-
ŞUFA.. 2
Şufa'nın
Tarifi 2
Şufa'nın
Meşruiyeti . 2
Şufa'nın
Rükûnları 2
1. Şefi (Şufa
Hakkına Sahip Olan Kişi) 3
Şufa Hakkına Sahip
Olanların İhtilaf Etmesi 3
Şufa
Hakkının Parçalanması 3
Şufa
Hakkına Sahip Oîan
Ortaklardan Bazılarının Kaybolması 3
2. Meşfu Aleyh
(Üzerinde Şufa Yapılan Kişi) 4
3. Meşfu Fih
(Üzerinde Şufa Yapılan Mal) 4
Şufa Yoluyla
Almanın Şartlan. 4
4. Şufa Hakkı
Çabuk Kullanılmalıdır 5
Şufa'nın Hükümleri 5
1. Şufa
Hakkının Sakıt Olması 5
2. Şufa
Hakkı Bulunan Malda, Alan Kişinin Tasarrufta Bulunması 6
• Ortak Bir Malın Bir Parçasını Alan Kişinin Aldığı
Parçada Artış veya Eksikliğe Sebep Olan Bir Tasarrufta Bulunması 6
3.
Satılan Malın Bedelinin
Eksiltilmesi veya Artırılması 6
4.
Satılan Malı Taksitle Almak. 6
5. Malı Alan
Kişi ile Şufa Hakkına Sahip
Olan Kişinin İhtilaf Etmesi 7
'
-
Şu'fa lugatta, iki şeyi birbirine
yapıştırmak, eşlemek, ilave etmek anlamına geİir.
Şufa'nın ıstılahı anlamı ise üçüncü bir kişiye satılan bir şeyi ortaklık
sebebiyle öncelikle satın alma-hakkıdır. Ortaklardan biri hissesini ortağından
başka birine sattığı zaman, şufa hakkı olan diğer ortak satılan malı o kişinin
ödediği parayı vererek alabilir. Meselâ iki kişi bir eve ortak olsalar,
ortaklardan biri hissesini başkasına satsa, diğer ortak bunu işittiğinde malı
alan kişiden -onun rızası olmasa dahi-ödediği parayı vererek geri alabilir. Bu,
temellükte (mülk edinmekte) şer'an asıl olanın hilafinadır. Zira bir mal, şer'an
ancak sahibinin rızasıyla mülk edinilebilir. Bu hakka şufa denilmesinin sebebi,
ortakların mallarını birbirine bitiştirmeleridir.
Şufa'nın caiz ve meşru
olduğuna delâlet eden birçok hadîs vardır.
Cabir b. Abdullah'dan şöyle
rivayet edilmiştir: Rasûiullah (sa.)
taksim olunmayan herbir ortaklıkta, akarda ve bahçede
şufa ile hükmederek 'Ortağına ilan etmedikçe diğer ortağın hissesini satması
helâl olmaz. Diğer ortak ister malı alır, isterse bırakır. Ortağın biri
diğerine ilan etme-1 den kendi hakkını satarsa, diğer ortak o mala sahip olmaya
başkalarından daha hak sahibidir' buyurdu.
Tüm âlimler bu hususta
ittifak ederek hadîsle amel etmişlerdir. Şufa konusundaki diğer hadîsler
ileride zikredilecektir.
İslâm şeriatının
hedefi, insanların maslahatlarını gözetip zararlarını ortadan kaldırmaktır. Bir
ev veya araziye ortak olan iki kişi bazen çok iyi anlaşırlar. O iki ortaktan
biri hissesini satmak zorunda kaldığında, diğer ortak bundan zarar görebilir.
Şeriat hem hissesini satmak isteyen kişiye mani olmaz, hem de diğer ortağın
bundan zarar görmesine mani olacak çerçeveyi belirler. Çünkü malı satın alan
yeni ortak kötü ahlâklı olabilir veya malın taksim edilmesini isteyebilir veya
yeni su yollan açmak, yeni masraflar çıkarmak isteyebilir. Böylece diğer ortak
bundan zarar görür. Bunlar ortaklar arasında ihtilafa, ayrılığa, komşular
arasında mücadeleye yol açar; maslahatlar yok olur, insanlar zarar görür. Bu
yüzden Hz. Peygamber payını satmak isteyen ortağın
onu önce diğer ortağına teklif etmesini, çünkü onun o malı almakta herkesten
daha fazla hak sahibi olduğunu, eğer ortak almak istemezse başkalarına
satmasını emretmiştir.
