan daha kötü olması şöyle dursun;
"Onun zamanında şer tamamen sönmüştü", denilse; bu söz gerçekten uzak
bir ifade sayılmaz. Hasan el'Basrî, yukarıda geçen hadiste genel durumun ve
çoğunluğun dikkate alındığını ifade etmiştir. Kendisine Haccac'dan sonra Ömer
b. Abdülaziz'in zamanı geldiği söylendiğinde; İnsanların arada biraz nefes
almaya ihtiyacı vardır, demiştir. Yine Deccal'in zamanından sonra Hz. İsa (a.s)
ile birlikte hayırlı yılların yaşanacağı konusu da bir problem olarak görülmüştür.
Kirmanı bu soruya; hadisteki ifade ile Hz. İsa (a.s)'dan sonra yaşanacak zaman
murad edilmiş olmalıdır, diye cevap vermiştir. Zira günahlardan korunan (masum)
Peygamber'in zamanında şer olmayacağı gerçeği, dinen zarurî olarak bilinmesi
gereken hususlardandır." Hafız İbn Hacer'in sözü burada sona ermektedir.
[9] İbn Mes'udun sözünün tamamı şöyledir:"Hadiste;Size hiçbir yıl gelmez ki, daha sonrası o
yıldan daha kötü olmasın'] buyurulmuştur. Ben bu hadisi; bir yöneticinin ondan
sonraki
yöneticiden daha
hayırlı olacağı, ya da bir senenin ondan sonraki seneden daha hayırlı olacağı
manasında anlamıyorum. Ben bu ifadeden şunu anlıyorum: Âlimleriniz,
hayırlılarınız ve fakihle-riniz -vefat, edip- birer birer kaybolacaklar. Sonra
sizler, onların yerini tutacak hiç kimse bulamayacaksınız. Onların yerine dinî
meseleleri kendi -şahsî- görüşleriyle kıyas eden kimseler gelecektir." İbn
Mesud'un bu sözünü Yakub b. Şeybe Müs-ned' inde ve Darimî Sünen' inde
(Mukaddime Bab 22) Zamanın değişmesi ve zamanda meydana gelecek şeyler babında
(1/58) rivayet etmiştir, senedi hasendir. (bkz. Fethu'1-Barî: 13/21)
[10] Darimî'nin rivayeti şöyledir: "Zira âlimleriniz,
hayırlılarınız ve fakihleriniz vefat edip birer birer kayboluyorlar."
[11] Bu ifade, Darimî'nin rivayetindeki şu lafızla aynı
manadadır:"Sonradini meseleleri kendi şahsî görüşleriyle
kıyas eden insanlar gelirler."
[12] Burivayetin,
devamışöyledir:"Sonradinî meselelerde kendi -şahsî görüşleriyle fetva veren kimseler ortaya
çıkar. Bunlar İslâm'ı zedeler ve yıkarlar." Bu hadisi Yakub b. Şeybe
Müsned'in&e tahric etmiştir, (bkz. Fethu'1-Barî: 13/21)
Taberanî, sahih bir
senedle Hayseme'den naklediyor: Abdullah b. Mes'ud (r.a) hanımına:
-Bugün mü daha hayırlı,
yoksa dün mü? diye sordu. Hanımı: -Bilmiyorum, dedi. İbn Mes'ud (r.a):
-Ama ben biliyorum. Dün
bugünden daha hayırlı idi. Bugün de yarından daha hayırlıdır. Kıyamet kopuncaya
kadar böyle olacaktır, dedi. Bu rivayeti Hafız Heysemî, Mecmau'z-Zevaid' de
(7/286) zikretmiştir.
[14] İbn Cerir,Tefsir1 inte (13/117) diyor ki: İbn Abbas (r.a): Bu,âlimlerin, fakihlerin ve halkın en
hayırlılarının gitmesi demektir, demiştir.
[15] Buzatmuhtemelentabiîndendeğerli fıkıhâlimiEbu Ca'fer (el-Bakır) Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebî
Ta-libel-Hâşimî el-Alevî
el-Medenî'dir.56 yılındadoğmuş,114 yılındavefatetmiştir.Allah rahmet eylesin.Muhammed b.
Münkedir şöyle denilmiştir:Muhammed b.
Alı b.Hüseyin'den daha faziletli kabul
edilen birini görmedim. Nihayet oğlu JVhr hammed'i gördüm. Ona bir gün
nasihatte bulunmak istedim. O bana nasihatte bulundu. Zübeyr b. Bekkâr diyor
ki: Muhammed b. Ali Hüseyn'e: "Bakıru'Mlm," deniyordu. O, bu lakapla
meşhur oldu. Bu lakap; ilmi yardı, ilmin aslını ve gizli yönlerini bildi,
anlamındaki (Bakarabılme bakran) fiilinden alınmıştır.
[17] Bu konuda bu söze ihtiyaç bırakmayacak şu hadis bulunmaktadır:İmamAhmedMüsned' inde(4/345);Buharıet EdebüTMüfred' de Allah
Teâlâ'ya en sevimli olan isimler babında (s.384); Ebu Davud'un Sünen'infe
(Edeb, 61 No.lu) İsimlerin değiştirilmesi babında (4/287-288) ve Nesaî'nin
Sünen' inde Kitabü'l-Hayl'de (6/218) sahabîliği bulunan Ebu Vehb el-Cüşemî
(r.a)'den rivayete göre; Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
"Peygamberlerin isimlerini isim olarak alın. İsimlerin Allah'a en sevimli
olanı: Abdullah ve Abdurrah-man'dır. Gerçeğe on uygun isimler Haris (kazançlı)
ve Hem-mam (azimli) isimleridir. En kötü olan isimier ise: Harb (savaş) ve
Murre (acı) isimleridir."
Münavî Feyzu'î-Kadîr'de
(3/246) diyor ki: "Hadiste; çocuklara Peygamber isimlerim vermek tavsiye
edilmektedir. Zira Peygamberler, Ademogullarmm efendileridir. Peygamberlerin ahlâkı
ahlâkın en şereflisidir, amelleri amellerin en salibidir, isimleri de isimlerin
en şereflisidir. Onların isimlerini almak bu isimlerin sahipleri için şereftir.
Bu isimlerin verilmesinde hiçbir fayda olmasa, Peygamber isminin o ismin ilk
sahibini hatırlatması ve o mana ile irtibatlı olması bile fayda olarak
yeterlidir. Ayrıca yeni doğan çocuklara bu isimlerin verilmesinde
Peygamberlerin isimlerinin korunması, anılması ve unutulmaması gibi faydalar
da bulunmaktadır. Dolayısıyla Peygamberlerin isimlerini vermek mekruh değil,
edebe riayet etmek şartıyla bu isimleri vermek müstehaptır. Talha b.
Ubeydullah (r.a)'m on evladı vardı. Hor birinin ismi bir Peygamber'in ismi idi.
Zübeyr b. Avvam'm da on evladı vardı. Her biri bir şehidin ismini taşıyordu. Talha
Zübeyr'e: -Ben çocuklarıma Peygamber isimlerini veriyorum. Sen ise onları
şehitlerin isimleriyle adlandırıyorsun, dedi. Zübeyr: -Ben onların şehit
olmalarını arzu ediyorum. Sen onların Peygamber olmalarım arzu edemezsin,
dedi." Münavî'nin sözü burada sona ermektedir.
Ayrıca Abdullah ve
Abdurrahnıan isimleri ile Abdülkerim, Abdülgani, Abdülfettah gibi benzeri
isimler Allah Teâlâya en sevimli olan isimlerdir. Zira bu isimler Allah Teâlaya
karşı vacip olan, insan için şart olan ve insanın hakiki vasfı olan
"Kulluk" sıfatını ihtiva etmektedir. Bu isimlerde (Abd) kelimesi
hakiki bir nisbetle (Rabb)'e nisbet edilmiş olmaktadır. Bu isimlerin sahipleri
bizzat bunların manalarım taşıyarak tam anlamıyla gerçeğe uygun olanı seçmiş
olmakta, bu isimleri taşımakta şereflenmiş ve bu fazileti elde etmiş
olmaktadırlar.
İmam Kadı İyaz merhum
diyor ki: "Son derece mutlu oldum, uçtum sevinçten; Süreyya yıldızına
dokunuyorum Neredeyse: Senin (Ey kullarım!..) hitabının altına girdiğim için,
(Tâ"Hâ)'yı bana Peygamber kıldığın için."
(Haris) ve (Hemnıam)
isimleri, isimlerin gerçeğe en uygun o-lanlarıdır. Zira "Haris"
kazançlı demektir. İnsan ister dünya nimetleri olsun, isterse ahiret nimetleri
olsun kazançtan mahrum kalamaz. "Hemmam" ise bir işi yapmaya
teşebbüs etti, azimli oldu manasmdaki (Hemme bii-emri yehümmü bihi) fiilinden
türeyen mübalağalı isnri faildir. İnsan hayır olsun şer olsunmutlakabirşeylereteşebbüseder.Dolayısıyla hiçbir insan
kazanç ve teşebbüsten uzak kalmaz. Bu sebepledir ki her insan Haris (kazançlı)
ve Hemmam (azimlO'dır. Harb (savaş) ve Murre (acı) isimlerine gelince; Harb
lafzında sıkıntıları hatırlatma; Murre lafzında ise acılık hissini uyandırma
manası bulunduğu için kötü isimler olarak kabul edilmiştir. Zira Rasulullah
(s.a.v) güzel yorumlamayı ve güzel ismi severdi. Üzücü olan konulardan biri,
bugün Müslümanlar arasında Allah Teâlâ'ya kulluk manası ya da İslâmî kimlik
taşıyan isimlerin azalması ya da giderek azalmaya yüz tutmuş olmasıdır. Müslümanlar,
kalplerinin İslâm'dan uzak olması sebebiyle; çocuklarına ya da kızlarına İslâmî
olmayan, ırkçılık damgası taşıyan isimler ya da tamamen yabancı isimler verir
oldular. Allah ıslah eylesin. Halbuki yeni doğan yavrulara verilecek isimlerin
güzel
isimlerden seçilmesi çocukların ana-baba üzerindeki haklarından biridir.
[22] Müfessir İmam Âlûsî Rııhu'l-Maanî' de Zariyat
Suresi'ndeki "Ben, insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye
yarattım", mealindeki (56.) âyetin tefsirinde (27/21) şöyle demiştir.
Rivayette gelmiştir ki;"Ben,
bilinmeyen bir hazine idim. Bilinmeyi istedim. Bilineyim diye mahlûkatı
yarattım."'Bu sözü bulafızlaSa'deddinSaidel-FerganîMüntehe'l-Medarik' de zikretmiştir.
Başkaları, meselâ Şeyh-i Ekber (Muhyiddin İbn Arabi) Fütuhat' m Yüz doksan sekizinci
babında başka bir lafızla zikretmiştir. Hadis hafızları bu sözü hadis
değildir, diye redd etmişlerdir, İbn Teymiyye: "Bu söz Peygamberimiz
(s.a.v)' in sözü değildir. Bunun sahih veya zayıf bir senedi bilinmemektedir",demiş;İmam Zerkeşî,Hafız İbn Hacer ve
başka hadis hafızları da aynı hükmü şeyi vermişlerdir. Sûfiyyeden olup bu sözü
hadis diye rivayet edenler, bu sözün nakil açısından sabit olmadığını itiraf
etmekte; ancak "Bu hadis, keşif yohıyla sabit olmuştur",
demektedirler. Şeyh.-i Ekbcr, adı geçen babda bunu açıkça ifade etmektedir.
Hadisin sahih olduğunun keşif yoluyla tesbit edilmesi, sûfiyyenin sık sık
tekrarladıkları sözlerdendir!.." Alûsî'nin sözü burada sona ermektedir.
Abdülfettah -Ebu Gudde- diyor ki: İmam Alûsî (r.a), bununla hadisin sahih
olduğunun keşif yoluyla tesbit edilmesi görüşünün, muhaddisler nezdinde hiç
dikkate alınmadığına işaret etmektedir. Bu doğrudur. Nitekim bunun geniş
açıklaması 414 no.lu 'Yasin hangi niyetle okunursa o gerçekleşir" hadisi
için yazılan dipnotta gelecektir. Oraya bakınız. Zira bu notlar, bu ilmi iyi
bilen muhaddis hafızların sözlerine sarılmanın gereği hakkında bilgilerimizi
güçlendirecek ve istifade edilecek bilgilerdir. Allah Rasûlü'min Sünnetinden
olmayan şeylerin sünnete girmesini engelleyerek Allah Rasûlü'nün (s.a.v)
sünnetim korumak için ortaya koydukları muhteşem kaideler sebebiyle Muhaddis
Hafızlar; hadisin sahih ve zayıf olduğu konusunda sözü dinlenecek olan, hak
sahibi yeg'ane mercidirler.
[24] Lâkin bu manada bir başka lafızla ve birkaç yolla bazı
hadisler gelmiştir:
a) Bunlardan biri
Meyseretül-Fecr (r.a) hadisidir. Meysere diyor ki: Ya RasûlallahL Ne zaman
Peygamber oldun? diye sordum. Allah Rasûlü buyurdular ki: "Adem henüz ruh
ile cesed arasında iken ben Peygamber idim. "Bu hadis Ahmed Müsned'inde,
Buharı Tarih' inde, Bcgavî, İbnüVSeken ve başkaları ''Sahabe"kitaplarında,
Ebu Nuaym Bilye'de (9/53) ve Hakim "sahihtir" diyerek Müstedrek'dc
(2/608) rivayet etmiştir.
Zebidî,
Şerhu'l-İhya'âa. (1/453) "Adem henüz ruh ile cesed arasında iken ben
Peygamber idim", hadisinin manası yani henüz ruh ve beden hâlinde değildi,
demektir.
b)Bu konudaki bir başka hadis Ebu Hureyre (r.a)
hadisidir. Ebu Hureyre (r.a) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.v)'e
-Ne zaman Peygamber
oldun? Ya da ne zaman Peygamber yazıldın? denildi.
— "Adem, ruhla
cesed arasında iken", buyurdu. Bu hadisi Tirnıizî (13/99) rivayet etmiş,
hasen sahihtir, demiştir. Ayrıca Hakim Müstedrek' do. (2/609) rivayet etmiş ve
sahih olduğunu söylemiştir. Bir rivayette: Adem çamur halinde toprağa atılmışken,
denilmiştir.
c) Irbad b. Sariye
(r.a) hadisi: "Ben, henüz Adem çamur hâlinde iken Allah nezdinde
Peygamberlerin sonuncusu olarak yazılmışım."Bu hadisi İbn Hıbban ve Hakim
(2/600) Sahih' lerindc rivayet etmişlerdir.
d)İbn Abbas (r.a) hadisi: Ya Rasûlallah!.. Ne
zaman Peygamber olarak yazıldın? denildi. "Âdem ruhla cesed arasında
iken", diye cevap verdi. Bu hadisi İmam Ahmed ve Darimî Müsned' lerinde;
ayrıca Ebu Nuaym ve Taberanî de rivayet etmiştir. (Bu bilgiler, Sehavî'nin
el-MakasıdüTHasene adlı eserinden (s.327) özetle nakledilmiştir.) Dolayısıyla
hadisin aslı vardır ve hadis zikri geçen lafızlarla sabittir.
[26] Zehebî Iber' de (1/238) diyor ki: "Belh'li zahid
İbrahim b. Edhem Şam'da Lazikıyye yakınlarında Celbe demlen yerde o-turmuş,
orada vefat etmiş ve orada defnedil mistir. Mansûr, Malik b. Dinar ve aynı
tabakadan hadis rivayet etmiştir. Nesai ve başkaları onun sika(güvenilir ravi)olduğunu söylemişlerdir. Seyyidlerdendi. 162
yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.
[29] Bu beyitler için kitabın sonunda 467 no.lu paragrafa
bakınız.
[30] Bu söz, müellifin ifade ettiği gibi, İbrahim
en-Nehaî'nin sözüdür. Güvercinle oynamak bir çok hadiste uygun görülmemiştir.
Bunlardan biri Buharî'nin el-Edebü'l-Müfredde (s.331), Ebu Davud (4/285), İbn
Mace (2/1238), Ahmed b. Hanbel ve İbn Hıbban'ın sahihtir, diyerek rivayet
ettiği, Beyhakî'nin ŞüabüT Imarida "hasen bir isnadla" rivayet ettiği
Ebu Hureyre (r.a) hadisidir:Peygamberimiz (s.a.v)bir
güvercinin peşini takip eden bir adam gördü ve şöyle buyurdu: ''Şeytan şeytanı
takip ediyor. "İbn Mace, bu manada birkaç hadis rivayet etmektedir.
[42] el-MakasıdüTHasene' de Cs.328, 504) veTcmyizüt-Tayib znineTHabis' de(ıktelasat mâu..) lafzıyla gelmiştir.Müellif Aliyyü'l-Karî'nin eTMevzûâtüTKübı-a
kitabının inceleme imkânı bulabildiğim yazma nüshalarında da aynı şekilde
(ıktelasat) lafzıyla gelmiştir. Bu ibarede güvenilir lügat kaynaklarına
muhalefet bulunmaktadır. Ben lügat kitaplarında (ıktelasa) ibaresini bulamadım.
Ancak su birikti, çoğaldı anlamında (KalesaTmâ) denilmektedir.
Süyûtî'nin
Zeylü'l-Mevzua t' mda (s.203) şu ifade yer almaktadır: Nevevî'ye: Hz. Ali'nin;
"Hz. Peygamberi (s.a.y)'i yıkadığımda göz kapaklarının suyunu emdim ve
içtim. Öncekilerin ve sonrakilerin ilmine mirasçı oldum", ifadesi soruldu.
Nevevî: Sahih değildir, dedi. (Not: Belki de metinde geçen
"ıktelasat" lafzı, Zeylü l'Mevzüat' daki "imtesastü"
lafzının tahrif edilmiş şeklidir. (Çev.)
İmam Ahmed'in Müsn ed'
mde (1/267) Müsned İbn Abbas (r.a) bölümünde; Bize "Yahya b. Yemân; Hasen
b. Salih'den; Ca'fer b. Muhammed'in şu sözünü nakletti: Hz. Peygamber
(s.a.v)'i, vefatından sonra yıkadıklarında kullanılan su, Hz. Peygamber
(s.a.v)'in göz kapaklarında birikiyordu. Hz. Ali (r.a) de o suyu yavaş yavaş
emiyordu"; şeklinde yer alan hadisin senedi, zayıf ve kesintili (munkatı')
dır.
[43] bkz. İbnü'd-Deyba',Temyiz: s. 148; Aliyyül-Karî,Kübra: s.281; Aclunî, Keşf: 2/195.
[45] Sehavî el-Makasıdü'1'Hasene''deki (s.340, 437) söküne
şöyle devam etti: "Fakat bu manada bir çok sahabeden; Hz. Peygamber
(s.a.v)'in Kabe'ye bakıp;"Allah
seni şerefli kıldı. Seni değerli kıldı. Seni ta'zim etti. Mümin ise hürmet
bakından senden daha büyüktür", buyurduğu şeklinde bir çok hadis bulunmaktadır:
Bu hadislerden biri:
Abdullah b. Amr b. Âs (r.a)m şu hadisidir: Allah Rasûlü'nü Kabe'yi tavaf
ederken gördüm. Şöyle diyordu:
'Sen ne güzelsin/.
Senin kokun ne güzel!. Sen ne büyüksün!. Senin hürmetin ne büyük!. Muhammed'in
nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki, muininin Allah nezdindeki hürmeti
(değeri), malının ve kanının hürmeti) ınü'min kula hüsn-ü zan e-dilmesinin
değeri senden daha büyüktür." Bunu İbn Mace (2/1297) zayıf sayılabilecek
(leyyin) bir senedle rivayet etmiştir. Bu konudaki bazı hadisler şunlardır:
a) İbn Abbas (r.a)
anlatıyor: Allah Rasûlü (s.a.v) Kabe'ye baktı ve şöyle dedi: "Lâ ilahe
illallah, Allah seni haram (muhterem, saygın,-hürmetine dokunulmaz) kıldı.
Mü'minin de malını, kanını, ırzım ve mü'min kuluna su-i zan edilmesini haram
kıldı." Bu hadisi Taberanî,Kebir'
de rivayet etmiştir.SenedindeHasen b. Ebi Ca'fer bulunmaktadır. O zayıf, ama
bazılarınca güvenilir kabul edilen bir ravidir. (bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid
3/292)
b)Enes (r.a) den rivayet edildiğine göre; Allah
Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:"Kim bir müslümana haksız yere eziyette bulunursa, sanki Allah
Teâlâ'nın Beyt'ini yıkmış gibidir." Hadisi Taberanî, Sağır'de rrvayet
etmiştir.
c)Büreyde(r.a)den rivayet edildiğine
göre;Hz.Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:'Müminin öldürülmesi, bütün dünyanın yok
olmasından daha basittir. "Hadisi, Nesaî Sünen'inde (7/83) ve Ziya Makdisi
el-Muhtare'de rivayet etmiştir.
d) Abdullah b. Amr b.
Âs (r.a) dan rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle
buyurmuştur:"Dünyanın yok olması,
Allah'a haksız yere bir mü'minin öldürülmesinden daha basit-tir."Hadisi,
Nesaî (7/82) ve Tirmizî(6/172-173)
rivayet etmiştir.
e)Berâ b. Âzib (r.a) den rivayet edildiğine
göre; Allah Rasûlü Cs.a.v)şöylebuyurmuştur:"Dünyanınyokolması,Allah nezdinde bir
müslümamn öldürülmesinden daha basittir." Bu Hadisi, İbn Mace (Sünen:
2/874 Diyat Bab 1 Hadis No: 2619) ve Münzirî Tergîb'de 4/72) rivayet etmiş ve
isnadı hasendir, demiştir.
Sehavî, bütün bu
rivayetleri naklettikten sonra şöyle demiştir: "Tirnüzî'ye yazdığım şerhde
Kitabü't-Tıb bölümüne yakın Mü'minin ta'zim edilmesi hakkında gelen hadisler
babında bu konudaki kelâmı doyurucu olarak naklettim." (Sehavî'nin sözü
burada özetle ve bazı ilâvelerle sona ermektedir.)
[53] İbnü'l-Kayyim, ZadüTMeâd: 3/330 Peygamberimiz
(s.a.v)'in diliyle tavsiye edilen ilâç ve gıdalar konusu; elMenaru'lMü-nîf
fı'sSahih ved'Da'îf s.54.
[54] İbnü'd-Deyba',Temyizü't-Tayyib minel-Habîs kitabında (s.152 Hadis No. 1119) İbn
Hacer'in şu sözünü de ilâve etmiştir: Pirinç hakkındaki bütün hadisler
uydurmadır."
[58] Zekeriyya el-Ensarî, Şerhu'r-Risaletü'ş'Kuşeyriyye,
(Ba-bül-Ya-kîn): 3/79; 1290 H.
[59] Âmir b. Abdullah b. AbdrKays: Amir b. Abdi-Kays
et-Temimi el-Anberi de denilmektedir. Tabiînin seyy idi erinden, zahid ve
âbidlerdendir. Basra'da tabiînden olup ibadetle meşhur olan ilk kişidir. Onun
hakkında "Bu ümmetin âbidi" denilmiştir. Kur'ân'ı Ebu Musa
el-Eş'arî'den öğrenmiş, zühd ve ibadette ondan ders almıştır. Sahabeden pek
çok kimseye erişmiş ve onlardan hadis rivayet etmiştir. Kendisinden Hasan
el-Basrî ve İbn Şirin hadis rivayet etmiştir. Üveys cl-Karanî ve Ebu
Müslimel-Havlanî'nin yaşıtlarmdandır.
Hafız İbn Hacer, bu zatın Isabe' deki biyografisinde (5/86): Ibn Ebi'd-Dünya,
onun her gün bin rekat kılmayı kendi nefsine vacip kıldığını bir çok tarikle
rivayet etmektedir, demiştir.Hafız Ibn
Hacer, daha sonra onun mübarek kerametlerinden bazılarını zikretmiştir. Amir b.
Abdi Kays, BeytüTMakdis'de55 yılı
sonlarında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.
[60] Halk arasında meşhur hadislerden biri olan bu hadisin
uydurma olduğu konusunda âlimler arasında görüş birliği bu* lunmaktadır.İmamSaganî,eî-Ehadîsü'hMevzûakitabında (s.7) "Bu hadis
uydurmadır", demiştir. Aliyyü'1-Karî etEsrar'ul' Merfûa kitabında (s.288
Hadis No: 385) İmam Saganî'nin bu ifadesini aynen nakletmiş ve bu uydurma hadis
hakkında "Fakat manası doğrudur", demiştir. İmam İbn Asakir bu
hadisi benzer bir ifade ile merfû olarak rivayet etmiş; Ibn Asakir'in
naklettiği bu rivayeti, İbnü'l-Cevzî el-Mevzûatü'I-Kübra'da (i/288) "Bu
hadis, hiç şüphesiz uydurma bir hadistir. Senedinde meçhul ve zayıf raviler
bulunmaktadır", diye reddetmiş ve hadisin senedindeki raviler hakkındaki
muhaddis imamların görüşlerini nakletmiştir. Bu raviler arasında yer alan
(Yahya el-Basrî) hakkında Darakutnî: Metruk (terk edilmiştir) ifadesini
kullanmış; Amr el-Fellas; Bu kişi yalancı idi, uydurma hadisler naklediyordu,
demiştir. Ahmed b. Hanbel ise Biz, Yahya el'Basrî'nin hadislerini yaktık,
demiştir. İmam Süyûtî de el-LeâliTMasnûa kitabında (1/272) IbnüTCevzî'nin bu hadis
hakkındaki görüşüne katılmıştır. Aclûnî, Keş/ü7-Hafa' da (2/214 Hadis No: 2123)
Bu söz, hadis olmasa da manası doğrudur, demiştir. (Çev.)
[63] Bu ifadeyi Sehavî el-Makasıdu'l'-Hasene' de (s.325
Hadis No: 831) Irakî'den nakletmiş ve: "İhya hadislerini tahric eden zat
diyor ki:BunusadeceHaseıvel Basri'denmürsel hadis
olarak bulabildim. Btı zayıftır. Bunu İbn Şa'hin rivayet etmiştir",
demiştir.
Abdülfettah -Ebu Gudde- diyor ki: Belki de bu ilâve Irakî'nin
et~Tahrıcül-Kebir kitabmdadır. Zira elimizde basılı olan ihya' nın
dipnotlarında (1/57 Dip Not l) yer alan, küçük hacimli Tahde bu ifade bulunmamaktadır.
[65] Sabit b. Eşlem el'Bünanî el-Basrî, ilim fazilet ibadet
ve şeref açısından tabiînin seyy idi erindendir. Enes b. Malik'le kırk yıl
birlikte olmuştur. Basra'da 123 yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.
[66] Sütleğen (Hulbe) İbnü'l-Kayyim'in ZadüTMeâd'da
(3/241-242) ve Kamus sahibi Firuzâbadî'nin. (H-L-B maddesinde) zikrettiği,
baklagillerden, bir çok hastalık için yararlı bir bitkidir.
[73] Siraceddin el-Kazvînî, Mesabîh hadislerinden olup uydurma
olduğuna hükmettiği on sekiz hadis arasında yeralan bu hadisin de uydurma
olduğu kanaatine varmıştır. Bu hadis, Mişkâtü'l-Mesabîh''de (2/630) yer almış
ve Tebrîzî şöyle demiştir; Bu hadisi Ebu Davud (4/251 Hadis No; 4790) ve
Tirmizî (Tuhfe; 8/142) rivayet etmiştir. Müellif, Aliyyü'1-Karî Mirkat'tu
(4/742) şu ilâveyi yapmıştır; "Bunu Hakim de Müstedrek' de (1/43-44)
rivayet etmektedir. Beyhakî, bunu Ebu Hureyre'den lafzıyla rivayet
etmektedir."
(Ebu Gudde diyor ki;)
Bu hadisi yukarıdaki (metinde zikredilen) şekliyle Ebu Nuaym Hılye' de (3/110)
Haccac b. Fürafi-sa'nın biyografisinde, Hatib Bağdadî (9/38) Süleyman b. Davud
el-Mübarekî'nin biyografisinde Hacac b. Fürafisa tarikiyle rivayet etmiştir.
Ibn Hacer, zikri geçen
onsekiz hadis hakkında, bunların hiçbirinin uydurma olmadığını isbat için
yazdığı ve Mişkât'm sonunda (3/312) yayınlanan Ecvibe'sinde şöyle diyor;
"Bu hadisi Ebu Davud ve Tirmizî Yahya b. Ebî Kesir kanalıyla, Ebu
Seleme'den; o da Ebu Hureyre'den tahric etmişler, Tirmizî; garibdir, bunu
sadece bu vecihle biliyoruz, demiştir. (Ibn Hacer diyor ki) Bu hadis bu iki
zatın. Sünen' lerinde "Bişr b. Rafi'den, o da Yahya b. Ebî
Kesir'den.." tarikiyle gelmiştir. Hakim bunu "Haccac b. Fürafisa'dan;
o da Yahya'dan" mevsûl olarak rivayet etmekte; ancak mevsul veya mürsel
olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir, demektedir. (Ibn Hacer devamla şöyle
diyor) Hacca-c'ı hadis hafızları zayıf görmüşlerdir. Bişr b. Rafi' ise ondan
daha zayıftır. Bununla birlikte hakkında uydurma hükmünün verilebilmesi için
gerekli şartları taşımadığı için bu hadisin "uydurma" olduğuna
hükmetmek uygun düşmez." Ibn Hacer'in sözü burada sona ermektedir.
Zikri geçen şart, Hafız
İbn Hacer'in Ecvibe sinin başında (3/304) açıkladığı "Bir hadisin uydurma
olduğuna hükmedebilmek için; o hadis sadece bir yalancı tarafından rivayet
edilmeli ve başka hiçbir ravi yanında bulunmamalıdır", şeklindeki
ifadesidir.
Hafız Münzirî
Tergib'inde (4/161) bu hadisi zikretmiş ve şöyle demiştir; "Ebu
Hureyre'den rivayet edilmiştir ki;... Bunu Ebu Davud ve Tirmizî rivayet etmiş;
Tirmizî garib hadistir, demiş; Ebu Davud ise zayıf olarak kabul etmemiştir.
Bişr b. Rafi dışındaki ravileri güvenilir ravilerdir. Bişr'i zararsız gören
muhaddisler de vardır." Münzirî, (Bişr b. RafO'i kitabının sonunda
"Haklarında İhtilaf Edilen Kaviler" babında zikretmiş ve şöyle
demiştir; "Onu Ahmed ve başkaları zayıf kabul etmiş, İbn Maîn ve başkaları
kuvvetli görmüştür. İbn Adiyy Bişr hakkında; Haberlerinde hiçbir beis yoktur.
Ben onun hadisleri arasında münker hadis görmedim, demiştir." Münzirî'nin
sözü burada sona ermektedir.
Münzirî'nin; hakkında
ihtilaf edilen raviler babında Bişr b. Rafi hakkındaki sözü delil olarak
alınırsa, bu hadis Münzirî'ye göre; hasendir, ya da en azından hasen
derecesine yakındır. Bunun için (Tergîb ve Terhîb) kitabının başındaki (1/3-4)
prensibine göre; bu hadisi (zayıf hadisleri naklettiği gibi
"ruvi-ye" lafzıyla değil, zayıf olmayan hadislerin başında zikrettiği
"an" lafzıyla nakletmiş ve sonunda hadisin derecesi hakkında açıklamada
bulunmuştur. Münzirî'nin kitabındaki bu prensibi hakkındaki bilgi 104 nolu
hadisin 225 nolu dipnotunda nakledilmiştir.
Azizî,
Şerhu'1'Camii'sSagîr' de (3/399); "İsnadı ceyyid (iyi-ce)dir.",
demiş; Münavî İse Feyzu'l-Kadîr''de (6/254); "Kazvinî, bu hadisin uydurma
olduğuna hükmetmiş, İbn Hacer ise bunu reddederek; "Bu hadis, hasen
derecesinden aşağıya inmez", demiş ve sebebini ayrıntılı olarak
belirtmiştir." Dolayısıyla hadis hasendir, uydurma değildir.
[74] Bu cümle, bir Önceki dipnotun son cümlesi olup önemine
binaen ve dikkat çekme amacıyla parantez arasında kitabın metni içinde yer
almasını uygun gördüm. (Çev.)
[75] Irakî'nin {İhya; 1/46 Dip Not 2) ifadesi; Bunun aslını
bulamadım, şeklindedir.
