İYİ İŞLERİ MÜJDELEMEK
İYİ İŞLERİ MÜJDELEMEK
قال الله تعالى
: {
فَبَشِّرْ
عِبَادِ الذين يستمعون القول فيتبعون أحسنه[
“... Sözü dinleyip en
güzeline uyan o kullarımı müjdele.” (39 Zümer 17-18)
قال الله تعالى
:{يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُم بِرَحْمَةٍ مِّنْهُ وَرِضْوَان وَجَنَّاتٍ لَّهُمْ فِيهَا
نَعِيمٌ
مُّقِيمٌ[
“Rableri onları, kendi
katından bir rahmet ve ebedi hoşnutluğuyla sonsuz ve devamlı nimet bulunan
cennetlerle müjdeler.” (9 Tevbe 21)
قال الله تعالى :
{ ألا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ
الَّتِي
كُنتُمْ تُوعَدُونَ
[
“...Korkmayın, üzülmeyin işte
alın size vadedilmiş olan cennet müjdesini...” (41 Fussılet 30)
قال الله تعالى :
{
فَبَشَّرْنَاهُ
بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
[
“ Biz de ona uslu ve uysal
bir oğul müjdesini verdik.” (37 Saffat 101)
قال الله تعالى
: { وَلَقَدْ جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُـشْرَى قالواْ
سَلاَمًا
[
“Andolsun ki melek
elçilerimiz İbrahim’e müjdeyle geldiler ve selam olsun dediler...” (11 Hud 69)
قال الله تعالى
: { فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَقَ وَمِن وَرَاء إِسْحَقَ يَعْقُوبَ
[
“O esnada ayakta bekleyen
İbrahim’in hanımına biz de İshak’ı ve onun ardından da torunu Yakub’un
doğacağını müjdeledik.” (11 Hud 71)
قال الله تعالى
: { إِذْ قالت
الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إن اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ
الْمَسِيحُ
عِيسَى
ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَألاخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
[
“Melekler demişti ki: Ey
Meryem! Allah kendisinden bir kelimeyi adı Meryem oğlu İsa Mesih adıyla
bilinecek bu dünyada öteki dünyada da itibarlı Allah’a yakınlardan olacak bir
oğul müjdeliyor.” (3 Al-i İmran 45)
708- عن أبي إبراهيمَ - ويُقال أبو محمد ، ويقال أبو مُعَاوِيَةَ - عَبدِ الله بن
أبي أَوْفَىرَضِيَ اللَّه ، أن رسولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بَشَّرَ
خَدِيجَةَ رضي الله عنها أن بِبَيْت في الجَنَّةِ مِنْ قَصَبٍ، لا صَخَبَ فِيهِ ولا
نَصَبَ .
708: Ebu İbrahim veya Ebu
Muhammed yahud Ebu Muaviye Abdullah ibni Ebu Evfa (Allah Ondan razı olsun) şöyle
demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hatice (Allah Ondan razı
olsun)’yı cennette içinde hiçbir gürültünün duyulmayıp hiçbir yorgunluğun
hissedilmeyeceği inciden yapılmış bir evle müjdeledi. (Buhari, Umre 11; Müslim,
Fezailüssahabe 71)
709- وعن أبي
موسى الأشعري رَضِيَ اللَّه ، أنهُ تَوَضَّأَ في بَيْتِهِ، ثُمَ خَرَجَ فقال :
لألزَمَنَ رسولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وَلأكوننَّ مَعَهُ يَوْمِي
هذأن فَجَاءَ المَسْجِدَ، فَسَأَلَ عَنِ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
فَقالوا: وَجَّهَ هاهُنا. قال : فَخَرَجْتُ عَلى أَثرِهِ أَسْأَلُ عَنْهُ، حَتَّى
دَخَلَ بِئْرَ أَرِيسٍ، فَجَلَسْتُ عِنْدَ الْبَابِ حَتَّى قَضَى رسولُ الله صَلّى
اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم حَاجَتَهُ وتَوَضَّأ, فَقُمْتُ إلَيْهِ، فَإذا هُوَ قَدْ