Kimin, herhangibir akar veya hurmalıkta bir ortağı varsa ortağına
bildirmedikçe o malı satma hakkı yoktur. Razı olursa alır, kerih görürse Lerkeder.
Amr b. Şerîd şöyle rivayet
ediyor: "Sa'd b. Ebî Vakkas'ın yanına gitmiştim. Misver
b. Mahreme de oraya geldi ve elini omuzuma koydu. O
sırada Rasûlullah'ın azatlısı Ebu
Râfi geldi ve şöyie dedi:
. - Ey Sa'd! Hanen
içinde bulunan iki odamı (satmak istiyorum), benden bunu satın al!
- Vallahi ben o odaları satın almıyorum. Misver b. Mahreme de hemen şöyle dedi;
- Vallahi sen bu iki
odayı alacaksın. Bunun üzerine Sa'd, Ebu Râfi'ye dedi ki:
- Vallahi ben sana 4000 dirhemden fazla
veremem,, bunu da taksit taksit ödeyebilirim,
- Bu iki odaya karşılık bana (başkası
tarafından) 500 dinar verildi. Eğer
ben Peygamber'i 'Komşu
komşuya en haklı
bir şefî'dir' buyururken
işitmemiş olsaydım, 500 dinar teklif edilen o iki odamı sana 4000 dirheme
vermezdim.
Bunun üzerine o iki
odayı Sa'd'a verdi".
Hz. Peygamber'in, insanlar arasındaki sevgi ve uyum
yolunu açıkça gösterdiğini
görüyoruz. Bu da muamelelerdeki en yüksek
ahlâktır. Ashab-ı kiram'ın
da zararlarına olsa bile Hz. Peygamber'in yolundan
ayrılmadıklarım görüyoruz. Ashab-ı kiram ancak
'Dinledik ve itaat ettik' derlerdi. Eğer kişi Hz.
Peygamber'in yoluna uymaz da hissesini başka birisine satarsa, şeriat o kişinin
parasını ödeyerek malı ondan alma hakkını diğer ortağa tanımıştır. Böylece
insanların ihtiyaç ve maslahatları gözetilir, zarar görmeleri önlenir.
Müslümanlar arasında kin ve buğza sebep olacak
anlaşmazlıklar ortadan kaldırılmış olur. Bunun neticesi olarak da müslümanlar tek vücud gibi
olurlar, birbirleriyle uyum içinde yaşayarak sağlam kale gibi olurlar.
.
Şufa'nın rükûnlarım şöyle sıralayabiliriz:
Şufa hakkının, zararı
ortadan kaldırmak için meşru kılındığını söylemiştik. Şufa hakkı, taksim
edilmemiş olan ortak malda sözkonusudur. Meselâ bir
eve, bir araziye ortak olan kişilerin şufa hakkı vardır. Nitekim Hz. Peygamber'in 'Taksim edilmeyen her malda şufa hakkı
vardır' sözünden bu açıkça anlaşılmakladır. Ortak olan ev veya arazi taksim
edildiği zaman ortaklardan biri kendi payını
başkasına satarsa, o ev
veya arazinin yolunda, su arkında ortaklıkları devam etse bile diğer ortağın
şufa hakkı kalmaz. Çünkü hadîste 'Sınırlar belli olduktan, yollar açıldıktan
sonra şufa hakkı yoktur' buyurulmuştur. Bunlar hisselerini müstâkil olarak
almışlardır. Yola, suya ve benzeri şeylere ortak olanlara ise şerik-i muhaîil (karışık ortak) denilmektedir. Karışık ortaklıkta şufa hakkı olmadığına göre, komşulukta şufa hakkı
haydi haydi olmaz. Bölünme kabul etmeyen ortak
mallarda şufa hakkı vardır. Zira şufa'nın amacı, ortakların zarar görme
ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Bazen
şufa, şufa'dan başka şeylerde de mevcut olur. Çünkü şufa, şeriatta asıl
olanın hilafına olarak meşru kılınmıştır ve şeriatta asıl olan, mülk sahibinin
mülkünün onun elinden cebren alınmamasıdır. Oysa şufa hakkına sahip olan kişi,
müşterinin aldığı malı onun parasını vererek cebren almaktadır. Asıl olandan
maksat, hükümlerin çoğunda şeriatın belirlediği yoldur. Alimler buna hükmün
illeti/nedeni adım verirler. Bazen bunun için kıyas kelimesini kullanırlar.