[77] Müellif Aliyyü'1-Karî, el-Mevzûâtü'1-Kübra' da;
(s.35l) Bu söz"insanlarakendineseblerikonusundagüvenilmelidir", lafzıyla; İmam
Malik'in veya başka bir alimin sözüdür." demiştir.
Fakat Üstadımız İmam Kevserî
(ra); Bu söz, mutlak manasıyla kabul edilemez. Zira dinsiz hatmilerden
Peygamberimiz (s.a.v)' in ehli beytinden olduklarını iddia edenler çıkmıştır.
Allah, Rasûlü'nün ehl-i beytini dinsizliğe davet eden, rezaleti yayan ve
İslâm'ın temellerini yıkan kimselerden uzak tutmuş, onları bütün bu
densizliklerden ar indirmiştir. Eşraftan olduklarını iddia edenlerden birçoğu
asırlar boyunca neseb belgelerini en ucuz fiyatlarla satmışlardır. B\ı konudaki
en çirkin örneklerden biri Mısır valisi Büyük Mehmed Ali Paşa zamanında
Nakibü'l-Eşraf Ömer Mükrem'e izafe edilen fellahlardan bazılarını hatta bazı
kıbtî ve Yahudileri nezih nesebe dahil etmesi şeklindeki uygulamadır. Nihayet
aralarında Ezher Üstadlarrnm Şeyhi Muhammed el-Emir gibi zevatın da bulunduğu
bölgedeki âlimlerin büyük bir kısmı, bu konuda hazırladıkları bir tutanağı
Mısır Bölge Valisi'ne ve İstanbul'daki Hilâfet Makamı'na takdim etmişler, adı
geçen Nakıbül-Eşraf bu vazifeden uzaklaştırılmıştır. Bunun bir benzeri bicrî
on birinci asır Mısır âlimlerinden Şihabeddin el-Hafacî'nin ReyhanetüTEJibba
kitabında zikrettiği olaydır.
"insanlara kendi
nesebleri konusunda güvenilmelidir", şeklindeki söze gelince; bir adamın
nesebi meçhul olan bir çocuğu, o çocuğun malından herhangi bir maddî kazanç
elde amacı olmaksızın, kendi nesebine ilhak etme talebinin kabul edilmesi
manasmdadır. Yoksa meşru delil olmaksızın nezih nesebden olduğunu iddia eden
herkesin tasdik edilmesinin gerektiği manasında değildir. Aksi takdirde işler
birbirine karışırdı." Üstadımız Kevserî'nin sözü basit bir ilâve ile
burada sona ermektedir, (hkz. Hammadî el-Yemânî, Keşf Esrari'î-Batmıyye, I.
Baskı, Matbaatü'l-Envar, Kahire 1357, Kevserî'nin bu kitaba yazdığı Takdim
yazısı s. 5-6)
[78] Müellif Aliyyü'1-Karî, el-MevzûâtüTKübra' da (s.351) diyor
ki; "Bu sözün manası şudur; Mü'min kula,günahlarına kefaret ol-ması için belâlar verilir. Kâfir ise küfür
üzerinde devametmesi için belâlardan
korunur,nimetlerledonatılır. Zira Dünya (Cen-net'teki nimetlere
bakılırsa) mü'minin zindanı,(Cehennem'dekiazababakılırsa)kâfirincennetidir." Bu hadisi Ahmed, Müslim,
Tirmizî ve Ibn Mace rivayet etmiştir." Müellifin sözü basit bir ilâve ile
burada sona ermektedir.
[81] Bu zat değerli tabiînden, kıraat alimi, fakîh,
müfessir, nur haddis İmam Said b. Cübeyr b. Hişanı Ebu Muhammed el-Esedî
el-Valibî el'Kûfî'dir. Fakîh, faziletli, abid. yera' sahihi; i-limde, hadiste
ve Kur'anda imam idi. Kûfe'liler, Ibn Abbas'dan fetva almak için geldiklerinde;
"Sizin içinizde Said b. Cübeyr yok mu? derdi. Meyimin b. Mihran;
"Said h. Cübeyr vefat ettiğinde yeryüzünde onun ilmine muhtaç olmayan
kimse yoktu", demiştir. Zehebî Iber' de (1(112) diyor ki; Said b. Cübeyr
95 yılında elli yaşlarında iken Haccac tarafından şehid edilmiştir. Allah
rahmet eylesin."
[82] Yani mü'min, din kardeşlerine sıkıntısı az olandır,
demektir. Kudaî; "Yardımı çok olandır", ifadesini de ilâve
etmektedir, (hkz. Münavî, Feyzu'hKadîr; 6/255)
[84] Saganî hu hükmünde IbnüTCevzî'ye tâbi olmuştur. İbnü'l-Cevzî,
bunu Mevzûât'da (2/282) Hatib'den Tarihti Bağdad' daki (5/315) tarikiyle
zikretmiş ve şöyle demiştir; "Bu hadisi uydurmaklasuçlanankişi,Muhammedb.Sehl el-Attar'dır. Darakutnî onun
hakkında; Hadis uyduruyordu, demektedir." Hafız Süyûtî el-Leâli'1-Masnûa'
da (2/281) Ibnü'l-Cevzî'nin bu hükmünü tenkid etmek üzere şöyle demiştir;
"Ebu Nuaym bu hadisi Hılye'de (8/46) bu tarikle tahric etmektedir. Ancak
Hadisin Beyhakî'nin ŞuabüTIman kitabında yer alan bir başka tariki de
bulunmaktadır", demiş ve o tariki naklet mistir. Bu ikinci rivayetin
senedi zayıftır. Dolayısıyla hadis zayıftır, uydurmadeğildir.Süyûtî,bu hadisiel-Camiu'sSagîr' deEbu Hureyre (r.a)'den gelen iki tarikine
işaret ederek zikretmektedir, (hkz. Münavî, Feyzu'l-Kadîr, 6/255)
Ayrıca bu hadisin bir benzeri, Hz. Ali (r.a)'nin sözü olarak rivayet
edilmektedir. Kadı Iyaz'ın TertibüTMedarik kitabında (3/346) şu ifade yer
almaktadır; "Süfyan b. Uyeyne diyor ki; Ali b. Ebî Talih (r.a) demiştir
ki; "Mü'min, yardımı güzel, külfeti az o-landır." Yine aynı eserde
(2/67) şöyle denilmektedir; "İhn Vehb diyor ki; İmam Malik'in şöyle
dediğini işittim; Deniliyor ki; "Mü'min; yardımı güzel, külfeti az olandır.
Facir ise onun zıddıdır"
[85] Bu cümle, bir önceki dipnotun ortalarında yer almış
olup önemine binaen ve dikkat çekme amacıyla parantez arasında kitabın metni
içinde yer almasını uygun gördüm. ( Çev.)
[86] Başkasında gördüğü nimetin benzerini kendisi için
temenni eder, ama bu nimet sahibinin bundan mahrum olmasını istemez.
[88] Burada (veliyyen cahilen) ifadesiyle gelmiş, diğer pek
çok kitapta ise (min veliyyin cahil) ifadesiyle gelmiştir. İki ifade arasındaki
fark basittir.
[93] İmam Şafiî, bununla hocası İmam Muhammed b. Hasen
eş-Şeybanî'yikastetmektedir.İmanıMuhammedb.Hasen, imam Ebu Hanife'nin ve imanı Malik h.
Enes'iıı seçkin talebelerinden biri olup müctehid imamlardandır. (Çev.)
[94] BukonudaIrak'takiilimotoritelerindenİmamEbu Hanife'nin talebesi, hafız, muhaddis, fakih, âbid İmam Veki' b.
Cerrah (61.197) ile ilgili latîf bir olay nakledilmektedir. Said b. Mansûr
anlatıyor; Vekî', Mekke'ye gelmişti. Şişman bir kişiydi. Fudayl b. Iyad ona;
-Sen Irak'ın çok ibadet
eden şahsiyeti olduğun halde bu şiş" manlık da nedir? dedi. Vekî';
-İslâm'a duyduğum
sevinçten dolayı, diyerek onu ilzam etti. Zehebî TezkiretüTHuffaz' da (1/308)
Veki:in biyografisinde bu olayı nakletmiş ve şöyle demiştir; "Yahya b.
Eksem diyor ki;
Vekî ile yolculukta ve
ikamet halinde arkadaşlık yaptım. Devamlı oruçlu idi ve her gece Kur'ân'ı
hatmederdi." Sûfî,muhaddis,hafızimamSeyfüddinel-BaharzîSaidb. Mutahher (ol.659 h.)'in
şu şiirini nakletmişlerdir; "Dedi ki; Sevgililerin cisimleri nahif olur,
derler; Sen ise şişmansın, hiç âşık gibi görünmüyors\m. Ben de dedim ki; Aşk,
tabiatına aykırıdır öylelerinin; Halbuki benim tabiatıma uygun olup bana gıda
olmuştur." Baharzi, aslında bu iki beyti ile meşhur şu iki beyte cevap vermektedir;
"Sevdiğimi söyleyince;
dedi ki; Yalan söylüyorsun sen; Ne oluyor ki, ben seni şişmanlamış görüyorum.
Söz edilemez aşktan, deri kemiğe yapışmadıkça, Kendini tamamen kaybedip de
seslenen kişiye bile, Cevap veremeyecek duruma düşmedikçe."
[95] Şişman hükümdar kıssası, İmam Şafiî'nin sözleri
arasında nakledilmektedir. Beyhakî, bu kıssayı Menakıbü'ş-Şafıî kitabında
(2/120) İmam Şafiî'nin "Hiçbir şişman,başarılı olamamıştır? sözü ardından nakletmektedir, (bkz. Beyhakî,
Menakı-bü'ş-Şafiî; 2/120;Sehavİ,el'Makasıdü'l-Hasene; sl25; Aclûnî, Keşf;
1/249)
[97]Bunun yerine Ebu Davud'un Sünen' inde (2/38; Tatavvu'
25) Ebu Said el-Hudrî'den rivayet ettiği şu hadis bu konuda yeterli olmalıdır;
Allah Rasûlü (s.a.v) mescidde itikâfa durmuştu. Orada bulunan bazılarının
yüksek sesle Kur'an okuduklarını işittiğinde perdeyi kaldırdı ve şöyle
buyurdu;"Her biriniz Rabbinize yalvarıyorsunuz.
Sakın birbirinizi rahatsız etmeyin. Kur'an okurken ya da namaz kılarken,
seslerinizi birbirinizden fazla yükseltmeyin."
[102] Zehebî Iber' de (1/444) diyor ki; "Bu zat,
tarikat üstad-larından zahid Zünnûn el'Mısrî'dir. Bu zatın faydalı vaazları ve
yüksek sözleri vardır. Abbasî Halifesi Mütevekkil,sözlerini dinlemek ve istifade etmek için onu
huzuruna davet etmiştir.
Zünnûn el~Mısrî H. 245
yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin."
[104] Sehavî'nin elMakasıdü'l-Hasene kitabında (s.364)
dediği gibi; İbn Kesir bu ifadeyi Tarih' inde zikretmektedir. İbn Ke-sir'in
sözünün devamı şöyledir; "Bunun manası sahihtir." Hafız Sehavî diyor
ki; Bununla meselâ; İbn Hıbban'ın İbn Ömer'den merfû olarak rivayet ettiği;
"Kılıç günahları siler" (Inne'sseyfe mahhâun lil'hatâyâ) gibi
hadisleri kastetmektedir.
[106] Dineverî'nin Mücalese kitabında zikredilen şu ifade,
bu sözün manasını açıklamaktadır; Asmaî'den nakledildiğine göre; Bir bedevi;
-Hiç kimse bana karşı
iki defa büyüklük taslayamamıştır,
dedi. Kendisine;
-Bu nedendir?
denildiğinde; bedevi dedi ki;
-Banatekrarkibirledavranacakolsa,onahiçdönmezdim.
(bkz. el'Makasıdü'l-Hasene; s.365)
[107] Bu sahih hadisi, Buharı Sahih1 inde (10/439-440)
Kitabü'l-Edeb, 83 no.lu Mü'min bir delikten iki defa ısırılmaz babında ve
Müslim, Sahihinin sonunda (18/124) Kitabü'z-Zübd, 63 nolu çeşitli hadisler
babında şu lafızla rivayet etmektedir: Ebu Hureyre (r.a)'den rivayetle
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki; "Mü'min bir delikten iki defa
ısırılmaz." Bu mübarek sözü ilk söyleyen Peygamberimiz (s.a.v)'dir. Bunu
ilk defa şair Ebu Azze el-Cümahî'ye söylemiştir. Ebu Azze, Bedir günü kâfir olarak
esir alınmıştı. Peygamberimiz'e;
-Ya RasûlallahL Ben
bildiğin gibi çoluk çocuk ve ihtiyaç sahibiyim. Bana ikramda bulun, beni affet
dedi. Efendimiz (s.a.v); —Bana karşı olanlara —şiirlerinle— destek vermemen
şartıyla, dedi. Ebu Azze bu konuda söz ve ahit verdi. Peygamberimiz (s.a.v) de
onu serbest bıraktı. Ancak Uhud Savaşı Gününde müşriklerin arasına katıldı.
Onları savaşa teşvik ediyordu. Savaş sonrası esir alındı. Ebu Azze yine;
-Ya Rasûlallah!. Bana
ikramda bulun, deyince Allah Rasûlü (s.a.v) bu defa;
-"Muinin bir
delikten iki defa ısırılmaz", buyurdu. -Yani mü'min olsaydın bizimle
savaşmak için tekrar gelmezdin Mekke'de yanaklarını şişirip "Muhammed'i
iki defa aldattım", demene biz müsaade edemeyiz, dedi. Sonra da
öldürülmesini emretti ve öldürüldü, (bkz. Ebu Hilâl el'Askerî, CemhcretüT
Emsal; 2/267-268; Meydanı, Mecmaıı'l-Emsal; 2/110)
[109] Sehavî,ekMakasıdüTHasene kitabında (s.366) diyor ki; "Fakat bu manada Ebu
Musa el-Medînî'nin Nüzhetü'l-Huffaz' da Enes'den merfû olarak naklettiği"Bütün Ademoğullarına hased
edilir..."diye başlayan "senedi zayıf uzun bir hadis bu-lunmaktadır.
[117] Bu zat; zekâ ve feraset sahibi, âbid, fakîh, hafız,
itkan. sahibi, önder, rabbani imam Yezid b. Harun Ebu Halid el'Vasıtî'dir. Bir
rivayette;Onun meclisinde yetmiş bin
kişi bulunuyordu, denilmiştir. Kendisinden İmam Ahmed, İbnü'l-Medînî, Abd b.
Humeyd ve pek çok muhaddis rivayette bulunmuştur. Hicrî 116 yılında dünyaya
gelmiş, 208 yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin. (Zehebî,
TezkiretüTHuffaz; 1/317; fber; 1/350)
Yezid b. Harun'un bu sözü, bazı üstadlarm yanılması sonucu (Hadis)
olarak nakledilmiştir. Hatib Bağdadî Müdrec kitabında hocası Ahmed b. Ali
et"Tewezî tarikiyle bu sözü merfû hadis olarak nakletmiş ve şöyle
demiştir; "Bu söz Peygamberimiz (s.av)'den her hangi bir şekilde hadis
olarak bilinmemektedir. Bu Yezid b. Harun'un kendi sözüdür. Üstadımız İbn
Tevvezî bu konuda yanılmıştır. Bunun sebebi üstadımıza hadis içerisinde bir
söz olarak gelmiş olmasıdır, (bkz. Süyûtî, Zeylü'l-Mevzûât; bAO)
[119] Sehavî el-Makasıdü'1-Hasene' de (s.369) bunun ardından
şöyle demiştir; "Bu söz, Hakim et-Tirmizî'nin Nevadiru'I-UsûI kitabında
Bekr b. Abdillah el-Müzenî'nin sözü olarak nakledilmektedir."
[127] İbnüTCevzî'nin sözünün devamı —Sehavî'nin cl'Makasr
dü'1-Hasene'de (s.372) naklettiği gibi- şöyledir; "Zira Hz. İsa (a.s)'ya
Peygamberlik verilmiş ve 33 yaşında iken göklere yükseltilmiştir.Dolayısıyla Peygamberler hakkında kırk
yaşının şart koşulması, kabul edilebilir bir şart değildir."
Müellif Aliyyü'1-Karî, el-MevzûâtüTKübra' da (s. 300) şöyle diyor;
"Peygamberlere kırk yaşında peygamberlik verilmesi hadisi; Hz. Yahya (a.s)
hakkındaki (Meryem; 12) ayetinin nassına da aykırıdır; "Biz ona (Yahya'ya)
çocukken hüküm verdik." Ayrıca Hz. Yusuf hakkındaki (Yusuf; 15) ayetinin
nassına aykırıdır; "And olsun ki, kardeşlerinin bu durumunu onlara pek
yakında sen haber vereceksin, diye ona vahy ettik." Eğer hadis sabit
olsaydı, Peygamberlerin büyük çoğunluğu hakkında söylenmiş bir söz olarak kabul
edilebilirdi."
[133] Sehavî'ninel-Makasıdü'1-rJasene'deki(s.374)sözünün devamı şöyledir;
'Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölen kimsenin Cennete gireceğine dair
hadisler çoktur."
(Ebu Gudde) diyor ki: Bu uydurma hadis, "Bu konuda gelen sahih pek
çok hadisin mânâsına aykırıdır. Zira bu uydurma hadis, İslâm üzere ölen kişiye
günahlarının hiç zarar vermeyeceğini ifade etmektedir ki bu batıl -asılsız ve
geçersiz- bir manadır. "Hiçbir şeye aldırış etme", sözü ne kadar
çirkin bir sözdür!.. Bununla birlikte bu söz, bir gerçeği de ifade etmektedir.
Zira hak olan kelime-i tevhid, sahibini ebedi olarak Cehennemde bırakmayacaktır.
Ancak bununla beraber Kelime-i tevhid getiren mü'min, işlediği bazı masıyet ve
günahlardan dolayı azap görebilir. Hakla batıl arasındaki mesafe ne kadar da
uzaktır!..."
[135] Sehavî'ninel'MakasıdüTHasene' deki(s.377)sözünün devamı şöyledir;
"Fakat bu manada Abdullah b. Ömer'in -naklettiği şu sahih- hadisi
vardır;"Babaya itaatin en üstün
derecesi, kişinin baba dostlarına iyilik etmesidir."
Abdullah b. Ömer (r.a)
hadisini Buharı bu lafızla el-Edebü'l-Müfredkitabında (s.29); Müslim
Sahih'inâe, Birr, Sıla ve Âdab Kitabında Baba, anne arkadaşlarına iyilik
babında (16/109); Ebu Davud Sünen'inde (4/337) ve Tirmizî Sünen' inde (8/98)
rivayet etmişlerdir.
Bu hadisin; Buharı ve
Müslim'in naklettiği bir hikâyesi de vardır. Müslim'in rivayeti şu şekildedir;
Abdullah b. Dinar anlatıyor; Abdullah b. Ömer (r.a) Mekke yolunda bir bedevi
ile karşılaştı. Ona selâm verdi. Ona bindiği merkebi verdi. Başındaki sarığını
da onun başına giydirdi. Biz Abdullah'a; —Allah senin iyiliğini versin. Bunlar
bedevidir, az bir şeye bile razı olurlar, dedik. Abdullah;
-Bunun babası, babamın (Hz. Ömer b. Hattab'ın) samimî dostu idi. Zira
ben Allah Rasûlü (s.a.v)'nün şöyle buyurduğunu işittim; "Babaya itaatin
en üstün derecesi, kişinin baba dostlarına iyilik etmesidir."
[137] Sehavî'nin; "Bunu görmedim", sözü ne onun
etMakasıdüT Hasene kitabında (s.377) ne de bu sözü kendisinden nakleden
İbnü'd'Deyba'nın Temyizü't-Tayyib mine'l'Habis'kitahmda.,ne Aclûnî'nin Keşfü'1-Hafa kitabında (2/261)
ne de müellif AliyyüT Karî'nin el-Mevzu âtii'l-Kübra kitabında (s.302) yer
almaktadır. Sehavî'nin kitabında olan ifade şudur; Bu söz, "Bir şeyi çok
sevmen seni kör ve sağır eder", hadisi manasmdadır."
Benim kasdım; asla
"Sevgi kusurları örter", sözünün hadis olduğunu açıklamak değildir.
Amacım sadece gerçeği ifade etmektir. Bu söz, nebevi hadis olması bir yana, en
zayıf beşerî sözlerindendir. Buradaki ikinci kelimenin harekesi de
ihtilaflrdır. Aclunî şöyle demiştir; (el-Mehabbetü mükibbe:) yani Sevgi insanı
tehlikeye, helake düşürür. Necm ise; (el-Mehabbetü mekebbe: Sevgi ayıpları
örter.) Bu söz hadis değildir, demiştir. Buna göre (mekebbe) şeklinde okuyuş
daha anlamlıdır. İyi düşün." Aclûnî'nin sözü burada sona ermektedir.
[142] Bu hadisi Hafız İbn Hacer, LısanüTMizan'da (2/267-268)
(Hasen b, Ahmed el-Belhî)'nin biyografisinde şöyle zikretmektedir; "Hasen
b. Ahmed el-Belhî; Fadl b. Musa'dan; o da Mır hammed b. Amr'dan; o Ebû Seleme'den;
o da Ebu Hureyre'den merfû olarak; "Hastanın inlemesi teşbihtir",
hadisini rivayet etmiştir. Hatib. bu hadisi Tarih'iııde (2/191) Ebu Bekir b.
Mu-zaffer'den; o Ebu Muhammed Ahmed b. Şeybe b. Hasen ed-Dabbî'den; o Ebu Şuayb
es-Sûsî'den; o da Hasen b. Ahmed el-Belhî kanalıyla aynı şekilde rivayet
etmiştir. Hatib şöyle demiştir; Hadisin ricali -Belhî hariç- güvenilir olarak
tanınmış kimselerdir. Belhî ise meçhuldür." Zikredilen sened, Hatib'in
senedinden tahrif edilmiştir.
Hatib bu hadisiTarihu Bağdad' da(2/191) Muhammed b. Hasen b. Dabbe
el-Bağdadî'nin biyografisinde şu şekilde zikretmektedir; Bana Ebu Bekir
Muhammed b. Muzaffer b. Ali b. Mukri'ed'Dineverîhaberverdi.Dediki;BizeEbu Ahmed Ubeydullah b. Muhammed b. Şenbe el-Kadı haber verdi. Dedi ki:
Bize Ebu Ca'fer Muhammed b. Hasen b. Hüseyin b. Osman b. Habib b. Ziyad b.
Dabbe el-Bağdadî haber verdi. Dedi ki; Bize Salih b. Ziyad es'Sûsî Ebu Şuayb
haber verdi. Dedi ki; Bize Hüseyin b. Ahmed el-Belhî; Fadi b. Musa es-S
inanı'den; o Muhammed b. Amr'dan, o Ebu Seleme'den o da Ebu Hureyre'-nin
şöyledediğininakletti;AllahRasûlü(s.a.v)şöylebuyurdu;
"Hastanıninlemesi teşbih,bağırmasıtekbir,nefesi sadaka, uykusu
ibadet, bir taraftan diğer tarafa dönmesi Allah yolunda cihaddır.Allahmeleklerine; Kulumiçin
sağlığındaki yapığı şeylerin en güzelini yazın, der." Hasta kimse kalkıp
yürüdüğünde hiç günah işlememiş gibi kalkar.
Hatib Bağdadî bundan
sonra şöyle demiştir- "Ebu Şuayb ve o-nun üstündekilerin hepsi güvenilir
olarak tanınmaktadırlar. Ancak Belhî müstesna. Zira o meçhuldür."
Hadis, bir başka tarik
ile Hz.Ali (r.a)'den gelmiştir Onun senedinde (Belhî) yoktur. Ancak senedinde
(Haris b. Abdillah el-Hemedani el-AVer) bulunmakadır. Zehebî Mizan' da (1/436)
Haris el-A'ver tercemesmde şöyle demiştir; Muhammed b. Ya-kub b. Abbad,
Muhammed b. Davud'dan, o İsmail'den, o İsrail'den, o Ebu İshak'dan, o
Haris'den, o da Hz. Ali (r. a)'den rivayet ediyor; Allah Rasûlünü işittim.
Şöyle buyuruyordu; "HasUnm inlemesi teşbih, bağırması tekbir, nefesi
sadaka, uykusu i' badet, bir taraftan diğer tarafa dönmesi düşmanla
çarpışmadır. Onun için sağlığındaki yaptığı amellerin benzeri hasenat yazılır.
Hastanın üzerinde hiçbir günah kalmayarak tertemiz kalkar. "Buharî bu
hadisi ed-Duafâ kitabında rivayet etmiştir. (Haris el-A'ver) hakkında çok söz
söylenmiş, kimileri güvenilir kabul ederken, kimileri onu zayıf saymıştır.
Belki de onun hakkında söylenen en güzel söz, bu ilim dalının önderi Hafız
Zehebî (rh.a)'nin şu sözüdür; Haris'in hadisleri dört Sünen kitabında yer
almaktadır. Nesaî, hadis ricali hakkındaki sert değerlendirmelerine rağmen onu
hüccet olarak kabul etmiş, onun durumunu güçlendirmiştir. Hadis alimlerinin
büyük çoğunluğu, fıkıh bablarmda Haris'in hadisini rivayet etmelerine rağmen,
onun "zayıf olduğu görüşündedirler. Meselâ; Şa'bî, hem onu yalancı
saymakta, sonra da ondan rivayette bulunmaktadır. Görünen odur ki; Haris,
konuşmalarında ve hikâyelerinde yalan söylemiş, ama Hadisû Nebevî'de yalan
söylememiştir. Haris, ilim hazinelerinden biri idi.
Hafız İbn Hacer
Tehzibü't-Tehzib' de (1/141) onun hakkında; "Hz. Ali'nin talebesidir.
Şa'bî onun itikadî görüşünü yalanlamıştır. Rafızîlikle suçlanmıştır. Hadisinde
zayıflık vardır", demiştir. (Ebu Gudde diyor ki:) Dolayısıyla durumu bu
şekilde olan kimsenin hadîsi "uydurma" olamaz, ancak "zayıf
hadis" olabilir. Hatta böyleleri için "hadisinde zayıflık
vardır", denilir. Doğrusunu Allah bilir.
Üstadımız Şeyh
Abdülaziz b. Sıddık el'Gumarî'nin (Haris)Ji güçlendirmek ve onu savunmak için
yazdığı ve el-Bahıs an Iîeli't-Ta'n fi'1-Haris adım verdiği faydalı bir risale
vardır. Bu risale, Kahire'de Şark Matbaasında tarihsiz olarak (tahminen 1370
yılından sonra) 44 sayfa halinde basılmıştır. Bu kitapta şiddetli ve gayet sert
dil sürçmeleri bulunmaktadır.
[144] Sehavî'ninel-Makasıdü'1-IJasene' deki(s.384)sözünün devamı,müellifAliyyüTKarî'ninel'Mevzûâtü'l-Kübra 'da (s.306) naklettiği gibi, şöyledir; "Bunu
Deylemî Firdevs'de Hz. EbuBekrSıddıkhadisiolarakzikretmiştir;Uz.EbuBekr Sıddık (r.a),
müezzinin;(EşhedÜ enne
Muhammeder-rasûlul-lah) sözünü işittiğinde; İki şehadet parmağının içlerini
öper ve bunları gözlerine sürerdi. Zira Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki;
"Kim benim halilimin (yani Ebu Bekir Sıddık'm) yaptığı gibi yaparsa benim
şefaatim ona helâl olur, "Bu, sahih olamaz."
[145] Sehavî'nin {el-Makasıdül-Hasene; s.384 de) bu hadis
hakkındaki ifadesi, bir önceki dipnotta geçtiği gibi; (merfû olarak
nakledilmesi) ifadesi olmaksızın; sadece"Sahih olamaz", şeklindedir.Buifade,Sehavî'nin busözününakledentalebesi İbnü'd-Deyba'ın
Temyizü't-Tayyib mine'hHabis kitabında, müellifAliyyü'l-Karî'ninel-Mevzûâtü'1'Kübrakitabındave Aclûnî'nin Keşfü'1-Hafa kitabında(2/270)sadece"Sahiholamaz", şeklindedir.
Sonra müellif
Aliyyü'l-Karî'nin; "Sehavî'nin dediğine göre" şeklindeki ifadesi ile
Sehavî'nin sözü zayıflatılmaktadır. Bunun delili yoktur. Zira Sehavî, hadisin,
uydurma olduğunu kesin bir ifade ile belirtmek üzere; Sahih olamaz, demiştir.
Kendisinden sonraki hadis hafızları da bu görüşünü ikrar etmişlerdir. Dolayısıyla
bu zayıflatmanın anlamı yoktur.
Garib bir şeydir ki,
müellif Aliyyü'1-Karî, el-Mevzûâtü'1-Kübra' da Sehavî'nin; "Bu-sözü Şeyh
Ahmed er-Raddâd, Mûcibatü'r-Rahme kitabında senedindeki kopuklukla beraber
aralarında meçhul raviler bulunan bir senedle Hızır aleyhisselâm'dan
nakletmektedir. Bu konuda rivayet edilen hiçbir şeyin kesinlikle merfû olarak
nakledilmesi sahih olamaz"; sözünü naklettikten sonra şu yorumu
yapmıştır; Bu sözün Hz. Ebubekir Sıddık'a nisbeti sabit olduğu takdirde
Aleyhisselam'm; "Benim sünetime ve benden sonraki raşid halifelerin
sünnetine sarılın. hadisi sebebiyle bununla amel için yeterlidir. MüeUifin bu
yorumunun hatadan başka hiçbir anlamı yoktur. Zira bu sözün Hz. Ebubekr'c
isnadı sahih olamaz. Sonra bu hadis, bir önceki dipnotta geçtiği gibi, merfû
bir hadistir. Müellif, yorumlarının çoğunda üzerine delil bina edilemeyecek kadar
uzak bir yorumla bile olsa not düşmekten hoşlanmaktadır. Tahtavî'nin;
MerakıT-Felah üzerine yazdığı haşiyede (Ezan) babının sonunda bu hadisi Firdevs
kitabından nakil yaptıktan sonra; "Hızır'dan bu şekilde rivayet
edilmiştir. Bu gibi hadislerle Amellerin Faziletleri konusunda amel
edilebilir," şeklindeki sözüne aldanma. Zira bu görüş, hadis hafızlarının
sözleriyle reddedilen bir görüştür. İbn Abidin Reddü'l-Muhtar' da (1/267) bu
hadisin batıl olduğunu nakletmektedir. Hafız İbn Teymiyye Minhacü'sSünne
kitabında (3/17) "Firdevs kitabında maşallah uydurma hadisler
boldur", demiştir.
[147] İbnü'd-Deyba', Temyizü't-Tayyib mine'l-Habis; s.32
Hadis No; 170
[148] (301 nolu hadis, kitabın asıl nüshasında burada yer almamaktadır.)
Müellif, bu hadisi Elif harfiyle başlayan uydurma hadisler arasında 32nolu"Alıcıya yardım edin",mana-sındaki (Eîynu'ş-Şârî) hadisinden sonra zikretmiş ve
İbnü'd-Deyba'ın yukarıdaki sözünü de aynen nakletmiştir. Bu hadis, (mim)
harfiyle başladığı için burada ikinci defa zikretmeyi uygun gördüm.
[151] BuuyarıyıHafızBurhaneddinHalebî'denÖnceHafız Mizzî Tehzibül-Kemalkit&hın&s. yapmış, ondan da talebesi
İbn Kayyım el-Cevziyye (r.a) Fürüsiyye Kitabında (s.3,32-33) naklet mistir.
İbn Kayyim, bu iki yerde de Peygamberimiz (s.av)'in Rukâne (r.a) ile Müslüman
olmadan önce güreşmesinin sabit olduğunu, bu olayı Ebu Davud ve başkalarının
rivayet ettiğini açıklamaktadır.
[152] Bu zat, Hafız Burhaneddin İbrahim b. Muhammed Sıbtü
Ibni'l'Acemî el-Halebî'dir. Haleb'de841 yılında vefat etmiş ve mahallemizel-Cübeyle'deEbuZerCamii'ndedefnedilmiştir. Bu
camiin kendisine nisbet edildiği Ebu Zerr ise Hafız Bur-haneddin'in oğlu olan
Ahmed b. İbrahim ehHalebî'dir. (öl.884) Ebu Zerr el- Halebî'nin hadis ve diğer
ilimlerde eserleri vardır. Tamamlayamadığı Şifa Şerhi de bu eserlerden biridir.