جَلَسَ عَلى بِئْرِ أَرِيسٍ، وَتَوَسَطَ قُفَّها, وَكَشَفَ عَنْ سَاقَيْهِ
وَدَلاهُمَا في البِئْرِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ ثُمَّ انصَرَفْتُ، فَجَلَسْتُ
عِنْدَ البَابِ فَقُلْتُ: لأكوننَّ بَوَّابَ رَسُولِ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم اليَوْمَ، فَجَاءَ أَبُو بكْرٍ, فَدَفَعَ البَابَ، فَقُلْتُ: مَنْ هذَا؟
فَقال : أَبُو بَكْرٍ، فَقُلْتُ: عَلى رِسْلِكَ، ثُمَّ ذَهَبْتُ فَقُلْتُ: يا
رَسُولَ الله، هذَا أبُو بكْرٍ يَسْتَأْذِنُ ؟ فَقال : ائْذَنْ لَهُ وَبَشِّرْهُ
بِالجَنَّة.ِ فَأَقْبَلْتُ حَتَّى قُلْتُ لأبي بكر: ادْخُلْ ورَسُولُ الله
يُبَشِّرُكَ بِالجَنَّةِ، فَدَخَلَ أَبُو بَكْرٍ فَجَلَسَ عَنْ يَمِينِ النَّبِيِّ
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم مَعَهُ في القُفِّ، وَدَلَّى رِجْلَيْهِ في البِئْرِ
كَما صَنَعَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وَكَشَفَ عَنْ
سَاقَيْهِ، ثُمَّ رَجَعْتُ وَجَلَسْتُ، وقَد تَرَكْتُ أخي يَتَوَضَأُ وَيَلْحَقُني،
فَقُلْتُ : إن يُرِدِ الله بِفُلان - يُرِيدُ أخاهُ - خَيْراً يَأْتِ بِهِ، فَإذا
إنسان يُحَرِّكُ البَابَ، فَقُلْتُ : مَنْ هذَا؟ فَقال : عُمَرُ بنُ الخَطَّابِ.
فَقُلْتُ : عَلى رِسْلِكَ، ثُمَّ جِئْتُ إلى رَسُولِ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ وَقُلْتُ: هذَا عُمَرُ يَسْتَأْذِنُ؟ فَقال:
ائْذَنْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالجَنَّةِ. فَجِئْتُ عُمَرَ، فَقُلْتُ: أَذِنَ
وَيُبَشِّرُكَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِالجَنَّةِ، فَدَخَلَ
فَجَلَسَ مَعَ رَسُولِ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم في القُفِّ عَنْ
يَسَارِهِ، وَدَلَّى رِجْلَيْهِ في البِئْرِ، ثُمَّ رَجَعْتُ فَجَلَسْتُ
فَقُلْتُ:أن يُرِدِ الله بِفُلان خَيْراً - يَعْني أخاهُ -يَأْتِ بِهِ، فَجَاءَ
إنسان فَحَرَكَ البَابَ. فَقُلْتُ: مَنْ هذَا؟ فَقال : عُثْمَان بنُ عَفَّان.
فَقُلْتُ: عَلى رِسْلِكَ، وجِئْتُ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ،
فَأَخْبَرْتُهُ فَقال : ائْذَنْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالجَنَّةِ مَعَ بَلْوَى
تُصِيبُهُ. فَجِئْتُ فَقُلْتُ: ادْخُلْ وَيُبَشِّرُكَ رَسُولُ الله، بِالجَنَّةِ
مَعَ بَلْوَى تُصِيبُكَ، فَدَخَلَ فَوَجَدَ القُفَ قَدْ مُلِىءَ، فَجَلَسَ
وُجَاهَهُمْ مِنَ الشِّقِّ الآخَرِ وقال سعيد بن المسيب : فأولتها قبورهم.
وزادَ في روايةٍ:
وَأمرني رسولُ الله بِحِفْظِ البَابِ. وَفِيها: أن عُثْمَان حِينَ بَشَّرَهُ حَمِد
الله تَعالى، ثُمَّ قال : الله المُسْتَعَان.
709: Ebu Musa el Eş’arî
(Allah Ondan razı olsun)’ın anlattığına göre: Bir gün evinden abdest alıp
çıktım, Rasûlullah’tan hiç ayrılmayıp bu günü onunla geçireceğim dedim. Mescide
gelerek oradan peygamberi sordum. Şu tarafa gitti dediler. Sora sora izini takip
edip nihayet Eris kuyusu’nun bulunduğu bahçede oturur buldum. Peygamber tuvalet
ihtiyacını giderip abdest aldı. Ben de kalkıp yanına vardım baktım ki Eris
kuyusu’nun kenarındaki taşların üzerine kuyu ağzındaki bilezik taşının kenarına
oturmuş paçalarını sıvayarak ayaklarını kuyuya sarkıtmıştı. Selam verip
ayrıldım. Tekrar kapının yanına oturdum. Kendi kendime bugün Rasûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem)’in kapıcısı olacağım dedim.