İslâm şeriatında 'Aslın hilafına olan her hususta ancak nass
ile hareket edilebilir. Ona hiçbir şey ilave edilemez' kaidesi bulunmaktadır.
Bu kaide bazen şu ibarelerle ifade edilir: 'Kıyasın hilafına sabit olan bir şeyin üzerine başkası kıyas
edilemez'. Burada taksim edilmemiş ortak
malda şufa hakkı bulunduğuna dair sahih ve sarih nass
varid olmuştur. Bu bakımdan malını taksim eden
ortaklar veya komşu bu hükme ilhak edilemez
ve bunun üzerine
kıyas yapılamaz. Hz. Peygamber'in
'Kişinin duvarına mertek başı koymakta, komşu herkesten daha fazla hak
sahibidir' sözü, komşunun şufa hakkı olmasında sarih değildir. Bu sadece
komşunun komşuya İhsan etmesini teşvik etmektir. Ayrıca car kelimesi umumidir;
hem ortağı hem de başkalarını kapsar.
Burada onu ortak
olarak yorumlamak en uygunudur. Çünkü Ebu Râfi (r.a) onu bu mânâda kullanmıştır. Zira ortağının
evinde bulunan iki odasını, onun satın almasını istemiştir. Evin taksim
edilmediği de açıktır. Allah hakikati daha iyi bilir.
Şefî'nin (şufa hakkına
sahip olan kişinin) ortak olduğu anlaşılmıştır. Bazen hissesini satan ortağın
birden fazla ortağı olur ve onların hisseleri, bazen eşit olur. Meselâ üç ortaktan
biri malın 1/4'ine, diğeri de 1/4'ine, üçüncü ortak ise malın yarısına (2/4)
sahip olursa, onlardan biri hissesini satmak isterse, ortaklar da onun payını
almak istiyorlarsa, herbiri hissesine nisbetle alır. Çünkü burada istihkak sebebi mülktür. Onlar
mülkte mütesavi oldukları için istihkakda
da mütesavi olurlar.
Şufa hakkı tecezzi
(parçalanma) kabul etmez. Bu nedenle
şufa hakkına sahip olan kişi ortağının hissesinin ya
tamamını alır, ya da tamamını bırakır. Eğer ortaklar
birden fazla iseler ve onlardan biri satılan hisseyi almak isLemiyorsa
onun şufa hakkı düşer. Geriye kalan ortaklar ise en sahih görüşe göre o
hissenin tamamını alıp almamakta muhayyerdirler. Satılan hissenin bir kısmını
almak isterlerse bu sahih olmaz. Şufa hakkını düşürmeyen ortağın satılan
hisseden kendi hissesi nisbetinde almaya hakkı
yoktur. Çünkü böyle olursa satılan mal parçalanır, müşteri ise bundan zarar
görebilir. Çünkü maslahat hissenin tamamını almakta veya almamaktadır. Satılan
hissenin parçalanması maslahata aykırıdır,
Şufa Hakkına Sahip
Oîan Ortaklardan Bazılarının
Kaybolması
Şufa hakkına sahip
olan ortaklardan birinin veya birkaçının kayıp olması durumunda, hazır olan
diğer ortaklar şufa haklarını kullanarak satılan hisseyi alan kişinin parasını
ödemek suretiyle geri alırlar. Alınan hisse ortaklar arasında hisselerine nisbetle taksim edilir. Bunu daha önce de söylemiştik. Zira
kayıp olan ortak, şufa hakkını kullanmayıp düşüren ortak hükmündedir. Hazır
olan diğer ortaklara itiraz edecek kimse bulunmadığından onlar satılan hisseyi
parasını ödeyerek alıp aralarında hisselerine göre taksim ederler. Onların
satılan hisseyi kendi hisseleri nisbetinde almaya
haklan yoktur. Çünkü kayıp olan kişinin gelip kendi hissesine düşen oranı
almaması ihtimal dahilindedir. Bu durumda satılan' hisse parçalanır ve alan
kişi bundan zarar görebilir. Hazır olan ortaklar satılan hissenin tamamını
alırlarsa, kayıp olan ortak geldiğinde o hissedeki payını talep etme hakkına
sahiptir.
