İndir
Hz. Peygamber’e iman etmek farzdır. Hz. Peygamber (sav)’e iman etmek İslam’ın erkânından birisi, imanın da şartlarından bir şarttır. Bundan dolayı her Müslüman’ın O’nun Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şehâdet etmesi, O’nun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve O’ndan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek, O’nu hayatında kendisine örnek alması gerekir.
Hz. Peygamber’i sevmek, her mümin için en gerekli İtaatlerden biridir. Zira sevgili Peygamberimiz (sav), Buhârî ve Müslim’in Enes b. Mâlik (r.a)’den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
( عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ اأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ قَالَ: فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ.) [ رواه لبيخاري ]
Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz, beni babasından ve evlâdından daha çok sevmedikçe, (tam anlmıyla) îmân etmiş olmaz."
Bu zikretmiş olduğum hadis-i şerif başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
(( عَنْ أَنَسٍ اقَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ: لاَ يُؤْمِنُ عَبْدٌ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ أَهْلِهِ وَمَالِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ )) [ رواه مسلم ]
Enes'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Bir kul, beni eşinden, malından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (tam anlamıyla) îmân etmiş olmaz."[2]
Bu sevgi bir insanda gerçekleşmezse, o insan gerçek mümin olamaz. Nitekim,
(عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ هِشَامٍ ا قَالَ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ وَهُوَ آخِذٌ بِيَدِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ا، فَقَالَ لَهُ عُمَرُ
Abdullah b. Hişam'dan -Allah ondan râzı olsun- şöyle der: "Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte idik. O sırada Ömer b. el-Hattab'ın -Allah ondan râzı olsun- elini tutmuştu.
Ömer -Allah ondan râzı olsun- ona:
يَا رَسُولَ اللَّهِ! لَأَنْتَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ إِلاَّ مِنْ نَفْسِي.
"Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'a yemin ederim ki ben, seni nefsimden başka, her şeyden daha çok seviyorum," dedi.
فَقَالَ النَّبِيُّ:
Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
لاَ، وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْكَ مِنْ نَفْسِكَ
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, beni kendi canından daha çok sevmedikçe olmaz (tam îmân etmiş olmazsın)."
فَقَالَ لَهُ عُمَرُ
Bunun üzerine Ömer -Allah ondan râzı olsun- ona:
فَإِنَّهُ الْآنَ، وَاللَّهِ لَأَنْتَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ نَفْسِي
"Allah'a yemin ederim ki şimdi seni nefsimden daha çok seviyorum." dedi.
فَقَالَ النَّبِيُّ
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
الْآنَ يَا عُمَرُ
“Şimdi imanının kemale ermiştir ey Ömer” demiştir.
Şüphesiz ki insan, iyiliğin esiridir. Kalpler kendisine iyilik yapana karşı sevgi duymak üzere yaratılmıştır. Eğer bir insan, kendisine iyilik yapan bir insanı severse, ya ona bir hediye verir veya dar zamanında ona yardım eder. Bir kişi başka bir kişiyi sevince bunları yaparsa, o halde, bütün âlemlere hidayetle gelen, bütün insanlık için rahmetle gönderilen insanlara kitabı ve hikmeti öğreten, dünya ve ahiret saadetine kavuşma yolunu açıklayan bu Yüce Peygamber’e karşı tutumumuzun nasıl olması gerekir?
Burada hemen şunu ifade etmemiz gerekir. Hiç şüphesiz ki; Allah sevgisinden sonra sevgiye en lâyık olan Hz.Muhammed (sav)’dir. Zîrâ Yüce Allah, bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber (sav)’e hitâben şöyle buyurmaktadır:
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
"(Ey Peygamber!) De ki: Eğer gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun (açık ve gizli bana îmân edin) ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (mü'min kullarının günahlarını) çok bağışlayıcıdır, (onlara) çok merhametlidir." [4]
Allah, iki vasıtayla bilinip tanınır: Onlardan biri akıl, diğeri ise peygamberdir. Allah’ı birinci vasıtayla bilip anlamak yeterli değildir. Varlık âlemindeki çok mükemmel plan şaşmayan kanunların bir planlayıcının ve ebede uzanan ölçü ve anlamda bir kanun koyucunun varlığına delalet ettiğini akıl yoluyla bilip anlamak mümkündür. Ama O yüce kudretin sıfatları, emirleri, kullarından bekledikleri, bu dünyayı insanlara hazırlamasının nedenleri, ahiretin varlığı bilinmemektedir. Bunları akıl değil, ancak peygamber haber verebilir. Peygamberin getirdikleri akılla birleşince asıl yol ve amaç belirlenmiş olur.
