YOL KESME'NİN
CEZASI 2
Harabe'nin
Mânâsı 2
Yol
Kesmenin Kısımları 2
1. Hem
Öldürüp Hem de Malını Almanın Hükmü. 2
2,
Kişiyi Öldürüp Malına
Dokunmamanın Hükmü. 2
3. Yol Kesip
Mal Almanın, Fakat
Cana Dokunmamanın Hükmü. 2
4. Yol Kesip İnsanları Korkutmanın, Fakat Can ve Mallarına Dokunmamanın Hükmü 3
Yol Kesme Cezası'nın
Düşmesi 3
Tevbe ile
Düşen ve Düşmeyen Cezalar 3
Tevbe veya Af ile Düşen Cezalar 3
Tevbe ile Düşmeyen
Cezalar 3
Şeriat ıstılahında
harabe 'bir malı almak veya öldürmek veya gurur ve korkutmak için kuvvete
dayanarak bir işi, yardım etmenin mümkün olmadığı bir mesafede iken yapmak'
anlamına gelir. Hükümleri kendisine lazım kılan mükelleften sadır olursa -ister
zımmî, ister mürted olsun- aynı hükümler geçerlidir.
Tarifte geçen kuvvete
dayanarak ibaresi, kuvvete dayanmadan yapılanları, harabe'nin (yol kesmenin)
tarifinden çıkarır. Meselâ kişinin gafletinden istifade ederek ansızın üzerine
atılırsa veya malını alıp kaçarsa veya kişinin zayıflığı nedeniyle bu işi
yaparsa, buna harabe (yol kesme) denilmez. Bu, bir işi dağıtmak, kaçırmak
kabilinden bir durumdur. Bunun özel bir hükmü vardır.
Tarifte geçen yardım
mesafesinden uzak olmak ibaresi, şehir veya köye yakın bir yerde birisinin
malını almayı veya öldürmeyi, harabe (yol kesme) tarifinin dışırîa çıkarır.
Çünkü şehir veya köye- yakın olan bir yerde, kendisine veya malına saldırılan
kişi bağırdığında sesi, kendisine yardıma gelecek kişilere yetişir. Yardım
edilebilecek bir mesafede olduğu müddetçe buna harabe (yol kesme) denilmez.
Tarifte geçen
hükümleri iltizam etmek kaydı, harbî kâfiri tarifin dışına Çıkarır. Harbî kâfir
öldürülüp malı alınsa dahi bu bahsin çerçevesi dışında kalır. Harbî kâfirin
kanı ve malı her durumda kıymetsizdir. Ancak müslüman olursa, İslâm'dan önceki
suçları nedeniyle cezalandırılmaz. Çünkü İslâm, kendisinden öncekileri siler.
Köle, kadın veya
sarhoş olup sınırı aşan herkes harabe'nin tarifi kapsamına girer. Çünkü hepsi
de mükelleftir. Bu tarifin kapsamına fert girdiği gibi toplum da -harabe'nin
diğer sıfatları tahakkuk ettiğinde- girer. "u durumdaki insanlara yol
kesen de denilir. Bunlara yol kesen denilir, Çünkü bunlar halkın o yoldan
gitmesine mâni olurlar. Sanki onlar, gerçek anlamda yol kesmişlerdir.
Yol kesme dört kışıma ayrılır:
1. Yanından geçenleri öldürüp malını almak.
2. Yanından geçenleri öldürüp mallarına
dokunmamak.
3- Yanından
geçenlerin mallarını alıp canlarına dokunmamak.
4. Yanından
geçenleri korkutmak, fakat canlarına ve mallarına dokunmamak.
Bu dört kısmın en
şiddetlisi, en tehlikelisi adamı öldürüp malını almaktır. En hafifi ise
insanları korkutmaktır. Ancak kişi bu korkutma ile cana kasdetmemiş, sadece
kafasındaki cebbarlığı icra etmeye kalkışmış olmaktadır. Bu
bakımdan yol kesenlerin cezası (bu
dört kısım yol kesmenin cezası)
farklıdır. Bunları şu şekilde açıklayabiliriz:
Kişiyi hem öldürüp hem
de malını alan şahıs öldürülür, ağaç ve benzeri birşeye üç gün asılır. Bu,
onların tenkil edilmesini artırmak, durumlarını herkese göstermek içindir.
Fakat o kişi yıkanıp, kefenlenip, namazı kılındıktan sonra asılır. Çünkü o kişi
yol kesip adam öldürmekle İslâm'dan çıkmış sayılmaz. Müslümanın yıkanması,
kefenlenmesi, namazının kalınması ve defnedilmesi vacibdir.
Yol kesip kişiyi
öldüren, fakat malına dokunmayan kişi de öldürülür, ancak asılıp teşhir
edilmez. Burada, öldürülen kişinin velîsinin yol kesip adam öldüren şahsı
affetmesi, kısası düşürmez. Çünkü bu, Allah Teâlâ'nın hududlarından olmuştur.