[153] Burhaneddin Halebî'nin Şifa Haşiyesi, müellifin kendi
yazıyla yazılmış tam nüsha olup Haleb'de Ahmediyye Kütüphanesinde
bulunmaktadır. Bunu bana üstadımız Allâme Muhad-dis Tarihçi Şeyh Muhammed Ragıb
et'Tabbah (r.a), kendisine müellif Aliyyü'l-Karî'nin el-Mevzûâtü'î'Kübra
kitabını 1362 yılı Ramazan ayında Husrcviyye Medresesi -şimdi İslâmî İlimler
Lisesi-ninbahçesindeminareninkapısıönündeokuduğum esnada ifade etmişti.
[161] Bu ifadede fazla mübalağa yapılmıştır. Zira uydurma hadisler
arasında uzaktarryakmdan ne aklın ne de şeriatın çerçevesine girmeyecek belâ
ve musibetler vardır.Bu konunun genel
ifadeler içerisine sokularak zorlama yapılması ne kadar kötüdür!..
[163] Bu sözün sahibi, "Arap Tabibi" diye bilinen
Haris b. Kelede es-Sekafî et-Taifî'dir. Peygamberimiz (s.a.v) sahabeden hasta
olanlara onun ilaçlarıyla tedavi olmalarım tavsiye ederdi. Hafız Ibn Abdil-Berr
îstiab isimli kitabında bu tabibin oğlu (Haris b. Haris b. Kelede)
biyografisinde şöyle demiştir; Haris b. Kelede, İslâm'ın ilk günlerinde
Ölmüştür. Müslüman olduğuna dair ifadeler sahih olamaz.Rivayet edildiğinegöre; Peygamberimiz (s.a.v) Sa'd b. Ebî
Vakkas'a Tabip Haris'e gitmesini, başına gelen bir hastalık sebebiyle onun
teşhis koymasını tavsiye etmiştir. Bu da tıb konusunda alanında ehil olma şartıyla
ehl-i küfürle istişare etmenin caiz olduğuna delildir.
[167] Ibn Ömer (r.a)'in şöyle bir hadisi rivayet
edilmektedir; "Allah Rasûlü(s.a.v)
gıybettenve gıybeti dinlemekten nehy
etmiştir." Heysemî'ninMecmau'z-Zevaid' de(8/91)belirttiği gibi; bu İbn Ömer hadisini
Taberanî, Kebir ve Evsaf da. zayıf bir senedle rivayet etmiştir.
[169] Sehavî, el-Makasıdü'1-Hascne; s.390. Müslim'in
Sahihinde (Nikâh 52; Nevevî Şerhi; 9/198) Ebu Hureyre'den rivayet ettiği;
Peygamberimiz (s.a.v)'in; "Ahş-verişte birbirinizi kızıştırmayın..."
şeklindeki hadisi buna ihtiyaç bırakmamaktadır. Tena-cüş (Ahş-verişte
kızıştırma); Kişinin; satın alma arzusu olmadığı halde başkasını hile ile
satın almaya zorlama ya da artan fiyatla satıcıya menfaaat sağlama amacıyla
eşyanın fiyatını artırması anlamındaki "Neceş" kökünden gelmektedir.
Yine bu konuda Tirmizî'nm Sünen' inde (Birr 27; Tuhfe; 8/123) Hz. Ebubekir
Sıddık (r.a)'dan rivayet ettiği Peygamberimiz (s.a.v)' in; "Mü'mine zarar
veren ya da hile yapan mel'undur", hadisi buna İhtiyaç bırakmamaktadır.
[173] Abdülazizb.EbîRavvadel-Mekkî;Hadisrivayetinde bulunmuş,kendisindenhadisrivayetedilmiştir.Hadisini Buharı
eJ-Edebü'1-Müfred'de, Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mace Sünen' lerinde tahric
etmişlerdir. Hafız İbn Hacer Tehzibü't'
îerinde tahric etmişlerdir.
Hafız İbn Hacer Tehzibü't-Tehzib'de (6/338-339) onun hakkında şöyle demiştir;
"Salih ve ibadet ehli biri olup vera' ve salah ve nafile ibadetle
tanınmıştı. Talebesi İbnüTMübarek; "Konuşurken gözyaşları yanağının
üzerine akıyordu", demiştir. Mekke'de 159 yılında vefat etmiştir. Allah
rahmet eylesin."
İslâm âlimleri arasında
kabul edilen kesin esaslardan biri; rüya gören kim olursa olsun, Peygamberimiz
(s.a.v)'i rüyada görmek suretiyle herhangi bir şer'î hükmün sabit olmayacağı
hususudur. Her hangi bir hadisin rüya yoluyla sabit olamayacağı ise öncelikle
kabul edilmiş esaslardan biridir.
[174] Müellif AliyyüTKarî,ekMevzûâtüTKühra1 da şöyle demiştir;"Hadisin sonuna ilâveedilen
metin şudur;"Kimbir ziyade içinde olmazsa o eksiklik
içindedir."Bunu Hatib Bağdadî Tktizaul-IImi'1-Amel adlı eserinde (s.112)
senediyle şu şekil-de rivayet etmiştir: Bize İbn Rızk Muhammed b. Ahmed haber
verdi. Dedi ki; Bize Osman b. Ahmed haber verdi. Dedi ki; Bize Muhammed b.
Ahmed b. Bera anlattı. Dedi ki; Bize Davud b. Ruşeyd anlattı. Dedi ki; Bize
Velid b. Salih bir adamdan şunu nakletti; Hz. Peygamber (s.a.v)'i rüyada
gördüm. Bana dedi ki; "iki günü birbirine eşit olan aldanmıştır.Bugünü dününden daha kötü olan kimse,
lanetlenmiştir. Nefsin deki eksikliği bilmeyen kimse, giderek daha da noksan
olacaktır. Giderek daha noksan olan kimse için ölüm daha hayırlıdır."
[175] Müellif AliyyüTKarî'nin el-Mevzu a tü'l-Kübrakitabında; "Bunu Beyhakî rivayet
etmiştir" denilmiştir.Sehavî,İbnü'd-Deyba' ve Aclûnî gibi meşhur uydurma
hadisler konusunda eser yazanlar arasında bu hadisi nakledip de bu haberi ve rüyayı
zikrettikleri haldeBeyhakî'yi zikreden
birini görmedim. Korkarım ki ya burada tahrif yapılmıştır, ya da henüz, ulaşamadığım
bir düşüklük vardır. Doğrusunu bilen Allah'dır. Sehavî ekMakasıdü'l-Hasene' Ae
(s.402) bu başhk altında şöyle demiştir; "İki günü birbirine eşit olan
aldanmıştır. Bugünü dükünden daha kötü olan kimse, lanetlenmiştir. Nefsine!eki
eksik-uğı bilmeyen kimse, giderek daha da noksan olacaktır. Giderek "aha
noksan olan kimse için ölüm daha hayırlıdır, Cennete özm duyan hayırlara koşar.
Cehennem'den korkan nefsî arzulardan uzak kalır. Ölümü gözetleyen kimseye dünya
lezzetleri basit gelir. Dünya sevgisinden uzak duran kimseye musibetler basit
gelir." Bu hadisi Deylemî, Muhammed b. Sûka kanalıyla Haris (bin Abdillah
el-Hemedâni el-AVer) den; o da Hz. Ali'den bu lafızla merfû olarak rivayet
etmiştir. Deylemî'nin senedi zayıftır." Deylemî'nin bu rivayeti,
müellifin; Bu söz, sadece Abdüla/.iz b. Ebî Ravvad'ın rüyada duyduğu hadis
olarak bilinmektedir, ifadesini geçersiz kılmaktadır. Doğrusunu bilen
Allah'dır, (Dolayısıyla hadis uydurma değil, zayıftır. Çev)
[176] Bu bilgi notu, önceki dipnotun sonunda yer almaktadır.
O-nemine binaen ve dikkat çekme amacıyla bu notun kitabın metni içinde parantez
arasında yer almasını uygun gördüm. (Çev.)
[178] Dinar Ebu Mikyes el-Habeşî; Zehebİ Mizanü'l-İ'tidal'
de (2/30) biyografisini vermiş ve onun hakkında; "Bu, yalancılıkla
suçlanan değersiz biridir. 240 h. yılında Enes b. Mâlik'den çirkin bir rivayet
nakletmiştir", demiştir. Zehebî, daha sonra onun belâlı hadislerinden bir
kısmını zikretmiştir. Bu uydurma hadisler arasında yukarıda geçen hadis de
benzer lafızla yer almaktadır.
[186] Süyûtî, ZcylüTMevzûât; s.41 Süyûti burada şöyle diyor;
"Zehebî, Mizan'û& (2/234); "Enes'den rivayet eden Sem'an b.
Meh" dî; Neredeyse hiç tanınmamaktadır. Ona -uydurma- bir nüsha
yamanmıştır, Bu nüshayı gördüm. Allah onu uyduranı rezil eylesin",
demiştir. İbn Hacer ise Lisan'da (3/114); "Bu nüshayı Mu' hammed b.
Mukatil erRazî, Cafer b. Harun el-Vasitî'den, o da Sem'an'dan rivayet
etmektedir, bu nüshadaki hadisleri zikretmiş ve bu nüshada üçyüzden fazla hadis
yer almaktadır. Bu hadislerin metinlerinin çoğu uydurmadır", demiştir. İbn
Hacer ve Süyûtî, bu hadislerden bir kısmını zikretmişlerdir.
[189] Bir rivayette; (Men esmeke fel-yentehıl) denilmiştir.
Bu sözü Ebu'HVIehasin el-Kavukçî "eî-Lü'Iüü'î-Marsû fi-mâ İâ asîe lehu ev
hraslihi mevzu"'(s.75) kitabında zikretmiştir. Bu sözün nıanası şudur; Kim
balık yerse ardından hurma yiyerek onunla ağzını tatlandırsın, demektir.
(Esmeke) fiili lügat kitaplarında yer almamaktadır.Hatta(S-M-K)maddesinden "balık
yedi" anlamında bir fiil de bulunmamaktadır.Bu hadisi uyduran sadece hadis uydurmakla
kalmamış,birde yeni bir kelime uydurmuştur. Hadis,
İbnü'd-Iieyb&m'Temyizü'û-Tayyib mineT Habîs" kitabında (Men emseke
fehyütmir)lafzıyla yer almaktadır ki,
bu bir tahriftir.
[194] Süyûtî,Zeylü'bMevzûât; s.41Süyûti
burada şöylediyor; "Zehebî,
Mizan''da (2/234); "Enes'den rivayet eden Sem'an b. Mehdi; Neredeyse hiç
tanınmamaktadır. Ona -uydurma- bir nüsha yamanmıştır. Bu nüshayı gördüm. Allah
onu uyduranı rezil eylesin", demiştir. İbn Hacer ise Lisan'da. (3/114);
"Bu nüshayı Mu-hammed b. Mukatil erRazî, Cafer b. Harun el-Vasitî'den, o
da Sem'an'dan rivayet etmektedir, bu nüshadaki hadisleri zikretmiş ve bu
nüshada üçyüzden fazla hadis yer almaktadır. Bu hadislerin metinlerinin çoğu
uydurmadır", demiştir. İbn Hacer ve Süyûti, bu hadislerden bir kısmını
zikretmişlerdir.
[197] Bir rivayette; (Men esmeke fel-yentehıl) denilmiştir.
Bu sözü Ebu'l-Mehasin el-Kavukçî "eî-Lü'îüü'1-Marsû fî-mâ lâ asle lehu ov
bi-asîihi mevzu" (s,75) kitabında zikretmiştir. Bu sözün manası şudur; Kim
balık yerse ardından hurma yiyerek onunla ağzını tatlandırsın, demektir.
(Esmeke) fiili lügat kitaplarında yer almamaktadır.Hatta(S-M-K)maddesinden "balık yedi"
anlamında bir fiil de bulunmamaktadır.Bu hadisi uyduran sadece hadis uydurmakla kalmamış,bir de yeni bir kelime uydurmuştur. Hadis,
İhnvC&-J)eyhd?rn.liTemyızü't'Tayyib mineT Habîs" kitabında (Men emseke
fel-yütmir)lafzıyla yer almaktadır
ki, bu bir tahriftir.
[201] Burada (Raten) "Tc" harfiyledir. Bir
rivayette"Ta" ile (Ratan)
denilmiştir. İsmi; Raten b. Sâhûk b. Cekenderik ya da Raten b. Kirbal el-Hindî
el-Bitrendî'dir. İslâm Tarihçisi Hafız Şemseddin Zehebî (rh.a) Mızanü'lTtidal
kitabında (2/45) şöyle demektedir; "Raten el-Hindî; Raten kimdir bilir
misiniz? Hicrî 600 yılından sonra ortaya çıkan, sahabî olduğunu iddia eden hiç
şüphesiz yalancı deccal bir şeyhtir.Sahabe yalan söylemez. Bu adam Allah ve Rasûlüne karşı cür'ette
bulunmuştur. Ben bunun durumu hakkında bir hadis cüz'ü yazdım. Bir rivayete
göre632 yılında, bir rivayette ise
daha sonra vefat etti, denilmiştir. Kendisi yalancı olmakla beraber ayrıca
onun adına yalan ve imkânsız haberlerin en çirkinlerinden hadisler uydurulmuştur."
(Ebu Gudde ) diyor ki'-
Zehebî bu hadis cüz'üne "Kesru Veseni Raten" (Raten Putunun
Yıkılması) adını vermiştir. Hafız Ibn-Hacer İsabe kitabında (Râ) harfinde
kitaplarda hata ve yanılgı eseri sahabî olarak zikredilen kimselere tahsis
ettiği dördüncü kısımda Raten'den uzun nakillerde bulunmuştur. Burada Raten'in
durumu hakkında geniş açıklamalarda bulunmuş, Lısanü'1'Mizarida (2/450,452) da
Raten'in biyografisinde Raten'den nakiller yapmıştır.
Zehebî onun hakkında
şöyle diyor; "Raten'in Peygamberimiz (s.a.v)'den rivayet ettiği bir hadis
nüshasına vâkıf oldum, içerisinde yaklaşık üç yüzden fazla hadis vardı. İbn
Hacer diyor ki; Zehebî'nin işaret ettiği hadis cüz'üne ben de vâkıf oldum.
İçinde onun dediği gibi üçyüzden fazla hadis vardı. Murtaza ez-Zebîdî
Tacü'1-Arûs' da Raten hakkında şöyle diyor; Raten'in rivayet ettiği hadisler
Rateniyyât adı verilen bir defterde toplanmıştır. Ben buna vakıf oldum."
Zehebî'nin Hadis
Cüz'ifnds zikrettiği Raten'in hadislerinden biri; "Hendek kazarken Allah
Rasûlü ile birlikte bulunduğunu anlattığı hadistir." Bir diğeri şudur;
"Hz. Ali'nin Fatıma ile zifafa girdiği o gece ben bir grup sahabe ile
beraberdim. Şarkı söyleyenler vardı. Kalplerimiz âdeta uçuyordu. Ertesi gün
Allah Rasûlü bize geceyi nasıl geçirdiğimizi sordu. Biz de anlattık. Bunu
yadırgamadı, bize dua etti ve şöyle buyurdu; "Sert hayata alışın. Yaya
yürüyün. Allah'ı açıktan güresiniz." Raten'in hadis diye naklettiği bir
diğer sözü; "Batınî amellerden bir zerresi, büyük dağlar gibi zahirî
amellerden daha hayırlıdır", sözüdür.
Hafız Zehebî bu ve
benzeri bâtıl haberleri naklettikten sonra şöyle demiştir; "Zannediyorum
ki bu hurafeler câhil Musa b. Mücellî'nin uydurmasıdır. Ya da bunları Raten'i
icad eden kişi uydurmuş olabilir. Beklide Raten, hiç dünyaya gelmemiş bir kişidir.
Onun gerçekten var olduğunu ve altı yüz yılından sonra ortaya çıktığını
doğruladığımız takdirde; bu kişi ya çok uzun bir ömür yaşadığını ve sahabî
olduğunu iddia eden, bu belâlı uydurma hadisleri uyduran ve insan şeklinde
görünen bir şeytandır. Ya da Hz. Peygamber (s.a.v)'e yalan isnad ederek kendisine
Cehennem'de bir ev kuran sapık bir şeyhtir." Hafız Ibn Hacer Isabe'&ç
Raten'in biyografisinin sonunda diyor ki; "Arap dili üstadı üstadımız
Mecdüddin eş-Şirazî -yani Kamus sahibi Firûzâbadî- Yemen diyarında Baş Kadı
iken Ye-men'in Zebîd şehrinde görüştüğümüzde onun Zehebî'nin Raten'in
varlığını yadırgamasını yadırgadığını gördüm. Bana Hindistan diyarına
gittiğinde Raten'in kasabasına gittiğini, orada babalarından ve dedelerinden
Raten kıssasını anlatan ve onun varlığını kabul eden sayılamayacak kadar pek
çok insanla karşılaştığını anlattı. Ben de; Zehebî onun var olmadığı konusunda
kesin bir i-fade kullanmamış, sadece tereddüt etmiştir. Zehebî, bu konuda mazur
görülmelidir", dedim.
(Ebu Gudde) diyor ki:
Ben de derim ki; Firûzâbadî Kamus kitabında buna işaret etmekte ve şöyle
demektedir; "Raten b. Kirbal el-Bitrendî; Sahabî değildir. O Hindistan'da
altı yüz yılından sonra ortaya çıkıp sahabî olduğunu iddia eden ve bu iddiası
-pek çok kimse tarafından- doğrulanan bir yalancıdır. Bazı —uydurma— hadisler
rivayet etmiş olup biz bunları onun talebelerinin talebelerinden işittik."
Hafız İbn Hacer daha
sonra şöyle demiştir; Raten uzun bir hayat yaşamış olup birtakım iddialarda
bulunmuştur. Bu iddialarını sürdürmüş, nihayet meşhur olmuştur. Eğer doğru
sözlü olsaydı ikinci, üçüncü, dördüncü veya beşinci asırda tanınırdı. Fakat
ondan altıncı asrın sonlarında ve yedinci asrın başlarında vefatına yakın bazı
rivayetler nakledilmiştir. En doğrusunu bilen Allah'd'ır."
Raten'in hadislerinden
seçmeler; "eî-Erbaûn el-Müntehbat min Müntehabâtı'r-Rateniyyat"
ismiyle, el-Evâilü'sSünbüliyye ve Bugyetu EhlıhEser iîmeni'ttüfika lehti ve
îi-ebîhi Suhbetu Ehli'lSeşer kitabıyla birlikte Mısır'da Muhammed AH Subayh
Matbaasında 1326 ve 1347 yılında iki defa basılmıştır. Bu kitapta belâlı
rivayetler ve büyük ayıplar bulunmaktadır. Yardım istenilecek olan sadece
Allah'dır!.
[202] Süyûtî, ZeyîüTMevzûât; s.81. Zehebî, bu rivayeti
"Kesrıı Vesehi Raten" (Raten Putunu Kırma) isimli hadis cüz'ünde
nakletmiş, Süyûtî de Zeyl' de (s.81-85) Hafız İbn Hacer'in el-Isabe ve
Lisanü'l-Mizan kitaplarında konuyla ilgili olarak Ze-hebî'den ve başkalarından,
naklettiği hususları özetlemiştir.
[205] Süyûtî Leâlî'Ab (2/12-13) bu şekilde hükmetmiştir.
Burada hakkında hüküm verilen hadisin iyi bilinmesi için hadisin başından
birkaç cümle nakledelim; "Müezzinler ve ihramlılar ka~ birlerinden çıkarken
müzezzin ezan okuyarak, ihramlı da telbiye getirerek çıkarlar. Müezzin, sesinin
vardığı yere kadar affolunur. Onun sesini duyan taş, ağaç, toprak, kuru—yaş her
şey ona şâhid olur.Onunla beraber o
mescide namaz kılan insan sayısınca onların hasenelerinin bir misliyle hasene
yazılır..." Bu gibi batıl ifadeler bir sayfaya yakın devam etmektedir.
[207] Bu zat örnek şahsiyetlerden zahid Ebıı Süleyman
Abdur-rahman b. Ahmed b. Atıyye ed-Dâranî'dir. Şam'ın çevre kasabalarından
Dârayya'lıdır. Irak ehlinden Rabi' b. Sabih'den ve başkalarından hadis
rivayetinde bulundu. Kendisinden Ahmed ibnü'l'Havârî,Kasımel-Cûî ve başkaları hadisrivayetetti. Zühd ve salah
konusunda eşsiz biriydi. Daranî'nin tasavvuf ve vaaz konularında değerli
ifadeleri bulunmaktadır.205 yılında
vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.
[217] HatibBağdadîninŞeref AshabiTHadis
kitabındaki(s.46) gayet hoş
rivayetlerinden biri şudur; Fıkıh âlimi Ahmed b. Mu-hammed b. Gahb kıraat
yoluyla ibrahim b. Muhammed b. Yahya el-Müzekkî'ninşusözününaklediyor:Muhammedb.İshakb. Huzeyme'nin şöyle söylediğini işittim;
Yunus b. Abdi'1-A'lâ anlatıyor; İmam Şafiî şöyle diyordu; "Hadis
ashabından birini gördüğümde, sanki Hz. Peygamber (s.av.)'i hayatta görür gibi
oluyorum." Sehl b. Abdillah et-Tüsterî diyor ki; "Peygamberlerin
meclislerine bakmak isteyen,alimlerin
meclislerine baksın." (Ibnü'l-Kayyim, Miftah Dari'sSaadeh; s.129,181)
[219] Kitabın asıl nüshasında ve müellif
Aliyyü'l-Karî'ninel~ MevzûâtüTKübrâ
kitabında şiîr bu şekildedir. Ancak bu mısra-m vezni bozuktur. Aclûnî'nin
Keşfü'kHafa kitabında(2/244) Şöyle
denilmiştir; "Alimlerden birinin şöyle bir sözü vardır; Kişi bilmediğinin
düşmanıdır."
[220] Bunun manası; Allah, kardeşine tuzak kuran ya da planlayan
kişiyi, o tuzağa düşürür, demektir.
[224] Bu söz, Hasan el-Basrî'nin sözüdür. Nitekim Gazzalî
Ih-ya'da (3/160) Dilin Afetleri bölümünde On sekizinci âfet olan Aşırı Övgü
babında bu sözü Hasan cl-Basrî'ye nisbet etmiş, Hafız Irakî de bunu tasvib
etmiştir. Gazzalî, bu hadisi ihya'mn iki ayrı yerinde (2/87) Kazanç ve Geçim
Edebleri Kitabı ile (2/144) Helâl ve Haram Kitabı'nm Sultanlarla beraber olmada
helâl olan hususlar başlıklı altıncı babın başlarında Peygamberimiz
(s.a.v)'den merfû olarak zikretmiştir. Gazzalî'nin hadisi merfû olarak
zikrettiği ilk yerde (2/87 Dipnot 1) Hafız Irakî: "Bu hadisi İbn
Ebi'd-Dünya Kitabü'sSamt' ta Hasen (el-Bas"rp'nin sözü olarak rivayet
etmiştir; Musannif (Gazzalî) Dilin Afetleri bölümünde aynı şekilde doğru
haliyle -yani Hasan el-Basrî'den- rivayet etmektedir", demiştir. Hadis,
ihya'da zikre-dildiği üç yerde de (fî ardıhî) ilâvesiyle nakledilmektedir.
[225] Yani namazda intikal tekbirlerim alırken, yani rükûa
giderkenverükûdankalkarkenellerinikaldırankimsenin namazı olmaz, demektir.
[228] Hafs, Süyûtî'nin Zeylü'l-Mevzûât'da (s.35) belirttiği
gibi; Hafs b. Ömer el-Adenî'dir, Süyûtî onun hakkında şöyle demektedir;
"Hafız Yahya b. Yahya en-Neysabûrî Hafs'ı yalancı kabul Ştmiş, Buharı ise
onun hakkında (Münkeru'l-Hadis) demiştir." İmam Leknevî'nin er-Rafu
ve't-Tekmîl fiTCerh ve't-Ta'dil kitabındaki açıklamada ve benim o kitaba
yazdığım dipnotlarda UI. Bsk s.129, s.149-150) gördüğünüz gibi; Buharî bir ravi
hakkında "Münkeru'l-Hadis"derse; bu ifadesiyle o kimseden hadis
rivayeti helâl değildir, manasını kastetmektedir.
[229] Süyûtî, Zeylü'l-Mevzu ât; s. 35 hadisin bir kısmı az
önce (329 no. ile) geçmiştir.
[234] Hadisdeki (Men Sürra; Sevinen kimse) kelimesi
sürûrdaiı gelmektedir. Sehavî'nin etMakasıdü'l-Hasene (s.414) kitabına yazdığı
dipnotta bu kelimenin "nikâh" manasmdaki (sır) kö' künden geldiğini
söyleyen ve bunu için"Boşanmış kadınlarla
gizlice vaadleşmeyin" (Bakara; 235) âyetini delil gösteren ve âyette geçen
(sirran) kelimesini "gizlice" mânasına değil de, "nikâh"
manasına alan Üstadımız Abdullah el-Gumarî gibi âlimler hata etmektedirler.
Zira araştırmacıların lügat kitaplarında tahkik edebilecekleri gibi; Arapçada
"nikâh" manasmdaki (sır) kökünden her hangi bir fiil gelmemiştir.
[236] Süyûtî, Zeyîü'l-Mevzûât; s.172. Müellif
Aliyyü'l-Karî'nin bu uydurma hadis hakkındaki; (Bu apaçık bir yalandır), ifadesi,
Süyûtî'nin işaret ettiği gibi; Zehebî'nin Mizan' da (3/476) yalancı ravi
(Muhammed b. Ishak eMJkkâşî)'nin biyografisinde bu uydurma hadis hakkında
zikrettiği ifadesidir. Müellif, bu-fada bu sözün sahibini belirtmemiştir.
[239] BunuHafızİbnHacer,Lisanü'l-Mizan'da(6/199-200) zahidlerden (Hemmam b. MüslimVin
biyografisinde senediyle zikretmiş ve "Bu hadis bâtıldır", demiştir.
[240] Süyûtî, Zeylü'l-Mevzûât, s.95'de hadisteki (Melekân)
kelimesi (Melekâhu) şeklinde gelmiştir.
[242] Hafız Süyûtî, ZeyîüTMevzûât; s.95'de bu hadisi
zikretmiş ve şöyle demiştir; "(Bu hadisin senedindeki râvilerden biri olan
Huseyn b.Ulvan(el-Kelbî)hadisuydurmaklameşhurolan kişilerdendir."
[245] Fakih İmam Mergînanî, Hanefî Mezhebi kitaplarından
Hidaye kitabında, İmamet babında (Men salla halfe âlimin takıyy...) lafzıyla
zikrettiği bu hadisi şahid olarak kullanmaktadır. Kemal Ibnü'l-Hümam Hidaye
haşiyesi olan Fethu'b Kadir' de (1/246) bu hadis hakkında; "Bu hadisi en
iyi bilen Allah Teâlâ'dır!.", demiş, ondan önce de Hafız Zeylaî
Nasbur-Râye'de (2/26); bu hadis hakkında; "Garibdir", demiştir.
Zey-laî'nin bu ifadesi, "aslını bulamadığı hadisler" hakkında kullandığı
kendine has bir ıstılahtır. Hafız Sehavî el-Makasıd ü'l-Ha -sene' de (s.304)
"Hayırlılarınızı öne geçirin ki, namazınız lelw siz bir namaz olsun",
hadisinden sonra Hanefîlerin Hidaye kitabından bu hadisi nakletmiş ve
"Ben bu hadisi bu lafızla bulamadım", demiştir.
Bütün bu ifadeler,
95,96,109,357 ve 414 no.lu hadislerin dip notlarında ifade ettiğim şu hususu
te'yid ve te'kid etmektedir; Her ilimde sözlerinin kabul ve reddedilmesi
konusunda itimad edilecek kimseler, o ilmi tahsil etmeyi gece-gündüz asıl
dertleri ve asıl işleri olarak gören, o ilmi kendilerine meslek seçen, o ilmin
ehli ve erbabıdır.
İlk muhaddisler, hadis
tahsili yolunda yanıp tutuşmuşlar, nihayet hadis ilminin gerçek sahipleri ve
bu ilmin bayraktarları olmuşlardı. Hatta asrında İslâm Dünyasının yegâne
hükümdarı olan Abbasî halifesi Ebu Ca'fer el-Mansur bile, bu muhaddis
âlimlerin şerefine erebilmek için bu âlimlerden biri olmayı temenni etmiştir.
Hafız Sem'anî Edebü'1-Imlâ ve'klstimlâ kitabında (s. 19) ve Hafız Süyûtî
TarihuTHulefa kitabında (s.177) Ebu Ca'fer el-Mansur'un biyografisinde şöyle
demiştir; Muhammed b. Selâm el-Cumahi analatıyor; Halife Mansur'a; -Dünya
lezzetlerinden erişemediğin bir şey kaldı mı? diye soruldu. Mansur;
-Evet bir zevk kaldı; O
da etrafımda hadis ehli olduğu halde bir yerde oturup hadis rivayetinde bulunup
talebenin bana; -Hocam, Allah size rahmetiyle muamele eylesin. Kimi zikrettiniz?
demesi, Benim de;
-Bize falan kimse
nakletti; O dedi ki; Bize falan kimse nakletti; o dedi ki; Bize falan Allah
Rasûlü (s.a.v)'nden şunu nakletti, dememdir (Sadece bu zevki tadamadım), dedi.
Ertesi sabah saraydaki vezirlerin çocukları ve çocuk bakıcıları ellerinde kalem
ve defterlerle Halife Mansur'a geldiler. Halife Mansur; -Sizonlardeğilsiniz.(Siz hadisehli değilsiniz)Onlarınelbiseleri kirlidir.. Ayakları çatlamıştır.. Saçları uzundur.. Onlar
ülkeler arası seyyahtırlar.. Onlar hadis ravileridirlcr", dedi. Dolayısıyla
AllahRasûlü(s.a.v)'ndennakledilmesisahiho-lan/sahih olmayan hadisleri tanıma
konusunda, bu hadis ehlinden mütehassıs olanlara başvurulmalıdır. Allah bu
alimleri hayırla mükâfatlandırsın. Makamlarını yüceltsin.
[251] Süyûtî'nin; Zeyiü'l-Mevzûât; s.203'deki ifadesi şöyledir; imam
Nevevî'ye;"Nefsini bilen,Rabbini bilir. Rabbini bilen kimsenin dili susar",
hadisi sorulmuş, ~Bu hadis sabit midir? denilmiş; Nevevî; -Hayır, bu hadis
sabit değildir, diye cevap vermiştir. Hadisin ilk cümlesi, asıl nüshadan düşmüş
olabilir.
[253] İmamEbuMuzafferes-Sem'ânî,UsuKiFıkıh'lailgili /& raf/kitabında; Bu söz, merfû hadis olarak bilinmemektedir.
Sadece Yahya b. Muaz'm sözü olarak nakledilmektedir, demiştir. Bunu Sehavî de
el-Makasıdü'1-Hasene'd.e (s.419) zikretmektedir.Not:706 nolu dipnotta İmam Nevevî'nin de bu hadis hakkında: Bu hadis sabit
değildir, dediği nakledilmiştir. Çev)
[256] Süyûtî, Zeylü'l-Mevzûât; s. 203 (Sehavî'nin Makasıd'
da; s.421zikrettiğiTaberanî'ninEbuÜnıame'denmerfûolarak rivayet ettiği bu manadaki hadis, bu uydurma hadise ihtiyaç
bırakmamaktadır. (Çev.)
[258] Ishak b. Necîh el-Malatî, Hadis uydurmaya cür'et eden
iftiracılardan biridir. Zehebî Mizan' da (1/200-202) bunun biyografisini
vermiş ve onun rivayet ettiği, aralarında bu hadisin de bulunduğu bâtıl
hadislerinden bir kısmını zikretmiştir.
[264] Yine Sehavî el-Makasıdü'1-Hasene' de (s.424) şöyle
demiştir; "Bu söz, Muğnî müellifi İbn Kudame el-Hanbelî ve Gıınye
müellifi Şeyh Abdülkadir el-Geylanî gibi pek çok imamın sözleri arasında yer
almaktadır." (Ebu Gudde diyor ki;) Bu iki zat Islâmi ilimlerde ve
özellikle lıanbelî fıkhında imamdırlar, dağ gibi âlimdirler. Ancak
95,96,109,344 ve 414 nolu hadislerin dipnotlarında ifade ettiğim gibi; hadis
sadece hadis ehlinden alınır, fıkıh da sadece fıkıh ehlinden alınır.
