ORUÇ.. 1
Orucun Mahiyeti 1
Orucun Farz Oluşunun Sebebi 1
Ramazanın Hükmü ve Farz Oluşunun Şartları 2
Orucun Edasının Şartları 2
Orucun Sağlıklı Olmasının Şartları 2
Orucun Rüknü. 2
Orucun Değerlendirilmesi 2
Orucun Kısımları ve Her Bir Kısmın İzahı 2
Oruca Niyet 4
Niyet Ederken Belirtilmedi Şart Olmayan Oruçlar 4
Niyet Ederken Belirtilmesi Şart Olan Oruçlar 4
Ramazan'da Hilâl'in Tesbitive Şüpheli Günde Oruç. 4
Ramazan Hilâlinin Tesbiti 4
Şüpheli Günler ve Bu Günlerde Tutulan Oruçlar 5
Ramazan Hilâlini Gören Kimse Ne Yapar?. 5
Gök Yüzü Kapalıyken Hilâlin Tesbiti 6
Gök Yüzü Kapalı Değilken Hilâlin Tesbiti 6
Diğer (Ayların) Hilâllerinin Tesbiti 6
(Hilâlin) Doğuş Zamanının Farklılığı 6
'
Oruç; gündüzün bilerek
ya da bilmeden (insanın) içine ya içi hükmünde bulunan yerlerine
herhangi bir şey almaktan, emeden, içmeden) ve cinsel
ilişkide bulunmaktan sakınmaktır.
Ramazan orucunun farz
oluşunun sebebi, bu ayın (günlerin.-en birinin oruca elverişli) bir kısmına
(oruç tutmaya ehil bir haleyken) yetişmektir. Her bir ramazan gününün bir
kısmına yetiş-aek de o günün orucunu tutmanın farz
olmasının sebebidir.
Ramazan orucu,
kendisinde şu dört şey bulunan kimselere ıem eda, hem
de kaza olarak farzdır:
(1) Müslüman olmak,
(2) akıllı olmak,
(3) bulûğa ermiş (yani £n) bulunmak,
(4) dâr-ı harpte Müslüman olanların orucun farz] luğundan haberdar olmaları veya İslâm ülkesinde
bulunmaları.
Orucun edasının farz
olması için,
(1)
hasta olmamak,
(2) ha zh ve lohusa olmamak ve
(3) mukîm bulunmak şarttır.
Orucun sağlıklı
olabilmesi için,
(1) niyet etmek,
(2) hayızkhk e lohusalık gibi oruca engel olan haller ile orucu bozacak
şeyler-en uzak bulunmak şarttır;
(3) ama bunun için cünüp olmama şar-l yoktur
Orucun rüknü, mideyle
ilgili (yeme içme) arzusu, cinsî arzar ve bu arzular
cümlesinden sayılabilecek (ilâçla tedavi gibi) ş6yerden sakınmaktır
Orucun hükmü,
(mükellefin) zimmetindeki oruç borcunun düşmesi ve âhirette
sevaba kavuşmaktır. Herşeyi en iyi bilen (yine de)
Allah Teâlâ'dır.
Oruç farz, vacip,
sünnet, mendup, nafile ve mekruh olmal
üzere altı kısma ayrılır:
1) Farz oruç, ki bu, hem edâ ve hem de kaza olarak
tutulan ramazan orucu; keffâret oruçları ve nezredilmiş (adanmış) oruçlar-, ir. Açık rivayete göre de
bu böyledir.
2) Vacip oruçtur ki bu da, nafile olarak tutmakta iken
bozu-m bir orucun kazasıdır.
3) Sünnet
oruçtur. Bu ise (muharrem ayının) dokuzuncu ve onuncu) aşure günlerinde tutulan
oruçtur.
4) Mendup oruçtur. Bu da,
(1) her (kamerî) ayın üç gününü ıruçlu
geçirmektir. Oruç tutulan bu günlerin, eyyâm-ı bıyd'dan
ol-nası mendup olup bunlar
ayın on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci günleridir.
(2) (Öte yandan) pazartesi ve perşembe günleri ile
(3) şevval ayında altı gün oruç tutmak da menduptur. Bir kısmı, şevval ayında tutulacak orucun
ramazan ayından hemen sonra tutulmasının daha
iyi olacağını, diğer bir kısmı da ramazan ile şevval arasında biraz ara
verdikten sonra tutulmasının daha iyi olacağını söylemişlerdir.
