HAYIRLI İŞLERE KOŞMAK ve
İYİLİK YAPMAK
قال الله تعالى :
{ َلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّيِهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ أين مَا
تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللَّهُ جَمِيعًا إن اللَّهَ عَلَى كُلِّ شيء قَدِيرٌ
[
“Her toplumun yöneldiği bir
yönü ve yöntemi vardır ki, ona doğru yönelir. Ey Muhammed ümmeti! Siz de
hayırlara yönelip bu hususta birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun, Allah
sizi kendi katında toplayacaktır. Çünkü Allah’ın herşeye gücü yeter.” (2 Bakara
148)
قال الله تعالى :
{ وسارعوا إلى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَوَاتُ وَالأرض
أعدت لِلْمُتَّقِينَ
[
“Rabbinizden bir bağışlanmaya
ve genişliği göklerle yer kadar olan, yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya
çalışanlar için hazırlanmış cennete ulaşmakta birbirinizle yarışın.” (3 Âl-i
İmrân 133)
87- عَنْ أبي
هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّه أن رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال
: بَادِرُوا بالأ عمال
فِتَنا
كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا
أوَ يُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا, يَبِيعُ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنَ
الدُّنْيَا.
87: Ebû Hureyre (Allah Ondan
razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurmuştur: “Hayırlı ve iyi ameller hususunda acele ediniz. Zira yakın
bir zamanda karanlık geceler gibi bir takım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O
zaman kişi mü’min olarak sabahlar, kafir olarak geceler. Mü’min olarak gecelerse
kafir olarak sabaha çıkar, dinini basit dünyalığa satıverir.” (Müslim, İman 186;
Tirmîzî, Fiten 30)
88- عَنْ أبي
سروعة عُقْبَةَ بْنِ الْحاَرِسِ رَضِيَ اللَّه قال : صَلَّيْتُ وَرَاءَ النَّبِيِّ
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِالْمَدِينَةِ الْعَصْرَ, فَسَلَّمَ ثُمَّ قَامَ
مُسْرِعًا فَتَخَطَّى رِقَابَ النَّاسِ إِلَى بَعْضِ حُجَرِ نِسَائِهِ , فَفَزِعَ
النَّاسُ مِنْ سُرْعَتِهِ فَخَرَجَ عَلَيْهِمْ, فَرَأَى إنهُمْ قَدْ عَجِبُوا مِنْ
سُرْعَتِهِ, قال : ذَكَرْتُ شَيْئًا مِنْ تِبْرٍ عِنْدَنَا, فَكَرِهْتُ أن
يَحْبِسَنِي, فَأمرتُ بِقِسْمَتِهِ. وَفِي رِواَيَةٍ له: كَنْتُ خَلَّفْتُ فِي
الْبَيْتِ تِبْراً مِنَ الصَّدّقّةِ, فّكّرِهْتُ أن أبيتَهُ .
88: Ebû Sirvea veya (Servea)
Ukbe ibn Hâris (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Medine’de Peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem)’in arkasında bir gün ikindi namazı kılmıştım. Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) selam verip namazı bitirdi ve hızlıca yerinden kalktı, safları
yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem)’in bu telaşından endişe ettiler, fakat Peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem) kısa zamanda döndü geldi. Kendisinin bu acele davranışından
dolayı cemaatin meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu: “Evimizde birazcık
altın ve gümüş parçacıkları vardı. Namazda onu hatırladım, Allah’ı düşünmek ve
ibadetlerimden beni alıkoymasını istemedim ve hemen gidip dağıtılmasını
emrettim.” (Buhârî, Ezan 158)
Başka bir rivayette ise:
“Sadaka malından evde bir parça altın ve gümüş bırakmıştım da bu gece onların
evde kalmasını uygun görmedim.” (Buhârî, Zekat 20)
89- عَنْ جَابِرٍ
رَضِيَ اللَّه قال : قال : رَجُلٌ لِلنَّبِيِّ
صَلّى
اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
يَوْمَ
أُحُدٍ أَرَأَيْتَ إن قُتِلْتُ فَأَيْنَ أنا ؟ قال : فِي الْجَنَّةِ. فَأَلْقَى
تَمَرَاتٍ كُنَّ فِي يَدِهِ , ثُمَّ قَاتَلَ حَتَّى قُتِلَ .