[266] Ne güzel söyledin!. Ne güzel söyledin!. (Ey müellif
AliyyüT Karî!..) Allah Rasûlü (s.a.v)'nün hadisine sahip çıkman dolayısıyla
Allah seni hayırlı mükâfatlandırsın. Bu konuda Ab-dülhayy el-Leknevî'nin
el-Ecvibetü'bFadıîe kitabı (s.30-34)!nda yazdığım dipnot ve uzun nakillere
bakınız. Orada Allâme Aliyyü'î-Kari'nin bu sözü te'yid edilmekte ve ilim
incilerinden sayılmaktadır.
[269] Buzat,ibadet ehli,âmâ Sabit b.Musaed-Dabbî el-Kûfî'dir.Hadisdezayıftır.Yalancıdır,diyenlerdeolmuştur. Hicrî 229 yılında
vefat etmiştir.
[270] Bu zat, meşhur imamlardan biri olan, doğru sözlü,
hadis hafızı, kadı Şerik b. Abdiîlah en-Nehaî el-Kûfî'dir. Hicrî 177 yılında
vefat etmiştir.
[271] Sabit, hocası Şerik'in huzuruna girdiğinde, Şerik
talebesine şu hadisi yazdırıyordu; Bize A'meş, Ebu Süfyan'dan, o da Cabir'den
nakletti; Allah Rasûlü (s.a.v) buyuruyor ki, dedi ve Şerik burada durdu.
Senedini naklettiği hadisin metnini zikretmedi. Senedi bitirip de huzuruna
yeni giren Sabit'e bakıp; "Geceleyin namazı çok olanın, gündüz yüzü güzel
olur", dedi. Şerik bu ifadesiyle zühd ve takva sahibi Sabit'i kastetmişti.
Senedini naklettiği hadisin metnini zikretme yerine Sabit'in gece namazının
çokluğu ve gündüz yüzünün güzelliği vasıflarını zikretti. Sabit ise Şerik'in
bu sözü bu isnadla merfû olarak rivayet ettiğini zannetti. Sabit, bu olaydan
sonra Şerik kanalıyla A'meş'den, o Ebu Süfyan'dan; o da Cabir'den; (asılsız
olarak) Allah Rasûlü (s.a.v)'nün; "Geceleyin namazı çok olanın, gündüz
yüzü güzel olur", buyurduğunu naklediyordu. Bu hadis, bu yanlış şekliyle
İbn Mace'nin Sünen'inte (1/422 İkametü's-Salat 174) yer almaktadır.
Halbuki Şerik az önceki
senediyle A'meş'ın, Ebu Süfyan'dan; onun da Cabir'den Allah Rasûlü (s.a.v)'nün;
"Sizden biriniz yatağa yatıp uyuduğunda Şeytan onun kafasına üç düğüm
atar..." hadisini rivayet etmek istemişti. Sabit, Şerik'in taltif sözünü
hadisin metnine katmış, sonra da Abdüihamid b. Bahr, Abdullah b. Şübrüme ve İshak
b. Bişr el-Kâhilî gibi bazı zayıf haviler bu hadisi Sabit'ten çalmışlar ve onu
bu yanlış şekliyle Şenk'den rivayet etmişlerdir. (San'anî, Tavzihu'hEfkâr;
2/88-89; Süyûtî, TedribÜr-Ravî; s. 188)
[273] bkz. Deylemî, Zehrûl'Firdevs; 4/64; İbn Kayyim, Monar;
-\j4İ Semhu^> Gammaz; s.141; Sehavî, Makasıd; s.427; İb-d-Deyba', Temyiz;
s.191; Aliyyü'1-Karî, Kübra; s.343; Aclunî, Keşf; 2/363; Şevkânî, Fevaid; s.207
Münayî, Feyzu'l-Kadir; 6/5. Münavî diyor ki; Zehebî şöyle demiştir; İmam Ebu
Hanife, İ-mam Malik ve İmam Ahmed satranç oynamanın haram olduğu
kanaatindedirler. Şafii ise; Mekruhtur, haram değildir. Zira Sahabeden bir
gurup, tabiinden ve sonrakilerden sayılamaya* çak kadar pek çok kimse satranç
oynamıştır, demiştir. Hafız İbn Hacer ise; Satranç oynamanın haram olduğu
hakkında sahih, veya hasen bir hadis sabit olmamıştır, demiştir. Aliyyü'l-Karı
ise ekMevzûât-ül-Kübra' da şöyle demiştir; "Bu konuda "Satranç
oynayan lanetlenmiştir. Satranç oynayan kimseye bakan hınzır eti yemiş
gibidir", hadisi nakledilmektedir. Süyûtî bunu el-CamiusSagîr' de mürsel
olarak rivayet etmektedir. Netice olarak el- Camiu's- Sagir hadisinin senedi
zayıftır. Ancak bu hadis, satranç oynamanın kötülendiği diğer hadislerle güç
kazanmaktadır." (Çev.)
[274] Satranç ve diğer oyunlarda ve yarışmalarda ana ilke şudur;
Bu oyun ve yarışmalar kumara vesile olmamalı, namaz ve diğer kulluk görevlerini
engellememeli, zaman israfına sebep olmamalı, dini-dünyevî açıdan kişiye veya
topluma zararlı ol" manialıdır. (Çev.)
[275] bkz. Sehavî, Makasıd; s.427; Semhudî,Gammaz; s.131; İbnü'd-Deyba', Temyiz; s.191;
Aliyyü'1-Karî, Kübra; s.344; Achmî, Keşf;2/363; Hut, Esne'l-Metalib; s.309. (Sehavî diyor ki; "Bu sözün
manası doğrudur. Zira Aîlah'dan korkmamak sahibini her çeşit haram ve mekruha
düşürür.")
[280] ibn Kayyimel-CevziyyeelMenaru
'1-Münîfkitabında te.6l) bu hadis
hakkında; "Sahih değildir. Çünkü lanet hiçbir zarnan sadaka yerine
geçmez", demiştir.
[284] A'meş lakabıyla meşhur olan tabiinden islâm Allâmesi
İmam Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-Esedî el-Kâhilî el-Kûfî, mizah sever,
şakacı ve nüktedan bir zat olup bu söz, onun nüktelerinden sayılmıştır. A'meş;
doğru sözlülüğü, hafızasınınkuvvetlioluşuvehadistekisağlamlığısebebiyle "mushaf lakabı ile anılırdı. Abid,zahid, Kur'an alimi, vera sahibi, çok
sabırlı, fakir bir kimse olup idarecilerden uzak dururdu. İsa b. Yunus; A'nıeş
gibisini görmedim. İhtiyacına ve fakirliğine rağmen zenginlere ve
idarecileredeğer vermeyen A'meş gibi
bir kimse görmedim. Veki' diyor ki; Takriben yetmiş sene cemaatte ilk tekbiri
kaçırmamıştır. Hureybî diyor ki; 01" düğünde arkasında kendisinden daha
çok ibadet ehli bir kimse bırakmadı.Sünnetebağlıbiriydi.Kûfe'dchicrî61yılında dünyaya geldi ve 148
yılında vefat etti. (îbn Hacer,Tehzibü't Teh'zib; 4/222-226'den Özetle nakledilmiştir.)
[286] İbn Müflih el-Hanbelî FürıV kitabında; "A'meş'in
meşhur sözüne rağmen; devecileri dövmek haccın kemalinden değildir. İbn Hazm,
Ameşin sözünün fâsık deveciler hakkında olduğunu ifade etmektedir",
demiştir. Bir Önceki dipnottan anlaşıldığı gi" bi A'meşin bu sözü onun
ciddî fetva ve ictihadlarmdan değil, nükte ve mizahlarmdandır.
[287] Bu olay, hadisi Ebu Davud'un (Sünen; 2/163 Menasik 30)
İhramlının uşağını terbiye etmesi babında; İbn Mace'nin {SU' nen; 2/978 Menasik
21) ihramda günahlardan sakınma babın'
da ve Hakim'in
Müstedrek' de (1/453) rivayet ettikleri hadiste anlatılmaktadır. Ebu Davud'un
ifadesi şu şekildedir;
Esma bt. Ebî Bekr
(r.anha) anlatıyor; Allah Rasûlü (s.a.v) ile birlikte hac yolculuğuna çıktık.
Nihayet Arc denilen yere varınca Allah Rasûlü (s.a.v) bineğinden inip orada
konakladı. Biz de orada konakladık. Kızkardeşim Aişe (r.a) Allah Rasûhi'nün
yanına oturdu. Ben de babamın yanına oturdum. Allah. Rasûlü ile babam
Ebubekr'in yolculuk eşyaları birlikte olup Ebubekr'in kölesinin yanında idi.
Babam Ebubekir, kölenin gelmesini bekledi. Köle geldiğinde yanında deve yoktu.
Babam köleye;
-Deve nerede? diye
sordu. Köle; -Dün gece kaybettim, dedi. Ebubekir;
-Bir deveye mi sahip
olamadın? deyip ona vurmaya başladı. Rasûlullah ise tebessüm etti ve;
-"Şu ihramhya bir
de yaptığına, bakın buyurdu." Hakim; Bu, Müslim'in şartına göre sahih
garib bir hadistir. Ama Buharı ve Müslim bunu Sahihlerine almamışlardır, demiş,
Zehebî de bu görüşü kabul etmiştir.
[288] Müellif Aliyyü'1-Karî, el-Mevzûâtü'îKübra' da;
"Mana şudur: Hacı hac yolunda tahammüllü olur. Hatta dövülebilir, horlanabilir",
demiştir. Abdülfettah (Ebu Gudde) diyor ki; Hz. Ebubekir Sıddık (r.a) olayını
öğrendikten sonra, bu açıklama dikkate alınmayacak ve reddedilecek bir
görüştür. Şeyh Hüseyin el-Mekkî, İrşadü'sSari ilâ Menasik Aliyyi'1-Karî
kitabında (s.80) . diyor ki; "Abdülhak İlâhâbadî, Aliyyü'l-Karî'nin
Şerhu'l-Menasik kitabı üzerine yazdığı Takrir' inde Şöyle diyor; Eeddü'l-Muhtar
sahibi diyor ki; A'meş'den rivayet edilen "Devecilerin dövülmesi Haccın
kemahndendir", sözü yorumlanırken; bu, failine izafe edilen bir masdardır
(yani devecinin devesini dövmesi anlamındadır), denilmiştir. Fakat
Aliyyü'l-Karî'nin Şerhu'n-Nükaye kitabında şöyle denilmiştir; Hadisde Hz.
Ebubekir Sıddık'm yoldaki kusuru sebebiyle devecisini dövdüğü nakledilmiştir.
Ben de derim ki; Deveci sözle yo-kı gelmeyince; Hz. Ebubekir, deveciyi üzerine
düşen görevleri tam yapması ve kervandakilerin hukukunu koruması hususumu
ciddiyet ve edeb dersi vermek üzere dövmüştür. Bu sebeple-d^ ki, devecinin
dövülmesinin haccın kemalinden sayılması, iyiliği emir ve kötülüğe engel olma
anlamında olduğu için doğru görülmektedir." Bütün bu açıklamalar,
A'meş'in sözünün ciddî bir söz kabul edilmesi dolayısıyla yapılmaktadır.
Halbuki o sözün sadece bir nükteden ibaret olduğu belirtilmektedir..
[291] Bunun mânâsı, kişinin imam olması için Öne geçmesi teklif
edildiğinde kabul etmemesi, başkasını öne geçirmek istemesi, onun da bu görevi
kabul etmemesi demektir. Değerli sahabe hanımlarından Selâme bt. Hurr
el-Fczariyye (r.anha)'nin şu hadisiyukarıdakiifadeyegerekbırakmamaktadır;Allah Rasülü
(s.a.v)'nün şöyle buyurduğunu işittim;"Kıyamet alâ~ metlerinden biri, mescid ehlinin birbirlerini öne
sürmeleri ve kendilerine namaz kıldıracak imam bulamamalarıdır." Bu hadisi
Ahmed Müsnedİnde (6/381); Ebu Davud(1/159) ve İbn Mace (1/314) rivayet etmişlerdir. Lafız, Ahmed ve Ebu
Davud'a aittir. Ebu Davud, bu hadis için ''İmamlıktan kaçınmanın mek" ruh
oluşu" babı başlığını kullanmıştır.
İmam Ahmed'in ikinci bir rivayeti İbn Mace'nin lafzı ile şöyle"
dir; "Öyle bir zaman gelecek ki, insanlar bir saat ayakta bekleyeceklerde,
namaz kıldıracak bir imam bulamayacaklar."
[293] Gazzalî, İhyauUlûmi'd-Din; (1/62) KitabüTIlm,6
nolu ilmin âfetleri, Ahiret âlimlerinin ve kötü âlimlerin alâmetleri Babı.
Gazzalî burada; "Muaz b. Cebel (r.a), mevkuf ve Hz. Peygamber (s.a.v)'den
merfû olarak ''Alimin fitnesi, konuşmasının kendisine dinlemekten daha sevimli
olmasıdır.."'hadisini rivayet etmiştir, demiş; bunu yaklaşık bir sayfa
halinde uzun bir hadis olarak nakletmiştir. Bu rivayette tasavvur edilemeyecek
kadar batıl ifadeler bulunmaktadır.Bu
sebepledir ki İbnü'l-Cevzî Mevzûât'da bu hadisi Muaz'ın sözü (mevkuf) olarak ve
ayrıca merfû olarak rivayet ettikten sonra şöyle demiştir: "Bu hadis
müsned olarak da mevkuf olarak da bâtıldır. Bunu ne Rasûlullah (s.a.v), ne de
Muaz söylemiştir!.."
[296] bkz. İbn Kuteybe,Uyûnü'l-Ahbaıi 2/1; Sehavî, Makasıd: s.441;İbnü'd-Deyba',Temyiz:s.200;Aliyyü'1-Karî,Kutra: s.352; Aclunî, Keşf: 21412; Hut,
EsneTMetaîib: s. 332.
[297] Müellif Aliyyü'1-Karî el-Mevzûâtü'1-Kühra' da. şöyle
diyor: "Bir rivayette: Bu söz Hz. Ömer (r.a)'in sözüdür, denilmiş; bir
başka rivayette ise Hz. Ali (r.a)'nin sözüdür denilmiştir, ikinci rivayet,dahameşhurvetercihedahalayık rivayettir.İbn Kuteybe,Uyû-nü'1-Ahbar' da (2/1) bunu Hz. Ömer'e nisbet etmiştir."
[301] Aclunî KeşfüTHafa' da (2/413) şöyle diyor: Necm
(el'Gazzî) diyor ki: Bu hadisin manası hakkında şu söylenebilir: İnsanlar
sultanın/devlet başkanının arzusuna meylederler. Devlet başkanı hangi ilim
dalına ilgi duyarsa halk da ona ilgi duymaya başlar. Ya da at yarışları, silah
atma gibi hangi çeşit spora ilgi duyarsa halk da ona ilgi duymaya başlar. Bunun
manası hakkında en açık ifade Ömer b. Abdülaziz'in şu ifadesidir:"Sultan pazarı temsil eder. Pazarda
geçerli olan mal, pazara taşınır."
Tarihçi Hafız İbn Kesir
Bidaye ve Nihaye kitabında (9/165) Emevî halifesi Velid b. Abdülmelik'in
biyografisinde şöyle diyor: "Bazıları: Halk, hükümdarlarının dini
üzerinedir" diyorlar. Hükümdar/Devlet Başkam ayyaşsa içki tüketimi artar.
Lûtî ise o fiil yaygınlaşır. Açgözlü ve hırslı ise halk da hırslı olur. Devlet
Başkanı ikram sever, cömert ve cesur ise halk da böyle olur. Tamahkâr, zâlim,
kindar biriyse halk da aynı şekilde olur. Dindar, takva sahibi, iyilik ve
ihsan ehli ise halk da böyle olur. Bu, bazı zamanlarda ve bazı kişilerde açıkça
görünür.
Emevî halifesi Velid'in
ilgi alanı inşaat idi. Halk da onun zamanında inşaata yöneldi. Onun zamanında
kişi biriyle karşılaşınca; Ne binası yaptın? Neyin tamirini yaptın? derdi.
Kardeşi Süleyman'ın ilgi alanı kadınlardı. İnsanlar da bu alana yöneldiler.
Onun zamanında kişi biriyle karşılaştığında; Kaç hanımla evlisin? Kaç cariyen
var? derdi.
Halife Ömer b.
Abdülaziz'in gayreti Kur'an tilâveti, namaz ve ibadet idi. Halk da buna
yöneldi. Onun döneminde kişi biriyle karşılaştığında; Evradın ne kadar? Günde
kaç sayfa Kur'an o-kuyorsun? Dün gece kaç rekat kıldın? derdi?
[304] Şerafeddin Yahya er-Ruhavî, İbn Melek'in Hanefî Usul-ü
Fıkıhkitabı"ŞerhuTMenar"kitabınayazdığıhaşiyesinde (s.279) Nehy
ve Nehyin kısımları bahsinin sonlarında İbn Melek'in"Elleistimna(mastürbasyon)yapanlanetlenmiştir", hadisini delil olarak zikretmesi üzerine şöyle
demiştir: "Ben bunuhadiskitaplarındabulamadım.Ancakbunuüstadlar fıkıh kitaplarında zikretmişlerdir".
Ebu Gudde diyor ki: Bu
söz, nebevi hadis ve şahid olarak İmam Kemal IbnüTHümam tarafından Hanefî fıkıh
kitaplarından ffidayehm şerhi olan FethuT-Kadir'de (2/64) Oruç bölümü, Kaza ye
keffaret gerektiren şeyler babı'mn başlarında zikredilmiştir. İmam
İbnü'l-Hümam, imamlığı hatta mutlak müctehid derecesine eriştiği kabul edilen,
aklrnaklî ilimlerde ve istidlalde tahkik ehli alimlerdendir. Fakat onun bu
hadisi şahid olarak kullanması, kitaplarına baktığı fakih ve alimlerden bu
hadisi şahid olarak kullananlara uyması sebebiyle olmuştur. IbnüT Hümam bunu
araştırmadan önceki âlimlere uyarak zikretmiştir. ilim erbabı zaman zaman böyle
bir durumla karşılaşır. Şahid olarak kullandığı delili her zaman inceleyip
araştırma gayreti ve imkânı bulamayabilir. Bu durumda bu delili başkalarına
uyarak ya olduğu gibi zikreder ya da reddeder. Böyle bir durum, İmamlar İmamı
Değerli İmam Şafiî (r.a)'nin Risale kitabında da yaşanmıştır. Şafiî bu
kitabında s.286 da namazın ilk vaktinde kılınmasının son vaktinde kılınmasından
daha faziletli olduğuna delil getirmek üzere şu uydurma hadisi kullanmıştır.
"Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki: "Namazın ilk vakti Allah nzasıdır.
Son vakti Allah'ın affıdır." Allânıe Ahmed Şakir (rh.a) burada şu notu
düşmüştür: İmam Şafii bu hadisi gördüğünüz gibi isnadsız olarak nakletmektedir.
IhtiîâfüTHadiskitabında (s.209) da aynı şekilde davranmış, bunu delil olarak
zikretmiştir. Hâlâ bu davranışına hayret ediyorum. Zira bu hadis, sabit hiçbir
aslı olmayan uydurma bir hadistir. Bunu Yakub b. Velid eHVIedenî isimli bir
şeyh rivayet etmektedir1. İmam Ahmed o şeyh hakkında: Büyük yalancılardandır,
hadis uyduruyordu, demiştir. Ebu Hatim: Yalan söylüyordu. Rivayet ettiği hadis
uydurmadır, demiştir. Tirmizî üzerine yaptığım şerhte (1/321) bu hadis hakkında
geniş açıklama yaptım." O halde başkalarına uyan. incelemeden nakleden
âlimlere de" ğil; araştıran, inceleyen ve tahkik eden âlimlere itimad
edilme" lidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah Teâlâ'dır.
Mütabaat/uyma ile
muvafakat/katılma arasındaki fark hakkında Önemli Not: Bu iki ifade arasındaki
fark şudur. Mütabaat/uyma. ilim adamının bir hüküm ve görüşte bu görüşün doğru
olup olmadığını tahkik etmeden ilim ehlinden başka birine tâbi olmasıdır.
Muvafakat/katılma ise iki alimin bir konudaki görüşlerinin bu görüşü
gerektiren delillere dayanarak u-yuşmasıdır. Herhangi bir hadis hakkında
meselâ: Hakim bunu sahih olduğuna hükmetmiş, Zehebî de buna muvafakat etmiştir/katılmıştır,
denilir. Bir başka hadis hakkında da meselâ; Bunu falan sahih olarak kabul
etmiş, ya da delil olarak almıştır. Falan da ona tabi olmuştur/uymuştur,
denilir. Bazen muvafakat yerine mütabaat kelimesi de kullanılmaktadır.
[307] Nitekim Bu söz, Sahih-iBuharİ'dc (Libas 23) Yeşil
ElbiselerBabındazikredilmiş,İbnHacerFethu'l'Barî'de(10/238) bunun İkrime'nin sözü olduğunu
ifade etmiştir.
[310] Vüheyb b. Verd el'Mekkî ibadet ehli olup vaaz ve
sohbetle" ri vardır. Hafız İbn Hacer Tehzibü'trTehzib' deki (11/170-171)
biyografisindeşöyledemiştir:"İbadetehlindendi.Hadisleri, vaazları ve zühdü bilinmektedir.
İbn Hıbban onu Sikat' (Güvo-nilir Raviler) kitabında zikretmiş ve şöyle
demiştir: Dünyayı terk etmesi sebebiyle dünyalığı bulunmayanlardandı. Süfyan
es-Sevrî,hadisrivayetinibitirincetalebelerine:Kalkın,hoş insana -yani Vüheyb b. Verd'e- gidelim, derdi. Vüheyb konuşurken
gözlerinden yaş damlardı. Ona:
-Allah Tealâ'ya isyan
eden ibadetin tadını bulur mu? diye ser ruldu. Vüheyb:
-Hayır, hatta masıyete yönelen bile bu tadı duyamaz, dedi. Hic rî 153
yılında vefat etti. Allah rahmet eylesin.
[313] Bu ifade ile şu mana anlatılmaktadır: Suheyb (bin
Sinan er-Rumî- r.a), Allah'a O'nun azabından korktuğu için değil, O'nu sevdiği
için itaat etmektedir. Bunu Hafız İbn Hacer söylemiştir. (Sehavî,
elMakasıdü'l-Hasene: s.449)
[314] bkz. Ebu Nuaym, Hılye: 1/177; Semhudî, Gammaz: s. 147;
Sehavî, Makasıd: s. 449; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.202; AliyyüT Karî, Kübra:
s.356; Aclunî, Keşf. 2/428; Hut, Esne'l-Metalib: s.331.
[315] Müellif Aliyyü'1-Karî eJ-Mevzûâtü'J-Kübra'da (s. 356)
şöyle diyor: Hafız Süyûtî Nazmu't-Telhis Şerhihde diyor ki: İnsanların
"Suheyb ne güzel kuldur!.. Allah'dan korkmasaydı hile yine Ona isyan
etmezdi", hadisi hakkındaki soruları çoğaldı. BazılarıbunuHz.Peygamber(s.av)'enisbetettiler.İbnMalik berhu'I-Kâfîye ve başka eserlerinde Hz.Ömer (r.a)'e nisbet etmiştir.
Bahaeddin Sübkî bu konuda şöyle demiştir: Bu sözü, ısrarlı araştırmalarıma
rağmen hadis kitaplarının hiç birinde ne merfu ne de mevkuf olarak, ne Hz. Ömer
(r.a)'e, ne de başkasına ait bir söz olarak gördüm."
[321] Daha önce300
nolu hadisle ilgili 608 nolu dipnotun sonunda İbn Tcymiyye'nin Fivdevs kitabı
hakkındaki sözü nakledilmişti. Oraya bakınız!.
[322] Müellif Aliyyü'l-Karî'nin buradaki ifadesi zayıf olup
yanlış bir kanaat vermektedir. Zira bu ifade Nevevi'nin "sahih değil'
dır", şeklindeki sözü ile başka âlimlerin "uydurmadır" ifadeleri
arasında farklılık izlenimi vermektedir. Doğru olan, bu iki ifade arasında
hiçbir farklılığın bulunmamasıdır. Sehavî'nin el' Makasıdüı-tfasene'deki (s.
130)ifadesi şöyledir:"Gül Hz. Peygamber (s.a.v)'in terinden
yaratıldı..." (hadis hakkında); Nevevî sahih değildir, demiştir. Üstadımız
Hafız İbn Hacer de aynı şekilde; "Bu, uydurmadır", demiştir. Ondan
önce de İbn Asakir aynı ifadeyi kullanmıştır."
Bu kitabımızın 49-51.
sayfalarında "sahih değildir" ve "uydurmadır" ifadelerinin
mevzu hadisler konusunda kullanıldığında aynı manada oldukları, uzun uzun
açıklanmıştır. Dilerseniz oraya başvurabilirsiniz.
[324] Müellif Aliyyü'1-Karî (...dediğine göre) ifadesiyle,
bu hadis hakkındaki mevzû/uydurma hükmünü zayıflatma amacı taşımamaktadır. Bu
ifade ile sadece bu hadisin uydurma olduğu görüşünde olan alimin ismini ve bu
ifadeyi zikrettiği kitabın ismim verme amacı taşımaktadır. Zira müellif
Alıyyu'1-Kari aynı ifadeyi eî-Mevzûâtü'1-Kübra kitabında (s. 361) kullanmış, bunun
ardından şöyle demiştir: "Bu ifade şianm çirkin iftirala-yindandır.Allahbelâlarınıversin.Neredeniftiraediyorlar? Nasxl da iftira
edebiliyorlar?"
[325] "Adaletli hükümdar" ifadesiyle İran Kisrası
Nûşirvan kastedilmektedir. Halimi Şüab' da bu hadis hakkında: Sahih jjeğüdir,
demiştir. Sahih olsa bile, Nûşirvan hakkında "Âdil" enilmesi, âdil
olduğu ve onun lehine şahitliketmek için değil, Mholduğu bu isimle kendisini tarif etmek
içindir.Zira Allah Rasûlü (s.a.v)'in
Allah'ın hükmünden başkasıyla hükmeden bir kimseyi "âdil" olarak
adlandırması mümkün değildir. (elMakasıdü'1'iJasene: s.454'den kısaltılarak
nakledilmiştir.)
[328] Evet, ama Yakut el-Hamevî'nin Mu'cemü'l-Büldan'da.
(1/4) ifade ettiği gibi; "Bilmiyorum" ifadesi, ilimin takdir
edilmeyen yarısıdır. İlmin en şerefli ve en faziletli ikinci yarısı ise
"Biliyorum",diyebilmektir.İlmiyleameledentabiînâlimlerinden Muhammed b. Aclân'm dediği
gibi; gerçek olan husus şudur: İ-lim erbabı "Bilmiyorum" ifadesini
göz ardı ettiği takdirde yumuşak karnından öldürülür."
Müslim Sahih'mde
(SıfatüTMünafikîn 7; Nevevî Şerhi: 17/141) Abdullah b. Mes'ud (r.a)'un şu
sözünü rivayet etmektedir: "Ey insanlar!.. Allah'tan korkun. İçinizden kim
bir şey biliyorsa bildiğini söylesin. Bilmeyen kimse; Allahu alem (Doğru olanı
bilen Allah 'tır), desin."
İbn Kayyim el'Cevziyye Flâmül-Muvakkıîn (4/218)'dc şöyle demiştir:
"İlim ehlinden biri diyor ki: Bilmiyorum demeyi öğren. Bilmiyorum,
dersen; bilinceye kadar sana öğretirler. Biliyorum, dersen; Büemeyinceye kadar
soru sorarlar."
[330] Bu sözü Darimi Süneriinde (1/57 Mukaddime 21)
Şa'bî'nin sözü olarak rivayet etmiştir. Şa'bî: Tabiînden İmam Ebu Amr Şerahîl
el-Hımyerî el-Kûfî'dir. Şöyle diyordu: "Sahabe'den beş yüz kişiye eriştim.
Beyaz sayfaya siyah yazı yazmadım. (Yazarak hadis ezberlemedim) Biri bana bir
hadis nakleder etmez hemen ezberledim." Şa'bî Kûfe'de hicrî 19. yılda
dünya gelmiş, 103 yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.
Bu söz değerli sahabî
Bbu'd'Derda (r.a)'dan da nakledilmiştir. Aslında ona nisbet edilmesi daha
doğrudur. Hafız İbn Abdil" Berr Camiu BeyaniTIlm ve Fazlihî kitabında
(2/54) "Alime ilmî meselelerden bilmediği bir şey sorulduğunda izlemesi
gereken metod" babında bu sözü Ebu'd'Derda (r.a)'ya nisbet etmiştir.
İntıka kitabında (s.38)'da şöyle demiştir: "Ebu'd'Derda (r.a)'-mn;
"Bilmiyorum" demek, ilmin yarısıdır", sözü sahih rivayetle
nakledilmiştir."
[337] Bu söz, uydurma olması bir yana, dil terkibi açısından
hatalıdır. Zira dil açısından doğru olan vav ile (Lâ tüsevvidûnî)
de-nilmesidir. Zira bu fiilin asîı vav'lıdır. (bkz. Aclunî, Keşf. 2/478 Hadis
No: 3018)
[339] Bu söz yeni dönem arap atasözlerindendir. Nitekim Mey
danî'ninMecmeuTEmsalkitabında(2/141) "Faredenancak
fare, yılandan ancak yılan dünyaya gelir", denilmektedir.
[344] Buharı, »Sa/uA: 1/202 (îlim 50) İlimde utanma babı. Bu
söz birçok, kitapta bu şekilde nakledilmiştir. Buharî'nin lafzında
(müstahyî)kelimesi,sonundakiikiyâharfiyledir.İbnü'd-Deyba'm Temyizü't'Tayyib mine'bHabis kitabında da bu şekilde
-iki yâ ile- gelmiştir. İmam Aynî, Umdetü'l-Karî'de (2/210) şöyle diyor:
(istahya-yestahyî) filinden türeyen (müstahyî): Ha harfinin sükûnu ile ve
ikincisi sakin, olan iki yâ ile yazılır. B\ı kelimede bir yâ ile (Müstahî)
denilmesi de, yasız (müstah) denilmesidecaizdir." Aynîdahasonraşöyledevametmiştir: "...ve kibirli olan ilimöğrenemez." Mütekebbir/Kibirliolan, kendini büyük gören demektir. Böylesi böbürlenip ilim öğrenmeye
karşı çekimser/isteksiz davranan kişidir. Istikbar ve tekebbür böbürlenmek,
kendini büyük görmek demektir."
Hafız İbn Hacer Fethu'fBari'de (1/202) şöyle diyor: "Haya imandandır",
hadisi daha önce geçmişti. --Şer'î anlamıyla- haya/utanma büyüklere hürmet ve
saygı şeklinde meydana gelen utanç duygusudur. Bu övgüye değer olan utanma
şeklidir. Şer'î bir emri terk etmeye sebep olan utanma ise kötülenmiştir.
U" tanmamn bu şekli, meşru utanma olmayıp bir çeşit zafiyet ve seviye
düşüklüğüdür. İmam Mücahid'in "Utangaç ve kibirli olan, ilim öğrenemez",
sözüyle anlatılmak istenen de budur."
[345] Bu zat, Tabiînden, ibadet ve vera ehli, güçlü
fakîhlerden Tefsir, Kıraat,Hadis,Fıkıh ve Kur'ân'da İmam Mücahid b. CebrEbuTHaccacel-Mekkîel-Mahzûmî'dır.Mücahidşöyle diyordu: Kur'ânı İbn Abbas'a otuz defa arz ettim. Bir başka
rivayette ise; Kur'an'ı İbn Abbas'a üç defa arz ederek okudum. Herâyette duruyordum.Bu âyet hangi konuda indi?Nasıl? nazil oldu? diye soruyordum. İbn Ömer
bana dedi ki: NaiV desenin ezberin gibi iyi hadis ezberlese, diye temenni
ediyorum. Seleme b. Küheyl: Ata, Tavus ve Mücahid kadar bu ilimle Allah
rızasını arzulayan kimse görmedim, demiştir. Mücahid hicrî 21 yılında
Hz.Ömer'in halifeliği döneminde dünyaya gelmiş, Mek" ke'de103 yılında secdede iken vefat etmiştir.
Allah rahmet eylesin.
[350] Bu hadisi Gazzalî, İhya Ha (3/94) İki şehvetin
Kırılması bölümünde, Mide şehvetini kırma konusunda izlenecek riyazet yolunun
açıklanması babmda zikretmiş, Irakî de bu sözünü ihya Tahrici'ndc (İhya: 3/94
dipnot l) zikretmiştir.
