İDDET. 2
İddet'in
Meşruiyetinin Delili 2
İddet'in
Meşruiyetinin Hikmeti 2
Ayrılık ya Nikâh'ın Feshiyle veya Boşama ile
Gerçekleşir 2
İddet'in
Çeşitleri 2
Cinsî Münasebetten
Önce Boşanan Kadın. 3
Vefat Nedeniyle İddet Beklemek. 4
İddet Hükümleri Hakkında Bir Hülasa. 4
Sonuç. 5
lügatte iddet, saymak
mânâsına gelir. İddet'in ıstılahı mânâsı ise kadının kocasından ayrılmasından
sonra başkasına varmadan beklemesi gereken müddettir. Bu, kadının hamile olup
olmadığının bilinmesi, ric'î talakta evlilik hayatına tekrar dönme imkânının
verilmesi (ve boşamayı kötüye kullanmalardan korumak) içindir.
İddet'in meşru olduğu,
Kur'an, Sünnet ve İcma ile sabittir. Aşağıda bu hususla ilgili ayet ve hadîsler
zikredilecektir. Bunlar, iddet'in hükümlerini beyan ederek meşruiyetine delâlet
etmektedir.
Kocası ölen kadın şu
sebeplerden ötürü iddet bekler:
A. Ölen kocanın hakkını yerine getirmek, hakka
karşı vefakârlık göstermek.
Allah Teâlâ kadına,
kocasına vefakâr olmayı, güzel muamele yapmayı farz kıldığından ötürü,
kocasının ölümünden hemen sonra kocasını terketmesi uygun düşmez.
B. Arapların cahiiiyye dönemindeki âdetini
yerine getirmek.
Cahiliyye döneminde
Araplarda, kocası ölen bir kadının kendini bir yıl eve kapatması, yüzüne kömür
sürmesi, siyah, yırtık ve pis elbiseler giymesi âdet idi.
İslâm, aşın olan bu
âdeti kaldırarak eski adetin de güzel yanlarını alıp normal ve yeni bir âdet
geliştirmiştir.
Hayız gören veya
hamile olan kadına iddetin vacib olmasının hikmeti, neseblerin korunması,
hakların korunması ve hamile olup olmadığının bilinmesidir. Bu husus gayet
açıktır,
Buluğa ermemiş veya
hayızdan kesilmiş kadına iddetin vacib olmasının hikmeti ise şöyle beyan
edilebilir:
a. Bu durumdaki kadınlara İddetin vacib olması
öncelikle taabbudî-dir.
Yani Allah emrettiği
için, zahirî bir fayda aramadan Allah'ın emrine itaat etmek burada daha
zahirdir. Ayrıca iddetin diğer çeşitlerinde de bu mânâ vardır.
b. Nikâh'ın
ciddiyet ve önemine uygun olan şer'î ehemmiyeti vermek.
Bununla beraber,
kocasından aynlan kadın küçük de olsa, hayızdan kesilmiş de olsa, hamile olup
olmadığının kesin olarak bilinmesi için iddet vacib kılınmıştır.beklemeden
evlenmek, nikâh'ın önem ve ciddiyetini ortadan kaldırır, ortaya zinaya benzer
bir durum çıkar. Çünkü kadın dün birinci kocanın, bugün ikinci kocanın
yatağındadır.
c. Kadının
hamile olup olmadığının kesin olarak bilinmesi için iddet şarttır. Zira bazen
olağanüstü şeyler olabilir, insan bunun olup olmayacağından emin olamaz.
İddet vefat iddeti ve
ayrılma iddeti olarak iki kısma ayrılır: A) Vefat îddeti
1. Vefat
iddeti, kocası ölen kadının beklemesi gereken iddet'tir. Kocası ölen kadın
hamile ise, onun iddet'i çocuğunu doğuruncaya kadardır; meselâ kocası öldükten
yarım saat veya bir saat sonra doğum yapan kadının iddeti bitmiş sayılır.
2. Kocası ölen kadın hamile değilse veya vefat
eden kocasından olmayan bir hamilelik varsa; meselâ kocası baliğ olmadan
ölmüşse veya kocası dört senedir kayıpsa, bu durumdaki kadının iddeti dört ay
on
-gündür. Kocasının onunla cinsî münasebette bulunup
bulunmaması hükmü değiştirmez. Bunun delili şu ayetlerdir:
Gebe olanların iddeti
doğumlarıyla tamamlanır. (Talak/4)
Sizden vefat edenlerin
geride bıraktıkları eşler, kendi kendilerine dört ay on gün iddet beklerler.