O sırada Ebu Bekir gelip
kapıyı çaldı. Ben kim o dedim.
- Ebu Bekir, dedi.
- Biraz bekle, diyerek
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına gelip:
- Ya Rasulallah Ebu Bekir
geldi, yanınıza girmek için izin istiyor, dedim.
- İzin ver ve onu cennetle
müjdele, buyurdu.
Kapıya varıp Ebu Bekir’e
içeri gir, Rasulallah seni cennetle müjdeliyor, dedim.
Ebu Bekir içeri girdi.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’ın sağına oturdu, paçaları sıvayarak
ayaklarını Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gibi kuyuya sarkıttı. Sonra
dönüp kapının yanına oturdum. Kardeşimi abdest alıp bana yetişebileceği bir
durumda evde bırakmıştım. Onu düşünerek kendi kendime: - Eğer Allah falanın
hayrını dilerse onu da buraya getirir, dedim. Bu arada birinin kapıyı hareket
ettirdiğini gördüm.
- Kim o, dedim.
- Ömer ibni Hattab’ım, dedi.
- Biraz bekleyin, dedim.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e gelip selam verdim.
- Ömer ibni Hattab geldi,
içeri girmek için izin istiyor, dedim.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem), “Ona izin ver ve cennetle müjdele”, buyurdu. Kapıya varıp Ömer (Allah
Ondan razı olsun)’e içeri gir Rasûlullah seni cennetle müjdeliyor, dedim.
Ömer içeri girdi.
Rasûlullah’ın soluna kuyunun taşı üzerinde oturdu, ayaklarını aynı şekilde
kuyuya saldı.
Sonra dönüp kapının yanına
oturdum, tekrar içimden kardeşimi düşünerek kendi kendime: - Eğer Allah falanın
hayrını dilerse onu da buraya getirir, dedim. Bu sırada biri gelip kapıyı
salladı.
- Kim o, diye sordum.
- Osman ibni Affan, dedi.
- Biraz bekle, diyerek
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına gittim ve O’nun geldiğini haber
verdim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Ona da izin ver, karşılaşacağı
belalarla birlikte cennetle müjdele”, buyurdu. Geri döndüm ve:
- İçeri gir, Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem), başına gelecek belalarla beraber seni cennetle müjdeliyor,
dedim.
Osman içeri girdi, kuyunun
bileziğinde oturacak yer kalmadığı için karşılarında bir tarafa oturdu.
Said ibni Müseyyeb der ki:
Ben onların bu oturuş şeklini onların kabirlerinin durumuna yorumladım. (Buhari,
Fedailüs sahabe 5, Müslim, Fedailüs sahabe 29)
* Buhari’nin değişik bir
rivayetinde: “Rasûlullah bana kapıyı korumamı emretti”, fazlalığı vardır. Yine
aynı rivayette “Osman müjdeyi duyunca Allah’a hamdetti ve Allah yardımcım
olsun”, dedi şeklindedir. (Buhari, Fedailüs sahabe 6)
710- وعنْ أبي
هريرة رَضِيَ اللَّه قال : كُنَّا قُعُوداً حَوْلَ رسولِ الله صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم ، وَمَعَنَا أَبُو بَكْرٍ وعُمَرُ، في نَفَرٍ، فَقَامَ رَسُولُ
الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم مِنْ بينِ أظْهُرِنَا فَأَبْطَأَ عَلَيْنَا,
وَخَشِينا أن يُقْتَطَعَ دُوننَا وَفَزِعْنَا فَقُمْنَا فَكُنْتُ أَوَلَ مَنْ
فَزِعَ، فَخَرَجْتُ أَبْتَغِي رسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، حَتَّى
أَتَيْتُ حَائِطاً للأنصَارِ لِبَني النَجَّارِ، فَدُرْتُ بِهِ هَلْ أَجِدُ لَهُ
بَابا فَلَمْ أَجِدْ، فَإذا رَبِيعٌ يَدْخُلُ في جَوْفِ حَائِطٍ مِنْ بِئْرٍ