[354] Süyûtî, el-Leâli'1-Masnûa: 2/21. Asıl nüshada;
"Zeyl'de bu Şekildedir", denilmiştir. Bu, bir kalem sürçmesidir. Zira
ben bu hadisiZeyl'degöremedim,gördüğünüzşekildeLeâli olarak düzelttim.
[355] bkz.Taberanî,ehMıı'cemii's-Sagir.1/73;
İbnü'l-Cevzî,et Mevzûât: 2/186;Heysemî Mecmeu'z-Zevaid1/220; İbn Hacer,
[356] Yani batıldır. Hadisi Süyûtî Zeylü'l-Mevzuât' da
(s.96) Taberanî'nin elMu'cemüsSagir'inden senediyle; Amr b. Ebî Seleme,
ibrahim el-Basrî, Ali b. Sabit, Muhmmed b. Şirin, Ebu Hureyre tarikiyle merfû
olarak rivayet etmektedir. Süyûtî şöyle demiştir: Taberanî diyor ki: Bunu Azre
b. Sabit'in kardeşinden sadece İbrahim el-Basrî rivayet etmiştir. Süyûtî daha
sonra şöyle demiştir: "Mizan'da şöyle denilmektedir: Bu hadis Münkerdir.
Bunun âfeti (uyduran kişisi) ibrahim'dir."
Ebu Gudde diyor ki: Bu
haberi Mizan'da ibrahim ismini taşıyan ravilerin biyografilerinde görmedim.
Daha sonra bunu İbn Hacer'in Lisanü'l-Mizaninda (1/98) İbrahim b. Muhammed b.
Sabit el-Ensa-rî'nin biyografisinde gördüm. Süyûtî'nin Zeyl'de-ki ifadesinin
aslı "Lisanü'l-Mizan'da şöyle denilmiştir", şeklinde iken, kelime
düşüklüğü sebebiyle bu yanlışlık meydana gelmiş olabilir.
Lisan' daki ifade
şöyledir: (İbrahim b. Muhammed b. Sabit el-Ensarî): Amr b. Ebî Seleme
et-Tinnîsî'nin üstadıdır. Münker hadisler rivayet etmiştir. İbn Adiyy onun
hakkında: Medineli-dir. Kendisinden münker hadisler rivayet edilmiştir, demiş
ve onun üç münker hadisini nakletmiş ve sonra da "Onun başka hadisleri de
bulunmaktadır. Hadisleri salih olup tahammül edilebilir niteliktedir",
demiştir. İbn Hıbban bunu Sikat'ta. zikretmiş ve Amr b. Ebî Seleme'nin
arkadaşıdır. Muhammed b. Malik vasıtasıyla Bera'dan rivayette bulunmuştur.
İbrahim b. Muhammed el-Makdisî isminde zikri gelecektir." demiştir. İbn
Hacer, zikri geçen (İbrahim el-Ensarî)'nin biyografisinin ortasında şu hadisi
zikretmiştir: Taberanî, Sagir' de Amr b. Ebî Seleme, İbrahim b. Muhammed
el-Basrî'den, Ali b. Sabit, İbn Şirin sened zinciriyle Ebu Hureyre'den merfû
olarak şu hadisi rivayet etmektedir: "Ey Ebu Hureyre!.. Abdest aldığında
"Bismillah vel-hamdü lillah" de. Zira senin koruyucu meleklerin, bu
abdestin bozuluncaya kadar hiç dinlenmeden senin hasene~ leriniyazmaya devam
ederler. "Bu münkerdir. İbn Hacer daha sonra (İbrahim b. Muhammed
el-Makdisî)'nin biyografisinde (1/103) şöyle demiştir: Ebu Hatim: Hadisi zayıf'
tır, meçhuldür, demiştir. İbn Hıbban ise onu Sikat (Güvenilir Raviler)
kitabında, Buharî Tarihinde zikretmiş, her ikisi de onu Ebu Hafs et-Tinnîsî'nin
arkadaşı olarak tanıtmışlardır. Buharî, Tinnîsi İbrahim'in güvenilir olduğunu
ifade etmiştir, demiştir.
(Ebu Gudde diyor ki)
İbn Hacer'in ifadesinden anlaşılan; İbrahim el-Ensarî ile İbrahim
el-Makdisî'ııin aynı kişi olduğudur. Durum nasıl olursa olsun, Taberanî'nin
senedindeki ravi, İbn Hacer ve Süyûtî'nin naklindeki gibi (İbrahim b. Muhammed
el" BasrO'dir. Görünen odur ki bu ravi zikri geçen iki raviden ayrı üçüncü
bir kişidir. İbn Ebî Hatim'hı eî-Cerh ve't-Ta'dil'kitahm-da (c.l Kısım 1 sayfa
150) şu ifade yer almaktadır: İbrahim el-Basrî: Hasen'den Cenab'i Hakkın;
'Mücrimleri Cehenneme sürüklüyoruz, (Meryem: 86) mealindeki âyetini rivayet
etmiş, kendisinden de İsmail b. Ebî Halid rivayette bulunmuştur."
Dolayısıyla bu İbrahim el-Basrî, Taberanî'nin senedinde geçen İbrahim b.
Muhammed el-Basrî ile aynı tabakadandır. Belki de ikisi aynı kişidirler. Durum
böyle olunca, Abdülhayy el-Lekne-vî'nin er-Rafu ve't-Tekmîlû'î-Cerh
ve't-Ta'dil(Il.hsk. s.l6(H6l) kitabına ya£dığım dipnotlarda geniş açıklamada
göreceğiniz gibi; İbn Ebî Hatim'in onun hakkında sükût etmesi/bir görüş bildirmemesi
onu tevsik etme anlamına gelmektedir. İbrahim el-Basrî ile İbrahim b. Muhammed
el-Basrî aynı kişi ise ya da İbrahim el-Makdisî ise az önce nakledildiği gibi
tevsik edilmiş (güvenilir olduğu ifade edilmiş) demektir. Bu duruma göre bu
hadisin bu metniyle uydurma hadisler arasında zikredilmesi imkânsızdır. Hatta
Hafız Heysemî Mecmeu'z-Zevaid'de (1/220) de bu hadisi zikretmiş ve "Bunu
Taberanî Sagir'de rivayet etmiştir. İsnadı hasendir", demiştir. İbn Hacer
de bu hadisi deîil olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla bu onun uydurma olmadığım
göstermektedir, (bkz. Tenzihü'ş-Şeriati'l-Merfûa: 2/70). Bu cümleleri
yazdıktan sonra İbnü'l-Cevzî'nin elMevzûât (2/186); Süyûtî'nin Leâlî (2/377) ve
İbn Arrak'm Tenzihü'ş-Şeriati'l-Merfûa (2/340) kitaplarında Ebu Hureyre'den iti
tarikle gelen şu hadisi gördüm: Allah Rasûlü (s.a.v) buyurdu ki: "Ey Ebu
Hureyre!.. Abdest aldığında "Bismillah vel-hamdü lillah" de. Zira
senin koruyucu meleklerin hiç dinlenmeden bu ahdesti atıncaya kadar senin için haseneleri
yazmaya devam ederler. Ey Ebu Hureyre!.. Hanımınla veya cariyenle beraber
olduğun-da Bismillah vel-hamdü lillah" de. Zira senin koruyucu meşklerin
hiç dinlenmeden sen gusledinceye kadar senin için haseneleri yazmaya devam
ederler. Ey Ebu HureyreL. Bu birleşmeden sana bir evlad nasib olursa bu
çocuğun ve neslinin nefesi sayısınca sana basene yazılır."Bu hadisi
nakleden üç hadis âlimi de şöyle demişlerdir: Bunun senedinde (Hammad b. Amr
en-Nusaybî) ve meçhul raviler bulunmaktadır. (Ebu Gudde diyor ki) 406 nolu
Buhadis, bu son senediyle ve yukarıdaki
hadis metnine ilâve edilmiş asılsız metniyle hiç şüphesiz uydurmadır.
[357] Parantez arasındaki cümle kitabın metninden olmayıp
bir önceki dipnotun ortalarında geçmektedir. Önemine binaen ve dikkat çekmek
için burada zikretmeyi uygun gördüm. (Çev.)
[359] {Humeyra):Hamrâ kelimesinin küçültme ismidir.Beyaz tenli, beyazı pembe ile doyurulmuş demektir. Araplar beyaz tenli
erkeğe "Ahmer", beyaz tenli hanıma "hamrâ" derler. Hz. Aişe
(r.anha) beyaz tenli idi. Buradaki Humeyra kelimesiyle anlatılmak istenen
kişi, Hz. Aişe'dir. Bu küçültme, sevgi için yapılan küçültmedir.Nitekim 121 no.lu hadis dipnotunda bu bilgi
verilmişti. Burada şunu da ilâve edeyim:
Müfhim müellifi Kurtubî diyor ki: Araplar, vücutta ki beyazlık baras/
alaca hastalığına benzediği için beyaz isminden haşlanmamaları sebebiyle,
beyaz tenlilere "ahmer/kırmızı" derler. Bu sebepledir ki Allah Rasulü
(s.a.v) Hz. Âişe'ye Ya Humeyra!.. (Pembe yanaklı sevimli kız) derdi.
Kurtubî'nin bu ifadesini Hafız İbn Hacer Fethu'l-Bari'de (7/106 Menakıb ...)
Hz. Peygamber (s.a.v)'in Hz. Hadıce (r.a) ile evlenmesi ve Hz. Hadice'-nin
fazileti babında nakletmektedir.
[360] Benzeri bir ifade İbn Hacer tarafından da
FethuTBarî'de (2/370 lydeyn 2) Bayram günü kılıç kalkan oyunu babında nakledilmiştir.
Bu iki hadis hafızının hu ifadeleri isabetli değildir. Zira bu hadisten başka
ayrıca iki sahih hadiste de (Humeyra) ifadesi sabit olmuştur.
İmam Bedreddin Zerkeşî el-İcabe
li-irad me'stedrakethu Aişe ale's-Sahabe adlı eserinde (s.61-62) Hz. Âişe
(r.a)'nin özelliklerini sayarken şöyle demiştir: "Yirmi Yedinci Özellik:
O'nun hakkında (Dininizin yarısını Humeyra'dan alın) hadisi gelmiştir. Hocamız
Hafız Imadüddin İbn Kesir'e bu hadisi sordum. Dedi ki: Hocamız Dünya Hafızı
Ebu'l-Haccac el'Mizzî (r.a) şöyle diyordu: İçinde Humeyra adı geçen her hadis
batıldır. Sadece Sünen-i Nesaf de Oruç Bölümündeki bir hadis müstesnadır."
(İhn Kesir diyor ki): "Sünen-i Nesaî'de yer alan bir başka hadis de buna
ilâve edilmelidir: Ebu Seleme'den rivayet edildiğine: göre; Hz. Âişe şöyle
demiştir: Habeşliler oynamak üzere mescide girdiler. Allah Rasûlü (s.a.v) bana:
'Ya Humeyra!.. Onlara bakmayı arzu eder misin? buyurdu. Bu hadisin isnadı
sahihtir. Hakim Müstedrek' inde (3/119) Ümmü Seleme'den -bu konuda bir üçüncü
hadis- rivayet etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) mü'minlerin annelerinin savaşa
katılacaklarını anlattı. Hz. Aişe (r.a) güldü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Dikkat et Ya Humeyra!.. Bu hanım sen olmayasm". dedi ve sonra Hz.
A-li'ye döndü ve şöyle buyurdu: "Âişe'nin herhangi bir işi sana ha-vale
edilecek olursa, son ona yumuşak davran."Hakim diyor ki: Bu hadis, Buharı
ve Müslim'in şartına uygun, sahih bir hadis olduğu halde Buharî ve Müslim bu
hadisi Sahih' lerine almamışlardır. Zehebî ise; (Buharî ve Müslim, hadisin
ravilerinden olan) Abdülcebbar'dan hadis tahric etmemişlerdir, demiştir."
İbn Ke-sir'in ifadesi ilâve ve düzeltme ile burada sona ermektedir. Allâme
Zürkanî, Şerhu'l-Mevahibi'n-Ledünniyye kitabında (7/216) Kastallânî'nin bu Ümmü
Seleme hadisini Hakim ve Beyhakî'den rivayet etmesinden sonra; "Bu hadis,
içinde (Ya Humeyra!..) geçen sahih bir hadisdir. İçinde bu ifadenin geçtiği her
hadisin uydurma olduğunu iddia eden kimseye bu hadisle cevap verilebilir",
demiştir. Zürkanî, işaret edilen iddia sahibi ile İbn Kayyim el-Cevziyye'yi
kast etmektedir. Zira İbn Kayyim eJ-Menaru'l-Münifkitabında (s.60);
"İçinde (Ya Humeyra!..) ya da sadece (Humeyra) lakabının geçtiği her hadis
yalandır, uydurulmuş tır", demektedir,
Abdülfettah (Ebu Gudde)
diyor ki: Nesaî'nin burada işaret edilen iki hadisi, onun
esSünenü'J'Kübra'smdadır, matbu olan Sugra'da (yani elimizdeki meşhur Sünen
nüshasında) bu hadisler yer almamaktadır." (bkz. Nesaî, esSünenü'l-Kübra:
1/553, Salatü'l-Ieydeyn 31, Hadis No: 1798)
[361] Parantez arasındaki bu cümle, kitabın metninden
olmayıp bir önceki dipnotun başından alınmış, önemine binaen ve dikkat çekmek
için burada metin içerisinde ayrıca zikredilmiştir. (Çev.)
[363] Yani bu ifadenin; diğer nebevî hadislerin rivayet
edildiği gibi nebevî hadis olarak rivayet edilmesi doğru değildir. Zira daha
önce 311 no.lu hadisin dipnotunda geçtiği gibi; âlimler nezdinde kesin olarak
kararlaştırılan hususlardan biri şudur: Peygamberimiz (s.a.v)'i rüyada görmekle
şer'î bir hüküm isbat edilemez.
Nebevî hadis ise
öncelikli olarak rüya ile isbat edilemez.
[372] Süyûtî'nin Tarihıı'l-Hulefâ' da (s. 178) naklettiği
gibi; Sûlî, bu sözü benzeri bir lafızla senediyle Abbasî Halifesi Mansur'dan
nakletmektedir. Abbasî Halifesi Ebu Ca'fer Mansur'un nesebi: Abdullah b.
Muhammed b. Ali b. Abdillah b. Abbas şeklindedir. Hicrî 95 yılında dünyaya
gelmiştir. İlim tahsili için yolculuklar yapmıştır. Sûlî diyor ki: Zamanında
Hadis ve Neseb ilmini en iyi bilen kimse olup hadis tahsili ile meşhur idi.
Babasından, Ata b. Yesar ve başkalarından hadis rivayet etmiştir. Kendisinden
de oğlu Halife Mehdî hadis rivayet etmiştir. Çok zengin olmakla birlikte
eğlence ve oyuna düşkün olmaması, kâmil akıl sahibi olması, ilim ve edebiyata
fiilî katılımı, nefsî olgunluğu; heybet, cesaret,ihtiyat,görüş veazametaçısından Abbasoğullannın yiğit şahsiyeti
idi.
Dünya lezzetlerinden erişemediği hiç bir şey kalmadığı halde sadece
Hadis ehlinin şerefini temenni etmesi konusundaki sözü 344 nolu hadis (700
nolu) dip notunda geçmişti. Halife Mansur, Mekke'de Hac için ihramlı olduğu
halde hicrî 158 yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin. (Süyûtî,
Tarihu'bHulefa: s.172-180. Özetlenerek nakledilmiştir.)
[374] Son dönem alimlerinden bazıları: Bazı tasavvuf erbabı
bu hadisin sahih olduğunu kararlaştırmışlardır, diyerek bu hadisi isbat etmeye
çalışmışlardır, dolayısıyla uydurma hadis olmamalıdır. Maliki Fakîhî ve Mısır
Müftüsü Sûfî Allâme Muhakkik Muhammed Illîş (öl. 1299 h.) ve üstadı Ebu Yahya
bunu gayet güzel bir şekilde cevaplamıştır. Ebu Yahya hadisi isbat ederken
senedden başka bir şeye itimad etmeyi reddetmiştir. İsabetli tenkidleri, akıl
sahiplerinin şuur ve basiretlerini artırıcı ifadeleri dolayısıyla bu iki zatın
sözlerini nakletmek faydalı olacaktır: Şeyh Muhammed Illîş
"Fethu'l-AliyyiTMalik fi'1-Fetva alâ Mezhebi Malik"'ismiyle
adlandırılan Fetvalarinda (1/45) 'Yasin ne niyetle okunursa gerçekleşir"
hadisi sahih midir? Bunu sahih olduğunu inkâr eden kimseyi ayıplayan kimseye ne
ceza gerekir? sorusuna şu cevabı vermiştir:
"Hafız Sehavî
el-MakasıdüTHascne kitabında bu hadisin aslının olmadığını açıkça ifade etmiş,
Seyyid Muhammed ez-Zürkanî de Muhtasar'mda aynı görüşü paylaşmıştır. Bu hükmü
ayıplayan mezkûr kişi bilgisizce konuşmaya cür'et ettiği için şiddetli bir
şekilde te'dib edilmelidir. Bu adamın halinden anlaşılan, ilim ehlinden biriyle
görüşmemiş, katı kalpli câhil bir kişi olduğudur. Böyle birinin hadisler
konusuna bilgisizce dalması sebebiyle Allah Teâlâ'nm gazabına uğramasından korkulur.
Zira bilgisi olan kişi nass bulunan hususları inkâr etmez. Cehaletin çokluğu,
akıl zayıflığı ve dindar olmama bundan daha fazlasına sebep olmaktadır.
Ezher Hatibi Şeyh
İbrahim es"Sakka da bu soru üzerine şu cevabı yazmıştır: İmam Şa'ranî,
el'-Bedru'l'-Münir kitabında Hafız Sehavi'nin; bu hadisin bu lafızla aslı
olmadığı görüşünü naklederek bu hükmüne katılmış, daha sonra da; "Bu
hadis, Şeyh İsmail el-Yemenî cemaatinde kesindir", demiştir. Dolayısıyla
bu hadis, âlimlerin üzerinde ihtilaf ettikleri hadislerden-
dir. Dolayısıyla bunun
sahih olduğunu inkâr eden kişinin reddedilmesi uygun değildir. Zira Sehavî,
bunun sahih olduğunu inkâr etmiştir. Bunu sahih olarak kabul eden kişinin de
reddedilmesi de uygun değildir. Zira az önce Şa'ranî'nin ifade ettiği gibi
bazı alimler bunu sahih olarak kabul etmektedirler. Ya-sin'in fazileti ve onun
dünyevî ve uhrevî maksatların gerçekleşmesine vesile olması, sadece bu hadise
bağlı değildir. Çünkü bu konuda başka hadisler de varid olmuştur. Allah'ın bu
fakir kulu İbrahim es-Sakka eş-Şafiî'ye ilham ettiği budur. Günahları affola.
Üstadımız Ebu Yahya, bu
cevaba muttali olduğunda onun üzerine şunu yazmıştır: Bilindiği gibi;
Hadislerden her biri, keşif ve kalplerin nurlarıyla değil, sadece senedlerle
sabit olmaktadır. Ş a'ranî'nin Seyyid ismail el-Yemenî'den naklettiği husus
Müftî Şeyh ibrahim Saka'nın anladığı gibi lafzın sahih oluşu ise durum senede
bağlıdır. Aksi takdirde söyleyen kim olursa olsun, sözü kendisine iade edilir.
Allah'ın dininde hatır gözetme olamaz. Velilik ve kerametlerin burada bu konuya
müdahalesi olamaz. Bu konuda yetkili merci, sadece bu ilmi bilen hadis
hafızlarıdır. Bu hadis, muhaddislere göre aslı olmayan bir hadistir.
AIiyyüTKarî bunu -elimizdeki Masnu kitabında- zikretmiş ve şöyle demiştir:
"Sehavî: aslı yoktur, demiştir." Aliy-yü'1-Karî, kitabının başında
sabit veya uydurma olup olmadığında ihtilaf edilen hadisleri zikretmeyeceğim
ifade etmiştir. Eğer Seyyid ismail'in bu sözünden maksat, hadisin manasının
doğruluğu ise ki seyyidlere hüsnü zan etmenin gereği de budur, o takdirde bu
durum kabul edilebilir. Zira tevekkülü sahih, ihlası sadık olan kimse Allah'a
dua ettiğinde özellikle Kur'anla ona tevessül ettiğinde Allah ona icabet
edecektir. Ancak şu an ele aldığımız konu bu değildir.
Müftü Şeyh ibrahim
Sakka nın Selıavî'yi Şa'ranî'nin ibaresinin sonu ile tenkidi yerinde değildir.
Zira bu lafzın sahih oluşunun murad edildiği anlayışı üzerine bina edilmiştir.
Bunun da senede bağlı olması ve hadisin her hangi bir senedinin de bulunmaması
sebebiyle sahih olmayacağını öğrendin. Zira hadisin senedi olsaydı hadis
hafızları onu bilir ve hadis kitaplarında zikrederlerdi.
"Bu hadis
alimlerin üzerinde ihtilaf ettikleri hadislerdendir", sözüne gelince bu
ifade de problemlidir. AliyyüTKarî'nin ifadesi, bunu reddetmektedir.
"Bunu sahih olarak
kabul eden kişinin de reddedilmesi de uygun değildir", ifadesi ile sanki
ilk müftü -Şeyh Ilış— kastedilmektedir. Halbuki o bunu kabul eden kişiyi
reddetmemiş, sadece bilgisizce konuşan, bilmediği konuya dalan kimseyi reddetmiştir.
Böyle birinin reddedilmesi ise kesin bir görevdir. Sanki o Müftü Şeyh ibrahim
Sakka bunu reddedenin lafızlarını da onu reddetme sebebini de anlamamış
gibidir. Nitekim "Ya-sin'in fazileti.." ifadesi sebebiyle Müftü,
soruyu da anlamamıştır. Zira Kur'amn tamamının faziletli oluşu konusunda Müslümanlar
arasında bir tartışma yoktur.'
"Bu, Allah'ın
ilham ettiği husustur", ifadesinin manasını anlamadım. Zira sözünü tenkid
ettiği kişinin muradını tahkik etmediği, soruyu iyice anlamadığı ve cevap
verenin verdiği cevap hakkında değil de, soruda var olan hususun sorulması
sebebiyle soru lüzumsuz olduğu halde onu reddedenin lafızlarım anlamadığı
halde, hangi şey ilham edilmiş olmaktadır? Adamın mâlik olduğu akıl bu ise,
Allah'a havale edelim. Ben kubbenin altında Şeyh var zannediyordum. Doğrusunu
Allah bilir." Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki: Bu ifade, daha önce 95, 97,
109 ve 344 no.lu hadislerin dipnotlarında takdim ettiğim şu hakikati te'yid
etmektedir: "Hadis, sadece ehlinden alınır. Değeri yüce, şanı yüksek olsa
da. başkasından alınmaz." Hidayete erdiren Allah'dır.
Masnû Kitabının sonunda
273. sayfada bu dipnotuna şu ilâve yapılmıştır:
Hadisin sahih veya
zayıf olduğunun keşif yoluyla bildirilmesi konusunda vakıf olduğum garip
hususlardan biri, İsmail el-Aclûnî ed'Dimaşkî'nin KeşfüTHafa ve Müziîü'l-İlbas
kitabının mukaddimesinde (1/9-10) ikrar ve kabul sadedinde zikrettiği şu
ifadesidir:
"Bir hadise
"uydurma", "sahih" ve benzeri bir hükmün verilmesi senedin
incelenmesi ve benzeri metotlar sonucunda hadis alimlerinin kanaatine göredir.
Yoksa bizzat kesin bir durum değildir. Meselâ: Sahih bir hadis, muhaddisin
kanaatine göre zayıf veya uydurma olabilir, ya da tersi olabilir. Mütevatir ise
Rasulullah'a nisbeti ittifakla kesin olan hadistir. Hadisin buna ihtimali
olmakla birlikte, muhaddislerin nazarında sabit olan hususa göre amel edilir.
Hadisten hüküm istinbat edecekler için hadisten elde edilen şer'î hüküm geçerli
olur.
Şeyh-i Ekber Muhyiddin
İbn Arabî (k.s)1 nin eî-Fütûhatü'î-Mek-kiyye adlı eserinde özetle şöyle
denilmektedir: Kavileri yoluyla sahih olan nice hadis vardır ki, keşif ehli bu
hadisi Allah Ra-sûlü (s.a.v)'ne sorup bunun uydurma olduğunu öğrenmesi sebebiyle
sahih kabul etmez. Dolayısıyla nakil ehli, tariki sahih olduğu için o hadisle
amel etse bile, keşif ehli bu hadisle amel etmez.
Yine ravileri arasında
hadis uyduran biri bulunduğu için, tarikinin zayıflığı sebebiyle kendisiyle
amel edilmeyen nice hadis vardır ki, keşif ehli bunu Cibril'den Allah Rasûlüne
naklederken duydukları için, gerçekte bu hadis sahihtir." Abdülfettah
-Ebu Gudde- diyor ki: Aclunî'nin naklettiği ve sükût edip kabul ettiği ifade
budur. Bu tavrından dolayı neredeyse şaşkınlıktan donup kalacaktım. Oysa
Acluni, Buharî'yi şerheden muhaddıslerden biridir. Muhaddislerin ilimlerini,
hadis ve din kaidelerini hiçe sayan bu ifadeleri nasıl kabul edebilmiştir? Buna
göre "keşif ehli" denilen ya da kendisini keşif ehli gören kişiler
açısından hadis alimlerinin hadis hakkında verdikleri "sahih" ve
"zayıf hükümleri anlamsız bir şey olmaktadır. Sünnet-i Mutahhara'nm sübutu
için, ne zamandan beri biri muhaddislerin sahih nakli, diğeri keşif ehlinin
keşfi olmak üzere iki kaynak kabul edilmiştir?. Buna aldanmaktan sakın. Allah
senin yardımcın olsun ve seni gözetsin.
[377] bkz. İbn Hacer Fethu'tBarî: 1/45; Ebu Nuaym Hılye:
5/34; Hatib,Tarihli Bağdad:13/226; Aliyyü'1-Karî,Kübra:s.379; Aclunî, Keşf 2/537; Zebîdî, İhya Şerhi: 1/408,
[378] BuhadisiEbuNuaymHılye'de(5/34);HatibTarihti Bağdad'da.
(13/226) İbn Mes'ud'dan merfû olarak;"Sabır imanın yarısıdır.Yakın ise imanıntamamıdır",lafzıyla rivayet
etmiştir.Hafız Irakî ihya üzerine
yazdığı et-Tahricü'sSagîr' de;Gazzalî'ninhadisimerfûolarakzikrettiğiKitabü'1-İlim İlmin âfetleri hakkındaki
Altıncı Bab'da şöyle demiştir: Bunu Beyhakî Zühd kitabında, Hatib Tarihinde İbn
Mes'ud'un hadis olarak hasen isnadla zikretmiştir."
Hafız Zebîdî, İhya
Şerhi'nde (1/408) şöyle demiştir: "Irakî, et-Tahricü'l-Kebir'de şöyle
demiştir: Bunu Ebu Nuaym Hılye'de, Beyhakî Zühd'de ve EbuTKasım el-Lâlikâî
Kitabü'sSünne'de rivayet etmiştir. Sonra da Irakî, İbn Mes'uda varan senedle
merfû olarak bu dipnotun başındaki mezkûr lafızla rivayet etmiştir. Irakî daha
sonra şöyle demiştir: Bilmen ve sahih olan, bu sözün İbn Mes'udun sözü olduğu
şeklindedir. Buharı de -Sait'inde muallâk olarak bu şekilde İbn Mes'ud'dan
mevkuf hadis olarak zikretmiştir. Taberanî ve Beyhakî Zühd kitabında bunu
A'meş... tarikiyle muttasıl senedle Abdullah b. Mes'ud'un sözü olarak tahric
etmişlerdir. Beyhakî: Sahih olan bu sözün mevkuf olmasıdır, demiştir."
Buharî, Sahihinin başlarında KitabüTİman'ın ilk babında bu sözü muallâk
olarak zikretmiş, Hafız İbn Hacer Fethu'i-Bari'de Vl/4ö) aynı yerde şöyle
demiştir: "Bu muallâk hadis, Taberanî'nin Sahih bir senedle muttasıl
olarak tahric ettiği bir eserdir, (yani ibn Mes'udun sözüdür). Bunu Ebu Nuaym
Hılye'de ve Beyhakî Zühd' de İbn Mes'ud'un merfû hadisi olarak tahric
etmişlerdir. Merfû oluşu sabit değildir."
[379] Parantez arasındaki ifade, bir önceki dipnottan
alınmış, °hönemine binaen ve dikkat
çekmek için metinde zikredil-i. (Çev.)
[380] Bir başka lafızda ise; "Oruca başladığınız gün
ile, senenin ilk günü aynı gündür", şeklindedir, (bkz. Hut,
Esn&hMetalib: s.364 Hadis No: 1779)
[382] Bu başlık,konuyuaçıklamaküzerebenim,tarafımdan ilâve edilmiştir.
(Ebu Gudde)
[383] Sehavî, el-Makasıdü'hHasene, Son Bölüm: s.480
[384] İbn Teymiyye Minhacü'sSünneti'-Nebeviyye kitabında
w/265) şöyle diyor: "İmanı Şafiî ne Ebu Yusufla görüşmüş, ne onunla
münazara etmiş, ne de ondan hadis dinlemiştir. Bilakis kou Yusuf. Şafiî Irak'a
girmeden önce hicrî 183 yılında vefat Emiştir. Şafiî ise Irak'a hicrî 185
yılında gelmiştir. Bu sebeple Şafii'nin kitaplarında Ebu Yusuf un görüşleri
Muhammed b. ttasen kanalıyla zikredilmektedir."
[386] Yani bu ilimlerin isnadları yoktur. İbn Tcymiyye
Minha-cü'sSünneti'n-Nebeviyyekitabında(4/117)diyorki:"Sebeb'i Nüzul
hadislerinin büyük çoğunluğu müsned olmayan mürsel hadislerdir. İmam Ahmed b.
Hanbel şöyle demiştir:'Üç çeşit kitap
vardır ki buniarın isnadı yoktur, bir başka rivayette: Bunların asılları
yoktur: Bunlar Megazî, Melahım ve Tefsir kitapla -rıdır. Yani bu kitaplardaki
hadisler mürseldir, demektir.
ibn Teymiyye devamla
şöyle demiştir: Mürsel hadis, alimlerin kabulü ve reddi konusunda tartıştıkları
hadislerdendir. Bu konuda en doğru olan görüş, mürsel hadislerden bir kısmının
makbul, bir kısmının merdud, bir kısmının mevkuf (sahabî sözü) olduğu
şeklindeki görüştür.
a.Durumu incelenip sadece sika/güvenilir
ravilerden mürsel hadis naklettiği bilinen bir ravinin rivayet ettiği mürsel hadis
kabul edilir.
b.Hem güvenilir ravilerden hem de
güvenilemeyecek ravilerden mürsel hadis naklettiği bilinen bir ravinin rivayet
ettiği mürsel badis, durumu meçhul olan bir kimseden rivayet şeklinde ise bu
hadis mevkuftur/s ah abı sözüdür.
c.Güvenilir ravilere muhalif olan mürsel
hadisler merdûd" dur/ reddedilir.
d.Mürsel, iki yönlü olursa, iki
raviden her biri diğerinin üstadlarmdan hadis almışsa, bu durum o ravinin doğruluğunu
gösterir. Genellikle bu gibi bir ravinin hata etmesi ve kasden yalan söylemesi
tasavvur edilemez.'
[387] İmam Ahmed'in;"Üç çeşit kitap vardır ki bunların aslı yoktur Bunlar Megazî,
Melahım, Tefsir kitaplarıdır", sözünün şu şekildeanlaşılmasımümkündür:Bukitaplardazayıf ve uydurma hadisler yaygındır. Zira bu kitaplar, hadis ve ahkâm
kitapları kadar, muhaddis imamların ve tenkid ehli üstadlarm çalışmalarına konu
olmamıştır.
Hafız İbn Hacer, şu sözüyle bu anlayış ve yoruma işaret etmiş olmalıdır:
Lisanü'l Mizan kitabının mukaddimesinde (1/13); imam Ahmed'in; "Üç çeşit
kitap vardır ki bunların asılları yoktur Bunlar Megazî, Melahım ve Tefsir
kitaplarıdır", şeklindeki sözünü naklettikten sonra İbn Hacer, şöyle
demiştir. "Fezâil de bunlara ilâve edilmelidir. Bu alanlar zayıf ve
uydurma hadis vadileridir. Zira Megazî konusunda umde olan alimler Vakıdî
gibileridir. Tefsirde umde olanlar ise, Mukatil ve Kelbî gibileridir. Melahım
konusunda ise genellikle israiliyyata itimad edilir. Fezâil konusuna gelince;
rafizîlerin ehH beytin fazileti hakkında ne kadar hadis uydurdukları sayılamaz.
