Yüce Rabbimiz her insana akıl ve irade vermiştir. Peygamberler göndermek ve kitaplar indirmek suretiyle hakkı batıldan, imanı küfürden, hidayeti sapıklıktan ayırmış, her birini açıklamış ve insanlara bildirmiştir. Dileyen iman eder, dileyen inkâr eder. Bu sebeple kimi insan iman etmekte kimi de inkâr etmektedir. Eğer Allah insanları dine, imana ve ibadete zorlasaydı yeryüzüne gelen herkes inanır ve ibadet ederdi. Allah imtihan olmanın gereği olarak dine inanmayı insanların hür iradelerine bırakmıştır. Sevgili Peygamberimiz de insanları dine zorlamak için değil, öğüt vermek ve dini insanlara bildirmek, dinî kuralları insanlara sözlü ve uygulamalı olarak göstermek için görevlendirilmiştir.
Tevhid ilkesi bir taraftan, Allah’ın birliğini içerirken diğer yandan Allah’a inananların birliğini gerektirir. Yüce Allah biz insanları farklı kavim ve kabileler şeklinde yaratmasının hikmetini, birbirimizle tanışıp kaynaşma/teârüf olarak açıklamış, renk, dil, ırk vb. farklılıkların birer ayet olduğunu belirtmiştir.
Tekâsür, çokluk ve çoklukla övünme demektir. Biz çoğuz; hayır, siz değil biz çoğuz diye birbirleriyle çokluk yarışına girmek, çoklukla övünmek, dünyada insanların çoğu kere kapıldığı ve aldandığı bir hâldir. Ancak burada dikkatimizi çeken husus, çokluğun bizzat kendisinin kötü olduğu değildir. Zira çokluğu ile yarışılacak şeyler de vardır. Hayır, güzel ameller, ilim bunlardan bazıları olup, bu gibi şeyler müminlerin yarışması tavsiye edilen güzel olgulardır. Fakat bunların çokluğu ile de böbürlenmek ve gururlanmak kötülenmiştir. Amellerde önemli olan miktar değil, samimiyettir, kemiyet değil keyfiyettir.
Dinimize göre, şartlarını taşıdığımız zaman, Cuma namazını topluca kılmamız Allah’ın bir emridir. Hepimiz bu emre gereken hassasiyeti göstermeliyiz. Üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı ve içerisinde duaların geri çevrilmeyeceği icabet saati bulunan zaman dilimlerinden biri de Cuma günüdür. Dinimiz açısından büyük önem taşıyan bugün, haftalık bayramımız olduğu için camiye gelirken beden ve elbise temizliğine dikkat edip her türlü kötü kokulardan arınmalıyız.
Yüce dinimiz İslam, başta zekât olmak üzere bazı malî harcamalarda bulunmamızı emretmiş, çevremizdeki insanlara karşı görev ve sorumluluklarımız olduğunu bizlere hatırlatmıştır. Aile bireylerinin bakımı, akrabaların, fakir ve yetimlerin görülüp gözetilmesi, çevremizdeki muhtaç insanlara imkânlar ölçüsünde malî yardımlarda bulunulması da bu görev ve sorumluluklarımız arasındadır.
Cennet, bilgimizin ötesinde, hayal dahi edilemeyecek çok çeşitli özellik ve güzelliklere sahip bulunan ebedî kalınacak bir yerdir. Cennette, daha önce hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kimsenin hatırına getirmediği sayısız ve sonsuz nimetler Allah tarafından müminlere verilecektir.
Yüce Rabbimiz, insanları en güzel şekilde yaratmış, akıl ve irade gibi üstün özelliklerle de donatmıştır. Bu akıl ve irade sayesinde bizler hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt ederiz ve ona göre hayatımıza yön veririz. Bunun sonucu olarak bizler ya Rabbimizin rızasını elde ederiz ya da cezaya çarptırılırız. Yüce Rabbimiz;
Cennet, iman edip Salih amel işleyenlere vaat edilen sonsuz nimet, mükâfat ve ebedî mutluluk; Cehennem de dünya hayatında iman etmeyenlerin sürekli olarak, iman ettiği halde sâlih amel işlemeyen kimselerin de günahları ölçüsünde cezalandırılmak üzere kalacakları pişmanlık, ceza ve azap yurdudur.
“Mescit” kelimesi “Allah’a secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Namazın başka rükünleri de olmasına rağmen ibadet edilen yer, önemine binaen secdeye izafe edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) secdeyi, kulun Allah’a en yakın anı olarak vasıflandırmıştır