خَارِجَةِ - وَالرّبِيعُ: الجَدْوَلُ الصَّغِيرُ - فَاحْتَفَزْتُ، فَدَخَلْتُ عَلى
رَسُولِ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَقال : أَبُو هُرَيْرَةَ فَقُلْتُ:
نَعَم يَا رَسُولَ الله، قال : مَا شَأنكَ قلتُ: كُنْتَ بَينَ اَظْهُرِنَا فَقُمْتَ
فَأَبْطَأْتَ عَلَيْنَا, فَخَشِينَا أن تُقْتَطَعَ دُوننَا فَفَزِعْنَا, فَكُنْتُ
أَوَّلَ مَنْ فَزِعَ، فَأَتَيْتُ هذَا الحَائِطَ، فَاحْتَفَزْتُ كَمَا يَحْتَفِزُ
الثَّعْلَبُ، وَهؤلاءِ النَّاسُ وَرَائي. فَقال : يَا أَبَا هُرَيْرَةَ,
وَأَعْطَاني نَعْلَيْهِ فَقال : اذْهَبْ بِنَعْلَيَّ هاتَيْنِ، فَمَنْ لَقِيتَ مِنْ
وَرَاءِ هذَا الحَائِطِ يَشْهَدُ أن لاَ إلهَ إلا الله مُسْتَيْقِناً بها قَلْبُهُ،
فَبَشِّرْهُ بالجَنَّةِ .
710: Ebu Hüreyre (Allah Ondan
razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in etrafında
Ebu Bekir ve Ömer (Allah Ondan razı olsun)’da bulunduğu bir grup insanla
oturuyorduk. Rasûlullah aramızdan kalktı. Uzunca bir süre dönmeyince telaşa
düştük. İlk telaşlanan bendim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’i aramak
üzere Ensar’dan Neccar-oğullarının bahçesine vardım. Kapısını bulmak için
bahçenin etrafını dolaştım. Bir kapı bulamadım, Bahçenin dışındaki bir kuyudan
bahçeye bir su kanalı giriyordu. Oradan süzülüp bahçeye girdim. Beni görünce:
“Ebu Hüreyre sen misin?” diye sordu.
- Evet ya Rasulallah, dedim.
- Ne arıyorsun? dedi.
- Aramızda otururken kalkıp
gittin, geri dönmediğini görünce sana bir kötülük yapılabileceğinden
endişelendik. İlk telaşlanan da bendim, kalkıp bu bahçeye geldim, iki büklüm
tilki gibi içeri girdim, diğerleri de arkamdan geliyorlar, dedim. Bunun üzerine
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz:
- Ey Ebu Hüreyre dedi ve
ayakkabılarını çıkarıp bana verdi ve şunları söyledi: Şu ayakkabılarımı al ve
geri dön ki benim burada olduğum böylece bilinsin. Bu duvarın ötesinde gönülden
Allah’a inanarak lâ ilâhe illallah diyen kimseye rastlarsan onu cennetle
müjdele. (Müslim, İman 52)
711- وعَن ابنِ
شُمَاسَةَ قال : حَضَرْنَا عَمْرَو بنَ العاصِ رضي الله عنهما ، وَهُوَ في
سِيَاقَةِ المَوْتِ فَبَكَى طَوِيلا وَحَوَّلَ وَجْهَهُ إلى الجِدَارِ، فَجَعَلَ
ابْنُهُ يَقُولُ : يَا أَبَتَاهُ، أَمَا بَشَّرَكَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم بِكَذَا؟ أَمَا بَشَّرَكَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم بِكَذَا؟ فَأَقْبَلَ بِوَجْهِهِ فَقال : أن أَفْضَلَ مَا نُعِدُّ شَهَادَة
ُأن لاَ إلهَ إلا الله، وَأن مُحَمَّداً رسُولُ الله، إني قَدْ كُنْتُ عَلى
أَطْبَاقٍ ثلاث : لَقَدْ رَأَيْتُني وَمَا أَحَدٌ أَشَدَّ بُغْضاً لِرَسُولِ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم مِنِّي، وَلا أحب إلَيَّ مِنْ أن أكون قَدِ
اسْتَمْكَنْتُ مِنْهُ فَقَتَلْتُهُ، فَلَوْ مُتُّ عَلى تِلْكَ الحَالِ لَكُنْتُ
مِنْ أَهْلِ النَّارِ، فَلَمَّا جَعَل الله الإسلام في قَلْبِي أتَيْتُ النَّبيَّ
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَقُلْتُ: ابْسُطْ يَمِينَكَ فَلأُبَايِعْكَ،
فَبَسَطَ يَمِينَهُ، فَقَبَضْتُ يَدي، فقال : مالك يا عَمرو؟. قلت : أَرَدْتُ أن
أَشْتَرِطَ قال : تَشْتَرِطَ ماذا؟. قُلْتُ : أن يُغْفَرَ لي، قال : أَمَا عَلِمْتَ
أن الإسلام يَهْدِمُ ما كان قَبلَهُ ؟. وَ أن الهِجرَةَ تهدِمُ ما كان قَبْلَهَا؟.