Ehl'i Sünnetin cahillerinin de onlara Muaviye'nin faziletleri hakkında, batta
Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in, faziletleri hakkında uydurma hadislerle karşılık
vermeleri az değildir. Halbuki Allah bu zatları buna muhtaç bırakmamış,
mertebelerini bu seviyesiz-| ükten çok yükseklerde kılmıştır."
[388] Kelbî nisbetiyle meşhur olan,müfessir,nesebâlimi ve tarihçi, Tefsir
müellifi Ebu'n-Nadr ve Ebu Said Muhammed b. Saib el-Kelbî el-Kûfî hakkında
Zehebî: Muhaddisler onu terk etme konusunda görüş birliğine varmışlardır.
Yalancılık ve rafizîlikle itham edilmiştir. Hemmam: Kelbi'nin; Ben Sebâiyim,
dediğini işittim, demiştir.
İbn Hıbban şöyle
demiştir: Kelbî Sebaî idi, yani Ali ölmedi, dünyaya dönecektir, zulümle dolu
olan dünyayı adaletle dolduracaktır, diyen ve bir bulut gördüklerinde,
Emirü'l-Mü'mınin Ali bu bulutun içindedir, diyen batıl bir mezhebe mensup idi.
Dindeki batil mezhebi ve açık yalancılığı vasıflarını derinliğine anlatmaya
ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır. İbn Adiyy şöyle demiştir: Kelbî'den Süfyan,
Şube ve bir grup âlim hadis nakletmiştir. Tefsir ilminde ondan razı
olmuşlardır. Hadiste ise özellikle Ebu Salih vasıtasıyla İbn Abbas'dan naklettiği
rivayetlerde münker rivayetleri bulunmaktadır. Hiç kimsenin onun Tefsir' inden
daha uzun tefsiri yoktur. Meşhur zayıf ravilerden biri olması sebebiyle hadisi
yazılabilir. Kûfe'de 146 yılında vefat etmiştir. Bu görüşleri Zehebî Iber
(1/206) ve Mizan' da (3/256-259) İbn Hacer Tehzibü't-Tehzib' de (9/178-181)
nakletmektedirler.
İbn Hacer, âyetlerin
nüzul sebepleri hakkındaki ehUcab fi Beyani'l-Esbab kitabının başında,
Süyûtî'nin; ed-Dürru'I-Mensur fıt-Tefsir biTMe'sûr kitabının sonunda naklettiği
şekliyle Kelbî hakkında şöyle demiştir: "Hadis alimleri Kelbî'yi yalancılıkla
itham etmişlerdir. Kelbî ölüm hastalığında yanındakilere: Size, Ebu Salih'den
naklettiğim her hadis yalandır, demiştir. Kelbî'nin zayıf olması bir yana;
Tefsir'mi kendisinden kendisi gibi zayıf ya da daha zayıf olan Muhammed b.
Mervan es-Süddiyyü's-Sagîr rivayet etmiştir. Muhammed b. Mervan'dan bu tefsiri
kendisi gibi zayıf ya da daha zayıf olan Salih b. Muhammed et-Tirnıizî rivayet
etmiştir. Kelbî'nin Tefsir' ini kendisinden rivayet eden sika/güvenilir alimler
ise Süfyan es-Sevrî ve Muhammed b. Fudayl b. Gazvan'dır. Kelbî'nin Tefsir' ini
kendisinden rivayet eden hafıza açısından zayıf olan raviler arasında Hıbban b
Ali el-Anezî ile "vahi/çürük, çok çok zayıf olan Cüveybir b. Said de
bulunmaktadır."
[389] Ebu'l-Hasen Mukatil b. Süleyman b. Beşir el-Ezdî el"
Hurasanî el-Belhî, el-Basrî: Tefsir müellifidir. Onun "el-Hamsü
mie/Beşyüzüncü" kitabı da bulunmaktadır. Mukatil b. Hayyan: Mukatil b.
Süleyman'ın ilmini diğer alimlerin ilmine göre derya gibi buldum, demiştir.
İmam Şafiî: Âlimler, tefsir konusunda Mukatil'inçoluk-çocuğugibidirler,demiştir.İbnü'l-Mübarek
onun Tefsirinden bir
şeye baktığı zaman: Ne muazzam bir ilim!.. Bir de kendisi isnadı olsa, derdi.
Bir başka rivayette ise: Mukatil'in Tefsir'i ne kadar güzeldir!.. Bir de sika/
güvenilir olsaydı!.. Onu kaldır at, Mukatil'i şöyle derken işittim: "Anne
sıla-i rahime, baba ise itaate daha layıktır." İbrahim el-Harbî: Mukatil
âlimlerin tefsirini toplamış, bunları rivayetsiz açıklamıştır. Ben Tefsirime
ondan hiçbir şey koymadım. Kelbî'nin Tefsir'i, Mukatil'in Tefsir'i ile aynıdır.
İbn Hıbban diyor ki:
Mukatil, Yahudi ve Hıristiyanlardan onların kitaplarına uygun Kur'ân
ilimlerini alıyordu. Müşebbihe'-den idi. Rabbü'l-Alemîni yaratılmışlara
benzetiyordu. Bununla birlikte hadiste yalan söylüyordu.
İbn Adiyy,
münkerlerinden bir kısmını naklettikten sonra şöyle demiştir: Mukatil'in
zikrettiklerimden başka salih/makbul hadisleri bulunmaktadır. Hadislerinin
büyük çoğunluğu müta-bii/destekleyicisi bulunmayan hadislerdir. Bilinen
güvenilir alimlerden pek çoğu ondan hadis rivayet etmiştir. Onun zayıflığına
rağmen, hadisi yazılabilir. Halili diyor ki: Onun tefsir ehlinin nezdinde büyük
bir yeri vardır. O geniş ilim sahibidir. Fakat hadis hafızları onu rivayette
zayıf kabul etmişlerdir. Eskileri görmüş, yaşlı bir zattır. Zayıf raviler ondan
münker hadisler rivayet etmişlerdir. Bu konudaki tenkid onlara yöneltilmelidir.
Hicrî 150 yılında Basra'da vefat etmiştir. Bu görüşler, İbn Hacer'in
Tehzibü't-Tehzib (10/279-285) ve Zehebî'nin Mizandaki (4/173-175) biyografisinden
özetlenmiştir. Ayrıca Hatıb'in Tarihu Bağdad'mda (13/16-121) Mukatil hakkında
bir kitap olabilecek şekilde yüz beş sayfalık bilgi verilmektedir.
[390] Hafız Zehebî, Mizanül-FtıdaF de (1/645) (Halid b.
Yezıd b. Ebî Malik ed-Dimaşkî)'nin biyografisinde şöyle demiştir: İbn
Ebi'l-Havarî diyor ki: Yahya b. Main'in şöyle söylediğini işittim: Irak'ta
gömülmesi gereken bir kitap vardır. Bu kitap, Ebu Salih kanalıyla İbn Abbas'dan
rivayet edilen Kelbî'nin Tefsir kitabıdır."
[392] Süyûtî (rh.a) ed-Dürru'J-Mensur fi't-Tefsir biTMe'sûr^
kitabının başında (1/2) şöyledemiştir: "içindeki hadislerin ve tefsirlerin Allah Rasûlü'ne ve
ashabına kadar senediyle nakledildiğitefsirniteliğindekiTercüınanül-Kur'ankitabınıtelif ettiğimde ve Allah'a hanıdolsun birkaç cilt halinde tamamlandığındabukitaptazikrettiğimhadisvegörüşleri,bunların tahricedildiğikaynaklarınsenediylenakletmıştim.Gayret sahiplerinin çoğunun bunu elde etmede
kusurlu olduklarını, ilgilerinin isnada değil, sadece hadis metinlerine
yoğunlaştığını gördüm. Bunun üzerine Tercümana 'J-Kur'anî Özetleyerek, nakledilen
hadis ve görüşlerin sadece metnini naklederek ve bunların zikredildiği her
muteber kaynağın ismini vermek suretiyle tahric ederek bu muhtasar kitabı
hazırladım. Bu kitaba ed-Durru'l-Mensûr fi't-Tefsir bi'bMe'sûr adını
verdim." Muhakkik Üstadımız Kevserî(rh.a)Züyûl Tezkireti'l-Huffaz
kitabınınmukaddimesindeki(s.9)SüyÛtî'ninbiyografisinde şöyle
demiştir: "Süyûtî, ed-Dürru'l-Mensur kitabında mütekad" dim alimlere
ait Rivayet Tefsiri kitaplarını, bu kitaplarda yer alan hadis ve görüşlerin
senedlerini kaldırarak Özetlemiş, an' cak bu hadislerin dereceleri hakkında
görüş belirtmemiştir. Dolayısıyla bu eser, değerli iledeğersiz olanı bir arada toplayan bir eser
olmuştur. Bu eserde durumu tavsif edilemeyecek kadar kötü, merdûd -reddedilen-
rivayetler de bulunmaktadır."
Ebu Gudde diyor ki: Bu sebepledir ki; bu kitap, içinde zikredr len her
görüşe aldanan kimse için tehlikeli kaygan zemini olan bir kitaptır.
Dolayısıyla sahih olduğu sabit olmadıkça ve sağlam şahidler kabul edilmesini
desteklemedikçe; SüyÛtî'nin bu kitapta naklettiği her rivayeti almak sahih
değildir.
[393] Bu söz makbul bir söz değildir. Zira İbn İshak, Megazî
âlimlerinin imamıdır. Hadis, tarih ve hadis tenkidi üstadı I" mam
Şemsüddin Ebu Abdillah ez"Zehebî, Iber kitabında (1/216) şöyle demiştir:
"Muhammed b. İshak b. Yesar el-Muttalibî el~ MedenîesSîret kitabının müellifidir.Sahabeden Enes'i görmüştür. Makburî. A'rac
ve bu tabakadan olan pek çok muhad-disden hadis dinlemiştir. Zeki, hafız, ilim
talebi arzusuyla dolu, tarihçi, neseb âlimi ve allâme olup ilim deryalarından
biriydi. Şube: İbn İshak, hadisde mü'minierin emiri idi, demiştir. İbn Maîn: O
sika (güvenilir)'dır ama hüccet (otorite) değildir, demiştir. Ah-raed b.
Hanbel onun hakkında: Hadisi hasendir demiştir. Doğru olan görüşe göre hicrî
151 yılında vefat etmiştir."
[394] Vakıdî nisbetiyle meşhur olan Bağdat Kadısı Muhammed
b. Ömer b. Vakıd el-Medenî el- Vakıdî, hiç şüphesiz meşhur ilmî
şahsiyetlerdendir. Hakkında, ihtilaflardan dolayı araştırmacıların
çelişkiyedüştüğüövgü ve yergiarasındadeğişen uzuntartışmalaryapılmıştır.FakatKemalIbnii'1-Humanı Fethu'J- Kadir' de (5/49): "Vakıdî'nin hadisi bize
göre "hasen"dir, demiştir. Allâme İbrahim el-Halebî,
Gunyetü'J-Mütemellî(s,.95y de: "Vakıdî hakkında doğru olan görüş, onun
güvenilir olarak kabul edilmesidir, demiştir. Takıyyüddin İbn DakikıTIyd /-mam
kitabında: "Üstadımız hafız Ebulfeth -yani İbn Seyyidi'n-Nas- megazî
vesiyer hakkındaki —Uyunul Eser-
kitabının başlarında (1/17-21) onu zayıf veya güvenilir kabul edenlerin
görüşlerini derlemiş ve sonunda güvenilir olduğunu tercih etmiştir,"
demiştir.
Üstadımız İmam Kevserî
(rh.a), Kahire'de Üstaz Ahmed es-keravî (rh.a)'nin basmaya başladığı ama
baskısı tamamlanmamış olan Tabakat ibn Sa'd kitabının takdim yazısında ayrıca
Haznıi'nin Şürûtu'î-Eimmetil'Hamse kitabının dipnotlarında (s.29) Vakıdî
hakkında söylenenleri elden geçirmiş ve durumu hakkında adil bir tavır ortaya
koymak için çok hayırlı bir Çalışma yapmıştır. Hadis araştırmacısı bu çalışmaya
mutlaka vâkıf olmalıdır.
Zehebî, Iber' de
(l/353)şöyle demiştir: "Vakıdî: Benim ezberim, kitaplarımdan daha çoktur,
diyordu. Bir defasında taşınmıştı, kitapları yüz yirmi yüktü. 207 yılında vefat
etti. Allah rahmet eylesin."
[395] Müellif AliyyüTKarî tarafından bu son bölümün başında
(418-424 nolu paragraflar halinde) zikredilen Sehavî'nin sözleri, burada sona
ermektedir.
[397] Karafe: Mısır'daki kabristanın ismidir. Ukbe b. Âmir,
Mısır'davefatetmiş,Mukattam'dadefnedilmiştir.Onanisbet edilen Karafe' deki mezar yeri ise rüya ile sabit olmuştur.
[398] Cendere b. Hayşene Cr.a): İbn Hacer'in el-Isabe
kitabında (1/263; 7/157) belirttiği gibi sahabî Ebu Kırsafe el-Kinanî'dir.
Askalân'a yerleşmiştir, (bkz. İbnü'1-Esir, ÜsdüTGabe: 1/364)
[399] Yani İbn Hıbban ve İbn Hacer'e göre Ebu Hureyre'nin
kabri Askalân'dadır.
[401] İbn Teymiyye'nin"Ra'sül-Huseyn(Hüseyn'in
Başı)" adı verilen bu cevabî risalesi, 35 sayfa halinde basılmıştır. Bu
risale, ibn Teymiyye'ye ait dört risale ile birlikte Mecmuatü Resail
Şeyhıl-İslûm ibn Teymiyye başlığıyla Kahire'de es-Sünnetü'l-Muhammediyye
Matbaasında hicrî 1368 yılında basılmıştır.
[402] Zehebî Iber kitabında (1/356) şöyle demiştir:
"Nefise hanım Mısır'a kocası İshak b. Ca'fer es-Sadık ile birlikte gelmiş
hicrî 208 yılı Ramazan ayında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin."
[403] Buradaki {Hulâsa), 42 no.lu hadisin dipnotunda adı
geçen İmamŞerafuddinet-Tîbîeş-Şafiî(öl.743)'ninel'Hulâsafi Ma'rifetiTHadis adlı kitabıdır. Tîbî'nin burada nakledilen sözü, bu
Hulâsa kitabının 86. Sayfasında yer almaktadır.
Müellif AliyyüTKarî,
daha sonra nakledeceğim ifadelerde açıkça ortaya çıkacağı gibi, bu ibareyi
apaçık bir şekilde hatalı ııak' letmiştir. Zira Tîbî (rh.a), Hulâsa' da (s.8l)
Allah Rasûlü'ne yalan iftira edenlerden ve uydurmacılardan bir kısmını zikrettikten
sonra şöyle demiştir:
İmam Hasen b. Muhammed
es-Saganî, od-Dürrü'l-Mültekat fi Tebyîni'I-Galafkit&bmâa, şöyle demiştir:
Kudai'nin Şili ab kita' hında uydurma olduğu açık pek çok hadis bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları şunlardır:
"Sahalı namazından
sonraki uyku rızkı engeller. Mutlu olan, başkalarının başına gelen şeylerden
ibret alan kimsedir. Bedbaht olan, ana karnında bedbaht olandır. "Sağanı,
iki sayfadan daha fazla tutan bu çeşit uydurma hadisleri zikretmiş, daha sonra
84. sayfada şöyle demiştir: "Uklîşî'nin Şihab' m zeyli olarak yazdığı
Nücem kitabında şöyle denilmiştir: "Kim Mekke yolunda hacı olarak ölürse,
Allah ondan yüz çevirmez, ve onu hesaba çekmez. Kim hacceder de beni ziyaret
etmezse, bana cefakârhk etmiş olur... "Bunun ardından; "Bu iki
kitapta bulunan hadislerin sonuncusu budur", demiştir.
İmam Tîbî daha sonra
84. sayfada; "insanların sözleri arasında Hz. Peygamber (s.a.v)'e nisbet
edilerek nakledilen sözlerden bazıları şunlardır", demiş; sonra da
yaklaşık bir sayfa halinde bazı uydurma hadisleri zikretmiştir. Daha sonra 85.
sayfada şöyle demiştir:
Şeyh dedi ki:
"Hadiste telif edilen bazı kitaplar vardır ki, bu kitapların ihtiva ettiği
hadislerin tamamı uydurmadır. Bunlardan biri el-Ved'aniyye isimlendirilen Kırk
Hadis kitabıdır. Bir diğeri: Peygamberimiz (s.a.v)'e nisbet edilen,
Peygamberimiz (s.*a.v)'in Hz. Ali'ye yaptığı tavsiyelerdir. Bu tavsiyelerde yer
alan; "Sen bana göre Harun'un Musa yanındaki mertebesinde-sin. Ancak
benden sonra Peygamber yoktur", şeklindeki birinci hadis hariç, buradaki
hadislerin hepsi uydurmadır. Bundan anlaşılmaktadır ki; İmam Tîbî,
el-Erbaûne'1-Ved'aniy ye ve el-Vesâya'1-Aîeviyye hadisleri hakkındaki hükmünden
farklı olarak; Kudaî'nin Şihab kitabındaki hadislerin hepsinin uydurma olduğuna
hükmetmemiştir.
i ine bu ifadelerden
anlaşılmaktadır ki; müellif Aliyyü'1-Karî'-mn metindeki (Şeyh) lafzıyla
kastettiği kişi Saganî'dir. Bununda müellif Aliyyü'l-Karî'nin sözünde
tutarsızlık olduğu ortaya Çıkmaktadır. Zira müellif "İhtiva ettiği bütün
hadisler uydurmadır", ifadesini, Kudaî'nin Şihab kitabını da içine alacak
şe-*Şlae nakletmiştir. Bir sonraki dipnotta açıklanacağı gibi; Şi-™ kitabı
böyle değildir. Müellif Aliyyu'1-Karî naklinde; (Şeyh) .ımesini ^e müphem
olarak zikrederek onun Şeyh Tîbî olduğu izlenimi vermektedir. Halbuki buradaki
Şeyh, Saganî'dir.
[404] Bu kitabın adı: eş-Şihah fiî-Hıkem veTEmsal veTAdab1
dır. Görünen odur ki; "Bu kitapların ihtiva ettiği hadislerin tamamı
uydurmadır" sözünün sahibi olan müellif Aliyyü'1-Karî, Kudaî'nin bu kitabını
görmemiş olmalıdır. Zira İmam Saganî'nin Keşfü'l-Hıcab an Ehadîsi'ş-Şihab
kitabında beyan ettiği gibi; Şihab' da sahih hadisler de bulunmaktadır. Ama
Şihab'-daki hadislerin çoğu uydurma ve zayıftır.
Şihab kitabı, Magrib
yazısı kaidesiyle eskiden Fas'ta basılmıştır. Daha sonra Bağdat'ta hicrî 1328
yılında Şabender Matbaa-sı'nda basılmış, sonra da memleketimiz Haleb'de 1354
yılında merhum hocamız Şeyh Ragıb et-Tabbah'm Matbaatü'Hlmiy-ye'sinde
basılmıştır. Bu baskıda Muhammed el-Arabî el-Azzûzî (rh.a) bunu alfabetik
olarak düzenlemiş ve buna Kabesü'l-Envar ve Tezlilü'sSıâb £ Tertib
Ehadisi'ş-Şihab adını vermiştir. Kitabın hadislerini numaralamış, 1004 hadise
kadar ulaşmıştır. Bıı sayı, Kettânî'nin er-Risaîetü'1-Müstatrafe' de (s.76)
"Kudaî'nin; kısa hadisleri topladığı latif bir kitaptır. Tamamı, hikmetler
ve tavsiyelerden oluşan, isnadları hazf edilmiş olan bin iki yüz
hadistir", ifadesinde zikrettiği sayıdan daha azdır. Alimlerden bir
gurubun ihtimamı bu esere yönelmiştir. Keşfü'z-Zunûn'da (2/1067) geniş bir
şekilde görüleceği gibi; ibrahim el-Vâdîâşî ve Necmeddin el-Gaytî bu eseri
özetlemiş, imam Hasen Saganî düzenlemiş, Ebu Muhammed et-Tücîbî, İbnü'l-Hakîm
lakabıyla meşhıır Ebu Muzaffer Muhammed b. Es'ad, Ebu'l" Kasım b. İbrahim
el-Verrak elAbî ve Abdurraûf el-Münavî şerh etmiş; Süyûtî ve Münavî tertip
etmiştir. Hafız İbn Receb el-Hanbelî'nin Zeyl Tabakati'1'Hanabile' deki (1/420)
İbnü'l-Cevzî biyografisinde zikrettiği gibi; imam İbnüTCevzî''nin BeyanüTHata
ve'sSavab an Ehadîsi'ş-Şihab isimli 16 cüz halinde bir eseri bulunmaktadır.
Kitabın müellifi
Mısır'ın zahid kadısı Ebu Abdillah Muhammed b. Selâme b. Ca'fer el-Kudaî
eş-Şafiî'nin; Şihab' dan başka Müsnedü'ş-Şihab isimli bir diğer kitabı
bulunmaktadır. Bu kitabında Şihab' m hadislerini senediyle zikretmektedir. Bu
zatm bu iki eserden başka eserleri de bulunmaktadır. Kahi~ re'de 454 yılında
vefat etmiştir.
Burada veya ileride
uydurma hadisleri çekinmeden nakledebi" len kimselerin biyografilerinde
zikredilecek olan "'Kadı, Zahid" ve benzeri lakaplar, sakm seni
ürkütmesin. Zira bu ilim ihtisas ve uzmanlık ilmidir. Bu ilimdeki tenkid ve
araştırma ilahî bir lütuftur. İlmin hakikatlerini ve inceliklerini idrak etme
kabiliyeti sadece nadir dahi, muhakkik alimlere verilmiştir. Bu çeşit alimler,
diğerlerine nisbetle pek azdır!. Şu rütbe ve lakap sahipleri arasında
bazılarının zekâ ve idrak zafiyeti taşıması bir vana; ilmin dînî bir emanet
olduğu anlayışı ne kadar azdır? Bu sebepledir ki; onların nazarında uydurma
hadislerin zikredilmesi, derlenmesi, öğretilmesi ve yayılması basit hatta
takdir edilecek bir çalışma olmaktadır. Hatta böyleleri, uydurma denilen
hadislerden daha kötü olan, aklın asla onaylayamayacağı apaçık yalan ve deli
saçması olan aralarında belâlar ve rezillikler bulunan sözleri bile normal
görmektedirler.
Usul alimlerinin;
meselâ Gazzalî'nin Mustasfa (1/183), İbn Kudame el-Hanbelî'nin Ravzatü'n-Nazır
(s.69) kitabının "Icmâ" konusundaki şu tesbitleri ne kadar güzeldir:
"Bir ilmi elde eden kirnse, ilim sahibi olmadığı alanda avam sayılır,"
Daha açık ve daha zengin bir ibare ile; Bir ilimde imam olan nice alim vardır
ki, diğer ilimde avamdan sayılır.
[405] Parantez arasındaki bu cümle, bir Önceki dipnottan
alınmış olup dikkat çekmek üzere ve Önemine binaen metne alınmıştır. (Çev.)
[406] el-Erbaûn ebVed'aniyye kitabı, İbn Ved'an el-Mavsılî
diye meşhur olan Musul Valisi Ebu Nasr Muhammed b. Ali b. Ubeydillahb.Ahmedb.Salihb.Süleymanb.Ved'anel-Mavsüî'nin
kitabıdır.441yılında doğmuş,494 yılında vefat etmiştir. Keşfü'-Zunûn
(1/60) sahibinin söylediği gibi; bu kitabında kırk hutbeyi toplamıştır.
Biyografisi, Zehebî'-nin Mizan' da(3/657-659);İbnHacer'inLisanü'l'-Mizan' da(5/305-306)
geniş bir şekilde yer almaktadır. İbn Ved'an'm; Erbeûn kitabı -Nebhânî'nin
"Erbain ebErbain/Kırk Erbain"'kitabı çerçevesinde 1329 yılında
Beyrut'ta basılmıştır. Kitabın sonunda Şam'daki Zahiriye Kütüphanesi'nde bir
şerhinin bulunduğu zikredilmektedir.
Bu Ved'aniyyat''m
başında, şu -uydurma- hadis yer almaktadır: "Ey insanlar!.. Ölüm, sanki
bizden başkasına yazılmış gibi davranıyoruz. Sanki hak bizden başkasına vacip
olmuş gibi duruyoruz. Uğurladığımız mevtalar sanki yakında bize dönecek olan
elçiler gibi zannediyoruz. Onların kabirlerini hazırlıyoruz. Onların
miraslarını yiyoruz. Sanki biz onlardan sonra ebedî kala-cakmışız gibi.. Her
nasihatçiyi unuttuk. Her felâketten emin olduk, insanların ayıplarını bırakıp
kendi aybı ile meşgul olana ne mutlu!.. Masıyet olmaksızın -helâlden— kazandığı
malı —Allah yolunda- harcayanlara, fıkıh ve hikmet ehliyle oturanlara,
mütevazı" kimselerle ve fakirlerle iç içe olanlara ne mutlu!.. Kendi
nefsini zelil gören, ahlakı güzel, gönlü temiz olanlara ve- şerri insanlardan
uzak olanlara ne mutlu!.. Malının ihtiyacından fazlasını -Allah yolunda- harcayanlara,
sözünün fazlasını tutan ■ lara, sünneti yeterli görenlere ve bid'atlere
kapılıp nefsiarzulara yönelmeyenlere ne mutlu!..
Bu hadisi Ebu Talib
el-Mekkî, Kutü'l-Kulûb da benzeridir lafızla nakletmiş, Gazzalî de ihya'da.
Kitabu'Hlim ilmin Afetleri hakkındaki Altıncı babın sonlarında ona uyarak
zikretmiştir. Hafız Irakî İhya Tahrici' ııde bu hadisin bazı cümlelerinin bazı
zayıf hadislerde geçtiğini belirtmiştir. Murtaza ez-Zebîdî ihya Şerhi' nde
(1/438) bazı cümlelerinin Vehb b. Münebbih'iıı sözü olduğunu beyan etmiştir.
Edebiyat Üstadı Kalkaşendî, Subhu'I A'şâ'&a. (1/213) edibin belagat
sahiplerinin hutbelerinden çokça ezberlemesi gereken metinlere örnek olarak ve
nebevi hadis olarak nakletmiştir. Burada zikredilen lafız onun lafzıdır. Bu
hadisi bu kitaplardan başka kitaplarda da aynı şekilde görebilirsin. Lafzının
tatlılığı ve manasının güzelliği sebebiyle buna aldanma. Zira lafzı, manası ve
terkibi hoş olan bu cümleler şu-radan buradan toplanmış, nebevi hadis hâline
sokulmuştur. Bir kısmı hak ve doğru olduğu halde hadis değildir. Dünya Hafızı
Ebu'l-Haecac el-Mizzî, bu Vedaniyye Hadisleri hakkında kendisine takdim edilen
bir soruya verdiği cevapta şöyle demiştir: "Allah'a hamdolsun. Kadı Ebu
Nasr İbn Ved'an el-Mavsılî'ye nisbet edilen bu hadislerden hiçbirinin,
Peygamberimiz (s.a.v)' den bu isnadlarla bu tarzda nakli sahih değildir. Ancak
bun" lardan pek azı, bilinen isnadlarla sahih olabilir. Bunların temyizi
için Özel tetebbu ve vakit tahsisine ihtiyaç duyulmaktadır. İbn Ved'ân'm Kırk
Hadisi meşhurdur. Bu hadisler çalıntı ha" dişlerdir. İbn Ved'an bunları
ilk uyduran kişiden yani (Zeyd b. Rifaa el-Haşimî)'den çalmıştır. İhvanu'sSafa
Risaleleri'ni uy-
duran kişi de bu
Zeyd'dir, denilmiştir. Zeyd, Allah'ın yaratıkları arasında hadis konusunda en
cahil, hayası en az, yalan konusunda en cür'etkâr kişi olup bu hadislerin
büyük bir kısmını hadis ehli arasında mütehassıs olanın da olmayanın da
bildiği, sahih, ve meşhur olan bazı senedler kullanarak uydurmuştur. Bu durum
da onun perdesinin yırtılması ve ayıbının açığa vurulması konusunda gayet açık
bir işaret olmuştur. Sonra da Zeyd el-Haşimî'nin uydurduğu bu hadisleri ondan
İbn Ved'an çalmış, bu hadisler için kendisi ile Zeyd el-Haşimî'nin rivayet
ettiğini iddia ettiği üstadlar arasında yeni senedler düzenlemiştir. İbn
Ved'an; bu hadisleri bazen Hâşimî'nin kendisinden rivayet ettiği üstadı ile
kendi arasındaki bir kişiden; bazen de Hâşimî'nin kendisinden rivayet ettiği
üstadı ile kendi arasındaki bir başka kişiden rivayet etmektedir. Bu ravilerin
çoğu, tanınmayan meçhul kişilerdir. Aralarında varlığı şüpheli olan kişiler de
bulunmaktadır. Bu hadislerin bazılarında uyduran kişinin rezaletini ve
iftiracının yalanını ortaya koyan açık işaretler bulunmaktadır.
Buradaki sözler güzel,
öğütler edebî öğütler olsa da hiç kimsenin hoşlandığı güzel bir sözü, bu söz
bizzat doğru bir söz olsa da Rasûhülah (s.a.v)'a nisbet etme hakkı yoktur. Zira
Rasûlul-lah (s.a.v)'m söylediği her söz doğrudur. Ama her doğru sözü Rasûlullah
(s.a.v) söylemiş değildir. Bu durum iyi düşünülmelidir. Zira bu durum,
ayakların kaydığı, akılların sapıttığı durumdur. Muvaffakiyete eriştiren
Allah'tır."
Hafız Mizzî'nin bu
cevabı, Süyûtî'nin Zeyîü'î-Mevzuat kitabından (.s.202) özetlenerek alınmıştır.
Bu cevabın hulâsasını Hafız İbn Hacer Lisanü'IMizan' da (5/306) nakletmiştir.
Hafız Zehebî de yalancı (İbn Ved'an)'m durumu hakkında hiçbir sözü ihmal
et-ttiemıştir. Allah, bize bu malûmatı sunan hadis, din ve ilim önderlerine
bol mükâfat ihsan eylesin.
[407] Bu sahih hadisi Müslim Sahih'inde (FezailüVSahabe: 33
Hadis No:2404;NevevîŞerhi:15/174)Sa'd b.Ebî Vakkas
(r.a)'dan şöyle rivayet
etmektedir: Rasûlullah (s.a.v) Tebük gazvesi'ne giderken yerine Hz. Ali
(r.a)'yi vekil olarak bıraktı. Hz. Ali:
-Ya RasûlallahL Beni
hanımlar ve çocuklar arasında vekil mi bırakıyorsun? dedi. Bunun üzerine
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:
-"Sen bana göre
Harun'un Musa yanındaki mertebesinde olmana razı olmaz mısın?. Ancak benden
sonra Peygamber yoktur. "
Hz. Ali (r.a)'ye nisbet
edilen ve Rasûlullah adına uydurulmuş olan bu Tavsiyeler birkaç defa
basılmıştır. Hâlâ baskıları ve satışı devam etmekte, gafillerin elinde elden
ele dolaşmaktadır. Bunun yalancısı günahkârdır, mel'undur. Bunu basan da günahkârdır,
mel'undur. Bunu satan da günahkârdır, mel'undur. Bunu tasdik eden de
günahkârdır, mel'undur. Dinine, Is-lâm'ma ve aklına sahip çıkmayanları Allah
çirkinleştirsin!..
[409] Hafız Zehebî Mızan'da. (1/598) bunun biyografisini
vermiş ve İbn Hıbban onun hakkında: Bizzat kasden hadis uyduruyordu,
dediğininakletmiştir.HafızİbnHacerLisanü'bMizan' daki (2/351) biyografisinde
şöyle demiştir: "Yahya b. Main: Hammad b. Amr, yalancılık ve hadis
uydurmacılığıyla meşhur kişilerden biri" dir, demiştir. Ebu Said
en-Nakkaş: Güvenilir ravilerden uydurma hadisler rivayet etmektedir, demiştir.