En sahih görüşe göre
hazır olan ortaklar kayıp olan ortak gelinceye kadar satılan hisseyi şufa yolu
ile almayı tehir edebilirler. Çünkü o kişinin burada açık bir hedefi
bulunmaktadır ve hisselerin tümünü almaya kadir değildir veya ortada olmayan
ortak geldiğinde alacağı malı almak istemektedir.
2. Meşfu Aleyh (Üzerinde Şufa Yapılan
Kişi)
Meşfu aleyh,
ortaklardan birinin hissesini alan kişidir. İşte şufa hakkı, bu hisse üzerinde cereyan
eder. Bu hissenin, o kişiye bedel karşılığı intikal etmesi şarttır. Bu karşılık
bazen mal olur. Mülk ona satın almak veya mâli bir bedel gerektiren bir
cinayetten ötürü sulh yoluyla intikal etmiş olabilir. Meselâ ödemesi gereken
bir diyet karşılığı, onunla sulh yaparak ortak olduğu tarladaki hissesini
vermiş olabilir. Ortak olan kişi bu hisseyi şufa yoluyla alabilir. Bazen de
kişi ortak olduğu tarladaki hissesini mehir
karşılığında veya hul'a bedeli olarak verebilir.
Meselâ kadın ortak olduğu maldaki hissesini kocasına, boşanma karşılığı olarak
verebilir. İşte bu durumlarda diğer ortaklar şufa yolu ile o hisseyi
alabilirler, çünkü bu, bedel karşılığı elde edilen bir maldır ve alışverişe
benzer. Şufa. hakkına sahip olan kişi satılan hisseyi, alan kişinin ödediği
parayı vererek alır. Eğer bedel misil ise mislini vererek alır, eğer bedel
elbise veya mehr-i misil gibi kıymetlendirilen
şeylerdense, alışveriş günündeki kıymeti ne ise o kıymeti ödeyerek alır. Bunun payın kıymetinden fazla veya az olması
hükmü değiştirmez.
Ortaklardan biri ortak
olduğu maldaki hissesini karşılıksız olarak başka birisine verirse, diğer
ortaklar o hisseyi şufa yolu ile alamazlar. Meselâ ortaklardan biri hissesini
hibe etmişse veya sadaka olarak ver-mişse veya
vasiyet etmişse veya o hisse örf yoluyla başkasına intikal etmişse, diğer
ortaklar onu şufa yoluyla alamazlar.
3. Meşfu Fih
(Üzerinde Şufa Yapılan Mal)
Üzerinde şufa yapılan
mal (meşfu fih),
ortaklardan birinin sattığı, diğer ortakların ise şufa yoluyla almak
istedikleri maldır. Bu malın ev, arazi ve benzeri gibi gayr-ı menkul mallardan
olması şarttır. Hayvanlarda, ticarî eşyalarda ve benzeri şeylerde şufa hakkı
yoktur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Şu fa, ortaklardan
birisinin öbürüne arzetmeden satmak hakkını haiz
olmadığı bir arazide yahut arsada, yahut bir bahçedeki ortaklık hakkıdır.
Şu fa, kıyasın
hilafına olarak arazilerde nass ile sabit olmuştur.
Bu bakımdan onun mânâsında olmayan başka mallar ona kıyas edilemez. Zira şufa,
daimi olan kötü ortağın/komşunun. zararına mâni olmak için meşru kılınmıştır.
Nakledilebilen ve tahvil edilebilen mallarda ise sürekli komşuluk ve zarar sözkonusu değildir. Arazi ile beraber satılan bina ve
ağaçlarda da -araziye tâbi oldukları için- şufa hakkı vardır. Akar ve benzeri
mallarda şufa'nın sabit olması için onun taksim edilmeye elverişli olması şartlır. Taksime elverişli olmasından maksat, taksim
edildiğinde faydasının devam etmesidir. Taksim ediicliğinde
işe yaramaz hale gelen mal, taksim edilmeye elverişli değil demektir. Taksime
elverişli olmayan mallarda şufa hakkı yoktur. Meselâ küçük bir hamam veya
küçük bir değirmen taksim edilirse, hiçbir işe yaramaz hale gelir. Hz. Peygamber, taksim edilmemiş ortak mallarda şufa
hakkının olduğuna ve fakat sınırlar çizilip yollar açıldıktan sonra şufa
hakkının ortadan kalktığına hükmetmiştir.