(4) (Ayrıca)
tutulması istenen ve Dâvûd (Aleyhisselâm)\n
orucu gibi, tutulduğunda (sevab verileceği) sünnet
(ve hadis) ile vaad edilen her türlü orucu tutmak da menduptur. Nitekim Dâvûd (Aleyhisselâm) bir gün oruç tutar, bir gün yerd bu, Allah Teâlâ nezdinde oruçların en faziletlisi ve en sevimdir.
5) Nafile oruç olup bu yukarıda zikredilenlerin
dışında ve kruh olmayan oruçlardır.
6) Mekruh
oruçtur ki bu da, tenzîhî ve tahrîmî mekruh ol-ık üzere iki kısma ayrılır. Birincisi, (Muharrem'in)
dokuzuncu] nünü tutmaksızın, yalnızca aşure gününde oruç tutmaktır. İkin-j i (tahrîmen mekruh) ise, iki bayram günü ve teşrik günlerindeg tmaktır.
(Sadece ve) tek olarak
cuma veya cumartesi gününe mahsı nak
üzere oruç tutmak; nevruz ve mihrican günlerinde tmak da aynı şekilde mekruhtur. Ancak oruç tutmayı âdet edinği günlerin bu günlerle çakışması hâlinde mekruh olmaz.
İki gün dahi olsa
visal orucu tutmak -ki bu, akşam hiç biı ikilde iftar etmeksizin tâ ertesi günün akşamına kadar oruçh ılunmaktır- ve ömür boyu oruç
tutmak dahi mekruhtur.
Niyet ederken
belirtilmesi ve geceden niyet edilmesi şart ol-j ayan oruçlar;
(1) eda
olarak tutulan ramazan orucu,
(2) zamaı İli nezir (adanmış)
oruçları ile
(3) nafile
oruçlardır.
(Bu gibi oruçlara)
geceden itibaren gün ortasından biraz Öı sine kadar
niyet edilebilir ki en doğrusu da budur.2
Gün ortası; tan
yerinin ağarmaya başlamasından itibaren k ı kuşluk vaktine kadar olan zamandır.
Aynı şekilde (bu gibi
oruçların) tayin etmeksizin mutlak bir Lyetle veya
nafile niyetiyle tutulması da doğrudur. (Oruca niyet den kimse) yolcu veya
hasta dahi olsa (durum değişmez), en doğ-ısu da budur.
Sağlıklı ve mukîm
olanlar, başka bir vacip oruç niyetiyle ra-ıazan orucunu eda edebilirler. Yolcu olanlar bu hükmün dışmdaır. Çünkü onlar, hangi vacip oruca niyet ederlerse, o
orucu tutmuş olurlar. Hasta bir kimsenin ramazan ayında bir başka vacip ruca niyet etmesi halinde hangi oruca sayılacağı hususunda fcıtüâf olunmuştur.
Zamanı belirlenmiş
adak oruç, başka bir vacibe niyet edilerek .utulamaz; çünkü bu takdirde niyet
edilen oruç tutulmuş olur.
Niyet Ederken Belirtilmesi Şart
Olan Oruçlar
Niyet ederken
belirtilmesi ve geceden niyet edilmesi şart olan ğer
bir kısım oruç daha vardır ki bunlar:
(1) Kazaya
kalmış ramazan orucu,
(2) tutulmaya başlanmış » bozulmuş kazası lâzım gelen
nafile oruçlar,
(3) her türlü effâret oruçları
(4) ve meselâ, "Allah hastama şifâ verirse bir gün ruç tutacağım" diyen kimsenin hastasının şifâ bulması
durumun olduğu gibi tayin olunmamış mutlak nezi oruçlardır.
Ramazan hilâlinin görülmesiyle
veya kapalı havada
hilâl görülemediği takdirde şaban ayının otuz gün kabul edilmesiyle ra-cnazan ayı tesbit
edilmiş olur.
Şaban ayının yirmi
dokuzunu takip eden gün şüpheli gündür.