Zehebî'nin Mizan'da belirttiği gibi; Hz. Ali (r.a) adına yalan Tavsiyeler'!
uyduranlardan biri Muhammed b. ibrahim es "Semer kandı'dir.
(Hammad b. Amr
errNasîbü'nirı uydurmakla itham edildiği ve Süyütî'nin &\-Leâli'l-Masnûa'
da (2/374) zikrettiği Hz. Ali'ye Tavsiyelerden biri: bazı fakih ve tasavvuf
erbabının yemeğe
başlarken
zikrettikleri şu hadistir: "Ya Ali!. Yemeğe başlarken tuzla başla, tuzla
bitir. Zira tuz, yetmiş derde şifadır. Cinnet, cüzzam, alaca, azı dişlerin
ağrısı, boğaz ağrısı, karın ağrısı. "Bu hadis, İbnü'l-Cevzî'nin Mevzuat'ta
(2/289) ve Süyütî'nin Leâîî* de (2/211) zikrettiği gibi başka batıl yollarla
rivayet edilmiştir. Ayrıca
76 no.lu hadis dip
notunda geçen Tuz Hadisi'ne bakınız.
[411] Abdullah b. Ziyad b. Sem'an: Medineli bir fakihtır.
Zehebî Mızanü'l-İ'tidaV deki(2/423-424)biyografisindeşöylediyor: '"ibn Main: Sika değildir, hadisi hiçbir şey değildir,
demiştir, imam Ahmed: ibrahim b. Sa'd'in; İbn Sem'an yalan söylüyor, diyerek
yemin ettiğini duydum, demiştir. Muasırı olan İmam Malik onun hakkında:
Yalancıdır, demiştir."
[412] Süyütî'ninel-Leâli'1-Masnûa' sında(2/375)olduğu gibi; hocası (Ali
b. Zeyd b. Cüd'an)'dır. Zehebî Mizanü'ÎTtidal (3/127-128)'de biyografisini
vermiş ve şöyle demiştir: "Muhaddisler, onun hakkında ihtilaf etmişlerdir.
Hammad b. Zeyd: Bize Ali b. ^eyd haber verdi. Hadisleri ters yüz ediyordu,
demiştir. Yezid b. Züray': Ali b. Zeyd rafizî idi, demiştir. Ahmed
el-Iclî:Şia görüşü taşıyordu. Kuvvetli
değildir, demiştir. Buharı ve Ebu Hatim: Rivayeti hüccet (otorite, delil) kabul
edilmez, demiştir. Hicrî 131 yılında vefat etmiştir."
[413] Bu hadisin tamamı, 435 no.lu paragrafın dipnotunda geçmiştir.
[415] Bu eser, bazı kitaplarda Fedâilü'l- Ulemâ ismiyle yer
al* maktadır.
[416] Muhakkik Leknevî, Tuhfetü'l-Kemeîe ala Havası
Tuhfeti't Talebe kitabında (s.5) bu eseri"Fedâilü'l-Ulemâ, Ii-Muhammed b.
Sürür elSelhî" şeklinde adlandırmaktadır. Nitekim onun bu ifadesini
erR&fu ve't-Tekmîl (s.141) kitabına yazdığım notlarda naklettim. Ancak
ulaşabildiğim kaynaklar, Belh'li bu zatın biyografisi hakkında yeterli bilgi
vermemektedir.
[417] Bu zat, Hafız Zelıebî'mn Mizanü'lTtidal (3/33; 4/522)
Tezkiretü'1'Huffaz (3(83l)'da ifade ettiği gibi; "Ebu Amr el-Belevî
el-Mağribî Osman b. Hattab Ebu'd-Dünya el-Eşecc'dir. (İbn Ebi'd-Dünya) da
denilmektedir. Bazıları onu EbuTHasen Ali b. Osman el-Belevî şeklinde
adlandırmışlardır. Yalancıdır. Hicrî üçyüz yılından sonra yaşamıştır. Hz.
Ali'den hayasızca uydurma hadisler rivayet etmiştir. Bununla rezil olmuştur.
327 yılında vefat etmiştir. İbn Ebi'd-Dünya: Hz. Ebubekir Sıddık zamanında
dünyaya geldim. Sıffîn günlerinde Hz. Ali'nin katırının üzengisinden tuttum,
diyerek uzun bir kıssa anlatmıştır. Hafız ibn Hacer, Lisanü'l-Mizan'da
(4/134-140) bu kıssayı zikretmektedir. Bu kıssada bu yalancının iddiasına
göre; Hz. Ali (r.a) onun uzun yaşayacağını bildiği için, ona Ebu'd-Dünya ismini
vermiş, "Sen uzun ömürlü Ebu'd-Dünya'sm", demiştir. Yine Hafız
Zehebî, Tezkıretü'bHuffaz' da (3/980) Ebu Bekr el-Müfid (Cercerâya Muhaddisi
Muhammed b. Ahmed)'in biyografisinde şöyle demiştir: "Ahmed b. Siba'm
hadislerini kendisine okudum. Dedi ki: Bize 641 yılında Atik b. EbiTFadl hadis
nakletti. O da dedi ki: Bize Hafız Ebul-Kasım hadis nakletti. O da dedi ki:
Bize Galib b. Benna ve kardeşi Yahya hadis rivayet etti. İkisi de dediler ki:
Bize Kıraat Alimi Hasen b. Galib nakletti. O dedi ki: Bize Cerceraya'da
Muhammed b. Ahmed el* Müfid imla ederek hadis rivayet etti. Dedi ki: Bize Osman
b. Hattab nakletti, dedi ki: Ben Hz. Ali'yi işittim. Hz. Ali Dedi ki:Allah Rasûlünün şöyle buyurduğunu
işittim:''Kim benim
adıma kasden yalan
uydıırursa, Cehennemdeki yerini hazırlasın, "
Bu yalancı; asla Hz.
Ali'yi görmediği gibi, yemin olsun ki onu göreni de görmemiştir, diye bildiğim
için; bu sened, âli sened olması sebebiyle sevinemeyeceğim bir seneddir. Hafız
Irakî, Elfiyesinin Şerhi'nde (2/254) (Ali ve Nazil hadisler) ile ilgili
beyitlerin şerhinde şöyle demiştir: "Senedde; bazı ravilerin zayıflığı göz
ardı edilerek; özellikle ibrahim b. Hüdbe, Dinar b. Abdillah, Hıraş, Yağnem b.
Salim, Ya'lâ b. Eşdak, Ebu'd-Dünya el-Eşecc ve benzerleri gibi; sahabeden hadis
duyduklarını söyleyen bazı son dönem yalancıları varsa; senedin âli (kaynağa
yakın) oluşuna iltifat edilmez. Hafız Zehebî, Mizan'da şöyle demiştir: Ne
zaman bir muhaddisin Ebu Hüdbe, Ya'lâ b. Eşdak, Musa et-Tavil, Ebu'd-Dünya ve
benzerlerinin âli "isnadlarıyla sevindiğini görürsen, bil ki, bu muhaddis
henüz avamdan (sıradan insanlardan) sayılır.
Bu iki muhaddisten Önce
Hakim, Ma'rifetü Ulûmi'l-Hadis' de (s.10) bu iddiacıların bir kısmım
zikrettikten sonra şöyle demiştir: "Kısaca: Hıraş b. Abdillah, Kesir b.
Süleym, Yağnem b. Salim. b. Kanber gibilerinin isnadları ve bunların benzerleri
memnun olunamayacak, hüccet kabul edilemeyecek isnadlar-dandır. Hadis
imamlarının müsnedlerinde bunlardan birinin rivayet ettiği bir hadisin yer
alması pek nadirdir." Daha önce hiç geçmeyen (Kesir b. Süleym) çok
zayıftır. Mizan' da (3/405) belirtildiği gibi; hicrî 170 yılından sonra vefat
etmiştir. Hicrî 93 yılında vefat eden Enes'den -vasıtasız- rivayette
bulunmuştur. Hıraş ve Yağnem'le birlikte zikredilmesinin sebebi de budur.
Doğrusunu Allah bilir.
[418] İsmi Ca'fer b. Nüstûr'dur. Nüstûr er-Rûmî de
denilmektedir. Hafız Zehebî Mizan'da (1/419; 4/249) şöyle demiştir:
"Zayıf ravilerle ilgili kitaplarda bu ravinin ismini görmedim. Bu, yalanlarıyla
meşgul olmaya değmeyecek kadar düşük bir kişidir.
Helak olmaya layıktır.
Cafer b. Nüstûr: Ben Tebük Gazvesi'nde Hz. Peygamber (s.a.v) ile beraberdim.
Hz. Peygamber (s.a.v)'in elinden kamçısı düşmüştü. Ben atımdan indim ve kamçıyı
kendisine verdim. Hz. Peygamber (s.a.v) bana: Allah senin Ömrünü uzatsın,
dedi. Ben Hz. Peygamber (s.av)'den önce otuz sene. O'nun bu duasından sonra üç
yüz sene yaşadım, demiştir. Yine Zehebî, Tecrid' de (1/91) bu raviyi zikretmiş
ve şöyle demiştir: "Ona kadar varan sened karanlıktır. Metinler de
batıldır. O deccaldir. Ya da böyle bir kişi hiç var olmamıştır. Cafer b.
Nüstûr, hicrî 350 yılında Farab taraflarında rivayette bulunmuştur."
[419] Yüsr: Zehebî'nin Mizan'da (4/444) belirttiği gibi;
"Yüsr b. Abdillaholabilir.Buravi,Hz.Peygamber(s.av)'denasılsız belâlı ve
felâket hadisler rivayet etmiştir. Afet ya kendisinden sonrakilerdedir,yadaböylebirravihiçvarolmamıştır. Yüsr'den Hasan b. Harice rivayette bulunmuş ve Mısır'da iken
üç yüz yaşında idi, demiştir. Harice'ye kadar olan isnad da karanlıktır."
ikinci bir ihtimal
olarak Yüsr isimli bu ravi; yine Zehebî'nin Mizan' da (4/445) belirttiği gibi;
"Enes b. Malik'den rivayet eden Enes'in azaldı kölesi Yüsr de olabilir. Bu
ravi hadis rivayetinde "hiçbir şey değil"dir. Silefî'nin Mu'cem'inde
senediyle rivayet ettiğine göre; Yüsr şöyle demiştir: Enes b. Malik'in şöyle
dediğini işittim: Allah Rasûlü buyurdu ki: "Allah'ı zikreden kışı kıyamet
günü güneşin nuru gibi nurla gelir."İbn Hacer Lisanü'l-Mizan' da (6/298)
şöyle demiştir: Bu Yüsr; Silefî'nin meşhur şiirinde "İbn Nüstûr, Yüsr ve
Yâğnem'in hadisleri de.." diyerek sıraladığı kişilerden biridir.
Ebu Gudde diyor ki: Anlaşılan odur ki, buradaki (Yüsr) bu ikincisidir,
sözü ilk geçen (Yüsr b. Abdillah) değildir. Lisan'm nüshasında çok tahrif
bulunmaktadır. Ayrıca müellif Aliyyü'l-Karî'nin (Enes'den) ifadesi sadece
Hıraş'a ait olmayıp, (Enes'den rivayet ettikleri hadisler anlamında) her üçüne
ait olmalıdır. Doğru olan ve kesinleşen de budur.
[420] Yağnem: Zehebî'nin Mizan'da (4/459) belirttiği gibi;
"Hz Ali'nin azaldı kölesi Yağnem b. Salim b. Kanber'dir. Enes'den acaip
hadisler nakletmiştir. İmam Malik zamanına kadar yaşamıştır. İbn Hıbban: Enes
b. Malik adına rivayet ederek hadişler uydurmaktadır, demiştir. İbn Yunus:
Enes'den rivayette bulunmuş ve yalan söylemiştir, demiştir. İbn Hacer
Lisanü'l-Mizan' da (6/315) şunu ilâve etmiştir: Ukaylî diyor ki: Onun Enes'den
büyük çoğunluğu münker hadislerden ibaret olan hadis nüshası
bulunmaktadır."
İbn Hacer
Lisanü'l'-Mizan' da (6/169) ikinci bir defa (Enes'den rivayet eden Nuaym b.
Temam) adıyla zikretmiş, İbn Neccar tarikiyle batıl bir hadisini nakletmiş
sonra da; "Zannediyorum ki bu son harfde -Yâ harfinde- gelecek olan
(Yağnem b. Salimedir, demiştir. Nuaym b. Temmam denilerek, hem kendi isminde
de babasının isminde de tashif (harf değişikliği) hatası yapılmıştır",
demiştir.
İbn Hacer yine
Lisanü'l-Mizan'da (6/169) bu raviden bir sonraki ravi hakkında şöyle demiştir:
"Nuaym b. Salim: Enes'den rivayette bulunmuştur. İbnü'l-Kattan:
Tanınmamaktadır, demiştir. (İbn Hacer devamla diyor ki) "İsminde tashif
(harf değişikliği) hatası yapılmıştır. Aksı takdirde bu ravi tanınan,
zayıf-lığıyla meşhur olan, hadisi terk edilen bir ravidir. Doğru ismi
(Yağnem)'dir. Yani ilk harfi yâ'dır, sonra gayn ve ardından nun harfleri
gelmektedir."
(Ebu Gudde diyor ki)
Bununla anlaşılmaktadır ki; Lisan' da (6/315) Yağnem biyografisinin sonunda
tahrif olup buna itibar edilmez. Tahrif yoksa zayıftır, Zehebî, onu İbn
Adiyy'in sözlerinde görmüş, ona iltifat etmemiştir. Silefi'den gelen şiir ise
onun isminin (Yağnem) olduğunu kesinleştirmektedir. Doğrusunu Allah bilir.
[421] Hıraş, Enes b. Malik'dcn rivayette bulunan Hıraş b.
Abdillah'dır. Zehebî Mizan' da (1/651) onun hakkında şöyle demiştir:
"Düşüktür, yok hükmündedir. Bu rivayeti yalancı Ebu Said -Hasen b. Ali—
el-Adevî'den başkası nakletmemekte-dir. Ebu Said, Hıraş'la yüz yirmi küsur
yılında görüştüğünü zikretmiştir. İbn Adiyy: Hıraş, kendisinin Enes'in azadlı
kölesi olduğunu iddia etmiş, Enes'den merfû olarak hadisler rivayet etmiştir.
Bu -uydurma- hadislerden biri: "Kim bir gün oruç tutarsa, kendisine
yeryüzü dolusu altın verilse bile, hesab gir nündeki ecrini karşılamaz",
hadisidir. Yine bu uydurma hadislerden biri: "Güzelyüz, gözü
cilaîandırır. Çirkin yüz, muhata' hm yüzünü buruşturur", hadisidir.
[422] Dinar: Ebu Mikyes Dinar el-Habeşî'dir. Zohebî Mizan'
(2/30) biyografisinde şöyle demiştir: "Şu adam, telef olan, yalancılıkla
suçlanan biridir. Hicrî 240. yılı sınırlarında Enes b. Malik'dençirkinşeylernaklet iniştir.İbnHıbbandiyorki: Enes'den uydurma şeyler rivayet
etmektedir.İbn Adiyy ise: Zayıftır,
gidicidir. Enes'den birtakım hadisler rivayet etmiştir. Bunlardanmerfûolan:"Burundaki kıl,cüzzamhastalığına karşı teminattır.''Yine merfû olarak Allah Teâlâ buyuruyor
İti: Mü'minin saçının ağarması,benim
nurumdur.Ben nurumu ateşimle yakmayacak
kadar ikram sahibiyim." Zehebî, daha sonra Dinar'ın; aklın kabul
edemeyeceği belâlı ve utanç verici uydurma hadislerinden bazılarını
zikretmiştir. Allah onu çir-kinleştirsin. Nasıl da yalan söyleyebiliyor?!
[423] OnaEbuHüdbeel-Farisîel-Basrîdedenilmektedir. ZehebîMizan'
daki(1/71-72)biyografisindeşöyledemiştir: "Bağdat'ta ve başka şehirlerde batıl hadisler
nakletmiştir. İbn Main diyor ki: Ebu Hüdbe geldi. Millet etrafına toplandı.
Ona: Ayağını göster bakalım, dediler. (Yani onlar çok yalan söylemesinden
dolayı onun insan olduğunu doğrulamıyor, onun cinnî olduğunu zannediyorlardı.
Ayağını görmekle onun gerçekten insan olup olmadığını, ayaklarının cinlerin
ayaklarına benzeyen inek ayakları gibi olup olmadığını öğrenmek istiyorlardı.)
Bu sebeple Zehebî şöyle demiştir: Halk, onun ayağının merkep veya şeytan ayağı
olmasından korkuyordu. Ebu Hüdbe, hicrî 200 yılında acaip hadisler ortaya
koymuştur. Ebu Hüdbe, Basra'da düğünlere çağırılıp raks ettirilen bir rakkas
idi. Bişr b. Ömer diyor ki: Komşularımızda bir düğün vardı. Enes'in ravisi Ebu
Hüdbe bu düğüne davet edildi. Yedi, içti, sarhoş oldu ve şu şarkıyı söylemeye
başladı:
"Elbiselerimi
kapladı bitler. Ben de raks ettim onlar için."
ibn Hacer
Lisanü'l-Mizan' da (1/120) şunu ilâve etmiştir: İbn Hıbban onun hakkında;
"Deccallerden bir deccaldir, ne hadis rivayetiyle ne de hadis yazmakla
tanınmıyordu. Sadece oynatılıyor ve kendisiyle eğleniliyordu. Basra'da
düğünlere çağırılıp
raks ettirilen bir
rakkas idi, Yaşı ilerleyip saçları ağarmca; Enes'den hadis duyduğunu iddia
etmiş ve onun adına hadisler uydurmaya başlamıştır", demiştir.
Süyûtî de
Zeylü'l-Mevzûâfta. (s.199-201) Ebu Hüdbe'nin Enes'den rivayet ettiği bu nüshayı
nakletmiştir. Hafız Silefî diye meşhur olan, dünyanın isnad alimi, yüz seneyi
aşan bir hayatı olan,uzun ömürlü,salih zatlardan,imam Hafız Ebu Tabir
Ahmed b.
Muhanınıed..... b. Silefe eHsbehanî (öl. 576) Allah
Rasûlü (s.av)'nün
sahabîleri olduklarını ve uzun ömür yaşadıklarını iddia eden bu yedi hadis
uydurmacısının isimlerini manzume ile vermiştir. Silefî şöyle diyordu: İbn
Nüstûr, Yüsr ve Yağnem'in hadisleri, Mağrib diyarının Eşecc'i ve sonra Hıraş'm
iftiraları, Dinar'ın nüshası ve yaşıtı Ebu Hüdbe el'Kaysî'nin nüshası Bunların
hepsi, kelebek gibidirler.
NitekimHafızİbnHacerdebuikisiniLisanü'J-Mizan' da (6/446-447)sahabî olduğunu ve uzun ömür yaşadığını iddia edenyedikişinindışındasekizincideccalolan(Rabi'b. Mahmud el-Mardinî)'nin biyografisinde zikretmiştir. Zehebî, Mizan'da.
(2/42) (Rebi' b. Mahmud el-Mardinî) biyografisindeşöyledemiştir:"İftiracıdeccaldir.Hicrî599yılında sahabî olduğunu ve uzun ömür
yaşadığım iddia etmiştir. Hafız Vadi-âşî —Batıda ve doğuda ilim yolculukları
yapan Muhaddis Muhammed b. Cabir el-Kaysî el-Endelüsî, et-Tunisî (Doğ.673*
01.749)- Hafız Silefî'nin az önce geçen iki beytini bana okudu ve bunu şu
beytiyle takviye etti: "Sekizincisi (Raten), dokuzuncusu (Mardinî)'dir.
İsmi Rabi' b. Mahmud'dur. Durumu açığa vurulmuştur." Tarihçi Makarrî
Nefhu't-Tıyb kitabında (3/66) Hafız Silefî'nin iki beytini okurken (Yüsr)
yerine (Kays) ismini zikretmiştir. İbn At şöyle demiştir: Hafız Silefî bu iki
beyti okuduktan sonra bu şeylerin hava gibi olduğuna işaret etmek üzere,ellerine üflüyor du.
Birinci beytin başı,
Aclûnî'nin Keşfü'bHafa kitabının sonlarında (2/561) (Ehadîsü Nüstûr...)
şeklinde gelmiştir. Bu ravi, daha önce 441 no.lu paragrafta işaret edildiği
gibi; Zehebî'nin Mizan' mda (4/249) da (Nüstûr) ismiyle gelmiştir.
Sonra ikinci beytin ilk
yansı Aclûnî'nin Keşfü'bHafa kitabının sonlarında (2/561) olduğu gibi pek çok
kaynakta tahrif edilerek
(Nüshatü Dinar ve
Nüshatü Tevbe) şeklinde hatalı olarak yer almaktadır. Dikkat edilmelidir.
Saganî'nin Risaletü'l-Mevzûât (s.4) kitabında her iki beytin ilk yarısında
tahrif yapılmış; (Yüsr) yerine (Bişr); (Nüshatü Tirbihi) yerine (Ahbaru Şerbetin)
şeklinde yazılmıştır. Bu, iltifat edilmeyecek bir tahriftir. Nefhu't-Tıyb' de
(ve büht) kelimesi (ve ba'de) şeklinde tashif edilmiştir.
Tamamlayıcı Bilgi:
Elinizdeki Masnû kitabının metninde ve dipnotlarda kendileri sahabî olduğunu ve
uzun süre yaşadıklarını iddia eden deccallerden şu kimseler yer almaktadır:
1.İbn Ebi'd-Dünya ya da Ebu'd"Dünya
el"Eşecc el-Belevî el-Mağribî
2. İbn Nüstûr er-Rûmî
3. Yüsr b. Abdillah
el-Mısrî
4. Yağnem b. Salim
5. Hıraş b. Abdillah
6. Dinar el-Habeşî
7. Ebu Hüdbe İbrahim b.
Hüdbe el-Kaysî el-Farisî el-Basrî
8. Rabi' b. Mahmud
el-Mardinî
9. Raten el"Hindî
Sahabî olduklarını ve
uzun süre yaşadıklarını iddia eden dokuz yalancı deccalin isimleri bunlardır.
476.paragrafta uzun ömürlü şu deccallerin isimleri de zikredilecektir:
10. Muammer Habeşî (?)
11. Muammer Mağribî (?)
12. Muammer b. Büreyk
13.Şemhûreş: Sahabî olduğunu ve uzun süre
yaşadığını iddia eden cinnî bir kimse olduğu söylenmektedir.
14. Kays b. Temim
et-Tâî lö.Meklebe b. Melkân el-Hârezmî
16. Cabir b. Abdillah
el-Yemamî
17. Cübeyr b. Haris
18. Kmnevc hükümdarı
Serbâtek
Böylece sayıları on
sekiz olmuştur. Bunların biyografilerini Ibnü'l-Esir'in ÜsdübGabe, Zehebî'nin
Tecrid Esmai'sSahahe, Mızan ve el-Mugnî fi'd-Duafâ kitaplarında; İbn Hacer'in
İsabe
ve Lisanü'bMizan ile
İbn Arrak'm Tenzilıü'ş-Şeriati'JMerfûa kitabında görebilirsiniz.
19.Mansur b. Hızame: Bunu Tarihçi Makarrî
Nefhu't-Tîb' de (3/11) Doğudan Endülüs'e gelenler hakkındaki 6. babda zikretmektedir.
Mansur'un iddiaları arasında Hz. Osman (r.a)'m zamanına yetiştiği, Cemel günü
Hz. Âişe (r.anhâ) ile birlikte olduğu, Sıffîn'de bulunduğu, babası Hızame'yi
Allah Rasûlü'nün azad ettiği, kendisinin Endülüs'den Magrib'e 330 yılında
geçtiği iddiaları yer almaktadır. Bunları nakleden Makarrî şöyle demiştir:
"Bütün bunlar saçmadır, aslı yoktur. Allah Hafız İbn Ha-cer'e rahmet
eylesin. Zira o hafız ibn Beşkuval'in kitabının nüshası üzerine bu sözler
hakkında; "Bu hezeyandır. Aslı yoktur.Bunaadlanılmasın!.."diyeyazmıştır.(Eşeccü'l-Garb)'ın
hayatı da aynı şekildedir. Hadis hafızları onun yalan olduğunda ittifak
etmişlerdir.
20.Ömer b. Hafs cd-Dimaşkî el-Hayyat el Muammer:
bkz. Mizan: 3/190 (Ömer el-Hayyat); 4/ 144 (Maruf el-Hayyat)
21. Muzaffer b. Âsim
eHclî:bkz. Mizan: 4/131; Lisan
ü'iMizan: 6/53 Ayrıca Mizan: 4/178 (Meklebe b. Melkân); Tecrid Esmai's-Sahabe:
2/93.
22.Abdullah b. Ahmed b. Ebî Zabye el-Haccam
el-Basrî el-Muammer: bkz. Lisanü'lMizan: 3/254.
23.EbuTHasen b. Nevfel er-Râî: bkz. Mizan:
4/5151; LisanüT Mizan: 6/364.
24.Hut b. Murre b.Alkame:Mk.z.Tenzihü'ş-Şeriati'1-Mcrfûa: 2/45.
25. İbrahim eş-Şerabî:
bkz. elMuğnifi'dDuafâ: 1/31.
26.Sa'd b. Ali Ebu'1-Vefa en-Nesevî
el"Kadî: bkz. eîMuğni fi'd~ Duafâ: 1/255.
Merhum Üstadımız İmam
Kevserî'nin "Atbü'İMuğterrin hi Decaciletı'1'Muammerin"isimli bir
eseri vardır. Kevserî, bu ese' rinde şahabı olduklarını ve uzun süre yaşadıklarını
iddia eden deccallerin isimlerini toplamıştır. Eser hâlâ yazma olup ben henüz
bu esere vâkıf olamadım.
Burada dikkat çekilmesi
gereken hususlardan biri şudur: Şevkânî'nin el-Fevaidü'lMccmûa
fiTEhadisi'lMevzûa kitabında (s.422,423) (Muammer b. Büreyk) ismi tahrif
edilerek (Muammer b. Şerik) şeklinde yazılmış; (Ali b. Osman b. Hattab) ismi
(Osman b. Hattab)'dan farklı bir isim olarak yer almıştır. Halbuki Zehebî'nin
Mizan' mda. (4/522) belirtildiği gibi; bu ikisi
aynı kişi olup bazıları
bu şekilde bazıları diğer şekilde adlandırmışlardır.
Masnû kitabının sonunda
274. sayfada bu dipnotuna şu ilâve yapılmıştır:
27. Ahmed b. Ali
en-Nasibî: bkz.Tenzihü'ş-Şeria: 1/31.
28. İbrahim b. Muhammed
... el'Ensarî: bkz. Lİsan: 1/106.
29. Hasen b. Rekzevan
el-Farisî: bkz. Lisan: 2/207'.
30. Zeyd b. Temim
el-Kılâbî: bkz. Lisan: 2/502.
31. Musa b. Abdillah
et-Tavil: bkz. Mizan: 4/209; Lisan- 6/122.
32. Ebu Halıd es-Sakka:
bkz. Mizan: 4/519; Lisan: 6/372.
34.İsa b. Abdullah el-Osraanî: Bağdat'ta Buharı,
Müslim ve muasırlarınınüstadıolanh.244yılındavefatedenAlib.
Hucr'dan hadis rivayet etmişaynı
zamanda Ümeyne bt. Enes b. Malik'den hadis duyduğunu iddia etmiş ve bu durumu
tesbit edilmiştir. Ümeyne, Hafız İbn Hacer'in Takribinde olduğu gibi
(yâ)'dansonra(nun)harfiyledir.Mizan(3/317)veLısan'da (4/401) olduğu gibi
Amine değildir.
35.Muammer el-Mağribî: Hafız İbn Hacer'in Isabe
kitabında (Mim) harfinin dördüncü kısmında (Muammer el-Mağribî)'nin biyografisi
sonunda şu ifadesi yer almaktadır: "Bu, Raten, Kays b. Temim,
Ebu'l-Hattab, Meklebe, Nüstûr cinsindendir. Bunlarınbiyografileriniel-Muammerînisimlikitaptatopladım. Muvaffakiyet
Allah'tandır."
Abdülfettah (Ebu Gudde)
diyor ki: Bu kitabı görmedim. Bu kitabın bu konuda yazılmış en kapsamlı
kitaplardan olduğunu zannediyorum. Bu konuyla ilgilenen araştırmacı bu kitaba
vakıf olmaya çalışmalı, bu kitabı basıp neşrederek ihya etmelidir.
[424] Zehebî, Mizan'da (2/234) şöyle demiştir: "Enes b.
Ma-hk'den rivayet eden Sem'an b. Mehdî: Tanınmayan bir hayvandır. Ona yalan
bir nüsha yamanmıştır. Bu nüshayı gördüm. AUah bunu uyduranı
çirkinleştirsin."
[427] Süyûtî, Zeyl'de (s.4l) bu uydurma hadisler arasında
İbn Şahin tarikiyle Sem'an b. Mehdî'den; o da Enes b. Malik'den şu hadisi
rivayet etmektedir: Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:"Bir adam yemek tabağını yalar gibi
iyice temizlediğinde yemek tabağı ona istiğfar eder ve Allahıml. Beni
Seylan'dan azad ettiğin gibi. onu da Cehennem'den azad et, der."Yemek
tabağınıniyicetemizlenmesi hakkındabuuydurmahadise gerek kalmadan
Müslim'in Sahih'inde (Eşribe 129-137; Şerhu Müslim: 13/203) rivayet ettiği
sahih hadisler vardır.
[428] İbnü'l-Cevzî'ninMevzuat (1/154-158);İbnKayyımel' Cevziyye'nin el'Menaru'1'Münif kitabında (s.57,61) ve müellif
Aliyyü'l-Karî'nin
elMevzûâtü'l-Kübrâ' sının sonunda ikinci fasılda dediği gibi; Muhammed ismini
alma hakkındaki hadisler de aynı şekilde batıldır. Süyûtî'nin
el-HavîÎil-Fetavî(2/115) kitabında ed-Dürretün-Naciye sonlarındaki; "Bu
hadisin senedi, bana göre hasen şartlarını taşımaktadır", ifadesi
Süyûtî'nin bilmen mütesahil (fazla hoşgörülü) hükümlerindendir.
[429] Süyûtî, el'Leâh'lMasnûa'da (2/361-373) bu Veda Hutbesini
13 sayfa halinde zikretmektedir.
[430] Bu hutbe, uydurmacının kendisinin, uydurduğu ve Rasîr
lullah (s.a.v)'ın vefatına yakın okuduğunu iddia ettiği hutbedir.
[431] Veciz adlı bu kitap, Fettenî'nin Tezkiretü'bMevzûât'
ta (s.4) ifade ettiği gibi; Süyûtî'nin kitabıdır.
[432] Zehebî Mizan'da (4/27-28) onun biyografisinde şöyle demiştir:"Muhammedb.Muhammedb.Eş'asel-Kûfî,Ebu'l-Hasen, Mısır'a yerleşmiştir. İbn
Adiyy: Ondan Mısır'da hadis yazdım. Şiddetli Şiî oluşu, onu bize bin hadise
yakın bir hadis nüshası tahric etmesine sevk etmişti... Bu durumu Mısır'daki
ehH beytin şeyhi Hüseyn b. Ali el-Hasenî el-Alcvî'ye anlattığımızda; Bu Musa
b. İsmail, Medine'de kırk yıl benim komşum idi. Ne babasından ne de başkasından
her hangi bir rivayeti olduğunu söylemedi, dedi. İbn Adiyy onun uydurma
hadislerinden birkaçını zikretmektedir."
İbn
Hacer el-Askalânî Lisanü'l-Mizan' daki (5/362) biyografisinde şunu- ilâve
etmektedir: "Sözü geçen bu kitabın -yani-Aleviyyat'm bir kısmını gördüm.
Musa b. İsmail bu kitabı Sünen diye adlandırmış, bunu bablara göre tertip
etmiştir. Bu kitaptaki hadislerin tamamı, aynı senedle rivayet
edilmiştir."
[433] Şevkânî'nin el-Fevaidü'1-Mecmua kitabında (s.519) bu
şekilde zikredilmiştir. Asılda ve müellif AliyyüTKarî'nin el' Mevzûâtü'l-Kübra
kitabının sonlarında ikinci fasılda (ed-Dühm) yerine (el-Edhem) lafzıyla
nakledilmiştir. Fettenî'nin TezkiretüT Mevzuat'mda (s. 10) ve Mizan'da (4/28)
(ed-Dühm) lafzıyla gelmiştir. Doğru olan da budur. Lisanü'l-Mizan' da (5/362)
ve Süyûtî'nin ZeyF inde (s.114) ve Tenzihü'ş-Şeria' da (2/402) ise C.elka)
şeklindedir. Bu kelimede tahrif yapılmıştır.