Bu hadîs, taksimi
mümkün olan ve taksim edilmemiş olan her malda şufa hakkı bulunduğuna delâlet
eder. Şufa hakkı; taksim, sınır ve yolların vereceği zararları önlemek amacıyla
meşru kılınmıştır. Bu ise ancak taksim edilebilen mallarda sözkonusudur.
Bazı kimseler şöyle
demişlerdir: Taksim edilmeye elverişli olmasa dahi arazi ve benzeri mallar
taksim edilmedikçe onlarda şufa hakkı mevcuttur'. Çünkü Hz.
Peygamber'in 'Taksim edilmemiş olan her malda şufa hakkı vardır' sözü umumidir.
Ayrıca şufa, ortakların zarar görmelerine mani olmak için meşru kılınmıştır. Taksim
edilmemiş mallarda ise zarar daha fazladır. Çünkü onlarda zarar süreklidir.
Yukarıda şufa'nın rükûnlarını ve her rüknün şartlarını zikretmiştik. Burada
şufa yoluyla almanın şartlarını beyan edeceğiz:
1. Üzerinde
şufa yapılan hisse, hissesini satan ortağın mülkünden ' kesin olarak
çıkmalıdır.
Meselâ ortaklardan
biri hissesini başkasına satarsa ve alışverişte kendisi için muhayyerlik şartı
koşarsa, muhayyerlik zamanında şufa hakkı sabit olmaz. Satana veya satın alana
şufa hakkının şart koşulması da böyledir. Çünkü satılan mal, henüz satan
kişinin mülkünden çıkmamıştır.
Müddet bittikten sonra
taraflar alışverişi feshetme haklarını kullanmamış-larsa,
alışveriş tamamlanmış olur ve şufa hakkı sabit olur. Eğer alışverişte
muhayyerlik hakkı sadece müşteriye aitse, onun aldığı hisse alışveriş akdinden
sonra şufa yoluyla alınabilir. Çünkü satan kişi kendisi için muhayyerlik şartı
koşmazsa, mücerred akidle
mal mülkünden çıkar. Böylece anlaşılmaktadır ki şufa ile almak, temlik akdinin fasid (bâtıl) olduğunun ortaya çıkmasıyla subutiyet kazanmaktadır ki bunu satanın mülkü de henüz
satılan maldan zail olmamıştır.
2. Şufa hakkı iddia eden kişi, ortağının
hissesini sattığı vakitte kendi payına sahip olmalıdır ve bu sahiplik, şufa
kendisi için hükme bağ-lamncaya kadar devam
etmelidir.
Bu, en sahih görüştür.
Eğer şufa hakkı iddia eden kişi, şufa kendisi için hükme bağlanmadan önce kendi
hissesini satarsa veya hibe ederse, şufa hakkı ortadan kalkar. Bunu bilerek
veya bilmeyerek yapması, satılan hisseyi şufa yoluyla almayı talep etmesi veya
etmemesi hükmü değiştirmez. Çünkü satılan hisseyi şufa yoluyla alma sebebi
olan mal kendisinin mülkünden çıkmıştır. Zira şufa hakkının sebebi mala ortak
olmaktır. Yeni ortaklardan biri diğerinin hissesini şufa yoluyla alamaz. Çünkü
o, birinci temlik akdi yapıldığı sırada şufa hakkına sebep olan paya sahip
değildi. Ancak şufa hükmü verilmeden önce ölen şufa hakkına sahip olan kişinin
varisleri bu hükümden istisna edilmiştir. Çünkü şufa hakkı miras yoluyla elde
edilen haklardandır.
3. Şufa hakkına sahip olan kişiden, şufa hakkını
kullanmayacağına . dair bir söz çıkmamalıdır.