Müddetlerinin sonuna vardıklarında, o kadınların kendi haklarında uygun olanı
yapmalarından dolayı, size herhangibir sorumluluk yoktur. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır. (Bakara/234)
İkinci ayet amm'dır;
hamile olan ve olmayan kadınların tümünü kapsar. Birinci ayet ise ikinci
ayetin umum olan mânâsından hamile kadınları istisna ederek onlara özel bir
hüküm getirmiştir. Bu hüküm, kocası Ölen ve hamile olmayan kadının iddeti ile
kocası Ölen ve hamile olan kadının iddeti arasında ayırım yapmaktadır.
Misver b. Mahreme
şöyle rivayet etmiştir: 'Subey'a el-Eslemiyye, kocasının ölümünden
birkaç gün sonra
doğum yaptı. Akabinde Rasûlulfah'a gelerek bir başkasıyla
evlenmek için izin istedi. Rasûlullah ona izin verdi, o da başkasıyla evlendi'.
B) Ayrılma
iddeti
Ayrılma iddeti, cinsî
münasebetten sonra nikâhın fesholunması veya boşanma suretiyle ayrılan kadının
beklemesi gereken iddet'tir. Eğer bu durumdaki kadın hamile ise onun iddet'i
doğurması ile biter. Bu hükmün delili, Talak/4 ayetidir. Eğer hamile değilse ve
hayız görüyorsa, onun iddeti kocasından ayrıldıktan sonra üç defa
temizlenmektir. Bunun delili de şu ayettir:
Boşanmış kadınlar
kendi kendilerine üç temizlik süresi beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl
değildir. (Bakara/228)
Eğer kadın buluğa
ermemiş veya hayızdan kesilmiş ise, onun iddeti, kocasından ayrıldıktan
itibaren üç aydır. Bunun delili şu ayettir:
(Ey mü'minler!)
Kadınlarınızdan ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay
hali görmemiş olanların
iddetleri konusunda şüpheye ,
düşerseniz (bilmiş olun ki) onların iddeti üç aydır.
= (Talak/4)
Cinsî münasebetten
önce boşanan veya nikâhı fesholan kadının İddet beklemesi sözkonusu değildir.
Bunun delili şu ayettir:
Ey mü'minler! Mü'min
kadınları nikahlayıp da onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için onlar
üzerine sayacağınız bir iddet . yoktur. Ancak bu takdirde onlara hemen nikâh
haklarını verip kendilerini güzel bir şekilde boşayın. (Ahzab/49)
İddet'in Hükümleri
İddet'ten dolayı farz
olan birtakım hükümler vardır ki onları şöyle beyan edebiliriz: Boşanmadan
ötürü iddet bekleyen kadın ya ric'î, ya da bain talak ile boşanmıştır. Ric'î
talak ile (bir veya iki talak ile) boşanan karı-kocaya vacib olan şeyler
şunlardır:
A. Mesken (barınacak yer) vermek.
Efdal olanı ise,
kocasının evinde barındırmaktır. Eğer böyle olursa, kocasının herhangibir engel
olmadan girip çıkması kolaylaşır.
B. Nafaka vermek.
Kadın ister hamile
olsun, ister olmasın, yiyeceği giyeceği, içeceği kocanın üzerinedir. Bunun
nedeni, kocanın hâlâ o kadının
üzerinde hükmü olmasıdır. Zira koca her an -iddet süresi içinde- onunla
cinsî münasebette bulunabilir, onu nikâhı altına alabilir.
C. Zaruret olmadıkça kadının, meskeninden ayrılmaması
gerekir. Bu hükümlerin delili şu ayetlerdir:
(Boşadığımz) kadınları
gücünüz nisbetinde, oturmakta olduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları
darlık ve sıkıntıya sokmak maksadıyla kendilerine zarar vermeyin. Eğer
gebe iseler, yüklerini bırakmcaya kadar onlara nafaka
verin. Şayet sizler için (çocuklarınızı) emzirirlerse onlara ücretlerini
ödeyin. (Talak/6)
Onları evlerinden
çıkarmayın. (İddet'leri bitinceye kadar) kendileri de
çıkmaşınlar. Meğer ki
açık bir edepsizlik etmiş olsunlar
(Talak/l)
D. İddet bekleyen kadının, başka erkeklerin
kendine talip olması için herhangibir imada bulunması ve söz söylemesi
haramdır. Çünkü bu durumdaki kadın, hâlâ birinci kocanın hükmü altındadır,
birinci kocası onu almaya, diğer erkeklerden daha fazla hak sahibidir.
İddet süresi içinde
arayı düzeltmek istemeleri durumunda, kocaları onları geri aimaya daha çok hak
sahibidirler.