Çapalı havada hilâlin
görülememesi halinde bu günün hangi gün, yani Şabanın son günü mü, yoksa
ramazanın ilk günü mü) olduğu kestirilemez. Bu günde orucun her türlüsü
mekruhtur. Ancak fü oruca mı, yoksa buna mı niyet
edeyim diye herhangi bir tered-lüt
göstermeksizin nafile niyetiyle tutulan oruç mekruh olmaz. Sğer
o günün ramazan günü olduğu anlaşılırsa, tutulan oruç ramazan orucu yerine
geçer. Ama
(bugün ramazan günüyse oruçlu )layım, değilse olmayayım gibi) oruçlu olmakla olmamak
arasında tereddüt gösterilirse oruçlu olunmaz.
Şaban ayının sonunda
bir veya iki gün oruç tutmak mekruh )lup daha
fazlasını tutmak mekruh değildir; Müftü, şüpheli günün aaşlangıcmda
(oruca niyet etmeyip) beklemeleri, günün (ramazan-ian
olduğu) tesbit edüemeyip
niyet etme zamanının geçmesi üzerine de iftar etmeleri (oruç tutmamaları)
yönünde halkı (ilan yoluyla) uyarır.
Böyle bir günde
müftüler, kadılar ve üst tabakadan insanlar oruç tutarlar. (Çünkü) bunlar,
niyetlerinde tereddüde düşmekten ve tuttukları orucun farz (olan ramazan orucu)
olduğunu düşünmekten sakınabilecek insanlardır.
Bir kimse ramazan
hilâlini veya orucun yenilmesini gerektiren (şevval ayının) hilâlini tek
başına görüp de (buna dair verdiği haber) reddolunsa,
(hilâli gören bu) kimsenin oruç tutması gerekir.Ama
(tek başına) şevval hilâlini gören kimsenin orucu yemesi doğru değildir. Şayet
(ramazan veya şevval hilâlini tek başına gö-
en kimse) orucu yerse,
yediği günleri kaza eder, (yediği için) ;effâret
lâzım gelmez; isterse şahadetini hâkimin reddetmesinden ince yemiş bulunsun.
(Diğer görüşlerin) doğrusu da budur.
(1) Gök yüzü
bulut, toz, duman ve .benzeri şeylerle kapalı ıs âdil (ve sâlih)
birinin, yahut (hakkında bilgi edinilememiş) kapalı bir kimsenin
(ramazan hilâliyle ilgili) verdiği haber kabul olunur ki, doğrusu da budur.
(2) Aynı şekilde bu gibilerin, kendileri gibi birinin
(ramazan hilâli hakkındaki) şahadetlerine şahadetleri, hanımların yahut
kölelerin yahut birisine attığı iftira yüzünden şer'î cezaya çarptırılan ve
(sonra) tevbekâr olmuş kimselerin ramazan (hilâli)
hakkında verdiği haberler de kabul olunur.
(Bunun için) şâhidlik ve davâ (açümasın)a
da gerek yoktur.
(3) (Orucun)
yenilmesini gerektirecek (şevval ayının) hilâlinin hava kapalı iken tesbit edilebilmesi için, iki hür erkeğin yahut bir hür
erkek ile iki hür kadının şahadetleri şarttır, dava ması)
gerekmez.
(1) Eğer gök
yüzü kapalı değilse, ramazan hilâli ve orucun ye-nilmesi(ni gerektiren şevval) hilâlinin tesbitinde
büyük bir topluluğun şahadeti şarttır.
(2) Bu büyük
topluluğun miktarının tesbiti, imama (en üst
seviyedeki yetkiliye) düşer, ki en doğrusu da budur. (3) Tek bir kişinin (hilâli gördüğü hakkındaki) şahâdetiyle ramazan
orucu (otuz güne) tamamlandığı halde ve gök yüzü de açıkken orucun yenilmesini
gerektiren şevval) hilâli görülmez ise orucu emek doğru olmaz.
(4) (Ama
ramazanın) iki âdil (ve salih) kişinin şahâdetleriyle
(tesbiti) durumunda, orucu yemenin tercih (edilip
edilmeyeceği ihtilaflı olup ramazan ayı tek bir (âdil) kişinin ahâdetiyle sabit olsa bile, hava bulutlu olduğu zaman
(ramazan rucu otuza tamamlandığı halde şevval hilâli
görülmese dahi orucun) yenileceğinde herhangi bir ihtilâf yoktur. Kurban
bayramı zilhicce) hilâlinin tesbiti de tıpkı fıtır (şevval ayı hilâlinin tesbiti)
gibidir.
Diğer (ayların)
hilâllerinin tesbiti için iki âdil (ve sâlih) idamın veya
iftira atma suçundan cezaya çarptırılmamış hür bir grkek
ile iki hür kadının şahadetleri şarttır.