Şufa hakkına sahip
olan kişi, şufa hakkını kullanmayacağını söylerse veya alan kişinin o hisseyi
almasına rıza gösterdiğine delâlet eden bir söz söylerse veya kendisinden razı
olduğuna dair bir fiil sadır olursa veya susarsa şufa hakkını kaybeder. Meselâ
şufa hakkına sahip olan ortak, kendisinin de hazır bulunduğu bir mecliste,
diğer ortağın kendi hissesini sattığına şahit olsa, satış akdine itiraz etmeden
kalkıp gitse veya ortağının kendi hissesini sattığını duysa, herhangibir mazereti olmadığı halde uzun bir müddet şufa
hakkını kullanmadan beklese, şufa hakkını kaybeder. Ancak birtakım durumlar
-zamanında şufa hakkı talep etmemesine rağmen- vardır ki kişiye şufa yoluyla
malı alma hakkı verir. Bunları şöyle beyan edebiliriz:
a. Satılan
malın bedelinin ortağa doğru haber verilmemesi.
Meselâ ortaklardan
biri hissesini 90.000 dirheme satar da diğer ortağa 100.000 dirheme satıldığı
söylenirse, o ortak da fiyatı yüksek bulup şu-' fa hakkını kullanmazsa, sonra
bedelin 90.000 dirhem olduğunu öğrenirse, satılan hisseyi şufa yoluyla geri aiabilir. Daha önce şufa hakkını kullanmaması razı
olduğundan değil, fiyatı yüksek bulduğundan kaynaklanıyordu. Öyleyse şufa
hakkını daha önce kullanmaması, o hissenin başkasına satılmasına razı olduğuna
delil olmaz.
b. Müşterinin doğru olarak haber verilmemesi.
Meselâ ortaklardan
biri hissesini satsa, diğer ortağa hisseyi alan kişinin Ahmed
olduğu söylense, o da şufa hakkını kullanmasa, sonra o hisseyi alan kişinin Ahmed değil de Mehmed olduğu
ortaya çıksa, diğer ortak o hisseyi şufa yoluyla geri alabilir. Çünkü insan
bazı insanlarla ortak olmayı ister, bazılarıyla istemez. Bu yüzden daha önce
şufa hakkını kullanmamış olabilir:
c. Satılan hisse taksitle satıldığı halde diğer
ortağa peşin satıldığının söylenmesi.
Hisse taksitle
satıldığı halde diğer ortağa peşin satıldığı söylenirse, o ( da peşin olduğunu
düşünerek şufa hakkını kullanmazsa, sonra malın taksitle satıldığını öğrenirse,
şufa hakkını kullanabilir. Zira taksitle satıldığı söylenseydi, diğer ortak o
hisseyi alabilirdi.
d. Satılan malın miktarının doğru olarak
söylenmemesi.
Meselâ ortaklardan
biri hissesinin tümünü satsa, diğer ortağa yarısının satıldığı söylense, o da
bu yüzden şufa hakkını kullanmazsa, sonra hissenin tümünün satıldığını öğrense,
şufa. hakkı devam eder. Çünkü insan bazen malın tümünü değil, bir kısmını almak
isteyebilir.
Şufa hakkı, kıyasın
hilafına olarak sabit olmuş fevri ve zayıf bir haktır. Hadîste 'Şufa, hayvanın
yularını çözmek gibidir'1 diye varid olmuştur. Bunun
anlamı şudur: 'Şufa hakkı, acele olarak kullanılmazsa fevtolur'.
Tıpkı yuları çözülen hayvanın uzaklaşması gibi. Bu bakımdan şufa hakkına sahip
olan kişi, bu hakkını kullanmak istiyorsa, bunu örf ve imkân nisbetinde hemen, yapmalıdır. Eğer kişiye, ortaklardan
birinin hissesini sattığı haberi gece gelirse, şufa hakkını kullanmayı sabaha
erteleyebilir. Hasta veya memleketinden uzakta ise bu hususta vekil talep
etmeli veya şufa hakkını kullandığına dair şahit tutmalıdır. Mazeretsiz olarak
bu hususta gevşek davranırsa -zahir olan, görüşe göre- şufa hakkını kaybeder.