(Bakara/228)
Eğer kadın talak-ı
bain (üç talak) ile boşanmışsa, ya hamiledir ya değildir. Üç talak ile boşanmış
hamile kadın ve kocası üzerine vacib olan hususlar şunlardır:
a. Kadına mesken vermek kocanın üzerine farzdır ve bunun
delili de şu ayettir:
Ey Peygamber!
Kadınları boşamak istediğiniz zaman onları (temizlenme) vakitlerinde (ve
münasebette bulunmadan) boşaym ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun
(da boşanan kadınların iddetlerini uzatmayın). Onları evlerinden çıkarmayın,
(iddetleri bitinceye kadar) kendileri de çıkmaşınlar. Meğer ki açık bir
edepsizlik etmiş olsunlar.
(Talak/l)
Bu ayet, ric'î talak
ile de, bain talak ile de boşanan kadınlara şamildir.
b. Kocanın,
kadının nafakasını vermesi vacibdir ve delili de şu ayettir:
Talak
Eğer gebe iseler,
yüklerini 'bırakıncaya kadar onlara nafaka verin.
(Talak/6)
c. Zaruret
olmadıkça kadının evden ayrılması haramdır.
Eğer su, yemek gibi
şeylere ihtiyacı olursa, bunları yerine getirecek kimse de yoksa veya üzüntü ve
sıkıntısını dağıtmak için dışarı çıkmaya ihtiyacı olursa, dışarı çıkabilir.
Zaruret olmadan kadının dışarı çıkmasının haram olduğunun delili şu ayettir:
Onları evlerinden
çıkarmayın. (İddetleri bitinceye kadar) kendileri de çıkmaşınlar. (Talak/l)
Cabir b. Abdullah
şöyle rivayet etmektedir: "Benim teyzem boşanmıştı. Akabinde kendisi,
kendi hurmalarının meyvelerini kesmek istedi.. Fakat bir kişi, onu dışarı
çıkmaktan menetti. Bunun üzerine teyzenv Peygamber'e geldi. Peygamber ona
'Evet, sen kendi hurmalarını kes. Çünkü senin tasadduk etmen, yahut bir iyilik
işlemen ümit edilir' buyurdu".
Eğer boşanan kadın
hamile değilse, nafaka hariç yukarıda söylediğimiz şeyler koca üzerine
vacibdir.
Ubeydullah'tan rivayet
edildiğine göre şöyle demiştir; "Kocası, Fatıma binti Kays'ın kalan tek
talakını (bir vekil ile) ona göndermiş boşanmıştı. Fatıma, Rasûlullah'a
geldi. Rasûlullah ona
'Sana nafaka vermek gerekmez, ancak hamile olduğun için
nafaka verilir1 buyurdu".
Kocasının vefatı
nedeniyle iddet bekleyen kadına vacib olan hususlar: A. Kocası için matem
tutmak.
Matem tutmaktan
maksat, zînetlenmekten, koku sürünmekten, sürme çekmekten, renkli elbise
giymekten, altın ve gümüş takılar takmaktan, kaçınmaktır. Bunlardan birini
yapan kadın günahkâr olur.
. Ümmü Habibe, Hz.
Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Allah'a ve ahiret
gününe iman eden bir kadına, kocasından başka bir ölü için üç günden fazla koku
sürünmeyi ve süslenmeyi terketmek helâl olmaz. Kadın ancak kocasının ölümü
üzerine dört ay on gün süslenmeyi terkeder.
Bu hadîs, kadının
kocasından başkası için üç günden fazla matem tutmasının haram olduğunu ifade
ettiği gibi, ölen kocası için de dört ay on gün matem tutması gerektiğini ifade
eder. Hz. Peygamber, yakını ölen kadına üç gün matem tutma izni vermiştir.
Çünkü insan ilk günde üzüntüsünü gizlemez.
Ümmü Atiyye
el-Ensarî'den şöyle rivayet edilmiştir: 'Biz peygamber zamanında, koca
dışındaki ölüler için üç günden fazla matem tutmaktan nehyedildik. Biz bu
müddet zarfında sürme çekmez, koku sürünmez, süslü elbiseler giymezdik.
Hayızdan temizlendiğimiz zaman, kust-u ez-fafâan biraz sürme ruhsatı aldık.
Cenazelerin peşinden gitmekten de nehyedildik'.
B. îddet bekleyen
kadının, zaruret olmadıkça evden çıkması haramdır.
Zeyneb binti Ka'b b.