(Hilâlin) herhangi bir
ülkeden doğduğu tesbit olunursa, açık görüşe ve
ulemanın çoğunun görüşüne göre, diğer (ülkelerdeki) insanların da (oruç
tutmaları) gerekir, fetva da buna göre verilmiştir.
Orucun Arapçası "Savm" olup
genel olarak tutmak, yani sakınmak manasına gelmektedir, ister bir söz
söylemekten, İsterse yeme içme ve daha başka herhangi bir fiili yapmaktan
sakınmak olsun farketmez. Nitekim Kur'ân-ı
Kerim'de; «De ki: Ben çok merhametli olan Allah'a oruç adadan; artık bugün
hiçbir insanla konuşmayacağım» buyurulmaktadır. Müfessirler
buradaki oruçla, konuşmaktan
sakınmanın kasdedildiğini söylemişlerdir. Bir
şair de şöyle söyler:
Bir kısım at vardır,
Oruçlu (ve
alıkonulmuşlardır.
Bir kısmı da var ki
bunlar,
Arbedelerde
Ve yükselen toz, duman
altında,
(Koşar dururlar; hür
ve) oruçsuzdurlar.
Diğer bir kısmı ise
Çiğner dururlar,
Ağızlarındaki gemleri.
Yani gerçek tan yeri ağarmasından gurub
vaktine kadar olan bir zaman diliminde.
(İnsanın) bilerek ya da
bilmeden içine veya içi hükmünde bulunan yerlerine; gündüzün birşey almaktan (buralara birşeyin
girmesinden) sakınmağıdır... Bu şeyin insanın içine, ağız, burun veya yara
yoluyla girmesinde bir fark yoktur.
Meselâ beyin de
insanın içi mesabesindedir, insanın başı derin bir şekilde yaralansa ve buraya
ilâç konulsa oruç bozulur.
Burada geçen hüküm kelimesi ile, oruç tutmanın şer'î
yönden değeı lendirümesi kasdolunuyor.
Bu günlere, eyyâm-ı bıyd
denilmesinin sebebi ayın bu günlerin gecesinde çok parlak olduğu ve o gecelerde
hiç kaybolmadığındandır
Yani ramazan ayından hemen sonra, hiç ara vermeden
şevval orucuna de vam etmek. Bunun zıddı ara
vermektir. Mevcut delilden açıkça anlaşılan bi rinci şekildir, yani ramazandan hemen sonra tutmaktır.
Nitekim şu hadis-i şeriften de bunun böyle olduğu anlaşılıyor:
"Ramazan orucunu
tutup da peşi sıra şevval ayından altı gün oruç tu tanlar, sanki bütün yıl oruç
tutmuş gibi olurlar."
Ramazan ile şevval
arasında biraz ara verdikten sonra tutmanın dah iyi
olacağım söyleyenler, «Ramazanın hemen peşinden oruç tutmak, kendilerine farz
olan oruca ilâvelerde bulunan Ehl-i kitabın
davranışına benzer" diye bir bahane ileri sürüyorlar ki bu geçersizdir. Çünkü onlar bunu, Hak Teâlâ kendilerinden istemediği halde ilâve etmişlerdir.
Teşrîk günleri, bayram namazları bahsinde de
belirttiğimiz gibi, zilhicce ayının on bir, on iki ve on üçüncü günleridir.
Yani Kurban bayramı gününden sonraki üç gün.
Nevruz, eski İranlıların ilkbaharda yaptıkları
şenlikler; mihrican ise, son baharda yaptıkları
şenliklerdir. (Mütercim)
Visal, Arapçada birşeyin peşpeşe yapılması;
şeriatta ise müellifin belirttiği şeylerdir.
Sahabe (Rıdvanullahi aleyhim), Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselâmjm yaptığı herşeyi
benimserlerdi. Onun visal orucu tuttuğunu görünce, kendileri de tutmaya
başladılar. Ama Efendimiz onların bu hareketine engel oldu. Bunun üzerine
onlar:
«— Ya
Rasûlallah, sen de böyle oruç tutuyorsun» deyince,
Efendimiz:
«— Siz benim gibi olamazsınız,
(çühkü) Rabbim beni iaşe ve ibate ediyor, yedirip
içiriyor» demiştir.