Şufa hakkını kullandığının sabit olması için hâkimin hükmü, müşterinin hazır
olması ve rıza göstermesi şart değildir. Ancak şufa hakkı, o hisseyi satılan
bedelle almak istediğine delâlet eden lafızlarla ifade edilmelidir. Meselâ 'Ben
onu mülk edindim' veya 'Ben onu şufa yoluyla aldım' gibi lafızlar
kullanmalıdır. Tabii hisseyi alan kişinin parasının verilmesi de şarttır. Eğer
hisseyi alan kişi, Ödediği paranın o malı şufa yoluyla alan kişinin zimmetinde
olmasına razı olursa, şufa yine sahih olur. Bu hüküm hasıl olmadığında -ve kadı
da mala şufa ile hükmettiğinde, kişi onu -en sahih görüşe göre- mülk edinmiş
olur.
Şufa hakkının zayıf
bir hak olduğunu, küçük bir sebeple sakıt olacağını belirtmiştik. Bu
sebeplerin şufa talebinden vazgeçmek, şufa hakkını çabuk kullanmamak, şufa
hükmü-verilmeden önce hissesini mülkünden çıkarmak gibi sebepler olduğu
yukarıdaki bahislerden anlaşılmıştır. Şufa hakkını iptal eden sebeplerden biri
de şufa hakkı konusunda bir- karşılık üzerinde sulh yapmaktır. Meselâ şufa
hakkına sahip oian kişi, şufa hakkından vazgeçmek
üzere müşteri ile bir mal karşılığında sulh yaparsa, bu sulh bâtıldır. Kişi bu
sulh ile hiçbir mala sahip olamaz ve şufa hakkını kaybeder.
Bir arazi veya evin
bir parçasını satın alan kişi, ortaklardan birinin şufa hakkını kullanıp
kullanmayacağını öğrenmeden onda tasarruf etmemelidir. Çünkü şufa hakkına
sahip olan kişinin hakkı, kendisinin hakkından daha öncedir. Kendisinin hakkı,
şufa hakkına sahip olan kişinin şufa hakkından vazgeçmesine bağlıdır. Ortak bir
malın bir parçasını alan kişi, şufa hakkına sahip olan kişi şufa talebinde
bulunmadan önce o malda tasarruf etse, tasarrufunun da haklı bir gerekçesi olsa
bile şufa hakkını ortadan kaldırmaz. Şufa hakkı, içinde şufa olmayan her
tasarrufu iptal eder. Meselâ alman mal hibe, vakıf ve icare
yoluyla başkasına verilmişse, şufa hakkına sahip olan kişi onu alabilir. Bu
tasarruflar şufa hakkını iptal etmez. Çünkü şufa sahibinin hakkı, bu
tasarruflardan daha önce gelir. Eğer alınan mal, alışveriş gibi içerisinde şufa
hakkı bulunan bir muamele ile-
başkasına geçmişse, şufa hakkına sahip
olan kişi muhayyerdir; isterse o
malı şufa yoluyla alır, isterse onu ilk durumuna döndürerek kendisi
için sabit olan
önceki hakkını, kullanır. Bu muhayyerliğin faydası şudur: Şufa hakkına
sahip olan kişi için malın bedellerinden birini ödemek daha kolay olabilir.
Meselâ ortak bir
arazinin bir parçasını alan kişi araziyi ekerse veya araziye ağaç dikerse veya
araziye bina yaparsa, şufa hakkına sahip olan kişinin bunların yıkılarak
arazinin eski haline getirilmesini İstemeye hakkı vardır. Çünkü satın alan
kişinin bu tasarrufları, haksız tasarruftur, yani hakkı olmayan bir arazide
tasarruf yapmaktır. Şufa hakkına sahip olan kişi, dikilen ağaçlan veya binayı
bedelini vererek alabilir. Meselâ bir yerde bina ve ağaçlar varsa, şufa hakkına
sahip olan kişi binayı yıkmış ve ağaçlan kesmiş ise, o günkü değerleri
üzerinden bedellerini ödeyerek o payı kendisine mahsus karşılıkla alabilir.
Çünkü gerek bina, gerekse ağaçlar hükmen araziye tâbi iseler de payın bir
kısmının karşılığıdırlar. Eğer arazinin bir kısmı sel veya erozyon nedeniyle
telef olursa, telef olan miktarın bedeli düşer. Çünkü bu miktar, aslın bir
parçasıdır ve kişi oniarı telef etmeyi kastetmemiştir. Eğer
arazide bulunan bina
veya ağaç kendiliğinden telef
olursa, şufa hakkına sahip olan kişi bedelin tümünü alır. Zira karşılıklı ve
bağlanan birşey sakıt olmaz. Çünkü bina veya ağaç
araziye tâbidir. Akidde onların bahsi geçmese bile onlar arazi ile birlikte akde dahil olurlar.