89: Câbir (Allah Ondan razı
olsun)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Uhud savaşında bir adam Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem)’e: Eğer öldürülürsem nerede olurum? diye sordu. Peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem) de: “Cennette” cevabını verdi. Bunun üzerine adam yemekte
olduğu elindeki hurmaları fırlatıp attı ve harbe katılıp şehid düşünceye kadar
savaştı. (Buhârî, Meğâzî 17; Müslim, İmâra 143)
90- عَنْ أبي
هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّه قال : جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم فَقال : يَا رَسُولَ اللَّهِ ! أَيُّ الصَّدَقَةِ أَعْظَمُ أجرا ؟
قال : إن تَصَدَّقَ وَأنت صَحِيحٌ شَحِيحٌ تَخْشَى الْفَقْرَ وَتَأْمُلُ الْغِنَى
وَلاَ تُمْهِلُ حَتَّى إذا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ قُلْتَ : لفلان كَذَا , ولفلان
كَذَا , وَقَدْ كان لفلان .
90: Ebû Hureyre (Allah Ondan
razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e bir adam
gelerek şöyle demiştir: Ey Allah’ın elçisi hangi sadakanın sevabı çok ve daha
büyüktür. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de şöyle
buyurdu: “Sağlık içerisinde, güçlü kuvvetli iken, cimriliğe rağbet edip
fakirlikten endişe eder vaziyette iken, daha çok zengin olmayı hayal ederken
verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Yoksa geciktirip can boğaza dayandıktan
sonra falana şu kadar, filana bu kadar diyeceğin güne bırakma, zaten o gün o mal
varislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekat 11; Müslim, Zekat 92)
91- عَنْ أنس
رَضِيَ اللَّه أن رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أخذ سَيْفًا
يَوْمَ أُحُدٍ فَقال : مَنْ يَأخذ مِنِّي هَذَا؟ فَبَسَطُوا أَيْدِيَهُمْ , كُلُّ
إنسان مِنْهُمْ يَقُولُ : أنا, أنا. قال : فَمَنْ يَأخذهُ بِحَقِّهِ ؟ فَأَحْجَمَ
الْقَوْمُ , فَقال أَبُو دُجَانةَ رَضِيَ اللَّه : أنا آخذهُ بِحَقِّهِ , فَأخذهُ
فَفَلَقَ بِهِ هَامَ الْمُشْرِكِينَ .
91: Enes (Allah Ondan razı
olsun)’den bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Uhud
savaşında eline bir kılıç alıp: “Bunu benden kim almak ister?” diye sordu.
Mücahitlerin her biri ellerini uzatıp ben ben diye cevap verdiler. Bunun üzerine
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Hakkını vermek şartıyla onu kim alır?”
diye sorunca bu sefer herkes durakladı. Fakat Ebû Dücâne (Allah Ondan razı
olsun): Hakkını vermek şartıyla ben alıyorum dedi. Aldı ve onunla müşriklerin
kafalarını ikiye ayırdı.
92-عَنِ
الزُّبَيْرِ بْنِ عَدِيٍّ رَضِيَ اللَّه قال : أَتَيْنَا أنس بْنَ مَالِكٍ رَضِيَ
اللَّه فَشَكَوْنَا إِلَيْهِ مَا نَلْقَى مِنَ الْحَجَّاجِ. فَقال : اِصْبِرُوا
فَإنهُ لاَ يَأْتِي زمان إلا وَالَّذِي بَعْدَهُ شَرٌّ مِنْهُ حَتَّى تَلْقَوْا
رَبَّكُمْ, سَمِعْتُهُ مِنْ نَبِيِّكُمْ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم .
92: Zübeyr ibn Adiyy (Allah
Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’e
gittik ve Haccac’ın zulmünden şikayet ettik. Enes (Allah Ondan razı olsun) şöyle
dedi: Rabbinize kavuşana kadar sabredin, zira her geçen gün geçmiş günden daha
kötü olacaktır. Ben bunu Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’den duydum. (Buhârî,
Fiten 6)
93- عَنْ أبي
هُرَيْرَة رَضِيَ اللَّه أن رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال :
بَادِرُوا بالأعمال سَبْعًا, هَلْ تَنْتَظِرُونَ إلا فَقْرًا مُنْسِيًا , أَوْ
غِنًى مُطْغِيًا , أَوْ مَرَضًا مُفْسِدًا , أَوْ هَرَمًا مُفَنِّدًا , أَوْ
مَوْتًا مُجْهِزًا , أَوِ الدَّجَّالَ فَشَرُّ غَائِبٍ يُنْتَظَرُ , أَوِ
السَّاعَةَ فَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأمر! .
93: Ebû Hureyre (Allah Ondan
razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: “Yedi şey gelmezden önce iyi amellere koşup yarış ediniz: Herşeyi
unutturan fakirlikten, azdırıp yoldan çıkaran zenginlikten, akıl ve bedenin
dengesini bozan hastalıktan, saçma sapan konuşturan ihtiyarlıktan, ansızın
geliveren ölümden, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccal’ın çıkmasından,
en dehşetli ve acı olan kıyametin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorsunuz?” (Tirmîzî,
Zühd 3)
94- عَنْ أبي
هُرَيْرَةَ
رَضِيَ
اللَّه أن رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال يَوْمَ خَيْبَرَ :
لأُعْطِيَنَّ هَذِهِ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ, يَفْتَحُ
اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ . قال عُمَرُ رَضِيَ اللَّه : مَا أحببْتُ الإمارة إلا
يَوْمَئِذٍ , فتساورت لَهَا رَجَاءَ أن أُدْعَى لَهَا , فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَلِيَّ بْنَ أبي طَالِبٍ رَضِيَ اللَّه
فَأَعْطَاهُ إِيَّاهَا وَقال : اِمْشِ وَلاَ تَلْتَفِتْ حَتَّى يَفْتَحَ اللَّهُ
عَلَيْكَ , فَسَارَ عَلِيٌّ شَيْئًا ثُمَّ وَقَفَ وَلَمْ يَلْتَفِتْ , فَصَرَخَ :
يَا رَسُولَ اللَّهِ , عَلَى ماذا أُقَاتِلُ النَّاسَ؟ قال : قَاتِلْهُمْ حَتَّى
يَشْهَدُوا أن لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ , وَ أن مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ , فَإذا
فَعَلُوا ذَلِكَ فَقَدْ مَنَعُوا مِنْكَ دِمَاءَ هُمْ , وَأَمْوَالَهُمْ , إلا
بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ .
94: Ebû Hureyre (Allah Ondan
razı olsun)’den bize aktarıldığına göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
Hayber savaşında şöyle buyurdu: “Bu sancağı Allah ve Rasûlünü seven ve Allah’ın
Hayber’in fethini onun eliyle gerçekleştireceği bir kişiye vereceğim.” Ömer
(Allah Ondan razı olsun) demiştir ki: O güne kadar emir olmayı hiç
istememiştim. Ama bu iş için beni çağırmasını ümit ederek Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem)’e kendimi göstermeye çalıştım durdum. Fakat Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) Ali ibn Ebû Tâlib’i çağırdı ve sancağı O’na teslim ederek şöyle
buyurdu: “Yürü, Allah sana fethi ihsan edinceye kadar… Başka birşey düşünme.”
Hz. Ali derhal hareket etti, geriye dönmeksizin durdu ve: Ey Allah’ın elçisi
onlarla hangi hususta savaşayım diye seslendi. Peygamber (sallallahu aleyhi
vesellem) de şöyle buyurdu: “Onlarla Allah’tan başka ilah olmadığına ve
Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmelerine kadar savaş. Eğer bunu
yaparlarsa senden mallarını ve canlarını korumuş olurlar, dinin yasaklarını
çiğnemeden doğan cezalar müstesna. O takdirde hesapları Allah’a aittir.” (Yani
şer’î cezaları gerektirecek bir suç işlerlerse o suçun cezasını takdir etmek
Allah’a ait olup, iç alemlerindeki gizli niyetlerinden dolayı da cezalandırmak
yine Allah’a aittir.) (Müslim, Fedâilü’s Sahâbe 33)
|