Visal orucu, yorucu ve
sıkıntılı olduğundan bizler için mekruhtur.
Ömür boyu oruç, insanı halsiz düşüreceği için
mekruhtur. Uzun müddet devam edince alışkanlık haline gelir ve ibâdet
maksadıyla tutulmuş olmaktan Çıkar.
Niyet; kelime manası olarak kalben birşeye
yönelmektir. Şer'î yönden ise; emrolunan veya mendup (güzel) olan bir işi yapmaya kalbin yönelmesidir.
Niyetin belirlenmesi ise, kalbin yöneldiği şeyi açıkça belirtmektir. Meselâ
yarınki ramazan orucunu, nezir veya benzeri bir orucu tutmaya niyet etmek gibi.
Yani bu üç nevi oruç, (niyet ederken) birşey belirtmeden ve geceden niyet etmeden tutulabilir.
Mutlak nezir, zamanı belirlenmemiş nezir olup iki
kısımdır:
Birincisi, müellifin de
belirttiği gibi, "Allah hastama şifa verirse]! bir gün oruç
tutacağım" diyerek, yapılacak şeyin bir şarta bağlanması v$ bu şartın
gerçekleşmesi
ikincisi ise,
"Allah rızası için bir gün oruç tutacağım" ifâdesinde olduğu gibi
herhangi bir şarta bağlı bulunmayan nezirdir.
Bu hüküm, Rasûlullah (Aleyhissalâtü
vesselâm)'m, "Hilâli görünce oruç tutunuz ve onu görünce de iftar ediniz.
Kapalı havada hilâlin görülememesi hâlinde şaban ayını otuza tamamlayınız"
mealindeki hadis-i şerifinden alınmıştır. Hilâl, ya
bulut yüzünden ya da toz, sis ve benzeri şeyler
sebebiyle görülemeyebilir.
Yani farz,
vacip ve nafile mi vacip mi olduğunda tereddüt edilen oruçlar denilmek
isteniyor.
Yani şüpheli günün ramazan günü olduğu sonradan
anlaşılırsa, hangi niyetle olursa olsun o gün tutulan oruç ramazan orucu yerine
geçer.
Yani bu günün ramazandan olduğu belli olmazsa. Niyet
zamanına gelince, daha önce de belirtildiği gibi, son niyet etme zamanı kaba kuşİuk vaktidir.
Çünkü Allah Teâlâ:
"Sizden ramazan ayını görenler onda oruç tutsun" (Bakara, 185)
buyurmaktadır. Sözünün reddolunması demek hilâli
gören senin şahadetini hâkimin reddetmesi demektir. . \
Gerçek
kişiliği hakkında, yani kendisinin ne iyilik ve hasenatına ve!ne d kötülük ve
günahına muttalî olunmayan kimse demektir.
Birine zina
yaptı diye iftira atan ve muhakeme sonucu hakkında, hâkimin islâmî
hükümlere göre seksen değnek vurulmasına hükmedilen kimse.
Bu hükümler
ramazan hilâlinin tesbitiyle alâkalı olup, şevval
hilâlinin tes-bitiyle ilgili değildir.
Ramazan hilâli,
daha önce de anlatıldığı gibi, bir kişinin şahadetiyle tesbit
olunur ve gün geçip ramazan otuz güne tamamlandığı
halde ve gök yüzünün açık olmasına rağmen hâlâ şevval hilâli görülmezse orucu
yemek doğru olmaz denilmek isteniyor.
Gök yüzü kapalı olduğunda bu böyledir. Ama gök yüzü
açıkken büyük bir; topluluğun şahadeti gerekir.
Bir kısmı da ülkelere göre değişiklik olabileceğini
söylemişlerdir. et-Tecrîd müellifi ve diğer bazı
âlimler bunu benimsemişlerdir. Meselâ bir yerde güneş, tepe noktasından batıya
doğru yönelmiş, başka bir yerde de
batmişsa,
öncekilere göre (vakit) öğledir, akşam değildir... îşin esası şudur:"
Hilâlin, güneşin ışığından ayrılması
ülkeden
ülkeye değişiklik gösterir. Hilâl eğer herhangi bir ülkede (gün ışığından)
ayrılmamışsa, bu ülke
insanlarına
(ramazanın) farz olmasına sebep olacak vakit gelmemiş demektir. Sebep mevcut
olmayınca, bunu
gerektiren şey de yok
demektir.