Ucre'den şöyle rivayet edilmiştir: Fureya binti Mâlik b. Sinan (bu kadın Ebu
Said el-Hudrî'nin kizkardeşidir) Zeyneb'e şöyle haber verdi: "Rasûlullah'a
giderek Benû Hudre'de bulunan ailemin yanına dönüp dönemeyeceğimi sordum. Kocam
kaçan kölelerini aramak için çıkmıştı. (Medine'nin kenarında) Kadu'm denen yere
vardıklarında onlara yetişti, köleleri onu öldürdüler. Rasûlullah'tan, ailemin
yanına gitmek için izin istedim, kocam beni sahip olduğu bir mülkte
bırakmadığı gibi, bana nafaka da bırakmamıştı. Rasûllullah 'Evet' dedi. Ben de
çıktım hücreye veya mescide geldiğinde beni tekrar çağırdı. Rasûllullah bana
'Nasıl söylemiştin?' dedi. Ben de kocamın 'durumunu tekrar anlattım. Rasûluliah
'Farz olan iddet müddeti bitene kadar kocanın evinde kal' buyurdu. Kocamın
evinde dört ay on gün iddet bekledim. Osman b. Affan bana haber gönderdi ve
bana bu meseleyi sordu, ona başımdan geçeni haber verdim. Rasûlullah'ın bana
emrettiğine uydu ve onunla hükmetti".
Halktan birtakım
kimselerin 'İddet bekleyen kadının konuşması caiz değildir, başkalarının da
onun sözünü duyması caiz değildir' şeklindeki sözlerinin hiçbir aslı yoktur. Bu
durum, normal zamanlarda nasılsa, iddet zamanında da öyledir.
Kısacası iddetin tüm
çeşitleri müşterek bir hükümde birleşirler ki o da iddet bekleyen kadının
zaruretler dışında evden çıkamayacağıdır.
Vefat nedeniyle iddet
bekleyen kadın için özel bir hüküm vardır ki o da kocası İçin dört ay on gün
matem tutmasidır.
Ric'î talak ile
boşanan kadının iddeti de diğerlerinden bazı özel şartlarla ayrılır.
Talak-ı bain ile
boşanan kadın eğer hamile ise, kocasının kendisine mesken ve nafaka vermesi
vacib olur.
Talak-ı bain ile
boşanan, fakat hamile olmayan kadın için ise, iddet müddeti boyunca mesken
verilmesi gerekir. Nafaka vermek şart değildir.
Bu bahsi, önemli bir
hususu tekrar vurgulayarak bitirmek istiyoruz. Bu husus, kadınların kocaları
hariç, hiç kimse için üç günden fazla yas tutmaması gerektiğidir. Bu, cahiliyye
döneminin çirkin âdetler indendir.
Cahiliyye döneminde
yakını ölen bir kadın bir yıl boyunca yırtık siyah elbise giyer, hiçbir yere
gitmez, kimseyle konuşmaz, yüzüne kömür-sürer, kendini eve hapsederdi. Böyle
bir matem haramdır. Aslında kadın bu süre içinde sürekli üzüntülü olmadığı
halde, halka karşı kendini üzüntülü gösterir, bununla da böbürlenirdi.
Böyle bir yas tutma,
Hz. Peygamber'in sünnetine aykırıdır ve Peygamber'e karşı çıkmak demektir. Zira
Hz. Peygamber -daha önce de , geçtiği gibi- şöyle buyurmuştur:
Allah'a ve ahiret
gününe iman eden bir kadına, kocasından başka bir ölü için üç günden fazla
(matem tutmak), koku sürünmeyi ve süslenmeyi terketmek helâl olmaz. Kadın ancak
kocasının ölümü üzerine dört ay on gün süslenmeyi terkeder.
Zeyneb binti Ebî
Seleme'den şöyle rivayet edilmiştir: Ben Zeyneb'in yanına gittim. Babası vefat
etmişti. Bir koku istedi ve o kokudan yüzüne biraz sürerek dedi ki: Allah'a
yemin ederim ki benim kokuya ihtiyacım yok. Ancak ben Rasülullah'ın şöyle
dediğini duydum: 'Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kadının bir ölü için
üç günden fazla matem tutması haramdır. Ancak kocası için dört ay on gün matem
tutma vardır1.
Kadınların zoraki ve
yapmacık üzüntüleri ile erkeklerin üzüntülü olduklarını göstermek için
boyunlarına ip bağlamaları arasında fark yoktur. Böyle yapmak hem münker, hem
de haramdır. Allah Teâlâ'dan, bizi sadece kendine kulluk etmeye muvaffak
etmesini dileriz. Allah bizi rızasına erdirsin, rasûlü'nün sünnetiyle süslesin!