İnsan olarak bizleri derinden etkileyen en acı duygulardan biri yalnızlıktır. Yalnızlık biyolojik olarak tek başına kalmışlık değildir. Çoğu zaman kalabalıklar arasında da kendimizi yalnız hissettiğimiz anlar olmuştur. Bunun dışında rızık telaşı gibi ruhsal bunalıma girmemize yol açan veya bizi huzursuz eden başka sebepler de vardır. Kaynağı ne olursa olsun maddî sıkıntılar, kalbinde manevî bir boşluk olanlar için telafisi mümkün olmayan felaketlere yol açar. Bu sıkıntılara göğüs gerebilmenin tek bir yolu vardır. O da kalbimizi manen doyuma ulaştırmaktır. Ele aldığımız âyet, bu doyuma nasıl ulaşabileceğimizi öğretiyor bizlere: Allah’ı zikrederek.
İhsan, Allah’ı görür gibi, kulluk etmektir. Zaten işin özü de kulluğu bu duygu ile yerine getirebilmektir. İhsan kelime anlamında olduğu gibi, hem iyilik yapmak, hem de yaptığı işi Allah’ın kendini gördüğünün bilinciyle en iyi şekilde yapmaktır. Cebrail (a.s) Peygamberimiz (s.a.s)’e ihsanı bu şekilde tarif etmiştir. En genel anlamıyla ihsan, “iyi niyet ve ihlâsla, bütün işlerin en hayırlısını ve en güzelini en iyi şekilde yapma” anlamında kullanılır.
Bizler Rabbimizin bu emrini severek ve isteyerek yerine getirmeliyiz. Çünkü sahip olduğumuz bütün nimetler Allah’tan gelmektedir. Ayrıca Allah, gönderdiği ilahi emirler vasıtasıyla bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmış, bize doğru yolu göstermiştir.
Bu ayetlerde iki farklı insan tipi ile karşılaşıyoruz. Bunlardan birincisi, Allah’ın indirdiği hakikatlerin farkında olan ve O’nun indirdiği her şeyin “Gerçek” olduğunu bilen, diğeri de bu gerçekleri görmemek için gözünü ve gönlünü kapatan ve böylece Hakk’a karşı duyarsız kalan kişidir. Rabbimizden bizlere Rahmet olarak indirilen Kur’an’ın “Hakk” olduğunu anlamamak, bilmemek “kör” olmakla eşdeğer tutulmuştur.
Allah’a şükretmek deyince anlamamız gereken şey; Allah’ın bize verdiği nimetlere karşı O’nu dilimizle övmek, kalbimize O’nun sevgisini yerleştirmek ve O’na boyun eğerek emirlerini yerine getirmektir.
Esmâ-i Hüsnâ; yüce Rabbimizin en güzel ve en mükemmel olan niteliklerine, özelliklerine delâlet eden isimleri anlamına gelir. Bu anlamda gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse hadis-i şeriflerde Allah’a nispet edilen yüzlerce isim yer almaktadır. Esmâ-i Hüsnâ deyimi geniş anlamıyla bütün bu isimleri ve sıfatları içine almakla birlikte terim olarak daha ziyade Hz. Peygamber (s.a.s)’in
Allah’a iman, Allah’ın seçtiği peygamberlere de hiçbir ayrım gözetmeden inanmayı gerektirir. Peygamberler de bizim gibi insan olmakla beraber, onlar Allah’ın seçkin kullarıdır. İnsan çalışıp çabalamakla, istemekle peygamber olamaz. Peygamberlik, Allah vergisidir. Bu itibarla peygamberlerin çağrısına kulak vermemiz aynı zamanda Allah’ın çağrısına kulak vermektir. Onlar insanlığı, küfrün karanlığından tevhidin aydınlığına çağırmışlardır. İnsanları kin, intikam, düşmanlık, cehalet, fitne, zulüm ve haksızlıktan uzak durmaya, sevgi, barış, bilgi, adalet ve hakka çağırmışlardır.
Buna göre, Allah (c.c) âyetlerini yalanlayan inkârcıları bu kötü niyetleri ve davranışları sebebiyle hemen cezalandırmayıp belki bu davranışlardan pişmanlık duyarak tövbe etmelerine imkân tanımak için mühlet vermektedir. Bu kişilere verilen mühletin ve tanınan imkânların, eğer akıllarını başlarına almazlarsa, azgınlıkta daha da ileri giderek şımarmalarına, günahlarını daha da arttırmalarına devam ederlerse zamanla bu tutumun helaklerine sebep olacağı ifade edilmektedir.
Dinimiz İslam’ın gayesi yeryüzünde yaşayan bütün insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır. Dareyn saadeti diyebileceğimiz bu mutluluğun yolu bireyin yaratıcısı ve yaratılanlar ile iletişiminde ortaya koyduğu tutum ve davranışlara ve bunların özünde bulunan niyetine bağlıdır. Yüce kitabımız Kur’an’ı örnek ahlakıyla hayata taşıyan Peygamberimiz ortaya koyduğu mükemmel insan profili ile bizleri Allah katında değerli kılacak olan tutum ve davranışlar konusunda aydınlatmıştır.
Allah’ın biz kullarına dost olduğu, bizleri sevdiği ve her türlü kötülüklerden esirgediği hem de kulların Allah’a dost olmaları gerektiği ifade edilerek, Hz. Peygamberin şahsında bütün müminlerden, Allah’a inanç ve bağlılıklarını “Benim velîm...Allah’tır” sözleriyle ortaya koymaları istenmektedir.