Buna göre ilk olarak çevre, Allah’ın insana bir emanetidir. Çünkü insan, canlılar içinde çevreyi en üst düzeyde algılayabilen varlıktır. Bu sebeple Allah, doğayı, göklerde ve yerde olan her şeyi insanın hizmetine vermiş, yeryüzünde emaneti yüklenen varlık olması sebebiyle de insanı sorumlu tutmuştur. İnsanın dünyadan sorumlu olmasının bir anlamı da budur. Ayrıca içinde yaşamın devam ettiği şu dünyada, hava, toprak ve su gibi doğal kaynaklar yalnız insanın değil yeryüzündeki bütün canlıların ortak malıdır.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kâinatla ve eşyanın varlığı ile ilgili çok sayıda ayet bulmak mümkündür. Bu ayetlerde etrafımıza, yakın çevremize -yeryüzüne- ve uzak çevreye -gökyüzüne- bakmamız öğütlenerek dikkatimiz çekilmekte ve onlar hakkında düşünüp ibret almaya davet edilmekteyiz.
Dikkatle baktığımızda bu ayetlerin zikredilmesinde dört ana hedef görülmektedir.
Yüce Allah her şeyi yerli yerince yaratmıştır. Kâinatta fevkalade bir düzen, ahenk ve denge vardır. İnsana düşen kâinattaki bu eşsiz düzeni, ahengi ve dengeyi korumak, bunları bozacak ve tahrip edecek tutum ve davranışlardan sakınmaktır.
Müddesir suresinde “kalk insanları uyar” emrinden sonra “elbiseni / kalbini temizle-temiz tut” emrinin verilmesi İslam’ın maddî ve manevî anlamda temizliğe verdiği önemi ifade eder. Çünkü ayette veciz bir üslûpla, Hz. Peygamber’e ve onun şahsında bütün müslümanlara hem maddî hem de manevî temizlik emredilmektedir. “Elbiseni / kalbini temizle-temiz tut” emri; beden, uzuv, ev, mâbed, çevre, cadde, sokak, park vebenzeri her türlü alanın temizliğini kapsadığı gibi iç arınmayı, inanç, kalp ve ahlâk temizliğini de kapsar. Biz bu sohbetimizde maddî temizlik ve çevre temizliği üzerinde duracağız.
Yüce Allah, insanın da içinde bulunduğu tabiatı canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte bir düzen ve denge içinde yaratmıştır. Bu düzen, yeryüzündeki canlıların yaşantılarını sürdürebilmesi için en ideali olup, herhangi bir eksikliği ve aksaklığı söz konusu değildir. Kainatta var olan bu düzen ve denge “ekolojik denge” “çevre dengesi” olarak da ifade edilmektedir.
Kur’an, insanlara yol gösterme ve onları Allah'a kulluğa çağırma gayesiyle gelmiştir. İnsanları, kendi icat ettikleri her türlü sahte ilahlara esir olmaktan kurtarıp Allah'ın nizamına ulaştırmaya yönelik olan bu ulvi gaye, "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. " anlamındaki لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه umdesine dayanır.
Yüce Allah, mallarımızın ve çocuklarımızın, Allah’ı zikretmekten bizi alıkoymaması gerektiğini emretmektedir. Ancak bu ayetin daha kolay anlaşılması için öncelikle “zikirden maksat nedir?” sorusunun cevabını bulmamız gerekir.
Allah’ı zikretmek demek yüce Allah’ı tekbir, tehlil, tesbîh, tahmîd cümleleriyle anmaktır. Allah’ı zikretmek, O’nun yüceliğini dile getirmek ve manevi olgunluğa ulaşmak amacıyla yapılır.
Müslüman toplumların önünde duran en büyük ve acil sorunların başında birlik ve beraberlik geliyor. Giderek küçülen ama küçüldükçe de sorunları artan ve sıkışan dünyamızda birlik olmadan dirlik sahibi olmak mümkün değil.
İslam dini gönderiliş gayesine uygun olarak hak ve sorumluluklarımızı belirtmiş, toplum için lazım olan prensipleri ortaya koymuş ve mutlu olabilmemiz için bunlara sarılmamız gerektiğini belirtmiştir.