Satıcı bedelin bir
kısmını müşteri için eksiltirse veya bedeli artırdığı halde şufa hakkına sahip
olan kişi onu şufa yoluyla almak isterse, bu eksiltmeden faydanabilir
mi? O fazlalık ona yüklenir mi?
Buna şöyle cevap
verilebilir: Eksiltme veya-artırma alışveriş akdinden sonra olursa, alışverişten
cayma şartı.'Öa yoksa, taraftarlar akid meclisinden ayrılmışsa, bu eksiltme veya artırma'şufa hakkına sahip olan kişi için sözkonusu olmaz. Çünkü bedelin eksiltilmesi alıcının hilesi
olarak, bedelin artırılması ise satıcının hilesi olarak kabul edilir. Bunların
malın esas fiyatı ile ilgisi yoktur. Zira akid
bunlardan önce tamamlanmıştır. Eğer eksiltme veya artırma, alışveriş akdi
kesinleşmeden önce veya alışverişen vazgeçme müddeti
içerisinde olursa bu eksiltme veya artırma, şufa hakkını kullanan kişi için de
geçerli olur. Bu durumda satıcının müşteriden düşürdüğü miktar, malın
fiyatından indirim yapmak anlamına gelir. Çünkü akdin kesinleşmesinden önce
vaki olmuştur.
Ortaklardan biri
hissesini taksitle satarsa, şufa hakkına sahip olan diğer ortak muhayyerdir;
ister parasını peşin vererek malı alır, isterse ahcının
taksitleri bitene kadar bekler ve ondan sonra alır. Taksitlerin bitimine kadar
beklemek onun şufa hakkını İptal etmez, çünkü mazurdur. Eğer ona 'Parayı peşin
ver malı al' denirse, ona" zarar verilmiş olur. Çünkü müddet genellikle
bedelin bir kısmının karşılığıdır. Bu bakımdan taksitle satılan mal, peşin
satılan mahri fiyatından daha fazla olur. Nitekim
satın alacak kişi, hisseyi taksitle almayı istese, bu sefer müşteriye zarar veriimiş olur. Zimmetler birbirlerinden farklıdırlar ve
insanlar borcun kazasını muhtelif şekillerde öderler. Satıcıya parayı verip,
şufa hakkına sahip olandan alacak olan müşteri de kendi isteğiyle onu bir
süreye kadar satmaya razı olmaz. Bu konuda zorlanacak olsa, kendisine zarar
verilmiş olur. Ancak -zikrettiğimiz üzere- muhayyer bırakılırsa, her iki
taraftan da zarar defedilmiş olur.
Bazen malı alan kişi
ile şufa hakkına sahip oian kişi paranın miktarında
ihtilaf ederler. Meselâ şufa hakkına sahip olan kişi 'Sen malı 1000 dirheme
almışsın' diyor, müşteri ise 'Ben malı 1500 dirheme aldım' diyor. Fakat bu
hususta bir delil yoktur. Bu durumda yeminle beraber müşterinin sözüne itibar
edilir. Çünkü kaç paraya aldığını o herkesten daha iyi bilir. Eğer müşteri
yemin etmeye yanaşmazsa, şufa hakkına sahip olan kişi müşterinin 1000 dirheme
aldığına yemin eder ve parayı vererek malı geri alır. Eğer müşteri ile şufa
hakkına sahip olan kişi satışın aslında ihtilaf ederlerse, meselâ müşteri satın
aldığını inkâr ederse, şufa hakkına sahip olan kişi de aldığını iddia ederse,
bu durumda yeminle beraber müşterinin sözüne itibar edilir; zira asıl olan
alışverişin yokluğudur. Ancak satan kişi sattığını itiraf ederse mesele
değişir. Aynı şekilde bu sefer müşteri, şufa hakkı olanın ortak olduğunu inkâr
ederse, ortaklığı hususunda birşey bilmediğine dair
yemin etmek zorundadır; zira aslolan, bunun
olmamasıdır. Kim asl'a yapışırsa, söz onun sözüdür!