[434] Bu zat hakkında Zehebî Mizan'da (2/390) şöyle demiştir:
Abdullah b. Ahmed b. Amir babasından; o Ali er-Rıza'dan; o dedelerinden bu
batıl uydurma nüshayı rivayet etmiştir. Onu ya kendisi ya da babası uydurmuş
olmalıdır. Hasen b. Ali ez-Zührî: Ümmî idi. Razı olunan biri değildi. Hicrî 324
yılında vefat etmiştir." Müellif Aliyyü'l-Karî'nin el-Mevzûâ'tü'î-Kübra
sonunda ikinci fasılda (Abdullah b. Ahmed)'in nesebi hakkındaki tereddüdü onun
kusuru olup hoş değildir.
[435] Bu son isim, Aclûnî'nin Keşfü'l-Hafa hmda (2/552) (Ya'mûş)yerinesinharfiyle(Ya'mûs);Zehebî'ninMizan' mda (1/202) ise
(Na'mûş) şeklinde yani başındaki mm harfiyle zik~ redilmektedir.
[436] Deylemî'den nakledilen bu bölümü Süyûtî,
Zeylü'l-Mevzû-ât kitabında (s.194-195) zikretmiş, ve Deylemî'nin
"Hadisleri ise cidden münkerdir", sözünden sonra şu ifadeyi ilâve
etmiştir: "Onları tamamenatamadım."Süyûtîdahasonra(s.194-196 arasında) Arûs
kitabından epeyce hadis nakletmiştir. Burada asıl nüshada eksiklik ya da
kısaltma vardı. Ben bunu merhum Süyûtî'nin Zeyl'inden tamamladım.
[438] İbnü'l-Cevzî, Mevzuat kitabının başlarında: 1/35-47
[439] Ibnü'l-Cevzî'nin Mevzûâtinda. ve Süyûtî'nin Leâlî
kitabında bu şekildedir. Asıl nüshada ve müellif Aliyyül-Karî'nin el'
MevzûâtüTKübra kitabının ikinci faslında (el-maklûb) yerine (el-kalb)
denilmiştir.
[441] İbnü'l-Cevzî'nin Mevzûâtindakı (1/37) ve Süyûtî'nin
Leâlî' deki (2/468) ifadesinin devamı şöyledir: Bunun örneği Hammad b. Seleme'nin
üvey evladı olan zındık -yani kasıtlı dinsiz- Ab-dülkerim b. Ebi'l-Avcâ'nm;
annesinin kocası Hammad b. Seleme'nin kitaplarına hadisler ilâve etmesidir.
İbn Adiyy diyor ki: Abdülkerimb.Ebi'1-AvcâAbbasîhalifesiMehdîzamanında yakalanıpBasraEmiriMuhammedb.Süleymanb.Aliel-Basrî'nin huzuruna getirildi. Basra Emiri
boynunun vurulmasını emrettiğinde Abdülkerim: Helâli haram, haramı helâl kılmak
üzere sizin içinizde dört bin hadis uydurdum, demiştir." Süyûtî'nin sözü
burada az bir ilâve ile sona ermektedir. Zındıkların bu çeşit tavrı, Halife
Mchdî'nin oğlu Halife Harun Reşid zamanında da tekrarlanmıştır. Hafız Zclıebî
Tezkiretü'l-Huffaz' da(1/273)(Ebuİshakel-Fezarî)'ninbiyografisinde, -Hafız İbn Hacer Tehzibü't-Tehzib'de
(1/152) onun biyografisin-
de, Hafız SüyûtîTarihu'l-Hulefâ' da (s.194), Müellif
Aliyyü'l-Karî el-Mevzûatül-Kübra' da altıncı fasılda şöyle demiştir: İbn Uleyye
ve İshak b. ibrahim anlatıyor: Harun Reşid bir zmdıkı cezalandırıp boynunun
vurulmasını emretti. Zındık ona: -Niçin benim boynumu vuruyorsunuz? dedi.
Reşid:
-Ey Mü'minlerin Emirü.
Haberin var mı? Ben içinizde bin hadis (Aliyyül-Karî'nin nakline göre dört bin
hadis) uydurdum. Bu hadislerle ben, Hz.Peygamber (s.a.v)'in bir harf bile söylemediği
konularda helâli haranı, haramı helâl kılıyordum, dedi. Reşid ona:
-Ey Allah'ın düşmanı!..
Ya sen Ebu İshak el-Fezarî ve Abdullah b. Mübarek hakkında ne dersin? Onlar
hadisleri didik didik ediyor, bu uydurma hadisleri harf harf ortaya
çıkarıyorlar, dedi.
[442] İbnü'l-Cevzî'nin Mevzuatındaki (1/38) ve Süyûtî'nin
Leâlî' deki (2/468) ifadesinin devamı şöyledir: "Bu, sapık fırkalardan
biri olan Salimiyye mezhebinin bir gurubu hakkında nakledilmiştir." Bu
iki müellif, daha sonra işledikleri bid'atlerden tevbe eden "Biz, eskiden
bir şeyi arzu ettiğimizde ya da güzel gördüğümüzde onun için hemen hadis
uydururduk!..", diyen birtakım bid'atçilerden bazı rivayetler nakletmişlerdir.
[443] Giyas b. İbrahim en-Nehaî'nin yaptığı gibi. Gıyas,
Abbasî halifesiMehdî'ninhuzurunagirdiğindeMehdigüvercinle oynuyordu. Mehdî uzaktan gelen
güvercini severdi. Gıyas'a; -EmirüTMü'mınîn için bir hadis naklet, denildi.
Gıyas: -Bize falan, o falandan, o da Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre;
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:"Yarışma ödülü sadece ok, at,deve veya kanatta (yani kuşta) olur", dedi. Hadise ev cenah (veya
kanat) kelimesini ilâve etti.
Mehdî ona on bin dirhem
verilmesini emretti. Kalkıp giderken de;
-Ben şehadet ederim ki,
senin kafan Allah'ın Rasûlü adına yalan uyduran yalancı kafasıdır. Bu günaha
ben sebep oldum. Bu adam bana şirin görünmek istedi, dedi. Sonra da güvercinin
kesilmesini emretti. Alimler arasında o günden sonra (Gıyas) adı zikredilmedi.
Bu olayı Hatib Bağdadî, Tarîhu Bağdad'dcv. (1/323-324) Gıyas'm biyografisinde;
İbnül-Cevzî, Mevzuat' ta: (1/42); Zehebî, Mizan'da: (3/338); Süyûtî, Leâlî'de:
(2/470) rivayet etmektedir.
Gıyas'ın babası olan (İbrahim
en-Nehaî), meşhur (İmam İbrahim en-Nehaî) değildir. Gıyas'ın babası İbrahim b.
Talk b. Muaviye en-Nehaî'dir. Meşhur İmam (ibrahim en-Nehaî ise ibrahim b.
Yezid b. Kays en-Nehaî'dir.
Sözü geçen hadisin;
"ev cenah" (veya kanat yarışı) ilâvesi olmaksızın gelen rivayeti
sahihtir, uydurma değildir. Bu sahih hadisi Ebu Hureyre'den; İmam Ahmed b.
Hanbel Müsnedinin (Müsned Ebî Hureyre) bölümünde birkaç yerde (2/256, 358, 425,
474); Ebu Davud (Sünen- 3/29 Cihad 60); Nesaî, (Sünen: 6/226 Hayl 14); Tirmizî,
(Sünen: 7/192 Cihad 22); ve İbn Mace: (Sünen: 2/960 Cihad 44) ve Hakim
sahilidir diyerek Müstedrek'de rivayet etmiştir. Burada geçen lafız, Nesaî ve
Tirnıizî'ye aittir. Hadisde geçen (Sebak) kelimesi; yarışta rakibini geçen
kimseye verilmek üzere belirlenen meblağ anlamındadır. (Lâ sebeka) hadisinin
manası şudur: "Müsabaka/yarışma yoluyla ancak şu yarışlarda Ödül alınması
helâldir Ok yarışı, at yarışı, deve yarışı." Gıyas, sultanın kuşu
sevdiğini görerek ona yaranmak rçm bu sahih hadise "ev cenah" (kanat yarışı)
kelimesini de uave etmiştir.
[446] Busoncümle,buyalanhaberinakledenHafızİbn Asakir'in söylediği ifadesidir. Süyûtî,
ZeyF de (s.181) bu sözü İbn Asakir'den nakletmekte ve bunu ardından da şöyle
demek" tedir: "Bu haberi Deylemî Müsnedü'l-Firdevs'de rivayet
etmiş" tir. Hafız İbn Hacer Zehru'FFırdevs' de: Bu, uydurmadır, de"
mistir."
[448] Nitekim Hafız Zehebî, Mizan'da (2/218) biyografisinde
şöyle demiştir: "Süleyman b. İsa b. Necîh es-Siczî: Helak olmuş sayılır,
^.lani yok hükmündedir.) Cevzecânî: Yalancıdır, yalandan Çekinmez, demiştir.
Ebu Hatim: Yalancıdır, demiştir. İbn Adiy: -Hadis uyduruyor, demiştir. Onun iki
cilt "Tafdîlu'FAkFAldm Us£ün]üğü"kitabı bulunmaktadır."
[450] İbn Hacer el-Heytemî, el-CevhcruTMünazzam fî ziyaretiT
Kabrış-Şerifi'n-NebeviyyıTMükermm: s.29'30. İbn Hacer e\-Askalânî Lisan'da.
(2/108) "Bu uydurma olduğu açık bir kıssadır", demiştir. Zehebî de
Siyer A'lâmi'n-Nübelû'&a (1/258): "İsnadı gevşektir. Bu haber
münkerdir", demiştir.
[451] Bunun Süyûtî'nin Zeylü'I'Mevzûât kitabında bulamadım.
Fettenî, bu hadisi Tezkiretü'l-Mevzûât' da (s.36-37) Firûzâba-dî'nin
Muhtasar'ma nisbet etmektedir. Yazarın kalemi yanıla-rak bir kitap yerine bir
başkasının ismini yazmış olmalıdır.
[452] Yazarın kalemi yanılarak bir önceki hadiste nakil
yapılan kitabınisminiyanlışyazmamışsa;buhadisdeSüyûtî'nin, ZeylüTMevzûât
kitabından nakledilmiş olmaktadır. Bu hadisi Zeyl'de bulamadım. Fettenî, bu
hadisi de Tezkiretü'l-Mevzûât' da (s.38) Süyûtî'nin el'LeâliTMasnîm kitabına
nisbet etmektedir. Bu hadis, gerçekten el'Leâli'TMasnûa'da (2/18) yer almaktadır.
Bu durum, bir önceki kitabın isminde hata olduğu görüşünü güçlendirmektedir.
Doğrusunu Allah bilir.
[454] Gazzalî'nin ihya kitabının durumu, bu eserdeki zayıf
ve uydurma hadislerin varlığı ve bizzat Gazalinin hadis ilmindeki sermayesinin
azlığını itiraf etmesi hakkında, imam Abdülhayy el-Leknevî'ninehEcvibetü'l-Fadıla Îil-Es'iletü-Aşeratil
Kâmile kitabında (s.118-120) yazdığını dip notlara bakınız.
[455] Leknevî'nineî-Bcvibetü'î-Fadılakitabında(s. 101-102)
Sa'lebî'nin. Tefsir'i ve alimlerin bu Tefsir hakkındaki görüşleri hakkında
yazdığım dip notlara bakınız.
[456] Bu zat, fıkıh âlimi Ibn Hacer el-Heytemî el-Mekkî'dir.
[457] Evet, hadis böyledir. Hafız Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid'
de (5/38) bu hadisi zikrettikten sonra: "Senedinde (Muhammed b. Haccac
cl'Cümahî) bulunmaktadır. Bu hadisi uyduran da odur", demiştir.
Hafız Zehebî,Mizanü'l-İ'tidaV de (3/509) bu ravinin
biyografisinde şöyle demektedir: "Heriseci idi. -yani herise (kavrulmuş
un helvası) satıyordu.- 181 yılında vefat etti. Ibn Adiyy: Herise hadisini o
uydurdu, demiştir. Darakutnî: Yalancıdır, demiş, Ibn Main ise; Pis yalancıdır,
demiştir."
Hafız İbn Hacer
Lisanü'l'-Mizan''da (5/117) bu ravinin biyografisinde şunu ilâve etmiştir:
Ukaylî; Muaz b. Müsennâ, Said b. Muallâ, Muhammed b. Haccac, Abdülmelik b.
Ömer, Rib'î kanalıyla Muaz b. Cebel'den şu hadisi rivayet etmektedir: Muaz
anlatıyor: Dedim ki:
"~Ya RasûlallahL
Cennet'ten yemek getirdin mi? diye sordum. Peygamberimiz (s.a.v):
-"Evet, Herise
(kavrulmuş un helvası) getirdim. Onu yedim. Benim gücümü kırk kişinin gücü
kadar artırdı. Cinsî gücümü de kırk kişinin cinsî gücü kadar artırdı",
diye cevap verdi. Muaz, her yemek yediğinde önce herîse ile yemeğe başlardı. Bu
son hadis, İbnü'l-Cevzi'nin Mevzuat kitabından (3/16) oradaki bazı hatalar düzeltilerek
nakledilmiştir.
[459] Zürkanî, Şerhu'1'-Mevahibü'1-Ledünniyyc kitabında
(5/113): "Bu iki alimden Önce Nevevî, Fetavâ kitabında hadis hakkında bu
hükmü vermiştir."
[460] Yani Sühreverdî, AvarifüTMaarif kitabında Sema konusundakiEdebveİtinahususundakigörüşler başlıklıyirmi beşinci
babda bu hadisi zikretmektedir. Sühreverdî, burada bu hadisi senediyle İbn
Tahir'den; İbn Tahir de senediyle ravisi Enes b. Malik'den rivayet etmektedir.
Sühreverdî, daha sonra bu hadisin sahih ve makbul olduğunu reddetmektedir.
[461] Bu uydurma rivayette burada şu ifade de yer
almaktadır: "Muaviye b. Ebî Süfyan:
-Oyununuz ne güzel ya
Rasûlallah!. dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v):
-Sus, ya Muaviye. "Semâ' (Musikî) anında titremeyen değerli bin
değildir." dedi. Sonra ridasını orada bulunanlar için dört yüz parçaya
ayırdı..."
[462] Zehebî, Mizan ü'H'tidal: 3/164 (Ammar b. İshak'm
biyografisi)
[463] Bu rivayetin daha fazla çürütülmesiyle ilgili olarak
Jettenî'nin Tezkiretü'I-Mevzûât kitabına (s. 197-198) bakabilirsiniz.
[465] Suffe: Mescid-i Nebevî'ye bitişik, üzeri hurma
dallarıyla örtü-u yer olup sahabenin fakirleri orada barınır, orada oturur ve
ora-da gecelerlerdi.
[466] İbn Teymiyye'nin sözü, Lâm harfinde 236 nolu hadiste
geçmiştir.
[468] Demîrî, Hayatü'l-Hayvan kitabında (2/61) Surad -göçeğen-
Kuşu konusunda şöyle demiştir: "Surad: Serçeden büyük, yarısı beyaz, yansı
siyah bir kuştur. Gagası büyük ve serttir. Parmakları büyükçedir.Yaçalılıktayadaağaçtagörünür. Gıdası ettir.
Onun farklı ötüş şekilleri vardır. Avlamak istediği kuşları görünce kendi
diliyle öterek onları kendisine yaklaşma çağrısında bulunur.Kuşlar yanmagelincede birinehücum edip gagasıyla onu gagalar, hemen
parçalayıp yer." (Nakil burada bir parça tasarrufla birlikte sona
ermektedir.)
[469] bkz. Abdülbaki İbn Kanı', Mu'cemü'sSahahe: 5/2034 Hadis
No: 576 (thk. Halil İbrahim KUTLAY, nşr. Nizar Mustafa el-Baz, Mekke,
1418/1998); Hatib, Tarihu Bağdud: 6/196; İbn Esir, Üsdü'l'Gabe: 5/234; Zehebî,
Mizan: 4/137. İbn Hacer, İsabe: 7/15
[470] Müellif Aliyyyü'1-Karî, Türbiştî'nin bu hükmünü
el-Mirkat ŞerhuTMişkâtkitabında:4/536Kitabü'r-Rü'ya'nmbaşlarında
nakletmiştir.
[472] Dûlâbî lakabıyla meşhur olan Ebu Bişr Muhammed b.
Ahnıed b.Hammaded-Dûlâbî,el-Esmave'1-Künâ kitabının
müellifi olup hicrî 310 yılında vefat etmiştir. (Çev.)
[474] Kadı Iyaz,eş-Şifa bi-Ta'rif Hukukı'l-Mustafa kitabında Allah'ın; Rasûlü (s.a.v)
eliyle ortaya koyduğu delil ve mucizelerle ilgili dördüncü babında, Ayın
yarılması ve Güneşin batışının ertelenmesi faslında bu hadisin
"sahih" olduğunu ifade etmektedir.
[476] Ebu Gudde diyor ki: Allah Rasûlü (s.a.v)'nün duasıyla
Hz Ali (r.a) için Güneşin iade edilmesi (Reddü'ş-Şems) olayı hakkında gelen en
sahih rivayet Esma bt. Umeys (r.anhâ) hadisidir. Bu hadisi sadeceEsma bnt. Umcys (r.anhâ) rivayet etmiştir.
Alimler bu hadis hakkında çok söz söylemişlerdir. Alimlerden bu hadisi sahih
kabul edenler de reddedenler de bulunmaktadır:
Bu hadisi reddedenler
arasında şu alimler bulunmaktadır: l.Aliibnü'l-Medînî(et-Taces-SübkîTabaka tüş-ŞafîıyyetıT Kübra: 2/150)
2. Ahmed b. Hanbel: Bu
iki zat: "Bunun aslı yoktur ".demiştir.
3. İbnü'l-Cevzî,
Mevzûat'ta (1/355-357)
4.İbn Teymiyye
Minhacü'sSünnctin-Nebevîyye'de (4/185-195) bu iki imama tabi olmuşlardır. İbn
Teymiyye'nın talebelerinden şu Hafız imamlar bu konuda onun görüşüne
katılmışlardır:
ö.Zehebî (bkz. İbn
Arrak, Tenzîhü'ş-ŞeriatıTMerfûa (1/379-380)
Bu hadisi kabul eden ve
bunun sahih olduğunu ifade edenler
arasında şu alimler
bulunmaktadır:
1. İmam Ahmed b. Salih
el-Mısrî,
2. İmam Tahavî:
Müşkilü'l-Âsâr'da (2/8-11)
3. Ebu'l-Kasım
el-Amirî,
4. Hakim en-Neysabûrî,
5. Beyhakî
Delâiiü'n-Nübüvve kitabında,
6. Kadı İyaz Şifa
kitabında,
7. Hafız Heysemî,
Mecmau'z-Zevaid'de (8/297),
8.Hafız Veliyyüddin b. Zeyneddin eHrakî
Tarhu't-Tesrîb'de (7/247)Buhadisintarikleriniderlemişvesahiholduğuna hükmetmişlerdir.
9.Hafız İbn Hacer, Fethu'l-Barî'de (6/155) Bu
hadisin tarikleriniderlemişvesahiholduğunahükmetmiştir.HafızIbn Hacer; bu konuya FarzuTHumus, (8) nolu "Ganimetler bana helâl
kılındı hadisi" başlıklı babda yer alan şu hadisi açıklarken temas
etmiştir:*
Ebu Hureyre'den rivayet
edildiğine göre; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Peygamberlerden bir
Peygamber -ismi Yûşa' b. Nûn'dur- ikindi namazı esnasında ya da ikindiye yakın
-fethetmek istediği- kasabaya yaklaşmıştı. (O gün o kasabayı fethetmeliydi.
Zira ertesi gün Cumartesi idi. Cumartesi günü savaşamazdı.) O Peygamber (a.s)
Güneşe baktı: (Ey Güneş!..) Sen de ilahi emre tabisin. Ben de ilahî emre
tnbiyim, dedi. Aîlahınıl. Şu güneşi tut, diye niyazda bulundu. Güneş bir müddet
durdu. Nihayet Allah onlara fetih ihsan etti. " (Buharı, Sahih:
FarzuTHumus 8 Hadis No: 3124; Müslim, Sahih (Şerhu'n-Nevevİ: 11/51) Cihad 32
Hadis No: 1747)
11.Süyûtîel-LeâliTMasnûa'da.(1/336-341)bukonudaİbn Hacer'e tabi olmuştur. Süyûtî bu konuda KeşfüTLebs fi Hadisi
■Keddı 'ş-Şems adını verdiği bir hadis cüz'ü telif etmiştir.
12. Aynı şekilde Hafız
Muhammed b. Yusuf es-Salihî, !3. Sehavî el-Makasıdü'l:Hasene'de (s.226),
!4- İbn Arrak Tenzihti
ş-Şeriati'1-Merfûa'da (1/378-382) 15. Aliyyü'1-Karî Şerhuş-Şifa'da (1/589-590),
17.Üstadımız Kevserî Makaîâf ta (s.470)
Tahavînin Eserleri başlıklı makalesinde bu hadisin tarikleriniderleyiphadisin sahih olduğuna hükmetmişlerdir.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Kadı Iyaz şöyle demiştir: Hadiste geçen Allah'ın Nebisi Yûşa' b. Nûn
(a.s) için Güneşin Hapsedilmesi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Bir görüşe göre biraz önceki duruma iade edilmiştir. Bir görüşe göre durdurulmuştur.
Bir başka görüşe göre güneşin hareketi yavaşlatılmıştır. Üç görüş de ihtimal
dahilindedir. İbn Battal ve başkalarına göre üçüncü görüş tercihe daha layık
olan görüştür." İbn Hacer daha sonra şöyle demiştir: "Tahavî,
ebMu'cemiVh Kebir sahibi Taberanî, Hakim ve Deîâil sahibi Beyhakî, Esma bt
Umeys (r.anha)'dan şu hadisi rivayet etmişlerdir: "Peygamberimiz (s.a.v),
Hz. Ali'nin dizinde uyuyup da Hz. Ali ikindi namazını geçirince güneş iade
edildi. Hz. Ali (r.a) namazını kıldıktan sonra battı." Bu hadis, son
derece üstün bir mucizedir. İbnü'l-Cevzî, Hz. Ali için güneşin iade edilmesi
hadisini uydurma hadisler arasında zikretmekle; aynı şekilde ibn Teymiyye de bu
hadisin uydurma olduğunu iddia ederek Rafizîlere Red için yazdığı kitabında
bunu zikretmekle hata etmişlerdir."
Allâme Aliyyü'1-Karî
Şerhıı'ş-Şifa kitabında (1/590) şöyle demiştir: Hafız Deleci'nin IbnüTCevzî'ye
uyarak; "Bu hadisin sahih olduğu kanaatine varılsa bile, bu durum Hz. Ali
hakkında bir fazilet olmakla birlikte güneşin iade edilmesi, güneşin batması
sebebiyle ikindi namazının vakti çıktığı için, bu namazın eda olarak yerine getirildiği
manasını ifade etmez", şeklindeki görüşü, karinenin özel bir duruma ait
olması sebebiyle reddedilmiştir. Ayrıca bu konuda şu şekilde yorum
yapılabilir: "Esma'mn; Güneş battı, şeklindeki ifadesi güneş göz önünden
kayboldu, ya da neredeyse tamamen batıyordu, veya bir kısmı batmıştı, demektir.
Yahut güneşin iade edilmesi, onun hareket etmemesi, aynı durumda kalması,
zamanın dürülmesi olayının aksine güneşin hareketinin yavaşlaması sebebiyle
seyir zamanının uzaması anlamında olabilir."
[477] Hafız Zeyneddin eHrakî bunu Şerhu't-Tirmizî'dc ifade
^Jmış, ondan da oğlu Hafız Veliyyüddin b. Zeyneddin eHrakî farhu't-Tesrîb'de
(3/66) nakletmiştir.
[478] Yani mutasavvıf hadis alimlerinden bir gurup.
[479] Buzat,tabiînin büyüklerindenmeşhurâbidvezabid Üveys b. Amir el-Karanî'dir.
Peygamberimiz (s.a.v)'in zama" nında yaşayıp O'nu görme şerefineeremeyenler (Muhadra~ minedendir.
Peygamberimiz (s.a.v), onun hakkında;"Size Ye' men'denÜveys b.
Amir gelecek...O, annesine çok
saygılıdır. Allah aşkına diyerek bir niyazda bulunsa, Allah onun mahcup etmez.
O'ndan senin için istiğfar etmesini isteyebilirsen. bunu iste",
buyurmuştur. Üveys, Yemen ehlinden olup Kûfe'ye yer leşmiştir. Sıffin'de Hz.
Ali ile beraber bulunmuştur, bkz. Müs" Um, Sahih: FezâilüVSahabe 225; İbn
Hacer, İsabe: 1/118; İbn Esir, Üsdü'l-Gabe:l!l78 (Çev.)
[480] Müellif, burada müselsel hadisler, üstadlar ve
icazetler konusunda eser yazan bazı hadis alimlerinin kitaplarında rivayet
ettikleri, aynı şekilde bazı tasavvuf erbabının kitaplarında ve müridlerine
verdikleri derslerde naklettikleri Musafaha ffadisi'ni kastetmektedir.
Muhammed b. Kasım b.
Ali el-Hindî el-Haydar Ab âdi, Hasan el-Basrî'nin fazileti hakkındaki
el-Kavlü'1-Müstahsen SFahri'1-Hasen kitabında (s.496) musafahanın yedi ayrı
şeklinin bulunduğunu zikretmektedir.
1-2.
el-MusafahatülAleviyyetüTHaseniyye: Hz. Ali (r.a)'nin Hasan el-Basrî ile
musafahası. Bu da iki çeşittir.
3.el-Musafahatü'bEnesiyye: Ebu Hürmüz'ün Enes
b. Malik ile musafahası.
5.el-Musafahatü'1-Muanımeriyye'l'Habeşiyye:
Uzunsüreyaşamış Habeşistanlı bazı zatlara nisbet
edilen musafaha.
6.el-Musafahatü'1-Muammeriyye'l-Mağnbiyye: Uzun
süre yaşamış Fas'lı bazı zatlara nisbet edilen musafaha.
7.ebMusafahatü'l-Cinniyye: Cinlerden Şemhureş
isimli kişiye nisbet edilen musafaha. (Nakledilen kısım, açıklamalarla birlikte
burada sona ermektedir).
Bütün bunlar batıldır,
asılsızdır, hiç bir değeri yoktur, ilim talebesinin bu haberleri elde etmekle
sevinmesi veya bunları doğrulaması doğru olamaz.
ibn Hacer; bu
musafahalardan bazılarına işaret etmiş, bunun şekillerini ve kendisine kadar
nakledildiğini zikretmiştir. Zehebî'nin Mizan'&a. (4/156) hakkında "Bu
da Raten el-Hindî tarzında biridir. Yalan söyleyeni Allah çirkin kılsın",
dediği Muammer b. Büreyk)'in Lisanü'l-Mizan'daki biyografisi ardından bir
ikinci (Muammer)'i zikreden İbn Hacer; bu iki biyografinin sonunda şöyle
demiştir: "Bütün bunlar, aklı olanın elde etmekle sevineceği şeyler
değildir. Ben bunlara güvenmiyorum. Senedlerinin âlî (ravi sayısı az)
olmalarına da sevinmiyorum, ■tunları sadece bazı ravilerin durumunu
tanıtmak için ihtiyaç ^uyduğumda söz gelişi zikrediyorum. Yardım istenecek olan
sadece Allah'tır!.."
Yine Hafız tbn Hacer,
Isabe kitabında (Mim) harfinin dördüncü babında (Muammer b. Büreyk) ve (Muammer
el-Mağribî)'yi zikretmiş ve onun hakkında; "Bu, mağriblilerden yalancı
birinin uydurduğu bir kişidir", demiş, sonra da onun tarikiyle musafahalı
bir hadis zikretmiş ve "Bu Raten, Kays b. Temim, Ebul'Hattab, Meklebe ve
Nastûr cinsindendir", dedikten sonra yalancılığı açık bazı haberlerini
zikretmiştir.
Hafız Ibn Hacer, yine
Isabe'de (Kaf) harfinin dördüncü babında yalan ve iftira ile uzun süre
yaşadığını ve sahabî olduğunu iddia eden (Kays b. Temim)'i zikretmiştir. Ondan
önce Hafız Zehebî Mizan'da (4/178) de (Kays b. Temim) hakkında uzun bir
biyografi yazmış, Hafız İbn Hacer de Lisanii'l-Mizan'ds, (6/85-87) buna
ilâvelerde bulunmuştur.
Yine Hafız Ibn Hacer,
Isabe kitabında (Mim) harfinin dördüncü babında yalancı (Meklebe)'yi
zikretmiştir. Onun adı Meklebe b. Melken el-Harizmî'dir.
Hafız İbn Hacer'in,
Isabe'de yalancı (Muammer el-Mağribî)'niıı biyografisinde zikrettiği
(Ebu'l-Hattab)'a gelince; bu kimseyi belirleme imkânı bulamadım. Belki de bu
kişi 440 no.lu paragraf dipnotunda zikri geçen (Ebu'd-Dünya el-Eşecc)
olabilir. İsmi (Osman b. Hattab) olup daha Önce geçtiği gibi (Ebu Amr) şeklinde
künyelenmektedir. Onu Ebu Hattab künyesiyle zikredeni görmedim. Belki de Ibn
Hacer, kişinin babasının ismini künye olarak alması şeklindeki adete uyarak bu
şekilde künye-lendirmiş olabilir. Ya da (ebu) Lafzı (ibn) lafzından tahrif edilmiş
olabilir. Zira (ibn) kelimesinin şekli (ebu) kelimesine yakındır. Bu son
ihtimal, bana göre daha yakın bir ihtimaldir. En doğrusunu bilen Allah'tır.
Merhum üstadımız İmam
Kevserî, şer'î ilimler ve doğru nakil konusunda ne kadar titizdi!. Zira
hocalarının isimlerinin yer aldığı "efrTahriru'I-Vecîz S-ma
YebtagîhiTMüstecîz" isimli icazetnamesine icazet talebinde bulunan kimseye
hitap ederken şu ifade ile başlamıştı:
"Ben bu icazet
sahibine; benden rivayet ettiği her şeyde "tesebbüt" ve
"zabt" esaslarını gözetmesi şartıyla; birtakım kuşkuların bulunduğu
tariklerde yer alan "âlî sened" sahibi olmakla bereket elde
edilemeyeceği için; icazet veren bazı üstadlar bereket elde etmek adına şu veya
bu konuda aşırı hoşgörülü davransa bile; cınnîlerden ve sahabe devrinden bu
yana uzun süredir yaşadığını iddia eden (yalancı) kimselerden benim tarikimle
hiç bir şey rivayet etmemesi, şartıyla; bu icazet sahibinin benden .... şu şu
kitapları rivayette bulunmasına icazet verdim. Allah Teâlâ'dan bizi helak
noktalarından korumasını ve yolların en doğrusuna iletmesini niyaz
ederiz."
[481] Kamus sahibi (s.1036) diyor ki: Zü'1-Huleyfe:
Medine'ye altı mil (Mekke yolu üzerinde beş km)mesafede bir yerdir. Orada Cüşem Oğullarına ait bir su kuyusu
bulunmaktadır. Medine ve Şam halkı için mîkat -ihrama girme- yeridir."
Not: Ancak bu konudaki İbn Abbas (r.a) hadisi şu şekildedir: "Allah
RasûlüMedine halkıiçinZü'1-Huleyfe'yi,Şamhalkıiçin Cuhfe'yi mikat olarak
tayin etmişti." bkz. Buharı, Hacc 7 Hadis No: 1524; Müslim: Hacc 11 Hadis
No: 1181 (Çev.)
[482] Zehebî, Mizanü'l-İ'tidaJ'de (1/506) bu ravinin
biyografisinde şöyle demiştir: "İbn Adiyy diyor ki: Hasan b. Ali hadis
uyduruyordu, güvenilir ravilerden batıl rivayetler naklet mistir. Ibn Hıbban
diyor ki: Güvenilir ravilerden belki de bin civarında uydurma hadis naklet
mistir." Zehebî,daha sonra onun
batıl rivayetlerinden birkaçını zikretmiş ve şöyle demiştir: "Hasen b.
Ali, iftira ettiği rivayetleri hiç düşünmeyen, hayası az bir hocadır. Kadı
İsmail Efendi, onun bu yaptıklarına karşı çıkarak onu hapsetmiştir. Hasan b.
Ali, h. 319 yılında vefat etmiştir."