Kısası gerektiren kati
ile yol kesip adam öldürmenin arasındaki fark şudur: Yol kesip adam öldüren
kişi kati ile beraber etrafa korku ve dehşet saçar. Kuvvetine dayanarak yolu
keser, oradan geçen herkesi öldürmek için bekler. Onun belli bir kişi ile alıp
veremediği yoktur. Bu bakımdan o kişiye verilecek ceza, Allah Teâlâ'nın
haklarından olmuştur; yani Allah'a ait bir haktır. Bu sebeple öldürülen kişinin
velîsi, affetse dahi o şahıs kısastan kurtulamaz.
Yol kesip sadece mal
alan kişinin cezası, el ve ayağının çapraz olarak kesilmesidir; yani sağ eli
ile sol ayağının mafsaldan kesilmesidir.
Eğer ikinci defa yol
kesip mal alırsa diğer eli ile ayağı da kesilir. Ancak aldığı malın en az bir
dinarın dörttebir kıymetinde olması gerekir. Eğer aldığı mal bir dinarın
dörttebirinin kıymetinden daha az olursa ceza tatbik edilmez. Fakat kadı, uygun
gördüğü bir tâzir cezası verebilir.
Yol kesiciler ile
hırsızlar arasındaki fark şudur: Hırsız, malı gizlice alır. Yol kesici ise,
kişinin yardım mesafesinin uzak olmasından yararlanıp kuvvete dayanarak malı
alır, yol keserek etrafa korku ve dehşet saçar.
Bu kişiler, insanları
öldürmek veya mallarını almak için değil, sadece korkutmak için yol
kesenlerdir. Bunlar ya sürgün edilir veya hapsedilir veya uygun görülen başka
bir ceza verilir. Bu yetki imama (devlet başkanına) aittir. Devlet başkanı,
onları affetmekte bir yarar görürse
affedebilir.
Yol kesmenin
hükümlerindeki asıl delil şu ayettir:
Yeryüzünde fesad
çıkaranların cezaları ancak öldürülmek veya asılmak veya elleriyle ayakları
çaprazlama kesilmek veyahut da yeryüzünden sürülmek (hapsedilmektir. İşte bu
ceza, onlar için dünyada rezil ve rüsvay olmaktır. Onlar için ahirette de büyük
bir azap vardır. (Mâide/33)
Kati sadece ikinci hale
râcidir ki bu takdirde kati sözkonusu ise de mahn gasbı yoktur. Mal almakla
beraber katle gelince, o birinci hale râcidir, yani hem kati vardır hem de
malın gaşbı. El ve ayağın kesilmesi ise üçüncü hale râcidir. Bu takdirde mal
gasbedilmiş ama cana kastedilmemiştir. Ülkeden sürgüne, gelince, bu dördüncü
hale râcidir, yani kati ve malın gasbı sözkonusu olmaksızın sadece korkutma
vardır.
Yol kesmenin cezası,
yol kesen kişinin yakalanmadan önce tevbe etmesiyle düşer. Bunun delili şu
ayettir:
Ancak kendilerini
yenip ele geçirmeden önce tevbe edenler müstesnadır. (Bilin ki) Allah çok
merhametli ve affedicidir. (Mâide/34)
Yol kesen kişi
yakalanmadan önce tevbe ettiğinde, yol kesme cezası düşer. Ancak yol kesme
esnasında işlediği kati ve gasb suçundan ötürü cezalandırılır. Yol kesen
kişinin tevbe etmesi, tevbeden önce işlediği kati veya gasb suçunun cezasını
düşürmez. Yol kesip adam öldüren kişi, yakalanmadan önce tevbe etse dahi
kısas hükmünden kurtulamaz. Ancak maktulün velîsi isterse kısastan
vazgeçip diyet alabilir veya hem kısastan hem de diyetten vazgeçebilir. Bu
durumda o kişi cezalandırılmaz. Yol kesip ma! gasbeden kişi, yakalanmadan önce
tevbe etse dahi, gasbettiği mal kendisine ödetilir. Ayrıca hâkim ona uygun
gördüğü bir tâzir cezası verebilir.
Böylece anlaşılmıştır
ki yol kesen kişi, daha önce içki içmiş, hırsızlık yapmışsa veya yol kesiciliği
yaptığı zamanda bu suçları işlemişse, onun tevbesi onu hırsızlık ve içki
içmenin cezasından kurtarmaz. Çünkü bu cezalar tevbe ile düşmezler.
Cezanın tevbe ile
düşüp düşmemesi, cezanın Allah'ın hakkı ile kulun hakkı olmasına bağlıdır.
Bazı haklar katıksız bir şekilde Allah'ın hakkıdır. Bazı haklar ise katıksız
bir şekilde kulun hakkıdır. Katıksız bir şekilde Allah'ın hakkı olan cezalar
bazen tevbe ile düşerler. Fakat katıksız bir şekilde kulun hakkı olan cezalar
ne tevbe ile ne de caniyi affetmekle düşer. Şimdi tevbe ile düşen ve düşmeyen
cezalan beyan edelim.