O halde peygamber, ilahî rahmeti ve O’nun kullarına olan buyruklarını yansıtan bir ayna, O’nun kanunlarını haber veren bir alıcı-verici, O’nu kullarına tanıtan bir rehber; kulluk görevinin anlamını ve ölçüsünü insanlara öğreten bir öğretmendir.
Bu nedenle Allah’ın sevgisine erebilmenin tek yolu, peygamberi sevmek ve O’nun getirdiklerini gönülden benimseyip kabul etmek; ilâhî rahmetin insanlıktan yana ışık ve enerjisini ondan almaktır.
Muhterem Kardeşlerim; Hz. Peygamber (sav)’i gerçekten seven bir müminde bulunması gereken bazı vasıflar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Hz.Peygamber (sav)’in sünnet-i seniyyesine uymak; O’nun hayat tarzına hayatımızı uydurmak. Nitekim Cenab-ı Allah:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِى رَسُولِ اللهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللهَ وَالْيَوْمَ اْلآخِرَ وَذَكَرَ اللهَ كَثِيرًا
“Andolsun ki Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” buyurmaktadır.
Allah’ın rızası ve sevgisi Hz.Peygamber (sav)’in sünnetine uymakla elde edilebilir. Bir müminin en büyük ideali, kendisini Allah’a sevdirmektir. Yani O’nun rızasını kazanmak, gazabından korunmaktır.
Allah’ı sevenler,
فَاِنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِىَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ
“Ben özümü Allah’a teslim ettim, bana uyanlar da öyle.” diyen ve bu ilahî emri tebliğ eyleyen Resulullah’a karşı gelmemek ve onun gibi ihlas ve samimiyetle, “Ben özümü Allah’a teslim ettim.” deyip dininde ve şeriatında ona ve onun öğretim ve bildirilerine uymak ve onu örnek almak lazım gelir. Bunun zıddı, “Ben Allah’ı severim, ama emrini dinlemem, O’nun sevdiğini sevmem, O’nu sevenleri, O’nun yolunu gösterenleri, O’nun seçip gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem.” demektir ki, bu da, “Ben kendimden başka bir şey sevmem, tevhid yolunda yürümek istemem.” demektir. Allah’ın Resulüne uymak istememek, Allah’ı sevmemek ve rahmetinden mahrum olmaktır.
Allah’ın veli kullarından olan Sehl b.Abdullah et-Tüsterî şöyle demektedir: “Allah’ı sevmenin alameti, Kur’an’ı sevip anlamaktır. Kur’an’ı sevmenin alameti, Rasulullah Efendimizi sevmektir. Rasulullah’ı sevmenin alameti, O’nun sünnetini severek yerine getirmektir.”
“Allah’ı, Kur’an’ı, Peygamberi ve Sünnetini sevmenin alameti ise, ahireti sevmek ve ona hazırlanmaktır. Ahireti sevmenin alameti, kendini bilip sevmektir. Kendini sevmenin alameti, dünyanın aldatıcı, oyalayıcı yanlarını sevmemektir. Bunun da alameti, insanı amaca ulaştıracak kadar rızkı helâl yoldan elde etmektir.”
2. Hz.Peygamber (sav)’in sözünü kabul edip, hükmüne razı olmak. Bir ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor:
فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِى اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükme karşı, içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olamazlar.”
Yüce Allah bu ayette şu üç noktaya dikkatimizi çekiyor:
a. Her meselede Rasulullah’ın hakemliğine başvurmak.
b. O’nun verdiği hükümden dolayı içimizde hiçbir sıkıntı ve rahatsızlık duymamak.
c. Tam bir teslimiyetle O’na boyun eğmek.
Kur’an-ı Kerim, müminlerin mutlak teslimiyetten öte başka bir tercih haklarının da olmadığını kesin bir ifade ile haber veriyor:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا
“Mümin bir erkek ve kadın için, Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için hiç bir tercih hakkı yoktur...”