وَأن الحَجَّ يَهْدِمُ ما كان قَبْلَهُ ؟وما كان أحَدٌ أحب إليَّ مِنْ رسولِ الله
صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وَلا أَجَلَّ في عَيني مِنْهُ، ومَا كُنْتُ
أُطِيقُ أن أَملأَ عَيني مِنه إجلالا له ؟ ولو سُئِلتُ أن أَصِفَهُ ما أَطَقتُ ؟
لإني لَم أَكن أَملأُ عَيني مِنه، ولو مُتُّ على تِلكَ الحَال لَرَجَوتُ أن أكون
مِنْ أَهْلِ الجَنَّةِ، ثم وَلِينَا أَشيَاءَ ما أَدري ما حَالي فِيها؟ فإذا أنا
مُتُّ فلا تَصحَبَنيّ نَائحَةٌ ولا نَارٌ، فإذا دفَنتمُوني، فَشُنُّوا عليَّ
التُّرَابَ شَنًّا, ثمَّ أَقِيمُوا حَولَ قَبري قَدرَ ما تُنحَرُ جَزورٌ، ويُقْسَمُ
لَحْمُها حَتَّى أَسْتَأنس بِكُمْ، وأنظُرَ ماذا اُرَاجِعُ بِهِ رسُلَ ربي.
711: İbni Şümase şöyle
demiştir. Amr ibni Âs ölüm döşeğindeyken yanında bulunuyorduk. Yüzünü duvara
dönüp uzun uzun ağladı. Oğlu kendisine: “Babacığım Rasûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) sana şu müjdeyi vermedi mi? Seni şöyle müjdelemedi mi?” demeye
başladı. Amr yüzünü bize çevirerek: “Ahiret için en değerli azığımız lâ ilâhe
illallah sözüdür. Hayatım boyunca üç dönem geçirdim. Bir zamanlar Rasûlullah’a
benden fazla kin besleyen yoktu. En çok arzu ettiğim şey bir fırsatını bulup onu
öldürmekti. Bu şekilde ölseydim cehennemlik olurdum. Allah gönlüme islam
sevgisini koyunca Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e gelerek elini uzat
sana biat edeceğim, dedim. O elini uzatınca ben elimi geri çektim. Bunun
üzerine:
- Ne oldu Ey Amr? diye sordu.
- Şart koymak istiyorum,
dedim.
- Neyi şart koşacaksın,
buyurdu.
- Bağışlanmamı, dedim. Bunun
üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
“Müslüman olmanın daha önceki
günahları sildiğini, Hicret etmenin daha önceki günahları yok ettiğini,
Haccetmenin daha önce yapılan günahları ortadan kaldırdığını bilmiyor musun?”
buyurdu.
Artık Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem)’den daha çok sevdiğim biri yoktu. Gözümde ondan daha büyük biri
mevcut değildi. Ona duyduğum saygıdan dolayı gözlerimle doya doya bakamazdım.
Onu tanıtmamı isteseler ona tamamen bakamadığım için bunu da yapamazdım. Şayet
bu haldeyken ölseydim cennetlik olmayı umabilirdim. Sonra bir takım işlerle
görevlendirildim ki o işlerden dolayı durumumun ne olduğunu bilemiyorum.
Öldüğüm zaman arkamdan
cahiliyye adeti olarak ne ağıt yakılsın ne de ateş taşıyıcılar bulunsun. Beni
gömdüğünüzde toprağı üzerime azar azar atınız. Sonra bir deveyi kesip etini
taksim edecek kadar bir zaman kabrimin başından ayrılmayın ki sizinle yakınlık
kurup yerime alışmış olayım. Ve böylece Rabbimin elçilerine ne cevap vereceğimi
düşüneyim. (Müslim, İman 192)
|