1. Namazı terketmenin cezası tevbe ile düşer.
Namazı terkeden kişi
gerçekten tevbe ettiğinde -bundan ötürü hâkimin huzuruna çıkarılmış olsa dahi-
namazı terketmenin cezası kendisinden düşer. Çünkü cezayı gerektiren husus,
namazı terketmekte ısrar etmektir. Yoksa daha önceki terkten ötürü değildir.
2. Zina isnadının cezası, af ile düşer.
Kendisine zina isnad
edilen kişi, zina isnad eden kişiyi hâkimin önünde affederse, kazf haddi o
kişiden düşer. Çünkü, Allah Teâlâ, insanın kendi hakkını düşürmesini
meşru kılmıştır. İnsan kendi hakkını düşürdüğünde, o hakka terettüb eden ceza
da düşer.
3. Yol
kesmenin cezası tevbe ile düşer.
Yol kesen kişi,
yakalanmadan önce tevbe ederse, yol kesme cezası o kişinin üzerinden düşer.
Fakat kulun ve Allah'ın haklarından olan katlin, hırsızlığın, içki içmenin,
gasb yapmanın ve benzerlerinin cezalan -daha önce de geçtiği gibi- düşmez.
Hırsızlığın, içki
içmenin, zina etmenin ve benzerlerinin -sabit olduktan sonra- cezası tevbe ile
düşmez.
Hz. Aişe şöyle rivayet
etmektedir: Kureyş'in Mahzum soyundan olup da hırsızlık yapmış bulunan bir
kadının durumu Kureyş'e hayli endişe vermişti.
Onlar 'Kadının affedilmesi hususunda
Rasûlullah ile kim konuşabilir? Bu hususta Peygamber ile
konuşmaya onun dostu olan Usame b. Zeyd'den başka kim cesaret edebilir ki?'
diye söyleştiler. Nihayet Usame bu hususta Peygamber'le konuştu. Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a) şöyle dedi:
- Allah'ın tayin
ettiği cezalardan biri hususunda1 şefaat mı ediyorsun? Rasûlullah daha sonra
ayağa kalkıp bir hutbe îrad etti:
- Ey insanlar! Sizden
önceki (ümmet)leri ancak şu helak etmiştir: Onlar, aralarında şerefli bir
kimse hırsızlık yaptığı zaman onu bırakırlardı da zayıf olan kişi hırsızlık
yaptığı zaman ona (el kesme) cezasını tatbik ederlerdi. Allah'a yemin ederim
ki eğer Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsaydı, muhakkak onun elini
de keserdim.
Sonra o hırsızlık eden
kadınla ilgili emrini verdi de kadının eli kesildi.
Safvan b. Umeyye'den
şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber,
Safvan'm hırkasını çalan bir kişinin elini kesilmesini emrettiğinde, Safvan 'Ey
Allah'ın Rasûlü! Ben onu affediyorum' dediğinde, Hz. Peygamber 'Öyleyse niçin
onu bana getirmeden önce affetmedin?' buyurdu.
Yani hırsız, hâkimin
huzuruna götürüldükten sonra affedilse dahi cezadan kurtulamaz. Bu hadîsi daha
önce de zikretmiştik. Bu, tafsil ve istisna olmaksızın haddlerin delillerinin
umumuna aittir. Çünkü bu hususta Allah'ın hakkı daha galiptir.
- 'Tevbe ile ceza
düşmez' sözünden maksat, o suçun cezası dünyada mutlaka uygulanır demektir. O
kişinin rabbi ile arasındaki duruma gelince, eğer o kişi katıksız bir şekilde
tevbe ederse günahları silinir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;
Ben (şirkten ve
günahtan) tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyen, sonra da doğru yolda
sebat eden kimseye karşı elbette çok bağışlayıcıyım.
Oaha/82)
(Ey Rasülüm!) De ki:
'Ey nefisleri aleyhinde aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit
kesmeyin. Çünkü O bütün günahları affedicidir.
(Zümer/53)
Ubâde b. Sâmit şöyle
rivayet ediyor: Biz bir mecliste Rasülullah ile beraber bulunuyorduk.
Rasülullah şöyle buyurdu: 'Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, zina etmemek,
hırsızlık yapmamak, haklı olmak müstesna Allah'ın haram kıldığı bir canı
(nefsi) öldürmemek üzere bana biat edeceksiniz. İçinizden sözünde duran olursa
ecr ve mükâfatı Allah'ın zimmet, fadl ve keremindedir. Bu dediklerimden birini
yapıp da ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bu ceza ve ikab ona bir
kefarettir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah Teâlâ setrederse işi
Allah'a kalır: İsterse onu affeder, dilerse ona azap eder'.
Cezanın dünyada iken
affedilmeyip uygulanmasının sebebi, dünyada hakların ve nizamın korunması
içindir. Burada tevbenin yapacağı birşey yoktur. Suç ve günahların uhrevî
cezasının sebebi ise Allah'ın emir ve yasaklarının çiğnenmesidir. Daha önce
belirttiğimiz gibi gerçek tevbe bu günahları siler.