3. İnsanlar arasında O’nun dini olan İslamı yaymak, tevhid bayrağını yükseltmek ve Yüce Allah’ın kesinlikle izin vermediği putperestliği ortadan kaldırmak.
4. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, Allah için, kitabı için, Peygamberi için ve bütün Müslümanlar için nasihatte bulunmak. Nitekim Ümmet-i Muhammed’in en hayırlı ümmet olmasının sebeplerinden birinin, iyiliği emretmeleri ve kötülükten sakındırmaları olduğunu Yüce Allah şöyle açıklamaktadır:
كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَلَوْ اَمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a iman edersiniz...”
5. Hz.Peygamber (sav)’in güzel ahlâkıyla ahlâklanmak ve bütün kötü ahlâk ve davranışlardan sakınmak. Çünkü Sevgili Peygamberimiz;
بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ حُسْنُ الْأَخْلاَقِ
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.”[11] buyurmaktadır.
Hz. Peygamber’in yolundan gitmek, onun ahlâkıyla ahlâklanmakla olacağına göre, herkesin kendisini, yaptıklarını ve kimin yolundan gittiğini ve kimin ahlâkıyla ahlâklandığını bilmesi ve kontrol etmesi lazımdır.
İstiklal Marşı Şairimiz:
Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir,
Davransana eller de senin, baş da senindir. (Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, İst, trs, I, 400.) demektedir.
Gerçekten, eller bizim elimizse ve taşıdığımız baş da bizim diyebiliyorsak, başımızı iki elimizin arasına alıp, biz neyiz ve kimin yolundayız diye düşünmemiz lazımdır.
6. Hz.Peygamber (sav)’e saygı ve hürmet göstermek. Sahâbîler (Allah onlardan razı olsun) Hz.Peygamber (sav)’e saygılarından dolayı seslerini O’nun sesinden fazla yükseltmezlerdi. Hz. Peygamber (sav)’e bu derece saygı ve hürmet gösterirlerdi. Nitekim Yüce Allah:
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لاَ تَرْفَعُوآ اَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِىِّ وَلاَ تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ اَنْ تَحْبَطَ اَعْمَالُكُمْ وَاَنْتُمْ لاَ تَشْعُرُونَ
“Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın, yoksa siz farkında olmadan, amelleriniz boşa gider.” buyurmaktadır.
7. Hz.Peygamber (sav)’e daima salat ve selamda bulunmak. Zîrâ Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmaktadır:
اِنَّ اللهَ وَمَلَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Allah ve Melekleri, Peygambere salât etmekte (onun şerefini gözetmeye, şânını yüceltmeye özen göstermekte) dir. Ey inanlar! siz de O’na salât edin, (O’nun şânını yüceltmeye özen gösterin) içtenlikle selam edin (O’na esenlik dileyin.)”
Yüce Allah, bu ayet-i kerimede bütün müminlere Peygamberine salât ve selâm etmelerini emretmekte ve O’na saygı göstermelerini istemektedir.
اللهم صل علي سيدنا محمد و علي آل سيدنا محمد
“Allahümme Salli alâ Muhammed.” demek salât,
السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ
“Esselâmü aleyke eyyühen-nebiy.” demek selamdır. Hz. Peygamber (sav)’den rivayet edilen çok sayıda Salavât-ı Şerife vardır. Bunları okumak, mümkün olduğu kadar çok salãt ve selâm getirmek, Peygamber (sav)’in sevgisini celb eder, şefaatine sebep olur.
İşte Hz.Peygamber (sav)’i gerçekten seven her Müslümanda bu vasıfların bulunması gerekir. Aksi halde insan tam manasıyla imanın meyvesinden istifade edemez ve Hz. Peygamber (sav)’in şefaatine nâil olamaz.
Not: Bu vaaz Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI nın Hz. Peygamber Sevgisinin Tezahürleri adlı makalesinden uyarlanmıştır.
Buhârî, "Kitabu'l-Îmân","Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevmek, îmândandır bâbı". Hadis no: 14 , 1/59
Muslim, "Kitabu'l-Îmân", "Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i eşinden, evlâdından, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmek gerekir ve bu şekilde sevmeyen kimsenin îmân etmemiş sayılacağı bâbı" Hadis no: 69, I/67; hadisi aynı şekilde Hafız Ebu Ya'lâ da Müsned'inde rivâyet etmiştir. Hadis no: 3895, 7/8
|